32

Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2011-38 / Ekim

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 11-38
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERDüzeni yere sermek içinfiili-meşru mücadele!… . . . . . . . . . . . . . 3Tasfiye planını çöpe atmak için müzakeredeğil militan mücadele!… . . . . . . . . . . . 4ABD yörüngesinde saldırganlıkta tam yol ileri… . . . . . . . . 5Kirli savaşın ve düzenin aynası medya..… . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6Yıldırım Türker’e açık mektup. . . . . . . . 7Bataklığın ortasında çürüyecek “muhbirvatandaş” aranıyor - H. Eylül. . . . . . . . . 8 Füze kalkanı ve mücadele üzerinegörüşler... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9Binler füze kalkanına karşı yürüdü . . . 10Liman işçilerinden dayanışma etkinliği . . . . . . . . . . . . . . . 11Hayatlarını ve direnişleriniTuzla’ya taşıdılar . . . . . . . . . . . . . . . . . 12Birleşik Metal’de protestolu kongre ! . 13Kartal’da kitlesel ve militan işçi eylemi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14“Tek yol genel grev!” . . . . . . . . . . . . . 15Dünden bugüne kıdem tazminatı hakkı  . . . . . . . . . . . . . . 16-17

“Demokrasi” ve diktatörlük üzerine

V.İ.Lenin. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18-19

Yunanistan'da işçi sınıfı kavgayı

büyütüyor . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 20-21

Sosyal mücadele rüzgarı

Amerika’da da esiyor….. . . . . . . . . . . . 22

Köln’de IG Metall Gençliği’nden

kitlesel eylem...….. . . . . . . . . . . . . . . . 23

6 Kasım’a devrimci hazırlık!.... . . . . . . 24

AÜ’de direniş: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 25

Paralı eğitime karşı mücadele eden

öğrenci velisi Arzu Yıldız Sancak:. . . . 26

Genç-Sen’e yargı darbesi protesto

edildi!”… … . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27

Adaletin temeli nakittir”… … . . . . . . . 28

Yerel işçi bültenlerinde

birlik ve kardeşlik çağrısı!...… . . . . . . 29

Che kavgamızda yaşıyor!..… . . . . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Kürt hareketine yönelik saldırganlık tırmanmayadevam ediyor. Geçtiğimiz günlerde yeni bir gözaltı vetutuklama furyası başlatan devlet yüzlerce kişiyigözaltına aldı. Ancak faşist darbe dönemlerindegörülebilecek bir sürek avı ile Kürt hareketinin belinikırmaya ve böylelikle onu terbiye etmeye çalışıyor.Başka bir dizi yeni gelişme de bu koyu faşist terörtablosunu tamamlıyor. Bunlar arasında sayfalarımızdada genişçe ele aldığımız “muhbir vatandaş” uygulamasıise durumun vardığı boyutlar hakkında yeterince fikirveriyor. AKP’nin dümenine oturduğu sermaye devleti,sadece Kürt hareketini değil toplumun tüm ilerici vedevrimci birikimini tasfiye etmek için yoğun bir faşistabluka uyguluyor.

Saldırıya uğrayan mevzilerin savunulması ve buablukanın parçalanması günün en önemli görevlerininbaşında geliyor. Çünkü bu yapılmaksızın hemen hiçbiralanda mesafe olmak mümkün olmayacaktır. Zirasermaye devleti faşist baskı ve terör yoluyla mücadelesaflarını toparlanmadan biçmeyi özel bir politika halinegetirmiştir. En küçük bir hak mücadelesi dahi faşistbaskı ve terörle yüzleşmek, ona karşı mücadele vermekzorundadır.

Elbette saldırılara karşı her şeye rağmen mücadelesürüyor. Fakat bu yine de henüz devleti durdurmayayetmiyor. Kürt halkı şovenizm ve çirkefçe örgütlenenbir yalan kampanyasıyla yalnız bırakılmak isteniyor, kibunda da belli bir düzeyde başarılı oldukları açık.Çünkü işçi sınıfı politik bir düzeyden yoksun olduğuölçüde gerici propagandanın ve düzen siyasetininetkisine de o ölçüde açık oluyor.

Fakat yine de anlamlı gelişmeler de yok değil.Bugün bu bakımdan göze çarpan en önemli gelişme ise,8 Ekim’de düzenlenecek olan mitingdir. Sermaye vedevletinin çok yönlü saldırılarına dur demek içinörgütlenen bu miting, gazetemizin yayınlanmasınınhemen ertesinde gerçekleştirilecek.

Miting hakkında bugünden şunu söyleyebiliriz ki,ortada mitingi örgütleyen sendika ve meslek odalarıcephesinden güçlü bir ön çalışma görülememesimitingi, sınıf bileşimi ve katılım bakımındanzayıflatabilir. Ama ne olursa olsun sonuçta bugün

Ankara’da ortaya çıkacak tablo değişik cephelerdensüren mücadelenin birikimlerine yaslanacak, bubirikimin düzeyini yansıtacaktır. O halde 8 Ekim’deortaya çıkacak tabloyu ne abartmalı, ne de ondanolağanüstü sonuçlar beklemeliyiz. Sonuçtazayıflıklarından dersler çıkararak ve kazanımlarınadayanarak bu eylemden her bakımdan yararlanmak içinelimizden geleni yapmalıyız.

Son olarak belirtmeliyiz ki, gazetemizde de dönedöne işlediğimiz gibi, kapsamlı ve ağır mücadelegörevleri duruyor. Bu görevlerin üstesinden gelmek,daha enerjik ve daha güçlü bir çabayı zorunlu kılıyor.Ancak eğer başarır ve virajı aşarsak yolumuzun açıkolduğunu da biliyoruz. Dolayısıyla bu güvenlesorumluluklarımızı omuzluyor, yürüyüşümüzükararlılıkla sürdürüyoruz.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaappççıı llaarrddaa.. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

12 Haziran seçimleri düzen siyasetinde yeni birdönemin başlangıç noktası oldu. Çünkü seçimleryoluyla gücünü pekiştiren AKP, devletin dümeninidaha sıkı biçimde kavrarken, içeride dışarıda kapsamlıbir savaş ve saldırganlık döneminin önünü açtı. İçerideKürt halkına yönelik saldırı planları açıklanırken çokyönlü bir abluka oluşturulmaya başlandı. Dışarıda isebir süredir ABD emperyalizmi yörüngesinde girilenmaceralara yenilerini eklemek için seferber olundu.Bu yönelim yazın sonuna gelindiğinde ise füze kalkanıkararıyla taçlandırıldı.

Dinci gerici parti tüm bunları yaparken parlamentokapalıydı. Böylelikle parlamento paravanına gerekduymadan savaş ve saldırı politikalarını rahatlıklahayata geçirme olanağı buldu. Dikkat çekici biçimdeburjuva muhalefetinden de bu konuda herhangi biritiraz yükselmedi. Çünkü hem yapılanlar sermayeninve emperyalizmin canalıcı çıkarlarının bir gereğiydi.Hem de sonuçta parlamentonun burjuva iktidarmekanizması içerisindeki biçimsel rolü konusundaaralarında bir tartışma yoktu. Zaten AKP karşısında enküçük bir itirazda bulunacak mecalleri de kalmamıştı.

İşte bu aynı düzen güçleri BDP milletvekillerininyemin etmelerine dayanarak TBMM’yi “demokrasininmabedi”, “siyasetin merkezi” olarak sunmayaçalışıyor. Parlamento dışında ve düzenin belirlediğiyasal çerçeveyi aşan her türden eylemi ve mücadeleyiise gayri-meşru ilan ediyorlar. BDP’lilerin yeminetmeleri bu nedenleCumhurbaşkanı’ndanhükümet üyelerine ve faşistparti MHP’nin başına kadarhepsi tarafındandemokrasinin zaferi olaraknitelendi ve belirgin birmemnuniyetle karşılandı.Dikkat çekici biçimdeBDP’li vekillerin meclisedöndüğü günün ertesindeyüzlerce kişinin hedefolduğu bir gözaltı dalgasıbaşlatılmıştır. Böylelikle deaslında verilmeye çalışılanmesaj daha dagüçlendirilmektedir. Düzenkurumlarına biat, bukurumlar içerisinde veyasalar elverdiği sınırlardabir hak arayışı... İşte dinci-gerici parti ile birlikte tümdüzen güçlerinin üzerinde ortaklaştığı ana desturbudur.

Düzen güçleri Kürt halkı ile emekçilerin mücadelemevzilerini bırakıp parlamento oyununun basitizleyicileri olmasını istiyor. Sorunların da parlamentozemininde çözüleceğini, hak ve adaletin dağıtılacağınıve her şeyin güllük gülistanlık olacağını buyuruyorlar.Oysa her gün yaşanan sayısız deneyim bunun bayat biryalan olduğunu bas bas bağırıyor. Parlamento burjuvadiktatörlüğünün basit bir paravanı, bu paravanınönünde yaşananlar da bir oyundan öte anlamtaşımıyor. Emekçiler ve Kürt halkı için tek çare fiili-meşru mücadeleyi yükseltmek, yasaları ve düzenkurumlarını çaresiz bırakacak bir büyük güçleyüklenebilmektir. Bunun için bir kez daha belirtelimki, aslolan burjuvazinin yasaları-anayasaları değil,

mücadelenin kendi yasaları ve kurallarıdır.Unutulmasın ki, parlamentonun kapalı olduğu

dönemde işçi ve emekçilerle Kürt halkına yöneliksaldırılar dizginsizce yürütüldüyse, parlamentonunaçıldığı şu günlerde de bunda en küçük bir değişiklikolmayacaktır. Burjuvazi ve uşakları işçi ve emekçilerile Kürt halkının canına okuyacak kararlara imzaatacak ve bunu da parlamentoda demokrasi oyunuylameşrulaştırıp yuttturmaya kalkacaklardır. Bu durumdada emekçilere bu kararlara biat etmekten başka birçare kalmayacaktır. Parlamentonun ilk gündemi

sınırötesi tezkeresi, tezkereninardından gündemde başka birdizi saldırı yasası var. Bunlarıniçerisinde işçi sınıfına yönelikolarak hazırlanan kıdemtazminatı hakkının da içerisindeolduğu kapsamlı saldırılarolduğu biliniyor.Parlamentodaki oyuna kalırsabu saldırıların akıbetinin dediğerleri gibi olacağı açıktır.Saldırı yasaları birer birergeçecek, işçi sınıfı veemekçilerin kölelik zincirleriiyiden iyiye kalınlaşacak, Kürthalkına yönelik savaş vesaldırganlık da alıp başınıgidecek...

***

Düzen güçlerinin hayalleri, beklentileri budur vetüm hazırlıklarını da buna uygun olarak yapıyorlar.Fakat şu haliyle de işlerinin hiç de kolay olmayacağıaçık. Kürt halkı sınırsız baskı ve teröre rağmenkararlılıkla direnmeye devam ediyor. Baskı ve terördirenme azmini arttırmaktan ve düzen dışı dinamikleribüyütmekten başka bir sonuç vermiyor. Kürt halkıönümüzdeki günlerde büyük eylemlere hazırlanıyor.

İşçi sınıfı ve emekçiler cephesinden ise birdönemdir görülen rehavetin ardından belirgin birhareketlilik yaşanıyor. Kıdem tazminatı saldırısınakarşı eylemlilikler yayılıyor, bir dizi alanda yereleylemler görülüyor. Bu arada ise bu günlerdesendikalar ve meslek odaları tarafından Ankara’da birmiting gerçekleştirilmiş olacak. Şimdiden birçokyerelde de bu mitingden bağımsız olarak sosyal vesiyasal saldırılara karşı mücadele etmek üzere ortak

platformlar oluşturuluyor, mücadele kararları alınıyor,eylem programları oluşturuluyor. Diğer taraftan yazdöneminin ardından gençlik cephesinden de belli birhareketlenme sözkonusu. Bu hareketliliğinönümüzdeki günlerde 6 Kasım’a da bağlı olarakgiderek ivme kazanması bekleniyor.

Tüm bunlar egemenlerin baskı ve terör ilemücadele iradesini kırmak ve ilgiyi parlamento veanayasa gibi aldatmacalarına çekmek üzere yaptıklarıplanları bozacak olanakların giderek büyümekteolduğunu gösteriyor. Ancak bu olanakların bugünkühaliyle düzeni zorlayacak ve onun saldırılarınıpüskürtecek bir olgunluktan oldukça uzak olduğuaçıktır. Zaten bugün görev mücadeleyi işçi sınıfı baştaolmak üzere her cepheden büyütmek, asıl olarak dafiili-meşu mücadele yolundan düzeni aşacak bir yolasokabilmektir. Böyle yapılabilirse sınıf ve kitlehareketinin burjuva demokrasisinin sığ sularındaboğulmasının önüne geçilebilir.

Bunun için de başta işçi sınıfı olmak üzere kitlehareketini siyasal bir bilince ve örgütlenme düzeyineulaştırmak için yoğunlaşmalı, böylelikle de düzengüçlerini yenebilecek bir büyük mücadele kapasitesinekavuşturabilmeliyiz.

Bugünkü koşullarda bunun somut gereklerindenbirisi, mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt vermek üzerekurulacak eylem birlikleridir. Bugün bir dizi ilde vealanda bu tür birlikler görülmekle birlikte, ihtiyaç bubirlikleri bir yandan kendi içerisinde güçlendiripdevrimci bir siyasal perspektif kazandırmakken, diğeryandan da başka alanlara ve yerellere yayabilmektir.Bununla birlikte bu ölçüde de bu tür birliklerin sadecebir mücadele cephesi açmakla yetinmemesi,beraberinde işçi ve emekçileri örgütleyecek biryönelimle birleştirilmesi onların rolünüoynayabilmeleri bakımından hayati önemtaşımaktadır. Böyle bir yönelim, mücadelenindevrimci ve kitlesel bir düzeye ulaştırılmasındabelirleyici olacaktır.

Bu ise sınıf devrimcileri payına, mücadelenin yereldaha özelde ise sanayi havzaları-fabrikalar zeminindeyoğunlaştırılmış bir çalışmayla birleştirilmesianlamına gelmektedir. İşçi sınıfının bağımsız-siyasalmücadele kapasitesini yükseltmekle sonuçlanacak butür bir yoğunlaşmanın, mücadelenin düzeni aşacak birmecrada kararlılıkla ve güvenle ilerletilmesiningüvencesi olacağını da biliyoruz. Mücadelenin kaderide gerçekte hayatın üretildiği bu alanlarda yoğunlaşandevrimci sınıf faaliyeti tarafından çizilecektir.

Düzeni yere sermek içinfiili-meşru mücadele!

Başta işçi sınıfı olmaküzere kitle hareketinisiyasal bir bilince veörgütlenme düzeyine

ulaştırmak içinyoğunlaşmalı, böylelikle dedüzen güçlerini yenebilecek

bir büyük mücadelekapasitesine

kavuşturabilmeliyiz.

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Gündem4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

ABD’nin aktif desteği ile Kürt halkına karşı savaşıtırmandıran AKP hükümeti, emperyalist güçler adınaOrtadoğu’da üstlendiği “etkin taşeronluk” rolününhakkını verebilmek için, Kürt sorununu kontrol altınaalmaya çalışıyor. Çünkü Ortadoğu’ya “model” diyepazarlanmaya çalışılan AKP’nin, Kürt halkınındirenişi devam ederken alıcı bulması olası değil.Bundan dolayı hem emperyalist güçler hem AKPhükümeti, Kürt hareketini düzen sınırları içinehapsetmeye özel bir önem veriyorlar.

Washington’daki savaş baronlarının desteğini alanAKP hükümetinin Kürt halkına karşı saldırıyageçmesi, bunun için ordu, polis, genel olarak medya,özel olarak ise “organik gazeteci” takımının askeri vepsikolojik savaş için seferber edilmesi, Kürt halkınınilerici dinamiklerini kırmaya verilen önemi gösteriyor.

AKP “meclise dönüş”ten medet umuyor

Devletin pervasız saldırılarını protesto etmekamacıyla TBMM’yi boykot eden BDPmilletvekillerinin yemin ederek meclise dönmeleri,AKP şefleri ve medyadaki yardakçı takımı tarafından“rejimin zaferi” olarak sunuluyor.

Koşullarda bir değişiklik olmadığı halde BDP’nin -tabandan gelen bazı tepkilere rağmen- meclisedönmesinin “geri adım” olduğu açık. Zira devletinsaldırganlığının dorukta olduğu günlerde meşrudirenişi sürdürmek yerine, “meclis mevzisi”ni terketmemek adına burjuvazinin parlamentosuna dönüş,gericiliğin kalesi olan bu kurumun meşrulaştırılmasınahizmet ediyor. Ancak BDP’nin bu adımındanAmerikancı rejim namına zafer ummak, AKPiktidarının başarısına değil aczine işaret ediyor.

Bu kısmi geri adımdan zafer ummak, Kürt hareketive halkına karşı girişilen azgın saldırganlığın, istenensonucu yaratmadığının ilanıdır aynı zamanda. Aylardırgerilla mevzilerini bombalayan, “KCK operasyonları”adı altında legal alandaki Kürt siyasetçilere karşı sürekavı başlatan, “terörle mücadele, siyasetle müzakere”söylemi ile Kürt hareketini bölmeye çalışan,medyadaki “organik gazeteci” sürüsünü seferber edengerici rejim ve onun hükümeti AKP, hiçbir cephedezafer kazanamadı. Gerilla atılan tonlarca bombayarağmen direnişe devam ederken, BDP kısmen geriadım atsa da, mücadeleye devam edeceğini ilanediyor. Kürt emekçi halkı ise, BDP’nin meclise dönüşkararına belli bakımlardan soğuk bakmakta,meşru/militan direniş yolunda kararlı bir duruşsergilemektedir.

Son günlerdeki gelişmeler AKP ve yardakçılarının,“BDP’nin meclise dönüş zaferi” ile yetinmek zorundakaldıklarına işaret ediyor. Devletin sergilediği gözüdönmüşlük ve saldırının kapsamı dikkate alındığında,genel anlamda direnme kararlılığını koruyan Kürthareketinin, emperyalistlerle Ankara’dakiişbirlikçilerinin planlarını bozduğunu söylemekmümkündür.

Devlet acz içinde

Beyaz Saray’ın savaş baronlarından aldığı feyzle,“ezeceğiz, bitireceğiz, Kandil’i temizleyeceğiz”vaazları eşliğinde saldırı emri veren Tayyip Erdoğan,

gelinen yerde bir yandan da masayı gösteriyor. Budönüş, Kürt hareketini tasfiye edip Kürt halkınındirenme iradesini kırma saldırısının fiyaskoylasonuçlanmasının itirafından başka bir şey değil. Ziraeğer Türk devletinin uğursuz planı başarıyaulaşabilseydi, değil PKK’yi BDP’yi bile muhatapalmayacak, tersine Kürt hareketini bir bütün olarakezme yoluna gidecekti.

“Bölgenin etkin gücüyüz” havalarında olan birdevletin başbakanı olan Erdoğan, milletvekillerininmeclise dönüşünün ardından yaptığı açıklamada, BDPile görüşmelerin başlayabileceğini söyledi. BDP’ningeri adım atmasını hükümetin başarısı olarak yansıtanAKP şefi, “düzenin çizdiği sınırlar içinde kalırsanızsizi muhatap alırız” demeye getiriyor. Buna karşınsorunun BDP’den ibaret olmadığı, asıl muhatabınPKK olduğu ve görüşmelerin tekrarbaşlayabileceğinin başbakan tarafından açıklanması,ABD’nin aktif desteği olsa da, Kürt hareketi ve halkınısindirme saldırısının amacına ulaşamadığını gözlerönüne seriyor.

PKK’yi Tamil Kaplanları’yla karşılaştırmanınisabetli olmadığını söyleyen AKP şefi, kirli savaşyöntemleriyle Kürt hareketini tasfiye etmeninmümkün olmadığını, sorunun çözümü içingörüşmelerin yeniden başlatılmasına yeşil ışıkyakılacağını açıklamak zorunda kaldı.

Müzakere çözüm olmuyor

BDP’nin meclise dönüşüne destek veren PKKliderleri de, daha önce devletle görüşmelere önemverdiklerini, bu görüşmelerin tekrar başlayabileceğiniifade ediyorlar. Yani taraflar, görüşmelere devam etmeeğiliminde olduklarını ilan etmiş bulunuyorlar.

ANF ile yaptığı röportajda, “…Çünkü tartışılacakolan her şey tartışıldı, bu konuda yapılması gerekenher şey yapıldı, son olarak protokoller hazırlandı; iş,sıra pratik adıma gelince tıkandı” şeklinde konuşanKCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan,devletin ikiyüzlü tutumuna işaret ediyor. Bununlabirlikte görüşmelerin yeniden başlayabileceğini ifadeeden Karayılan, ancak bunun için Öcalan’ın sağlık,

güvenlik ve özgür hareket etme koşullarınınyaratılması gerektiğini vurguluyor.

Devletin ve AKP hükümetinin her yola başvurarakKürt hareketini tasfiye etmeye çalıştığının farkındaolan PKK liderleri, “Kürt sorununa anayasalçerçevede çözümü” temel aldıkları için, müzakerelerebüyük önem vermekten geri duramıyorlar. AKP’ninseçimler öncesinde işi protokol imzalama noktasınavardırıp yan çizdiği, seçimlerden güçlü çıkınca dasavaşı başlattığını dile getiren PKK liderleri, haklıolarak devlete güvenmiyorlar, ancak anayasal çözümtemel alınınca da, devletle yapılacak pazarlığa umutbağlamak da kaçınılmaz oluyor.

İmralı süreciyle başlayan devletle görüşmelerdenşu ana kadar Kürt sorununun çözümü konusundakayda değer bir mesafe alınabilmiş değil. Bu dadevletin Kürt sorununu çözmeyi değil, Kürt hareketinitasfiye etmek veya düzenin icazet sınırlarına çekmekiçin çaba sarf ettiğini kanıtlıyor. Dahası, eğer ortadasorunu çözme gücü ve iradesi olsaydı,görüşmelerin/pazarlıkların seyri de farklı olurdu.

Eşitlik ve özgürlük için birleşik militan direniş!

Hem emperyalistler hem burjuvazi hem AKP Kürtsorunundan kurtulmak istiyor. Ancak bu amaçlarınaKürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük taleplerinikarşılayarak değil, Kürt hareketini düzen sınırları içineçekip pasifize etmek ve ardından bir takım kırıntılarlabu işten sıyrılmak istiyorlar.

Emperyalistlerle Ankara’daki işbirlikçilerinin bugerici, uğursuz emelleri her girişimde Kürt halkının vehareketinin direnme iradesine çarpıp geri tepiyor.ABD’nin desteği ile halen devam eden saldırınınakıbeti de farklı olmayacaktır.

Hal böyleyken, Kürt hareketinin masaya oturmayaendeksli eğilimleri, AKP iktidarını kısmen rahatlatıyor.Tersinden ise, Kürt hareketinin zaman ve enerjiyitirmesine yol açıyor. Bu kısırdöngü, -farklışekillerde de olsa- yıllardır devam etmesine, dahasıdevletin yeni bir imha savaşını tekrar başlatmasınarağmen, yeniden başlayacak pazarlıklardan Kürthalkının temel taleplerini karşılayacak bir çözümeulaşılması olası görünmüyor.

Devletle görüşmeler ve pazarlıklar için harcananzaman ve enerji, görüşmeler kesintiye uğramasın diyekimi zaman Kürt halkının mücadele dinamiklerininbaskılanması, temelden yoksun beklentilerin yarattığıolumsuz sonuçlar vb… Tüm bunlar, dikkatin, gücün,zamanın, enerjinin meşru/militan mücadeleyeyöneltilmesi, Türkiye işçi sınıfı ve emekçileriylebirleşik direnişin örülmesine harcanmasının dahaisabetli olacağına işaret ediyor.

İşbirlikçi burjuvazi ve onun hizmetindeki AKPhükümetinin hem iç hem dış politikada gidereksaldırganlaştığı bir dönemde, görüşmelerle Kürthalkının taleplerini karşılaması mümkün değil. Bukoşullarda Türkiye işçi sınıfının, emekçilerinin veKürt halkının acil demokratik taleplerininkazanılabilmesi için birleşik, meşru/militan direnişşarttır. Birleşik direniş, kapitalizmin dayattığı sömürüve kölelikten nihai olarak kurtulma mücadelesininyolunu da açacaktır.

Tasfiye planını çöpe atmak içinmüzakere değil militan mücadele!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Başbakan Tayyip Erdoğan Hatay’a gitmeyehazırlanıyor. Suriye’ye yönelik saldırganlığı yeni biraşamaya taşımak için planlanan bu ziyaretin ardındanSuriye’ye yönelik yaptırımların sertleştirilmesi bekleniyor.

Erdoğan Güney Afrika’dan “Suriye’deki gelişmelereçok daha fazla seyirci kalamayız” şeklinde konuşurken,“Hatay kampını ziyaretten sonra değerlendirmemizi yapıpondan sonra açıklamalarımızı yapacağız” diyerek buziyarete yüklediği anlamı ortaya koydu.

Erdoğan, Suriye’ye yönelik saldırganlığıntırmandırılacağı yönünde işaretler verirken, Türk ordusu 5Ekim günü Hatay’da askeri bir tatbikata başladı. Suriyesınırına yakın bir bölgede yapılacak tatbikat Esadyönetimine yönelik gözdağı olarak niteleniyor.

BM yaptırım kararını reddetti 

Türk devleti Suriye’ye yönelik saldırganlığıtırmandırmaya hazırlanırken Birleşmiş Milletler ise tamaksi yönde bir karar alarak Suriye’ye yönelik yaptırımlarınsertleştirilmesi kararını Çin ve Rusya’nın vetolarıylareddetti. Hatay’da başlatacağı saldırganlık kampanyası içinbu kararı bir dayanak olarak gören Erdoğan, GüneyAfrika’daki konuşmasında, “BM Güvenlik Konseyi’ndebugün bir metin oylanacak. Doğrusu ben bu metni, Suriyeile ilgili önemli bir uyarı metni olarak görüyorum” demişti.

Dış politikasını ABD yörüngesinde sürdüren AKPhükümetinin BM’nin bu kararına rağmen Suriye’ye yöneliksaldırganlık siyasetinde ısrar etmesi bekleniyor.

ABD yörüngesinde saldırganlıkta tam yol ileri

BDP’lilere siyasisoykırım!

Eylül ayında, BDP’liler başta olmaküzere Kürt siyasetçilere yönelik gözaltı vetutuklama furyası hızla arttı. 4 Ekim günügerçekleştirilen sol gözaltı dalgası hariçEylül ayı içinde 771 kişi gözaltına alındı.Bunlardan 4 belediye başkanı, 11 çocukolmak üzere 286 kişi tutuklandı.

6 ilde gözaltı terörü4 Ekim günü İstanbul ve Diyarbakır’da

sabah erken saatlerde özel harekatpolislerinin de katıldığı baskınlarda90’dan fazla kişi gözaltına alınırkenMardin, Batman, Siirt ve Ankara’da da evbaskınları yapıldı. 6 ilde 140’ı aşkın kişigözaltına alındı.

İstanbul’un çeşitli ilçelerindedüzenlenen “KCK operasyonları”ndaKürtlere ait evlere baskın düzenlendi.Operasyonda aralarında BDP’liyöneticilerin de bulunduğu 80 kişigözaltına alındı.

Diyarbakır’da da çok sayıda evebaskın düzenlendi. Diyarbakır’da gece geçsaatlerde başlayan baskınlar sabahakadar devam etti. Baskınlarda aralarındaBDP Eş Genel Başkan Yardımcısı ErkanPişkin’in de bulunduğu en az 10 kişigözaltına alındı.

Batman’da Zin Parkı’nda DTK BatmanSözcüsü Osman Akdağ sivil polislertarafından gözaltına alındı. Siirt’inKurtalan ilçesinde Belediye Meclisibağımsız üyesi Mehmet Koyuncu dagözaltına alındı. Mardin’in Derik ilçesindeise, Derik Belediye Başkanı ve DTKKoordinasyon Kurulu Üyesi ÇağlarDemirel gözaltına alındı.

Ankara’da ise, BDP Genel SaymanYardımcısı Salih Yıldız, evine yapılan polisbaskını ile gözaltına alındı. BDP çalışanıMahmut Polat’ın da evine baskındüzenlendi.

Antep’te 19 tutuklama1 Ekim günü Antep’te gözaltına alınan

19 kişi “KCK üyesi olmak” iddiasıylatutuklandı. Tutuklananlar arasında DİHAMersin muhabiri Aydın Yıldız ile BDP PMÜyesi Filiz Yılmız, BDP Antep İl Eş BaşkanıHabibe Tışkaya da bulunuyor.

Suruç’ta 13 tutuklamaUrfa’nın Suruç ilçesinde 29 Eylül’de

düzenlenen baskınlarda gözaltına alınan14 kişiden 13’ü tutuklandı.

Suruç Belediye Başkanvekili MehmetÖzkan, Barış Temizlik Limited Şirketisorumlusu Muhittin Yener, Belediye Yazıİşleri Müdürü Ali Yavuz, Belediye BaşkanYardımcısı Süleyman Yıldız’ın daaralarında bulunduğu 13 kişi “Yolsuzluk”ve “Örgüte yardım ve yataklık” iddialarıile tutuklandı. Tutuklular Urfa Cezaevi’negönderildi.

İstanbul’da 11 tutuklamaİstanbul Esenler ve Bağcılar’da yapılan

ev baskınlarında gözaltına alınan 14kişiden 11’i tutuklandı.

Diyarbakır’da binler yürüdüKürt siyasetçilerine yönelik KCK adı altında yapılan

operasyonlara ve Öcalan’a uygulanan tecride karşıDiyarbakır’da 5 Ekim günü gerçekleştirilen kitleselyürüyüşe polis saldırdı.

Aralarında DTK Eş Başkanları Ahmet Türk ve AyselTuğluk, BDP Diyarbakır milletvekilleri Nursel Aydoğan,Altan Tan, Emine Ayna, Batman Milletvekili Ayla AkatAta, Ağrı Milletvekili Halil Aksoy ile BDP’li il ve ilçebaşkanlarının da bulunduğu binlerce kişi sloganlareşliğinde BDP Diyarbakır İl binası önünden KoşuyoluParkı’na doğru yürüyüşe geçti. Kitlenin önü BayındırlıkCaddesi’nde polis barikatıyla kesildi.

Polisin yürüyüşe izin vermemesi üzerine, BDP’livekillerle polis arasında görüşmeler yapıldı. Sonuçsuzkalan görüşmelerin ardından ikinci kez polis ilegörüşmek için barikata doğru gelen BDP’li vekillere

polis tazyikli su ile saldırdı. Müdahale sırasında DTKKoordinasyon Kurulu Üyesi Ayla Akat Ata ile YazarYılmaz Sezgin uzun süre tazyikli suya maruz kaldı.

Kartal’da polis ablukasıİstanbul’da 14 BDP’linin tutuklanması üzerine 1

Ekim günü Kartal’da gerçekleştirilen protesto eylemindeyoğun polis ablukası vardı. Polis yürüyüş yapılmasınaizin vermedi.

Kartal Meydan’a yapılacak yürüyüş için Kartal ilçebinası önünde toplanan kitlenin önü polis barikatıylakesildi. Polis dört bir tarafı sararak kitleyi abluka altınaaldı. Bir süre sloganlarla oturma eylemi yapılırkenardından basın açıklaması gerçekleştirildi.

Basın açıklamasının okunmasıyla eylem dağılırkenBDSP çalışanı Ozan Demirci gözaltına alınmayaçalışıldı. Polislerin Demirci’yi kendi içlerine çekmeyeçalışması üzerine “Baskılar bizi yıldıramaz!” sloganı ileDemirci’ye sahip çıkıldı ve polise verilmedi. Bununüzerine bir süre arbede yaşandı.

Çevik kuvvetin alandan ayrılmasına rağmen sivilpolisler uzun bir süre ilçe binası önünde bekledi.

Eyleme BDSP, EMEP, ESP ve Kaldıraç destek verdi. Kızıl Bayrak / Kartal

Gerilla cenazesinde 150 gözaltıMaraş’ın Pazarcık ilçesi kırsalında çıkan çatışmada

hayatını kaybeden HPG gerillası Sadık Kaya’nın(Rojhak) cenazesi, 4 Ekim günü Mersin’de binlercekişinin katıldığı törenle toprağa verildi. Törenin ardındandağılan kitleye saldıran polis 150 civarında kişiyigözaltına aldı. Polis saldırısı sırasında çok sayıda kişi deyaralandı.

Operasyonlara tepki

5 Ekim 2011 / Diyarbakır

uSavaş tezkeresi uzatıldı1 Ekim’de açılan TBMM’nin ilk işi, Güney Kürdistan’a sınır ötesi

operasyon yapma yetkisi veren tezkerenin görüşülmesi oldu. Hükümeteverilen yetkiyi bir yıl uzatan Başbakanlık tezkeresi oy çokluğu ile kabuledildi. AKP, CHP ve MHP tezkerenin 4. kez uzatılmasına “evet” dedi.

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Tüm sorunlarda olduğu gibi Kürt sorunu karşısındada devletin dönemsel politikalarını anlamak için en iyigösterge ana akım medyadır. Açılım gündemdeykenağız birliği eden medya “terörist” kelimesini dahiağzına almaz ya da adeta tekerlemeye çevirdiği uyduruk“bölücübaşı” kelimesini rafa kaldırır. Ama ne zaman kisermaye devleti yeni bir saldırı dalgası yükseltir, “bebekkatili”, “hain”, “dur ihtarına ateşle karşılık verme”,“eylem hazırlığındaki terörist” gibi kavramlar hızlasayfalardan taşmaya başlar. Öyle ki, ağzı salyalı bu dilen aşağılık yalanlara kendisi de inanarak toplumukışkırtmaktan ve şovenizmi körüklemekten geri

durmaz. Bugün de Kürt halkına yönelik yeni bir saldırı

dalgası gündemdeyken başka türlü olması zatenbeklenemezdi. Bir yandan KCK operasyonu adı altındayüzlerce Kürt siyasetçi tutuklanırken, medya da üzerinedüşeni yapmaktadır. Şaibeli sivil ölümlerini bahaneederek sermaye devletine çanak tutmakta, şovenizmikışkırtmaktadır.

Savaş kışkırtıcılığında gemiyi azıya alan medya buişe kendini öyle kaptırmıştır ki, sözde demokratlığı ilekendini pazarlayan Radikal gazetesi dahi Hürriyetgazetesini aratmayacak manşetler atacak kadar

kendinden geçmiştir. BDP’li vekillerin boykotusonlandırarak yemin edecekleri gün basılan gazete“Bebek mezara BDP Meclis’e” başlığını atacak kadaralçalmıştır. BDP’lilere yönelik tutklamaların hadsafhada olduğu bir dönemde gazete bir ölüm ile BDP’livekiller arasında bağ kurarak BDP’lileri adeta ihbaretmiş, hedef göstermiştir.

Atılan bu manşet akıllara 2008’de Güngören’degerçekleşen patlamanın ardından Hürriyet’in attığımanşeti getirmektedir. Sözkonusu olayda HüseyinTüreli isimli bir kişinin de aralarında olduğu 8 kişininemniyet tarafından hızla yakalandığı ve patlamanın bu 8kişi tarafından gerçekleştirildiği duyurulmuştu. Hürriyetise bu olayı emniyetten aldığı bilgiye dayanarak“patlatıp seyrettim” başlığı ile duyurmuş, eylemcilerinbomba attığı, sonra da karşıya geçip seyrettiğini iddiaetmişti.

Oysa kısa süre sonra yakalananların “olağanşüpheliler” olduğu ve yıllardır sigortalı biçimdeçalıştıkları, yerlerinin-yurtlarının belli olduğu ortayaçıktı. Mahkemeye çıkarılan sanıklar ise bombacıdamgası yemiş olmalarına rağmen sadece örgüt üyeliğiiddiasıyla ve belli ki görüntüyü kurtarmak içintutuklandı. Zira bu kişilerin Kürt olmak dışında suçlarıyoktu. Ancak basının sorunu yansıtış biçimi daha baştansuçluları ilan etmişti.

2008’de yaşanan ile bugünküler arasında pek birfark yok. Hala basın emniyetin servis ettiği haberleridoğruluğuna bakmaksızın ve hatta şişirerek sunuyor. Busırada her çatışmada “hain” ve “teröristler” sorumlututuluyor, her ölümün ardından “örgüt”e lanetlerokunuyor. Kimi zaman işler öyle çığrından çıkıyor ki,gazetenin yazarlarını dahi isyan ettirecek denli düzeysizbaşlıklar atılabiliyor.

Radikal’in manşetinin ardından başta aynı gazetedeyazan Yıldırım Türker olmak üzere pek çok yazarınRadikal’e ve Fetullahçı Genel Yayın Yönetmeni EyüpCan’a tepki göstermesi, pervasızlığın boyutunu da bizegösteriyor. Elini çabuk tutan Eyüp Can’ın niyetim budeğildi mealindeki açıklamaları ise bu anlamda politikbir manevra olmaktan öte anlam taşımıyor.

Sonuçta burjuva basının hangi parçası olursa olsun,bugün sermaye devletinin çıkarlarından öte bir çıkarıolmadığını biliyoruz. İçlerinde ne kadar muhalif veilerici kalem olursa olsun sonuç itibariyle medya herzaman uğursuz rolünü oynuyor. Kimi zaman kabaşovenizmle, kimi zaman ise liberal bir sinsilikletoplumun üzerinde örümcek ağını örüyor.

Kürt sorunu6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Kirli savaşın ve düzenin aynası medya

Kürt kurumlarına tehdit amacıyla gönderilenfotoğraflar kirli savaş gerçeğini tüm vahşetiyleanlatıyor. Fotoğraflarda “Vatan bir bütündürparçalanamaz” yazılı bir askeri binaya ait olduğu bellibir duvarın önünde, ayaklarından ipe bağlı haldeparçalanmış gerillalar duruyor.

Kürt halkı tarafından büyük bir öfkeyle karşılananfotoğrafları yayınlayan ANF, fotoğrafların “korkudeğil, isyan gerekçesi” olduğunu yazdı. ANF’nin Kürthalkının öfkesini yansıtan haberi şöyle:

Fotoğrafın nerede ve ne zaman çekildiği bellideğil. İpe bağlanmış iki gerilla cesedi. Arkada ‘Vatanbir bütündür parçalanmaz’ sözleri… Bir kurban törenigibi… Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürtlere Ağrı, Şeyh Saitve Dersim’de yaptığı katliamdan bu yana hiçbir şeyindeğişmediğinin fotoğrafı bu.

Türk Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, ‘’Bu denliacımasızca insanların öldürüldüğü bir ülkede özgürlükve demokrasi olamaz” diyor. Erdoğan, sivillerin ölümü

karşısında, “ciğerinin yandığını” söylüyor. Nerede nezaman çekildiği bir yana bu fotoğraf, AKP iktidarınınsonuna kadar sahiplendiği, ”Vatan bir bütündürparçalanamaz” sözünün “ışığında” gencecikbedenlerin parçalandığını gözler önüne seriyor.

Erdoğan’ın, “ciğeri” mi yanıyor. Kürdistan cayırcayır yanıyor. Kürt gençleri bu başbakanın iktidarındaparçalanıyor. Kürtlerin sırtına vurulan bu baltanın birgün sahibine iade edileceği asla unutulmamalı...

Baş eğmemenin, diz çökmemenin bedeli budenmek isteniyorsa daha çok bakacaklar Kürt halkınıngözlerine. Kendine Kürdüm deyip AKP’nin yamacınasığınan herkes daha bir dikkatli bakmalı bu resme.Ellerine bulaşan kana bir kez daha bakmalı...

Belki de Şemdinli’deki Askeri Nizamiyenin önündeçekilmiş olan bu fotoğrafı, Kürt kurumlarına gönderenşahıslar Kürtlere ölüm korkusunu sunuyor belki,ancak bu vakitten sonra bu fotoğraf korku değil, isyangerekçesi olur.

“Vatanın” parçalandığının resmi

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Öncelikle “Gazetemiz diyeceksek” başlıklı yazınızınbasın tarihinde eşine az rastlanan bir örnek olduğunu vebu yüzden hakkını teslim etmek gerektiğini söylemekzorundayız. Zira kendi gazetesine ve yayın yönetmenineen ağır eleştirilerde bulunan, dahası “sessiz sedasızyazmayı sürdürme”nin zorluğundan bahseden böylesibir yazı, köprüleri atmayı göze almaksızın yazılamaz.Hele ki, boyalı basında kolayca yer bulamayacak biryazar için bu bir kat daha fazla cesaret gerektirir. Geçmişyazılarınızı da takip edenler, pekçok kurumu karşınızaalarak, sansür duvarını deldiğinizi, -aynı fikirleripaylaşsa da paylaşmasa da- kaleminizi onurlu birbiçimde kullandığınız konusunda hemfikir olacaklardır.

Sözkonusu yazınızın ana gündemine gelirsek,kuşkusuz ki Hürriyet’vari bir tarzda atılan “Bebekmezara BDP Meclis’e” manşeti, bir nebze toplumsalduyarlılığı olan herkes tarafından dehşet ilekarşılanmıştır. Zira şaibeli bir ölüm ile Kürt halkınınseçilmiş milletvekilleri arasında bağlantı kurmak, dahasıbunu açıkça ihbar biçimine büründürerek BDP’yi hedefeçakmak en aşağılık bir düzenkalemşörüne ya da daha açıkbiçimde sizin de yazınızda dilegetirdiğiniz gibi Ertuğrul Özkökdüzeyinde bir isme yakışır.

Manşetin insanda uyandırdığıiğrenmeyi sizin kadar güçlü veçarpıcı biçimde ifadeedemeyeceğimiz için buraya kadardüşüncelerinizi paylaştığımızı ifadeetmekle yetinebiliriz. Ancak buövgülere bakarak yazıya ya davurgulara dair hayalci bir idealizmede kapılmadığımızı söylemekzorundayız. Zira yazıda kullanılanargümanlar ne kadar doğru olsa dahedeflenen adresin yanlışlığı, siziönemli ve anlaşılır bir paradoksa düşmektenkurtaramıyor. Paradoksun sebebi ise bizzat Radikalgazetesinin düzen içerisinde tuttuğu yer ve içerisindekiyazarların kimliği ve düşünsel çizgisindenkaynaklanmaktadır.

Geçtiğimiz aylarda, ve Radikal’in “devrim”indenhemen sonra, Kızıl Bayrak gazetesine yazdığımız biryazıda Edward Said’in bir tespitinden yola çıkarak şudeğerlendirmeyi yapmıştık:

“Edward Said ana akım medyanın otorite havasınagirdiğini, profesyonel yazarlardan ve okurlardan oluşanbir gruptan çok daha büyük bir toplulukla özdeşleştiğiduygusu yaratmaya çalıştığını söyleyerek New YorkTimes’ı örnek verir: ‘Times sadece bir avuç insanıngörüşlerini değil, aynı zamanda bütün bir ulusunhakikatını o ulus adına yansıttığı varsayılan köşeyazılarıyla, ulusal gazete olma özlemindedir.’

Radikal gazetesi de tam buradan yola çıkar ve asılamacı ana akım medya ile özdeşleşen çoğunluğundışında kalan sesleri, muhalefeti bir biçimde kendine,yani düzene bağlamak, onların sesi olduğuyanılsamasını yaratmaktır. Bu haliyle içerisinde yer alangerçekten ilerici insanlara rağmen kirli bir projeninparçasıdır.” (Sİ Kızıl Bayrak, 2010/40)

Alıntıda da ifade edilenler, aslında Radikal

gazetesinin gerçek işlevini anlatmakta ve bugün hangirole soyunduğunu göstermektedir. Radikal, tıpkıeleştirdiğiniz Hürriyet gazetesi gibi Doğan Grubu’naaittir. Sınırlı özerkliği ise ona biçilen roldenkaynaklanmaktadır. Burada ise yazarın karşısına ikiduruş çıkar. Biri Radikal gazetesinin bu rolünü kabulederek onu kendi amaçları için istismar etmektir. Buradatehlike istismar edenin ya da ettiğini sananın aynızamanda istismar edilmekten kurtulamayacağı ve birbiçimde aynı düzen içi muhalefet platformunahapsolabileceği tehlikesidir.

Bir başka ve daha tehlikeli olan ise bu sözdedemokrat, muhalif platforma özel bir misyon biçmek veonu demokrasi havarisi ilan ederek liberalizmin batağınagömülmektir. Tüm muhalefetin de düzenin içerisinde yeralacağı ve düzeni aşmanın imkansızlığı ön kabulü ilehareket eden bu bakış, Birikim dergisi ya da Tarafgazetesi yazarlarında ete kemiğe bürünmüş ve karşımızabu yayınların papağan yazarlarını çıkarmıştır. Bunlar hersorunu enine boyuna tahlil eder, ancak sonuçta götürüp

düzen içi kof bir demokratikleşmeplatformuna, tam olaraksaAKP’nin platformuna bağlarlar.Adeta kendi yarattıkları karikatüretapınır ve onu muhalefetin yeganebiçimi olarak görürler.

Radikal gazetesi de özellikleEyüp Can dönemi ile birlikteböyle bir çizgiyi oturmayaçalışmış, Can’ın ifadesiyle “Yenigazete, Taraf ile Cumhuriyet’inarasında olacak. Bir nevi,Türkiye’nin içinde bulunduğusıkışıklığı aşacak” biçimindetariflenmiştir. Bu söz gazeteyebiçilen rolün özetidir. Gazeteilerici yazarların yanısıra tescilli

faşistleri sayfalarına doldurmaktan kaçınmayarak hep buliberal görüntüyü güçlendirmeye, tarafsız olduğunuböylesi bir çeşni ile ispatlamaya soyunmuştur.

Burada yeri gelmişken geçtiğimiz yıllardaRadikal’den ayrılarak Hürriyet Gazetesi’ne geçen NurayMert’in, aldığı eleştirilere ayırdığı bir yazıdaki sözleriniaktararak konuyu açabiliriz. Mert’in, “Sanki oncazaman aynı medya grubunun diğer bir gazetesinde yazıyazarken değil, devrimci bir mücadeleden vazgeçip bugazeteye yazmaya başlamışım gibi tuhaf bir tepki ilekarşılaştım” isabetli sözleriyle aslında Radikal’in gerçekyüzünü -özeleştirel biçimde- açıkladığını görebiliriz.

Az önce yazarlar için tanımladığımız iki durumaslında bugün pek çok aydının içerisine girdiği süreçleride sınırlılıklarıyla birlikte tartışmaya açmaktadır. Birbiçimde çelişkileri ile birlikte varolan, düzenlebütünleşmek istemeyen pek çok kişi Radikal ya dabenzeri alanlarda kendilerini ifade edebilir, bunuyaparken devrimci ya da sosyalist olmaksızınkalemlerini satmaktan ya da boyunduruk altınagirmekten uzak durabilir. Yıldırım Türker de bizce böylebir aydındır, yani gemideki kürek mahkumlarındanbiridir. Yaşamak için kürek çekmek zorundadır, ancakbunu yaparken başında bekleyen kamçılı muhafızaboyun eğmemektedir.

Ancak “Gazetemiz diyeceksek” başlıklı yazınızadönecek olursak, kürek mahkumu metaforumuzugözden geçirmek durumunda kalmamız kaçınılmaz olur.Zira başlığı ve yazıda geçen “benim gazetemeyakışmıyor” sözü Radikal Gazetesi’ni tam da çizilmekistenen sol-demokrat eksene oturtmakta, dahası yazınınsonunda bu çizgi değişecekse haber verilmesiistenmektedir. Sonuç olarak, bu seslenişi Eyüp Can dahızla duymuş ve bir özür yayınlayarak manşetinniyetinin dışında sonuçlar ürettiğini yazmak zorundakalmıştır. Can’ın müdahalesi, gazetenin çizgisini aşanbir manşeti düzeltmekten öte anlam taşımamaktadır. Ziragerçek niyet her şekilde Kürt halkının mücadelesinin sonbulmasıdır. Can gibi isimlerin BDP’yi‘destek’lemelerinin ve meşru görmelerinin tek sebebininKürt hareketini yasal alana sıkıştırarak güçsüzleştirmeve böylelikle daha kolay ezilmesini sağlama olduğubilinmez değildir.

Fazla uzatmaksızın konumuza dönersek, nesahiplenilen gazete “gazetemiz”dir, ne de kurumsalolarak gerçekçi muhalif bir çizgiye sahiptir. Gazete azsayıdaki değerli yazarlarına ve basında gözardı edilenhaberlerine rağmen aslında düzenin politikalarının birparçasıdır ve bu haliyle düzen dışına çıkma eğilimigösterenleri etrafında toparlamaya hizmet etmekten ötebir hedefi yoktur. Bu haliyle “gazetemiz” denilen gazetekabaca “onların”, yani muktedirlerin gazetelerindenbiridir. İlerici ve demokrat kalemler ise bu durumunfarkında olmak ve gerektiğinde sözlerini sakınmamakkaydıyla istedikleri yerde yazıp görüşlerini dilegetirmekte, kuşkusuz ki özgürdürler. Bu yazarları neyine kadar yaptıklarına bakarak değerlendirmek,çelişkilerinden yola çıkarak kabaca yargılayıptasniflemek bize düşmez.

Son yazınız belki de bu yüzden bizi şaşırtmış vekürek mahkumunun başındaki kamçılı bekçiden nebekleyebileceği konusunda sorular doğurmuştur. Eğerki, Eyüp Can ve şürekasından demokrasicilik oyunuötesinde bir şey bekliyorsanız, o zaman zatenaydınlığınız çoktan tartışmalı bir hal almış demektir. Yokbunu sadece onların çelişkilerini vurgulamak içinbelirttiyseniz, o zaman sözkonusu gazetenin “bizim”değil “onların” olduğu gerçeği konusunda da hiçbir kafakarışıklığı yaşamamak gerekir. Can’ın yazısında“Radikal bu yüzden ‘gazetemiz’” türünden bir yaklaşımtakınması, onun gazetenin yarattığı toplumsalyanılsamayı kaybetmekten duyduğu korkudur. Bu korkubile gazetenin kimin olduğu sorusunu naif biçimdeyanıtlamaktadır.

Devrimci selamlarımızla...

Yorum Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Yıldırım Türker’e açık mektup...

Radikal “gazetemiz” değil “onların”, yani muktedirlerindir!

Z. Us

Son yazınız belki debu yüzden bizi

şaşırtmış ve kürekmahkumunun başındaki

kamçılı bekçiden nebekleyebileceği

konusunda sorulardoğurmuştur.

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Güncel8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

“Ve tut ki gece olmuştur. Karanlık sıvaşır camlardan.Birden kırmızıya döner trafik ışıkları. Kükürtlü dumanlaryükselir korkuya batmış cam kırığı adamlardan.” “Tut kigecedir. İhbarlarsa birer sansar, bir telefondan birtelefona atlar.” Devrimcilerse tetiktedir. Adres değiştirirherkes. Ve herkes birbirinden şüphelenir. Tut ki gecedir.Muhbirler de katiller kadar huzursuzdur, hırsızlar kadarsinirli. Eller telefona kendiliğinden uzanır. Artıkyitirilmiştir onur ve namus. Ellerinde sıcak birtokalaşmanın eseri kalmamıştır. O eller ki, hırsızıdıryaşamın. İşaret edilenlerin kanı sıçramıştır, kirlidir,iğrençtir, irin kokar. “İhbarlar birer sansar, bir telefondanbir telefona atlar.” Ama ihanet bir bilmece değildir.

“Sayın muhbir vatandaşsa” hep düşünür durur. Artıkdönülmez bir uçurumun ağzındadır; Ve “işler atomreaktörleri işler. Yapma aylar geçer güneş doğarken. Vegüneş doğarken tombul bir adam yatağından çıkar.Dalgın giyinir. Bugün kimi kime gambazlamalı, amiringözüne nasıl girmeli?”

Fabrikada başı dik onurlu işçidir hedef seçilen.İşyerinde hakkını yedirtmeyen emekçi. Mahalledeuyuşturucuya, yozlaşmaya hayır diyendir ispiyonlanan.Okulunda parasız, bilimsel, anadilde eğitim isteyendir.Resmi tarihin asimile edemediği özgür bir ulus kimliğidirgammazlanan. Derelerinin özgür akmasını isteyen de,nükleer santrallere hayır diyen de ihbar ağınınsarmalındadır.

“Muhbir vatandaşa” parayla değer biçenlerse;saltanatlarını korumak için süslü laflar kusarlar. Vatanderler, din, iman, bayrak derler. Zengin ve yoksul diyeböldüklerine “böldürtmeyeceğiz” diye ulurlar.Sattıklarını saklayarak “sattırmayacağız” derler.“Asmayıp da besleyelim mi” dedikleri de olur, “banasağcılar adam öldürüyor dedirtemezsiniz” dedikleri de.En vatanpervelerin Amerika’nın kontrgerilla kamplarındaeğitim aldığı da olur, din bezirganının emperyalizm vesiyonizm karşıtı olması da. En deccalinin melek olduğuda görülür, en Hızır Paşa’nın en demokrat olduğu da.“Kadın da olsa, çocuk da olsa gereken yapılacaktır”diyenin birden hümanist olduğu da...

Sonuç olarak sermaye sınıfı, bu sınıfın en işbirlikçi,en Amerikancı hükümeti, bezirganların padişahı, “sayınmuhbir vatandaş”larına sefer görev emri çıkardı, vemuhakkak ki şöyle de bir ferman buyuracaktır:

“Bu görev kağıdı ellerine ulaşanlar, tez zamanda enyakın saray saltanat koruma müdürlüklerinemüracaat etsinler. Vazifelerininkarşılığında kaç akçe alacaklarıgörev öncesinde kendilerinebildirilecektir. Alacakları tutar dahaönce kendilerine dağıtılanmakarnalardan düşülmeyecektir.Tahtlarımızı korurkenbahtsız bir şekilde vukubulacakları ahlakiçöküntü içinsesarayımızın elindenbir şey gelmeyecek,olaki karşılaştıklarıtehlike anında, yahuttaaçığa çıktıkları hernevi olaydasaltanatımıza zararvermeye başlarlarsa,kendileri hemenderdest edileceklerdir.

Ve yine bilinmelidir ki, sizlere ancak ahirette kısmetolacak şu cennet-i dünyayı yaşamamıza sebep olan bukapitalist düzen sayenizde mümkün olmaktadır. Herşeyin parasal bir değeri vardır. İnsani yanınız olan tümdeğerlerinizden arınarak, size biçtiğimiz fiatı haketmekiçin ispiyonlayacağınız isimlerin listesini yapmayabaşlayınız. Kendinizi muhbir vatandaş olmanınsaygınlığına bırakınız. Arınmak iyidir. Unutmayınız ki,sizin için her daim tek bayrak, tek millet, tek devlet, tekdil, hatta gerektiği durumlarda tek din, tek mezhep…Sakın ola ki devrimcilerin, komünistlerin sizlerinyoksulluğundan başlayıp bizim zenginliğimize gelensözlerine kanmayınız. Çünkü hakikat odur ki, bizzenginliğimizle, siz de yoksulluğunuzla sınanacaksınız.Kadere isyan günahtır. Size kendi kaderinizi, bize dekendi kaderimizi yaşamak düşer.”

Acizleşen bir düzenin son kusmuklarıdır insanlarınarasına saldıkları. Kalabalıklar arasında bir çift gözdolaşacaktır. Poliste muhbir, mahkeme tutanağında gizlitanık. Cepleri ve midesi doldukça çürüyecektir “muhbirvatandaş.” Kendi karanlığına saklanacak. Onu, buçürümüşlüğünün kokusu ele verecek. Gözlerindeki ışıkçoktan sönmüş olacak. Karanlık bakışlı gözbebeklerindeakbabalar konaklayacak. İnsanları işaret ettiği ellerinisaklamak zorunda kalacak. Çünkü kan çekilmiş soğukelleri muhbiri ele verecek. “Muhbir vatandaş” çürüdükçebir bataklığa saplanacak. Bataklıktan beslenecek,bataklığın dilini kullanacak. Ahlak kavramı kelimedağarcığından çoktan silinmiş olacak. Ve başı hep eğikgezecek.

Kendi kendine düşünecek: “Bir düşün oğlum, birdüşün ey sayın provokatör... Her dövülen sersemdir seniniçin. Her anlayıp inanan kor. Ve sen ki, bir fikrebağlanışın azılı düşmanısın.”

Sonra başka bir ses daha duyacak, ki bu sesibastıracak kadar güçlü bir ses hiç bir zamançıkaramayacak: “Sen bu kavgada bir nokta bile değil, birküçük eğri virgül, bir zavallı vesilesin!..”

Bu adamın ayaklarında dolaşıyor korku, gölgesi gibi.Karanlık bir su gibi yaşıyor. Herkesin ona bakarakyüksek sesle şöyle dediğini duyar gibi olacak: “Sattı oaltın bir tepside arkadaşının kanlı, kesik başını.”

“İleri demokrasi”ninmuhbir vatandaşları!

Burjuva medyaya düşen haberlere bakılırsaİçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan özel biryönetmelikle “ihbar et, para kazan” dönemitekrar başlatılıyor. PKK’ye karşı alınacakönlemler adı altında devreye sokulacak bumetodla “suçluyu yakalatana ya da kimliğinibildirene para ödülü” verilecek. Ülkeyi boydanboya MOBESE’lerle donatan, yüzbinleri bulanpolis ordusuyla sokakları gaza boğup önünegeleni vuran, onbinlerce kişiyi “terörist” diyezindanlara kapatan AKP iktidarı, şimdi de halkımuhbir haline getirmeye hazırlanıyor.

Sermaye devleti birçok konuda oluduğu gibibu konuda da “ilhamı”nı ABD’den alıyor. ABDtarihine bir utanç sayfası olarak eklenen“McCarthy dönemi”nde ihbarcılık bu biçimdeyaygınlaştırılmıştı. Bilindiği üzere böyleliklebirçok ilerici, demokrat ve komünist zindanlarakapatılmıştı. Bu uygulama ABD’de hala devametmektedir.

Türkiye’de ise özellikle 12 Mart 1971 ve 12Eylül 1980 askeri faşist darbesi dönemlerinde“muhbir vatandaş” sistemi yaygın biçimdeuygulanmıştı. Bu dönemlerde TRT radyolarındanve ekranlarından “Marksist, Leninist ve hattaMaoist teröristleri yetkili makamlara bildireceksayın muhbir vatandaşlarımızın…” şeklindebaşlayan cümleler sıradan bir replik olmuştur.

Faşist baskı ve terör rejiminde darbedönemleriyle yarışan AKP’nin aynı uygulamayıbaşlatması tesadüf değildir.

AKP hükümeti ihbar ödülü uygulamasını2006’da değiştirdiği TMY içerisinde geçirdi,ancak bugüne kadar uygulayamadı. YasanınResmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğegirmesine karşın hiç uygulanmamış olmasındandoğan problemin hazırlanan yönetmelikleçözülmesi planlanıyor. İçişleri Bakanlığı’nınhazırladığı yönetmelik uygulanmaya başlayınca,hangi şartlarda kimlere, nasıl para ödülüverileceği kesinlik kazanacak.

Elbette muhbirlik, böyle bir yasa olmaksızında sermayenin saltanatını korumaklayetkilendirilmiş resmi-sivil, silahlı-silahsız kollukgüçleri tarafından uygulanmaktaydı.Düşürülmüş, kişiliksizleştirilmiş mahluklardan,insani vasıflarını kaybedip çukurun en diplerindeyaşayan birtakım zavallılara kadar pek çok kimse“haber elemanı, muhbir, provokatör, tertipçi,tetikçi vb. vb.” olarak kullanılmaktadır.

Burjuvazi bu yeni yasayla muhbirliğimeşrulaştırmakta ve genelleştirmektedir. Bu,sefalet içinde yaşamaya mahkum edilenhalkın düşkün tabakalarının satın alınarak

muhbirleştirilmesi demektir. Para içinkomşusunu dahi devlete “terörist” diye

ihbar eden düşkün bir toplumyaratılmaya çalışılacaktır.

Ancak muhbirlik gericidevletler tarafındantoplumsal muhalefete karşıher zaman vazgeçilmez birsilah olarak kullanılmayaçalışılsa da, insanlıktarafından tarihin herdöneminde en büyük

ahlaksızlıklardan biri olarakgörülmüş, lanetlenmiştir.

Bundan sonra da lanetlenmeyedevam edecektir.

Bataklığın ortasında çürüyecek“muhbir vatandaş” aranıyor...

H. Eylül

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

“Türkiye halkları büyük bir tehlikealtındadır”

Savaş Gürkan (TÜMTİSMersin Şube Başkanı): AKPHükümeti ve BaşbakanErdoğan, ABD ve diğeremperyalist güçlerinbölgedeki ihtiyaçlarıdoğrultusunda Malatya-Kürecik’te üs kurulmasını

planlamaktadır. Kürecik’te kurulması tasarlananNATO füze kalkanı-erken uyarı radar sistemi de buamaç doğrultusunda ele alınmaktadır. AKP Hükümeti,ABD ile olan ilişkilerinin düzeltilmesinin bir ayağı vesevinci ile hareket ederken diğer taraftan İsrail’ekalkan olmaktadır. Yine Başbakan Erdoğan, füzekalkanı projesi ile Türkiye halklarını büyük birtehlikenin içerisine çekmeye çalışmaktadır.

İsrail’in İran’a olası füze saldırısı durumundaülkemizi kalkan haline getirecek olan AKP hükümeti,sadece Kürecik halkını değil aynı zamanda tümbölgeyi ve Türkiye’yi ateşin içerisinesürüklemektedir. Savaşa ve şiddete karşı olan tümkesimler ciddi sorumluluklarla karşı karşıyadır.Sadece Malatya’da yaşayan insanlar değil, savaşakarşı bölge halkları ile barış içerisinde yaşamakisteyen bütün kesimler bu duruma karşı tutumalmalıdır.

“Kalkan halklara doğrultulmadanyıkılmalıdır”

Avukat Zeycan BalcıŞimşek (ÇHD MYK Üyesi):ABD emperyalizminin,NATO eliyle Malatya-Kürecik’e “Füze SavunmaKalkanı” yerleştirmesi,bölgede yeni savaşların, yenistratejik ittifakların, yenipaylaşımların ve yeni işgallerin başlayacağı günlerinhiç de uzak olmadığını gösteriyor.

AKP hükümeti Türkiye’yi, ABD-NATO-İsrailekseninde Ortadoğu halkalarına karşı başlamasımuhtemel yeni işgal projelerinde ileri karakol yapmış,böylesine bir büyük tarihsel suça, her türlü toplumsalve siyasal muhalefeti göze alarak imza atmıştır. Öyleki, Dışişleri Bakanı Davutoğlu büyük bir aymazlıklabu kalkanın savunma amaçlı kullanılacağını belirterekhalkı açıkça kandırmaktadır.

Bizler biliyoruz ki, ABD emperyalizmi, bölgedebulunan tüm Müslüman ülkelere AKP hükümetini ,“model işbirlikçi devlet” olarak dayatmaktadır. KezaAKP hükümeti bir taraftan Filistin’in savunuculuğunasoyunurken diğer taraftan Suriye’ye tehditlersavurmaktadır. Bu deyim yerindeyse siyasiikiyüzlülüktür.

Siyasi iktidarın dili başka niyeti ise bambaşkadır.Bugün dışarıda Ortadoğu halklarına yönelecek olanfüze kalkanı, yarın içeride işçi ve emekçilere,devrimcilere yönelecek ve büyük katliamlargerçekleştirilebilecektir. Bugüne kadar edindiğimiztecrübeler, Türkiye’de bulunan tüm ABD ve NATO

üslerinden bölge ülkelerini vurmak için savaşuçaklarının kalktığı, gizli işkence uçaklarının işkenceyapmak için kullandığı ve gizli ajanların bu üslerimesken tuttuğudur. Bu nedenle füze kalkanınınkurulmasına engel olmak zorundayız. Kaldı kikurulacak füze kalkanı tüm halkların düşmanıdır.Halklara doğrultulmadan yıkılmalıdır.

“Emekçiler olarak halkların kardeşliğini savunmalıyız”

Yılmaz Bayram(DİSK/Birleşik Metal-İşSendikası İstanbul 2 No’luŞube Başkanı): Füzekalkanının sadece Kürecik’tedeğil ülkemizin hiçbiryerinde kurulmasınıistemiyoruz. Türkiye

emperyalistlerin İran’a karşı İsrail’i savunmaprojesinin merkezinde yer aldı. İran füzelerindensiyonist İsrail’i savunmak amacıyla Kürecik’ekurulması planlanan bu proje Türkiye’yi İran’ınhedefi haline getirecektir. Füze kalkanınınTürkiye’nin korunmasıyla ilgisi yoktur. Kalkantamamen İran’ı düşman ülke olarak gören ABD veİsrail’in çıkarlarının korunmasına yöneliktir. İşçiler veonların örgütleri olarak böyle bakıyoruz. AKP biryandan İsrail’le sözde gerilim içindeyken ve çeşitliyaptırımlar uygulayacağını söylerken diğer yandanİsrail’i korumanın peşine düşüyor. Hükümetin nekadar samimiyetsiz olduğunu buradan da görüyoruz.Başka sorunlar olduğunda müslümanlıktanbahsedenler sıra ABD’nin çıkarlarına gelince biranda bu hassasiyetlerini unutuyorlar. Dün Afganistanve Irak’ta, bugün Libya’da yaşananlara baktığımızdaNATO’nun kendi çıkarları peşinde olduğunugörüyoruz. Bu durum, Türkiye’nin de savaş içerisineçekildiği anlamına geliyor.

Ayrıca radarın kabul edilmesi, korunmasını daberaberinde getirecektir. Adeta savaşa davetiyeçıkarılmaktadır. Komşularla sıfır sorun politikasıizlediğini söyleyen hükümet, halkı taraf olmadığı birsavaşın kurbanı haline getirmek istiyor.

Örgütlü olduğumuz işletmelere yaptığımziyaretlerde, Özal hükümetinden sonra Türkiye’degündemi belirleyen ve kendi lehine döndürenhükümetlerden birinin AKP olduğunu söylüyorum.Bugün bizim sokaklarda olma nedenimiz, ülkedeyaşanan dram, savaştır. Akan bir kan var. Diğertaraftan da yıllarca mücadele edilerek kazanılmışhakların ortadan kaldırıldığı bir süreç yaşanıyor. Bizenerjimizi, dikkatimizi ve tavrımızı buralarayoğunlaştırmalıyız. Radarla birlikte bu ülkede savaşvar demektir.

Meclisin açılmasıyla birlikte saldırılaryoğunlaşacak. Ulusal İstihdam Stratejisi’nin birparçası olarak yöneltilen saldırılara baktığımızdasendikal harekete önemli görevler düşüyor. Bunarağmen, biz bir halt yapmış değiliz. Topyekün birmücadele ve savunma hattıyla yaklaşmadığımızsaldırıyı göğüslememiz zordur. Halklarınkardeşliğinin ortadan kalkması demektir. Emekçiler,üretenler ve işçiler olarak halkların kardeşliğinisavunma temelinde ülkemizin hiçbir yerinde kalkan

istemiyoruz.

“Eylemler yurt geneline yayılmalı”

İbrahim Doğangül(Petrol-İş MYK Üyesi):AKP hükümetinin gerçekyüzünü göstermesi (ABD veİsrail ile ilişkiler,emperyalizm karşısındakitutumu vb.) bakımından sonderece öğretici bir süreçten

geçiyoruz. Bu konu özellikle öne çıkarılmalıdır.Elbette savaş karşıtlığı, halkların kardeşliği ve

anti-emperyalist bir duruş takınması gerekenörgütlerin başında gelen işçiler ve sendikaları olarakda tepkimizi dile getirmeliyiz.

Eylemleri sadece Kürecik ile sınırlamak da doğrudeğil, tüm yurt geneline yayılması için çabaharcamalıyız.

“Eylemler yapacağız”

Pir Sultan Abdal KültürDerneği (PSAKD) GenelBaşkanı Hüseyin Güzelgül:Füze kalkanı projesininTürkiye’ye hiçbir yararıyoktur. ABD tarafındanorganize edilen ve onun emirkomutası doğrultusundahayata geçirilen bir projedir. Füze kalkanı İsrail’i dekoruyacaktır. Bölgedeki halka zarar verdiği gibi tümTürkiye halklarını da tehdit edecektir. Bunu doğrugörmüyoruz. Biz de örgüt olarak bu projeye karşıeylemler yapacağız.

“Ortak bir anti-emperyalist ve anti-kapitalist mücadele örülmelidir”

İsmet Akça (Eğitim-Senİstanbul 6 No’lu ŞubeBaşkanı): Füze kalkanıprojesi, ABD liderliğindekiyeni emperyalist projeninOrtadoğu politikalarının birsonucudur. Ortadoğubölgesinde yaşanan

sorunların bundan sonraki gelişimini bugüne kadarolduğundan daha da ileri bir noktada militarizeedecek, bölgede büyük bir savaşın tetiklenmesine yolaçacak bir uygulamadır. AKP iktidarı Türkiye’yi debu projenin içine sokarak, yeni-osmanlıcı dış politikaçizgisi çerçevesinde kendine biçtiği bölgeselemperyalist güç olma stratejisini adım adım daha ileritaşımakta, bölgede barışın değil savaşın ve çatışmanınaktörü olarak kendini terfi ettirmektedir.

Bu süreç karşısında anti-kapitalist, anti-emperyalist ve anti-militarist bir mücadeleninbirbirinden koparılmadan hem Türkiye içinde hem debölge ülkelerindeki diğer muhalif toplumsal vesiyasla güçlerle ortaklaşa aciliyet içinde örülmesigerekmektedir.

Röportaj Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Füze kalkanı ve mücadele üzerine görüşler....

“Kalkan halklara doğrultulmadan yıkılmalıdır”

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Füze kalkanını protesto etmek için 2 Ekim günüMalatya Kürecik’te kitlesel bir miting gerçekleştirildi.

Kürecik’te Füze Kalkanına Hayır İnisiyatifitarafından düzenlenen miting için başta Malatya’nınkazalarından olmak üzere Türkiye’nin dört biryanından anti-emperyalistler sabah saatlerindenitibaren Kürecik Cemevi önünde toplanmaya başladı.Cemevi önünden yaklaşık 1 buçuk kilometreuzaklıktaki Karahan Geçidi’ne sloganlarla yürümeyebaşladı. Devlet de eylemi terörize etmeye çalıştı.Çarşak Tepesi’ne sabahın erken saatlerinden itibarenyüzlerce asker yerleştirildi.

Yürüyüşte Kürtçe ve Türkçe “Füze kalkanıistemiyoruz” pankartı ile “Emperyalistler, işbirlikçiler,6. filoyu unutmayın”, “Emperyalist savaşa veişbirlikçilerine hayır”, “ABD ve İsrail kalkanıolmayacağız” pankartları taşındı. Yanısıra DenizGezmiş, Mahir Çayan, İbrahim Kaypakkaya, SinanCemgil ve Mazlum Doğan’ın fotoğraflarının yer aldığı“Unutmadık unutturmayacağız!” pankartı da dikkatçekti. Köylülerin ise “Füze kalkanına hayır”önlükleriyle eyleme katıldıkları gözlemlendi.

Karahan Geçidi’nde Malatya dışından gelenlerintoplanmasıyla beraber yaklaşık onbin kişilik kitleyaklaşık 5 kilometre uzaklıktaki füze kalkanlarınınkurulacağı Çarşak Tepesi’ne doğru yürüyüşe geçti.

Yürüyüş kolunun, radarın kurulacağı yereulaşmasının ardından miting konuşmalarla başladı.Kürecik Kültür ve Dayanışma Derneği eski BaşkanıHüseyin Hazar, füze kalkanının Kürecik’tekurulmasının bütün insanlığa karşı bir suç olduğuna

dikkat çeken Hazar, “Buna geçit vermeyeceğiz” dedi.AK- EL Vakfı Başkanı İbrahim Yörük, radarınABD’nin ve İsrail’in çıkarları doğrultusundakurulacağını belirterek, “Bu sorun sadece Kürecik’insorunu değil, tüm halkın, insanlığın sorunudur. Biz bukalkana izin vermeyeceğiz” dedi.

Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu İstanbulMilletvekili Levent Tüzel, ÖDP ve Halkevleriyöneticilerinin de konuşma yaptığı eylem mücadeleçağrısıyla sona erdi.

Ankara’da kalkan karşıtı eylemAnkara NATO ve Füze Kalkanı Karşıtı Birlik, füze

kalkanı radar üssüne karşı 2 Ekim günü bir yürüyüşgerçekleştirdi. Ülkenin dört bir tarafında füze

kalkanına karşı yürütülen mücadelenin bir ayağınıoluşturmaya çalışan Birlik, ortak afişleri vebildirileriyle ön sürecini ördüğü eylem programınıyürüyüşle sürdürdü.

Yüksel Caddesi’nde toplanan kitle sloganlarla ZiyaGökalp Caddesi’ni kısa süreliğine trafiğe keserekSakarya Meydanı’na yürüdü.

Açıklamada radar üssünün Ortadoğu’da eli kanlıdolaşan emperyalist kapitalizmin, kendi çıkarlarındanbaşka hiçbir şeyi korumayacağı dile getirildi. Halklarüstüne bombalar yağdırılacağı ifade edildi.

Basın açıklamasının ardından oturma eylemigerçekleştirildi. Oturma eylemi sırasında Çav Belamarşı hep bir ağızdan söylendi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Güncel10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

1 Ekim 2011 tarihinden itibaren geçerli olmaküzere konutlarda kullanılan elektriğe %9.57 oranındazam yapıldı. Elektrik tarifesinde diğer grupta yer alanresmi okul, hastane, sosyal ve kültürel alanlar, dernekve vakıflar için uygulanan tarifeye yapılan zam ise %18.92 oranında. Elektriğin ardından doğalgaza da zamgeldi. Konutlarda kullanılan doğalgaz fiyatları yüzde12,2 ila yüzde 14,3 oranında arttırıldı. Elektrik vedoğalgaza yapılan bu zamlar, su ve ekmek de dâhildiğer temel tüketim maddelerine yapılacak zamlarınyolunu açtı.

Elektriğe yapılan zamma gerekçe olarak elektriküretiminde kullanılan doğalgazın dövizle alınmasıgösterilmektedir. İşin böyle bir yanı vardır kuşkusuz.Doğalgazın yüzde 55’i elektrik üretiminde, yüzde 23’üsanayide, yüzde 22’si ise konutlarda kullanılıyor.Doğaldır ki pahalıya alınan doğalgaz dolaylı ya dadoğrudan diğer ürünlerin de zamlanması demektir.

Ancak, asıl nedenin IMF politikaları vedirektifleriyle yapıldığı gerçeğini unutmamak gerekir.Türkiye’nin cari açığının (bir ülkenin ürettiğinden fazlaharcaması) yüksek olduğu bilinen bir gerçektir. Enerjifiyatlarındaki bu artış da cari açığın faturasının

emekçilere ödettirilme biçimlerindendir. Özcesi,ekonomideki kötüye gidişin faturası her zaman olduğugibi işçi ve emekçiye kesilmektedir. Bu nedenleyapılan bu zamları tek başına Rusya’danalınan pahalı doğalgazla açıklamakmümkün değildir.

Değinilmesi gereken bir diğernokta da, elektrik üretimi vedağıtımının yarıya yakınınınözelleştirilmesidir. Uluslararasıenerji fiyatlarındakidalgalanmalardan özelelektrik üretim ve dağıtımfirmalarının kar oranlarınıkorumak için fatura işçi veemekçiye kesilmektedir.

Türkiye’de emekçiler zatendünyanın en pahalı elektriğinikullanıyor. OysaTürkiye’de işçi veemekçiler dünyaortalamasına göreoldukça düşük ücret

almaktalar. Asgari ücretle çalışan bir işçinin elinegeçen net tutar 658,95 liradır. 4 kişilik bir aileninsağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi içinyapılması gereken gıda harcaması tutarı, yani açlıksınırı, 902 lira 41 kuruştur. Gıda harcaması ile birliktegiyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim,sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğerharcamaların toplam tutarını oluşturan yoksulluk sınırıise 2 bin 939 lira 45 kuruştur.

Rakamların gösterdikleri gerçekler ortadadır. Buülkede işçi ve emekçilerin insanca bir yaşamsürebilmesinin koşulları giderek imkansızlaşmaktadır.Yapılan bu son zamlarla yoksulluk daha da artacak,işçinin sofrasındaki ekmek daha da küçülecek,

yaşanan sefalet daha da derinleşecektir. Dinci-gerici AKP hükümeti kendi

döneminin propagandasını yaparkeniyiye giden ekonomiden, refahtanvb. bahsedip duruyor. Ortada biriyiye gidiş varsa kuşkusuz ki bukapitalistler içindir. Zaten budüzende bir yanda servetlerbirikirken diğer yanda ise sefaletbirikmektedir, bir avuç kapitalistinsemirmesi için milyonların sefaletibüyütülmektedir.

Tek çözüm, sömürülen ve ezilenbüyük çoğunluk olarak ayağakalkıp, krizin faturasını ödemeyireddetmekten geçiyor. Bu nedenlezamlara ve sermayenin her türdensaldırısına karşı tepkimizi, öfkemiziörgütlemeli, sokağa çıkmalı, eylemegeçmeliyiz.

İğneden ipliğe zam geliyor, ücretler yerinde sayıyor, yoksullukartıyor!

Krizin faturasını ödemeyireddet, mücadeleyi yükselt!

Binler füze kalkanına karşı yürüdü

“ABD ve İsrail kalkanı olmayacağız”

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

2 ayı aşkın bir süredir Uluslararası MersinLimanı’nın A kapısı önündeki direniş çadırındamücadele eden Liman-İş üyesi liman işçileri 28 EylülÇarşamba günü bir dayanışma gecesi düzenledi. Direnişsürecinde haksız yere işten atılmalarına ve sendikadüşmanlığına karşı direnen liman işçileri bunun yanındaMersin’de düzenlenen kıdem tazminatının gaspına venükleer santral kurulmasına karşı yapılan eylemlere dekatılım sağladılar.

Liman işçileri bir süre önce direnişe maddi desteksağlamak ve daha güçlü bir kamuoyu desteği yaratmakiçin bir dayanışma gecesi planladılar. Etkinlik öncesindeyaklaşık 3 bin adet davetiye basıldı. İşçiler kendikurdukları komitelerle davetiyelerin satışını yaptılar.İçeride çalışan işçilerle sürekli görüşüp etkinliğe destekçağrısı yaptılar. Etkinlik günü sahnelenecek tiyatrooyunu için direniş çadırında ve sendikada tiyatroçalışmaları yaptılar. Yoğun bir emekle yürütülen etkinlikhazırlığı etkinlikle taçlandırıldı.

Direne direne kazanacağız! 

Etkinlik Mersin Büyükşehir Belediyesi KongreSalonu’nda saat 18.00’de başladı. İlk olarak sinevizyongösterimi yapıldı. Direniş süresince yapılan eylem,etkinlik ve direniş çadırından görüntülerin olduğugösterimde işçilerin ve eşlerinin konuşmaları da yeraldı. Gösterimin ardından direnişçi işçilerden MuratKahraman bir konuşma yaptı. Birçok baskıylakarşılaştıklarını ve etkinliğin yapılmasının bileengellenmeye çalışıldığını belirten Kahraman inadınadireneceklerini söyledi. “Bizi bir kişi veya 35 kişiolarak görmeyin biz milyonlarca işçiyi temsil ediyoruz”diyen Kahraman’ın konuşması alkışlarla karşılandı.Sonrasında etkinlik hazırlık çalışmalarına katkı sunanKESK adına bir konuşma yapıldı. Yazar Şiar

Rişvanoğlu’nun da konuşma yaptığı gecede bir TEKELişçisi de söz alarak örgütlü mücadelenin olmazsa olmazolduğunu, ancak bu sayede sendika bürokratlarındanhesap sorulabileceğini vurguladı. TEKEL direnişine dedeğinen işçi, direnişin işçilerin eseri olduğunu vesendikanın işçilerin peşinden geldiğini söyledi. Bunarağmen ilk fırsatta işçilerin karşısına dikilenin vemücadeleyi baltalayanın yine sendika olduğunu belirtti.TEKEL işçisi salondaki işçilere “arkadaşlar, örgütsüzkalmayın!” diye haykırdı.

Birleşen işçiler yenilmez 

Konuşmaların ardından tiyatro gösterimine geçildi.‘Birleşen işçiler yenilmez’ başlıklı oyun direnişçi işçilertarafından sahnelendi. İlk defa böyle bir deneyimyaşıyor olmalarına rağmen oyunu baştan sona büyük birbaşarıyla sergileyen işçiler salondakiler tarafındanayakta alkışlandı. Oyunun ardından toplu olaraksahnenin ortasına gelerek salonu selamlayan işçilersahneden inerek sırayı müzik grubuna bıraktılar.

İki farklı müzik grubunun dinleti sunduğu etkinlikhalaylarla son buldu. Dinletinin ardından direnişçiişçiler sahneye çıkarak eşleri ve çocuklarıyla birliktedireniş için yazılmış bir türküyü seslendirdiler. Büyükilgiyle dinlenen türkü sonrası tüm katılımcılara teşekküredildi. Kapanış konuşmasında direnişin liman Akapısında devam ettiği söylenerek dayanışmanınönemine vurgu yapıldı. Yaklaşık 300 kişinin katıldığıdayanışma gecesine TÜMTİS üyesi AKAN-SEL veMPO işçileri, DİSK Genel-İş üyesi belediye işçileri veTEKEL işçileri de katılarak destek verdi. Etkinlikboyunca işçiler “Direne direne kazanacağız!”, “Birleşenişçiler asla yenilmez!”, “Yaşasın işçilerin, birliğihalkların kardeşliği!” sloganlarını attılar.

Kızıl Bayrak / Mersin

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Liman işçilerinden dayanışma etkinliği

CHP’li Kartal Belediyesi bünyesinde çalışantaşeron işçilerinin ücretleri gaspedildi. İşçiler ise ücrethakları için iş bırakma eylemine hazırlanıyor.

Kartal Belediyesi bünyesinde faaliyet gösterenKartursaş isimli taşeron firmada çalışan DİSK/Genel-İş Sendikası üyesi işçilerden 120’si, park ve bahçelerhizmetleriyle ilgili yapılan ve 9 aylık dönemikapsayan ihalenin ardından Marmara Bilişim TemizlikMedikal ve Yemek Üretim Hizmetleri Taahhüt Sanayive Ticaret Limited Şirketi isimli taşeron firmayageçirildi.

Kartursaş’ta çalışırken Genel-İş Sendikası’ndaörgütlenen işçiler sendika üyesi olarak bu yeni şirketteişbaşı yaptılar. Kartal Belediyesi, işçilerin

ödeneklerini taşeron firmaya düzenli olarak ödediğiniiddia etmesine rağmen işçilerin 2 aylık ücretlerigasbedildi. Haklarını arayan işçiler ise taşeron firmatarafından iş akitlerinin feshedilmesi tehdidiylekarşılaştılar.

2011 yılının Mart ayında yapılan ihaleyle park vebahçeler hizmetlerini alan taşeron firmanın ihalesüresi 2011 Aralık ayında sona erecek. Genel-İş üyesiişçiler ise, taşeron köleliğine karşı iş bırakmaeylemine hazırlanıyor. Belediye işçileri, Genel-İşSendikası İstanbul Anadolu Yakası 1 No’lu Şubeöncülüğünde iş bırakma eylemi ve basın açıklamasıgerçekleştirecekler.

Kızıl Bayrak / Kartal

Taşeron köleliğine tepki

Sağlıkçılar isyanda İzmir’de Tepecik Eğitim ve Araştırma

Hastanesi’nde çalışan sağlık emekçileri dönersermaye adaletsizliğine karşı 29 Eylül günüeylemdeydi.

SES Tepecik İşyeri Temsilciliği tarafındangerçekleştirilen basın açıklamasında, sağlıkçalışanlarının isyan noktasında olduğu söylendi.

SES üyesi emekçiler, hekim dışı sağlıkçalışanlarının döner sermaye katsayısınındüşürülmesine tepki gösterdiler.

Sağlık hizmetinin 24 saat kesintisiz olaraksunulan bir ekip hizmeti olduğunun hatırlatıldığıaçıklamada performansa dayalı ek ödemedağıtım sisteminin sağlık emekçileri arasındakiekip uyumunu bozduğu söylendi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Lütfi Kırdar’da direnişİstanbul Kartal’daki Dr. Lütfi Kırdar Kartal

Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde haklarınıaradıkları için işten atılan sağlık işçileri DevSağlık-İş Sendikası öncülüğünde direnişe geçti.

4 ay önce, hastane yönetimine fazla mesaiücretlerini vermediği için alacak davası açanişçiler işten atılarak cezalandırıldı. Dava sürecidevam ederken, hastane bünyesindeki taşeronşirket ismini değiştirdi ve dava açan 34 işçiyiişten çıkardı. 34 işçi, 1 Ekim günü iştençıkarıldıklarını öğrendiler.

Birçoğu 10 yılı aşkın süredir hastanedeçalışan işçiler 2 gün süren bekleyişin ardındansonuca ulaştılar. İşten atılan 34 işçi, sendika ilehastane yönetimi arasında yapılan görüşmelersonucunda işlerine geri döndüler.

Kızıl Bayrak / Kartal

Direniş sürüyorSamsun Gazi Devlet Hastanesi bünyesindeki

taşeron firmada çalışırken işten atılan DevSağlık-İş üyesi sağlık işçilerinin direnişi 9 aydırdevam ederken işçilerle sınıf dayanışması dabüyüyor. Samsun Emek ve Demokrasi Güçleri,direnen işçilere destek yürüyüşü gerçekleştirdi.Eylem, İl Sağlık Müdürlüğü önüne “Sağlıktataşeron ölüm demektir” yazılı siyah çelenginbırakılmasıyla sona erdi.

Şiddete karşı iş bıraktılarİstanbul Okmeydanı Eğitim ve Araştırma

Hastanesi’nde, aynı anda bir Kadın-Doğum, KBB,Göz ve Ortopedi bölümlerinde görev yapanhekimlerin hasta yakınlarının sözlü ve fizikisaldırılarına maruz kalması 4 Ekim günügerçekleştirilen eylemle protesto edildi.Hekimler ve hastanede farklı birimlerde çalışansağlık emekçileri iş bırakarak Başhekimlik’eyürüdüler.

İstanbul Tabip Odası, SES Şişli Şubesi ve DevSağlık-İş tarafından örgütlenen eylem içinPoliklinikler girişinde toplanan sağlık emekçileri,Başhekimlik önünde basın açıklaması yaptılar.

Sağlık sistemindeki tüm aksaklıklarınsorumluluğunun sağlık çalışanlarının omuzlarınayüklendiği ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

İzmir Menemen’de kurulu Savranoğlu Deri’deçalışan Deri-İş üyesi işçiler, patronun sürgün saldırısınaörgütlü güçleriyle yanıt verdi.

Sendikayı tasfiye etmek için fabrikayı kapatmahamlesiyle işçileri sürgüne göndermek isteyen patronunoyununa gelmeyen işçiler, “ya işten çıkarsınız ya daİstanbul’daki fabrikada işbaşı yaparsınız” dayatmasınakarşı, Savranoğlu Ailesi’ne ait Kampana Deri’ninTuzla’daki fabrikasında 3 Ekim günü işbaşı yapmaküzere Tuzla’ya gittiler. Hayatlarını ve direnişleriniTuzla’ya taşıyan işçiler, patronun yürüttüğü fiili vepsikolojik savaşa karşı dimdik ayaktalar.

Menemen’de uğurlama

2 Ekim akşamı İzmir’den yola çıkan Savranoğluişçileri, Türk-İş’e bağlı sendikalar, Eğitim Sen, BDSP veMücadele Birliği’nin de aralarında yer aldığı ilerici vedevrimci güçler tarafından uğurlandılar.

Menemen Belediyesi’nin önünde toplanan işçiler vedestekçi güçler Menemen Parkı’na yürüdüler. Sivilpolislerin, yürüyüşe engel olma çabalarına izinvermeyen işçiler yapılan konuşmaların ardından otobüsebinerek İstanbul’a doğru hareket ettiler.

Kampana’da işbaşı yaptılar

Deri-İş Sendikası üyesi 45 işçi 3 Ekim sabahıTuzla’ya ulaştılar. Deri-İş üyesi işçiler tarafındankarşılanan Savranoğlu işçileri, direnişteki Kampanaişçileriyle birlikte Kampana’nın önüne yürüdüler. BDSP,EMEP, Genel-İş, Limter-İş, Partizan ve UİD-DER’in dedestek verdiği eylemde coşkulu sloganlar atıldı.

Fabrika önündeki eylemde işçilere seslenen Deri-İşGenel Başkanı Musa Servi ve Tuzla Şube BaşkanıBinali Tay, Savranoğlu ve Kampana’daki örgütlenmemücadelelerinin peşini bırakmayacaklarını dilegetirdiler. Organizede kurulu diğer deri fabrikalarındaçalışan Deri-İş üyesi işçiler de işçilere destek amacıylabir saat iş bırakarak geç işbaşı yaptılar.

Geceyi fabrikada geçirdiler

Fabrika önündeki eylemin ardından, İzmir’den gelen45 işçi Kampana’da işbaşı yapmak üzere fabrikakapısından içeri girdiler. İşçilerin içeriye girişine polisineşlik etmesi dikkat çekerken içeride yapılan görüşmenin

ardından dışarı çıkan işçiler eşyalarını alarak fabrikayatekrar giriş yaptılar.

Gün boyu çalışan işçiler iş çıkış saati geldiğindekalacak yer talebinde bulundular. Kendilerini sürgüneyollayan patronun, bu ihtiyaçlarını karşılamasıgerektiğini söyleyen işçiler fabrikayı terk etmeyerekeyleme geçtiler. Savranoğlu patronunun, Menemen’dekifabrikada çalıştırdığı ustabaşılarını İzmir’den uçaklagetirmesi ve otelde kalacak yer ayarlaması da işçilertarafından öfkeyle karşılandı. Kendilerinin, sırf sendikalörgütlenmeyi engellemek için sürgün edilmelerine tepkigösteren işçiler, bunu yapan patronun kendileri içinkalacak yer ayarlaması gerektiğini söylediler. Menemen’deki direniş alanında da beklemek üzereSavranoğlu işçilerinden dördü İzmir’e geri döndü. Geçsaatlerde fabrikadan ayrılan işçiler fabrika önündebekleyenler tarafından uğurlandılar. Ayrıca,rahatsızlanan bir işçi ise fabrikadan çıkarıldı.Kampana’daki eylem 37 işçiyle devam ediyor.

Kalacak yer talep eden ve dinlenememektenkaynaklı bitkin düşen işçilere yine deri işçileri sahipçıktı. Sabah, öğlen ve akşam iş çıkışlarında sürekliişçilerin yanında olan Deri-İş üyesi işçiler, Savranoğluişçilerinin barınma ihtiyaçlarını karşılamak için evleriniaçtılar. Diğer yandan, Deri-İş Sendikası’nın, işçilerinbarınma sorununu çözmek için girişimleri de sürüyor.

Baskılar sürüyor 

Menemen’deki ustabaşılarını uçakla İstanbul’agetiren ve otellerde ağırlayan Savranoğlu patronu isebaskılarını sürdürüyor. 3 Ekim akşamı, kalacak yertalebiyle fabrikayı terk etmeyen işçileri kamerayla tespitettiren patron, karakola suç duyurusunda bulundu.Akşam iş çıkışında karakolda ifade vermeyi reddedenişçilerin mesai saati içerisinde ifade verme talepleri isekabul edildi. Savranoğlu işçileri 5’er kişilik gruplarhalinde Orhanlı Polis Karakolu’nda ifade verdiler.

Fabrikada iş kazası 

Menemen’deki fabrikada çalışırken meslekhastalığına yakalanan bir kısım işçi ise sağlıksorunlarına rağmen mücadeleye devam ediyorlar.Rahatsızlanan ve hastaneye kaldırılan işçilerden birikolundaki serum şişesini çıkartıp fabrikaya geridönerken Savranoğlu patronunun kölelik koşulları işkazasına neden oldu. Fabrikada iş kazası geçirenişçilerden biri GİSBİR Hastanesi’ne kaldırıldı. Patronise, iş kazasını örtmek, yaşanan olayı meslek hastalığıolarak göstermek için çabaladı ancak fabrikada yaşananolaş “iş kazası” olarak kayıtlara geçirildi. İçeride 13’üKampana Deri işçisi olmak üzere Savranoğlu işçileriylebirlikte Deri-İş üyesi 50’yi aşkın işçi bulunuyor.

Tay: Mücadelemiz sürecek 

Mücadele sürecine ilişkin görüşlerini aldığımız Deri-İş Sendikası Tuzla Şube Başkanı Binali Tay ise,Savranoğlu ve Kampana’daki mücadelelerin birleşerekgüçlendiğini dile getirdi. Deri işçileri ve Deri-İşSendikası olarak, buradaki mücadelenin kazanması içinellerinden gelen çabayı göstereceklerini söyleyen Tay,baskı ve tehditlerin kendilerini yıldıramayacağınıvurguladı.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Hayatlarını ve direnişleriniTuzla’ya taşıdılar

EmeklilerTaksim’de yürüdü

Emekli-Sen İstanbul Şubeleri, sermayeninsaldırılarına, Ortadoğu’daki emperyalizm maşalığınave emeklilerin haklarının gasbedilmesine karşı bireylem gerçekleştirdi. Taksim Tramvay Durağı’ndatoplanan Emekli-Sen üyeleri İstiklal Caddesiüzerinden Galatasaray Lisesi önüne kadar yürüyüşgerçekleştirdi.

Basın açıklamasını okuyan Beyoğlu Şube BaşkanıHasan Kaşkır, “Emeklilere milli gelirden payvermeyerek, enflasyon rakamları ile oynayarak,yüzdeli zam politikasında ısrar ederek biz emeklileriçin yaşam daha çekilmez kılınıyor” dedi.

Eylemde, Emekli-Sen İstanbul Şubeleri veKocaeli Şubesi’nin “Haklarımızı istiyoruz, Kıdemtazminatına dokunma!” adıyla bir kampanyabaşlattığı, bu kampanya çerçevesinde çeşitlimerkezlerde masa açarak imza toplanılacağıduyuruldu. İmzaların 3 Kasım’da AKP İl Başkanlığı’naverileceği söylendi. Emekliler eylemin ardındanGalatasary Lisesi önünde stant açarak imzatoplamaya başladılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Eylül ayında 59 işçi öldüİstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, 2

Ekim Pazar günü Kadıköy İskele Meydanıgerçekleştirdiği basın açıklaması ile Eylül ayınailişkin iş kazası ve meslek hastalıkları raporunuduyurdu.

Meclis adına açıklamayı okuyan KimyaMühendisleri Odası İstanbul Şube Yönetim Kuruluüyesi Ercan Zincir, Eylül ayında İstanbul’dagerçekleştirilen Dünya İş Sağlığı ve İş GüvenliğiKongresi’nde konuşan Tayyip Erdoğan’ınsöylemlerinin samimi olmadığını ifade etti.Açıklamada, Eylül ayında yaşanan iş kazalarına vemeslek hastalıklarına ilişkin veriler paylaşıldı. Bunagöre, geçtiğimiz ay içerisinde kadın, erkek ve çocuken az 59 işçi yaşamını yitirdi, 619 işçi de yaralandı.

Çeşitli sektörlere ait iş kazaları verilerinin depaylaşıldığı açıklamada kimya sektöründe yaşananiş kazaları ve cinayetlerine ilişkin bilgiler de verildi.Buna göre, 2010 yılında 9’u zehirlenme, 2’si serviskazası ve 1’i yüksekten düşme olmak üzere en az 12işçi hayatını kaybetti. 2011 yılının ilk dokuz ayındaise can kaybı 20’si patlama, 3’ü yanma ve 1’i ezilmeolmak üzere en az 24’e ulaştı. Eylül ayında ise en az2 can kaybı ve 382 yaralanma yaşandı. Sektördeki işcinayetleri her geçen gün artarken İstanbul,Kocaeli, İzmir ve Adana çevresinde yoğunlaştı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

4 Ekim 2011 / Taksim

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

DİSK’e bağlı Birleşik Metal İşçileri SendikasıKocaeli Şubesi’nin 12. Olağan Genel Kurulu 2 EkimPazar günü gerçekleştirildi.

Sabancı Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilenkongreye Birleşik Metal genel merkez yöneticilerininyanısıra Nakliyat-İş, Genel-İş ve Petrol-İşsendikalarından yöneticiler de konuk olarak katıldı.

Baltacı: Birbirimize ihtiyacımız var

Başkanlığa yeniden aday olan Hami Baltacı, zorluve mücadelelerle dolu bir dönem geçirdiklerini belirtti.Baltacı, “Bizi daha da zorlu mücadele dolu bir süreçbeklemektedir. Birbirimize ihtiyacımız var. Örgütlüolmaya, dayanışmaya ihtiyacımız var” dedi.

Genel Başkan Adnan Serdaroğlu da emekçilerinkandırılmaya çalışıldığını belirterek, “Saldırılarsürüyor. Kocaeli’de olumsuz şeyler yaşanıyor. SnopMetal işvereni, 25 işçiyi sarı sendika Türk Metal’e üyeyaparak işe aldı. Bu gerçek yüzleri işte. Bizim birelimiz karayelse, bir elimiz meltemdir. Bizim hangiyüzümüzü görmek istiyorlarsa gösteririz” diyekonuştu.

Kongrede protesto

Bir önceki şube kongresinde yönetime seçilen ADDemirel Baştemsilcisi Hakan Akyol ise, kürsüdenyaptığı konuşmada yeni yönetimin blok listeyöntemiyle belirlenmesine tepki gösterdi. Akyolyaptığı konuşmada, “Bizler sayesinde bu örgütünbaşına geldiklerinde kendilerine bizi rakip gördüler. 10kişilik delegeyiz. Delege sayısını baz alarak yönetimoluşturdular. Sınıfa ihanetim yok. Kendimden eminim.Sırf delege çoğunluğuyla hareket ediyorlar. Bizyönetim kurulunun yaptığı eylemleri istemiyoruz.İşçiler de bir güven bunalımı söz konusu. Şubeörgütlenme sekreterliğine adayım” dedi.

Yönetime alınmayan Hakan Akyol, tepki olarakaday olurken, AD Demirel işçileri ise salondaarkalarını dönerek karara alkışlarla tepki verdi. HakanAkyol’un şube sekreterliğine bireysel aday olmasınınönü Hami Baltacı’nın verdiği bir önergeyle kesildi.Blok listeyle gidilen seçimleri Baltacı ve yönetimikazandı.

Birleşik Metal’de protestolu kongre

Kor-Metal’de Türk-Metal ihaneti!

İstanbul Esenyurt’ta kurulu Kor-Metalfabrikasında grev kararının asılmasının hemenardından sendika ve patron arasında yapılangörüşmeler sonucunda sözleşme apar toparimzalandı.

İlk başlarda %2’nin üzerine kesinlikleçıkmayacağını söyleyen Kor-Metal patronu,süreç içerisinde işçilerin mücadele kararlılığınedeniyle %6’ya kadar çıkmıştı. Fakat işçilerkararlılıklarını sürdürmesine karşın ihanetçisendika %6+1’e imza attı. Türk Metal’insözleşmeye dair açıkladığı tek bilgi de budur.Bunun dışında işçilere bilgilendirme yapılmadı.

MİB çalışması patronu tedirgin etti

Sözleşmenin imzalanması sürecindeEsenyurt Metal İşçileri Birliği’nin fabrikayadönük faaliyeti patronu rahatsız etti.kizilbayrak.net’te çıkan haberler, dağıtılanbildiriler, fabrika güzergâhına ve çevresineyapılan ozalitler patronu oldukça huzursuz etti.Patron rahatsızlığını sendikayı apar topargörüşmeye çağırması ve “Bu yapılanlar ne? Benböyle şeyler istemem. Neyse hemen yapalımsözleşmeyi” sözleriyle gösterdi.

Türk Metal’den ihanet

MİB’in Türk Metal çetesini ve patronu teşhireden müdahalesi işçiler tarafından olumlukarşılanırken sendikayı da rahatsız etti. Süreciişçilerin basıncından kaynaklı %13’ten açansendika, sözleşmeyi hızlıca imzalayıp süreciihanetle sonuçlandırdı.

Sürece öz örgütlülüklerinden yoksunbaşlayan işçiler bu süreci ileri bir aşamayagötürme gücü gösteremediler. Buna rağmensorunlarını çözmede gösterdikleri çaba,sendikayı basınç altında tutarak süreci grevkararının asılmasına kadar getirdi. Amainisiyatifi sendikanın elinden alabilecek bilinç veörgütlülük düzeyinden yoksun olmalarındankaynaklı, ilk istemleri olan %13’lük zamtalebinden daha geri bir zammı kabul ettiler.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Avrupa Serbest Bölgesi’nde kurulu olan yabancısermayeli EPTA İstanbul Soğutma Sistemleri’ndeçalışan işçiler Birleşik Metal-İş Sendikası’ndaörgütlendi. Örgütlenmeden haberdar olan patron biröncü işçiyi işten attı.

Serbest bölgede iki yıldır faaliyet gösteren veyaklaşık 70 işçinin çalıştığı EPTA’da üretimde olanişçiler uzun süredir zam almamakla beraber birçoksosyal haktan da yoksun çalışıyorlardı. İşçiler tüm buolumsuzluklara karşı Birleşik Metal-İş Trakya

Şubesi’nde örgütlenerek EPTA patronuna cevapverdiler. Çoğunluk sağlandı ve yetki tespiti yapıldı.Önümüzdeki süreçte ise toplu iş sözleşmesigörüşmeleri başlayacak.

Yetki tespitinin gelmesiyle EPTA patronu öncü birişçiyi işten attı. Patron temsilcileri işçilerle tek tek vetoplu görüşmeler gerçekleştirerek işçileri sendikalörgütlenmeden vazgeçirmeye çalışıyor. Ancak işçilersendikal örgütlenmelerine kararlılıkla sahip çıkıyor.

Kızıl Bayrak / Trakya

EPTA işçileri Birleşik Metal’de örgütlendi

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Kıdem tazminatı hakkının gaspına karşı 4 Ekim günüKartal’da kitlesel bir yürüyüş gerçekleştirildi. Yolukapatan işçiler polis saldırısına rağmen yürüyüşlerinikararlılıkla sürdürdüler.

Polis saldırısı durduramadı 

E-5 üzerindeki Kartal köprüsünde buluşan işçiler ileonlara destek verenlerin yürüyüşüne polis engel olmayaçalıştı. Polisin eylem öncesinden itibaren sergilediğibaskıcı tutum burada kısa süreli arbedeye döndü. Genel-İş Sendikası Anadolu Yakası Bölge Başkanı VeyselDemir polislerin arasında kalarak darp edildi. İşçilerkararlı bir duruş ortaya koyarak Demir’i polisin elindenaldılar. Polis barikatının olduğu bölgeye atılan bir taşnedeniyle kafasından yaralanan Veysel Demir kanamasısürmesine rağmen eyleme devam etti. Böylelikleeylemdeki coşku daha da arttı.

Kartal Köprüsü’nden başlayarak Kartal’a gidiş yönütümden kapatıldı. Yürüyüş çoşkulu ve disiplinli birşekilde Kartal’a kadar sürdü. Yürüyüş boyunca sık sıkyere çökülerek eylem uzatıldı. Habaş kavşağında Harb-İş Sendikası’na bağlı kitle yolun diğer tarafını dakapattı. Böylece yol iki taraflı olarak ulaşıma kapatıldı.Burada bir süre durulduktan sonra yürüyüş kolunadönülerek eylem devam ettirildi. Yürüyüş kolu Kartalmerkeze vardığında yol boyunca sokak lambalarınınyanmaması dikkat çekiciydi. Yapılan konuşmalarla bututum teşhir edildi.

Genel-İş Sendikası’nın kitlesel katıldığı eylemde enönde Genel-İş Anadolu Yakası 1 Nolu Şube pankartı,kıdem tazminatı ile ilgili büyük boy pankart ve“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!/Maltepe TaşeronBelediye İşçileri” imzalı pankart taşındı. Harb-İş “Hakverilmez alınır zafer sokakta kazanılır!” pankartı ilekatılırken, Yol-İş şube imzalı pankartıyla eylemdeyürüdü. Dev Sağlık-İş, Limter-İş, Eğitim-Sen, Emekli-Sen de flamalarıyla katılım sağladılar. Siyasalyapılardan EMEP, TKP, ÖDP, ESP, BDSP, Kaldıraç,Halkevleri, BDP de eylemde yer aldılar.

Eylemde BDSP’liler görsel hazırlıklarıyla dikkatçekti. Yol boyunca BDSP imzalı yazılamalar dikkatçekerken, “Torba yasaya geçit yok” dövizleri, BDSPflamaları taşındı. “Kıdem tazminatı ve haklarımızhedefte... Genel Greve hazırlanalım!” başlıklı bildiriler

dağıtıldı. Yaklaşık 2 saat süren yürüyüşün sonunda Kartal

Meydanı’nda basın açıklaması yapıldı. Genel-İşSendikası Anadolu Yakası Bölge Başkanı Veysel Demirbasın açıklamasını okumadan önce, polis saldırısınadeğinerek devletin tüm baskı girişimleri karşısında dikduracaklarını söyledi. Basın açıklamasında kıdemtazminatı hakkının gaspına izin verilmeyeceğivurgulandı. Yaklaşık 800 işçi ve emekçinin katıldığıeylem basın açıklamasının okunmasıyla bitirildi.

Kızıl Bayrak / Kartal

Nakliyat-İş’ten eylemDİSK/Nakliyat-İş Sendikası Gebze Şubesi 3 Ekim

Pazartesi günü gerçekleştirdiği eylemle “Kıdemtazminatı hakkımız gasp edilemez” dedi.

Şube binası önünde toplanan işçiler “Kıdemtazminatı hakkımız gasp edilemez! DİSK/Nakliyat-İş” pankartını açarak Gebze Çarşı Meydanı’nayürüdü.

Basın açıklamasında AKP iktidarının; yerli veyabancı sermaye ve IMF, DB, DTÖ gibi finansörgütlerinin direktifleri ile Ulusal İstihdamStratejisi adı altında Kıdem Tazminatı, BölgeselAsgari Ücret, Özel İstihdam Bürolarıuygulamalarıyla işçi ve emekçilerin kanı canıpahasına kazandıkları haklarını bir bir ortadankaldırmaya, çalıştığı ifade edildi.

Eğitim-Sen, Birleşik Metal-İş, Emekli-Sen,BDSP, ÖDP, HKP’nin de destek verdiği eylemeyaklaşık 70 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Birleşik Metal’den eylemBirleşik Metal-İş Sendikası kıdem tazminatının

gaspına karşı 5 Ekim günü Kartal’da eylemgerçekleştirdi. Ahmet Şimşek Koleji önündetoplanan Birleşik Metal üyeleri saat 18.30’da yolutek yönlü trafiğe kapatarak yürüyüşe başladılar.

“Kıdem tazminatıma dokunma!” pankartınınarkasında kortej oluşturan işçiler dövizler vebayraklarla yürüyüşe geçtiler.

Meydanda ilk olarak Birleşik Metal-İş GenelBaşkanı Adnan Serdaroğlu bir konuşma yaptı.

Eyleme 350’si Birleşik Metal üyesi olmakyaklaşık 400 kişi katıldı. TKP, EMEP, HKP, Eğitim-Sen ve BDSP de eyleme destek verdi.

Kızıl Bayrak / Kartal

Birleşik mücadele çağrısıÇHD İstanbul Şubesi, “ÇHD uyarıyor! Kıdem

Tazminatı Gasp Ediliyor” başlığıyla forumdüzenledi.

İstanbul Barosu Orhan Adli ApaydınSalonu’nda 29 Eylül günü yapılan foruma ilerici vedevrimci kurumlar ile sendikalar katılım sağladı.

Forum ÇHD adına kıdem tazminatı saldırısınıniçeriği hakkında yapılan bir sunum ile başladı.

Ardından serbest kürsü bölümüne geçildi.Burada kurum ve sendika temsilcilerinin yanısırabireysel konuşmalarla bir tartışma yürütüldü.

İşçilerin, saldırının kapsamı hakkında yeterlibilgi sahibi olmadığı hemen hemen bütünkonuşmalarda ifade edilirken bunun için biraydınlatma faaliyeti yürütülmesi gerektiği vesendikaların, siyasi örgütlerin ortak çalışmalarla iştoplantıları örgütlemesi gerektiği belirtildi. İşçi veemekçileri sokağa çıkarmanın gerektiği ifadeedilirken sendikal bürokrasi tehlikesine karşı dauyanık olmak zorunluluğu ortaya kondu. Hava-İşadına yapılan konuşmada grev vurgusu öne çıktı.

Birleşik mücadele kaygısı forumun anaeksenini oluşturdu.

Foruma aralarında BDSP, EMEP, TKP, ESP, DİK,DİP, Eğitim Sen 5 Nolu Şube, Hava-İş, Tez Koop-İş5 Nolu Şube’nin olduğu kurumlar katıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Kartal’da kitlesel ve militanişçi eylemi

DİSK, “Kıdem tazminatı”, “torba yasa” ve “özelistihdam büroları”yla ilgili hazırladığı dosyayı 3 Ekimgünü Ankara’da gerçekleştirdiği yürüyüşle TBMMBaşkanlığı’na ve Meclis’te grubu bulunan siyasipartilere sundu.

Genel-İş Sendikası önünde toplanan DİSK’liler,Meclis’e doğru yürüyüşe geçti. TMMOB GenelBaşkanı Mehmet Soğancı ile KESK Genel BaşkanıLami Özgen’in de destek verdiği yürüyüşte Genel-İşüyesi işçilerin katılımı dikkat çekti.

Mithatpaşa Caddesi üzerinden önlerinde “Kıdemtazminatı-torba yasa-istihdam büroları-dayatmayaboyun eğmeyeceğiz, yılmayacağız, teslimolmayacağız” yazılı pankartla yürüyen eylemcilerinönü Akay Kavşağı’na gelindiğinde polis barikatıylakesildi. DİSK’lilerin Atatürk Bulvarı üzerineçıkmasına izin verilmedi.

Üretimden gelen gücü kullanmaktan çekinmeyiz 

Bunun üzerine DİSK Genel Sekreteri TayfunGörgün basın açıklamasını Akay Caddesi girişindeyaptı.

“Ama sabrın da bir sınırı vardır” diye uyaranGörgün, “Eğer görmemeye, duymamaya, sırtlarınıdönmeye devam edeceklerse işçi sınıfı bütündemokratik mücadele araçlarını seferber edecek,genel grev de dahil olmak üzere üretimden gelengücünü kullanmaktan çekinmeyecektir” ifadelerinikullandı.

Açıklamanın ardından bir heyet, hazırlanandosyayı Meclis’e sunmak için TBMM’ye doğruhareket etti.

DİSK Meclis’e yürüdü

4 Ekim 2011 / Kartay

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

“Kıdem tazminatımadokunma!”

Türk-İş’e bağlı Basın-İş, Belediye-İş, Deri-İş,Hava-İş, Kristal-İş, Petrol-İş, Tek Gıda-İş, Tez-Koop-İş,TGS ve TÜMTİS’in oluşturduğu Sendikal Güç BirliğiPlatformu kıdem tazminatının gaspı saldırısına karşısokağa çıktı. Türk-İş bürokratlarına yönelik tepkinin“Türk-İş uyuma işçine sahip çık!”, “Suskun Türk-İşistemiyoruz!” sloganlarıyla dile getirildildiği eylemdeTürk-İş mücadele alanlarına çağrıldı. Eyleme,Kampana Deri işçileri de katıldı.

“Kıdem hakkımız gasp edilemez!”

Galatasaray Lisesi önünde toplanan platformbileşeni sendikaların üye ve yöneticileri “Kıdemtazminatı kazanılmış haktır! Dokundurtmayacağız!”pankartı arkasında sıralandı. Platform üyesisendikaların dışında T. Harb-İş İstanbul AnadoluYakası Şubesi’nin de katılım sağladığı yürüyüşboyunca sloganlar atıldı.

Deri-İş Tuzla Şube üyeleri ve Kampana Deri işçisiişçilerin mücadele coşkusunun öne çıktığı yürüyüşünen önünde sendikaların genel merkez yöneticileriyürüdü. Mücadele Birliği, BDSP, İMD, Tüm İGD veKaldıraç’ın da destek verdiği yürüyüşte 500’ü aşkınkişi katıldı.

Bir süre, İstiklal Caddesi üzerindeki Desamağazası önünde duran Deri-İş üyeleri Desa’dakisendika düşmanlığını protesto ettiler.

“Dokunan yanacak!”

Taksim Tramvay Durağı’na gelindiğinde ise sesaracından yapılan konuşmalarda kıdem tazminatıhakkının gaspına izin verilmemesi çağrısındabulunuldu. Sendikal Güç Birliği Platformu adınaHava-İş Genel Başkanı Atilay Ayçin tarafındanokunan açıklamada, AKP hükümetinin, çalışanlarınhaklarına karşı geniş çaplı bir saldırı hazırlığı içindeolduğu söylendi. AKP hükümetinin, 12 Eylülcülerincesaret edemediği şeyi yapmak, kıdem tazminatıtasfiye sürecini başlatmak istediğini belirten Ayçin,Sendikal Güç Birliği Platformu olarak kıdemtazminatının mevcut haliyle korunmasından yanaolduklarını dile getirdi.

Hükümete “Ateşle oynuyorsunuz. Milyonlarcaemekçinin hakkına gözünüzü dikmekten vazgeçin.Kıdem tazminatına dokunmayın. Dokunanyanacak!” uyarısında bulunan Ayçin, tüm emekörgütlerini birleşik mücadeleye çağırdı. Kıdemtazminatına dokunulmasını genel grev nedenisayarız diyen ve bunu Genel Kurulu kararı halinegetiren Türk-İş’i sorumluluklarının gerektirdiği gibitutum almaya davet eden Ayçin’in açıklaması şusözlerle sona erdi: “Hiçbir�hak�bize�bahşedilmedi,hiçbir�hak�ricayla,�minnetle�korunamaz.�Haklarıkorumanın�yolu�birlik,�dayanışma�ve�mücadeledengeçer.�Türk-İş’i�bakanlık�koridorlarında�günükurtaracak�çözümler�aramak�yerine�mücadelealanlarında�birlikte�olmaya�davet�ediyoruz.”�

Kızıl Bayrak / İstanbul

RöportajSayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

Türk-İş’e bağlı on sendikanın 1 Ekim günüİstanbul Taksim’de gerçekleştirdiği yürüyüş sırasındaTürk-İş’e bağlı çeşitli sendikaların üyeleriningörüşlerini aldık. Gazetemize konuşan işçiler kıdemtazminatı saldırısına karşı tek yolun genel greviörgütlemekten geçtiğini dile getirdiler.

“Sonuna kadar mücadele vereceğiz”

Özkan Şanel(İstanbul Tersanesiİşyeri Baştemsilcisi / T.Harb-İş SendikasıAnadolu Yakası Şube):İşçi sınıfının yıllardırmücadele ederek, kavgavererek almış olduğuhaklar, 12 Eylülsonrasında sermayegrupları ve siyasiiktidarlar eliyle tekerteker gaspediliyor. 30yıllık işçiyim. Geçmişteyakacak paramız vs.

vardı. Özal hükümeti tüm bunları bir torbaya koyduve bu haklar gitti. 2008’deki SSGSS’yle mezardaemeklilik ve paralı sağlık getirildi. Peşinden de torbayasa geldi. Artık elimizde kalan son kale kıdemtazminatı. Patronlar kendi doğalarına göre hareketediyorlar. Kıdem tazminatı bunlara maliyet getiriyor.Maliyeti en aza indirmek için bu hakkı kaldırmakistiyorlar. Biz de kendi doğamıza göre,kazanımlarımıza mücadele ederek sahip çıkmayaçalışıyoruz. Yıllarca patronlar için ürettik.Bedenimizin yıpranması karşılığında almışolduğumuz kıdem tazminatımızı elimizden almakistiyorlar. İşin garibi; iktidara getirdiğimiz bu partilerçoğunlukların eliyle iktidara gelmiştir. İşçisi, emekçisive öğrencisiyle iktidara gelenler azınlıkta olansermayenin güdümünde ve onların talepleridoğrultusunda yasalar geçiriyorlar. Biz de buhaklarımızı kaybetmemek için onurumuz, gururumuzolan kıdem tazminatına sahip çıkacağız. Sonuna kadarmücadele vereceğiz. Geçmişten aldığımız mirasıgeleceğe sağlam bir şekilde taşıma gibi birsorumluluğumuz da var. Önümüzdeki günlerde bizlerikıdem tazminatıyla ilgili sıcak günler bekliyor.Önemli olan işçi sınıfının birlik, beraberliğidir. Bizimderdimiz budur. Bu eylem İstanbul’da bir kıvılcımdır,Türkiye’nin tüm alanlarına yayılacaktır.

“Tek yol genel grev”

Arzu Engül (Gripinİlaç İşyeri Baştemsilcisi/ Petrol-İş Sendikasıİstanbul 1 No’lu Şube):Kıdem tazminatlarımızınkaldırılmasınıistemiyoruz. Bunun içinher türlü mücadeleyivermeye hazırız. Çünküonun için çalışıyoruz.Petrol-İş olarak alanlaraçıkmaya devamedeceğiz. Kıdemtazminatına el uzatılırsatek yol genel grevdir.Türk-İş hükümete teslim olmuştur ve onun

yanındadır. Bu yüzden de onun arkasında değiliz. Bizgenel grev istiyoruz ve bu da olacak.

“Türk-İş’in genel grevi örgütlemeyeceğini biliyoruz”

Hakkı Özdoğdu(Prima Deri İşyeriBaştemsilcisi / Deri-İşüyesi):AKP, iktidardaolduğu 10 sene boyuncaişçileri, emekçilerisömürmeye çalıştı. Birbakan gündemimizde yokderken diğeri kıdemtazminatlarınınkaldırılacağını söylüyor.Mücadele açısından Türk-İş büyük bir handikap.Kıdem tazminatına eluzatılırsa tartışmasızolarak genel grevegidilmesi gerekiyor. Türk-İş’in de genel greviörgütlemeyeceğini biliyoruz. Ama biz sonuna kadarmücadelemize devam edeceğiz. Deri-İş olarak tümplatformlarda yer alıyoruz.

“Anlayışın değişmesi gerekiyor”

Recep Vergül(İstanbul TeknikÜniversitesi İşyeriTemsilcisi / Tez-Koop-İş İstanbul 5 No’luŞube): Kıdem tazminatıhakkının elimizdenalınması güvencesizlikanlamına geliyor. Biz buuygulamanın aynışekilde devam etmesiniistiyoruz. Bunun içingereken mücadeleyivereceğiz. Türk-İş’tekibu anlayış miadını

doldurdu ve bu anlayışın değişmesi gerekiyor. Türk-İşişçiyi toplayamıyor. On sendikanın birliğiningüçlenmesini istiyorum. Tez-Koop-İş olarak alanlardaolmaya devam edeceğiz.

“Türk-İş işverenlerin yanında”

Metin Kalaycı (İştenatılan İSG YerHizmetleri işçisi / Hava-İş üyesi): İki senedir budavanın içindeyiz.Devamlı çalışıp dabirikim yaptığımız birkıdem tazminatı var.İşveren işçiyi kapı dışarıettiği zaman kıdemtazminatı en azındanişçinin güvencesiydi. Şuanda bu hakkı elimizdenalmak istiyorlar. Bu durum, hakka tecavüzdür. Bunakarşıyız. Türk-İş yöneticilerinin de burada olmasınıisterdik ama işveren tarafında oldukları için bugünburada değiller.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Tek yol genel grev!”

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Son dönemde işçi sınıfının yüzyüze kaldığı en ağırsaldırılardan birini sermaye sınıfının kıdem tazminatınıgasp etmeye yönelik hazırlıkları oluşturuyor. Uzunyıllardır sermaye cephesinden hazırlıklara konu edilenbu hak, bugün hem Ulusal İstihdam StratejisiBelgesi’nde hem de 61. Hükümet Programı’ndaivedilikle hayata geçirilmesi gereken önlemler arasındasayılıyor. Buradaki ivediliğin ise sermaye sınıfının acilihtiyaç ve çıkarları için olduğunu söylemeye bile gerekyok.

Kıdem tazminatının kısa tarihçesi

Türkiye’de işçiler tam 74 yıldır, yani 1937 yılındanberi kıdem tazminatı hakkını kullanıyorlar. 12 Eylülaskeri faşist darbesine kadar 1950, 1952, 1967, 1971,1975 yıllarında gerçekleştirilen kimi değişikliklerlezaman zaman geri alınsa da,bu hakkın kullanımı daha dagenişletilmiştir. 12 Eylülfaşist darbesinin ardından isekıdem tazminatı hakkınınkısıtlanması ya da gaspedilmesi hep gündemdeolmuş, bu amaçla da birçoktasarı hazırlanmıştır.

1936 yılında hazırlananve 15 Haziran 1937 tarihindeyürürlüğe giren ilk iş kanunuolan 3008 Sayılı İşKanunu’nun 13. maddesi“Bütün işçiler hakkındakifesihlerde, beş seneden fazlaolan her tam iş senesi içinayrıca 15 günlük ücrettutarında tazminat verilir”demektedir. Bu kanunun gerekçelendirmesi ise “ülkedeyaşlılık ve işsizlik sigortası olmayışı sonucu, bu sigortakoşulları kabul edilinceye kadar, bu kişilere kıdemtazminatı ödemesi yapılması gerektiği” düşüncesiüzerine kuruludur.

1967 yılında yürürlüğe giren 931 Sayılı İşKanunu’nun “Kıdem tazminatı müessesesisin henüzişsizlik sigortasının da kurulmadığı göz önündetutularak bu konunun sözü geçen sigortanın kuruluşusırasında tekrar ele alınması uygun görülmüştür”biçimindeki gerekçelendirmesi ise, kıdem tazminatınıkaldırmaya yönelik sermaye planlarının neredeyse 50yıllık tarihine ışık tutmaktadır.

Ancak o dönemin yükselen işçi mücadelesi bugirişimlerin önündeki en temel engeldir. Dahası budönemden sonra yükselen işçi hareketi kıdemtazminatını özel bir hak olarak da yasalara yazdırmış,hak yeni kazanımlarla büyütülmüştür. 1927 sayılı İşKanunu’nun gerekçesinde kıdem tazminatı hakkı,“müessesesinin işçilerin gelir ve iş güvenliğinisağlayıcı ve keyfi işten çıkarılma işlemlerinin işçialeyhine doğurduğu sonuçları giderici niteliğiyanında, güvenlikli ve gerçek hüviyetli bir

sendikalaşma hareketine yardımcı ve hatta büyükkatkıda bulunabileceği de günümüzde kabul edilengelen bir gerçek” olarak tanımlanır.

1975 yılında DYP-MSP-MHP tarafındanoluşturulan 1. Milliyetçi Cephe Hükümeti gibi gericibir hükümetin hazırladığı 1927 sayılı İş Kanunu’nunbu gerekçelendirmesi aynı zamanda sınıfmücadelesinin genel gidişatı ile yasalar arasındakikopmaz bağın en dolaysız kanıtlarından biridir.Yükselen işçi hareketinin doğal sonucu burjuvazininde yasalarını işçi haklarını da kabul eden bir biçimdedeğiştirmek zorunda kalışıdır.

Ancak Türkiye işçi hareketi tarihinde diğer birçokkonuda olduğu gibi kıdem tazminatı konusunda da buyükselen grafiğin kırılma noktası 12 Eylül askeri faşistdarbesidir. 12 Eylül darbesi ile birlikte “Bugüne kadarişçiler güldü, artık gülme sırası bizde!” diyen sermaye

sınıfının talep ve beklentilerihızla karşılanırken işçilerin ogüne kadar kazanmış olduğubirçok hak da gaspedilmeyebaşlandı. Bunların enönemlilerinden biri ise elbetteki kıdem tazminatı hakkı idi.

12 Eylül darbesininüzerinden henüz bir ay ancakgeçmişken 17 Ekim 1980’dekabul edilen 2320 Sayılı Yasaile kıdem tazminatı hakkı heryıl için asgari ücretin 30 günlükkarşılığının 7,5 katı ilesınırlandırılmıştır. Ki bu sınıresas olan 1975 yılında 1.Milliyetçi Cephe Hükümetitarafından getirilmeyeçalışılmış, ancak işçi

hareketinin basıncı sonucu Anayasa Mahkemesitarafından 1979 yılında iptal edilmek zorundakalınmıştır.

1982 yılında ise 2762 sayılı yasayla asgari ücretin7,5 katı olan üst sınır, bu defa “en yüksek devletmemurunun bir hizmet yılı için alacağı emeklilikikramiyesini geçemez” şeklinde düzenlenerek aşağıyaçekilmiş ve alınacak miktar azaltılmıştır.

1475 ve 4857 sayılı yasalarda kıdemtazminatı hakkı

Bugüne kadar ise kıdem tazminatı hakkınıdüzenleyen yasa 1475 sayılı İş Kanunu’dur. 2003yılında yürürlüğe giren 4875 Sayılı İş Kanunu’nda birkıdem tazminatı fonu kurulacağına dair bir madde yeralsa da bu fon halihazırda kurulmamış olduğu içingeçici bir madde ile kıdem tazminatı hakkı 1475 SayılıKanun’daki biçimiyle uygulanmaya devam etmektedir.

Bu kanuna göre işçinin sözleşmesinin feshinin İşKanunu’nun 25. maddesine (işçinin kusurludavranışlarını düzenleyen madde) göre olmadığıdurumlarda;

İşçi emekliliği hak ettiyse,Erkek işçi askerlik nedeniyle işten ayrıldıysa,Kadın işçi evlilik nedeniyle 1 yıl içinde işten

ayrılırsa,İşçinin çalışma koşullarında patrondan kaynaklı

“esaslı bir değişiklik” meydana gelir ve işçi kendiisteği ile işten ayrılırsa kıdem tazminatı almaya hakkazanabiliyor.

Ayrıca 15 yıllık sigortalılık süresini dolduran ve3600 gün prim ödeyen işçiler de kendi isteği ile kıdemtazminatı alma hakkını elde ediyorken, işçininsözleşmesi devam ederken vefatı durumunda iseişçinin ailesi tarafından hak edilen kıdem tazminatıalınabiliyor.

Bu kanuna göre kıdem tazminatı her yıl için 30günlük brüt giydirilmiş ücret tutarında “net” olaraködeniyor. Bir yılın üzerinde tam yılı tamamlamayansüreler de oransal olarak bu miktara eklenirken kıdemtazminatı hesabına sigorta primi, işsizlik sigorta primi,yol-yemek parası, ikramiye, yakacak-giyim yardımıgibi parasal karşılığı olan her türlü düzenli ek ödemelerde ekleniyor. Ayrıca kıdem tazminatı üzerinden binde6,6 damga vergisi dışında başka bir kesinti deyapılamıyor.

Yani bugüne kadar kıdem tazminatı üzerindenyapılan tüm düzenlemelerde kıdem tazminatı işçininücretinin ödemesi geciktirilmiş bir bölümünüoluşturuyor. Zira kıdem tazminatı, o güne kadarverdiği emek karşılığında patronun bir hediyesi ya dafazladan yaptığı bir ödeme değildir. Çünkü, işçilerinücretleri sadece çıplak ücretten ya da ikramiye gibisosyal ödemelerden oluşmaz. İşçiler, ücretlerinin birbölümünü çalışırken alırlar; SSK prim kesintisi,işsizlik sigortası kesintisi gibi ödemeleri ise çalışırkendeğil, daha sonra alırlar ya da bu kesintilerinkarşılığında yararlanırlar. Bunların tümü ücretinparçalarıdır. Kıdem tazminatı da, işçinin ürettiği vekarşılığı ödenmeden el koyulan değerin bir bölümününişçiye daha sonra geri ödenmesidir; ödenmesi sonrayabırakılmış bir ücrettir.

Geçmişten bugüne fon tartışmaları

Bu nedenle bugün kıdem tazminatı fonu ileyapılmak istenen tam olarak hak edilmiş bir ücretigaspetmektir. Kurulması planlanan fonun ayrıntılarıortaya çıktıkça da bu gasp harekatının kapsamı veniteliği de gözle görülür bir şekilde ortayaserilmektedir.

Biz burada, bugüne kadar birçok kez değindiğimizbu gasp harekatının ayrıntılarına girmeyeceğiz. Dahaçok kıdem tazminatı hakkının Türkiye işçi sınıfı içinsermayenin kıdem tazminatı üzerindeki gericihesaplarının tarihsel seyrini ele almaya çalışacağız.

Bu kapsamda, kıdem tazminatı hakkınıgaspetmenin bir biçimi olarak fon tartışmasınınsermaye cephesi için oldukça uzun bir tarihi olduğunusöyleyebiliriz. Esas olarak 2003 yılında yürürlüğegiren 4857 Sayılı İş Kanunu ile resmiyet kazansa da

CMYK

Dünden bugüne kıde 16 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Bugün kıdem tazminatıfonu ile yapılmak istenentam olarak hak edilmiş bir

ücreti gaspetmektir.Kurulması planlanan fonunayrıntıları ortaya çıktıkça dabu gasp harekatının kapsamıve niteliği de gözle görülür

bir şekilde ortayaserilmektedir.

Dünden bugüne kıdem tazminatı hakkı…

Mücadele ile kazanılan

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

kıdem tazminatı fonu neredeyse 60 yıldır sermayesınıfının hayallerini süslüyor.

Türkiye’de kıdem tazminatı hakkının fonadönüştürülmesinin gündeme geldiği ilk tarih 1954’tür.Adnan Menderes’in başbakan olduğu bu dönemdegerçekleştirilen 2. Çalışma Meclisi’nde kıdemtazminatının fona devredilmesi ilk kez açıktantartışılmaya başlanmıştır. Keza 1962 yılında yapılan 3.Çalışma Meclisi’nde de patronlar aynı önerileriniyinelemişlerdir.

Kıdem tazminatı fonunun ilk kez meclisgündemine gelmesi ise 1975 yılındadır. SüleymanDemirel başbakanlığında kurulan 1. Milliyetçi CepheHükümeti döneminde yürürlüğe konulan 1927 Sayılı İşKanunu’nda kıdem tazminatını düzenleyen bir fonkurulması öngörülmüştür.

1984 yılında Çalışma ve Sosyal GüvenlikBakanlığı tarafından düzenlenen 7. Çalışma Meclisi deKıdem Tazminatı Fonu gündemi ile toplanmıştır.

Özellikle 1970’li yılların ortalarından itibaren diğerbirçok konu ile birlikte kıdem tazminatı fonunun dasürekli olarak tartışılması dünya kapitalist sistemininyaşadığı derin krizden bağımsız değildir. Her ne kadardaha öncesinde de çeşitli vesilelerle tartışılsa da, buyıllardan itibaren sermaye düzeninin yaşadığı kriz işçisınıfının kazanılmış haklarına yönelik daha pervasızbir saldırganlık döneminin önünü açmıştır. Bu yapısalkrizin bir türlü aşılamamış olmasına rağmen işçi sınıfıiçin oldukça hassas olan bu konunun yoğun tepkilerdoğurması ise bu planların hayata geçirilmesininbugüne kadar sürekli olarak ertelenmesine nedenolmuştur.

Çeşitli Avrupaülkelerinde iş

güvencesinin bahanesi arkasına saklanarak buuygulama çeşitli biçimlerde hayata geçirilse de işçisınıfı için nerede ise hiçbir iş güvencesininbulunmadığı Türkiye’de bu uygulamayı hayatageçirmek mümkün olmamıştır. Zira, Türkiye işçi sınıfıaçısından kıdem tazminatı konusu halen kazanılmış birhak olmaktan öte bir iş güvencesi niteliği taşımaktadır.Bu nedenle işçi sınıfı açısından konunun hassasiyeti deçok daha fazladır.

Kıdem tazminatı fonunun kapitalist sistemin kriziile bağlantısını gösteren önemli bir örnek fonunTürkiye’de yasal mevzuata taşındığı 4857 Sayılı İşKanunu üzerinden verilebilir. Bu kanun Türkiyekapitalizminin yaşadığı 2001 krizinin hemen ardındangündeme gelmiş, krizin yarattığı baskı atmosferindeişçi sınıfından da ciddi bir tepki görmeden hayatageçirilmiştir. Yani sermaye sınıfı bir kez daha yaşadığıkrizi sadece işçi çıkararak değil, çalışma ve yaşamkoşullarını daha da ağırlaştırarak işçi sınıfına faturaetmiştir.

İşçi sınıfı için baskı ve sömürüyü derinleştiren4857 Sayılı İş Kanunu’nun önemli bir özelliği deKıdem Tazminatı Fonu’nu bir yasal mevzuat halinegetirmesidir. Bu kanunun geçici 6. maddesi “Kıdemtazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdemtazminatı fonuna ilişkin Kanunun yürürlüğe gireceğitarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İşKanununun 14’üncü maddesi hükümlerine göre kıdemtazminatı hakları saklıdır” demektedir.

4857 Sayılı İş Kanunu’nun da hazırlıklarını yapansözde “Bilim Kurulu” 2002 yılında “Kıdem TazminatıFonu Kanun Tasarısı ve Gerekçeleri” başlıklı birrapor hazırlasa, bu konuya 2010 yılına hazırlananUlusal İstihdam Stratejisi Belgesi’nde tekrar vegenişçe yer verilse de işçi sınıfının konu üzerindekihassasiyeti sermaye cephesini çok daha temkinli birharekat planı çıkartmak zorundabırakmıştır.

Ancak kapitalist sistemin yaşadığı sarsıntılarlabirlikte sermaye sınıfı ve onun hükümetlericephesinden de bu temkinliliğin sonu gelmişbulunmaktadır. Kapitalist dünya sistemi derin bir iflasasürüklenirken sermaye sınıfına, kendi ömrünüuzatabilmesi için işçi sınıfının kazanılmış haklarınapervasızca saldırmaktan başka bir yol kalmamıştır. Bunedenle bugün kıdem tazminatı fonu konusundasermaye sınıfı açısından çok daha kararlı bir tabloortaya çıkmakta, bu saldırı planlarını hayatageçirebilmek için ise tüm baskı ve yalanmekanizmalarını kullanmaktadırlar.

Pervasız saldırganlık işçi hareketiningüçsüzlüğüne dayanıyor

Her ne kadar sermaye sınıfı yaşadığı kriz karşısındakıdem tazminatı vb. haklara saldırmayı bir zorunlulukolarak görse de bu pervasız saldırganlığın arkasındayatan asıl nedenin işçi hareketinin dağınıklığı vegüçsüzlüğü olduğunu söyleyebiliriz.

Çünkü kriz dönemleri sermaye sınıfı açısındansaldırıların yoğunlaştırılması gereken dönemler olduğukadar korkunun da büyüdüğü dönemlerdir. Bukrizlerde büyüyen hoşnutsuzluklar işçi sınıfınınsömürüyü ortadan kaldırma mücadelesinin de nesnelolanaklarıdır.

Ancak bugün ve özellikle Türkiye’de işçihareketindeki dağınıklık ve örgütsüzlük sermayesınıfını çok daha rahat ve çok daha pervasızkılmaktadır. 2008 yılında krizin ilk etkilerinde 1milyona yakın işçiyi kapı önüne koyan sermaye sınıfıdişe dokunur bir tepki görmediği oranda yeni saldırıplanları için de pervasızlaşmakta, ağzından akansalyaları saklamaya gerek bile duymamaktadır.

Mücadele ile kazanılan mücadele ilekorunur

Tüm olumsuzluklara rağmen diğer birçokkonuda olduğu gibi kıdem tazminatı hakkınıntarihsel gelişiminde de yürünmesi gereken yol açık

bir şekilde görünmektedir. Türkiye işçi sınıfı içinkıdem tazminatı hakkının tarihi aynı

zamanda mücadelenin tarihidir. İşçihareketinin güçlendiği, mücadeleninbüyüdüğü dönemlerde bu haklar sürekliolarak genişlerken (ki halen bu dönemdenörgütlülüğünü koruyabilmiş fabrikalardakıdem tazminatı hakkı bugünkü yasalsınırları da aşan orandadır), mücadeleninzayıfladığı dönemler bu haklarınkaybedildiği dönemlerdir.

Öyleyse bugün de yapılması gereken budeneyimlerden dersler çıkartarak yolyürümek, mücadele ile kazanılan haklarımücadele ile korumak ve büyütmek üzereharekete geçmektir.

CMYK

em tazminatı hakkı… Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 17

n mücadele ile korunur!

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Teori18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Berlin’de yayınlanan Kızıl Bayrak (1) ile Viyana’dayayınlanan, Avusturya Komünist Partisi yayın organıÇağrı’nın (Weckruf), (2) Moskova’ya gelmiş bulunanbazı sayıları, bize açgözlü emperyalistlerin savaşınıdestekleyen sosyalizm döneklerinin, bütün oScheidemann ve Ebert’lerin, Austerlitz veRenner’lerin, Almanya ve Avusturya devrimciproletaryasının gerçek temsilcileri tarafındanhakettikleri yanıtı aldıklarınıgösteriyor. III.Enternasyonaldeki canlılık veilerlemelere tanıklık eden bu ikiorganı coşkunluklaselamlıyoruz.

Bugün, Avusturya’da olduğugibi Almanya’da da devriminana sorunu, kuşkusuz şudur:Kurucu meclis mi yoksasovyetler iktidarı mı? Batık II.Enternasyonalin bütüntemsilcileri, Scheidemann’danKautsky’ye değin, birincininyandaşlarıdırlar ve kendigörüşlerine, diktatörlüğekarşılık olarak, demokrasinin(hatta Kautsky “safdemokrasi”den sözetmeyedeğin gitmiştir) savunması adını verirler. ProleterDevrimi ve Dönek Kautsky adlı, Moskova vePetrograd’da şu son zamanlarda yayınlanmış bulunanbroşürümde, Kautsky’nin görüşlerinin ayrıntılı birtahlilini yapmıştım. Tartışılan sorunun, tüm ilerikapitalist ülkelerin gündeminde, pratik olarak dahaşimdiden yeralan özünü kısaca açıklamayaçalışacağım.

Scheidemann’lar ve Kautsky’ler, yığınları aldatmakve güncel demokrasinin burjuva niteliğini onlardangizlemek için, “saf demokrasi” ya da genel olarak“demokrasi”den sözediyorlar. Burjuvazi tüm devletiktidar aygıtını elinde tutmaya devam etsin, bir avuçsömürücü, eski, burjuva devlet makinesini kullanmayadevam etsin! Bu koşullar içinde yapılan seçimleri,burjuvazinin, “özgür”, “eşit”, “demokratik”, “genel”olarak nitelemekten hoşlanacağı kendiliğindenanlaşılır; çünkü bu sözcükler gerçeği saklamaya,üretim araçları mülkiyeti ve siyasal iktidarsömürücülerin elinde olduğundan, sömürülenler için,yani nüfusun engin çoğunluğu için gerçek özgürlügün,gerçek eşitliğin sözkonusu edilemeyeceği olgusunusaklamaya yararlar. Güncel demokrasinin burjuvaniteliğini halktan gizlemek, onu, genel olarakdemokrasi ya da “saf demokrasi” olarak göstermek,burjuvazi için yararlı ve zorunludur ve, bunuyineleyerek, Scheidemann’lar ve Kautsky’ler, gerçekteproletaryanın görüşünden ayrılıyor ve burjuvazisaflarına geçiyorlar.

Komünist Parti Manifestosu önsözünü son kezolarak birlikte yazdıkları zaman (1872’de), Marx veEngels, proletaryanın, devlet makinesini (yani burjuvadevlet makinesini), kendi öz erekleri yönündekullanmak için, olduğu gibi almakla yetinemeyeceğini,ama onu kırması, parçalaması gerektiğini işçilere kesinolarak bildirmeyi gerekli görmüşlerdi. Dönek Kautsky,proletarya diktatörlüğü üzerine, işçilerden bu temelmarksist doğruyu gizlediği, marksizmin özünün takendisini bozduğu koca bir broşür yazdı, veScheidemann ve hempaları tarafından bu broşürden

esirgenmeyen methiyelerin, burjuvazi ajanlarındanburjuvazi saflarında yeralan birine yapılmış methiyelerolarak tamamen yerinde oldukları anlaşılıyor.

İşçiler ve tüm emekçiler, yalnızca kapitalizminücretli köleliği yüzünden değil, ama dört yıllık biryağma savaşı yüzünden de aç, çıplak, bitmiş tükenmişbir durumda ve kapitalistler ile karaborsacılar da kendiçalınmış “mülkiyet”lerini ve devlet iktidarı “hazır”

makinesini ellerindetutmaya devam ederlerkensaf demokrasiden, genelolarak demokrasiden,eşitlikten, özgürlüktengenellikten sözetmek,emekçiler ve sömürülenlerile alay etmek demektir.İşçilere; burjuvademokrasisinden,feodaliteye oranla çokbüyük bir tarihsel gelişmeolarak yararlanmalısınız,ama bu “demokrasi”ninburjuva niteliğini, tarihselbakımdan göreli ve sınırlıniteliğini bir an bileunutmaktan sakının,“devlet”e karşı beslenen

“boşinana dayalı güven”i paylaşmaktan, yalnızca birkrallıkta değil, ama cumhuriyetlerin en demokratikolanında bile, devletin, bir sınıfın bir başka sınıftarafından baskı altına alınması makinesinden başkabir şey olmadığını unutmaktan sakının, diye öğretenmarksizmin temel doğruları ile selamı sabahıkesmektir bu.

Burjuvazi ikiyüzlülük etmek ve gerçekte, burjuvazidiktatörlüğü, sömürücülerin emekçi yığınlar üzerindediktatörlüğü olan (burjuva) demokratik cumhuriyete,“tüm halkın iktidarı” ya da genel olarak demokrasi, yada saf demokrasi adını vermek zorundadır.Scheidemann’lar ve Kautsky’ler,Austerlitz’ler ve Renner’ler (şimdi heyhat,Friedrich Adler tarafından yardımgörüyorlar) bu yalan ve buikiyüzlülüğü destekliyorlar.Marksistler, komünistler ise, onlarıteşhir ediyor ve işçiler ile emekçiyığınlara düpedüz doğruyusöylüyorlar: Gerçekte, demokratikcumhuriyet, Kurucu meclis, geneloy, vb., burjuvazi diktatörlüğüdür,ve emeği kapitalist boyunduruktankurtarmak için, bu diktatörlüğünyerine proletarya diktatörlüğünügeçirmekten başka hiçbir yol yoktur.İnsanlığı kapitalist boyunduruktan,burjuva demokrasisinin, zenginler içindemokrasinin yalan, düzen veikiyüzlülüğünden kurtarmaya, veyoksullar için demokrasiyi kurmaya,yani şimdi (en demokratikburjuva cumhuriyettebile) demokrasininiyilikleriemekçilerin enginçoğunluğu içinpratik olarakerişilmesi

olanaksız şeyler olarak kaldıkları halde, bu iyilikleripratik olarak işçi ve yoksul köylülerin yararınasunmaya yalnızca proletarya diktatörlüğü yeteneklidir.

Örneğin, toplanma ve basın özgürlüğünü alalım.Scheidemann’lar ve Kautsky’ler, Austerlitz’ler veRenner’ler, işçileri Almanya ve Avusturya’daki güncelKurucu meclis seçimlerinin “demokratik olarak”yapıldıklarına inandırmaya çalışıyorlar. Bir yalandırbu: Kapitalistler, sömürücüler, büyük toprak sahiplerive karaborsacılar, gerçekte, en iyi toplantı salonlarının9/10’unu, ve kâğıt stoklarının, basımevlerinin vb.9/10’unu ellerinde tutuyorlar. Kent işçisi, tarımücretlisi ve kır gündelikçisi, (Friedrich Adler’in de neyazık ki kendilerine katıldığı Kautsky’ler veRenner’ler tarafından kurtarılmış bulunan) “çok kutsalmülkiyet hakkı” tarafından, burjuva devlet iktidaraygıtı, yani burjuva memurlar, burjuva yargıçlar vb.tarafından, gerçekte demokrasinin dışındatutulmaktadırlar. Alman “demokratik” (burjuvademokratik) cumhuriyetindeki güncel “toplanma vebasın özgürlüğü” bir yalan ve bir ikiyüzlülüktür, çünkügerçekte zenginler için basını satınalma ve bozmaözgürlüğü, zenginler için halkı burjuva gazetelerinyalanları ile zehirleme özgürlüğü, zenginler için özelköşklere, en iyi yapılara vb. “özel olarak” sahip olmaözgürlüğüdür bu. Proletarya diktatörlüğü, özelköşkleri, en iyi yapıları, basımevlerini, kâğıt stoklarını,kapitalistlerin elinden, emekçiler yararına alacaktır.

Bu, “saf’, “evrensel” demokrasinin yerine, “bir teksınıfın diktatörlüğü”nü geçirmek olacaktır, diyehaykırır Scheidemann’lar ve Kautsky’ler, Austerlitz’lerve Renner’ler (yabancı meslektaşları, Gomper’ler,Henderson’lar, Renaudel’ler, Vandervelde’ler vehempaları ile bir ağızdan).

Bu yalan, diye yanıtlayacağız biz de. Proletaryadiktatörlüğünü, (burjuva demokratik cumhuriyetbiçimleri altında ikiyüzlüce maskelenmiş) fiili burjuvadiktatörlüğü yerine geçirmek olacaktır bu. Zenginler

için demokrasi yerine, yoksullar içindemokrasiyi geçirmek olacaktır

bu. Azınlık için, sömürücüleriçin toplanma ve basın

özgürlüğü yerine,nüfusun çoğunluğuiçin, emekçiler içintoplanma ve basınözgürlüğünü geçirmekolacaktır bu. Yalan

olmaktan çıkıp birgerçek durumunagelecekdemokrasiyi,tarihsel bir ölçek

üzerinde, olağanüstübir biçimde genişletmek

olacaktır, insanlığı, hatta en“demokratik” ve en

cumhuriyetçi, her burjuvademokrasiyi

Gerçekte, demokratikcumhuriyet, Kurucu meclis,

genel oy, vb., burjuvazidiktatörlüğüdür, ve emeğikapitalist boyunduruktan

kurtarmak için, budiktatörlüğün yerine

proletarya diktatörlüğünügeçirmekten başka hiçbir yol

yoktur.

“Demokrasi” ve diktatörlük üzerineV.İ.Lenin

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Son yıllarda Avrupa ülkelerinde artan ırkçı faşistgösteriler, Hollanda'da da kendini gösteriyor. Özellikle2008'in son aylarında etkilerini gösteren krizle birliktebu akımlar daha da yüksek sesle ırkçı söylemlerini dilegetirmeye başladılar. Burjuvazinin yedek lastiğigörevini gören bu güruhlar, krizin nedenini örtbasetmek için, yaşanan bütün olumsuzlukların sorumlusuolarak yabancıları gösteriyorlar. Oysa ki; bu güruhlarınyaşam biçimlerinden tutun da kılık kıyafetine kadarahlaki değerlerindeki çürüme kendini açıkçagösteriyor.

Günlük yaşamdaki her olumsuzluğun kaynağınıkendisinden olmayan ötekilere yükleyip bununüzerinden politika yapan gerici faşist partiler sonyıllarda Avrupa'nın birçok ülkesinde ciddi oy desteğialarak ve bu desteğe dayanarak cesaretlenip sokakgösterilerine başvurabiliyorlar.

Truva atı değişti...

Hollanda'da özellikle son yıllarda ırkçı faşistpartiler gittikçe güçlendiler. Faşist Pim Fortuyn'in birHollandalı tarafından 6 Mayıs 2002'de öldürülmesininardından, Hollanda burjuvazisi ölen ırkçı-faşist liderinölüsünden de yararlanarak, ülkede can güvenliğisorununun endişe verici boyutlara ulaştığınıpropaganda etti. Gerici yasalar eşliğinde yeni aktörlersahneye sürdüler. Son birkaç yıldır da Geert Wilders,Pim Fortuyn'in yerini almaya başladı. İslam ve yabancıdüşmanlığı üzerinden prim yapmaya çalışan bu nazikafalı budala, son seçimlerde oylarını yükselterek bellibir güce ulaştı. Ülkenin iki büyük kentinde birinci partive birçok ilçe ve kasabada da ya birinci parti seçildi yada oylarını arttırdı. Ülke politikasına müdahaleedebilecek güce ulaştı. Mevcut azınlık hükümetinedışardan destek vererek politikalarını sürdüren bufaşist parti, başta işçi sınıfına olmak üzere kazanılmışbirçok ekonomik, sosyal ve politik hakka saldırarakkısıtlamalar getiriyor. Yeni gerici yasalar yürülüğekonuluyor. Azınlık koalisyon hükümetine şantajlaryaparak Hollanda burjuvazisinin birçok politikasınıhayata geçiriyor. Saldırı bütün toplumu ve özelde iseişçi sınıfının gücünü bölmek, ve kazanılmış haklarınıelinden almaktır.

Sokak eylemlerine geçiş…

Geert Wilders seçimlerin hemen ardından başarıgösterdikleri il ve beldeleri bizzat gidip ziyaret ediyor.Ardından toplama dalzak kafalı güruhlarını sokağasalarak gösteri ve yürüyüşler planlanıyor. Ne var kigösteri yaptığı bütün illerdeki tablo, şimdilik oytabanını sokağa çıkaramadığını gösteriyor. Bir süreönce Hollanda'nın Helmond kentinde gösteri yapmaizni alan ırkçı-faşist çete 1 Ekim günü saat 13.00 'teHelmond'in Brouwhuis semtinin tren istasyonundayürüyüş yapmak için toplandı. Bu gösteriye karşıSavaş Karşıtı Komite ve AFA (Anti-faşist Actie )“yürütmeyecegiz!” şiarı ile karşı çağrı yaparak bireylem düzenledi. Yürüyüş anında eylem yerini dörtkoldan sardılar. Helmond bütün giriş ve çıkışları ilepolis ablukasına alınmıştı. Havada helikopter vekarada zırhlı polis araçlarıyla yüzlerce polis seferberedilmişti.

Trenle Brouwhuis istasyonuna gelen ırkçı faşistgüruh polis kontrolünde trenden indirildi. Ve izinaldıkları yürüyüş güzargahında yürüyüşe geçti.Yüzlerce polis, robokop, atlı, motorsikletli, zırhlıaraçlar ve helikopter korumasında 23 kişilik dalzakgurubu yürüyüşe geçti. Başta semt sakinleri olmak

üzere çeşitli yerlerden gelen ve sayısı binleri bulankitle karşı protestoya geçti. Polis protestocu kitleyiyaklaştırmamasına rağmen, kitle faşist göstericileresaldırmak için polis kordonunu yarmaya çalıştı. Herdefasında polisin acımasız saldırısına uğradı. Birçokkez arbede yaşandı. Faşist gösteriye tepki gösteren 9kişi gözaltına alındı. Anti-faşistleri kontrol etmektezonlanan polis, 5 saat gösteri yapma izni alan ırkçıfaşist çeteyi daha süreleri dolmadan geri gönderdi.

Kapitalizmde yasalar, burjuvazi vebeslemeleri içindir…

Hollanda burjuvazisi, sözkonusu devrimciler,işçiler, emekçiler, sendikalar ve savaş karşıtlarıolduğunda eylem ve gösterileri engellemek içinanayasanın bütün gerici maddelerini seferber eder.Irkçı-faşist çetelere ise polis koruması dahil sınırsızimkan sağlar.

1- Hollanda'da gösteri ve yürüyüş izni için başvuruyapıldığında megafon kullanmak için en az 50 kişiolunması gerek. Ne var ki, ırkçı-faşist çete 23 kişiydi.Eylem süresince megafonla konuşma ve propagandaolanağı sağlandı.

2- Birileri eylem ve gösteri yapıyorsa karşıt tarafında gösteri yapma hakkı vardır. Ama bu engellenmiştir.

3- Hollanda'da bir başkasına karşı ırkçı veayrımcılığı ifade edecek eylem, davranış ve söz suçturve cezai yaptırım gerektirir. Irkçı-faşist çeteninwww.youtube.com/watch linkinden de takipedebileceğiniz konuşmasına bakılırsa, baştan sona suçişlenmektedir.

4- Semt sakinlerinin kendi semtinde böyle bir ırkçıgösteriye tepki göstermesi üzerine polis tarafındanaşırı güç kullanması da diğer örneklerle beraber, budevletin söz konusu faşist beslemeleri olduğundayasalarını nasıl da hiçe saydığını bir kez daha gösterdi.

Önemli dersler ve görevler...

Savaş karşıtı komite ve AFA, organize ettiğieylemde kitleyi başarılı bir biçimde organize edemedi.Kitle tepkisi gerçek anlamda ırkçılığı teşhir edecekpolitik bir tepki değildi. Genel anlamda binlerce kişinindört koldan tren istasyonunu sarmaları ve semtsakinlerinin tepkisi olumlu ve başarılıydı. Ama politikiçerik olarak zayıftı. Sol örgüt ve kurumların eylemdeöne çıkmamaları ve önderlik boşluğunudoldurmamaları büyük bir zayıflıktır. Bu konuda BİR-KAR (İşçilerin Birliği Halkların Kardeşliği Platformu)olarak biz de bu başarısızlığın bir parçasıyız. Bu eylembizim için çıkarılması gereken derslerle doludur.

Önümüzdeki süreçte başta ilerici ve devrimcikurumlar, anti-faşist parti, örgüt, kurum ve kişilerisınıfa ve emekçilere dönük bu türden saldırılarıpüskürtmede büyük sorumluluklar bekliyor.

BİR-KAR / Hollanda

Teori Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

bozan ve güdükleştiren sermaye zincirlerinden kurtarmakolacaktır bu. Burjuva devlet yerine, genel olarak devletingitgide yokolmasına götüren tek yol olan proleterdevletin geçmesi olacaktır bu.

Ama neden bu ereğe bir tek sınıfın diktatörlüğüolmadan erişilmesin? Neden “saf” demokrasiye doğrudandoğruya geçilmesin? diye soranlar, burjuvazinin ikiyüzlüdostları ya da burjuvazi tarafından aldatılmış saf küçük-burjuva ve hamkafalardır.

Yanıt veriyoruz: Çünkü her kapitalist toplumda, kesinrol ya burjuvaziye, ya da proletaryaya düşer, oysa küçükpatronlar, “saf’, yani sınıfların üstünde ya da sınıflarındışındaki demokrasi biçimindeki alıkça düşleri ile, isteristemez duraksama ve güçsüzlük içinde kalakalırlar.Çünkü bir sınıfın bir başka sınıfı ezdiği bir toplumdankurtulmayı, yalnızca ezilen sınıfın diktatörlüğü sağlar.Çünkü, kapitalizm tarafından biraraya getirilmiş ve“eğitilmiş”, ve küçük-burjuvalar olarak yaşayan kararsızemekçiler yığınını ardından sürüklemeye ya da hiçolmazsa “etkisizleştirme”ye yetenekli tek sınıf olduğunagöre, yalnızca proletarya burjuvaziyi yenmeye,devirmeye yeteneklidir. Çünkü sömürücülerin direncinibastırmak için uzun ve güç bir çaba göstermeksizinsermaye boyunduruğunu alaşağı etme düşünü, işçileri vekendi kendilerini aldatarak, yalnızca iyilik taslayanküçük-burjuva ve hamkafalar görebilirler. Almanya veAvusturya’da, sömürücülerin bu direnci henüz açıkbiçimler almadı, çünkü mülksüzleştirenlerinmülksüzleştirilmesi bu ülkelerde henüz başlamadı. Amabaşladığı zaman, zorlu, öfkeli bir direnç ile karşılaşacak.Bunu işçilerden ve kendilerinden saklamakla,Scheidemann’lar ve Kautsky’ler, Austerlitz’ler veRenner’ler, proletarya çıkarlarına ihanet ediyor,proletaryayı burjuvazi ile uzlaşma konumuna getirmekiçin, bir “toplumsal barış”, sömürülenlerin sömürücülerile uzlaşması için, en kararlaştırıcı anda, sınıf savaşımı veburjuva boyunduruğunu yıkma konumlarını yüzüstübırakıyorlar.

“Devrimler, tarihin lokomotifleridir”, diyordu Marx.(3) Devrimler, çabuk öğretir. Almanya ve Avusturya’dakikent işçileri, tarımsal kır ücretlileri, sosyalizme karşıScheidemann’lar ve Kautsky’ler, Austerlitz’ler veRenner’ler tarafından yapılan ihaneti anlamaktagecikmeyecekler. Proletarya, Rusya’da aynı küçük-burjuva ve hamkafaları, menşevikleri ve sosyalist-devrimcileri içinden atmış bulunduğu gibi, bu, sözegelince sosyalist, gerçekte ise sosyalizm dönekleri“sosyal-hain”leri kendinden uzağa atacak. Proletarya,sosyalizm yolunu açmanın tek çaresinin isterse burjuvacumhuriyetlerin en demokratiği olsun, burjuva devletyerine, (Marx’ın o kadar sözünü ettiği, Scheidemann’larve Kautsky’ler tarafından tahrif edilmiş ve ihanet edilmişbulunan) Paris Komünü ya da Sovyetler tipinde birdevleti geçirmek olduğunu -sözü geçen “önderler”inegemenliği ne kadar tam olursa o kadar çabuk- görecek.İnsanlığı kapitalist boyunduruk ve savaşlardan,proletarya diktatörlüğü kurtaracak.

Moskova, 23 Aralık 1918 Pravda, n° 2, 3 Ocak 1919 İmza: N. Lenin

(1) Kızıl Bayrak (“Die Rote Fahne”), K. Liebknecht ve R.Luxemburg tarafından, “Spartacus” birliğinin merkez organıolarak kurulmuş bulunan günlük gazete; daha sonra, AlmanKomünist Partisi merkez yayın organı. 9 Kasım 1918’densonra, Berlin’de yayınlandı; Scheidemann-Noske hükümetitarafından birçok kez kovuşturuldu ve yasaklandı. 1933’teHitler tarafından yasaklandı, ama yasadışı olarakyayınlanmaya devam etti. 1935’te, yayınlanması Prag’aaktarıldı; 1936 Ekiminden 1939 güzüne değin, Die RoteFahne, Brüksel’de yayınlandı.

(2) Çağrı (“Der Veckruf’), Avusturya Komünist Partisimerkez organı; 1918 Kasımı’ndan 11 Ocak 1919’a, değinViyana’da yayınlandı

(3) Bkz: Karl Marx, Fransa’da Sınıf Savaşımları, 1848-1850, Sol Yayınları, Ankara 1988, s. 142.

(Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü,Sol Yayınları)

Faşist gösteriye tepki

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Avrupa Birliği’nde borç krizi derinleşiyor. Borç krizisarmalının Avro bölgesine hızla yayılma riski, AB’ninyeni önlemler almasına yol açtı.

Almanya ve Fransa’nın öncülüğünde, Avrobölgesinde acil durumlar için oluşturulan “kurtarma”fonunun, yani Avrupa Finansal İstikrar Fonu’nungenişletilmesi kararı alındı. Ayrıca AB, Avrupa MerkezBankası ve IMF’den oluşan Troyka, borç krizi içindekiülkelere yeni yıkıcı yaptırımlar dayattı.

Bu konjonktürde Yunanistan, kritik eşikteki ülkeolma özelliğini korudu. AB’nin en zayıf halkası olanYunanistan, alınan bir dizi “önleme” rağmen her an iflasedebilir.

Yunanistan’daki gelişmelerin ikili bir anlamı var.Birincisi; Yunanistan AB’nin borç/mali krize ilişkinönlem ve uygulamalarının laboratuarı olma özelliğinitaşıyor. İkincisi; finans kapitalin sistematik saldırılarınakarşı kıtanın mücadele odağı ve işçi sınıfının kolektifaksiyon merkezi olarak öne çıkıyor.

Yunanistan mali krizinin bulaşıcı etkisi

Yunanistan 2010 yılına girerken iflasını ilan etmişti.2010 Mayıs ayında Troyka’nın organize ettiği 110milyar dolarlık “yardımla” iflas engellenmeye çalışıldı.Ne var ki bu “yardım” paketinin Yunanistanekonomisinin yapısal sorunlarını çözemediği kısa birmüddet sonra anlaşıldı. Ardından 2011 Mayıs ayında busefer 157 milyar dolarlık “yardımın” önü açıldı. Ağıryaptırımlarla ve bu yaptırımların uygulanmasına bağlıolarak finansal “desteğin” çeşitli dönemlerde verilmesikarara bağlandı.

Büyük bir ihtimalle bu son adım da olumlu sonuçvermeyecek. Yunanistan’ın 2012 yılında toplamborcunun 500 milyar doları geçmesi bekleniyor. Alınanradikal “önlemlere” rağmen Yunanistan’ın, bırakınistikrara kavuşmasını, borç çevrimini döndürmesi bilepek mümkün görülmüyor. Bu durum ve AB’ninentegrasyon düzeyi Yunanistan’daki mali krizin bulaşıcıetkisini güçlendiriyor ve yayılma riskini artırıyor.

Borçların bir kısmının AB’ye bağlı diğer ülkelertarafından ödenecek olması, Avusturya, Hollanda,Slovakya gibi AB üyesi birçok ülkeyi sıkıntıya sokuyor.Bu yükümlülükten dolayı Yunanistan’ın birliktençıkarılması tartışılıyor. Böylesi bir gelişme AvrupaBirliği’nde çözülmelerin yaşanmasına yol açabilir. Öteyandan Yunanistan’dan başlayan ülke iflasları ABprojesi için yıkıcı sonuçlar doğurabilir. Bu sürecinyalnızca AB’de değil, küresel düzeyde de etkileriolacaktır. Bugün açısından metropollerde ülkebüyümelerinde görülen şiddetli düşüşler ve devletborçlarının hızla yükselmesi (ABD’de anayasal sınıraşıldı ve yeni düzenlemeler yapıldı) krizinderinleşmesine delalettir. AB’yi saracak ülke iflasları yada sadece İspanya ve İtalya gibi kritik ülkelerdeyaşanacak iflaslar kapitalizmin yapısal kriziniderinleştirici faktörlerdir. II. Büyük depresyonundışavurumudur.

Almanya ve Fransa öncülüğünde Avrupa Finansalİstikrar Fonu’nun kısa zamanda kurulması ve yenidüzenlemelere tabi tutulması boşuna değildir. Fonunsermayesi ve yetkileri hızla artırıldı. Avrupaparlamentosu krizin başında fonun sermayesini 250milyar avro olarak belirlemişti. Bir müddet sonra 440milyar avroya çıkarıldı. Almanya’nın fon içindeki payı%100 oranında yükseltildi. Şimdi fonun 3 trilyon avroyükseltilmesi hedefleniyor. Bu adımlarla avro

bölgesinde krizin olası yıkıcı sonuçlarınahazırlanılıyor.

Fakat durum son derece ciddi. Özellikle İtalya veİspanya’nın içine girdiği mali kriz, AB dengelerinisarsacak boyuta ulaştı.

İtalya GSMH’sının %120’si kadar borçlu. Borççevrimi için 2011 yılı başında 56 milyar dolarlıkkemer sıkma paketi açıkladı. Buna Ağustos ayındaaçıklanan 48 milyar dolarlık yeni ilave tedbirlereklendi. Bu kesintilerle birlikte 2011 yılının sonundaİtalya’nın 170 milyar dolarlık borç ödemesi var. Yaniİtalya ekonomisi şiddetli bir kriz içinde. İtalya işçisınıfı da başta sendikal yapı CGIL önderliğindereaksiyonlarını gösteriyor. Benzer problemleriİspanya da yaşıyor. Bu arada Belçika’nın en büyükbankalarından Dexia Bank iflasını açıkladı. DexiaBank’ın iflası, Belçika’nın İrlanda gibi zombibankacılık krizine girme olasılığını yükseltti.Finlandiya da mali kriz içine girdi. Fransa’da isebankacılık sistemi sallanıyor. ABD bankalarınınmanipülasyonuyla, Fransa bankalarının batıktahviller aldığı ortaya çıktı. Fransa bankalarınıniflası tartışılır oldu. IMF yetkilileri bu tehlikeyekarşı AB bankalarını uyardı ve rezervlerini 300milyar dolar yükseltmelerini istedi. Çünkü AB’dekiolası banka iflaslarına önlem alınmazsa, iflaslarABD bankalarına sıçrayabilir. Bu da küresel finanssisteminin senkronize çöküşü anlamına gelir.Böylesi bir dalgalanma ya da spekülatif anaforAvrupa Finansal İstikrar Fonu’nun yıkılışıdemektir.

Bu risklere karşı ve bir emperyalistekspansiyon/ sömürgeleştirme programı olarak AB,Avrupa Merkez Bankası ve IMF borç krizi içindekiülkelere ekonomik, siyasi ve sosyal anlamda son derecesarsıcı ve altüst edici yaptırımlar dayatıyor.

Yunanistan hukuki, mali, idari imtiyazlar içeren, birnevi yeni protektora/ himayeci sömürgecilik vekapitülasyon niteliğindeki yaptırımlara onay verdi.

Yunanistan hükümetinin Troyka’yla imzaladığı sonmemorandum bir protektora anlaşması oldu. BöyleceYunanistan ekonomisinin denetimi Almanya ve Fransafinans kurumlarına bırakıldı.

Yeni devlet düzeni

Yunanistan İdari Reform Bakanı Dimitris Reppasmemorandum sonrası “hükümet devletinyapılanmasında önemli değişiklikler yapacak” diyeaçıkladığı süreç, altyapısı neo-liberal politikalarlahazırlanan, devletin şirketleşme sürecidir. Ya da devletinşirketleşme modeline uygun yeniden yapılanmasıdır. AB

süreci ya da kapitalist entegrasyonun derinleşmesinebağlı olarak devlete yeni işlevler yüklendi. Bu “yenidevlet düzeni” devletin zor aygıtı olması yanında,sermayenin hegemonyasını yaygınlaştıran vesermayenin küresel ve yerel hamlelerine uygundavranan bir aparata dönüşmesi hedefleniyor. Devlet,böylece bir taraftan neo-liberal karşı devrimprogramlarını uygulayacak, diğer taraftan ise bir sosyalve ekonomik aktör olma özelliğini hızla kaybedecekti.

Bu süreç devletin finans kapitalin ihtiyaç veyönelimlerine göre transformasyonunu içerdi. Devlet,kriz sonrası Troyka’nın yaptırımlarına paralel, sonderece rafine bir şekilde şirket formatına büründü.

Yunanistan hükümetinin kamu çalışanlarınınsistematik tasfiyesi yönündeki kararı da bu yöndeatılmış önemli bir adım oldu.

Bugün Yunanistan’da 300 bin devlet memurustatüsünde kamu çalışanı bulunuyor. Yeni kararla busayının 180 bini iş yedeğine alınacak. İlk aşamada 14

Dünya20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Yunanistan işçi sınıfı kavgayı büyütüyorVolkan Yaraşır

Eylemci köpeğe saldırıAtina’da düzenlenen gösterilerde yer alan ve

eylemcilerin maskotu haline gelen köpek Antuan, birarabayla kaçırılarak köprüden aşağıya atıldı. Antuan’ındurumunun ciddi olduğu öğrenildi.Atina’da haziran ayındaki büyük grev sırasındaprotesto gösterilerinde direnişçilerin yanında yer alanAntuan’ın, Sintagma Meydanı’nda kimliği

belirlenemeyen kişiler tarafından kaçırılarak, birköprüden aşağıya atıldığı bildirildi. Pire’de bir köprününaltında bulunan Antuan’ın durumunun ağır olduğubelirtildi. Antuan’ın, ön ve arka ayaklarında kırıklartespit edildiği ve iç kanama geçirdiği açıklandı.

Antuan’un Sintagma Meydanı’ndaki büyükgösterilerde protestocularla birlikte ön saflarda yeralıyordu. Birçok makaleye konu olan Antuan, üniversiteöğrencileri tarafından kahraman ilan edilmişti.

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Yunanistan’da sıradan birgün: Grev, protesto!..

Troyka’ya işgalli karşılama29 Eylül günü emekçiler kemer sıkma

politikalarını protesto etmek için İçişleri, Adalet,Maliye, Sağlık ve Tarım Kalkınma bakanlıklarınıişgal etti.

Troyka’nın, incelemelerini sürdürmek üzereAtina’ya dönme kararı üzerine işgal eylemleriyapılırken, işgal altındaki bakanlıkların önündetoplanan çok sayıda kamu emekçisi ve işçiprotesto gösterisi yaptı.

Maliye Bakanı Evangelos Venizelos ilegörüşmek için Maliye Bakanlığı’na gelen Troykayetkililerinin göstericiler tarafından engellendiğibildirildi.

ADEDY’den yapılan açıklamada işgal eylemininTroyka’nın tekrar ülkeye gelmesine ve gelirlerinazalmasına neden olan barbarca önlemlere karşıyapıldığı söylendi.

8 milyar avroluk kredinin serbest bırakılıpbırakılmayacağına karar verecek olan IMF, AB veAvrupa Merkez Bankası’ndan oluşan heyet deAtina’daydı. Yunan halkı ise, ülkeye gelen buyetkililerle neredeyse köşe kapmaca oynadı.Heyetin görüşmelerinin, yollara ve bakanlıklarakurulan barikatlar nedeniyle geciktiği belirtilirken,bazı görüşmeler de planlanan mekanlar yerinebaşka yerlerde yapıldı.

Yunanistan sokakta!Yunanistan hükümetinin 30 bin kamu

emekçisinin kızağa alınmasını da içeren ek kemersıkma uygulamalarını kabul etmesinin ardındanprotesto eylemleri büyüdü.

Başkent Atina’da 4 Ekim sabahı erkensaatlerden itibaren alanlara çıkan göstericilerçeşitli bakanlık binalarını işgal ettiklerini duyurdu.Ekonomi, Kalkınma, Tarım, Sağlık, Adalet ve KültürBakanlıklarının işgal edildi. Üniversite öğrencileride Eğitim Bakanlığı’nda gösteri gerçekleştirdi.

Genel grev5 Ekim günü kamu ve özel sektör çalışanlarının

gerçekleştirdiği 24 saatlik genel grev ile hayatdurdu. GSEE ile ADEDY’in çağrısıyla yapılan greve,kamu kurumları, yerel yönetim, hava trafikkontrolörleri, devlet radyo ve televizyon kurumuERT, Yunan haber ajansı AMNA, avukatlar, devlethastanelerindeki doktorlar ve sağlık çalışanları dakatılım sağladı.

Greve katılan eğitim çalışanları sebebiyleokulların büyük kısmı açılmazken, deniz ve havaulaşım seferleri neredeyse tümüyle durdu.Ülkedeki hastanelerde yalnızca acil servislerhizmet verdi.

Binler gösteri düzenledi

Atina’da düznelenen protesto gösterilerine onbeş binden fazla kişinin katıldığı bildirildi.Sintagma Meydanı’ndaki protesto eylemi kollukgüçleri ile protestocular arasında çatışmalarasahne oldu.

ADEDY ise 5 Ekim günü Atina’da KlafthmonosMeydanı’nda da bir gösteri düzenledi.

Ayrıca öğlen saatlerinde kent merkezindekiOmonia Meydanı’nda toplanan öğrenciler, “Okul,kitap ve öğretmen istiyoruz”, “Füzeleri satın birkaçkitap alın” pankartlarıyla parlamentonunbulunduğu Sintagma Meydanı’na kadar yürümekistedi.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011 Dünya

bin memur çalışan işten atılacak. Kalan 166 bin kamuçalışanı 12 ay ek ödeme almadan, sadece maaşlarının%60’ını alarak başka işlerde istihdam edilecek. 12 ayınsonunda Devlet İstihdam Kurulu’nun değerlendirmesinebağlı olarak çalışanlar işten atılabilecek. Aslında buuygulama 180 bin kişinin direkt işten atılmasından dolayıdoğabilecek reaksiyonu engellemek amaçlı aşamalı birişten atma stratejisidir. Ayrıca ulaşım, sağlık, eğitim,sosyal hizmetler gibi geniş bir alanın hızlametalaştırılmasının önü açıldı. Sosyal harcamalarda büyükkesintilerin yapılması kararlaştırıldı. Öte yandanönümüzdeki yıllarda 100 bin işyerinin kapanma olasılığıçok yüksek. Bu on binlerce kişinin işsiz kalması anlamınageliyor.

Sokağı kazanmak

Yunanistan işçi sınıfı yeni memoranduma karşıharekete geçti. Yaygın sokak gösterileri ve grevlerinyanında, siyasi iktidarın kilit noktaları olan bakanlıklarişgal edildi.

Atina’da işçiler Troyka heyeti toplantı halindeyken,ekonomi bakanlığını işgal etti. Heyet, bakanlık binasındamahsur kaldı. Bir başka işgal de grevdeki ulaştırmabakanlığı çalışanları ve taksiciler tarafındangerçekleştirildi. İşçiler ulaştırma bakanlığını işgal etti.

Yunanistan işçi sınıfı dalgasal genel grevler, kitleselsokak gösterileri, yaygın sektörel grevler ve son olarakbakanlık işgalleriyle kavgayı büyütüyor.

Avrupa kıtasında neo-liberal karşı devrimci saldırınınen yoğun ve en şiddetli uygulandığı odak coğrafya olanYunanistan, aynı zamanda işçi sınıfının gerçekleştirdiğimuazzam pratik ve direnişlerle kıtanın mücadele odağıhaline geldi. Yani militan diyalektik işledi.

Yunanistan işçi sınıfının bir dizi zaafı bulunuyor.Sendikal harekete hakim,bürokratik ve korparatist yapı,bugüne kadar sınıfın birleşik vebağımsız gücünün yaratılmasınaengel oldu. Sınıf sektörelayrımlara tabi tutuldu. Bu sınıfınenerjisinin yoğunlaşmasınıengelledi. Mücadele ekonomikalana sıkıştırıldı ve haklarınkorunmasıyla sınırlandırıldı.Sınıfın siyasal talepleri vehamleleri bloke edildi. Sendikalbürokrasi sınıfın yorulması vedemoralize olması yönündetaktikler izledi. Reformisteğilimler de sınıfın devrimcienerjisini absorbe etmeye çalıştı.Ayrıca devrimci siyasal önderliğin yokluğu mücadeleninkristalize olmasını ve yoğunlaşmasını engelledi. Kısadönemli hedefler, sınıfı yordu. Yıkıcı enerjinindağılmasına yol açtı.

Bu negatif boyutlara rağmen Yunanistan işçi sınıfıAvrupa işçi sınıfının katalizörü olma rolünü her fırsattayeniden ortaya koydu.

En başta Yunanistan işçi sınıfı sokağı iyi kullandı.Sokağın gücünün farkında olarak mücadeleyi sokaktaördü. Hatta sokak, üzerindeki bürokratik, korparatist vereformist blokajların parçalanmasına yol açtı. Sokağınyenileme gücü ve yarattığı enerji sınıfı diri tuttu. Sınıfınreflekslerini güçlendirdi. Ruhunu silahlandırdı.

Yunanistan işçi sınıfı muhteşem bir mobilizasyongücüne sahip. Bunu Avrupa işçi sınıfı mücadele tarihindebir ilk olan genel grev senkronları/ dalgalarıyla gösterdi.Bir buçuk yıllık bir kesitte ardı ardına etkin ve kitleselgenel grevler örgütlemeyi başardı. Ayrıca mobilizasyonunbir başka göstergesi, yaygın sektörel grevler oldu. Hattaher mobilizasyon, yeni ve daha güçlü mobilizasyonlarıbesledi. Yunanistan işçi sınıfı kriz sonrası Avrupa işçisınıfının yarattığı diğer pratiklerden de öğrenmeyi bildi vebu pratikleri hayata geçirdi. Atina’da günlerce süren

meydan işgalleri gibi… Yunanistan işçi sınıfının refleksleri sınıflar mücadelesi

içinde ve sınıfsal antagonizmanın keskinliğine paralelgüçlendi. Hükümetin her siyasal ve ekonomik kararı veuygulamalarına müdahale etti. Gerçek bir toplumsal maddigüç olduğunu tekrar tekrar gösterdi.

Kavga ve isyan

Yunanistan’ın içine girdiği yeni dönem sınıfsalkutuplaşmayı keskinleştiriyor.

Yunanistan işçi sınıfının yeni döneme hazırlanması,yarattığı birikimleri değerlendirmesi ve bağımsız, birleşikgücünün önündeki engelleri aşması gerekiyor.

İşçi sınıfı böylesi adımlarla vurucu eylemler ya daeylem senkronlarıyla son derece önemli hamlelergerçekleştirebilir. Uzun süreli sonuç alıcı bir genel grev,Yunanistan’da inanılmaz gelişmelerin önünü açabilir.

Bugüne kadar yaratılan pratikler böylesi bir eylemingerçekleşmesinin nesnel zeminlerini yarattı. Sorun bueylemin örgütlenmesi ve kararlılıkla uygulanmasıdır. Herşeyden önce sendikal bürokrasinin, korparatizminsınırlarının parçalanmasıdır. Yunanistan işçi sınıfı bumilitan ruha sahiptir. Sınıfsal öfke ve kin patlamayahazırdır.

Uzun süreli bir genel grev, karşı devrimci programıitinayla uygulayan PASOK’un sonu anlamına gelecektir.

PASOK iktidarının yıkılması müthiş bir siyasalhamledir. Karşı devrimci programa geçit vermemektir.Ayrıca sosyal demokrasinin sınıf içinde yarattığıyanılsamanın aşılması anlamına gelir. Bu adım aynızamanda PASOK’un solunda bulunan KKE veSYRIZA’nın reformist çizgisinin etkisizleştirilmesidir. Buiki eğilim PASOK’un örtük destekleyicisidir.

Bütün bunların yanında borç krizinin derinleşmesineparalel, Yunanistan’ın iflasınıngündeme gelmesi olasıdır.Derinleşen siyasal veekonomik kriz (2008ayaklanmasında olduğu gibi)Yunanistan’da iktidar boşluğudoğurabilir. Böylesi bir şanssokağı iyi kullanan işçisınıfının iktidarı fethetmesininönünü açabilir. 2001 yılındaArjantin isyanında olduğu gibi,yaygın özyönetim pratikleri,sokak parlamentoları vealternatif toplumsalörgütlenmelerin doğmasıolasıdır.

Yunanistan’da yaşanacakiflas ve doğacak iktidar boşluğu ve sınıfıngerçekleştireceği doğrudan eylem ve doğrudan demokrasipratikleri kıta düzeyinde inanılmaz gelişmelerin önünüaçabilir. Özellikle Akdeniz havzasında borç krizininyarattığı atmosfer ve biriktirdiği enerji, böylesi bir ateşlepatlayabilir.

Bir başka boyut ise içine girilen döneminYunanistan’da karşı devrimci taktik ve pratiklerinyoğunlaşacağı bir dönem olmasıdır.

2010 yılının yazında CIA raporlarında Yunanistan’dadarbe ihtimalinden bahsedilmesi boşuna değildir.Yunanistan’daki entelektüellerin darbe söylentileri üzerineAtina’nın Beyrut olabileceği yönündeki açıklamalarıdüşündürücüdür.

Finans kapitalin sınıf hareketini bastırmak içinolağanüstü rejimlere geçmesi karşı devrimci tedbirleralması olasıdır.

Kısaca Yunanistan’da sınıfsal antagonizma, okvaryantlı sonuçlar yaratabilecek boyuta ulaştı.

Yunanistan’da kavga büyüyor. Yunanistan işçi sınıfıataklığı, dinamizmi ve yarattığı pratiklerle umuduayaklandırıyor. Avrupa işçi sınıfının mücadelesinin odağıolarak öne çıkıyor.

Yunanistan’da kavgabüyüyor. Yunanistan işçi

sınıfı ataklığı, dinamizmi veyarattığı pratiklerle umuduayaklandırıyor. Avrupa işçi

sınıfının mücadelesininodağı olarak öne çıkıyor.

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Kapitalizmin geleceksizliğe mahkûm ettiği gençkuşaklar, ABD’de de direnişe geçtiler. Üçüncühaftasına giren direnişe işçiler, emekçiler, ilericisanatçı ve aydınlar ile göçmenlerden de destekgelmeye başladı. Süreklilik kazanan direnişin hemfarklı kentlere yayılması hem kitlesel destek bulması,“Amerikan baharı”nın başlangıcı olarak kabul ediliyor.

New York kentindeki finans kapitalin merkezi olanWall Street’in yakınındaki Zuccotti Parkı’nda kampkuran gençler, farklı eylemlere de imza atmayabaşladılar. 1 Ekim’de Brooklyn Köprüsü’nü işgal edeniki bini aşkın eylemci, polisin sert saldırısına maruzkaldı. Eylemde 700’den fazla kişi, “ulaşımıengellemekten” gözaltına alındı. Polis saldırısındannasibini alan bazı gazeteciler de gözaltına alınanlararasındaydı.

Ekonomik kriz, küresel ısınma, işsizlik, sosyaleşitsizlik, yolsuzluk gibi sorunları protesto edenbinlerce kişi, 1 Ekim’de başta New York olmak üzereWashington, Boston, San Francisco, Los Angeles,Denver ve Chicago kentlerinde sokaklara döküldü.

Farklı kentlerde gerçekleştirilen eylemlerde,kapitalizmin simgesi olan bankaların hedef alınmasıdikkat çekti. Washington’da binlerce kişinin katılımıile yapılan gösteride, ABD Merkez Bankası BaşkanıBen Bernanke’nin tutuklanması talep edilirken,Boston’da ise 3 bini aşkın kişi Bank Of Amerika’nınşubesini işgal etti. İşgal eylemine saldıran polis onlarcakişiyi gözaltına aldı. San Francisco’da ise ‘Wall Streetİşgal Hareketi’ne destek amacıyla yüzlerce kişi ChaseBankası’nın şubesi önünde gösteri yaptı.

Denver ve Chicago’da da benzer gösterileryapılırken, Los Angeles’ta sokakları dolduran binlercekişi, “Dolardan önce insanlar”, “Televizyonlar yalansöylüyor”, “Artık uyan”, “Şirketler insan değil” yazılıpankartlar taşıdı.

Çok sayıda kente yayılan eylemlere sendikalarlakitle örgütleri de aktif destek verdi. Desteğinyaygınlaşması, eylemlerin güçlenerek devamedeceğine işaret ediyor. “Gerçekleştirdiğimiz direnişve eylemlerle ABD’de ‘Amerikan Baharı’ yaşanacak”diyen direnişçiler, işsizliğe, yolsuzluğa, sermayeninsiyaset üzerindeki egemenliğine karşı mücadele etmekararlılığını dile getiriyorlar.

“Wall Street İşgal Hareketi” adını kullananAmerikalı gençler, ülkedeki ekonomik krizden bankave finans kuruluşları ile yolsuzluğa bulaşmış ABDKongresini sorumlu tutuyorlar. “Amerikalıların aşırızengin yüzde 1’ine karşı yüzde 99’unu temsilediyoruz” sloganını öne çıkaran İşgal Hareketi, kışaylarında da eylemlere devam edeceğini ilan etti.

Bu arada Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da esen “ArapBaharı”na güya destek veren Obama yönetimi,“Amerikan Baharı”nı estirmeye çalışan gençlerinüzerine ise kolluk kuvvetlerini salıyor. İki haftaboyunca eylemleri görmezden gelen sermaye medyasıise, ancak yüzlerce eylemci polis saldırısına uğrayıpgözaltına alınınca direnişi haber konusu yapmayabaşladılar.

14 milyonu bulan işsizler ordusunun yenikatılımlarla sürekli kalabalıklaştığı, yoksulluk sınırıaltında yaşayan 40 milyon kişiye her gün yenilerinineklendiği ABD’de, kapitalizmin küresel krizinin yıkıcıetkileri de işçi ve emekçileri vurmaya devam ediyor.Bu olgular, Tahrir Meydanı’nı finans kapitalin

merkezine taşıyan gençlerin direnişinin kitleselleşmepotansiyellerine işaret ediyor.

Neoliberal saldırılarla kapitalizmin küresel krizininyıkıcı sonuçlarına karşı başlayan “direniş baharı”nınABD’ye ulaşması, kapitalist/emperyalist sistemindünyanın dört bir yanında insanca çalıma ve yaşamkoşulları sunamaz duruma düştüğünü kanıtlıyor. Budurum milyarlarca işçi, emekçi ve gencin kapitalizmekarşı mücadele dışında bir çıkış yollarının kalmadığıanlamına geliyor. Kapitalizmin her gün yenidenürettiği bu yıkıcı sorunların faturasını ödeyenmilyarlarca işçi, emekçi ve gencin özlemi olan insancaçalışma ve yaşam koşullarına kavuşabilmesinin yolu,sömürü ve köleliğe dayalı sistemi yıkıp sosyalist işçi-emekçi cumhuriyetlerini kurmaktan geçer.

Sadece bağımlı ülkelerde değil, kapitalizminmetropollerinde de işçi sınıfı, emekçiler vegeleceksizliğe mahkûm edilen gençlerin aynı zamandamücadeleyi yükseltmesi, kapitalizmin sömürü vezorbalığına maruz kalan insanlığın büyük birçoğunluğunun, mücadele dışında bir yolun kalmadığınıidrak etmeye başladığının göstergelerinden biridir.

Kuzey Afrika, Ortadoğu, Avrupa ve dünyanın diğerbölgelerindeki kitlesel direnişlerin temel şiarları henüzsosyalist devrim değil; bu durum Amerika’da başlayanmücadele için de geçerlidir. Fakat buna karşın yenibaşlayan kitlesel direnişlerde kapitalizmin yapısalsorunlarının hedef alınması, tersinden ise, “doğrudandemokrasi” ve “sosyal adalet” taleplerininyükseltilmesi, egemen sistemle çatışmayı zorunlukılıyor. Gençlerle işçi ve emekçilerin yükselttikleritalepleri kazanabilmeleri, ancak burjuvazi ve onundevletiyle doğrudan çatışma göze alınarakmümkündür. Bu ise, kitlelerin kaçınılmaz olaraksömürü ve köleliğin bekçisi olan devletle karşı karşıyagelmeleri anlamına geliyor.

Sömürü ve kölelik çarkının dönmesini sağlamakiçin hem bir sınıf olarak burjuvazinin hem onun

devletinin her türden kirli/zorba yönteme başvurmasıkaçınılmazdır. Bu vahşi sisteme ve onun devletine,ancak kapitalizmi hedef alan işçi sınıfının, emekçilerinve genç kuşakların meşru/militan mücadelesiyle karşıdurulabilir.

Dünyanın dört bir yanına yayılan kitleeylemlerinin, uzlaşmaz zıt iki sınıfı karşı karşıyagetirmesi kaçınılmazdır. Zira bu sistemde çözümsüzolan sorunların kaynağı kapitalizmdir, çözüm yolunuaçabilecek, diğer bir ifadeyle kapitalizmi yıkabilecekbiricik sınıf ise proletaryadır. Sorunları her günyeniden üreten kapitalist sistem, genç kuşaklarlaemekçilerin taleplerini karşılama yeteneğinden deyoksundur; bu koşullarda çatışmanın zorunlu olarak ikizıt sınıf arasında cereyan edecek köklü hesaplaşmayadoğru yol alması kaçınılmazdır.

Yeni başlayan halk isyanları ve kitle direnişlerininverili koşullarda henüz bu noktanın uzağında olması,yanıltıcı olmamalıdır. Taleplerde ısrar ve sınıflarmücadelesinin yasaları, muhakkak ki, süreci nihaihesaplaşmaya doğru ilerletecektir.

Kitlesel direnişin kapitalist/emperyalist sisteminjandarması ABD’ye sıçraması, diğer ülkelerdekinegöre daha özel bir önem taşıyor. Zira emperyalistsaldırganlık ve savaşın merkezi olan ABD, aynızamanda dünyadaki karşı-devrimci güçlerin destekçisive akıl hocasıdır. Halen gericiliğin en büyük kalesiolan emperyalist ABD rejiminin kendi ülkesindeemekçi kitleler tarafından basınç altına alınıphırpalanması, dünyanın diğer gerici güç odaklarının daaleyhine olacaktır.

Amerika işçi sınıfının ise, genç kuşaklar ve emekçimüttefikleriyle geliştireceği kitlesel militan direniş,dünya işçi ve emekçilerinin üzerinde de büyük bir etkiyaratacaktır. Dolayısıyla Wall Street önünde kurulançadırlarda devam eden direnişin, uzak olmayan birgelecekte anti-kapitalist mücadeleye yeni bir ivmekazandırması ihtimal dahilindedir.

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011Dünya

Kitlesel direnişin kapitalist/emperyalist sisteminjandarması ABD’ye sıçraması, diğer ülkelerdekine göredaha özel bir önem taşıyor.

Sosyal mücadele rüzgarı Amerika’da da esiyor

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Almanya’da gün geçtikçe artan sosyal saldırılarakarşı sendikalar cephesinden uzun zamandır tam birsessizlik hakimdi. Bu sessizlik 1 Ekim günü Köln’deIG Metal Gençliği tarafından yapılan kitlesel eylemlebozuldu.

Almanya’da özellikle de genç işçilerin en önemlisorunlarından olan taşeronlaştırmaya karşı uzunca birsüredir kampanya yürüten 400 bin genç üyeli IG MetalSendikası eylem gerçekleştirdi.

Bu kampanyanın finali olan ve Almanya çapındadüzenlenen eyleme ülkenin dört bir yanından 20 bincivarında genç katıldı.

“Gelecek ve perspektif için, sesli ve güçlü!” ve“Kadro operasyonu!” sloganlarıyla düzenlenen eylemüç koldan başladı. Bu kollarda toplanan gençler,yürüyüşlerin ardından Neumarkt Meydanı’ndabirleşerek kitlesel bir miting yaptılar.

Oldukça iyi organize edilmiş olan eylemde gençişçiler taleplerini, kullandıkları çesitli araçlarla dilegetirdiler. Herkese, üzerinde “Gelecek ve perspektifiçin!”, “Süresiz kadro hakkı için!”, “İyi bir yaşamiçin!”, “Güvenli bir iş!” gibi taleplerin yazılı olduğutişörtler dağıtıldı. Yanısıra kullanılan gemi maketi,blokaj duvarı, trompet grubu, ses yelpazeleri,düdükler, balonlar vb. materyaller eyleme ilgiyiarttıran bir rol oynadı.

Neumarkt´taki mitingde IG Metal İkinci BaşkanıDetlef Wetzel ve IG Metal Gençlik temsilcilerikonuşma yaptılar. Konuşmalarda mesleki eğitim görengençliğin ancak yarısının iyi bir iş bulabildiği, 25 yaşınaltındaki gençlerin %40´ının boşta kaldığı, 35 yaş altıgençliğin ise en az %28`inin ya bir taşeron firmada ya

da parçalı bir işte çalıştığı ifade edildi. Konuşmada ayrıca, IG Metal’in önümüzdeki toplu

sözleşme döneminde eşit işe eşit ücret, tüm çalışanlaraiş ve iş güvenliği, taşeron işçilerinin kadrolaştırılması,taşeronluk sisteminin yasaklanması ve 67 olanemeklilik yaşının düşürülmesi gibi taleplerle mücadeleedeceği ifade edildi.

Neumarkt´taki mitingin ardından, 20 bin kişikapasiteli Lanxess Arena adlı kapalı salonda yapılacakmüzik festivaline katılmak için yürüyüşe geçildi.Salonu dolduran gençler, burada Almanya´nıntanınmış Rock ve Hip-Hop sanatçıları tarafındanverilen müzik ziyafetiyle coşkulu anlar yaşadılar. IGMetal`in “eylem günü”, müzik festivaliyle sona erdi.

Kitlesel ve coşkulu geçmesine rağmen, politikyönden zayıf olduğu gözlenen eyleme, yerlisi vegöçmeniyle devrimci güçlerin katılımının da sonderece zayıf olduğu gözlendi. Taşınan az sayıdapankartın arasında anti-kapitalist ya da anti-faşistpolitik taleplerin yazılı olanına rastlamak güçtü. Oysabu eylem, uzun süren bir suskunluk dönemininardından geliyordu. Bundan daha da önemli olan, bugenç işçilerin kitlesel bir eylemiydi. Bu eyleme ilgisizkalmak ya da çok zayıf bir katılım göstermek,Almanya´da da solun ya sınıf hareketinin dışında ya daharaketle temas noktalarının zayıf olduğu anlamınagelmektedir.

Fakat her şeye rağmen eylem, sermayeninsaldırılarına karşı en suskun ve durgun görünenAlmanya`da da güçlü bir dinamiğin ve potansiyelinolduğunu bir kez daha gösterdi.

Kızıl Bayrak / Köln

Tutsakların eylemi büyüyorİsrail hapihanelerindeki Filistinli tutsakların,

kendilerine ve ailelerine yönelik uygulamalarıprotesto etmek amacıyla 27 Eylül günü başlattıklarıaçlık grevi genişliyor.

Filistinli tutsaklar bu eylemle cezaevlerindekisiyasi tutuklulara yönelik insan hakları ihlallerinedikkat çekmeye çalışıyorlar.

Filistin yönetiminin tutuklularla ilgili bakanı İssaKarake, 500 dolayında tutuklunun süresiz açlıkgrevinde yer aldığını bildirdi.

Karake, İsrail Cezaevleri İdaresi’nin Filistinlitutukluların aile ziyaretlerini engelleyerek eğitim,telefon ve uydu kanallarına erişimine yasakkoyduğunu, ayrıca idarenin cezaevine giysisokulmasına da izin vermeyerek tutuklulara paracezaları uygulama yoluna gittiğini söyledi. Tutsakailelerine yönelik ince arama dayatmasına dikkatçekti.

Batı Şeria’daki Filistin kentlerinde ve GazzeŞeridi’nde de açlık grevine destek amacıylagösteriler düzenleniyor, geceleri mumlarladayanışma eylemleri yapılıyor.

Bahreyn’den idam kararıBahreyn yönetimi, hükümet karşıtı gösterilere

katılan bir göstericiyi, bir polisi öldürdüğü iddiasıylaidama mahkûm etti. Bir diğer gösterici ise ömürboyu hapis cezasına çarptırıldı.

İdama mahkûm edilen Ali Yusuf el-Tevil’in, birpolisi geçtiğimiz aylarda meydana gelen bir protestogösterisi sırasında öldürdüğü iddia edildi. Ömürboyu hapse mahkûm edilen Ali Mehdi adlıprotestocu ise, Şii bölgesindeki olaylar sırasında birpolisi ezmekle suçlandı. Yüzlerce Bahreynli mualifinkanını elinde taşıyan rejimin bekçi köpeklerininhiçbirisinin yargılanmaması ise dikkat çekiyor.

Gösterilerde yaralanan hükümet karşıtıgöstericileri tedavi ettikleri gerekçesiyle aralarındakadınların da bulunduğu 20 Şii doktor ve sağlıkgörevlisi de 5 ile 15 yıl arasında değişen hapiscezalarına çarptırıldı.

Sağlık görevlilerinin tamamının başkentManama’daki Salmaniye Sağlık Kompleksi çalışanlarıolduğu kaydedildi. Görgü tanıkları sağlıkgörevlilerine işkence yapıldığını da belirttiler.

Mısır’da hava ısınıyor30 Eylül günü Tahrir Meydanı’nda gerçekleştirilen

eylemde yeni seçim yasalarında yapılacakdeğişikliklere tepki gösterildi ve yeni anayasahazırlığında net bir takvim belirlenmesi istenildi.Mısır’da parlamento seçimlerinin Kasım ayında,Cumhurbaşkanlığı oylamasının da gelecek yılyapılması planlanıyor.

Yasanın beşinci maddesinin parlamentodakisandalyelerin üçte birini bağımsız adaylaraayırmasının, eski rejimden isimlerin parlamentoyagirmesine yardımcı olacağı şeklinde yorumlayanMısırlı emekçiler ve gençler, Mübarek destekçilerininiktidara dönüş yolunun açılacağına işaret ettiler.

Gösterilere katılan sivillerin askeri mahkemelerdeyargılanmasına da tepki gösterilirken (Mübarek’indevrildiği 25 Ocak tarihinden bu yana 12 bin sivilhapishanede bulunuyor) eylemde Askeri Konsey’inbaşkanı Mareşal Tantavi’ye yönelik öfke vardı.Gösterilere Müslüman Kardeşler ve diğer İslamcıgruplar katılmadı.

Köln’de IG Metall Gençliği’ndenkitlesel eylem

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011 Dünya

Şili’de öğrenciler ve emekçiler yeni bir grevehazırlanıyor. 11 Ekim Salı günü gerçekleştirilecekgreve yüksek bir katılımın olması bekleniyor.

Lise Öğrencileri Koordinasyon Kurulu, eğitiminticarileşmesine karşı Salı günü için ulusal çaptagrev çağrısı yaptı. Öğrencilerin sözcüsü Pizarro,hükümetin bir an önce bir çözüm bulmasıgerektiğini, aksi halde grevi sonlandırmayacaklarınıbildirdi.

Liseli öğrenci lideri Johans Del Valle,Pizarro’ya katıldığını belirtti ve Şili’de teknikeğitim öğrencilerinin güvencesiz çalıştıklarınıhatırlattı.

Yüksek Okul Öğretmenleri Başkanı JaimeGajardo da, Şili’deki teknik eğitimin çok ciddipedagojik sorunlar barındırdığını, yeterli eğitimalmamış, yasal olarak öğretmen olmayan bir sürükişinin öğretmen olarak çalıştığını söyledi.

Ülke genelinde birçok öğretmenin, Şili ÖğrenciKonfederasyonu’nun ve İşçilerin MerkeziBirliği’nin destek verdiği grevin yeri Santiago’nunİtalya Meydanı’ndan Almagro Parkı’na kadar olanbölge olarak belirlendi.

Bu arada, 150 lise öğrencisi Salı günü kamusalve parasız eğitim talebiyle Concepcion’danSantiago’ya doğru yürüyüşe geçti.

Şili’de grev

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Sermayenin gençliğe yönelik saldırılarının engüçlü silahı olan Yüksek Öğretim Kurumu’nun(YÖK) kuruluş yıldönümü yaklaşıyor. Dolayısıylagençlik hareketi de yeni bir 6 Kasım sürecine dahagirmiş bulunuyor.

Gençlik hareketi son yıllarda olduğu gibi bu 6Kasım sürecine de parçalı bir durumda giriyor. Geçendönemdeki çıkışların daha ileri sonuçlar yaratabilmenoktasındaki başarısızlığının en büyük nedenlerindenbiri olan bu parçalılık, 6 Kasım’ın gençlik hareketindeoynaması gereken rolü ve yaratabileceği ileri çıkışimkânlarını şimdiden zora sokuyor. Bu nedenle, buyılki 6 Kasım sürecinde geçmiş yılların parçalı eylempratiği bir kenara bırakılmalı, her yerde birleşik vemümkün olduğunca kitlesel eylemler yapılmalıdır.

Bugün bunu zorunlu kılan bir başka neden isesermayenin saldırılarının son yıllarda daha kapsamlıhale gelmiş olmasıdır. Özellikle geçen yıl sermayecephesinden yapılan tartışmalar ışığındaüniversitelerin dönüşüm süreci hızlandırılmıştır.Geçen dönemin sonlarına doğru yapılan “UluslararasıYüksek Öğretim Konferansı (UYK)” saldırılarınpervasızlaşacağının ilanı olmuştur. Dönemin hemenbaşında yapılması planlanan fakat gelen tepkilerüzerine ertelenen har(a)ç zamları bu açıdan iyi birörnektir.

Sermaye, gençlik hareketinin bugünkü tablosundangüç alarak bu kadar pervasızlaşabilmektedir. O dabilmektedir ki böylesine parçalı bir tablo yaşayangençlik hareketi saldırılar karşısında geniş gençlikkitlelerini sokağa dökemeyecek, dökse bile bunusaldırıları püskürtebilecek bir gücedönüştüremeyecektir. İşte bu yüzden akademikolmaktan çok siyasal bir anlamı da olan 6 Kasımprotestoları birleşik bir gençlik hareketi yaratmanınimkânına dönüştürülebilmesi hedefi üzerinden elealınmalıdır.

Genç komünistler hazırlıklarını, 6 Kasımeylemlerinin parçalı değil ilkeli birlikler üzerindenbirleşik ve kitlesel biçimde örgütlemek üzereyapacaklardır. Dinamik bir çalışmaya dayalı hazırlık,bu hazırlıklardan alınan güçle sürece yapılacakmüdahale, 6 Kasım vesilesi ile gençlik hareketinintoplam tablosuna etki edebilmek demektir.

6 Kasım gençlik hareketi için temel bir gündemolduğu yerde özel bir atmosfer de yaratıyor. Kendiiçinde tartışılabilecek/eleştirilebilecek bir dizi yanı daolsa bu atmosfer geniş anlamda gençlik kitlelerinin,dar anlamda da çevre çeperin politikleşmesine ya da

bağlarının güçlenmesine zemin hazırlıyor. Bu süreçteyaşanan hareketlilik ilgi çekebiliyor ve kimidurumlarda ilişkilerin ya da başka unsurların hareketegeçmesine vesile olabiliyor. Bu nedenle, etkili vesonuç alıcı bir kitle çalışması yürütmek ve örgütübüyütmek gibi sorunların aşılmasında 6 Kasım süreciönemli bir yerde duruyor. Bu yılki 6 Kasımhazırlıklarımızın temelinde bu sorunların çözümündemesafe alabilmek hedefi duruyor.

Sözünü ettiğimiz hazırlıklar çerçevesindeyapılması gereken ilk iş, süreci oluşturulacakkomiteler üzerinden örgütlemek olacaktır. Mümkünolan her çalışma alanında, süreç “6 Kasım hazırlıkkomiteleri” üzerinden örülmeye çalışılacaktır. Buhazırlık komitelerinin yalnızca bu sürecin etkinbiçimde örgütlenmesiyle sınırlı kalmayarak çeperilişkilere şekil vermekteki işlevi düşünüldüğündeönemi daha iyi kavranabilir.

Hazırlık komiteleri her yerde oluşturulamayacakolsa bile, her yerel niceliğe takılmadan, ama bu hedefebağlı olarak 6 Kasım toplantıları yapmayıhedeflemelidir. Kampüste, fakültede, derslikte,gençliğin yaşadığı her alanda bu tür toplantılarörgütlenmelidir. Bu toplantılarda, 6 Kasım sürecindeüniversiteler cephesinden yaşanan gelişmeleri,saldırıların kapsamını, bunun karşısında gençlikhareketinin verili durumunu, tüm bunlarıbütünleyecek bir biçimde de içinde bulunulan siyasalkonjonktürü tartışmayı, böylelikle güçlerimizde,ilişkilerimizde ve giderek gençlik yığınları içerisindebu konularda bilinç açıklığı sağlayabilmeyihedeflemeliyiz.

6 Kasım hazırlıklarının diğer bir yönü de yoğun birajitasyon-propaganda faaliyeti olmaktadır. Bunun içinmerkezi olarak hazırlanacak afiş ve bildiri gibimateryaller yanında yerel inisiyatiflerin ürünü bir diziaraç kullanılacaktır. Alanın politikleştirilmesi, bupolitikleşmenin yukarıda değindiğimiz örgütseldönüşüm için sunduğu zeminler, çalışmanın bu tarzdayürütülmesine de başlı başına bir önem yüklemektedir.

Son olarak genç komünistler cephesinden, 6 Kasımhazırlıklarının içe ve dışa dönük somut hedeflerüzerinden ele alınması gerektiğini bir kez dahahatırlatalım. Kitle çalışması ve örgütlenme alanındakisorunların aşılmasına yönelik olarak atacağımızadımlar devrimci bir gençlik hareketinin yaratılmasıamacına bağlanmalı, bu da örgütlenmeyigüçlendirmek hedefi ile birlikte ele alınmalıdır.

Ekim Gençliği

Gençlik hareketi24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

500 öğrenci tutukluÇHD İstanbul Şubesi’nin cezaevinde tutuklu

bulunan öğrenciler hakkında hazırladığı raporda;İstanbul’da 89, Türkiye genelinde ise 500’e yakınöğrencinin tutuklu bulunduğu belirlendi.Mahkemelerin, öğrencilerin tutukluluk halleriniuzatmaya yönelik verdiği kararların mantıksınırlarını zorladığı belirtildi.

Raporda “Üniversite öğrencileri her zamandinamik ve öğrenim sorunlarına duyarlıolmuşlardır. Öğrencilerin parasız eğitim, harçücretleri, halk için eğitim gibi talepleri de ifadeözgürlüğü kapsamı içerisindedir. Ancak siyasetkurumunun yargı eliyle oluşturduğu baskı ileöğrencilerde bu kapsamın içinden alınmış terörlemücadele yasasını düzenleyen TCK 220 ve 314.madde ile 3713 sayılı Terörle MücadeleYasası’nın 7/2. maddesi kapsamına sokulmuştur”denildi.

Kaç öğrenci hangi cezaevinde

ÇHD’nin raporunu göre, İstanbul’datutuklanan ve çeşitli cezaevlerine gönderilenöğrencilerin listesi şöyle:

. Tekirdağ F tipi Cezaevi: 34 öğrenci

. Kandıra F tipi Cezaevi: 25 öğrenci

. Edirne F tipi Cezaevi: 16 öğrenci

. Bakırköy Kadın tutukevi: 11 öğrenci

. Gebze M tipi Cezaevi: 3 öğrenci

“Tutuklu öğrenciler serbestbırakılsın!”

ÇHD İstanbul Şubesi, Özgürlükçü HukukçularDerneği, KESK İstanbul Şubeler Platformu,Gençlik Federasyonu tarafından 4 Ekim günüTaksim’de yapılan eylemde “Tutuklu öğrencilerserbest bırakılsın!” denildi.

Taksim Tramvay Durağı’nda toplanan kitle“Tutuklu öğrenciler serbest bırakılsın!”, “Parasızeğitim istediği için tutuklanan Ferhat Tüzer veBerna Yılmaz serbest bırakılsın!” ve üzerindeBerna ve Ferhat’ın fotoğrafları olan pankartlarlaGalatasaray Lisesi’ne yürüdü. Burada basınaçıklamasını ÇHD Yönetim Kurulu üyesi GürayDağ okudu.

Onlarca öğrencinin neyle suçlandıklarını dahibilmeden, aylarca mahkemeye çıkmayıbeklediklerini belirten Dağ şunları söyledi: “Hakve özgürlüklerini kullandıkları için eğitim haklarıgasbedilen bu öğrenciler, F tipi hapishanelerininağır tecrit koşullarında tutulmaktadır. Bizleraşağıda imzası bulunan demokratik kitleörgütleri olarak bu soruna dikkat çekmek vebaşta Berna ve Ferhat olmak üzere haksız yereözgürlüklerinden mahrum bırakılan üniversiteöğrencilerinin derhal serbest bırakılmasıtalebiyle bugün buradayız. Ve bir kez daha,ülkenin baskıyla, gözaltı ve tutuklama terörüylesindirilemeyeceğini, gençliğin bu onurlumücadelesinde yanında olmaya devamedeceğimizi ilan ediyoruz.”

Suavi’nin de katıldığı eylem açıklamanınardından sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

6 Kasım’a devrimci hazırlık!

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011..

AÜ’de direniş

Soruşturma-ceza terörü protestoedildi

Geçen sene 6 Kasım çalışmaları sırasında AnadoluÜniversitesi Hazırlık Fakültesi’nde devrimci öğrencilerÖGB ve çevik kuvvet polisinin saldırısına uğramıştı.Saldırının ardından rektörlük yaz döneminde 8öğrenciye bir haftalık uzaklaştırma, 37 öğrenciye isekınama cezası verdi. Cezalar 3 Ekim günü üniversitedeyapılan bir eylemle protesto edildi.

“Eğitim hakkımız engellenemez / ÜniversiteÖğrencileri” ve “Soruşturmalar-cezalar geri çekilsin /Üniversite Öğrencileri” pankartlarının açıldığı eylemde,sloganlarla kapı önüne gelindi. Basın açıklamasındasoruşturma süreci ve polis-ÖGB-Rektörlük işbirliğiteşhir edildi. Sermayenin güdümündeki bu kurumlarınöğrencileri abluka altına aldıkları anlatıldı. Ardından dadevrimci siyasal faaliyetin kesintisiz süreceğivurgulandı.

Bununla beraber Bologna sürecinin getirisi olaraküniversitedeki dönüşümler ve yapılan zamlar ele alındı.Eğitime harcanması gereken paranın füze kalkanı gibiuşakça uygulamalara aktarıldığı belirtildi.

Basın açıklamasının ardından gerçekleştirilenöğrenci forumunda gençlik örgütleri adına konuşmalaryapıldı. Soruşturmalara karşı mücadelenin önemi,Genç-Sen’in kapatılması kararı, Ortadoğu halklarınayönelik emperyalist saldırganlık, Kürt hareketine karşıtırmandırılan şovenizm, kıdem tazminatı saldırısı ve 8Ekim’de Ankara’da yapılacak eylem bu konuşmalariçerisinde bahsedilen konulardı.

DGH, EHP Gençliği, Ekim Gençliği, Genç-Sen,Gençlik Muhalefeti, Öğrenci Kolektifleri, SGD ve ÖzneDergisi’nin örgütlediği eyleme Alınteri, Emek Gençliği,DÖB, YDG ve TKP de destek verdi.

Direniş başladıBu cezalara sessiz kalmayan Genç-Sen üyesi ve

Ekim Gençliği okuru bir öğrenci kapı önünde direnişebaşladı. Gençlik örgütlerinin soruşturmalara ve cezalarakarşı yaptığı ortak eylemin ardından süreç 4 Ekim Salısabahı Genç-Sen’in gerçekleştirdiği kapı önü direnişiylesürdü. Sabahın erken saatlerinden itibaren“Soruşturmalar-cezalar geri çekilsin”, “Eğitim hakkımızengellenemez”, “Genç-Sen kapatılamaz” pankartları veçeşitli dövizler giriş kapısında demirlere asıldı. Dahasonra üniversitelerin ticarileşmesi ve baskıları anlatanbildiriyle öğrencilere seslenildi. Yapılan sohbetlerdesoruşturmalara karşı mücadelenin büyütülmesigerekliliği belirtildi, gençlik mücadeleye çağrıldı.

Direnişin 2. günü sabah erken saatlerden itibarenbaşlayarak gün içinde sık sık bildiri dağıtımı yapıldı.Genç-Sen önlükleriyle yapılan dağıtımlarda AÜ’nünbaskıcı tutumu teşhir edildi. Okulun içinde de“Soruşturmalar cezalar geri çekilsin! Eğitim hakkımızengellenemez / Kapı önü direnişiyle dayanışmaya” şiarlıafişler asıldı.

Ekim Gençliği / Anadolu Üniversitesi

Arınç protestosuna 16 gözaltı

Bursa Uludağ Üniversitesi açılış törenindeBaşbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ı protestoeden 16 öğrenci gözaltına alındı.

Uludağ Üniversitesi’nin 2011-2012 akademikyılı açılış törenine katılmak üzere GörükleYerleşkesi’ndeki Prof. Dr. Mete Cengiz KültürMerkezi’ne gelen Arınç protesto edildi.

Salon dışında Arınç’ın açılışa katılmasınısloganlarla protesto eden Öğrenci Kolektifleriüyesi 16 öğrenci gözaltına alınırken, gözaltısırasında özel güvenlik görevlileri ve polislerleöğrenciler arasında arbede yaşandı.

Ardından, Başbakan Yardımcısı Arınç,kürsüye çıkarken salondaki bir öğrenci,‘’Üniversitemizde sizi istemiyoruz’’ diyerektepkisini ortaya koydu.

Bu öğrencinin korumalar ve polislercedışarıya çıkarılmasının ardından konuşma yapanArınç, demokrasiden ve özgürlüktenbahsederken konuşmasına yapılan müdahaleyearka çıktı. Salondakilere “lütfen keyfinizikaçırmasın” diye seslendi.

Hacettepe yasaklarlaaçıldı

Hacettepe Üniversitesi yeni öğrenimdönemine 3 Ekim’de başladı.

Yaz döneminde birçok ilerici ve devrimciöğrenciye verdiği cezalarla devrimci mücadeleyetahammülsüzlüğünü kanıtlayan yönetim yenidönemde de saldırganlığını sürdüreceğininsinyallerini veriyor. Daha okulun ilk günündeardı ardına açılan soruşturmalar bu savıdoğruluyor. Zira geçtiğimiz dönemde DTCF’defaşist saldırı sonrasında yapılan toplu çıkış ya daBeytepe Kampüsü’nde yapılan Kaypakkaya veDörtler anması gerekçe gösterilerek 30’a yakınöğrenciye soruşturma açıldı.

Bununla da yetinmeyen HacettepeÜniversitesi yönetimi valiliğin yayınladığıgenelgeyi öne sürerek yasakçı tavrınısürdürüyor. Geçen sene bir dönem boyuncayürütülen bir kampanyayla kazanılan stant açmahakkı bu dönemde gaspedilmeye çalışılıyor.Stant açmak isteyen öğrencileri engelleyenÖGB’ler valiliğin yayınladığı genelgeyi dayanakalıyor.

Ekim Gençliği / Beytepe

Hacettepe’de gergin açılışHacettepe Üniversitesi yeni akademik yılı

açılışında Cemil Çiçek ve HacettepeRektörlüğü’nü protesto eden Öğrenci Kolektifiüyeleriyle ÖGB arasında arbede çıktı.

5 Ekim günü Sıhhiye Merkez Kampüsü’ndedüzenlenen törende protesto gösterisi yapmakisteyen Öğrenci Kolektifi üyesi öğrenciler salona2 ayrı kapıdan girmeye çalıştı. İçeri alınmayanğrencilerle ÖGB arasında arbede çıkarken,ÖGB’ler öğrencilere tekme ve tokat ataraksaldırdı. Saldırıda bir öğrenci baygınlık geçirdi.Etkinlik öncesinde salona giren 3 öğrenci deyaka paça dışarı atıldı.

Ekim Gençliği okurları 29 Eylül günü AnkaraÜniversitesi Cebeci Kampüsü ve DTCF’de yaygın birfaaliyet yürüttü.

Harç zamlarını öğrenci gençliğin gündeminesokmak için “Herkese her düzeyde parasız eğitim”“Har(a)ca hayır, herkese parasız eğitim” afişleriokulun her yerine yaygın bir şekilde yapıldı. Bununyanısıra Siyasal Bilgiler Fakültesi, Hukuk Fakültesi

ve Eğitim Fakültesi’nde Ekim Gençliği standı açıldı.Ayrıca Ekim Gençliği’nin merkezi bildirilerifakültelerin yemekhanelerinde ve kantinlerindegençliğe ulaştırıldı. Stant açılarak Ekim Gençliği veKızıl Bayrak satışı gerçekleştirildi.

Afişlerin öğrenciler tarafından dikkatle okunduğugözlemlendi.

Ekim Gençliği / Ankara Üniversitesi

Ekim Gençliği’nden yaygın faaliyet

5 Ekim 2011 / Eskisehir

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Geçtiğimiz günlerde Sultanbeyli Kız Teknik veMeslek Lisesi’nde okuyan çocuğunu kayıt yaptırmakisterken kendisine dayatılan “katkı parası”nı reddedenve bu nedenle başlattığı protesto eylemi sırasında daailesiyle birlikte gözaltına alınan Arzu Yıldız Sancak’layaşadıkları üzerine konuştuk. Mücadelesini sürdürenYıldız, Eğitim-Sen İStanbul 2 Nolu Şube ile birlikteSultanbeyli İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü önünde 12Ekim Çarşamba günü saat 15.00’te yeni bir eylemgerçekleştirecek.

- Yaşadığınız süreci anlatır mısınız?Açıköğretim Lisesi’nden beşinci dönemi okuyan

kızımın, yüzyüze eğitim göreceği Sultanbeyli KızTeknik ve Meslek Lisesi’nde kaydını yaptırabilmekiçin, ADL hesabına yatırılması gereken parayı yatırıpdekontumla birlikte okula gittim.

Okulda “ADL kayıtları buraya yapılmaktadır” yazılıkapının önünde beklemeye başladım. Ayrıca kapınınüzerinde, “Akbank’ta okul hesabına 35 lira yatırılmasıve 5 lira okula elden verilmesi” gerektiği yazıyordu. Birsüre sonra ADL kayıtları yapan İbrahim Bey geldi.Kayıt için geldiğimi öğrenince, kayıt şartlarını yerinegetirip getirmediğimizi sordu. Ben de bu paradan şimdihaberim olduğunu, parayı mutlaka yatıracağımı, ama şuanda imkansız olduğunu söyleyince bu parayıyatırmadan kayıt işlemlerinin yapılmayacağını söyledi.Kendisini ikna etmeye çalışırken, diğer masada oturanbir öğretmen ayağa kalkıp beni şiddetle azarlayarak,onları meşgul etmememi, işleri olduğunu, parayımutlaka yatırmam gerektiğini söyledi. Kendisinin okulmüdürü olduğunu söyleyen bu kişiye “bu parayıyatırmazsam en nihayetinde kızım bu okuldaokumayacak mı?” dedim. O da “okumaz, git nereyeşikayet edersen et” dedi. Bu tartışmalardan sonraeşimle birlikte İlçe Milli Eğitim Şube Müdürü’nünyanına gittim. Derdimi anlattıktan sonra, okul müdürüoraya geldi ve bizi dışarı çıkartarak yalnız konuştular.

Konuşmada 35 liranın ismini değiştirip “temimparası” olduğunu söylemiş. “Temim parası” kayıtparasıdır. Bunun ismini değiştirebilirsin ama alınışamacı aynıdır. Kısacası o gün ilçe milli eğitim ve okul

arasındaki gidiş gelişler sonuçsuz kalmıştı. Yetkililerinbu konuya el atması ve konunun takibe alınması içinkendimce bir yola başvurdum. Eyleme geçtim, haklıdirenişimin bir sonuç getirmesini temenni ediyorum.

- Eyleme geçmenizi sağlayan ne oldu?Herkesin bir taşma noktası vardır. Yaşanan

haksızlıklar seni dolduruyor. O gün de müdürün üslubuçok tersti. Beni bir veli, insan olarak görmüyordu.Kendisi sanki bir tüccar gibi benimle muhatap oldu.Öfkemi taşıran müdürün tüccar, okulun da birticarethaneye dönmesi gerçeğiyle böylesine karşılaşmışolmaktı. Bu olaya bir şekilde tepki vermeliydim.

- Geçtiğimiz pazartesi sabahı ailenizle birliktetepkinizi ortaya koymak için okul önüne gittiniz. Birsüre sonra polisler gelip sizi gözaltına aldı. Bu gözaltıolayını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tepki gösterdiğim için kendimi iyi hissediyorum.Ama beni günlerce uykusuz bırakan bir sıkıntım var.Biz orda haklıydık. Sorun eğitimle ilgili bir sorun.Sorunun kaynağı da biz değiliz. Ama okul yöneticileri,o çevrenin insanları ve polisin bize karşı tutumugerçekten içimi acıtıyor. Vicdanen rahatım. Ben yanlışbir şey yapmadım ama yanlış bir şey yapmışım gibitutum alınması üzücü.

- Son olarak ne söylemek istersiniz?İnsanlar haklılarsa korkmasınlar. Sadece kendilerine

değil, başkalarının başına da bir şey geldiğindebaşlarını öne eğmesinler. İnancın ve kimliğin ne olursaolsun bu vicdanla alakalı bir şey. Eğitim noktasında,ücretli eğitim kesinlikle mücadele edilmesi gereken birsorundur. Bugün gözümüzü, kulağımızı kapadığımızşeyler yarın daha büyük sorunlar olarak çocuklarımızınönüne çıkacaktır. Nietsche’nin ilke edindiğim bir sözüvar, son olarak bu sözü hatırlatmak istiyorum:“Vicdanlı ve dürüst olmak hesaplı olmaktan iyidir.Hesap insanı makam sahibi yaparsa, vicdan dahaönemli bir işe yarar, insanı insan yapar.”

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Gençlik hareketi26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Paralı eğitime karşı mücadele eden öğrenci velisi Arzu Yıldız Sancak:

“Paralı eğitim mücadeleedilmesi gereken bir sorundur”

Liselilerden polisterörüne tepki

Mehmetçik Lisesi’nde okul idaresi-polis işbirliğiiçerisinde artan polis terörüne karşı 5 Ekim günübir yürüyüş gerçekleştirildi.

Okul önüne gelen sivil polislerin öğrencileretehdit ve küfür ederek copla saldırması vb. olaylarıteşhir etmek ve polis terörünün son bulmasınıistemek için Mehmetçik Lisesi öğrencileri okul çıkışıeylem gerçekleştirdiler.

Okul önünde toplanan liseliler, “Polis terörüneson / Mehmetçik Lisesi Öğrencileri” pankartı ileDemokrasi Caddesi’nden Kartal Meydanı’nayürüdüler. Meydanda yapılan açıklamada polisinpervasızlıklarından örnekler verildi. MehmetçikLisesi öğrencilerinin geçmişten beri mücadeleiçerisinde yer aldığı hatırlatılarak bu geleneğin yokedilmeye çalışıldığı dile getirildi. “Bizler MehmetçikLisesi öğrencileri olarak polisin güvenlik adı altındaöğrencilere ve halka uyguladığı baskı politikasınaizin vermeyeceğiz” denildi.

Eyleme BDSP, DHF, Halk Cephesi, DevrimciDönüşüm ve Partizan destek verdi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Mehmetçik Lisesi’ndegözaltı

29 Eylül Perşembe günü “Düzen bize ne okumahakkı ne de gelecek hakkı tanıyor! Gelecekellerinde, gelecek DLB saflarında mücadelede!”başlıklı ve Devrimci Liseliler Birliği imzalıbildirilerin dağıtımı için Sarıgazi MehmetçikLisesi’nin çıkışına giden DLB’liler gözaltına alındı.

Bildiri dağıtımına başlayan DLB’li öğrencilerokul önünde bulunan sivil polislerin coplusaldırısına uğradılar.

Bildiri dağıtımı yapan bir liseliye yönelen polisgözaltı saldırısına başvururken arabaya binmeyenbir DLB’li ise darp edildi. Liselilere küfürleryağdıran polis, saldırılarına araç içinde de devametti. Gözaltına alınan DLB’liye yönelik polis terörüve keyfi uygulamalar karakolda da devam etti.Gözaltına alınan DLB’li 143 TL para cezasıkesilerek serbest bırakıldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Gençlik hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Eskişehir’de Genç-Sençalışmaları

OGÜ’de kampanyaEskişehir Osmangazi Üniversitesi’nde hafta

başında yapılan Genç-Sen toplantısında geçtiğimizhafta okul içinde yapılan anket sonuçlarıdeğerlendirildi. Bu sonuçlar üzerinden hazırlananmetinle birlikte üniversitedeki öğrencilerin har(a)çsaldırısına yönelik yaklaşımları açıklandı. Bununlaberaber, özelde Osmangazi Üniversitesi’nin geneldeise gençliğin sorunlarının tartışıldığı toplantıdabunlara yönelik çözüm ve çalışma önerileri masayayatırıldı.

YÖK uygulamaları ve Bologna sürecininüniversitedeki yansımaları değerlendirilerek, 6Kasım’a kadar sürdürülecek olan, ticari eğitime karşıbir kampanya ile teşhir edilmesi kararlaştırıldı.Çalışmaların alternatif kültür-sanat etkinlikleri ilebirleştirilmesi kararı alındı.

Harç eylemiAnadolu Üniversitesi Genç-Sen Şubesi

üniversitelerin harç zamları ile deney tahtasınaçevrilmesini protesto etti. 29 Eylül günü YunusEmre Kampusu giriş kapısı önünden “Ne har(a)ç nede zam, parasız eğitim istiyoruz” pankartıylayürüyüşe geçen Genç-Senliler, rektörlük önündebasın açıklaması yaptı.

Yürüyüş sırasında yapılan ajitasyon konuşmalarıve sloganlar öğrenciler tarafından alkışlarlakarşılandı. harç zamlarının, baskı politikalarının veBologna sürecinin teşhirinin yapıldığı ajitasyonkonuşmaları gerçekleştirildi.

Rektörlük önüne gelindiğinde ise üniversiteninbugüne kadarki harç uygulamaları teşhir edildi,hesabı soruldu.

Ekim Gençliği / Eskişehir

Yemekhane boykotuÇanakkale On Sekiz Mart Üniversitesi

Rektörlüğü yemek fiyatlarını 1.75 TL’den 2.25TL’ye yükseltti. Ayrıca ikinci öğün fiyatları da 3.50TL’den 4.50 TL’ye yükseltildi. Böylece iki öğünüde üniversitede yiyen öğrencilere 6 TL 75 kuruşödeme yapması dayatıldı.

ÇOMÜ’lü öğrenciler 4 Ekim Salı günündenitibaren “Yemekhane zammı geri çekilsin”, “İkinciöğündeki fiyat farkı kaldırılsın”, “Yemek bursu alanöğrenci sayısı arttırılsın” talepleriyle yemekhaneboykotu gerçekleştirdi.

Kısa bir tiyatro gösterisinden sonra, ÖSEMönünde oturma eylemi başladı. Topluluk sık sıkalkışlar, sloganlar ve konuşmalarla diğer öğrencileriyemekhaneyi boykot etmeye çağırdı. Evdengetirdikleri ekmekleri öğrencilerle paylaştılar.Talepler gerçekleşene kadar eylemler devamedecek.

Ekim Gençliği / ÇOMÜ

DİSK’e bağlı Öğrenci Gençlik Sendikası (Genç-Sen), İstanbul Valiliği’nin başvurusu üzerinemahkeme kararıyla kapatıldı. Valiliğin başvurusunukarara bağlayan mahkeme, “2821 Sayılı SendikalarKanunu’nda yer adlığı şekliyle sendikanın işçilertarafından değil, öğrenciler tarafından kurulduğu”gerekçesiyle, sendikanın kapanması kararına vardı.Kapatma kararı protestolarla karşılandı.

Eskişehir 30 Eylül günü Kızılay İş Merkezi’nden yürüyüşe

geçen Genç-Sen’liler Adalar Migros önünde basınaçıklaması yaptı. Yürüyüş sırasında yapılan ajitasyonkonuşmaları ile, uluslararası sözleşmeler hiçesayılarak gençliğin sendikasının kapatılma kararınakarşı mücadeleye çağrı yapıldı.

Basın açıklamasında kapıları emekçi çocuklarınakapalı olan, her yıl binlerce diplomalı işsiz mezuneden, yasal haklarını kullandığı için yüzlerceöğrenciye soruşturma açan, verilen cezalarlaöğrencilerin eğitim haklarını ellerinden alan eğitimsistemi var oldukça, öğrencilerin sendikası Genç-Sen’in de var olacağı söylendi. Yüzde 500’lere varanharç zamlarına karşı sokakları zapt eden, egemenlerinüniversiteler ve YÖK’te gerçekleştirmeye çalıştığıneo-liberal dönüşüm planlarını bozan Genç-Sen’lilerin sendikalarını yine bu yolla savunacağıvurgulandı.

Ardından söz alan Emekli-Sen Şube Başkanı SuatBaşaraner sendikal mücadelenin her dönemengellemelerle karşılaştığını, bu durumun da hukukideğil siyasi bir sonuç olduğunu vurguladı. DİSK,Eğitim Sen, ESP ve PDG eyleme destek verdi.

İstanbul Galatasaray Meydanı’nda toplanan Genç-Sen’liler

Taksim Meydanı’na yürüdü. Genç-Sen MYK üyesi İlkin Sarı tarafından okunan

basın açıklamasında Genç-Sen’in mücadelegeçmişinden örnekle verildi. Sokakta verdiklerimücadelenin yanısıra hukuki yolları da sonuna kadarzorlayacaklarını söyleyen Sarı, mahkeme kararınıYargıtay’a ve gerekirse AİHM’e taşıyacaklarını dile

getirdi. Herkesi Genç-Sen’e destek olmaya çağırdı. Eyleme DİSK İstanbul Temsilcisi ve Bank-Sen

Genel Başkanı Önder Atay ve Dayanışma SendikasıGenel Başkanı destek verdi.

5 Ekim günü ise Yıldız Teknik Üniversitesiönünde toplanan Genç-Sen’liler yürüyüşgerçekleştirdi.

YTÜ önünde toplanan ve caddede yürüyüşegeçmek isteyen Genç-Sen üyeleri polis barikatıylakarşılaştı. Polis trafiğin kapatılmasına izin vermeyinceyürüyüş kaldırımdan devam etti. Genç-Sen’lilersloganlar eşliğinde Barbaros Bulvarı boyunca yürüdü.Zaman zaman arbede yaşandı.

Dolmabahçe’deki Başbakanlık Ofisi önüne giderekaçıklama yapmak isteyen öğrenciler çevik kuvvettarafından Beşiktaş Meydanı’nda durduruldu. Yapılanpazarlıkların ardından eylem Beşiktaş İskeleMeydanı’nda yapılan basın açıklamasıyla sona erdi.

AnkaraYKM önünde biraraya gelen Genç Sen üyesi

öğrenciler “Genç-Sen’i kapattırmayacağız! Genç-Senhaykır, sendika haykır!” yazılı ozalit açarak AdaletBakanlığı önüne yürümek istediler. Ancak Ankarapolisi 300 metre olan bu mesafeyi yürütmeyeceğinisöyleyerek kaldırımdan yürüme dayatması yaptı.Bunun üzerine bir süre yoldan yürünerek AdaletBakanlığı önüne gidildi. Burada basın açıklamasıgerçekleştirildi. Açıklamada sendikalar kanunugerekçe gösterilerek verilen kararın hukuki değilsiyasi olduğu vurgulandı.

Genç-Sen adına okunan basın açıklamasınınardından yıllarca sendika kurma mücadelesi sürdürenEmekli-Sen’in Genel Sekreteri Hüseyin Demirton dabir konuşma yaptı. Demirton konuşmasında “mermeridelen suyun kuvveti değil damlaların sürekliliğidir”diyerek mücadelede ısrar vurgusu yaptı.

İzmirİzmir’de Kıbrıs Şehitleri Caddesi’nde yürüyüş

yapan Genç-Senliler mücadele çağrısı yaptı.Ekim Gençliği / Eskişehir - Ankara

Genç-Sen’e yargı darbesiprotesto edildi

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

1 Ekim’de yürürlüğe giren yeni düzenlemeye göreartık hukuk mahkemelerinde açılacak tüm davalarınmasrafları peşin ödenecek. Böylece burjuvahukukunun geçerli olduğu mahkemelerde göstermelikadalet arayışı dahi rafa kaldırılıyor. Dar gelirlilerindava açması imkansız hale geliyor.

Yeni Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK), 1Ekim 2011 itibariyle yürürlüğe girerken, yasanın 120.maddesine göre artık hukuk ve aile mahkemelerindekitüm masraflar peşin yatırılacak. “Taraflarca aksatılangiderler nedeniyle uzayan dava sürelerini kısaltmak”gerekçesiyle uygulamaya konan maddeye göre tanık,bilirkişi ve keşif ücretleri nakit ödenecek.

Paran varsa dava açarsın

Yeni düzenlemede davacı, dilekçesindeki sayıkadar tanıklık ücretini peşin yatıracak. Davadilekçesinde tanık sayısı belirtilmemiş olsa dahi, en azüç tanık parası ve tebligat ücretini peşin yatırmasıgerekiyor. Yeni tarifede tanıklık ücreti 15-30 TL olarakbelirlenirken, davacı en az 45 TL tanıklık ücreti

ödemek durumunda kalacak. Bununla beraber 18 TLtebligat ücreti de vermek durumunda. Mahkeme, tanıkdinlenmesine yer olmadığı kararı verirse, peşin olarakalınan bu paralar ancak dava sonuçlanınca iadeedilecek.

200 TL keşif harcının ve 75 TL keşif ulaşımbedelinin peşin yatırılması da ilgili kanun maddesindedikkat çekiyor.

Bilirkişi ücreti de mahkemelere göre 150 TL ile300 TL arasında değişiyor.

Mahkeme, keşif ve bilirkişiye ihtiyaç duymazsa,bu paralar dava sonuçlanınca iade edilecek.

Yeni düzenleme hukuk mahkemesinde dava açanbir kişinin, davadaki taraf sayısının 5 katı kadartebligat parasını peşin ödemesi gerekiyor. Örneğin, 20hisseli bir arsada hak ihlaline uğradığını düşünen birhissedarın açacağı davanın taraf sayısı da 20 olacak.Bu durumda davacının, taraf sayısının 5 katı olan 100tebligat parasını ödemesi gerekecek. Tebligat ücretinin6 TL olduğu dikkate alındığında ödenmesi gerekentoplam para 600 TL’ye ulaşacak.

Yeni açılan Çağlayan Adliyesi’nde, içeriyegirişlerde avukatlara dayatılan ince arama ve keyfiuygulamaları protesto eden ÇHD İstanbul Şubesi’neüye avukatlar 4 Ekim günü de eylemdeydi. Geçtiğimizhaftaki eylemde avukatlara yönelik özel güvenlik vepolis engellemesi de protesto edildi.

İstanbul Adliyesi B kapısı önünde toplananavukatlar alkışlarla eyleme başladılar. “Avukatlar;Mesleklerine yönelik saldırılara, Yargınınsiyasallaşmasına, TBB vesayetine, Adaletinticarileştirilmesine karşı direniyorlar / ÇHD İstanbulŞubesi” pankartının açıldığı eylemde ÇHD adına basınaçıklamasını Av. Ayçan Çiçek okudu.

Adalet Bakanlığı’nın hakim ve savcıları HSYKeliyle vesayet altına alırken, TBB ile avukatı veavukatlığı vesayet altına almaya çalıştığını belirtenAycan açıklamayı şöyle sürdürdü: “Siyasal iktidarınuzun yıllardır taşıdığı bugün Çağlayan adliyesinde birkez daha somutlanan adaletin piyasada satılan hizmetedönüştürülmesi, avukatın yargının dışına atılması

anlayışına karşı inatla direniyoruz. Adliyeye avukatısokmayan, kanunsuzluğa karşı çıkan avukatlarınönüne özel güvenlikten barikat kuran, dahası tehditeden, saldıran, fişleyen, adaleti dışarı atan çevikkuvveti içeri alan polis devleti anlayışına karşımesleğimizi savunmaya devam edeceğiz.”

Açıklama sonrasında konuşan ÇHD İstanbul ŞubeBaşkanı Taylan Tanay, 6 haftadır avukatlarınsorunlarına dikkat çekmek için eylemlerdüzenlediklerini ve adliyede avukatların yanısırahakim, savcılar ve adliyede çalışan işçilerin desorunları olduğunu söyledi. Tanay, bundan sonraİstanbul Barosu öncülüğünde siyasal iktidarın dayatmave saldırılarına karşı hep birlikte mücadeleedeceklerini duyurdu.

İçeriye topluca giriş yapan avukatlar adliyekapısından sadece kimliklerini göstererek geçtiler.Daha sonra içeride “Direne direne kazanacağız”sloganını atarak eylemi sonlandırdılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Güncel28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Adaletin temeli nakittir

“Polis dışarı, avukatlar içeri”

Adliye sarayında protestoİstanbul Çağlayan Adliyesi’nde çalışan BES

İstanbul 2 No’lu Şube üyeleri, çalışma koşullarınıprotesto etmek için basın açıklaması gerçekleştirdi.

BES adına Eylem Özkan’ın okuduğu açıklamada,Çağlayan Adliyesi’nde yargı emekçilerinin müşterigibi görüldüğü, yemek, su gibi en temelihtiyaçlarının paralı hale getirildiği ve gidiş-gelişmasraflarının yeteri kadar karşılanmadığı ifadeedildi. Yapılan açıklamada, yargı emekçilerininbirden fazla kişinin yapması gereken işleri tekbaşına yaptıkları, sağlıksız koşullarda çalıştıkları vedüşük ücret aldıkları da söylendi. Açıklamadabunların dışında yasal olarak 50 kişi ve üzerindepersoneli olan kamu kurum ve kuruluşlarında kreşbulundurulmasının zorunlu olduğu hatırlatıldı.

Mahkum AŞAdalet Bakanlığı tutuklu ve hükümlülerin emek

gücünü ranta çevirdi. Mahkumları çeşitli işlerdeçalıştıran Bakanlık böylece devasa bir bütçeoluşturdu.

Bakanlık, hükümlü ve tutukluların “mesleklerinikoruyup geliştirmeleri ya da meslek öğrenmeleri”adı altında işlettiği iş yurtlarını bir fabrika gibiçalıştırıyor. Yurtların sayısı 216’yı buldu vemüdürlüklerin toplam bütçesi 2011’de 747 milyonTL’ye ulaştı.

İşyurtlarında 40’tan fazla işkolunda 6 bin 492hükümlü sürekli, 11 bin 561 hükümlü kısmi zamanlıolarak çalışıyor. Mahkumlar, endüstriden el işlerine,tarım-hayvancılıktan inşaat ve onarıma, kadar farklıiş kollarında çalıştırılıyorlar. Devlet işçi çalıştırdığızaman yerine getirmek zorunda olduğuyükümlülüklerden mahkumları çalıştırarakkurtuluyor. Tutuklu ve hükümlülere ne ücretveriliyor ne de sigorta yapılıyor. Her ne kadarburjuva basın mahkumların çalışmasıyla oluşanbütçeden onların da yararlandığını söylese de,devletin hapishane politikası bunun bir yalanolduğunu gösteriyor. Çünkü hapishanelerdekalabalık koğuş, yanmayan kalorifer, soğuk su vekötü, sağlıksız yemek gibi sorunlar hakim.

Adliye sarayları, polis kazakları, kamuflaj...

Tutuklu ve hükümlülerin emek gücüyle 91 adliyesarayı tamamlandı, 45’i sırada. Silivri Ceza İnfazKurumları Kampüsü’nde de mahkum emeği var.Adliye saraylarının yanı sıra 57 ceza infaz kurumuişyurtlarının gelirleriyle tamamlandı. 27’sinin yapımıdevam ediyor. 189 adliye hizmet binasına döşemeve eşya alımı, lojman ve arsa temininde de bugelirlerden yararlanıldı. Polis ve hakimlerinkıyafetlerini de mahkumlar dikiyor.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Yerel işçi bültenlerinin Eylül-Ekim sayılarında, işçisınıfına yönelik sosyal yıkım saldırılarıyla birlikte füzekalkanı ve Kürt halkına yönelik saldırganlıkgündemleri öne çıkıyor. Çeşitli sanayi havzalarındabinlerce işçiye seslenen yerel işçi bültenleri, kapitalistkriz, sosyal hak gaspları, emperyalist savaş ve şovenistkudurganlığı işleyerek sınıfa “işçilerin birliği halklarınkardeşliği” çağrısını ulaştırıyorlar.

Temel gündem olarak kıdem tazmınatı konusunusayfalarına taşıyan Kayseri İşçi Bülteni’nde,sermayenin saldırı dalgası işçilerin kaleminden çıkanyazılarla özlü biçimde anlatılıyor. Farklı sektörlerdenişçilerin mücadele ve örgütlenme çağrılarına yerverilen bültende, Kayseri’deki çeşitli fabrikalardayaşanan hak gaspları da aktarılıyor. Bültende ayrıca, işcinayetlerine karşı mücadelenin önemine de dikkatçekiliyor.

Ümraniye yerelinde çıkarılan OSB-İMES İşçiBülteni de ana gündem olarak savaş ve saldırganlığıişliyor. “İşçilerin birliği halkların kardeşliği” şiarını önplana çıkan bültenin orta sayfası ise ‘Ümraniye İşçiBirliği’ imzalı deklarasyon metnine ayrılmış durumda.Havzadaki çeşitli fabrikalardan işçi mektuplarınayaslanan bültende işçilerin birliği ve beraberliğininnasıl olması gerektiği de yalın içimde anlatılıyor.

Kıdem tazminatı hakkını savunma çağrısı yapanBursa İşçi Bülteni’nde ağırlıklı olarak metalsektörüne dair gelişmeler ve füze kalkanı konusu elealınıyor. Birleşik Metal-İş’in genel kurullar süreciniele alan bültende “Genel kurullar mücadele kürsüsüolmalıdır” başlıklı yazıyla Birleşik Metal üyelerinehatırlatmalarda bulunuluyor. Kölelik koşullarınınhüküm sürdüğü İS-ME’deki işçilere seslenen biryazının göze çarptığı bültende Reuault’ta yaşanan işçikıyımı ve Türk Metal ihaneti teşhir ediliyor. Bülteninbir diğer önemli gündemi ise füze kalkanı projesi.Bültende, emperyalizme kalkan olmama ve halklarınkardeşliği için mücadeleyi yükseltme çağrısı yapılıyor.Bültenin arka kapağında ise 8 Ekim Ankara mitingineçağrı yapıyor.

Esenyurt İşçi Bülteni ise emperyalistsaldırganlığa, kölece çalışma ve yaşam koşullarınakarşı mücadele çağrısı yapıyor. Ulusal İstihdamStratejisi saldırısının arka planının anlatıldığı bülten

sayfalarında emperyalistlerin ve AKP hükümetininSomali ikiyüzlülüğü teşhir ediliyor. Sınıf hareketinedair gelişmelerin de aktarıldığı bültende farklısektörlerden işçilerin kaleme aldığı yazılar dikkatçekiyor.

İzmir’de kölelik koşulları altında çalışan tekstilişçilerine seslenen Tekstil İşçileri Bülteni, Eylül ayısayısında kriz, hak gaspları, savaş ve şovenistkudurganlığı temel gündemler olarak belirlenmiş.“İşçilerin birliği halkların kardeşliği” vurgusununyapıldığı kapak sayfasıyla dikkat çeken bültende krizinfaturasını ödememe çağrısında bulunuluyor.Sermayenin kıdem tazminatı saldırısının da temel biryer tuttuğu bültende, Türk ve Kürt kökenli tekstilişçileriyle yapılmış bir röportajla şoven kudurganlığaanlamlı bir yanıt veriliyor. Çeşitli illerdeki tekstilfabrikalarında gerçekleştirilen eylemlerin tablosununda yansıtıldığı bültende tekstil işçilerinin kalemindençıkan yazılar bültene ayrıca güç katıyor.

Türkiye genelindeki çeşitli sanayi havzalarındametal işçilerine seslenen Metal İşçileri Bülteni iseEkim ayı sayısında kıdem tazminatının gaspısaldırısını temel gündem olarak işliyor. Bültende anayazıyı Birleşik Metal-İş Anadolu Şube BaşkanıSeyfettin Gülengül’le yapılan röportaj tamamlıyor.

Metal işçilerinin çeşitli illerde gerçekleştirdiğikıdem tazminatı eylemlerinin tablosunun dayansıtıldığı bültende Birleşik Metal İstanbul 2 No’luŞube Örgütlenme Sekreteri ve Ejot TezmakBaştemsilcisi Erdoğan Özdemir ile yapılan röportaj dailgi çekiyor. Bültenin diğer bir temel gündemini iseBirleşik Metal-İş Sendikası’nın genel kurullar sürecioluşturuyor. Penta’dan delegelerin genel kurul sürecineilişkin düşüncelerini ve önerilerini paylaştıkları metninyanısıra çeşitli metal fabrikalarındaki örgütlenme vemücadele süreçleri de bülten sayfalarında yer buluyor.İşçi katillerinin buluştuğu Dünya İş Sağlığı veGüvenliği Kongresi de bültene zenginlik katıyor.

Kapitalist krizin vurduğu Tuzla tersanelerineseslenen ROTA, güvencesizliğin yaygın olduğuhavzada kıdem tazminatı gündemini işliyor.Tersanelerden işçi yazılarıyla zenginlik kazanan bültensayfalarında 19. Dünya İş Sağlığı ve İş GüvenliğiKongresi’ne ilişkin bir yazıya da yer veriliyor.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2011/37 * 30 Eylül 2011 Yerel bültenler

Yerel işçi bültenlerinde birlik ve kardeşlik çağrısı!

“İsmail’i işkencedekatlettiler”

Cumartesi Anneleri Galatasaray Lisesi önünde340. kez eylem yaptılar. Eylemde 1994 yılındaDiyarbakır’ın Bismil ilçesinde eşi Rabia Tunç ilebirlikte evinden gözaltına alındıktan sonragözaltında kaybedilen İsmail Tunç’un dosyasıaçıklandı.

Suavi, Mehmet Atak, Zeynep Tanbay veyazarlar Hasan Ozan, Mukaddes Erdoğdu Çelik,Aslı Erdoğan’ın destek verdiği eyleme, Rabia Tunçsağlık sorunlarından kaynaklı katılamadı.

Eylem 1980 askeri darbesi döneminde 8Ekim’de gözaltına alınarak kaybedilen CemilKırbayır’ın abisi Mikail Kırbayır‘ın konuşmasıylabaşladı. Kırbayır kayıp yakınlarının GalatasarayMeydanı’nda oturmaya devam ettiğini belirterekşunları söyledi: “Görünmeyen adalet, bitmektükenmek bilmeyen belirsizlik biz kayıpyakınlarının yaşamında işkence oldu. Ancakanlaşılan o ki; bizim bu yaşam biçimimizden keyifalan duyarsız, duygusuz insanlar var. Ancakunutulmamalıdır ki; bu duruma seyirci kalanlarıbu sistem ve düzenle birlikte tarihaffetmeyecektir.”

“Çığlığı bütün bodrum katını sardı”

Ardından İnsan Hakları Derneği İstanbul ŞubesiGözaltında Kayıplar Komisyonu adına açıklamayapan Maside Ocak Kışlakçı İsmail Tunç’unkaybedilişini şöyle anlattı: “Tunç ailesinin evi,Bismil Komando Taburu’na bağlı askerlercesarıldı. Rabia ve İsmail Tunç’un kafasına torbageçirildi. Çocuklarının gözü önünde öldüresiyedövüldüler. Gözaltına alınarak Bismil KomandoTaburu’na götürüldüler.

Onları bodrum kata indirip, İsmail’i hücreyealdılar, Rabia’yı salonda beklettiler. Bir süre sonraişkence başladı; İsmail’in saatler süren çığlığıbütün bodrum katını sardı. Sonra sesi anidenkesildi. Askerlerden biri ‘İsmail Tunç öldü’ dedi.Bunun üzerine feryat eden Rabia çırılçıplaksoyulup, başına torba geçirilerek saatlercedövüldü. 9 gün aç susuz bırakıldıktan sonra ifadevermek için hücreden çıkarıldı. İfadesini alanlaraeşini sordu. ‘Bir daha sorma. O aradığı yeri buldu’dediler. Ardından, tehdit ederek, yarı baygınşekilde gece yarısı evine yakın bir yere attılar.”

Ocak, Tunç’un da içerisinde olduğu belirtilentoplu mezarın açılması ve kimlik tespiti için DNAtesti yapılması talebiyle ailesi tarafından savcılığabaşvuruda bulunulmasına rağmen, başvurununüzerinden geçen 6 aylık süre içerisinde hukukunişlemeyerek, kaybedenlerin korunduğunu ifadeetti.

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Katledilmesinin üzerinden geçen 44 yıla rağmenonun yaşamını bu sayfaya sığdırmanın zorluğunubilerek başlıyoruz söze...

Che Arjantinli bir ailenin çocuğu olması dolayısıylagenç yaşta, yaşadığı kıtanın emperyalizmdenkaynaklanan sorunlarını kavramıştı. Ezilen vesömürülen halkların sesi olabilmek için siyasalmücadeleye atılmasındaki dönüm noktası daemperyalizmin bu kıtada çevirdiği kirli dümenlerdir.Onu enternasyonal yapan da tam olarak budur.Arjantin’de doğan Che, Meksika’da Fidel Castro vearkadaşlarıyla tanışmış, onların davasına ortak olupKüba Devrimi’ne adını yazdırmıştır.

Küba Devrimi’ne katkısından ve üstün askerieylemlere önderlik eden bir komutan olmasındandolayı merkez bankası başkanlığına ve sanayibakanlığına getirilmiştir. Küba’da sosyalizmin inşaçabasına ortak olmuştur. Rusya’da Ekim Devrimi’ninilk yıllarında uygulanan “Komünist Cumartesiler”iörnek alarak “Gönüllü Çalışma”yı Küba Devrimi’ninilk yıllarında uygulamaya çalışan Che’dir.

Bu görevdeyken bile yerini sağlamlaştırıpkoltuğunda oturmayı düşünmedi hiç. Afrika, Asya veLatin Amerika’daki yükselen devrimci hareketleridikkatle izledi. Küba Devrimi’nin başarısını diğerülkelerde yapılacak devrimlerle güçlendirmekistiyordu. Küba Devrimi’nin tam anlamıyla başarıyaulaşabilmesinin yolunun buradan geçtiğininbilincindeydi. Küba vatandaşlığına kabul edilen CheKüba Devrimi’nin diğer ülkelerde de yankı bulduğunubilmekteydi ve bu duruma bizzat müdahale etme isteğiile enternasyonalist ruhu onu harekete zorluyordu. Buruh Che’nin sözlerinde şöyle ifade bulmaktadır:“Bayrağı altında doğmadığımız bir ülkenintoprakları üstünde dökülen her damla kan, oradahayatta kalan kişinin daha ilerde kendi ülkesininkurtuluş mücadelesine uygulamak için edineceğibir deney olacaktır. Ve kurtulan her halk, bir başkahalkın kurtuluşu için verilecek savaşta kazanılmışbir aşamadır.”

Küba’da olgunlaşan devrimden sonra içindekidevrim ateşiyle yanıp tutuşmaktaydı. BöyleceKüba’daki görevlerini ve dostlarını geride bırakıpuzun bir yolculuğa doğru adım atmıştır. Küba’danayrıldıktan sonra Afrika kıtasında yükselenbağımsızlık savaşlarına katılan Che, sonra o çoksevdiği Latin Amerika dağlarına doğru yolaçıkmıştır. Küba Devrimi’nin önderi Fidel Castro’danbile gizli olarak kurduğu ilk gerilla birliğiniBolivya’ya göndermişti. Artık eksik olan kendisiydi vebunun için tüm görevlerinden istifa ederek Bolivya’yagitmiştir.

Küçük sayılabilecek bir grupla Bolivya dağlarındagerilla mücadelesi yürüten Che’nin karşısında iseAmerikan emperyalizmine boyun eğmiş Bolivyahükümeti ve onun silahlı güçleri vardır. Kendisini veyoldaşlarını katletmek için arayan kolluk kuvvetleriyleson mermisine kadar çatışan Che, yaralı olarak tutsakedilmiştir. Tutsakken her türlü soruyu karşılıksızbırakmış ve katillerinin elinde sonuna kadardirenmiştir. Bunun üzerine elleri titreyen bir askertarafından 9 Ekim 1967’de makineli tüfekle kurşunadizilmiştir. Dünya halklarından alacağı tepkilerdendolayı Bolivya hükümeti infazı hemen oracıktagerçekleştirmiştir.

Milliyetçiliğin, ırkçılığın, şovenizmin karşısındaChe enternasyonalizm bayrağını dalgalandırırkenMarksist teorinin ışığında hareket etmiştir. Marksist-Leninist dünya görüşünü hayatında pratikleştirmiştir.Proletarya enternasyonalizmini hem görev hem de

devrimci bir zorunluluk olarak algılamıştır. Lenin’insözleriyle “Bir sosyalist, bir devrimci proleter, birenternasyonalist başka türlü düşünür: Bir savaşınkarakteri kimin saldırdığına ve düşmanın kiminülkesinde bulunduğuna değil, savaşı hangi sınıfınyönettiğine, verili savaşla hangi politikanın sürdürdüğüne bağlıdır.”

Bugün dünyanın her köşesinde onu tanıyan,hayatını ve mücadelesini bilen insanlara rastlamakmümkündür. Sadece 20. yüzyılın devrimci bir simasıdeğildir o. Bu yüzyıla adını silahıyla yazmış birkomutandır. Uluslararası bir ün kazanması sonucundaburjuvazinin de ilgi alanına girmesi kaçınılmazdır.Onun yaşamının örnek alınmasından korku duyanemperyalistler Che’yi tişörtler üstüne koyarak, alkolşişelerine alet ederek pazarlamaya kalkışmışlardır.

Burjuvazi onun hayatını maceraperestliğeindirgemektedir. Örnek devrimci imajını silerekmetalaştırıp posterleriyle fetişleştirmektedir. Che’nindevrimci yaşamıyla onu kalıba sığmaz bir asi değil,emperyalizmin boyunduruğu altındakihalkların mücadelesine adanmışbiri yapar.

Lenin’in, “Devlet veDevrim” kitabındakişu sözleri budurumuçok netizah

etmektedir: “Egemen sınıflar, sağlıklarında büyükdevrimcileri ardı arkası gelmez kıyıcılıklarlaödüllendirirler; öğretilerini, en vahşi düşmanlık, enkoyu kin, en taşkın yalan ve kara çalmakampanyalarıyla karşılarlar. Ölümlerinden sonra,büyük devrimcileri zararsız ikonlar durumunagetirmeye, söz uygun düşerse, azizleştirilmeye, ezilensınıfları ‘teselli etmek’ ve onları aldatmak için adlarınıbir hale ile süslemeye çalışırlar. Böylelikle, devrimciöğretileri içeriğinden yoksunlaştırılır, değerdendüşürülür ve devrimci keskinliği giderilir. Burjuvazi veişçi hareketinin oportünistleri, bugün işte Marksizmi‘evcilleştirme’ biçimi üzerinde birleşiyorlar. Öğretinindevrimci yanı ve devrimci ruhu unutuluyor, siliniyorve değiştiriliyor. Burjuvazi için kabul edilebilir ya daöyle görünen şeyler, ön plana çıkarılıyor ve övülüyor.”

Che, ezilen halkların ve proletaryanın kalbinde yeretmiş büyük bir devrimcidir. Anısı ve mücadelesikavgamızda yaşamaya devam ediyor, edecek.

Mücadele tarihimiz30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2011/38 * 7 Ekim 2011

Che kavgamızda yaşıyor!

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 11-38

Sahibi olduğu fabrikadaki işçilerin, adını küfürlüsıfatlarla andığı patronun anadan doğma adı Ragıp’tı.Ragıp organizedeki bir başka patron “dostu” Şerif’eoğlunun bilgisayarda tasarladığı bir resmigösteriyordu. Resimde itfaiyeciler vardı. Amaitfaiyecilerin yüzleri değiştirilmişti. İtfaiyecilerdenbiri Mustafa Kumlu’ydu, diğeri Mustafa Türkel.Onun dışındakiler de, diğer başlıca patron dostlusendika ağaları... Ellerindeki hortum kafalarınabağlıydı. Hortumdan su değil “sus” sesi fışkırıyordu.Yangın yeri de öfkeli işçilerle doldurulmuştu.

“Bak bu resmi benim haylaz oğlan hazırladı. Bende muziplik olsun diye, bunu bizim Mustafa’yagöndereceğim” dedi Ragıp.

“Vallahi armut dibine düşmüş. Oğlun da senin gibimuzip. Bari resmin altına da itfaiyeciler haftasınıkutladığını yaz.”

“Hay aklınla bin yaşayasın” dedi ve göndermeişlemini yaptı. Sonra Şerif’e baktı. “Şerif ben şukıdem tazminatı fonunu anlamadım. Bizimyararımıza bir şey yapılıyor, ama ne yapılıyor,anlayamadım.”

Şerif “Anlatayım” dedi ve az önce gelen kahvesini

yudumladı. “İşçiyle ilgili senin canını en çok sıkanşey ne, Ragıp?”

“Tabiki kıdem tazminatı. İşçi çıkarttığımda, birgecelik yemek parasını geçmese bile, ona tazminatvermek çok zoruma gidiyor.”

“Hah işte! Bu zordan kurtulacaksın fonla. Sen işçiçıkardın mı, tazminatı bu fondan verilecek. Yani sanadokunan bir şey kalmayacak.”

“O zaman rahatça işçi çıkarabileceğim demek ki.Güzel bir şeymiş bu yahu!”

“Sadece bu da değil. Şimdi işçiye iştençıkardığında çalıştığı her yıl için bir aylık ücretiniveriyorsun. Bu fonla 15 günlük ücreti verilecek. Hadi25 olsun. 30’dan az değil mi? Öyleyse bizimödediğimiz sigorta primleri de düşecek.”

“Hem ne fonu olursa olsun, bugün olmasa bileyarın bizim işimize yarar. Biz onlara da el koymasınıbiliriz.”

“Anlamıyorum dedin ama benden daha iyikavramışsın.”

Konuşma süresince eksik olmayan sırıtmalarkahkahaya evrildi.

M. Kurşun

Eskişehir’de sokak müziği yapan Grup Simurg, geçtiğimiz günlerde zabıta ve belediye tarafından yapılanengellemeleri, 30 Eylül günü Adalar Migros önünde yaptığı basın açıklaması ile protesto etti.

Belediyeden aldıkları izinle sokaklarda müzik yapan Grup Simurg’un yaptığı etnik müzik Eskişehirhalkının yoğun ilgisini toplamıştı. Ancak geçtiğimiz hafta zabıta “Kürtçe müzik çalındığı” gerekçesiyle grubuengellemeye çalıştı. Bu durum üzerine belediyeyle görüşerek izinleri olmasına rağmen neden engellendiklerinisorduklarında yine aynı cevapla karşılaştılar. Belediye yetkilileri izni, Kürtçe müzik yapıldığı için iptalettiklerini söylediler.

Tamamen ırkçı ve keyfi yaklaşımlarla grubu engellemeye çalışan polis, zabıta ve belediye, Adalar’da yineKürtçe müzikle ve bir oyunla protesto edildi. Okunan basın metninde ise ezilen uluslara yönelik baskıyıkınadıklarını belirten Grup Simurg her yerde ve her dilde şarkılar söylemeye devam edeceklerini açıkladılar.Yaklaşık 250 kişiyi bulan protesto gösterisinde Türkçe ve Kürtçe dövizler taşındı.

Kızıl Bayrak / Eskişehir

CMYK

Mücadele Postası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Fondan hikaye

IAkşam vakti Balıklıova’da

enginar satar köylüler.Safi emekten süzülmüş

bal yapan arılar misali.Şarkılar duyulur koyda

dostluktan yana.Sandallar salına salına

yanaşırlar sahile.Işıklar göz kırpar öte yakada“Merhaba” olmuş ışıyan güngeceye dönen akşamlarda.

IISen de kaşlarının altından

gülen gözlerle bak dünyaya.Alev ol. Ateş ol. Yol ol.

uzan Balıklıova’ya.Önce Şeyh Bedrettin’ioku çocuğum.Börklüce Mustafa’yı…

İşte BalıklıovaBörklüce Mustafa’nın köyü…Doğdu Börklüce Mustafa Balıklıova’da

adı tarihe yazıldı.Çünkü yaşamı; nadir yaşanan bir destandı.

IIIAsırlar geçti çocuğum.

Balıklıova’da paylaşım.Paylaşımın adı sosyalizm.

Kurdular pusuyu bir akşam üstü.İlk gidenler, son gidenler de değildi.

Ölümü yağdırdılar üstünepaylaşıma gönül verenlerin.

Düşman olanlar enginara,ekine, tütüne, zeytine…Onlar Balıklıova’nın düşmanıydı sevgilim.Beşikteki yavrunun da…

Gel de bunları söylemeeeyy şair!

Kılıç kesiyorsa kelleyikalem de kılıçtır bazı.

Gün olur devran döner.Zalimler de verir hesabı.

Rahime Henden17.05.2011Balıklıova

Balıklıova

Kürtçe müziğe yasak

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 11-38