32
Sayı: 2009/45 20 Kasım 2009 1 TL Sosyalizm İçin TKİP III. Kongresi toplandı!.. Parti, sınıf, devrim!

Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2009-45 / Kasım

Citation preview

Page 1: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Sayı: 2009/45 20 Kasım 2009 1 TL

Sosyalizm İçin

TKİP III. Kongresi toplandı!..

Parti, sınıf, devrim!

Page 2: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

2 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSüresiz iş bırakma

eylemi örgütlenmelidir!.…. . . . . . . . . . . 3

Düzenin çözümsüz denklemleri . . . . . . . 4

Sermaye devletinin kulakları:

“Telekulak”! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

Temmuz-Ağustos-Eylül resmi işsizlik

rakamları açıklandı...… . . . . . . . . . . . . . 6

CHP ve Öymen’e tepkiler eylemlere

yansıdı..…. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

“Ücretsiz ulaşım hakkı için

mücadeleye!”.. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 8

Metal işçileri Netaş grevinin

yıldönümünde MESS önündeydi! . . . . . 9

25 Kasım uyarı grevi hazırlıklarından...10

25 Kasım üzerine konuştuk... . . . . . 11-12

Sınıf hareketinden…..... . . . . . . . . . . . . 13

Küçükçekmece’de eğitim seminerleri

sürüyor….... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 14

Yaşasın Karahan Tekstil

direnişimiz!….... . . . . . . . . . . . . . . . . . 15

TKİP III. Kongresi toplandı! . . . . 16-17

III. Parti Kongresi Gündemi . . . . . . 18-20

Kapitalist kriz tipleri

- Volkan Yaraşır. . . . . . . . . . . . . . . . 21-24

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı

Uluslararası Mücadele Günü’de emekçi

kadınlar bir adım öne.. . . . . . . . . . . . . . 25

“Mühendislik, Mimarlık ve Şehir

Planlamada Toplumcu Eksen”

çıkarken... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 26

Öğrenci gençlik neoliberal

saldırılara başkaldırdı! . . . . . . . . . . . . . 27

Pentagon’un savaş baronları namluları

yeniden Latin Amerika halklarına

çeviriyor.... . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 28

Ulusal soruna devrimci yaklaşımın

paradoksları - 2 - M. Can Yüce . . . . . . 29

Zere’den mektup var! . . . . . . . . . . . . . . 30

Mücadele postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Mollaşeref Mh. Turgut Özal Cd.

(Millet Cd.) No: 50/10 İstanbulTel: 0 (212) 621 74 52 - Fax: 0 (212) 534 95 90

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2009/45 l 20 Kasım 2009Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖzdoğanEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tanKızıl Bayrak’tan

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

BDSP’li Metal İşçileri’nin aylardır yoğun bir emekve çaba ile örgütledikleri Metal İşçileri Kurultayı 22Kasım günü toplanacak.

Aylara yayılan aralıksız bir çalışması ile örgütlenenkurultayın sınıf hareketinin gelişimine anlamlı bir katkısunucağından hiçbir kuşku duymuyoruz. Bu katkısadece bugünkü sınıf hareketinin mevcut tablosunayapılmış bir müdahale ile sınırlı değildir. Aynı zamandakurultay sonucu ortaya çıkarılacak irade ve alınacakkararlarla birlikte metal sektöründe yeni ve ileri birsürecin önünü açacak bir başlangıç da olacaktır.

Sınıf devrimcilerinin bu müdahalesi sınıf hareketineçöreklenen ihanetçi ve uzlaşmacı anlayış ve pratiklehesaplaşmasının önemli bir adımı ve başlangıcı kabuledilmelidir. Metal İşçileri Birliği’nin yaratılması vedevrimci bir mücadele programı etrafında öncü metalişçilerinin iradesinin açığa çıkarılması, kuşkusuz kihem metal işçileri hem de sınıfın diğer bölükleri içintarihsel bir kazanım olacaktır. Bu adımı başka yeniadımlarla tamamlamak ve sınıfın örgütlü gücünü tümalanlarda harekete geçirebilmek sınıf devrimcilerininönünde duran güncel bir görev ve sorumluluktur.

Ancak bu görevin başarıyla tamamlanması vehedeflerine ulaştırılmasının yolu kurultay sonrasıdönemi kazanmayı güvence altına almayı zorunlukılıyor. Bu ise ortaya çıkan iradenin örgütlüniteliğininsürekli güçlendirilmesi ve kurultayın ele aldığı tümgündemler temelinde belirlenecek hedef ve görevlerisomutlanması ölçüsünde mümkün olacaktır. Sınıfdevrimcileri için başarının asıl ölçütü bu olacaktır.

* * *25 Kasım günü KESK’in gerçekleştireceği bir

günlük uyarı grevine yönelik hazırlıklar devam ediyor.Sosyalist Kamu Emekçileri, KESK’in aylar öncekararlaştırdığı bu eylemi kamu emekçileriningündemine taşımak için azami bir çaba gösterdi.Bulunduğu tüm alanlarda bu gündemi çeşitli araç veyöntemlerle işledi. Grevin başarısının iyi bir ön hazırlıkçalışmasına bağlı olduğunun bilinciyle hareket etti. İlerive devrimci kamu çalışanlarıyla bu gündemçerçevesinde çok sayıda röportaj kamu emekçilerineseslendi. Grevin sonucunda yaşanabilecek muhtemelsaldırıların yarattığı tereddütleri etkisizleştirmek için

kararlı ve net bir duruş sergiledi. Sosyalist Kamu Emekçileri, kamu emekçilerine

yaptığı son bir çağrı ile 25 Kasım bir günlük uyarıgrevinin son değil bir başlangıç olduğunu, hak veözgürlükleri kazanmanın yolunun süresiz iş bırakmaeylemine hazırlanmaktan geçtiğini açıkladı. Buçağrının kamu emekçileri içinde ete-kemiğebüründürülmesi 25 Kasım eylemine güçlü ve etkili birmüdaheleyi zorunlu kılmaktadır. Onbinlerce kamuemekçisinin hak ve özgürlükleri için sokağa çıkmayahazırlandığı bugünlerde, bu çağrıyı kendi cephemizdenetkili bir çalışmaya dönüştürmeli ve tüm güçlerimizle25 Kasım uyarı grevine hazırlanmalıyız.

* * *Hatırlatma:Bayram tatilinden dolayı gazetemizin dağıtım

işlerinde yaşanacak aksamalarından kaynaklı olarakgazetemizin yayının bir sayı ara vermek zorundakalıyoruz. Gazetemizin bir sonraki sayısı 4 Aralık 2009tarihinde çıkacaktır. Okurlarımız gazetemizin yenisayısını 4 Aralık 2009 tarihinde temin edebilirler.

Bu aksamadan dolayı tüm okurlarımızın bizianlayışla karşılayacağını umuyor, iyi tatiller diliyoruz.

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Sosyalizm İçin

Page 3: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 3Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Kamu emekçileri hareketi uzun bir dönemdir geriçekilmiş durumda. Sahte sendika yasasının ardındanuzlaşmacı sendikal anlayışlar mücadeleyi tümüyleyasal mevzilere sıkıştırdılar. Böylece sendikalarbürokratik işleyişin etkisi altında işlevsizleştirildi.Toplu görüşme süreci adı altında yıllardır yaşananortaoyunu ise artık kamu emekçilerinin ilgisini dahiçekmemektedir. Kamu emekçileri cephesinden KESK,Kamu-Sen ya da Memur-Sen arasındaki ayrımlarpratikte aynı konumda bulunmaları nedeniyle epeycesilikleşmiş bulunmaktadır.

‘89 Bahar Eylemlilikleri’nin ardından işçi sınıfınınmücadele dinamizminin bir parçası olan, BaharEylemleri’nden aldığı moralle yükselişe geçen kamuemekçileri hareketi bugün oldukça geri bir noktayadüşmüş durumdadır. İşçi hareketinin durgunlukyaşadığı dönemlerde fiili-meşru eylemleriylesuskunluğu parçalayan kamu emekçileri, bugün için neişçi sınıfının mücadele dinamizmine ne de kendi içdinamiklerine yaslanarak yeniden ayağa kalkmaimkanlarına sahiptir. Zira her iki imkan da hemsermaye iktidarının saldırıları nedeniyle, hem sendikalbürokrasinin denetimi altında, hem de öncü, sınıfbilinçli işçi ve emekçilerin değişik biçimlerde tasfiyeedilmesinin ardından dumura uğratılmışbulunmaktadır. Özetle, kamu emekçileri hareketinindurumu işçi-emekçi hareketinin örgütsüz, dağınık veparçalı yapısının bir parçası ve sonucudur.

Tüm bu olumsuzlukların yaşandığı bir süreçte 25Kasım bir günlük uyarı grevi kararı alınmıştır. Kararınkendisi öncüler ve tabanda farklı kaygılara nedenolmakta, değişik açılardan tartışılmaktadır. ÖncüleriKESK’in 25 Kasım eylemi kararını Kamu-Sen ilebirlikte almış olmasından duydukları rahatsızlıklarıdile getirmektedirler. Kontra, işbirlikçi Kamu-Sen’iteşhir etmeyi temel politika haline getiren KESK’inKamu-Sen’le aynı eyleme imza atarak kendisini zorasokacağını söylemektedirler.

Ne yazık ki bu eleştiriler için geç kalınmıştır.Çünkü KESK’in pratiği ve mücadele çizgisi uzun birdönemdir Kamu-Sen ile aynı zemindedir. Masabaşıgörüşmelerle, meclis koridorlarını aşındırmakla, düzenpartilerinin temsilcilerini ziyaret etmekle sorunlarınıçözmeye çalışan KESK’in uzlaşmacı sendikalanlayışları göstermelik eylemler, koltuk kavgaları vedar grupçu yaklaşımlarıyla süreci heba etmektedirler.Dolayısıyla tüm bu eleştiriler haklı ve yerindedir.Ancak, öncesinde bürokrat yönetici takımının örgütüdurumundaki Kamu-Sen artık bir kitle tabanınakavuşmuş durumdadır. Kamu emekçilerinin birliktemücadelesini örgütlemek için Kamu-Sen ile Memur-Sen’in tabanının da mücadeleye çekilmesigerekmektedir. Bunun için de her iki konfederasyonuntabanını kapsayacak mücadele araç, yol veyöntemlerine ihtiyaç vardır. Kontra ve işbirlikçi bu ikikonfederasyon bir yandan yönetimi şahsında teşhiredilirken, diğer yandan da pratikte tabanını kucaklayanbir mücadele hattı örülmelidir. Öncü kamu emekçilerisorunu böyle ele almak ve buna uygun davranmakdurumundadır.

Tabandaki emekçiler ise daha çok soruşturmateröründen kaygı duymaktadır. İşyerlerinde öne çıkansorunlardan biri, işgüvencesiz emekçilerin eyleme

katılmak için sendikalardan güvence beklemesidir.Özellikle sağlık sektöründe işgüvencesiz istihdamağırlıktadır. Bu nedenle taşeron, sözleşmeliemekçilerin sürecin bir parçası haline getirilmesigerekiyordu. Ancak ne yazık ki 25 Kasım’a sayılıgünler kaldığı halde bu yapılmamıştır.

Tabandaki emekçiler hak alıcı eylem biçimlerininbir ihtiyaç olduğunu düşünmelerine rağmen mevcuthazırlıkların yetersiz olduğunu dile getirmektedirler.Kamu emekçilerindeki güvensizlikleri giderebilmekiçin güçlü, tüm işyerlerini kuşatan, eylemli tepkilerinaçığa çıkarıldığı bir süreç örgütlenmeliydi. Emekçilermücadeleye, kendilerine ve sendikalara duyduklarıgüvensizliği ancak bu şekilde aşabilir, iş bırakmaeylemine katılım örgütlü ve örgütsüz emekçilertarafından ancak böylesi bir zeminde güçlü olabilirdi.Ne yazık ki işin bu yanı boşta bırakılmıştır.

Sürecin boşta bırakılan bir diğer önemli yanı isegrev ve direniş komiteleri aracılığıyla sürecinörgütlenememiş olmasıdır. Kimi illerde ve şubelerdeöncü, devrimci kamu emekçilerinin çok özel çabalarısonucu örgütlenme komiteleri, komisyonlarıkurulabilmiş, çok sınırlı yerlerde grev komitelerioluşturulabilmiştir. Örgütlü-örgütsüz tüm kesimlerikucaklamanın temel mekanizmalarından biriolabilecek grev ve direniş komiteleri uzlaşmacısendikal anlayışlar tarafından önemsenmemiştir.“Nasıl olsa işyeri temsilcilikleri var, onlar aynı işleviyerine getirebilir” türü yaklaşımların hiçbir ciddiyetive inandırıcılığı yoktur. Zira birçok işyerininsendikalarla bağı uzun bir dönemdir kopuktur. İşyeritemsilcilikleri çalışmamakta, işyeri toplantılarıyapılmamakta, işyeri temsilcileri toplantılarıgerçekleşmemektedir. Tüm bunlar gerçekleşse dahi,sahte sendika yasasıyla birlikte işyeri temsilciliklerikarar organı olmaktan çıkarılmıştır. Dahası işyeritemsilcilikleri sadece KESK’li emekçilerikapsamaktadır. Grev ve direniş komiteleri isetabandaki tüm emekçilerin birliğini sağlayacak tabanörgütlülükleri işlevi görecektir.

Süreç örgütlenirken eksik kalan en temel sorunlarınbaşında ise, öncesi ve sonrasıyla 25 Kasım’ın bir bütünolarak örgütlenememesi gelmektedir. 25 Kasım biruyarı grevidir. Kamu emekçilerinin hak veözgürlüklerini kazanması için uyarı grevinin süresiz işbırakma eylemine dönüştürülmesi gerekmektedir. Buanlamda 25 Kasım bir ilk basamak ve başlangıçsayılmalıdır. Zira birçok kamu emekçisi 25 Kasım’ın

başarısızlıkla sonuçlanması durumunda kamuemekçileri hareketinin ve KESK’in uzun bir dönemayağa kalkamayacağını düşünmektedir. Böyle birsonucu yaşamamak için yapılması gereken açık venettir. Henüz geç kalınmış değildir.

25 Kasım günü alanlarda bir günlük uyarı grevi birbaşlangıç ilan edilmelidir. Tüm emekçiler işyerlerinedöndüğünde, süreci daha güçlü, planlı ve etkineylemliliklerle süresiz iş bırakma eylemi şeklindeörgütlemelidir. Bunun için her ilde, bölgede, işyerinde,sendika ve şubede, giderek hem alta doğru yayılanhem de üste doğru merkezileşen grev ve direnişkomiteleri oluşturulmalı, tüm aktif üyeler bukomitelerin etkin bir unsuru haline getirilmelidir.Bugünden süresiz iş bırakma eyleminin tarihi ilanedilmeli, sistemli bir planlama ve disiplinli bir pratikçerçevesinde işyeri gezileri düzenlenmeli, işyeritoplantılarında neden süresiz iş bırakma eyleminegidilmesi gerektiği, grev ve direniş komitelerinin işlevive önemi anlatılmalıdır. Tüm işyerlerinde grev vedireniş komiteleri oluşturulması için çaba harcanmalı,bu komiteler karar organları olmalıdır. Tabanıniradesini, birliğini ve eylemli tepkisini açığaçıkarmanın bir zemini haline getirilmesi gereken grevve direniş komiteleri demokratik bir işleyişekavuşturulmalıdır.

Tüm eksikliklerine rağmen 25 Kasım uyarı greviöncü, devrimci kamu emekçilerinin çabasıylaörgütlenmekte, işyerlerinde ve sendikalarda birhareketlilik yaratmaktadır. Tabandaki emekçiler hakalıcı eylem biçimlerine ihtiyaç olduğunu vurgulamaktaama sendikalara, mücadeleye ve özgüçlerine güvenduymamaktadırlar. Sınırlı çabalar dahi emekçilerdeumut yaratmaktadır. Arkasının gelmeyeceğindenendişe duyan emekçiler herhangi bir kazanımolmadan, üstelik soruşturma tehdidi altında iş bırakmaeylemine katılma eğilimindedir. Tüm bu kaygı veçekincelere rağmen sermaye iktidarının yoğunsaldırıları altında bunalan kamu emekçileri kendi içdinamikleri üzerinden harekete geçmek niyetindedir.

25 Kasım’ı kazanıma çevirmek, mücadeleyi bir üstdüzeye sıçratmak, süresiz iş bırakma eyleminiörgütlemek için bir kez daha öncü ve devrimci kamuemekçilerinin iradesine, çaba ve enerjisine ihtiyaçvardır. Tüm öncü, devrimci kamu emekçileri 26Kasımlar’ı kazanmak için işyerlerine ve şubelerine bubilinçle dönmeli, grev ve direniş komiteleri oluşturarakemekçilerin tabanda birliğini sağlamalıdır.

25 Kasım bir günlük uyarı grevi son değil başlangıç olmalıdır!..

Süresiz iş bırakma eylemi örgütlenmelidir!

Page 4: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Düzenin Kürt sorunu açmazı4 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Düzenin çözümsüz denklemleri“Açılım” konusu gündemdeki yerini koruyor.

Tartışmalar daha çok burjuva siyaset sahnesindeyaşanıyor. Sorun üzerinden birbirlerine adeta dişbileyen düzen partileri, “açılım”a ilişkin meclisgörüşmelerini ise bir iç hesaplaşma alanına çevirdiler.AKP konuyu meclise taşıyarak, hem açılıma bir “milliirade” görüntüsü kazandırmak istiyor, hem de sürecekarşı keskin bir muhalefet yürüten CHP ve MHP’yietkisizleştirmenin hesabını yapıyordu. Ama meclistenbir mutabakat tablosunun çıkmayacağı baştan belliydi.Ortaya çıkan sonuç bu nedenle şaşırtıcı olmadı. Ancakburjuva muhalefetinin etkisizleştirilmesi bakımındanoldukça önemli kazanımlar elde edildiği açık.Özellikle de Onur Öymen ile devleti savunmakçizgisinde hareket eden CHP tam olarak çuvallamışdurumda.

Devlet bürokrasisinin en derin noktalarında görevyapan ve kendini hep devletle özdeşleştirmiş olan buzat, gerçek düşüncelerini dosdoğru ortaya koyunca,açılım görüşmelerini fırsata çevirmek isteyen CHP’ninhesapları da tümüyle boşa çıktı. AKP’yi zayıflatmahesabı yaparken kendisi hedef haline geldi. Gerçek birsiyasal yenilgi anlamına geleceği için Onur Öymen’inistifasından kaçınan CHP yönetimi, bir an öncedurumun üstünü kapatma yolunu seçti. Ancak Aleviemekçileri başta olmak üzere toplumun farklıkesimlerinden yükselen büyük tepki karşısında çok zorbir duruma düştü. Bu noktada tek bir manevra yapmaşansı vardır; o da, AKP cephesinin konuyu istismaretmesi gerçeğinden hareketle, Alevi emekçileri İslamcıgericilikle korkutmaktır. Ancak bu imkan da giderekyitirilmektedir. Çünkü, Alevi emekçileri bugün birmücadele dinamiği olarak hareket edebilecek düzeydeörgütlüdür.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, Onur Öymensadece CHP’nin gerçek kimliğine ışık tutmuş, devletinkurucu partisi olarak işlediği suçlara işaret etmiştir. Buda onyıllar boyunca gericilik korkusuyla CHP’ye belbağlayan ve Kemalizm’in temel toplumsaldayanaklarından biri haline gelen Alevi emekçileri içinsarsıcı ve uyarıcı olmuştur. Bu, toplumsalmücadelelenin geleceği açısından önemli birgelişmedir. “Devletin Alevisi olmayacağız” diyerekalanları dolduran Alevi emekçileri, düzenin has partisiCHP’nin de Alevisi olmamak için önemli bir adımatmışlardır. CHP açısından ana oy depolarından birininboşalması anlamına gelen bu durumun, onun içbunalımını ayrıca derinleştireceği kesindir.

Öte yandan AKP ve onunla aynı safta duran düzengüçlerinin ikiyüzlülükleri de unutulmamalıdır. Onlarda siyasal çizgileri ve tarihsel pratikleriyle CHP ileaynı yerde durmaktadırlar. Bugün açılım planınıngerekleri onları başka türlü davranmaya itse de,gerçekte devletin katliamları karşısında farklı birtutum içerisinde değillerdir. Hiç değilse CHP tarihininbir döneminde düzen siyasetinin solunu tutmak üzerepolitik çizgisinde değişiklikler yaparken, bu sondöneme kadar dinci gericiler Alevi ve Kürt düşmanlığıyapmış, devlet katliamlarına sahip çıkmış ve dahası bukatliamlarda kullanılmışlardır. Bugün “amacımızanalar ağlamasındır” diyen Erdoğan’ın, daha birkaç yılönce kolluk güçlerini kadın ve çocukları katletmeyeçağırdığı unutulmamalıdır. Sivas ve Gazi gibikatliamlarda bu gericilerin katliama nasıl katıldıklarıve nasıl savundukları bilinmektedir. Bu gerici odaklarbugünkü halleriyle koyun postuna bürünmüş kurttanfarksızdırlar. Gerek Aleviler, Kürtler ve gerekse dedevlet katliamları karşısındaki durumları tam olarak

böyledir. Dolayısıyla, bu gericilerin ikiyüzlülüklerininteşhir edilmesi de günün önemli siyasalgörevlerindendir.

Diğer taraftan, açılım sürecinin bugünkü seyrinebaktığımızda, hükümet cephesinden bir eşiğin aşılmaküzere olduğu da açıktır. Kandil ve Mahmur’dan gelenPKK’li grupların Kürt halkı tarafından görkemligösterilerle karşılanması nedeniyle düzen cephesindenortaya çıkan sarsıntılar üzerine hükümet açılıma araverdiğini ve açılım planını yürürlüğe koymak içinşartları yeniden olgunlaştırmaya çalışacağınıduyurmuştu. Bu, gerek düzen siyasetine ve gerekse deKürt hareketine bir balans ayarı çekileceği anlamınageliyordu. Sürecin başa döneceği konusunda yapılantehditler Kürt hareketine yönelik olanıydı. Konununmeclise getirilmesi ise burjuva siyasetine yapılacakbalans ayarı kapsamındaydı. Bu plan yukarıda dabelirttiğimiz gibi belli bir başarıya ulaşmış durumda.Tüm bunlardan sonra açılım sürecine verilen arageride bırakılarak yeni adımların atılmasımuhtemeldir. Öcalan’ın şartlarının “iyileştirilmesi”çerçevesinde bir takım adımlar atılmış bulunmaktadır.Bu arada yeni PKK’li grupların ülkeye girişi desözkonusu olabilir.

Ama bunlar açılım sürecinin önünde engelkalmadığı anlamına gelmiyor. Tersine bu süreç, kuruludüzen açısından bakıldığında aşılması güç engellerledoludur. Zira sorun sadece burjuva muhalefetinkontrolü ya da PKK’nin tasfiyeye ikna edilmesisorunu değildir. Sorun aynı zamanda düzenin bekasısorunudur. Zira CHP ve MHP gibi partiler bir yerekadar denetim altında tutulabilirler belki ama,şovenizmle zehirlenmiş ve kirli savaş propagandasıylakandırılmış toplumun geri yığınlarını kontrol etmek okadar kolay değildir. Diğer taraftan, bir takımödünlerle PKK tasfiye sürecine sokulabilir ama, busüreç pekala Kürt halkının çok daha ileri siyasaltaleplerle mücadeleye sarılmasına da yol açabilir.Kandil ve Mahmur’dan gelenlerle ortaya çıkan tablobu bakımdan dikkat çekicidir.

Daha önce de belirttiğimiz gibi, düzen açısındanbir bıçak sırtı durumudur bu. Bir yandan Kürthareketini ve halkını sürece ikna edecek bir siyasalortamın hazırlanması, diğer yandan bunu yaparkentoplumun geri kesimlerini öfkelendirecek tablolarınortaya çıkmamasına özen gösterilmesi gerekmektedir.

Sorun sadece bir denge politikası olarak da ortayaçıkmamaktadır. Aynı zamanda gerici yığınları Kürthalkına karşı kullanma ihtiyacı vardır ki, bunun daölçülü bir biçimde yapılması gerekmektedir.

Düzenin en önemli handikaplarından biri ise, böylebir süreci iç iktidar mücadelesinden kaynaklı birsiyasal krizle karşılıyor olmasıdır. Her ne kadarhükümet döne döne açılım sürecinin bir devletpolitikası olduğunun altını çizse de, sürecin siyasalsorumluluğunu üstlenmiş durumdadır. Ordu cephesiise, açılım sürecinin altında imzası olmakla birlikte, busüreçte hükümetin yıpranabileceği beklentisiyle elinitaşın altına koymaktan uzak durmaktadır. Bu aradadüzen içi mücadele sertleşme eğilimi göstermektedir,ki her an yeni bir siyasal krizin kapıda olmasıdemektir bu. Islak imzayla ilgili ihbar mektubu böylebir işlev görebilirdi, fakat taraflar arasında yapılangörüşmelerin belli bir mutabakatla sonuçlandığıanlaşılıyor. Ancak bunun geçici olduğu açık. Dinlemeskandallarıyla gerilim en üst seviyede seyretmeyedevam ediyor. Yeni bir kriz sarsıcı sonuçlara yolaçabilir ki, bu da açılım sürecinin sonunuhazırlayabilir.

Bu noktada belirtmek gerekir ki, bu risklerkarşısında düzen cephesinden bazı çıkış yolları daaranmaktadır. Bu çerçevede çatışan güçler arasındayeni bir ittifak arayışı sözkonusu olabilir. ÖzellikleAKP ile organik bağları olan tekelci burjuvazi iletekelci burjuvazinin TÜSİAD’da temsil edilenkesimleri arasında yan yana geliş yollarının arandığı,buna ilişkin bir takım girişimler olduğugözlemlenmektedir. Bu girişimlerden bir sonuç çıkıpçıkmayacağı bilenemez ancak bu ihtimalin de mevcutdenklemler içerisinde dikkate alınması gerektiğiaçıktır.

Tüm bu denklemlerden farklı sonuçlar üretilse de,bunlardan hiçbirinin Kürt halkı ve emekçilerininyararına olmayacağı açıktır. Çünkü bu denklemlerdenhiçbiri Kürt halkının ulusal özgürlük ve eşitlikistemlerine yanıt vermemektedir. Bunun için, budenklemlerin Kürt halkı ve emekçileri yararına yenibaştan kurulması gerekmektedir. Bu ise ancak mevcutdüzeni aşmayı hedefleyen devrimci bir mücadeleprogramı ve yönelimiyle mümkündür. Kürt sorunundagerçek ve kalıcı bir çözüme ulaşmanın bunun dışındabir yolu yoktur.

Page 5: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Tüm temel hak ve özgürlükler devrimci sınıf mücadelesi ile kazanılır Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 5Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Türkiye’nin gündemi yeni bir “telekulak”skandalıyla çalkalanıyor. Yargıtay’ın dinlendiğibelgeleriyle ortaya çıktı. Yargıtay Başkanlığı, santralnumarası dinlenenler arasında çıktı. Adalet Bakanlığımüfettişleri, Ergenekon soruşturmasının başındakiİstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Engin’intelefonu ile Sincan adliye santralini de dinlemeyealdırmış. Albay Dursun Çiçek’in tutuklanıp serbestbırakılmasının tam bir rezalete dönüşmesi ve “ıslakimzası” üstünden süren düzen içi dalaşma, gelinenyerde “telekulak” skandalı üzerinden tüm hızıylasürüyor.

Kendine dokunduğunda, “demokrasi ve iletişimözgürlüğü”nü hatırlayan düzen güçleri, bu olayı düzeniçi çatışmanın bir aracı olarak kullanıyor. Son gelişme,egemen güç odaklarının ellerindeki her silahlaçatıştığını, dahası çatışmanın her yolu mubah görenbir aşamaya geldiğini gösteriyor.

Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’nda (TİB)geçtiğimiz günlerde gerçekleştirilen inceleme raporu,görevli Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi’ne gönderildi.Raporda, dinlenen telefonlar arasında YargıtayBaşkanlığı santral numarasının da bulunduğu ortayaçıktı. Dosyalardan çıkan belgeler ayrıca, SincanHakimi Osman Kaçmaz’ın telefonlarınındinlenebilmesi için Sincan Adliyesi santralnumarasının da dinlemeye alındığını ortaya koydu.Tüm dinleme faaliyetlerinin, Adalet Bakanlığı’nın 5Eylül 2008’deki genel nitelikli “terör” soruşturmasıkararı doğrultusunda verildiği anlaşıldı.

Öte yandan Telekomünikasyon İletişim Başkanlığıda “yüksek yargı”nın dinlendiğini doğruladı. Bu,santrali kullanan 250 hakim ve savcının telefonkonuşmalarının dinlenmiş olabileceği anlamınageliyor. Yargıtay’ın dinlenmesi sonrasında YargıtayBaşkanlar Kurulu harekete geçerek belge üzerine öninceleme kararı aldı.

Ergenekon soruşturmasının başındaki isimBaşsavcı Aykut Cengiz Engin’in dinlendiğini, AdaletBakanlığı Teftiş Kurulu’nun, İstanbul 11. Ağır CezaMahkemesi’nden aldığı iznin uzatılmasına ilişkinbaşvuru belgesi ortaya çıkardı. 14.10.2008 tarihindealınan iznin 3 ay süreyle uzatılması için 14.01.2009tarihinde mahkemeye talepte bulunulduğu saptandı.

Adalet Bakanlığı Başmüfettişliği’nin isteği,savcılar Ali Çakır, Osman Kaçmaz ve Ömer FarukEminağaoğlu’nu da kapsarken, Aykut Cengiz Engin’inev, iş ve cep telefonlarının belgede yer aldığı, tümkonuşmalarının tespit edilmesinin istendiği ortayaçıktı. Öte yandan, dinlenen telefonlar arasında İstanbulAdliyesi’nin santral telefonunun da bulunduğukaydedildi.

Hakim ve savcıların, Ergenekon soruşturmasıçerçevesinde Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu’ncaçıkartılan yönetmelik temel alınarak dinlendiği ifadeediliyordu. Ancak, bizzat Ergenekon soruşturmasınınbaşında bulunan Engin’in bu kapsamda muamelegörmesi hiç de inandırıcı değildi. Ve bu dinleme iledaha önceki dinlemelerin gerekçeleri de boşa düşmüşoldu.

“Beni de 6 yıl dinlediler” diyen Recep TayyipErdoğan ise, AKP’ye yönelik dinlemelerle ilgiliyapılan suçlamaları çirkin bulduğunu kaydederekdinlemelerin hiçbirisinin yasaya aykırı olmadığınısöyledi. Öte yandan “telekulak” skandalı, Çankaya

Köşkü’nde de gerilimi düşürmek için zirveyapılmasına neden oldu.

Öte yandan hakim ve savcılara yönelik telefondinlemelerine ilişkin haberleri ihbar kabul edenYargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı AKP hakkında yenibir inceleme başlattı. Siyasi partilerin sicil dosyalarınıtutmakla görevli başsavcılığın, “Hukuk devleti ilkesinekarşı eylemlerin odağında yer aldığı gerekçesiyle”başlattığı belirtiliyor. İnceleme kapsamında AdaletBakanlığı Teftiş Kurulu tarafından çıkarılan mahkemekararıyla bazı hakim ve savcılara yönelik telefondinlemeleri ve teknik takip dosyaları mercek altınaalındı.

Hatırlanacağı üzere, bir “telekulak cenneti” olarakbilinen Türkiye’de geçen yıl da önce AnayasaMahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt olayı patlakvermişti. Arkasından, CHP Genel Sekreteri Önder Sav,CHP Genel Merkezi’ndeki odasında yaptığı özelkonuşmaların dinlendiğini ve basına sızdırıldığınısöylemişti. Diğer yandan, başta Ergenekon olmaküzere çetelerle ilgili soruşturmalar için dinlenilentelefonların kayıtları da çarşaf çarşaf gazete sayfalarınısüslemişti.

Aynı günlerde Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi(eski adıyla DGM) hakiminin verdiği izleme kararıylaEmniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Başkanlığı’nınülke çapında tüm sabit ve mobil telefonları, faks, datave internet haberleşmesini izleme yetkisinekavuşturduğu açığa çıkmıştı. Emniyetinizleme/dinleme yetkisi her üç ayda bir yenilenerek 70milyon insanın kimin kimle haberleştiği, mesajlaştığısınırsız bir izlemeye tabi tutulmuştur. Ortaya çıkanbelgeler, tüm ülkenin dinlendiğini sergileyerek olayınulaştığı kirli boyutu, tüm toplumun gözetim vedenetim altına alınması rezaletiyle karşı karşıyaolunduğunu göstermişti.

Türkiye’de resmi istihbaratın MİT, Jandarma veEmniyet tarafından yürütüldüğü biliniyor. Bunundışında, sözgelişi Liman Koruma gibi birimleri dedahil edersek, toplam 11 kuruluş dinleme yapabiliyor.Başta MİT, Jandarma ve Emniyet olmak üzere bukurumların zaman zaman güç veya iktidar kavgasıiçine girdiği, bu nedenle, sadece başkalarını değil,birbirini dinlediği de sır değil.

Sermaye devletinin tüm toplumuhedefleyen izleme/dinleme biçimindekiözel yaşama yönelen hoyratçamüdahalelerinin bahanesi, “önlemeamaçlı izleme” yalanıdır. Yalandır, ziraöyle olmasa Hrant Dink ve RahipSantorini ile Malatya katliamınınkurbanları hayatta olurlardı! Devletinbinlerce cinayeti, katliam ve provokasyonuönlenmiş olurdu!

Dikkat çekici nokta, “telekulakkrizi” üzerinden çatışantarafların gizli “telefon veortam dinleme”lere karşıilkesel bir tutuma sahipolmamalarıdır. Her ikidüzen kliği de bukonuda ikiyüzlü vesahtekâr birkonumdadır.Yıllardır devrimci,

ilerici, muhalif kurum ve kişilerin telefonlarınındinlendiği iddiaları karşısında sessiz kalan bu düzengüçleri kendileri “mağdur” olunca konuyu gündemegetirmesi tam bir ikiyüzlülük örneğidir.

Dahası, tüm toplumun bugün mağduru olduğutelefon dinlenmesiyle ilgili yasal düzenlemenin altındabizzat bugün bundan yakınan CHP’nin kendisinin deimzası bulunuyor. Telefon dinlenmesi faaliyetiniİletişim Daire Başkanlığı adı altında tek merkezdetoplayan yasa, 2005’te CHP‘nin de desteğiyleMeclis’ten geçmişti. Emniyet, Jandarma ve MİT’e“istihbari” amaçlı telefon dinleme ve izleme yetkisiveren yasa, “terörle mücadele”yi güçlendirecek“önleyici istihbarat” adı altında meclis gündeminegetirilmişti. JİTEM’i yasal hale getiren yasanıngörüşmeleri sırasında telefon dinlenmesine onay verenCHP’nin tek itiraz noktasını, dinlemeyi yapacakİletişim Daire Başkanı’nın başbakan tarafındanatanmasıyla ilgili düzenleme oluşturmuştu!

Sermaye devletinin özel hayatın gizliliği ilkesineyaklaşımını, “telekulak” skandalları bütünçıplaklığıyla önümüze seriyor. Sermaye devleti,gerçek yüzünü bir süreliğine AB’ye uyum yasalarıylaörtmeye çalışarak iğreti rötuşlara dayalı bazı yasaldüzenlemeleri demokratik hak ve özgürlüklerintanınması olarak yutturmak istedi. Ama bütün bualdatıcı manevralar sermaye düzeni gerçeğine birkaçyıl bile dayanamadı. Ardı arkası kesilmeyen yeni yasaldüzenlemelerle durum eskisinden beter hale getirildi.Baskı, terör ve yasaklar rejimi yeniden tahkim edildi.

“Telekulak skandalı”nın ortaya döktüğügerçeklerden hareketle söylersek; düzen güçlerindenhak ve özgürlük beklemek, ölü gözünden yaşbeklemektir. Zira, onlar sorunun çözümü olmak biryana, bizzat kaynağıdırlar. Tüm bu baskı, terör veyasaklar sistemi tam da onların sömürü ve talandüzeni sorunsuzca ve engelsizce işleyebilsin diyedir.Çözüm, özel hayatın gizliliği de dahil tüm temel hakve özgürlüklerimizi devrimci sınıf mücadelesiningücüyle söke söke almaktır. Demokratik hak veözgürlüklerimizi ancak sermaye iktidarına karşı birproleter devrim perspektifiyle mücadele ederek

kazanabiliriz.

Sermaye devletinin kulakları:“Telekulak”!

Page 6: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

İşsizler ordusu büyüyor...6 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Temmuz-Ağustos-Eylül resmi işsizlik rakamları açıklandı...

“Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!”

Resmi rakamlara göre 2009 Ağustos dönemindeişsizlik oranı yüzde 13,4 olarak açıklandı. İşsizlikoranı, bu yılın Temmuz döneminde yüzde 12,8seviyesindeydi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun(TÜİK) üçer aylık dönemler itibariyle her ayaçıkladığı Hanehalkı İşgücü Araştırması,“Temmuz-Ağustos-Eylül 2009’’ dönemini kapsayan“Ağustos’’ sonuçlarına göre Türkiye genelinde işsizsayısı geçen yılın aynı dönemine göre927 bin kişi artarak, 3 milyon429 bin kişiye yükseldi.

İşsizlik oranı 3,2 puanlıkartışla yüzde 13,4 seviyesindegerçekleşti. Kentlerde işsizlikoranı 4,3 puanlık artışla yüzde16,5, kırsalda ise 1,3 puanlıkartışla yüzde 7,4 oldu. Resmiişsizlik oranı, bu yılın Temmuzdöneminde yüzde 12,8seviyesindeydi. Buna göreAğustos döneminde işsizlik oranı,bir önceki resmi olduğudüşünüldüğünde dahi işsizliğinulaştığı düzeyin korkunç olduğuaçıklıkla görülebilir.

İşsizlik sorunu hergeçen yıl artarakdevam etmektedir.İşsizlik oranındaki buartış kapitalist büyükişletmelerdetaşeronlaştırmanınyaygınlaşmasına yolaçmaktadır. İşsizlik, orta veküçük işletmelerde ise sigortasızçalışma için sermayeye uygunortam hazırlamaktadır. Bu nedenlekapitalist işletmeler, en ufak birsorunda işçileri işten atmakta, işçilikmaliyetlerini daha da düşürmek içinişsizlik silahını en etkili biçimdekullanmaktadırlar.

Asalak patronlar yaygın işsizlikten birçoknoktada yararlanmaktadırlar. Bu sayede milyonlarcaişçiyi sigortasız çalıştırabilmekteler. Asgari ücretle,hatta asgari ücretin altında işçi çalıştırma fırsatınasahip olabilmekte, iş saatlerini diledikleri gibiuzatabilmektedirler. Kısacası patronlar, yaygınişsizliği işçiye karşı tepe tepe kullanmaktadırlar.İşçilerin örgütsüzlüğü devam ettiği sürece bu devranböyle dönmeye devam edecektir.

Az işçiye çok iş yaptırılması tüm kapitalistlerinortak tutumudur. Zira artıdeğer sömürüsüyle eldeedecekleri kârlarını katlamalarının başka bir yolubulunmamaktadır. Bundan dolayı kapitalistler,istihdam oranını sürekli olarak düşürmektedirler.

Kapitalizm her yerde işsizlikten beslenir. Bunedenle kapitalizm, kaynağı olduğu işsizlik sorununuçözmekten özenle kaçınır. İşsizlik sorununu çözmekbir yana, kapitalizm, işsizliği sürekli olarak arttıracakpolitikalara dört elle sarılır. Bu politikanın yıkıcısonuçları nedeniyle milyonlarca işçi işini kaybeder.

Fiziki ve moral yönden yıpranır ve yozlaşır.İşsizlik burjuvazinin elinde, işçi sınıfının

mücadelesinin önünü kesen, işçileri bölen vedenetim altında tutan bir silahtır. Sermaye sınıfı busilahtan çıkarları doğrultusunda en iyi bir biçimdeyararlanmaya çalışır. Çalışma koşullarınıniyileştirilmesi amacıyla yürütülen her türlü mücadeleve örgütlenme girişimi işten atma tehdidi ilekırılmaya çalışılır. Grev ve direnişleri kırmak için dekapıda hazır bekleyen işsizler ordusundanyararlanılır.

İşsizlik sadece iktisadi bir olgu olaraktanımlanamaz. İşsizlik aynı zamanda, işçi veemekçilerde derin sosyo psikolojik ve kültürel

yaraların açılmasına zemin hazırlar. İşsiz,üretimden kopmuş, koparılmış insan

demektir. Kapitalist üretim içinde deolsa işçiler, kendi yaşamlarınıdisipline ederler. İşsiz, 8-10 saatiniçalışarak geçiren işçiden farklı olarak,tamamen boşluktadır. İşçi için üretimsonrasının zaman öldürülenkahvehane vb. yerler, işsizler içinsürekli uğranılan mekanlardır. Tamda bu koşullar çürüme veyozlaşmanın önünü açar.

Kriz dönemlerinde çığ gibibüyüyen işsiz kitleler oluşur.İşsizler, çaresizlik içinde kahve

köşelerinde kumara, fuhuşa itilerek yozlaşma veçürümenin bataklığına terk edilirler. İşsizliktendolayı cinnet geçirerek intihar edenlerin, hırsızlıkyapanların, psikolojik dengesi bozulanların sayısı bunedenle sürekli olarak artar.

Sonuç olarak, her koşulda yozlaşma, insaniçürüme, işçi ve emekçilerin yerleşik değerlerindenkopuş işsizlik zemininden beslenir. Hatta bir süresonra, bu eğilimin bizzat kendisi yerleşikdeğerlerinden biri haline dönüşür ve en uygunsuzpara kazanma yolları, en dizginsiz ahlak dışılıkkanıksanır hale gelir.

Her türlü kötülüğün kaynağı olan kapitalist düzenyıkılmadığı koşullarda işsizlik sorunu artarak devameder. İşsizliğin kalıcı ve tam çözümünün biricik yolu,işçi sınıfının devrimci iktidarı olan sosyalizmdedir.Ancak bu genel doğru işsizliği azaltıcı tedbirlerinalınması için, emeğin korunması talepleriçerçevesinde mücadele etmeyi ertelemek gibi yanlışbir anlayışı, asla içermez.

İşsiz kitlelerin işçi sınıfının bir parçası olduğu vekurtuluşlarının da ortak mücadeleyi gerektirdiğigerçeğinden hareket ederek işsiz kitlelerimücadeleye çekmek sınıf bilinçli öncü işçileringörevidir “Herkese iş, tüm çalışanlara işgüvencesi” yakıcı talebi, tüm işsizlerin, işçilerin veemekçilerin birleşik mücadelesini örgütlemek içinkararlılıkla yükseltilirse, işsizlik saldırıları top yekunmücadeleyle durdurulabilinir.

Dört çift ayakkabıya 10 yıl ceza!Kullanılmış dört çift ayakkabıyı kapı önünden çalan iki gence, her çift ayakkabı başına 2 yıl 8’er ay

hapis cezası verildi. 2007 yılında Küçükçekmece’de üç evden ayakkabı aldıklarını kabul eden sanıklar tutuklandı.Küçükçekmece 6’ncı Asliye Ceza Mahkemesi’nin atadığı bilirkişi, 4 çift ayakkabıya toplam 190

lira değer biçti. Mahkeme 2 yıl süren yargılama sonunda iki sanığı her çift ayakkabı için 2 yıl 8’er ay (4kez) olmak üzere toplam 10 yıl 8’er ay hapis cezasına çarptırdı. Sanıklar TCK 53’e göre kamu görevi

yapmaktan, seçme-seçilme ehliyetinden, siyasetten, dernek, sendika vb. yöneticiliğinden men edildi. Yargıç Murat Ertemli, eylemi teşebbüs aşamasında görmeyerek ceza indirimine gitmedi. Mahkeme,

sanıklara, dört ayrı eyleme dört ayrı suçlama yaptı. Sanıkların mağdurların zararını bizzat pişmanlıkgöstererek gidermedikleri gerekçesi de indirimi engelledi. Tüm bu indirimler yapılsaydı, Ufuk Altun veZeynel Aslan bir yıldan kısa süre ceza alacaklardı ve sabıkasız oldukları için cezaları paraya çevrilipertelenecekti.

Ufuk Altun’un annesi S. Altun, Bartın’a nakledilen oğluyla bayramdan bayrama görüşebildiğini belirterek,“Yaşadığımız kâbus. Ne yapmış benim evladım, adam mı öldürmüş, banka mı soymuş? Bu nasıl adalet?”dedi.

Baklava çalan çocukları hapse atan, onlara onlarca yıl ceza vermesini bilen yargının bankahortumlayanlara dokunmadığı bir düzende yaşıyoruz. Dolayısıyla “adalet” sadece emekçiler, yoksulluğa veçaresizliğe itilen milyonlar için uygulanıyor. Bu düzende baklava, ayakkabı çalanlar “hırsız” olaraktanımlanırken, yolsuzluklarla çalıp çırpanlar elini kolunu sallayarak gezebiliyor, dokunulmazlık şiltesi ileistediğini yapabiliyor.

Milyonlarca insan asgari şartlarda dahi hayatını sürdürmekte zorlanırken, işsizler ordusunun sayısımilyonları bulmuşken, kapitalizmin yoz kültürüyle beraber hırsızlık olaylarının artması muhtemeldir.

Fakat bu örnekte de görülen hırsızlıkların asıl sebebi burjuvazinin emekçilerden çaldıkları ile yarattıklarıservettir. Kapitalizmin işleyişinin kendisidir. Burjuvazi egemenliğini korumak için pek çok aracın yanındayasalarını ve yargısını kullanıyor.

Yargı terörü ile terbiye edilmek istenen emekçilere de burjuvazinin mülkiyetini koruyup kollayan busistemi alaşağı etmek düşüyor.

Page 7: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’inmeclis genel kurulunda yaptığı konuşmada DersimKatliamı’nı olumlayan sözlerine tepkiler büyüyor.Çeşitli illerde gerçekleştirilen eylemlerle Öymen veCHP protesto edildi.

İstanbulTunceli Dernekleri Federasyonu üyeleri, Onur

Öymen’in Dersim Katliamı’nı öven ırkçıaçıklamalarına karşı 13 Kasım günü BeyoğluTünel’den CHP İstanbul İl Başkanlığı binası önüneyürüdüler.

Tuncelili sanatçılar Emre Saltık, Aydın Öztürk veSeher Dilovan’ın da yer aldığı eylemde TUDEF’lilerikarşılamak isteyen CHP İstanbul İl Başkanı GürselTekin de protestoların hedefi oldu. Gürsel Tekin’iyuhalayan TUDEF’liler Tekin’in elindeki karanfillerikabul etmediler. Onur Öymen’in istifasını istediler.

Eylemde konuşan Tunceli Dernekler FederasyonuBaşkanı Özkan Tacar “Alevi toplumu, kendisineyönelik hiçbir saldırıyı unutmamıştır, bunu daunutmayacaktır” dedi.

15 Kasım günü de TUDEF, Avrupa DersimDernekleri Federasyonu (FDG), Pir Sultan AbdalKültür Dernekleri İstanbul Şubeleri, Alevi BektaşiFederasyonu (ABF) Dersim katliamında idam edilenAlevi önderlerinden Seyit Rıza’nın idam edilişinin 72.yıldönümünde Galatasaray Lisesi’nden TaksimTramvay Durağı’na yürüdüler.

Taksim Tramvay Durağı’na yakın bir yerdebulunan CHP Beyoğlu İlçe Başkanlığı önünde oturmaeylemi yapan yaklaşık 1000 kişi “İdam edilişinin 72.yılında saygıyla anıyoruz” yazılı ve Seyit Rıza’nın“Senin yalanlarınla hilelerinle baş edemedim. Bu banadert oldu. Ben de senin önünde diz çökmedim. Bu dasana dert olsun!” sözlerinin yer aldığı resmini taşıdı.

Tramvay Durağı’nda yapılan açıklamada, 72 yılönce Dersim’de tarih sayfalarında utançla yer alan birkatliam ve soykırımın yaşandığı vurgulanarak, Dersimİsyanı olarak ifade edilen 1937-38 olaylarının bir isyandeğil, devletin 31 Aralık 1935 yılında Dersimbölgesine yönelik özel olarak çıkardığı TunceliKanunu kapsamındaki katliam ve soykırıma karşısavunma eylemi olduğu söylendi.

“Katliamı unutma, unutturma!”, “Faşist devlethesap verecek!”, “Faşist devlet faşist CHP”, “Dersim,Sivas, Koçgiri, unutulmaz hiçbiri!”, “Seyit Rıza torunuMunzur’un onuru!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

BursaCHP Bursa İl Başkanlığı binası önünde toplanan

Bursa Tunceliler Derneği üyesi Dersimliler CHP’yeüye olan Alevilere ve Dersim’lilere CHP’den istifaçağrısı yaptılar.

Eylemde CHP’nin altı okunu “Faşizm, Irkçılık,Soykırım, Halk düşmanlığı, Ergenekonculuk,Kafatasçılık” olarak ifade eden dövizler taşıyanDersimliler ayrıca “Senin yalanlarınla ve hilelerinlebaş edemedim bu bana dert oldu. Senin karşında başeğmedim bu da sana dert olsun” yazılı pankart açtılar.Eyleme, Alevi dernekleri, devrimci kurumlar vereformist partiler de destek verdi.

Kızıl Bayrak / Bursa

İzmirTUDEF gerçekleştirdiği basın açıklaması ile Onur

Öymen’i protesto etti. Sümerbank önünde toplanarak kısa bir yürüyüşle

Konak Meydanı’na gelen dernek üyeleri, Seyit Rıza,Hz. Ali ve Pir Sultan Abdal’ın resimlerinin olduğu“Yolunuz yolumuzdur!” pankartı ile olayı kınayandövizler taşıdılar.

Açıklamada, TBMM Genel Kurulu’nda açılımtartışmalarında görüşlerini açıklayan CHP GenelBaşkan Yardımcısı Onur Öymen’in açılımçerçevesinde son süreçte yaşananları teröre tavizvermek olarak değerlendirmesi ve Dersim katliamınımeşru görmesi eleştirildi. Onur Öymen istifayaçağrıldı, onurlu insanların hemen CHP’den istifaetmeleri gerektiği ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İzmir

Dersim Dersim halkı Öymen’in Dersim İsyanı’na ilişkin

sözlerine kentin sokaklarına astığı afişlerle tepkigösteriyor. Afişlerde Hitler’e benzetilen Onur Öymen,Türkçe, İngilizce ve Zazaca olarak yazılan “DersimKatliamını Öven WANTED / Nev keme sae”ifadeleriyle protesto ediliyor.

İlerici kurumlardan tepki: Dersim’de basıntoplantısı düzenleyen ilerici kurumlar da Öymen’eDersimliler’den özür dileme çağrısı yaptılar.

İHD’den suç duyurusu: Diğer yandan, İnsanHakları Derneği (İHD) Tunceli Temsilcisi BarışYıldırım, CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymenhakkında Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı’na suçduyurusunda bulundu.

Öymen’e tepkiler büyüyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 7Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

CHP ve Öymen’e tepkiler eylemlere yansıdı

Özrü kabahatinden büyük!Sermaye devletinin geleneksel inkar ve imha politikasının en ateşli sözcülerinden olan CHP, “demokratik

açılım” tartışmalarının başladığı süreç boyunca MHP’yle girdiği “şovenlik ve ırkçılık” yarışında prim toplamapeşine düştü.

10 Kasım günü Meclis Genel Kurulu’nda “demokratik açılım” öngörüşmesi yapılırken CHP adına söz alanCHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in Dersim Katliamı’nı öven sözleri ise kan üzerine kurulukatliam politikalarını en ileri düzeyden sahiplenişine yeni bir örnek oluşturdu.

Ancak Öymen ve düzen partisi CHP, başta Aleviler ve Dersim halkı olmak üzere toplumun birçokkesiminden aldığı sert tepkilerle köşeye sıkıştı. CHP binalarının önünde basın açıklamaları gerçekleştirildi.Dersim sokakları Öymen’in Hitler’e benzetildiği afişlerle donatıldı. CHP’den istifa etmesi ve Alevilerdenözür dilemesi istenen Öymen ve her fırsatta ırkçı-faşist söylemlerle işçi ve emekçiler arasındaki şoven dalgayıyaymaya çalışan CHP iyiden iyiye teşhir oldu.

Oluşan kamuoyu tepkisinin basıncıyla dümeni kıran Öymen ise “özrü kabahatinden büyük” cinsinden biraçıklamayla özür diledi. Öymen, “Şimdi ben Atatürk’ün Dersim’de yaptıklarını anlatırken Aleviler’e hakaretetmiş mi oluyorum? Biz bundan bahsediyoruz bize faşist diyorlar. Ben faşistsem Dersim isyanını bastıranlarneydi?” sözleriyle toplumun “hassasiyetlerini” kullanarak Atatürk üzerinden demagoji yapma yolunu seçti.

Bir dönem emperyalist savaş aygıtı NATO’da büyükelçilik görevini de yürüten Öymen, bütün silahlıayaklanmalarda masum insanların öldüğünü söyledi. “Silahlı eylemi başlatanları değil de onu bastıranlarısuçlu sayarsanız tarihi yanlış değerlendirirsiniz” sözleriyle de resmi tarih kitabı sayfalarından yaptığıalıntılarla tarih dersi vermeye kalktı. Öymen, Dersim Katliamı’nı NATO’daki görevinden edindiği tecrübeyle“yan hasar”a benzetti. Öymen şunları ifade etti:

“Bütün silahlı ayaklanmalarda çok sayıda masum insan öldürülmüştür. Silahlı eylemi başlatanları değilde onu bastıranları suçlu sayarsanız yanlış olur. Operasyonlarda ‘yan hasar’ dediğimiz bir durum vardır.”

Öymen’e yönelik tepkiler büyürken mikrofonların uzandığı bir diğer isimse “CHP kurtarıcısı” KemalKılıçdaroğlu’ydu. Tuncelili olmasıyla bilinen Kılıçdaroğlu, Öymen’in açıklamalarının hemen ardındankendisine yöneltilen sorulara yanıt vermekten kaçınırken yoğunlaşan tepkiler üzerine görüş açıklamakzorunda kaldı.

Dersim’de konuşan Kemal Kılıçdaroğlu, Onur Öymen’i bir an önce gerekeni yapmaya davet etti.Öymen’in istifa etmesi gerektiği mesajını verdi.

Öymen’in istifa edip etmeyeceği tartışmaları sürerken Dersimlilerin ve ilerici kesimlerin CHP’ninsöylemlerine yönelik tepkileri artarak devam ediyor...

Page 8: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Ücretsiz ulaşım!8 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Sermaye iktidarının zam yağmuru devam ediyor...

“Ücretsiz ulaşım hakkı için mücadeleye!”İstanbul’un trafik çilesine çare olarak sunulan

Metrobüs İstanbul Büyükşehir Belediyesi için bir rantkapısı haline geldi. Metrobüsün kullanılmayabaşlanmasıyla beraber hayata geçen ulaşım politikalarıile emekçiler metrobüse mecbur bırakılırken, İBB isebu zorunluluğu kasasını doldurmak için fırsata çevirdi.

Metrobüs hizmetleri 16 Kasım 2009 tarihiitibariyle %33 zamlandı. Metrobüslerde tam bilet1.5’ten 2 TL’ye, indirimli bilet ise 0.85’ten 1 TL’yeyükseltildi. Yeni zam saldırısıyla beraber aylık maviakbillerin kontör sayısı 200’den 160’a düştü.

Bugün her ne kadar metrobüse yapılan fahiş zamön plana çıkmışsa da, son yıllarda hatların yenidendüzenlenmesi ile şekillenen ulaşım güzergahlarına,ücretlendirme tarifesinin her sene İstanbullular’ınhayatını biraz daha zorlaştırması eşlik etti. Bugünmetrobüsün hizmete girmesi ile birlikte ara yerleşimbirimlerini E-5 üzerinden taşıyan hatlar kısaltılarakMetrobüs hattına entegre edildi. Seferler azaltılaraktüm bu hatların yolcuları metrobüs kullanmak zorundabırakıldı. İkinci adım ise metrobüse yapılanaktarmaların iptal edilmesi oldu. Böylece yerleşimyerinden otobüse tam ücret ödeyerek metrobüse ulaşanyolcu burada bir kez daha tam ücret ödemezorunluluğu ile karşı karşıya kaldı.

Aynı yöntem Zeytinburnu-Kabataş tramvay hattıhayata geçtiği dönemde de kullanılmış, hatlarkısaltılarak zam saldırısı devreye sokulmuştu. Sınırsızolan aylık akbil 200 kontör ile sınırlandırılmıştı.

Bu örnekler, yani uzun mesafeli hatların “aktarma”kandırmacasıyla bölünmesi seyahat sürelerininuzaması ile beraber, kamusal bir hizmet olaraksunulması gereken ulaşım hizmetinin nasıl bir rantkapısı haline geldiğine işaret etti.

Zamlar ile 500 bin TL ek gelir

Metrobüs ulaşım fiyatlarına yapılan zam hakkındayazılı bir açıklama yapan Tüketiciler Birliği GenelBaşkanı Nazım Kaya, İstanbul Büyükşehir BelediyesiUlaşım Koordinasyon Merkezi’nin (UKOME),belediye bütçesine ek gelir kazandırmak için metrobüsfiyatlarını arttırdığını belirtti.

Kaya, metrobüs hatlarıyla günde 1 milyona yakınyolcunun taşındığını belirtirken yapılan zamla birliktede belediye bütçesine 500 bin TL ek gelir sağlandığınıifade etti. Bütçe açığını elini emekçilerin cebinesokarak kapamak isteyen belediye de doğal olarak buek geliri emekçilerin hayatlarını kolaylaştırmak içinkullanmayacaktır. Belediyeden, ulaşım hizmetlerinitoplumsal bir bakış açısıyla planlamasınıbekleyemeyeceğimiz gibi tersine bu paranın kiminkasasına gireceğini sormamız gerekir. İETT 2010bütçesinin onaylanması ile hayata geçen ulaşımzamları, yine İETT 2010 bütçesinde alınmasıöngörülen 500 otobüs için kaynak olarak görülüyor.İstanbul’un topografyasıyla uyumlu olmayan vesürekli arızalanan Hollanda’dan alınan metrobüslerinyarattığı zarar hafızalardaki yerini korurken, İBByetkilileri alınacak olan otobüslerin görüşmeleri içinAdana’da Temsa yetkilileri ile görüştü.

Yapılan zamlar ile emekçilerin cebinden çalınanparalar birilerinin kesesini doldururken alınacakotobüslerin de emekçilerin kullandığı güzergâhlardakullanılmayacağı aşikârdır.

Bugün çoğunlukla emekçilerin yaşadığı kent

merkezinden uzakta kalan bölgelere sunulanulaşım hizmetleri son derece yetersizdir.Bunun en açık göstergesi, metro ağlarınınburjuvazinin yaşam ve ticaret alanlarındangeçmesi, külüstüre dönmüş otobüslerin iseemekçi semtlerinde kullanılmasıdır.

Zamlarıyla, ulaşım politikalarıyla sermayedevletinin işçi ve emekçiler için hizmetsunmadığı ortadadır. Onlar kârlarını arttıracak“çözüm” yöntemleriyle ilgilenirler.

Ulaşım hakkı için mücadeleye!

Ulaşımın temel önemde bir kamu hizmetolduğu gerçekse, işçi ve emekçiler için acilistemlerden biri de her türden ulaşımhizmetinin ücretsiz sunulması, bununlaberaber nitelikli ve sağlıklı toplu taşımapolitikaları hayata geçirilmesi olmalıdır.

İşçi ve emekçiler zaman kaybetmeksizinyaşamlarını çekilmez hale getiren ulaşımzamlarına karşı mücadeleyi yükseltmelidirler.

Engin Çeber’in duruşması görüldü! 8 Ekim 2008 tarihinde Metris Cezaevi’nde maruz kaldığı işkenceler sonucu yaşamını yitiren Engin

Çeber’in katillerinin yargılanması için açılan dava devam ediyor. Çeber ile ilgili davanın 8. duruşması 16Kasım günü Bakırköy 14. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Mahkeme, 21 Ocak’a ertelenirken, tutuklusanıkların tutukluluklarının devamına karar verildi.

Mahkemeye çıkan tanıkların hepsi Engin Çeber’in işkenceyle katledildiğini anlattı. Karantinada Engin Çeber’le birlikte olan Can Çelebi, Engin Çeber’in kafasının kötü olduğunu, yüzünde

morluklar olduğunu ve ayaklarına demir çubukla vurulduğunu ifade etti. Son tanık olan Mustafa Kenan Kutayda Çeber’in saldırıya uğradıktan sonraki halini gördüğünü belirtti.

Savcı tutukluluk halinin devamını isterken, sanık avukatları ise, işkence ile ilgili somut bir belgeolmadığını belirterek sanıkların tahliyelerini talep etti..

Mahkemenin ardından avukat Taylan Tanay bilgilendirmede bulundu. Tanay, 8 infaz koruma memuruhakkında görevden çıkarma işlemi yapıldığını, ancak hakkında adam öldürme suçlaması bulunan tutukluCezaevi Müdürü Fuat Karaosmanoğlu hakkında sadece “kınama” cezası verildiğini vurguladı.

Mahkeme başladığı sırada Halk Cephesi, işkencecilerin cezalandırılması için bir eylem gerçekleştirdi.Mahkeme sona erene kadar mahkeme önünde beklenilirken, eylemde, “Ferhat’ı vuranlar, Engin’i katledenlercezalandırılsın Adelet istiyoruz / Halk Cephesi” pankartı taşındı.

Basın açıklamasını Halk Cephesi adına Onur Polat okudu. Polat yaptığı açıklamada, AKP iktidarının Çeber katliamını öncelikle örtbas etmeye çalıştığını, edemeyince

“özür diliyorum” açıklaması yaptığını ifade etti. Kızıl Bayrak / İstanbul

1 Mayıs’a 6 ay sonra tutuklamaSon 3 yıldır emekçilerin Taksim’de 1 Mayıs kutlama ısrarına gaz bombaları, coplar ve türlü zor

yöntemleriyle yanıt veren sermaye devleti 2009 Taksim 1 Mayısı’ndan 6 ay sonra tutuklama saldırısına girişti. İstanbul’a Taksim Meydanı’nda yapılması planlanan 1 Mayıs kutlamaları için gelen Hacettepe Üniversitesi

araştırma görevlisi Ulaş Derin ve aynı üniversitede öğrenci olan Baran Narin ile Dilay Aydoğan, 1 Mayısgösterilerine katıldıkları gerekçesiyle 6 ay sonra tutuklanarak cezaevine gönderildiler.

1 Mayıs gününe ilişkin görüntüleri inceleyen Güvenlik Şube Müdürlüğü ekipleri Ankara’da 3 kişiyigözaltına aldı.

İstanbul’da Beyoğlu Adliyesi’ne sevk edilen Derin, Narin ve Aydoğan çıkarıldıkları mahkemecetutuklanarak cezaevine gönderildiler.

Tutuklama saldırısına ise televizyon kanallarından toplanan görüntüler gerekçe gösterildi.

Page 9: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Metal İşçilerinin Birliği için... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 9Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Metal işçileri Netaş grevinin

yıldönümünde MESS önündeydi!Metal İşçileri Kurultayı Hazırlık Komitesi, Netaş grevinin

23. yıldönümünde Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası'nın(MESS) önündeydi.

Şişli Abide-i Hürriyet Caddesi üzerinde bulunan MESSbinasına yakın bir noktadan “Kavel, Demirdöküm, Profilo,Netaş... mücadele geleneğimizdir! İşçilerin birliği MESS'iyenecek!” pankartı açarak yürüyüşe geçen metal işçileri 12Eylül karanlığını yırtan şanlı Netaş grevini selamladılar, 22Kasım Pazar günü toplanacak olan Metal İşçileri Kurultayı'naçağrı yaptılar.

Metal İşçileri Kurultayı Hazırlık Komitesi adına açıklamayıokuyan Entes direnişçisi Gülistan Kobatan Netaş işçilerinin 12Eylül karanlığını yırtan grevlerinin örgütlenme sürecinihatırlattı. Grevin işçi sınıfı mücadelesi açısından öneminedeğindi.

Kobatan, ağırlaşan çalışma ve yaşam koşullarında MESS'inoynadığı rolü vurgulayarak “Bundan 50 yıl önce metalişçilerine örgütlü bir şekilde saldırmak için metal patronlarıtarafından kurulan MESS, tam 50 yıldır boynumuzdataşıdığımız bir prangadır” dedi.

MESS'le birlikte Türk Metal ihanet şebekesinin de metalişçilerine dayatılan bu yıkımda özel bir rolü olduğunu söyleyenKobatan metal işçisinin mücadele tarihinin sömürüye boyuneğmediğinin kanıtı olduğunu belirtti.

Metal İşçileri Kurultayı'nın ise bu ihtiyaca yanıt vermek içintoplandığını hatırlatan Kobatan, Metal İşçileri Birliği'nin vemücadele programının metal işçisinin rehberi olacağını söyledi.

Açıklama, kurultaya katılım çağrısı ve Netaş grevinin yolgöstericiliğine yapılan vurguyla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İzmir’de kurultay çağrısıİzmir’de Metal İşçileri Kurultayı’nın hazırlık çalışmaları ve kurultaya katılım çağrıları devam

ediyor. “Metal işçilerinin birliği için Metal İşçileri Kurultayı” şiarlı afişler, Menemen merkez, Asarlık,

Çiğli merkez ve servis güzergahlarına yaygın bir şekilde yapıldı. Daha sonra “Birliğimiz için 22Kasım’da Metal İşçileri Kurultayı’na” başlıklı bildiriler Menemen merkez ve Asarlık gibi işçilerinservis güzergahlarının bulunduğu yerlerde dağıtıldı. Ayrıca aylık çıkan Demir-Çelik İşçileriBülteni’nin dağıtımı da Menemen merkez ve Asarlık’ta yapıldı.

Kızıl Bayrak / İzmir

GOP’ta Metal İşçileri Kurultayı çalışmaları...Metal İşçileri Kurultayı hazırlıkları Gaziosmanpaşa’da sürüyor. Kurultay çalışmaları

kapsamında kurultaya çağrı yapan bildiriler Aksel Tencere işçilerine ulaştırıldı. Bildiri dağıtımındaişçilerle sohbet edildi ve işçilerin, kurultayın amacı ve gündemleri üzerine sordukları sorularyanıtlandı.

Ayrıca kurultay davetiyeleri de GOP’taki ilerici kurum ve kişilere ulaştırılıyor. Davetiyelerinverildiği kişi ve kurumlarla metal işçilerinin birligi üzerine sohbetler gerçekleştirildi.

14 Kasım Cumartesi günü de Sultançiftliği 50. Yıl Mahallesi’nde bulunan yaklaşık 350 kişininçalıştığı Duyar Vana Fabrikası çevresine kurultaya çağrı yapan afişler yaygın bir şekilde yapıldı.

15 Kasım günü Bereç, Rami, Bayrampaşa yolu üzerinde bulunan metal fabrikaları etrafındakurultaya çağrı afişleri yapıldı.

Kızıl Bayrak / GOP

Gebze’de kurultay çalışmaları…22 Kasım günü gerçekleştirilecek olan Metal İşçileri Kurultayı hazırlık çalışmaları

kapsamında Gebze’de de yoğun bir şekilde faaliyetler sürüyor. Kurultaya çağrı yapan afişler Çayırova ve Gebze arasına yaygın bir biçimde yapıldı. Yine

kurultaya çağrı amacı ile çıkan yaklaşık 2000 bildiri Kroman Çelik, Sarkuysan fabrikalarına veFen-İş Köprüsü civarında dağıtıldı. Ayrıca kurultay için hazırlanan dosya ve davetiyeler dekullanılarak işçiler kurultaya çağrıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Pendik’te kurultay çalışmaları sürüyor22 Kasım tarihinde toplanacak Metal İşçileri Kurultayı’nın çalışmaları Pendik’te sürüyor.

Metal fabrikalarında çalışan işçilerin geçiş güzergahlarında yapılan bildiri dağıtımı ile işçilerkurultaya çağrıldı. Kurtköy’de metal fabrikalarında ve küçük çaplı metal atölyelerinde de bildiridağıtımları gerçekleştirildi. Yine kurultaya çağrı afişleri Kurtköy sanayi bölgesine ve fabrika servisgüzergahlarının bulunduğu bölgelere yapıldı.

Dağıtımlar sırasında işçilerle kurultay üzerine sohbet etme fırsatı yakalandı. Sohbetlerde Metalİşçileri Kurultayı’nın amacı anlatılırken, patronların örgütlülüğü karşısında Metal İşçileriBirliği’nin önemine vurgu yapıldı.

Kızıl Bayrak / Pendik

Kartal’da kurultay hazırlıkları Kartal’da uzun süredir yürütülen kurultay hazırlıkları ev ziyaretleri, afiş, bildiri dağıtımlarıyla

ilerliyor. Kartal merkez, Kartal E-5, Karlıktepe, Kurfalı mahalleleri ile aynı bölgede bulunan

Lombardini, Aksan, ABB, Aldem gibi metal fabrikalarının olduğu yerlere kurultaya çağrı yapan350 afiş ulaştırılmış bulunuyor.

Diğer yandan Aksan, ABB, Aldem gibi fabrikalara da kurultaya çağrı yapan 500 adet bildirinindağıtımı da geçtiğimiz günlerde yapıldı.

Özellikle Lombardini fabrikasına yaklaşık 10 kişilik bir ekiple ajitasyonlar eşliğinde yapılanbildiri dağıtımı oldukça anlamlıydı.

Burada sendika odasında Birleşik Metal-İş’in temsilcileriyle görüşülüp kurultay süreci üzerinesohbetler gerçekleştirildi.

Kartal bölgesindeki çok yönlü hazırlıklar kurultay gününe kadar devam edecek. Kızıl Bayrak / Kartal

Kurultay çalışmalarından...

Page 10: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

25 Kasım’a giderken...10 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Adana’da işyeri gezileri…Adana Eğitim-Sen Örgütleme Komisyonu üyeleri

işyerlerini gezmeye devam ediyor. İşyerleri gezilerinde25 Kasım uyarı grevi gündemleştirilmeye çalışılıyor.

Eğitim-Sen’in örgütlü olduğu okullarda işyerigezileri karşılık bulurken diğer sendikaların örgütlüolduğu işyerlerinde emekçiler uzak duruyorlar.

İşyeri gezilerinde özellikle ücretli öğretmenlerinağırlıkta olduğu okullarda işgüvencesiz emekçiler “25Kasım’da işe gelmezsek neyle karşılaşırız?” sorusunusoruyorlar ve başlarına gelebilecek olumsuzluklarınkaygısını taşıyorlar.

İzmir’de 25 Kasım hazırlıkları…Eğitim-Sen 1 No’lu Şube: Temsilci toplantılarından

sonra yoğun olarak işyeri gezileri düzenleniyor. 25Kasım’a yönelik afiş, bildiri dağıtımı ve iş bırakmaçağrıları yapılıyor.

Eğitim-Sen Tire Temsilciliği: İşyeri temsilcileri veüyelerle 25 Kasım gündemli toplantı yapıldı. Çalışmaplanı çıkarıldı ve hayata geçirilmeye çalışılıyor. Buçerçevede okullar dolaşılıyor, afiş ve bildirilerişyerlerine ulaştırılıyor, kahvelerde, pazarda propagandaajitasyon çalışması yapılarak 25 Kasımgündemleştiriliyor.

Lise öğrencilerine yönelik bildiriler liselerin önündedağıtılarak 25 Kasım’a çağrı yapıldı.

21 Kasım’da ise 25 Kasım’a hazırlık olarak yemeklitoplantı yapılacak. Çalışmalarda üyelerden olumlutepkiler geliyor.

Eğitim-Sen Torbalı ve Selçuk Temsilciliği: Okulgezileri ve bildiri dağıtımı yapılarak 25 Kasımgündemleştirilmeye çalışılıyor.

Eğitim-Sen Çeşme Temsilciliği: İş bırakmagündemiyle ilçe temsilciler toplantısı yoğun katılımlayapıldı. 25 Kasım üyeler tarafından olumlu karşılandı.

Eğitim-Sen 6 No’lu Şube: 25 Kasım gündemli ilçetemsilciler toplantısı yapıldı. Toplantıya katılım yüksekoldu. Üyeler tarafından olumlu tepkiler gösterildi.

Urla, Seferihisar ve Karaburun Eğitim-SenTemsilcilikleri de 25 Kasım gündemli toplantılar yaptı.Yönetim Kurulları izin alarak ilçelerdeki işyerlerinidolaşmaya devam etmektedir.

Eğitim-Sen 2 No’lu Şube: Merkez Bayraklı,Karşıyaka ve Çiğli olmak üzere üç bölgeye ayrıldı,işyeri toplantıları düzenlendi, grev komitelerioluşturuldu. Sendika yönetimi, işyeri toplantılarındabildiri dağıtımının yanısıra hukuksal kazanımlarıanlatmaya çalıştıklarını ifade etti.

Eğitim Sen 3 No’lu Şube: 25 Kasım’a dönük afişve bildiriler işyerlerine dağıtılmakta, kimi birimlerdeyeniden toplantılar yapılmaktadır.

Eğitim-Sen’in 4 ve 5 No’lu şubelerinde de benzerçalışmalar devam etmektedir.

BES İzmir Şube: Bütün işyerlerinde en az üçkişiden oluşan grev komiteleri kurulmayaçalışılmaktadır. Şu ana dek 12 işyerinde grev komitesikurulmuş, birçok işyerinde yemekhane toplantılarıyapılmıştır.

Grev komiteleri işyeri temsilcilerinden bağımsızolarak oluşturulmaya çalışılmaktadır. Çiğli-Yamanlarvergi dairelerinin yemekhanelerinde toplantılargerçekleştirilmiş ve ilginin yoğun olduğu ifadeedilmiştir. BES yöneticileri, üyelerden olumlu tepkileraldıklarını, toplantılara katılımın yüksek olduğunu ifadeetti.

BTS İzmir Şube: Toplantı ve işyeri gezileriyapılmış. Önümüzdeki hafta Balıkesir, Soma veManisa’ya işyeri gezileri ve toplantıları yapılacağını

ifade eden BTS yöneticisi 24 Kasım’ı 25 Kasım’abağlayan geceden itibaren trenleri durduracaklarını veeylemlerinin 24 saat süreceğini ifade etti.

Tüm Bel-Sen 1-2 No’lu Şube: Önümüzdeki haftabütün işyerlerinde toplantılar yapılacak.

ESM İzmir Şube: Birçok işyerinde toplantıyapılmış, kimi işyerlerinde işçi sendikaları ve Kamu-Sen ile ortak toplantılar gerçekleştirilmiştir. İzmir, Uşakve Manisa’da 25 Kasım iş bırakma gündemli yapılantoplantılarda diğer sendikalardan destek istenmiştir.Türk-İş’e bağlı sendikaların iş yerlerinden destekverileceği ifade edilmiştir.

İzmir SES Şube’den işyeri gezileri6 Kasım günü Bergama Devlet Hastanesi’nde 3 saat

süren bir sohbet toplantısı yapıldı. Bu toplantıdaçalışanların ana gündemini döner sermayeödemelerinde yaşanan azalma, bu sorunun çözümü içinneler yapılması gerektiği tartışıldı. Şube ile işyeriarasındaki iletişimin kopukluğu sorunu da öne çıktı. 13Kasım günü sırası ile Bergama Devlet Hastanesi, TireDevlet Hastanesi çalışanı SES üyeleri ile sohbetleryaptık, ancak bu iki işyerinde de üyelerimizin azlığınedeni ile grevin çok zor olduğu dillendirildi.

Aynı gün Torbalı Devlet Hastanesi SEStemsilciliğinin toplantısı yapıldı. Toplantıda grevinörgütlenme sorunları tartışıldı. SES üyeleri ağırlıklıolarak sağlık çalışanlarının duyarsızlığından şikayetçioldu. Hekimlerin performans nedeni ile eylemekatılmak istemeyeceklerini, eyleme katılmaları içinİzmir Tabip Odası’nın çağrı yapması gerektiği söylendi.Toplantıda hekimler katılmasa da grevin örgütlenmesigerektiği konusunda uzlaşıldı.

Kırklareli’de 25 Kasım hazırlıklarıİşyeri gezileri devam ediyor. Yerel basına 25 Kasım gündemli basın metni iletildi.

25 Kasım’ın son haftası ise radyo programı yapılmasıplanlanıyor. Önümüzdeki hafta pazarda halka ve esnafabildiri dağıtımı yapılacak.

İşyeri gezilerinde emekçiler 25 Kasım üzerine

herhangi bir şey söylemiyorlar. Sendikanın

söylediklerini dinlemekle yetiniyorlar.

İstanbul:İstanbul Eğitim-Sen 6 No’lu Şube’de grev

hazırlıkları…İstanbul Üniversitesi’nde yapılan işyeri gezilerinde

daha çok emekçilerin 25 Kasım konusunda kafalarınınnet olmadığı, olası soruşturmalardan çekindikleri öneçıktı.

Türk Eğitim-Sen ve Eğitim-Sen İstanbulÜniversitesi temsilcileri arasında görüşmeler yapıldı.Birlikte işyeri gezileri yapılabilir denmesine rağmenhiçbir girişimde bulunmayan Türk Eğitim-Sentemsilcileri üyelerine 25 Kasım’da Aksaray’datoplanma çağrısında bulunuyor.

Diğer yandan 6 No’lu şubenin de genel üyetoplantısı yapıldı. Toplantı gündemi sendikayönetiminin bugüne kadar yapmış olduğu çalışmalar ve25 Kasım iş bırakma eylemi ve şube temsilciliklerininson durumuydu.

25 Kasım üzerine canlı bir toplantı gerçekleştirildi.Boğaziçi, Yıldız Teknik ve İstanbul Üniversiteleri’ndeyapılan çalışmaların canlılığı ve üyelerle yapılantoplantılar sonucunda 25 Kasım’ın gerçektengündemlerine girdiği ve iyi bir yansımasının olduğusöylendi. Sosyalist Kamu Emekçileri ise bu fırsatın iş

yerlerinde temsilcilerle planlı ve grev sonrasındakihukuki sorunları da kapsayan bir biçimde ele alınmasınıönerdiler.

Konuşmada ayrıca, işyeri temelli çalışmanın önemive üyelerdeki yansımasını alanlara taşımak gerektiğiüzerinde duruldu.

Sosyalist Kamu Emekçileri’nin toplantıda dilegetirdiği tüm öneriler kabul edildi. Yeni iş yerleriüzerinden planlamalar yapıldı ve toplantı sonlandırıldı

Eğitim-Sen 5 No’lu Şube’de hazırlıklar…13 Kasım günü 25-30 aktivistin katıldığı toplantıda

hazırlıklar değerlendirildi. Kartal-Maltepe-Tuzla-Samandıra-Sultanbeyli bölgelerinde yapılan işyerigezileri tartışıldı. Onlarca okula yapılan ziyaretinyanısıra önümüzdeki hafta içinde ziyaret edilmeyenişyerlerine gidilmesine karar verildi. Tuzla-Pendikbölgelerindeki işyerlerine ağırlık verilmesikararlaştırıldı.

İşyeri gezilerinin yanısıra sayısal anlamda güçlüolan okullarda veli toplantılarının yapılması, Kartal’da 2gün bildiri dağıtılması, 23 Kasım günü iş bırakmayaçağrı amacıyla Kartal’da basın açıklamasıgerçekleştirilmesi, KESK Şubeler Platformu tarafındanhazırlanan bez afişlerin işyerleri önüne asılmasıkonuşuldu.

“25 Kasım’da grevdeyiz!” şiarlı büyük boy pankartşubenin caddeye bakan ön yüzüne asıldı.

Kayseri’de temsilciler toplandı…Eğitim-Sen Kayseri Şubesi toplantı salonunda

işyeri temsilciler kurulu toplandı. Toplantıya yaklaşık30 işyeri temsilcisi katıldı.

DİSK’in ve Hak-İş’in Kayseri özelinde eylemedestek sözü verdikleri belirtildi.

25 Kasım günü herkesin saat 10.00’da Eğitim-Senbinası önünde buluşmaya davet edildiği toplantıda basınaçıklamasının saat 11.00’de Mimar Sinan Parkı’ndayapılacağını söyledi. Toplantıda söz alan eğitimemekçileri greve dönük düşüncelerini dile getirdiler.

Bir eğitim emekçisi, işyerlerinde Türk Eğitim-Senüyelerinin eyleme katılmayıdüşünmediklerini dilegetirdi.

Başka birişyeri temsilcisiise Eğitim-Sen’inörgütlenme

komisyonunuhala hareketegeçirmediğini,bunun büyük bireksiklik olduğunu ifadeetti.

Diğer bir temsilci, 25 Kasım sonrasıneler yapılacağının da tartışılmasıgerektiğini dile getirdi. Diğer toplumsalkesimleri kucaklamak, işyerlerinde grevkomitelerinin kurulması gerektiğini, bugrevde başarısız olunması durumunda KESKsaflarında dağılma yaşanacağını, bedelödenmeden hiçbir şeyin kazanılmayacağınıbelirten işyeri temsilcisinin konuşması ilgiylekarşılandı.

Sosyalist Kamu Emekçileri

25 Kasım uyarı grevi hazırlıklarından...

Page 11: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

25 Kasım üzerine konuştuk... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 11Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

-25 Kasım’da KESK, toplu sözleşme hakkı, insancabir ücret, krizin faturasını ödememek, demokratik birçalışma yaşamı için uyarı grevi kararı aldı. Kararınişyerinize yansıması nasıl oldu, işyerinizdekiemekçilerin düşünceleri nelerdir?

Eğitim-Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa:Uzun yıllar sonra 25 Kasım uyarı grevi işyerlerindekendiliğinden tartışmaların önünü açtı. Uyarı grevi işbırakma yerine sevk olarak algılanıyordu. Bu eyleminemekçilerin kendi durumlarını değerlendirmeolanakları sunduğunu gözlemledim. Birlikte eylemingerçekleştirilecek olması eylemin daha rahat tartışıldığıortamları yaratıyor.

BES Adana Şube Başkanı Sinan Tunç: Kararolumlu karşılanmaktadır. Toplu görüşmelerden birşeyler çıkmayacağı konusunda tüm çalışanlar hemfikir.Ancak yer yer “Ne yaparsak yapalım hükümet genebildiğini okuyacak” şeklinde bir özgüven yoksunluğuvar. Bu ise her sendikanın, örgütlü bulunduğu herişyerinde hemen her çalışanla birebir buluşarak güvenvermesiyle, onları motive etmesiyle aşılabilir birdurum.

İşyerlerindeki çalışmalarda herhangi bir çalışanla“ben bu eylemi doğru bulmuyorum veyakatılmayacağız, katılmıyoruz” gibi bir yaklaşımlakarşılaşmadık.

KEY’ler, ücretlere yapılan 2.5+2.5 sefalet zammına,elektrik zamlarına, katkı paylarına karşı çalışanlardaeyleme dönüştürülebilecek ciddi bir tepki var.

SES Adana Şube Sekreteri Muzaffer Yüksel:İşyerlerinde olumlu bir tablo gözüküyor. Ancakbaskılar devam ediyor. Aciller, çocuk ve doğumservisleri çalışacak.

4-B ve C’lilerin kadroya alınması ve halkıkatmadığımız sürece başarılı olunacağınıdüşünmüyorum. Özellikle acillerde katkı payıalınmadığında günlük başvuran hastaların sayısı1000’leri buluyor.

İstanbul Eğitim-Sen 6 No’lu Şube ÖrgütlenmeSekreteri Arzu Acar: İşyerimizde, örgütlü ve bilinçliüyelerimiz nezdinde olumlu ve heyecanlıkarşılanmakla beraber çalışanların genelinde umutsuzve kayıtsız bir tutum hakim

BES İsmir Şube Eğitim Sekreteri MustafaGüven: Bu kararı zaten bekliyorduk. Krizinyansımaları kamu emekçilerinin ücretlerinin diğer halkkesimlerinin yoksullaşmasına paralel olarak temeltüketim maddeleri karşısında erimiştir. Bu nedenle grevyani gerçek anlamıyla bir grev son 2 yıldırgündemimizdeydi. Ancak bizim sorunumuz ne içingrev ne için toplu sözleşme istediğimizi kamuemekçilerine ve halka yeterince anlatamamışolmamızdır. Dolayısıyla işyerlerinde sözde bir işbırakma değil komiteler üzerinden örgütlenen bir grevtartışması heyecanla karşılanıyor. Ancak yukarıdabelirttiğim eksiklikler nedeniyle sorunlarla dakarşılaşıyoruz. Yani emekçilere hem gerçek anlamdabir grevi anlatıyoruz hem de onlardan grevkomitelerinde görev almalarını bekliyoruz.

BES İzmir Şube TİS Hukuk Sekreteri ServetErtaş: İşyerlerinde emekçiler 8 yıldır toplugörüşmelerde bir şey çıkmadığını gördükleri için grevgibi sonuç alıcı bir eylemi istiyorlar ve bekliyorlardı.

Yani üretimden gelen gücün kullanılması, hizmetüretmeme gibi bir silahı tam da böyle bir zamandakullanmak gerektiği görüşü oluşmuştu. Tabii çok genişbir yelpazeye sahip bir örgütlenme alanımızbulunmaktadır. Adliyeden Maliyeye, SGK’danNüfus’tan Sivil Savunma’ya, Gençlik, Spor veGümrük’e kadar birbirinden çok farklı ve geniş birörgütlenme alanında işyerlerinde çalışma koşulları velokal talepler de birbirinden farklıdır. Biz 25 Kasım’dagrevli toplu sözleşme talebiyle işyerlerine has lokalsorun ve talepleri birleştirmeyi hedefliyoruz.

-Sendikanın 25 Kasım’ı örgütleme sürecini nasıldeğerlendiriyorsunuz, 25 Kasım yeterincegündemleştiriliyor mu, ön süreci güçlü örgütleniyormu?

Güven Boğa: Sendikanın 25 Kasım ile ilgiliçalışmaları eksikliklerine rağmen olumlu bir zemindegidiyor. İşyeri gezileri, ilçe gezileri, bildiri dağıtımıdevam eden çalışmalar.

Sinan Tunç: BES olarak örgütlü bulunduğumuzhemen hemen tüm işyerlerini ziyaret ettik. Hemen herbölümde serviste konuşmalar yaptık. Her masayabildiriler, açık mektuplar bıraktık. SGK, Vergi Dairelerigibi fazlaca çalışanın olduğu işyerlerinde daha da biryoğun çaba gerekiyor.

Muzaffer Yüksel: Genel olarak olumlu bakılıyor.Ancak SES’liler çıkarsa diğerleri de ardından gelecek.Hafta sonu yaptığımız eğitim seminerinde 25 Kasım’ayönelik örgütümüzü değerlendirdik. Başarılı olursaksendikamız kazanacak, insanlarla görüşüp ilişkilerigeliştirmek ve katılımı arttırma hedefimiz var. Herkesletaleplerimiz ortak ancak sorun alana çıkıpçıkmayacakları. Çabamız bu durumu da ortaklaştırmak.

Arzu Acar: Sendikanın uzun süredir işyerleri ileyaşadığı kopukluktan kaynaklı sorunlar bulunuyor,sendika temsilciliklerinin işlevsizliği ve zayıflığınedeniyle gündemleştirme çabaları üyelere yeterinceulaşamıyor.

Mustafa Güven: Zaten bizim greviörgütlememizdeki en büyük engellerden bir tanesimedyanın bunu gündemleştirmemesi. Diğer işçisendikalarının, kitle örgütlerinin açıklamalarınındestekten öteye gitmemesi kamuoyu oluşturmadaproblem olarak duruyor.

Servet Ertaş: İşyeri toplantıları yapıyoruz.Yönetim kurulumuz haftada birgün olan izinlerinikullanarak ve ekstradan sevk vs. olanaklarınıkullanarak işyeri toplantıları yapmaktadır. Büyükkompleks binaya sahip işyerlerimizden Adliye, SGK,Vergi Daireleri gibi işyerlerimizde emekçilerletaleplerimizi ve 25 Kasım’da yapacağımız grevi enineboyuna tartışıyoruz. Hatta pek çok işyerinde grevkomiteleri bile kurduk.

-Sürecin güçlü örgütlenmesi için sizce neleryapılması gerekiyor?

Güven Boğa: Sendika yönetim kurulu ve işyeritemsilcilerinin birlikte gerçekleştireceği ve eylem günüsorumluluk alacak arkadaşlardan komiteleroluşturulacak.

Sinan Tunç: Biz BES olarak gündemoluşturduğumuzu düşünüyoruz.

Arzu Acar: Temsilcilikler ve üyeler nezdindebilgilendirme toplantıları ve sürekli geziler yapılaraküyelere bilgi ve heyecan aşılamak, cesaretlendirmekgerekiyor.

Mustafa Güven: Sürecin güçlü örgütlenmesi içinöncelikle bunun gerçek bir kamu emekçisi yani KESKve Kamu-Sen’in kendi ihtiyaçları için yaptıkları bireylemden öte tüm kamu emekçilerinin 4/B, 4/C vetaşeron gibi diğer istihdam biçimlerinin de içinde yeraldığı bir kamu emekçisi grevi olarak algılanmasıgerekmektedir. Eğer KESK çağrılarıyla ve yine yerelplatformlar ve demokrasi güçleri bu çalışmayayapacakları katkıyla bu grevi işsizliğe, yoksulluğa,krize karşı genel bir greve çevrilmesi mümkündür. İşteburada Türk-İş, DİSK vb sendikaların kendi toplusözleşme dönemini beklemeden 25 Kasım’da grev ilanetmeleri bu grevi tüm emekçi halk açısından kazanımlasonuçlandıracaktır. Şu an işçi sendikalarında son 2yıldır milyonlarca kişi işsiz kalmasına rağmen böyle birhareket görmüyoruz. Ama bu demek değildir ki 25Kasım ve sonrasında işçi sendikaları bu eylemdenetkilenmeyecek. Aslında bu grev krizin bedeliniödememek üzere bir genel greve dönüştürülmesi ençok da işçi sınıfının çıkarınadır. Bu koşullarda bunuyapmayan sendikacılar ilerde işçilere ne hesapvereceklerdir merak konusu.

Servet Ertaş: Grevi ve toplu sözleşme talebiniişyerlerinde yapılacak geniş katılımlı toplantılar ileemekçilerle birlikte tartışmak onlara grevin amacını,sürecini enine boyuna anlatarak ikna olmalarını vemücadeleye inanmalarını sağlamak, işyerlerinden grevkomiteleri oluşturmak, grev sözcüsü ve gözcüleribelirleyerek grev günü yapılacakları tartışmak. Ayrıcagrevden etkilenebilecek halka yönelik aydınlatıcıbilgilendirme yapılmalıdır. Bildiri, broşür vs.

-25 Kasım’ın güçlü örgütlenmesinin koşullarındanbiri de işyerini harekete geçirebilecek tabanörgütlülüklerinin yaratılmasıdır. Bu anlamda sürecingrev ve direniş komiteleri aracılığıyla örgütlenmesiönemli bir ihtiyaç olarak görünüyor. Bu konuda siz nedüşünüyorsunuz? Sendikanın bu yönlü bir çabası varmı?

Sinan Tunç: Grev ve direniş komitelerine, her nekadar içimize sinmese de ve katılımlarının sembolikdüzeyde kalacağını bilsek de Kamu-Sen’inyöneticilerini veya işyeri temsilcilerini katmakgerekiyor. Aynı zamanda muhasebeciler odası,eczaneler odası, esnaflar odası gibi kurumlarla 25Kasım’a destek vermeleri, o gün kamu hizmetleriniboykot etmeleri talepleriyle görüşmelerimiz oluyor.

Grev komiteleri kurulmaktadır. Grev önlükleri, alanetkinlikleri (konuşmalar, davul-zurna, şiir vb.)planlanmaktadır.

Muzaffer Yüksel: İşyeri temsilcileri ve yönetimkurulları birer komitedir. Ve aynı zamanda grevsözcüsü olarak da işlev görebilirler. Sorun işyeritemsilcilerinin aktif katılımıdır.

Bu noktada yük işyeri temsilcilerinin üzerinde. Bubizim 7. grevimiz ve sonuçta alınan cezalar ve bucezalara karşı kazanımlarımız mevcut.

İnsanların kendi sorunlarına sahip çıkması veinanmaları gerekiyor. İşyerlerimizde, mahallemizde,

KESK’e bağlı sendikaların yöneticileriyle 25 Kasım grevi üzerine konuştuk...

“25 Kasım’ı ve taleplerimiziişyerlerinde tartışıyoruz!”

Page 12: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

- 25 Kasım’da KESK, toplu sözleşme hakkı, insancabir ücret, krizin faturasını ödememek, demokratik birçalışma yaşamı için uyarı grevi kararı aldı. Bu karardansonra sendika yönetimi olarak neler yaptınız son birayınızı, yaptığınız toplantıları anlatır mısınız?

Hüseyin Çoban: SES İzmir Şube uzunzamandır şube temsilciler kurulunu (ŞTK) toplamasıkıntısı yaşıyordu. Şube temsilcileri, ŞTK’nın kararalma işlevini yerine getirememesinden dolayı ilgisizdi.ŞTK işlemeyince yönetim kurulu da sendikadaki tekkarar alan kurul olarak kendini görüyordu. Bu databandan kopuk kararlar alınmasına yol açıyordu. Uzunbir süre bu sorunu ortadan kaldırmaya çalıştık. Sonuçtabaşarılı olduk ve İzmir’de şube temsilciler kurulu kararyeter sayısı ile (15 Ekim ‘09) toplandı. Toplantıda varolan gündemler dışında 25 Kasım grevi ve şubetemsilciler kurulu işleyişi hakkında uzun ve serttartışmalar yaşandı. Sendika binasının bulunduğuişhannını erken kapanması nedeni ile bu toplantıda 3karar alındı.

SES MTK üyesi seçimi, şube temsilciler kuruluişleyişi ve 25 Kasım grevi… Bu üç konuda her biriniayrı ayrı tartışmak üzere üç ayrı toplantı tarihikararlaştırıldı. Bu kararlar SES İzmir Şubesi’ndeçalışmalarımızı yoğunlaştırmaya olanak tanıdı. Şubetemsilciler kurulu toplantısından hemen sonra yapılan ilkyönetim kurulu toplantısında temsilciler kurulutoplantısı gündeme oturdu. Toplantıda alınan kararlarınyerine getirilmesi konusunda dahi yönetimin isteksizdavrandığı göze çarpıyordu. Tüzük gereği bu kararlarınyerine getirilmesi gerektiği konusundaki ısrar sonucu,MTK gündemli toplantının aynı hafta içinde (21 Ekim‘09) yapılmasına, 25 Kasım grevi gündemlitoplantıyı Kasım ayının ilk haftası (5 Kasım ‘09) ve şubetemsilciler kurulunun işleyişi hakkındaki toplantının 25Kasım grevinden sonra yapılmasına karar verildi. 5Kasım ’09 tarihinde şube binasında şube temsilcilerkurulu yanı sıra genel üye toplantısı yapıldı. İzmir’deörgütlü olduğumuz metropol merkezinde bulunan tümişyerlerinden temsilci ve üyeler toplantıya katıldı.Toplantı yine sert tartışmalar içinde geçti.

İşyeri temsilcileri ağırlıklı olarak, hastanelerdetaşeron çalışanların bulunduğunu, bu nedenle grevinörgütlenmesinde sıkıntı yaşanacağını, bu sorunu aşmakiçin SES olarak bir şeyler yapmak gerektiğini dilegetirdiler. Birçok temsilci ve üye iş bırakma ve grevyapıldığında KESK İzmir Şubeler Platformu’nun alaneylemi yaptığını, eylemin öğlen saatlerinde yapılmasınınsağlık işkolunda bir sıkıntı yarattığını, işyerlerindeeylemlerin kırılması ile sonuçlandığını vb. nedenler ilealan eyleminin olması durumunda saat 16.00’dan sonrabaşlaması gerektiğini ısrarla belirttiler.

Alan eylemi kararı alınır ise özellikle Tepecikhastaneler bölgesindeki işyerlerinden başlayarakdavullu-zurnalı bir yürüyüş yapılmasının son dereceolumlu olacağı belirtildi. Grev örgütlenmesi yapılacakise başta işyerlerinde içinde Türk Sağlık-Sen üyelerininve taşeron işçilerin de olacağı bir işyeri komitesinin yanısıra ilde merkezi bir komitenin oluşturulması gerektiğikonusunda ısrarla vurgu yapıldı. Bir an önce vakitkaybetmeksizin işyeri gezilerinin planlanması gerektiğivurgulandı.

Toplantıda DSD grubundan olduklarını bildiğimizkişiler ısrarla bu eylemin grev olmadığını, iş bırakmaolduğunu söylediler. Üyeler ve temsilciler DSD’lilerinyaptığı bu tartışmayı toplantının sabote edilmesi olarakalgıladılar. Toplantıda bir hafta sonra bir komiteoluşturmak amacı ile tekrar toplanılması kararı alındı.Toplantıda reformist anlayışların 25 Kasım eyleminiörgütleme gibi bir kaygıyı taşımadıkları bir kez dahaortaya çıktı. KESK merkezi tarafından karar alındığı için25 Kasım kerhen gündemleştirilmekte görünüyor.

25 Kasım’ın örgütlenmesi için işyeri gezilerininplanlanması halihazırda tam olarak yapılamamıştır. Şuana kadar sadece 4 ilçeye gidildi. Bu gidişler 25 Kasımiş bırakma eyleminin örgütlenmesinden çok ilçelerdeyaşanan hukuki sorunların tartışmalarıyla geçti. İlkolarak Bergama Devlet Hastanesi’ni ziyaret ettik, işyeritemsilcisinin işyerinde bir toplantı tertip etmesine zamanyoktu ancak burada öğlen arası başlayan sohbettarzı toplantı sendika üyelerinin katılımı ile 25 Kasımeyleminin tartışıldığı bir toplantıya dönüştürüldü.Toplantı yaklaşık 3 saat devam etti.

- Sendikanın 25 Kasım’ı örgütleme sürecini nasıldeğerlendiriyorsunuz, yeterince gündemleştiriliyor mu,ön süreci güçlü örgütleniyor mu?

Hüseyin Çoban: Aslında bununyanıtı ayrıntılı olarak anlattıklarımda var. Sermayeninişçi ve emekçilere saldırılarının pervasızlaştığı birdönemde 25 Kasım’da uyarı grevi kararının alınabilmesikuşkusuz anlamlıdır. Ancak bu eylemin başarısı önsürecinde yapılan hazırlığa bağlıdır. Anlattığım tablo, enazında şubemiz açısından ifade edecek olursak, önsürecin güçlü bir hazırlıkla geçirilmediğini ortayakoyuyor. Burada sorun duyarlı birkaç kişiningündemleştirmesi değil kolektif olarak sürecinörgütlenmesidir. Bütün yol yöntem ve araçlarıkullanarak eylemin örgütlenebilmesi için yönetimlerinseferber olması gerekiyor. Bu işyeri gezilerindentartışma toplantılarına, ev ziyaretlerine kadar. 25Kasım’ı doğru anlatırsanız tartıştırabilirseniz işyerlerigereken karşılığı verecektir.

Kuşkusuz ki bu sadece yönetimlerin işi değil amaöncelikli sorumluluk yönetim kurullarına aittir.İşyerlerinde aktif süreci göğüsleyen üyelerden tabanıharekete geçirecek örgütlenmeler yaratmak lazım.Bunlar grev komiteleridir, direniş komiteleridir. Üyeolsun olmasın tüm çalışanları bu eylemin bir parçasıyapmak gerekir. Bu da kuşkusuz ki sırf merkezi olarakçıkarılmış bildiri ve afişlerin ulaştırılması ya da eylemeçağrı yapılması ile mümkün değildir. Kaldı ki bu eylemibir başlangıç saymak lazım. Mücadele tarihimizdesayısız günlük iş bırakmalar, miting, uyarı eylemi vb.örgütlemişiz. Sağlık emekçileri buna yabancı değildir.Bir haftalık iş bırakmalar da örgütlemiştir. Ancak artıktaleplerimiz kabul edilmezse süresiz iş bırakmalarıgündeme getirmemiz gerekmektedir. Dolayısıyla bugünatacağımız adımı, yapacağımız hazırlığı sadece 25Kasım için düşünmemeliyiz. Sendikaların işyerleriyle,üyeleriyle yeniden bütünleşmesi gerekir. Burada görevöncü, devrimci, (sendika yöneticisi, temsilci, üye) kamuemekçilerine düşüyor. Hepimize düşüyor.

Sosyalist Kamu Emekçileri

Kamu emekçileriyle konuştuk...12 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

SES İzmir Şube Örgütlenme Sekreteri Hüseyin Çoban ile 25 Kasımüzerine…

“Taleplerimiz kabul edilmezsesüresiz iş bırakmaları gündeme

getirmemiz gerekiyor!”

evimizde gündemleştirebilirsek başarırız. Arzu Acar: Sendikanın güçlü olduğu iş

yerlerinde bu çabalar kendiliğinden oluşuyor vekomite benzeri çalışma grupları kuruluyor. Ancakçok yetersiz.

Mustafa Güven: Biz zaten işyerlerinde grevkomiteleri kuruyoruz. Ve komiteler aracılığıylagreve kadar her türlü çalışmayı yürüteceğiz. Şu anbirçok komplesk binada onlarca emekçininkatıldığı grev komiteleri kuruldu. Bunun tümişyerlerinde üye olan-olmayan veya farklısendikadan olan. Yani tüm çalışanları kapsayangrev komiteleri kurulmasının gerçek anlamda birgrev için tartışmasız bir çalışma yöntemi olduğunudüşünüyoruz. Komityeler aracılığıyla grev ve toplusözleşme taleplerimizi tüm işyerlerine veemekçilere yayabiliriz. Yine onların taleplerini debu greve katabiliriz.

Servet Ertaş: Grev öncesi, grev günü işyerikapılarının kapatılarak hizmetin tamamendurdurulması özellikle büyük işyerlerinin önündegrev coşkusunu yaşatmak için davul-zurnalı halayçekilmesi emekçileri psikolojik açıdan grevinhavasına sokacaktır. Ardından merkezi yerdeyapılacak alan eylemine katılım sağlanmalıdır.Çalışmalarımız bu yöndedir.

-Sürecin güçlü örgütlenebilmesi için kamuemekçilerine ne gibi görevler düşmektedir?

Güven Boğa: Kamu emekçileri 25 Kasımuyarı grevinin başlangıç olduğunu bilmeli, ilerikisüreçte tüm saldırılara karşı işçi ve emekçilerinbirlikte gerçekleştireceği eylem ve etkinliklere dehazırlanmalı, genel grev çağrıları yapılmalıdır.

Sinan Tunç: Çalışmak, çalışmak, çalışmak…Ulaşılmayan hiçbir emekçi ve işyeri kalmayacak.Ancak hizmet almaya gelen vatandaşlara 25Kasım’ı kendi işyerlerinde, evlerinde, kahvelerindeanlatacak, destek vermeye çağıracak, demokratikkurumların çalışmaları da önemli bir katkısunacağı için bu konu da önemli diyedüşünüyorum.

Televizyon-basın ziyaretleri, programlardeğerlendirilmeli. Afiş pano, bilboardlar imkanlarölçüsünde ve zorlanarak değerlendirilmelidir.

Muzaffer Yüksel: Bildiri, bülten dağıtımı ve e-maillerle yerellerdeki değişiklikleri üyelerimizebilgi vererek genel atmosferi değiştirmeyeçalışıyoruz.

Arzu Acar: Sorunlarına karşı duyarlı vemücadeleci olmak.

Mustafa Güven: Bilinçli, örgütlü, devrimci,demokrat kamu emekçileri bu grevin kendilerinindeğil tüm kamu emekçilerinin grevi olacağını gözönüne almaları gerekir. Bu nedenle emekçilerinişyerlerinde yaşadıkları somut talepleri üzerindenhiçbir çalışanı dışlamadan şalteri indirmeleri bugündaha mümkündür. Kamu emekçisinin zaten varolduğunu söylediğimiz grev hakkını, sendikalaşmahakkını kullanmadan insanca bir ücret ve insancabir yaşam için taleplerini kazanmasının mümkünolmadığını görmesi gerekiyor. Ancak birleştikleritakdirde grev haklarını kullanarak kazanacaklarışüphesizdir.

Servet Ertaş: 25 Kasım’da hayatı durduracakve emekçilerin emeğiyle hayatı yaratanlar olduğuherkese gösterecek büyüklükte ve etkide bir greviörgütlemek hepimizin tarihi görevidir. Bu konudabaşta sendika yöneticileri olmak üzere işyeritemsilcilerine ve bilinçli, ileri işçi-emekçiler büyükgörev düşmektedir. Halkımızdan, bize destekolmaları anlamında da o gün çocuklarını okulagöndermemelerini, hastaneye gitmemelerini vekamu kurumlarına da gitmemelerini istiyoruz.

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 13: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Sağlıkçılar iş bıraktı!Döner sermayenin adil dağıtılması talebiyle

eylemler gerçekleştiren SES Aksaray Şubesi’ndeörgütlü sağlık emekçileri 12 Kasım sabahı İstanbulÜniversitesi Çapa Tıp Fakültesi’nde 2 saatlik işbırakma eylemi gerçekleştirdiler.

Basın açıklamasını okuyan Nurgül Giden, dönersermayenin adil dağıtılmasını, ücretlere eklenmesini,emekli aylıklarına yansıtılmasını ve performansuygulamasından vazgeçilmesini talep etti.

Eylemin sonunda 25 Kasım grevine katılım çağrısıyapıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Dev Sağlık-İş SGK'ya yürüdüDev Sağlık İş üyesi Balcalı Hastanesi işçileri SGK

yasa ve yönetmeliğinin gereği olan tescil işlemlerininyerine getirilmesi talebiyle 12 Kasım günü AdanaSGK binası önüne yürüdüler.

SGK önünde yapılan açıklamada sağlık alanındahızla yaygınlaşan taşeron şirket işçiliğinin, niteliklisağlık hizmeti üretim sürecine zarar verdiği gibi sağlıkçalışanlarının temel haklarının da gasp edilmesineneden olduğu söylendi. Sağlık Bakanlığı’nın veüniversite hastanelerinin kaynakları taşeron şirketlereaktardığı ifade edildi.

Kızıl Bayrak / Adana

Emekliler açlık grevindeEmekli-Sen üyeleri, emekli aylıkları arasındaki

farklılıkların giderilmesi, bütçeden emeklilere ayrılanpayın arttırılması gibi taleplerle 14 Kasım günüAnkara'da 4 günlük dönüşümlü açlık grevi başlattı.Emeklilerin açlık grevine KESK Genel SekreteriEmirali Şimşek de destek verdi.

Sendika genel merkezinde biraraya gelen Emekli-Sen üyeleri, ''Haklarımız için açlık grevindeyiz'' yazılıönlükler giydi.

Basına açıklama yapan Emekli-Sen Genel BaşkanıVeli Beysülen, emeklilerin büyük bölümününemekliliğini yaşayamadan tekrar çalışmak zorundakaldığını söyledi.

Beysülen, taleplerinin kabul edilmemesi halindeeylemlerinin devam edeceğini duyurdu.

Ankara'da başlayan açlık grevine destek amacıylaİstanbul Kartal'da biraraya gelen Emekli-Sen üyeleride açlık grevine başladılar.

Manisa'da Emekli-Sen eylemiEmekli-Sen'liler 15 Kasım günü emeklilerin

sorunlarını anlatmak için yerel televizyon kanalıETV'deki programa katıldılar.

Emekli-Sen üyeleri 17 Kasım günü de ManolyaMeydanı'na alkış ve sloganlarla yürüdüler. Meydandayapılan açıklamada emeklilerin, işsizlerin, işçilerinaçlık ve sefalet içinde yaşadığı ifade edildi. İlaçlardanve muayene ücretlerinden alınan katkı payları ilesağlığın paralı hale getirildiği söylendi.

Açıklamanın ardından, toplanan imzalar hükümete,Sağlık Bakanlığı'na ve mecliste grubu bulunanpartilere gönderildi.

Kızıl Bayrak / Manisa

Kırşehir'de şeker işçilerindenmiting

Türkiye Şeker Fabrikaları AŞ'ye ait Tokat Turhal,Kastamonu, Kırşehir, Yozgat, Çorum ve Samsun

Çarşamba şeker fabrikalarının ÖzelleştirmeYüksek Kurulu'nun kararı ile satışa çıkarılmasınakarşı tepkiler Kırşehir'de gerçekleştirilen mitingledile getirildi.

Özelleştirmeye karşı 15 Kasım Pazar günüAhi Stadyumu'ndan Ahi Meydanı'na "Şekerisatanı biz de satarız!”, “Kırşehir uyumafabrikana sahip çık!”, “Petlas satıldı sıraşekerde!" sloganlarıyla yürüdüler.

Yaklaşık 2 bin kişinin katıldığı mitingeTokat Turhal, Kastamonu, Yozgat, Çorum veSamsun Çarşamba Şeker Fabrikaları'nın çalışanları dakatıldı.

Şeker-İş Genel Başkanı mitingte yaptığı konuşmaboyunca adeta hükümete yalvardı. Sık sık hükümetivicdanlı davranmaya çağırdı. Bolca Şeker işçilerininvatanseverliğinden ve devletine olan bağlılığındanbahsetti. MHP’nin genel başkan yardımcısı olanKırşehir milletvekili Metin Çobanoğlu’nu kürsüyedavet edip konuşturan da Şeker-İş başkanıydı. Yapılankonuşmaların ardından miting sona erdi.

Kızıl Bayrak / Kırşehir

Taşeron sağlık işçileri Bursa'daeylemdeydi

Bursa Uludağ Üniversite Hastanesi’nde DevSağlık-İş üyesi taşeron sağlık işçileri maaşlarınınyatırılmaması üzerine 17 Kasım Salı günü 2 saatlik işbırakma eylemi gerçekleştirdi. Taşeron sağlıkişçilerinin tamamının katıldığı oturma eylemi saat8.00’den 10.00’a kadar sürdü.

Ameliyathanenin ve poliklinik hizmetlerininkilitlendiği, hizmet veremez hale geldiği iş bırakmaeylemine hasta yakınları da destek verdi.

Paralarının 17 gündür yatırılmadığını belirtenişçiler maaşların yatırılmaması durumunda eylemlerinisürdüreceklerini ifade ettiler. Taşeron firma çalışanı1270 işçiden görevli olan 600 çalışan, açtıklarıpankartlar ve attıkları sloganlarla maaşlarınınödenmesini istedi.

Açıklamada Dev-Sağlık İş Sendikası İşyeriTemsilcisi Fikret Sarıgül, 17 gündür maaş alamadıklarıiçin eve ekmek götüremez duruma geldiklerinisöyledi.

Okmeydanı'nda zafer işçilerinOkmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde

DİSK'e bağlı Dev Sağlık-İş’e üye olduklarıgerekçesiyle işten atılan 18 taşeron sağlık işçisininbaşlattığı direniş 45 günlük sürecin ardından sonuçverdi.

Dev Sağlık-İş ve işçilerin başlattığı direniş 16Kasım günü hastane yönetiminin geri adım atması vesendikanın taleplerini kabul etmesi ile sonuçlandı.

Saat 11.00'de Hastane yönetimi ile Dev Sağlık-İşGenel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, SES temsilcisi veTTB temsilcisinin yaptığı görüşme olumlu sonuçlandı.Dev Sağlık-İş Genel Başkanı direnişçi işçileregörüşmenin sonucunu aktardı.

Hastane yönetimiyle varılan anlaşmanın sonucunagöre sendika üyesi 10 işçinin işe dönüşleri hemensağlanırken diğer sendika üyelerinin de ilerikigünlerde işbaşı yapmaları karar altına alındı.

Dev Sağlık-İş tarafından yapılan açıklamada isekazanımla sonuçlanan direnişle birlikte hastane içindeçalışan diğer taşeron sağlık işçilerini ve sağlıkçalışanlarını sindirme politikalarının boşa çıkartıldığıifade edildi.

Sınıfa karşı sınıf! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 13Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Sınıf hareketinden...

12 Kasım 2009/Istanbul

Page 14: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

14 Kasım günü Sefaköy İşçi Kültür Evi’nde VolkarYaraşır’ın katılımıyla eğitim semineri gerçekleştirildi.

Yaraşır, “Toplumsal Mücadele ve Sınıfın Rolü”başlıklı sunumunda; proletaryanın tarihin öznesiolduğunu, proletaryanın üretim aşamasında durduğuyer açısından insanlardan oluşan bir topluluk değil,insanların oluşturduğu bir kolektif olduğunu söyledi.

Ardından tarihsel olarak sınıfın oluşumu vegelişiminde belli kilometre taşlarını ifade edenYaraşır, 1648-1688 yılları arasına dikkat çekti.İngiltere’de burjuvazinin ilk olarak ekonomik iktidarıele alışı anlamına gelen bu tarih aralıklarının işçisınıfının oluşumu için ne denli önemli olduğuna, busüreçte İngiliz burjuvazisinin aristokrasiye,proletaryanın gücünden korkması nedeniyledokunmadığına vurgu yaptı.

Sınıfların net olarak ayrışmaya başladığı bu tariharalıklarında, saflarının burjuvazi ve proletaryaaçısından kesinleştiğine değindi.

Monarşide, tanrının yeryüzündeki bir yansımasıolarak görev yapan kral ya da padişahın yasama veyargı organlarının yetkisinin tamamına sahipolduğunu ifade eden Yaraşır, serflerin büyük toprağasahip olan kilise ile aristokrasi arasında kaldığını vesürekli bunlar tarafından ve yine monark yönetimindeve denetiminde ve “ürün-rant”, “emek-rant” ve “para-rant” üzerinden sömürüldüğünü belirtti. Ancakilerleyen süreçlerde burjuvazinin bu yapıyı da 1789yılında gerçekleşen Fransız Devrimi ile çözerek, biranlamda ulusal sorunu da kendi emelleri içinçözdüğünü söyledi.

Tarihin bu aşamalarında giderek Avrupa’da birdevrimler çağına girildiğine dikkat çeken Yaraşır,Ludizm, Çartizm, sendikaların oluşumu, 1831-1833Lyon Ayaklanması ve Silezyalı dokuma işçilerininayaklanmasından hareketle 1830 ile 1848’li yıllarıtansiyonu yüksek olan yıllar olarak tanımladı. 1830yılında işçi sınıfının burjuvazi için çarpıştığını ve1848’de de burjuva cumhuriyeti için savaştığınısözlerine ekleyen Yaraşır, bu yılı da Marx’ındeyimiyle “burjuvazinin devrimci barutunun bittiğian” olarak nitelendirdi.

Ancak hemen ardından 1848’de tarihte bir ilkolarak, işçi sınıfının bağımsız bir program ile tarihsahnesine adım attığını söyleyen Yaraşır, bunun çıkışnoktasını da Marx’ın ünlü eseri KomünistManifesto’ya dayandırdı. Manifesto’nun okunmamantığı üzerine de dinleyicilere çeşitli tavsiyelerdebulunan Yaraşır, felsefedeki epistemoloji yani bilgifelsefesi tarafının bu eserde aslında bir teori-pratikbirlikteliği/diyalektiğine dönüştüğünü söyledi.Manifesto’nun, sınıf tarihini anlama eksenliokumalara konu edilmesi gerektiğinin altını çizdi.

Ardından Marx’ın 1866 ile 1860 yılları arasında“ben dünyaya nasıl bakabilirim”i tartıştığı veçözmeye çalıştığını belirten Yaraşır, Kapital’inyazımı ile birlikte bu evrenin ciddi bir bölümününnihayete erdirildiğini, böylece Marx’ın ünlü 11.Tez’inden de yola çıkarak, dünyayı anlamafaaliyetinin ancak ve ancak dünyayı değiştirmefaaliyeti içerisinde gerçekleştirilebileceğini hatırlattı.Marx’ın özellikle de kapitalizmin son yıllardayaşadığı ve hala giderek içerisinde çıkılmaz bir halalan ekonomik krizin baş göstermesi üzerindençokça rağbet gören ve tekrar okumalara konu edilenKapital’in, işçi sınıfının ideolojik-teorik bir silahıolduğunu, sermayenin yapısı ve alaşağı edilecek birsınıf olarak burjuvazinin anatomisini vermesiaçısından ciddi bir önem taşıdığını söyledi.

Konuşmasının sonlarına doğru da “nedenişçiciyiz” tanımına açıklık getiren Yaraşır, üretiminen nesnel alanı olarak fabrikada somutlanan “mikro

kozmos” ile sermayede somutlanan “makro kozmos”arasında varolan ve aynı zamanda da terim anlamdaüretimin özel mülkiyeti ile toplumsal üretimin,dolayısıyla da emek ile sermaye arasındaki çelişkininçağımızın belirleyici noktasında durduğuna işaret etti.Kolektif olarak üretimde bulunan ve kolektif birdönüştürücü ve yıkıcı bir güce sahip olan işçi sınıfının

tarihin öznesi haline gelmesinin de bu tarihselçelişkinin çözülmesinde etkin rol oynayacağını ifadeetti. Volkan Yaraşır’ın işçi sınıfının devrimigerçekleştirerek bu köleleşmenin önüne geçeceğinibelirtmesiyle seminer son buldu.

Seminere 30 kişi katıldı. Kızıl Bayrak / İstanbul

Sınıfa karşı sınıf!14 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Sefalet ücretine karşı kampanyaSincan İşçi Derneği, Mamak İşçi Kültür Evi, Ostim İşçileri ve Tekstil İşçileri Ankara Yüksel Caddesi’nde

gerçekleştirdikleri eylemle sefalet ücretini kabul etmediklerini dile getirdiler. “İnsanca yaşamaya yeten, vergidenmuaf asgari ücret” kampanyasına katılım ve mücadele çağrısı yaptılar.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “İşçi sınıfı ve emekçiler olarak bir kez daha bizlere dayatacakları sefalet ücretlerini kabul etmeyelim. Bu

asalaklar gözlerimize bakarak diyorlar ki ‘biz sizlere insanca bir yaşamı layık görmüyoruz’. Gözlerimizin içinebakarak yalan söyleyen bu aşağılık sömürücü barbarlar ve aşağılık kurumları ‘yoksulluk sınırını 2500 TL, açlıksınırını 900 TL’ olarak açıklarken bizlere yoksulluğun ve sefaletin dipsiz kuyusunu gösteriyorlar. 527 TL olarakbelirledikleri sefalet ücreti, ne kadar ikiyüzlü olduklarını göstermektedir.

Evet sermaye ve onun sözcüleri sözlerini söylemeye başladılar. O halde bizler de ‘söyleyecek sözümüz’ var!diyelim. Kendi kaderimizi kendi ellerimize almak için her fabrikayı, her sanayi bölgesini mücadele alanınaçevirelim.

Tüm işçi-emekçi kardeşlerimizi başlattığımız ‘İnsanca yaşamaya yeten, vergiden muaf asgari ücret’kampanyamıza katılmaya ve mücadele etmeye çağırıyoruz.”

Kızıl Bayrak / Ankara

Kent AŞ işçileri CHP binasını işgal etti

Kent AŞ işçileri 18 Kasım sabahı aileleriyle CHP İzmir İl Binası’nı işgal etti.İzmir-Ankara yürüyüşünün ardından CHP Genel Başkanı'yla görüşme talebiyle Ankara'daki bekleyişlerini

sürdüren Kent AŞ işçileri sendikanın kararıyla İzmir'e dönmüşlerdi.Kent AŞ işçileri 24 Kasım'da görülecek işe iade davası öncesinde sendikanın beklemeci tutumuna karşı kendi

aralarında direniş komitesi oluşturdular.CHP il yönetiminden randevu talep eden işçiler bu taleplerine yanıt alamayınca sendikanın inisiyatifi dışında

CHP İl Binasını işgal ettiler.Daha önce, direnişlerini sürdürdükleri Örnekköy Şantiyesi'nden polis zoruyla çıkarılmalarının ardından CHP

binasını işgal girişiminde bulunan işçiler eylemleriyle işe geri dönme kararlılıklarını ve CHP'nin emek düşmanıtutumunu bir kez daha dile getirdiler. Genel-İş'in mücadeleci hattan uzak tutumunu aşarak yeni bir eyleme imzaattılar.

İşlerine geri dönünceye kadar CHP binasını terketmeyeceklerini belirten işçiler adına açıklama yapan Genel-İş Sendikası 5 No'lu Şube Başkanı Mehmet Çınar eylemi sendikanın inisiyatifi dışında yaptıklarını ve ancakişçiler isterse binadan ayrılacaklarını söyledi.

Ankara’daki bekleyiş sırasında da sık sık CHP Genel Merkezi’ne gitmek istediklerini ancak bunun sendikagenel merkezi tarafından engellendiğini anlatan Çınar “Sendikamız, CHP ile arasını bozmak istemiyordu. Genelmerkeze gitmemiz en iyisiyken, bize Abdi İpekçi Parkı’nda açlık grevi yapmamızı dayattılar. Biz de bunu kabuletmedik. Bunun üzerine sendika genel merkezi eylemi bitirme kararı aldı. Ancak biz mücadelemizisürdürüyoruz” dedi. İşçiler CHP yönetiminden aldıkları “sorununuzla ilgileneceğiz” sözü üzerine işgale sonverdiler.

Küçükçekmece’de eğitim seminerleri sürüyor…

Page 15: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Yaşasın Karahan Tekstil direnişimiz! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 15Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Karahan Tekstil direnişçisi Adem Guli ile konuştuk...

“Direnişi kazanıncayakadar sürdüreceğim!”

- Direnişe başlamadan önceki süreçten bahsedermisiniz?

Adem Guli: 30 yaşındayım ve 20 yıldır busektörde çalışıyorum. Benim yaşımdakiarkadaşlarımın 3000-4000 kadar sigorta prim günleriolmasına rağmen benim daha sigortalı bir günüm bileyok. İşyerine giriyoruz; 3 ay çalışıyoruz, “sezon bitti”deyip dışarı atıyorlar. Gidiyorsun, başka bir yerdeçalışıyorsun. Sigortanı yapmıyorlar ve iştençıkartıyorlar. 6-7 ay boş geziyorsun. Bu o kadar cansıkıcı bir noktaya vardı ki; artık başka çözüm yolukalmadı.

- Fabrikada çalıştığınız dönemde ne gibizorluklarla karşılaştınız?

Adem Guli: Fabrikada ilk 2 ay deneme süresiolduğu için bizi de başta en ağır modelleri, en ağırbantları vererek çalıştırmaya başladılar. Eski çalışanlarbizden biraz daha avantajlıydı. Bizler daha yeniolduğumuz için daha çok iş üretmemizi, daha fazlamesai yapmamızı istiyorlardı. Saat 18.15 gibi diğerbölümler gidiyordu, bizler yeni olduğumuz için gecegeç saatlere kadar kalıyorduk. Bir de gece mesaiyekaldığımızda yarım saat, 45 dakika servis bekliyorduk.100 saatin üzerinde mesai yaptığımız zamanlaroluyordu. Başka bantların diktikleri modelleri de yeniişçilere mal ediyor ve ütü-paketteki insanlarınücretlerini kesiyorlardı. Ben emin değilim ama belkibizlerden de kesmişlerdir. Fasonlarda yapılan işlerinücretlerini bizlerden kesiyorlar. Bu süreçte bu gibişeyler katmerleşerek çoğaldı.

Deneme süresi doldu, baktık ki koşullar değişmedi,aksine koşullar daha da ağırlaştı. 100 parçaçıkarıyorsam 200 isteyorlar. 200 çıkarıyorsam 400istiyorlar. Problemler bitmedi, sürekli devam etti.

- İşten çıkarıldığınızda direnişi seçmenize sebepolan başlıca nedenler nelerdi?

Adem Guli: Benim direnişi seçmemdekisebeplerden birisi bu gibi tekstil fabrikalarının işçiçıkartmasının önünü almak, işçilere şunu göstermek:İşten paranı alıp çıkmak çözüm değil. Paranı alıpçıktığın zaman aylarca boş kalacaksın ancak bununardından diğer arkadaşlarına ne verebileceksin? Sınıfbilinci olmayan işçiler bunun bilincine nasılvaracaklar? Bu gibi hakları olduğunu göstermemgerektiğini düşündüm. Çünkü bu örnek tekstilsektöründe çok sık yaşanmıyor. Nedeni ise busektörün işçilerinin biraz daha yoz, biraz daha apolitikve sınıf bilincinden yoksun olmalarıdır. Sektörtamamen “kölehane” haline gelmiş durumda. Benböyle düşünüyorum. Direnişe başlamamınnedenlerden birisi de çıtayı biraz daha yükseltmek.Sosyal-ekonomik haklarımız konusunda daha dabilinçlenmek ve daha iyi koşullar yaratmak.

- Direnişinizin başlangıç tarihi olan 12 Kasım’danbu yana ne tür tecrübeler edindiniz? Haksız yereçıkartıldığınız fabrikanızdaki çalışma koşulları ileilgili herhangi bir gelişme oldu mu?

Adem Guli: Direnişe geçtiğim günden bir günönce, 11 Kasım günü basın açıklaması gerçekleştirerekçeşitli eylemler yapacağımızı basına ve kamuoyunaduyurmuştuk. Karahan Tekstil’i müşterilerine,Marks&Spencer’a, Esprit’e, vb. şikayet ettik. “Süreçböyle, bizlere böyle baskılar uygulanıyor. Sizler debüyük markalar olarak müdahale edin” dedik. Tabii kiyanıt alamadık. Ardından direnişe geçtik.

Direnişe başladığmızda herhangi bir zorluklakarşılaşmadık. İlk gün sivil polisler gelerek neistediğimi sordular. Ben de haksız yere iştençıkartıldığımı, anayasal hakkım olan oturma eyleminigerçekleştirdiğimi söyledim. Sivil polisler çaypaydosları ve yemek aralarında işçiler ilegörüşmeyeyim diye günde 4-5 defa fabrika önünegeliyorlar.

Çevredeki fabrikalardaki işçiler ise oldukça olumlutepkiler gösteriyorlar. İnşaat işçileri, kargo işçileri,sokaktan gelip geçen emekçiler... Orada daha önceişten çıkarılan işçiler de patrona karşı kin duyuyorlar.Geçen gün bir arkadaş ile konuştuk. Bu arkadaşın 700TL’si gaspedilmiş. Ben işten çıkartılma nedeninisorduğumda bana “işlerin bozuk çıktığını söylediler”dedi. Ben de “Düzgün iş çıktığında sana primveriyorlar mı? Hayır! O zaman neden paranıkestiriyorsun?” diye cevap verdim. Gitmiş patronlakonuşmuş. Patron arkadaşı gayet olumlu karşılamış ve“senin problemini çözeriz, bu sorun değil çünkükapıda başka bir vaka görmek istemiyoruz!” demiş.

- Siz de tıpkı Emine Arslan ve Gülistan Kobatangibi tek başınıza da olsa direnmeyi seçtiniz. Bu gibi

mevzi direnişlere dair görüşlerinizi alabilir miyiz?Adem Guli: Kendimi şu an için onlarla

kıyaslayamıyorum. Onlar gerçekten birer “model”.İşçi sınıfına nasıl direneceğini gösteren olumluörnekler. Ben de Arslan ve Kobatan’ı örnek alarakdirenişi seçtim ve bu işi layıkıyla yerine getirmeyeçabalıyorum.

- Direnişinizin gelişme seyrine göre nasıl bir hatizlemeyi düşünüyorsunuz?

Adem Guli: Şu andaki seyre göre bir şeysöyleyebilmek çok mümkün değil. Çünkü daha henüzne işyerinden “gel, ne istiyorsun, derdin nedir?” gibibir soru yöneltildi, ne de “bu konuyu çözelim”şeklinde bir yaklaşım sergilendi. “Seni işe alalım,hakkın hukukun nedir, bunları bir konuşalım” ya da“neden direnişi seçtin, neden içeride bu kadar problemvardı ve baskı altındaydın da gelip yönetimlepaylaşmadın?” gibi hiçbir öneri gelmedi.

Direnişin ne kadar süreceği biraz da işyerinintutumuna bağlı. Eğer ki işyeri bu katı tutumunda ısrarederse, ben de gittiği yere kadar götürmeyidüşünüyorum. Nereden incelirse oradan kopsun!

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Direniş bayrağı Karahan Tekstil’de!

Çalıştığı Karahan Tekstil Fabrikası'nda keyfi uygulamalara ve baskılara sessiz kalmadığı için 6 Kasımgünü işten atılan Adem Guli, 12 Kasım gününden itibaren fabrika önünde başlattığı direnişinin 7. gününde,Karahan Tekstil'in iş yaptığı Marks&Spencer’ın Nişantaşı mağazasının önündeydi. Sermayenin saldırılarınakarşı “Artık yeter!” demenin zamanının geldiğini söyledi.

18 Kasım günü Marks&Spencer önüne sloganlarla gelen ve aralarında DESA direnişçisi Emine Arslan veEntes direnişçisi Gülistan Kobatan’ın da bulunduğu yaklaşık 40 kişi burada ”Köle değil işçiyiz! KarahanTekstil’de keyfi uygulamalara, baskılara, işten çıkarmalara son! / Karahan Tekstil’den atılan işçiler” pankartıaçtılar.

Adem Guli yaptığı açıklamada, tüm sektörlerde olduğu gibi tekstilde de azgın sömürü koşullarınınkendilerine dayatıldığını, özellikle krizle birlikte sermayedarların sömürüyü daha da derinleştirdiğinivurgulayarak, “Patronlar servetine servet katarken biz işçilerin payına da sefalet düşüyor” dedi.

Karşılaştığı haksızlıklara karşı sessiz kalmadığı için 6 Kasım günü işten çıkarıldığını, işten atmasaldırılarına ve keyfi uygulamalara karşı her türlü hukuki ve fiili mücadeleyi yürüteceğini söyleyen Guli, iştenatma saldırısına karşı tek başına olsa da direnme yolunu göstermiş DESA direnişçisi Emine Arslan ve Entes’tedirenen Gülistan Kobatan'ı örnek göstererek, “Ben de bir tekstil işçisi olarak bu direniş bayrağını KarahanTekstil'den yükseltiyorum” dedi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 16: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

TKİP III. Kongresi toplandı!

CMYK

Geride bıraktığımız günler içinde toplanan TKİPIII. Kongresi çalışmalarını başarıyla tamamlamışbulunmaktadır.

III. Kongre partimizin ulaştığı örgütsel gelişme veolgunluk düzeyinin yeni bir göstergesi olmuş, parti içidemokrasinin yeni bir başarısını simgelemiştir.Zamanında ve güvenli bir biçimde toplanması,kongreye ön hazırlığın partiye önden sunulan kapsamlıbir gündem üzerinden sürdürülmesi, tüm partiörgütlerinin kendi seçilmiş delegeleriyle kongredeyeterli bir düzeyde temsil edilmeleri, ve nihayet,kongredeki kapsamlı tartışmalar ve verimli sonuçlar,birarada bunun ifadesi olmuşlardır.

TKİP III. Kongresi on günü bulan çalışmalarınıkapsamlı bir gündem üzerinden yürüttü. İki anabölümden oluşan bu gündemin ilk bölümünde dünya,bölge ve Türkiye’deki güncel gelişmeler, ikinci anabölümde ise parti çalışmasının ve örgütlenmesinin çokyönlü sorunları ele alındı. Bu iki ana bölümübirleştirip bütünleyen çizgi ise, proletarya devrimiperspektifi üzerinden ve stratejik öncelikler temelindepartinin günümüzün devrimci görevlerine en iyibiçimde hazırlanması oldu.

***İnsanlık yeni bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler

dönemine girmiş bulunmaktadır. Bunalımlar vesavaşlar halen günümüz dünyasına damgasını vuranyakıcı olgulardır. Birbirine sıkı sıkıya bağlı bu ikiolgusal gerçek yeni bir devrimler döneminin dedolaysız bir habercisidir. Dünya işçi sınıfı veemekçilerinin kapitalist bunalımların ve emperyalistsavaşların büyük yıkım ve acılarına yanıtı bir kez dahadevrimler olacaktır. Dünyanın dört bir yanında veelbette Türkiye’de de.

Bu tespit partimizin tüm mücadele, çalışma veörgütlenme çabasının belirleyici ana eksenidurumundadır. Partimiz tüm güncel devrimci görev vesorumluluklarına buradan bakmakta, geleceğin büyükmücadelelerine bu bakış açısı ile hazırlanmaktadır. Herbiçimi ile burjuva gericiliğinin Türkiye toplumunuboğucu bir kuşatma altında tutması güncel olgusugeçici olmaya mahkumdur. Kapitalizmin onulmazçelişkileri karşı konulmaz bir biçimde Türkiye işçisınıfını ve emekçilerini bir kez daha devrimci sınıfmücadelesi alanına yöneltecektir. TKİP bu bilinçle,bundan beslenen bir devrimci güven ve iyimserliklehareket etmekte, tüm güncel çabasını bu sürecihızlandırmaya yoğunlaştırmakta, bunu ise şaşmaz birbiçimde proletarya devrimi hedefine bağlamaktadır.

Partimizin bilincine, pratiğine ve tüm harekettarzına sinmiş bu bakış açısı, doğal olarak kongremizingündemindeki sorunları ele alışını da belirlemiştir.

***TKİP III. Kongresi dünyada, bölgede ve

Türkiye’de önemli gelişmelerin yaşandığı bir evredetoplandı. Parti kongresi tüm bu gelişmeler üzerinekapsamlı tartışmalar yürüttü, değerlendirmeler yaptı vebu çerçevede partinin güncel politikalarını somutladı.

- Bugün için ekonomik kriz boyutu öne çıkmış olsada, kapitalist dünyanın krizi gerçekte çok boyutlubütünsel bir niteliğe sahiptir. Emperyalist dünyadaki

hegemonya bunalımı, bunun da etkisiyle emperyalistnüfuz mücadelelerinin kızışması, militarizmin,saldırganlığın ve savaşın dizginlerinden boşalması,tüm dünyada her biçimiyle burjuva gericiliğinindepreşmesi, emperyalist metropollerde bile polisdevletine geçişin genel bir eğilim halini alması vb.,tüm bunlar kapitalist dünyanın içinde debelendiği çokyönlü krizin yansımalarıdır. Küresel çaptaki ekonomikkriz tüm bunlara yeni bir ivme kazandıracaktır.

Devrimci partinin görevi sistemin krizinibütünlüğü içinde ve çok yönlü sosyal-siyasal etki vesonuçları üzerinden değerlendirmek, buna uygun birmücadele çizgisi izlemek, bunun gerektirdiği birpolitik-örgütsel hazırlık içinde olmaktır. Kendiülkesindeki devrimci görev ve sorumluluklarınaolduğu kadar enternasyonal plandaki devrimci görevve sorumluluklarına da buradan bakabilmektir.

Partimiz ekonomik krizin yıkıcı etkilerine karşı işçisınıfı ve emekçilerin güncel çıkarlarını savunmak içinazami bir çaba sarfetmeyi sürdürecektir. Fakat bunuişçileri ve emekçileri, iflası yeni krizle bir kez dahaaçığa çıkan kapitalist düzenin temellerine karşımücadeleye yöneltmek, onların bilincini,örgütlenmesini ve eylemini bu doğrultuda geliştirmeküzere yapacaktır. Krizin etki ve sonuçlarına karşıdüzen ufkunu aşmayan reformist eğilimlere karşısistemli bir mücadele, partimiz için bu aynı görevinayrılmaz bir parçasıdır.

- Sistem krizi emperyalist nüfuz mücadeleleriniyeni bir düzeyde şiddetlendirmekte, bunun esas alanınıda Türkiye’yi çevreleyen bölgeler oluşturmaktadır. Buise beraberinde işbirlikçi Türk burjuvazisinin ABDemperyalizmi hizmetinde yeni roller üstlenmesinigetirmektedir. Partimiz emperyalist saldırganlığa karşıbölge halklarının yanında yer alacak, emperyalizmeuşaklık çizgisine karşı kararlı bir mücadelesürdürecek, bu doğrultuda bölgenin ilerici-devrimcigüçleri ile devrimci işbirliği ve enternasyonaldayanışma içinde haraket edecektir.

- Son yıllarda egemen sınıf içinde yaşananbölünme ve çatışma halen bir rejim krizi halindeseyretmektedir. Bu çatışma burjuva gericiliğinin farklıkliklerinin kendi aralarındaki sefil çıkar ve iktidarmücadelelerinin bir ifadesidir ve her açıdan gericiniteliktedir. Partimiz bu gerici çatışmanın askerivesayet rejiminden kurtulma ve demokratikleşme, yada cumhuriyetin savunulması ve laik düzeninkorunması olarak sunulması gerici çabalarınıniçyüzünü açığa çıkarmayı sürdürecek, bu çatışmanınemekçilerin bilincini bulandırmasına, emekçilerin buçatışmaya alet edilmesine izin vermeyecektir. Bunu,bu çatışmada burjuva gericiliğinin farklı kliklerininyedeğinde hareket eden, onların aldatıcı argümanlarınainandırıcılık kazandırmaya çalışan tasfiyeci sola karşımücadele ile de birleştirecektir.

- Partimiz Amerikan emperyalizmi desteğinde birdevlet politikası olarak gündeme getirilen sözde“demokratik açılım” aldatmacasının gerisindeki gerçeksaikleri açığa vurmayı sürdürecektir. Emperyalistrekabetin kızıştığı ve sistemin çok yönlü bunalımınınaçığa çıktığı bir evrede, demokratik açılımlar bir yana,

TKİP III. Kongresi toplandı!..

Parti, sınıf, devrim!

16 H Kızıl Bayrak H Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Page 17: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

TKİP III. Kongresi toplandı! Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009 H Kızıl Bayrak H 17

CMYK

burjuva gericiliğinin dünyanın her yerinde ve elbetteTürkiye’de kendini her alanda ve her açıdan daha fazlatahkim etmeye yöneldiği gerçeğini kitlelere ısrarlaanlatacaktır. Bu manevranın hiç değilse Kürtsorununun düzen içi çözümü sınırları içinde solun birkesiminde yarattığı temelsizliği ölçüsünde tehlikelihayallere karşı da aynı kararlılıkla mücadele edecektir.

Derin tarihi ve toplumsal köklere sahip Kürtsorununun gerçek, tam ve kalıcı çözümü kesin olarakbir devrim sorunudur. Bu sorunun düzenle pazarlıklariçinde ve anayasal düzenlemeler yoluylaçözülebileceği iddiası, olayların seyrinin döne dönekanıtladığı gibi, her türlü dayanaktan yoksundur. Buyolla Kürt halkının birikmiş devrimci enerjisini sınırlıbazı kazanımlar karşılığında düzen çarkları içindeeritmekten başka bir sonuca varılamaz.

Partimiz Kürt halkının özgürlük ve eşitlik yolundaher sınırlı kazanımını destekleyecektir. Fakat özgürlükmücadelesinin devrimci döneminin birikimi sayesindeelde edilebilen bu sınırlı kazanımların çözümünkendisi olarak sunulması aldatmacasına karşı da aynıkararlılıkla mücadele edecektir. Kürt sorununu geneldemokrasi mücadelesinden ve demokrasi mücadelesinide devrim mücadelesinden koparan her biçimiyleoportünist-kuyrukçu sol eğilime karşı mücadele debunun bir parçasıdır.

- Partimiz mezhepsel ayrımcılığa, ayrıcalıklara veezilmişliğe karşı Alevi kitlelerden yükselen ilericiduyarlılığı ve devrimci-demokratik taleplerisahiplenecektir. Bunu devlet güdümlü Alevigericiliğine ve Alevi hareketi bünyesindeki geriyedönük eğilim ve istemlere karşı mücadele ilebirleştirecektir.

- Devrimci ve reformist kanatlarıyla geleneksel solhareket, ‘90’lı yılların ortasından itibaren sürekli birgerileme ve çözülüş süreci içerisindedir. Bu süreçiçerisinde reformist akımlar daha da sağa kayarlarken,halkçı devrimci-demokrat akımlar bir yandan örgütselbir tasfiye, öte yandan devrimci kimlik yönündensürekli bir erozyon yaşayageldiler.

Bu sürecin gelinen yerde bir devrimci iradekırılmasına vardığını, devrimci hareketimizin en temelilkesel ve ideolojik kazanımlarının adım adımterkedildiğini görüyoruz. Birbirini izleyen yenitasfiyeci yönelimler, devrimin stratejik sorunlarına veönceliklerine tam bir ilgisizlik, Kürt sorunundakikuyrukçu sürüklenişler, reformist solla ilkesel veideolojik ayrım çizgilerinin silinmesi, ihtilalci örgütsorunundaki ilkesel ve pratik duyarlılığın fiilen biryana bırakılması, birarada bunun güncelyansımalarıdır.

Partimiz, bugüne kadar olduğu gibi bundan böylede soldaki her türden tasfiyeci eğilime karşı ilkelimücadelesini sürdürecek, devrimci ilkelerden,politikadan ve örgütten hiçbir koşulda tavizvermeyecek, gerekirse devrim yolunda tek başınayürüme iradesi ve kararlılığını gösterecektir.

***TKİP III. Kongresi parti çalışmasının ve

örgütlenmesinin sorunları üzerinde ayrıntıları iledurdu. Sınıf çalışmasının sorunları, kadın, gençlik ve

liseli gençlik çalışmaları, illegal örgüt ve legalçalışma, kadro sorunları, örgütsel güvenlik, parti içiyaşam, parti yayınları, mali sorunlar vb., bunlarınbaşlıcaları oldu. III. Parti Kongresi tüm bu sorunlarailişkin olarak partinin önünü açan önemlideğerlendirmeler yaptı ve kararlar aldı.

- Partimiz gelinen yerde sınıf çalışmasında önemlimesafeler katetmiş ve büyük bir deneyim kazanmıştır.Partinin önünde şimdi “sınıf eksenli partiye geçiş”vardır. Bunun bir yanında özellikle fabrika direnişleriüzerinden sınıf eylemine önderlik, öteki yanında kitletabanı, örgüt zemini ve kadro kaynağı olarak proleterbir kimliğe geçiş vardır. Parti bu alanda ilk önemlikazanımlarını elde etmiştir ve şimdi önünde bunlarıgenelleştirmek, kendisini gerçek yaşamda sosyalizmile sınıf hareketinin devrimci örgütlü birliği düzeyineçıkarmak görevi vardır. Bu görev doğrultusundaki hergerçek başarı partimiz için stratejik değerdedir. Zirabu, Türkiye’de proletarya devriminin zaferineyürüyebilmenin en temel, en olmazsa olmazkoşuludur.

- TKİP III. Kongresi, II. Parti Kongresi’nin soldakitasfiyeci sürüklenişe karşı yükselttiği “Devrimci örgütyaşamsaldır!” şiarının tüm güncel önemini koruduğu,dahası yeni gelişmelerle birlikte bu önemin dahaarttığı düşüncesindedir. Bu şiarın dışa dönük yüzündeadım adım düzenin icazet alanına kayan tasfiyecioportünizme karşı sistemli mücadele, içe dönükyüzünde parti örgütünü sağlam illegal temellereoturtmak, illegal çalışma ile legal çalışma arasındadoğru devrimci bir ilişki ve bütünlük kurmak vardır.TKİP III. Kongresi bu açıdan partimizin durumunu elealmış, iki kongre arası dönemdeki örgütsel yenidenyapılandırmanın deneyimlerini irdelemiş ve partininbu alanda halen de yaşamakta olduğu sorunlara ilişkinolarak ön açıcı değerlendirmeler yapmış, kararlaralmıştır.

- TKİP III. Kongresi kadro sorunlarını genelyönleri ile ve günümüz koşullarının gerekleriçerçevesinde çok yönlü olarak irdelemiştir. Kadrosaldüzeyi nitel ve nicel açıdan sistemli biçimde

yükseltmek; çok yönlü olarak eğitilmiş, ideolojik veörgütsel bakımdan gelişkin, davaya sarsılmaz düzeydebağlı, kitlelere önderlik edebilen, enerjik ve disiplinli,savaşçı militan kadrolar yetiştirmeyi özel bir uğraşhaline getirmek; sınıf çalışmasının ortaya çıkardığıproleter kadro potansiyeli ile özel bir tarzdailgilenerek partinin proleter sınıf bileşimini sürekligüçlendirmek, kongremizin kadro sorunlarıçerçevesinde partinin önüne koyduğu en öncelikligörevler olmuştur.

- Burjuva düzenin ve devletinin karakteri ile sınıfmücadelesinin gerçekleri temelinde şiddete dayalıdevrim partimiz için temel önemde ilkesel birsorundur. Fakat partimiz şiddete tapmadığı gibi onuhiçbir biçimde sınıflar mücadelesinin gelişme seyri vedüzeyi dışında da ele almamaktadır. İşte tam da butemelde, siyasal mücadelenin ve çalışmanın bugünküseyri, devrimci şiddetin belli sınırlar içindeörgütlenmesini giderek bir ihtiyaç olarakdayatmaktadır. Devletin ve kapitalistlerin devrimcisiyasal çalışmaya yönelen kuralsız terörü,kapitalistlerin tek tek fabrikalarda işçilerin en haklı vemasum taleplerini bile zorbalıkla sindirmeyeçalışmaları, bu ihtiyacın güncel temelidir. TKİP III.Kongresi, bu çerçevede partinin önüne bir yandanpratik eğitim ve donanım görevini, öte yandan işçihareketi bünyesinde İşçi Savunma Birlikleri örgütlemegörevi koymuştur.

***Yeni döneme ilişkin olarak partinin önünü açan

değerlendirme ve kararları ile TKİP III. Kongresipartimizin gelişiminde yeni bir safhayıişaretlemektedir. O daha şimdiden partinin ideolojik,örgütsel ve ruhsal birliğini yeni bir düzeye çıkarmıştır.

Partimiz şimdi her bakımdan daha güçlü, güvenli,iddialı ve hazırlıklıdır!

Yaşasın Türkiye Komünist İşçi Partisi!Yaşasın proletarya devrimi ve sosyalizm!

TKİP III. Kongresi 7 Kasım 2009Ekim, Sayı: 260, Kasım 2009

(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

TKİP III. Kongresi toplandı!..

Parti, sınıf, devrim!

Page 18: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

III. Parti Kongresi Gündemi18 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Aşağıda yayınladığımız metin geçtiğimiz günlerdetoplandığı açıklanan TKİP 3. Kongresi’nin “3. Parti

Kongresi Gündemi” başlıklı açıklamasının 1. bölümüolan “Siyasal durum / Siyasal sorunlar” kısmını

içermektedir. Bu metnin sadece ilk bölümünükullanmak zorunda kaldık. Zira bu metin hacmi

bakımından oldukça geniş. Doğal olarak bu hacimdekibir metni yayınlayabilmek teknik açıdan mümkün

değil. İlgi duyan okurlarımız metnin tamamını tkip.orgsitesinden okuyabilirler... Kızıl Bayrak

***“Parti kongresi çağrısı ve gündemi en az üç ay

önceden parti örgütlerine ve üyelerine duyurulur...” (TKİP Tüzüğü, Parti Kongresi maddesi)

-I-Siyasal durum / Siyasal sorunlar

III. Parti Kongresi’nin en temel işlevlerinden biridoğal olarak dünyada, bölgede ve Türkiye’deki mevcutdurumu ve gelişmeleri değerlendirmek; buna bağlıolarak partinin taktik çizgisinin genel çerçevesinibelirlemek, yeni döneme ilişkin siyasal görevlerinisomutlamak olacaktır.

Dünyada ve Türkiye’de içinden geçmekteolduğumuz döneme damgasını vuran başlıcagelişmeler konusunda partinin halihazırda bir dizitemel değerlendirmesi bulunmaktadır. Son on yılüzerinden olduğu kadar son iki yıl üzerinden de buböyledir. (Yayınlanamaz bölüm...-tkip.org)

Aşağıda sunacağımız konu başlıklarına da bununışığında bakılmalıdır.

***1- Dünyada durum ve partinin enternasyonal

görevleri:* Bugünün dünyasında öne çıkan en temel olgu,

başta ABD olmak üzere kapitalist dünyanınmetropollerinde başlayan ve dünya ölçüsündegenelleşen ekonomik krizdir. 1970’li yılların ortasındapatlak veren büyük krizin çeşitli yol ve yöntemlerleertelenmiş birikimi üzerinde yükseliyor olması, güncelkrizin en önemli özelliğidir.

Devrimci bir parti doğal olarak öncelikle krizin çokyönlü sosyal-siyasal etki ve sonuçları üzerindeyoğunlaşmak zorundadır. Ekonomik çöküntü, sosyalve kültürel yıkım, sosyal mücadeleler, her biçimiyleburjuva gericiliğinin yükselişi, polis devleti, faşizm,militarizm, emperyalist saldırganlık ve nihayet savaş,bu çaptaki bir krizin muhtemel etki ve sonuçları içindesayılabilir. Devrimci partinin görevi tüm bunlarıgözeten bir politik bakış, mücadele çizgisi ve pratikhazırlık içinde olmaktır. Politik açıdan olduğu kadarörgütsel açıdan da. Kendi ülkesindeki devrimci görevve sorumluluklar bakımından olduğu kadarenternasyonal devrimci görev ve sorumluluklarbakımından da.

* Günümüz dünyasının öteki bir temel sorunuemperyalist dünyadaki güç ilişkileridir. Emperyalistdünyanın güç ilişkileri üzerinden bakıldığındabugünün en önemli olgusu ise ABD hegemonyasınınönlenemeyen çözülüşüdür. Amerikan emperyalizmiDoğu Bloku’nun çöküşünün ardından artık rakipsizsaydığı hegemonyasını pekiştirmeyi ve görünür birgelecek için süreklileştirmeyi hedefleyen bir stratejikyönelim içine girmişti. Oysa gelinen yerde bunayönelik girişimlerinde belirgin biçimde başarısızkaldığı artık kesinleşmiş durumdadır.

Bu olgu iki önemli nedenden dolayı dünyadakiistikrarsızlığı büyütmektedir. İlkin, bu gidişatı görmekfakat askeri açıdan hala da rakipsiz olduğunun

bilincinde olmak, ABD emperyalizmini iyiden iyiyesaldırganlaştırmaktadır. İkincisi, bugünün dünyasındaABD’den bu hegemonyayı görünür bir gelecektedevralabilme potansiyeline sahip bir emperyalist rakipgüç halihazırda sahnede görünmemektedir. Bu ise çokkutupluluğa doğru bir eğilimi beslemektedir ve bu dabaşlı başına bir istikrarsızlık etkenidir.

Emperyalist dünyadaki hegemonya krizleri bugünekadar ancak büyük emperyalist kapışmaların ardından(ki her iki dünya savaşı da bunun ürünü olmuştur) birsonuca bağlanabilmiştir, ancak böylece yeni birdengeye ulaşılabilmiştir.

Bugünün emperyalist dünyasında yeni güçdengelerinin oluşumunda Çin’in ve kısmen deHindistan’ın tutumunun özel bir önemi vardır. ABD ileilişkilerini belli bir dengede tutan ama bu arada Şangayİşbirliği Örgütü türünden oluşumlar yoluyla Rusya ilede belirli yakınlık içinde olan, uluslararası ilişkilerdeson derece çıkarcı ve pragmatist bir çizgide hareketeden Çin’in stratejik ittifak tercihi halen belirsizliğinikorumaktadır. Bu, güç ilişkilerinin yeni seyrinin dehalihazırda bu yönüyle belirsiz kalması anlamınagelmektedir.

* ABD hegemonyasındaki çözülmeye yakındönemin olaylarından önemli bir gösterge Kafkasyakrizi olmuştur. Rusya kendisine yönelik kuşatmanınbelli sınırları bulunduğunu, bu sınırların aşılmasıdurumunda gerekirse savaşa başvuracağını ve buna dagücü olduğunu eylemli olarak göstermiştir. SonuçtaABD ve NATO Gürcistan’a yönelik bu müdahaleyisineye çekmek zorunda kalmışlardır. Çok sınırlı biraskeri operasyon olarak görünmesine rağmen, buolayın yeni döneme önemli ipuçları sağlayan büyük birsembolik değeri vardır.

* ABD hegemonyasının önemli bir aracı olagelenNATO’da da halen ciddi sorunlar vardır. Avrupalıemperyalistlerin, özellikle de Almanya-Fransaikilisinin farklılaşan çıkarları ve öncelikleri, buçerçevede ABD ile yaşanan sorunlar, NATO’dakibunalımın başlıca nedenidir. Öte yandan Afganistanbatağındaki belirgin başarısızlık NATO bünyesinde birbaşka önemli kriz etkeni olmakla kalmamakta,bugünkü yapısı, iç ilişkileri ve işleyişiyle onunmüdahale gücünün belirli sınırları olduğunu dagöstermektedir. Yine de, kendini yeni adımlar vekurumlaşmalarla tahkim etmeye çalışan, bu aradasürekli genişleyen ve bundan da aldığı güçle kendinedünya jandarmalığı misyonu biçen bu saldırganemperyalist örgütteki gelişmeleri dikkatle izlemekdevrimci bir partinin görevidir.

* Emperyalist dünyanın bugünkü tablosunabakıldığında göze çarpan bir başka önemli olgu, genelolarak yoğunlaşan nüfuz mücadeleleri ile bumücadelelerin kaçınılmaz olarak azdırdığı militarizmve silahlanma yarışıdır. Krizin ağırlaşması, hele helebir çöküntüye yolaçması durumunda, militarizm,saldırganlık ve savaş eğiliminde belirgin bir artışolacaktır. (Konuya ilişkin olarak parti yayınlarına atıf,Yayınlanamaz bölüm...-tkip.org)

* Bilindiği gibi emperyalist nüfuz mücadelelerininolduğu kadar halihazırdaki bölgesel müdahale vesavaşların da esas alanı Türkiye’yi çevreleyenbölgelerdir. Daha somut olarak Ortadoğu, Kafkasya veİç Asya’dır. Bu bölgeler dünya egemenliği uğrunamücadelelerin düğüm noktalarıdır. ABD’nin, rakipsizgibi görünen egemenliğini bu bölgelere müdahalelerüzerinden pekiştirmeyi denemesi, bu çerçevede boşunadeğildir. Irak ve Afganistan savaşları bunun ürünüoldular. Halen süren Pakistan ve İran bunalımlarıbunun ifadesidir. Bunlara Kafkasya krizi, Gürcistan

savaşı, tümü de bu bölgede sahnelenen “renkli” karşı-devrim girişimleri gibi başka örnekler de eklenebilir.

Fakat sonuçta Bush yönetimi döneminin bu politikave müdahaleleri esası yönünden başarısızlığa uğradı.ABD’nin rakipsiz süper güç olma heveslerini boşaçıkaran da bu oldu. Yeni durumda en önemli sorun,Obama yönetiminin bu başarısızlıkları bir parça telafiedebilmek için denemeye hazırlandığı yenipolitikalardır. Parti Kongresi özellikle bu konuda anaçizgileriyle bir açıklık yaratabilmeli, bölgedeki başlıcasorunlar ve bunalım odakları hakkında birdeğerlendirme ortaya koyabilmelidir.

* Ortadoğu’daki sorunlar, özellikle de Filistinsorunu, çözümsüzlüğün derinleşmesi temelinde tümağırlığını koruyor. Irak’taki durum ve GüneyKürdistan’ın akıbeti de hala belirsizdir. Obamayönetimiyle birlikte bazı hafifleme belirtilerigösteriyor görünse de İran bunalımı da sürmektedir.Siyonist devletin İran’ın nükleer projesini boşaçıkarmaktan kolay vazgeçmeyeceğini gözönündetutmak gerekir.

* Gürcistan savaşının ardından Kafkasya’dakidurum da henüz belirsizliğini koruyor. ABDemperyalizmi Azerbaycan-Ermenistan, Türkiye-Ermenistan ilişkilerini düzelterek bu bölgede önemlibir çıkış yapmak istemektedir. Fakat bahsi geçenülkeler arasındaki sorunları çözmek ve bu ülkeleri aynıemperyalist cephede uyumlu biçimde mevzilemeksanıldığı kadar kolay değildir. Bu alandaki gelişmelerTürkiye’nin dış ve iç politikasını yakındanilgilendirdiği için üzerinde durmak özellikle gereklidir.

* Tüm bu gelişmeler Türkiye’yi çevreleyen krizbölgelerinde Türk burjuvazisinin ABDemperyalizminin hizmetinde yeni roller üstlenmesinizorlamaktadır. Bu nedenle III. Parti Kongresi, dünyave bölgedeki gelişmelere bağlı olarak Türk dışpolitikasının mevcut tablosu ve sorunları üzerindeözellikle durmalıdır.

* Kriz her halükarda dünya ölçüsünde sosyalhareketlilikleri büyütecek, sınıf mücadeleleri için yeniolanaklar yaratacaktır. Bunun şimdiden önemlibelirtileri vardır. Nitekim kapitalist dünya da kendiyönünden krizin ekonomik seyri ve sonuçları kadar,belki gelinen yerde bundan da çok, sosyal ve siyasalsonuçlarıyla ilgilenmekte, buna uygun önlemlerdüşünmekte, planlar yapmaktadır. III. Parti Kongresisorunun bu yönü üzerinde özellikle durmalı, bunayönelik enternasyonal görevlerine açıklık getirmelidir.

* Dünyadaki sol akımlar tablosuna daha yakındanbakmak, bunu değerlendirmek ve bundan belirlisonuçlar çıkarmak da bu enternasyonal görevlerin birparçası, bugüne kadar fazlasıyla ihmal ettiğimizönemli bir boyutudur. Bu zaafiyete müdahale III.Kongre’nin önemli bir sorunu olmalıdır. III. Kongre bukonuda bir değerlendirme yapmalı ve bunu budoğrultuda atılabilecek ilk adımlara ilişkin bir planlabirleştirmelidir.

* Parti kongresi dünyada durum kapsamında LatinAmerika’daki sol dalga (özellikle de Venezuella),Nepal’deki gelişmeler, Ortadoğu’daki islami akımlarvb. üzerinde de durmalıdır. Bu sorunlar Türkiyesolunda farklı türden opotünist eğilimlere dayanakolarak kullanıldığı için bunu yapmak özellikle önemlive gereklidir.

Özel not:Dünyadaki gelişmeleri (ekonomik krizden

emperyalist hegemonya sorununa ve sosyalmücadelelere kadar) tarihsel bir perspektif içindedeğerlendirebilmeye önemli katkılar sağlayacağıinancı taşıdığımız için, bu vesileyle partiye “Bugünün

III. Parti Kongresi Gündemi

Page 19: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

III. Parti Kongresi Gündemi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 19Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Dünyası: Süreçler ve Eğilimler” başlıklı temel metninyeniden incelenmesini önemle öneriyoruz (Dünya,Ortadoğu ve Türkiye, s.11-46).

Dünyadaki güncel duruma ilişkin olarak Ekim’inEkim 2008 tarihli 253. sayısının başyazısı (Dünya,Bölge ve Türkiye: Genel Durum ve Güncel Gelişmeler)+ Bütünlüğü İçinde Kapitalizmin Krizi (Ekim, sayı256, Ocak 09) + Ekonomik krizi izleyen öteki partideğerlendirmeleri (Parti yayınlarından kaynakçalar...Yayınlanamaz bölüm...-tkip.org), özellikle ve öncelikleönerilebilecek metinlerdir.

2- Türkiye’de siyasal durum ve partinindevrimci görevleri:

Türkiye’de olayların seyrine ilişkin olarak partininbirbirini tamamlayan ve ortaya genel bir tablo çıkaranbir dizi değerlendirmesi mevcuttur. 22 Temmuzseçimleri sonrasının siyasal tablosuna ilişkin 6bölümlük değerlendirme başta olmak üzere II. PartiKongresi sonrasının tüm önemli metinleri (ki bunlarınönemli bir kısmı Ekim’in aynı döneme aitbaşyazılarıdır) bu vesileyle incelenmelidir...(Yayınlanamaz bölüm...-tkip.org)

* Türkiye’de ekonomik kriz dinamik bir süreçolarak halen sürmektedir ve akıbeti krizin dünyagenelindeki seyriyle yakından bağlantılı olacaktır.Türkiye kapitalizminin kendi yapısal sorunları veözellikle de 2001 krizinin ardından gelen nispiferahlama döneminin biriktirdiği sorunlar, Türkiye’yikrizin sonuçlarından en çok etkilenecek ülkelerden birihaline getirmektedir.

Dünyada durum bahsinde de vurgulamışbulunduğumuz gibi, devrimci parti için önemli olankrizin sosyal ve siyasal sonuçlarıdır; bu kapsamdakisınıf mücadelesi görevleridir; bu görevlerin ilkesel,taktik ve pratik açıdan ele alınış biçimidir. Ekim’inAralık 2008 tarihli 255. sayısının başyazısı (Kriz veDevrimci Mücadelenin Sorunları) bu konuda nispetenderli toplu bir çerçeve sunmaktadır. Bu özelliği ilekonuya ilişkin olarak III. Parti Kongresi tartışmalarıiçin işlevli bir başlangıç noktası oluşturmaktadır.

En önemli ve öncelikli sorunlardan biri, krize karşıilerici-devrimci siyasal güçler ile kitle örgütlerinin güçve eylem birliğini geliştirebilmektir. Bu alanda halenbelirgin bir zaafiyet, ifade uygunsa tam bir belirsizlikve dağınıklık yaşanmaktadır. Sürecin verileri bu açıdanbir değerlendirmeye tabi tutulmalı ve birleşik birsosyal-siyasal hareketliliğin olanakları, araçları, yoluve yöntemi konusunda açıklık sağlanmalıdır.

* Rejim krizi bir başka önemli konudur. Egemensınıf içindeki iç çatışma bugün yeni bir dengeyeoturmuş ve bir parça durulmuş görünmekle birlikte,bunun geçici ve iğreti olduğu, beklenmedik yenigelişmelerin her an bu çatışmayı yenidenalevlendireceği gözönünde bulundurulmalıdır.

22 Temmuz seçimlerini izleyen 6 bölümlük topludeğerlendirmenin yanısıra Ekim’in Mart 2008 tarihli251. sayısının başyazısı (Rejim Krizinde Yeni Safha) bukonuya ilişkin esaslı noktaları içermektedir. ÖzellikleErgenekon operasyonu ile birlikte bu konu PYO’da dadeğerlendirilmiş, bu değerlendirmelerde sol hareketinkonuyu ele alıştaki yanlış yaklaşımları daeleştirilmiştir. (Parti yayınlarından kaynakça,Yayınlanamaz bölüm...-tkip.org).

III. Parti Kongresi rejim krizinin bir bilançosunuortaya koymalı ve bundan gerekli siyasal sonuçlarıçıkarmalıdır. Bu konu, rejim içi dalaşma, gericiburjuvazinin iç ilişkileri ve karşılıklı güç dengeleri,düzen siyasetinin çehresi, rejimin biçimi vb.bakımlardan olduğu kadar sosyal mücadelenin seyri vesol hareket bakımından da son derece önemlidir. Ziraegemen sınıf içindeki bölünme ve buna dayalıkutuplaşma, yalnızca sınıf ve kitleler için değil solhareket için de bir tuzağa dönüşmüş görünmektedir.Oportünist bir düşünüş mantığından hareketle ve şuveya bu sözümona pozitif gerekçeye dayanarak,

çatışan taraflardan biri hakkında oporünist hayallerbesleyenlerin ve dolayısıyla yedeğine düşenlerin sayısıgöründüğünden de fazladır.

Parti yeni dönemde, açık ya da örtülü, kaba ya dautangaç, tüm bu oportünist eğilimlere karşı daha etkilibir ideolojik mücadele yürütmekle yükümlüdür. Bu,sınıf ve kitle hareketinin bağımsız devrimci bir çizgidegelişebilmesinin zorunlu koşullarından biridir.

* Türkiye’nin siyasal tablosu bakımından bir ötekitemel önemde konu Kürt sorunudur. Güncel açıdanKürt sorunu kapsamındaki en önemli gelişme ise,Amerikancı Kürt politikasına bir uygulama alanıaçmaya yönelik açılım, tartışma ve hazırlıklardır. Bugirişim daha çok AKP hükümetinden geliyor olmaklabirlikte devlet bünyesinde bu konuda bir mutabakatbulunduğunun da önemli işaretleri vardır. Bu konuda“devletin başı” olarak cumhurbaşkanının giderek dahaçok öne çıkmasını da bunun bir işareti saymak gerekir.

II. Parti Kongresi’ni izleyen dönemde ABD’nin enönemli başarısı, Türkiye’deki işbirlikçileri GüneyKürdistan ile ilişkileri düzeltmeye yöneltebilmesi oldu.Kuşkusuz bu karşılıksız da olmadı. Güney Kürdistanyönetimi de Türk devletine bir tür biat etmek vetopraklarının keyfi biçimde Türk askeri harekatlarınınhedefi olmasını sineye çekmek durumunda kaldı.(Ekim’in Şubat 2008 tarihli 250. sayısının “ABD,Türkiye ve Kürt sorunu” başlıklı başyazısı, bugelişmenin anlamını ve esaslarını etraflıca ortayakoymaktadır.)

ABD emperyalizminin çıkarları ve dayatmalarısonucunda Güney Kürdistan ile ilgili gelenekselkırmızı çizgilerini terketmek durumunda kalan Türkburjuvazisi, bu adımın ardından Türkiye’deki Kürtsorunu konusunda da belirli açılımlar yapmaklayüzyüze kaldı. Güney Kürdistan ile ilişkilerdekiaçılımın mantıksal ve zorunlu bir gereği idi bu.

AKP hükümetinin halen atmış bulunduğu bazısembolik adımların yanısıra şu son haftalardayoğunlaşan açılım tartışmalarını ve sözü edilenhazırlıkları bu kapsamda görmek gerekir. Ama durumhalen belirsizliğini korumaktadır. Kürt sorunu gibikapsamlı ve karmaşık bir sorun daha çok gözboyamaya ya da gönül almaya yönelik sınırlı veyüzeysel adımlarla çözülemez. Devletin Kürthareketini muhatap alarak belli tavizler karşılığındaonu rejime entegre etmeye yönelik beklenmedik birgirişimi ve dolayısıyla başarısı olmazsa eğer,

önümüzdeki dönemde Kürt sorunu rejim için önemlibir başağrısı olmaya devam edecektir.

(Bu konu aşağıda Kürt hareketiyle de bağlantılıolarak bir başlık altında ayrıca ele alınacaktır.)

* Türkiye’de olayların seyri bakımından temelönemde bir başka etken burjuvazinin dış politikadakiyeni yönelimleri olacaktır. Birçok belirti bir bütünolarak burjuva gericiliğinin bölgede ABD’ninhizmetinde yeni roller üstlenmeye hazırlandığınıgöstermektedir. Ortadoğu’daki girişimler, Afganistan’aek asker gönderilmesi, Ermenistan’la ilişkileralanındaki gelişmeler, Güney Kürdistan’a hamilik, tümbunlar bu kapsamdadır.

Rejimin dış politikasının günümüzdeki tablosunuortaya koymak ve bundan gerekli sonuçları çıkararakdevrimci görevler halinde somutlamak, III. PartiKongresi’nin bir başka önemli gündemidir.

3- Sınıf ve kitle hareketi üzerine değerlendirme:Kürt sorunu eksenli kitle hareketliliği ile

sendikaların zaman zaman gündeme getirdiği kitlegösterileri bir yana bırakılırsa, bugünün Türkiyesi’ndetabandan gelen kitle hareketliliğinin esas alanı vekaynağı işçi sınıfıdır. Sınıf hareketinde son iki yıldırdikkat çeken bir canlanma var. Çok değişik nedenlerlegündeme gelen farklı biçimlerdeki eylemlerin ardıarkası kesilmemektedir. Ekonomik kriz bu açıdan hemönemli yeni olanaklar yaratmış, fakat hem de yaygıntensikatlar yoluyla harekete önemli darbelervurmuştur.

Krizin ortaya çıkardığı yeni durumu da hesabakatarak özellikle sınıf hareketinin durumu üzerine III.Parti Kongresi’nde genel bir değerlendirme yapmak vebunu partinin görevlerinin somutlanması ilebirleştirmek gerekir.

(Bu konuda Ekim’in bir önceki bahar döneminideğerlendiren Mayıs 2008 tarihli 252. sayısının“Bahar Süreci, Sınıf Hareketi ve Sol Hareket”başlıklı başyazısı incelenmelidir.)

4- Sol hareketin mevcut tablosu üzerinedeğerlendirme

Devrimci ve reformist kanatlarıyla geleneksel solhareket, ‘90’lı yılların ortasından itibaren sürekli birgerileme ve çözülüş süreci içerisindedir. Bu süreçiçerisinde reformist akımlar daha da sağa kayarlarken,halkçı devrimci-demokrat akımlar bir yandan örgütselbir tasfiye, öte yandan devrimci kimlik yönünden

Page 20: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

sürekli bir erozyon yaşayageldiler.Parti bu gerileme, çözülüş ve tasfiye sürecini, bu

sürecin ortaya çıkardığı yeni oportünist yönelimleri,sürekli bir biçimde değerlendirmelere ve eleştirilerekonu etmiştir. Gelinen yerde bunun toplu birbilançosunu çıkarmak, sol hareketin bugünkütablosunu somutlamak, başlıca akım ve eğilimlerisaptamak, gerekli yeni tanımlamalara ve tutumlarakonu etmek bir ihtiyaçtır.

Bunun parti kongresi üzerinden yapılabilmesininayrı bir önemi ve işlevi vardır.

Bu değerlendirme bir yandan partinin mevcut solhareketin başlıca akımları ile ilişkilerine, öte yandansoldaki çok yönlü oportünizme, özellikle de düzeninicazet alanına kaymalar biçiminde kendini gösterentasfiyeci oportünizme karşı mücadele görevlerineaçıklık getirecektir.

Sol hareketin mevcut tablosu üzerine budeğerlendirme, özellikle küçük-burjuva devrimcidemokratik hareketin tasfiyeci sürüklenişinin ortayaçıkardığı yeni sorunlar, partinin soldaki özgün konumuve devrimci misyonu bakımından da özel bir önemtaşımaktadır.

***Sol hareket değerlendirmeleri çerçevesinde

başvurulabilecek çok sayıda parti metni mevcuttur.Bunlardan son döneme ait olanların önemli bir bölümüparlamentarizm ve seçimler konulu iki kitapta yeralmaktadır. Bunlar arasında Kasım 2002’yi izleyenparlamentarizm konulu metinlerin yanısıra, “SoldaCiddiyet ve Samimiyet Bunalımı” başlıklı metinözellikle önemlidir. Son döneme ait değerlendirmeleriçinse Ekim’in Kasım 2008 tarihli 254. sayısında yeralan ve birbirini bütünleyen iki metin (Sol HareketinGüncel Durumu Üzerine Değerlendirmeler +Partinin Gelişme Sorunları) değerlendirilebilir.Reformist akımların son yıllardaki tablosu konusunda22 Temmuz seçimlerini izleyen 6 bölümlükdeğerlendirmenin sonuncusundan (Reformist SoldaBunalım ve Bölünme) da yararlanılabilir.

Bunlar ışığında son yerel seçimler vesilesiyleortaya çıkan tablo üzerinde özellikle durulmalıdır. Zira40 yıllık boykotçu akımların bir anda reformist birseçim blokunun eklentisi haline gelebilmeleri veparlamentarist söylemler kullanabilmeleri, halkçıküçük-burjuva akımların bugün vardıkları noktakonusunda önemli yeni açıklıklar sunmaktadır.

5- Kürt ulusal hareketi:İmralı teslimiyetinin ardından içine girdiği büyük

bunalım, kargaşa ve gerilemeyi 2005 Newrozu’ndanbaşlayarak adım adım geride bırakan Kürt ulusalhareketi, bugün devleti yeniden kendisini ciddibiçimde hesaba katmaya zorlayan bir noktadabulunmaktadır. Yukarıda da ifade edildiği gibi, biryandan bu olgu, öte yandan Güney Kürdistan faktörü,ve bu çerçevede Amerikan emperyalizminden gelenbasınç, rejimi Kürt sorununda ciddi bir açmazlayüzyüze bırakmış durumdadır. Yapılan sınırlı açılımlarters tepmiş, umulan sonucun aksine sorunun ağırlığınıarttırmış ve bu arada Kürt hareketine güçkazandırmıştır.

Bugün gündemde Amerikancı Kürt politikasıvardır. Güney Kürdistan politikasında Türkiyeliişbirlikçilere boyun eğdiren ABD, bu gelişmeninzorunlu bir uzantısı olarak Türkiye’deki Kürtsorununda da belirli adımları dayatmaktadır. Buradakitemel güçlük ise bunun PKK eksenli Kürt hareketinindışlanması ve tasfiyesi ile birleştirilmek istenmesidir.Bu politikanın hiçbir başarı şansı yoktur ve sonseçimler buna ilişkin boş umutlara yeni bir önemlidarbe olmuştur.

Son haftalardaki bazı gelişmeler Kürt hareketinindolaylı olarak muhatap alınabileceği izlenimiyaratmakta, ama buna paralel olarak da DTPoperasyonları sürmektedir. Kürt sorununun genelağırlığı ve rejimin bu sorundaki tarihsel yükü

düşünülürse, hiç değilse şu dönem için bu alanda ciddibir gelişmenin yaşanması çok olanaklı görünmüyor.

Birçok belirti parti kongresinin toplanacağıaşamada son gelişmelerin ne anlama geldiğikonusunda daha fazla açıklığa sahip olacağımızıgösteriyor. Yeni verileri de hesaba katarak durumudeğerlendirmek, partinin yeni duruma ilişkin tutumunave taktiğine açıklık getirmek ve bu arada partinin Kürtsorununa ilişkin bağımsız politikasının dönemseliçeriğini somutlamak III. Parti Kongresi’nin görevidir.

Bilindiği gibi İmralı Teslimiyeti’nin 10. yılındayız.Bu 10 yılın Kürt sorunu ve Kürt hareketi için olduğukadar, partinin buna ilişkin değerlendirmeleri vepolitikaları açısından da bir bilançosunu çıkarmak birbaşka ihtiyaçtır. Önümüzdeki aylar içinde partinin budöneme ilişkin değerlendirmeleri... (Yayınlanamazbölüm...-tkip.org)

6- Demokratik Alevi hareketi üzerine:Rejim için bir bunalım etkeni ağırlığında olmasa

bile günümüz Türkiye’sinin önemli sosyal-kültürelsorunlardan biri de Alevi sorunudur. 12 Eylül darbesiile birlikte devrim dalgasının kırılmasına, sosyalmücadelenin uzun süreli gerilemesine, ve nihayet,toplum yaşamında Sünni karakterli gerici dinselakımların güç kazanmasına ve sosyal-kültürel ve

siyasal yaşamda belirgin bir yer tutmasına bağlı olarak(bu anlamda da bir tepki hareketi olarak), Alevikitlelerde mezhepsel kimlik duyarlılığının arttığını vebunun da Alevi akımların güç kazanmasınıkolaylaştırdığını biliyoruz.

Bu akımları halen iki ana kategoride toplamakmümkün. Bunlardan ilkini, devletle işbirliği halindeAlevi kimliğini dinsel bir muhtevada düzene sıkıcaentegre etmeye çalışan gerici burjuva akımlaroluşturmaktadır. Bunun karşısında ise mezhepselayrımlara ve ayrıcalıklara karşı mücadeleyi geneldemokrasi mücadelesinin bir parçası olarak ele alandemokratik-laik karakterli ilerici Alevi akımlarıbulunmaktadır.

Son zamanlarda etkili bazı kampanyalar ve kitleeylemleri ile ağırlığını duyuran ilerici Alevi akımlarınakarşı partinin tutumunun ilkesel ve politik içeriğinidaha açık biçimde tanımlamak bir ihtiyaçtır. Günümüzsosyal-siyasal mücadeleleri içinde tuttukları yer bunuözellikle gerektirmekte ve acil hale getirmektedir.

(...)Merkez Komitesi

5 Ağustos 2009(www.tkip.org sitesinden alınmıştır...)

III. Parti Kongresi Gündemi20 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

İTÜ Maçka öğrencileri sorunları için toplandı

İTÜ’de Maçka Kampüsü’nde öğrenim gören öğrenciler 17 Kasım günü gerçekleştirdikleri açık toplantıile sorunlarını tartıştılar. 150’ye yakın hazırlık öğrencisi yemekhanenin yetersiz olması, yemek ücretlerininve kantin fiyatlarının yüksek olması gibi sorunlar üzerinden biraraya geldiler.

Yapılan toplantıda öğrenciler, dönemin başından itibaren yemek yiyebilmek için yaklaşık 30-40 dakikasıra beklemek zorunda kaldıklarını, ayrıca yemek ve kantin fiyatlarının yüksek olduğunu ifade etti. Birçoköğrenci söz alarak bu sorunun çözümüne dair neler yapılabileceği üzerine fikir yürüttü. Tartışmalarda Maçkaöğrencileri ilk aşamada yemekhane işgalini önerdiler. Ancak sonrasında yapılan değerlendirmelerde ilkaşamada öğrenci sayısına yetebilecek yeni bir yemekhane, yemek ücretlerinin ve kantin fiyatlarınındüşürülmesi taleplerini içeren dilekçe toplanması ve bu dilekçelerin bir yemekhane işgaliyle birliktemüdürlüğe iletilmesi kararlaştırıldı. Dilekçe toplamaya Çarşamba gününden itibaren başlama kararı alındı.

Toplantı, yapılan tartışmalar ve katılım açısından verimli geçti.Maçka Öğrencileri

Metrobüse para yok 

TKP’liöğrenciler İstanbul’da metrobüs ulaşım ücretlerine yapılan %33’lük zamma karşı 17 ve 18 Kasımsabahı eylemdeydiler.

Akbil veya jetonla geçilen turnikelerden atlayarak geçen TKP’liler metrobüsü ücretsiz kullandılar.Eylemlerin zamlar geri çekilene kadar süreceğini ilan eden öğrenciler, 17 Kasım akşamı saat 18.30’da tekrarmetrobüs durağında buluştular.

“Koyun değil Halkız, Ulaşım Zamları Geri Alınsın” yazılı pankartı açan öğrenciler basın açıklamasıgerçekleştirdiler.

TKP’li Öğrenciler adına Kağan Öksüz yaptığı konuşmada şunları söyledi: “2010 Kültür Başkenti projesiile otel cenneti haline getirilen İstanbul’da, bir tek halkın çıkarları ve refahı gündeme gelmiyor, işte bununiçin burada toplandık”

Para ödemeden gişelerden geçilmesiyle eylem sona erdi.

2 Eylül Kampüsü’nde ulaşım eylemi

Anadolu Üniversitesi Yabancı Diller Fakültesi’nin 2 Eylül Kampüsü’ne taşınmasıyla yaşanan ulaşımsorunu ile ilgili uzun süredir yapılan eylemler 17 Kasım Salı günü de devam etti.

2 Eylül Kampüsü’nün şehrin dışında olması, ulaşımın sınırlı sayıda otobüsle sağlanması, 2 EylülKampüsü’nün öğrenci sayısının geçen yıllara göre artmasına rağmen otobüs sayısında bir değişiklikyapılmaması ve rektörlüğün sorunun çözümüne yönelik bir adım atmaması öğrencilerde tepkiye yol açtı.Öğrencilerin tepkisiyle beraber Genç-Sen tarafından 2 Eylül Kampüsü’nde çeşitli eylemler örgütlendi.

Rektörlüğün Yunus Emre Kampüsü’nden 2 Eylül Kampüsü’ne 3 adet ücretsiz servis koyması; fakatbunun da soruna bir çözüm getirmemesi ile öğrenciler soruna karşı daha duyarlı hale geldi. 17 Kasım Salıgünü “Ücretsiz servis istiyoruz!” şiarıyla yapılan eylemde, ücretsiz servislerin bir an önce hayata geçirilmesi,bu talebin karşılanmadığı koşullarda Genç-Sen’in mücadeleye devam ederek ulaşım eylemleri örgütleyeceğiifade edildi.

Eskişehir Ekim Gençliği

Page 21: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Kapitalist kriz tipleri Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 21Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Kriz teorisi Marksizm’in ideolojik merkezinde yeralır ve ideolojik-teorik mimarisinin en önemliunsurunu oluşturur. Bu teori aynı zamanda kuramsalbir konsantrasyonu içinde taşır. Marx ve EngelsKomünist Manifesto’da kapitalizmin analizini genelçerçevede yapar ve işleyiş yasalarını vurgular. Kapitalaynı zamanda sermayenin bir anatomi çalışmasıdır.Yine aynı çalışma sermayenin bütünsel bir tarihsistemini ya da üretim tarzını analiz eder. Marx’ınKapital’de aradığı şey bir iktisadi çözümleme değil,sınıf mücadelesidir. Engels İngiltere’de İşçi SınıfınınDurumu’nda kriz eğilimlerini analiz etmiş, Anti-Dühring’de ise kriz ve aşırı üretim bunalımlarını,sermayenin yoğunlaşmasını incelemiştir. Dühring’in“muazzam” felsefi sistematiğine karşı Anti-Dühring’ikaleme almıştır. Ayrıca Lasselle ve Dühring’inekonomik görüşlerini ve kriz teorisini reddetmiştir.

Bu çalışmalarla ve 1873-93 büyük bunalımındansonra bir anlamda 20. yüzyılın sınıflar mücadelesininseyrini etkileyecek Kautsky’nin, Bernstein’ın,Hilferding’in, Rosa Luxemburg’un, Buharin’in veLenin’in emperyalizm üzerine yapılan çalışmalararasında bir paralellik vardır. Aslında bunlarMarksizm’deki kriz teorisinin eşikleridir. Kapitalistüretim biçiminin kuramına yönelik değişik düzeylerdekatkılardır. Kapital öğretisinin değişen dünyakoşullarında yeniden sentezini oluştururlar. Aynızamanda 20. yüzyılda komünist hareket içerisindekiyol ayrımlarını işaretler.

Marksizm’de kriz teorisi komünizmin bir temennitoplumu ya da sadece etik bir toplum olmadığını,kapitalizmde krizin kaçınılmazlığını ve zorunluluğunuortaya koyar. Aslında organik toplumuinorganikleştiren kapitalizmin doğasına ilişkin buvurgu, onun anarşisine ve kaosuna ilişkin birgöndermeyi içinde taşımaktadır. Bu anlamıylakomünizm tarihsel ve nesnel bir zorunluluğu işaretler.Fakat bu kaderci bir zorunluluk değildir, içindepraksisin muhteşem zenginliğini taşır ve praksislegerçek manasını bulur. Ya da başka bir ifadeyle önceEngels’in söylediği, sonra Rosa’nın geliştirdiğibarbarlığa karşı sosyalizm seçeneğini vurgular. Krizteorisi bu anlamıyla kapitalizmin nesnel sınırlarınıifade eder. Aynı zamanda onu aşmanın yöntemlerinigösterir ve gelecekle komünizm arasındaki bağı kurar.

1873-1893 arasındaki birinci büyük buhranınkapitalist formasyonda yarattığı etki üzerine vekapitalizmin yeni aşamasına ilişkin Marksist hareketiçerisinde 1906’dan itibaren önemli çözümlemeleryapıldı. Aslında bütün bu çözümlemeler bir yandantekel sonrası kapitalizmi anlamaya yönelik, diğeryandan devrimin olanakları üzerine düşünme vedevrimin imkanını yaratma çabalarıydı. On yıllık kesitikapsayan bu çalışmalar aslında yaşanan formasyondeğişikliğinin Marksist hareket içerisindeki son derecezengin ideolojik-teorik bir Rönesans’ı ifade ediyordu.Yine kendisini Rosa, Buharin ve Lenin’de simgeleyenpolitik-pratik bir cüreti içinde taşımaktaydı. Yukarıdasaydığımız kimliklerin bütününün, dönemin teorik vepratik mücadele içerisinde son derece önemli aktörlerolduğu gözardı edilmemelidir.

Eduard Bernstein Evrimsel Sosyalizm (1898) adlıçalışmasında tekelci sermayenin yükselişine vurguyaparak bu durumun rekabeti azaltacağını ya dadüşüreceğini ileri sürdü. Rekabetteki azalma doğal

olarak sermayenin anarşisinde de azalmayı beraberindegetirecekti. Bu durum bir başka boyutta krizdenkaçınmak için kapitalist planlamayı mümkünkılıyordu. Bu çerçevedeki bir çözümlemeyle E.Bernstein pratikte yalnızca parlamenter mücadeleyiesas alan bir partiyi öne çıkardı. Teorik çerçevede isesalt ekonomik mücadeleye vurgu yaptı. Kapitalizminçöküşüne yönelik vurguları bir spekülasyon olarakdeğerlendirdi. Reel politiker bir tavırla muğlak birdemokrasi kurgusu üzerinden Evrimsel Sosyalizmkuramını geliştirdi.

Rosa Luxemburg, önce Sosyal Reform mu Devrimmi?’de (1900) ve daha sonra Sermaye Birikimi adlıçalışmasında, kapitalizmde krizin kaçınılmaz olduğunuileri sürdü. Luxemburg Sermaye Birikimi’nde,Lenin’in Rusya’da Kapitalizmin Gelişmesi adlıçalışmasında incelediği konulara paralel incelemeleryaptı. Çıkardığı sonuçlarla Bernstein’ın geliştirdiğiargümanların tam zıttı olarak tekelci sermayeninyükselişinin kapitalist anarşiyi arttıracağını veemperyalist özneler arasında bir çatışma ya da savaşzemini yaratacağını vurguladı. Rosa Sermaye Birikimiadlı çalışmasında klasik Marksist şemayı inceleyerek,bu şemaya bazı eleştiriler yöneltti (13). Marx’ınKapital’deki genişlemiş yeniden üretimçözümlemesinde yanlış yaptığı iddiasıyla hareket etti.Ve kapitalizmin sömürge ülke pazarlarına doğrugenişlemesinin nedenlerini ortaya koydu. Kapitalizmindüzenli büyüyebilmesi için sürekli, kapitalizm dışındakalan alanlara yayılma ihtiyacı olduğunu savundu.Ancak bu yayılmayla büyümenin ve artı-değeringerçekleşebileceğini öne sürdü (14). Emperyalizmi,kapitalist-emperyalizm olarak anladığının altını çizdi.Rosa’ya göre emperyalizm dışsal bir değişken değil,sermaye birikimi dürtüsüyle hareket eden kapitalistüretim biçiminin ayrılmaz uzantısıydı. ÇalışmasındaRosa ayrıca emperyalist savaşa ontolojik bir içerikkazandırdı.

Emperyalizm üzerine 20. yüzyılın en önemliçalışmalarından biri, Rudolf Hilferding’in FinansKapital adlı kitabıdır.

Finans Kapital, hem Otto Bauer, hem de Kautskytarafından Kapital’in devamı olarak ya da dördüncücilt olarak değerlendirildi. Finans Kapital’degeliştirilen kuramsal açılımlar, Rosa’dan Kautsky’ye,Buharin’den Lenin’e kadar emperyalizm üzerineyapılan çalışmalarda etkisini gösterdi. FinansKapital’in teorik ana iskeleti bu çalışmalara ışık tuttu.Lenin bu kitabı, “çok değerli kuramsal analizler”olarak ele aldı. Hilferding’in geliştirdiği tekeller,finans kapital, sermaye ihracı, tröst ve kartellerinoluşumu, dünyanın bölgelere (ekonomik ve nüfuzalanlarına) ayrılması gibi bir dizi kavram veargümantasyon Lenin tarafından kullanıldı. Leninemperyalizm teorisini bu ve benzeri kavramlaradayandırdı.

Hilferding çalışmasında kapitalizmin, tekelciaşamaya geldiğini vurgulayarak emperyalizm tanımınıyapar. Tekelci kapitalizm vurgusu kapitalçözümlemesinde son derece önemli bir teorik eşiktir.Bu tanımlamayla Hilferding Marx’ın Kapitalçalışmasında bıraktığı teorik sofistikasyonu bir adımdaha ileri götürdü. Bir başka boyutuyla kapitalizminbir tarihsel döneminin altını çizdi. Birçok Marksistkuramcının Finans Kapitali, Kapital’in dördüncü cildiolarak görmeleri bu nedenledir.

Finans Kapital’deki tekelci kapitalizm veemperyalizm vurgusu aynı zamanda devlet kuramı vepazar sorununa yeni açılımlar getirdi. Bu Marx’ınEkonomi Politiğin Eleştirisi’ne Katkı’da ortayakoyduğu, Kapital’in teorik omurgasını belirlediği amaömrünün yetmediğinden dolayı kaleme alamadığıalanlara (devlet, dış ticaret ve dünya pazarına) yönelikçözümlemelerdi.

Hilferding, kapitalizmin bu aşamasında bankasermayesiyle sanayi sermayesinin iç içe geçişini erkendönemde tespit edip, teorileştirdi. Hilferding içinfinans kapital, sermayenin odaklaşması vemerkezileşmesi anlamı taşımaktaydı. Kapitalin buevresinde banka sermayesi sanayi sermayesine egemenolmuş ve bu süreç sanayi sermayesinin karakterindebir dizi dönüşüme yol açmıştı. Bu gelişmeleri ilk

Kapitalizmin ruhu ve krizler – III

Emperyalizm ve kriz teorileriVolkan Yaraşır

Page 22: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Kapitalist kriz tipleri22 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

olarak Hilferding ortaya koydu. Ayrıca kapitalizmin buaşamasını mali sermaye evresi olarak tanımladı.

Hilferding serbest rekabet döneminden farklıolarak, örgütlü kapitalizm diye tanımladığı tekelcikapitalizm döneminde devletin iç pazarı korumak vetekelleştirmek için etkin rol oynadığına vurgu yaptı.Özellikle (Hilferding’in devletin yeni işlevi üzerineçözümlemeleri daha geniş kapsamda olmasına rağmen)1945 sonrası gelişmeler, Hilferding’in devletin birekonomik aktör olarak devreye girişi tezini bütünüyledoğruladı. Fakat örgütlü kapitalizm ve devletin rolüneilişkin bu tanımlamalar onun bir dizi yanlış teoriksonuçlara varmasını engelleyemedi. Hilferding’e göre,devlet serbest rekabetçi dönemde kapitalizmin plansızve örgütsüz olmasından dolayı zor ve şiddet aygıtıolarak işlev görmüştü. Ama tekelci dönemde devlet,kapitalizmin planlı ve örgütlü olması ve yenidenyapılanmasında işlev görmekteydi. Ona göre devletrasyonel toplumsal ilişkilerin kurucu öğesiydi.Buradan hareketle Hilferding şu çıkarsamayıyapıyordu: Örgütlü kapitalizmde emek ekonomikolarak mülksüzleşirken, toplumsal ve politik olarakgüç sahibi olabilmekteydi.

Hilferding, sınıflar arası çelişkiyi yumuşatan bugelişmeye bağlı olarak devrim teorisini barışçılmücadele ve barışçıl geçiş üzerinden kuruyordu. Onagöre devlet yıkılması gereken bir aygıt değil, kamusalmülkiyet ve merkezi planlamanın güvencesiydi.Sosyalizm ekonomik/determinist bir yorum olarakdevlet mülkiyetiyle özdeş tutuluyordu. Devletin yenirolü bir anlamda sosyalizme geçişi kolaylaştırıyordu(15).

Bütün bu teorik salınım Hilferding’in kuramsalaçılımlarının önemini kaybettirmez ve finans kapitalüzerine geliştirdiği tezleri zayıflatmaz. Rosa’danBuharin’e ve Lenin’e uzanan teorik sofistikasyonun enönemli halkası olduğu gerçeğini değiştirmez.

Kautsky’nin emperyalizm teorisi Hilferding’inyaklaşımlarının devamı niteliği taşıdı. Kautsky,emperyalizm teorisini bir hükümet biçimi üzerindenkurdu ve emperyalizmi kapitalizmin ekonomik birevresi olarak formüle etti. Hilferding’in finans kapitaltanımını kabullendi ama emperyalizmin salt malisermayenin bir politikası olarak değerlendirilmesinieleştirdi. Kautsky’ye göre emperyalizm egemenkapitalist katmanların politikasıydı. Kautskyemperyalizm üzerine yaptığı çalışmalarda sanayi vetarım arasındaki gerilimin üzerinde durdu ve bu

gerilimi teorileştirdi. Rosa Luxemburg’undüşüncelerini andırır çözümlemeler ileri sürdü.Kapitalizmin tarım alanlarına (pre-kapitalistcoğrafyalara) yayılma gösterdiğini ve bu yayılmanınbir zorunluluk olduğunu belirtti. Yayılma ve nüfuzetme süreci devam ettikçe kapitalizmin ekonomik birçöküntü yaşayamayacağını ifade etti. Ve bu noktayısömürgeciliğin temeli olarak gördü. Kapitalizmin yenisömürge alanlarına yönelmesinin ve halklarınköleleştirilmesinin, kapitalist devletler arasında savaşzemini yarattığını söyledi. Yeni bir savaşın dünyasavaşı niteliğinde olabileceğinin altını çizdi. Kautskybu savaşı, (emperyalist savaşı) ekonomik birzorunluluk ve eşitsiz gelişim yasasının sonucugörmekten öte kapitalist ekonomiye zarar vereceği vesekteye uğratacağı üzerinde durdu. Ona göreemperyalist savaş politikası konjonktürel bir hükümetpolitikasıydı.

1914’te savaş çıktığında, savaşın ileri kapitalistülkelerin izlediği militarist politikalar sonucu olduğunusöyledi. Bu politikaların kapitalistlerin kendiçıkarlarına uymayan politikalar olduğuna işaret etti (16).

Kautsky’nin ultra-emperyalizm kavramı,emperyalizm teorisini güçlendirmek için geliştirdiğibir kavramdır. Kautsky farklı makalelerinde ultra-emperyalizmi şu içeriklerde tanımladı:

“Ulusal finans sermayeleri arasındaki karşılıklıhusumetin yerine, uluslararası ölçekte birleşmiş finanssermayesinin dünyayı ortaklaşa olarak sömürmesinigetirecek, yani ultra-emperyalist bir politikanınbugünkü emperyalist politikanın yerini alması olanaklıdeğil midir? Kapitalizmin böylesine yeni bir evresiherhalde tasavvur edilebilir. Böyle bir evregerçekleşebilir mi? Bu soruyu yanıtlamamızı olanaklıkılacak yeterli ön bilgiler henüz yoktur.” (17)

“Tekel, rekabeti ve rekabet de tekeli üretiyor. Devfabrikaların, dev bankaların ve milyarderlerin amansızrekabeti küçükleri yutan mali güçler kartelidüşüncesine yol açmıştır. Emperyalist büyük güçlerindünya savaşından da, onlar arasındaki en güçlününbir federasyonu sonucu doğabilir ve bu, silahlanmayarışına son verecektir. Bu yüzden, salt ekonomikaçıdan, kapitalizmin bir başka yeni evreyi, kartellerinpolitikasının dış politikaya aktarılmasına, bir ultra-emperyalizm evresini yaşayabilmesi dışlanmışdeğildir; biz, kuşkusuz, buna karşı da, savaşmalıyız.Bunun tehlikeleri silahlanma yarışı ve dünya barışınıtehdit yönüyle değil, farklı bir yönde yatmaktadır.”(18)

Kautsky’nin bütün bu çözümlemeleri devrim veparti anlayışı ve çalışma tarzına yönelik açılımlardı.Bu çözümlemelerin özü savaş döneminde saldırgan birülke karşısında “demokratik” devletin korunmasını,savaş sonrasında parlamenter mücadelenin güvenceyealınmasını içeriyordu. Bernstein’dan Hilferding’e veKautsky’ye uzanan farklı teorik kombinasyonlarkapitalizmin yaratıcı yıkıcılığı üzerinden kurgulandı.Kapitalist krizi sınıfın ontolojisinden okumaktan ötekapitalizmin kendini yenileme gücüne vurgu yapıldı.Bu kimliklerin kapitalin yeni dönemine ilişkin teorikaçılımları Marksizmin revize edilmesinin farklıveçheleri olarak dikkat çekti. İşin ilginci, teorikreferansları 1848 sonrası Marx ve Engels’ingeliştirdiği argümantasyonlar oldu.

Marx ve Engels 1848 devrimlerinin yenilgisisonrasında iktidar sorunuyla yoğun olarak ilgilenmeyebaşladı. Bu konuda ilk vurgular Alman İdeolojisi’nde(1845-1846) yapılmıştı. Aynı çalışmada tarihselmateryalizmin temel sistematiği ortaya konuldu. MarxAlman İdeolojisi’nde, komünistlerin ontolojisinindünyayı devrimci bir şekilde değiştirmek olduğunubelirtti. Ayrıca siyasi iktidarın proletarya tarafındanfethedilmesi üzerinde durdu. Komünist devriminiçeriğini açıkladı. Zorunluluğun altını çizdi.

Komünist Manifesto’da (1848) proletaryanınideolojik olarak donanmasını sağladı ve politik hattınıgösterdi. Aynı çalışmada proletaryanın iktidarstratejisini ve iktidarda kalma olanaklarını ele aldı.

Marx 1847 dünya ticaret bunalımından hareketle veŞubat ve Mart devrimlerinin gerçekleşmesine bağlıolarak, kıta Avrupa’sında bir devrim dalgasıbeklemişti. Fakat bu beklenti boşa çıktı. 1849-1850’deAvrupa gericiliği yeniden yükseldi. Marx yanılgısınınnedenini feodal toplumun maddi zeminlerinin ortadankaldırılamamasına ve sanayi burjuvazisininegemenliğinin henüz kurulamamasına bağladı vebundan dolayı proleter bir devrimin gerçekleşmediğinibelirtti.

1848 devrimlerinin yenilgisi ya da devrim ve karşıdevrim süreci, Marx ve Engels’in bir yandanproletaryanın bağımsız, siyasal bir hareket olarakgelişmesi üzerinde özenle durmalarına yol açtı, öteyandan proletaryanın kurtuluşunun önündeki nesnelengellere vurgu yapıldı.

Marx, Fransa’da Sınıf Savaşımları’nda (1850)Fransa’daki siyasal gelişmeleri inceleyerek yukarıdakisonuçlara vardı. Marx bu çalışmasında tarih sahnesine

Page 23: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Kapitalist kriz tipleri Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 23Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

ilk defa çıkan proletaryanın burjuvaziyle yan yanakendilerini özgürleştirebileceklerini, şimdilik kızılbayrağı indirmeleri burjuvazinin mavi, kırmızı, beyazrenkteki bayrağı altında yürümeleri gerektiğini, ancaksanayi burjuvazisinin egemenliğini kurmasıylaproleter devrimin gerçekleşebileceğini ileri sürdü (19).

“Sanayi proletaryasının gelişmesinin genelkoşulu, sanayi burjuvazisinin gelişmesidir. Ve ancaksanayi burjuvazisinin egemenliği altındadır ki, sanayiproletaryasının varlığı kendi devrimini ulusal birdevrim katına yükseltmesine olanak verecek ulusal birgenişlik kazanır, ancak o zaman, sanayi proletaryası,aynı ölçüde kendi devrimci kurtuluşunun araçlarıhaline gelecek olan modern üretim araçlarını yaratır.Yalnız sanayi burjuvazisinin egemenliği, feodaltoplumun maddi köklerini söküp atabilir ve üzerindebir proleter devrimin gerçekleşebileceği tek alanıdüzler, engelleri ortadan kaldırır.” (20)

Marx bu açılımına bağlantılı olarak proletaryanıntavrının anlaşılabileceğini söyledi. “Onun için, Parisproletaryasının, kendi çıkarını, bizzat toplumundevrimci çıkarı olarak istemek yerine, burjuvazininçıkarı yanında başarıya ulaştırmaya çalışması ve üçrenkli bayrağın önünde kırmızı bayrağı indirmesikolaylıkla açıklanabilir.” (21)

Engels benzer düşünceleri Almanya’da Devrim veKarşı Devrim (1851-1853) açımladı. Aslında buçalışma Fransa’da Sınıf Savaşımları’nın bir devamıolarak da ele alınabilir.

Yukarıdaki vurgular ve özellikle Engels’in 1895’teFransa’da Sınıf Savaşımları’na yazdığı önsözdegeliştirdiği argümantasyonlar (22), II. Enternasyonalinideolojik-politik hattının referansları oldu. Engelsönsözde şunları söylüyordu:

“Tarih bizi ve benzer düşüncede olanların hepsinihaksız çıkardı. Tarih gösterdi ki, Kıta üzerindekiiktisadi gelişme durumu, o zaman, kapitalist üretiminkaldırılması için henüz yeterince olgunlaşmamıştır;ve tarih, bunu 1848’den bu yana kıtayı kaplamış olanve Fransa’da, Avusturya’da, Polonya’da ve sonolarak da Rusya’da büyük sanayiye ancak şimdigerçekten söz hakkı veren ve Almanya’yı da birincisınıf bir sanayi ülkesi durumuna getiren -bütünbunlar kapitalist bir temel üzerinde, yani 1848’depekala genişlemeye elverişli bir temel üzerinde olmaküzere- iktisadi devrim ile tanıtladı.” (23)

Bu açılımlar aşağıdaki vurguyla tamamlanıyordu:“Ama, proletarya, genel oy hakkını böyle etkin bir

biçimde kullanarak yepyeni bir savaşım yöntemini işekoşmuştu, ve bu yöntem çabucak gelişti. Burjuvazininegemenliğinin örgütlendiği devlet kuruluşlarının, işçisınıfına, hala devlet kurumlarıyla savaşmak için yenikullanım olanaklarını sağladığı anlaşıldı. Çeşitlidiyetlerin, belediye meclislerinin, patronlarlaişçilerden oluşan hakem kurullarının seçimlerinekatılındı, atamaların saptanmasında proletaryanınyeterli bir bölümünün de katıldığı her görev üzerindeburjuvaziyle tartışıldı, çekişildi. Ve böylece, burjuvazive hükümet, İşçi Partisi’nin illegal eyleminden çoklegal eyleminden, ayaklanmadaki başarılarından çokseçimlerdeki başarılarından korkar oldular.” (24)

II. Enternasyonal’in kurucu ve en kitlesel partisi,aynı zamanda ideolojik-politik hattını belirleyenyapısı Alman Sosyal-Demokrat Partisiydi. Partininönderleri Engels’in ölümü sonrası Marksist hareketinotoritesi olarak kabul edilen Kautsky, Bebel veBernstein’dı. Hilferding de son derece önemli birpolitik aktördü. Engels’in yukarıdaki tanımlamalarıve sürece ilişkin benzer yaklaşımları Alman Sosyal-Demokrat partisinin, bağlantılı olarak II.Enternasyonal’in politik-pratik yönelimini etkiledi.Bu teorik miras Kautsky’nin ve Bernstein’ın dayanağıoldu. Kapitalizmin değerlendirilmesi ve kriz teorisi vedevrim teorisi, parlamenter mücadeleye bakış bununüzerinde şekillendi. Tabi bu şekillenmenin (her ne

kadar Marx ve Engels tarafından şiddetle eleştirilsede -1875-) Gotha ve Erfurt programlarına dayanankökleri de bulunuyordu.

Buharin Ekim Devrimi önderlerinden ve önemliBolşevik kuramcılarından biriydi. Emperyalist Savaşdöneminde kaleme aldığı Emperyalizm ve DünyaEkonomisi adlı çalışmasında hem kapital üzerineanalizler yaptı, hem de Marksist kriz teorisi üzerineönemli çözümlemelerde bulundu. Buharin ve Lenin(buna Rosa Luxemburg’u da katabiliriz) emperyalizmteorisini bir kriz teorisi, bağlantılı olarak devrim vedevlet kuramı olarak ele aldı. Negatif sonuçlaravarmasına rağmen Hilferding’in Finans Kapital’dedevletin ve sınıflar ilişkisinin yeniden biçimlenişineyaptığı vurguları bu çözümlemelerin öncülü olarakkabul etmek gerekir. Buharin Emperyalizm ve DünyaEkonomisi adlı çalışmasında finans kapitalin temelparametrelerini belirledi. Kitap, emperyalizm teorisiüzerine yazılmış en önemli çalışmalardan biridir.Önsözü Lenin tarafından kaleme alındı.

Buharin, Finans kapitalin emperyalist siyasettenbaşka bir siyaset izleyemeyeceğini ve sonundasavaşın kaçınılmazlığını savundu. Finans kapitalinbanka ve sanayi sermayesinin iç içe geçmesianlamına geldiğini ve eş anlamlı olduğunu vurguladı.Buharin, emperyalizmi “finans kapitalin birpolitikası” olarak tanımladı ve onun “belirli birtarihsel kategorisi” olduğunu ifade etti (25). “Gerçekte,sanayi kapitalizmi nasıl ki ticari kapitalizmin birdevamıdır, finans kapitalizm de sanayi kapitalizmininbir devamıdır. Gelişme sürecinde kapitalizmin temelçelişkilerinin sürekli olarak daha geniş bir ölçekteyeniden üretilmesi ve en keskin ifadesini günümüzdebulması bu nedenledir.” (26)

Buharin finans kapital kuramını genişletti.Özellikle Hilferding gibi devletin yeni işlevi veişleyişi üzerinde durdu. Kapitalizmin yapısındakideğişikliklerin devlet kapitalizmiyle sonuçlanacağınıileri sürdü. Devlet kapitalizminde, devlet sadecemüdahaleci bir organ olarak yepyeni bir güçkazanmıyor, bir yandan tüm ekonomiyi denetliyor,öte yandan askerileşiyordu. Sermaye ile devletilişkisini böylece yeniden kurdu. Ekonomik olarakHilferding’in örgütlü kapitalizm anlayışına yakınçözümlemeler yaptı. Siyasal olarak ise devletkapitalizminin içeriğine farklı manalar yükledi.

Buharin emperyalizm teorisini tekelci kapitalizm,

yani emperyalizm ve emperyalist savaşınkaçınılmazlığı ve proletarya devrimi şeklinde formüleetti. Buharin teorisini dünya ekonomisindekigelişmeleri ve değişimleri değerlendirerekbiçimlendirdi. Dünya ekonomisi teorinin yapıtaşıişlevini gördü. Dünya ekonomisini finans kapitalçağında kapitalist formasyonun anlaşılmasının kıstasıolarak değerlendirdi. Tüm iktidar ve mülkiyetilişkilerini üreten ve yeniden üreten bir bütünlükolduğunu ileri sürdü. Dünya ekonomisi ile ulusalekonomi arasındaki ilişkinin tekelci kapitalistdönemdeki biçimlenişini ele aldı. Bağlantılı olaraktekelci dönemde sanayi krizlerinin sona ermesindenöte, bu krizlerin devam edeceğini ve daha daderinleşeceğini belirtti. Bir anlamda yayılmacılığı,krizi ve emperyalist savaşı tekelci kapitalizminvaroşluyla özdeşleştirdi.

Kapitalist gelişme sürecini, sermayeninyoğunlaşması ve merkezileşmesi olarak tanımlayanBuharin, ekonominin uluslararası bir karaktergöstermesiyle, sermayenin çıkarlarının uluslaşmasıayrımının özellikle altını çizdi. “Kapitalist çıkarlarınuluslararasılaşması (uluslararası işletmelere katılımve bunların finansmanı, uluslararası karteller,tröstler vs.) uluslararası devlet tröstlerininformasyonlu uyarır hale gelir. Bununla beraber busüreç ne kadar önemli olursa olsun, sermayeninulusallaşması ve devlet sınırlarının kapatılmasınadoğru gelişen güçlü bir eğilimce engellenir.” (27)

Buharin “Tüm kapitalist gelişme, kapitalizminçelişkilerinin giderek genişleyen bir ölçekte sürekliyeniden üretilmesi sürecinden başka bir şey değildir.”(28) diye vurgu yaparak, “bir kapitalist ekonomi biçimiolarak” dünya ekonomisinin gelişiminin bir“uyumdan” öte emperyalist özneler arasında aşırırekabeti keskinleştireceğini ileri sürdü. Buharin’egöre emperyalizm finans kapitalin bir ürünüydü veaynı zamanda finans kapital, emperyalist olmayan birpolitika izleyemezdi (29). Sonuçta emperyalist öznelerarasındaki savaş kaçınılmazdı.

Lenin, emperyalizm teorisini kurarken Hilferdingve Buharin’in tespitlerinden ciddi oranda yararlandı.Hilferding’in geliştirdiği temel argümantasyonlarıkullandı ve derinleştirdi. Buharin’in tezleri teorininçekirdeği işlevini gördü. Sosyal-liberal Hobson’unçalışması önemli esin kaynağı oldu.

Lenin, en başta II. Enternasyonal ve Alman Sosyal

Page 24: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Kapitalist kriz tipleri24 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Demokrat Partisi’nin ideolojik-politik yönelimlerindeen konsantre ifadesini bulan ekonomik-determinizmenet bir karşı duruş gösterdi. Determinizme kurbanedilen proletarya devrimi, praksisin yaratıcızenginliği içerisinde yeniden üretildi.

Marx ve özellikle Engels’in 1848 devrimlerininseyrine ilişkin olarak ortaya koyduğu kıtadakapitalizmin gelişme düzeyine bağlı olarak devrimintarihsel koşullarının o erken aşamada henüzoluşmadığı yönündeki tanımlamalar ve 1891’deEngels’in proletaryayı zamansız iktidara gelmeriskleri karşısında uyarması, ayrıca Alman SosyalDemokrat Partisi’nin kitlesel gücüne fazla güvenmesive bu arada genel oyun önemine yapılan koşulluvurgular, II. Enternasyonal tarafından çarpıtılmışreferanslar olarak kullanıldı ve genel bir politikyönelim olarak ele alındı. Sonuçta çarpıtılmışbiçimiyle bu tanımlamalar reformizmin kendinirasyonelleştirdiği zeminler oldu. Bağlantılı olarakekonomik determinizm ve evrimsel sosyalizmetekabül eden anlayış, Avrupa’daki Marksist hareketinyönelimini belirledi, hegemonik bir anlayış halinegeldi.

Lenin’in emperyalizm teorisi en başta busistematiğin reddiyesi olarak biçimlendi. Bu reddiye,tarihsel köklere ve bir sistematiğe dayanıyordu.1894’te kaleme aldığı Halkın Dostları Kimlerdir? veRusya’da Kapitalizmin Gelişimi (1898) tarih tezimahiyeti taşırken, Ne Yapmalı? (1902), Bir Adımİleri, İki Adım Geri (1904), İki Taktik (1905), NisanTezleri (1917) parti ve devrim anlayışınıiçermekteydi. Emperyalizm, Kapitalizmin En YüksekAşaması (1916) bu sistematiğin devamı olarakkapitalizmin en radikal politik eleştirisiydi. Bir başkamanada bu çalışma, devlet ve devrim teorisiydi. Yenikapitalist formasyon analiz edilerek, sınıflarmücadelesinin zenginliği içinde aslında proleterdevrimler çağına vurgu yapılmaktaydı.

Lenin, Emperyalizm adlı çalışmasındaKautsky’nin ultra emperyalizm ve sosyal-liberalHobson’un 1902’de yazdığı Emperyalizm adlıkitabında ileri sürdüğü “enter-emperyalizm”kavramları üzerinde durur. Aralarındaki benzerlikleriirdeler.

Lenin Kautsky’nin Hobson’un “enter-emperyalizm” olarak kavramlaştırdığı olguyu1915’te, ultra ya da süper emperyalizm adınıverdiğini belirtti. Ve Kautsky’ye yönelik son derecesert eleştirilerde bulundu. “Kautsky’nin (emperyalizmV.Y.) tanımı sadece yanlış ve Marksçılık-dışıdeğildir… Bu tanım Marksçı teoriyle ve Marksçıpratikle her bakımdan bağlarını koparan bir görüşlersistemine temel oluşturmaktadır. Kautsky,kapitalizmin yeni aşamasının emperyalizm olarak mı,yoksa finans sermayesi aşaması olarak mıadlandırılacağı gibi üzerinde durulmaya değmez birtartışma ortaya atmaktadır… Sonuçta Marksçılığadeğil, burjuva reformizmine varılmaktadır.” (30)

Lenin emperyalizmi, kapitalist üretim ilişkilerininbir evrimi, temel önemde siyasal sonuçları olan biraşaması olarak ifade etti. Emperyalizmi oluşturaneğilimleri de şöyle açıkladı: 1- Üretimin vesermayenin merkezileşmesi, tekellerin ortaya çıkmasıve ekonomik hayatta rol oynaması, 2- Banka vesanayi sermayesinin kaynaşması, finans kapitalizm vefinans oligarşisinin ortaya çıkması, 3- Sermayeihracının mal ihracından ayrı bir önem kazanması, 4-Dünyayı aralarında paylaşan uluslararası tekelcigrupların oluşması, 5- Dünyanın topraklarının enbüyük kapitalist güçler tarafından paylaşılmasınıntamamlanması. (31)

Lenin bu saptamalarından önemli iki sonucaulaştı. Bu sonuçlardan biri dünyanın emperyalistgüçler tarafından paylaşılması tamamlanmışsa,dünyanın yine aynı güçler tarafından paylaşılması

kaçınılmazdır. Bu paylaşım emperyalist savaştanbaşka biçimde gerçekleşemez. Diğer bir sonuç iseemperyalizm çağında proleter devrimlerin koşullarıdünya çapında olgunlaşmıştır.

Bu çözümlemelerin doğruluğu, çalışmayı kalemealdığı dönem açısından (I. Paylaşım Savaşı) ve II.Paylaşım Savaş’ında kanıtlandı. Öte yandan EkimDevrimi’nin gerçekleşmesi dünya ölçüsünde proleterdevrimi güncelleştirdi. (32)

Paylaşılmış olan dünyanın yeniden paylaşılmazorunluluğu, bir başka bağlamda emperyalistdöneminde kapitalist krizin yıkıcılığının ortaya çıktığızeminleri yaratmıştır. Lenin’in kapitalist kriz teorisibunun üzerinde şekillendi ve devrimin imkanı buobjektif şartlarda arandı.

Lenin emperyalizmi tanımlarken belirttiği 5özelliğin birlikte işleyişini açıklamak için bir başkatarif yaptı. “Emperyalizm, en kısa tarifle tekelcikapitalizmdir.”

Lenin’in emperyalizm teorisinin anlaşılmasındaihmal edilmemesi gereken bir yön, kapitalizmin birdünya sistemi olarak kavranılmasıdır -özellikleBuharin’in bu konudaki katkıları göz ardıedilmemelidir (33)-. Kapitalizmin bu özelliğidoğuşundan itibaren vardır ve giderek dahabelirginleşmektedir. Kısaca kapitalist üretim tarzınınyeniden üretiminin coğrafyası tek bir ülkenin sınırlarıiçinde gerçekleşmez. Bu coğrafya uluslararası vebölgelerarasıdır (34).

20. yüzyılın başında kapitalizmin formasyondeğişikliğini çözümleyen ve kapitalist krizi analizeden bu yaklaşımlar, 20. yüzyıldaki Marksisthareketin temel saflaşmalarını belirledi. Son dereceverimli tartışmalar gerçekleştirildi. Teoriksofistikasyonların özü aslında bir tarihsel dönemitanımlama uğraşıydı. Rosa Luxemburg, Buharin veburadan Lenin’e uzanan kanat bu tartışmalardadevrimin güncelliğini aradı. Ekim Devrimi’nin zaferikadar, Alman devriminin yenilgisi (yarattığı birçokolumsuzluğa, hatta Ekim Devrimi’nin kaderinibelirlemesine rağmen), devrimin güncelliğinin ifadesioldu. Zafer ve yenilgi bir başka anlamda devrimindiyalektiğiydi. Marksizm sınıfın yıkıcı gücünüharekete geçirmiş, sınıfı özgürleştirici politik bir gücedönüştürmüştü. Yıkıcı teori, yani Marksizm yıkıcıgüçle, yani proletarya ontolojisini birleştirdi.

(Devam edecek...)

Dipnotlar:

(13) Rosa, Marx’ta kapitalizmin kriz teorisininkapalılığından ya da yeterince geliştirilememesindenhareket ederek Sermaye Birikimi’ni kaleme almıştır vekendi tezlerini geliştirmiştir. Aslında Marx’ta kriz teorisininson derece sofistike açılımı vardır. Ne var ki bu açılımınbulunduğu Grundrisse, gün yüzüne Rosa’nın ölümünden(1919) 20 yıl sonra çıkmıştır. Rosa’nın bu çalışmayı okumafırsatı olmamıştır. Ayrıca Rosa Luxemburg’un teoriksistematiği bkz. Volkan Yaraşır, Uluslararası İşçiHareketleri; Tümzamanlar Yay., 2004, s. 115-171; VolkanYaraşır, “Alman Devrimi ve Rosa Luxemburg,” adlı makale.

(14) Rosa Luxemburg Sermaye Birikimi adlı eserindekapitalist üretimi ve onu güdüleyen sebebi, artı değerinsadece belirli miktarda, bir defaya mahsus gasp etmekolmadığını, aksine artı değerin ölçüsüz, hiç bitmeyen birartışla, hep daha fazla miktarda gasp edilmesi olduğunubelirtir.

(15) Hilferding bu tezleriyle II. Enternasyonalin sonrakiteorik ve politik yönelimini etkiledi. Bunun yanısıra 1921’deViyana’da kurulan, içinde F. Adler, Otto Bauer, L. Martov’unbulunduğu Sosyalist Partilerin Uluslararası İşçi Birliği –II.Buçukuncu Enternasyonal diye de anılan yapınınkurulması tartışmalarına etkide bulundu. Bu yapı 1923yılında II. Enternasyonalle birleşti.

(16) Kautsky emperyalist savaşta takındığı tavırlamerkezci bir konumda yer aldı. Alman Sosyal DemokratParti’nin sağ şovenist kanadı savaşı coşkuyla karşıladı.Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht çevresi savaşa net birkarşı tutum gösterdi. Kautsky bu iki grup arasında pasifistbir politik duruş sergiledi.

(17) Kautsky’den aktaran Lenin, Emperyalizm,Sosyalist Yay., 1995, s. 141.

(18) Kautsky, Seçilmiş Politik Yazılar, Kavram Yay.,1990, s. 97-98.

(19) Marx, bu çalışmasında devrim, karşı devrim,devrimde sınıfların konumlanışı gibi, son derece önemlikonular üzerinde durdu. Ayrıca ekonomik bunalımlarındevrimin itici gücü olduğunun, ısrarla altını çizdi. Kapitalizmvar olduğu sürece, krizlerin ortaya çıkacağını belirtti. Marx,incelemesinde “Barikatlarda doğan” burjuva cumhuriyetinniteliğini gösterdi. Fransa’da yaşanan deneyime bakarak,kesintisiz devrim üzerinde durdu. “Yeni Fransız devrimi,derhal ulusal alandan ayrılmak, ve 19. yüzyılın toplumsaldevriminin üstün gelebileceği tek alanı, Avrupa alanını elegeçirmek sorunda olacaktır.” (Karl Marx, Fransa’da SınıfSavaşımları, Sol Yay., 1988, s.68)

Marx aynı çalışmada küçük burjuvazi ve köylülüküzerine yorumlar yapıp, devrimde sınıfların konumuinceledi. Burjuvazi 1848 Haziranı’nda proletaryayı yenmekiçin küçük burjuvaziyle ittifak kurmuştu. Küçük burjuvazi veköylülüğü peşinden sürükleyerek proletaryayı yenilgiyeuğratan burjuvazi, 1849 Haziranı’nda ise bukamburlarından kurtularak, tüm inisiyatifi ele geçirdi. Küçükburjuvazinin devrimci bir tutum takınmasının ancak,arkasında proletaryanın olduğu koşullarda mümkünolabileceğini belirten Marx, bu çözümlemesine bağlı olarak1849 Haziranı’nda yenilenin işçi sınıfı değil, küçükburjuvazi olduğunu belirtti. Ayrıca, köylülüğün gerçekkurtuluşunun proletarya sayesinde olabileceğinin altınıçizdi. Fransa’daki devrimci pratiğin bunu birçok kezkanıtladığını belirtti.

(20) Karl Marx, Fransa’da Sınıf Savaşımları 1848-1850,Sol Yay., 1988, s. 49.

(21) A.g.e. s.50(22) Engels bu önsözü Marx’ın çalışmasından 44 yıl

sonra kaleme aldı. Alman deneyimi ışığında 19. yüzyılproletarya savaşının genel stratejisini açıkladı. Bu önemliönsözün birçok bölümü Alman Sosyal Demokrat Partisi’ninliderleri tarafından uzun dönem yayınlanmadı, gizli tutuldu.Engels, çarpıtılarak ve devrimci vurguları gizlenerek liberalbir aydına dönüştürülmek istendi. Önsöz’de tarihteki bütündevrimlerin genel özellikleri üzerinde duran Engels, budevrimlerin azınlığın devrimi olduğunu fakat proletaryadevriminin ise, çoğunluğun devrimi olduğunu belirtti.Çoğunluğun devrimini gerçekleştirecek tek sınıfınproletarya olduğunu söyledi ve bu özgünlük üzerindedurdu:

“Bütün devrimler, şimdiye kadar belirli bir sınıfınegemenliğinin yerini, onun ayağını kaydıran başka birsınıfın egemenliğinin almasıyla sonuçlanmıştır; Ama bütünegemen sınıflar, şimdiye kadar baskı altında tutulan halkkitlesine göre, küçük azınlıklar idiler. Böylelikledir ki,egemen azınlık devriliyor, başka bir azınlık onun yerinedevlet dümenini eline geçiriyordu. Ve her seferinde, buazınlık, ekonomik gelişme durumunun iktidara elverişli,yetkili ve yetenekli kıldığı gruptu. Ve kesinlikle bunun için,yalnızca bunun içindir ki, altüst oluş sırasında, baskıaltında tutulan çoğunluk, ya azınlıktan yana bu hareketekatılıyordu ya da en azından sessiz sedasız onu kabulediyordu. Ama her olayın somut içeriğini bir yanabırakırsak, bütün bu devrimlerin ortak biçimi, azınlıkdevrimleri olmalarıydı.” (Karl Marx, Fransa’da SınıfSavaşımları, Sol Yay., 1988, s.13.

(23) A.g.e., s.16(24) A.g.e., s.22(25) Nikolay Bukharin, Emperyalizm ve Dünya

Ekonomisi, Spartaküs Yay., 1996, s.103(26) A.g.e., s.103(27) A.g.e., s.128(28) A.g.e., s.132(29) A.g.e., s.130(30) Lenin, Emperyalizm-Kapitalizmin Sonuncu

Aşaması, Sosyalist Yay., 1995, s.115-116(31) A.g.e., s.112(32) Lenin’i en özlü ifadeyle devrimin güncelliğinin

teorisini ve pratiğini yapan kişi olarak tanımlayabiliriz. (33) Buharin’in emperyalizm teorisinin özü dünya

ekonomisi çözümlemesine dayanmaktadır. Daha geniş bilgiiçin bkz., Nikolay Bukharin, Emperyalizm ve DünyaEkonomisi, Spartaküs Yay., 1996

(34) Kapitalist üretim ilişkileri önce İngiltere ve kıtaAvrupa’sında başlamasına rağmen hızla dünyaya yayıldı.Bu yayılma doğal bir iktisadi süreç şeklinde değil, 19.yüzyılda sömürgeci karakterli burjuva devletleri aracılığıylagerçekleştirildi. Yayılma tek merkezden ve monoton birşekilde değil, birbirine rakip burjuva devletlerin yenipazarlar bulmak için birbirleriyle savaşarak, dünyayıpaylaşma faaliyetlerine dayandı.

Bu özellik emperyalist çağa geçişi de simgelemekteydi.Yine bu çağda kapitalist üretim ilişkilerinin yayılması builişkilerin ürünleri, mamulleri ve fikirlerinin yayılmasındançok, üretim ilişkilerini temsil eden ve yeniden üreten,sermayenin ihraç edilmesi şeklinde biçimlendi.

Page 25: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Emekçi kadınlar bir adım öne! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 25Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

25 Kasım, emperyalist-kapitalist sistemin şiddetineuğrayan kadınların tepkilerini dile getirdikleri,öfkelerini eyleme döktükleri bir gündür.

25 Kasım 1960, Latin Amerika’da DominikCumhuriyeti’nde, Trujillo diktatörlüğüne karşıözgürlük mücadelesi veren Patria, Minerva ve Mariaadlı Mirabel kardeşlerin egemenlerce tecavüz edilerekkatledildiği tarihtir. “Kelebekler” olarak anılan veözgürlük mücadelesinin simgesi olan Mirabelkardeşlerin anısına 25 Kasım tarihi, Latin AmerikaKadın Kurultayı’nda alınan bir kararla “KadınaYönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü”olarak kabul edilmiştir.

Emekçi kadınlar! İnsanın insan tarafından sömürüsü üzerine kurulu

bu düzende egemen güçler, ancak şiddetle ayaktadurmaktadır. Dünyanın her yerinde işçiler, emekçilerve tüm ezilenler bu şekilde sindirilmek, susturulmakistenmektedir. Şiddetten en fazla emekçi kadınlaretkilenmekte, fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomikşiddet biçimlerine maruz kalmaktadırlar.

Bu düzende şiddet her yerdedir…

Şiddet, belki yolda yürürken, belki de en güvenilirsandığın evinde gelip seni bulur. Tacizdir, tecavüzdür,dayaktır, başlık parasına satılmaktır, töre adı altındakatledilmektir şiddet.

Şiddet, bir sabah işe giderken gelip seni bulur.Servis niyetine bir yük aracına tıkıştırılarak selsularında boğulan 8 Pameks tekstil işçisi kadın gibi…Ya da bir gece mesaisinde Bursa’da tekstilfabrikasında yanarak can veren 5 tekstil işçisi kadıngibi… Daha fazla kâr için servisi bile çok gören ya dakapıları işçilerin üzerinden kilitleyerek zorla gecemesaiye bırakan patronlardır şiddetin görünen yüzü…

Şiddet, birileri lüks içinde yaşasın diye krizinfaturasını ödemektir. Düşük ücrete emeğininkarşılığını alamadan çalışmaktır, işsizliktir,yoksulluktur, açlıktır. Hastane kapılarında sürünmek,paran olmadığı için tedavi olamamaktır.

Şiddet, bu düzende, sömürüsüz, özgür ve eşit birdünya istemenin, hak-hukuk aramanın karşılığıdır…Gözaltıdır, işkencedir, hapishanedir, tecrittir, hastatutsakların tedavilerinin engellenmesidir. Alevikimliğinden dolayı baskıya uğramak, yok sayılmaktır.Kürt kimliğinden dolayı ezilmek, inkar ve imhaedilmektir. 14 yaşındaki Ceylan, 12 yaşındaki UğurKaymaz gibi daha çocukken katledilmektir.

Şiddet, emperyalistlerin, siyonistlerin işgal vetalanları sonucu Irak’ta, Afganistan’da Filistin’deolduğu gibi bombadır, katliamlardır, işgalci askerlerintecavüzüdür, ilaçlara, besin maddelerine uygulananambargodur, açlık ve yoksulluktur.

Şiddetin kaynağı kapitalizmekarşı mücadele edelim!

Dünyanın neresinde olursa olsun şiddeti yaratan veuygulayan emperyalist-kapitalist sistemin kendisidir.İnsanın insan tarafından sömürüsü üzerine kurulu bubarbarlık düzeni son bulmadıkça şiddeti yok etmek de

mümkün değildir. Ancak örgütlümücadele ile şiddetten ve onu üreten busömürü düzeninden kurtulabiliriz.Kapitalist sistemin, sermaye devletinin vepatronların şiddetine her gün ve her yerdetıpkı kadın işçiler gibi uğrayan erkek işçive emekçi kardeşlerimizle birlikte aynısaflarda örgütlenelim. Mücadelenin en önsafında omuz omuza şiddetin kaynağıkapitalist sisteme karşı başkaldıralım!

Emekçi kadınlar! Örgütlenerek güçlenelim! 25

Kasım’da mücadele alanlarında olalım.Susmayalım, tepkimizi ve öfkemizieyleme dökelim. Şiddet üreten busistemden hesap soralım!

Emekçi Kadın Komisyonları

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü..

Susmayalım, şiddet üreten sömürüdüzeninden hesap soralım!

Kadınlar boyun eğmiyorEv işçisi bir kadın 5 Kasım 2009 tarihinde hiçbir gerekçe gösterilmeden ve kendisine haber verilmeden

işten çıkarılmıştı. İşten çıkarılan kadın işçi ve ev işçisi kadınlar yaşanan haksızlığa karşı 15 Kasım Pazar günüişten çıkarmanın yaşandığı yer olan Sarıyer İntes Park Sitesi’nin önünde basın açıklaması yaptılar. EylemeEntes direnişçisi Gülistan Kobatan ve Yörsan işçisi de destek verdi.

Aylar önce Genel-İş Konut İşçileri bünyesinde yaşadıkları sorunlara karşı örgütleme çalışması yürüten evişçisi kadınlar bugün yapılan eylemle birlikte ilk eylemlerini de gerçekleştirmiş oldular.

“Köle değil ev işçisiyiz / can güvencesi, iş güvencesi, sağlık güvencesi istiyoruz, alacağız!” pankartınıaçan ev işçisi kadınlar sloganlarla sitenin önüne yürüyüşe geçtiler.

Eylemde okunan basın metninde, işten çıkartılan ev işçisi kadının 24 saatlik iznini tamamlayarak işyerinedöndüğünde çalıştığı sitenin görevlisi tarafından “sizi içeri alamayız, Zeynep Aslan’ın kesin talimatı var”denilerek kapıdan çevrildiği söylendi. Karşı karşıya kalınan haksız uygulama teşhir edildi.

Emekçi kadınlar son olarak, güçlerini sendikayla birleştirdiklerini ev işçisi kadınların yılmadan usanmadansendikalarına sahip çıkacaklarını ifade ettiler.

Emekçi Kadın Komisyonları da eyleme “Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “İşten atılmalar yasaklansın!”şiarlarının olduğu dövizlerle destek verdi.

Eylemin bitiminde polisler keyfi bir şekilde GBT kontrolü yapmak istediler fakat kadın işçiler yapılan buhaksız uygulamaya karşı kimliklerini göstermediler. Alınan net tutum nedeniyle polisler geri çekilmek zorundakaldı.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Novamed’te baskılar sürüyorNovamed Greviyle Dayanışma Kadın Platformu, 15 Kasım Pazar günü, Novamed fabrikasında yaşanan

yeni hak ihlallerine ilişkin Taksim Tramvay Durağı’nda basın açıklaması gerçekleştirerek, “Novamedfabrikasında yaşananların takipçisiyiz” dediler.

“Novamed’li kadınların yanındayız!”, “Yaşasın kadın dayanışması!” dövizlerinin açıldığı eylemde 26Eylül 2006 tarihinde Petrol-İş Sendikası’na üye 81 kadın işçinin saldırılara karşı sendikalaşma hakları içingreve gittikleri, 448 günlük direnişleri sonucunda üç yıllık toplu iş sözleşmesi imzalayarak grevinsonlandırıldığı hatırlatıldı.

Sendika üyesi kadın işçilerin aynı vardiyaya toplandığı ve diğer işçilerle iletişimlerinin kesildiği, bu yollasendikal örgütlenme çalışmalarının engellendiği söylenen açıklamada ayrıca, Temmuz ayında hatalı üretimyaptığı gerekçesiyle yeni örgütlenmelerde adı öne çıkan Münevver Demir’in işten çıkarıldığı, yeni üyeişçilerin çoğunluğunun ise işten atılma korkusuyla istifa ettikleri söylendi.

“Novamed’de maske yine takılmıyor, şefler yine işçileri aşağılamaya devam ediyor” denilen açıklamada,sözleşmenin bitmesine bir yıl kaldığı, işverenin sendikalaşmaya karşı işçilere baskı yapmayı sürdürdüğü ifadeedildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 26: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Yola çıkarken...26 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

esleklerin yeniden tanımlanması ile başlayan süreçkapitalizmin kriziyle beraber teknik elemanların kendikonumlarını sorgulamaya başladığı bir dönemi debaşlatmış oldu.

Son dönem artan teknik elemanların sorunlarıaslında malumun ilanı oldu. Bugün açıkça hemen heryerde beyaz yakalıların yok olan ayrıcalıklarıtartışılmaya başlandı. Düzen medyası cephesinde bilebir şaşkınlık gözlenirken kriz haberleri elindekutusuyla atıldığı plazanın kapısından çıkan iyigiyimli insanların görüntüleriyle verilir oldu. Bualandan başlayan yeni muhalefet çizgisi de yaşanangelişmelere uygun bir biçimde geçmişin aydınduruşunu, taşıdığı tortulara rağmen, aşarak sınıfsal bireksende gelişmeye başlıyor. Geçmişte aydınkimliğiyle muhalefet sahnesinde bulunan mühendis,mimar ve plancılar bugün kendi sorunlarıylakapitalizmin karşısında savunmasız kalmışdurumdalar. Bu gerçekler bugün meslek içinde birtaraflaşmayı koşullamaktadır. Bir yandan ücretliçalışan ve işçi sınıfının bir parçası konumundakimühendis, mimar ve şehir plancıları öte yandan dapatron ve üst düzey yönetici meslek sahipleri…

Ücretli mühendis, mimar ve şehir plancılargeçmişte sahip oldukları ayrıcalıklarını hızlakaybederken mesleklerinde yaşadıkları dönüşümlerionların konumlarını aşındırıyor. Tüm bunların yanısıramesleğin icrası kapitalizmin çarkları arasına sıkışmışteknik elemanlar için her geçen gün daha dazorlaşıyor. Sermayenin emrinde bilimin ve tekniğinvahşice insanlığın üzerine salındığı koşullar altındamühendis, mimar ve şehir plancılara tetikçilikmisyonu biçiliyor.

Yola çıkarken...

Bugün mühendisliği, mimarlığı ve şehirplancılığını toplumcu bir eksende yorumlamak, ne biriyi niyet tanımıdır ne de mesleğin ayrıcalığı olankonumu savunmak demektir. Bu ait olduğumuz sınıfıngörevini yerine getirmek için kendi alanımızda bizedüşen tarihsel sorumluluğun tanımıdır. Busorumluluğun taraf olmayı ve işçi sınıfının saflarındaolmayı gerektirdiğini biliyoruz. İlk sayısınıçıkardığımız “Mühendislik, Mimarlık ve ŞehirPlanlamada Toplumcu Eksen” dergimiz de bu yöndeatılmış ileri bir adımdır. Bu mütevazi adımı ete-kemiğe büründürecek şey ise örgütlülüğümüz vemücadelemiz olacaktır.

Henüz daha yolun başında olsak da biz:* Sorunlarımızın kaynağının kapitalizmin

olduğunu kendi kurtuluşumuzun işçi sınıfınınyüzyılları aşıp gelen çağrısına katılmakla olacağınıbiliyoruz.

* Elimizdeki bilgi ve yeteneğin aslında tüminsanlığın yüzyılları aşan yolculuğunun bir ürünüolduğunu ve aslında yine insanlığa ait olduğunubiliyoruz.

* Çöken binalarda, raydan çıkan trenlerde, yokedilen ormanlarda, kentsel dönüşümlerde, düşen herbombada, ateşlenen her silahta, fabrikalarda işçilerinhayatlarını cehenneme çeviren her uygulamada artıkimzamızın olmasını istemiyor ve kapitalizminkarşısına dikiliyoruz.

* Kendimizi sırça saraylarda belleyip dışarınınayazına sırt çevirmiyoruz.

* Örgütsüzsek hiçbir şey, örgütlüysek her şeyizsözünü bıkıp usanmadan yineliyoruz...

“Mühendislik, Mimarlık ve ŞehirPlanlamada Toplumcu Eksen”’in ilk

sayısında...

“Mühendislik, Mimarlık ve Şehir PlanlamadaToplumcu Eksen” ilk sayısı ile çıkarken oldukça doluve yoğun bir gündemle karşı karşıya kaldık. Ancakkendi gerekçelendirmemizi doğru bir zemindeyapabilmek ve ayakları yere basan politika için“Teknik Elemanların Sınıfsal Konumu” başlıklı birdosya oluşturmakla işe başladık. Bu dosyanınkapsamının genişliği bizi zorlasa da belli başlıklarlakonuyu ele alarak tartışmanın ana hatlarını çizmeyedosyamızı IBM direnişçisi Nedim Akay’ın ve FuatErcan’ın yazılarıyla dosyamızı zenginleştirmeyeçalıştık. Dosya dışında Ücretli ve İşsiz Mühendis,Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı da yayınımıziçinde ele aldığımız diğer temel gündem oldu. Bukurultayın düzenleyicileri ile yapılan röportajlarlakurultayın kapsamını, içeriğini ve önemini tartışmayaçalıştık. Ayrıca 21-22 Kasım’da YTÜ Oditoryumu’ndagerçekleştirilecek TMMOB Kadın Kurultayı ve 10-13Aralık 2009 tarihlerinde İstanbul Teknik ÜniversitesiTaşkışla Kampüsü’nde yapılacak Kent Sempozyumuda yayınımızda yer aldı. Bu gündemlerin dışında

yayında Hasankeyf’ten, F tiplerine, 3G’den, 19 Eylül1979 Grevi’ne bir dizi makale kullandık. Ek olarakEntes direnişini de sayfalarımıza taşıdık.

Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları

“Mühendislik, Mimarlık ve Şehir PlanlamadaToplumcu Eksen” çıkarken...

TMMOB Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar veŞehir Plancıları Kurultayı, İTÜ Maçka Kampüsü’nde14-15 Kasım tarihlerinde gerçekleştirildi.

Kurultayın ilk gününde yaklaşık 700 kayıtlıkatılımcı yeraldı. İlk güne damgasını vuran TMMOBbürokrasisinin provokasyonu oldu.

Son üç dönemdir TMMOB başkanlığını yürütenMehmet Soğancı’nın kurultayın tüm işleyişinieleştirerek başladığı konuşması tartışmalara yol açtı.Soğancı, kurultayda karar alınmasının büyük bir hataolduğunu belirtti. Bu tutumuyla tüm yerel kurultay vetoplantıları yok sayan ve Türkiye’nin değişikyerlerinden gelen katılımcılarla toplanan merkezikurultayın kararlarını da önden ipotek altına alanSoğancı, salondan büyük tepki aldı.

Kurultayın öğleden sonraki bölümünde onlarcainsanın konuştuğu canlı tartışmalar gerçekleşti.

İkinci gün tartışmaları bir önceki güntamamlanamayan “Özelleştirmenin ÜcretliMühendis, Mimar ve Şehir Plancıları ÜzerindekiEtkileri” başlığı, “Ücretli ve İşsiz Kadın Mühendis,Mimar ve Şehir Plancılarının Çalışma YaşamındaKarşılaştıkları Sorunlar ve Çözümleri”, “Ücretli veİşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları içinAsgari Ücret ve Ücretle İlgili Karar Önerileri”tartışıldı.

Birinci bölümün tamamlanmasının ardındanmühendislik ve mimarlık eğitimi, eğitiminticarileşmesi, yetkin, yetkili mühendislik, meslek içieğitimler ve mühendislik, mimarlık ve şehir planlamaöğrencilerinin kürsüden söz alarak görüş beyan ettiğistaj konularıyla ilgili karar önergeleri ekleriylebirlikte tartışmaya açılarak oylandı.

Kurultayın örgütlenme başlığı altında TMMOByönetimlerinde daha fazla ücretli MMŞP yeralmasına ilişkin öneri lehinde yapılan konuşmada,Entes patronu gibi işçi sınıfının haklarını gaspedenmühendislerin, TMMOB bünyesinde olması ve

başkanlığa dek yükselmesinin kurultaya damgasınıvuran emek yanlısı politikalarla örtüşmediğivurgulandı. Bu kişilerin ücretli mühendis, mimar veşehir plancılarını temsil edemeyeceği belirtildi.Salondan alkış alan konuşmada Entes ve Sinterpatronu gibi emek düşmanı mühendis, mimar veşehir plancılarının onur veya disiplin kurullarıtarafından soruşturulmaları gerektiği söylendi.

Kurultay, çalışma saatleri, fazla mesailer,tipsözleşme, kadın üyelerin özlük hakları ve kadınüyelere ilişkin örgütte pozitif ayrımcılık, işyeritemsilcilikleri, sendikal örgütlenme gibi kararabağlanan ve karara varılamamış olsa da “mühendislikasgari/taban/en az ücreti” gibi kritik başlıklarıtartışmaya açarak önemli bir başlangıç yapmış oldu.

Kurultay TMMOB’nin son dönemde tabanıyla enyakın temas kurduğu etkinlik oldu. Yaklaşık 5 binMMŞP ile düzenlenen onlarca etkinlik, yerelkurultay, toplantının yanısıra yapılan işyeri ziyaretleriile kurultay ücretli ve işsiz mühendis, mimar ve şehirplancılarının gündemine sokuldu.

Kurultayın başka bir önemli yönü ise, TMMOByönetimlerine çöreklenen zihniyetin geniş bir kitleönünde teşhir edilmesiydi. Bu zihniyetin odayönetimlerinden kazınıp atılması için gereklienerjinin örgütlenmeyi beklediği kurultay vesilesiyleaçığa çıktı.

Kurultaya katılan 800 kişinin yaklaşık 150’siöğrenci, 200’ü de şehir dışından kalankatılımcılardan oluşurken salonda oylamalarayaklaşık 400 kişi katıldı.

Toplumcu Mühendis Mimar ve ŞehirPlancıları da kurultayın iki günü boyunca“Mühendislik, Mimarlık ve Planlamada ToplumcuEksen” dergisinin ilk sayısı için stant açarak yayınıücretli mühendis, mimar ve şehir plancılarıylabuluşturdu.

Toplumcu Mühendis Mimar ve Şehir Plancıları

ÜİMMŞP Kurultayı gerçekleştirildi...

Page 27: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Avrupa’da öğrenciler sohbaharı ısıtıyor... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 27Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

21 Ekim’de 1000’i aşkın öğrencinin Viyana SanatAkademisi’nin merkezi salonunu işgal etmesiyleAvusturya’da başlayan öğrenci gençlik eylemleri,hızla ülkenin diğer üniversitelerine yayıldı. BaşkentViyana’nın yanısıra Klagenfurt, Linz, Graz, Salzburgkentlerindeki üniversitelerde de anfiler işgal edilirken,öğrenciler işgallerin yanısıra sokak eylemlerinebaşladı.

İşgallerin başlamasından bir süre sonra Viyana’dagerçekleştirilen kitlesel mitinge 50 bin kişi katıldı.Kitle örgütlerinin de desteklediği eyleme katılan onbinlerce öğrenci, “Üniversite yanıyor!” (Die Uni-brennt) pankartı arkasında yürüdü. Mitingin şiarı ise,“Banka ve şirketler için değil, bilim ve eğitim içindaha fazla para!”

Dördüncü haftasına giren eylem çağrılarınaöğretmenleri ile birlikte ortaöğretim ve lise öğrencileride katılmaya başladı. Bu arada kreş öğretmenleriyleöğretim üyelerinin de katıldığı etkinlikler düzenlendi.Ayrıca Viyana’da öğrenciler ile metal işçilerinin ortakdüzenledikleri büyük bir yürüyüş de gerçekleştirildi.

Eylemlerin geniş destek bulması, toplum nezdindemeşruluk kazandığına işaret ederken, basınç altındakalan hükümetin bazı tavizlerle eylemleri durdurmayaçalıştığı ancak bu girişimlerin sonuç vermediğigözleniyor.

Öğrenci hareketini tetikleyen gelişme, gericigörüşleriyle bilinen Avusturya Halk Parti’li (ÖVP)Eğitim Bakanı Johannes Hahn’ın 2008’de kaldırılanharçların tekrar yürürlüğe konulacağını açıklamasıoldu.

Açıklama yaptığına pişman ettikleri bakanahitaben açık mektup yayınlayan öğrenciler, taleplerlistesini kamuoyuna ilan ettiler.

Sermayeye değil üniversitelere daha fazla kaynakaktarılması gerektiğini savunan öğrencilerin;üniversitelerin demokratik tarzda yenidenörgütlenmesi, üniversite personel alımında kadınkotasının konulması, üniversite ve diğer okullardaharçların kaldırılması, eğitim alanlarında demokratikişleyişin sağlanması, üniversiteye başlamasınavlarının kaldırılması gibi akademik/demokratik,siyasal talepleri bulunuyor.

Eğitim Bakanı’nın bazı tavizler verip görüşmetalep etmesini, Bilim Bakanı’nın 34 milyon euro ekbütçe ayırma sözünü, başbakanın ise geleceğe dönükvaatlerde bulunmasını “olumlu ama yetersiz” bulanöğrenciler, eylemlere devam etme kararlılığınısürdürüyor. Eylemlere halen sendikalar, liseöğrencileri, sanatçılar, muhalefet partileri ile birçoküniversiteden öğretim üyeleri ve veliler de destekveriyor.

Avusturya’da onlarca üniversitede anfilerinöğrenciler tarafından işgal edilmesiyle devam edeneylemler, başta İsviçre, Almanya olmak üzere bazıAvrupa ülkelerine de yayıldı. Neoliberal saldırınıneğitim alanındaki yıkıcı etkilerine karşı başlatılaneylemlere İtalyalı öğrenciler de katılırken,Hırvatistan’la Yunanistan’da ise eylem hazırlıklarınabaşlandığı bildirildi.

Eylemlerin hızla yayıldığı Almanya’da da 50’yiaşkın üniversitede anfileri işgal eden öğrenciler, sokakgösterileri eşliğinde eylemlerini sürdürüyor. Bazıanfiler kolluk kuvvetlerinin zorbalığıyla boşaltılsa da

20’yi aşkın anfide işgalin devam ettiği belirtiliyor. 17 Kasım’da Almanya’nın 50 ayrı kentinde

protesto eylemleri gerçekleştiren öğrenci gençlikörgütleri, üç haftalık ‘Öğrenim Boykotu’ ilan ettiler.17 Kasım-10 Aralık tarihleri arasında yapılacaköğrenci boykotlarının iki ana talebi, “Herkes için tekokul” ve “Herkes için ücretsiz ve özgür eğitim” olarakbelirlendi.

Üç hafta boyunca farklı eylem ve etkinliklerinyapılacağı Öğrenim Boykotu’na öğretmen ile velilerde destek veriyor. Bu arada eğitim emekçilerininörgütlü olduğu GEW Sendikası ile kamu çalışanlarısendikası ver.di, öğrencilerin talepleri için başlattıklarıboykotu desteklediklerini ve onlarla dayanışma içindeolduklarını açıkladılar.

Öğrenciler, üniversitelerdeki işgal eylemleriyle,sokaklardaki protesto gösterilerinin yanısıra, 10Aralık’ta Bonn kentinde yapılması planlanan EyaletEğitim Bakanları Konferansı’nın engellenmesi içinyolları kapatmaya da hazırlanıyor. Görünen o ki, budefa öğrenci gençliği sahte vaatlerle kandırmak kolayolmayacak.

Hatırlanırsa eğer, Almanya’da geçen yaz aylarındaeğitim sistemini protesto etmek amacıyla yüz binlercelise ve üniversite öğrencisinin katıldığı eylemleryapılmıştı. Ancak bir dizi söz vererek eylemlerigeçiştiren hükümet, sözlerinin hiçbirini yerinegetirmedi. Merkel hükümetinin sahtekârlığınıfarkeden öğrenci gençlik bu defa mücadelede kararlıgörünüyor.

17 Kasım eylemlerinin yaygın, kitlesel, coşkulugeçmesi, emekçilerin gençliğin taleplerinidesteklemesi, gerici Merkel hükümetini soruna “ilgi”göstermek zorunda bıraktı. Mücadele eden öğrencilerüzerine kolluk kuvvetlerini salan Almanya BaşbakanıAngela Merkel, internetten yayımlanan haftalık videomesajında ise, Aralık ayında eyalet başbakanlarıyla biraraya geleceklerini ve 2015 yılına kadar gayrisafiyurtiçi hâsılanın yüzde yedisinin eğitime ayrılmasıhedefini görüşeceklerini belirterek havuç gösterdi.

Avusturyalı öğrenciler gibi somut talepler listesiylerejimin karşısına çıkan Almanya öğrenci gençliği,akademik/demokratik taleplerin yanısıra bazı siyasal

talepler de yükseltiyor. Bankalara ve savaşa bütçe ayırmaktan vazgeçilip

eğitime daha fazla bütçe ayrılmasını talep edenöğrenci gençlik, sınıfların 20 kişilik olmasını, ülkegenelinde en az 100 bin yeni öğretmenin işealınmasını, öğrenciler üzerindeki sınav baskısına sonverilmesini, herkese ücretsiz eğitim hakkısağlanmasını istiyor.

Üniversitelerin demokratikleştirilmesini de talepeden öğrenciler, rektörler ve üniversite konseylerininyönetiminden çıkarılarak, öğretim görevlileri,öğrenciler, rektörler ve diğer tüm çalışanlarınbileşiminden oluşan bir yönetimle idare edilmesiniistiyorlar…

Avusturya, Almanya gençliğinin mücadeledegösterdiği ısrar ve kararlılık Avrupa gençliğini birbütün olarak etkiliyor. Zira sermaye iktidarlarınınneoliberal saldırı furyası küresel çapta sürdürülüyor.Yani kıta gençliğinin sorunları, talepleri, özlemeleribirçok noktada kesişiyor. Bu kesişme ise kıtasal birdirenişin nesnel zeminini oluşturmuş bulunuyor.

Avusturya’da başlayan eylemlerin kısa süredeyayılması, gençliğin kıtasal bir direniş gerçekleştirmepotansiyeline işaret ediyor. Eylemlerin böyle biryönelime girip kıtasal boyut kazanması, fütursuzsermaye iktidarlarını tavizler vermeye zorlayacaktır.Bu ise sınıf ve kitle hareketinin gelişimine de ivmekatabilir. Nitekim işçi ve emekçilerin desteğini alanöğrenci gençlik, “Eğitim grevinden genel greve!”şiarını yükseltmeye başladı bile.

Öğrenci gençliğin mücadelede gösterdiğikararlılık, sistemin, artık kapitalizmin metropollerindebile gençliğe insanca çalışıp yaşayabileceği birgelecek sunmaktan uzak olduğunu gözler önüneseriyor. Emekçilerin neoliberal saldırılara başkaldırangençliğe tam destek vermesi ise, sermayeninsaldırılara karşı biriken öfkeden bağımsız değildir. İşçisınıfı ile gençlik güçlerinin mücadele alanlarındabuluşabilmesi gibi muazzam önemi olan bir süreçgelişirse eğer, bu, gerici sermaye iktidarlarınınpervasız saldırısını püskürtmekle kalmayacak, hemgençliğin hem de sınıfın politikleşmesine önemlikatkılar sunacaktır.

Avusturya’da başlayan eylemler Avrupa’ya yayılıyor…

Öğrenci gençlik neoliberal saldırılara başkaldırdı!

“Bankalara değil, eğitime bütçe!”Almanya’nın başkenti Berlin’de, eğitimin paralı hale getirilmesine karşı yaklaşık 25 bin öğrenci alanlara

çıktı.3 hafta önce Avusturya’da başlayan öğrenci eylemleri İsviçre’den sonra Almanya’ya da sıçradı.17 Kasım günü öğrenciler tarafından Almanya’nın 50 ayrı şehrinde, miting ve yürüyüşler şeklinde organize

edilen eylemlerden biri de Berlin’de gerçekleştirildi.Yaklaşık 25 bin kişinin katıldığı eylem, Alexanderplatz’da Kızıl Belediye önünde saat 11.00’de mitingle

başladı. Çoğunluğunu liseli ve üniversiteli öğrencilerin oluşturduğu eyleme coşkulu bir hava hakimdi. Mitingsaat 12.00’den itibaren Kreuzberg semtine doğru yapılan yürüyüşle devam etti. Taşınan pankartlar, dövizler veatılan sloganlarda eğitimin paralı hale getirilmesine son verilmesi, üniversite harçlarının kaldırılması, herkeseeşit, demokratik, bilimsel eğitim hakkı sağlanması talepleri ön plana çıktı. Bankalar yerine eğitime bütçeayrılmasını talep eden öğrenciler kapitalizmin krizinin faturasını ödemeyeceklerini belirttiler.

Öğrenciler “Eğitim grevinden genel greve!” sloganını yükselterek işçi ve emekçilerden destek istedi. Yürüyüş Kreutzberg semtinde yapılan mitingle bitirildi.

BİR-KAR Berlin

Page 28: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Ortadoğu’da çatışmalar keskinleşiyor...28 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Ortadoğu halklarına karşı giriştiği iki vahşi işgalinABD savaş makinesi için bir bataklığa dönüşmesi,önceki ABD başkanı Bush liderliğindeki neofaşistçetenin Latin Amerika’ya dönük müdahalelerinisınırladı. Bu durum bir tercihten değil fakatzorunluluktan kaynaklıydı. Zira Afganistan, Irakişgalleri, direnişler sayesinde ABD’nin bataklığınadönüştürülmeseydi sıra İran ve Suriye’ye degelecekti. Halkları köleleştirme seferinde bu ikiülkenin dize getirilmesi, neofaşist çete için önceliklihedefler arasındaydı…

İlk soluklanmada gözler GüneyAmerika’ya çevrildi

Irak’tan çekilmenin tartışılmaya başlandığıdönemde Pentagon’un savaş baronları, gözleriniyeniden Latin Amerika’ya dikme fırsatı buldular.Kıtada yükselen “sol dalga”nın gücüyle yönetimegelen ABD karşıtı hükümetler, uzun süredirWashington’daki savaş kundakçılarının huzurunukaçırıyordu.

Kıta ülkeleri arasında birlikler oluşturan,ekonomik, siyasi, askeri işbirliğini geliştiren bu ülkeliderleri, gerektiğinde ABD’ye kafa tutmaktan da geridurmuyor. ABD’nin geçmişte kıta halklarına karşıişlediği ağır suçları da teşhir eden liderler, emekçikitlelerden aldıkları desteğe de dayanarak bağımsızyol yürümek için ciddi bir çaba harcıyorlar.

Dünya jandarması ABD’de egemen olan zihniyetegöre bu gidişe dur diyebilmek için namluları LatinAmerika halklarına çevirmek gerekiyordu; bumisyonu, ‘değişim’ vaat ederek başkanlığa gelenBarack Obama üstlenmiş bulunuyor.

Savaş üsleri kıta halklarına karşı…

Ekvador’dan kovulunca bu ülkedeki MantaÜssü’nü boşaltmak zorunda kalan Pentagon,Kolombiya’da 5 yeni üs kurmak için harekete geçti.Kolombiya’daki kontra-faşist rejimle anlaşan BarackObama yönetimi, hızla üs yapımına başladı.

Üslerin kurulmasını “ABD emperyalizminin kıtahalklarına karşı savaş ilanı olarak” değerlendirenVenezüella lideri Hugo Chavez ile Bolivya DevletBaşkanı Evo Morales, Kolombiya rejimini şiddetleprotesto etmiş, bu tutum bölgedeki diğer ülkelerinliderleri tarafından da desteklenmişti.

ABD ile yapılan anlaşmaya gösterilen serttepkilerin önünü kesmeye çalışan kontra rejimin şefiAlvaro Uribe, “üslerin komşu ülkelere karşıkurulmadığını, uyuşturucu ticareti ve terörlemücadelenin hedeflendiğini” iddia etti; bu palavraWashington tarafından da desteklendi.

Bu safsatalara elbette inanan olmadı. 28Ağustos’ta, Kolombiya’daki askeri üsler sorununugörüşmek üzere Arjantin’in Bariloche kentindetoplanan UNASUR üyesi ülke liderleri, yoğun birtartışmanın ardından ortak bir bildirge yayınladılar.“Güney Amerika’nın bir barış ülkesi olarak kalmasıgerektiğinin” vurgulandığı bildirgede, “yabancı askerigüçlerin, bölgenin hiçbir ulusunun bütünlüğünü veegemenliğini tehdit etmemesi gerektiği” ifade edildi.

Bu arada üsleri kıta halkları için büyük bir tehditolarak değerlendiren Chavez de, hem Venezüellaordusuna hem de halka çağrıda bulunarak savaşahazır olmalarını istedi. ‘Merhaba Başkan’programında canlı yayında konuşan Chavez şunlarısöyledi: “Savaştan korunmanın en iyi yolu onahazırlanmaktır. O halde temel hedefimize dönük birgün bile kaybetmeden işe koyulalım, savaşahazırlanalım, halkımızın savaşa hazırlanmasınayardım edelim çünkü bu hepimizin sorumluluğudur”.

ABD’yi uyaran Chavez, “Amerika BirleşikDevletleri’ne sesleniyorum çünkü efendi ilekonuşmaya ihtiyaç var. Yanlışa yönelme başkanObama ve Kolombiya’yı kullanarak Venezüella’yakarşı saldırı emrini verme. Yanlışa yönelme çünkü herşeye hazırlıklıyız ve hiçbir zaman Yanki kolonisiolmayacağız” diye konuştu.

ABD Hava Kuvvetleri’nin resmi belgesikirli planların ortaya dökülmesini sağladı

Üslerden bütün kıta halklarına karşı saldırıyageçebilme olanağına kavuşan Pentagon’un savaşbaronlarının kirli planları, Kolombiya İstihbaratServisi’nden (DAS) 3 ajanın yakalanması ile deşifreedildi. Ajanlarla birlikte ele geçirilen belgeler, Küba,Venezüella, Ekvador halkları ve yönetimlerininöncelikli hedefler olduğunu ortaya koydu. Ajanlarıyakalayan Venezüellalı yetkililer, her üç ülkeye karşıyapılması planlanan birçok ‘aktif istikrarsızlaştırmave casusluk operasyonunu’ ortaya çıkardı.

Obama yönetiminin hazırladığı saldırı planınınkapsamını, Chavez’in daha önce sözünü ettiği ABDhava kuvvetlerine ait belge ise, tüm yönleriyle gözlerönüne serdi.

ABD Hava Kuvvetleri tarafından yayınlananresmi belge, Kolombiya’daki Palanquero askeriüssünün, Pentagon’a “Güney Amerika’da tamkapsamlı operasyonlar yapma fırsatı” tanıyacağınıortaya koyuyor.

ABD-Kolombiya arasında imzalanan askerianlaşma ile Amerikan savaş makinesinin yedi askeriüssün kullanımını olanaklı kılıyor. Dahası,Kolombiya topraklarındaki “diğer bütün bölge veüslere hiçbir kısıtlama olmaksızın girilmesinin ve bualanların kullanılmasının” da önü açılmış oluyor.

ABD savaş makinesine tanınan ayrıcalık bunlarlasınırlı değil. ABD ‘özel savunma ve güvenlikmüteahhitleri’ de dahil olmak üzere Birleşik Devletleraskeri ve sivil personeline ülkedeki bütün üslerden -hatta ticari havaalanlarından- askeri operasyonlar içinyararlanabilme yetkisi de veriliyor.

Belge, Barack Obama yönetiminin saldırgan

niteliğini tüm iğrençliğiyle ortaya koyuyor. Belgede,Pentagon’un hedefleri arasında bölgedeki “Amerikakarşıtı ülkeler”den gelebilecek “sürekli tehditler”lemücadele etmek için “sadece Kolombiya”da değil,bütün Güney Amerika’da “tam kapsamlı askerioperasyonların geliştirilmesi”nin gerekliliğine devurgu yapılıyor…

“Amerika karşıtı ülkeler” tanımının kimlerihedeflediği bir sır değil. Bu listenin başında Küba,Venezüella, Bolivya, Ekvador bulunmaktadır. Demekoluyor ki, Pentagon’daki savaş barolarının namluları,öncelikle bu ülke haklarına çevrilecektir.

Sınıf savaşımları ve ezilen kıta halklarıylaABD emperyalizmi arasındaki

çatışmalar sertleşiyor!

Emperyalist ABD rejiminin Güney Amerikahalklarına karşı saldırı hazırlığına başlaması sürprizdeğil. Zira kıtayı “arka bahçe” olarak tanımlayanBeyaz Saray’ın akıl hocaları, ABD’nin dünyajandarmalığını sürdürebilmesi için öncelikle LatinAmerika’ya egemen olması gerektiğini savunuyor.ABD ‘ulusal güvenlik’ doktrininin bu tezi temelalması, Pentagon’daki savaş baronlarının “arkabahçe”deki “sol dalga”ya uzun süre seyircikalmalarının mümkün olmadığına işaret ediyor.

Elbette ABD rejimi Güney Amerika’ya tümüyleilgisiz değildi. Venezüella’da Hugo Chavez’e karşıfiyaskoyla sonuçlanan darbe girişimi, Honduras’taManuel Zelaya’nın faşist askeri darbe ile devrilmesi,Paraguay’da başkan Fernando Lugo’ya karşıtezgahlanan bir askeri darbenin açığa çıkartılması…Tüm bunlar ABD’nin kıtadaki gelişmelere “ilgi”sizkalmadığını ortaya koyuyor.

Buna rağmen son yıllarda “arka bahçe”yegösterilen “ilgi”nin sınırlı kaldığı da bir gerçek. 20.yüzyılın ikinci yarısında, faşist cuntalar aracılığıylakıtayı bir kan deryasına çevirenlerin son 10 yılda üçaskeri darbe tezgahlamaları, Ortadoğu bataklığındaçırpınan savaş baronlarının kıta halklarıyla fazlauğraşamadığının göstergesi sayılıyor.

Açığa çıkarılan ABD Hava Kuvvetleri kaynaklıbelge, bu dönemin artık sona erdiğine işaret ediyor.Bu ise, kıtada hem sınıf savaşımlarının hem ezilenkıta halklarıyla ABD emperyalizmi arasındakiçatışmaların önümüzdeki dönemde şiddetleneceğinigösteriyor.

Emekçiler lehine yapılan düzenlemelere birsüredir tahammül etmek zorunda kalan kıtadakiburjuva kesimlerin, ABD’nin bu saldırganmüdahalesini dört gözle beklediklerinden kuşkuduyulamaz. Zira tek başlarına kaldıklarında “soldalga”nın önünü kesme gücünden yoksun olduklarınıanlamış bulunuyorlar. Pentagon’un savaş baronlarınınaktif desteğini aldıklarında ise, sicili kanlı bu asalaksınıflar, büyük bir olasılıkla daha küstah, dahasaldırgan bir tutum içine gireceklerdir.

Keskinleşmesi kaçınılmaz görünen çatışmalarınsonucunu, son on yıllarda mücadele deneyimleri iyicezenginleşen kıta işçi ve emekçileriyle ilerici vedevrimci güçlerin direnme gücü ve iradesibelirleyecektir.

Pentagon’un savaş baronları namluları yeniden Latin Amerika halklarına çeviriyor...

Yaklaşan çatışmanın sonucunu halkların devrimci direnme kararlılığı belirleyecektir!

Keskinleşmesi kaçınılmaz görünençatışmaların sonucunu, son onyıllarda mücadele deneyimleri iyicezenginleşen kıta işçi ve emekçileriyleilerici ve devrimci güçlerin direnmegücü ve iradesi belirleyecektir.

Page 29: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Ulusların kendi kaderlerini belirleme hakkını, dahagenel ve geniş bir ifadeyle ulusların özgürlüğünü veeşitliğini ikirciksiz ve içtenlikle savunmak, devrim cienternasyonalizmin kaçınılmaz bir gereğidir. Bu ilkeçok önemli, ancak en az bunun kadar önemli olanbaşka bir ilke daha var. O da şu:

Devrimci sosyalistler, devrimci enternasyonalistler,ulusal hareketlerin gelecek projelerine, toplumsalkonumlarına, örgütlenme ve mücadele tarzlarına,bütün bunların bir sonucu olarak pratikuygulamalarına kayıtsız kalabilirler mi, ya da bukonuda olup bitenleri görmezlikten gelebilirler mi?

Uluslararası gericiliğe karşı duruş, ulusalhareketlere karşı tavırda belirleyici bir ölçüttü. Budaha da genişletildi, yeniden tanımlandı; dünyadevriminin çıkarları, dünya sosyalist sistemine katkıgibi ölçüler eklendi. Ancak bu ölçülerin yorumu vepratik anlamı her zaman söylenen sözle tamörtüşmedi, dahası dar sistem çıkarlarına kadarindirgendi.

Bu konuda en önemli örneklerden biri, gençSovyetler Birliği ile Kemalist hareket arasındaki ilişki,1921 Anlaşması’dır. Bu dönem Lenin’in hayattaolduğu, parti ve Sovyet politikasını belirlemekonumunda olduğu bir dönemdir. Sovyetler’in, Türkmilli hareketini kendi dış politika çıkarları bakımındandesteklemesi anlaşılırdır. Emperyalist kuşatmanın belliölçülerde “Güney cephesinden” yarılıyor olması vebuna anlam verilmesi politik olarak anlaşılır birdurumdur. Ancak aynı dönemde 3. Enternasyonalüyesi bir partinin, TKP’nin önderi dahil 15 üyesininKaradeniz’in azgın sularında Kemalist harekettarafından katledilmesi karşısında sessizliğegömülmesi, bu konuda hiçbir tepkinin verilmemesianlaşılır mıdır? Sovyet hükümeti, SBKP’nin bukonuda tam anlamıyla “üç maymunları” oynamasınınyanı sıra Komintern’in aynı tutumu göstermesi neyleaçıklamak gerekir? Burada feda edilen salt, 15komünist mi, yoksa devrimci enternasyonalist ilkeninkendisi mi?

Bu örnekte dış politika ihtiyacı ile devrimci ilkelertam bir çatışma içindedir. Pratikte gerçekleşen çözüm,ilkenin politik kaygılar için feda edilmesidir!

İlkenin politik kaygı ve hesaplara feda edilmesi,salt çok zorunlu ve kaçınılmaz gerekçelerin egemenolduğu belli bir tarihsel kesitle sınırlı kalmıyor. Bu,Sovyet dış politika çizgisi haline geliyor.

Kaldı ki Osmanlı İmparatorluğu ve onun yıkıntılarıüzerinden, yine arta kalan devlet aygıtıyla hareketegeçen, anti-emperyalizmi hayli tartışmalı bir hareketinprogramı, ezilen sınıf ve halklar karşısındaki durumutartışılmadan, salt dar devlet çıkarları ve onun dışpolitika gerekleri bakımından bakmak, politik, taktikve stratejik bakımından anlaşılabilir; ama ilkelerbakımından savunulacak bir yanı yoktur…

İlkeler ve devrimci çizgi bir kez çiğnendi mi, herşey taktik veya politik gereklerle açıklandı mı,kuşkusuz orada devrimci teori ve yaklaşımın yıkımsüreci de başlar. Sovyetler’in dış politika ihtiyaçlarıenternasyonalizm, dünya devriminin merkezi çıkarlarıadına “parça” olarak algılanan her şey rahatlıkla fedaedilir. Olan da bu olmuştur. İlk dönemlerde belki bir“sapma” olarak tanımlanabilecek bir tavır, giderek birideolojik ve stratejik çizgi ve tartışmasız bir uygulamaanlayışı haline gelir.

Aynı örneğimize dönersek, kuşkusuz Lenin vepartisi, Mustafa Kemal Hareketi hakkında hamhayallere kapılmış değillerdi. Onun programı vetoplum projesi hakkında da yanlış beklentiler içindedeğillerdi. Ama bu hareket karşısında uzun yıllardestekçi konumunda olmuşlardır. Mustafa Suphi vearkadaşlarının katli, sonraki yıllarda gerçekleştirilenKürt kırımı ve Kürdistan’ın yeniden fethi ve bunlarınsonuçları hakkında içinde bulundukları derin sessizliğisürdürmede bir sakınca görmediler… Ulus devletçizgileri, tek şef, tek parti diktatörlüğünü kurmaları daSovyet yönetimine eleştirel bir tavır geliştirmelerineyetmedi. Peki, bu rastlantı mı? Yoksa Sovyetsosyalizmi bu muydu, onlar da bunun gereğini miyapıyorlardı?

Kemalist hareketin “ulusal hareket” olup olmadığıtartışma konusudur. Bize göre değildir, devlete dayalıve devlet aygıtı tarafından gerçekleştirilen bir hareket,özünde halk ve uluslar düşmanı, Ermeni soykırımı gibibir katliamı arkada bırakmış, devlet-ulus hedefine görekendisini yapılandıran bir harekettir. Bu hareketi I.Emperyalist Paylaşım Savaşı’ndaki OsmanlıDevleti’nin politikalarından bağımsız da düşünmemekgerekir. Burada bir devamlılıktan söz etmek, bir abartıdeğil, bir gerçekliğin dolaysız ifadesi olur… Buhareketin modernist boyutları tartışılabilir, ama bu,şimdilik bizim konumuz değildir. Bu hareketin hiçbirpolitikasına, en başta da programına politik sonuçlarıolabilecek eleştirel yaklaşımları olmamıştır.

Daha sonraki dönemlerde devletleşme süreçlerindebirer diktatörlük haline gelen ulusal kurtuluşhareketlerinin, Sovyetler’in desteğine mazhar olmayadevam etmeleri salt politik gerekçeler ve uluslararasıdengelerle açıklanabilir mi?

“Başkalarının” özgürlük, demokrasi, insan haklarıkonularındaki “hatalarını” gündeme getirmek için,politik kaygıların ötesinde her şeyden önce kendisininbu konularda örnek bir yaklaşımı ve pratiği olmasıgerekir. Bütün farklı düşüncelerin bastırıldığı vesusturulduğu, bunun da “eski düzen kalıntıları”tanımlamalarıyla meşrulaştırıldığı bir politik sistemin,başkalarının bu konudaki “kusurlarını” gündemegetirmesi mantıklı ve mümkün olabilir mi?

Evet, sonuna kadar desteklediğiniz, eski ulusalhareketler, klasik sömürgecilikten kurtuldular, belli biruluslaşma ve gelişme sürecine girdiler. Bu sınırlıgelişmelerin yanı sıra ortaya kaba ve geri despotikdiktalar ortaya çıktı. Bunun böyle olacağı az-çok

biliniyordu. Ama işin bu boyutuyla hiç ilgilenilmedi. Neden? Bu sorunun yanıtı verilmeden bu konuda sağlıklı

bir teorik ve ilkesel sonuca ulaşmak mümkün değildir.Ulusal sorun da dahil sayısız toplumsal ve politik

sorun en genel anlamda iktidar sorunudur. O zamandevrimci sosyalizmin temel kırılma noktası veyanirengi noktası da iktidar sorunu karşısındakiyaklaşımı ve duruşudur.

Mustafa Kemal ve diğer eski ulusal hareketlerin“içişleri” ve iç yapıları, uygulamaları hakkında ciddibir eleştirel tavrın alınmaması, en geri burjuvademokratından daha geri bir tavrın sergilenmesi, biryanıyla güncel politik kaygılarla, ama esas olarakiktidar teorisi ve somut kurumlaşması karşısındakiduruşla doğrudan bağlantılıdır.

Denilecek ki, o toplumlarda ulusal hareketlerin butoplumsal-sınıfsal yapısından daha ileri bir yapıbeklenemezdi. Bu doğru, ama ulusların kendi kaderinibelirleme, ulusal özgürlük ve bağımsızlık adınadesteklenen hareket, kendi içinde en gerici yapılarıkurumlaştırıyor, bu noktada dün savaştığı gücü vesistemi kendisi için en iyi “öğretmen” olarak alıyorsa,bu konuda tek bir sözün, eleştirel bir duruşunsergilenmemesi, gerçekten rastlantı mı? “Ortaya çıkanbu toplumsal ve politik tablo bizi ilgilendirmiyor,oranın, o halkın kendi iç sorunudur” deyip bir kenardaseyirci konumunda kalırsak ve buna da sosyalist tavırdeniliyorsa, o zaman “bu nasıl bir sosyalizmdir” diyebir sorgulama başlamayacak mı? Başladığı biliniyor!

Bir yanda ulusal baskı ve sömürgeci sistemiuygulayan güçler karşısında halkların ve uluslarınulusal bağımsızlık ve özgürlük istemlerini vemücadelelerini içtenlikli olarak desteklemek, hatta busorunu ve mücadeleyi kendi sorunu ve mücadelesiolarak algılamak ne kadar devrimci ilkenin birgereğiyse; yine bu noktada ulusal baskı ve sömürgecisistemi uygulayan güçlerin paraleline düşecekyaklaşım ve tavırlardan kaçınmak bir zorunludur. Amabunlarla birlikte ulusal hareketin “iç işleri” ve günlükuygulamaları ve yapılanmaları ile gelecek tasarımıkarşısında eleştirel bir tutum içinde olmak, onların hertürlü olumsuz yapı ve uygulamasının arkasındadurmamak, bunu kapatan bir yaklaşım içindeolmamak, anılan bu iki yaklaşım ve tutumu birbütünlük içinde dengelemek bir o kadar kaçınılmazdır!

Devam edecek… 17 Kasım 2009

Ulusal soruna dvrimci yaklaşım! Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak H 29Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

Ulusal soruna devrimci yaklaşımınparadoksları - 2

M. Can Yüce

Page 30: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Zere’den mektup var!30 H Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2009/45 H 20 Kasım 2009

TUYAB Bakırköy Kadın Hapishanesi’ndeyaşanan baskılara ve tutsak yakınlarının görüşgünlerinde karşı karşıya kaldığı keyfi uygulamalaradikkat çekmek amacıyla görüş günü olan 13 KasımCuma günü Bakırköy Kadın ve Çocuk Tutukeviönünde basın açıklaması yaptı.

Açıklamada devletin hapishanelere, toplumunilerici güçleri olan devrimcilerin iradelerini elegeçirilecek yer olarak baktığını belirten Semina Köz,bunun sonucunda tecrit ve işkencenin de olacağınıvurguladı.

Hapishanelerde yaşanan sorunların sadeceBakırköy’de yaşanmadığını, Edirne F Tipi’ndekaloriferlerin yakılmadığını, sıcak suyun hiçakmadığını, devrimci basının tutsaklara verilmeyerekel konulduğunu ve tutsakların tedavilerininyapılmayarak ölüme terk edildiğini ifade etti.

Köz, Bakırköy Kadın Hapishanesi’nde yaşanansorunları maddeler halinde şöyle sıraladı:

1- Gerekli düzenlemeler yapılmadığı içinziyaretçilerin neredeyse gününün tamamı yakınlarıylagörüşebilmek için tükenmektedir.

2- İdarenin gerektiği kadar personelvermemesinden kaynaklı giriş işlemleri çok uzunsürmektedir.

3- Görüşçülerin eşyalarını koymaları için bulunandolapların çoğu ya kilitlidir ya da anahtarbulunmamaktadır ve bu sorun acil bir şekildeçözülmelidir.

4- Açık ve kapalı görüş saatleri kısa tutularakgörüş hakkı gasp edilmektedir.

5- Kapalı görüşlerde hiçbir uyarı yapılmadantelefon kesilerek görüş bitirilmektedir.

6- Tutsak yakınlarının gönderdikleri mektuplaridare tarafından postaya geç verilmektedir. Hatta, bazımektuplar hiçbir zaman tutsaklara ulaşmamaktadır.

7- Hasta tutsakların hastaneye sevklerinin geçyapılması ve askerlerin muayene esnasında dışarıçıkmaması nedeniyle tedaviler engellenmektedir.

8- Özellikle açık görüşlerde onursuz bir şekildearama dayatılmaktadır.

Açıklama, mücadele çağrısıyla sona erdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Platform saldırıları kınadıÜmraniye 1 Mayıs Mahallesi’nde bulunan Anadolu Haklar Derneği ve Gülsuyu’nda bulunan Gülsuyu

Gülensu Haklar Derneği’ne yönelik 9 Kasım Pazartesi akşamı gerçekleştirilen saldırılar Devrimci Demokratik

Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu tarafından kınandı. Tamamen kullanılamaz hale gelmiş olan dernek binasında 13 Kasım günü incelemede bulunan platform

bileşenleri yaptıkları açıklamada devrimci ve demokratik yapılar arasında gerçekleşen şiddet eylemlerinin her negerekçe ile gerçekleştirilmiş olursa olsun kabul edilemez olduğunu söylediler. Platform adına bir heyetin DTP ilegörüştüğünü ve DTP’nin eylemleri sahiplenmediğinin de belirtildiği açıklamada platformun sürecin takipçisiolacağı ifade edildi.

Güler Zere’den mektup var!Adana Balcalı Hastanesi’nde tutulduğu mahkum koğuşundan, dışarıda yürütülen güçlü mücadelenin

sonucunda özgürlüğüne kavuşan ve kanser tedavisine İstanbul’da Çapa Tıp Fakültesi Hastanesi’nde devameden devrimci tutsak Güler Zere’nin 2 günlüğüne hastane dışına çıkarılmasına izin verildi.

13 Kasım Cuma günü doktorlarının izniyle hastaneden çıkan ve 2 gün boyunca ailesi, dostları veyoldaşlarıyla vakit geçiren Zere kamuoyuna yeni bir mektupla seslendi.

Güler Zere’nin kaleme aldığı mektubu yayınlıyoruz:Öncelikle selam ve sevgilerimi gönderiyorum. Biliyorum ki şu anda içinde bulunduğum ruh halim,

düşüncelerim merak ediliyor. Doğrusu hala duygularım tek bir tarafa doğru akmıyor. Karışık. Şimdi dışarıdayım. Yani Özgür. Özgür bir ortamda tedavi edilmeye çalışılıyorum. Bugüne nasıl geldik?

Elbette emekle, özveriyle, fedakarlıkla, azimle, “biz”im gücümüzle geldik. Zulmün elinde bırakılmadım.Mücadele dalga dalga yayıldı. İmzadan afişlere, afişlerden oturma eylemlerine kadar büyüdü. Kararlılıkladevam edildi. Öyle ki adımı duymayan neredeyse kimse kalmadı.

Gün oldu soğukta, yağmurda kaldınız, gözaltına alındınız. Bunları duyunca her defasında ben daha çokhayata sarıldım. Yatmaktan utandım. Hani şair demiş ya; “senin karşında ölmekten utanıyorum” öyle bir şeybenimki de.

Adeta bir kapıydı zorlanan ve o kapı açıldı. Mücadele zorladı o kapıyı. Mücadele açtı o kapıyı. Bugünemücadele ile geldik. Ben ne diyeceğimin zorluğunu yaşıyorum aslında. Teşekkür etsem... Bu mücadeleyibaşlatan, yükselten, canlarıma, emek verenlere, omuzlayanlara, destek verenlere, basın emekçilerine teşekkürediyorum.

Geç bırakıldım. Fakat bunun sorumlusu mücadele değil. Aşikar olan düzenin ta kendisidir. Beni ölümünkıyısına getirip öyle bıraktılar. Yaşam hakkım gaspedildi. Dışarıda “ölme hakkı” verildi. Bunu daunutmayacağım. Henüz içeride hasta tutsaklar var. Hala tecrit var. Ki tecritin ta kendisidir ölüm.

Benim bir yanım buruk. Hastalık şu bu değil bu burukluğun sebebi. Sebep tutsak yoldaşlarım,dostlarımdır. Onları çok özlüyorum. Beni teselli eden tek şey ise, ne yapıyorsam onlara yapıyorum. Kiminelini tutuyorsam onların sıcaklığını da parmaklarımın arasına yüklüyorum. Ve yüreğimdeki gücün sebebionlar, tüm sevdiklerim... Sizleri çok seviyorum...

Sevgi ve saygılarımla Güler Zere

TUYAB’tan görüş gününde eylem

Page 31: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

Gebze’de Adem Yavuz ve Cumhuriyet Mahallesi emekçileri kentsel dönüşüm projesi kapsamındayıkımı gündemde olan mahallelerine sahip çıkmaya devam ediyorlar.

Emekçiler, 13 Kasım günü gerçekleştirilen Kocaeli Belediyesi Meclis Olağan Toplantısı sırasındaKocaeli Büyükşehir Belediyesi önünde eylemdeydiler.

“Kentsel ranta hayır” pankartını açan emekçiler meclis olağan toplantısından çıkacak kararı beklediler. Saat 18.00’e kadar sloganlar eşliğinde oturma eylemi gerçekleştiren emekçiler Kocaeli Büyükşehir

Belediye Başkanı İbrahim Karaosmanoğlu’nun açıklama yapmasını beklediler. Hiçbir açıklama yapmadanbelediyeden ayrılan Karaosmanoğlu mahallenin rızası olmadan yıkımların olmayacağını ve bu konununmeclis toplantısının gündeminde olmadığını iletti. Bu konunun şimdilik rafa kaldırıldığını belirtti.

Dernek adına yapılan konuşmada ise “yıkımların ertelendiği söyleniyor ancak bu iptal olduğu anlamınagelmiyor mücadelemiz devam edecek” denildi. Eyleme yaklaşık 600 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Gebze

31 Ocak 2008 tarihinde İstanbul-Davutpaşa’da meydana gelen patlamada yaşamını yitirenlerin veyaralananların yakınları yargılama sürecine geçilmemesine yönelik tepkilerini göstermeye devam ediyorlar.

Taksim Tramvay Durağı’nda her Cumartesi basın açıklaması gerçekleştiren Davutpaşa mağdurları buhafta “Hissemize hukuk devleti düşmüyor mu?” diye sordular.

“Davutpaşa’yı unutmadık, unutturmayacağız” pankartı açan Davutpaşa mağdurları patlamada ihmaliolanlar ve görevini yapmayanlar yargı önüne çıkarılıncaya kadar olayın peşini bırakmayacaklarını ifadeettiler.

Açıklamada, Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesi’ne teslim edilen iddianamenin henüz kabul edilmemesinedeniyle yargılama aşamasına geçilemediği, patlamaya ilişkin henüz açılmış bir ceza davasının olmadığıvurgulandı. Açıklamada şunlar söylendi:

“Bizler bugüne kadar nasıl sabırla adalet aramaya devam ettiysek, Bilirkişi Raporu’nda belirtilenlerinve İçişleri Bakanlığı’nın yargılanması için çaba göstermeye devam edeceğiz”

Kızıl Bayrak / İstanbul

Merhaba yürek dostlarım... Sevgili dostlar, sınıf mücadelesinin en ihtiyaç duyduğu bir süreçte TKİP kurulmuştur. Devrimci

enternasyonal dayanışma ilkelerine bağlı kalarak her zaman tutarlı ve dürüst bir politikanın takipçisiolmuştur.

Biz cezaevlerinde bulunan Kürdistan Devrimci Sosyalistleri dava tutsakları olarak kardeş parti olanTKİP’nin 7 Kasım kuruluş yıldönümünü yürekten kutluyoruz. En içten devrimci duygularla selam, saygı vedostluğun sıcaklığıyla kucaklıyoruz.

Sevgi ile umut ve inatla kalın. Serkeften...Yaşasın devrimci enternasyonal dayanışma!Yaşasın devrim ve sosyalizm

Mehmet YamaçE Tipi Hapishanesi C-15MUŞ

26.10.2009

CMYK

MücadelePostası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Bütün işçi kardeşlerime sesleniyorum. Fabrikalarda sömürülüyor ve eziliyoruz. Sabahtan akşama kadarçalışıyor, geleceksizlik işten atılma korkusu ile işsizlik ile boğuşuyoruz. Ama bu bizim kaderimiz değil!

Sorunlarımıza çözüm bulalım ne yapmamız gerektiğini konuşalım. Biz işçilerin gerçekten örgütlenmeyeve ne yapmamız gerektiğini tartışmaya ihtiyacımız var. Sesimizi çıkarmazsak var olan haklarımız daelimizden alınacak. Çünkü şuan tazminat hakkımız, sigorta hakkımız patronlar tarafından elimizdenalınmak isteniyor. Kimse bize bu hakları “hak ediyorsunuz” diyerek vermedi. İşçiler mücadele ile grevlerlekazandılar. Daha iyi bir dünya için örgütlenelim.

Metal işçisi kardeşlerimizi metal işçileri kurultayına çağırıyorum. Örgütlüysek her şeyiz örgütsüzsek hiçbir şey!

OSB’den bir kadın işçi

Daha iyi bir dünya için örgütlenelim!

Gebze’de mücadele sürecek

Sınıf devrimcileri Ekim Devrimi’nin yıldönümüvesilesiyle Ankara Yüksel Caddesi’nde Kızıl Bayrakgazetesinin satışını gerçekleştirdiler.

Gazete satışında sivil polislerin tacizleri boşadüşürüldü ve faaliyet kararlılıkla devam etti.

Saat 16.30’da başlayan satış, DTCF’deki faşistsaldırıdan kaynaklı erken bitirildi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Kayıp yakınları, 14 Kasım günü Galatasaray Lisesiönünde 243. kez buluşarak kayıpların akıbetini sordular.Sorumluların ortaya çıkarılıp yargılanmasını istediler.

“Failleri belli kayıplar nerede? / İHD İstanbul ŞubesiGözaltında Kayıplara Karşı Komisyon” pankartı vekayıp fotoğraflarının taşındığı bu haftaki oturmaeyleminde Güçlükonak Katliamı dosyası açıldı.

15 Ocak 1996’da Şırnak’ın Güçlükonak ilçesinde 11köylünün bir minibüs içerisinde kurşunlanıpyakılmasına ilişkin dosyanın Ergenekon SoruşturmasıDavası kapsamına alınması istendi.

Eylemde Güçlükonak’ta katledilen Ahmet Kaya’nınkızı Emine Erbek ve Halit Kaya’nın oğlu RamazanKaya, olaya ilişkin tanıklıklarını ayrıntılarıyla anlatarak,yakınlarının faillerinin ortaya çıkarılmasını, yaşatılan buvahşete artık son verilmesini istediler. “İnsanca,kardeşçe, ayrımsız yaşamak istiyoruz” dediler.

Ardından, kayıp yakınlarına destek veren veGüçlükonak katliamının aydınlatılmasında çabagösteren gazetecilerden Celal Başlangıç da bir konuşmayaparak, devlet tarafından gerçekleşen Güçlükonakkatliamının bölgede işlenen katliamların en tipikörneğini oluşturduğunu vurguladı.

O dönemde yaşanılanların ardındaki gerçekleriaraştıran gazeteciler arasında yer aldığını ifade edenBaşlangıç, katliamın hemen ardından Genelkurmaytarafından Ankara’dan olay yerine götürülen yerli veyabancı gazetecilere ‘katliamı PKK’nin yaptığı’yönünde haber yazılması dayatmasına dikkat çekti.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ankara’da KızılBayrak satışı

Davutpaşa mağdurları yine sordu

Güçlükonakkatliamının failleriyargılansın!

“TKİP’nin 7 Kasım kuruluş yıldönümünüyürekten kutluyoruz!”

Şair Nedim Cd. Küçük İş Merkezi Kat 3 No: 40 Beşiktaş / İSTANBUL (Ekim Gençliği Bürosu)

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSATel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanı Kat: 3 No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Page 32: Sİ Kızıl Bayrak 09-45

25 Kasım bir günlük uyarı grevi son değil başlangıç olmalı…

Hak ve özgürlüklerimiz içinsüresiz iş bırakma eylemine hazırlanalım!