Upload
others
View
6
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
ÇUKUROVA ÜNİVERSİTESİ
TIP FAKÜLTESİ
DERMATOLOJİ ANABİLİM DALI
PEMFİGUSLU HASTALARIN SAĞLIKLI BİRİNCİ
DERECE AKRABALARINDA PEMFİGUS
OTOANTİKORLARININ SIKLIĞININ
ARAŞTIRILMASI
Dr. Suhan GÜNAŞTI
UZMANLIK TEZİ
TEZ DANIŞMANI
Doç. Dr. Soner UZUN
ADANA - 2005
TEŞEKKÜR
Beni yetiştiren, her türlü imkanı sağlayan ve her an destek olan sayın hocalarım
Prof. Dr. Hamdi R. MEMİŞOĞLU, Prof. Dr. M. Alpaslan ACAR, Prof. Dr. Varol L.
AKSUNGUR, Prof. Dr. Metin ÖZPOYRAZ, Prof. Dr. Y. Gül DENLİ, Doç. Dr.
Mehmet KARAKAŞ, Yrd. Doç. Dr. Aydın YÜCEL’e,
Tez çalışma süresi boyunca yakın desteğini, bilgilerini ve tecrübelerini
esirgemeyen ve bana bilimsel çalışma zevkini aşılayan tez hocam sayın Doç. Dr. Soner
UZUN’a,
Verilerin istatistiksel analizlerindeki katkılarından dolayı Biyoistatistik Anabilim
Dalı Öğretim Üyesi sayın Prof. Dr. Refik BURGUT’a ve araştırma görevlisi sayın
Yaşar SERTDEMİR’e,
Çalışmam boyunca gösterdiği değerli çaba ve emek için laboratuar görevlimiz
sayın Gökçen GÖKÇE’ye,
Tezimin yazımında yardımlarını esirgemeyen Anabilim Dalı sekreterimiz sayın
Birsen ÇETGİN’e, bana destek olan araştırma görevlisi arkadaşlarıma ve tüm Anabilim
Dalı çalışanlarına teşekkürlerimi sunarım.
Bu Çalışma Çukurova Üniversitesi Araştırma Fonu’nun desteği ile gerçekleştirilmiştir.
Proje No: TF2004LTP7
i
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
TEŞEKKÜR i İÇİNDEKİLER ii TABLO LİSTESİ iii ŞEKİL LİSTESİ iv KISALTMA LİSTESİ v ÖZET - ANAHTAR SÖZCÜKLER vi ABSTRACT - KEYWORDS vii 1. GİRİŞ 1 2. GENEL BİLGİLER 2
2.1 Sınıflandırma 2 2.2 Epidemiyoloji 3 2.3 Patogenez 3 2.4 Klinik bulgular 9
2.4.1 Pemfigus vulgaris 9 2.4.2 Pemfigus foliaseus 10 2.4.3 Paraneoplastik pemfigus 10 2.4.4 IgA pemfigusu 11 2.4.5 İlaca bağlı pemfigus 11
2.5 Histopatoloji 11 2.6 İmmünofloresan yöntemler 13
2.6.1 Pemfigusta direkt immünofloresan tetkiki 13 2.6.2 Pemfigusta indirekt immünofloresan tetkiki 15
2.7 Pemfigusta ELİSA 16 2.8 Tedavi 16 2.8.1. Genel tedavi prensipleri 16
2.8.2 Pemfigusta yardımcı ve destekleyici tedaviler 18 2.9 Prognoz 18
3. GEREÇ VE YÖNTEM 19 4. BULGULAR 23 5. TARTIŞMA 32 6. SONUÇ ve ÖNERİLER 39 7. KAYNAKLAR 40 8. ÖZGEÇMİŞ 47
ii
TABLO LİSTESİ
Tablo no Sayfa no
Tablo 1 Pemfigusun sınıflandırılması 2
Tablo 2 Desmozomal proteinler 4
Tablo 3 Pemfigus antijenleri 8
Tablo 4 Pemfigus tedavisi 17
Tablo 5 Hasta akrabalarının sıçan ve maymun özefagusu
substratları kullanılarak yapılan indirekt immünofloresan
test sonuçları
23
Tablo 6 Kontrol grubunun sıçan ve maymun özefagusu substratları
kullanılarak yapılan indirekt immünofloresan test sonuçları
25
Tablo 7 Hasta akrabalarının ELİSA sonuçları 26
Tablo 8 Akraba grubu ile kontrol grubunun sıçan özefagusu
substratında elde edilen titrasyonların karşılaştırılması
27
Tablo 9 Akraba grubu ile kontrol grubunun maymun özefagusu
substratında elde edilen titrasyonların karşılaştırılması
28
Tablo 10 Akraba ve kontrol grubunun sıçan özefagusu substratında
elde edilen 1/10 ve üzeri titrasyonlarının karşılaştırılması
28
Tablo 11 Anne-baba, kardeş ve çocuklarda sıçan özefagusu
substratında elde edilen pozitiflik oranları
29
Tablo 12 Sıçan ve maymun özefagusu substratlarında akraba ve
kontrol gruplarında elde edilen sonuçların
değerlendirilmesi
30
iii
ŞEKİL LİSTESİ
Şekil no Sayfa no
Şekil 1 Hedef antijenlerin yer aldığı desmozomal model 5
Şekil 2 Desmozomdaki olası düzeni ve protein etkileşimini gösteren
spekülatif model
5
Şekil 3 Pemfiguslu bir hastada gövde ve ekstremitelerde erozyonlar 9
Şekil 4 Pemfiguslu bir hastada oral mukozada erozyonlar ve bül atığı 9
Şekil 5 Pemfigus vulgaris histopatolojisi; suprabazal bül, süperfisiyal
perivasküler infiltrasyon, bazal keratinositlerde “mezar taşı
sırası” görünümü (HE,X150)
13
Şekil 6 Pemfigus vulgariste sitolojik bulgular; akantolitik hücreler
(Tzanck smear, Giemsa boyası.)
13
Şekil 7 Pemfigusta direkt immünofloresan bulguları 14
Şekil 8 Paraneoplastik pemfigusta immünofloresan bulguları 15
Şekil 9 Pemfigus eritematozusda direkt immünofloresan bulguları 15
Şekil 10 Pemfigusta indirekt immünofloresan (substrat: maymun
özefagusu)
16
Şekil 11 Pemfigusta indirekt immünofloresan (substrat: sıçan özefagusu) 16
Şekil 12 İndirekt immünofloresan yönteminin uygulanışı 20
Şekil 13 ELİSA yönteminin uygulanışı 21
Şekil 14 Direkt immünofloresan yönteminin uygulanışı 22
Şekil 15 Akraba grubu ile kontrol grubunun sıçan özefagusu
substratında elde edilen titrasyonların karşılaştırılması
27
Şekil 16 Akraba ve kontrol grubunun maymun özefagusu substratında
elde edilen titrasyonların karşılaştırılması
28
Şekil 17 Akraba ve kontrol grubunun sıçan özefagusu substratında elde
edilen 1/10 ve üzeri titrasyonlarının karşılaştırılması
29
Şekil 18 Sıçan özefagusunda anne-baba, kardeş ve çocuklarda pozitiflik
oranları
30
iv
KISALTMA LİSTESİ
C3 : Kompleman 3
DİF : Direkt immünofloresan
Dsg1 : Desmoglein 1
Dsg3 : Desmoglein 3
ELİSA: Enzim linked immunosorbent assay
İEN : İntraepidermal nötrofilik IgA dermatozu
İİF : İndirekt immünofloresan
İSA : İntersellüler aralık
PNP : Paraneoplastik pemfigus
PF : Pemfigus foliaseus
PV : Pemfigus vulgaris
SPD : Subkorneal püstüler dermatoz benzeri
v
ÖZET
Pemfiguslu Hastaların Sağlıklı Birinci Derece Akrabalarında Pemfigus Otoantikorlarının Sıklığının Araştırılması
Pemfigus epidermal hücre yüzey antijenlerine karşı otoantikorların gelişimi ile karakterize otoimmün büllöz bir hastalıktır. Etyopatogenezde genetik ve çevresel faktörlerin rol oynadığına dair kanıtlar vardır. Hastalığın HLA ile ilişkisi gösterilmiştir. Bildirilen ailesel olguların yanı sıra farklı popülasyonlarda yapılan çalışmalarda pemfigusa ait otoantikorlar hastaların sağlıklı birinci derece akrabalarının serumlarında da saptanmıştır. Bu çalışmada bölgemizdeki pemfiguslu hastalarda herediter faktörlerin rolünü belirleyebilmek amacıyla immünofloresan ve ELİSA gibi otoantikor testleri kullanarak, pemfiguslu hastaların sağlıklı birinci derece akrabalarında dokuda ve serumda pemfigus otoantikorlarının varlığı ve sıklığı araştırıldı. Çalışma kapsamına alınan 29 pemfiguslu hastanın, 68 sağlıklı birinci derece akrabasından alınan serum ve deri örnekleri immünofloresan ve ELİSA yöntemleri ile çalışıldı. Serumda dolanan otoantikorların varlığı, sıçan özefagusu substrat olarak kullanıldığında hasta akrabası grubunda 1/20 ve üzeri titrasyonlarda sağlıklı kontrol grubuna oranla istatistiksel olarak anlamlı bulunmasına karşın, maymun özefagusu substrat olarak kullanıldığında her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmadı. ELİSA metodunu uyguladığımız 32 hasta akrabasından sadece birinde spesifik otoantikorlar saptandı. Serumlarında antikor saptanan 13 hasta akrabasına aynı zamanda direkt immünofloresan testi uygulandı ve hiçbirisinin derisinde antikor depolanması gözlenmedi. Çalışma grubumuzdaki pemfiguslu hastaların sağlıklı birinci derece akrabalarında pemfigus otoantikorlarının bulunma sıklığı yüksek saptanmamıştır. Pozitif saptanma sıklığı sağlıklı hasta akrabalarında ancak belirli substratlarda ve titrasyonlarda sağlıklı kontrol gruplarına göre anlamlı farklılıklar gösterebilmiştir. Bu bulgular ile bölgemizde görülen pemfigusun etyopatogenezinde herediter faktörlerin etkisinin sınırlı olabileceği sonucuna varılmıştır. Anahtar sözcükler: Ailesel, herediter, otoantikor, pemfigus
vi
ABSTRACT
Investigating of the Frequency of Pemphigus Autoantibodies in the First-Degree Healthy Relatives of Patients with Pemphigus
Pemphigus is an autoimmune blistering disease characterized by circulating autoantibodies against the keratinocyte cell surface. The evidences indicate that genetic and environmental factors may play a role in the aetiopathogenesis of the disease. Pemphigus is associated with alleles of HLA. The pemphigus autoantibodies were also demonstrated in the sera of the first-degree healthy relatives of patients with pemphigus in previous studies in different populations In this study to determine role of the hereditary factors in aetiopathogenesis of the disease in our region, frequency and existence of pemphigus autoantibodies were investigated in sera and in skin in the first-degree healthy relatives of the patients with pemphigus by using autoantibody tests such as immunofluorescence and ELISA. Sera and skin samples which were obtained from 68 first-degree healthy relatives of the 29 patients with pemphigus were examined by using ELISA and immunofluorescence tests. The titers of 1/20 and above of circulating antibodies in sera were found as statistically significant between healthy relatives and healthy controls in rat esophagus substrates. But there were no significant differences between titers of both groups in the substrates of monkey esophagus. ELISA was performed to 32 healthy relatives. The anti- desmoglein 3 antibodies were detected only in one relative. Direct immunofluorescence test was performed to 13 healthy relatives. All samples were determined as negative. As a result of our study the frequency of the pemphigus autoantibodies was not high in the first-degree healthy relatives of the patients with pemphigus. It was only found to be statistically significant in certain substrates and titers. By considering these findings, we concluded that the hereditary factors seem to effect to aetiopathogenesis of the pemphigus in limited degree in our region. Keywords: Autoantibodies, familial, hereditary, pemphigus
vii
1. GİRİŞ
Pemfigus, epidermal hücre yüzey antijenlerine karşı gelişen otoantikorların
etkisi ile deri ve müköz membranlarda epidermal ayrışma, yani klinik olarak bül
ve/veya erozyonlar oluşumu ile karakterize, hayatı tehdit eden otoimmün bir
hastalıktır1. Söz konusu otoantikorların epidermal ayrışmaya nasıl yol açtıkları
konusunda pek çok bilgi vardır2-5. Ancak, etyopatogenezde özellikle üzerinde durulan
genetik ve çevresel karşılıklı etkileşimin, hastalarda otoantijenlere karşı nasıl
duyarlanma yarattığı ve bunun sonucunda da patojen otoantikorların nasıl geliştiği
konusunda henüz yeterli bilgiye sahip değiliz. Pemfiguslu hastalarda otoantikor
gelişiminde herediter faktörlerin rol oynadığı bilinmektedir. Genetik predispozisyonun
hastalığın etyopatogenezine olan etkisi ile ilgili düşünceler ilk kez Japon ve Yahudi
pemfigus vulgarisli hastalarda HLA-A10 insidansının arttığının tespiti ile gündeme
gelmiştir6,7. Sonraki çalışmalarda Yahudi pemfigus vulgarisli hastalarda HLA-DR4 ve
HLA-DR6 insidansının %90 gibi oldukça yüksek düzeylerde olduğu ortaya konmuştur8.
Ayrıca bugüne kadar genetik predispozisyonu çağrıştıracak biçimde 25 tane ailesel
pemfiguslu tanımlanmıştır9-19. Tüm bu mevcut bilgiler pemfigus patogenezinde genetik
yatkınlığın ne kadar rol oynadığı, bunun hasta popülasyonumuzdaki etkisinin ne olduğu
ve bu etkinin hastalık gelişmeden önce tespit edilebilir olup olmadığı sorularını akla
getirmektedir. Bu soruları temel alan çalışma amacımız doğrultusunda pemfiguslu
hastalarımızın birinci derece akrabalarında otoantikor testleri olan immünofloresan ve
ELİSA testlerini kullanarak dokuda depolanmış olan ve serumda dolanan otoantikor
düzeylerinin bakılması ve yine akrabalarındaki spesifik otoantikor düzeylerinin
varlığının ve sıklığının araştırılması planlandı.
1
2. GENEL BİLGİLER
Pemfigus, Yunanca bül, balon anlamına gelen pemphix kelimesinden köken alır.
Wichman tarafından 1791’de isimlendirilmiş olup, kronik büllöz dermatozların en
önemli grubu olarak tanımlanır20. Pemfigus epidermal hücre yüzeylerindeki desmoglein
(Dsg) 1 ve desmoglein 3 gibi adezyon moleküllerine karşı IgG otoantikorlarının
gelişmesi sonucu deri ve müköz membranların bül ve erozyonları ile karakterize
otoimmün büllöz bir hastalıktır. Histolojik olarak intraepidermal bül ve akantolizis,
immünolojik olarak ise kanda dolanan ve keratinositlerin hücre yüzey antijenlerine karşı
gelişen IgG otoantikorları ile karakterizedir1.
2.1 Sınıflandırma
Pemfigus intraepidermal ayrışmanın anatomik lokalizasyonuna göre pemfigus
vulgaris (PV) ve pemfigus foliaseus (PF) şeklinde iki ana gruba ayrılır. PV suprabazal
ayrışma gösterirken, PF granüler tabaka ve subkorneal bölgede ayrışma gösterir.
İmmünolojik özellikler klinik ve histopatolojik bulgular ile birlikte değerlendirildiğinde
ise pemfigus grubu hastalıklar dört ana gruba ayrılır1 (Tablo1).
Tablo 1. Pemfigusun sınıflandırılması1
Tip Alt tipleri
Pemfigus vulgaris • Pemfigus vejetans • İlaca bağlı
Pemfigus foliaseus • Pemfigus eritematozus • Fogo selvagem (Endemik PF) • İlaca bağlı
Paraneoplastik pemfigus -
Ig A pemfigusu
• Subkorneal püstüller dermatoz benzeri
• İntraepidermal nötrofilik IgA dermatozu
2
2.2 Epidemiyoloji
Pemfigus en sık 5. ve 6. dekadlarda, kadın ve erkeklerde eşit sıklıkla görülür.
Çocuklarda nadir olmakla beraber genç insanlarda nadir değildir21. Pemfigus insidans
ve prevelansı coğrafik bölgelere göre farklılık göstermektedir. Mevcut yayınlara
baktığımızda PV’nin Yahudi ve Akdeniz ırkında insidansının daha yüksek olduğunu
görmekteyiz. Genel olarak dünyadaki insidansı 0.076-2.7/100.000 arasındadır22-29.
Endemik PF, fogo selvagem ise Brezilya’nın bazı bölgelerinde %3.4’e kadar çıkan
sıklıkta görülmektedir1.
Ülkemizde Akdeniz bölgesinde insidansı 0.24/100.000’dir. En çok PV
görülmektedir. Hastalığın görülme yaşı ortalama 43’tür ve erkek/kadın oranı
1/1.35’tir30.
2.3 Patogenez
Mevcut bilgilerimiz pemfigusun otoimmün bir hastalık olduğunu
göstermektedir. İndükleyen olaylar bilinmemekle beraber ototantikorlar epidermal
keratinositler üzerindeki desmozomal glikoproteinler olan desmogleinlere karşı
gelişmektedir. Otoantikorların tipleri klinik formların farklılaşmasını da etkilemektedir.
Klasik pemfigusun klinik tipleri olan PV ve PF’li hastaların serumlarında
antidesmoglein otoantikorları bulunmaktadır. Sadece anti-Dsg3 IgG içeren serum,
sınırlı cilt lezyonu ile mukozal baskın PV’ye neden olmaktayken, anti-Dsg3 ve anti-
Dsg1’in birlikte bulunduğu serum, müköz membran ve deri lezyonlarının ikisine birden
neden olmaktadır. Sadece anti-Dsg1 içeren serum mukozal tutulum olmadan deriyi
etkileyen PF’ye yol açmaktadır31.
Hedef antijenler desmozomlarda bulunan hücreler arası adezyon molekülleri
olan Ca++ bağımlı, kaderin ailesinden desmoglein (Dsg) 1 ve 3’tür (Şekil 1 ve Şekil 2).
Desmogleinler desmozomların iç kısmının transmembran glikoprotein parçasıdır2.
Otoantikor Dsg’nin ekstrasellüler kısmının uzak bölgesine (EC1-5) bağlanır ve
epidermal hücrelerin ayrılmasına neden olur3 (Şekil 2). Bu antikorların hastalığın
3
patogenezindeki rolünü destekleyen bulgular şu şekilde sıralanabilir; i) hastalığın
aktivitesiyle dolanan pemfigus otoantikorlarının seviyelerinin ilişkili olması, ii) aktif
pemfiguslu anneden otoantikorların bebeğe transplasental geçişi ile yenidoğanda
büllerin olması, iii) PF ve PV hastalarındaki IgG otoantikorlarının insan deri
kültürlerine eklenmesi ile epidermisin subkorneal ve suprabazal alanlarında ayrışma
gözlenmesi, iv) PF, PV ve paraneoplastik pemfigustaki (PNP) IgG’lerin yenidoğan
farelere pasif transferi ile pemfigus hastalarındakine benzer intraepidermal büllerin
oluşturulması2.
Hücreler arası bağlantıyı sağlayan desmozomlar, epidermisin tüm tabakalarında
keratinositlerde bulunurlar. Ancak farklılaşma sırasında önemli yapısal ve sayısal
değişikliğe uğrarlar. Bazal tabaka üzerinde birkaç adet varken, stratum spinozum ve
granülozumda sayıları artar, stratum korneumda tekrar sayıları azalır. Dsg1 epidermisin
üst tabakalarında daha yoğun bulunur. Mukozalarda çok az sayıda saptanır. Dsg3 ise
özellikle epidermisin alt tabakalarında daha fazladır4.
Transmembran desmozomal kadherinler desmoglein ve desmocollini içeren
glikoproteinlerdir. Plak proteinler ise glikolize olmamış proteinlerdir ve plakin ailesi ve
armadillo benzeri proteinler olarak ikiye ayrılır4 (Tablo 2).
Tablo 2. Desmozomal Proteinler4
Kadherinler Desmoglein
Desmocollin
Armadillo ailesi üyeleri Plakoglobulinler
Plakophilin
Plakin ailesi üyeleri
Plectin
Desmoplakin
Envoplakin
Periplakin
4
Şekil 1. Hedef antijenlerin yer aldığı desmozomal model.
Şekil 2. Desmozomdaki olası düzeni ve protein etkileşimini gösteren spekülatif model4.
Pl:Plektin, Dp:Desmoplakin Pkp:Plakophilin, Pkg:Plakoglobin Env:Envoplakin
Per:Periplakin Dsc:Desmocollin Dsg:Desmoglein IFs:Intermediate filaments
Desmozomal plak
Keratinosit membran
Desmoglea
Ker
atin
IF
s
Pemfigus otoantikorlarının keratinositlerden, plazminojen aktivatörlerine
benzer biçimde proteaz salınımını indükleyerek de indirekt olarak bül oluşturduğu öne
sürülmüştür32. Farelerde Dsg3 geninde oluşturulmuş mutasyon sonucunda pemfigus
5
antikorlarının Dsg’lerin adezive fonksiyonlarını bozarak doğrudan bül oluşturduğu
gösterilmiştir. Dsg3 geni harap edilen farelerde PV’nin karakteristik lezyonları ile
beraber müköz membranlarda ve deride travma bölgelerinde suprabasal akantolizis
gözlenmiştir33. Sonuç olarak pemfigusta akantolizis yani epidermal ayrışma
desmogleinlerdeki yapısal bozukluğa ikincil olarak otoantikorların direkt etkisiyle veya
desmogleinler ile otoantikorlar arasında immünolojik etkileşme ile meydana
gelmektedir.
Otoreaktif T hücrelerinin de PV patogenezinde kritik rol oynadığı
düşünülmektedir. Çünkü; i) antikor üretimi T hücre yardımını gerektirir, ii) PV’de
CD4+ T hücrelerinin bulunması farklı HLA class II alellerinin güçlü ilişkisi nedeniyle
öne sürülmüştür ve iii) Dsg epitoplarını T hücrelerinin tanıması, B hücreleri tarafından
Dsg3 spesifik otoantikorlarının üretimini başlatma ve sürdürmede çok önemli rol
oynayabilir. Dsg3’ün ekstrasellüler kısmının farklı epitoplarını tanıyan otoreaktif T
hücreler tanımlanmıştır. Bu otoreaktif CD4+ T hücreler IL-4 ve IL-10 gibi Th2
sitokinleri üretirler. Th2 bağımlı IgG4 alt tipi otoantikorlar PV’li hastaların aktif
döneminde baskın görülürken, Th1 bağımlı IgG1 alt tipi otoantikorlar PV’li hastaların
remisyon döneminde baskındır. PV’li hastalardakine benzer ya da aynı HLA class II
allelerini taşıyan sağlıklı bireylerde de Dsg3’e karşı otoreaktif T hücre yanıtı geliştiği
gözlenmiştir. PV’li hastalardaki otoreaktif T hücreleri Th1 ve Th2 sitokinlerinin ikisini
birden üretirken sağlıklı kişilerdeki otoreaktif T hücrelerinden sadece Th0 üretimi
gözlenir3.
Nguyen et al. PV’nin patogenezinde desmoglein dışında alfa9-asetilkolin
reseptörlerine ve pemphaxine karşı da otoantikorlar tanımlanmıştır. Dsg3-/- farelere PV
hasta serumu verildiğinde Dsg dışındaki hedef antijenlerin varlığını destekler nitelikte
intersellüler boyanmalar saptamışlardır34.
Paraneoplastik pemfigusta sitoplazmik proteinler olan plakin ailesinin
(desmoplakin, BPAG1, envoplakin, periplakin ve plectin) tüm üyelerine karşın
otoantikorlar vardır31. Epitelyal proteinlere karşı tümörün otoimmüniteyi nasıl
indüklediği bilinmemektedir. Bir hipoteze göre anti-tümör immün yanıt, konağın
6
normal epitelyal proteinleri ile çapraz reaksiyon göstermektedir. Ayrıca otoimmüniteyi
tümör hücreleri tarafından üretilen disregüle sitokinlerin geliştirdiğine dair kanıtlar da
vardır. PNP’li hastalarda IL-6 seviyeleri belirgin olarak yükselmiş saptanır. PNP ile en
çok birlikteliği olan non-Hodgkin lenfoma, kronik lenfositer lösemi, Castelman
tümöründe in vitro olarak tümör hücrelerinin yoğun miktarda IL-6 salgıladıkları
gösterilmiştir. IL-6 ise B hücrelerinin farklılaşmasını ve immünglobulin üretimini
desteklemektedir. Buna uyar biçimde mystenia gravis, otoimmüm sitopeni gibi diğer
otoimmün hastalıklarda da, hastaların serumlarında IL-6 seviyeleri yüksek bulunur1.
İlaca bağlı pemfigus en sık penisilamin ve kaptopril ile gözlenmiştir. Penisilamin
ve kaptoprilin sülfidril grupları desmoglein 1 ve 3’ün sülfidril gruplarıyla etkileşir. Bu
etkileşim sonucunda ya direkt olarak adezyon molküllerine karışarak (intefering) ya da
bu molekülleri antijenik hale getirerek pemfigusa neden olurlar1,35.
IgA pemfigusu klinik ve histolojik görünümlerine göre subkorneal püstüler
dermatoz benzeri (SPD) ve intraepidermal nötrofilik IgA dermatozu (IEN) olarak ikiye
ayrılır. Subkorneal püstüler dermatoz tipinde desmokollin 1’e karşı, intraepidermal
nötrofilik IgA dermatozu tipinde ise Dsg1 ve Dsg3’e karşı otoantikorlar saptanmıştır .
Ishii et al. yaptığı bir çalışmada
36
intraepidermal nötrofilik IgA dermatozu tipi IgA
pemfiguslu hastalarda keratinosit hücre membranının ekstradesmozomal bölgesinde
keratinositler arasındaki intersellüler alanda da elektronmikroskobik olarak boyanmalar
tespit etmişlerdir. Bu çalışma hastalığın patogenezinde rol alabilecek desmozomal
olmayan transmembranöz glikoproteinlere karşı da otoantikorların gelişebileceğini
göstermektedir . 36
7
Tablo 3. Pemfigus Antijenleri4
Glikolize olmayan plak proteinleri
Proteinler Moleküler Ağırlık (kDa) Pemfigus Tipi
Desmoplakin 1 250 Paraneoplastik pemfigus
Desmoplakin 2 210 Paraneoplastik pemfigus
Plektin 300 Paraneoplastik pemfigus
Envoplakin 210 Paraneoplastik pemfigus
Periplakin 195 Paraneoplastik pemfigus
Desmozomal Kadherinlerin transmembran kor glikoproteinleri
Proteinler Moleküler Ağırlık (kDa) Pemfigus Tipi
Desmoglein 1 160
Pemfigus foliaseus
Jeneralize pemfigus vulgaris
Pemfigus herpetiformis
Paraneoplastik pemfigus
Desmoglein 3 130
Mukozal pemfigus vulgaris
Pemfigus vulgaris
Pemfigus foliaseus
Pemfigus herpetiformis
Paraneoplastik pemfigus
İEN Ig A pemfigus
Desmokolin 1 115
SPD Ig A pemfigus
Pemfigus vulgaris
Pemfigus foliaseus
Desmocolin 2 107 Pemfigus vulgaris
Pemfigus foliaseus
IEN: İntraepidermal nötrofilik SPD: Subkorneal püstüler dermatoz
8
2.4. Klinik bulgular
2.4.1 Pemfigus vulgaris
Pemfigus vulgarisin primer lezyonu gevşek büllerdir. Genellikle normal
görünümlü deriden ortaya çıksa da eritemli derinin üzerinden de gelişen büllerin kolay
rüptürü sonucu ağrılı erode alanlar meydana gelir. Bülün çevresindeki normal
görünümlü deriye basınç uygulandığında epidermisin ayrıştığı gözlenir ki buna
Nikolsky belirtisi denir. En çok tutulan bölgeler oral mukoza, saçlı deri, yüz, sırt, göğüs
ön duvarı, göbek, aksilla ve inguinal bölgelerdir (Şekil 3). Hastaların yarıdan fazlasında
tutulum oral mukozadan başlar ve konjuktiva, larinks, farinks, özefagus, vulva ve üretra
gibi mukoz membranlar da da lezyonlar görülebilir (Şekil 4). Lezyonlar genellikle
kaşıntısızdır, ağrılı olabilirler; ancak hiperpigmentasyon ile iyileşirler1.
Bazı hastalarda erozyonlar içerisinden üzerinden püy sızıntısı olan yoğun
granülasyon dokusu ve krut geliştirme eğilimindedir. Buna PV’nin bir alt klinik formu
olarak pemfigus vejetans denir. Söz konusu vejetasyonlar sıklıkla başta aksilla ve
inguinal bölge olmak üzere intertriginöz alanlar, saçlı deri ve yüze yerleşme
eğilimindedirler. Neuman tipinde vejetasyonlar PV’nin erode lezyonları üzerinde
gelişirken, Hallopeau tipinde lezyonlar püstüller şeklinde başlayıp hızla vejetasyonlara
dönüşür1,37.
Şekil 3. Pemfiguslu bir hastada gövde ve
ekstremitelerde erozyonlar Şekil 4. Pemfiguslu bir hastada oral mukozada
erozyonlar ve bül artıkları
9
2.4.2 Pemfigus foliaseus
Eritemli zeminde skuamlı, krutlu erozyonlar ile karakterizedir. Akantolizis
subkorneal alanda veya stratum granülosum tabakasında olduğu için gelişen büller
kolayca rüptüre olurlar. Sınırlı ve başlangıç lezyonları yüz, saçlı deri, gövde üst kısım
gibi seboreik bölgelerde lokalizedir ve oral mukoza tutulumu nadirdir. Hastalık yıllarca
lokalize kalabilir veya hızla ilerleyerek bazen eksfoliyatif eritrodermiye neden olabilir.
Güneşe ve/veya sıcağa maruziyet hastalık aktivitesini şiddetlendirebilir. Güney
Amerika’da görülen endemik formuna fogo selvagem denir1.
Senear-Usher sendromu olarak ta bilinen pemfigus eritematozus
(p. eritematozus) PF’nin lokalize varyantıdır ve daha benign seyirlidir. Lezyonlar
eritemli, kalın krutlu, büllöz ve hatta hiperkeratotiktir. Genellikle lupus eritematozusta
olduğu gibi yüz, çene, ve kulaklar tutulur. Hastaların %80’inde lupus band testi pozitif
iken (bazal membranda band tarzı en az iki immünoreaktanın granüler depolanması)
%30’unda antinükleer antikor düşük titrede pozitiftir21.
2.4.3 Paraneoplastik pemfigus
Paraneoplastik pemfigus hemen her zaman altta yatan bir neoplaziye ve
genellikle de bir lenfoproliferatif hastalığa bağlı gelişen otoimmün mukokutanöz bir
sendrom olarak değerlendirilmektedir. Başta oral mukozada olmak üzere müköz
membranlarda inatçı erozyon ve ülserasyonla, deride büller, erozyonlar, likenoid
papüller, bazen target benzeri lezyonların da eşlik ettiği polimorf bir deri döküntüsü ile
karakterizedir. Gastrointestinal ve respiratuvar epitel de tutulabilir. Yaklaşık hastaların
2/3’ünde deri lezyonları, neoplazm ile birlikte gözlenirken, 1/3’ünde neoplastik
lezyonlar, mukokütanöz hastalık oluştuktan sonra saptanır38.
Paraneoplastik pemfigus ile en sık ilişkili maligniteler non-Hodgkin lenfoma,
kronik lenfositer lösemi, Castelman tümörü, timoma, Waldenström makroglobulinemisi,
inflamatuar fibrosarkom, bronkojenik skuamöz hücreli kanserdir1,38.
10
2.4.4 IgA pemfigusu
Vezikülopüstüler döküntü, nötrofilik infiltrasyon ve akantolizis ile karaterize
otoimmün intraepidermal büllöz bir hastalıktır. Subkorneal püstüler dermatoz benzeri
ve intraepidermal nötrofilik IgA pemfigusu olarak ikiye ayrılır. Her iki tipin kliniğinde
eritemli veya normal deri üzerinde gevşek vezikül ve/veya püstüller vardır. Püstüller
orta kısımda krutla beraber annüler veya sirsine desen oluşturma eğilimindedirler. En
sık tutulan yerler aksiler bölge ve kasıklardır ancak gövde, proksimal ekstremite ve alt
abdominal bölgede de lezyonlar gelişebilir. Kaşıntı belirgindir38.
2.4.5 İlaca bağlı pemfigus
İlaçların indüklediği pemfigus thiol grubu içeren ve thiol grubu içermeyen
ilaçlara bağlı olarak iki gruba ayrılır. Thiol grubu içeren ilaçlar (penicillamin, kaptopril,
pyritinol, thiopronine, piroksikam vs.) nedeniyle gelişen pemfigus klinik olarak PF’ye
benzemektedir. Thiol grubu olmayan ilaçlar (antibiyotikler, penisilin ve türevleri,
sefalosporinler, rifampisin, pyrazolon türevleri, aminopirin, azoprozon vs.) ise PV tipine
benzer tablolar oluşturmaktadır. Eritemli, skuamlı, krutlu papüller, morbiliform
erüpsiyonlar, ürtikeryal lezyonlar ve ardından herpetiform küçük veziküller ve
erozyonlar gözlenebilmektedir. Oral lezyonlar thiol grubu içeren ilaçlarda
gözlenmezken; thiol grubu olmayan ilaçlara bağlı gelişen pemfigusta gözlenir20,39.
2.5 Histopatoloji
Pemfigusta ana patolojik bulgu akantolizise sekonder gelişen intraepidermal
ayrışmadır. Bu ayrışma PV ve onun varyantı olan pemfigus vejetansta hemen bazal
tabakanın üzerindedir; yani suprabazaldir. Bazal keratinositler üst ve yanlardaki diğer
keratinositlerle bağlantılarını kaybederler; ancak bazal membrana tutulu olarak kalırlar.
Bu görünüm karakteristik “mezar taşı sırası” görünümü meydana getirir; bül boşluğu
içerisinde diğer keratinositler ile bağlantılarını kaybetmiş poligonal görünümünü
kaybederek yuvarlak bir şekil almış nukleus sitoplazma oranının hiperkromatik nukleus
lehine bozulduğu “akantolitik hücre” diye tanımlanan karakteristik morfolojiye
11
dönüşürler (Şekil 5 ve Şekil 6). Ayrışma ve akantolizise eşlik eden eozinofilik
spongiozis tablosu görülebilir40.
Pemfigus vejetans lezyonları bu histolojik morfolojiye ilaveten papillamatoz,
akantoz ve hiperkeratoz gösterirler. Bazı lezyonlarda ise eozinofilden zengin
intraepidermal apseler saptanabilir.
PF ve onun varyantı olan pemfigus eritematozusta ise ayrışma intraepidermal
ancak subkornealdir. Granüler tabaka altındaki epidermis sağlamdır. Bül boşluğu
içerisinde nötrofillerden meydana gelen subkorneal püstüller ve seyrek akantolitik
hücreler gözlenebilir; eozinofilik spongioz eşlik edebilir1,40.
PNP’de lezyonlar çok polimorfik olduğudan histopatolojisi PV ve PF’den
farklıdır ve spesifik değildir. Deri biyopsisi değerlendirilirken alınan materyalin klinik
morfolojisi de göz önünde bulundurulmalıdır. İnflamatuar olmayan kutanöz büller
suprabazal akantolizis, interface ve likenoid değişiklikler açısından baskınken,
eritematöz papül ve maküler lezyonlarda interface ve likenoid değişikliklerle beraber
tek hücre nekrozları, diskeratotik keratinositler, lenfositlerin ekzositozu ve bazal hücre
dejenerasyonu gözlenmektedir1,40.
IgA pemfigusun histopatolojisi çoğunlukla PF’ye (subkorneal tip) bir kısmı da
PV’ye (intraepidermal tip) benzemektedir.
İlaca bağlı pemfigusun histopatolojisi klinik görünümü ile ilişkilidir. PF’ye
benzer lezyonlarda epidermal akantolizis, PV’ye benzer lezyonlarda ise suprabazal
akantolizis gözlenir. Her iki duruma da eozinofilik spongiozis eşlik edebilir. İdiopatik
ve ilacın başlattığı pemfigusu histopatolojik olarak ayırmak mümkün değildir20.
12
Şekil 5. Pemfigus vulgaris histopatolojisi;
suprabazal bül, süperfisiyal perivasküler infiltrasyon, bazal keratinositlerde “mezar taşı sırası” görünümü (HE,X150)
Şekil 6. Pemfigus vulgariste sitolojik bulgular; akantolitik hücreler (Tzanck smear, Giemsa boyası.)
2.6 İmmünofloresan yöntemler
Flourescein ile işaretli antikorların dokudaki hedef antijene bağlanıp floresan
mikroskobik inceleme ile görünebilir hale gelmesine dayanan bir testtir. Pemfigusun
kesin tanısı otoantikorların gösterilmesi ile konulmaktadır. Tek başına tanı
koydurabileceği gibi klinik ve histolojik olarak konulmuş tanıyı değiştirebilmekte veya
tamamen farklı bir tanının konmasını sağlayabilmektedir. Günümüzde ototantikor
testleri içerisinde en sık kullanılandır. Başlıca serumdaki otoantikorları göstermeye
yönelik indirekt (İİF) ve dokudaki otoantikorları göstermeye yönelik olarak direkt
immünofloresan (DİF) tetkikler şeklinde 2 yöntem uygulanır41.
2.6.1 Pemfigusta direkt immünofloresan tetkiki
Keratinosit hücre yüzeyindeki desmozomal proteinlere antikorların
bağlanmasıyla intersellüler aralıkta (ISA) “balık ağı” deseni oluşur (Şekil 7). Aktif
hastalığı olan kişilerden perilezyonel alandan alınan biyopsi de DİF testinin sensitivitesi
%100 civarındadır. DİF pemfigus tanısı koydurur ancak pemfigusun varyantlarını
birbirinden ayırt ettiremez. Genellikle tüm epidermisi kaplayacak şekilde (full
thickness) depolanma saptanmakla birlikte, PV’de daha suprabazal, PF’de ise daha
subkorneal depolanma eğilimi olabilir. Floresanın epidermisin farklı tabakalarında
13
değişik yoğunlukta depolanmasının nedeni hedef desmozomal proteinlerin PF için
Dsg1, PV için ise Dsg3 olmasına bağlı olabilir. Depolanan antikor IgG’dir; ancak erken
pemfigus lezyonlarından alınan örneklerde IgG’ye benzer paternde, daha az şiddette ve
sıklıkta kompleman 3 (C3) depolanması da gözlemlenebilir. PNP’de İSA depolanması
zayıf olabilir veya spesifik olmayan diffüz boyanma paterni gözlemlenebilir. IgA
pemfigusunda ise İSA’da depolanan antikor IgA’dır42.
PNP ve p. eritematozusta hem İSA’da hem de bazal membran zonunda
immünoreaktan depolanması görülebilmektedir (Şekil 8 ve 9).
İlaca bağlı pemfigusta depolanma paterni heterojendir. Bu hastaların 2/3’ünde
Dsg1’e karşı antikor vardır ve klinik ve histolojisi PF’ye benzer; 1/3’ünde ise Dsg3’e
karşı antikor vardır ve bu hastaların klinik ve histolojisi ise PV’ye benzemektedir.
DİF testinin pozitif prediktif değeri, yani testin pozitif olduğu kişilerin pemfigus
olma olasılığı yaklaşık %100 iken negatif prediktif değeri, yani testin negatif olduğu
kişilerin pemfigus olmama olasılığı ise %85-90’dır. Negatif prediktif değerin daha
düşük olmasının nedeni ise inflame veya büllöz alanlardan alınan biyopsilere bağlı
yalancı negatifliktir42.
DİF
İntersellüler alandaIgG %100
Genellikle C3’de pozitif
IgM ve IgA daha az
Floresan paterni: tümepidermisboyunca
keratinositlerinetrafında, kesintisiz
“ Balık ağı “
Şekil 7. Pemfigusta direkt immünofloresan bulguları
14
Şekil 8. Paraneoplastik pemfigusta
immünofloresan bulguları Şekil 9. Pemfigus eritematozusda direkt
immünofloresan bulguları
2.6.2 Pemfigusta indirekt immünofloresan tetkik
İİF tetkiki şüpheli tanıları doğrulamak amacıyla kullanılabileceği gibi, diğer
büllöz hastalıklardan pemfigus grubu hastalıkları ayırmak amacıyla da kullanılmaktadır.
Ayrıca serumdaki otoantikorların titrasyonunu belirleyebildiği için ve bu titrasyonun
hastalık aktivitesi ile korelasyon gösterebilmesi nedeniyle hastalığın
monitorizasyonunda ve tedaviye yanıtın değerlendirilmesinde kullanılabilmektedir41.
Substrat olarak maymun , sıçan özefagusu, insan meme dokusu kullanılmaktadır
(Şekil 10, Şekil 11). Sensitiviteyi arttırmak için ise 2 substrat birlikte kullanılabilir.
PF’de sıçan, PV’de maymun özefagusu, PNP’de ise sıçan mesanesi kullanılarak testin
sensitivitesi arttırılabilmektedir. Eğer maymun ve sıçan özefagusu ya da insan derisi ve
maymun özefagusu birlikte kullanılırsa sensitivite %100’ü bulmaktadır. İİF ile;
yanıklarda, penisiline bağlı ilaç erüpsiyonlarında, deri grefti söz konusu olduğunda,
büllöz ve skatrisyel pemfigoidde, toksik epidermal nekrolizisde, SLE’de yalancı
pozitiflik görülebilmektedir42.
15
PEMFİGUS VULGARİS İİF
Dolanan IgG antikorları%80-%90 olguda !
Sensitivitesisubstrata bağlıdır !
Yalancı pozitiflikolabilir !
Antikor titrasyonları klinikaktivite ile korelasyon
gösterir !
Hastalığın şiddetinigöstermesi bakımındangüvenilir değildir !
Şekil 10. Pemfigusta indirekt immünofloresan
bulguları (substrat: maymun özefagusu) Şekil 11. Pemfigusta indirekt immünofloresan
bulguları (substrat: sıçan özefagusu)
2.7 Pemfigusta ELİSA
Pemfigusta spesifik antikorların ortaya konmasına yönelik olarak western
immünoblotting, immünopresipitasyon ve ELİSA testleri kullanılmaktadır. Bunlar
içerisinde en sık kullanılanı ELİSA testidir.
Pemfiguslu hastaların serumlarındaki Dsg1 ve Dsg3’e karşı bulunan spesifik
otoantikorlar ELİSA yöntemi ile semi-kantitatif olarak saptanabilmektedir. Amagai et
al. yaptıkları çalışmada PF hastaları için Dsg1 sensitivitesini %97.9 PV’li hastalar içinse
Dsg3 sensitivitesini %97.5 olarak saptamışlardır43.
2.8 Tedavi
Pemfigusun tedavisi diğer otoimmün hastalıklarda olduğu gibi kortikosteroid
merkezlidir. Glukokortikoid tedavisinden önce PV’li hastaların çoğu, PF’li hastaların
ise yaklaşık %60’ında hastalık ölümle sonuçlanıyordu 1,44.
2.8.1. Genel tedavi prensipleri
PV’de tedavi hastalık sınırlı bir bölgede lokalize bile olsa başlanmalıdır, çünkü
hastalık jeneralize olma eğilimindedir ve tedavi başlanmadığı takdirde prognozu
kötüdür. PF ise yıllarca lokalize kalma eğilimindedir; sistemik tedavi olmadan da
prognoz iyidir ve bu tip pemfigusu olan hastalara her zaman sistemik tedavi
gerekmeyebilir.
16
Tedavi rejimi sıklıkla hastalığın aktivitesine bağlı olarak düşük- orta doz
prednizolonla beraber immünosupresif ajandır. Glukokortikoid kullanımında
kontrendikasyon varsa, glukokortikoidler hastalığı kontrol altına alamıyorsa ya da
steroid komplikasyon riskini minimalize eden doz hastalıkta etkili değilse hasta
genellikle immünosupresif ajanlardan (azatiopurin, siklofosfamid, altın, dapson,
mikofenolat mofetil) oluşan adjuvan tedavi almalıdır1,44 (Tablo 4).
Tablo 4. Pemfigus tedavisi 44
1. Kortikosteroidler • Topikal ve intralezyonel kortikosteroidler • Oral kortikosteroidler • Pulse IV kortikoseroid
2. İmmünosüpresif ilaçlar
• Azatiopurin • Siklofosfamid • Siklosporin • Mikofenolat mofetil • Klorambusil • Metotreksat
3. Anti-inflamatuar ilaçlar
• Altın • Dapson • Nikotinamid • Tetrasiklin
4. İmmünomodülatörler • Plazmaferezis • Ekstrakorporal fotoferezis • İntravenöz immünoglobulin
Kortikosteroid tedavisinin başarısı yeterli dozda başlanmasına ve uygun
dozlarda yeterli sürede verilmesine dayanmaktadır. Kortikosteroid artmış kapiller
permeabiliteyi düzelterek, polimorfnükleer lökositleri süprese ederek inflamasyonu
azaltır; lizozomal membranları stabilize eder, lenfositleri ve antikor yapımını baskılar.
Topikal ve oral yollarla uygulanabilmektedir. Tedavi dozunu ayarlamada klinik şiddet
birinci derece göz önünde bulundurulmakla beraber antikor titrasyonları da yardımcı
olmaktadır1,45.
17
2.8.2 Pemfigusta yardımcı ve destekleyici tedaviler
Kortikosteroid tedavisinde mideyi korumak, peptik ülser gelişimini önlemek
amacıyla antiasitler, H2 reseptör blokerleri, prostoglandin E analogları, proton pompa
inhibitörleri; osteoporoz gelişimini önlemek için ise kalsiyum ve D vitamini verilir.
Hastalarda kilo alımını, ödemi engellemek için proteinden zengin karbonhidrattan fakir
diyet önerilir. Topikal olarak antiseptik ve antienfektif tedaviler uygulanır. Sınırlı,
tedaviye yanıt vermeyen lokal lezyonlara ve inatçı oral ülserlere intralezyonel
kortikosteroid tedavisi uygulanır.
2.9 Prognoz
Glukokortikoid tedavisinden önce PV’li hastaların çoğu, PF’li hastaların ise
yaklaşık %60’ında hastalık ölümle sonuçlanıyordu. Kortikosteroidlerin sistemik
uygulanması ile beraber adjuvan tedavi olarak immünosupresif ilaçların kullanılması
pemfiguslu hastaların prognozunu dramatik olarak düzeltmiştir. Günümüzde mortalite
%5-10 arasındadır30. Bu tedavilerle 4 ile 10 yıl arası izlenen PV’li hastalarda mortalite
(hastalıktan veya tedaviye bağlı) yaklaşık %10 ve altında iken PF’de bu oran daha da
azdır. Eskiden enfeksiyon, protein kaybı ve elektrolitlerdeki dengesizlik nedeniyle ölüm
görülürken; günümüzde tedaviye bağlı başta enfeksiyon olmak üzere, diabet,
osteoporoz, hipertansiyon en önemli mortalite ve morbitide nedenleridir1.
PV’nin seyri lezyonların vücuttaki yaygınlığına, tanı konuluncaya kadar geçen
süreye, uygun tedavi uygulanıp uygulanmamasına ve hasta yaşına göre değişmektedir.
İleri yaş, yaygın lezyonlar ve yüksek doz kortikosteroid verilmesi kötü prognostik
kriterlerdir1.
18
3. GEREÇ VE YÖNTEM
Mayıs 2004-Ocak 2005 tarihleri arasında Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi
Dermatoloji Anabilim Dalı Kliniğine başvuran ve klinik, histolojik ve immünolojik
olarak pemfigus tanısı almış hastaların birinci derece gönüllü akrabaları; yani biyolojik
annesi, babası, aynı anne babadan olma kardeşleri veya kendi çocukları çalışmaya dahil
edildi. Çalışma ile ilgili olarak Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi etik kurulundan
onay alındı. Çalışmaya katılan gönüllü hasta akrabalarının her birinin çalışmaya
katılımlarıyla ilgili yazılı onayları alındı. Herhangi bir otoimmün veya büllöz hastalığı
olan, bir sebepten dolayı medikal tedavi alan (immünosupresif, sistemik kortikosteroid
vb.) hasta akrabaları çalışmaya dahil edilmedi. Kontrol grubu için sağlıklı, ailesinde
otoimmün ve büllöz hastalığı olmayan herhangi bir medikal tedavi almayan 40 kişi
alındı.
Çalışmaya katılan gönüllülerden 10 cc periferik kan İİF yöntemiyle serum
antikor titrasyonu bakılması için alındı. İİF yöntem şu şekilde uygulandı (Şekil 12); 1)
Antikoagülan kullanılmadan alınan kanın santrifüj ile serumu ayrıldı. 2) Hasta
serumlarından 1mg/ml sodyum azid eklenmiş PBS solüsyonu ile 1/10’dan başlayarak ve
her basamakta dilüsyonu 2 kat arttırarak, 1/80‘e kadar seri dilüsyonlar yapıldı. 3)
Substrat olarak sıçan ve maymun özefagusu kullanıldı. Sıçan özefagusu lümeni
görülecek şekilde 1/3 orta parçasından 4µm kalınlığında kriyokesitler yapıldı. Maymun
özafagusu için hazır kesitler kullanıldı (The Binding site limited Birmingham, UK). 4)
Kesitler 30 dakika kurutulduktan sonra hazırlanan seri dilüsyonlar sıra ile damlatıldı,
nemli ve kapalı bir ortamda 30 dakika enkübe edildi. 5) Enkübasyon tamamlandıktan
sonra PBS-T ile yıkandı ve kurutuldu. 6) PBS-T ile 1/150 oranında seyreltilen floresan
işaretli anti-human IgG ile 30 dakika süre ile enkübe edildi. 7) PBS-T ile tekrar yıkandı
ve propidium iodid içerisinde 5 dakika bekletilip, tekrar PBS-T ile yıkanarak kurutuldu.
8) En son lam üzerine DABCO (1,4 diazabicyclo, 2.5g/100ml) + sodyum azid (1mg/ml)
eklenmiş %90 gliserin damlatılarak üzeri lamelle örtüldü. 9) Lamlar floresan
mikroskopta incelendi. İntersellüler depolanmanın en son pozitif olduğu titrasyon not
alındı. Sonuçlar negatif ve pozitif kontrol ile birlikte değerlendirildi.
19
1:10 1:20 1:40 1:80 1:160...seri serum dilüsyonları Yıkama
Yıkama UV Mikroskop
Epitelyal substrat + serum dilüsyonlarından
biri
Floresan ile işaretlenmişantihuman immünoglobulin+ Epitelyal substrat
İİNDİREKT İMMÜNOFLORESAN TETKİK (İİF)NDİREKT İMMÜNOFLORESAN TETKİK (İİF)
Şekil 12. İndirekt immünofloresan yönteminin uygulanışı
Spesifik antikorların tespiti için ELISA yöntemi kullanıldı. Bu yöntemde
sırasıyla şu işlemler uygulandı (Şekil 13); 1) Dsg kaplı 48 adet çukurcuğun 46’sına
1/101 oranında sulandırılan serumlardan ve ilk ikisine pozitif ve negatif kontrolleri
oluşturmak üzere kalibratör 1 ve kalibratör 2’den 100’er µl eklendi ve oda sıcaklığında
60 dakika enkübe edildi. 2) Sodyum dihidrojen fosfat+ sodyum klorid+ Tween-20
içeren yıkama solüsyonu ile 10 kat sulandırılıp 4 kez otomatik olarak yıkandı. 3) Fare
kaynaklı peroksidaz ile konjuge monoklonal anti-human IgG, bromphenol blue, p-
hidroksifenilasetik asit, proclin150, HEPES, BSA içeren dilüent ile 100 kat
sulandırıldıktan sonra 48 çukurcuğa 100’er µl ilave edilerek 60 dakika enkübe edildi.
4) 2‘de anlatıldığı şekilde yıkandı. 5) Kullanıma hazır substrat solüsyonu yani
trimetilbenzidin/hidrojen peroksit (TMB/H2O2)’den 48 kuyucuğa da 100’er µl ilave
edilip 30 dakika enkübe edildi. 6) Kullanıma hazır durdurma solüsyonu yani 1.0 N
sülfirik asit solüsyonu ilave edildi ve reaksiyon durduruldu. 7) Enzimin etki ettiği
substrat kromojenden oluşan renk indeksi fotometrik olarak 450 nm dalga boyunda
ölçüldü, anti-Dsg otoantikoru çukurcuktaki Dsg antijenine bağlanınca son aşamada sarı
renk görüldü. 8) İndex değerleri hesaplandı.
20
ELİSAELİSA
ligand
enzimkısmı
kromojen
1 antijen çukurlu tablayatespit edilir
2 yıkanır
3 test antikoru(hasta serumu) eklenir
4 yıkanır
5 enzim ile işaretli anti-human Ig (ligand) eklenir
6 yıkanır
7 kromojen substrateklenir
8 renk indeksi fotometrikolarak ölçülür
Şekil 13. ELİSA yönteminin uygulanışı
İİF yöntemle serumlarında antikor saptadığımız hasta akrabalarından alınan deri
biyopsi örnekleri DİF ile incelendi. DİF yönteminde sırasıyla şu işlemler uygulandı
(Şekil 14); 1) biyopsi örnekleri likid nitrojenle ani dondurma işlemine tutuldu ve
kesitler yapılana kadar -30 derecede saklandı. 2) dokular derin dondurucudan çıkarılıp
embedding solüsyonu içerisine yerleştirilerek kriyotom ile 4 µm kalınlığında
kriyokesitler yapıldı. 3) örnekler kurutulduktan sonra 1/70 oranında PBS-T [fosfatla
tamponlanmış solüsyona (PBS, pH 7.2) nonspesifik bağlanmaları ve arka plan
boyanmasını azaltmak amacıyla Tween 20 (0.5ml/lt) eklendi] ile sulandırılmış,
flourescein isothiocyanate (FITC) ile işaretlenmiş keçi kaynaklı anti-human
immünoglobulinler (IgG, IgA, IgM, C3 ve fibrinojen) kesitler üzerine damlatılıp oda
sıcaklığında karanlık ve nemli bir ortamda 30 dakika enkübe edildi. 4) PBS-T solüsyonu
ile örnekler yıkandı ve ardından kurutuldu. 5) Kurutulan kesitler üzerlerine floresanın
çabuk solmasını önlemek için DABCO (1,4 diazabicyclo, 2.5g/100 ml) ve sodyum azid
(1mg/ml) eklenmiş %90’lık gliserin ilave edilerek lamelle kapatıldı. 6) Hazırlanan
preperatlar floresan mikroskop altında incelendi.
21
DİREKT İMMÜNOFLORESAN TETKİK (DİF)DİREKT İMMÜNOFLORESAN TETKİK (DİF)
Deri kesitlerinefloresan işaretliantikorlarındamlatılması
Dokunun antikor ileenkübasyonu Yıkama
Floresanmikroskop ileinceleme
Şekil 14. Direkt immünofloresan yönteminin uygulanışı
22
4. BULGULAR
Çalışmaya 27’si PV, 2’si PNP’li olmak üzere toplam 29 hastanın (22 kadın 7
erkek) toplam 68 birinci derece akrabası (36 erkek 32 kadın) dahil edildi (Tablo 5).
Grubun yaş ortalaması 34.24± 15.87 olarak saptandı.
Tablo 5. Hasta akrabalarının sıçan ve maymun özefagusu substratları kullanılarak yapılan indirekt immünofloresan
test sonuçları
Yaş Cins Tanı Akrabalık derecesi
Sıçan özefagusu
Maymun özefagusu
1 Tacim Güler 15 E PV çocuğu 20 (-) 2 Doğan Bektaş 23 E PNP çocuğu (-) (-) 3 Ayşe Akın 52 K PV kardeşi (-) (-) 4 Şule Ateş 22 K PV çocuğu 10 (-) 5 Ali Arslan 21 E PV kardeşi (-) (-) 6 İbrahim Kaygısız 56 E PV kardeşi (-) (-) 7 Müslüm Kaygısız 40 E PV kardeşi 20 (-) 8 Veli Kaygısız 48 E PV kardeşi (-) (-) 9 Cengiz Kaygısız 30 E PV çocuğu (-) (-) 10 Ayhan Korkmaz 42 E PV çocuğu 10 (-) 11 İlkay Şanlı 14 K PV çocuğu (-) (-) 12 Hasan Korkmaz 45 E PV çocuğu (-) (-) 13 Mehmet Şanlı 17 E PV çocuğu (-) (-) 14 Fadime Bülbül 30 K PV çocuğu (-) (-) 15 Fuat Kılıçkaya 60 E PV kardeşi (-) (-) 16 Raşit Yılmaz 55 E PV babası (-) (-) 17 Medine Kırmızı 31 K PV kardeşi (-) (-) 18 Ali Karaöz 50 E PV kardeşi 40 (-) 19 Gizem Sakınç 8 K PV çocuğu (-) (-) 20 Ahmet Keskin 18 E PV çocuğu (-) (-) 21 Serdar Şanlı 12 E PV çocuğu (-) (-) 22 Coşkun Kılıçkaya 63 E PV kardeşi (-) (-) 23 Dudu Yüzgeç 31 K PV çocuğu 20 (-) 24 Bedia Keskin 40 K PV kardeşi 20 (-) 25 Doğa Sönmez 11 K PV çocuğu 10 (-) 26 Hande Ünal 18 K PV çocuğu (-) (-) 27 Hasibe Aköz 51 K PV kardeşi (-) 10 28 Semiha Turhan 58 K PV annesi (-) (-) 29 Şerife Yılmaz 23 K PV kardeşi 10 (-) 30 İbrahim Şanlı 10 E PV çocuğu (-) (-) 31 İrem Sakınç 12 K PV çocuğu (-) (-) 32 Furkan Tahta 15 E PV çocuğu (-) (-) 33 Sabriye Kahraman 31 K PV çocuğu (-) (-)
23
Tablo 5. Hasta akrabalarının sıçan ve maymun özefagusu substratları kullanılarak yapılan indirekt immünofloresan test sonuçları (Devamı)
34 Mustafa Kahraman 27 E PV çocuğu (-) (-) 35 Ayşe Kahraman 34 K PV çocuğu (-) (-) 36 M. Ali Arslantaş 65 E PV babası (-) (-) 37 İlhan Arslan 4 E PV çocuğu (-) (-) 38 Cemal Bektaş 53 E PNP kardeşi 20 (-) 39 Abdullah Sakak 32 E PV kardeşi 20 10 40 Mehmet Kahraman 24 E PV çocuğu (-) (-) 41 Ümmühan Arslantaş 61 K PV annesi (-) (-) 42 Eren Aysalan 32 K PV çocuğu 20 10 43 Handan Ertürk 34 K PV çocuğu (-) (-) 44 Ümmügülsüm Nü 68 K PV kardeşi 40 (-) 45 Ayla Orhan 40 K PV kardeşi (-) (-) 46 Hasan Büyük 56 E PV kardeşi (-) (-) 47 Başak Kalkanlı 14 K PV çocuğu (-) (-) 48 Kübra Turunç 13 K PV çocuğu (-) (-) 49 Remzi Eyidoğan 43 E PV kardeşi 20 (-) 50 Yusuf Kaya 48 E PV babası 80 10 51 Yağmur Kalkanlı 16 K PV çocuğu (-) (-) 52 Fatma Büyük 20 K PV çocuğu 40 10 53 Murat Çavdar 44 E PV kardeşi (-) (-) 54 Bahtiyar Kaya 40 K PV annesi 80 10 55 Ayşe Eren 41 K PV kardeşi (-) (-) 56 Belgin Görgülü 55 K PV çocuğu (-) (-) 57 Kazım Erol 29 E PV kardeşi (-) (-) 58 Belgin Açıleter 37 K PV çocuğu (-) (-) 59 Abdullah Büyük 51 E PV kardeşi (-) (-) 60 İsmail Turunç 16 E PV çocuğu (-) (-) 61 Selma Özkızılbulut 34 K PV kardeşi (-) (-) 62 Ertuğrul Eyidoğan 48 E PV kardeşi (-) (-) 63 Kemal Erol 26 E PV çocuğu 10 10 64 Hüseyin Eren 43 E PV kardeşi (-) (-) 65 Aylin Eraslan 38 K PV kardeşi (-) (-) 66 Suzan Kaygısız 33 K PV kardeşi (-) (-) 67 Ziya Sakak 35 E PV çocuğu 20 (-) 68 Mustafa Büyük 32 E PV kardeşi (-) (-)
Kontrol grubu ise 26’sı kadın 14’ü erkek olmak üzere toplam 40 sağlıklı bireyden
oluşturuldu. (Tablo 6). Kontrol grubunun yaş ortalaması 28.20±5.16 olarak tespit edildi.
24
Tablo 6. Kontrol grubunun sıçan ve maymun özefagusu substratları kullanılarak yapılan indirekt immünofloresan test sonuçları
Kontrol Grubu Yaş Cins Sıçan özefagus Maymun özefagusu 1 Melike Akan 18 K (-) (-) 2 Gülruh Tahmiscioğlu 30 K 10 (-) 3 İrfan Uzun 28 E (-) (-) 4 Talip Kaya 26 E (-) (-) 5 Ertuğrul Yalım 29 E (-) (-) 6 Kadir Aydın 18 E (-) (-) 7 Merve Şimşek 22 K (-) (-) 8 Hüsne Yaltı 26 K (-) (-) 9 Mümine Gökçe 27 K (-) (-) 10 Ercüment Polat 29 E (-) (-) 11 Ayşe Kaya 22 K (-) (-) 12 Ahu Özbilen 28 K (-) 10 13 Habbaş Fırıncı 31 E (-) (-) 14 Ahmet Uçar 24 E 10 (-) 15 Selma Uçar 37 K 10 (-) 16 Selçuk İlarslan 25 E 10 (-) 17 Ayşe Yaltı 28 K (-) (-) 18 Gökçen Gökçe 25 K (-) (-) 19 Fadime Doğruer 22 K (-) (-) 20 Figen Dermirkıran 36 K (-) (-) 21 Orkide Şenur 30 K (-) 10 22 Mutlu Uzel 27 K (-) (-) 23 Hakan Ferüç 35 E (-) (-) 24 Osman Sarıkalı 40 E (-) (-) 25 Gülden Erdoğan 22 K (-) (-) 26 Dilek Akile 28 K (-) 10 27 Sevgi Ferda 34 K 20 (-) 28 Adalet Sağlam 32 K 10 (-) 29 Birsen Çetgin 38 K (-) (-) 30 Nuray Kalkadelen 37 K (-) (-) 31 Iraz Tufan 25 E (-) (-) 32 Emine Üstüay 28 K (-) (-) 33 Ebru Yelti 28 K (-) (-) 34 Gürkan Çilek 30 E (-) (-) 35 Mustafa Demir 23 E (-) (-) 36 Gizem Yaltı 22 K (-) (-) 37 Nurhan Dimli 30 K (-) (-) 38 Murat Durdu 30 E (-) (-) 39 Melda Akyılmaz 28 K 20 (-) 40 Suhan Günaştı 31 K (-) (-)
25
Çalışma grubundaki hasta akrabalarına ait 68 serumda sıçan ve maymun
özefagusu substratları ile İİF çalışıldı. Sıçan özefagusu substratı ile İİF testleri pozitif
saptanan 19 hasta akrabasına ve daha önce ELİSA yapılarak spesifik antikorlar
saptanmış hastaların 13 akrabasına yani toplam 32 hasta akrabasına ait serumlarda
ELİSA yöntemiyle anti-Dsg1 ve anti-Dsg3 otoantikorları çalışıldı. ELİSA yapılan 19
hasta akrabasının sadece birinde Dsg3’e karşı otoantikor saptandı (Tablo 7).
Tablo 7. Hasta akrabalarının ELİSA sonuçları.
İndeks değerleri Dsg1 Dsg3 1 Bahtiyar Kaya 000.0 000.0 2 Ayhan Korkmaz 000.0 000.2 3 Remzi Eyidoğan 003.3 001.6 4 Yusuf Kaya 012.6 000.0 5 Fatma Büyük 000.0 000.0 6 Cemal Bektaş 000.0 000.9 7 Doğa Sönmez 005.8 000.0 8 Dudu Yüzgeç 002.7 003.0 9 Ali Karaöz 003.0 000.2 10 Şule Ateş 001.1 001.6 11 Kemal Erol 000.0 000.0 12 Müslüm Kaygısız 000.0 005.7 13 Abdullah Sakak 000.0 000.1 14 Bedia Keskin 007.7 003.9 15 Ümmügülsüm Nü 006.9 000.9 16 Tacim Güler 008.4 003.3 17 Eren Aysalan 000.0 000.0 18 Şerife Yılmaz 002.7 000.0 19 Medine Kırmızı 002.3 004.1 20 Ümmühan Arslantaş 000.0 000.0 21 Hande Ünal 001.1 000.1 22 Mehmet Ali Arslantaş 000.0 000.8 23 Serdar Şanlı 000.0 000.0 24 Mehmet Şanlı 000.0 000.0 25 Ayşe Akın 000.0 000.0 26 Hasibe Aköz 000.0 000.9 27 Aylin Eraslan 000.0 000.6 28 Belgin Görgülü 001.5 001.8 29 İlkay Şanlı 000.0 000.0 30 Ziya Sakak 000.2 043.3 31 Furkan Tahta 000.0 000.0 32 İbrahim Şanlı 000.0 001.8
26
Sıçan özefagusu substratları ile İİF testleri pozitif saptanan ve kendilerine
ulaşılıp bilgilendirildikten sonra onam veren 13 hasta akrabasının gövde derisinden
alınan insizyonel biyopsi materyallerinde DİF incelemeler yapıldı.
Substrat olarak sıçan özefagusu kullandığımızda 19 hasta akrabasında (9 kadın,
10 erkek) 1/80’e kadar yüksek titreler elde edildi (Tablo 8, Şekil 15). Pozitiflik
akrabalarda daha sık olmasına karşın (akraba=%28 kontrol=%17.5) uygulanan Fisher
exact testte aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı (p>0.05).
Tablo 8. Akraba grubu ile kontrol grubunun sıçan özefagusu substratında elde edilen titrasyonların karşılaştırılması
Titrasyon Akraba (n=68) Kontrol (n=40)
0 49(%72) 33(%82.5)
10 5(%7.3) 5(%12.5)
20 9(%13.2) 2(%5)
40 3(%4.4) 0
80 2(%2.9) 0
Toplam 19(%28) 7(%17.5)
Şekil 15. Akraba grubu ile kontrol grubunun sıçan özefagusu substratında elde edilen titrasyonlarının
karşılaştırılması
0%10%20%30%40%50%60%70%80%90%
Akraba 72% 7% 13% 4% 3%
Kontrol 83% 13% 5% 0 0
0 10 20 40 80
27
Substrat olarak maymun özefagusu kullandığımızda 1/10’dan yüksek titreler
elde edilemedi (Tablo 9, Şekil 16). Maymun özefagusunda pozitiflik açısından akraba
ve kontroller hemen hemen birbirine eşitti (akraba =%10.3 kontrol=%7.5)
Tablo 9. Akraba grubu ile kontrol grubunun maymun özefagusu substratında elde edilen titrasyonlarının karşılaştırılması Titrasyon Akraba Kontrol
0 61(%89.7) 37(%92.5)
10 7(%10.3) 3(%7.5)
0
20
40
60
80
Akraba 61 7
Kontrol 37 3
0 10
Şekil 16. Akraba ve kontrol grubunun maymun özefagusu substratında elde edilen titrasyonların karşılaştırılması
1/20 ve üzeri titreler akrabalarda kontrollere göre çok daha sık rastlandı (Tablo
10, Şekil 17). Aradaki farkı saptamak için fisher exact test uygulandı. Sonuç istatistiksel
olarak anlamlıydı (p<0.05).
Tablo 10. Akraba ve kontrol grubunun sıçan özefagusu substratında elde edilen 1/10 ve üzeri titrasyonlarının karşılaştırılması
≤10 >10
Akraba 54 (%79) 14 (%21)
Kontrol 38 (%95) 2 (%5)
28
0%20%40%60%80%100%
Akraba 79% 21%
Kontrol 95% 5%
<=10 >10
Şekil 17. Akraba ve kontrol grubunun sıçan özefagusu substratında elde edilen 1/10 ve üzeri titrasyonlarının karşılaştırılması
Altı anne-babanın ikisinde, 27 kardeşin 9’unda, 35 çocuğun 8’inde 1/10 ve üzeri
titrelerde pozitiflik saptandı (Tablo11, Şekil 18).
Tablo 11. Anne-baba, kardeş ve çocuklarda sıçan özefagusu substratında elde edilen pozitiflik oranları
Titrasyon Anne-baba (n=6) Kardeş (n=27) Çocuk (n=36)
0 4 (%66.6) 18 (%66.6) 27 (%75)
10 0 1 (%3) 4 (%11.1)
20 0 6 (%22.2) 3 (%8.3)
40 0 2 (%7.4) 1 (%2)
80 2 (%33.3) 0 0
Toplam 2 (%33.3) 9 (%33.3) 8 (%22.2)
29
0
10
20
30
Anne-baba 4 0 0 0 2
Kardeş 18 1 6 2 0
Çocuk 27 4 3 1 0
0 10 20 40 80
Şekil 18. Sıçan özefagusunda anne-baba, kardeş ve çocuklarda pozitiflik oranları
Sıçan ve maymun özefagusu substratlarında uygulanan İİF testlerinin ikisinin
birden negatifliği akraba grubunda 48(%70.5), kontrol grubunda ise 30(%75) kişide
saptandı. Sadece birinin pozitifliği ise akraba grubunda 20(%29.4) kişide, kontrol
grubunda ise 10(%25) kişide saptandı. Her ikisinin birden pozitifliği akraba grubunda 6
(%8.8) kişide saptandı; kontrol grubunda her iki substrata birden pozitiflik saptanmadı
(Tablo 12).
Tablo 12. Sıçan ve maymun özefagusu substratlarında akraba ve kontrol gruplarında elde edilen
sonuçların değerlendirilmesi Sıçan- maymun özefagusu Akraba (n=68) Kontrol (n=40)
İkisi de negatif 48 (%70.5) 30 (%75)
En az biri pozitif 20 (%29.4) 10 (%25)
İkisi de pozitif 6 (%8.8) -
30
Akraba ve kontrol gruplarındaki her aileden yalnız bir bireyin rasgele
seçilmesiyle elde edilen yeni akraba (n=29) ve kontrol (n=38) grubunda, sıçan
özefagusu ile yapılan İİF testlerinde elde edilen pozitifliklerin sıklıkları karşılaştırıldı.
Buna göre akraba grubunda 1/20 ve üzerindeki titrasyonlardaki pozitiflik saptanma
sıklığı kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksekti (p<0.05). Maymun özefagusu
substratı ile akraba ve kontrol grubunda uygulanan İİF testlerinin pozitiflik sıklığı
arasında ise istatistiksel olarak anlamlı bir fark gözlenmedi (p>0.05).
31
5. TARTIŞMA
Otoantikor gelişimi ile karakterize otoimmün hastalıkların patogenezinde
çevresel faktörlere ek olarak herediter faktörlerin de önemli rol oynayabileceği
gösterilmiştir46-50. Otoimmün büllöz hastalıkların major bir örneği olan pemfigusun
etyopatogenezinde, genetik ve çevresel karşılıklı etkileşimler ile patojen otoantikorların
nasıl oluştuğu konusunda henüz yeterli bilgiye sahip değiliz. Pemfigusta otoantikorların
gelişimini indükleyen olaylar bilinmemekle beraber, otoantikorların keratinositler
üzerindeki desmozomal glikoproteinler olan desmogleinlere karşı geliştiği
kanıtlanmıştır1. Klasik pemfigusun klinik tipleri olan PV ve PF’li hastaların
serumlarında antidesmoglein otoantikorları bulunmaktadır. Bununla birlikte desmoglein
dışında alfa9-asetilkolin reseptörlerine ve pemphaxine karşı da otoantikorlar
tanımlanmıştır34.
Brezilya’nın belirli bölgelerinde PF endemiktir ve tüm ırksal grupları etkiler.
Hastalığın belirli coğrafik bölgede sınırlanması, arthropod vektörü ile ilişkili enfeksiyöz
etyolojiyi düşündürmektedir51. Pemfigus antikorları pemfigus dışında ciddi yanığı olan
hastaların %20-30’unda saptanmıştır54. Ayrıca ultraviyolenin hastalığı şiddetlendirdiği
bilinmektedir54. Bu gözlemler hastalığın yayılmasında travmatik faktörlerin de rol
oynayabileceğini göstermektedir. Penisilamin, butazolidin gibi belirli ilaçların
pemfigusa neden olduğu bilinmektedir55-58. Bu ilaçların antijenik değişikliği başlatarak
patojenik otoantikorların oluşumuna neden olduğu düşünülmektedir1. Ayrıca pemfigus
antikorları yüksek anti-A ve anti-B kan grup titrasyonu olan sağlıklı insanlarda da
saptanmıştır59.
Yukarıda bahsi geçen nedenlere ek olarak pemfigusun etyolojisinde, genetik
faktörlerinde rol oynadığına dair kanıtlar artmaktadır. Pemfigusun, tüm dünyada
dağılım göstermesine rağmen Yahudiler de, özellikle de Ashkenazi kökenli olanlarda
daha yaygın olduğu bilinmektedir. Genetik predispozisyonun hastalığın
etyopatogenezine olan etkisi ile ilgili düşünceler ilk kez Japon ve Yahudi PV’li
hastalarda HLA-A10 insidansının arttığının tespiti ile gündeme gelmiştir7. Günümüze
32
kadar hastalık ile HLA ilişkisini gösteren pek çok çalışma yapılmıştır49,60-65. Hatta
Yahudi PV’li hastalarda %90 gibi oldukça yüksek oranlarda HLA-DR4 ve HLA-DR6
birlikteliği saptamışlardır8. Ayrıca pemfigus ile HLA -A26, Bw38 ve özellikle de DRw4
arasında pozitif korelasyon saptanmıştır. Bu antijenler Japonlarda, İtalyanlarda ve
özellikle de Ashkenazi kökenli Yahudilerde bulunmuştur13,66-70. Başka araştırmacılar ise
pemfigus hastalığı olan belirli etnik gruplarda HLA-A13, HLA-B7 ve HLA-Bw22
insidansının arttığını saptamışlardır71,72. Bu gözlemler bize pemfigusa yatkın genlerin
spesifik HLA antijenleri ile bağlantılı olduğunu düşündürmektedir. Bununla birlikte tüm
pemfiguslu hastalarda bu tip HLA grupları saptanmamıştır ve bu HLA gruplarına sahip
pek çok insanda hastalık gelişmemiştir. Bu nedenle hastalığın patogenezinde HLA dışı
faktörlerin de rol oynadığı söylenebilir ya da belirli genetik yatkınlığı olan insanlarda
çevresel faktörlerin de etkileşimi ile hastalığın ortaya çıktığı düşünülebilir.
Feinstein et al. yaptıkları literatür taramasında 1991’e kadar toplam 25 ailede 53
ailesel pemfigus olgusunun bildirildiği saptanmıştır17. Gerek pemfiguslu ailesel
olguların bildirilmesi ve hastalığın bazı HLA tipleri ile yukarıda bahsi geçen biçimde
birlikteliği, gerekse Ashkenazi Yahudileri gibi bazı etnik gruplar ile Japonlar gibi bazı
ırklarda daha sık görülmesi hastalığın patogenezinde herediter yatkınlığın da rolü
olduğunu düşündürmektedir.
Bu düşünce temel alınarak çeşitli popülasyonlarda söz konusu yatkınlık, yapılan
çalışmalarla irdelenmiştir. Biz de bu çalışmamızda, pemfigus patogenezinde herediter
faktörlerin bölgemizdeki pemfiguslu olgularda ne kadar rol oynadığı ve yine bizim
hasta popülasyonumuzdaki etkisinin ne olduğunu, otoimmünitenin kanıtı olan
otoantikorlar üzerinden tespit etmeye çalıştık. Bu amaç doğrultusunda pemfiguslu
hastalarımızın sağlıklı birinci derece akrabalarında otoantikor testleri olan
immünofloresan ve ELİSA testlerini kullanarak serumda ve dokuda otoantikorların
düzeyini, yoğunluğunu ve depolanma sıklığını araştırdık.
Bizim çalışmamızda sıçan özefagusunu substrat olarak kullandığımızda sağlıklı
birinci derece akrabaların %28’inde serumda dolanan otoantikorlar tespit edildi. Hasta
akrabalarında tespit edilen 1/20 ve üzeri pozitiflikler, sağlıklı kontrollere göre anlamlı
33
derecede yüksekti (p<0.05). Maymun özefagusu substrat olarak kullandığında ise
kontrol grubu ile, sağlıklı akrabalar arasında anlamı bir fark saptanmadı (p>0.05).
Maymun özefagusunda, serumlarında dolanan otoantikor tespit ettiğimiz toplam 7 hasta
akrabasının 6’sında aynı zamanda sıçan özefagusunda da dolanan otoantikorlar
gözlendi. ELİSA testi akraba grubunda 32 kişiye uygulanabildi. Sıçan özefagusunda
1/20 titrasyonda pozitif, maymun özefagusunda ise negatif olarak değerlendirilen bir
hasta akrabasında ELİSA testi pozitif saptandı. Sıçan özefagusunu substrat olarak
kullandığımızda pozitiflik saptadığımız 19 hasta akrabasının 13’üne uygulanan DİF
testinde ise hasta akrabalarının hiçbirinde otoantikor depolanması saptanmadı.
Brandsen et al. yaptıkları çalışmada 12 PV’li hastanın 21 sağlıklı birinci derece
akrabasına; DİF, immünoblotting ve ayrıca maymun özefagusu ve karsinoma A431
hücre kültürünün substrat olarak kullanılmasıyla da İİF uygulamışlardır73. İİF testlerinin
sonucunda hasta akrabalarının 15’inde (%71) 1/20 ile 1/640 arasında değişen
titrasyonlarda pozitiflikler saptamışlardır. İmmünoblotting metoduyla ise 11(%52) hasta
akrabasında 130 kDa (Dsg3) proteinine karşı otoantikor saptamışlardır. Serumlarında
otoantikor saptanan hasta akrabalarının 5’inde (%25) DİF ile de deride depolanmalar
saptamışlardır. Bu 5 kişiden birisine çalışma süresi içerisinde klinik olarak PV tanısı
konmuştur. Bizim hasta grubumuz Brandsen et al. hasta grubunun iki katından fazla,
hasta akrabası grubumuz ise yaklaşık dört kat fazla olduğu halde özellikle İİF
uygulamalarda bu çalışmada elde edilen pozitifliklerin sıklığı kadar pozitiflik
saptanamamıştır. Spesifik otoantikor testi olan ELİSA testi ile hasta akrabalarının ancak
birinde pozitiflik saptanmıştır. Bu iki çalışma sonuçları arasındaki bariz fark
çalışmaların farklı etnik ve genetik zemine sahip popülasyonlar üzerinde yapılmış
olmasından kaynaklanabilir. Bu dezavantajı gidermenin yolu söz konusu gruplara
otoantikor testlerine ilaveten genetik yatkınlığı belirleyecek HLA analizlerinin de
yapılmasıdır.
Torzecka et al. 24 PV, 13 PF’li hastanın 56 akrabasına ve 50 kişiden oluşan ve
başka deri hastalıkları olan (psoriasis vulgaris, akne vulgaris, bacak ülseri gibi) kontrol
grubuna sıçan ve maymun özefagusunu substrat olarak kullanarak İİF ve ELİSA
uygulamışlardır74. Ayrıca İİF testi pozitif olan 12, hem İİF hem ELİSA’sı pozitif olan 3
34
hasta akrabasına da DİF uygulamışlardır. Hasta akrabalarının 25’inde (%42.8) İİF’de
1/10 ile 1/40 arasında pozitiflik saptanırken, kontrol grubunda hiç pozitiflik
saptamamışlardır. ELİSA da ise 11(%19.8) hasta akrabasında pozitiflik tespit edilmiştir.
ELİSA ve immünofloresan bulguları arasında pozitiflik sıklığı açısından korelasyon
gözlenmemiştir. DİF yapılan hasta akrabalarının hiçbirinde herhangi bir depolanma
saptanmamıştır. Bu çalışmada serumda otoantikor saptanan hasta akrabalarının DİF
testlerinde otoantikorların saptanmamış olması bizim bulgularımızla uyum
göstermektedir. DİF testi ile deride otoantikor saptanma sıklığı aşikar klinik hastalık
mevcudiyetinde bile lezyonsuz deri bölgelerinde oldukça düşüktür1,51. Klinik hastalığı
olmayan birinci derece hasta akrabalarının serumlarında otoantikorlar olsa bile sözü
edilen gerekçe nedeniyle DİF testlerinde pozitiflik saptanmaması şaşırtıcı değildir.
Dolayısıyla DİF testinin prediktif değeri hasta akrabalarında olası pemfigus kanıtlarını
gösterme bakımından serum testlerinden çok daha düşük olacaktır.
Kricheli et al. 25 PV’li hastanın 55 etkilenmemiş sağlıklı birinci derece
akrabasında ve 56 sağlıklı kontrol grubunda maymun özefagusu kullanarak İİF ve
immunoblotting testlerini uygulamışlardır75. İİF ile akraba grubunun %15’inde 1/10 -
1/160 arasında pozitiflik saptanmıştır. İmmunoblotting’de ise daha yüksek oranlarda,
akrabaların %49’unda, kontrol grubunun ise %12’sinde otoantikorlar saptamışlardır.
Mohimen et al. 12 İtalyan PV’li hastanın 67 sağlıklı birinci derece akrabasına ve
25 sağlıklı kontrol grubuna maymun özefagusu kullanarak İİF ve immunoblotting
metodu uygulayarak pemfigus otoantikorlarının varlığını incelemişlerdir76. İİF ile
akraba grubunda 21 serumda (%31.1), immunblotting incelemede ise 32 serumda
(%47.7) pozitiflik saptamışlardır.
Türkiye’de yapılan bir çalışmada ise; pemfigus tanısı almış 45 hastanın 75
sağlıklı birinci derece akrabalarında ve herhangi bir immünolojik hastalığı olmayan 47
sağlıklı kontrol grubunda, İİF ve DİF yöntemlerini kullanarak pemfigus otoantikorları
araştırılmıştır77. Hasta akrabalarının 20’sinde (%26.7) İİF yöntemi ile 1/10-1/160
arasında pozitiflikler saptamışlardır. DİF yöntemi ile ise 3’ünde (%4) pozitiflik elde
edilmiştir. Ülkemizde yapılan bu çalışmada elde edilen sonuçlar bizim çalışmamızın
35
sonuçlarına benzerlik gösterirken, yurtdışında yapılan çalışmalar hem birbirleri arasında
hem de bizim sonuçlarımızla farklılıklar göstermektedir. Bu sonuç pemfigus sıklığının
farklı popülayonlarda değişiklikler göstermesiyle paralel olarak sağlıklı bireylerdeki
otoantikor sıklığının da farklılıklar göstereceğini düşündürmektedir. Ancak hasta
akrabalarında saptanan otoantikorların patojen etkilerinin olup olmadığı olgusu ayrı bir
tartışma konusudur. Bunu ortaya koyabilmenin bir yolu bu otoantikorların hastalık
açısından ne kadar spesifik olduğunun belirlenmesidir. Yani ELİSA ve immunoblotting
gibi bir yöntemle pemfigusa ait spesifik otoantikorların saptanması, patojenliği
belirleme açısından daha anlamlı gibi görünmektedir. Ancak kuşkusuz bu
otoantikorların gerçekten patojen olduğunun en iyi kanıtı bu antikorları taşıyan sağlıklı
bireylerde ileriki dönemlerde aşikar klinik hastalığın ortaya çıkması olacaktır.
Yukarıda bahsi geçen çalışmalarda farklı substratlarda %15 ile %71 arasında
değişen oranlarda pemfiguslu hastaların sağlıklı birinci derece akrabalarında
otoantikorlar saptanmıştır. Bizim elde ettiğimiz %28’lik oran da bu sınırlar içerisinde
yer almakla birlikte diğer çalışmaların çoğuna göre göreceli olarak bir düşüklük söz
konusudur. Bu durum daha önce bölgemizde yapılan 148 hastanın irdelendiği
epidemiyolojik analizde hiç ailesel olgunun saptanmamış olması ile uyumlu
görülmektedir30. Ancak değişik çalışmalarda antikor pozitifliklerinin sıklığı açısından
belirgin farklılıklar görülmektedir. Bu farklılıklar yukarıda belirtilmeye çalışılan
faktörlerin dışında kullanılan substratların ve/veya uygulanan metotların sensitivite ve
spesifite farklılıklarına, çalışma ve kontrol gruplarının niceliksel ve niteliksel
çeşitliliklerine bağlanabilir. Elbette niteliksel fark pemfigus hastalığının çeşitli coğrafik
bölge ve popülasyonlarda farklı genetik ve epidemiyolojik özellikler göstermesiyle
ilişkilidir. Konu ile ilgili daha önce yapılmış çalışmalarda ve şimdiki çalışmada elde
edilmiş sonuçların ortak özellikleri pemfigus otoantikorlarının saptanma sıklığının
sağlıklı bireylerden oluşan kontrol gruplarına göre istatistiksel olarak anlamlı fark
göstermeleridir. Yani pemfigus hastalarının akrabalarında pemfigusa ait
klinikopatolojik belirtiler olmasa bile, en azından şimdilik, patojen gibi durmayan
immünolojik anormallikler veya bulgular mevcuttur. Hatta; i) bir çalışmada otoantikor
saptanan bir hasta akrabasında aşikar hastalığın gelişmiş olması, ii) yine bizim çalışma
grubumuzdaki şiddetli PV’si olan hastalarımızdan birinin kardeşinin serumunda
36
antikorun saptanması ve bu antikorun ELİSA ile spesifik olduğunun gösterilmesi (anti-
Dsg3), iii) daha önce ailesel olguların bildirilmiş olması pemfigusta herediter faktörlerin
varlığına kanıt bulgular olabilir. Benzer bulgular diğer otoimmün hastalıklarda da
bildirilmiştir. Sistemik lupus eritematozus, sistemik sklerozis, vitiligo, romatoid artrit
gibi otoimmün hastalarda sağlıklı akrabalarda otoantikorlar saptanmış olması bilinen bir
durumdur78-83.
Yapılan çalışmaların çoğunda hasta akrabalarında İİF ile serumda dolanan
otoantikorlar tespit edilmekle birlikte DİF sonuçları negatif bulunmaktadır. Hasta
akrabalarında dolanan antikorların yüksek oranda saptanmasına karşın, bildirilen ailesel
olguların azlığı aile üyelerinde hangi koruyucu faktörlerin hastalığın gelişmesini
önlediği sorusunu akla getirmektedir. Bu durum, hasta akrabası grubunda düşük antikor
titrelerinin olması ve bu antikorların derideki antijen bölgelerine bağlanarak akantolizis
oluşturması için yetersiz olması ile açıklanabilir. Bir başka nokta da deri etkileşimini
engelleyen immünolojik veya mekanik bariyerin varlığıdır. Hastalık ancak söz konusu
bariyerin ilaçlar, maligniteler, viral enfeksiyonlar gibi çeşitli çevresel faktörler ile
bozulması sonucu ortaya çıkıyor olabilir. Yine epidermisin geçirgenliğinin genetik ve
fizyolojik etkenlere bağlı olarak kişiden kişiye farklılıklar göstermesi de hastalığın
ortaya çıkmasında rol oynayabilir73. Kricheli et al. kanda dolanan PV-IgG alt gruplarını
hasta ve sağlıklı akrabalarında çalışmışlar ve PV-IgG1 ve –3’ün dağılımını iki grupta
benzer saptarken, IgG-4’ü hastalarda yüksek, hasta akrabalarında ise çok düşük oranda
tespit etmişlerdir75. Başka bir çalışmada Bhol et al. aktif hastalığı olanlarda yüksek
titrelerde PV-IgG1 ve IgG4’ü saptarken, remisyonda olanlar ile sağlıklı akrabalarda
düşük titrede sadece PV-IgG1 antikorunu saptamışlardır65. Bu bulgular hastalığın ortaya
çıkmasında PV IgG alt gruplarının da rol onayabileceğini düşündürmektedir.
Dolayısıyla bu tür sağlıklı bireylerde antikor sıklığı araştırılırken antikor alt gruplarının
tek tek analizi daha anlamlı olacaktır.
Sağlıklı akrabalara ELİSA testinin yapıldığı tek çalışma olan Torzecka et al.
%19.8 oranında sağlıklı akrabalarda anti-Dsg antikorları saptamışlardır74. Ancak indeks
değeri sadece bir hastanın kardeşinde nispeten yüksek iken diğerlerinde özellikle
hastalara oranla çok düşük saptanmıştır. ELİSA sonuçlarıyla İİF sonuçları arasında
37
korelasyon saptanmamıştır. Bizim çalışmamızda ELİSA kitlerimizin sınırlı olmasından
dolayı tüm hasta akrabalarına ve kontrol grubumuza ELİSA testini uygulayamadık.
Sıçan özefagusunu substrat olarak kullandığımızda serumda dolanan otoantikor tespit
ettiğimiz 19 hasta akrabasına yaptığımız ELİSA testinde sadece bir hasta akrabasında,
kontrollerde lezyonu olan ve İİF’si her zaman pozitif olan kadın hastamızın erkek
kardeşinde, Dsg3’e karşı antikor tespit ettik. Gerek Torzecka et al. yaptıkları gerek
bizim yaptığımız çalışmada ELİSA ile İİF arasında korelasyon olmaması, serumda
saptadığımız dolanan otoantikorların pemfigus için spesifik antikorlar olmadığına işaret
edebilir. Çünkü İİF yöntemi ile pemfiguslu hastalarda elde edilen düşük pozitifliklerde
dahi ELİSA testinin duyarlılığı daha önceki çalışmalarda gösterilmiştir39. Bu bulgular
ışığında söyleyebiliriz ki ELİSA gibi spesifik otoantikor testlerinin kullanılması ve
beraberinde o popülasyonun HLA analizlerinin yapılması sağlıklı hasta akrabalarında
herediter faktörlerin ortaya konmasında en uygun yol gibi görünmektedir.
Bizim bölgemizde pemfiguslu hastaların sağlıklı birinci derece akrabalarında
pemfigus otoantikorlarının bulunma sıklığı yüksek saptanmamıştır. Pozitif saptanma
sıklığı sağlıklı hasta akrabalarında ancak belirli substratlarda ve titrasyonlarda sağlıklı
kontrol gruplarına oranla anlamlı farklılıklar gösterebilmiştir. Bölgemizde yapılan daha
önceki epidemiyolojik analizlerde ve şimdiki çalışma grubunu oluşturan olguların
analizinde ailesel olguların saptanmamış olması bilgisiyle mevcut çalışmamızın
bulguları birleştirildiğinde, bölgemizde görülen pemfigus hastalarında herediter
faktörlerin etkisi sınırlı gibi görünmektedir. Bununla birlikte spesifik antikorların ve
HLA analizlerin birlikte yapılacağı bir çalışma bu konuda daha kesin bir yargıya
varmamıza yardımcı olacaktır.
38
6. SONUÇ ve ÖNERİLER
1. Substrat olarak sıçan özefagusu kullanıldığında 1/80’e kadar yüksek titreler elde
edildi. Pozitiflik akrabalarda daha sık olmasına karşın aradaki fark istatistiksel
olarak anlamlı değildi.
2. Substrat olarak sıçan özefagusu kullanıldığında 1/20 ve üzeri titreler akrabalarda
kontrollere göre çok daha sık rastlandı. Aradaki fark istatistiksel olarak anlamlı idi.
3. Altı anne babanın 2’sinde, 27 kardeşin 8’inde, 35 çocuğun 4’ünde sıçan
özefagusunda 1/20 ve üzeri titrelerde pozitiflik saptandı. 4. Substrat olarak maymun özefagusu kullanıldığında otoantikorların saptanması
açısından akrabalarla kontroller arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark
bulunmadı. 5. Substrat olarak maymun özefagusu kullanıldığında akraba ve kontrol grubunda
1/10’dan yüksek titrelerde pozitiflik saptanmadı. 6. ELİSA testi uygulanan 32 hasta yakınından sadece birinde Dsg3’e karşı otoantikor
vardı. 7. Direkt immünofloresan uygulanan 13 hasta yakınından hiçbirinde deride otoantikor
depolanması gözlenmedi. 8. Pozitif saptanma sıklığı sağlıklı hasta yakınlarında ancak belirli substratlarda ve
titrasyonlarda sağlıklı kontrol gruplarına oranla anlamlı farklılıklar gösterdi.
9. Bölgemizde görülen pemfigus hastalarında herediter faktörlerin etkisi sınırlı gibi
görünmektedir.
10. Spesifik antikorların tespiti ve buna paralel yapılacak HLA analizleri bölgemiz
pemfigus olgularında herediter faktörlerin rolünü ortaya koymada daha belirleyici
olacaktır.
39
7. KAYNAKLAR
1. Stanley JR. Pemphigus. In: Freedberg IM, Eisen AZ, Wolff K, Austen KF, Goldsmith LA, Katz SI, Eds. Fitzpatrick’s Dermatology in General Medicine. 6nd ed, New York: McGraw-Hill Company, 2003: 558-567.
2. Udey MC, Stanley JR. Pemphigus-Diseases of Antidesmosomal Autoimmunity. JAMA, 1999; 282(6): 572-576.
3. Hertl M, Riechers R. Analysis of the T cells that are potentially involved in autoantibody production in pemphigus vulgaris. J Dermatol, 1999; 26(11): 748-752.
4. Cozzani E, CacciaFpuoti M, Parodi A, Ghohestani R, Rebora A. Desmosomes and their autoimmune pathologies. Eur J Dermatol, 2000; 10(4): 255-261.
5. Anhalt GJ, Diaz LZ. Research Advances in Pemphigus. JAMA, 2001; 285(5): 652-654.
6. Krain LS, Terasaki PI, Newcomer VD, Mickey MR. Increased frequency of HLA-A10 in pemphigus vulgaris. Arch Dermatol, 1973; 108: 803-805.
7. Hashimoto K, Miki Y, Nakata S, Matsuyama M. HLA-A10 in pemphigus among Japanese. Arch Dermatol, 1977; 113: 1518-1519.
8. Szafer F, Brautbar C, Tzfoni E, Frankel G, Sherman L, Cohen L, Hacham-Zadeh S, Aberer W, Tappeiner G, Holubar K. Detection of disease-specific restriction fragment length polymorphisms in pemphigus vulgaris, linked to the DQW1 and DQW3 alleles of the HLA-D region. Proc Natl Acad Sci U S A, 1987; 84: 6542-6545.
9. Voelter WW, Newell GB, Schwartz SL, Bean SF, Mullins CF. Familial occurrence of pemphigus foliaceus. Arch Dermatol, 1973; 108: 93-94.
10. Beutner EH, Chorzelski TP. Studies on etiologic factors in pemphigus. J Cutan Pathol, 1976; 3: 67-74.
11. Ahmed AR, Sofen H. Familial occurrence of pemphigus vulgaris. Arch Dermatol, 1982; 118: 423-424.
12. Brenner S, Dorfman B, Himelfarb M. Familial pemphigus vulgaris. Dermatologica, 1985; 171: 38-40.
13. Spinowitz AL, Fiedler-Weiss VC, Fu T, Solomon LM. Pemphigus vulgaris in sisters. J Am Acad Dermatol, 1986; 15: 115-116.
40
14. Graham-Brown RA, Lister DM. Pemphigus in an Indian mother and daughter. Br J Dermatol, 1987; 116: 253-258.
15. Laskaris G, Sklavounou A, Stavrou A, Stavropoulou K. Familial pemphigus vulgaris with oral manifestations affecting two Greek families. J Oral Pathol Med, 1989; 18: 49-53.
16. Katzenelson V, David M, Zamir R, Mellibovsky J, Idises C, Sandbank M. Familial pemphigus vulgaris. Dermatologica, 1990; 181: 48-50.
17. Feinstein A, Yorav S, Movshovitz M, Schewach-Millet M. Pemphigus in families. Int J Dermatol, 1991; 30: 347-351.
18. Brenner S, Hodak E, Dascalu D, Lurie R, Wolf R. A possible case of drug-induced familial pemphigus. Acta Derm Venereol , 1990; 70: 357-358.
19. Ruocco V, Peluso G, Pisani M. Pemphigus vulgaris in only one of two monozygotic twins. J Am Acad Dermatol, 1985; 12: 587-589.
20. Bassam Z, Mohsin A. Pemphigus vulgaris. Erişim: (http://www.emedicine.com/ DERM/topic319.htm). 2005. Erişim Tarihi: 25.05.2005.
21. Odom RB, James WD, Berger TG. Andrew’s Diseases of the Skin. 9nd ed, Philadelphia: W.B Saunders Company, 2000: 574-605.
22. Micali G, Musumeci ML, Nasca MR. Epidemiologic analysis and clinical course of 84 consecutive cases of pemphigus in eastern Sicily. Int J Dermatol, 1998; 37: 197-200.
23. Kyriakis KP, Vareltzidis AG, Tosca AD. Environmental factors influencing the biologic behavior of patterns of pemphigus vulgaris: epidemiologic approach. Int J Dermatol, 1995; 34: 181-185.
24. Tsankov N, Vassileva S, Kamarashev J, Kazandjivea J, Kuzeva V. Epidemiology of pemphigus in Sofia, Bulgaria. A 16-year retrospective study (1980-1995). Int J Dermatol, 2000; 39: 104-108.
25. Hahn-Ristic K, Rzany B, Amagai M, Brocker EB, Zillikens D. Increased incidence of pemphigus vulgaris in southern Europeans living in Germany compared with native Germans. J Eur Acad Dermatol Venereol, 2002; 16: 68-71.
26. Bastuji-Garin S, Souissi R, Blum L, Turki H, Nouira R, Jomaa B, Zahaf A, Ben Osman A, Mokhtar I, Fazaa B. Comparative epidemiology of pemphigus in Tunisia and France: unusual incidence of pemphigus foliaceus in young Tunisian women. J Invest Dermatol, 1995; 104: 302-305.
27. Simon DG, Krutchkoff D, Kaslow RA, Zarbo R. Pemphigus in Hartford County, Connecticut, from 1972 to 1977. Arch Dermatol, 1980; 116: 1035-1037.
41
28. Tallab T, Joharji H, Bahamdan K, Karkashan E, Mourad M, Ibrahim K. The incidence of pemphigus in the southern region of Saudi Arabia. Int J Dermatol, 2001; 40: 570-572.
29. Alsaleh QA, Nanda A, Al-Baghli NM, Dvorak R. Pemphigus in Kuwait. Int J Dermatol, 1999; 38: 351-356.
30. Uzun S, Durdu M, Akman A, Günaştı S, Uslular C, Memişoğlu HR, Alpsoy E. Pemphigus in the Mediterranean region of Turkey: A study of 148 cases. Int J Dermatol, 2004; (baskıda).
31. Amagai M. Autoimmunity against desmosomal cadherins in pemphigus. J Dermatol Sci, 1999; 20(2): 92-102.
32. Hashimoto K, Shafran KM, Webber PS, Lazarus GS, Singer KH. Anti-cell surface pemphigus autoantibody stimulates plasminogen activator activity of human epidermal cells. A mechanism for the loss of epidermal cohesion and blister formation. J Exp Med, 1983; 157(1): 259-272.
33. Koch PJ, Mahoney MG, Ishikawa H, Pulkkinen L, Uitto J, Shultz L, Murphy GF, Whitaker-Menezes D, Stanley JR. Targeted disruption of the pemphigus vulgaris antigen (desmoglein 3) gene in mice causes loss of keratinocyte cell adhesion with a phenotype similar to pemphigus vulgaris. J Cell Biol, 1997; 137: 1091-1102.
34. Nguyen VT, Ndoye A, Grando SA. Pemphigus vulgaris antibody identifies pemphaxin. A novel keratinocyte annexin-like molecule binding acetylcholine. J Biol Chem, 2000; 275(38): 29466-29476.
35. Mutasim DF, Pelc NJ, Anhalt GJ. Drug-induced pemphigus. Dermatol Clin, 1993; 11(3): 463-471.
36. Ishii N. Ishida-Yamamoto A, Hashimoto T. Immunolocalization of target autoantigens in IgA pemphigus. Clin Exp Dermatol, 2004; 29: 62-66.
37. Braun-Falco O, Plewig G, Wollf HH, Burgdorf WHC. Blistering Deseases. Dermatology. 2nd Ed, New York: Springer-Verlag Berlin Heildelberg, 2000; 659-691.
38. Robinson ND, Hashimoto T, Amagai M, Chan LS. The new pemphigus variants. J Am Acad Dermatol, 1999; 40(5): 649-671.
39. Akman A. Pemfigus hastalığının takip ve tedavi protokollerinin oluşturulmasında immünofloresan ve ELİSA yöntemlerinin değeri. Uzmanlık Tezi, Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adana, 2002.
40. Cohen LM, Skopicki DK, Harrist TJ, Clark WH. Noninfectious Vesiculobullous and Vesiculopustular Diseases. In: Elder D, Elenitsas R, Jaworsky C, Johnson B, Eds. Lever’s Histopathology of the Skin. 8nd ed, Philadelphia: Lippincott-Raven, 1997: 209-252.
41. Uzun S. Otoimmün büllöz hastalıklarda laboratuar tanı. Dermatose, 2002; 2: 42-46.
42
42. Mutasim DF, Adams BB. Immunofluorescence in dermatology. J Am Acad Dermatol, 2001; 45: 803-822.
43. Amagai M, Komai A, Hashimoto T, Shirakata Y, Hashimoto K, Yamada T, Kitajima Y, Ohya K, Iwanami H, Nishikawa T. Usefulness of enzyme-linked immunosorbent assay using recombinant desmogleins 1 and 3 for serodiagnosis of pemphigus. Br J Dermatol, 1999; 140(2): 351-357.
44. Fellner MJ, Sapadin AN. Current therapy of pemphigus vulgaris. Mt Sinai J Med, 2001; 68(4-5): 268-278.
45. Mimouni M, Anhalt GJ. Pemhigus. Dermatol Ther, 2002; 15: 362.
46. Gorsuch AN, Dean BM, Bottazzo GF, Lister J, Cudworth AG. Evidence that type I diabetes and thyrogastric autoimmunity have different genetic determinants. Br Med J, 1980; 280(6208): 145-147.
47. Mandry RC, Ortiz LJ, Lugo-Somolinos A, Sanchez JL. Organ-specific autoantibodies in vitiligo patients and their relatives. Int J Dermatol, 1996; 35(1): 18-21.
48. Eroglu GE, Kohler PF. Familial systemic lupus erythematosus: the role of genetic and environmental factors. Ann Rheum Dis, 2002; 61(1): 29-31.
49. Birol A, Anadolu RY, Tutkak H, Gürgey E. HLA-class 1 and class 2 antigens in Turkish patients with pemphigus. Int J Dermatol, 2002; 41: 79-83.
50. Metzker A, Zamir R, Gazit E, David M, Feuerman EJ. Vitiligo and the HLA system. Dermatologica, 1980; 160(2): 100-105.
51. Wojnarowska F, Venning VA, Burge SM. Immunobullous Diseases. In: Burns T, Breathnach S, Cox N, Griffiths C, Eds. Rook’s Textbook of Dermatology. 7th ed, Oxford: Blackwell Science Ltd, 2004: 41.1-41.58.
52. Grando SA. Autoimmunity to keratinocyte acetylcholine receptors in pemphigus. Dermatology, 2000; 201(4): 290-295.
53. Diaz LA, Sampaio SA, Rivitti EA, Martins CR, Cunha PR, Lombardi C, Almeida FA, Castro RM, Macca ML, Lavrado C. Endemic pemphigus foliaceus (Fogo Selvagem): II. Current and historic epidemiologic studies. J Invest Dermatol, 1989; 92(1): 4-12.
54. Dahl MV, McGowen JH, Katz SI, Vineyard WR. Pemphigus-like antibodies in sera of patients with thermal burns, gunshot wounds, and skin grafts. Mil Med, 1974; 139(3): 196-198.
55. Santa Cruz DJ, Prioleau PG, Marcus MD, Uitto J. Pemphigus-like lesions induced by D-penicillamine. Analysis of clinical, histopathological, and immunofluorescence features in 34 cases. Am J Dermatopathol, 1981; 3(1): 85-92.
43
56. Szegedi A, Suranyi P, Szucs G, Kiss M, Hunyadi J, Gaal J. D-penicillamine-induced pemphigus vulgaris in a patient with scleroderma-rheumatoid arthritis overlap syndrome. Acta Derm Venereol, 2004; 84 (4): 318-319.
57. Anadolu RY, Birol A, Bostanci S, Boyvatt A. A case of pemphigus vulgaris possibly triggered by quinolones. J Eur Acad Dermatol Venereol, 2002; 16(2): 152-153.
58. Brenner S, Wolf R, Ruocco V. Drug-induced pemphigus. I. A survey. Clin Dermatol, 1993; 11(4): 501-505.
59. Grob PJ, Inderbitzin TM. Pemphigus antigen and blood group substances A and B. J Invest Dermatol, 1967; 49: 285-287.
60. Miyagawa S, Amagai M, Niizeki H, Yamashina Y, Kaneshige T, Nishikawa T, Shirai T, Inoko H. HLA-DRB1 polymorphisms and autoimmune responses to desmogleins in Japanese patients with pemphigus. Tiss Ant, 1999; 54(4): 333-340.
61. Niizeki H, Inoko H, Narimatsu H, Takata H, Sonoda A, Tadakuma T, Ando A, Tsuji K, Hashimoto T, Nishikawa T. HLA class II antigens are associated with Japanese pemphigus patients. Hum Immunol, 1991; 31(4): 246-250.
62. Niizeki H, Inoko H, Mizuki N, Inamoto N, Watababe K, Hashimoto T, Nishikawa T. HLA-DQA1, -DQB1 and -DRB1 genotyping in Japanese pemphigus vulgaris patients by the PCR-RFLP method. Tiss Ant, 1994; 44(4): 248-251.
63. David M, Zamir R, Segal R, Gazit E, Feuerman EJ. HLA antigens in Jews with pemphigus vulgaris. Dermatologica, 1981; 163(4): 326-330.
64. Ahmed RA, Mohimen A, Yunis EJ, Mirza NM, Kumar V, Beutner EH, Alper CA. Linkage of pemphigus vulgaris antibody to the major histocompatibility complex in healthy relatives of patients. J Exp Med, 1993; 177: 419-424.
65. Bhol K, Yunis J, Ahmed RA. Pemphigus vulgaris in distant relatives of two families: association with major histocompatibility complex class II genes. Clin Exp Dermatol, 1996; 21: 100-103.
66. Matsuyama M, Hashimoto K, Yamasaki Y, Shirakura R, Higuchi R, Miyajima T, Amemiya H. HLA-DR antigens in pemphigus among Japanese. Tiss Ant, 1981; 17(2): 238-239.
67. Park MS, Terasaki PI, Ahmed AR, Tiwari JL. HLA-DRW4 in 91% of Jewish pemphigus vulgaris patients. Lancet, 1979; 441-442.
68. Brautbar C, Moscovitz M, Livshits T, Haim S, Hacham-Zadeh S, Cohen HA, Sharon R, Nelken D, Cohen T. HLA-DRw4 in pemphigus vulgaris patients in Israel. Tiss Ant, 1980; 16(3): 238-243.
44
69. David M, Zamir R, Segal R, Gazit E, Feuerman EJ. HLA antigens in Jews with pemphigus vulgaris. Dermatologica, 1981; 163(4): 326-330.
70. Amar A, Rubinstein N, Hacham-Zadeh S, Cohen O, Cohen T, Brautbar C. Is predisposition to pemphigus vulgaris in Jewish patients mediated by HLA-Dw10 and DR4 ? Tiss Ant, 1984; 23(1): 17-22.
71. Katz SI, Dahl MV, Penneys N, Trapani RJ, Rogentine N. HL-A antigens in pemphigus. Arch Dermatol, 1973; 108(1): 53-55.
72. Zervas J, Tosca A, Apostolakis I, Varelzidis A. HLA and pemphigus. Br J Dermatol, 1979; 101(3): 357-358.
73. Brandsen R, Frusic-Zlotkin M, Lyubimov H, Yunes F, Michel B, Tamir A, Milner Y, Brenner S. Circulating pemphigus IgG in families of patients with pemphigus: comparison of indirect immunofluorescence, direct immunofluorescence, and immunoblotting. J Am Acad Dermatol, 1997; 36(1): 44-52.
74. Torzecka JD, Narbutt J, Sysa-Jedrzejowska A, Waszczykowska E, Lukamowicz J,Pas HH. Detection of pemphigus autoantibodies by IIF and ELISA tests in patients with pemphigus vulgaris and foliaceus and in healthy relatives. Med Sci Monit, 2003; 9(12): 528-533.
75. Kricheli D, David M, Frusic-Zlotkin M, Goldsmith D, Rabinov M, Sulkes J, Milner Y. The distribution of pemphigus vulgaris-IgG subclasses and their reactivity with desmoglein 3 and 1 in pemphigus patients and their first-degree relatives. Br J Dermatol, 2000; 143(2): 337-342.
76. Mohimen A, Narula M, Ruocco V, Pisani M, Ahmed AR. Presence of the autoantibody in healthy relatives of Italian patients with pemphigus vulgaris. Arch Dermatol Res, 1993; 285(3): 176-177.
77. Türkoğlu Z, Kavala M, Kocatürk E, Demirkesen C. Pemfigus hastalarının sağlıklı birinci derece yakınlarında direkt ve indirekt immünofloresan bulguları. XX. Ulusal Dermatoloji Kongresi. İzmir-Çeşme, 7-12 Eylül 2004: 15.
78. Reveille JD, Bias WB, Winkelstein JA, Provost TT, Dorsch CA, Arnett FC. Familial systemic lupus erythematosus: immunogenetic studies in eight families. Medicine, 1983; 62(1): 21-35.
79. Maddison PJ, Skinner RP, Pereira RS, Black CM, Ansell BM, Jayson MI, Rowell NR, Welsh KI. Antinuclear antibodies in the relatives and spouses of patients with systemic sclerosis. Ann Rheum Dis, 1986; 45(10): 793-799.
80. Tishler M, Moutsopoulos HM, Yaron M. Genetic studies of anti-Ro (SSA) antibodies in families with rheumatoid arthritis. J Rheumatol, 1992; 19(2): 234-236.
81. Song YH, Connor E, Li Y, Zorovich B, Balducci P, Maclaren N. The role of tyrosinase in autoimmune vitiligo. Lancet, 1994; 344(8929):1049-1052.
45
82. Klein R, Berg PA. Demonstration of "naturally occurring mitochondrial antibodies" in family members of patients with primary biliary cirrhosis. Hepatology, 1990; 12(2): 335-341.
83. Wilson WA, Scopelitis E, Michalski JP, Pierangeli SS, Silveira LH, Elston RC, Harris EN. Familial anticardiolipin antibodies and C4 deficiency genotypes that coexist with MHC DQB1 risk factors. J Rheumatol, 1995; 22(2): 227-235.
46
8. ÖZGEÇMİŞ
Adı Soyadı : Suhan GÜNAŞTI
Doğum Tarihi ve Yeri : 25.12.1973 - TARSUS
Medeni Durumu : Bekar
Adres : Ziyapaşa Mah. 53 Sk. Görkem Apt. N: 1/1
Seyhan ADANA
Telefon : 0 322 458 77 98
Fax : 0 322 338 66 56
E.mail : [email protected]
Mezun Olduğu Tıp Fakültesi : Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi
Varsa Mezuniyet Derecesi : ---
Görev Yerleri : ---
Dernek Üyelikleri : Çukurova Deri ve Zührevi Hastalıklar
Derneği
Alınan Burslar : ---
Yabancı Dil(ler) : İngilizce
Diğer Hususlar : ---
47