32

Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2012-38/21 Eylül

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 12-38
Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

4+4+4 saldırısına karşı Eğitim-Sen tarafındandüzenlenen 15 Eylül Ankara mitingi binlerce emekçive gencin katılımıyla gerçekleşti. Gerici-piyasacıeğitime ve AKP iktidarının pervasız saldırılarına karşıAnkara'da bir araya gelen emekçiler taleplerini vemücadele kararlılıklarını ortaya koydular.

Önümüzdeki günlerde bu kez Alevi emekçilermeydanlara inmeye hazırlanıyor. İnkara, yoksayılmaya, baskı ve asimilasyona karşı 7 Ekim'deAnkara'da buluşacak olan Alevi emekçiler, AKPkaranlığına dur demek için bir adım daha öneçıkacaklar. Alevi emekçilerin eşitlik ve özgürlüktalebinin öne çıkacağı 7 Ekim Ankara mitingi, başta4+4+4 saldırısı olmak üzere gericiliğe ve sermayeninkapsamlı saldırılarına karşı verilen mücadelenin ivmekazanması bakımından önemli bir yerde duruyor.Sınıf devrimcileri şimdiden bunun bilinciyle hareketetmeli, 7 Ekim hazırlıklarına hız vermelidir.

***Sermaye devletinin devrimci ve ilerici güçlere

yönelen baskı ve terörü hız kesmiyor. Devrimcifaaliyete azgınca saldıran, devrimcilere sokakortasında kurşun yağdıran, işkencelerle,tutuklamalarla zindanlara dolduran sermaye devleti,buna paralel olarak devrimci basını susturmak,emekçilere ulaşmasını engellemek için her türlü baskıaygıtını kullanmaktan sakınmıyor. Sermayeyargısının, gazetemiz Kızıl Bayrak'ın 14 Eylül 2012tarihli 37. sayısına yönelik keyfi el koyma kararı busaldırıların son örneği. Gerçekleştirdiği bombalıeylem sonucu yaşamını yitiren İbrahim Çuhadarhaberlerini gerekçe gösterek verilen “el koyma”kararının gerisinde devrim ve sosyalizmden duyulanbüyük korku yatmaktadır. Biz Kızıl Bayrak gazetesiolarak sermaye devletinin bu korkularını büyütmeyedevam edeceğiz. Sayfalarımız devrim ve sosyalizminkürsüsü olmaya devam edecek. Bugüne kadarsesimizi boğmaya hiç bir baskı ve zorbalığın gücüyetmedi, bundan sonra da yetmeyecek!

Buradan bir kez daha tüm okurlarımızı sınıfın,

devrimin ve sosyalizmin özgür sesi olan KızılBayrak'ı daha yükseklerde dalgalandırmayaçağırıyoruz.

***Aylık liseli gençlik dergisi Özgür Bir Gelecek

İçin Liselilerin Sesi’nin Eylül 2012 tarihli 45. sayısıçıktı. Derginin yeni sayısı Eksen Yayıncılıkbürolarından ve kitapçılardan temin edilebilir.

Sosyalizm İçin

15 Eylül mitingi ve mücadele görevleri . 3

Çözümsüzlük sermaye devletini daha da

saldırganlaştırıyor! . . . . . . . . . . . . . . . . . 4

Aleviler 7 Ekim mitingine.... . . . . . . . . . 5

Savaş ve saldırganlık trafiği sürüyor... . . 6

Sınıfın, devrimin, sosyalizmin sesi olmayı

sürdüreceğiz! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

4+4+4 karanlığına karşı binler Ankara’da

buluştu! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8-9

Polis kirli senaryolarını sürdürüyor! . . 10

Sömürünün diğer adı: Zam! . . . . . . . . . 11

Gedik Kaynak deneyimi üzerine... . . . . 12

Güven Elektrik işçileri direnişte! . . . . . 13

Kipa işçilerinden eylem! . . . . . . . . . . . 14

Sınıf hareketinden... . . . . . . . . . . . . . . . 15

Ulucanlar katliamı ve direnişinin 13.

yılında... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

Ümit Altıntaş’ın annesi Songül anayla

konuştuk... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 18

“Polis terörünün tarihi devletin... . . . . . 19

AB, kapitalizmin yapısal krizinin odağına

dönüşüyor - Volkan Yaraşır . . . . . . . . . 20

Marikana ve ANC liderliğindeki İttifak’ın*

işçi karşıtı rolü - Dr. Vishwas Satgar . . 21

‘Yeryüzünün lanetlileri’ gelecekleri

için alanlarda!. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 22

Avrupa İstikrar Mekanizması . . . . . . . 23

Hollanda’da seçimler tamamlandı . . . . 24

“Okulumuza sahip çıkacağız!”. . . . . . . 25

Eğitimin özelleştirilmesinde son

halka . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26-27

Ortaklaştırılmış eylemliliklerin

gerekliliği ve önemi üzerine. . . . . . . . . 28

Yeni öğretim yılında mücadeleyi

yükseltelim! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 29

Haydarpaşa için “yağma ve talan

projesi”nin startı verildi! . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

LLiisseellii lleerriinn SSeessii ’’nniinn

yyeennii ssaayyııssıı ççııkkttıı .. .. ..

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 3Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Geçtiğimiz hafta binlerce işçi, emekçi ve genç,4+4+4 saldırısına karşı Eğitim-Sen'in örgütlediğimerkezi Ankara mitinginde buluştu. 15 Eylül'degerçekleşen mitingde öne çıkan gündemler AKPiktidarının gerici-piyasacı eğitim uygulamaları veKESK'in üzerinde yoğunlaşan devlet terörü oldu.Eğitimin ticarileştirilmesi ve gericileştirilmesinin yanısıra emperyalist savaş ve saldırganlık ile Kürt halkınave Alevi emekçilere yönelik baskı ve saldırılar daAnkara mitinginin gündemleri arasındaydı.

Özellikle 4+4+4 saldırısına, baskı ve gericiliğe karşıemekçilerde biriken hoşnutsuzluğun ortak bir hedefdoğrultusunda harekete geçirilmesi ve saldırının bütünbir toplumun gündemine sokulması açısından mitinginişlevini yerine getirdiği, bu sınırlar içerisinde amacınaulaştığı söylenebilir. Çok kısa bir ön hazırlık süreciüzerinden örgütlenen ve esasında yaz sonundayerellerde başlayan eylemlerden beslenerek gündemegelen Ankara mitingi bu açıdan bir başlangıç sayılabilir.

Fakat, bir ucu toplumun dinci-gericiliklebiçimlendirilmesine, öteki ucu paralı eğitimuygulamalarının boyutlandırılmasına uzanan 4+4+4saldırısının kapsamı ve toplumsal yaşamda yaratacağıağır sonuçlar düşünüldüğünde, son dönemde ortayakonulan eylemli sürecin bugün için saldırıyı geripüskürtme gücünden ve iradesinden yoksun olduğunubelirtmek gerekiyor. Genel planda sınıf ve kitlehareketinin verili düzeyinden, bugünkü cılız, kesintilive parçalı tablosundan ayrı ele alınamayacak olan budurum, aynı zamanda önümüzdeki sürecin görev vesorumluluklarına da ayna tutmaktadır.

15 Eylül Ankara mitinginden yansıyanlar

Durağan geçen bir yaz döneminin ardındanyerelliklerde başlayan 4+4+4 eylemleri, merkeziAnkara mitinginin gündeme gelmesinde belirleyicioldu. Esasta AKP gericiliğine ve eğitiminticarileşmesine karşı oluşan tepkinin lokal yansımalarıolarak değerlendirilebilecek olan yerel eylemler, “sivil”inisiyatifler ekseninde ve büyük oranda reformist solundenetiminde şekillendi. Gerek kitleselliğiyle gerekseanlayış planında 15 Eylül mitingine rengini veren deyine ön sürecinde diri olan bu güçler oldu.

15 Eylül'den yansıyan bir başka olgu ise KESKdahil olmak üzere işçi sendikaları ve meslekörgütlerinin mitinge katılımındaki belirgin zayıflıktablosudur. Mitingin örgütleyicisi Eğitim-Sen dıştatutulursa KESK'e bağlı sendikalar ve işçi sendikalarınınneredeyse temsili düzeyde bir katılım sağlaması,sendikalar cephesinden mitinge yönelik ciddi bir önhazırlık sürecinin işletilmediğinin dolaysız birgöstergesi oldu. Kaldı ki, Eğitim-Sen kortejlerinin dekatılım bakımından hayli zayıf olduğunu belirtmekgerekiyor. Bunun kendisi bir kez daha göstermektedirki, mevcut sendikal anlayış, sınıf ve emekçi kitlelerdebiriken hoşnutsuzluğu ve öfkeyi mücadeleye kanalizeetme tutumu ve pratiğinden fazlasıyla uzaktır.

Aynı değerlendirme sol hareket üzerinden deyapılabilir. Zira sürece yaz dönemi üzerinden hazırlıklagiren, mevcut potansiyele belli oranda nüfuz edenreformist solun bir kesimi dışta tutulursa, ilerici-

devrimci güçler 15 Eylül mitinginde oldukça zayıf birtabloya sahipti.

Özel olarak 15 Eylül Ankara mitinginden, genelplanda 4+4+4 sürecinden yansıyan bu üç olgu, yani4+4+4 süreciyle birlikte harekete geçen diridinamiklerin büyük oranda reformist solun denetimindeolması, ikinci olarak mevcut sendikal anlayışın bupotansiyeli harekete geçirme ve örgütleme pratiğindenfazlasıyla uzak durması-kaçınması ve son olarak solunzayıf ve süreçlere müdahale etme yeteneğinden yoksunolması verili hareketin sınırlarını da belirlemektedir.

Sınıf ve emekçi hareketi cephesinden önümüzdekidönemde gündeme gelebilecek yeni gelişmelerin seyrive kaderi bu tablonun aşılabilmesiyle doğrudanbağlantılı olacaktır.

15 Eylül'ün ardından

Sınıf devrimcileri olarak 4+4+4 gündemi üzerindengelişen eylemli süreci ve akabinde gerçekleşen 15 EylülAnkara mitingini önümüzdeki mücadele dönemiaçısından önemli bir adım olarak ele almış, 4+4+4üzerinden gündeme gelen merkezi Ankara mitingininsadece kamu emekçileri cephesinden değil toplammücadele dinamiklerinin harekete geçirilmesibakımından önemli bir başlangıç olabileceğinin altınıçizmiştik.

Bu değerlendirme ne kendi başına iyimser biryaklaşımın ürünüdür ne de bir yanılsamanın. Tersine,içerisinden geçilen sürecin ortaya çıkardığı olgusalgerçeklere dayanmaktadır. Kaldı ki, tüm sınırlılıklarınave zayıflığına rağmen 4+4+4 saldırısına karşı gelişenhareketlilik bunun dolaysız bir göstergesidir. Çok yönlübir hazırlık yapılmadan gündeme getirilen Ankaramitingine binlerce emekçinin ve gencin katılımı, mitingalanında öne çıkan talep ve söylemler dahi sınıfdevrimcileri tarafından önden yapılan değerlendirmeyidoğrulayan bir yerde durmaktadır. Sorun bu adımınileriye taşınmasıdır ve bunun olanakları her geçen gündaha da çoğalmaktadır. Zira AKP gericiliğinin bir dizisaldırısı üzerinden sosyal ve sınıfsal çelişkilerinderinleşeceği yeni bir mücadele dönemi içerisine girmişbulunuyoruz.

Dolayısıyla önümüzdeki günlerde sermayedüzeninin gündeme getireceği kapsamlı saldırıların veiçerisinden geçilen siyasal süreçlerin giderek sokağınısınmasına ve binlerce emekçinin yüzünü mücadele

alanlarına dönmesine vesile olacağından kuşkuduymamak gerekiyor.

15 Eylül'den 7 Ekim'emücadeleyi yükseltelim!

AKP iktidarının her geçen gün dozunu arttırdığısosyal yıkım saldırıları, baskı politikaları ve dinci-gericilik toplumun farklı kesimlerinin tepkilerini dealttan alta mayalıyor. Bu çerçevede 15 Eylül'ünardından bu kez Alevi emekçiler yok sayılmaya,aşağılanmaya, baskı ve asimilasyona karşı taleplerinihaykırmak için 7 Ekim'de Ankara'da buluşmayahazırlanıyor.

7 Ekim'de yapılacak Alevi mitinginin gündemleriarasında yine 4+4+4 saldırısı temel bir yerde duruyor.Zira AKP şefi Tayyip Erdoğan tarafından “dindar nesil”projesi olarak tanıtılan 4+4+4 saldırısı, en başta Aleviemekçilerin inançlarını ve değerler sistemini tehditediyor. Dolayısıyla on yıllardır, başta Aleviler olmaküzere, farklı inançlar üzerinde uygulanan asimilasyonpolitikalarının çok daha sistematik bir hal almasıanlamına gelen 4+4+4 sistemi, toplumun farklıkesimleri açısından dinci-gericiliğe karşı mücadeleninde ortak paydası haline gelmiş bulunuyor. Bununkendisi aynı zamanda saldırının püskürtülebilmesi içinönemli bir olanak anlamına geliyor. Bu sebeple 7Ekim'de gerçekleşecek olan Alevi mitingini 4+4+4'ekarşı verilen mücadelenin yeni bir aşaması olarakdeğerlendirmek gerekiyor.

Yanı sıra sermaye parlamentosunun 1 Ekim'de yenisaldırılarla birlikte kapılarını açacak olması, 7 Ekim'deyapılacak Alevi mitinginin gündemlerine de renginiverecektir. Bir taraftan sermaye hükümetinin savaş vesaldırganlık politikaları, öte taraftan yasalaşmayıbekleyen sınıfa dönük sosyal-iktisadi saldırılar 7 Ekimmitinginin öne çıkan gündemleri arasında yerinialacaktır.

Sınıf devrimcileri 7 Ekim Ankara mitingini herşeyden önce bu genişlikte ele almalı, gericiliğe karşıyükselen tepki ve mücadelenin olanaklarını toplam sınıfmücadelesinin ihtiyaçları doğrultusunda etkin birşekilde değerlendirebilmelidir. Dolayısıyla 7 EkimAnkara mitingine dönük hazırlıklara şimdidenbaşlanmalı, gericiliğe, baskıya ve sömürüye karşıverilen mücadelenin ivmelenmesi için bütün olanaklarseferber edilmelidir.

15 Eylül mitingi ve mücadele görevleri

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Güncel4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Kürdistan’da ortaya konulan silahlı direniş çizgisi,sermaye devletini her geçen gün daha da güç durumadüşürüyor. Bir yandan gerilla etkisini arttırarakprestijini korurken, diğer yandan ise Kürt halkıgerillaya dolaysız destek sunuyor, şehitleri binlersahipleniyor, kitlesel protestoların ardı arkasıkesilmiyor. Devlet cephesinden yaşanan acizliktablosu ise eski yöntemlerin, yani kirli savaşın veşoven kışkırtmanın bir kez daha tırmandırılmasınasebep oluyor. Acz içindeki devletliler ağızlarındansalyalar saçarak Kürtlere saldırıyor, hukuk da dahiltüm araçlarla Kürt hareketini hedef alıyor.

Kürdistan’da yaygın gerilla eylemleri

Kürt hareketinin yeni dönem taktiği çerçevesindesilahlı mücadeleyi şiddetlendirdiği biliniyor. Bukapsamda gerilla her gün yeni eylemler yaparaksermaye devletinin Kürdistan’daki hareket kabiliyetinikısıtlıyor. Kendi ifadesi ile vur-kaç taktiği yerine alanhakimiyetine dayalı bir çizgi izleyen HPG, yolkontrolleri ve askeri araçlara yönelik eylemlerinibaşarıyla sürdürüyor.

Bu hafta da Kürdistan’ın pek çok yerinden benzereylem haberleri geldi. Özellikle gerillanın etkinolduğu Hakkari, Şırnak ve Dersim’de çok sayıdaeylem gerçekleştirildi. Yine Van, Bingöl veDiyarbakır’da da birçok eylem yapılırken, son olarakdüşürülen bir HERON’un görüntüleri yayınlandı.

Bu süreçte devletin operasyonları da eksik olmadı.Kara operasyonu yapma konusunda sınırlı güce sahipTSK, özellikle hava bombardımanı yaparak gerillayıhareketsiz kılmaya çalışıyor. Bununla birlikte özellikleKürt halkına yönelik baskı ve gözaltılar da sürüyor.Özellikle Bingöl’den çok sayıda gözaltı haberigelirken KCK operasyonu adı altında birçok kişi detutuklandı.

HPG Basın İletişim Merkezi, yaptığı biraçıklamayla son bir yıl ve bir ayın tablosunuyayınlayarak “sayı tartışmaları”na da açıklık getirdi.HPG’nin verilerine göre bir yılda 2 bine yakın askerölürken, 290 gerilla yaşamını yitirdi. Bir aylık süreçteise 520’yi aşkın asker ve polisin öldüğü kaydedildi.

Açlık grevi ve okul boykotu

Kürt hareketi cephesinden iki önemli gelişme deeğitim alanından ve zindanlardan geldi. Okullarınaçılması ile birlikte PKK, Kürtçe’nin seçmeli dersyapılmasını protesto etmek ve anadilde eğitim talebinisomutlamak için ders boykotu ilan etti. Hakkarimerkez, Yüksekova, Şemdinli, Çukurca ile EsendereBeldesi başta olmak üzere boykota kent genelindeönemli bir katılım sağlandı. Yüksekova’daöğrencilerin neredeyse yüzde 90’ı derse girmedi.Boykot nedeniyle sıralar boş kaldı, eğitim-öğretim yılıfiili olarak başlayamadı. Düzen medyası ise, 4+4+4gündemli çok sayıda habere yer vermesine rağmenKürdistan’daki okul boykotunu görmezden gelerekkendi içindeki ayrımları bir kez daha silikleştirdi.

Yine zindanlardaki Kürt tutsaklar, yeni bir direniş

süreci başlattıklarına dair açıklamalar yaptılar. 12Eylül’den bir süre önce başlayan dönüşümlü açlıkgrevini dönüşümsüze çeviren tutsaklar, eylemlerini“Türk devletinin Önderliğimiz üzerindeki tecrit,halkımıza karşı gerçekleştirilen fiziki, siyasal vekültürel soykırım politikalarına, anadilimiz üzerindekiırkçı ve inkarcı politikalara karşı, tarihsel bir eylemegiriyoruz” sözleriyle duyurdu.

Karayılan’dan referandum çağrısı!

PKK cephesinden yapılan açıklamalar da düzenizora sokar cinsten. KCK Yürütme Konseyi BaşkanıMurat Karayılan’ın ANF’ye yaptığı son açıklamalarhareketin bakış açısını da özetliyor. Yürütülen çokyönlü mücadelenin demokratik özerklik talebiçevresinde yürütüldüğünü ifade eden Karayılan,amacın devleti silah zoruyla baskı altına alıptaleplerini kabul etmeye razı etmek olduğunu daanlatmış oluyor.

Son görüşmede Karayılan hükümetin sözdeanketlerine de değinerek Kürt halkının ne istediğininanlaşılması için somut olarak referandum çağrısındabulunuyor. AKP’ye çağrı yapan Karayılan şunlarısöylüyor: “Madem Başbakan her gün çıkıp, ‘BDP,PKK benim Kürt vatandaşlarımın temsilcisi değildir,AKP Kürtlerin temsilcisidir’ diyorsa ve bu sözündetutarlıysa, buyursun uluslararası kuruluşlarıngözetiminde referandum yapalım. Hodri meydan!”

Batı’da şovenizm ve linç kültürü

Kürdistan’da PKK’nin moral üstünlüğü devamederken Batı’da ve Ankara’da Kürt halkına yönelikdevlet terörü çok yönlü olarak sürüyor. Bir yandandevletliler Kürt halkına yönelik kin kusarken diğercephede hukuk ve polis terörü tırmandırılıyor.Şovenist kışkırtmalar ise kontrollü de olsasürdürülüyor.

AKP şefleri birbiri ardına yaptıkları açıklamalar ileKürt halkına kin ve düşmanlık kusuyorlar.Kürdistan’da yitirdikleri prestijlerini Kürtlereküfrederek geri kazanmaya çalışıyor, bunu yaparkendozu gittikçe yükseltiyorlar. Son olarak BülentArınç’ın “BDP’lileri nasıl kadın sayıyorsunuz? Herbiri polis iteliyor, tokat atıyor, her biri otobüs üzerineçıkıp acayip şeyler söylüyor” sözleri ve Çevre veŞehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın “Şu nüfuscüzdanını taşıyan kimse, bu, afedersiniz kahpeliğiniçinde olmaz, olamaz. Bunların sütü bozuk, kanı bozukveya satılmışlar” sözleri, düzen cephesindeki ruhhalini yansıtmakta. Erdoğan’ın TSK’nın rakamlarınıda sollayarak bir ayda 500 gerilla öldürdüğünüaçıklaması da tabloyu tamamlıyor.

Kürt halkına yönelik lincin hukuk ayağı da hayliçarpıcı. Rutinleşmiş KCK operasyonları birbiri ardınasürüyor. Ancak saldırılar bununla da sınırlı değil.Geçtiğimiz hafta Erdoğan, “Yargıyla konuştuk, onlargereğini yapıyor” demiş ve yargının nasıl kontroledildiğini de açığa vurmuştu. Başbakanın talimatınıalan yargı da üzerine düşeni yaptı ve BDP Genel

Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Şemdinli ile Çukurcaarasındaki 400 kilometrelik alan PKK’nindenetiminde” sözleri üzerine harekete geçenDiyarbakır Başsavcı Vekilliği, Terörle MücadeleKanunu (TMK) 10. maddesine dayanarak Demirtaşhakkında inceleme başlattı.

BDP İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel “terörörgütü üyeliğinden” 8 yıl hapis cezasına çarptırıldı.Tuncel’e ayrıca yurtdışına çıkış yasağı da konuldu.Ancak Tuncel’e yönelik toplumsal linç yargı ile sınırlıkalmadı ve bir engelleme de GalatasarayÜniversitesi’nden geldi. Galatasaray ÜniversitesiMedya Araştırma ve Uygulama Merkezi (MEDİAR),Mor Çatı, Filmmor Kadın Kooperatifi’nin ortaklaşadüzenlediği Cinsiyet Eşitliğinin İnşası Konferansı’na,5-6 Ekim’de Galatasaray Üniversitesi’nin ev sahipliğiyapması planlanıyordu. Ancak GalatasarayÜniversitesi Rektörlüğü, Sebahat Tuncel’in 8 yıl hapiscezası aldığı gün konferans katılımcıları listesindençıkarılmasını talep etti. Organizatörler tarafındantalebin geri çevrilmesi üzerine üniversite yönetimikonferansa tahsis edilen salonun kullanım iznini iptaletti.

Yine ülke geneline yayılan ırkçı-faşistsaldırganlığın son hedefi BDP Elazığ İl Başkanı TuranÇelik oldu. Saldırı nedeniyle aşırı kan kaybeden vehastaneye kaldırılan Çelik’in hayati tehlikesininsürdüğü ifade edildi. İstanbul’da ise faşist bir güruh,PKK’liye ait bir cenazenin gömülmesi nedeniyle ırkçısloganlar atarak mezarlığa yürüdü.

Tüm bu sayılanlar, düzenin Kürt halkına karşıyürüttüğü kirli savaşın parça parça ayaklarınıanlatıyor. Ancak belki de en barbarcası, 90’lardanfırlamış gibi görünen bir fotoğraf karesiydi. Fotoğraftabir grup asker, katlettikleri gerillalarla “hatırafotoğrafı” çektirmişlerdi. Hayli çarpıcı kare, kirlisavaşı ve sermaye devletinin insanlıktan çıkmışordusunu fazla söze gerek kalmaksızın gösteriyor.

Tablonun özeti çözümsüzlük

Tüm bu gelişmeler ışığında bakıldığında halendaha Kürt sorununun düzen içi çözümünün hayli uzakolduğu görülüyor. Açılım masallarını çoktan bir yanabırakan sermaye devleti Kürt hareketini koşulsuzteslimiyete razı etmedikçe, herhangi bir kırıntı vermekniyeti taşımıyor. Bildik ez ve çöz politikası, imha veinkarcılık tüm düzen partileri gibi AKP’nin debayrağına çoktan yazıldı.

Kürt hareketi ise AKP’nin ya da genel olarakdevletin istediği türden Kürtler olmayacaklarınıözellikle son dönemde yürüttükleri mücadele çizgisiile gösterdi. Politik arka planı itibariyle geçmiş ilebüyük bir açı olmamasına rağmen düzeni baskı altınaalmak için hayli başarılı bir çizgi ortaya koyan PKK,daha şimdiden istediği etkiyi yarattı. Ancak geçmişteolduğu gibi bugün de bu çizginin bir yerde tıkanacağıaçık.

“İşçilerin birliği, halkların kardeşliği” şiarı hayatageçirilmedikçe ve Türkiye işçi sınıfı soruna bir tarafolarak girmediği sürece de çözümsüzlüğün bu şekilde

Çözümsüzlük sermaye devletinidaha da saldırganlaştırıyor!

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Aleviler, 7 Ekim’de Ankara’da yapılacak olankitlesel mitinge hazırlanıyorlar. Mitingi Alevi BektaşiFederasyonu, Alevi Vakıflar Federasyonu ve AleviDernekleri Federasyonu organize ediyor. Aleviler“Demokratik Türkiye için eşit yurttaşlık” adıyladüzenledikleri mitingde zorunlu din dersi uygulamasına,baskı ve saldırılara, yok sayılmaya karşı taleplerini dilegetirecekler. Alevi örgütleri 7 Ekim’de, eğitimingericileştirilmesi çerçevesinde gündeme getirilen 4+4+4sistemine karşı da tepkilerini ortaya koyacaklar.

Aleviler baskı ve saldırılarıprotesto edecekler

Alevilere yönelik inkar ve imha politikaları kesintisizolarak uygulanıyor. Bu politikaların doğal sonucu olarakbaskı ve zulüm, katliam ve sürgün politikaları sürüyor.Kısa bir süre önce Malatya’nın Sürgü beldesinde birAlevi aileye yönelen baskı ve tehditlerin yeni hedefiCelal Mezarcı adındaki bir Alevi emekçisi oldu.

Gönderilen tehdit mektubunda Celal Mezarcı açıkçaölümle tehdit edildi. Mektubu yazan kontra elamanlarıCelal Mezarcı’ya “istersen polise haber ver, aynı dakikahaberim olur” diyerek arkasında devletin olduğugerçeğini ifade ediyor.

Özellikle sermaye devletinin Suriye’ye yöneliksaldırgan politikaları ile birlikte Alevileri de hedefeçaktığı biliniyor. Esad’ı da Alevilikle suçlayarak katlivacip ilan eden AKP, kuşkusuz ki Alevilere yönelik hertür saldırının da doğrudan tarafı olarak hareket ediyor.Tüm bu saldırılara, tehditlere karşı Alevi toplumu,tepkisini 7 Ekim mitinginde yansıtmaya hazırlanıyor,mitingin temel gündemlerinden birini de bu baskı vesaldırılar oluşturuyor.

Aleviler 4+4+4 eğitim sistemine karşıtepkilerini gösterecekler!

Sermaye devleti 12 Eylül karşı devrimi sonrasında“Zorunlu Din Dersi” işkencesiyle Alevi çocuklarınıablukaya almak istedi. Aleviler din dersi işkencesinekarşı yıllardır mücadele ediyorlar. AKP iktidarı AİHMmahkemesi kararını yok saydı ve yıllardır zorunlu dindersi uygulamasını sürdürüyor. Aleviler şimdi daha dakatmerli bir saldırıyla karşı karşıyalar.

AKP hükümeti 4+4+4 eğitim sistemi ile Alevilereyönelik asimilasyon politikalarına kan taşıyor. Sünniinancını esas alan tek din anlayışını toplumsal düzeydehakim kılmak istiyor. AKP ülke genelinde ortaya çıkantepkilere yönelik düşmanca açıklamalarını sürdürüyor.4+4+4 karşıtı eylemleri “PKK’lılar ve laikçilerin” işiolarak tanımlıyor. Böylece 4+4+4 eğitim sistemine karşımücadele eden özelde Alevilere, genelde emekmücadelesi içerisindeki kesimlere yönelik düşmanlığınıgösteriyor.

El attığı her sorunu kördüğüme çeviren AKPHükümeti “4+4+4” uygulaması ile zaten karmakarışıkolan eğitim sistemini de kör düğüme çevirmek istiyor.“Seçmeli” yalanı ile uygulamaya konan dersler aslındazorunludur. Eğitim programında ve sisteminde hiçbir

bilimsellik kalmamış ve tamamen ırkçı, inkarcı birsistem hazırlanmıştır. Bu eğitim sistemini hazırlayanAKP iktidarı eğitim emekçilerinin sendikalarına,öğretmenlere, öğrenci velilerine, bilim insanlarına,sivil/demokratik kurum ve kuruluşlara haber vermemişve programı kendi ırkçı zihniyetine göreşekillendirmiştir.

Başbakan’ın “Tek Din” söylemi bir “Dil sürçmesi”veya “hata” değildir. Başbakan’ın “Tek Din” söylemiAKP iktidarının düşünsel bakışının özü özetidir.

“4+4+4 Eğitim Sistemi” ekonomik, sosyal, siyasalve inançsal yaşamı bir bütün olarak kuşatmayı ve neoliberalizmin ihtiyaçlarını karşılamayı amaçlayanpiyasacı bir eğitim modelidir. Mevcut TürkiyeCumhuriyeti anayasasında “İlköğretim devletokullarında parasız ve zorunludur” denilmektedir. Oysagerçekte eğitim paralı ve kesintili hale getirilmiştir. Yenisistem ile eğitimin paralılaştırılmasının önündeki tümengeller temizlenmek istenmektedir.

7 Ekim mitingi Alevilerin eğitimingericileştirilmesine, piyasalaştırılmasına karşı mücadeleiradesinin göstergesi olacaktır. Aleviler 7 Ekimmitinginde AKP iktidarının ırkçı, gerici, asimilasyoncu;Türk/İslamcı eğitim sistemine izin vermeyeceklerini,yaşamın her alanında mücadele edeceklerinigösterecekler.

Alevi burjuvazisinin denetimindeki örgütlermitingden tecrit edilmelidir

Alevilerin düzene yönelik tepkisini frenlemenin enönemli araçlarından biri “devlet Aleviciliği”nde ifadesinibulan anlayıştır. Mitingin en önemli aktörlerinden biriolan Alevi Bektaşi Federasyonu’nun bu yıl daha dabelirginleşen şoven anlayışla uzlaşmacı tutumu sürüyor.

ABF ırkçı İzzettin Doğan’ın başında bulunduğu AleviVakıflar Federasyonu ile Hacıbektaş şenliklerindeortaklaşmıştı. ABF 7 Ekim mitingini de ortaklaşmatemelinde ele almaktadır.

Alevi Vakıflar Federasyonu’nun onursal başkanı olanİzzettin Doğan, Alevi burjuvazisinin, devletAleviciliğinin önderi olarak öne çıkmıştır. Onun istediğisömürücülerle, asalak burjuva sınıf devletiyle işbirliğiiçinde bir anlayışı Aleviler içinde hakim kılmaktır. Buçizgi her koşulda en gerici siyasi aktörlerle birliktehareket ederek güç kazanmaya çalıştı. İşbirlikçi Aleviburjuvazisinin sesi olan Alevi Vakıflar Federasyonu’nunönderlerini yani çağımızın Hızır paşalarını teşhir etmekönemli bir görevdir. Alevi emekçiler devletin denetiminikabul etmeyeceklerini göstermeli, işbirlikçi Aleviörgütlerine geçit vermemelidirler.

Komünistler tüm sorunların olduğu gibi, Alevilerinsorunlarının da kaynağı olan burjuva sınıf iktidarınakarşı mücadele çağrısını yaygınlaştırmak için 7 Ekimmitingine hazırlanacak, Alevi emekçileri devrim vesosyalizm bayrağı altında birleştirmek için çabalarınıyoğunlaştıracaklardır.

Aleviler 7 Ekim mitingine hazırlanıyorlar...

Baskılara, asimilasyona, eğitimingericileştirilmesine karşı mücadeleye!

4+4+4 protestoları sürüyor

Alevi Bektaşi Federasyonu (ABF), 17 Eylül günü İzmir Kemeraltı girişinde gerçekleştirdiği basın açıklamasıile 4+4+4’ü protesto etti. ABF adına basın metnini Mustafa Aslan okudu. Aslan, Aleviler olarak ırkçı, baskıcı,asimilasyona dayalı eğitim istemediklerini söyleyerek söze başladı.

Aleviler’in yıllardır baskı, zulüm, katliam ve sürgüne uğradıklarını söyleyen Aslan, ırkçı, Türk/İslamcızihniyetin ve 12 Eylül faşizminin ‘zorunlu din dersi’ uygulamalarının çocuklar için işkenceye dönüştüğünüifade etti.

4+4+4 yasasıyla özel okulların ve cemaatin okullarına teşvik edildiğinin belirtildiği açıklamada, Aleviler’inbu ırkçı, Türkçü/İslamcı dayatmalara boyun eğmeyeceği vurgulandı.

Bursa’da 4+4+4 eylemi

Alevi Dernekleri Federasyonu’nun çağrısıyla gerçekleştirilen eylemlerden biri de Bursa’da yapıldı. BursaAlevi Bektaşi Platformu ve destekçi kurumlar İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde toplandı.

“4+4+4 kesintili eğitim sistemini protesto ediyoruz” pankartının açıldığı eylemde Alevilerin her döneminkarcı ve asimilasyoncu eğitim politikalarına maruz kaldığı dile getirildi.

12 Eylül’ün ürünü zorunlu din derslerinden kurtulmak için mücadele verirken, daha katmerli bir işkenceile karşı karşıya kalındığının belirtildiği açıklamada AKP’nin “4+4+4” ile nihai asimilasyon projesini devreyesoktuğu ifade edildi.

Açıklama yaşamın her alanında AKP faşizmine karşı mücadele edileceği belirtilerek sona erdirildi. Kızıl Bayrak / İzmir-Bursa

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Türk devleti emperyalizme taşeronluğun dozunuarttırdıkça ABD savaş şefleri de ziyaretlerinisıklaştırıyorlar. Geçtiğimiz ay kurulan “Suriye ÇalışmaGrubu”nun yaptığı toplantıya Pentagon’dan SavunmaBakanlığı Müsteşar Yardımcısı Derek Cholet başkanlıketti. ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey iseGenelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel ilegörüşmek üzere Türkiye’ye geldi. Ancak görüşmesonrası yansıyanlar, uşağın şefiyle görüşmedenistediğini alamadığı yönündeydi...

Sermaye devleti ABD’nin dümen suyunda savaş vesaldırganlık hazırlıklarını sürdürürken emperyalistşeflerin ziyaretleri birbirini izliyor. Taşeronlarını boşbırakmak istemeyen şeflerin biri gelip biri giderkenyeni saldırı planları yapılıyor, yeni kirli tezgahlarkuruluyor. Geçtiğimiz ay Türkiye’ye gelen ABDDışişleri Bakanı Hillary Clinton’ın ardından CIABaşkanı Orgeneral David Petraeus kısa süre önceTürkiye ziyareti gerçekleştirmişti. Son olarak ise ABDSavunma Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Derek Choletve ABD Genelkurmay Başkanı Martin DempseyTürkiye’ye geldi.

Esad’ı ölmeden mezara koydular!

Geçtiğimiz haftalarda toplanan “Suriye ÇalışmaGrubu”na Pentagon’dan Savunma Bakanlığı MüsteşarYardımcısı Derek Cholet başkanlık etti. Toplantıdanyansıyanlar ise ana gündem maddesinin “kimyasalsilahlar” olduğu yönündeydi. “Saddam’ın elindekimyasal silahlar olduğu” iddiası Irak’a saldırıyagerekçe yapılmış ve bu süreç ABD adına tam bir utançile sonuçlanmıştı. Kimyasal silahların toplantıdagündeme geliş biçimi ise hayli ilginç. Zira savaş şefleriEsad rejimi yıkıldıktan sonra Suriye’nin kimyasalsilahlarının El Kaide ve PKK’nin eline geçmesini nasılönleyeceklerini tartışmışlar!

Toplantının basına yansıyan sonuçlarının çok yönlübir dezenformasyon içerdiği açık. Bir yandan Esad’ındevrileceği ön kabul olarak sunulurken bir yandan daSuriye’de kimyasal silah bulunduğu vurgulanıyor. Ekolarak ise terör korkusu yaratılarak PKK ve El Kaidehedefe çakılıyor. Yapılmak istenenin Suriye’ye yönelikmüdahale hazırlıklarının propaganda ayağınıoluşturduğu açık.

Efendi ve uşakların yeni gündemleri

ABD Genelkurmay Başkanı Martin Dempsey ise16 Eylül’de Ankara’ya geldi. Genelkurmay BaşkanıOrgeneral Necdet Özel göreve geldikten kısa süresonra soluğu ABD’de almış ve orada GenelkurmayBaşkanı Martin Dempsey ile görüşmelerdebulunmuştu. Romanya’nın Sibiu kentinde düzenlenenNATO Askeri Komitesi Konferansı’na katılanDempsey, konferansın ardından Türkiye’ye geldi.

Yapılacak olan görüşme öncesi gündeme dairbasında fazlasıyla haber yer aldı. Ancak öne çıkanbaşlıklar Türkiye’nin Suriye’de tampon bölge vePKK’ye yönelik istihbaratın arttırılmasını isteyeceğiyönündeydi. ABD’nin isteğinin ise Türkiye’nin Ege’debulunan ordularını NATO adına Güney sınırına

kaydırması olacağı söyleniyordu.Görüşmenin ardından ise Yeni Şafak gazetesi

gündeme dair hayli manipülatif bir haber yayınladı.Kurmaca ya da çarpıtma olduğu her halinde belli olanhaber, ABD’nin Türkiye’ye nasıl muhtaç olduğunuanlatmak için yazılmış bir senaryo gibiydi. Haberegöre ABD Türkiye’ye “teröre” karşı anlık istihbaratvermesi karşılığında çeşitli taleplerde bulunmuştu.Suriye ve Afganistan’da zor durumda olan ABD,Türkiye’den yardım istemiş ve bu ülkelere Türkiye’ninmüdahalede bulunmasını talep etmiş ancakGenelkurmay başkanı bu teklifi reddetmişti.

Haberin basına yansımasının ardındanGenelkurmay hızla açıklama yaparak haberin gerçekdışı olduğunu bildirdi. Ancak yine de görüşmeniniçeriğine dair bir şey söylemeyerek sızan haberinçarpıtılmakla beraber belli bir gerçekliği anlattığını dakabul etmiş oldu.

ABD’nin istekleri veAKP’nin vizyon hesapları

Yeni Şafak’ın haberi ve gelişmeler gözönünealındığında, haberin yayınlanma sebebinin Türkiye’ninve özellikle de AKP’nin bugün içine düştüğü açmazıve kitlelerin gözündeki kötü imajını değiştirmeyiamaçladığı açık. Belli ki ABD’deki şefleri bir kez dahaAKP’nin istediği istihbarat paylaşımını kabul etmedi,AKP şeflerinin imdadına ise burjuva kalemşörleryetişti. Haberin ayrıntılarında zavallı(!) bir ABDtablosu çizilirken ABD karşısında genelkurmay tok birtutum alıyor ve gazetenin “tuzak” olarak tanımladığıteklifleri reddediyordu. Tabii bunun karşılığında terörkonusundaki istihbaratı da feda ediyordu...

Yine aynı kurguyu daha yakından incelediğimizde,ABD’nin dönemsel olarak Suriye’ye askerimüdahaleyi ikinci plana aldığı ve bunu biraz dahazamana yaydığı biliniyor. Türkiye gibi bir uşağın ise

Suriye’ye müdahaledeki hevesi ve tampon bölge isteğibelli ki efendi tarafından kabul bulmadı. Zaten songelişmeler ABD şeflerinin AKP’nin hevesinikursağında bıraktığına dair bir çok veri de içeriyor.Kraldan çok kralcı olanlar, böylece efendilerininçıkarlarına uymayınca hızla ortada kalabiliyorlar.

İş böyle olunca da imajı düzeltmek ve Kürtsorununa ek olarak dış politikadaki çözümsüzlüğün deüzerini örtmek için iliştirilmiş gazeteciler eliyle türlüsenaryolar yazılıyor.

Ancak tüm bu senaryolar bir kenara bırakıldığında,AKP’nin bugün için emperyalizmin sadık uşağı olduğuve özellikle Ortadoğu halklarına karşı cellatlıktafazlasıyla hevesli olduğu görülmekte. ABD’li şefleride, kimi zaman hor kullansalar da bu sadıkuşaklarından fazlasıyla memnular, zaten bu yüzdenzaman zaman Davos çıkışı ya da bunun gibisenaryolara göz yumabiliyorlar. AKP de böylece kitlegözündeki imajını tazeleyerek emperyalizme daha iyihizmet edebiliyor.

Gündem6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Savaş ve saldırganlık trafiği sürüyor...

ABD Genelkurmay BaşkanıTürkiye’ye geldi!

Antakya’da yürüyüşe saldırı

Antakya’da yapılan “Türkiye-Suriye Kardeşlik Buluşması” yürüyüşüne polis saldırdı. Antakya Valiliğitarafından getirilen yürüyüş yasaklamasına tepki gösteren binlerce Antakyalı emekçi Doğuş Okulları önündetoplanarak yasağı protesto etti. Polis kitleye gaz bombalarıyla saldırdı.

Polis saldırısı üzerine kent merkezinde başlayan çatışmalarda gençler Armutlu ve Sümerler mahallelerineçekilerek yollara barikat kurdu. Armutlu Mahallesi’nde oturan emekçiler evlerinden polis panzerlerininüzerine kitap, sandalye gibi eşyalar atarak eylemcilere destek verdiler.

Polisin plastik mermi kullandığı saldırıda 6 kişi gözaltına alındı. “Türkiye-Suriye Kardeşlik Buluşması” CHP ve İşçi Partisi tarafından örgütlenmişti. Polisin izin

vermemesinin ardından eylemi bitirmeye çalışan İşçi Partisi, kitle eylemde kararlı olunca alandan ayrıldı.Saldırının ardından yaşanan çatışmalarda ise ilerici ve devrimci kurumlar inisiyatifi alarak ayrı bir komitekurdular.

Eylemin yapılacağı Uğur Mumcu Meydanı’nda toplanan ilerici ve devrimci kurumlar barikatlar kurarakgözaltıların serbest bırakılmasını istedi. İlerici ve devrimci kurumlar gözaltılar serbest bırakılıncaya kadarbarikatları kaldırmayarak bekleyeceklerini söylediler.

Polisin yaptığı açıklamada gözaltıların serbest bırakılacağı bildirildi. Verilen tepkilerin karşısında polisalandan tümüyle çekildi fakat kitle sloganlarla bekleyişini sürdürdü.

Oluşturulan heyet, gözaltıların serbest bırakılması için polisle görüştü. Gece saatlerinde de gözaltılarserbest bırakıldı.

Kızıl Bayrak / Antakya

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Gazetemize çıkan elkoyma kararının ardındanYarın gazetesi bizden bir demeç talep etti.Dostlarımıza ilettiğimiz yazıyı gazetemizde deyayınlıyoruz.

Yarın gazetesine,Gazetemiz Kızıl Bayrak’ın son sayısı

bildiğiniz gibi toplatıldı. Gerekçe olarak iseDHKC’nin Gazi Mahellesi’nde gerçekleştirdiğieylemin gazetemizde yer alan haberleri gösterildi.

Öncelikle “elkoyma” ya da bilinen adıyla“toplatma” kararının hukuksal boyutunu birkenara bırakıyoruz. Zira bu karar gerek iç hukuk,gerekse Türkiye’nin de imzacı olduğu uluslararasısözleşmelere ve AİHM’in verdiği emsal kararlaragöre değerlendirildiğinde “hukuksuzdur!”. Ancakbiz biliyoruz ki hukuk dediğimiz zatenmuktedirlerin elindeki bir oyuncaktan ibarettir.İşlerine geldiğinde ve işlerine geldikleri kadaruygularlar. Bu yüzden meseleyi hukuksalboyuttan çıkararak politik yönüne eğilmekgerekir.

Medyanın kapitalizmin ideolojik aygıtlarındanbiri ve belki de en etkilisi olduğunu her fırsattasöylüyoruz. Durum bu olunca düzen güçlerihaliyle bu alanı boş bırakmamak için her dönembüyük bir çaba içerisinde olmuşlardır. Düzenmedyası, tabii ki içerisinde liberal ve totaliterkanatlar barındırmakla birlikte özündesermayenin hizmetinde ortaklaşmışlardır.

AKP’nin iktidar gücü olarak sahneye çıkmasıve burjuva devletinin içerisinde ciddi bir güçhaline gelmesi ile paralel olarak bu denetim adetamutlak bir tahakküme dönüşmüş, en küçük çatlakseslere bile tahammül edilmemiştir. Liberaldemokrat kimi aydınlar dahi bugün gazetesayfalarında kendilerine bir köşebulamamaktadırlar.

Bu tablo aslında gelinen yerde sansürünboyutunu ve medya aygıtının mutlak gücünügösterirken, genel planda muhalif basınınönemine de dikkat çekmektedir. Bugüntahakkümün dışında kalan muhalif basın isegeçmişten de farklı olarak yalnızca ilerici vedevrimci güçlere daralmış durumda.

Bu daralmayı fırsat bilen ve koyu sansürperdesinin aralanmasından rahatsızlık duyandevlet, doğallığında ilerici ve devrimci güçlerinher adımını çok daha dikkatli biçimde izliyor.Etkisi ne kadar sınırlı olursa olsun, devlet kendidışında söz söylenmesine mutlak olarak engelolmak istiyor.

Özellikle Kürt sorunu konusunda yapılangerçekçi ve devletin acizliğini yansıtan haberler,işçi ve emekçilerin haklı ve meşru taleplerekseninde verdikleri mücadeleler, devlet ve özelolarak polis terörünün teşhiri, bunlarla birliktedevrimci sol güçlerin kendilerini ve sosyalizmgörüşünü bu düzene alternatif olarak koyduklarıyayınlar düzen güçlerince sert tepkiler ilekarşılaşıyor.

Gazete kapatma belki bunun en küçük örneği,en uç örnek ise özellikle Kürt basınına yönelikyürütülen linç kampanyası. Daha geçtiğimizgünlerde KCK kapsamında görülen gazeteciler

davası, düzenin neler yapabileceğinin degöstergesi.

Gazetemizin kapatılmasına gerekçe gösterilenhaberleri de bu bakışla ele alabiliriz. Ortadadüzenlenen bir eylem ve ardından polis tarafındanbaşlatılan bir terör dalgası dururken yayınçizgimiz işçi ve emekçileri bu konudabilgilendirmeyi, salt kendi gündemlerimizi değiltoplumu ilgilendiren konulara devrimci bir göz ilebakmayı gerektirir. Yaptığımız da budur.

Dahası bizim devrimci bir bakış ileyansıttığımız haberleri, düzen basını kirli bir dilile yansıtmış ancak düzen mahkemeleri hiç de buyayınlara yasak koymamıştır. Bu dagöstermektedir ki sorun salt yayınlanan verilerdeğil, bunların hangi bakış açısı ile yansıtıldığıdır.

Son olarak ise yapılan bu yasaklamaların, neanlam taşıdığından bahsetmek gerekiyor.Kuşkusuz ki saldırı aslında yalnızca muhalefetinbasın ayağını kapsamıyor. Daha çok, düzenkarşıtı çalışmayı hedef alıyor. Gazetemizintoplatılması da buradan bakıldığında bir yereoturuyor. Zira Kızıl Bayrak, devrimci-sosyalistçizgide 18 yıldır yayın hayatını sürdüren birgazete. Yani saldırı sadece toplumunbilgilenmesini değil, bütün olarakaydınlanmasını, örgütlenmesini ve hareketetmesini engellemeyi amaçlıyor.

Haber alma hakkı ise, bugünün Türkiyesi’ndesoyut bir hak değil, yıllardır ödenen bedellerlekazanılmış bir özgür basın geleneğinin parçasıolarak ele aldığımızda doğru bir yere oturuyor.Örneğin gazetemiz bugüne kadar gördüğü tümbaskılara, bürolarının basılmasına, çalışanlarınınkaçırılmasına-tutuklanmasına ve yayınyasaklarına rağmen çizgisini sürdürmekte ısrarcıolduğundan haber alma hakkı da savunulmuşoluyor. Bu durum bütün olarak ilerici ve solgüçler için, Kürt basını için geçerli. Ve bu güçleriradelerini koruduğu, düzen icazetine sığmadığı,sözünü sakınmadan söyleyerek sermayeyi hedefeçaktığı sürece haber alma hakkından söz etmeyisürdüreceğiz. Aksi halde böyle bir hakkın biranlamı kalmaz.

İlginiz için teşekkür ediyor, çalışmalarınızdabaşarılar diliyoruz

Kızıl Bayrak19 Eylül 2012

Gazetemiz Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak’ın 14 Eylül2012 tarihli 4. (37) sayısı hakkında mahkemeceelkoyma kararı verildi. Karara gerekçe olarak isegazetemizin İbrahim Çuhadar ile ilgili yayınladığı yazıve haberler gösterildi.

Gazetemizin 14 Eylül 2012 tarihli 4. (37) sayısıhakkında TMK 10. Maddesi ile görevli İstanbul 1No’lu Hakimliği tarafından çıkarılan elkoyma kararı 17Eylül günü gazetemizin merkez bürosuna ulaştı.

Yapılan tebligatta toplatma gerekçesi olarak“3713 sayılı Terörle Mücadele Yasasının 6/2 ve 7/2Maddelerinde düzenlenen “yasadışı örgütpropagandası”, “terör örgütünün açıklamalarınıyayınlamak”, “suç ve suçluyu övmek” gösterildi.Ayrıca gazetenin 14/09/2012 tarihli sayısına 5187sayılı Basın Kanununun 25/2 maddesi gereğince elkonulacağı bildirildi.

İddia edilen suça gerekçe gösterilen yazıların iseKızıl Bayrak’ın 4. (37) sayısında 8. sayfasında yer alanyazılar olduğu tebligatta bildirildi. Gazetemizin 8.sayfasında yer alan yazı ve haberler, DHKC’nin GaziKarakolu’na yönelik eyleminin haberi, DHKC’nin ilgiliaçıklamasının İbrahim Çuhadar’a dair bölümü vepolisin yayınladığı infaz listesi ile ilgili bir teşhiryazısıdır.

Sermaye devletini rahatsız eden, bir kez dahasosyalist basının gerçekleri okura sunması vedevrimcilerin sesini kitlelere taşımasıdır. Kirlipropagandaya sarılarak infaz listeleri yayınlayan,devrimciler hakkında türlü kirli propagandayı yayanve cenazelerini almak isteyen ailelere dahi vahşicesaldıran devlet, kuşkusuz ki devrimci basındanrahatsız olmakta ve türlü yöntemlerle sesimizikısmaya çalışmaktadır.

Ancak bugüne kadar ne devrimci basın, ne de özelolarak gazetemiz Kızıl Bayrak böylesi saldırılara pabuçbırakmamıştır.

Buradan bir kez daha yineliyoruz; Sınıfın, devrimin, sosyalizmin sesi olmayı

sürdüreceğiz; Devrimci eylemi sayfalarımıza taşımaktan, devrim

şehitlerine sahip çıkmaktan vazgeçmeyeceğiz; Polis terörünü, kirli komploları, sermaye

devletinin kirli yüzünü teşhir etmekte ısrarımızısürdüreceğiz.

Susmadık, susmayacağız!Kızıl Bayrak

17 Eylül 2012

Sınıfın, devrimin,sosyalizmin sesi

olmayısürdüreceğiz!

Hedef devrimci-sosyalistfaaliyettir!

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Güncel8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

AKP’nin eğitim alanında uygulamaya koyduğugerici, piyasacı, ırkçı, cinsiyetçi 4+4+4 saldırısınakarşı başta eğitim emekçileri olmak üzere binlerceemekçi 15 Eylül günü Ankara’da buluştu.

Eğitim Sen tarafından örgütlenen mitinge, baştaKESK’e bağlı sendikalar olmak üzere ilerici vedevrimci güçler, demokratik kitle örgütleri,sendikalar ile sağlık meslek örgütleri katılım sağladı.

4+4+4 uygulamasının mahkum edildiği miting,AKP iktidarı eliyle tırmandırılan baskı politikalarınave gerici ablukaya karşı önemli bir yanıtniteliğindeydi. Mitingin temel gündemlerinden biride, şu anda cezaevlerinde tutuklu bulunan KESK’litutsaklarla dayanışmaydı. Açılan pankartlardan atılansloganlara kadar faşist baskı ve teröre karşı mücadelekararlılığı dile getirildi. Veli derneklerinin de katılımsağladığı mitingde 4+4+4 karanlığına karşı mücadelesesleri yükseltildi.

Eğitim Sen ve KESK’e bağlı sendikalar,Hipodrom önünde toplanarak alfabetik sırayla kortejoluşturdular.

Aralarında BDSP’nin de bulunduğu devrimci veilerici örgütlerse Ankara Garı önünde toplandılar.KESK’e bağlı sendikalar içerisinden sadece EğitimSen Ankara Şubeleri Ankara Garı önünde toplandı.

“KESK’li tutsaklar onurumuzdur!”

Eğitim Sen kolunun temel gündemlerinden biriKESK’li tutsaklar oldu. Kortejlerin en önündeKESK’li tutsakların fotoğraflarının ve isimlerininbulunduğu flamalar taşındı. “Beyinler özgür bedenlertutsak” yazılı büyük boy flamalar kortejin en önündeyer aldı. “KESK’li tutsaklar onurumuzdur!” sloganıkortejlerden sıkça yükseldi.

Kortejlerin en önünde ise “4+4+4’ün yaratacağısorunlara karşı geleceğimiz için eşit, parasız,bilimsel, demokratik anadilde nitelikli eğitimistiyoruz” şiarlı Eğitim Sen pankartı taşındı. Onunarkasında Eğitim Sen Genel Merkezi imzalı pankartve Genç Eğitimciler yürüdü. Bu pankartların hemenardında ise Eğitim Sen Adana Şube’den başlamaküzere şube pankartları sıralandı.

Türkiye’nin dört bir yanından yaygın birkatılımın göze çarptığı Eğitim Sen kortejinde Kürtillerinden gelen şubeler anadilde eğitim talebini öneçıkardılar.

Bu kolda Hatay Eğitim Sen ile birlikte gelen“Suriye’ye Emperyalist Müdahaleye HayırPlatformu” da yer aldı.

Eğitim Sen şubelerinin ardından ise KESK vebağlı sendikaların kortejleri, DİSK, TMMOB, TTBile çeşitli ilerici güçler sıralandılar.

DİSK’e bağlı sendikaların genel olarak ilgigöstermediği mitingde Dev Sağlık-İş üyesi işçiler ileaz sayıda Genel-İş üyesi işçinin DİSK pankartıarkasındaki katılımı dikkat çekti. Dev Sağlık-İşkortejini ise Enerji Sen üyesi işçilerin açtığı pankarttakip etti. Mitinge işçi sendikaları açısından en

dikkate değer katılım bu üç sendikanın yanı sıraişten atılan Hava-İş üyesi THY işçilerinden geldi.

TMMOB’ye bağlı odalar yaklaşık 150 kişilikbir katılımla mitingde yer alırken TTB ise sınırlıbir katılım sağladı.

“Piyasacı-dinci-gerici karanlığageçit yok!”

Komünistler de ilerici ve devrimci kurumlar ilebirlikte mitinge katılım gösterdiler. “Piyasacı-dinci-gerici karanlığa geçit yok! / BDSP” ve“Emperyalist savaşa, ırkçı faşist saldırganlığakarşı Yaşasın işçilerin birliği, halklarınkardeşliği!/Bijî yekîtiya karkeran, biratîya gelan!”pankartlarının ve BDSP flamalarının taşındığıkortejde AKP karanlığı ile birlikte kapitalistdüzeni hedef alan sloganlar öne çıktı.

Genç komünistler ise alanda “Eşit, parasız,bilimsel, anadilde eğitim sosyalizmde! / EkimGençliği - DLB” pankartı ve dövizleriyle yeraldılar. Ayrıca, yürüyüş ve alanda ise KızılBayrak gazetesinin satışı yapıldı.

Diğer gençlik örgütleri de mitinge katılımsağladı. Gençlik Muhalefeti, ÖğrenciKolektifleri, Dev Lis, LÖB, Liseli Kıvılcım,Öğrenci Dayanışması ve Genç Sen de mitingdeyerlerini aldılar. İlerici ve devrimci güçleriçerisinden en kitlesel katılımı ise Halkevleri Eğitim

15 Eylül 2012 / Ankara

4+4+4 karanlığına karşı binler Ankara’da buluştu!

“Piyasacı-dinci-gerici karanlığageçit yok!”

15 Eylül 2012 / Ankara

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Hakkı Meclisi, ÖDP ve TKP sağladılar. Fenerbahçe Sol Açık, Galatasaray Tek Yumruk,

Beleştepe Beşiktaş Grubu’nun da aralarındabulunduğu taraftar grupları formaları ve renkligörünümleriyle dikkat çektiler.

BDSP’nin yürüdüğü kolda HDK bileşenleri,Halkevleri, Aka-Der, DHF, PSAKD, TKP 1920,ÖDP, ODAK, Mücadele Birliği, EHP, DevrimciHareket ve DDSB yer aldı.

Dev-Lis’liler alana giriş sırasında polisin üstaraması yapmasına izin vermedi. Polis gözyaşartıcıgazla saldırdı. Dev-Lis’liler polise flamalarla karşılıkverirken Eğitim Sen’lilerin araya girmesi ilegerginlik yatıştırıldı.

BDSP kortejini çekmeye çalışan sivil polisleremüdahale edilerek görüntü almaları engellendi.

“4+4+4’e hayır!”

Miting programı saygı duruşuyla başladı. Saygıduruşu sırasında Efe Boz’un annesinin mesajıokundu.

4+4+4 eğitim sisteminin teşhir edildiği konuşmakitle tarafından öfkeyle karşılandı.

Alandaki binlerce kişi ellerini havaya kaldırarak“4+4+4’e hayır!” dedi. Gerici uygulamanın başlıklarıalandaki binler tarafından “hayır” denilerek protestoedildi.

Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız, alandakibinlerce kişiyi ve cezaevlerinde bulunan 68 KESK’litutsağı selamladı.

Yıldız, onbinlerce insanın gözaltına alınmasınındeğişim diye yapıldığını söyledi.

4 Ekim’de tutuklu KESK’lilerin Ankara’dagörülecek duruşmasına çağrı yaparak “Buarkadaşlarımız üzerinden tüm topluma gözdağıveriliyor. AKP’ye boyun eğmeyeceğiz. AKP’yeteslim olmayacağız” dedi.

Yıldız, bu meydanda gösterilen anlamlı tepkininokulların açılmasından itibaren okullarda,mahallelerde, işyerlerinde yürütülecek çalışmalarınbaşlangıcı olacağını ifade etti.

Yıldız’ın konuşmasının ardından dinci-gericipartinin şefi Tayyip Erdoğan’ın çocuklarını okulagöndermeyen veliler için “çocuklarını geri zekalıyerine koyuyorlar” ifadelerini kullandığı konuşmasıekrandan izletildi.

“KESK’e sahip çıkacağız”

Eğitim Sen Kadın Sekreteri Sakine EserYılmaz’ın cezaevinden gönderdiği mesajınokunmasının ardından KESK Genel Başkanı LamiÖzgen söz aldı.

“AKP hükümetinin politikalarına karşı durmayadevam edeceğiz” diyen Özgen sözlerine şöyle devametti: “İçerde yürüyen 30 yıllık bir savaş var. AKPhükümeti geliştirdiği güvenlikçi politikalar nedeniylederinleştirdiği savaşın üzerini örtmeye çalışıyor.

İçerde devam eden savaşa dur diyoruz. Sokaktakiduruşumuzun AKP’yi korkuttuğunu biliyoruz. Siyasioperasyonlarla önümüzü keseceğini zannediyor. Bizsöz verdik, asla ve asla onurumuzu çiğnetmeyeceğiz.KESK’e sahip çıkacağız.”

Özgen, tüm kesimleri AKP hükümetininpolitikalarına karşı mücadele etmeye çağırdı.

Özgen’in konuşmasının ardından AKP MuğlaMilletvekili ile Ömer Dinçer’in açıklamalarıekrandan kitleye dinletildi. Bu konuşmalar alandakikalabalık tarafından yuhalandı.

“Hukuka aykırılık çocuklarınızı okulagöndermeyin demekse suç işlemeye devamediyoruz” denildi.

Miting programı Moğollar konseri ile son buldu. Kızıl Bayrak / Ankara

Kamu emekçileri:Mücadele yükseltilmeli!

4+4+4 karanlığına karşı gerçekleştirilen Ankara mitingine katılan kamu emekçilerinin görüşlerini aldık.

Kasım Birtek (Eğitim Sen Diyarbakır Şube Başkanı): Herkesin bildiği gibi bizim de dert+dert+dertdediğimiz 4+4+4’le karşı karşıyayız. Bu yasanın gerek hazırlanırken hükümetin takındığı tavır gereksonrasındaki tavrı anti demokratiktir. İlgili çevrelerle görüşülmeden çıkarılan bir yasadır. Dolayısıyla buyasa geri çekilene kadar mücadele edeceğimizi belirtmek istiyorum. Tabii ki cinsiyetçidir. Sistemin kendiside cinsiyetçidir. Lise çağındaki kızların uzaktan eğitim görmesiyle birlikte cinsiyetçiliği açığa çıkıyor.Irkçıdır. Anadilde eğitim hakkı tanınmadığı için ve daha erken yaşlarda asimilasyona okullarda başlatacağıiçin ırkçıdır. Eski ırkçı tutum katmerlenerek devam ediyor. Bunun ötesinde fiziksel, ruhsal olarak çocuklarıetkileyecektir. Çocukların zihin gelişimine paralel olarak okul yaşı tespit edilmemiş, zihin gelişiminin dahaönce başlatılan bir eğitim var. Ruhsal durumunun bozulması mümkün. Açıkçası 60 aylık çocukların okulagönderilmesiyle yalnızca ezber yönü gelişiyor.

Bu da hafızlar geliştirme amaçlıdır. Bunun dışında alt yapıyı oturtmak için alım-satım işleri var. Bunlarlailgili Kamu İhale Kanunları’nın işlenmez duruma getirilmesi söz konusu. Dolayısıyla yandaşa peşkeşçekiliyor. Topyekün bir saldırıyla karşı karşıyayız. Biz başından beri söylüyoruz. Dünyanın en iyi siteminide getirseniz yine anadilde eğitim olmadığı sürece çocuğun psikolojisi bakımından, pedagojisi bakımındançok da doğru bir şey olmaz. Başarılı bir sistem de ortaya çıkmaz. İlk önce anadilde eğitim sonra bununbilimsel laik temellere oturtularak verilmesi gerekir.

Oldu bittiye pabuç bırakmayacağız! Yasayı çıkardık artık kafamız rahat diyemeyecekler. Bu yasa herkesimağdur etmiş durumda. Dolayısıyla önemli bir muhalif potansiyel açığa çıkmış bulunuyor. Bunudeğerlendirdiğimiz takdirde AKP faşizmine geri adım attırmış olacağız.

Arif Ekinci (Eğitim Sen İstanbul 6 No’lu Şube / İstanbul Üniversitesi İşyeri Temsilcisi):Üniversitelerde çalışan kamu emekçileri olarak saldırının sadece ırkçı-gerici eğitim dönüşümü olduğunudüşünmüyoruz. İlerleyen dönemlerde sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda çocuk işçiliğinin önününaçılacağını düşünüyoruz. İleriki dönemlerde sanayiide yaşanacak olan açığın meslek liseleriyle çözülmekisteneceğini ve çocuk işçilerle dengeleneceğini düşünüyorum. Böyle bir süreçte mücadelenin daha dayükseltilmesi gerekiyor.Bu sorun tek başına eğitim emekçilerinin sorunu değil. Eğitim emekçilerini, velileri, öğrencileri, siyasiörgütlerini de kapsayan bir durum. Bu yüzden önümüzdeki süreçte sokakları boş bırakmamalıyız.

Rıdvan Aydın (Eğitim Sen Ağrı Şube Başkanı): Bu eğitim sistemi özellikle asimilasyonu ön planaçıkartıyor. Doğu ve Güneydoğu’da küçük yaşlarda çocukları okula alıp asimilasyonu daha da hızlandırmasınedeniyle bu sisteme karşıyız.

Lokman Babat (Eğitim Sen Siirt Şubesi / Kurtalan Temsilcisi): AKP hükümetinin önce sağlıkta şimdide eğitimde yapmış olduğu paralı sistemdir. Bu yasayla tamamen hayata geçiyor. Bunu halka anlatmanınyolu alanlara çıkmaktı. Ama bunu en iyi yaşayarak anlayacağız. Eğitimde önümüzdeki hafta pazartesidenitibaren veliler bunu çok iyi anlayacaktır. Bizim neye karşı çıktığımızı, neye direndiğimizi anlayacaklar.

Çünkü adım adım paralı eğitime gidiyoruz. Dershaneler kapatılıp özel okullara çevriliyor. 4+4+4 sistemizaten tamamen batık bir sistem. Bunun sonucunu pazartesiden sonra veliler görüp bizi anlayacaklardır. Bumücedeleyi eğitim emekçisi olduğum günden beri sürdürüyorum. Sonuna kadar da hep sürdüreceğiz.Karanlığa karşı Eğitim Sen güneşi hep aydınlatacaktır.

Eğitim Sen Muğla Şube / Fethiye’den işyeri temsilcisi (Mahir Çoksusamış): Eğitimin üç ayağı olanöğretmen, veli, öğrenci ayağı hiçbir ihtiyaç analizi yapılmadan, AKP’nin kendi kafasından çıkardığı biryasan ve bunu eğitim bilimleri uzmanlarına danışmadan, öğretmenlere, velilere danışmadan yaptı. Sadeceeğitimi piyasalaştırmaya çalışan, çocuk işçiler yaratmaya çalışan, eğitimi daha fazla sömürü çarkı olarakkullanmaya çalışan 4+4+4’ü kabul etmedik. Yasayı geçirmiş olabilirler ama bu bizim kabul ettiğimizanlamına gelmiyor. Yine alanlardayız. Yine alanlarda olacağız! Yasayı geçirmekle bizden kurtulamayacaklar.Bu yasanın da geri çekilmesi gerektiğini artık velilere de anlatabildik. Artık veliler de bu mücadelenin birayağı oldular. Alanlarda velilerle de buluşabiliyoruz. Daha geniş kitlelere yayacağız. Veliler, asıl sıkıntılaryaşanmaya başlayınca daha çok mücadele edeceklerdir. Bu yasanın mutlaka geri çekileceğini düşünüyoruz.

Belal Derin (Eğitim Sen Rize Şube / İşyeri Temsilcisi): Bugün çocuklarımız için alanlardayız. Benlisede görevliyim. Bu en alttan en üste kadar herkesi etkileyen bir süreç. Umuyorum bir umut var. Onlar çokkararlı ama biz de çok inatçıyız. Bu davanın lehimize sonuçlanacağını düşünüyoruz. Eylemler daha kitleselolmalı.

Zeynep Taştan: (SES Adıyaman Şube üyesi): Gidişat hiç iyi değil. Sonumuz islam cumhuriyeti.Çocuğum 5,5 yaşında ve biz de bu sorunu yaşıyoruz. Biz de buna karşı mücadele etmeliyiz. Herkes tepkisinikoymalı. Ama insanlar belirli bir düzende tepki koymamaya alışmışlar.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Gazi Karakolu'na yönelik bombalı eylemin ardındansermaye devleti işkence, manipülasyon ve kirlipropagandayı devreye soktu. Çuhadar'ın cenazesinialmak için Adli Tıp önünde bekleyen kitleye yöneliksaldırı ve işkenceli gözaltıyı burjuva basın eliyleyürütülen kirli propaganda izledi. İnfaz listeleri ise adetayeni katliamlara çağrı amacı taşıyordu.

“İnfaz listesi” yalanlandı!

Devlet, “İstanbul’u kana bulayacak canlı bombalar”adı altında bir liste yayınlamıştı. Baştan sona provokatifamaçlı “infaz listesi”nde yer alan iki kişi 12 Eylül’de birbasın toplantısı düzenleyerek kirli senaryoyu teşhir etti.Listede yer alan iki üniversite öğrencisinin ÇağdaşHukukçular Derneği avukatları ile birlikte yaptıklarıbasın toplantısı kirli provokasyonun gerçek yüzünü deteşhir etti.

Kocaeli Üniversitesi öğrencisi Elif Sultan Kalsın veElazığ Fırat Üniversitesi öğrencisi Harran Aydıngerçekleştirdikleri basın toplantısı ile hedefgösterildiklerini ve kendilerine karşı komplokurulduğunu belirterek suç duyurusunda bulunacaklarınıifade ettiler.

Açıklamanın da etkisiyle toplumda ortaya çıkantepkinin ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğütarafından yapılan yazılı açıklamada listenin kendileritarafından hazırlanmadığı iddia edildi. Ancak polis,listeyi yalanlarken de devrimcilere saldırmayı sürdürdü.Devrimci örgütlerin suç duyurusunda bulunarakkamuoyunu yanıltmaya çalıştığı yönünde iddialarınbulunduğu açıklamada polise yönelik bir eyleminardından Gazi Mahallesi'nde katledilen Hasan SelimGönen ile yaralı olarak yakalanan Sultan Işıklı hakkındaaileler tarafından yapılan açıklamalar da bunun birparçası olarak gösterilmeye çalışıldı.

Gönen ve Işıklı'nın üzerinden çıkan sahte kimlik,

kıyafet gibi şeyleri örnek göstererek katliamınımeşrulaştırmaya çalışan polis, iki devrimcininçatışmanın ardından yaralı olarak hastaneye kaldırılmasıile “yaşam haklarının korunmasına azami özengösterildiği” yalanını ileri sürdü.

Polis mağdur olmuş(!)

Tepkiler üzerine polis bir açıklama yaparak işkenceiddialarını “yalanladı!” Ancak gerek yalanlama üslubugerekse içeriği, yapılan açıklamanın yalanlamadan çokgözdağı verme ve meşrulaştırma kaygısı güttüğünüortaya koydu.

Polis saldırısı ile gözaltına alınan Grup Yorum solistiSelma Altun, polisin gözaltında uyguladığı işkencenedeniyle duyma kaybı yaşamıştı. Polis tarafındanyapılan açıklamada Altun'daki duyma kaybının “normalolduğu”, saldırıda asıl zarar görenlerin çevik kuvvetpolisleri olduğu iddia edildi.

Ayrıca, polis Selma Altun'un İbrahim Çuhadar'la yanyana yürürken çekilmiş fotoğraflarını basına servis etti.Bununla, Altun'un “işkenceyi hakettiği” mesajı vermeyeçalıştı.

Burjuva basından kirli propaganda

Burjuva basın kaynağı belli olmayan ve asılsızhaberler yapmaktan geri durmadı. Eylemin ardındanpolisin onlarca evi bastığını iddia ederek “güçlü polis”imajını korumaya çalıştı.

Devrimci eylemlerde “hayattan beklentisi kalmamış”sempatizanların ya da kanser hastalarının kullanıldığıiddia edilen haberlerde devrimcilerin adanmışlığı vefedakarlığı karalanmaya çalışıldı.

Kirli teoriler de üreten burjuva basın, Antep'tekipatlamayı da DHKP-C'nin yaptığı, “örgütün artıkPKK'nin taşeronu olarak çalıştığı” senaryolarını yazdı.

Güncel10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

İşkence, yalan, manipülasyon...

Polis kirli senaryolarınısürdürüyor!

İbrahim Çuhadarsonsuzluğauğurlandı...

Gazi Karakolu'na yönelik bombalı eylemde şehitdüşen İbrahim Çuhadar, 16 Eylül günü sonsuzluğauğurlandı.

Çuhadar'ı ölümsüzlüğe uğurlamak için GaziCemevi'nde toplanan kitle kızıl sancak ve resimlertaşıyarak sloganlar attı.

Cemevindeki tören bittikten sonra, kapıda kızılflamalarla insan koridoru oluşturuldu. DHKCbayrağına sarılı tabut omuzlarda taşınarak kızılbayrakların içinden yola çıkarıldı.

Gazi Mahallesi'nde bulunan ana cadde trafiğekapatılarak kortejler oluşturuldu. Kızıl bayraklardanoluşan kortejle Gazi Mezarlığı'na kadar yüründü.

Polisin Gazi Karakolu'na yoğun bir yığınakyaptığı cenaze töreninde, eylem boyunca panzerlerve çevik kuvvet ekipleri hazır bekledi.

Mezarlığa gelindiğinde, öncelikle defin işlemiyapıldı. Ardından saygı duruşu yapılarak, konuşmagerçekleştirildi. Halk Cephesi adına yapılanaçıklamada, İbrahim Çuhadar'ın yaşamını çeşitliişlerde çalışarak sürdürdüğü sırada, '92 yılındadevrimci mücadele ile tanıştığı söylendi. '94'tetutuklanan Çuhadar'ın 10 yıl tutsaklık dönemiyaşadığı vurgulandı. 2004'te tahliye olan Çuhadar'ınhapishane sonrası mücadeleye devam ettiği ve birçok alanda görevler üstlendiği ifade edildi.

Açıklamada polis terörünün yaygınlığıvurgulanarak polis katliamlarının arttığı, yargının dapolisi koruyarak bu duruma zemin hazırladığıbelirtildi. Polisin burjuva medyaya servis ettiğiresim ve haberlerle devrimcilerin hedef halinegetirildiğine dikkat çekilen açıklamada, sorulmadıkhiçbir hesabın bırakılmayacağı ifade edildi.

Eyleme BDSP, BDP, DHF, ESP, PDD ve Partizandestek verdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Darp, işkence, gözaltı,tutuklama!

İbrahim Çuhadar'ın cenazesini almak için AdliTıp önünde toplanan TAYAD'lılara polis saldırdı.

TAYAD'lıların toplanmasına ve "İbrahim Çuhadarölümüzdür" sloganlarına tahammül edemeyen polisise biber gazı ve tazyikli su ile TAYAD'lı aileleresaldırdı. 5 kişiyi gözaltına aldı. Ancak TAYAD’lıAileler cenazeyi alacaklarını kararlılıkla belirttiktensonra bekleyişlerini sürdürdüler. Takip eden iki günboyunca da polisin saldırıları sürdü ve son olarakaralarında Grup Yorum üyelerinin ve BDSP’lilerin deolduğu kitleye polis vahşice saldırdı ve 21 kişiyigözaltına aldı.

Saldırı sırasında çok sayıda kişi darp edilirkenişkence otobüste de sürdü. Saldırılar sonucundaçok sayıda kişi yaralandı. Grup Yorum’un solistiSelma Altın’ın ise kulak zarı yırtıldı.

Gözaltına alınanlar 17 Eylül’de savcılığaçıkarıldılar ve 17’si tutuklama talebiyle mahkemeyesevk edildi. 17 kişiden 8’i mahkemece tutuklanırken9 kişi hakkında “konut terk etme yasağı” cezasıverildi. Mahkemede Yürüyüş muhabiri Musa Kurtiçin “polislerin fotoğrafını çekmek” gerekçesiyletutuklama kararı çıkarıldı.

Yürüyüş dergisine toplatmaBağımsızlık Demokrasi ve Sosyalizm için Yürüyüş dergisinin 330. sayısı hakkında toplatma kararı verildi.Yazılı bir açıklama ile duruma tepki gösteren Yürüyüş dergisinin açıklamasında şu ifadeler yer aldı: “Biz

hiçbir zaman ne bu devleti, ne de AKP’yi ne de onların ordusunu, polisini, yargısını, herhangi bir kurumunu,övmedik, eğer bunu yapmış olsaydık işte o zaman, suçu ve suçluyu över, biz de gayrı meşru konumuna düşer,ezilen halklara karşı düşmanlaşırdık. Bundan dolayı AKP’nin yargısının bu iddiası en az kendileri kadar gayrimeşru ve yalandır. Örgüt mü? Örgütlü olmak haktır. Her zaman örgütlü olacağız. Ve örgütlü olamanın önemineve gerekliliğine sayfalarımızda yer vereceğiz.”

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

17 Eylül'de Maliye Bakanlığı, 2012 TemmuzAğustos ayı itibari ile bütçe rakamlarını açıkladı.Bütçede geçen yılın aynı ayına göre 8,5 milyar lira dahafazla açık ortaya çıkıyor. Kendi başına sorun bu bütçeaçıklarının oluşması değil. Sermaye devletinin bütçeüzerinden ortaya saçılan kirli yüzüdür. Bütçeninaçıklanmasının ardından ise bu açığın kapatılması içinhükümetin büyük bir zam paketi hazırlığı içinde olduğuhaberleri ortaya çıktı. Kendi yarattığı krizin içerisindedebelenen kapitalizm, zamlarla bu krizin faturasını vesavaş hazırlıklarının bedelini işçi ve emekçilerin sırtınayüklemeye hazırlanıyor. Son bir ay içerisinde petrolürünlerine iki kere olmak üzere, birçok maddeye zamlaryapıldı. Bunlarla yetinmeyen sermaye devleti, işçisınıfının ve emekçilerin sessizliğini de fırsat bilerek busaldırıyı büyüterek sürdürmeyi planlıyor.

Zamlar sömürünün arttırılması,savaşa hazırlığın göstergesidir

Bütçe harcamaları bölümünde personel giderleri,SSK prim giderleri, faiz giderleri, sosyal yardımlar vb.giderler sıralanıyor. Ardından gelir maddeleri olarakKDV, ÖTV, gelir vergileri vb. ifade ediliyor. Ve bunlarınaz olduğu vurgulanıyor. Bütçe açıklarının daha çok,emekçilerin maaşlarına yapılan zamlardan, ödenen SSKprimlerinden ve personel giderlerinden kaynaklandığıöne çıkarılıyor.

Bugün sermaye devletinin, bütçesinde açıkoluşuyorsa, bunun nedeni “Özgür Suriye Ordusu”adındaki çetelerin beslenmesi sonucudur. Devrimcilerin,işçi ve emekçilerin, Kürt halkının üzerine atılanbombaların, üzerlerine sıkılan kurşunlar için verilenparaların sonucudur. Kontrgerilla olarak kullanılantetikçilere 'örtülü ödenek' olarak ödenen paralarınsonucudur. İşçi ve emekçilerin emeği ve kanı üzerindenyaşayan sermaye sınıfına teşvik adı altında peşkeşçekilen paraların sonucudur.

Sermaye devleti oluşan bütçeyi toplumun refahı içindeğil, sermaye iktidarının sefil çıkarları için, sömürüüzerine kurulu olan kapitalizmin bekası içinkullamaktadır. Polise ayrılan bütçeden, Diyanet İşleri'nekadar ayrılan bütçenin arttırılması bunun en somutgöstergesidir. Silah üretimi için ayrılan pay savaşhazırlıklarını gösteren bir veridir. Her türlü vergiden,ürüne yapılacak zam açıklaması Ortadoğu'da girileceksavaşın bedelinin işçi emekçilere ödettirilmesininhazırlığıdır.

Emekçinin değil, sermayenin bütçesi

Açıklanan bütçe rakamları, daha çok yaşamkoşullarının iyileşmesi için maaşlarına zam bekleyenmilyonlarca işçi ve emekçiye karşı bir kalkan olarakkullanılıyor. Bütçe rakamlarının ardından yapılan zamaçıklamaları, devletin işçilere ve emekçilere “bizden birşey beklemeyin biz sizden daha çok almaya geliyoruz”mesajı adeta.

Bugün milyonlarca işçi ve emekçinin olduğuülkemizde, yaşam için gerekli olan tüm ihtiyaçlarımızıücret ile temin ediyoruz. Hem bu alışverişlerde, hem dealdığımız ücretin içinden vergi ödüyoruz devlete. SSKpirimlerimiz maaşlarımızdan kesiliyor. Eğitimdensağlığa, yiyecekten ulaşıma her şey ücret karşılığındaalınan bir ürüne dönüşmüş durumda. Hatta yeterli parası

olmayan işçi ve emekçiler hastane kapılarında ölüyor,borç senetleriyle borçlu olarak taburcu oluyor. Kayıtücretlerini ödeyemeyenlerin çocukları küçük yaşta yafabrikalarda sömürü çarklarının içine giriyor, ya dasokaklarda kapitalizmin yozluğuna, çürümüşlüğünekurban gidiyor. Sokaklarda açlıktan çöplerde bulduklarıyiyecekleri yiyenler, artık alıştığımız görüntüleriçerisinde.

Sonuç olarak, devletten yaşamımızı sürdürmek içinhiçbir kamu hizmeti ya da 'sosyal hizmet' almıyoruz.Parasıyla alıyoruz yani. Çalışarak üretiyoruz,emeğimizin sonucu verilen maaşlarla yaşamımızısürdürmeye çalışıyoruz. Maaşlarımızın düşüklüğü,ürettiklerimizin hepsinden birer tane almaya bileyetmiyor.

Sermaye düzeninin has kalemşörleri gazeteköşelerinde bütçenin gelir giderleri hakkında sayfalarcayazı yazarak, gelecek zamlara 'vatandaşı' hazırlıyor. Buda ücretli kölelik düzeninde medyanın kitlelerüzerindeki rolünü en açık şekilde gösteriyor. Öyle ki,yazılarda bu açığın zamlarla kapıtılmasının 'normal'liğiaçıktan gerekçelendirilerek savunuluyor. Oysa asgariücret için yapılan açıklamalarla ilk 6 aylık dönemdeyüzde 5.9, ikinci dönemde yüzde 6.09 olmak üzereyıllık toplamda yüzde 12.37 zamlandı. 16 yaşındanbüyükler 2012'nin ilk yarısında net 701 TL, ikinci yarıda739.80 TL alıyor. Brüt asgari ücret ilk 6 ay için 886.50lira, ikinci 6 ay için 940,50 TL olarak belirlendi. Butablo karşısında utanmadan bütçe açığının emekçilereverilen zamlardan olduğunu savunmaya çalışmak veemekçilerin bu zamlarla hayatlarını daha dazorlaşacağını saklamak tam bir ikiyüzlülüktür.Dolayısıyla bütçenin toplum için kullanıldığı bayat biryalandan ibarettir.

'Her türlü dolaylı vergi kaldırılmalı, artanoranlı gelir ve servet vergisi konulmalı'

Sonuç olarak işçi ve emekçilerin emeği ve hayatınınsömürüsü üzerine kurulu olan kapitalizmde, zamlar busömürüyü arttırmanın sadece bir yolu. Kendi emekleriile yaşamlarını sürdüren işçi ve emekçiler, bütçenin

gerçek sahipleridir. Fakat bu bütçe ile sermaye devletiemekçileri kapitalizmin karanlığına hapsetmek içinkullanıyor. Sömürü, işsizlik, yoksulluk ve savaş yaratansermaye iktidarının bekası için kullanıyor. Bu durumkarşısında, bütçenin oluşumunda büyük bir paya sahipolan vergiler için, 'her türlü dolaylı vergininkaldırılması, artan oranlı gelir ve servet vergisininkonulması' talebi yükseltilmelidir. Bununla birlikte tümgiderlerin (sağlık, eğitim, ulaşım, barınma) kamu fonlarıüzerinden karşılanması talep edilmelidir.

Bizler bu taleplerle mücadeleyi sürdürmeli, fakatkalıcı ve gerçek çözümün ise sermaye iktidarınınyıkılarak, yerine işçi sınıfının iktidarı ile olacağınıunutmamalıyız. Her türlü talep için mücadeleyi siyasalbir sınıf hareketine dönüştürmeden, işçi sınıfınınyaşamında kalıcı bir refaha ulaşılamayacağınıbilmeliyiz. Fabrikalarımızda oluşturacağımızkomitelerle birleşik militan bir mücadele yaratmak,önümüzdeki saldırıları durdurmanın tek yoludur. Yainsanca yaşayabileceğimiz sosyalizm için mücadeleedeceğiz, ya da barbarlık sistemi kapitalizmin içerisindeçürüyerek yok olacağız.

Sömürünün diğer adı: Zam!

Yapı-Yol Sen: HGS soygundur!

Yapı, Altyapı, Bayındırlık, Tapu ve Kadastro Kamu Emekçileri Sendikası (Yapı-Yol Sen) İstanbul Şubesi,otoyol ve köprülerde uygulanmaya başlayan Hızlı Geçiş Sistemi (HGS) ile otoyol ve köprülerinözelleştirilmesine ilişkin basın toplantısı düzenledi.

19 Eylül Çarşamba günü Kadıköy’deki KESK binasında düzenlenen toplantıda, köprü ve otoyollarınözelleştirilmesi planları, personelin yaşadığı mağduriyet ve HGS uygulamasına ilişkin bilgilendirmedebulunuldu.

Basın toplantısında, Yapı-Yol Sen İstanbul Şubesi adına basın açıklamasını okuyan Yapı-Yol Sen İstanbulŞube Başkanı Nizamettin Orhan, şimdiye kadar köprü ve otoyolların özelleştirilmesine karşı birçok eylem veetkinlik gerçekleştirdiklerini hatırlattı.

Orhan, Karayolları 1. Bölge Müdürlüğü bünyesinde çalışan 600 civarında gişe memurunun, her gün işlerine“bugün acaba başımıza ne gelecek” tedirginliğini yaşayarak gittiklerini belirtti.

Karayolları’ndaki özelleştirmenin 31 Ekim 2012 tarihinde yapılacağını hatırlatan Orhan, Yapı-Yol Sen olarakyapacakları eylem ve etkinliklerle karayollarının özelleştirilmesine karşı duracaklarını duyurdu.

Basın toplantısında ayrıca, köprü ve otoyolların ücretsiz olması talebi dile getirildi. Açıklamanın ardından söz alan Yapı-Yol Sen İstanbul Şube Sekreteri Kaan Dinç ise, AKP’nin ulaştırma

politikalarında yaptığı yatırımların, Türkiye’yi açık bir pazar haline getirme amacıyla yapıldığını söyledi. Dinç,KESK’e yönelik gözaltı ve tutuklamalara da dikkat çekti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Kapitalist krizin yakıcı etkisi ile dünya kaynayanbir kazana dönüşmüş durumda. Bu kazan bir andaoluşan sıcaklıktan kaynamamıştı herhalde, yıllarınbiriktirdiği sıcaklıklar ve birikimler bir anda alevalmıştı. Ortadoğu’da ve Avrupa ülkelerinde yaşanangelişmeler, dünyada gündemlerin değişmesine nedenoldu. Dünya geneline baktığımızda her bölgede halkhareketi, işçi ve emekçilerin grev eylemlilikleri devamediyor. Emperyalist kapitalist düzen sorgulanıyor.Sistem çatırdamaya başlıyor.

Sisteme karşı gelişen öfke ve tepkiler ise yinesistemin hamleleri ile yatıştırılıyor. Akacak kanallaryaratamayan emekçilerin öfkeleri Suriye ve Libya'daolduğu gibi emperyalist efendilerin yağma savaşınadönüyor. İçeride bulunan işbirlikçi ve ajanlar devreyegiriyor. Dünyanın makro ekonomideki tahlili, hiç demikro ekonominin alanlarından uzak değil. Son olarakGedik Kaynak fabrikasında işçilerin yaşadıkları süreçile devam edelim.

Gedik Holding birçok alanda faaliyet yürüten birişletme. Gedik patronları karlarına karlar katarak yeniişletmeler, üniversteler vb. açarak her geçen günbüyüyor. Kapitalist sistemin doğası gereği bu serveti,işçilere uyguladıkları ağır sömürü koşulları sunarak,işçileri iliklerine kadar sömürerek yapıyor.

Gedik Kaynak’ta işçiler bu bezirgan saltanatına durdemek için senelerce uğraştılar. 7 yıl boyuncamaaşlarına tek kuruş zam almadılar. Göstermeliksözleşmelerle senaryolar düzenlendi, tepkileryatıştırılmaya çalışıldı. Asgari ücrete, gece gündüzmesailerle yaşamlarını sürdürmeye çalıştılar. Her şaşalıgörüntünün arkasındaki gibi, o örtünün altında büyükbir sömürü cehennemi vardı. Kaynayan kazan buralarıda ısıtmıştı, Gedik işçileri artık yaşamın ağırlığınıkaldıramıyorlardı. Aldıkları maaş, gecelere kadarkalınan mesailer de artık artan enflasyonla birlikte kuşolmuştu. Artık bıçak kemiğe dayanmıştı.

Bu bezirgan saltanatı tek başına patronla değil sarısendika Çelik-İş’le birlikte yürüyordu. Patronun buuygulamalarına çanak tutmayı kendilerine görev bilmişsermayenin işçi sınıfı içindeki ajanları ellerindengeleni de yıllarca yaptılar. Yetki sorununun olduğusözleşme dönemlerinde göstermelik olarak yapılansözleşmelerle patronun istediği oluyor, sendika daburadan kendine düşen payı patrondan fazlasıylaalıyor. Bağlı bulunduğu konfederasyon şahsında 20121 Mayısı’nda Çelik-İş Sendikası’nın ve onuntürevlerinin ne işe yaradığı tescillenmiştir. YıllardırGedik fabrikasında örgütlü bulunan Çelik-İş işçileradına hiçbir şey yapmamıştır fabrikada, çünkü oişçilerin bir şeyler yapmaması için orada bulunuyor.Bunlar o kadar masum değiller, isimlerinde sendikageçmesi onların hain-ihanetçi-işbirlikçi kimliklerinigizleyemez.

12 Eylül 1980 darbesi ile işçilere en büyük darbetemsilcilik seçimleri üzerinden yapılıyor. İşçilerdensöz-yetki-karar hakkı alınmış sendikanın başındabulunan ağaların insafına bırakılan bir temsilcilikseçimi oluyor. Burjuvazinin en çok korktuğu şey işçisınıfının demokrasisidir. Orada eşit bir yaşam ve sözhakkı vardır. İşçilerin en büyük mücadeleleri detemsilcilik alanında oluyor. İşçiler kurdukları taban

örgütlülükleri ile kendi temsilcilerini fiilen seçiyor.Sendika diğer toplu sözleşmelerde %3-5 arasında birzam alıyor, ama işçilerin iradesi %28'e imza attırıyorGedik patronuna.

Önüne çıkan bütün duvarları yıkan, yıkıcı güçsahneye çıkıyor. Kolektif emeğin nelere kadirolacağına işçiler dahi inanamıyorlar. Tıpkı Mısır,Tunus'taki emekçiler gibi. İnatçı, inançlı birkaç işçininbaşlattığı bu komite bir anda onlarca Gedik işçisiniiçerisine alıyor. Hiçbir şey olmaz, her şeyin bittiği yerolarak tanımlanan Gedik bir anda değişiyor.Fabrikanın çoğu aynı safa geçiyor. Toplu sözleşmedeher dönem dayatılan yüzdelik dilim katlanıyor,katlanıyor. İşçiler kendi temsilcilerini seçmekistiyorlar. Fiili olarak da kendileri hakimler zaten. Sınıfçatışması sertleşiyor.

Gedik patronu hayatının cevabını alıyor. Yıllarındeneyimini taşıyan Gedik patronu ve uşağı Çelik-İşdaha organize bir şekilde Gedik işçilerinden hesapsormak için harekete geçiyorlar. İşçilerinbirlikteliklerini parçalayamayacaklarını anladıklarında,güçten düşürmek ve korkutmak için öncüleri iştenatıyor. Kontrolü kendi eline alıp gelişen tepkileriengellemeye çalışıyor. Yeni gelişmelerin önünegeçmek için tehdit ve baskı aracını daha da arttırıyor.

Gedik işçileri yaşanan bu saldırılara karşı sessizkalmıyor, işten atılan 5 işçi arkadaşı için iş çıkışısonrası bekleyişe geçiyor. Bu bekleyiş gece geçsaatlere kadar sürüyor kararlı ve inançlı olan işçileratılan 5 arkadaşlarını ve asıl seçtikleri temsilcilerin deiçinde bulunmasına öfkeleniyorlar. Bekleyişi bitirmekişçilerin direnişlerini kırmak için patronun zor günleriçin beklettiği Çelik-İş devreye giriyor. İşçilerin

iradelerini kırmak için canla başla çalışıyor. Ortamakaramsarlık ve iğrenç bir hava yayıyor. İşçilerinfabrika içerisinde bekleyiş içerisinde olduklarını duyanaileler, yakınlar, arkadaşlar fabrikanın önüne akınediyor. İşçilere yapılacak saldrılar için hazırlıklı olanaileler polisin gerçekleştirebileceği herhangi birmüdahaleye karşı önlemlerini de alıp geliyor.

Hak arama mücadelesi her ne kadar üst düzeylerdeyaşanmasa da işçilerin bilinçlerinde yaşanacakgelişmelere karşı nasıl mücadele edileceği çok açık.Çatışma ise çatışma. Emperyalizm yaşanan sosyalhoşnutsuzluklar üzerinden Libya'da yaşananemekçilerin eylemini yozlaştırarak işbirlikçileri ileLibya'yı yağmaya açtı. Bugün bu Suriye üzerindenyürüyor. Gedik üzerinden Çelik-İş gibi işçi sınıfınınajanları sınıf hareketinin önüne geçmek, işçilerindinamiklerini kendi çıkarları üzerinden kullanmayaçalışıyorlar. Bugün bu gelişmeler ışığında doğru birönderlik altında işçi ve emekçiler ancak kurtuluşagidebilir gerçeği karşımıza çıkıyor.

Gedik Kaynak deneyimi birçok deneyimbırakmıştır. Taban örgütlülüklerinin ne kadar önemliolduğunu tekrar göstermiştir. Her şeyden önemlisiöncüsü ile buluşamayan bir işçi eylemliliğinin sınıfiçerisindeki ajanlar ve işbirlikçileri üzerinden nasılyozlaştırıp sönümlendirildiğini görmüş olduk. TıpkıOrtadoğu’daki dinci-gerici akımların ABD-ABemperyalizmine yaptıkları uşaklık gibi. Biri makrodüzeyde emperyalistlere çalışıyor, biri de mikrodüzeyde Gedik kapitalistine çalışıyor. İşçi sınıfınıeylemleri doğru bir önderlik ile buluşmadığı takdirdeyenilmeye mahkumdur.

T. Şahin

Gedik Kaynak deneyimi üzerine...

Doğru bir önderlik ile buluşmayan eylemleryenilmeye mahkumdur..

Patrondan “dolaysız” iş cinayeti

Her gün sayısı artan iş cinayetlerine Samsun'da bir yenisi eklendi. Ancak bu kez cinayeti farklı kılan ihmalya da “kaza” değil doğrudan patron tarafından işlenmiş olmasıydı. Mobilya imalathanesi patronu, ücretalacağını isteyen işçisini silahla vurarak öldürdü.

Samsun Tekkeköy'de 19 Mayıs Sanayi Sitesi'nde mobilya imalathanesi bulunan Ahmet Tıknazoğlu, işçiSalim Gümüştekin'i 20 gün kadar önce işten çıkardı. İşten çıkarılan Gümüştekin ücretini de alamadı ve 300 TLkadar parası patronda kaldı.

20 gündür ücretini alamayan Gümüştekin, eski işyerine gelerek alacağını istedi. Ancak patron Tıknazoğlubir kez daha ücreti vermedi. Gümüştekin'in ısrarı üzerine ise Tıknazoğlu ruhsatsız silahını çekip SelimGümüştekin'i kafasından vurdu. Gümüştekin olay yerinde hayatını kaybetti. Pişman olduğunu belirten patronTıknazoğlu ise nöbetçi mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderildi.

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Cankurtaran Holding'e bağlı Güven Elektrikfabrikasında tazminat hakları gasp edilen BirleşikMetal-İş üyesi işçiler 10 gündür tazminatlarını almakiçin direniyorlar.

15 Ağustos’ta ödenmesi gereken ilk taksitödenmeyince işçiler fabrikayı bastı ve haklarını istedilerfakat patron tarafından bir adım atılmayıncaKaraköy’deki Cankurtaran Holding'i işgal ettiler. 10gündür Şişli Bomonti önünde direnişe geçen işçilertazminatlarını alana kadar direnişlerini sürdürecekleriniifade ediyorlar. Güven Elektrik işçileri ile direniş süreciüzerine konuştuk...

- Sendikalaşma sürecinizden ve çalışmakoşullarınızdan bahsedebilir misiniz?

Hüseyin Kuruel (14 yıllık Güven Elektrik işçisi):2005 yılında sendikalaştık. İlk olarak Türk Metal’egittik. Türk Metal bizi sattı. 176 kişi o dönem iştenatıldı. Ücretlerimiz düşüktü, yemekler kötüydü, sosyalhaklarımız yoktu. Bu yüzden sendikalaşmak istedik.2006 yılında Birleşik Metal’de örgütlendik. Sendika2009’da girdi ve TİS yapıldı. Bu süreçten sonra sosyalhaklarımız oldu. İşçilere davranışlar değişti.

Gülten Taştan (İşyeri temsilcisi): İşçilerden birisendikayla iletişime geçti, sendikalaşma çalışmasıbaşladı. İlk başta 500 kişiydi bu süreçte istifa edenleroldu ve 3-4 yıl içinde işten çıkartmalar oldu. Çalışmakoşulları kötüydü ve işçilere asgari ücret veriliyordu.Sendikalaştıktan sonra ücretlerde iyileştirme yapıldı.Patron fabrikayı Çorlu’ya taşımak istedi, işçileri deÇorlu’ya götürmek istediğini söyledi fakat sonrasözünden döndü. Tazminatları vereceğini söyledi genesözünde durmadı. Sendikalaşma döneminde yönetimaynı değildi. Sürekli söz verdiler ama yine sözlerinitutmadılar.

Nurten Muştu (7 yıllık Güven Elektrik işçisi):Sendikalaşmadan önce konuşma hakkımız bile yoktu.Sendikalaşmak için baya eziyet çektik. O dönemdeeylemlerimiz oldu. Sendika geldikten sonra daharahattık. Ama patron hiçbir zaman verdiği sözleritutmadı.

- Direnişinizin talepleri nelerdir? Direnişinizden veplanlarınızdan bahsedebilir misiniz?

Hüseyin Kuruel: Geçtiğimiz TİS’in ardından işyerinin kapatılacağı söylendi. Borcu olduğu için patronfabrikayı sattı. Bizimle de tazminatlarımız için 13 taksityapıldı. İlk taksitin 15 Ağustos’ta ödenmesi

gerekiyordu. 2 taksit geçti ama ödeme yapılmadı. Biz debunun üzerine direnişe başladık. Paramızın ödenmesiniistiyoruz.

Gülten Taştan: İnsanların özlük hakkı olantazminatımızı istiyoruz. Haklarımızı alana kadardirenişimizi sürdüreceğiz, sözlerinde durmalarınıistiyoruz. Dava sürecini bekliyoruz.

Serhat Kaya (10 yıllık Güven Elektrik işçisi):Alnımızın teri olan tazminatlarımızı istiyoruz. Bundansonra adalet varsa yerini bulmalı. Hakkımızı arayacağız.

Aynur Çubuk (17 yıllık Güven Elektrik işçisi):Tazminatlarımızı talep ediyoruz. Paraları var amavermiyorlar. Yalan söylüyorlar. Taksitle vereceğizdediler, ödemediler. Vicdanları olsa böyle yapmazlardı.Utanmasalar aç kaldık diyecekler.

Nurten Muştu: Paramızı almak istiyoruz. Amasüreç iyi gitmiyor. Sayımız giderek azalıyor. Eşim geceçalışıyor, gündüz de ek işe gidiyor servisçilik yapıyor.Direniş uzun süreceğe benziyor, ne olacak bilemiyorum.

- Farklı farklı iş kollarında direnişler devam ediyor.Diğer direnişçi işçilere yapmak istediğiniz bir çağrı varmı?

Gülten Taştan: Direnirsek bütün işçiler kazanır.Örneğin THY direnişi için dünya genelinde büyük birgrev örgütlense her şey daha kolay olur.

Serhat Kaya: Tüm direnenlerin haklarını almalarıgerekiyor. Ben de diğer direnişlerle birlikte yürümeyiisterim. Aynı yıldızı taşıyoruz.

Aynur Çubuk: Diğer direnişlerden destekbekliyoruz.

Nurten Muştu: Mücadele etmeden hak almamızınimkanı yok.

- Siz işten çıkartılmış olsanız da bir metal işçisiolarak TİS süreci ile ilgili olarak ne düşünüyorsunuz?Metal işçilerine bir çağrı yapmak ister misiniz?

Hüseyin Kuruel: Bence TİS sürecinde davalarınınarkasında dursunlar. Birleşik Metal grev kararı aldı.Türk Metal ise işçileri sattı. İşçiler taslak ve sözlerininarkasında dursunlar, haklarını alsınlar. AKP’ninsendikalaşmanın önünü kesme politikalarına rağmen,sendikasız metal işçilerine de sendikalaşma çağrısıyapıyorum.

Gülten Taştan: Tüm metal işçileri hiçbir zamanyılmasınlar.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

“Haklarımızı alanakadar direneceğiz!”

Cengiz Makine’demücadele sürüyor...

Geçtiğimiz hafta içerisinde işten atmasaldırısının yaşandığı Cengiz Makine’da gözlersendika ile patron arasında yapılan görüşmelerde.İşçilerin ve sendikanın tutumu, bu görüşmeninsonucuna göre belirlenecek.

12 işçinin atılmasının ardından Cengiz Makineişçileri 15 Eylül Cumartesi günü fabrikayı terketmeme eylemi gerçekleştirdiler. Eylemin yarattığıbasınç ile Cengiz Makine patronu sendikayıgörüşmeye çağırdı.

Kızıl Bayrak / Gebze

MİB'den mücadeleçağrısı

Esenyurt Metal İşçileri Birliği (MİB), metalişçilerini grev yasağına ve kıdem tazminatı hakkınıngaspına karşı örgütlenmeye ve mücadele etmeyeçağırıyor.

Metal İşçileri Bülteni'nin son sayısı BirleşikMetal’in örgütlü olduğu GİMSAN ve KONVEKTAfabrikalarında çalışan işçilere ulaştırıldı. Bültenişçiler tarafından ilgi ile karşıladı. Metal işçileri ilebülten ve MİB üzerine sohbet edildi. Metalişçilerinin önümüzdeki TİS'lere nasıl hazırlanmasıgerektiği tartışıldı.

Beylikdüzü'nde bulunan ve Türk Metal çetesininörgütlü olduğu Arçelik fabrikasının çevresine ise“MESS-Türk Metal yenilecek, metal işçilerikazanacak!” ve “Grev ve TİS hakkıma dokunma!”şiarlı MİB ozalitleri asıldı. Ayrıca fabrika işçileriningüzergâhları “BOSCH işçilerinin yolundan ileri! TürkMetal çetesini yıkalım!”, “Emeğimiz ve onurumuziçin Türk Metal çetesini yıkalım!” ve “Geleceğimizesahip çıkalım Türk-Metal çetesini yıkalım!” şiarlıMİB stickerleri ile donatıldı.

“Kıdem hakkıma dokunma” şiarlı MİB ozalitleride Kıraç’ta emekçilerin geçiş güzergâhlarına yapıldı.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Güven Elektrik işçileridirenişte!

10 Eylül Pazartesi günü Birleşik Metal'inpatronlarla yaptığı görüşmede patronun 280 işçiiçin 100 bin lira teklif etmesi işçiler tarafındantepkiye sebep olurken, Güven Elektrik işçilerisendikaları ile birlikte direnişe geçtiler. GüvenElektrik patronuna ait Şişli Bomonti’de bulunanCankurtaran Holding önünde çadır kuran vePazartesi gününden beri direnişte olan işçilerhaklarını kazanana kadar direnişlerinisürdüreceklerinin belirtiyorlar.

14 Eylül Cuma günü de Güneşli’de bulunanBirleşik Metal-İş Sendikası İstanbul 2 No'lu Şube’ninörgütlü olduğu Paksan işçileri Cankurtaran Holdingönünde bekleyen Güven Elektrik işçilerine destekziyareti gerçekleştirdi.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

İngiliz sermayeli Tesco Kipa'nin İzmirTorbalı'daki depolarında çalışırken 26 Ağustos günü“küçülme” gerekçesiyle işten atılan Tez-Koop-İşSendikası üyesi 39 işçi, 13 Eylül günü Torbalı Kipaönünde basın açıklaması gerçekleştirdi. Eylemde,Kipa'nın işçi düşmanlığı teşhir edilirken Tez-Koop-İşGenel Merkezi de hedef alındı.

Cesur: Genel merkez sessiz kaldı

Basın açıklamasını işyeri temsilcisi Serkan Cesurokudu. İşten atılan 39 kişiden 30'unun sendikalfaaliyet yürüten öncü işçiler olduğunu belirten Cesur,işçilerin Kipa’da örgütlenebilmek için 5 yıldırmücadele ettiklerini, Kipa patronunun sendikalörgütlülüğü bozma girişimlerine rağmenörgütlenmeyi başardıklarını söyledi. Kipa patronununtehditlerine, baskılarına, sürgünlerine, psikolojikbaskılarına rağmen örgütlenmede ısrar ettiklerinianlatan Cesur, amaçlarının sadece insan gibiyaşamak, insanca yaşamaya yetecek bir ücret almakolduğuna dikkat çekti.

Cesur, sendika ile Kipa arasında TİS görüşmeleribaşladığı sırada patronun “küçülme” bahanesiyleörgütlü güçlerine saldırdığını ve 30 öncü işçi lideriniişten çıkarmasının örgütlülüğe saldırı olduğunuvurguladı. Cesur, açıklamanın devamında Kipapatronunun saldırıları karşısında sendika genelmerkezinin bir şey yapmadığını belirterek sendikalmerkezi eleştirdi. Cesur, yaşanan süreci şöyle anlattı:

“Tüm bunlar yaşanırken bizi ilk olarak bağlıbulunduğumuz Tez Koop-İş Sendikası 2 No’luŞube'nin sahiplenmesi, koruması ve harekete geçmesigerekirken bunu önlemek için ‘Kipa işçisinin içindebulunduğu’ 2 No’lu şubemizi kapatmaya çalışmış,tanımamış ve yetkisizleştirmiştir. Bu da yetmezmişgibi söz verdikleri, internet sitelerinde ilan ettikleri 14Eylül günü yapacakları basın açıklamasını da iptaletmiştir. Burada şu soruyu sormak istiyoruz? Sen Tez-Koop-İş Sendikası Genel Merkez Yönetimi, bugünekadar hiçbir eylem yapmadın. Sessizliğini bozmadın,bir tane basın açıklaması kararı aldın ve onu da iptalettin. Kime sorarak bu kararı verdin? Kimden

çekinerek, korkarak bu kararından döndün? Senkimin tarafındasın? Açıkça görülüyor ki; Tez Koop-İşSendikası Genel Merkezi örgütlü bir yapı oluşturmakyerine kendi yandaşlarını yaratma yarışına girmiştir,şubemizi ve bizleri by-pass etmeye kalkmıştır.”

Cesur açıklamasına, işten atılan Tesco Kipaişçilerinin hem Kipa’nın bu tutumuna dur demek,hem de sendikal bürokrasiye geçit vermemek içineylem yaptıklarını söyleyerek bitirdi.

Senkromeç direnişçisinden destek

Basın açıklamasının ardından bir saatlik oturmaeylemine geçildi. Bu eylem esnasında Senkromeçdirenişçisi Muharrem Subaşı da bir konuşma yaptı.Subaşı, neden direnişe geçtiğini ve direnişte gelinensüreci anlattı.

Daha sonra sözü Tek Gıda-İş Sendikası GenelBaşkan Danışmanı Gürsel Köse aldı. Köse, Kipa’da 9yıldır süren bir mücadele olduğunu belirtti. İnsancayaşanacak bir ücret için mücadele verildiğindenbahseden Köse, Kipa’nın işçi çıkarmasını eleştirdi.Kipa işçisinin, patronun bütün oyunlarını bozacağınısöyleyen Köse, işçilerin yalnız olmadığını vekazanana kadar mücadele edeceklerini vurguladı.

Eylemde söz alan eski Kipa işçisi ve sendika eskiörgütlenme uzmanı Gökhan Göy ise şunları ifade etti:“26 Ağustos gününde işçiler çıkarılmaya başlandı.Sendikal faaliyetler de en ön planda olan bu 30 işçiTİS sürecine gelince neden işten çıkarıldı. Küçülmevar diyorlar ama taşeron firmalarından işçialınmaları var. Her gün en az 30 işçiye yakın taşeronişçi alınıyor. Sendika genel merkezi işten atılanişçilere sahip çıkmadı. Ve bu duruma müdahaleedilmedi. İşten çıkarılan arkadaşların içinde 2 No’luŞube tarafından seçilmiş ve Genel merkez tarafındanişverene bildirilmiş sendika işyeri temsilcileri var. İlkçıkarılan işçi sendika temsilcisidir.”

Eyleme BDSP, Senkromeç direnişçisi MuharremSubaşı, Bitlisliler Derneği, Deri-İş, Tek Gıda-İş,Petrol-İş Aliağa Şube başkanları, TKP, DİH, TorbalıEğitim-Sen de destek verdi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Kipa işçilerinden eylem!

Kipa işçileri kararlı!Tesco Kipa’nın İzmir Torbalı'daki depolarında

çalışırken “küçülme” bahanesiyle işten çıkarılan Tez-Koop-İş üyesi işçilerle konuştuk...

- Kipa’dan çıkarılma nedeniniz nedir? Kenan Gerçek: Bizler Tesco Kipa dağıtım işçileri

olarak yıl boyunca evimize bir dilim fazla ekmekgötürebilmek için, sendikalı olabilmek için yılmadan,usanmadan mücadele ettik. Sendikanın tüm baskı vetehditlerine rağmen örgütlendik. İçinde bulunduğumuzbu örgütlenmenin, 2010 yılında Avrupa’nın en büyüken iyi örgütlenmesi seçilmesini sağladık. Ancak her şeyibaşardığımızı sandığımız bu süreçte işten atıldık. İştençıkarmayla ilgili bize net bir dilde ifade edilen, “işhacminin küçülmesinden dolayı Gebze’de taşeronşirketin adına açılan deponun işimizi hafifletmesi”oldu. Bir taraftan sendikal çalışmalar döneminde öncüolan arkadaşlar işten çıkarılıyor diğer taraftan depoyataşeron işçi alınıyor. Her gün 10-15 kişi işe alınıyor.Hala yerel gazetelerde işçi alım ilanları var. 39 işçiçıkarıldı bunun 30’u sendikal faaliyetten dolayıçıkarıldı.

- Sendikal sebeplerden dolayı işten çıkarıldığınızıbelirttiniz. Sendikanın bu süreçteki yaklaşımı nasıldı?

Feyzullah Yaşlak: 26 Ağustos günü çıkarıldık. 1hafta geçtikten sonra sendikayla toplantı yaptık. Tez-Koop-İş Genel Merkez’den geldiler ve beraber toplantıyaptık. Genel Başkan Osman Gürsu ve yönetim kurulugeldi. Biz isteklerimizi bildirdik. TİS’e, atılan işçileringeri alınması maddesinin konmasını, basın açıklamasıyapılmasını ve bu açıklamayı Genel Başkan OsmanGürsu’nun yapmasını istedik. İşten çıkarılan işçileremaddi yardım yapılmasını istedik. Kipa’ların onuru olan2 Nolu Şube'nin tanınmasını ve imkanlarınınsağlanmasını istedik. Biz, bunları genel merkeze ilettik.Bunların hiçbiri yapılmadı. 2 Eylül’de yaptığımıztoplantıda 14 Eylül'de basın açıklaması yapılmasıkararlaştırılmıştı ama bu eylem için sendika hiçbirşekilde çalışma yapmadı. Bugünkü eylem için bileçalışma yapmadı. O yüzden biz de kendimiz 13 Eylülgünü basın açıklamasını ve oturma eylemini planladık.2 No'lu Şube'nin kapatılma durumu yaşanıyor ve bukapatılma kararını mahkeme kararı ile durdurduk. 2No'lu Şube'nin şu an yetkisi yok.

- Kipa işçileri olarak neler yapmayıplanlıyorsunuz?

İşyeri Temsilcisi Serkan Cesur: 3 kişilik birkomitemiz var. Eylemlerimizin gün ve yerleri şu an içinbelli değil. Komite olarak daha sonra karar vereceğiz.Biz, bu eylemi örgütlerken de sadece kendisendikamızla değil diğer sendikalarla ve kitleörgütleriyle görüştük. Biz bu eylemi bir haftadaörgütledik. Bugünden sonra, yaptığımız eylemideğerlendireceğiz. Ve daha sonra eylemleri diğer Kipaönlerine taşıyacağız. Bu hafta içinde mahkemesürecine başlayacağız.

- Son olarak söylemek istedikleriniz nelerdir?İşyeri Temsilcisi Serkan Cesur: Kasaplar, unlu

mamüller ve şoförlerin de içinde olduğu 2. dalganınişten atılma durumu var. Şu an sürgünler yaşanıyor.İşten çıkarılmalar bizim için oldu. Şu an çalışanarkadaşların işten çıkarılmaması için bu eylemler buşekilde devam edecek. Tam tarihi ve yeri belliolmamak kaydıyla eylem süreci olacak.

Feyzullah Yaşlak: Sendikal haklarımızı elde ettik. Bukazanımlarımızdan faydalanabilmek için işimize geridönmek istiyoruz. Ama biz köle olarak değil bilinçli,işini bilen ve onurlu işçi olarak geri dönmek istiyoruz.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Sınıf hareketiSayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

TOGO’da direniş sona erdiYaklaşık 150 gündür devam eden TOGO direnişi

19 Eylül günü fabrika önünde gerçekleştirilen basınaçıklaması ile sona erdi. Fabrika önünde yapılanbasın açıklamasını okuyan Deri-İş Genel BaşkanıMusa Servi, gelinen aşamada TOGO ayakkabıfabrikasında üretimin durması ve fabrikanınkapanması nedeniyle fabrika önündeki direnişe sonverildiğini, fakat hukuki mücadelenin sonuna kadarsürdürüleceğini vurguladı. Açıklama sonlanırkenbugüne kadar destek veren tüm kurum vekuruluşlara, üniversite öğrencilerine, duyarlı Ankarahalkına, siyasi parti ve kuruluşlara, sosyalisthareketlere bir kez daha teşekkür edildi.

Eyleme Sağlık-İş, Petrol-İş, Koop-İş, Tek Gıda-İş, Yol-İş, TÜMTİS, BDSP, YDSB, DDSB, EMEP,UİD-DER ve İP destek verdi.

İMO'da talimatla gözaltıSözde demokrat İnşaat Mühendisleri Odası

(İMO) yönetimi tarafından keyfi bir şekilde iştenatılan Cansel Malatyalı ve destekçi güçler, direnişin207. gününde bir kez daha polis saldırısınauğrayarak gözaltına alındılar.

Malatyalı'nın gözaltına alındığına ilişkin duyuruyapan Devrimci Mücadelede Mühendis Mimarlar,yaşanan saldırıyı aktardı.

13 Eylül 2012 günü saat 23.00 sularında İMOtarafından ihbar edilen Malatyalı ve ona destek verendevrimciler, polisler tarafından gözaltına alındı.

Direniş çadırına saldırının ardından, direnişiengellemek amacıyla, İMO binasının önüne büyükdemir duvarlar / barikatlar örüldü.

İMO Genel Merkezi önünde bulunan İMOyöneticileri ve çalışanlarından bazıları, İMO önündebekleyen devrimcilere saldırdı; Metin isimli İMOçalışanı, yumruk attı.

TMMOB'den 19 Eylül açıklamasıTMMOB, “19 Eylül TMMOB Mühendis, Mimar

ve Şehir Plancıları Günü”nde basın açıklamasıgerçekleştirdi.

Yüksel Caddesi’nde buluşup Sakarya Caddesi’negerçekleştirilen yürüyüşün ardından yapılan basınaçıklamasında 19 Eylül 1979’da yapılan insancayaşam koşulları ve grevli, toplu sözleşmeli sendikahakkı için ülke çapında bir günlük iş bırakma eylemiolduğu hatırlatılarak 19 Eylül’ün tarihsel öneminevurgu yapıldı.

TMMOB’nin emperyalist savaş çığırtkanlığınakarşı, 4+4+4’le beraber eğitim piyasaya açılırkenihtiyaç duyulan işgücü ve dindar bir neslinyaratılmasına karşı, kardeş Kürt halkının talepleriiçin mücadele verdiği belirtildi. Öte yandan AKPiktidarının TMMOB’ye müdahale etmeye çalıştığı,idari yapıda KHK’lar ile gerekçelendirilen değişimiçerisinde TMMOB’yi bakanlığa bağlı bir kurumhaline getirmek istediği belirtildi. Baskı vesaldırıların giderek arttığı, sömürünün derinleştiği,kardeşliğin dinamitlenerek iç savaş koşullarının

geliştirildiği, emperyalizmin taşeronluğu ileülkenin bölgesel bir savaşın içine sokulduğu birdönemde inatla ve ısrarla “Mesleğimize, halkımıza,ve ülkemize sahip çıkıyoruz!” şiarının yükseltildiğibelirtildi.

"İşçiye avans" kandırmacasıYetki sorunu nedeniyle yüzbinlerce işçinin toplu

sözleşme hakkı fiilen gasp edilirken, bu süreçtegerekli mücadeleyi örgütlemeyen sendika ağaları iseyeni cambazlıklar peşinde.

Bu kapsamdaki son hamleyi, AKP hükümetininyandaşı Hak-İş yaptı. Hak-İş Genel Başkanı MahmutArslan, Toplu İş İlişkileri Kanunu çıkmadığı içintoplu sözleşme haklarından mahrum kalan işçiler için“avans” yöntemini önerdi. Bu öneri ise, mevcut hakgasplarına köklü bir çözüm getirmekten uzak veherhangi bir kazanım anlamına gelmiyor.

“İETT modeli” olarak ifade edilen bu öneri iseHak-İş ağaları ile İstanbul Büyükşehir Belediyesiarasında kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelersonucunda getirildi.

Direnişçi işçiler 4. kez Taksim'deydiDirenişçi işçilerin her hafta gerçekleştirdiği

Taksim eylemlerinin dördüncüsü 15 Eylül günügerçekleşti. Taksim Meydanı'nda toplanan direnişçiişçiler Galatasaray Meydanı'na yürüdü.

En önde açılan ortak pankartın arkasında sırasıylaHEY Tekstil işçileri, Roseteks işçileri, CanselMalatyalı, direnişçi Kiğılı işçisi ve Darkmen işçileripankartlarını açtılar. Yürüyüş boyunca sloganlaratılırken Kiğılı mağazası önünde de bir süre beklendive Kiğılı'yı teşhir eden ajitasyon konuşması yapıldı.Ardından diğer direnişlerle ilgili yapılan ajitasyonkonuşmaları eşliğinde yürüyüşe devam edildi.

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde, CanselMalatyalı adına direnişçi Roseteks işçilerinden birkadın işçi basın metnini okudu. Okunan metindegözaltıların, baskıların direnişi bitiremeyeceğisöylenirken, direnişlerin ortaklaştırılmasının önemiüzerinde duruldu. Basın metninin okunmasınınardından gelecek hafta gerçekleşecek eyleme yapılançağrı ile eylem sonlandırıldı.

Sınıf hareketinden...Kiğılı'da tehditlere

karşı eylem

İşine geri dönmek için mücadele eden Kiğılıişçisi Didem Sorhun, Kiğılı patronu tarafındantehdit edilmesini basın açıklaması ile protesto etti.Sorhun, baskıların kendisini yıldıramayacağını,kazanana kadar direneceğini belirtti.

Kiğılı adına vekil Av. Habib Fazlıoğlu ve Av. ElifErdem Çelebi imzalı ve 28 Ağustos tarihli birihtarnamenin eline ulaştığını belirten Sorhun,ihtarnamede hiçbir zaman Kiğılı işçisi olmadığının,şirket hakkında haksız ve yersiz iddialar ortayaattığının yazılı olduğunu ifade etti.

Sorhun, açıklamasında bu ihtarnameye karşışunları ifade etti: “Şimdiye kadar yaptığım basınaçıklamalarında 'Kiğılı’da baskıya, tehdide,sömürüye, işten atmalara son! İşimi geriistiyorum!' talebi ile başlattığım direnişimin Kiğılıpatronunun korkularını büyüttüğünü söylemiştim.Bana yollanan bu tebliğle bu korkunun ne kadarbüyük olduğunu bir kez daha görmüş oldum.Prestijinin sarsılmasından korkan Abdullah Kiğılıbeni savcılığa şikayet etmekle tehdit ediyor. Ve birdizi yalanla direnişimi karalamaya çalışıyor. BenimAltınbey Giyim çalışanı olduğum ve Kiğılı’yla hiçbiralakam olmadığı söyleniyor. Kaydımın AltınbeyGiyim’e ait olduğunu ben yaptığım ilkaçıklamalarda ifade etmiştim. Benim atıldığımKiğılı’nın Kuyumcukent’teki bu fabrikasında 150çalışan bulunmakta ve işçilerin kayıtları üç farklıfirmaya bölünmüş durumda. Ancak bizler Kiğılıfabrikasında çalışıyoruz ve her türlü ilişkiyi Kiğılı ilekuruyoruz, Kiğılı markalı ceketleri üretiyoruz."

Sorhun, Kiğılı patronunun işçileri bölmek, kendiüzerindeki yükü atmak için kendi adına değil debaşka firmalar adına işçileri çalışan olarakgösterdiğini, bunu tamamen kendi çıkarlarıdoğrultusunda, vergiden ve birtakım yasalzorunluluklardan kaçmak ve hepsinin sonucuolarak karlarını arttırmak için yaptığını vurguladı.

Sorhun, patron Abdullah Kiğılı'nın kendisinihaklı göstermek için hiçbir elle tutulur gerekçesiolmadığı için, çareyi yalan söylemekte ve direnişikaralamakta bulmakta, bu şekilde kendisini temizeçıkartmaya çalışmakta olduğunu belirtti.

Basın açıklaması başlamadan önce BağımsızDevrimci Sınıf Platformu “Kiğılı'da patronuntehditleri sökmeyecek. Kiğılı'da direniş kazanacak!”yazılı pankart açıp direniş alanına yürüdü.

Hey Tekstil işçilerinin de destek verdiği eylemdeBDSP ve Hey Tekstil işçileri adına destekkonuşmaları yapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

14 Eylül 2012 / Ankara

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

CMYK

Devrimciler ölmez, dev 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

CMYK

Ulucanlar katliamını yaşayandevrimci tutsaklar anlatıyor...

“... Ve 26 Eylül sabahı ‘arama yapma’gerekçesiyle, hiçbir uyarı yapılmaksızın devlettarafından operasyon başlatıldı. 10 kişininkatledildiği, onlarca kişinin ağır yaralandığıkatliam şöyle gelişti: Jandarma AlayKomutanlığı’na bağlı Özel Tim ve EmniyetMüdürlüğü’ne bağlı robocop polisler tarafındanbaşlatılan operasyonda, önce 6. ve 7. koğuşunçatıları delinerek içeriye yoğun miktarda gazbombası atılırken, bir yandan da ağır silahlarlakoğuş taranıyor ve Büyükşehir Belediyesi’ne aititfaiye araçlarından köpük sıkılıyordu.Birçoğumuz ilk ateşte yaralanırken, ikiarkadaşımız da kulelerden açılan bu ateşleöldürüldü. Gece 04:00’te başlayan bu saldırı vekatliam, sabah 10:30’a kadar koğuşların vebarikatın dışından ateşle sürdürüldü. İtfaiyearaçlarından sıkılan köpüklerin boyumuzuaşacak kadar yükselmesi ve boğulma tehlikesioluşması nedeniyle geriye kalan 9-10 kişikoğuşlarımızdan çıkarak havalandırmaya doğruyürürken, bizi bekleyen yüzlerce robocop ve özeljandarma timlerinin joplarla, kalaslarla, kancalıdemir çubuklarla ve dipçiklerle saldırısınauğradık. Tamamı yaralı olan bizler buradan 500metre uzaktaki hamama kadar dövülerek vesürüklenerek götürüldük. Ölüler ve yaralılarıntamamı üst üste yığıldı. İşkencehaneyedönüştürülen hamamda çok organize bir işkenceve katliam gerçekleştirildi. Jitem, sivil polis,cezaevi müdürü, gardiyanların katıldığı buişkencelerde özellikle ellerindeki listede ismigeçen arkadaşlarımızı katletmeye yönelik saatlersüren işkenceler dışında, arkadaşlarımız yakınmesafeden kafalarına sıkılan kurşunlarlakatledildi.

Katliam sonrası kadın tutsaklar çırılçıplaksoyularak çıplak götürülmek istenmiş, ancak bubaşarılamamış, biz erkek tutsaklar ise çıplak birhalde sevkedilmiş bulunmaktayız. Operasyonbittikten sonra ölümcül yaralara rağmen birbölümümüz ring araçlarıyla 8-10 saat uzaklıktakicezaevlerine gönderilirken, diğerlerimiz de 3-4saat avluda bekletildik. Daha sonra yinedayaklarla, küfürlerle Numune Hastanesi’negötürüldük. Hastanede kelepçeli veayaklarımızdan zincirli bir durumda tedaviyezorlandık. Yer yer doktor ve hemşirelerin dahikarşı çıktığı bu onur kırıcı durumda, ölümcülyaralarımıza rağmen tedaviyi kabul etmeyerekaçlık grevine başladık.

Bu durumdayken günlerce hastane kapısındabekleyen ailelerimizle ve avukatlarımızla

görüştürülmeyerek vücudumuzda kurşunlarla,kırıklarla ve ağır yaralarla apar toparcezaevlerine sürgün edildik.”

Bir tarih özetidir yaşananAnlatmak ne kağıtların harcıdır, ne de dilinHer kalp atışında, alınan her solukta direnişvardırİçten bir gülümseyiş, hafif bir tebessüm,tereddütsüz bir yürüyüştürÖlüme meydan okumadır, Denir ki, gücünüz bize yetmez.Zulmün önünde diz çökmektense, ayaktaölmenin resmidir UlucanlarBaşkaldırının, özgürlüğe sevdalı yüreklerintarihin sayfalarına düştüğüVe hiçbir zaman silinemeyecek bir dipnottur.İsyanın, siper yoldaşlığının manifestosudur,“Ve elbetteki sevgilim, elbette, dolaşacaktırelini kolunu sallaya sallaya, en güzelelbisesiyle, işçi tulumuyla, bu güzelimmemlekette hürriyet” demektir.İşte bu yüzden cellatlar farketmiştir ki,silahlarını her zaman göğsünün sol tarafındasaklayanların kurşunu hiç bitmez ve aslatutukluk yapmaz.Hedef şaşmaz ve atış menzilinin dışına çıkmaz.Artık kesindir, şafağa az kaldı.Bilinir ki en koyu karanlık şafağın öncesidirVe aslında kısa bir güneş tutulmasıdırUlucanlar’da yaşanan...

Düşmanın korkusu:Birbirine kenetlenmiş bir avuç

kararlı devrimci 26 Eylül’de Ulucanlar’da bir devlet katliamı

olduğu kadar şanlı bir direniş de yaşandı. 30Haziran’da başlayan ve çeşitli aşamalardangeçerek 21 Ekim’de konulduğumuz hücrelerdedevam eden eylemimizle, teslim olmamanın, dizçökmemenin, düşmana diz çöktürmenin soyluonuruyla dolu bir zafer kazandık. Bu direnişinher anı, her safhası daha şimdiden devrimcidayanışmanın ve devrim davasına kendiniadamanın üstün örnekleriyle sınıf mücadelesitarihine kazınmıştır. On yiğit devrimci şehitdüşerken, onlarcası işkenceden geçirilirken dizçökmedi. Düşmanın teslim alma veonursuzlaştırma girişimleri direnişin granittenkayasına çarparak tuzla-buz oldu. Devrimciiradenin teslim alınamazlığı bir kez dahakanıtlandı. Devrimci dayanışmanın o görkemlibayrağı hep yükseklerde dalgalandı. Düşmanbomba ve kurşun sağnağı altındasloganlarımızdan, coşkumuzdan ve kinimizden

Ulucanlar katliamı ve direnişinin 13. yılında.

Devrimciler ödevrim davası y

Habip Gül: Partinin komünist işçi önderi

Bir civan yiğitti Habip, Yaşamın alnında uzayan

Kalabalık bir çizgiKararlı, derin...Ve cengaver bir

proleterKöpüğünde

O şarabi düşlerinÇakır gülüşü

Karakoçangöklerinden

damıtılmışFerah bir türkü

Öylesine berrak, Coşkun,

Sevecen...Ekim’in saçlarında

Kumral bir rüzgardı esenMunzur eteklerinden

Ve özgürlükSaf,

Tortusuz...Parti’nin

bayrağındaDalga dalga

büyüyenTanıktır hücreler,

İşkence tezgahlarıAsla eğilmemişti başı

De ki, çeliktenyoğrulmuştu gövdesi

Habip yoldaşınAtıldı en öne

DuvarlarDemir kapılar tanık

Kor çelikten bir ırmak gibi aktıAteşinde kavganın

“İnancın olduğu yerdezulmün hükmü yoktur!”

“Ben tercihini yapmış bir işçi sınıfı devrimcisiyim, birkomünistim. Bu kokuşmuş düzen ve çürümüş devlet karşısındamevzilenmiş savaşıyorum. Bizim savaşımımız, bilimseltemellere dayanıyor ve gücünü, tarihsel haklılığını bu bilimselnesnelliğinden alıyor.

“Benim savunmamda yer alan ve iddianamede de altıçizilmiş olan ‘ÇÜRÜMÜŞ DÜZENİNİZİ VE KOKUŞMUŞDEVLETİNİZİ YIKACAĞIZ’ cümlesine gelince. Bu cümleyi,benim SOSYALİZM idealimi ve bu düzen karşısındakonumlanışımı çok net olarak ifade ettiği için, bilinçlicekullandım. Ben örgütlü bir devrimciyim, bir komünistim. Nasılki sınıfsal konumunuz gereği, tarih siz yargıçlara, mensupolduğunuz sermaye sınıfının sömürü, soygun, zulüm vevahşetine toplum nezdinde ‘meşruluk’ sağlama, işçi sınıfı veemekçileri cezalar yoluyla yıldırıp boyun eğmeye zorlamagörevi yüklemişse; aynı tarih bana da, sınıfsal konumumgereği, sizin de mensubu olduğunuz sermaye sınıfınınsaltanatını yıkma ve benim sınıfsal çıkar ve özlemlerimi ifadeeden ‘SOSYALİZM’i ve ‘KOMÜNİZM’i kurma sorumluluğuyüklemiştir. İşte sizin düzeninizi ve devletinizi yıkmak, butarihsel sorumlululuğum çerçevesindedir.

“Bugün artık daha güçlüyüz, çünkü özlemlerimizinkurmayı “PARTİMİZİN AYAK SESLERİ DAHA ŞİMDİDENDUYULUYOR!”

Habip Gül/Tekoşin

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

CMYK

vrim davası yenilmez! Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

duyduğu korkuyu iliklerine kadar hissetti. Ölüya da diri ele geçirdikleri bedenlerimize karşıhayvanca saldırmaları bunun kanıtıdır. Yalan vedemagoji ile şanlı direnişimizi karalamayaçalışmaları, olmadık senaryolara başvurmalarıbunun kanıtıdır.

Gerçek anlamda bir savaş yaşandıUlucanlar’da. Kurşun deliği açılmamış bir karışduvar kalmadı. Bir yanda yüzlerce kişidenoluşan profesyonel katil sürüsü, itfaiyesi, suyu,gaz bombası, köpüğü, keleşi, tomsonu, hertürden tabancası, telsizi, ABD yapımı shot-guntüfeği, G-3’ü, copu, kalkanı, çelik yeleği, zırhı,her türden kesici ve delici aracı, henüz ne olduğubelirlenemeyen kimyasal maddeleri ile birkatliam ve işkence şebekesi... Öbür tarafta elindetaş, sopa ve gerektiğinde kendisiyle beraberdüşmanı havaya uçurmak için ateşlenmeye hazırtüpler ile inançlı, cüretli, herşeyiyle kendinidevrime adamış olan bir avuç insan...

Onlar gibi savaşarakhazırlanalım daha büyükkavgalara!

Bugün eğer katliamda yalnızca on şehitverilmişse, bunu bir tesadüf saymak gerekir. Zirageri kalan devrimci tutsaklardan ateşlisilahlardan ve öldürücü darbelerden yaraalmayanların sayısı iki elin parmağını geçmez.

Gerçekte devletin Ulucanlar’daki hesabıdaha büyük bir katliamdı. Çatışmalarınbitmesine yakın bir evrede, onlarca devrimcitutsağın yaralı olarak ele geçirildiği bir safhadayapılan telsiz konuşmalarında “30-40 kişiyigözden çıkarın” ifadeleri bunun açık bir

kanıtıdır. Aynı şekilde, çatışmada yaralı olarakele geçirilen ve ölümcül bir yarası bulunmayanHabip ve İsmet’in onlarca tanığın gözü önündeişkenceyle katledilmesi, Cemal Çakmak’ınölüler listesinde adının açıklanması, çatışmadabaşaramadıklarını çatışma sonrasında yürürlüğekoyduklarını gösteriyor.

Sınıf mücadelesinin sertleştiği bir dönemegiriyoruz. Milyonların hayatını cehennemeçevirecek saldırılar peşpeşe geliyor. Sermayeninfaşist devleti işini kolaylaştırmak için öncü-devrimcileri ezerek, en azından etkisinizayıflatarak, emekçi kitlelere köleliği dayatmakistiyor. Emekçi yığınların bu katliamı kendidışlarında gerçekleşen, kendilerini pek deilgilendirmeyen sıradan bir olay gibi boşgözlerle izlediğini söylemek doğru değil. Henüzdevlete olan tepkilerini açıkça ifade edemiyorlar.Henüz kendilerine yönelen saldırılar iledevrimcilerin katledilmesi arasındaki bağıyeterince kuramıyorlar.

Zindanlarda direnmek, yeri geldiğinde bedelödemek biz devrimci tutsaklar için olağan birgörev. Fakat asıl zor olan, içerde ve dışarda,bunu işçi ve emekçilere anlatabilmek,kavratabilmek ve onları kendi kurtuluşları içinmücadeleye sevkedebilmektir. Bu başarılmalıdır.Bu, onlarca şehidimizin bize başarmamızıemrettiği görevdir. Bu başarıldığında, onlardanakan tek bir damla kan yerde kalmamışolacaktır. Biz tan ağarırken ateş altında yenihalaylara durmaya hazırız.

Yeter ki kavga bayrakları dört bir yandaderlenip yükselsin!

(Kızıl Bayrak’ın 20 Kasım 2009 tarihli 79,sayısından derlenmiştir...)

...

ölmez, yenilmez!

Ümit Altıntaş: Partininsarsılmaz dava adamı

Her dem sevdalıVe her an ayaklanmaya hazırBir yorulmaz yürekti Ümit yoldaşın yüreğiSesinde yıldızlar terleyenBir çatal yürekZifiri maviGözbebekleri İki sıcak,İki güneş damlasıTanyerinin namlusunasürülmüş İki dal mermi...Genç önderiydi Parti’ninKavganın güleç yüzlümilitanıÖfkesi alnının altında erimiş metaldan bir okyanustuve bir yanardağınderinliklerinden gelirdikahkahalarıAykırı çiçeklere benzerdi sonraKayanın yüzünde açanİnatçı, DirengenBir top ateş dikeni kimi zamanKimi zaman bir tutamçiğdemVe en çok da Bir kızılca karanfildir o şimdiZafer çelengini süsleyen...

Cüret ettik, başardık!“Devrimcilik bir yıkma ve yeniden kurma diyalektiğidir. Biz

1987’de siyasal mücadele alanına çıktık. Yüzümüzü esastadüzene dönmüş olmakla birlikte, duruşumuz küçük-burjuvadevrimciliğini aşmaya ve yıkmaya dönüktü. Ona yönelikeleştirimiz, onun tarihsel bir ara dönemin ürünü olarak nedenbittiğinin ilanıydı. Yıkıcı bir eleştiri olarak bunun bir değerivardı; ama partiye kadar daha ileri bir devrimciliğin, sınıfdevrimciliğinin üretilebileceği bir iddiaydı, buna dönük bircüretti.

“On yıllık süreç içinde cüret ettik ve başardık. Geldiğimiz yer,yıkmayla yeniden yaratma arasındaki o ilişkinin şimdi yüzünütümüyle ve gerçek kapsamıyla düzene dönmesi gereken yerdir.Şimdi bütün değerlendirmelerimizdeki düzene dönük yan gerçekmaddi temellerine kavuştu ve bundan böyle bunun üzerindenanlam bulacaktır. Buradan bakıldığında, yeni girdiğimiz partilimücadele evresi, düzeni yıkacak maddi güçleri bulmanın,pratiğini gerçekleştirmenin ve önceki deneyimleri de dikkatealarak bu topraklarda sosyalizmi yeniden yapılandırmanıncüretidir.

“Partiyi kazandık! Gerçekte geleceğimizi, gözbebeğimiz gibikorumamız gereken temel bir tarihsel aracı kazandık. Üzerineartık tereddütsüz öleceğimiz bir davayı kazandık. Artıktereddütsüz öleceğiz! Çünkü parti öncesindeki bütün birikimgüvenceden yoksundu. Parti inşa süreci hep bir biçimdeattığımız adımların sallantılı olduğu, güvenceli olmadığıadımlardı. Şimdi tereddütsüz öleceğiz! Çünkü parti, her neolursa olsun, bundan sonra bu birikimin yok edilemeyeceğininmaddi bir karşılığıdır.

Partiyi kazandık! Önümüzde sınıfı partiye kazanma, parti vesınıfa dayanarak devrimi kazanma sorumluluğu var!

Şan olsun partimize, Türkiye Komünist İşçi Partisi’ne!”Ümit Altıntaş/Tuna

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Röportaj18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Sermaye devletinin hücre tipi cezaevi saldırısının birprovası olarak 1999’un 26 Eylülü’nde gerçekleştirdiğiUlucanlar Katliamı’nda, 10 devrimci tutsak yiğitceçarpışarak şehit düştü. Kanlı katliamda şehit düşenTKİP Merkez Komite Üyesi Ümit Altıntaş’ın annesiSongül Altıntaş ile operasyon ve Ulucanlar’ın 13.yıldönümü üzerine konuştuk...

- Ulucanlar, devletin imza attığı kanlı katliamlardanbiri olarak hafızalara kazındı. Siz aileler olarak busüreci nasıl yaşadınız?

Songül Altıntaş: O dönemi tam anlamıyla dilegetirmek, duygularımızı açıklamak mümkün değil. Heryönüyle sıkıntılı bir dönemdi. Hiçbir zaman hayaledemeyeceğimiz kadar kötü şeylerle karşılaştık. İnsanlarhiç ummadıkları, hak etmedikleri bir şeyle karşılaştıklarıiçin daha çok üzülürler. Çünkü bir insan hak ettiği birşeyle karşılaşmıştır ve o kadar üzülmez. Ancak, olaylarıo kadar çarpıttılar, farklı yerlere götürdüler ki insanlarındüşündükleri şeylerin arkasında olduklarını anlatmakiçin değil de onları “terörist”, kötü ruhlu insanlar gibigöstermek istediler. Halbuki bu insanlar devrimcilerdi vekimseye zararı olmayan insanlardı. İnandıkları,duydukları şeylerin arkasında duracak kadar duvaryapmış ve arkasında dikilmiş insanlar. Bunun uğrunahayatını verecek kadar cesur kişilerdir. Biz o dönemdeinsanların suskunluğuna çok üzüldük.

Daha önce böyle şeyler yaşayan biri olmadığım içinorada başka bir dünyayla tanışmış oldum.

Devrimci kelimesi bile farklı geliyor insana. Dışarıdane yapıyor, nereye kadar yapabildiğini bilmiyordum.Mesela bir arkadaşınla ortak bir fedakarlık yapmangerekiyor ama bir bakıyorsun yanında kimse yok.Devrimcilerde onu görmedim. Bambaşka insanlarlatanıştım. Ödün vermeyen, inandıklarının arkasındaduran, saygılı, sevgili ve tutkun insanlar tanıdım. Aradan13 sene geçmesine rağmen, önceden siyasetle hiçbirilgisi olmayan bir anne, Ümit’in annesi olarak çok şeylergördüm.

Birçok insan, Ümit’i sevdikleri, onun düşüncelerinindoğruluğuna inandıkları için bana da sevgiyle yaklaştılar.Hiçbir kusur, yanlış yapmıyorlar. Öz evladımdan hiçbirfarkları yok. Şu evde yatıp kalkmayan insan kalmadı.Dışarıdaki insanlar bu durumu anlamıyorlar. Mesela ilkdefa tanıştığım bir devrimci bana gelmiş ve yemekyemiş. Bu durumu insanlara anlatmak çok zor.

Onlar da benim gibi olayların içine girebilseler, ozaman anlarlar. İnsanlarda bir korkaklık var. Çünkü bazışeyler hep yalan, yanlış anlatılmış. Alevileri yanlıştanıtmaya çalıştılar bize. Benim çoğu arkadaşım Alevi veonların içine girdikten sonra anlatılanlarla bir ilgisiolmadığını gördüm. Devrimcileri de kötü göstermeyeçalışıyorlar. Devrimcilerin kötü insanlar olmadığını çoğukişiye de anlattığımı sanıyorum. Çünkü hiç tanımadığınbir insanla sohbet ederken Ümit’ten bahsedildiğindekonu devrimciliğe geliyor. İşte o zaman tepki gösterenbakışları görebiliyorsunuz.

- Çocuklarınız içerdeydi. Gelişmeleri izliyordunuz?İçerde yaşananları nasıl duyuyordunuz?

- İçerideki insanlar çok daha sakin ve her şeyinbilincindeydiler. Ben ise çok fazla paniktim. Onlar, kendi

düşüncelerinin, yaşadıklarının arkasındadurabileceklerini bildikleri için daha farklıydılar. Ben busüreci onlar gibi karşılayamadım ve psikolojim de dahaçok bozuldu. Karşı taraftakilere de ne kadar isyan etsek,nefret kussak hiçbir zaman gerçekten bir nefretduymadık. Çünkü, onlar zaten vicdanları ile hareketetmedikleri için yaptıklarının doğru olmadığını biliyorlar.İnsanları yanıltmak işçin başka imajlar yaratıyorlar. Neyaparlarsa yapsınlar doğrular asla gölgede kalmıyor veaçığa çıkıyor. Onların vicdanları rahat değil. Devrimcilergülerek ölüme gittiler. Gülerek ölmüş insanların nesiniunutabilecekler.

Cezaevine ziyarete gittiğimizde bile ayakkabımızıher şeyimizi çıkarttırdılar. Neticede çocuğumuzla,akrabamızla sohbet edeceğiz. Orada ne yapabilirim ki.Zaten girişte saatlerce bekletiliyorduk. Çorabımızı,ayakkabımızı bile çıkarttırıyorlardı, insan haklarınıelimizden alıyorlardı.

Bunların hepsini korkaklıklarından yapıyorlardı. Nekadar güçlü olurlarsa olsunlar çocuklarımızınkafalarından korkuyorlardı. İnsanların düşüncelerindenkorktular. Yemek götürdüğümüzde bile didik didikediyorlardı. Ne yapacaktık, yemeğin içinde silah mısokacaktık.

Dört duvar arasında olan insanlar kime neyapabilirler ki? Cezası verilecekse verilir ama bu nedir?

Adli davalardan yatan insanlar bize mektuplargönderiyorlardı. “Biz dünyayı sizin çocuklarınızsayesinde tanıdık” diyorlar. Bunu, insan öldürmüşkatiller söylüyordu. Her yerden mektup geliyordu. Haraçkesen insanlar Ümitler’le tanışınca her şeyin düzeldiğinisöylüyorlardı. Bunu tüm dünya biliyor ama konuşmayacesaret edilemiyor.

Örneğin bir yatakta 3 erkek yatıyordu. Böyle bir şeyolur mu? Aslında bunların hiçbiri insan değil. Çünküyaptığını bile bile yapıyor.

- Operasyonu nasıl haber aldınız?- Evdeydik ve televizyondan duyduğumuz anda ben

bittim. Tayfun o zaman küçüktü ve ortaokula gidiyordu.Babasını da Tayfun’u da aramadan Ankara’ya yolaçıktım. 27 sene ben bu devlete hizmet ettim. Kendinedevlet diyorsun, cumhuriyet diyorsun dört duvar içindekiinsanlara havadan bile müdahale ediyorsun. O kadarağlıyordum ki Ankara sallanıyordu. Nereye gittiğimibilmiyordum. Orada tanıştığım delikanlı, “Acılarınızıiçinize gömüp ayakta nasıl durduğunuzu göstereceksiniz.Ümit’in annesi olduğunuzu göstereceksiniz” dedi.

Ümit’in cenazesi önde biz arkada İstanbul’a kadargeldik. Gelinir mi, biz geldik. Ben yıllar sonra şöyle

düşündüm. Orada silüet olarak vardım, ruhum yoktu.Ama ben onlara karşı acımı belli etmem. Bu acı değildir,acı ve gururdur. “Ölüm bile olsa üç şey unutulmaz.Anne, evlat, vatan” derler. Hangi vatan? Bu vatan mı?

- Tutsak aileleri arasında nasıl bir dayanışmavardı?

- O zaman Yeter anneyle tanıştık. Ankara’daSincan’da oturuyorlardı. Basın açıklaması yapılacakSongül anne dediler. Tayfun’u biz götürelim sen bize geldediler. Yeter anne gitti Tayfun’la. Bu süreçten sonradostluklar kurduk. Yaşımız büyük olmasına rağmenÜmit’in arkadaşlarına gidiyoruz. Çok sıcak ilişkilerkurduk.

- Ümit nasıl biriydi?Herkes, Ümit’in ulaşılmaz biri olduğunu söylüyor.

Gerçek bir insan olarak, insanları sevdiğini söylüyorlar.Ümit bana arkadaşlarını getirirken, “anne bunların annebabaları buralarda yok. Sen ona göre hazırlan” diyordu.Bana, “bir tek beni görme, bencil olma” diyordu.“Hepsini düşün” diyordu.

Küçüklüğünde, ilkokul zamanında bile yaptığıresimlerde çiftlik çizerdi. Tüm aileleri resmin içinekoyardı. Antep’te bulunduğumuz sırada Ümit’in ilkokulöğretmeni, benimle tanışmak istediğini söylemiş vehaber göndermiş. Öğretmeni, Ümit’in okuduğu kitaplarımerak ettiğini söyledi. Kütüphanemiz olmadığınısöyledi. Ümit’in her şeyi öğrendiğini ve bunu nasılöğrendiğini merak ettiğini söyledi. Ümit bana sürekli,“bana oyuncak alma kitap al” derdi. Kazanla yemekyapalım ve tüm sokak hep beraber yemek yapalım gibi...

Ümit, kahkahaları ile meşhur bir insandı. Ulucanlaröncesinde de kısa süreler gözaltılar yaşadı.

Çocuklarımıza yapılanları hala kabullenemiyorum.Böyle bir şey olmaz. Sadece bu olay değil yıllarca başkaolaylar da yaşandı. Elbette bir gün cezalarını çekecekler.Bu yalanları, dolapları nereye kadar sürecek?

- Şu anda devrimci mücadeleye nasıl bakıyorsun?- Devrimciler, inandıkları yolda olmanın mükafatını

buluyorlar. Mücadeleyle bir şeyler elde edilir. 1Mayıslar’da Taksimler’i almak için bedeller ödendi amaen yasak yer dahi alındı. İlerleme eskiye göre çok güzel.Devrimci çocuklarımızın duygu ve düşüncelerinesaygılıyız. Ümitlerden önce daha farklıydı düşüncelerim.Her bir acıyla, akılları sıra darbe vurduklarını sananlarainat düşüncelerimiz güçleniyor.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ümit Altıntaş’ın annesi Songül anayla konuştuk...

“İnançlarını, düşüncelerini duvar yaptılar!”

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

- Bugün katıksız bir polis rejiminde yaşıyor, hergün yeni bir örnek ile karşılaşıyoruz. Değişikbiçimlerde ortaya çıkan örnekler üzerinden içindeyaşadığımız durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

- Halkımıza yönelmiş açık bir polis terörüyle karşıkarşıyayız. Tabii bu terör sadece bugünün sorunu değil.Ülkemizde politik mücadele yürütenler işkence ve infazbaşta olmak üzere her daim bu terörün muhatabıoldular. Bugün olan ise daha önce halkın öncülerineyönelmiş bu terörün etki ve ilgi sahasını halkın herkesimini kapsayan bir genişliğe dönüşmesidir. Artıksadece politik mücadele yürütenler değil, herhangi birnedenle polisle muhatap olmak zorunda kalan herkes buterörün mağduru olmaktadır. Sokakta yürüyor olmanız,hamile eşinizi hastaneye yetiştiriyor olmanız, maddihasarlı bir trafik kazasına karışmanız, sahibi olduğunuzkafede sigara içen polisi uyarmanız bu teröre maruzkalmanıza gerekçe oluşturabilmektedir.

Yine geçmiş dönemlerden farklı olarak polisterörünün artık sadece polis merkezleri, emniyetbirimleri ve karakollarda yaşanmadığını sokağa taştığınıbelirtebiliriz. Bu açıdan daha pervasız ve dizginsiz birpolis terörüyle karşı karşıyayız.

- Devletin kurumları tarafından cinayetler,katliamlar meşrulaştırılıyor. Bu kuralsızlığın vekeyfiyetin hayata geçirilmesinin temel ayaklarınelerdir?

İşkence ve infaz bir devlet politikasıdır. Bu nedenlehükümetler, polis müdürleri, savcılar herşey gelip geçiciiken polis terörü kalıcıdır. Kalıcı olduğu içinmeşrulaştırılmaktadır. Devletin bekası bu teröremuhtaçtır. Halka yabancılaşmış, halka rağmen birsistem ancak böyle ayakta kalabilir. Her zaman söyledikpolis terörü; kötü çocukluk geçirmiş, iyi bir aileyaşantısına sahip olmayan, yetersiz beslenmiş polislerinyarattığı bir sonuç değildir, bir devlet politikasıdır. Bunedenledir ki; yasama bu terörün uygulanması içinuygun yasal değişiklikler yapmakta, yürütme bu terörübizzat uygulamakta, yargı da zamanaşımı, beraat gibiyollarla korumaktadır.

- Polis terörü yalnızca keyfi cinayetlerden ibaretdeğil. Dün Alaattin Karadağ, bugün Hasan SelimGönen sokak ortasında devrimci faaliyet sırasındainfaz edildi. Ancak, herhangi bir tepkiylekarşılaşılmadı. Tek bir koro halinde işlenen bucinayetleri daha farklı kılan nedir?

Bugüne kadar yüzlerce devrimci polis tarafındaninfaz edildi. Alaattin Karadağ, Hasan Selim Gönenyakın dönem örnekleri olarak önümüzde durmaktadır.Başta medya olmak üzere hatta solun büyük bir kısmıne yazık ki söz konusu devrimciler olunca bu terörüadeta olağan karşılamaktadır. Bakın gösterilen tepkileroldukça sınırlıdır. Adeta yasak savma kabilindedir.

Oysa, devletin kendi koyduğu hukuk kurallarını bazalsanız dahi bu infazlar suçtur. Peki bu durum nedenkaynaklanmaktadır. Bence tepkisizlik halkımızaçısından devletin medya aracılığıyla yaratmayaçalıştığı çarpıtmadan, sol açısından ise açık bir kafakarışıklığından kaynaklanmaktadır.

Yunanistan’da öldürülen Alexis için ortak eylemdüzenlemek için seferber olan sol aynı dönemdeişkencede katledilen Engin Çeber için kılını dahi

kıpırdatmamıştır. Bu bir meşruluk sorunudur. Devletikarşısına almaktan korkan bir ruh halinin yansımasıdır.Açıklıkla belirtmeliyim ki bizim açımızdan öldürülenher devrimci koşulsuz sahiplenilmelidir. Biz bumeseleye böyle bakıyoruz.

- Birçok örnekte yargının da polisi aklamak üzereseferber olduğunu biliyoruz. Hukuksal süreç nasılişliyor?

Esasında polis terörünün en önemli aktörü yargıdır.Çünkü bu terörü meşrulaştırmaktadır. Bu terörünmağduru olanlar her daim adaletsiz bırakılmaktadır.Yargı bu işi nasıl yapmaktadır? İlk olarak polislerhakkında dava açılması tamamen devrimcilerin ısrarlıve kararlı mücadelesi yahut olayın kaçınamayacak birdüzeyde kamuoyunun gündemine gelmesi ile mümkünolmaktadır.

Açılan bu sınırlı davalar ya zamanaşımıyla yahut daberaatle sonuçlanmaktadır. Tabi tüm bu süreç boyuncapolis varolan delilleri karartmakta hatta yeni delilleryaratmaktadır. Yargı bunu seyretmekte seyretmekle dekalmayıp şikayetçi olanlara açılan “memura mukavemetetme”, “hakaret” gibi karşı davalarda halkımıza cezalaryağdırmaktadır.

- ÇHD’nin girişimiyle başlatılan İmdat Polis hattı,gerek basın, gerekse polis tarafından “ilgi”ylekarşılandı. Bu hat fikri nasıl ortaya çıktı?

Bu tablo karşısında halkın hukukçularının sessizkalması söz konusu olamaz. Halkın avukatları uzunyıllardır toplumsal, siyasal ve sendikal muhalefetiçerisinde biriktirdikleri deneyimlerini merkezileştirmeihtiyacı duydular. İşte İstanbul Barosu bünyesindenkurulan “İmdat Polis Hattı” bu ihtiyacı karşılamak içinoluşturuldu.

- Uygulamaya toplumun ilgisi nasıl?Bu hat halkımızın polis terörü karşısında çaresiz ve

yalnız olmadığını gösterdi. Bu nedenledir ki, halkımızınilgisi yoğundu. Bu nedenle aldığımız ilk telefonlarınbüyük çoğunluğu teşekkür telefonlarıydı. Hat şu andaişlevsel olup polis terörüne maruz kalan herkes bizeulaşmaktadır. Günde yaklaşık elli başvuru alıyoruz. Vebunları karşılamaya çalışıyoruz.

- Son olarak polis “infaz listesi” yayınlayarakbombacı avına çıkmaya kadar işi vardırdı. Tüm busaldırılara karşı nasıl bir mücadele hattı örülmeli, bukonuda ÇHD olarak önerileriniz neler?

Polisin infaz listesi elinde patladı. Sadece işkencecideğil aynı zamanda ahlaksız ve yalancıdırlar. Bu halkınçocuklarını katletmek için sahte listeler dahihazırlıyorlar. Yalnız unuttukları; gerçekler devrimcidir.Yalancılıkları adeta bir tokat gibi yüzlerinde patladı.Hemen listelerini geri çektiler. Tabii bu polisin bu iştenvazgeçtiği anlamına gelmiyor, başta da belirttiğimizgibi polis terörünün tarihi devletin tarihidir. Tüm busaldırılara karşı mücadele etmekten başka bir şansımızve yolumuz yoktur.

Çağdaş Hukukçular Derneği olarak devrimcilere biröneri dizisi getirme lüksüne sahip olduğumuzudüşünmüyorum. Söyleyeceğimiz tek şey hiç bir koşulöne sürmeden polis terörüne karşı yürütülecekmücadelenin daima bir parçası olacağımızdır.

Röportaj Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Katledenler bir kez dahakorundu...

Şerzan unutulmayacak!

Şerzan Kurt’u vuran polis serbest bırakıldı. Katilpolis serbest bırakılmadan önce Sakarya’da küçükbir kıza tecavüz eden ve aralarında polisin veaskerin bulunduğu birçok kişi serbest bırakılmıştı.Aylar öncesinden ise 13 yaşındaki N.Ç.’ ye tecavüzeden 26 kişi serbest bırakıldı. Son bir haber daha;14 yaşında yakalanan gerilla Hasan Dal yaşıbüyütülerek (22 yaşına çıkarıldı) ağırlaştırılmışmüebbet hapis cezası aldı. Yaşanan adeta yeni birErdal Eren vakasıydı. Tüm bunlara baktığımızdadüzenin mahkemelerinin kim için çalıştığıyeterince açık değil mi?

Bizim devletten elbette ki bir adaletbeklentimiz yoktur. Sokakta devrimci vurup,katilleri serbest bırakan bir ülkenin devletindenadalet beklenebilir mi? Katil polis Gültekin Şahin’inavukatı mahkeme heyetine şöyle dememiş miydi:

“12 yaşındaki Uğur Kaymaz’ı öldüren polisleriserbest bırakıyorsunuz da neden aynısını yapanmüvekkilimi serbest bırakmıyorsunuz?”.

Mahkeme heyeti ilk defa mahkeme boyunca –katil lehine olmak üzere- tutarlılık gösterdi vetalebi kabul etti. Biz de bu katletmeye ortağızdedi. Önce cezayı olası kasttan istedi. Ardındanfaile yardımcılık suçundan (oysa burada G. Şahinasli faildir, yardımcı olması mümkün değildir)yarıya indirdi ve uzun tutukluluk süresini bahaneederek Yargıtay aşaması boyunca sanığı tutuksuzyargılamak üzere serbest bıraktı. Yani tam birtahliyenin önünü açtı. KCK operasyonları sonucuiçeri alınmış, yılardır iddianameleri bileokunmamış o kadar insan varken varın siz söyleyinbu adalet midir? Hangi sınıfın adaletidir?

Fakat bu kadarı devlete yetmedi. Şerzan’ıananlara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde KCKkapsamında alt sınırı 8.5 yıl olmak üzere davaaçıldı. İstenen ceza Gültekin Şahin’e verilencezadan daha çok.

Kim daha suçlu? Polislik kurumu mu?Mahkemeler mi? Yoksa bir piyon olan GültekinŞahin mi? Aslında hepsi bir bütün. Sermaye devletidenen yapbozun tamamlayıcıları. Katiller aramızdadolaşıyor. Şerzan ne ilkti, ne de son olacak.Mahkemenin daha keyfi davrandığı AlaattinKaradağ davası da bunu gösteriyor. Bizler devletinboğazına yapışmadığımızda, Yunanistan’dakiAlexis’in ölmesiyle yaşananlar gibi bir tablo ortayakoymadığımızda katliamlar daha da artacak.Üstelik politik güçlerden çok bu saldırı halkayöneliyor. İzmir’de öldürülen Emrah Barlak veAnkara’da öldürülen Cem Aygün bunun birörneğidir.

Bu gerçeği işçi ve emekçilere daha iyianlatmalıyız. Burjuvazi bizi daha radikal, kararlı veuzun soluklu bir mücadeleye itiyor. Davetlerikabulümüzdür.

B. Tahir

Artan polis cinayetleri ve “İmdat Polis hattı” üzerine ÇHD İstanbul Şube BaşkanıTaylan Tanay ile konuştuk...

“Polis terörünün tarihi devletin tarihidir!”

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Dünya Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 201220 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

Kapitalizmin yapısal krizi derinleşiyor. Küreseldüzeyde büyük alt üst oluşlara yol açacak bir süreciniçindeyiz. Özellikle AB, küresel bir kriz odağınadönüşüyor.

Troyka’nın krizi kontrol etme yönündeki herhamlesi sorunu daha da yoğunlaştırıyor. AB bugün içiçe geçen, birbirini besleyen ve tetikleyen kamu borçkrizi ve bankacılık krizi yaşıyor. Ve bu iç içe geçenkriz senkronu giderek şiddetleniyor.

AB’de borç ve bankacılık krizi derinleşiyor

Avrupa Birliği İstatistik Kurumu (Eurostate),Ağustos ortasında yayınladığı raporda AvroBölgesi’nde ekonomilerin küçüldüğünü açıkladı. Buküçülmenin AB genelinde de sürdüğünü bildirdi.Eurostate, Avro Bölgesi’ndeki 17 ülke ekonomisinin2012 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 0,4 oranındaküçüldüğünü, AB bölgesindeki 27 ülkede iseküçülmenin yüzde 0,2 oranında gerçekleştiğiniaçıkladı.

Özellikle Avrupa’nın Akdeniz havzasında yer alanülkelerde durum son derece riskli bir noktaya geldi.Aynı periyotta Yunanistan’ın küçülmesi yüzde 6,2’yeulaştı. İberya bölgesinde de durum pek parlak değil.Portekiz ekonomisinin 2012 ikinci çeyreğinde yüzde3,3 oranında daraldığı görüldü. İspanya ekonomisi iseiflasın eşiğine sürükleniyor. İspanya, ikinci çeyrekteyüzde 1 oranında küçüldü. Avrupa’nın üçüncü büyükekonomisi olan İtalya ise tehlikeli bir sürecin içinegirdi. İtalya yüzde 2,5 oranında bir daralma yaşadı.

Rapor, Fransa, İngiltere ve Almanya’nın “yıkıcı”bir durgunluk içinde olduğunu ortaya koydu. Fransayüzde 0,3 oranında bir büyüme gösterse de bu durumhızla değişebilir. İngiltere’nin yüzde 0,8 oranında birdaralma yaşaması, İngiltere’de işlerin iyi gitmediğinigösteriyor. Almanya her ne kadar aynı periyotta yüzde1’lik bir büyüme trendi yakalasa da henüz “arzuladığı”toparlanmayı gerçekleştiremedi.

Kıtasal düzeyde yaşanan ekonomilerdekiküçülmenin “doğal” uzantısı olarak işsizlik de giderekyükselmeye başladı. Kriz öncesinde yüzde 7 dolayındabir rutinde seyreden işsizlik, kriz yıllarında orantısalbir yükselişe geçti. 2012 Temmuz sonunda AB’dekiişsizlik oranı yüzde 10,4’e ulaştı. Avro alanındaki oranise yüzde 11,3’e yükseldi. Böylece AB’deki işsizlerinsayısı 25 milyonu geçti. Yalnızca son bir yılda (2011Ağustosu – 2012 Ağustosu arasında) işsiz yığınlara 2milyon kişi daha katıldı. Bu durum istatistiki olarakişsiz sayısında son bir yılda yüzde 10’a yakın biryükselmenin yaşandığını gösteriyor. Ve içine girilensürecin sarsıcı sosyal boyutlarını ortaya koyuyor.AB’deki genç işsizlerin oranında da ciddi bir yükselmegörülüyor. Genç işsizlerin sayısı AB düzeyinde 5,5milyona ulaştı. Totalde bu oran toplam işsizlerin yüzde22’sini oluşturuyor.

Krizin ilk yıllarında Almanya’da işsizlik oranıyüzde 9’lara yükselmişti. Almanya bir düzeydegerçekleştirdiği “istikrarlı” ihracata dönük büyüme ilebu oranı aşağıya çekti. İşsizlik, 2012 Temmuzrakamlarına göre yüzde 5,5’e kadar düştü.

2012 yılının üçüncü ve son çeyreğinde iç içe geçen

borç krizi ve bankacılık krizinin derinleşmesiyle ABve Avro Bölgesinde işsizliğin orantısal bir şekildeyükselmesi büyük bir olasılıktır. Yıl sonuna doğruAB’deki işsizlik oranının yüzde 12’lere ulaşmasıbekleniyor.

Böylesi bir tablo AB’nin her ülkesini saran yüksekkamu borçlarıyla daha da vahimleşiyor. Avro alanındakamu borç yükü milli gelirin yüzde 89’una ulaştı.

Özellikle Avrupa’nın Akdeniz Havzasında durumson derece kritik bir aşamaya geldi. Kriz, zaten kamuborçlarının çok yüksek seyrettiği bir konjonktürdeAB’yi vurmuştu. Krizi engellemeye yönelik her hamlebirkaç yıl içinde bütçe açığını içinden çıkılmaz birnoktaya sürükledi. Kamu borçları önemli bir eşiğegeldi. 2011 yılının sonunda AB içindeki 27 ülkeninkamu borçları 11 trilyon avroya yükseldi. 11 trilyonavro AB’nin yıllık hasılasının yüzde 85’ine ve AvroBölgesi’nin yüzde 90’ına ulaşıyor.

Kamu borçları, AB’nin oluşturduğu parametrelerinçok üstünde seyrediyor. Ve AB’nin gelişim sürecinietkileyecek bir içeriğe bürünüyor.

Akdeniz havzası bu süreçten yıkıcı bir şekildeetkilendi. Yunanistan’da her an bir ekonomik çöküşyaşanabilir. Yunanistan’a yönelik Troyka’nın heroperasyonu çöküş olasılığını artırıyor. Portekiz veİrlanda batık ülkeler olarak değerlendiriliyor. VeYunanistan ile birlikte anılıyor. İtalya ve İspanya gibiAvrupa devleri bile bu anafordan etkilenmeye başladı.Hatta sarsıntılar Fransa’yı ve Belçika’yı etkileyecekboyuta yükseldi.

Bu konjonktürde kamu borçlarının yüksek olduğuülkeler devlet kağıtları basarak borcu borçlakapatmaya çalışıyor. Ama alınacak yeni borçlar içinyüksek faiz ödemek zorunda kalmaları, borç sarmalınıiçinden çıkılmaz bir noktaya getirdi.

Yunanistan buna çarpıcı bir örnek oluşturuyor.Yunanistan on yıllık borçları için yüzde 20 oranındafaiz ödemek zorunda bırakıldı. İspanya ve İtalya’yauygulanan faizler yüzde 5-6 civarında. Almanya iseyüzde 1’lik faizle borçlanıyor.

Kamu borç krizi içinde çırpınan ülkeler bu kez defaiz darbesiyle sarsılıyor.

Bir emperyalist blok ve emperyalist proto-devlet olarak AB

Finans kapitalin son operasyonu, Avrupa MerkezBankası-(ECB) aracılığıyla devlet tahvillerini “uygun”bir faizle, üç yıl için sınırsız bir şekilde alma kararıoldu. ECB’ye devlet tahvilleri satacak ülke öncelikle,Avro’nun istikrarı için kurulan Avrupa KurtarmaFonu’na (ESM) başvurması gerekiyor.

ECB bu kararı Almanya’nın muhalefetine rağmenaldı. ECB, aldığı kararla bir yandan sosyal yıkımprogramlarının sistemli bir şekilde hayatageçirilmesini sağlamayı, öte yandan özellikle avrokrizinin etkilerini azaltmayı ve hegemonyasınıyaygınlaştırmayı hedefliyor. Bunun yanında yaratacağıbağımlılıkla borç krizi sarmalındaki ülkelerinmaliyesine yön veren ve bütünüyle kontrol eden birkonuma ulaştı. Kendisine yönelik her türlü itirazıböylece fiilen engellemeyi başardı.

Böylesine adımlar, AB’nin finans kapitalin yapısalve konjonktürel ihtiyaçlarına göre reorganize olmasınıiçeriyor. Ayrıca işçi sınıfı ve emekçi yığınlar için yenistratejik saldırılar anlamına geliyor.

Kıta düzeyinde neo-liberal hegemonyanın yenidenve radikal bir şekilde inşasını içeren bu süreç kamuharcamalarının hızla azaltılmasını, sağlık ve eğitiminmetalaştırılmasını, sınıfın atomize ve amorfeedilmesini ve tarihsel kazanımların gasp edilmesiniiçeriyor. Troyka işgücü reformu adını verdiği yeniemek rejimi düzenlemesiyle sınıfın kolektif aksiyonyeteneğine darbe vurmak ve çalışma yaşamınısistematik esnekleştirmek ve güvencesizleştirmekistiyor.

Bütün bunların yanında ECB’nin son hamlesi veAvrupa Kurtarma Fonu’nun bütçesinin yükseltilmesi(Almaya’nın itirazına karşın Avrupa AnayasaMahkemesi fonun yükseltilmesini onayladı) AB’ninjeostratejik hedeflerine uyumlu bir gelişme vedüzenlemelerdir.

AB bir emperyalist blok ve emperyalist proto-devlet yapılanmasıyla jeostratejik hedeflerine uygunprojeler oluşturuyor ve adımlar atıyor. Kapitalizminyapısal krizine bağlı olarak emperyal özneler arasındahegemonya savaşlarının şiddetlendiği koşullardaAB’nin jeopolitik yönelimleri ve hamleleri kendisi içinyaşamsal önem taşıyor. Özellikle bu hamleleriengelleyecek ya da etkisizleştirecek AB içindekigelişmelere karşı da son derece hassas bir tavırsergiliyor. Bunu net olarak Yunanistan üzerineyürütülen tartışmalarda görebiliriz.

Troyka, hazırladığı son raporda, Yunanistan’ın malidenetimine vurgu yaparken ayrıca Yunanistan’ınAvrupa para birliği içinde kalmasının sadece bir parasorunu olarak görülmediğini açıkladı. Yunanistan’ınAB’nin Doğu Akdeniz Bölgesi ve Ortadoğu’dajeopolitik çıkarları açısından son derece önemtaşıdığını vurguladı. AB’nin dominant ülkesi olanAlmanya’nın da soruna yaklaşımı benzer şekilde oldu.Merkel, Yunanistan’ın jeostratejik önemine vurguyaptı.

Bu açıklamalar ve adımlar AB bünyesinde bundansonra yaşanacak gelişmelere de perspektifsunmaktadır.

AB’de yaşanan kriz küresel ve kıtasal düzeydekibir dizi etkenle kesişen ve derinleşen bir seyir içinegirdi. Özellikle borç krizi ve bankacılık krizinin bir içsenkron kazanması AB’de yıkıcı sonuçlara yol açabilir.

2013 yılı AB için kritik bir yıl olacak. 2012’nin sonçeyreğinde borç ve bankacılık krizinin gelişim seyri,Avrupa işçi hareketinin mücadelesi, Yunanistan’ıniçine girdiği yüksek konjonktür ve Yunanistan işçisınıfının yaratacağı yeni dinamikler önem taşıyacaktır.

AB coğrafyasının kapitalizmin yapısal krizininodağı haline dönüşmesi, yaratacağı sınıfsalantagonizmanın şiddetiyle birlikte, bu coğrafyayı aynızamanda sınıf ve kitle hareketi açısından da küresel birodağa dönüştürmektedir. Ve bu odaktaki gelişmelerinuluslararası düzeyde işçi hareketini besleyici veşekillendirici bir rolü olacaktır. 2013 yılının buyönüyle de dikkat çekici bir yıl olması yüksek birihtimaldir.

AB, kapitalizmin yapısal krizinin odağına dönüşüyor

Volkan Yaraşır

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21DünyaSayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Güney Afrika’daki işçiler şiddetin temel dayanakolduğu bir sosyal sistemde yaşıyor ve çalışıyorlar. Buistisnai değildir, kapitalizmin genel durumuna içkindir.Karl Marx bunu “kan ve kire bulanmış” bir sistemolarak tanımladı. 16 Ağustos’taki Marikana Katliamı,işçilerin günlük yaşamından akan iki şiddet biçiminiön plana çıkardı. Birincisi, ANC (Afrika UlusalKongresi) devletinin zora başvurma kudretiyle dışavurulan asimetrik bir şiddettir: polis gücünün yüksekteknoloji ve askerileşmiş ateş gücü. İkincisi, daha fazlagörünmez olan fakat işçilerin yaşamını şekillendiren,küreselleşmiş ve finansallaşmış bir kapitalizminşiddetidir. Ücretli emek ile insan hayatının yenidenüretilmesi arasındaki bağın kırıldığı bir toplumunyaratılması yoluyla işleyen bir şiddettir. Diğer birdeyişle aşırı sömürü, güvencesiz ve düzenli çalışma,onurlu bir yaşamı sağlamaktan oldukça uzaktır. Kısadönemli dalgalanmalara karşın Güney Afrika’nınplatinyum madenlerinin uzun dönemli aşırı kar eğilimianlamına gelir, tamamen yoksullaştırılmış vealçaltılmış insan yaşamını üretmeyi amaçlayan birşiddet eylemidir. ANC hükümetinin küreselleşmeye vebüyüme sağlayan doğrudan yabancı yatırımına derinbağlılığı tarafından desteklenen, cesaretlendirilen veteşvik edilen bir şiddet eylemidir. Daha keskince bu,sermayeye riski, insan yaşamına (özellikle işçi sınıfı)ve doğaya riskten daha fazla ayrıcalık tanıyan birhükümettir.

Marikana Katliamı bir olay olarak derin bir tarihselanlam kazanır, bu bağlamda apartheid (ırk ayrımcılığı)sonrası Güney Afrika’da bir dönüm noktasıdır. Ulusalkurtuluş ideolojisinin temel ilkeleri – yere göğesığdırılamayan ANC liderliğindeki “UlusalDemokratik Devrimin” “işçi sınıfı öncüdür” ve “işçisınıfı eğilimi” - için ideolojik garantidenvazgeçilmesiyle bir dönüm noktasıdır. Bu ideolojikkaidelerin gerçekte çekim gücü olsaydı, Marikanameydana gelmezdi. İşçilerin ANC devleti tarafındanöldürülmesi, bu ideolojik dayanakları kof ve ikiyüzlükılıyor. Marikana’dan sonra işçi sınıfının ANC’yedesteği ve bağlılığı ve ANC’nin iktidar tekelikararsızlığa düşmüştür, artık Güney Afrika siyasetindekesin olan bir şey değildir. Marikana’nın tabanda ANCdevletinin bir işçi katliamı olarak anılması (AndriesTatane gibi) Güney Afrika’daki işçi sınıfınınbilincinden asla silinemez. Marikana’dan sonra ANCişçileri kendisine oy vermelerini istediğinde işçilerinher zaman aklına en başta gelen soru, bu devletinişçileri öldürmüş olduğu, işçilerin hayatının ANCdevleti için önemli olmadığı olacaktır. COSATU’yuoluşturan işçiler ve genel olarak işçi sınıfı, bu gerçeğigörmezden gelemeyecektir. Apartheid sonrası GüneyAfrika’da bir dönüm noktası olarak Marikana, işçisınıfı bilincinde ve ANC iktidarına bağlılığında temelbir kırılmayı temsil eder.

ANC devletinin bunu kabul etmesi, toplu amaçlıcinayet suçlaması ile Marikana işçilerine iftira atmayave günah keçisi yapmaya çalışmasını ve daha sonrageçici olarak bu suçlamanın Ulusal Savcılık makamıtarafından geri çekilmesi açıklamaya yardımcı oluyor.Kendi içinde bu işe yaramayan ve daha ciddi sorularıngündeme gelmesine yol açan bir çaresizlik hareketiydi:ANC devleti niçin işçileri vuran polis memurlarını,

Ulusal Polis Komiserliğini ve Polis Bakanını açığaalmadı, itham etmedi ve soruşturmaya başlamadı?Zuma (Güney Afrika devlet başkanı – kizilbayrak.net)niçin gülünç toplu amaçlı cinayet suçlamasınıyükledikten sonra Ulusal Savcılık Makamı’nın başınıgörevden almadı? Bunlar bir çok Güney Afrikalınınaklında ANC hükümetinin ve nihayetinde ANCliderliğindeki İttifak’ın işçi karşıtı yönelimini daha dateşhir eden sorulardır.

16 Ağustos’tan beri ANC devleti ve İttifak, grevikırmak için Marikana işçilerine toplu cinayet suçlarıiftirasını atmaya çalışmadı yalnızca. Marikana topluluküyelerinden gelen çeşitli haberler, sürmekte olan polistacizini ve tutuklamaları gösteriyor. 16 Ağustos’tanberi geçen iki haftada tutuklanan ama daha sonraserbest bırakılan 270 kişinin (sadece madenciler değil,topluluk üyeleri de var) nedenini açıklıyor bu.Şimdilerde Marikana’da ve çevresinde yoğun bir polisyığınağı var. Dahası grevi kırmak için ANC devleti veİttifak’ın en sinsi hamlesi, yukarıdan bir “barışanlaşması sürecinin” aktif savunuculuğunu yapmakolmuştur. Bu süreci, kamusal alanda cilalayan Ulusalmaden İşçileri Sendikası’nın eski genel sekreteri,ANC’nin Ulusal Yürütme Komitesi üyesi veLomnin’in (katliamın yapıldığı platinyum madenininsahibi olan şirket – kizilbayrak.net) yönetim kuruluüyesi Cyril Ramaphosa başkası değildi. Bütün busüreç, işçileri işe geri dönmeye zorlamak ve sonraücretler için pazarlık yapmak çevresinde yoğunlaştı.Esasında bu “barış anlaşması” ANC liderliğindekiİttifak tarafından desteklenen bir grev kırıcı taktikoldu, grevci işçiler ve AMCU (Maden İşçileri ve İnşaatSendikası) tarafından katiyetle reddedildi. ANCliderliğindeki İttifak’ın işçiler tarafından devre dışıbırakılmasıyla ANC’nin Genel Sekreteri GwedeMantashe, ulusal radyoda grevin sürmesininLomnin’den dolayı olduğunu kabul etmek zorundakaldı. Nitekim grevin sürmesi, bundan daha fazlasıydı,ANC iktidarının ve işçi karşıtı ANC liderliğindekiİttifak’ın liderliğinin reddedilmesiydi.

Julius Malema, işçi sınıfının ANC’den kaymasınıengelleyerek ANC’yi kurtaracak mı? Bu soruya cevapvermek için Malema’nın şahsı ile Malema popülistfenomeni arasında ayrım yapmak gerekir. Malemapopülist fenomeni, Malema tarafından yazılıpoynanıyor ama kamusal alanımızda medya kesimitarafından oluşturuluyor. Marikana Katliamıbağlamında Malema fenomeni, karikatürist Zapiro’nunresmettiği gibi yüzsüzce oportünisttir. Ancak bufenomeni yaratan ve Malema’ya alkış tutan medyakesimlerine uzanan bir oportünizmdir bu. 16

Ağustos’tan sonra Malema’ya önde gelen iki gazetedeyer verildi. Malema’nın popülist siyaseti, ulusalgündemimize ANC liderliğindeki İttifak’ın çatlağıolarak nüfuz etti. Malema’nın medya kesimi içingerçek değeri budur. Ancak onun gibi bu medyakesimleri de onun Marikana trajedisini ahlaksızcakendisine mal etmesinden ve araçsallaştırmasındansorumludur.

Medyada Malema fenomenine verilen desteğekarşın, Malema ANC dışında işçi sınıfı arasında birsiyasi taban inşa edecek değildir. Halk Kongresi(COPE) deneyimi, ANC kalıbı içinde ANC’ye biralternatif inşa etmenin sınırlarını vurgular; işçisınıfının başka bir çıkmaz arzusu yoktur. ÜstelikMalema’nın ucuz popülizminin millileştirme retoriğinekarşın işçi sınıfı arasında bir sınıf aidiyeti yoktur.Olsaydı, örneğin tüm COSATU ve işsizler onunpeşinden yürürlerdi. Üstelik Marikana sonrası işçisınıfının Malema’nın dar çıkarcı popülist siyasetininaracı olmaktan ziyade Malema’yı kullanması dahamuhtemel görünmektedir. ANC dışında ayaktakalabilmesi için işçi sınıfı arasında bir siyasi taban inşaetmesi bir zorunluluk olmasına rağmen Malema’nın enfazla elde edebileceği şey, ANC içindeki çatlağıderinleştirmektir. Böyle bir çatlak, ANC’nin hizipselbölünmelerle yarılması dikkate alındığında ANC’yibölebilir, fakat Malema’nın Marikana sonrası uyanmışişçi sınıfını tekrar ANC’ye götürmesi muhtemeldeğildir.

* ANC, Güney Afrika’nın en büyük işçi sendikasıfederasyonu COSATU ve Güney Afrika Komünist Partisi’ninapartheid dönemine dayanan üçlü ittifakı – kizilbayrak.net

Dr. Vishwas Satgar, WITS Üniversitesi’ndeuluslararası ilişkiler dalında öğretim üyesidir. Güney

Afrika Demokratik Sol Cephe’nin ulusal komitesinin birüyesidir.

Marikana’da anlaşma sağlandı

Güney Afrika’daki Marikana madeninde haftalardır süren grevde anlaşma sağlandı. Altı haftadır grevdeolan maden işçileri, şirketle yapılan %22’lik zam anlaşması üzerine iş başı yaptılar.

Madende örgütlü olan iki sendikadan birinin sözcüsü Bishop Seoka mücadeleye devam edeceklerinibelirterek “Maaş zammı yüzde yirmi iki civarında. Bu çok yüksek bir oran. Pazarlıklar tarihinde daha önceböyle bir şey olduğunu sanmıyoruz. Müzakereler devam edecek ve Ekim ayında daha fazla artış olacak” dedi.

İşçilerin grev süresindeki harcamaları için de bir kereye mahsus olmak üzere 2000 Rand’lık ödemeyapılacağını belirten Seoka, yeni maaşlarla ilgili net bir rakam söylemedi.

Marikana ve ANC liderliğindeki İttifak’ın*işçi karşıtı rolü

Dr. Vishwas Satgar

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Kapitalizmin içinde debelendiği kriz, yerkürenindört bir yanındaki işçi ve emekçilere yeni sefaletuygulamaları dayatıyor. Sonuç yerkürenin dört biryanında emekçilerin öfkesinin sokağa taşması,özgürlük ve gelecek talepleriyle greve çıkarak hayatıdurdurması oluyor. Portekiz’den Güney Afrika’ya,İspanya’dan Yunanistan’a, ABD’den Almanya’yaemekçiler sokaklardan eksik olmuyor.

Portekiz17 Eylül günü 1974’te Salazar faşist

diktatörlüğüne karşı yapılan ‘Karanfil Devrimi’ndensonra ülke tarihinin en büyük protesto eylemiyapıldı. Ülkenin 40 değişik şehrinde bir milyoninsan sokağa çıktı. 10 milyon nüfuslu Portekiz’denüfusun onda biri, yani her on kişiden biri protestoeylemlerinde yer aldı. IMF, Euro ve Avrupa MerkezBankası’ndan oluşan soyguncular Troykası’nın krizprogramına karşı seslerini yükselttiler. Troykaçetesi; işçi ve çalışanlardan yapılan kesintilerin%11’den %18’e çıkartılmasını, ayrıca ücretlerin netolarak %7 düşürülmesini dayatıyorlar. Buna karşılık,işverenlerin payının yüzde 23,75’ten yüzde 18’edüşürülmesi istiyorlar. Troyka çetesinin fütursuzsaldırısına karşı Lizbon’da sokakları dolduranlar,“Troyka’nın canı cehenneme - Biz hayat hakkımızıistiyoruz!” pankartları altında yürüdüler.

Portekiz’deki yürüyüşün çağrısını, tabanörgütleri, inisiyatifler, öfkeliler grubu, sol partiler vedevrimci güçler yaptılar. Sendikaların gericiyönetimleri ise yürüyüşleri desteklediklerine dairaçıklama yapmakla yetindiler.

İspanyaİspanya’da da yüzbinler sokaklara çıktılar. En

kitlesel eylem “Madrid’e yürüyüş” parolası altında,150 değişik örgütün çağrısıyla 600 bin insanınkatılımıyla yapıldı. Protestoların merkezinde Frankoartığı Rjoy’un gerici hükümeti ve onun kriziemekçilerin sırtına yıkma politikaları vardı.

İspanya’da metro ve tren grevleri Madrid veBarcelona gibi büyük şehirlerin otoyollarında uzunkuyruklara neden oldu. Sendikalar, grevlerekatılımın yüzde 90 düzeyinde olduğunu duyurdu.

Madrid’de düzenlenen gösterilerde, demiryolu vemetro çalışanları Atocha Tren İstasyonu’ndan kentmerkezindeki Sol Meydanı’na kadar yürüdü.

Göstericiler ile polis arasında arbede yaşanırken,3 kişinin gözaltına alındığı bildirildi.

Madrid’de metro çalışanları 21 ve 28 Eylül ile 1Ekim tarihlerinde de trafiğin yoğun olduğu belirlisaatlerde iş durdurma eylemi yapacaklarını açıkladı.

YunanistanYunanistan’da hakimler ve doktorlar grevde.

Maaşlarının kesilmesi planlanan hakimler iş bırakmaeylemi yaptı.

Devlet hastanelerinde görev yapan doktorlar damesai ücretlerini alamadıkları gerekçesiyle işbıraktı.

Yunanistan’da PAME’nin uzun süredir çağrısınıve çalışmasını yaptığı genel grev kararı nihayetverildi. Yunanistan’da tüm emekçiler 26 Eylül günüşalter indirecek.

İşçilerin federasyonu olan GSEE ve kamu

emekçilerinin federasyonu olan ADEDY de grevekatılma kararı aldı.

ABDABD’nin Şikago kentinde son 25 yılın en büyük

öğretmen grevi yaşanıyor. İki haftayı aşkın süredirsokaklarda gösteri yapan öğretmenler, ücretlerininarttırılmasını ve iş koşullarının düzeltilmesiniistiyor. Şikago’da, grev yüzünden 350 bin öğrenciyeni eğitim dönemine başlayamadı.

Şikago Öğretmen Sendikası ve Kent Yönetimiarasında aylar süren pazarlıkların ardından çözümbulunamaması üzerine, öğretmenler iki hafta önceşehir genelinde greve başladı. 26 bin üyesiyle grevisürdüren sendika, ücret artışı ve sosyal güvenlikşartlarında iyileştirilmeye gidilmesini talep ediyor.

“Wall Street’i işgal et” (OWS) hareketininyıldönümü etkinlikleri tutuklamalara sahne oldu.

Hareket, 17 Eylül 2011’de kapitalist sisteminkalbinin attığı New York’ta başlamış, kısa süredeABD’ye ve dünyaya yayılmıştı.

Hareketin destekçileri, yıldönümü öncesindeki üçgün içinde New York’un çeşitli yerlerindetoplanarak, etkinlikler düzenlediler.

AlmanyaAlmanya’da hekimler grev hazırlığı yapıyor.

Hekimler muayenehanelerinde verecekleri tıbbihizmetleri asgari seviyeye çekecek.

Hastalık kasaları ile hekimler arasındakianlaşmazlık kasaların gelecek yıl hekim başınaortalama bin 800 euro daha az ücret ödeyerek,toplamda 2,2 milyar euro tasarruf etmekistemesinden kaynaklanıyor.

ParaguayKamu kurumlarında işten çıkarmaları protesto

etmek için ortak bir direniş kampanyası düzenleyenParaguaylı işçi sendikaları ve köylü örgütleri,başkenti gösterilerin merkezi yaptılar.

Kamu Emekçiler Cephesi tarafından yapılanaçıklamaya göre protestolar hafta boyunca sürecekve Sosyal Yardım Sekreteryası (SAS) ve Ulusal AcilDurum Ajansı’nı hedef alacak. Bu iki kurumdayüzlerce işçi ve çalışanın siyasi sebeplerle iştenatıldığı ve atılan sayısının 2 bini geçtiği belirtiliyor.Protestoları örgütleyenler, hamile kadınların işlerineson verilmesinin açıkça yasaya aykırı olduğunuifade ediyorlar.

MısırMısır’ın başkenti Kahire’de toplu taşıma

şoförleri kontak kapattı. Grev nedeniyle şehirulaşımı önemli ölçüde aksadı.

İmbabe, el Mazallat, et Tira ve Tıbe toplu taşımaaraçları müdürlüklerine bağlı birçok şoför işbaşıyapmadı. Helvan, Maadi ve Ramses dolmuşşoförlerinin de greve katıldığı, şoförlerin talepleriarasında trafik cezalarının silinmesinin de yer aldığıaktarıldı.

Şoförlerin grevi dışında eğitim emekçileri degrevde. Okullar açılmasına rağmen, maaş artışıtalebiyle grev yapan eğitim emekçileri dersleregirmiyor.

KenyaAfrika’nın doğusundaki Kenya’da kamu

emekçilerinin grevi üçüncü haftasına girdi. Şimdiyekadar hükümet temsilcileri ve sendika arasındayapılan görüşmelerde ilerleme sağlanamadığı gibi;grevdeki kamu emekçilerine yönelik baskılar artıyor.

Devlet okullarında çalışan öğretmenler, devletineğitim kurumları ve çalışanlar için daha fazla bütçeayırmasını talep ediyorlar.

Büyük çoğunluğu Kenya Öğretmenler UlusalBirliği (Kenya National Union of Teachers KNUT)sendikasına üye 250 bin öğretmen greve katıldı.

Öğretmenlerin grevi iki sendika arasındakimücadelede şekilleniyor. KNUT sendikası 2 haftanınsonunda mücadele yolunu seçerken ve baştan beriyüzde 300’lük ücret artışı talebinden tavizvermezken; Kenya Union of Post-Primary EducationTeachers KUPPET sendikası ise yüzde 100’lük ücretartışını kabul ediyor. Sendikalar ayrıca öğretmenaylıklarının diğer kamu emekçilerinin aylıkları ileeşitlenmesini de talep ediyorlar.

Kenya’da sağlık sektöründeki emekçiler ücretartışı talepleri ve işyerleri için daha iyi donanım içineylemdeler.

Ağustostan bu yana asistan doktorlar stajdönemlerinde daha iyi ödeme talepleriyle grevdeler. Sendikalar ve hükümet arasındaki görüşmeler şu anakadar başarısızlıkla sonuçlandı. Doktorlar veöğretmenler protestolarını sürdürmekte kararlılar veanlaşmaya varılamaması durumunda protestolarınıyeni eylem biçimleri ile sürdüreceklerini açıkladı.

BangladeşBangledeş’te sanayi havzası Narayanganj’da

100 bin tekstil işçisinin katıldığı bir yürüyüşgerçekleştirildi. İşçiler çalışma saatlerininkısaltılması, daha iyi iş koşulları ve daha fazla ücrettaleplerini dile getirdiler.

Gösteriye saldıran polis, eylem yapan işçilerekarşı plastik mermi ve gözyaşartıcı gaz kullandı.

‘Yeryüzünün lanetlileri’ gelecekleri için alanlarda!

Dünya

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012 Avrupa

Muhafazakar milliyetçi Hristiyan Sosyal BirlikPartisi’nden (CSU) liberal-reformist Linke Parti’ye(Sol Parti), Devletler Hukuku Uzmanı ChristophDegenhart’tan SPD’li Eski Federal Adalet BakanıHerta Däubler Gmelin’e uzanan burjuva siyasetindeğişik yelpazelerinden birçok kişi ve dernek, EuroKurtarma Fonu’nun Alman anayasasına uygunolmadığı gerekçesiyle, Federal Parlamento’nunAvrupa İstikrar Mekanizması’na (ESM) katılmakararının iptali için, Federal Anayasa Mahkemesi’nebaşvurmuştu. İtirazcıların ortak gerekçesi,Almanya’nın ESM’de yer almasıyla bütçebağımsızlığını kaybedeceğiydi. Anayasa mahkemesi,yapılan itirazı, Almanya’ya düşen meblağın 190milyar euroyla sınırlı kalması ve bunun üzerindekiödemelerin Federal Meclis’in onayını gerektirdiğişerhini düşerek reddetti.

Anayasa Mahkemesi, aldığı kararla Merkelhükümetinin politikalarına onay vermiş oldu.ESM’nin mimarlarından olan Almanya BaşbakanıAngela Merkel, Federal Anayasa Mahkemesi’ninkararını, “Almanya ve Avrupa için iyi bir gün” diyeyorumladı. Kararın Avrupa için verilmiş iyi birsinyal olduğu görüşünde muhalefetle hükümetbirleşti.

Anayasa Mahkemesi’nin ESM lehine aldığıkarar, finans sermaye tarafından da coşkuylakarşılandı, borsalar yükselişe geçti. En büyük 30Alman tekelinin yer aldığı DAX son bir yılınrekorunu kırdı ve euro dolara karşı değer kazandı.Yırtıcı aç kurtların önüne atılan bir parça et misalipara kokusunu alan piyasaların geçici olarakyatıştırıldığı haberlerde duyuruldu. Tekeller lehinealınan karar, toplum yararına alınmış bir karar gibilanse edildi.

ESM, ülke ekonomilerini emperyalisttekellere entegre etmenin adıdır!

Geçen yılın sonbaharında AB, borç krizinin EuroBölgesi’nde yayılmasını önlemek için Mali İstikrarFonu’nun genişletilmesine gitmiş ve fonun hacmini700 milyar euroya yükseltmişti. ESM, asıl olarak,Alman tekellerinin Avrupa’da yayılmasının, borçyükü altında ezilen ülke ekonomilerini kendiekonomisine entegre etmesinin ve burjuva devletleriuydulaştırmanın bir aracı olarak gündemegetirilmişti. Avrupa’da kanlı tarihiyle anılan Almantekelleri, bu yalnızlık ve tecrit edilmişlikleriniaşabilmek için Fransa tekelleriyle ortak hareketederek, Merkel-Sarkozy koalisyonuna ESM’yikurdurdular. Alman parlamentosundan geçerekonaylanan ESM, Almanya’da estirilen aşırımilliyetçi-şoven dalganın hedefi oldu. Aşırımilliyetçi-şoven dalgayı kontrollü bir şekildeyükselten tekellerin bu ikili politikasının dengesi biranda nazizme doğru kaydı. “Alman parasıyla ülkelerkurtarılıyor” yönündeki yalan ve yanıltıcıpropaganda ortalığı kapladı. Hükümet bu dalgayıkörükleme yoluna gitti. “Tembel Yunan”,“Almanların parasında gözü olan Yunan” ırkçısöylemi tedavüle sokuldu. Arsızlıklarını adalarınısatmalarını söyleme küstahlığına kadar vardırdılar.

Ukrayna’daki iktidar-muhalefet çatışmasındaaçıkça muhalefetin yanında yer alarak Ukrayna’nıniçişlerine direk müdahalede bulundular. Bu ülkelerin

Euro ülkeleri olmasını, kendi emperyalist yayılmapolitikalarını kamufle etmenin aracınadönüştürdüler.

Tekellerin gerici politikalarının, biraz dakendilerine rağmen neo-nazizmden yana dengeninkırılması, ESM’nin mahkeme kapılarına taşınmasınıberaberinde getirdi. CSU gibi muhafazakar veiçerisinde neo-nazilerin yuvalandığı partinin itirazdalgasını başlatması tesadüfi değildir. Almanemperyalist tekelleri, özellikle Avrupa Bölgesi’ndeaçık milliyetçi saldırgan politikaların kendilerinitecrit edeceğinin bilincindedirler. Aşırı milliyetçiliğidenetim altına alarak, neo-nazi cinayetlerin sınırlı daolsa üzerine giderek, aşırı milliyetçi imajı gidermeyeçalıştılar. Merkel’in Yunanistan’a yönelikaçıklamalarında gerek partisini gerekse hükümetüyelerini daha dikkatli olmaya çağırarak tornistanetmesinin arkasında, tekellerin belirlediği bupolitikalar vardır. Tekellerin rafine savunucusuAnayasa Mahkemesi, durumdan vazife çıkartarak,yapılan itirazı reddettti ve Alman tekellerinin‘yumuşak’ yayılma yolunu düzledi.

Alman emperyalizminin Avrupa’da yayılmasınınbir aracı olarak oluşturulan ESM’ye, politikanınoluşturucusu ülkeden itirazın Yüksek Mahkeme’yekadar taşınması ironi gibi gözükse de, bu sadecegörünürde böyledir. ESM’nin AnayasaMahkemesi’ne taşınması ve mahkemenin verdiğikarar Alman emperyalizminin manevra alanlarınıgenişletmeye yaramıştır. Mahkemenin, Almanya’yadüşen meblağın 190 milyar euroyla sınırlı kalmasınıve bunun üzerindeki ödemelerin Federal Meclis’inonayını gerektirdiği şerhini düşmesini, itirazcılardanolan Linke Parti’nin (Sol Parti) sözcüsü Gysi’nin,“Demek ki bu girişimimizle demokrasiye katkısağlamış olduk” diye değerlendirmesi politikbudalalığın bir sonucu değilse, emperyalist rekabetsavaşını “demokrasi” kisvesi altında soldan gizlemeçabası olmaktadır. Alman tekelleri bu kararla, fonunbüyütülmesi veya Almanya’nın payının büyütülmesibaskılarını, Alman emperyalist hükümetlerinin eline“parlamentoya danışma” gibi “demokratik” birgerekçe mahkeme aracılığıyla verilmiş oldu. Bukarar, Alman emperyalist tekellerinin uluslararasıarenada pazarlık gücünü arttırmış olmanın ötesinde,paraya karşılık ülke ekonomilerinin Almantekellerine daha fazla entegre etmenin olanaklarınısunacaktır.

Mali krizden çıkış arayan AB’nin ‘siyasi birliği’güçlendirmesi gerektiğini söyleyen AlmanyaBaşbakanı Angela Merkel, bu siyasi birliğingerçekleştirilmesinde ESM’nin üstleneceği rolü“denetleyemediği bankalara sermaye sağlamasınınAvrupa İstikrar Mekanizması’ndan beklenmesin”diyerek betimledi.

Alman Anayasa Mahkemesi kararınıdeğerlendiren, Avrupa Komisyonu Başkanı JoséManuel Barroso, “birbirilerine bağlı piyasalar,bölünmüş siyasal sistemlerden daha güçlü, üyeülkeler artık tek başına birbirine bağlı bir dünyadaolayların gidişine yön veremiyorlar” diyerekmahkemenin aldığı kararın siyasal anlamını doğruyorumladı. ‘Yön verebilmek’ için de zayıf ve güçsüzülkelerin ve ekonomilerinin güçlü emperyalisttekellere entegre edilerek, siyasal ‘bölünmüşlüğe’son vererek kapitalist tekelleşmenin

merkezileşmenin önündeki engellerin tasfiyeedilmesi gerektiğini söylüyordu. Avrupa’nın geri veküçük ülkelerinin büyük emperyalist tekellereentegre edilmesi, büyük emperyalist devletlerinbitmeyen hayali olmuştur. Ancak güç dengeleri,aralarındaki rekabet ve çatışmalar, Avrupa’nın gericitemelde, kapitalist-emperyalist temeldebirleşmesinin önünde engel olmuştur. Almantekelleri, mali üstünlüklerine dayanarak, emperyalisthayallerini gerçekleştirebilecekleri rüyasını görmeyebaşladılar. ESM gibi araçlarla, nispeten ‘yumuşak’bir yolla, en azından Avrupa’nın ekonomik olarakgüçsüz ülkelerini kendi ekonomilerinin parçasıhaline getirerek, siyasal ilhakı sağlamayaçalışıyorlar. Ancak, tarihsel deneyimiyle ilhaklarınve pazarların elde tutulmasının kaçınılmaz olarakbüyük ve topyekûn savaşlara yol açtığını bilecekkadar kanlı bir tarihe sahip olan Alman emperyalisttekelleri militarist hazırlığını da ihmal etmeyecekkadar, gerçekçidir. Alman ordusunun gerici birtemelde reforme edilmesi tam da bu emperyalistamaçların ihtiyacı olarak gündeme getirilmiştir.

ESM Alman tekellerinin ‘yumuşak’ yayılmapolitikalarının aracı olurken, Alman ordusundabaşlatılan gerici-militarist reformların amacı daAlman tekellerinin savaş hazırlıklarını ve militaristaraçlarla yayılma politikalarını hayata geçirerekAlman tekellerinin sınır ötesindeki çıkarlarınıkorumayı amaçlamaktadır. Alman ordusundabaşlatılan saldırgan reformları savunan AlmanSavunma Bakanı Thomas de Maiziere, “Almanordusunun bugün ülke ve birliğinin savunmasındanöte dünyanın başka yerlerindeki krizlerlemücadelede görev alma ihtimali daha fazla” diyerek,başlatılan reformların amacının ‘ülkesavunmasından’ çok asıl olarak “başka yerlerdekikrizlere” bir savaş makinesi olarak Almanordusunun alacağı görevlerin altını çiziyor.

Kapitalist sistemin krizi, pazarlar üzerindekirekabet savaşlarını çok daha kızıştırarak,emperyalistler arası yeni bir paylaşım savaşını çokdaha yakın bir tehlike haline getirmektedir. ESMpolitikalarına karşı cephe alan İngilizemperyalizmiyle, Alman emperyalizminin başınıçektiği koalisyon arasındaki çatışma keskinleşerekderinleşecektir.

Alman emperyalizminin sıçrama tahtası:

Avrupa İstikrar Mekanizması

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Dünya24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Hollanda’da seçimler tamamlandı

Hollanda’da “Kunduz planı” üzerinden başlayantartışmalar, burjuva hükümeti yıktı. 150 SandalyeliHollanda parlementosunda hiçbir parti salt çoğunluğusağlayamadı. Orta-sağ ve orta-sol partiler oylarınıbüyük ölçüde artırdı. Toplam sandalye sayısı “kunduzyanlısı” ve “kunduz karşıtları” olarak yarı-yarıyabölündü.

“Kunduz” planıyla yıkılan hükümet erken genelseçim kararı alıp emekçileri plana katabilmek içinseçimlere gitti. Ne var ki sonuç çok da parlakgörünmüyor. Meclis yeniden yamalı bohçaya döndü.Sağ kendi içinde “kunduz planı” doğrultusunda parçalıkalırken sol partiler de kendi içinde kunduz planıdoğrultusunda parçalı.

Sendikalar ve demokratik kitle örgütleri kunduzplanı konusunda sert mücadelede kararlı görünüyor. Bukararlılığı sandıkta da gösterdiler. Yıkılan koalisyonhükümetinin başı olan VVD’nin oylarını artırması iseseçim kampanyası döneminde herkese 1000 Eurokarşılıksız destek verilmesini söylemesi gibi vaatlerinedayanıyor.

Oyların sandığa yansıması...

2010 yılında seçmenlerin %77’si sandığa giderek oykullanmıştı. 2012’de seçmenlerin %75’inin sandığagiderek oy kullandığı açıklandı.

Bir önceki hükümetin birinci ortağı olan VVDoylarını büyük ölçüde artırmış, ikinci koalisyon ortağıCDA büyük oy kaybetmiştir. Koalisyon hükümetinedışardan destek veren ırkçı parti PVV de büyük oykaybederek oylarını orta sağ partiye kaptırmıştır.

Kunduz koalisyonu olarak bilinen partiler; VVD, CDA, D66, GL, CU iken VVD ve D66 bu

partiler ararasında oylarını artıranlar oldu diğerleri ciddioranlarda oy kaybetmişlerdir.

Burjuva siyasetin ahlaki çürümesi seçime yansıdı

Seçim günü daha henüz oyların tamamı sayılmazkensadece görünürde oylarını artırdığını gören düzenpartilerin bir anda seçim öncesi karalama söylevlerinibir yana bırakarak birbirini medya karşısında arayarak

kutlama görüntüleri vermesi tamda burjuva çürümüşkültürün somut bir örneği oldu. Seçim öncesi süreçtekunduz planını destekleyen partilerin ve de plana karşıolan partilerin bundan sonra ne yapacakları merakkonusu. Oy kaybeden partiler yaptıkları içdeğerlendirmelerde bu konuda kamuoyuna hiçbir bilgivermiyorlar. 14 Eylül’de ilk olarak VVD ve PvdAkurmayları birlikte kuracakları koalisyon hükümeti içingörüştü. Hükümet için görüşmeler sürüyor.

Olası koalisyon senaryoları şöyledir : Kunduz koalisyonu : VVD, CDA, D66, GL, CU : 75

sandalye,…. Sol : PvdA, SP, D66 ve GL : 69 Azınlık hükümeti Mor : VVD, PvdA ve D66 : 91 sandalye,…. Ulusal hükümet : VVD, PvdA ve CDA : 92

sandalye,…. Liberal ve sol : VVD ve PvdA : 79 sandalye,…. Yukarıda da görüldüğü gibi olası koalisyonlar

durumunda hepsinde de bir çıkmaz var. Kunduz planıylayıkılan hükümet ya bu planı hayata geçirmektenvazgeçecek ya da belli bir süreliğine rafa kaldıracak.

Yukarıdaki olası koalisyon seneryolarında PVV ırkçıparti dışında tutuluyor. Hem bu parti hem de diğerpartilerden bazıları bu partiyle birlikteçalışmayacaklarını seçim öncesinde kamuoyu önündesöylemelerinden dolayı henüz bu söylevlerine bağlıkalıyorlar.

İşçi ve emekçiler cephesinden seçim...

FNV Sendikası 8 Eylül 2012’de Eindhoven,Rotterdam ve Amsterdam’da binlerce işçi ve emekçininkatılımıyla Kunduz planını protesto etti, “Kunduz karşıtısol partilere oy verin” çağrısı yaptı. Olası Kunduzkoalisyonu partilerinin kazanması ve planı hayatageçirmeleri durumunda mücadelelerinin sertleşereksüreceğini her firsata yazılı ve sözlü söylemişlerdi.

Görünen o ki, kriz derinleşiyor ve krizin faturası işçive emekçilere ödetilmek isteniyor. Yeni saldırı paketleriişçi ve emekçileri bekliyor. Ya direnerek bu saldırıyıpüskürtürler ya da burjuvazi işçi ve emekçileri ulusal,dinsel, yerli-yabancı gerici yapay söylevlerle parçalayıpsaldırı paketlerini hayata geçirecek.

Kızıl Bayrak / Hollanda

10. Kadın PolitikasıTavsiye Toplantısı

Frauenpolitische Ratschlag 10. Toplantısı(Kadın Politikası Tavsiye Toplantısı)Almanya’nın Ludwigsburg şehrinde yapıldı.

10.su yapılan toplantı 15-16 Eylültarihlerinde gerçekleşti. İlk gün sabah yapılanyürüyüşle başlarken, toplantıya bini aşkın işçive emekçi katıldı.

Yürüyüşten sonra tüm katılımcılar PedegogYüksek Okulu’na giderek toplantı sunumlarınakatıldılar. Tartışma ve sunumlarda birçok başlıkişlenirken, toplantılar genel olarak verimli geçti.Her başlık için verilen 30 dakikalık sunum süresidolu dolu kullanıldı.

Saat 11.30’dan 19.45’e kadar birçok ülkedengelen kadınlar sunumlarını yaptılar. Hersunumun ardından beşer dakikalık soru vecevap bölümü verildi.

Cumartesi günkü toplantı 7 sunumuntamamlanmasıyla bitti. Akşam saat 19.40’taaçık havada kültür-eğlence programıdüzenlendi.

Bir dizi Almanyalı genç müzik grubu sahnealırken ayrıca İskoçyalı bir grubun katılımınınyanında, Türkçe türkülerin söylendiği bir dinletigerçekleştirildi. Latin Amerikalı bir sanatçı güçlüsesiyle etkinliğe katılanları büyüledi.

Saat 23.00’de polis gecenin devamınamüdahale ederek programı engelledi.Programda bulunan bir dans grubu ve üç müzikgrubu sahnede yer alamadılar.

Pazar günü toplantının 2. bölümü, saat9.00’da “Kadın hareketinin öncüleri’’ adı altındayapılan sunumla sürdü. Uluslararası kadınhareketi için çalışan kadından İspanya madenocaklarında çalışan işçinin eşine, birçok alandanemekçi kadın sunuma katıldı.

Sunumun ardından “Kadın Politikası TavsiyeToplantısı’’ için yeni adaylar seçildi.

Öğlen yeni adayların belirlenmesininardından 13.00’te, Yunanistan’da çelikfabrikasındaki direnişçiler için hazırlanan gıdave temizlik maddeleri gibi bir dizi ihtiyaçmalzemesi kamyona doldurularak yolagönderildi.

Bir bütün olarak toplantı çok verimligeçerken bir dizi ülkeden gelen kadınların gereksunumları gerek müzikleriyle farklı sorunları,değişik yaşam koşulları ve zorluklarınıaktarmaları anlamlı deneyimler bıraktı.

Kadın Politikası Tavsiye Toplantısı ‘’Haydibütün dünyaki dostlarımızla ve mücadeleverenler ile birleşelim. 2. Dünya KadınlarKonferansı’nda 2016’da yer alalım.Kazanacağımız bir dünya var! Vamos mujeres!”çağrısı ile sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Almanya

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

4+4+4 uygulamalarına karşı çıkarak, çocuklarınıgönderdikleri Fatih İlköğretim okulunun İmamHatip’e dönüştürülmesine karşı eylemlerle mücadeleeden velilerin görüşlerini aldık...

Herkes kendi mahallesindekiokula gitsin

Yaşar Baydemir; Okuldan 2 sokak ötede, 20senedir bu mahallede oturuyoruz. Beni almıyor başkamahallelerden geleni alıyor. İmam Hatip birinci sınıfiçin bu mahalleden başvuru 5 kişi, diğer 23 kişi başkasemtlerden geliyor. Rüşvetle, parayla kayıt yapıyorlar.Dışarda kalanlar umurlarında değil. Oysa bumahallede oturan ve çalışan 100’den fazla kişiçocuğunu bu okula kayıt yaptırmak için başvurdu.Birinci sınıf çocukları bunlar ve normal eğitim istiyor.Geçen sene yer olmadığı için, bu sene okul tadilatasokuldu, yeni sınıflar oluşturuldu. Buna rağmençocuklara başka yerlere gidin deniyor. Okulu İmamHatip yapmak için yapılıyor bunlar. Bizi almıyor,başka mahallelerden çocukları buralara alarak talep vardiyorlar. Herkes kendi mahalesindeki okula gitsin.Okulda şuan üç eğitim birden yapılıyor. Zamanlabizleri okuldan kovmayı hesaplıyorlar. Okulumuzubırakmayacağız. Hakkımızı arayacağız.

Çocuğumu okula gönderemiyorumMehmet Ali Akcan; 5 buçuk yaşındaki çocuğumu

okula kaydettim. Okula götürdüğüm gün bana dedilerki, burası imam hatip’e çevrildi. Önceden hiçbir bilgiverilmedi. Diğer oğlum aynı okulda ikiye gidiyor.Küçük çocuğuma başka okula gitsin deniyor. Eğerçocuğunu imam hatip’e kayık yaptırırsan alırım diyor.Yoksa git başının çaresine bak diyorlar. Ben bunukabul etmiyorum. Bize Mimar Minan İlköğretimokulunu gösterdiler oraya gittik orasıda ‘bu okuldakaydınız yok’ diyerek almadı. Bizi geri çevirdiler.Üstelik okul bize uzak. Aynı anda iki çocuğumu farklıiki okula nasıl götüreyim. Şimdi bir çocuğum evinyanındaki okula gidiyor, diğeri ortada kaldı.

Çocuğumu okula gönderemiyorum. Mağdurbırakılıyoruz.

Ortada bırakıldık!Mustafa Erdoğan; Bir kızım okuyor burda. Ayrıca

okul aile birliğindeyim okulda. Herşey normalgiderken ayın yedisinde akşam saat 4 buçuk gibiokulun İmam Hatip olduğunu öğrendik. Ayın onundapazartesi günü da okul açılıyor, biz cuma günüöğreniyoruz. Kayıtların süresinin bitimine yarım saatkala. Yazı müdürlüğe geliyor, oda bize bildiriyor.Pazartesi okula geldiğimizde hiçbirimiz alınmadı.Çocuklarımızla birlikte okulun önünden ayrılmadık.Tüm çocuklarla ve ailelerle birlikte eyleme başladık.Bizleri muhatap alan yok. Bizler ortada bırakıldık. Bizbu mahallede oturuyor ve çalışıyoruz. Başkamahallelerden İmam Hatip için gelenlere kayıtyaptırılıyor. 27 kişi İmam Hatip’e kayıt var 5 kişi bumahallede, diğerleri başka mahallerden taşıma ilegetiriliyor. Topkapı, Cerrahpaşa, Fatih’ten bunlar.Ondan sonrada talep var, sizleri almayız diyorlar. Pekimahallede oturanların talebi ne olacak. Eğer imamhatip’e başvuru varsa kim nerde başvuruyorsa oradaimam hatip yapılsın. Okul yoksa, bina kirala. Var olanbir sistemi bozup, burdaki çocukları mağdur etmeninkimseye hakkı yok. Adres göstermediler. Diğerokullarda kayıt alımı yok. Geçiş kayıtları durdurulmuş.Tam olarak ortada kaldık. İl müdürlüğüne gittik,sadece görüş aldık. Bize söylediklerinden olumsuzsinyal aldık. MEB ve Valilik bizimle görüşmediler.Dilekçeler verdik. Burada bekliyoruz. Bu iş bitenekadar devam edeceğiz. Okulumuza sahip çıkacağız.

Gençlik Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012..

Fatih İlköğretim okulunun imam hatipe dönüştürülmesine karşı mücadele eden velilerle konuştuk...

“Okulumuza sahip çıkacağız!”

“Okulumuzu geriistiyoruz!”

Unkapanı’nda bulunan Atatürk İlköğretimOkulu’nun imam hatipe dönüştürülmesi ile açıktakalan öğrenciler ve velileri yaptıkları eylemledurumu protesto ettiler.

8. sınıfa kadar eğitim verilen okulda 450 kişiliköğrenci öğrenim görüyordu. Bu yıl 120 öğrencialabilecek kontenjan açılan okula 300 öğrencibaşvurdu. Fakat okulun sınırlı kapasitesi bunaelvermemesine rağmen, Milli Eğitim Bakanlığıokulu “talep olmadığı” gerekçesi ile imam hatipedönüştürdü. Bunun sonucu olarak da kayıt yaptıranve okul kıyafetlerini dahi alan öğrenciler, okulun ilkgünü olan 10 Eylül’den beri eğitimin dışındakaldılar.

16 Eylül günü okul önünde biraraya gelerekaçıklama yapan Atatürk İlköğretim Okulu’nunöğrencileri, öğretmenleri ve veliler, okullarına geridönmekte kararlı olduklarını belirttiler. Açıklamayapan Eğitim Sen 8 Nolu Şube Başkanı MustafaTurgut, yapılan kayıtların iptal edildiğini, okulunolduğu mahallede oturan öğrencilerin diğerokullara gitmekte zorluk yaşadığını ve diğerokulların kayıt yapmadığı için ortada kaldığınıvurguladı.

Turgut, öğrencilerin tamamen okula geridönene kadar mücadele edeceklerini belirterekaçıklamayı bitirdi.

Okulun bir binası imam hatipe yazılanöğrencilere ayrılmış durumda. Yeni kayıt almayadevam edilen okulda, imam hatipin dışında kayıtyapmak isteyenlerin kayıtları yapılmıyor.

MEB’den velilere tahammülsüzlük

Atatürk İlköğretim Okulu’nun İmam Hatip’edönüştürülmesine karşı veliler 18 Eylül günüİstanbul Milli Eğitim Müdürlüğü yönetimiylegörüşme yaptı. Müdür, velilerden oluşan heyetiazarlarken, talepler hakkında konuşmaktan geridurdu.

İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde basınaçıklaması yapan veliler adına konuşan Eğitim Sen8 nolu Şube Başkanı Mustafa Turgut, görüşmeyegirer girmez müdürün gergin davranışlarsergileyerek konuşmalara katıldığını vurgulayarak,okullarına sahip çıkmalarının Milli EğitimBakanlığı’nı rahatsız ettiğine dikkat çekti.

Açıklamada söz alan bir velide, müdürünkendilerine kabul edilmeyecek bir üslupladavrandığını, söyleyecek bir söz bulamadıklarınıdile getirdi. Görüşme sonucuna tepkili olan veliler,okullarını bırakmamakta kararlı olduklarını ifadeettiler.

Kızıl Bayrak / İstanbul

18 Eylül 2012 / İstanbul

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Güncel26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Son günlerde hükümet kanadından yapılanaçıklamalara bakılırsa okul giriş sınavlarının ve busınavlara öğrenci hazırlayan dershaneciliğin sonugelmiş durumda. Gerek başbakan gerekse hükümetsözcüleri, bir anda, ellerindeki son kuruşu daçocuklarının eğitimine harcayan işçi-emekçi aileleridüşünmeye başlayarak onları bu yüktenkurtaracaklarını iddia ettiler. Bir anda dershanelerinbirer ucube olduğunun farkına varan bu asalak sınıfıntemsilcileri, şimdi de “emekçileri bu yükten kurtarmakiçin” seferber oldular. Peki ne oldu işçi ve emekçilerisermayenin önüne atarak kanlarının son damlasınakadar sömürülmesini adeta doğanın bir kanunu olarakkabul eden ve ettirmek isteyenler bir anda işçi emekçidostu oldular?

Özel Dershaneler Birliği Derneği (ÖZDEBİR) veTüm Özel Öğretim Kurumları Derneği’nin (TÖDER)açıklamalarına göre, Türkiye’de 4 bin 55 adet dershanevar. Toplam 50 bin 209 öğretmen, 20 bin personelçalışıyor. Bir milyon 234 bin 738 öğrenci de eğitimalıyor. Bu öğrencilerin yaklaşık 100 bini burslu olarakdershanelerden ücretsiz yararlanıyor. Dershaneücretleri 6, 7 ve 8’inci sınıflar için 1.500 ile 4 bin TLarasında değişiyor. Lise 9, 10 ve 11. sınıflarda 2 bin TLile 6 bin TL’ye, üniversite sınavlarına hazırlıksınıflarında ise 3 bin TL ile 10 bin TL’ye kadarçıkabiliyor. Bazı butik dershanelerde bu rakamlar 20-25 bin TL’yi buluyor. Dershanelerin tahmini cirosu da1.5 - 2 milyar dolara ulaşıyor.

Binlerce dershanenin olduğu ve öğrencilerin biryarış atı gibi sınava hazırlandıkları bu sistemde,öğrenciler hayatları boyunca yaklaşık olarak 739sınava giriyorlar. Eğitim Sen eski Genel BaşkanıAlaaddin Dinçer’in yaptığı araştırmaya göre,Türkiye’de bir öğrencinin hayatı boyunca başarıgöstermesi gereken sınav sayısı 739. Yani bir yıla46.18 sınav düşüyor. Deneme sınavları, performans,proje ödevleri ile birlikte sınav sayısı 1000’in üzerineçıkıyor.

Böyle bir tablo orta yerde duruyorken baştaErdoğan’ın ve diğer hükümet erkanının dershanelerinve bunlarla birlikte SBS, YGS, LYS gibi lise veüniversiteye giriş sınavını kaldıracaklarına ilişkinsözleri burjuva medyada manşetlere taşınırken, satıraralarında ifade edilen gerçekler yapılan bupropagandanın aslında büyük bir yalandan ibaretolduğunu ve eğitim alanın sermayeye tam olarakteslim edilmesini sağlayacak olan büyük bir saldırıyıörtmeye çalıştığını gözler önüne seriyor.

Düzen sözcülerinin yaptığı açıklamalara göre,dersaneler özel okullara dönüşecek, eğitim tamamensermayenin insafına teslim edilecek ve devlet bugünekadar ağır aksak da olsa sürdürdüğü kamusal eğitimalanından tamamen çekilecek. Bugüne kadar eğitimegenel bütçeden ayrılan payın her yıl düzenli bir şekildedüşürülmesine rağmen, bu kadarı bile burjuvazi içinkayıp bir alan olarak kabul edilmekte ve eğitim tamolarak sermayenin sömürüsüne açılmasınıengellemekteydi. Gelinen noktada ise başbakanınsözleriyle bu sınırlı kaynak bile ortadan kaldırılacak.Daha doğrusu bu alana bir yatırım yapılamayacak, işçive emekçilerin vergilerinden elde edilen gelirler

doğrudan sermayeye aktarılacak. Devlet eğitimalanından çekilirken kaynaklar özel eğitimkurumlarına “öğrenci başına devlet desteği” olarakaktarılacak. Bu ise “paran kadar oku” döneminin iyiceyerleşmesi demek olacak.

Başbakanın sözleri içindeki tek doğru noktadershaneciliğin bir ucubelik olmasıdır. Ama buucubeliğin nedeni ne öğrenciler, ne veliler ne desayıları onbinlerle ölçülen dersane emekçileridir.Bunun sorumlusu kamusal eğitimi niteliksizleştirip,öğrencileri sınavlarla yaşatan ve onları aşmak için dedersanelere muhtaç eden sermaye politikalarıdır.Eğitimin sermayenin sömürüsüne açılmasının doğalsonucudur bu durum.

Bu durum kapitalizmin doğası gereğidir aslında.Çünkü kapitalizmde söz konusu olan paran kadaryemek, içmek yaşamak, hastalandığında ise parankadar tedavi olmaktır. Kapitalizmde paran yoksaöldüğünde gömülecek toprağın bile yoktur.

İşte böylesi bir tabloda eğitimin de bunun dışındakalması sözkonusu olamaz. Halihazırda var olan paralıeğitim uygulaması binbir eşitsizliğin içinde işçi veemekçi çocuklarının eğitim hakkını ellerinden alırken,burjuva sınıfın gençliğine ise her türlü olanağısağlamaktadır. İşçi ve emekçi çocukları meslekliselerine gönderilirken burjuva çocukları özel okullaradönüşen lüks dersanelerde en iyi olanaklardanyararlanacaklar. Çocuklarını bu okullara göndermekisteyen işçi ve emekçiler ise tüm varlarını yoklarınıharcamak zorunda kalacaklardır.

Şimdilerde açılan bu tartışma yeni değil aslında.1965 yılında yürürlüğe giren özel okullar kanunu 1980yılında değiştirildi. Buna göre; özel okulların bütçedenpay alması, beş yıllık vergi muafiyeti, teşvikkapsamına dahil edilmesi, düşük faizli kredilerintanınması, kamu arazilerinin kiralanabilmesi kararabağlanmıştır. Kamu okullarında katkı payı adı altındaparalı eğitimin adımları atılırken özel eğitimkurumlarının teşvik edilmesi devlet aygıtının burjuvaniteliğini tanımlar.

Sermayenin eğitimde özelleştirme saldırısınatanıklık eden belgeler 1984 yılında toplanan İngilizRektörler Komitesi’nden geldi. Jarrat Raporu isimlibelgelere göre üniversitelerde modern işletmecilikteknikleri uygulanmalıdır. Yine bu rapora göre; birimmaliyet kavramı ile kaynak kullanımının verimliliğineönem verilmelidir. Üniversitelerin faaliyetleri nicelperformans göstergeleri ile değerlendirilmelidir.Eğitim ve araştırma faaliyetleri ihaleye çıkarılmalıdır.Öğrenim ücretlerinin payı giderek arttırılmalıdır vekarşılıksız burslar borçlandırma yönteminedönüştürülmelidir.

Bu rapor doğrultusunda başlayan uygulamalarlabirlikte ilk ve orta eğitim kurumlarından katkı payıalınmaya başlanmış, başlangıçta cüzi miktarlardaalınan harçlar üst seviyelere çekilmiş, faizsiz verilenöğrenim kredileri toptan eşya fiyatına endekslenmiş,vakıf üniversitelerine sınırsız ödünler verilmiştir. ‘94-95 öğretim yılında özel liselerin sayısı 243’ten 260’açıkmıştır. Özelleştirme oranı ‘85-86 yılında %6 iken,bu yıl %14 olmuştur. Özelleştirme saldırısıöğretmenlerin sosyal haklarını ellerinden almakta dageri kalmamış, ‘85-86 öğretim yılında 101 özelortaokulda toplam 351 kadrolu öğretmen çalışırken,‘94-95 sezonunda 248 özel okulda sadece 64 kadroluöğretmen çalışır hale gelmiştir.

Türkiye’de üniversitelerin bütçeden aldığı pay‘93’te %4.18; ‘94’te %3.80; ‘95’te %3.40 ile giderekaşağı düşmüştür. Eğitime yapılan kamu harcamalarınınGSMH’daki oranları Afrika’da %5.1; Avusturalya’da%5.7; Arap ülkelerinde %5.5; Asya’da %4.3;gelişmekte olan ülkelerde %4.1; gelişmiş ülkelerde%5.83; dünya genelinde %5.1; Türkiye’de ise sadece%3.0 olarak yansımıştır.

Gelişmiş kapitalist ülkelerde ilköğretimyaygınlaştırılmış fakat orta ve yüksek öğretim hakkıelit kitlelere bırakılmıştır. Avrupadan bir örnek olarakFransa’ya bakıldığında liselere varlıklı kesiminçocuklarının %94’ü devam ederken, işçi çocuklarının%45’i, köylü çocuklarının ancak %32’si eğitim şansını

Eğitimin özelleştirilmesinde son halka...

Dersaneler özel okullara dönüşüyor,eğitimde sömürü katmerleniyor...

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Dinci-gerici parti AKP’nin geçen Mayıs ayındameclisten geçirdiği 4+4+4 yasasının somutuygulamaları okulların açıldığı bu dönemdekendisini tüm açıklığı ile göstermeye başladı. Biryanıyla çocuk işçiliğinin önünü açarak çocuk emeğisömürüsünü katmerlendirecek olan 4+4+4 saldırısı55-66 aylık çocukların okula gönderilmesitartışmaları üzerinden gündemde geniş bir yertuttu. İlköğretim ve liseler için ders zilinin çalmasıile tüm yalınlığı ile açığa çıkan vahim tablonunkendisi, tüm altyapı hazırlıksızlığına rağmen yasanınuygulamaya konulmasının dinci gericilik için taşıdığıönemi gösteriyor. “4+4+4” gibi bir saldırının bir anönce hayata geçirilmesi, eğitim alanının, başta AKPolmak üzere, dinci-gerici güçlerin toplam saldırılarıiçerisindeki yerine işaret ediyor.

Eğitim alanı gericiliğin kıskacında...

Dinci-gericilik, okullarda tam bir denetimkurmaya çalışıyor. Varolan burjuva eğitimin içeriğinikendi gerici düşünce yapısıyla yenidenşekillendiriyor. Bu yeni bir saldırı değil elbette.Uzun bir süredir bunun zemini hazırlanıyordu. Güngeçtikçe alınan mesafe ise bugün birtakım adımlarındaha açıktan, daha pervasızca atılmasına olanaksağlıyor.

Laik-kemalist kliğin kalelerini bir bir ele geçirendinci-gerici cenah, bunun bir yanı olarak YÖK ve tektek üniversite yönetimleri üzerinde büyük birhegemonya kurmayı başardı. Bunan sunduğuolanaklarla üniversite öğrencilerine yöneliksaldırılarını güçlendirdi. Öyle ki, üniversite içindekitüm tepkilere rağmen anti-bilimsel yaratılış teorisiüzerine çeşitli etkinlikler düzenleyebildi. Geridekalan yaz dönemi boyunca bir dizi üniversiteninkampüsüne cami inşa edilmesi de bu sürecin önemliayaklarından biri oldu. Üniversitelerde camiyapmak, dinci-gericilik adına bir hakimiyetgöstergesi de oldu bir bakıma.

Çeşitli yöntemlerle yıllardır üniversitelerdeörgütlenen cemaatlerin gelinen yerde daha açıktançalışma yapmaları, üniversitelerin kayıt dönemindegörüldüğü gibi cemaat örgütlenmesini açık bir kitleçalışması ile yürütmeleri bu sürecin geldiği noktayıözlü bir biçimde ifade ediyor. Tabii buna rektörlerinsunduğu muazzam katkıyı ve sağladığı olanakları daeklemek gerekiyor.

İmam hatipe dönüştürülen okullar...

4+4+4 ile birlikte benzer bir süreç yükseköğretimöncesi için de işletilmeye başladı. Bugün ortayaçıkan en çarpıcı durum ise bir dizi ilköğretimokulunun bir gecede imam hatibe dönüştürülmesioldu. 55-66 aylık çocukların okula başlamasıtartışmaları sürerken, derslere başlama için okulagiden veli ve öğrenciler karşılarında imam hatipedönüşmüş okullar buldular.

Bu sıradan bir dönüşüm olarakgörülemez/görülmemeli. Bu dönüşüm bir yandaeğitimdeki gericileşmeyi anlatırken, bir yandan dadinci-gericiliğin pervasızlığının boyutlarını ortayakoyuyor.

Denizli’de katıldığı imam hatip açılışındakonuşan dinci parti şefi Tayyip Erdoğan, “imamhatiplere itibarını iade etmenin bahtiyarlığınıyaşadığını” söylemişti. Bu “bahtiyarlık”, uzundöneme dayanan hazırlıkların artık somut biçimlerekavuşturuluyor olmasından geliyor kuşkusuz.Hatırlanacağı gibi, 12 Haziran 2011’deki genelseçimler çerçevesinde Bursa’da miting düzenleyendönemin Bursa milletvekili adayı Bülent Arınç, kendigerici kitlelerinden gelen “biz de kendi tekkelerimiziaçalım” yakarışlarına “böyle olur olmadık yer dedillendirmeyin. Elbet onun da zamanı gelecek”yanıtını vermişti. Bugün tam da buna uygun birsüreç işletiliyor dinci-gerici cenah cephesinden.

“Yenilenen”/daha da gericileştirilen müfredat...

Dinci-gericiliğin ilköğretim ve liselere yöneliksaldırıları yalnızca belli okulların imam hatibedönüştürülmesi ile sınırlı değil. Eğitim müfredatı dasaldırıların hayata geçirildiği bir alan oluyor. Yıllardırkorunan zorunlu din dersi uygulamasını, bugün“seçmeli” adıyla devreye sokulan yeni derslertamamlıyor. 4+4+4 ile birlikte yasalaştırılan “Kur’anve peygamberin hayatı” dersleri için “seçmeliliği”sözde bırakan dinci-gerici parti, şimdi de ‘yaradılışteorisini’ müfredata sokuyor. Ortaokul ve liseler içinseçmeli, imam hatip ortaokulları için ise zorunluolan “temel dini bilgiler” dersinde ‘yaradılış teorisi’ile öğrencilere “evrende bulunan tüm varlıklarınyaratıcısının Allah olduğu, ilk insan Hz. Adem’inyaradılışı, ilk insandan sonraki insanların yaradılışevreleri ve insanın yaradılış amacının Allah’a kulluketmek olduğu” anlatılacak.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarıyla dindersinde bazı ‘zorunlu’ rötuşlar yapan dinci-gericiparti, Milli Eğitim Bakanlığı eliyle çocuklara “kulolmanın insana sorumluluklar getirdiği ile hiçbirşeyin tesadüf eseri ve nedensiz olarakyaratılmadığı” aldatmacasını empoze etmeyeçalışıyor. Bunun yanında, “günlük hayatta helal veharamlar” başlığıyla verilecek derslerde “giyim-kuşam ve süslenme”, “oyun ve eğlence” ve “İslamıngünlük hayata ilişkin kuralları” anlatılacak. Bununla,çocukların yalnızca dini bilgileri edinmesi değil,gündelik davranışları için de dini kurallarıngerektirdiği biçimleri edinmeleri hedefleniyor.

Dinci-gerici karanlığa karşı sosyalizmin aydınlığı...

Toplumun geneline yönelik yoğunlaştırılmış bir“saldırılar bütünü” ortaya koyan dinci-gericilik, açıkki bunun en temel ayaklarından biri olarak eğitimalanını görüyor. Kendi gerici dünya görüşününkitlelere nüfuz etmesinin temel bir kanalı olacakeğitim için hedefli ve sistematik bir yöntem ortayakoyuyor.

İşçiler, emekçiler ve gençlere ise dinci-gericiliğe,eğitimde yaşanan dönüşüm oyunlarına ve piyasacıpolitikalara karşı sosyalizmin bayrağını yükseltmekdüşüyor. Çünkü dinci-gericiliğin karanlığını ortadankaldırabilecek tek güç sosyalizmin aydınlığıdır.

yakalayabilmiştir. Avrupa çapındaki bir incelemeyegöre burjuva kökenli ailelerin çocuklarınınyükseköğrenime gitme şansı emekçi çocuklarına göre40 kat fazladır.

Eğitimindeki sınıfsal ayrışmanın bir ürünü olarak,eğitim kurumları çeşitlenerek genel olarak eğitimeşitsiz hale gelmektedir. Genel lise, meslek lisesiayrımı dışında anadolu lisesi, fen lisesi, süper lise vb.açılması bu görüşün sonucudur. Bu okullar sisteminihtiyaçlarına koşut olarak eğitimdeki eşitsiz gelişiminpaydasını oluşturmaktadır. Son dönemde buayrımların yeni bir biçimle şekillendirilerek mesleklisesi ve anadolu lisesi biçimine dönüştürülmesiayrımı ortadan kaldırmamış, sadece tabeladeğişikliğine neden olmuş, özde bir değişiklikolmamıştır.

Bu durum aslında 4+4+4 saldırısından bağımsızdeğildir. İkisinde de sermayenin çıkarları gözetilmişdurumda. Her ne kadar 4+4+4 saldırısı daha çokimam hatipler üzerinden tartışılmakta ise de bu yasasayesinde işçi ve emekçi çocukları çok daha küçükyaşta sanayi yolunu tutmuş olacaklar. Sanayibölgelerine açılan meslek okullarının orta kısımlarısayesinde bu çocuklar daha küçük yaşta alınterlerininve alkanlarının sömürülmesi için burjuvazininhizmetine koşulacaklar. Yani popülist söylemlerarkasına sığınan hükümetin yaptığı; bir yandan kendiideolojik-politik platformuna uygun bir nesilyetiştiriken diğer yandan da burjuvazi için daha genişbir sömürü yolu düzlemekten başka bir şey değildir.

Yine böyle bir durumda harçların kaldırılmasıbütün bu saldırıların daha rahat ve sessiz bir şekildehayata geçirilmesinden başka bir anlam taşımaz. Kizaten kaldırılmış olmaları da bir değişiklik yaratmaz.Zira paralı eğitim üniversite öncesinde bile binbirşekilde devam etmekte, üniversitelerde ise yurt,yemek gibi alanlarda katmerlenerek devametmektedir.

Eğitimin bir hak değil de hizmet olarak görüldüğüyerde burjuvazinin bu hizmetten yararlanacakolanların gelirlerine göre bir ayrım yapması dakaçınılmazdır. İşçi ve emekçi çocukları, burjuvaziiçin nitelikli ve ucuz işçi olarak yetiştirilirken,burjuva çocukları ise kapitalizmin bekaası için buişçi ve emekçi ordusunun başına yönetici olmak içinhazırlanırlar. Böylesi bir ayrımın olduğu yerdedersanelerin kapatılması yalanı ancak gerçeğiçarpıtmanın bir yoludur.

İşte ortada böylesi bir tablo ve bunun getirdiğirant alanı varken dersanelerin kapatılması ne anlamifade ediyor? Kapitalist sistem içinde eğitiminözelleşirilmesi saldırsının yeni bir boyutataşınmasını... Burjuvazi, üstündeki mali yükkaldırılarak, eğitimi rant getiren bir sektöredönüştürüyor. Bunlara ek olarak, paralı eğitim,emekçi çocuklarının eğitim hakkını elinden almaklaaradaki sınıf ayrımlarını derinleştiriyor. Böyleceburjuva ideolojinin alıcısı daha homojen topluluklarortaya çıkacak ve bunun içinde şekillenen sınırlısayıdaki işçi ve emekçi çocuklarından devşirilenöğrenciler ise gelecekte zorlukla elde edecekleriayrıcalıkları korumaya çalışarak kraldan çok kralcı,yani en fazla burjuvazinin eğitimli köleleri olacak veelde ettikleri sınırlı ayrıcalıkları korumak için kendisınıf kardeşlerinin sömürülmesinde rol alacaklardır.

Bundan tek çıkış yolu ise eğitim sisteminiburjuvazinin çıkaralarına kurban eden sermayepolitikalarına dur demekten ve bu politikalarınoluşmasına zemin yaratan burjuva egemenliğinekarşı mücadele etmekten geçiyor. Bunun dışında heryol ve yöntem bizi iğreti ve geçici çözümleremahkum edecek ve uzun vadede sömürü zincirlerininaltında eğitimli köleler olmamızın devamına yolaçacaktır.

Adana’dan bir dershane emekçisi

Güncel Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Eğitimde gerici abluka!

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Gençlik28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Ortaklaştırılmış eylemliliklerin gerekliliği ve önemi üzerine

Gençlik hareketinin bugünkü düzeyi oldukçazayıftır. Genel gençlik kitlesi temel yaşamsalihtiyaçlarına, eğitim sürecine ya da geleceğineyönelik gerçekleştirilen hak gasplarına karşı beklenentepkiyi vermekten uzaktır. Dağınık, parçalı bir haldegerçekleşen ve nicelik olarak da zayıf eylemlilikler,gençlik kitlesinde bir şeylerin değişmeyeceğine dairbir algı yaratmakta ve genel gençlik kitlesinin hakarama mücadelesine mesafeli davranmasının nesnelzeminini oluşturmaktadır.

Gençliğe yönelik son saldırı ise harç paralarınadair gerçekleştirilen somut uygulamadır. Gençlikhareketinin içerisinde bulunduğu mevcut durum busaldırıyı püskürterek, özerk-demokratik üniversiteleriyaratabilecek bir dinamizmden yoksundur fakatmevcut saldırı, birleşik-kitlesel-militan gençlikhareketi yaratabilmenin olanaklarını, kendi içerisindebarındırmaktadır. Çünkü mevcut uygulama özellikleikinci öğretim öğrencileri olmak üzere tüm gençlikkitlesini kapsamakla birlikte, gençlik kitlesininöfkesinin birikmesine neden olmuştur. Gençliğinöfkesi kendisini açık bir şekilde gösterebilmektedirfakat bu öfkenin sokağa, eyleme, pratiğedönüştürülmesi gerekmektedir.

Gençlik hareketinin bugünkü tablosu ve genelgençlik kitlesinin mevcut gerçekliği üzerindenhareketle, birleşik-kitlesel-militan bir gençlik hareketiyaratabilmek adına, mevcut harç uygulamasına daireylemlilikler ortaklaştırılmalıdır. Dağınık, parçalı birşekilde gerçekleştirilen eylemliliklerin genel gençlikkitlesinin pratik sürece dâhil olmasını engelleyeceği,geçtiğimiz dönemlerde yaşanılan süreçlerden debilinmektedir.

Öyle ki geçtiğimiz yıllarda İzmir yerelindegerçekleştirilen YÖK protestoları bu tartışmaya dairverilebilecek en anlamlı örnektir. Geçtiğimiz yıl İzmiryerelinde 4 farklı YÖK protestosu gerçekleşmiştir.Sonuç olarak, tarihi ve uygulamaları herkestarafından bilinen YÖK’ü protesto etmek içingerçekleştirilen eylemlilikler ortaklaştırılamamış vedağınık-parçalı-zayıf 4 farklı eylem gerçekleşmiştir. 4farklı protesto eylemi bırakın genel gençlik kitlesini,ilerici gençlik kitlesinin dahi, eylemlerden uzakdurmasına-katılmamasına sebebiyet vermiştir.

Öyle ki, yaratılan mevcut parçalı-dağınık tablonedeniyle örgütlü gençlik kitleleri dışındaki tümgençlik unsurlarında oluşan bilinç; yapılaneylemliliklerin temel amacının YÖK’ü protesto etmekya da onu tarihin kirli sayfalarına gömmekten dahaçok örgütlerin kendilerini örgütlemek için eylemyaptıklarına dair olmuştur.

Bugün yapılması gereken, gençlik hareketininihtiyaçlarını tanımlamak, geçmiş ile hesaplaşarak buihtiyaçlara göre konumlanmaktır. Bugün gençlikhareketinin ihtiyacı, birleşik-kitlesel-militan birdinamiğe bürünmektir ve yeni harç uygulamasınınkendisi gençlik kitlelerinin politikleşmelerine vesileolarak, bu dinamiğin var edilebilmesinin maddizeminini yaratmıştır. Geriye kalan tartışma, gençliğinöznesi olduğunu iddia eden gençlik örgütlerinin, dargrupçu zihniyetlerinden sıyrılarak eylemleribirleştirmeleri yönünde adımlar atmalarıdır.

Harç oyununa birleşik yanıt

Bu gerçeklikler ışığında İzmir yerelindegerçekleştirilen eylemlilikler birleşik-kitlesel birgençlik hareketi yaratabilmek açısından oldukçaanlamlıdır ve irdelenmesi gerekmektedir.

Harçların örgün eğitim alan ve açık öğretimdeokuyan öğrenciler için kaldırılacağının fakat ikinciöğretim öğrencileri için bir değişiklik olmadığınınbildirilmesi üzerine, Öğrenci Kolektifleri tarafındaneylem çağrıları yapılmış, imzasız eylemlergerçekleştirilmiştir. İzmir yerelindeki eyleminsonunda bir komite oluşturmak adına bir isim listesidolaştırılmış ve komite olmak isteyen öğrencilerisimlerini yazmıştır. Eyleme diğer gençlik örgütleri dedestekçi olmuştur.

Yurt genelinde gerçekleştirilen bu eylemlerinİzmir ayağı, genel gençlik kitlesini kapsama-kuşatmanoktasında kimi zayıflıkları barındırmış olsa daniteliğinin -birleşik-kitlesel bir gençlik hareketiyaratmak adına- anlamı ortadadır.

Daha sonra eylemde toplanılan isimlerin ve bazıgençlik örgütlerinin çağrılması ile bir komitetoplantısı alınmıştır. Tüm toplantı boyunca yapılantartışmaların temel ekseni, birleşik-kitlesel bir gençlikhareketinin yaratılması adına, dar grupçumantalitelerin terk edilmesinin gerekliliği ve politik-pratik bir ortaklaşma zeminin yaratılarak, genelgençlik kitlesinin öznesi olabileceği bir politik hattınyaratılmasına dairdir.

Alınan ikinci toplantıda da birlikte hareket etmeönündeki iradenin tüm bileşenler tarafındankorunması ile gerçekleştirilmesi planlanan eylemedair tartışmalara başlanılmıştır.

DGH ve Gençlik Muhalefeti eylemin örgütleyicisiolmayacağını bildirerek süreçten ayrılmış olsa daşuan için Ekim Gençliği, Emek Gençliği, Genç-Senve Öğrenci Kolektifleri beraber hareket etmektedirler.

Gelecek sürece dair

Yarın sürecin nereye evrileceğinden bağımsızolarak, mevcut birlikteliğin politik mahiyeti göz ardıedilmemelidir. Gençlik hareketinin ihtiyaçlarına

uygun olarak var edilmeye çalışılan bu mevzininüstlendiği misyon ortadadır: Mevcut dağınık-parçalıtablonun aşılarak birleşik-kitlesel bir gençlik hareketiyaratılması.

Fakat oluşturulan komitenin niteliği, bu misyonukaldırabilecek bir düzeyde değildir. Sadece gençlikörgütlerinden oluşan ve o gençlik örgütlerininortaklaşma zeminleri üzerinden var olan bir komiteyerine, tüm gençlik güçlerinin bileşeni olduğu amaağırlığını eylemlere katılan örgütsüz öğrencilerinoluşturduğu bir komite hedeflenmelidir. Aksitakdirde, bir komiteden değil, gençlik örgütlerininkolektif hareketine dayalı bir birlikteliktenbahsetmemiz gerekmektedir.

Gerçek bir komite olma kaygısıyla hareket edenmevcut komite, eylemlerine genel gençlik kitlesinikatabilmelidir. Tatil dönemi olması nedeniyle gençlikkitlesine ulaşamayan komite, okul başlar başlamazfaaliyetlerine başlamalı ve gençliği sokağa, eylemeçekebilmelidir. İleriki süreçte, genel gençlik kitlesineulaşıldığı anda, fakülte komiteleri kurularak, tümsüreç bu taban komitelerinin koordinasyonu ileyürütülmelidir.

Tüm öğrenci gençliği ilgilendiren bu yakıcı sorunakarşı öğrenci toplulukları, TMMOB’ye bağlı gençlikbileşenleri ve kulüpler ile temasa geçilerek, bu türgençlik yapılanmalarının da sürecin içerisinde varolmaları sağlanmalıdır.

Genç komünistler, eylemlerin ortaklaştırılması vekolektifleştirilmesi adına tavrını ortaya koymuş, dargrupçu tüm zihniyetlerin öğrenci gençliğe teşhirininyapılacağını belirtmiştir, bu tavrında da ısrarcıdır.Çünkü ideolojik-politik gereklilikleri açısından ortayakonulduğu gibi, mevcut birlikteliğin konjonktürselönemi ortadadır.

Genç-komünistler, mevcut komitenin ve ortayakoymuş olduğu pratiğin niteliğine dair geniş bir ufkasahip olmakla birlikte, omuzlarındaki yükün farkındaolarak hareket etmektedirler. Dolayısıyla, iradelerini,genel gençlik kitlesine ulaşabilmeyi hedefleyen, bubağlamda araçlar yaratabilen ve kitleyi sürecin öznesikılabilecek bir örgütsel mekanizmasının oluşmasıadına koyacaklardır-koymalıdırlar.

İzmir Ekim Gençliği

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Gençlik Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Hareketli bir yaz sürecini geride bıraktık. Sermayedevletinin içeride ve dışarıda savaş ve saldırganlıkpolitikalarını işçilere, emekçilere ve gençliğe yöneliksosyal yıkım politikaları tamamladı. Kısacası yaztatilini emperyalist savaş ve saldırganlığın, ırkçı-şovenhisterinin, devlet terörünün ve neo-liberal saldırılarınarttığı bir süreçte geçirdik. Yeni eğitim dönemini desaldırıların böylesi arttığı bir süreçte karşılıyoruz.

Emperyalistler adına tetikçi olmayacağız!

Son süreçte Suriye’ye yönelik emperyalist savaş vesaldırganlık artmış durumda. Suriye halklarına “barış”götürme iddiasında olan emperyalistler kendi gericiçıkarlarının hesaplarını yapıyorlar. Bir yanda başındaBeşar Esad’ın bulunduğu Suriye’deki gerici Baasrejimi, öte yanda ABD’nin güdümündeki sözdemuhalefet “Özgür Suriye Ordusu” emperyalistler adınayarattıkları savaş ortamında Suriye’yi kan gölüneçeviriyorlar. Yani emperyalistler arası güç savaşlarıderinleşirken bunun bedelini en ağır şekilde Suriyeliemekçiler ödüyor. Bu süreçte Türk sermaye devletiAKP hükümeti eliyle ABD adına en önden tetikçiliğesoyunarak savaş çığırtkanlığı yapıyor.

Emperyalistlerin ve onların tetikçisi Türk sermayedevletinin Suriye’ye yönelik yaptıkları savaşplanlarında Suriye halklarının ve bizlerin hiçbirçıkarının olmadığı açıktır. Liseli gençlik olarak bizleremperyalistler adına tetikçi olmayı kabul etmemeliyiz.Emperyalist savaş ve saldırganlık politikalarıkarşısında Amerikan 6. Filosu’nu Dolmabahçe’dedenize döken Denizler’in yolunda anti-emperyalistmücadeleyi yükseltmeliyiz.

Irkçı-faşist kudurganlığa geçit vermeyeceğiz!

Sermaye devleti dış politikalarında savaş pozisyonualırken iç politikalarında da saldırganlığı arttırıyor.Kürt halkına yönelik imha ve inkar politikaları devamederken, işçilerin, emekçilerin ve gençliğin beynişovenizm zehri ile yıkanıyor. Son olarak da Antep’teyaşanan patlamanın ardından Kürt halkına vehareketine yönelik saldırılar yoğunlaşmış durumda.

Kürt halkına yönelik ırkçı-faşist saldırıları sondönemde Alevi emekçilere yönelik saldırganlıktamamlıyor. Alevi emekçilerin evleri işaretleniyor,dernekleri kundaklanıyor, tehdit mektupları bırakılıyor.Bu saldırıları sermaye devleti ve AKP hükümeti ise“yaşananların abartılmaması” telkinleri ilesahipleniyor.

Sermaye devletinin yaratmaya çalıştığı Türk-Kürt,Sünni-Alevi kutuplaşması karşında, bizler aynı sıralarıpaylaştığımız, aynı sorunları yaşadığımızkardeşlerimizle bu ırkçı-faşist kudurganlığa geçitvermemeliyiz. Liselerimizden “Yaşasın halklarınkardeşliği!” sloganını yükseltmeliyiz.

Liselerimizde müşteri olmayacağız!

Yeni öğretim yılının başlamasıyla kendimizi bir kez

daha paralı eğitim uygulamalarının içerisinde bulduk.Bağış adı altında kayıt parası, kitap parası, üniformaparası, kurs-dershane parası derken bir kez dahaailelerimizin beli büküldü. Belki pek çoğumuz okulmasraflarımızı karşılayabilmek, ailemize destekolabilmek için yaz tatilinde kendimize vakit ayırmak,sosyal aktivitelerde bulunmak, dinlenmek yerineatölyelerde-fabrikalarda çalışmak durumunda kaldık.

Anayasada her ne kadar eğitim parasızdır denilsede bizler bunun bir yalan olduğunu biliyoruz. Sermayedevleti de adım adım paralı eğitim uygulamalarınıyasallaştırmak için çalışmalarını sürdürüyor. Sonolarak 4+4+4 uygulaması ile “İlköğretim okulları, kızve erkek çocukları için parasızdır” ibaresininkaldırılmasının ardından sıranın ortaöğretime geleceğide aşikardır.

Bir yandan liselerimizde müşteri olarak görülüp,eğitim sürecimizin her adımına kucak dolusu paradökerken bir yandan da anti-bilimsel, gerici eğitimmüfredatına hapsedilmek isteniyoruz. Anadilde eğitimgörme hakkımızdan mahrum bırakılıyoruz. 4+4+4eğitim sistemi ile eğitimin gericileştirilmesi noktasındadaha somut adımlar atılmış durumda. AKPhükümetinin “dindar nesil” projesi eğitim sistemindekison değişikliklerle beslenmiş durumda.

Bizler paralı, gerici, anti-bilimsel eğitime karşıliselerimizden “Eşit, parasız, bilimsel, anadildeeğitim!” sloganını yükseltmeli, geleceğimize sahipçıkmalıyız.

Liselerimizde mücadeleyi yükseltelim,geleceğimizi kendi ellerimize alalım!

Yeni dönemde emperyalist savaşa, ırkçı-faşistsaldırılara, paralı ve gerici eğitim uygulamalarına karşımücadele sahnesindeki yerimizi alalım. Bizleredayatılan geleceksizlik karşısında gençliğingeleceğinin ancak sosyalizmde olduğunu haykıralım.Liselerimizden yükselttiğimiz mücadele bayrağı ilegeleceğimizi kazanalım!

(Liselilerin Sesi, Sayı:45, Eylül 2012)

Yeni öğretim yılında mücadeleyi yükseltelim!

Geleceğimizin çalınmasınageçit vermeyelim!

DLB’den mücadele çağrısı!

Ümraniye Devrimci Liseliler Birliği yeni öğretim yılındaliseli gençliği mücadeleyi yükseltmeye çağırmaya devamediyor.

Ümraniye DLB, Sarıgazi Demokrasi Caddesi’nde“Geleceğimizin çalınmasına geçit vermeyelim!” şiarlıbildirilerinin dağıtımını gerçekleştirdi. Dağıtım sırasındaliselilerle yapılan sohbetlerde eğitimin ticarileşmesi vedinselleştirilmesinin yanında, Demokrasi Caddesi’ne asılan“Emperyalist savaş ve saldırganlığa geçit yok!/ DLB” imzalıozalitle emperyalist savaşın da teşhiri yapıldı.

Liselilerin Sesi / Ümraniye12 Eylül 2012 / Ümraniye

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

Bilim30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2012/05 (38) * 21 Eylül 2012

Sermaye devleti, Ekim ayında 30 ilde kentseldönüşüm projeleri kapsamında yıkımlarınbaşlayacağını duyurmuş, bu kapsamda rant projelerinehız verileceğini açıklamıştı. İşçilerin, emekçilerinbarınma hakkını hiçe sayan, toplumsal faydaya değilsermayedarların taleplerine göre şekillenen kentseldönüşüm projelerinden birisi olan “Haydarpaşa Garıile Kadıköy Meydanı ve Çevresi Koruma AmaçlıNazım İmar Planı” için Koruma Kurulu’nun istediğidüzenleme geçtiğimiz günlerde İstanbul BüyükşehirBelediye Meclisi’nden geçti. Böylece 2007 yılında ilkadımları atılan ve “Haydarpaşa Port” olarak bilinenHaydarpaşa ve çevresi için “yağma ve talan” projesiiçin onay alınmış oldu.

Haydarpaşa: Sermaye devleti için “prestij”,İstanbul için “yağma ve talan” projesi

“Haydarpaşa Garı ve Liman Dönüşüm Projesi”İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından İstanbul’unen önemli prestij projelerinden birisi olaraktanımlanmakta. Bu da Haydarpaşa’da yaşanacakyağma ve talanın çok daha büyük boyutlarda olacağı,yapılacak ihalelerde yerli ve yabancı sermaye arasındabu kapsamda sert bir rekabet yaşanacağı anlamınageliyor.

Proje kapsamında tarihi gar “Kültürel Konaklamave Turizm Alanı” olarak ayrılırken, gar binasının girişkatı ulaşım amaçlı kullanıma devam edecek. Garın üstkatlarında müze ve sergi salonları oluşturulmasıdüşünülürken bir kısmı da otel olarak planlanacak.Böylece kent belleği açısından önemli bir yeri olan veİstanbul için işlevi ile sembolik bir değer taşıyanHaydarpaşa Garı ranta kurban edilecek. Ayrıca projekapsamında kültür, turizm alanları, dört adet dini tesis,konaklama tesislerinin yapılması planlanıyor.

Projenin ilk açıklandığı dönemde projede yedigökdelenin yer alacağı açıklanmış, ancak oluşantepkiler üzerine gökdelen planları projedençıkartılmıştı. Bu kapsamda projede maksimumyükseklik sınırının Haydarpaşa Garı’nı aşmayacakşekilde belirlendiği, böylece projenin kent siluetineuygun hazırlandığı iddia edilmekte. Ancak uzmanlaryaptıkları açıklamalarda Haydarpaşa garı etrafındayapılacak yeni yapılaşmanın silueti etkilememesininmümkün olmadığının altını çizmekte.

Harem Otogarı’ndan, Kadıköy Moda’ya kadar 1milyon 300 bin metrekarelik alanı kapsayan proje ileİstanbul Boğazı’nın en güzel ve merkezi bölgesi rantakurban edilirken kamu yararına hiçbir düzenlemeyapılmamakta. Proje kapsamında Haydarpaşa’yauluslararası turistik gezilerin yapıldığı kurvaziyerliman yapılması planlanırken bu alanın halkakapatılacağı belirtilmekte.

Mimarlar Odası iki ayrı dava açmaya hazırlanıyor

Haydarpaşa için onayın verilmesinin ardındanbaşta Mimarlar Odası olmak üzere pek çok meslekörgütü ve akademisyen karara tepki göstermeye

başladı. Mimarlar Odası Başkanı Eyüp Muhcu “Gar

fonksiyonunun zeminde kalacak olması tamamentoplumsal tepkileri bertaraf etmek ve bu yağmaprojesini meşrulaştırmaya yönelik bir girişimdir. Garaotel ve benzeri fonksiyonların yüklenecek olması,Haydarpaşa Garı’nın işlevinin değiştirilmesi anlamınagelir. Bu girişim hem uluslararası hem de ulusalkoruma hukuku ilkelerine açıkça aykırıdır. Onaysürecinin olması projenin mutlaka hayata geçirileceğianlamına gelmez. Haydarpaşa Dayanışması veİstanbullular projenin durdurulması için tümdemokratik ve yasal hakları kullanacak.” derkenMimarlar Odası Kadıköy ve Üsküdar sınırlarınıkapsadığı için iki ayrı Koruma Kurulu’nda geçen projeiçin iki ayrı dava açmaya hazırlandıklarını açıkladı.

Mimarlar Odası Anadolu Şubesi Yönetim KuruluBaşkanı Saltık Yüceer’in “Kat yüksekliği 4 kataindirildi ve Haydarpaşa Garı ile Selimiye Kışlası’nınsiluetini bozmayacak deniyor. Ancak zaten bubinaların çevresinde o kadar yoğun bir yapılaşmaolacak ki ortada bir silüet bile kalmayacak. Kadıköyiçin bu proje, inşaat, insan ve trafik yoğunluğu demek.Halka ekonomik bir getirisi olacağı da doğru değil.Aksine TCDD’de çalışanların işsiz kalması sözkonusu.” açıklaması da projenin somut sonuçlarınaişaret etmekte.

Haydarpaşa’nın ardından sıra Galata’da

“Haydarpaşa Port”un onaylanmasının ve yağma vetalan projesi için startın verilmesinin ardından sıradaİstanbul’un en büyük Liman projesi olan “Galata Port”

bulunmakta. Temmuz ayında Özelleştirme İdaresiBaşkan Vekili Ahmet Aksu sene sonuna doğru Galataiçin ihale açılacağını, bu bölgenin hem Türkiye’ninhem Avrupa’nın en önemli cazibe merkezlerinden birtanesi olacağını açıklamıştı. Haydarpaşa için atılanadımların ardından Galata için de sürecinhızlandırılacağı açık.

Haydarpaşa’da yaşanacak dönüşümün adı her nekadar “koruma planı” olarak belirtilse de projenin“koruma” ile bir alakasının olmadığı ortadadır.Haydarpaşa Port, ondan sonra sırada olan Galata Portve son dönemde hızlanan ve somut adımları atılmayabaşlanan tüm kentsel dönüşüm projeleri sermayedevletinin son dönemde arttırdığı saldırı politikalarınınkentsel mekana yansıyan uygulamaları olarakkarşımıza çıkmaktadır.

İçeride ve dışarıda savaş ve saldırganlık pozisyonualan, işçilere, emekçilere yönelik azgın sömürüpolitikaları uygulayan sermaye devleti bu kapsamdakentleri de yağmaya açmıştır. Ekim ayında yıkımlarınaynı anda başlayacağı açıklaması ile sermaye devletiyaşanacak yağma ve talan için büyük bir seferberlikbaşlatılacağını duyurmuş oldu. Haydarpaşa için onayalan sözde “koruma planı” da bunun en güncel örneğiolarak karşımızda durmaktadır.

Barınma hakkını tehdit eden, kamu yararını, tarihive doğal zenginliği hiçe sayan bu “yağma ve talan”projeleri karşısında güçlü bir karşı koyuşsergilemediği takdirde işçi ve emekçiler adınayaşanacak kaybın çok büyük olacağı açıktır. Bukapsamda başta TMMOB’ye bağlı meslek odalarıolmak üzere tüm işçi ve emekçilerin mücadele etmesikaçınılmaz bir gereklilik olarak durmaktadır.

Sağlık Bakanlığı aşı bulamamış!

Piyasacı zihniyetin sonuçları sağlık alanında süreklileşen sorunlarla kendini gösteriyor. Sermaye devletininsağlık hizmetlerindeki son icraatı geçen yıl 1 milyon çocuğun tetanoz ve difteri aşılarını zamanında teminedilememesi bahenesiyle yapmamak oldu. 2011-2012 öğretim yılında 8. sınıf öğrencilerine toplum sağlığımerkezleri tarafından okullar gezilerek yapılması gereken aşılar, Sağlık Bakanlığı’nın elindeki aşılarıntükenmesi nedeniyle aksamıştı.

Geçtiğimiz yıl eczanelerde ve hastanelerde tetanoz aşısı bulunamazken Sağlık Bakanlığı’nın hastaları ÖzelMedikal Park Hastanesi’ne yönlendirmesi, sağlık hizmetinin piyasalaşmasının ulaştığı sonuçları gözler önünesermişti. Geçen yıl ellerindeki aşının bozuk çıktığı açıklamasını yapan sermaye devleti, şimdi ise 1 milyonçocuğun aşılanması için ‘14 yaşındaki çocuklarınızı mutlaka aşılamaya getirin’ çağrısında bulundu. Devletinücretsiz olarak yerine getirmesi gereken ve ölümcül-salgın hastalıklara karşı temel koruyucu sağlık hizmetleriarasında yer alan aşı uygulamasının aksamasının nedeni sağlık alanının tamemen ticarileştirilmiş olmasıdır.

Ölüm riski olan tetanoz ve difteri hastalıklarına karşı koruma, her bireye yaşam boyunca yapılan 5 dozaşılama ile sağlanıyor. 14 yaşında yapılan doz ise bu aşılamanın son parçasını tamamlıyor. Bu yıl okullarınaçılmasıyla birlikte sağlık bakanlığı geçen yıl aksattığı aşılamayı okullarda yapmama kararı aldı. Bununsonucunda tüm veliler çocuklarının aşılanması için aile hekimlerine yönlendiriliyor. Sağlık Bakanlığıçocukların hepsinin aşılama hizmetine ulaşmasının zorluğundan kaynaklı kamuoyundan oluşan tepki büyünceaşıların yaptırılıp yaptırılmadığının okullarda denetleneceğine dair açıklama yapmak zorunda kaldı.

Bu son olay, sermaye iktidarının koruyucu sağlık hizmeti uygulamasında son kalan kırıntıları da yok etmekistediğini göstermektedir. SSGSS kapsamında Sağlık Ocakları’nın Aile Hekimliği haline getirilmesi ile koruyucusağlık hizmeti uygulaması geride kalmıştır. Genel Sağlık Sigortası uygulaması sağlık hizmetine tüm toplumunulaşmasının önünde büyük bir engeldir. Aile hekimliğine geçişle sağlık pirimi ödemeyenlerin sağlık hizmetialması engellenmektedir. Yani aile hekimleri aşılanması gerekenlerin kendileri tarafından bulunmasınınmümkün olmadığını, hastaların kendilerine getirilmesi gerektiğini söylerken SSGSS kapsamında prim ödeyenhastaları dikkate almaktadırlar.

“1/5000 ölçekli Haydarpaşa Garı ile Kadıköy Meydanı ve Çevresi Koruma Amaçlı Nazım İmarPlanı” onaylandı…

Haydarpaşa için “yağma ve talanprojesi”nin startı verildi!

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 12-38

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel / BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92 İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

“…On’lar on yeni ustasıDevrime uzanan yolun

İnançla döşedikleri taşlarMihenk taşları olacak

Kavgamızın…”D. Can (Zafere On

Yıldız’dan)

Tarih 26 Eylül 1999... Sermaye devletininbedenleri dört duvara sığdırmakla yüreklere prangavuramadığı, şanlı bir direniş tarihi... Hücre tipisaldırısına eşlik eden kanlı bir katliamın ertesindeinançları, bilinçleri, iradeleri teslim alamadığı şanlıbir tarih...

Katliama adım adım…

O dönemde sermaye devleti krizi atlatabilmekiçin yollar arıyordu. Dönemin başbakanı BülentEcevit ABD kapısından ayrılmıyordu. Krizle birliktetoplumsal hareketin yükseleceği korkusu, 17Ağustos depreminin devletteki yıkımı ve busüreçlerde devam eden” genel af” tartışmalarıylasermayedarlarda korku oluşmuştu. Çünkü tutsaklarındüşünceleri krizle oluşacak olan toplumsalhareketliliğe öncülük edebilecekti. Sermayedevletinin hem işçi ve emekçilere gözdağı vermesihem de her gün inançlarını, direnişleriniyüreklerinde büyüten tutsakları dizginlemesigerekmekteydi. Katliama yaklaşırken sermayedevleti ve uşakları siyasi tutsaklara “terörist” diyorve “koğuş tipi cezaevlerinin terör yuvası halinegeldiğini” vurgulayıp duruyordu. Bunlar elbette kianlık söylenen laflar değil, adım adım yaklaşankatliamın habercisiydi.

Devrimciler cezaevinde yaşadığı koşullarnedeniyle öfke büyütmekte haksız değillerdi.Yaklaşık 800 kişinin kaldığı cezaevinde 16 koğuşvardı. Bir koğuşta 40-50 kişinin kalması gerekirken,siyasi tutsakların kaldığı koğuşların bazılarında busayı kat be kat artıyordu. Bir ranzada iki kişininyatması, tutsakların yerlerde, koridorlarda yatmasıbir örnekti sadece. Tutsaklar şikâyetlerini defalarcadile getirmelerine rağmen hiçbir şekilde çözümaranmıyordu. 2 Eylül’de yan tarafta bulunan veadlilerin kaldığı 7. Koğuşu adliler kendi rızasıylaboşaltmış ve devrimci tutsaklar buraya yerleşmişti.Cezaevi yönetimi devrimci tutsaklara belirlikısıtlamalar getirerek bu uygulamayı kabul etmek

zorunda kaldı. Sadece 26 Eylül’e kadar...

“Devrimci irade teslim alınamaz!”

Tarih 26 Eylül’ü göstermiş ve Ulucanlar MerkezKapalı Cezaevi’nin üzerine karabulut çökmüştü.Faşist devlet “tünel kazıyorlar” yalanlarıyla gece3.00’te bombalarla, silahlarla, çatıyı delerek çöktütutsakların koğuşlarına.

“Teslim ol!” çağrılarına “Devrimci irade teslimalınamaz!” yanıtı vermişti devrimci tutsaklar. ÇünküON’lar, ölümü göze alacak kadar bağlı olduklarıhaklı davalarının peşindeydiler. Devraldıkları direnişkimliğini omuzlarında taşıyarak, ölümükucakladılar.

Cezaevinin çatılarını delinerek içeriye gazbombası atılmış, bunun üzerine tutsaklarhavalandırmaya çıktıklarında kurşun yağmurunatutulmuşlardır. Katliamın ilk anlarındahavalandırmaya çıkan devrimci tutsaklardankatledilenler Ümit Altıntaş (TKİP), Abuzer Çat(MLKP) ve Halil Türker (TKP/ML) olmuştur.Sonrasında katillerin koğuşlara açtığı yaylım ateşisırasında Aziz Dönmez (DHKP-C) ölümsüzlerkervanına katılmıştır.

Katliamın devamında yaralı tutsaklarıişkencehanelere götüren katiller uyguladıklarıişkenceyle devrimci tutsakları katletmiştir.Ölümsüzler kervanına Habip Gül (TKİP), AhmetSavran (DHKP-C) , İsmet Kavaklıoğlu (DHKP-C), Zafer Kırbıyık (TİKB), Önder Gençaslan(TKP/ML) ve Mahir Emsalsiz (TKP/ML)katılmışlardır.

Ölümsüzler kervanına katılan 10 yiğitdevrimcimiz, ölümü yenenleri kimseninyenemeyeceğini bir kez daha göstermiştir.Bedenlerini siper eden devrimci tutsaklar topların,tüfeklerin ve bombaların inancımızıbitiremeyeceğini göstermiştir. Tarihimize şanlı birdireniş olarak geçmiştir Ulucanlar. Faşist devletinplanları bir kez daha çelikten iradeyle örülü direnişduvarına çarpmıştır.

Bizlerin ölümsüzleşen yiğit yoldaşlarımıza vesiper yoldaşlarına sözümüzdür: İnancınız inancımız,kavganız kavgamızdır. Ve yine söz veriyoruz ki,bizlere devrettiğiniz direniş bayrağını her zaman, heryerde, her koşulda omuzlarımızda taşımaya devamedeceğiz.

K. İmge

İnancınız inancımız, kavganız kavgamızdır…

Almanya Marksist Leninist Partisi(Marxistisch-Leninistische Partei Deutschlands-MLPD) adına, Genel Sekreter Stefan Engel veUluslararası İşler Sorumlusu Roland Maester’denoluşan bir heyet Marksist Teori Dergisi’nindavetlisi olarak Türkiye’ye geldi. “Emperyalistküreselleşme ve dünya devrimi” başlıklı bir dizitoplantı yapmayı planlayan heyet ile toplantılarınilki 15 Eylül Cumartesi Günü Kumbara SanatMerkezi’nde gerçekleştirildi.

Ziya Ulusoy’un moderatörlük yaptığıtoplantıda MLPD Genel Sekreteri ve DevrimciÖrgütler Uluslararası Koordinasyonu (İCOR)Sözcüsü Stefan Engel panelist olarak katıldı.Toplantıda siyasal gruplardan ise ESP, TÖP,Partizan ve BDSP yer aldı.

İki oturum biçiminde gerçekleştirilenetkinliğin “emperyalist dünya sisteminde temeldeğişiklikler” başlıklı ilk bölümü Engel’inTürkçe’ye de çevrilen “’Küreselleşme’tanrılarının günbatımı” isimli kitabından yolaçıkılarak gerçekleştirildi.

Proleter strateji ve taktiğin sorunları başlıklıikinci bölümde ise “Enternasyonal sosyalistdevrimin kızıl şafağı” isimli henüz Türkçe’yeçevrilmeyen kitaptan yola çıkıldı.

Engel “tüm ülkelerin işçileri ve ezilenleribirleşin” şiarını söyledikten sonra sanayiproletaryasını esas alan bir örgütün diğer ezilenkesimlerin mücadelesini de sahiplenmesi vekucaklaması gerektiğini vurgulayarakkonuşmasını sona erdirdi.

Beş saat kadar süren sunum boyuncakatılımcılar da söz alarak sorular sordular vegörüş belirttiler.

MLPD heyeti İstanbul’da düzenlenenseminerin yanısıra ESP, Partizan ve BDSP ile degörüşmeler gerçekleştirdi. Ardından ise Pazartesigünkü toplantı için Ankara’ya yola çıktı.

17 Eylül günü ise benzer içerikte bir toplantıAnkara’da gerçekleştirildi. Etkinlik Engel’insunumu ve katılımcıların soru cevaplarıyla 3buçuk saat kadar sürdü.

Kızıl Bayrak / Ankara-İstanbul

MLPD’denTürkiye ziyareti

Mücadele Postası

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 12-38