32
Kızıl Bayrak Haſtalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 25 • 20 Haziran 2014 • 1 TL S.16 Greif direnişi DİSK’e hakim bürokratik kastın korkulu rüyası olmaya devam ediyor! C ihatçı çetelerin etkili olduğu Irak, Libya ve Suriye, doğrudan emperyalist saldırılara maruz kalan ülkeler. 2003’te, on yıldan fazla süren yıkıcı bir ambargonun ardından Irak işgal edildi. 2011’de ise Libya, yedi ay boyunca savaş aygıtı NATO tarafından bombalandı... IŞİD ve emperyalist gericilik s.3 E mperyalist paylaşım savaşı ve II. Enternasyonal’in dağıldığı koşullarda sosyalist politikanın teori ve pratik birliğinin altını çizen Lenin, proleter sınıf mücadelesi açısından hayati önem taşıyan bir sorunu, stratejik tartışmaların odağına taşır. Savaş ve devrim diyalektiği s.24-25 İşçi eylemleri uykularını kaçırıyor! Sınıf saflarındaki hareketlilik artıyor. Sermayenin saldırılarına karşı öfke büyüyor. Bu gelişmeler sınıf hareketinin politikleşmesinin olanaklarını da büyütüyor. Özellikle de bu süreçte emekçi kitlelerin, sermayenin saldırıları kadar, sendikal bürokrasinin ihanetleri için de sürekli uyarılması gerekiyor. İşçilerin örgütlenmesi ve gelişen eylemliliklerde inisiyatifin tabanda olması, tabanda yer alan öncü işçilerin önderliği üstlenmesi için azami çaba sarf edilmesi yaşamsal önemdedir. İşçi sınıfının sendika merkezlerinin ihanetçi tutumundan korunmak için atması gereken ilk adım taban örgütlülüklerini inşa etmektir. Böylece sınıfın inisiyatifi ele almasının zeminini düzlemektir. Ancak bu zeminde sendika ağalarının ihanetlerinin önüne geçilebilir. Sendika ağalarından hesap sorulabilir. Taban örgütlülüğüne dayalı direnişlerin yarattığı sonuçlar için Greif deneyimine bakmak fazlasıyla yeterlidir. Greif işçileri, direnişin her anında “Söz, yetki, karar işçilerin!” anlayışı ile hareket ettiler. Bu temel anlayış Greif işçilerinin direnişini boğma cephesini zorladı. Bu açıdan Greif işçileri önemli bir deneyime imza attılar. İşçi demokrasisinin, ancak taban örgütlülüğünü oluşturan işçiler tarafından hayata geçirebileceğini kanıtladılar. s.4

Kızıl Bayrak 2014-25

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Kızıl Bayrak 2014-25 / 20 Haziran 2014

Citation preview

Page 1: Kızıl Bayrak 2014-25

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete www.kizilbayrak.net Sayı: 2014 / 25 • 20 Haziran 2014 • 1 TL

S.16Greif direnişi DİSK’e hakim bürokratik kastın korkulu rüyası olmaya devam ediyor!

Cihatçı çetelerin etkili olduğu Irak, Libya veSuriye, doğrudan emperyalist saldırılaramaruz kalan ülkeler. 2003’te, on yıldan

fazla süren yıkıcı bir ambargonun ardından Irakişgal edildi. 2011’de ise Libya, yedi ay boyuncasavaş aygıtı NATO tarafından bombalandı...

IŞİD ve emperyalist gericilik

s.3

Emperyalist paylaşım savaşı ve II.Enternasyonal’in dağıldığı koşullardasosyalist politikanın teori ve pratik

birliğinin altını çizen Lenin, proleter sınıfmücadelesi açısından hayati önem taşıyan birsorunu, stratejik tartışmaların odağına taşır.

Savaş ve devrim diyalektiği

s.24-25

İşçi eylemleri uykularını kaçırıyor!Sınıf saflarındaki hareketlilik artıyor. Sermayeninsaldırılarına karşı öfke büyüyor. Bu gelişmeler sınıfhareketinin politikleşmesinin olanaklarını da büyütüyor.Özellikle de bu süreçte emekçi kitlelerin, sermayeninsaldırıları kadar, sendikal bürokrasinin ihanetleri için desürekli uyarılması gerekiyor. İşçilerin örgütlenmesi vegelişen eylemliliklerde inisiyatifin tabanda olması,tabanda yer alan öncü işçilerin önderliği üstlenmesi için

azami çaba sarf edilmesi yaşamsal önemdedir. İşçi sınıfının sendika merkezlerinin ihanetçi tutumundankorunmak için atması gereken ilk adım tabanörgütlülüklerini inşa etmektir. Böylece sınıfın inisiyatifiele almasının zeminini düzlemektir. Ancak bu zemindesendika ağalarının ihanetlerinin önüne geçilebilir.Sendika ağalarından hesap sorulabilir. Taban örgütlülüğüne dayalı direnişlerin yarattığı

sonuçlar için Greif deneyimine bakmak fazlasıylayeterlidir. Greif işçileri, direnişin her anında “Söz, yetki,karar işçilerin!” anlayışı ile hareket ettiler. Bu temelanlayış Greif işçilerinin direnişini boğma cephesinizorladı. Bu açıdan Greif işçileri önemli bir deneyimeimza attılar. İşçi demokrasisinin, ancak tabanörgütlülüğünü oluşturan işçiler tarafından hayatageçirebileceğini kanıtladılar. s.4

Page 2: Kızıl Bayrak 2014-25

“Emperyalizm bir şiddet ve gericilik eğilimidir;çağdaş dünyadaki her türlü gericiliğin temeldayanağıdır. Faşizm, burjuva gericiliğinin emperyalistaşamadaki yoğunlaşmış biçimidir. Devlet yapısındakurumlaşmayı başardığında, faşist diktatörlük biçiminialır.” (TKİP Programı)

Bir şiddet ve gericilik eğilimi olankapitalist/emperyalist sistem, 21. yüzyılda, vahşikatillerden oluşan IŞİD gibi cihatçı çeteleri, insansoyunun başına bela etmiştir. Herhangi bir yasa, kural,ahlaki ilke veya insani değer taşımayan ölümmakinelerinden müteşekkil olan cihatçı çeteler, herşeyleriyle kapitalist/emperyalizmin ürünüdürler.Afganistan’da da, Irak’ta da, Libya’da da, Suriye’de de,Somali’de de bu böyledir.

Cihatçı çetelerin ‘Sünni Müslüman’ kökenli gençleridevşirebildiği, şu veya bu ülkenin belli bir bölgesindedestekçiler bulduğu bir olgudur. Ancak bu durum,cihatçı ölüm makinelerinin her yönüylekapitalist/emperyalist sistemin ürettiği bir belaoldukları gerçeğini zerre kadar değiştirmez. 20.yüzyılda faşizm dehşetini yaratan, her tür gericiliğinkaynağı olan bu sistem, 21. yüzyılda El Kaide, El Nusra,IŞİD ve türevlerini yarattı.

ABD, diğer batılı emperyalistler ve bölgedekiTürkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi işbirlikçi devletlerinIŞİD’i “terör örgütü” ilan etmeleri, bu güçleri hiçbirşekilde aklayamaz. Zira cihatçı çeteleri yaratan da,destekleyen de, eğiten de, silahlandıran da bugüçlerdir…

İlk kurban Afganistan

ABD emperyalizminin, sosyalizme karşı “yeşilkuşak” planı 1970’li yıllarda uygulanmaya başladı. Buplanın ilk kurbanı Afganistan oldu. 1977’de birleşenAfganistan’daki sol güçler, bir yıl sonra iktidara gelmeyibaşardılar. Dönemin Sovyetler Birliği’ne yakın duransol yönetim, batılı emperyalistleri rahatsız etmiş ve“komünizme karşı” savaşmak için CIA ile Pakistanistihbaratı cihatçı devşirmeye başlamış, teröreylemleriyle sol yönetimi sıkıştırmışlardır.

Aylar süren terör eylemleriyle baş edemeyendönemin Afgan yönetimi, Sovyetler Birliği’nden destektalep etmiş ve Kızıl Ordu Afganistan’a girmiştir. KızılOrdu’nun Afganistan’a girmesi, CIA’nın tuzağınadüşmesi anlamına geliyordu. Zira bu, CIA ve onungüdümünde hareket eden güçlerin cihatçı devşirmeişini kolaylaştırmıştır.

Güya Afganistan’ı komünizmden kurtarmak içinbaşlatılan gerici savaş 35 yıldır devam ediyor. Busürede Afganistan yüzyıl geri sürüklendi, toplumsaldinamikleri yerle bir edildi. Üretici güçleri çökertildi.Toplumsal uyanış ve gelişmenin dinamiği olan işçisınıfının oluşumu baltalandı. Halen on binlerce NATOaskerinin işgali altında bulunan Afganistan, kelimeningerçek anlamında Ortaçağ karanlığına sürüklenmiştir.

Etnik, dinsel, mezhepsel parçalanmanıntetikçileri…

Kapitalizmin gelişimine bağlı olarak uluslaşmasüreci, 19. yüzyılda şekillenmiş, 20. yüzyılın ilkçeyreğinde, kapitalizmin geliştiği ülkelerde asgari birçözüme kavuşmuştur. Sömürgeciliğin kurbanı olanhalklar ise, 1945’te Kızıl Ordu ve komünistlerin faşizmiezmesinin de etkisiyle ulusal kurtuluş savaşlarıbaşlatmış ve bu açık sömürgeciliğin çöküşü ilesonuçlanmıştır. Asya, Latin Amerika ve Afrikahalklarının çoğunluğu, 20. yüzyılın ikinci yarısındakendi devletlerini kurmuşlardır.

Etnik, dinsel, mezhepsel alt kimlikleri ikinci planadüşüren, ulusal kimliği ön plana çıkaran bu sürecinmantıksal sonucu, sınıfsal kimliklere dayalı çatışmanınöne çıkması ve her tür sömürü, eşitsizlik, baskı veköleliğin kaynağı olan kapitalizmle hesaplaşmamücadelesinin gelişmesi olmalıydı. Ancak “yeşil kuşak”planı, tarihin doğal gelişim seyrini yolundan saptırıp,etnik, dinsel, mezhepsel çatışmalara alan açan birmecraya yönlendirdi.

Bu gerici müdahale başta ABD olmak üzere batılıemperyalistler ve işbirlikçileri tarafından yapılmıştır.Tepeden tırnağa gerici ve toplumsal gelişmeyibaltalayıcı bu müdahalenin vahim sonuçlarını, IŞİD vetürevlerinin son yıllarda Libya, Suriye ve Irak’tayarattıkları vahşet tablolarıyla görüyoruz.

Afganistan’da bizzat CIA-Pakistan istihbaratı ikilisieliyle icat edilen cihatçı çeteler, 11 Eylül gibi bir olayınsorumluları tutulsa ve ABD’ye karşı savaşıyorlarmış

gibi yansıtılsa da, gerçekler bunun tersini göstermektir.2001 işgalinden sonra Afganistan’daki Taliban’ınişgalcilerle savaşması kendi eğilimi veya tercihideğildir. Tersine, Taliban yönetimi, ABD ile anlaşmakistemiş, ancak Afganistan’ı işgal etme kararı verenneofaşist çete bunu reddetmişti. Yani cihatçı çetelerinemperyalist/siyonist güçlere veya hedeflere, sistemlişekilde saldırdıkları görülmemiştir.

Onlarca ülkeden ABD işbirlikçisi güçler tarafındanAfganistan’a taşınan cihatçı çeteler, tersinden deAfganistan’dan dünyanın farklı ülkelerine transferedildiler ve birçok yerde tetikçi olarak kullanıldılar.Tunus ve Mısır’da halk isyanlarının patlak vermesininardından cihatçı çeteler Libya, Suriye, Irak ve kısmende Mısır’a taşındılar. Afganistan’da ortaya çıktıklarıandan itibaren CIA tarafından yönlendirilen veemperyalist planlara hizmet eden cihatçılar halenLibya, Suriye, Irak ve daha sınırlı sayıda Mısır, Tunus,Cezayir ve bazı Afrika ülkelerinde tetikçi olarakkullanılıyorlar.

Toplumsal gelişmenin dinamiklerini yıkanmüdahaleler

Cihatçı çetelerin etkili olduğu Irak, Libya ve Suriye,doğrudan emperyalist saldırılara maruz kalan ülkeler.2003’te, on yıldan fazla süren yıkıcı bir ambargonunardından Irak işgal edildi. 2011’de ise Libya, yedi ayboyunca savaş aygıtı NATO tarafından bombalandı;ardından silahlı çetelerin eline teslim edildi. Yine2011’de Suriye’ye karşı seferber olan emperyalist

IŞİD ve kapitalist/emperyalist gericilik…

Page 3: Kızıl Bayrak 2014-25

Irak’ta yaşanan son gelişmeler üzerine tüm gözlerinsanlıktan çıkmış caniler ordusu IŞİD’e çevrilmişdurumda. Yaptığı katliamlarla, işlediği vahşicinayetlerle insanlığın nefretini kazanan gerici-şeriatçıIŞİD güçlerinin bu konuma nasıl geldiği, cini şişedenkimin çıkardığı, bu canavarın nasıl beslenipbüyütüldüğü sıklıkla tartışılıyor.

Bu kıyım makinesinin, gerçekleştirdiği katliamlar vebunları bir marifetmiş gibi sanal iletişim ağlarıüzerinden yüz milyonlara izlettirmesi trajik bir sonuç.Irak, bu vesileyle bir kez daha yeni dünya düzeniningerçek yüzüne sahne olmakta. Topraklarında insankanının kurumadığı Ortadoğu’nun bir parçası Irak’ta,Amerikan emperyalizminin işgaliyle, savaş uçaklarıyla,son teknoloji ürünü ölüm makineleriyle gelen‘özgürlük’ sahnelenmeye devam ediyor. Rol şimdiIŞİD’de.

Emperyalizmin yeni dünyasındaboğazlaşan halklar

Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ve Doğu Bloku’nunçöküşünün ardından başladığı müjdelenen yeni dünyadüzeninin ne olduğunu insanlık yaşayarak öğrendi.Eski Sovyet ülkelerinin vahşi kapitalizmin sonuçlarıylatanışmaları kısa sürdü: Yoksulluk, halklar arasındadüşmanlık, yozlaşma ve çürüme! Emperyalizm icadı‘renkli devrimler’, bölgedeki devletlerin düştüğü içleracısı durumu gösterdi. Sovyetler Birliği sınırları içinde,sosyalizmin kazanımları sonucu on yıllarca birarada,kardeşçe yaşayan ulusların akıbeti, bugün Ukraynaüzerinden bir kez daha açığa çıktı.

Kendini dünyanın efendisi sayan ABDemperyalizmi, dünya halklarına layık gördüğü tekşeyin kan, zulüm ve gözyaşı olduğunu çokça örneküzerinden göstermektedir. Yugoslavya, Afganistan,Irak, Libya bu örneklerden en bilinenleridir.Emperyalistler için belirleyici olan, üzerinde farklıulusların yaşadığı topraklardaki doğal enerjikaynakları, yeraltı ve yerüstü zenginlikleridir. Buuğurda iç karışıklıklar, mezhepsel çatışmalar, savaşlarçıkarılır, gerekirse bizzat ülkeler işgal edilir. Savaştacirlerinin yaptıkları planlamalarda yaşanacak cankaybı ne kadar çok olursa olsun, bunlar yalnızca birteferruattır. İşgal edilen topraklarda yaşananişkenceler, tecavüzler sadece ‘rutin’ vakalar olarakdillendirilir.

Kapitalist sistemin sonucu olarak dünyada açlıkçeken yüz milyonlar, emperyalist kuruluşların ilgialanına girmezler. Girdiklerinde ise bu sadece gözboyama içindir. Uyguladıkları politikalar ile kara

Afrika’nın kara yazgılı insanlarını içme suyundan enacil gıda ihtiyaçlarına kadar tüm yaşamsal haklardanmahrum ederler. Fakat aynı coğrafyada kabileleribirbirlerine karşı silahlandırmaktan geri kalmazlar.

Yeni dünya düzeninin kıyım makineleri

Taliban, El Kaide ile onların IŞİD ve El Nusra gibitürevlerinin emperyalizmle olan ilişkileri, günümüzdünyasında gözüne cehaletin ve gericiliğin perdesidüşmemiş herkes tarafından bilinmektedir. Bölgeselçıkarlara göre şekillenen ilişkiler öylesine çarpıktır ki,bu kadar da olmaz denir. Fransa’nın Mali’de düşmanilan ettiklerini Suriye’de silahlandırması bunun enbariz örneğidir. Tıpkı ABD’nin vaktiyle Afganistan’dasilahlandırdığı Taliban’ı Ruslara karşı savaşa sürdüktensonra, yine Taliban gerekçesiyle Afganistan’ı işgaletmesinde olduğu gibi.

Gerici çetelerin maşa olarak kullanıldığı Suriye’de,iç kargaşanın hakim olduğu Libya’da ve işgal sonrasıbelirsizliğe, mezhep çatışmalarına terk edilen Irak’tayaşananlardan kimlerin sorumlu olduğu fazlasıylaaçıktır. El Nusra, IŞİD gibi gerici çetelerin bu bölgelerdeişlediği insanlık suçlarından sadece bu caniler sürüsüsorumlu değildir. Bu suç başta ABD olmak üzere tümemperyalist devletlerin ve işbirlikçilerinin hanesineyazılmıştır. 2003’ten sonra Irak halkına zulümuygulayan ABD emperyalizmi bu yaptıklarından nekadar sorumluysa, bugün IŞİD gibi gerici çetelerinyaptıklarından da o kadar sorumludur.

Elbette emperyalizme ve onun bölgesel çıkarlarınataşeronluk yapanlar da bu insanlık suçlarından muafdeğildir. Başta Türkiye olmak üzere bölgedeki işbirlikçirejimlerin suçu utanılacak düzeydedir. Zira Türksermaye devletinin hemen yanı başında cereyan edenolaylarda gerici çetelere sunduğu maddi, lojistik,askeri destek hesaplanamayacak boyutlardadır.Öldürülen, boğazlanan her insanda, Türk sermayedevleti ve AKP cinayet ortağıdır.

Ya barbarlık ya sosyalizm!

IŞİD gibi gerici çetelere bakılınca tiksinti ve nefretduymamak mümkün değildir. İnsanlıktan nasibinialmamış bu mahlukların beslendiği bataklık,emperyalist-kapitalist sitemdir. Bu düzen yıkılmadığımüddetçe, sistem ayakta kalmak için her zamanböylesine gerici odaklara yaslanacak ve ihtiyaçduyacaktır. Yaşananlar emperyalist barbarlığın birbaşka şeklidir.

Irak: Yeni dünya düzenininkanlı bir sahnesi

güçlerle bölgedeki işbirlikçileri, dünyanın 70’i aşkınülkesinden devşirdikleri tetikçileri Suriye’ye yığdılar.Musul’u istila eden ve başka kentlere saldıran IŞİD tamda bu gerici müdahalelerin sonucu olmuştur.

Her üç ülkenin yıllara yayılan çatışmalara maruzkalması, toplumsal dokuyu zedeliyor, üretici güçleritahrip ediyor, etnik, dinsel, mezhepsel -veya Libya’daolduğu gibi-, kabileler arası çatışmaları körüklüyor.Bölgedeki Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerinde rezil bir rol oynadıkları bu emperyalist/siyonistplan, toplumların gelişim dinamiklerini pervasızcadinamitlemeyi de hedefliyor.

Hem işçi ve emekçi dinamikleri zayıflatarak, hemetnik, dinsel, mezhepsel, kabilesel ayrımları kışkırtarakhem entelektüel birikimin taşıyıcıları ve yenidenüreticileri olan bilim insanları, akademisyenler,aydınlar, yazarlar, sanatçılar fiziksel olarak tasfiyeedilerek, varılmak istenen bir hedef var. Bu gericisaldırganlık, cihatçıların kandırabileceği veya zorlasaflarına katacağı insan malzemesinin oluşmasını dasağlıyor.

Finanse ettiler, silahlandırdılar, eğittiler…

ABD, Fransız, İngiliz emperyalistleri, Türk sermayedevleti/AKP iktidarı, Suudi Arabistan, Katar doğrudandoğruya cihatçı çeteleri finanse ettiler, eğittiler,silahlandırdılar ve siyasi olarak da yönlendirdiler.Cihatçı çetelere silah taşıyan TIR seferlerinin iki biniaştığı tahmin ediliyor. Türkiye’nin yüzlerce km’lik sınırıönlerinde açıldı. Körfez Şeyhleri’nin petro-dolarlarıyine AKP iktidarı eliyle cihatçı katillere taşındı.Suriye’de savaşan IŞİD kanadına bu destekler, halen dedevam ediyor.

Hal böyleyken IŞİD in terör örgütleri listesinealınmasının hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur. IŞİD’innamluları onlara çevrilir diye tedirgin olabilirler, amahalen bu cihatçı katilleri destekliyorlar. Zira bölgeyietnik, dinsel, mezhepsel temelde parçalamak için,cihatçıların üstlendiği iğrenç rolü başka hiçbir güçüstlenemez.

IŞİD’in vahşi kıyımları emperyalistlerle bölgedekiişbirlikçilerinin umurunda değil. Onlar işlerineyaradıkları sürece bu çeteleri tetikçi olarak kullandılar,daha da kullanacaklardır. Barack Obama iki hafta önceSuriye muhalefetine (demek oluyor ki, cihatçıçetelere) ağır silahlar da sağladıklarını itiraf etti.

Görüldüğü üzere kapitalist/emperyalizm sadece birgericilik ve şiddet eğilimi olarak değil, aynı zamandacihatçı katilleri bizzat destekleyerek, Suriye, Irak, Libyabaşta olmak üzere, bölge halklarının ödediği ağırfaturanın dolaysız sorumlusudur.

Yegane çözüm yolu emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı direniştir

Tayyip Erdoğan’ın kendini “eşbaşkanı” ilan ettiğiemperyalist/siyonist güçlerin Büyük Ortadoğu Planı(BOP), özünde iflas etmiştir. Ancak bölgeyi etnik,dinsel, mezhepsel temelde parçalama çabası (ki, bugerici-kanlı planın hayata geçirilmesi IŞİD vebenzerlerinin tetikçi olarak kullanılmalarını zorunlukılıyor) devam ediyor.

Bu kirli/kanlı/gerici planı bozacak olan halkların,emperyalizme ve bölgedeki işbirlikçilerine karşı uzunsoluklu, birleşik, meşru, militan direnişidir.

Page 4: Kızıl Bayrak 2014-25

İçinde bulunduğumuz dönemde işçi sınıfınınmücadele isteği ve bunun göstergesi olan eylemleriartıyor. Direnişler, grevler, fiili işgaller yaşanıyor.Eylemler giderek daha militan bir tarza bürünüyor.

İşçi eylemleri hem kapitalistlerin, hem AKPiktidarının uykularını kaçırıyor. Militan bir sınıfhareketinden en az kapitalistler kadar sendikapatronları da korkuyor. Sınıf hareketindekimilitanlaşma eğilimlerini kırmak için sendika ağalarıtüm hünerlerini sergiliyor, dalgakıran rolleriyle işçisınıfının mücadele isteğini boğmaya çalışıyorlar.

Sendikal bürokrasidalgakıran rolünü sürdürüyor

Greif işgali sadece sınıfın militanlaşan mücadelecitutumuna değil, sendikal bürokrasisinin ihanetine ışıktutması nedeniyle önemli bir yerde duruyor. Gelinenyerde işçi sınıfının hakları ve geleceklerini kazanmasımücadelesinin sendika bürokratlarına karşımücadelede alınacak mesafe ile doğrudan bağlantılıolduğu tüm çıplaklığı ile ortaya çıkmış bulunuyor.

Sendikal bürokrasiye karşı mücadeleyi zayıflatanbirçok yaklaşımda, içinden geçtiğimiz dönemde öneçıkıyor. Sendika ihanet şebekelerinin önemli bir kısmıdevlet güdümlü sendikacılığın rafine örnekleridir. Öteyandan “sol” söylemli DİSK’in de çıkışındaki ruhtan nedenli uzaklaştığını Greif direnişi çıplak bir şekildeortaya koymuştur. İhanet sadece Rıdvan Budak veşürekasıyla sınırlı kalmamış, DİSK Başkanlar Kurulu dayaptığı açıklamalarla Rıdvan Budaklar’ın arkasında saftutmuştur.

Greif direnişi ister devlet güdümlü olsun, ister solmaskesi takmış olsun bir bütün olarak sendikalbürokrasisinin ihanet çizgisinin kanıtı olarak kayıtlarageçti. Militan mücadeleleri ile Türkiye gündemineoturan Greif işçilerinin eylem dalgasını kırmak içinsendika ihanet şebekesi elinden geleni ardınakoymadı.

Dünden bugüne yaşananlar sendika bürokratlarınınişçi hareketine önderlik etmek için niyetleri vedüşünceleri olmadığının göstergesidir. Bu durumyıllardır süren sendika bürokrasisinin pratiğidir. İşçisınıfının düşük ücret, ağır çalışma koşulları ve zamfuryaları altında inim inim inletilmesine göz yumanlarcephesinde sendika patronları da yer almaktadır.

Sendika patronlarıhakları ve gelecekleriiçin harekete geçenişçi sınıfın tablosundanen az kapitalistler kadarkorku duyuyorlar.Koltuklarını kaybetmemekiçin kapitalistler ve devletleriylekarşı karşıya gelmemek için işçi sınıfıhareketinin karşısına dikilmekte,eylemsel süreçleri boğmak için mesaiyapmaktadırlar.

Sendika ağaları, sendikal yasalar için üçlü danışmakurullarında yer alıyorlar. Asgari Ücret TespitKomisyonu’nunda yer almaktan, sefalet zamlarınıonaylamaktan geri durmuyorlar. Özelleştirmeoperasyonlarında sermaye cephesinin yan örgütü gibihareket ediyorlar. Ayrıca işçi sınıfına dayatılangüvencesiz ve geleceksiz yaşamı ise onaylıyorlar.

Sınıfa yönelik saldırılarda AKP iktidarı tarafındandikkate alınmayan bürokratlar tabanın tepkisindençekinerek pazarlık süreçlerinin dışında kalmak zorundakalıyorlar. Söylemde yaşananlara muhalefet ediyorlar.Ama somut bir eylem planı ortaya koymaktan özenlekaçınıyorlar. Taşeronluk yasa taslağı ile ilgili DİSK’inyaptığı açıklamalar, aldığı tutum bu durumun en açıkgöstergesidir.

Sendika kasalarının boşaltılması sıradanlaşmış, işçiaidatlarıyla ayrıcalıklı yaşam bürokratlar içinrutinleşmiştir. Delege pazarlıklarında verilen rüşvetler,yapılan eğlence masrafları büyük ölçüdekanıksanmıştır. Araba, daire ve şişirilen cüzdanlarkarşılığında toplusözleşmelerin satılması, patronlarlayapılan pazarlıklarda mücadeleci işçilerin iştenattırılması, kafa kol ittifakları ve kirli koltukpazarlıkları… Tüm bunlar yaşanan çürümeyi anlatmayayeter de artar bile…

Sendikal ihanetin panzehiri tabanörgütlülükleridir

Sınıf saflarındaki hareketlilik artıyor. Sermayeninsaldırılarına karşı öfke büyüyor. Bu gelişmeler sınıfhareketinin politikleşmesinin olanaklarını dabüyütüyor. Özellikle de bu süreçte emekçi kitlelerin,sermayenin saldırıları kadar, sendikal bürokrasinin

ihanetleri için de sürekli uyarılması gerekiyor. İşçilerinörgütlenmesi ve gelişen eylemliliklerde inisiyatifintabanda olması, tabanda yer alan öncü işçilerinönderliği üstlenmesi için azami çaba sarf edilmesiyaşamsal önemdedir.

İşçi sınıfının sendika merkezlerinin ihanetçitutumundan korunmak için atması gereken ilk adımtaban örgütlülüklerini inşa etmektir. Böylece sınıfıninisiyatifi ele almasının zeminini düzlemektir. Ancak buzeminde sendika ağalarının ihanetlerinin önünegeçilebilir. Sendika ağalarından hesap sorulabilir.

Taban örgütlülüğüne dayalı direnişlerin yarattığısonuçlar için Greif deneyimine bakmak fazlasıylayeterlidir. Greif işçileri, direnişin her anında “Söz, yetki,karar işçilerin!” anlayışı ile hareket ettiler. Bu temelanlayış Greif işçilerinin direnişini boğma cephesinizorladı. Bu açıdan Greif işçileri önemli bir deneyimeimza attılar. İşçi demokrasisinin, ancak tabanörgütlülüğünü oluşturan işçiler tarafından hayatageçirebileceğini kanıtladılar.

Söylemde “söz, yetki, karar işçilerin” diyenreformist cenahın önemli bir kısmı, Greif işçileriningüçlü taban örgütlülüğüne sahip olmasından tıpkısendika ağaları gibi korktular. Greif direnişi, tabanörgütlülüğünün nasıl olması gerektiğini ve sınıfınkatılımının en demokratik biçimi olarak sınıfın tarihineyazıldı. Sonuç olarak işçi hareketinin mücadeledüzeyinin yükseltilmesi, topyekûn mücadeleninörgütlenmesi için gerekli olan işçinin öz yönetim veinisiyatifinin sürece yansımasının ürünü olan tabanörgütlenmelerinin varlığına bağlıdır. İşçi hareketi ancakyeni Greif’lerle sermayenin saldırılarını ve busaldırılara çanak tutan sendika ağalarının ihanetlerinipüskürtebilir.

Bugünkü sendikalar gerçeği, burjuva politikasınında sosyal reformizmin de çürümüşlüğünü gözlerönüne sermektedir. Reformistler işçi hareketi içindekendilerini güçlü hissettikleri her yerde kimseyidikkate almadan eylemsel süreçlerde benmerkezci biryaklaşım sergiliyorlar. Sendika yönetimlerinde koltukkapmak için her türden ilkesiz ittifaka giriyorlar. Bututumu kimi zaman gericilerle ortak liste çıkarmanoktasına kadar vardırıyorlar. Devrimci işçihareketinden ise ölesiye korkuyorlar. Ayrıca

devrimcileri sendikalardan atmak için sendikabürokratlarına örtülü destek sunuyorlar.

Reformistler sermayenin sınıfa yönelik kesintisizsaldırılarından bahsederler. Yılların kazanımlarının birçırpıda ortadan kaldırılmasından yakınırlar.Özelleştirmenin yarattığı işsizlik, sendikal haklarınengellenmesi ve kullandırılmamasından şikayetederler. Yer yer sendika ağalarını eleştirirler. Öteyandan sendika yönetim koltuklarından birine oturmaşansı doğunca da bir çırpıda çark edip sendika

ağalarına yönelik eleştirilerini unuturlar. Reformistler için sendikaların devrimcileşmesi için

adımlar atmak uçuk fikirlerdir. Sendika ağalarına karşıbir mücadele programı ortaya koymak gereksizdir.Taban örgütlerine dayalı mücadele hayaldir. Greifdirenişi “uç”, “sol sekter” bir yaklaşımın ürünüdür. İşçisınıfının taban örgütlülükleri aracılığı ilebilinçlendirilip örgütlülüğünün güçlendirilmesigereksiz, anlamsız bir çabadır. Taban örgütlülüğüsavunusu yapan sınıf devrimcileri marjinaldir. Oysaişçi sınıfının öz örgütlükleri olan taban örgütlerieylemlerin kazanımla sonuçlanmasında ve sınıfınbirliğini sağlamada kavranacak temel halkadır.

Reformistler sendika ağalarını rahatlatıyor

İşçi eylemleriuykularını kaçırıyor!

Page 5: Kızıl Bayrak 2014-25

Maden işçisinin karnıAKP’nin yalanlarına tok!

Soma’da madenci katliamının ardından geçen süresonunda hala verilen sözlerin hiçbiri yerine getirilmedi.Katliamın baş sorumlularından olan AKP, TayyipErdoğan ve kimi vekillerin ağzından, bir takımvaatlerde bulunmuştu. Bunlar arasında madendeişçilerin çalışma sürelerinin kısaltılması, güvenliğisağlanana kadar iş başı yapmama ve bu süredemaaşlarının eksiksiz yatırılacağı sözleri vardı. Busözlerin hepsi havada kaldı. Bu vaatlerin kendisinedönük tepkileri geçiştirmek için olduğu ortaya çıktı.

Yalan bir…Vaatlerin arasında madencilerin çalışma saatleri ile

ilgili düzenleme, geçtiğimiz gün, AKP tarafından verilen“taşeron tasarısının” Plan ve Bütçe AltKomisyonu’ndaki görüşmeleri sırasında “alelacele” çoksayıda değişiklik önergesi ile boşa düşürüldü. Tasarıda,“Yeraltı işlerinde çalışan işçiler için çalışma süresihaftada en çok 36 saat olup günlük çalışma süresi 6saatten fazla olamaz” hükmü yer alıyordu. AKP verdiğiönerge ile haftalık 36, günlük 6 saat olan çalışmasüresini, “yeraltında çalışılan süre” ile sınırlandırdı.Yani madencilerin ocak dışındaki çalışma sürelerindebu sınır uygulanmayacak. Madenciler ocak dışındaçalıştırılabilecek. Kısacası torba yasa kapsamındamadencilere dair göstermelik düzenlemeleryapılmakta, medyada yansıtılanın tersine taşeronlukköleliği güçlendirilmektedir.

Yalan iki…Bir diğer söz de Erdoğan’ın ifadesine göre güvenlik

önlemleri alınıncaya kadar hiç kimse madene inmeyezorlanmayacaktı. Hatta 1 Haziran’a kadar herkes izinlisayılacaktı. Bunun 2- 3 ayı bulabileceği söylendi.Bağımsız otoriteler madene girişte sorun olmayacağını,güvenli olduğunu söyledikten sonra madene girilmelidenmişti. Ancak daha 26 Mayıs’ta ‘dayıbaşılar’

madencileri işe çağırmaya başlamıştı bile. ‘Dayıbaşılar’cep telefonu mesajlarıyla işçileri “Gelen gelir gelmeyenkendi bilir, gelmeyenin ücretini ödemeyeceğiz” diyerektehdit etmişti. Sonrasında ise şirket durmadanmadencileri mesaj, baskı ve ihtarname ile çalışmayazorlamaya devam etmiştir.

Yalan üç…Maaşların kesintisiz yatırılacağı sözü yerine

getirilmedi. Maaşları ile ilgili bilgi isteyen işçilerinaileleriyle birlikte gerçekleştirdikleri eyleme ise polissaldırıyla karşılık verdi. AKP’nin her zaman için yerineeksiksiz getirdiği tek “hizmeti” bu oldu! Maden işçilerimaaşları yatana kadar yetkililerin çeşitli oyalamasöylemlerine ve verilen tarihlere inanmayacaklarınıifade ediyor.

Kendileri tesadüfen sağ kurtulan maden işçilerininyaşadıkları ile çalışma arkadaşlarını kaybetmesininacısının yarattığı travmanın boyutu ortadadır. Bununyanında işçilerin maaşları yatırılmayarak maddianlamda zor durumda bırakılmaktadırlar. Tüm bunlarlabirlikte işçiler madene inmeye zorlanmaktadır. Tüm buyaşananlar sonrasında maden işçilerinin verilensözlere, vaatlere inanmayıp kendi güçlerine dayanıpeylem yaparak isteklerini elde etmek istemesi iseanlamlı bir adımdır.

Maden işçilerinin işsizlik baskısı sonucu işvaatleriyle, ölüm kokan madenlerde çalışmalarına, yerigeldiğinde işten çıkarılma korkusuyla AKP mitinglerinetaşınmalarına, yine aynı baskıyla işteki insanlık dışıuygulamalara boyun eğmelerine alışkın sermaye vehükümet işçilerin hemen işbaşı yapacağını ya daverilen sözlerin peşinde olmayacağını sanmıştı.İşçilerin eyleme geçerek haklarını istemelerikonusunda polis şiddetine başvurması da bundandır.Yaşanan işçi katliamı ve ardından ortaya çıkanlarişçilerde artık bazı şeylerin eskisi gibi olmayacağını dagöstermektedir.

Devlet oğullarını katletti,sosyal güvencelerini kesti!

Soma Katliamı’nda yaşamını yitiren maden işçisininanne ve babasının sosyal güvencesi kesildiği içintedavileri engelleniyor. Böylece Soma’da yaşanankatliamda hayatını kaybeden madenci yakınları içinAKP tarafından yapıldığı söylenen “her şeyin” neolduğu ortaya çıkıyor.

Soma’da katledilen madencilerden olanMuhammet Girgin’in epilepsi (sara) hastası olanannesi Neriman Girgin ve böbrek rahatsızlığı bulunanbabası Muharrem Girgin, tedavi olmak için gittiklerihastaneden geri gönderildiler. Sosyal güvenceleriolmadığı için oğullarının üzerinden tedavi giderlerikarşılanan Neriman Girgin ile Muharrem Girgin’in buhaklarının, Muhammet Girgin’in ölüm bilgisininsisteme girilmesi nedeniyle kesildiği ortaya çıktı.

Muhammet Girgin’in ölümünün ardından bubilginin sisteme girmesiyle SGK, anne ve babasınınsosyal haklarını kesti. Tedavi olmak için gittiğihastanede durumu öğrenen anne Neriman Girgin, buesnada baygınlık geçirdi ve özel bir hastanede tedaviolmak zorunda kaldı.

Devlet yaraları yalanla kanatıyor

Geçtiğimiz günlerde, Başbakan Yardımcısı BülentArınç, Soma’daki katliamda yaşamını yitirenmadencilere rahmet dileyerek “Soma’da yaşananacıların yaraları sarılmak üzeredir” demişti. Ancak sağkalan işçilere taşeron köleliği getirilirken, yaşamınıyitirenlerin aileleri de sosyal güvenceden mahrumbırakılıyor. Böylece AKP ve sermaye işbirliğindeyaraların nasıl sarıldığı bir kez daha görülüyor.

TMMOB’den dayanışmaeylemi

TMMOB’nin çağrısıyla 15-16 Haziran Direnişi’ninyıldönümünde 15 Haziran’da, yüzlerce madencininkatledildiği Soma’da yürüyüş gerçekleştirildi.

Soma Ege Linyit İşletmeleri Müdürlüğü önündetoplanan TMMOB üyeleri, Madenci Anıtı’na doğruyürüyüşe geçti. En önde “Maden emekçilerininyanındayız!” ve “Yüreğimiz Soma’da öfkemiz sokakta!”pankartlarının açıldığı, Somalı işçi ve emekçilerinalkışlarla destek verdiği eylem, madenci anıtı önünegelindiğinde gerçekleştirilen saygı duruşuyla devametti.

Saygı duruşu sırasında İzmir EKK’nın okuduğu şiir,kitle tarafından coşkulu alkışlarla ve sloganlarlakarşılandı. Ardından Hükümet Konağı önüne yüründü.Atatürk heykeli önünde 301 madenci için yere 301baret dizildi. Bir yandan da kitleye siyah balonlardağıtıldı.

Burada TMMOB Başkanı Mehmet Soğancıaçıklamayı okudu. Açıklamada15-16 HaziranDirenişi’nin tarihi anlatılarak, AKP’nin yasa tasarılarınave taşeron sistemine değinildi. Açıklama biter bitmez,“Bu daha başlangıç mücadeleye devam!” sloganlarıylasiyah balonlar gökyüzüne bırakıldı.

Açıklamanın ardından madenci eşlerine söz verildi. Kızıl Bayrak / Soma

Page 6: Kızıl Bayrak 2014-25

Çelik, Kürtler’in Irak’ta ayrılmahakkı olduğunu söyledi

AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, IraklıKürt haber sitesi Rudaw’a konuştu. Çelik, “Irakbölünürse Kürtler kendi kaderlerini tayin etmehakkına sahiptir” açıklamasını yaptı.

Çelik, bu röportajda Irak Başbakanı El Maliki’yiIrak’ta yaşananlardan da sorumlu tutarak, “IraklıKürtler için de yaşadıkları siyasi sisteme kendileri kararverebilir” dedi. Çelik ayrıca, “Türkiye, Irak Kürtyönetimini şu ana kadar destekledi, desteklemeye dedevam edecek” diye konuştu.

Çelik tarafından yapılan bu açıklamalar tam birikiyüzlülük örneği. Güney Kürdistan’da Kürtyönetimiyle yapılan petrol anlaşmalarının yanı sıra,Irak’ta son yaşananların yeni şekillenmelere açıkolması, Çelik şahsında AKP’ye ve sermaye devletineLenin’in ulusal sorun karşısındaki temel çözümyöntemini hatırlatıyor.

İçerde Türk sermaye devletinin “Tek bayrak, tekdevlet, tek dil” resmi ideolojisini bilinçli olarakkullanacaksın, şovenizmi kışkırtarak bunu iç siyasettekendine malzeme yapacaksın, öte taraftan çıkarlarınıngerektirdiği yerde ulusların kaderlerini tayin hakkınasarılacaksın.

Emperyalizmin bölgesel çıkarlarıyla uyum içindeolan Irak Kürdistanı’ndaki Barzani ve Talabani’ninhükümranlık alanları geniş petrol yataklarıyla dolubulunuyor. Kürt yönetimi de bir koz olarak, elindebulundurduğu bu doğal zenginliği kendi iktidarınısağlamlaştırmak için kullanıyor. Yine Barzani yerigeldiğinde ayrı bir Kürt devletinden bahsediyordu.

Çelik’in açıklamaları da Irak’ta yaşanan sondurumun ortaya çıkarabileceği sonuçları şimdidenöngörmeye dayalıdır. Kürt ulusuna karşı imha veinkardan başka bir anlayışı olmayan, bunu Türksermaye devletinin resmi ideolojisi ve kırmızı çizgileri

olarak görenlerin böylesine ‘özgürlükçü’ söylemleriningerisinde çıkar hesapları bulunmaktadır.Emperyalizmin bölgesel projesiyle uyum içindeolunmasına ek olarak Kürt yönetimiyle uzun vadeliyapılan petrol anlaşmaları onlara “ulusların kaderlerinitayin hakkını” hatırlatmaktadır.

Kürtlere “gönüllü birlik” ve“ayrılma hakkı” yasak

Türkiye’nin, farklı ulusların eşit, özgür ve gönüllübirliğine dayalı bir cumhuriyet olduğu iddiaları, düzensavunucularının sahte söylemlerinden ibarettir. Enbasit ulusal istemleri bile gasp edilen Kürt halkı; “Nemutlu Türküm diyene” ırkçılığından, kökenine dair“kart-kurt” safsatasından, “ya sev, ya terk et”tehditlerinden, “herkes Türktür” anlayışından bugünegelene kadar nice kıyım ve katliamlar yaşadı.

Korucu, itirafçı ve dinci-gerici seçenekleri dışında,devlet için en iyi Kürdün ‘ölü Kürt’ olduğu gerçeği ortayerde durmaktadır. Tüm yaşanmışlıkların gösterdiği veispatladığı budur. Kürt halkının değil ayrılma hakkı, enbasit istemleri bile devlet terörüyle yanıtlanmaktadır.

Sistemin Kürt halkına dayattığı resmi çözümün neolduğunu inşaatı süren kalekollar göstermektedir. Kürthalkı için bu düzende “gönüllü bir birliktelik” ancakulusal istemlerini bir kenara bırakmasıyla, tümüyledüzenin resmi anlayışına uyum sağlamasıyla, verilenleyetinmesiyle mümkündür. Aksi durumlarda Türksermaye devletinin kırmızı çizgileri devreye girer.

Sonuç olarak, mevzu Irak Kürdistanı olunca‘anlayışlı’ olanların, söz Türkiye’nin resmi sınırlarındayaşayan Kürtlere gelince şovenizme sarılmaları birçelişki değildir.

RTÜK’ten IŞİD yasakları AKP Hükümeti, Musul Konsolosluğu’nun yakın

müttefiki IŞİD militanları tarafından basılmasınınardından, baskını önemsiz bir olay gibi göstermeyeçalışmış ve Ahmet Davutoğlu’nun ağzından “Irak’takargaşa varmış gibi gösteriliyor” diye kendisinemuhalif olanların sözünü keseceğine yönelik sinyallervermeye başlamıştı. Erdoğan’ın da Davutoğlu’nutamamlayan nitelikte “Yazmayın, çizmeyin”ifadelerinin ardından RTÜK, üzerine düşen göreviyaparak, Irak’ta kaçırılan konsolosluk çalışanları veTürkiyeli işçiler hakkında haber yapılmasını yasakladı.

Çağdaş Gazeteciler Derneği ise yasak kararına karşıaçıklama yayınlayarak, gazetecilerin Erdoğan’ınmemuru olmadığını vurguladı. “Bağımsız ve özgürdüşünen gazeteciler, yazarlar için bu sözlerin hiçbiranlamı yoktur. Söylendiği anda ÇGD tarafından çöpeatılmıştır” denilen açıklamada, şu ifadeler kullanıldı:

“Gazeteciler, yazarlar, çizerler Başbakanlığın,bakanlıkların memurları değildir. Sorumlu ve özgürgazeteciler, yazarlar, hem dünyada hem Türkiye’deyaşamlarını vererek, cezaevlerinde yatarak, baskıgörerek, işten atılarak, yani, ağır bedeller ödeyerekgazeteciliğin evrensel ilkelerini, halkın haber almahakkını savunan bir geçmişe, onurlu bir mirasasahiptirler, bu mirasın savunucuları olarak varlıklarınısürdürmektedirler. Gazetecilere, yazarlara, ‘otur, kalk,yaz, yazma, konuş, konuşma’ talimatı vermek,başbakan dahil hiçbir kişi ve makamın hakkı ve haddideğildir.”

Karlıova’da karakolprotestosu

Karlıova’nın Bağlı İsa Köylüleri, köylerine 5kilometre uzaklıktaki karakol inşaatını protesto etmekiçin eylem yaptı.

Karakola yürüyen eylemcilere inşaatı sürenkarakolun kulesinden anonsla, karakol bahçesinegirilmesi durumunda saldırılacağı söylendi. Bununüzerine köylüler, karakol inşaatına yaklaşık 100 metrekala durarak eylemlerine burada devam ettiler.

Köylüler adına konuşan Bağlı İsa Köyü temsilcisiEkrem Teymuroğlu, karakol inşaatına izinvermeyeceklerini söyledi.

Page 7: Kızıl Bayrak 2014-25

Cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça düzenpartilerinin aday arayışları da hız kazanıyor. AKP’deErdoğan’ın ismi anılırken, CHP ve MHP de kendilerineortak bir çatı adayı buldular. Kılıçdaroğlu bir dizi düzenpartisiyle görüşmeler yaparak girişimlerdebulunmuştu. Nihayet kendilerine yakışır bir isimde,Ekmeleddin İhsanoğlu’nda anlaştılar.

Tabanına kendini emek yanlısı, sol bir parti olarakyutturmaya çalışan CHP’nin misyonu böylece yenidenaçığa çıkmış oldu. Türkiye siyasi geçmişinde sola,Alevilere, Kürtlere düşmanlığının sayısız örneğibulunan MHP ile birlikte örülen ‘çatı’; temeli bozukolanların, bozuk düzenlerinin başına geçirecekleri enuygun çözümlerden biridir.

Seçilen ismin siyasal duruşu da oldukça alenidir.ABD emperyalizminin bölgesel ihtiyaçları için ‘ılımlıİslam’ projesini Ortadoğu’da daha bir etkin kullandığı2004-2014 yılları arasında, Ekmeleddin İhsanoğlu’nunİslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) başkanlığı yapmış olmasıçok şey anlatmaktadır.

Esasında bir avuç asalağın saltanatını sürdürmekiçin sahip olduğu bu devlet aygıtının başında kiminolduğu, konunun en önemsiz tarafıdır. Erdoğan veAKP’nin, cumhurbaşkanlığı seçimlerine yüklediğianlamın diğerlerinden görece bir farkı olmasınarağmen, meselenin özü aynıdır. Cumhuriyetintemelleriyle ilgili bir derdi olmayanların, çatısınıkiminle ördüklerinin hiçbir önemi yoktur.

Kuruluşundan itibaren kapitalist sistemin kendidöngüsü içinde şekillenen sermaye devletiningeçmişinde nice katliam ve işkencenin olduğufazlasıyla bilinmektedir. Harcında kan, gözyaşı vealınteri kullanılarak sağlamlaştırılan devlet aygıtınınkolonları tüm bu düzen partileridir. Şimdi bu kolonlarkendilerine yeni bir çatı örmeye çalışmaktadırlar.

İşin en çarpıcı tarafıysa, devletin esasına ilişkin birderdi olmayanların AKP’ye alternatif gördükleri isminGül ya da Erdoğan’dan pek de farklı olmamasıdır.Ekmeleddin İhsanoğlu’nu Kılıçdaroğlu’na önereninKemal Derviş olduğunun iddia edildiğini hatırlatmaktafayda var. Derviş bu iddayı yalanlasa da İhsanoğlu’nuolumlamakta ve uygun bulmaktadır. Yakın bir zamanönce IMF’nin memuru olarak Türkiye’ye bakan olaraktransfer edilmiş olan bu zatın, uygulanan sosyal yıkımyasalarındaki rolü bilinmektedir.

Kemal Derviş, kendinden öncekilerde olduğu gibinasıl ki kapitalist sistemin bir projesiyse, Erdoğan veAKP de böyledir. Şimdi emperyalist merkezlere,sistemin kabulleneceği ve ihtiyaçlarına cevap verecekpaket bir proje, seçenek olarak hazırlanmaktadır.Cumhurbaşkanı adaylığı için seçilen ismin, kuşkusuziçerdeki alıcı kitlesi düşünülmüş olsa da, asıl olarakbelirleyici olan emperyalizmin Türkiye’ye biçtiği siyasalmisyondur. CHP’nin yerel seçim öncesi yaptığı ‘sağaçılımının’ gerisinde de bu vardır.

Konuşan Gül mü?

26 Kasım 2013’te Haziran Direnişi ile ilgiliCumhuriyet gazetesinin yaptığı röportajda Ekmeleddinİhsanoğlu’nun konuşması Gül’ü andırmaktadır. “Bumesele çevre hassasiyetiyle doğdu” diyen İhsanoğluşöyle devam ediyor: “Doğduğu nokta haklıdır.İnsanların çevre konusunda, şehrin düzenlenmesikonusunda bir fikir beyan etme hakkı vardır. Şahsenağaçların kesilmesine karşıyım ama tarihi binalarınyeniden inşa edilmesine taraftarım. Biz zatenİstanbul’da çok şeyi yıktık. O bakımdan Gezi olaylarınınbaşlangıç noktasını anlayışla karşılıyorum fakat sonraaldığı şekil beni rahatsız etti. Orada gelip arabalarıyakmak, dükkânları yağmalamak ateşe vermek; bunlarkabul edilecek şey değil.” Bu yaklaşımın Gül’leörtüşmesi anlaşılırdır. Zira sömürü düzenin bekasınıkorumak söz konusu olunca tümü aynı fikirdedir.

Bozuk düzenin temeli de, çatısı da yıkılacak!

Ezen ve ezilenin, sömüren ve sömürülenin olduğubu kapitalist sistemde devlet, sermaye sınıfının birbaskı aracıdır. İşçi sınıfı ve emekçiler bu düzen sürsündiye çeşitli biçimlerde kandırılmaya çalışılmaktadır.Şimdi de cumhurbaşkanlığı seçimleri vesilesiyle aynıoyun oynanmaktadır. Seçenek olarak sunulanlar ise bukez en bayağı biçimi almış durumdadır.

Onlar çıkarlarını, tahtlarını ve saltanatlarınıkorumak için nasıl bir ‘çatı’ kurarlarsa kursunlar,temelinden bozuk olan düzen tüm kurumlarıyla birlikteyıkılacaktır. Toplumsal hafızası, yaşanmış acı dolutarihsel anıları sıfırlanmak istenen işçi ve emekçilerintek bir seçeneği vardır: Sosyalist işçi emekçi iktidarı!

Temeli bozuk olanların‘çatı’ arayışı

12 Eylül yargı oyunumüebbet ‘cezayla’ bitti

Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 12 Eylül darbedavasını 765 sayılı TCK’nın 146. maddesi uyarınca“Türkiye Cumhuriyeti Teşkilatı Esasiye Kanunununtamamını veya bir kısmını tağyir ve tebdil veya ilgayave bu kanun ile teşekkül etmiş olan Büyük MilletMeclisini iskata veya vazifesini yapmaktan menecebren teşebbüs etmek” suçundan ceza verilmesikararıyla bitirdi.

Kenan Evren ile Tahsin Şahinkaya kararlaağırlaştırılmış müebbet hapis cezası aldı.

Mahkeme Başkanı Oktay Saday, sanıklar hakkında,zincirleme suç maddesinin uygulanmasına yerolmadığına karar verildiğini aktırırken “duruşmadakitavır ve hareketleri ile dosya kapsamı ele alınarak,takdiri indirimle” cezalarının “müebbet hapse”çevrildiğini kaydetti.

Böylece göstermelik yargılama oyunu sadece Evrenve Şahinkaya’yı TBMM’nin görevini ele geçirdikleri içincezalandırdı, işkenceler ve katliamlarsa kapatıldı.

“Karakol değil, adaletistiyoruz!”

Cumartesi Anneleri, Babalar Günü öncesindegerçekleştirdikleri 481. eylemlerinde bir kez dahakayıplarının bulunmasını ve faillerin yargılanmasınıtalep etti.

Bu haftaki basın açıklamasını kayıplardan HüseyinTaşkaya’nın kızı Serpil Taşkaya okudu. Açıklamada, 12Haziran 1994 tarihinde Mardin Derik ilçesindejandarma ve korucuların operasyon yaptıkları,gözaltına alınan 5 kişiden 4’ünün 25 gün içerisindeserbest bırakıldığı fakat Vecdin Avcıl’dan bir dahahaber alınamadığı anlatıldı. Avcıl’ın gözaltında olduğuinkar edilmesine rağmen tanıkların beyanı ve otopsisonucuyla kafasına poşet geçirilerek tek kurşunlakatledildiğinin anlaşıldığı aktarıldı. Katliamınsorumlularından General Musa Çitil’in hakkında açılanbütün davalardan beraat ettirildiği ve şu anda AnkaraJandarma Bölge Komutanı olarak görevine devamettiği ifade edildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Page 8: Kızıl Bayrak 2014-25

“Şükür” değil isyan edelim!Z. Eylül

“Başkaları hesabına çalışmaktan, yerinegetirilmeyen isteklerden ve yalnız bırakılmışlıktanyılmış halk kitleleri üzerine her yerde büyük ağırlıklayüklenen ruhsal baskı biçimlerinden biri dindir. Din,bütün yaşamı boyunca çalışan ve yokluk çekenlere, budünyada azla yetinmeyi, kısmete boyun eğmeyi, sabırlıolmayı ve öteki dünyada bir cennet umudunusürdürmeyi öğretir. Oysa yine din, başkalarınınemeğinin sırtından geçinenlere bu dünyadahayırseverlik yapmayı öğreterek, sömürücüvarlıklarının ceremesini pek ucuza ödemek kolaylığınıgösterir ve cennette de rahat yaşamaları için ehvenfiyatlı bilet satmaya bakar. Böylelikle din, halkıuyutmak için afyon niteliğindedir. Din, sermayekölelerinin insancıl düşlerini, insana daha yaraşan biryaşam isteklerini içinde boğdukları bir çeşit ruhsaliçkidir.”[1]

Lenin on yıllar önce dine dair söylediklerinde çokhaklıydı. Zira değişen, gelişen dünya sisteminde,değişime direnen bir unsur olarak din, kitlelerinafyonu olmaya devam ediyor. Yalnızca kitleleri uyutmamekanizması değil, aynı zamanda onları katletmemakinesi gibi çalışıyor. Suriye’de El Nusra, Irak’ta IŞİD,Afganistan’da El Kaide, Türkiye’de Hizbullah adını alan,ancak sureti değişse de özü değişmeyen bir ölümmakinesi gibi…

Kendileri gibi düşünmeyenleri katleden, etrafa kanve zulüm saçan köktendinci çeteler iktidar savaşındaemperyalist devletlerle çatışıyor. Dikkat ediniz!Emperyalist devletler yalnızca askeri saldırılarla,işgallerle köktendinci akımların hâkim olduğu bölgeleritaciz ettiğinde. Böyle bir gerilim yaşanmadığıdurumlarda kolkola girerek ezilen halkların celladıolmaktan geri durmuyorlar. Ama son yıllardaemperyalizmin bölgedeki çıkarlarına ters düşenradikal-İslamcı örgütler, emperyalizmin askeri veyapsikolojik müdahaleleriyle kontrol altına alınmayaçalışılıyor. Bu nedenle ılımlı-İslam modeliniyaygınlaştırma, bu vesileyle bölgede istikrar sağlanmaçabaları da sürüyor.

Bu çabaların neticesinde Türkiye’de iktidarkoltuğuna oturan AKP iktidarı, bir yandan emperyalist-kapitalist efendilerle uzlaşırken, diğer yandandinci-gericiliği adım adım topluma egemen kılmayaçalışıyor. 12 yıllık iktidarı boyunca AKP hükümeti,özellikle “kindar ve dindar nesil yetiştirme” gayesinedenk düşecek nitelikteki düzenlemeleri bir biryürürlüğe koyuyor. Bu kapsamda gündeme geleneğitim sistemindeki 4+4+4 değişikliği daha çocukyaşlardan itibaren imam-hatip yetiştirme hedefiyledevlet veya özel okulların açılmasının önünü açıyor.Türban tartışmaları, farklı inanç ve mezhep gruplarınıasimilasyon çabaları, zorunlu din dersleri, cemaat vetarikatların yaygınlaştırılması, AKP’nin hükümetkoltuğuna oturduğundan beri toplumu dinci-gericilikleboğma çabaları, özellikle yaşam alanlarına dönükkapsamlı saldırılar… Bunların hepsi birliktedüşünüldüğünde “ılımlı İslam” modelinin ne anlamageldiğini daha iyi anlaşılabiliyor.

Bunlar yetmiyormuş gibi, bizzat sermaye devleti

eliyle örgütlenen kampanyalarla çocuklar yaz tatilindeKur’an kurslarına yönlendiriliyor. “Ağaç yaş iken eğilir”atasözünü kendine referans alan dinci-gericilik dahaçocuk yaşlarda boyun eğmeyi öğretiyor. Daha birkaçgün önce yenilenen imar planında 150 metreye bircami yapılmasının önünü açan düzenlemeler, emekçimahallelerinde cami hoparlörlerinin sesini açarak sağırsultanın bile duyması sağlanan vaazlar, bizzat hükümetüyelerinin yaptığı açıklamalar… Hepsi ama hepsiçocuklarınızı Kur’an kursuna gönderin diyorlar. Çünküdüşünmeyen, sorgulamayan, eline silahı verdiğindeAllah için insanları katledebilecek robotlar yetiştirmekistiyorlar. Ya da kuru ekmeğe talim edebilecek, onubulamadığında bile şükredebilecek bir nesil…

İşte din bu işe yarıyor. Yazının başında Lenin’denyaptığımız iktibasta belirtildiği gibi din, egemen sınıfınelinde, emekçi kitleleri avutmanın, onlarıdizginlemenin bir aracı olarak kullanılıyor. Zira TayyipErdoğan’ın madenlerde yaşanan işçi katliamlarınınardından “kader, fıtrat” açıklamaları yapması ve suçuTanrı’ya atması bu durumun en bariz örneği olarakkarşımıza çıkıyor. Ya da Soma’da yüzlerce işçininhayatını kaybetmesinin ardından onlarca hocanın,imamın, şeyhin vs. bölgeye giderek “İsyan etmeyin,günahtır, dua edin!” salıkları vermesi, dinin tarihtenbugüne ne işe yaradığını, iki farklı sınıf açısından neanlama geldiğini özetliyor.

“Yüzyıllar boyunca her ülkede Kilise ezilenlere karşıezenlerin yanında olmuştur. İngiliz toprak sahipleri,Resmi (Protestan) Kilise’nin vaizleriyle sıkı işbirliğiiçinde hareket ettiler. Fransa’da, İspanya’da ve İtalya’darahipler önce toprak sahiplerinin sonra dakapitalistlerin aşağılık uşakları oldular. Fakattoplumdaki sınıfsal çelişkiler, sıklıkla dinsel bir kisvealtında ifadesini bulmuştur, bu da materyalist tarihanlayışını kabul eden biri için sürpriz değildir.” [2] Evet,kilisenin ya da daha genel bir ifadeyle dinin tarihtekirolünü ve safını düşünürsek bugün yaşadıklarımız bizişaşırtmaz. Şaşırmasına şaşırmıyoruz ama toplumudaha fazla baskı altına alan bu dinsel gericiliğe de birdur demek istiyoruz. Peki, ama hangi mücadeleyöntemini kullanarak dinci-gericiliğin her geçen gündozunu arttırdığı bu saldırganlığa son verebiliriz?

“Modern dinin köklerinin gömülü olduğu yer,

çalışan kitlelere uygulanan toplumsal baskı ve onlarınkapitalizmin kör güçleri karşısındaki aşikârçaresizliğidir. […] kitleler dinin kaynak bulduğutoplumsal olgulara karşı birleşik, disiplinli, planlı vebilinçli bir tarzda mücadele etmeyi öğrenene kadar,kapitalist egemenliğin tüm biçimlerine karşımücadele etmeyi öğrenene kadar, hiçbir eğitsel kitapyığınların bilincinden dini söküp atamaz.” [3]

Dinci-gericiliğe karşı mücadele de, güncel plandadüşündüğümüzde, AKP karşıtlığına indirgenemeyecekdenli kapsamlı olmak zorundadır. Sınıfın bilinçli,örgütlü ve öncü kesimi ise onu ortaya çıkaran koşullarıiyi irdeleyerek, hedefini doğru belirlemeli vesömürünün kaynaklarına yönelmelidir. Bu yapılmadığıtakdirde kalıcı bir çözüm mümkün değildir. Aksitakdirde AKP gider, başka bir gerici odak gelir. Ya daIŞİD’in ismi değişir. Ama dünyanın bir yerlerindebirileri, yeryüzünü kana bulayıp, ırmakları, meyvelerive hurileriyle cenneti fethetmenin savaşını verirler.

“Dinsel fikirler, gerçekte diğer tüm fikirler gibi,hayatın maddi koşullarının toprağında ve hepsindenöte sınıfsal çelişkilerin toprağında doğarlar ve ancakyavaş yavaş kaybolurlar. Tutuculuğun gücüyle, onlarıdoğuran ihtiyaçlardan daha uzun yaşarlar ve ancakciddi sosyal şokların ve krizlerin etkisiyle tamamenyok olurlar.” [4]

Kapitalizmin dine hala ihtiyacı vardır, bu nedenleonu beslemektedir. Ancak kapitalizm yıkıldığında datutuculuğun etkisi hemen kaybolmayacaktır. Amainsanlık bilimsel diyalektik yöntemin ışığında busınavdan alnının akıyla çıkacaktır. Biz komünistler bunainanıyoruz ve güncel mücadelede, dinci-gericiliklesavaşı, sömürü düzenini yıkma savaşından bağımsız elealmıyoruz.

Din kişisel bir mevzudur. Niyetimiz baskı vezorbalıkla dini düşünceleri engellemek değil. Amaezilen, sömürülen yine de şükreden emekçi halkımızsize çağrımız şudur: Şükür değil, isyan edelim!

Kaynaklar[1] V. İ. Lenin, Sosyalizm ve Din[2] Alan Woods, Marksizm ve Din[3] V. İ. Lenin, İşçi Partisinin Din Karşısında Tutumu[4] Troçki, “Brailsford and Marxism”, On Britain, cilt 2,

s.167

Page 9: Kızıl Bayrak 2014-25

15 Haziran’da katlediler İbrahim Aras’ın cenazesinialmak için ertesi sabah Adli Tıp Kurumu önündebekleyiş başladı. Öğlen saatlerinde alınan cenazekonvoylar eşliğinde İbrahim Aras’ınDağlıoğluMahallesi’ndeki evine götürüldü.

Dağlıoğlu Mahallesi’nde esnaflar kepenklerinikapatırken binlerce kişi de Aras’ı son yolculuğunauğurlamak için toplandı. Evde yapılan cenaze törenininardından binlerce kişi Aras’ın cenazesi ile birlikteKüçükoba Mezarlığı’na yürüdü. Cenazenindefnedilmesinin ardından Kürt gençleri DağlıoğluMahallesi’nde kamyon lastiklerini ateşe verdi.Gülbahçesi BDP binası bahçesinde İbrahim Aras içintaziye çadırı kuruldu.

İbrahim Aras için eylemler

Adana’da ilerici ve devrimci kurumlar, İbrahimAras’ın vurulduğu yerde eylem yaptı. Bu cinayetlerinarkasında AKP’nin polise verdiği sınırsız destekolduğuna dikkat çekilerek, Başbakan’ın “Kadın da olsaçocuk da olsa gereği yapılacak” dediği hatırlatılanaçıklamada, Adana Valiliği’nin olayı çarpıtmaya yönelikaçıklamaları da teşhir edildi ve polisin biber gazıkullanamasının yasaklanması istendi.

Bu eylemin ardından Eğitim-Sen Adana Şubesi biraçıklama yaptı. Açıklamada; “Çocukları sokakortasında katleden bir sistemin hiçbir meşrutiyetiyoktur, olamaz” denilerek polis cinayetleri ve şiddetikınandı. Açıklamaların ardından BDP il Başkanı da sözalarak katillerin peşinin bırakılmayacağını belirtti.

Kadıköy Forumları ve HDK Gençlik Meclisi, İbrahimAras’ın polis tarafından katledilmesini protesto etti.

16 Haziran’da Kadıköy Boğa Heykeli’nde toplananHDK Gençliği ve Kadıköy Forumları, Kadıköysokaklarında dolaşarak, Mehmet Ayvalıtaş Meydanı’nayürüdü. Mehmet Ayvalıtaş Parkı önüne gelen kitleninbir kısmı burada yere yatarak, devletin öldürdüğüçocuklara dikkat çekti. Birkaç dakika yerde yatılmasının

ardından İbrahim Aras ve Mehmet Ayvalıtaş adınasaygı duruşunda bulunuldu. Yürüyüşün ardından parkiçerisinde daha önce iptal edilen Mehmet Ayvalıtaşanması gerçekleştirildi.

17 Haziran’da ise BDP İstanbul İl Örgütü, KadıköyBoğa’dan İskele Meydanı’na yürüyüş gerçekleştirdi.BDP İstanbul İl Eşbaşkanı Emrullah Bingül, “Halkın dasabrı bir yere kadardır” dedi ve sürekli dile getirilen“Tehdit mi ediyorsunuz” demagojisine cevaben“Tehdit etmiyoruz. Artık çocuklar ölmesin diyoruz,özgürlük istiyoruz” sözlerini kaydetti.

Beşiktaş’ta ise Liseli Genç Umut ve AbbasağaForumu tarafından anmalar gerçekleştirildi. KartalHeykeli önünde oturma eylemi yapan, Liseli GençUmut üyeleri, AKP’nin katliamcı yüzünü teşhir ettiler.Liseliler, söyledikleri marşların ardından AbbasağaForumu’nun basın açıklamasına katıldılar.

Abbasağa Forumu adına yapılan basınaçıklamasında ise “AKP 15 yaşında bir gencimizi dahakatletti” denilerek, faşizan uygulamalara karşıörgütlenme ve mücadele etmekten başka çıkar yololmadığı ifade edildi.

Ankara HDP, 17 Haziran’da Güvenpark’ta basınaçıklaması gerçekleştirdi. basın açıklamasında “AdanaSeyhan’da bir çocuğumuz da katledildi. ‘Emri benverdim, bu polisler nasıl sabrediyor anlamıyorum’diyenlerin ardından polis bir kişiyi daha katletti. Barışsürecinden bahsederken Kürt çocukları katledilmeyedevam ediliyor” denildi.

İzmit’te İbrahim Aras ve Berkin Elvan için yürüyüşyapıldı. Cumhuriyet Parkı’ndan İnsan Hakları Parkı’nayürüyüş gerçekleştiren kitle, burada basın açıklamasıyaptı. Açıklamada, “Öldürdüğünüz her çocuk kirliyüzünüzü ve boğazınıza kadar içine battığınız pislikdüzeninizi bir kez daha gözler önüne seriyor.Döktüğünüz kanda boğulacaksınız. Bu düzendeğişecek, katiller halka hesap verecek” ifadelerikullanıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul-Adana-Ankara-İzmit

İbrahim’i binlerce kişiuğurladı

Bu devlet öldürmeyiiyi biliyor!

Sermaye devletinin kolluk güçleri bir çocuğu dahakatletti. 14 yaşındaki İbrahim Aras 15 Haziran’da,Berkin’in geçen yıl, başından gaz kapsülüyle vurulduğugün, katledildi. Katil polisler doğrudan hedef alarakkatlettiler İbrahim’i. İbrahim’in vurulduğunu görenmahalle halkının “insanları öldürüyorsunuz!”feryatlarına bir katil soğukkanlılığı, bir kiralık katilküstahlığıyla “biz kuş avlıyoruz!” diyebildiler.

Ve bir anne daha çocuğunun etrafa saçılanparçalarını toplamak zorunda bırakıldı. Tıpkı Ceylan’ınannesi gibi.

“ Polis nasıl sabrediyor, şaşırıyorum!” diyen birBaşbakan… Bundan feyz alarak daha pervasızcaellerindeki öldürücü silahları kullanan polisler…Şimdiye kadarki polis cinayetlerinde işletilmeyenyargı… Evet, bu devlet cinayet işlemeyi gayet iyibiliyor!

3 polis doğrudan hedef aldı sokaktakileri. Hem deçok yakından. Başlarında kaskları olmasaydı belki deİbrahim katillerinin yüzlerini görebilirdi. Öldüreceğinibilerek evleri nişan aldılar, pencerelerin arkasındakileride hedefleyerek. Gaz bombası, ses bombası attılar.Öldürmek için vardılar.

Korkularıydı onları çocukları da öldürmeye iten…Onların akreplerine, TOMA’ larına, silahlarına rağmenkorkmayıp kaçmayan, başkaldıran İbrahim’in sokakortasındaki cüretinden korktular. Onun sloganlarındankorktular. Onda uşaklık yaptıkları düzenlerinin yıkılacakgeleceğini gördüler ve korktular.

Ama korkutamadılar. Öfkeler bileniyor ancak.İbrahim’in yaşıtlarında belki de ondan daha daküçüklerinin bile gözlerinde asla korku yok. İnatlaİbrahim’in sloganlarını atmaya ve sokakta olmayadevam ediliyor. Öldürmekle bitmiyor İbrahimler!

İbrahim’in beyninde patlayan ses bombasıhafızalarımızda asla unutulmayacak bir iz bıraktı geridekalan bizlere. İbrahim’in kanı ve tamamen parçalananbaşından etrafa saçılan parçalar vurulduğu sokağınduvarlarında hala duruyor. Ve bizlere çok şey diyor:Bunun hesabını sorun!

Page 10: Kızıl Bayrak 2014-25

Kaybolan eylemcinincenazesi bulundu

Mersin’in Tarsus İlçesi’nde Lice katliamını protestoeylemine polisin saldırısında yaralanan ve günlerdirhaber alınamayan Rıza Bayram’ın cenazesine BerdanIrmağı’nda ulaşıldı.

Tarsus’un Fahrettinpaşa Mahallesi’nde 8 Hazirangünü düzenlen Lice’deki devlet terörünü protestoeylemine polis saldırmıştı. Saldırı sırasında yaralananRıza Bayram gözaltına alınmak istenmişti. Bayrambacağından yaralıyken kaçmış ve 13 Haziran’a dekhaber alınamamıştı.

Bayram’ın cenazesine 13 Haziran günü ulaşıldı.Haber için Bayram’ın cenazesinin götürüldüğühastaneye giden DİHA muhabiri Ahmet Kanbalgözaltına alındı. Kanbal’ın kamera ve fotoğrafmakinasına da el konuldu.

20 yaşında hayatını kaybeden Bayram’ın cenazesi,

14 Haziran’da onbinlerce kişinin katıldığı törenle,Tarsus kent mezarlığında defnedildi.

“Darp izleri vardı”

Rıza Bayram’ın kardeşi Mehmet Bayram,ağabeyinin yüzme bilmediğini, kendi isteğiyle nehreatlamayacağını belirterek, “Morgda teşhis ettimkafasında darp izi vardı. Zaten polis eyleme müdahaleesnasında biber gazı kullanmış, kafasındaki izin bibergazı kapsülünden kaynaklandığını düşünüyorum.Abimin eylemden sonra kaybedildiğini ve suya dünatıldığını düşünüyorum. Suda 5 gün bekleyen birbeden hiç mi değişmez, abim uyuyor gibiydi cesedindehiçbir şekilde şişkinlik ve renk değişikliği yoktu” dedi.

ÇHD: Avukatlık yasasıdeğiştirilmek isteniyor

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul ŞubesiAKP hükümetinin hazırladığı yeni avukatlık yasatasarısını 13 Haziran günü yaptığı basın toplantısıyladeğerlendirdi.

ÇHD İstanbul Şubesi’nde gerçekleştirilen toplantıdasöz alan Av. Güray Dağ, yasayla birlikte avukatlıkmesleğinde yaşanan nitelik sorunu gerekçegösterilerek staj ve mesleğe başlangıçta olmak üzereiki ayrı sınav getirildiğini belirterek, bu sınavlarınvarolan nitelik sorununu gidermeyeceğini vurguladı.Bu nitelik sorununun gerisinde neredeyse her okuldaaçılmış olan hukuk fakültelerinde (110 civarında)verilen eğitimin niteliğinin yer aldığını söyledi. Busınav uygulamasıyla ayrıca her yıl mezun olanortalama 50 bin avukatın yaklaşık 40 bininin açıktakalarak hukuk bürolarında yardımcı eleman olarakçalışmak durumunda bırakılacağını kaydetti.

Yasanın aynı zamanda mevcut haliyle yasak olanreklam yapmanın önünü açacağını belirten Dağ, hukukalanındaki tekellerin bu sayede yapacağı reklamlabağımsız çalışan avukatların mesleğini yapmasınıengelleyeceğine dikkat çekti.

Avukatların ve baroların da aynı zamanda AdaletBakanlığı’nın vesayeti altına alınmak istendiğine dikkatçeken Dağ, Barolar Birliği’ni ele geçirmek isteyen dincigerici iktidarın bunu sağlamak için de seçimlerdeki üyesayısına göre olan delege sayılarının her baroya eşitşekilde dağıtılmak istendiğini belirtti. Dağ, aynızamanda insan hakları ihlaliyle ilgili avukatların vebaroların dava takip etme ve dava açma yetkilerinin deyasayla birlikte kaldırılmak istendiğini belirtti.

Dağ’ın ardından söz alan Av. Gökmen Yeşil iseSoma’da yürütülen çalışmaları örnek göstererek,bağımsız avukatlar ve hukuk örgütlerinin oradayaşanan hukuksuzlukları açığa çıkarttığını ve AKP’ninbu durumdan derin rahatsızlık duyduğunu dile getirdi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Ethem Sarısülükmezarı başında anıldı!

Ethem Sarısülük Haziran Direnişi’nde katledilişinin1. yılında anıldı. Anmaya Berkin Elvan’ın ailesi dekatıldı.

Ethem Sarısülük’ü anmak için İstanbul, Çorum veAnkara’dan gelenler Beylice Köyü Meydanı’ndatoplanarak buradan Sarısülük’ün mezarına bir yürüyüşgerçekleştirdi. Ethem Sarısülük ve devrim şehitleri içinsaygı duruşu ile başlayan mezar anmasında, AdnanYücel’in “biz kazanacağız” şiiri okundu. Alınteri adınayapılan konuşmada, Ethem’in hesabının sorulacağı dilegetirildi. Ankara Dayanışması adına yapılankonuşmada ise bu toprakların İbrahim Kaypakkaya,Deniz Gezmiş, Mahir Çayan gibi yiğit devrimcileriçıkarttığı, Ethemler’in onların yolunda bu mücadeleyisürdürdüğü belirtildi.

Anma sonrasında Ethem’in evine geçilerek buradayemek verildi.

Ethem’in mezarının yapımı bizzat emekçilerindestekleriyle gerçekleşti. Daha önce sözler verilmesinerağmen yapılmayan mezarlar Çorum’dan gelen gençlerve emekçilerin 2 günlük emekleri yapıldı.

Kızıl Bayrak / Çorum

Esenyurt Depo Kapalı Cadde girişinde her cumaKızıl Bayrak gazetesini işçi ve emekçilere ulaştıranBDSP’li sınıf devrimcileri bir grubun saldırısına uğradı.13 Haziran günü yapılan gazete dağıtımı sırasında“Burada niye gazete satıyorsunuz. Bundan sonra siziburada görmeyeceğim” diyen kişiye gerekli cevabıveren sınıf devrimcileri, ilerleyen dakikalarda, sayılarıartan grubun saldırısına uğradı.

İlerleyen dakikalarda saldırıyı püskürten sınıfdevrimcilerine destek için Kızıl Bayrak okurlarınınyanı sıra Halkevleri ve SODAP üyeleri de Kapalı Caddegirişine geldiler. Burada kitleye yönelik BDSP adınayapılan kısa konuşmada faaliyete yönelik her türlümüdahalenin devrimci mücadeleye yapılmış birsaldırı anlamına geldiği belirtilirken saldırılara boyun

eğilmeyeceği vurgulandı.Bir süre daha cadde girişinde bekleyen BDSP’liler

faaliyetlerini sonlandırarak cadde girişinden ayrıldılar.BDSP’liler, çetelere geçit vermemek için 16

Haziran akşamı aynı noktada bildiri dağıtımıgerçekleştirdi. Depo Kapalı Cadde girişinde topluolarak bildiri dağıtımı yapan BDSP’liler, 2 Temmuzanma etkinlik ve eylemlerine çağrı yapan bildirileriişçi ve emekçilere ulaştırdılar. Esenyurt ve AvcılarBDSP’nin 28 ve 30 Haziran’ın yanısıra 2 Temmuzakşamı gerçekleştireceği anma yürüyüşlerininçağrısını yapan sınıf devrimcileri, bildirileri DepoKapalı Cadde üzerinde ve civar sokaklarda kapı kapıdolaşarak dağıttılar.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Esenyurt Depo’da çete saldırısı

Page 11: Kızıl Bayrak 2014-25

Haydarpaşa Garı’nda finansçıların, “yabancıyatırımcıların”, bir dizi ülkeden diplomatın katılımıylakonferans yapıldı.

“New York’tan İstanbul’a Mega Şehirler ve FinansMerkezleri” adıyla düzenlenen konferans için tercihedilen mekanın Haydarpaşa Garı olmasıysa elbettetesadüf değil. Sermaye hükümeti AKP, rant için eldençıkarmayı düşündüğü bu hem tarih hem de ulaşımmerkezini böylece şirketlere ve diplomatlara sundu.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in ev sahibi olarakkatıldığı konferansta ticaret ve yatırım üzerinefinansçıların sunumları yapıldı.

Hedef 7 milyar dolar!

Konferans vesilesiyle konuşan Mehmet Şimşek, buyıl 7 milyar dolarlık özelleştirme hedefine ulaşmakistediklerini vurguladı.

Sermayeye pazarlanan devlet malları, Kamuİktisadi Teşekkülleri ile bugüne kadar bütçesini heprahatlatan AKP, özelleştirmeyle kaldığı yerden yolunadevam etmek istiyor. Bunun bir yanı Haydarpaşa Garıgibi, sermaye gruplarının iştahını kabartan merkezikonumlardaki mülk ve arazilerken diğer yanı kalanüretim tesisleridir. Bunun için Haydarpaşa Garıözelleştirme kapsamına alınırken Yatağan Termik

Santrali ve bağlı madenlerin satışında da tavizverilmiyor.

Şimşek’in telafuz ettiği 7 milyar dolar hedefinitutturmak için en rantlı satışlar gündeme alınıyor.

Geçtiğimiz aylarda önce Yeniköy ve Kemerköysantralleri ve bağlı madenlere ait ihale 2 milyar 670milyon dolara IC İçtaş şirketine verildi.

Bu hafta içindeyse Yatağan Termik Santrali ileGüney Ege Linyitleri İşletmesi (GELİ) tarafındankullanılan taşınmazların özelleştirme ihalesi 1 milyar91 milyon dolara Elsan Elektrik’e bırakıldı.

İlk çeyrekte anlaşma bedellerinin toplamı 760milyon dolar civarında kalan özelleştirme ihalelerininyıl sonuna kadar hedefi tutturması için nelerin gözdençıkarılacağı düşünüldüğünde rant daha açıkgörülecektir. Bunun için enerji santralleri veHaydarpaşa Garı gibi büyük sermaye gruplarınıniştahını kabartan ihaleler arka arkaya geliyor.

Konferans katılımcıları arasında büyük medya tekeliolarak bilinen burjuvalardan ABD’nin en zengin 8. kişisiMichael Bloomberg’in de olması bu yanıyla AKP’ninseslendiği kesimi de gösteriyor.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı (ÖİB) verilerinegöre, geçen yıl özelleştirmelerden AKP’nin elde ettiğitutar 12 milyar 484 milyon 572 bin 301 dolar olarakgerçekleşti.

Yeşil alan talanında tekyetkili bakanlık!

14 Haziran’da Resmi Gazete’de ‘Mekânsal PlanlarYapım Yönetmeliği’nin son hali yayınlandı.Düzenlemeyle yeşil alanların yapılaşmaya açılmasındatek yetkili Çevre ve Şehircilik Bakanlığı oldu.

‘Mekânsal Planlar Yapım Yönetmeliği’ tüm illerdekiplanlamayı merkezi olarak bakanlık denetiminebağlıyor.

Düzenleme imar planlarında değişiklik yapmaya‘zorunlu’ olmadıkça imkan vermeyecek. Bu da bakanlıkkontrolünde imar değişikliklerinin önünü açacak.Belediyeleri aşarak rant için tek elden işlemlerorganize edilecek. AKP iktidarı döneminde inşaatsektörünü palazlandırırken belediyeler ve bakanlıkarasındaki uyuşmazlıklar nedeniyle imarda sorunyaşanabiliyordu. Yeni düzenleme bakanlığın elini birkez daha güçlendirecek.

Belediyelerin imarlarda sosyal ve teknik alanlarınkaldırılması, küçültülmesi veya yerinin değiştirilmesigibi düzenlemelerine “Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nınonayı” şartı getirilmesinin AKP’li olmayanbelediyelerin hareket alanını da kısıtlayacağı gözönüne alındığında düzenlemenin rant ve denetimehizmet ettiği bir kez daha görülür.

Göstermelik düzenlemelerle ranta perde

Rant için yeşil alanların yapılaşmasında bakanlığayetki veren düzenleme “AVM ve sanayi kuruluşları ilelojistik ve depolama alanlarının şehir dışlarınaçıkarılması”, “afetlerde kullanılacak acil açık alanlar veyollar yapılması zorunluluğu” gibi süslemelerleperdelenmek isteniyor. Birincisi zaten sermayesahiplerinin de artık çözümünü istediği talebikarşılanırken ikincisi zaten mevcut düzenlemelerdeolması gerekeni genelleştiren bir söylemin ötesinegeçmiyor.

AVM’lerin kontrolsüz yayılmasıyla şehirmerkezlerinde artması sermaye gruplarının kâroranlarını düşürdüğü için eleştiriliyordu. Hükümetinbuna çözüm üretmesi talebi uzun süredir patronlarındilindeydi.

Keza rant için doğal afet toplanma merkezinipeşkeş çekenlerin şimdi aynı argümanı öne sürmesialdatmanın başka bir yüzüdür.

Kıyılara kontrol!

Düzenlemeyle birlikte hayata geçirilecek bir diğeruygulamaysa kıyı bölgelerdeki tüm kararlardabakanlıktan “uygunluk onayı” aranacak olması.

Bu düzenlemeyle de aynı rant merkezinin kontroladı altında tüm yapılaşmayı kendi işbirliğindepazarlamasına olanak sağlanacak.

AKP özelleştirmeylebeslenmeye devam ediyor

Bolu’nun Mudurnu İlçesi’ne bağlı YeniceşıhlarKöyü’nde taş ocağı açılmasını istemeyen köylüler, 2aydır eylem yapıyor ve araçların geçişine izinvermiyorlar. Köylüler evlerine yaklaşık 500 metreuzaklıkta bulunan taş ocağının içme suyu hattına vebitki örtüsüne zarar vereceğini belirtiyorlar.

Köylüler, 16 Haziran günü bölgeye gelen taşocağının sahibi Hasan Tekin’in de geçişine izin

vermedi. Tekin’in taş ocağına yaklaşık 5 kilometreuzaklıkta bulunan beton santralini arayarak,çalışanlardan kamyon ve iş makineleriyle gelmeleriniistemesi gerginlik yarattı. Bir süre sonra eylem yerinegelen jandarma ekipleri de köylülerin kararlı duruşuüzerine bölgeden ayrılmak zorunda kaldı.

Birkaç gün sonra ise jandarma köylülere saldırdıve 35 köylü yerlerde sürüklenerek gözaltına alındı.

Köylüler taş ocağı istemiyor

Page 12: Kızıl Bayrak 2014-25

Soma’da maden işçilerinineylemleri sürüyor

14 Haziran’da Soma’da maden işçileri ve yakınlarıyeni katliamlar yaşanmasın diye eylem yaptılar. Torbayasa kapsamında madencilere dair göstermelikdüzenlemeler yapılmasını, taşeronluk köleliğiningüçlendirilmesini protesto etmek için SomaKaymakamlığı’na yüründü.

Eylem başladığında çevik kuvvet kasklarını takarakişçilerin önüne barikat kurdu. Kitlenin kararlı duruşukarşısında polis kitleye saldırdı.

Kitlenin dağılmaması ve yürüme iradesi üzerinepolis geri adım atarak barikatı açtı. Soma Kaymakamıişçileri durdurmak için devreye girerken kitledenkonuşmaya tepki gösterildi. Konuşmanın kandırmaçabası olduğunu ifade eden işçiler kaymakamıprotesto etti.

Konuşmanın ardından işçiler ana caddeye doğruyürüyüşe devam etti. Yolu kapatmamaları için poliskitlenin yanında tek sıra yürümeye başladı. Yüzlerceişçinin yürüyüşü sırasında polisin yer yer “yolukapattıkları” gerekçesiyle kitleyi taciz etmesiyle kısasüreli arbedeler yaşandı.

İşçiler ana caddede yolu kapatarak işçi servislerinidurdurdu. İşçiler diğer işçileri de eyleme katılmayaçağırdı. Durmayan servislere tepki gösterildi.

Servislerden inen işçilerle daha da kalabalıklaşankitle, Soma Meydanı’na yürüdü. Soma Meydanı’ndakatliamda hayatını kaybedenler için saygı duruşundabulunuldu.

Soma Kaymakamı Bahattin Atçı, madencilerehaklarını aktaran, madene zorla indirilemeyeceklerinisöyleyen avukata “provokasyon yapma” dedi.Kaymakam Atçı’nın avukatı hedef alan söylemi üzerineişçiler yuhalayarak protesto edince kaymakamalandan uzaklaştı. Eylem sonunda işçiler komisyonkurarak DİSK’le birlikte görüşme kararı aldı.

İşçiler maaşları için eylemde

17 Haziran günü maden işçileri ölüm ocaklarındaçalışma dayatması sürerken söz verilen maaşlarınyatırılmaması karşısında yine eylem yaptılar. İşçilersabah Soma Hükümet Konağı önünde oturmaeylemine başladı.

İşçilerin eylemi sürerken Soma Kömür İşletmeleriA.Ş.’nin yetkilisi ise, maaş ödeme çalışmalarının halen

‘devam ettiğini’, şirketin hesaplarına mahkemecekonulan tedbir kararlarının bu ödemeyi geciktirdiğiniancak kısa sürede maaşlarla ilgili resmi açıklamayapacaklarını iddia etti.

Aynı yetkili, tam mesaiye göre yatırmayıplanladıkları maaşların ödenmesi için yasal olarak songünün 20 Haziran olduğunu, bu süreye kadar dasorunu halledebileceklerini savundu.

Soma’da başlayan oturma eylemine sivil ve resmipolislerin saldırısı ve Soma Kaymakamı’nın ikna çabasısonucu eylemci işçiler kaymakamlık binasına gitmeyekarar vererek kaymakamlık binasına geçtiler.

İşçiler Soma Kaymakamı Atçı’ın ardından ManisaValisi Erdoğan Bektaş’la da görüştü. Sermaye devletitemsilclierinin oyalamaya dönük açıklamaları dışındasomut hiçbir şey ortaya koymaması üzerine görüşmeyibitiren işçiler yeniden yürüyüşe geçti.

Madenci Heykeli önüne dönen işçilerin önünüçevik kuvvet polisi Atatürk Caddesi üzerinde kesti.İşçiler oturma eylemine başlayarak polisin tutumunuprotesto etti. Sonrasında işçiler ertesi gün eylemidevam ettirme kararı alarak bekleyişlerinisonlandırdılar.

18 Haziran’da ücretler için başlatılan eylem devametti. Soma Holding’e ait üç maden ocağında çalışanişçiler polis tehditlerine rağmen kaymakamlık önündetaleplerinin yer aldığı bir pankart açarak eylemlerinisürdürdüler.

Türkiye Maden İş üyeleri AKP’ye yürüdü

Türkiye Maden İşçileri Sendikası Ege Bölgesi Şubesiönünde toplanan sendika üyeleri, kaymakamlıkönündeki eylemin sonlandırılmasının ardından sloganve alkışlarla buradan Nazım Usuloğlu Caddesi üzerindebulunan AKP İlçe Binası’na kadar yürüdü. Eylemcilerinönü AKP İlçe Binası’na varmadan polis tarafındankesildi ve geçmelerine izin verilmedi. Burada basınaçıklamasını okuyan Türkiye Maden İşçileri SendikasıEge Bölgesi Şube Başkanı Ali Gökmen, özelleştirmesaldırılarını teşhir etti. Basın açıklamasının ardından,maden işçileri tekrar sloganlar atarak sendika binasınadöndü.

Kızıl Bayrak / Soma

KOÜ’de direniş sürüyor İşten atılan beş işçinin işe iade istemiyle başlattığı,

direnen işçilere kalem götürdüğü için işten atılan birişçi ile birlikte işten atılma sayısının 6’ya ulaştığı KOÜdirenişi iki haftayı geride bıraktı.

Direnişin başladığı ilk günlerde ÖGB’nin saldırısı ileiki kez işçilerin pankartları sökülmüş, hastane yönetimitarafından el konulmuştu. Bu duruma karşı işçiler deçalışan arkadaşlarıyla birlik olup direniş alanına KOÜlogolu bezlere taleplerini, sloganlarını yazıp direnişalanlarına asmışlardı.

Bir süredir sloganların, taleplerin yazılı olduğubezler direniş alanında duruyordu. 17 Haziran’dahastane yönetimi “Vali geliyor”, “Kirli bir görüntüoluşturuyor” argümanlarıyla bez pankartlarınindirilmesi için ÖGB’leri işçilerin üzerine saldı.

ÖGB ile karşı karşıya gelen işçi temsilcilerindenSelçuk Öztürk; sloganlar ve talepler yazılı bezlerinindirilmesini isteyen ÖGB’lere: “Aldığınızpankartlarımızı geri verin öyle indirelim, eğer bu bezparçalarını da alırsanız biz de duvarlara, camlarataleplerimizi, sloganlarımızı yazarız o zaman neyapacaksanız bakalım” dedi.

Hastane yönetimi geri adım atmak zorunda kalarakişçilerin pankartını geri verdi. İşçiler de bez pankartlarıindirdiler ancak hastane yönetimine geri vermediler.

Greif ve Feniş direnişçileri ile BDSP’liler direnişin14. Gününde (17 Haziran) sağlık işçilerinin yanındaydı.

Gün içinde yapılan eylemde basın açıklaması yapanKani Beko, açıklamanın ardından rektörlükten randevutalep etti. Ancak rektörün yerinde olmaması nedeniylegörüşmenin haftaya yapılacağı bilgisini verdi. Basınaçıklamasından kısa bir süre sonra bir ÖGB ve ÖGB şefidireniş alanına gelip işten atılan işçilere hastanedekidolaplarını boşaltmalarını, eğer boşaltmazlarsa kırılıpboşaltılacağını, ayrıca atılan altı işçinin başta tuvaletolmak üzere katlara giriş çıkış yapamayacağını söyledi.İşçiler buna karşın “hastanenin halkın olduğu,kapatılamayacağını” ifade edip yazılı belge istediler.Daha sonra dolaplarının patlatılacağını öğrenen işçilerhastaneye girip eşyalarını aldılar.

Kızıl Bayrak / Kocaeli

Kilis Tabip Odası’ndantaşeron protestosu

Kilis’te taşeronlaştırmayı protesto etmek içinhekimler tarafından 13 Haziran’da basın açıklamasıyapıldı.

Balıklı Parkı’nda öğle saatlerinde biraraya gelensağlık emekçileri taşeronlaştırmanın sonucu yaşananölümleri protesto etti.

Soma Katliamı’nda yaşanan işçi ölümlerinihatırlatan Kilis Tabipler Odası Başkanı Hamza Ağcaşunları söyledi: “Bir kez daha gördük, sermayeninsınırsız kazanç hırsı, işçilerin kanıyla, canıylapalazlanıyor. Bir kez daha gördük, sınırsız kâr hırsıtaşeron düzeniyle katmerleşiyor.”

Page 13: Kızıl Bayrak 2014-25

Yatağan enerji ve maden işçileri özelleştirmeyekarşı direnişi Ankara’da Türk-İş işgaliyle sürdürürkenihale için tarih açıklanması üzerine 12 Haziran’daMuğla’da Yatağan-Milas karayolunu trafiğe kapattı.

Özelleştirmeye karşı kurulan ve 270 günden fazlanöbet tutulan direniş çadırındaki işçiler bu haberiöğrenmeleri üzerine eylem kararı aldı.

Yatağan Termik Santrali’ne kömür temin edenGüney Ege Linyitleri İşletmesi önünde de madenişçileri, Milas-Yatağan karayolunu iş makineleriylekapattı.

Özelleştirmeye karşı fiili-meşru eylem çizgisinisürdüren işçiler özelleştirme sürecine ilişkin tarihinbelirlendiğini öğrenince Yatağan Termik Santraliönünde de yolu kesti. Teneke varilleri yola dizen enerjiişçileri sloganlarıyla kararlılıklarını haykırdı. “İşcinayetleri önlensin! Özelleştirmeye vetaşeronlaşmaya hayır!” pankartı açan enerji ve madenişçileri yolda bekleyişlerini sürdürdü. Uzun konvoylaroluşmasının ardından eylem sendika temsilcilerindengelecek haberler doğrultusunda hareket etmek üzerebitirilerek yol trafiğe açıldı.

Türk-İş göreve!

Türk-İş Genel Merkezi’ndeki işgalin 3. gününde (12Haziran) Türk-İş Başkanı Ergün Atalay’ın ve diğersendikaların da katıldığı bir toplantı gerçekleştirildi.Toplantı devam ederken işçilere destek için Türk-İşönüne gelen aralarında BDSP’nin de olduğu ilerici vedevrimci güçler sloganlarla bekleyişi sürdürdüler.Toplantı bitiminde işçiler sendika başkanlarını “Türk-İşgöreve, genel greve!” sloganıyla karşıladı. Türk-İşGenel Başkanı Ergün Atalay’ın toplantı kararlarınailişkin açıklamayı Kurtuluş Parkı’nda yapacağısöylenerek yürüyüşe başlandı.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’nın önüne geçişeizin vermeyen polis TOMA’larla yola barikat kurdu.Ergün Atalay polis barikatı önünde açıklama yaptı.ÖİB’de ihalenin yapıldığı, Elsan Elektrik’in 1 milyar 91milyon dolarla ihaleyi aldığı ifade edildi. Polis ihaleninduyulmasının ardından işçilere uyarı yapmadan bibergazıyla saldırıya geçti. Polis saldırısının ardındanGüvenpark’a geçmek isteyen işçilerin geçişine izinverilmedi. Bunun üzerine Sakarya Meydanı’ndaoturma eylemi yapan işçiler Türk-İş nöbetini 10 işçininsürdürmesini kararlaştırarak Ankara’dan ayrıldılar.

AKP önünde eylem

Özelleştirme politikalarını protesto eden işçiler 18Haziran’da da AKP Muğla İl Binası önünde oturmaeylemi gerçekleştirdiler.

Yatağan işçilerinin eylemine KESK üyesi kamuemekçileri de katılarak destek verdi. Eski otogarmevkiinde biraraya gelen yüzlerce işçi buradanyürüyüşe geçti. Kitle, “Hırsız, katil AKP!”, “Gün gelecekdevran dönecek AKP halka hesap verecek!”,“Özelleştirme cinayettir!”, “Yatağan Soma olmayacak!”,“Her yer Yatağan, her yer direniş!” sloganlarını sıklıklahaykırdı.

Cumhuriyet Meydanı’ndan AKP İl Binası’na devameden yürüyüş binaya yaklaşıldığında çevik kuvvetbarikatı ile işçilerin önü kesildi. Polis barikatı önündegerçekleştirilen eylemde bir saat boyunca sloganlarhaykırılarak beklendi.

Burada gerçekleştirilen basın açıklamasını TES-İşYatağan Şube Başkanı Fatih Erçelik okudu. İşçilerözelleştirme saldırısına karşı mücadelelerininsüreceğini belirterek eylemlerini sonlandırdılar.

Kızıl Bayrak / Ankara

Yatağan işçileriyol kapatarak uyardı!

Seyitömer’de 750 işçiişten çıkarıldı

Çelikler Holding bünyesinde bulunan SeyitömerLinyit İşletmeleri (SLİ), iş bırakma eyleminde bulunan750 işçinin iş akitlerinin fesih edildiğini açıkladı.Geçtiğimiz hafta, 17 Nisan’daki ilk işten çıkarmalarakarşı eyleme katıldıkları için 18 işçi işten çıkarılmıştı.Ardından fabrikada çalışan diğer işçiler 18arkadaşlarının işe geri dönmeleri için iş bırakmaeylemine başlamıştı.

Türkiye Maden İşçileri Sendikası Kütahya veHavalisi Şube Başkanlığı işten çıkarmalarla ilgili biraçıklama yaptı. Geçtiğimiz yıl özelleştirilerek ÇeliklerHolding bünyesine bağlanan Seyitömer Linyitİşletmesi’nin iş bırakma eylemine katılan 750 işçinindaha iş akitlerini fesih ettiğini bildirdi.

Sınıfın ileri çıkan bölüklerisusturulmak isteniyor

17 Nisan’da özelleştirme sonrası işten çıkarmalaraöfkelenen Seyitömer işçileri yaptıkları eylemle, işçisınıfının nasıl ileri dinamikler barındırdığınıgöstermişti. “İşgal, grev, direniş” kavga bayrağınındalgalandığı Seyitömer’de, işçilerin böylesine dişe dişmücadeleyi göze alması sermaye devletine korkusalmıştı. İşletme içerisinde bulunan bölümleri ateşeveren, araçları ters çeviren, jandarma ve polisleçatışan Seyitömer işçilerinin bu militan çıkışı hemenakabinde cezalandırılmak istenmişti.

20 işçi bu eylemler nedeniyle gözaltına alınırken, 3işçiyse tutuklanmıştı. Kütahya Valisi’nin yaptığıaçıklamalarda oldukça alışık türdendi. Direnişi seçenişçiler “provokatör” ilan edilirken, işçilerin aileleriylebirlikte geleceğiyle oynayan Seyitömer kapitalisti‘değerli bir yatırımcı’ olarak onurlandırılmıştı.

Özellikle enerji ve maden bölgelerinin sermayesınıfının iştahını kabarttığı şu günlerde, Seyitömer’dençıkarılan 750 işçi, sınıfa saldırının kapsamınıgöstermektedir. Burjuvazi zorlu bir mücadeleyegirdiğinin bilincinde olarak, eylemlilik içinde olan birsınıf bölüğüne karşı böylesine bir saldırıyı göze almıştır.Seyitömer’deki bu işten çıkarmalar, aynı zamandaSoma’da, Yatağan’da mücadele eden işçilere de birgözdağı niteliğindedir.

Seyitömer işçileri her ne kadar militan bireylemliliğe imza atmış olsalar da, bu çıkışınkendiliğinden olması, örgütsüzlüğü aşamamasısermayeyi cesaretlendirmektedir. Ayrıca sendikalaraegemen olan bürokratların anlayışı da bu cesaretiperçinlemektedir. Ancak bu sermaye devletinin işininkolay olduğu anlamına gelmemektedir. Her ne kadarhenüz geri sınırlarda seyretse de sınıf belli bölükleriylehareket halindedir.

Hareket halinde olanın ileriye doğru çıkması birumuttan öte maddi bir gerçekliktir.

Page 14: Kızıl Bayrak 2014-25

Türk-İş’ten özelleştirmelerekarşı eylemler

İstanbul Şişli Cevahir AVM önünde bir araya gelen

işçiler ve sendikacılar, “Türk-İş” yazılı pankartlarınıaçarak Mecidiyeköy’de bulunan AKP Şişli İlçeBaşkanlığı’na doğru yürüyüşe geçti.

Eyleme ağırlıklı olarak TÜMTİS ve Türk Metalüyesi işçiler katılım sağlarken, TEKSİF, Yol-İş, TGS,Belediye-İş, Selüloz-İş, Tez Koop-İş, Koop-İş ve T.Haber-İş üyesi işçiler ve sendika yöneticileri deeylemde yerlerini aldı. Eyleme İşçi Partisi, ADDve Uid-Der’de destek verdi.

AKP Şişli İlçe Başkanlığı önünde gelindiğinde“Mustafa Kemal ve silah arkadaşları” ve Soma’dahayatını kaybeden 301 işçi için saygı duruşundabulunuldu. Saygı duruşunun ardından basınaçıklamasına geçildi.

Basın açıklamasını okuyan Türk-İş Bölge BaşkanıFaruk Büyükkucak şunları söyledi: “Bugün; ülkemizdebir yağma ve talana dönüşen özelleştirmelere karşı,Yatağan, Kemerköy, Yeniköy termik santrallerinin vekömür ocaklarının özelleştirmesine karşı, Türk-İşBaşkanlar Kurulu’nun aldığı karar gereğince AKPönündeyiz.”

Soma’da yaşanan katliamlara değinen Büyükkucak,açıklamasının devamında esnek, kuralsız, güvencesizçalışma koşullarını teşhir ederek saldırılar devam ettiğidurumda eylemlerine devam edeceklerini ifade etti.Eylem basın açıklamasının ardından sona erdi.

İzmirTürk-İş konfederasyonuna bağlı olan sendikaların

Basmane’deki AKP İlçe Binası’nın önündetoplanmasının ardından basın açıklaması başladı.

Basın açıklamasını Türk-İş Ege Bölge Başkanı HasanHüseyin Karakoç okudu. Karakoç, özelleştirmelerekarşı mücadelenin yeni olmadığını 20 yıldır verdiklerinisöyledi. Karakoç çok direndiklerini ancak yağma vetalana engel olamadıklarını vurguladı.Özelleştirmelere karşı çıkanların vatan haini, düşmanilan edildiğini söyleyerek bu kadar özelleştirmeninsonucunda çok şeyin kaybedildiğini dile getirdi. Devgibi fabrikaların, arsaların fiyatının altında birilerinepeşkeş çekildiğini söyleyerek özelleştirmenin buolduğunu söyledi.

Eyleme Türk-İş’e bağlı Eğitim-İş, Birleşik-İş,DERİTEKS, TÜMTİS, Tek Gıda-İş, Petrol-İş, Harb-İş,Basın-İş katıldı. Eylemde “Kahrolsun işçi düşmanları!”,“Yatağan bizimdir bizim olacak!”, “Gün gelecek devrandönecek AKP halka hesap verecek!”, “Kurtuluş yok tekbaşına ya hep beraber ya hiç birimiz!” sloganları atıldı.Basın açıklaması Türk-İş’in ayın 22’sinde Soma’daolacağının duyurusuyla bitirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul - İzmir

18 Haziran 2014 / İzmir

Özelleştirmeye karşıiş bıraktılar

Enerji ve maden işçileri, Yatağan, Kemerköy veYeniköy termik santrallerinin özelleştirilmesine karşı 16Haziran’da 1 günlük iş bırakma eylemi yaptı.

Tes-İş ve T. Maden-İş üyesi işçiler, termiksantrallerin yakın zamanda ihalesi yapılanözelleştirmelerinin iptal edilmesi için iş bırakıncamadenlerde kömür üretimi durdu. Termik santrallerdeenerji üretimine devam edildi fakat bakım ve servisleryapılmadı.

İş bırakma, Yatağan, Kemerköy ve Yeniköy termiksantralleri ile bu santrallere kömür sağlayanmadenlerde gerçekleşti. Gece 24.00’te başlayan işbırakmayla beraber işçiler aileleriyle birlikte madengirişlerinde toplandı. Enerji üretimi süren termiksantrallerde ise bakım ve servislere çıkılmadı. Buradada işyeri önünde ve direniş çadırlarında beklendi.

Edinilen bilgiye göre, aralarında Afşin, Adana veBursa’nın da bulunduğu yaklaşık 19 kentte iş bırakmaeylemi yapıldı.

Ayrıca Denizli’nin Tavas İlçesi, Eskişehir’inMihalıççık İlçesi ve Muğla’da bulunan Türk MaadinA.Ş.’ye ait madenlerde de işçiler eş zamanlı olarakgreve çıktı. Grev sabah saat 08.30′da başladı.

Grev sırasında işçiler ve yakınları Kavak Kromİşletmeleri A.Ş. maden ocağı girişi önünde Soma’dahayatını kaybeden işçiler için yolu trafiğe kapatarak birsüre oturma eylemi gerçekleştirdi. Eylem sırasındasloganlar atan kitle, daha sonra greve devam etti.

Kozlu’da taşeron madenişçileri iş bıraktı

Geçen yıl Ocak ayında 8 maden işçisinin hayatınamal olan işçi katliamının sorumlusu Star A.Ş. şimdi deişçi çıkarıyor. Star A.Ş., maden ocağında 2004’ten buyana galeri açma çalışmalarını sürdürüyordu. TürkiyeTaşkömürü Kurumu (TTK) Kozlu Müessese Müdürlüğümaden ocağında hazırlık işlerini yüzde 97 oranındatamamlayan Star A.Ş. işçi çıkarmaya başladı. Aysonunda 15 işçinin daha işten çıkarılacağı söylentisiüzerine taşeron işçiler iş bıraktılar.

16 Haziran’da ocağa inmeyerek iş bırakan işçiler,Genel Maden İşçileri Sendikası’na (GMİS) gidereksendikayı göreve çağırdılar. Yaklaşık 50 işçi, üyeoldukları GMİS’e giderek, Genel Sekreter BehzatCinkılıç’a ve Genel Başkan Eyüp Alabaş’a sorunlarınıanlatarak çözüm üretilmesini talep ettiler.

Sendika yöneticileriyle yapılan toplantının ardındankonuşan işçi temsilcisi Ayhan Gökgöz, 2004’te 473 işçiile işe başladıklarını, şimdi 73 kişi kaldıklarını söyledi.Taşerona karşı eylemler yapılırken kimsenin taşeronişçileri düşünmediğini ifade etti.

GMİS Genel Başkanı Eyüp Alabaş ise, madenocağında hazırlık işlerini alan firmanın işin kalan yüzde3’lük bölümünü de bitirmek üzere olduğunuöğrendiklerini söyledi. Maden ocağında hazırlık işleriniişin asıl sahibi TTK’nın yapması gerektiğini savundu.

Page 15: Kızıl Bayrak 2014-25

M&T Reklam işçileriyle direnişin 35. gününde (18Haziran) örgütlenme süreci hakkında görüştük.Direnişlerinde bir ayı geride bırakan M&T Reklamişçileri, fabrikadaki çalışma koşullarını anlattılar.

- Merhaba, örgütlenme süreciniz nasıl başladı,anlatabilir misiniz?

- Erkan Emanet: Biz burada çok kötü koşullardaçalıştığımız için bir çare arıyorduk. Çarenin de sendikaolduğunu düşünerek böyle bir yola başvurduk.Muvaffak oluruz ya da olamayız, o kadarını bilememama biz bir kere bu yola baş koyduk. Sonuna kadar dadirenmeye devam edeceğiz.

Ben burada enjeksiyon bölümünde vardiyaamiriydim. Çok kötü koşullarda çalışıyoruz. İşçi sağlığıve güvenliği önlemleri yok. Maaşlar çok düşük, asgariücretin biraz üstünde. Zamlar %4-7 arasındabelirleniyor. Sosyal hak yok.

Çalışanların yarısı kadın işçi. 2 sene öncesinde 350kişi çalışıyordu, şimdi yaklaşık 170 kişi çalışıyor. Buradaiş yetişmeyince kadınlar zorunlu mesailere kalıyorlar.Kadınların sabahladığı, eve 2 gün sonra gittiği oldu.Verdikleri fazla mesai ücreti de 50-60 saate 100 lirakadar. Sormazlar, kimseye sorulmuyor. Amirler“mesaiye kalacaksınız” derse herkes kalıyor.

Biz herşeyi göze alarak yola çıktık. Patron fabrikayıkapatmakla tehdit ediyor. Üretimi dışarıya kaydırıyor.Bu fabrikayı kapatmayacak ama insanları korkutup busüreci atlatmanın peşinde.

- Ulaş İleri: Bizim daha önce de sendikalaşmagirişimimiz olmuştu. Bir defasında gittiğimiz sendikasatmıştı. İkinci sendikalaşma girişimimizde ise patronişçilere belli bir ücret vererek caydırma yoluna gitti.Bunda başarılı da oldu. Bu sene eski işçiler -bende 7senelik işçiyim- bazı şeylerin değişmesi gerektiğinidüşünüyorduk. Artık bıçak kemiğe dayanmıştı. Fabrikadevamlı büyüyor, patron kazanıyor, yurtdışındaki işleriaçılıyor, yeni fabrika, şube açıyor-kuruyor… Fakat vaatettikleri hiçbir zaman gerçekleşmiyor. Yıl sonunda yine%5 zam veriliyor. Devletin verdiğinin dahi altındakalıyor. Bunu düzeltip devletin verdiğiyle eşitliyorlar.

Yani devletin verdiği asgari ücretin dahi altındaçalıştığımız oluyor.

- Mehmet Özkan: Mesela devlet %11 zam belirledi.Burada % 5-8 verdiği oldu. Burada bazı arkadaşlarbunu bilmiyor. Adam işçiden üç kuruş daha nasılçalarım hesabı yapıyor. Yılbaşı geldiğinde bize boşkağıtlara imza attırıyorlar. Sorduk adama “ne bunlar”diye, “sizin iyiliğiniz için” diyorlar. Hiç iyilik görmedik kibunlardan, ben güvenmediğimi söyledim. Şok olup,dona kaldılar.

- Sibel Aykın: Biz sendikalaşma çalışmasını devamettirirken patron, yılbaşında aylık ücretlendirmedensaat ücretlendirmesine geçmek istedi. Arkadaşlarımızbunu kabul etmedi. Bazı arkadaşlarımız kabul etti. Saatücreti uygulamasını bordolarda gördük. Bize bordolarıimzalatmaya çalıştılar bunu da kabul etmedik,imzalamadık. Bu durum sendikaya üye olmayanarkadaşlarımızı da hareketlendirdi. Süreç bu olaydansonra hızlandı. Örgütlenme çalışması yürütenlere dahaçok destek gelmeye başladı, istenilen üye sayısınaulaştık.

- Ulaş İleri: Patron cumartesimizi elimizden aldı.Zorunlu çalışma günü olarak önümüze sundu.Cumartesileri artık bedava çalışıyoruz. Mavi yaka,

beyaz yaka diye servislerde bir ayrım yaptı. Ben 4 ayboyunca servis kullanmadım. Evimin önünden servisgeçmesine rağmen beni 40 dakika yürümeye mahkumetti. Ben de yürümedim cebimden para vererekminibüsle başka araçlarla geldim işe. Beyaz yakalarburada çok yoruluyormuş, onlara bazı ayrıcalıklargetireceklermiş. Bunları söylediler bize.

Beyaz yakalılar burada her zaman istediğini aldı. Bizmavi yakalılar istediğimizi hiç alamadık. Burada beyazyakalılardan biri mesaiye kaldığında özel araçlaevlerine bırakıldılar. Ama biz gece 24.00’e 01.00’ekadar mesaiye kaldığımız zaman kendi başımızınçaresine baktık. Servis getirmedikleri, servisi 2-2,5 saatdolaştırdıkları zaman oldu. Yemek yemediğimiz zamanoldu. Öğle yemeğini akşam tekrar vermeye çalıştılar.Çay molamızı kaldırdılar. Haklarımızı bir bir elimizdenalmaya başladılar. Raporlu olduğumuz zamanücretimizden kesmeye başladılar.

- Erkan Emanet: Kısacası sömürücülüğün tamamıvar burada.

- Mehmet Özkan: Zaten işçiyi nasıl sömürürüm onabakıyor adamlar. Başka birşey düşündükleri yok.Yılbaşlarında otellerde kutlama yaparlar. Yönetim ayrıişçiler ayrı yerde durur. Kendilerine en kaliteli içkilergetirirler. İşçilere ise en kalitesizlerinden. Her türlüahlaksızlık bunlarda var. İşçilerle alay ederler bukutlamalarda. Bunları görüp de hala üye olmayan 20-25 kişi var. Ben onlara “boynu bükükler” diyorum.Önümüzden geçerken boyunlarını büküp de geçiyorlar.

Sohbete bir soruyla başladık fakat her şeyikonuştuk. Öfkeliydiler, kararlıydılar ve direnişçiydiler.Her ne kadar ilk önce çekinerek başlasalar dakonuşmaya bu kısa sohbetimizde çok şey konuştuk.Sohbet esnasında ise işçilerden Erkan Emanet’in oğluErkut’la şakalaşırken onun da 35 gündür direndiğiniöğrendik. Orada bulunan bir başka direnişçi dahavardı. Adı Sultan Girgin. Her ne kadar Sultan fazlakonuşmayıp bizi dinlese de bir kadın olarakdirenmenin zorluğunu ve zorunluluğunu “Evliyim veçocuğum var. Fakat direnmek zorundayız” diyereközetlemişti.

Kızıl Bayrak / Gebze

“Sonuna kadar direnmeyedevam edeceğiz!”

Sendikalaştıkları için işten atılmaların olduğu M&TReklam fabrikası önünde DİSK 17 Haziran’da basınaçıklaması gerçekleştirdi.

Eylem için fabrika önüne gelmeye başlayan işçi veemekçiler basın açıklamasının yapılacağı saate kadarhalaylar çekerek ve slogan atarak beklediler. Saat09.30’da ise basın açıklamasının okunması üzerineDİSK ve Birleşik Metal-İş Sendikası pankartlarıaçılarak fabrika kapısı önüne geçildi.

Birleşik Metal Gebze Şubesi Başkanı NecmettinAydın’ın yaptığı açılış konuşmasıyla Düzce veÇayırova’da devam eden direniş hakkındabilgilendirme yapıldı. Aydın’ın ardından Birleşik Metal

Genel Başkanı Adnan Serdaroğlu ve DİSK GenelBaşkanı Kani Beko birer konuşma yaptı.Konuşmalarda taşeron saldırılarına değinilerek M&TReklam’da yaşanan işten atma saldırısına tepkigösterilerek dayanışmanın süreceği ifade edildi.

Basın açıklamasına DİSK Başkanlar Kurulu üyesendikaların birkaç şube yöneticisi, şube üyesiişyerlerinin temsilcilerinin küçük bir kısmı ve BDSPkatıldı. Katılımın zayıf olduğu basın açıklamasında“Atılan işçiler geri alınsın!”, “Zafer direnen emekçininolacak!”, “M&T Reklam işçisi köle değildir!” sloganlarıatıldı.

Kızıl Bayrak/Gebze

M&T Reklam’da basın açıklaması

Page 16: Kızıl Bayrak 2014-25

DİSK icazetçi, işbirlikçi, bürokratik sendikal anlayışakarşı sınıf sendikacılığı anlayışı ile yola çıkmıştı.Mücadele alanlarında tabanın inisiyatifi ile kurulanDİSK 67-70 yılları arasında mücadeleci çizgisi sayesindeciddi bir büyüme yaşadı. Tarihinin görkemli dönemleridiyebileceğimiz bu dönemlerde DİSK içinde çıkançatlak sesler tabanın fiili-meşru mücadelesinin basıncıaltında eziliyorlardı. DİSK’te oluşmaya başlayanuzlaşmacı düzen içi kast her zaman kendisini dışavurmak için fırsat kolladı. 15-16 Haziran Direnişi’ndeDİSK yönetiminin direnişin bitirilmesi için aldığıkararlar ve bundan sonraki dönemdeki bazı pratikleribunun en açık göstergesidir. Abdullah Baştürk’ünbaşını çektiği grubun yönetime gelmesi ile bu tutumlardaha da belirginleşmiştir. DİSK’i DİSK yapan fiili-meşrumücadele anlayışı, sendikacılığı meslek edinmiş koltuksevdasına kapılmış yöneticiler için fazlası ile rahatsızedici olmuştur. Her fırsatını bulduklarında bu anlayışısınıf içinde ete-kemiğe büründüren öncü işçilerinfabrikalardan temizlenmesi için açık ve gizli adımlaratmışlardır. “Düzenin içine sığmayan DİSK’i”ehlileştirmek düzenle bütünleşmiş sendikacılar içinbaşat görev haline gelmiştir. DİSK kurulurkenoluşturulan mücadele programı ve sendikal anlayış bubaylar için artık eskimiş çağa ayak uydurmayan birprogram olmaktan başka birşey ifade etmemektedir.Bu anlayışın asıl derdi fiili-meşru mücadele anlayışınıterk etmek ve sermaye ve düzenle barış sağlamaktır.12 Eylül askeri darbesine kadar bu çabalarında ciddibir mesafe katedememişlerdir. Dönem dönemyakaladıkları üstünlükler tabandan yürütülenmücadelelerle boşa düşürülmüştür. DİSK’te palazlanansendikal bürokrasi ve icazetçi-uzlaşmacı anlayış busüreçlerden deneyimler çıkararak mutlak zaferini ilanetmek için çaba sarf etmiştir.

12 Eylül askeri darbesi ile DİSK ve bağlı sendikalarınkapatılması (2 sendikası hariç) öncü işçi kuşağınınbiçilmesi Türkiye sınıf hareketinde önemli birgerilemenin yaşanmasına neden olmuştur. DİSK tekraraçıldığında ise sınıf sendikacılığı anlayışı temelindekendini yapılandırmak yerine düzenin icazeti altındafaaliyet yürütmeyi tercih etmiştir.

DİSK ‘92 yılında tekrar açıldığında eski kadroları(büyük bir kısmı sınıf mücadelesi anlayışına uzakkadrolar) DİSK’i yeniden yapılandırmayı tartışmayaaçmışlardır. Bu tartışmalarda sınıf sendikacılığıanlayışının terk edilmesi ve “çağdaş sendikacılık”anlayışının benimsenmesi yeniden yapılanmanıntemel tartışması olmuştur. Çağdaş sendikacılığıbenimseyen DİSK kadroları örgütü bu anlayışlayapılandırmak için kolları sıvamışlardır. Her genel kuruldöneminde çağdaş sendikacılık anlayışının önündeengel gördükleri program ve tüzük maddelerini bir birdeğiştirmişlerdir. Aynı sürece Avrupa Birliği

fonlarından faydalanmak için atılan adımlar eşliketmiştir. Bu adımlar DİSK’ in üyelerine yönelikyürüttüğü eğitim politikasının değişmesiniberaberinde getirmiştir. Alınan fonlar karşılığındakapitalist düzeni tehdit etmeyecek işçi profili yaratmakiçin adımlar atılmıştır. Artık eğitimlerde verilen sınıfmücadelesi bilinci yerini, iş barışına bırakmıştır. Böylebir sürecin ürünü olan DİSK artık Türk-İş’ten esastanfarklı olmayan bir yapıya dönüştürülmüştür.

Bugünkü DİSK; geçmiş mücadele değerleri veanlayışının terk edilmesi ile yaşanılan tarihsel evrimsürecinin ürünüdür. Bu süreç sınıf sendikacılığının terkiolarak yaşanmıştır.

DİSK Başkanlar Kurulu Kararları çağdaş sendikacılık anlayışının

yeniden teyididir!

Geçtiğimiz günlerde toplanan DİSK GenişletilmişBaşkanlar Kurulu Sonuç Bildirgesi yayınlandı. Arada lafyığını olmaktan öte bir anlam ifade etmeyen ifadeleriçıkarırsak kurulda alınan tek kararın ise GREIFişçilerinin şanlı direnişine, DİSK’in varoluş nedenlerinedört elle sarılarak yürüttükleri fiili-meşru mücadeleanlayışına saldırmak oldu. Bu mücadele nostaljiyiseven DİSK’in başındaki bürokratları rahatsız etmişolsa gerek genişçe bir yer vermişler. Ne hikmetse DİSKTekstil’in Greif fabrikasına operasyon yapıldığı günyayınladığı Başkanlar Kurulu açıklamasında yer alanalçakça ifadelere hemem hemen aynı biçimde yervermişler.

Başkanlar Kurulu kararlarında ülke, dünya ve sınıfgündemleri belli başlıklar altında ele alınmış. “Sınıfsendikacılığı anlayışı” yapılan değerlendirmelerde ve“alınan” kararlarda laf yığını olmanın ötesinegeçememiş. DİSK bürokrasisinin yaşadığı Greifsendromu ve son dönemlerde gelişen siyasalgündemler üzerine yapılan tespitlerin hepsi kastlaşmışDİSK bürokrasisinin bugün sınıf mücadelesinin önünüaçacak bir anlayıştan yoksun olduklarını gösteriyor.Yapılan her değerlendirme sınıfsal özündenkopartılarak ele alınmış bu gelişmelerde sermayedüzeninin asıl rolü bir kenara bırakılmıştır.

Başkanlar Kurulu Sonuç Bildirgesi’nin başlığını daoluşturan “Taşeron cumhuriyetine karşı demokratikcumhuriyet” vurgusu en önemli tema olarak öneçıkarılmıştır. Sermaye düzeninin sınıfsalegemenliğinden bağımsız olmayan gelişmelerin herbiri kendi başına tali bir olaymış gibi bir algıyla işçi veemekçilere seslenme eğilimi ortaya çıkmıştır. Budurum gösteriyor ki DİSK sınıf çelişkilerini asıl çelişkiolarak görmemektedir. 1992 yılında yapılan “Örentoplantısı kararlarına” sadık kaldıklarını da tekrar teyit

etmişlerdir. DİSK’in tarihine ihanet olaraknitelendirebileceğimiz Ören Kararları’nın ana temasıbugün DİSK bürokrasisi için övünç kaynağıdır. Budurum Başkanlar Kurulu’nun yapılacağını ilan ettiklerimetinde şöyle ifede edilmiştir: “DİSK, ülke koşullarınıdeğerlendiren ve kendisini yenileyerek aşma özelliğinesahip bir mücadele örgütüdür. Tarihimiz bununörnekleriyle doludur. 12 Eylül sonrası sendikalmücadelenin yol haritasının belirlenmesi için,tarihimize ‘Ören Kararları’ olarak geçen 1992Haziran’ında yapılan toplantı buna örnektir.”

Sınıf sendikacılığı görünümüne bulanmış çağdaş sendikacı kast!

DİSK’e hakim anlayış bugün sınıf sendikacılığıanlayışından uzaktır. Tek tük yöneticilerin farklıanlayışta olduklarını ifade etmeleri ve kısmi olumlupratikleri bu durumu değiştirmez. Genel algı sermayeile uzlaşı ve pazarlık eksenine oturtulmuştur. Bazıörgütlenme süreçlerinde yürütülen direnişler dahi buanlayış ekseninde yapılmaktadır. Direnişler sermayekarşısında güçlü bir sınıf duruşunu geliştirmek vesınıfın öz gücünün farkına varmasını sağlamak içindeğil tek başına muhataplarını pazarlık masasınaçekmek için kullandıkları silah haline gelmiştir. Asılvahim olan da bu durumdur. Üye işçilerin sınıfbilincinin gelişmesi böylesi tutumlarla sekteyeuğratılmaktadır. Tek başına hükümet karşıtı olmak sınıfbilincine sahip olmak gibi bir yanılsamayaratılmaktadır. DİSK Başkanlar Kurulu’nun sontoplantısı üzerine yapılan açıklamada bu durumu tümaçıklığı ile görmek mümkündür. Cumhurbaşkanlığıtutumundan taşeronluğun yaygınlaştırılmasına kadarsorunun kaynağı tek başına hükümetmiş gibi biryanılsama yaratılmaktadır. Geçmiş seçim dönemindeolduğu gibi sermaye hükümeti AKP karşısında düzenindiğer partileri (CHP) alternatif olarak sunulmaktadır.

Bugün bir sınıf örgütünün yapması gerekenüyelerini ve genel işçi kitlesini sorunların asıl kaynağısermaye düzenine karşı mücadeleye hazırlamakolmalıdır. DİSK Başkanlar Kurulu açıklamasında birhazırlıktan bahsediliyor fakat ilerleyen pasajlardaanlaşılıyor ki bu hazırlık işçi ve emekçileri düzenpartilerinden birini tercih etmek zorunda bırakmayahazırlıktır. Burjuva siyaset sahnesinin dışına çıkamayankafalara sahip DİSK bürokratları bunu sınıf mücadelesietiketiyle piyasaya sunuyorlar.

Aynı metinde sosyalistlikten dem vurarak geritutumlarına perde yapmaya çalışıyorlar.

Sermaye sınıfının azgın sadırılarından biri olantaşeronluğa karşı burjuva demokrasisini kutsuyorlar.Düzenin demokratikleştirilmesi ile sınıfın sorunlarının

Greif direnişi DİSK’e ha korkulu rüyası olm

Page 17: Kızıl Bayrak 2014-25

çözüleceği yanılsaması yaratıyorlar. Kendileri de çok iyibiliyorlar ki bugün yaşanılan ekonomik, sosyal, siyasalsorunlar demokratikleşme ile değil güçlü bir sınıfkavgası ile çözülür.

Taşeron köleliği bunun kanıtıdır. DİSK’in farklıvesilelerle model olarak sunduğu Avrupa ülkeleri(demokrasisi) taşeronlaşmayı, esnek çalışmayıolabildiğince yaygınlaştırıyorlar. Bu durum bile burjuvademokrasisinin sınırını gösteriyor.

Taşeronluk başta olmak üzere sınıfın yaşadığısorunların gerçek ve kalıcı çözümü bugün sınıfa karşısınıf mücadelesi ile mümkündür. İşçi ve emekçilerinöfkesinin daha yoğun biçimde açığa çıktığı taşeronçalışma uygulaması da böyle bir anlayışla ortadankaldırılabilir. Bugün yapıldığı gibi sermaye hükümeti ileyapılan görüşmelerle sorun çözülmeyecektir. Yıllardırhükümetle yapılan görüşmelerin sonuçsuz kalması,mahkeme kararlarının uygulanmaması bu gerçeği birkere daha göstermektedir. “Taşeron cumhuriyeti”tanımı yapan DİSK Başkanlar Kurulu, bu köleliğe karşınasıl mücadele edileceğine dair somut hiçbir şeysunmamaktadır. Bu da müzakere ve icazetin temelaraç olarak uygulanacağı anlamına geliyor. İhtiyaç olanise fiili-meşru mücadele hattını geliştirmektir.

İşçilerin örgütlenme arayışına karşılık vermek için hazırlık yapmak!

DİSK Başkanlar Kurulu’nun üzerinde durduğu birbaşka konu da işçi ve emekçilerin örgütlenmeisteklerine yanıt vermekmiş! Bugün mevcut üyelerini

dahi örgütlemeyi başaramamış bir sendikal anlayıştanbahsediyoruz. Bu anlayış DİSK’te hakim olduğumüddetçe DİSK gerçek bir örgütlenme seferberliğigerçekleştiremez. Kendi bünyesine katılan işçilerin fiili-meşru mücadelesinin yanında olmayan bir DİSKgeleceği kucaklayamaz. DİSK, bugün güçlü bir işçiörgütü olmak istiyorsa özüne geri dönmelidir. ‘67-’70yılları arasında önemli bir nicel ve nitel güce nasılulaşıldığına bakmalıdır. O zaman görecektir ki hiç dekürsülerden beylik sözler söylenilerek, o güç eldeedilmemiştir. Sermayenin karşısına sınıf olarak çıkmabilinci ile hareket edilerek ve fiili-meşru mücadeleyitemel mücadele biçimi olarak benimseyerek odönemler nitel ve nicel güç olmayı başarmıştır. Bugünsınıfı örgütlemenin ve çekim merkezi olmanın yoluburadan geçmektedir. Fiili-meşru mücadele rehberalınarak fabrikalarda, havzalarda kavga büyütülmelidir.

Tabanın söz, yetki, karar hakkı tanınmalı. Sınıfın özinisiyatifini geliştirecek eğitim ve mücadele hattıoluşturulmalıdır. Aksi halde sınıfı örgütlemek adınasöylenen her söz hiçbir gerçeği ifade etmeyecektir.Hatta çalışma ve yaşam koşullarının ağırlığındankaynaklı sermaye sınıfına ve düzenine isyan edenişçileri sınıf sendikacılığı görüntüsü ile düzenebağlamak gibi utanç verici bir görevi yerinegetirmekten başka bir şey yapmayacaklardır.

Greif direnişi DİSK’e hakim bürokratik kastın korkulu rüyası olmaya devam ediyor!

Başkanlar Kurulu toplantısında geniş yer tutan

Greif direnişi ve sınıf devrimcileri DİSK’e hakimanlayışların korkulu rüyası olmuşlardır. BaşkanlarKurulu metnindeki geniş değerlendirmeleri bile tekbaşına bu gerçekliği göstermektedir. Burada bürokratikkastın korktuğu ne sadece Greif işçileridir ne de sınıfdevrimcileri. Onların asıl korktukları Greif direnişi ileişçi ve emekçilere gösterilen sınıf sendikacılığıanlayışıdır. Bu anlayışın işçi ve emekçiler içindeyaygınlaşmasıdır. Sınıfın taban inisiyatiflerinigeliştirerek söz, yetki, karar hakkını kullanmasıdır. Eğerki sınıf kendi taban inisiyatifini geliştirirse bubürokratik uzlaşmacı kastın oyununu bozacaktır.Koltuklarında rahat oturamayacaklardır. Sınıfmücadelesi olarak sundukları anlayışın sermayeyehizmet olduğu bütün çıplaklığı ile görünür olacaktır.DİSK’e hakim bürokratik kastın asıl korkusu budur.Bunun için Rıdvan Budak gibi tescilli hainlerisahiplenmekten çekinmiyorlar. Aynı tastan kimi çokkimi az su içtikleri için kast koruyuculuğu anlayışı ilehareket ediyorlar. Biliyorlar ki bu kast düzenlerininyapıtaşlarından biri söküldüğünde diğer taşlar dayerinden oynayacaktır.

DİSK mevcut yapısı ile sınıfın militan mücadelesinin öncüsü olamaz!

DİSK mevcut hali ile sınıfın artan öfkesini ifadeedemez. İşçi sınıfının sermayeye karşı mücadelesininbir manivelası olamaz. DİSK’in sendikal mücadeledesınıfın gerçek temsilcisi olması için hakim anlayışının(kast) aşılması gerekir. Bu anlayış ‘92 Ören Kararları ilesomutladıkları ve programlaştırdıkları mücadeledenkaçış anlayışıdır. Sınıfın öfkesinin düzeni temellerindensarsacak mecraya akışını engelleme anlayışıdır. Kısacası“çağdaş sendikacılık” denen sınıfın ve DİSK’inayaklarına vurulmuş bir prangadır. Bu pranganınparçalanması DİSK’in mevcut kadrolarıyla mümkündeğildir. En ilericileri dahi bu anlayıştan nasiplerinialmışlardır. Greif direnişi ile bu tablo daha daberraklaşmıştır. DİSK’i kuran sendikalar ve önderleriTürk-İş’in Paşabahçe direnişini bitirme kararınarağmen Paşabahçe işçilerinin direnişine sahipçıkmışlardır. Bunun sonucu olarak uzun bir sürekonfederasyon üyelikleri düşürülmüştür. Aynı cüretinzerre kadarını Greif işçilerinin şanlı direnişi içingösteremeyen DİSK’e bağlı sendikaların “ilerici”yöneticileri DİSK’i yeniden ayağa kaldıracak ve sınıfınumudu haline getirecek bir tutum sergileyemezler.

DİSK’in yeniden sınıfın mücadele örgütünedönüşmesi ancak yeni Greif’ler yaratmak ve DİSK’ehakim uzlaşmacı, icazetçi, bürokratik anlayışı tabanıngücü ile parçalamakla mümkündür.

akim bürokratik kastın maya devam ediyor!

Page 18: Kızıl Bayrak 2014-25

ARŞİ

V UN

UTM

AZ!

Greif işgali, sınıf mücadelesindeki artık eskimiş veköhnemeye yüz tutmuş, böylelikle işçi hareketinehiçbir şey kazandırmayan düşünce ve davranmakalıplarını yerle bir ederken DİSK gerçeğine de aynatutmuştur. Öyle ki direniş boyunca, hem de daha ilkgünden başlayarak DİSK/Tekstil ve DİSK yöneticilerinin,DİSK’i DİSK yapan değerlere ne kadar yabancılaştığıaçığa çıkmıştı.

Rıdvan Budak’ın başında olduğu Tekstil Sendikasıpatronları Greif işçilerine ihanet ederken, DİSKyöneticileri de bu ihanete bazen susarak bazen deişçilere sırtlarını dönerek ortak oldu. Bu tutumlarınıbazen kapısına gelen işçileri Budaklar’ın kapısınagöndererek, bazen ihanet protokollerine utangaççaortak olarak, bazen de doğrudan Greif işçilerine karşıcephe alarak gösterdiler.

Bu tutumlarının gerisinde iki temel nedenyatıyordu. Birincisi Greif işçileri söz ve karar haklarınıtabandan kurdukları komiteleri aracılığıyla kullanıyorve iplerini bu bürokratlara vermiyordu. İkincisi ise işgalburjuva yasaları ve algıları yerle bir eden eylemtarzıyla, bu sendikacı takımının yasalcılık vepazarlıkçılıkla sakatlanmış sığ mücadele anlayışlarınınipliğini pazara çıkarıyordu.

Oysa bunlar, DİSK yöneticilerinin Türk-İş’e bağlısendikalardan farklı olduklarını ileri sürdükleri ikitemel alandı. Greif Direnişi bu bakımdan DİSK ile Türk-İş arasında herhangi bir farklılığın olmadığını ortayaçıkardı. DİSK tarihine yaslanarak devrimciliktaslayanların maskelerini indirdi.

Greif işçilerinin 106 gün süren uzun maratonlarınınher anı bunun böyle olduğunu kanıtlıyor. Fakat bizburada bu direniş içerisinde yaşananlar üzerinehatırlatmalar yerine bir tarihsel karşılaştırma yapmakistiyoruz. Böylelikle de DİSK’inyönetici kademelerindeduranların gerçekte DİSK’inkopuş dönemindeki mücadeleedilen Türk-İş’in yönetimindeduranlardan herhangi birfarklarının olmadığınıgöstereceğiz. Bunu iseherhangi bir yoruma gerekduymaksızın arşivden bazıaçıklamaları sıralayarakyapmak istiyoruz.

Bu amaçla önce Greifişgaliyle ilgili olarak DİSKcephesinden yapılanaçıklamalardan bazı kısaparçalar ve ek olarak dadirenişin 4. gününde Greifyönetiminin işçileregönderdiği ve işbirliğinin açıkbelgesi olan mesajıyayınlayacağız. Ardından da Türk-İş’e ait 1970 tarihli“Türk-İş’in İşyeri İşgalleri Hakkındaki Görüşü” başlıklıbir belgeyi olduğu gibi yayınlayacağız.

Okur açıklamalarla ilgili bir karşılaştırma yaptığında

görecektir ki, Greif işgalini “disiplinsizlik”, “çocuklukhastalığı”, “yasal toplu sözleşme sürecini baltalamak”,“sorumsuz davranmak” gibi kavramlarla yargılamayave mahkum etmeye çalışan Budaklar ve DİSKyöneticilerinin lugatlarının zamanın (elbette bugünkü)Türk-İş yöneticilerinkinden bir farkı yoktur.

Bu bürokratların, ayrı tarihsel dönemlerde vezeminlerde olmalarına, dahası ortada büyükiddialarına rağmen aynı noktada buluşmaları şaşırtıcıdeğildir. Çünkü sözkonusu olan, iddialar ve niyetler

değil sınıf mücadelesinin maddiyasalarıdır. İşçi sınıfı içerisindenerede durduğun, nasılilişkilendiğin, nasıl yaşadığındır. Yaniaynı ya da benzer maddi koşullaraynı sonuçları doğuruyor. Buradaolan da budur.

“TİS süreci baltalanmıştır”

“Toplu iş sözleşmesi sürecindesendikal disiplin son dereceönemlidir. Atılan her adım Sendikaorganlarının kararı ilegerçekleştirilmelidir. Aksine tutum,Sendikal bütünlüğe olduğu kadar,toplu iş sözleşmesi sürecininhedeflerine ulaşmasına da zararverebilir.”

“Hali hazırda, söz konusuişyerindeki üyelerimiz adına toplu işsözleşmeleri görüşmeleri yeni

başlamış olup, ilgili mevzuat hükümlerine uygunşekilde sürdürülmektedir, müzakereler henüz sonaermemiştir. Bu nedenle bu eylem sendikamızıninisiyatifinin dışında gerçekleşmektedir.”

“Üzülerek belirtmek gerekirse, bu işyerinde topluiş sözleşmesi süreci bilerek veya bilmeden adetabaltalanmıştır. Umuyoruz ki sağduyulu üyelerimiz,yaşanan bu olumsuz deneyimden yeterli sonucuçıkaracak ve haklarına, sendikalarına daha güçlüsarılarak, toplu iş sözleşmesinin istenilen şekilde,başarıyla sonuçlanması için güç birliğini sürdürecektir.”

“Tümüyle sendikamızın ilgili kurullarının bilgisidışında gerçekleşen bu olay, her yönüyle sorgulanmayıgerektiren, sendikal disiplini zedeleyen ve dolayısıylaörgütlü mücadeleye zarar veren bir niteliktaşımaktadır. Üzülerek belirtmek gerekirse, buişyerinde TİS süreci bilerek veya bilmeden adetabaltalanmıştır”

(DİSK/Tekstil Yönetim Kurulu, Greif işgalinin ilkgünü, 11 Şubat 2014)

Sorumsuzluk ve maceracılık

“DİSK-Tekstil olarak bu olayın barışçıl bir biçimdesona erdirilmesi için çok çaba sarf edilmiştir. AncakSendikamızın ve üyelerimizin iradesini hiçe sayan birsiyasi grubun sorumsuz ve maceracı tavrı sonucu 800dolayında işçi işini kaybetmiş daha da ötesi Mahkemekapılarına düşürülmüşlerdir.

Bu tavırlar işçi ve sendika hareketine hiçbir yarargetirmemiş aksine zarar vermiştir. (…)

Sendikamız ile işveren arasındaki toplu işsözleşmesi görüşmeleri devam ederken, aralarındaüyelerimizin de olduğu ağırlıklı olarak taşerondaçalışanlardan oluşan fabrika işçileri 10 Şubat 2014tarihinde üretimi durdurarak bir eylemlilik sürecinegirmişlerdir.

Sendikamız daha ilk gününden itibaren, ortayaçıkan krizin çözülmesi ve toplu iş sözleşmesinin olağanişleyişine dönmesi doğrultusunda birçok girişimde

Greif işgali DİSK’in içerisindeki Türk-İş’i ortaya çıkardı

Greif işçileri söz ve kararhaklarını tabandan kurduklarıkomiteleri aracılığıylakullanıyor ve iplerini bubürokratlara vermiyordu.İkincisi ise işgal burjuvayasaları ve algıları yerle bireden eylem tarzıyla, busendikacı takımının yasalcılıkve pazarlıkçılıkla sakatlanmışsığ mücadele anlayışlarınınipliğini pazara çıkarıyordu.

Page 19: Kızıl Bayrak 2014-25

bulunmuş, bu siyasi grubun yaptığı tüm olumsuzpropaganda ve karalamalara rağmen üyelerininbeklentilerine uygun bir toplu iş sözleşmesi hedefi ilehareket etmiştir.

(…)Bütün bu gelişmeler olurken, toplu iş

sözleşmesinin mevzuata uygun olarak tüm aşamalarıtitizlikle sürdürülmüştür.

(…)İhbarcılığı ve yalanı temel politika olarak izleyen,

işçiyi işçiye, işçiyi sendikaya düşman olarakgöstermeye çalışan, şiddetten çözüm bekleyen busiyasi çevre açık bir biçimde 800’e yakın işçininistihdam edildiği bir fabrikanın kapatılmasının ve buişçilerin aileleriyle birlikte işsiz bırakılmasının teksorumlusu olarak adeta kendini tescillemiştir. Bunlardaha önce başka yerlerde de yaptıkları gibi fabrikayıkapattırmış, işçiyi perişan etmiş ve de muratlarınaermişlerdir. İşte işçi sınıfına asıl ihanet ve hainlikbudur.”

(DİSK Tekstil yönetiminin 10 Nisan 2014 tarihli, yanipolisin fabrikaya operasyon yaptığı günkü

açıklamasından…)

“Greif ve DİSK Tekstil İş Sendikası yönetimisizi bir an önce bu kanunsuz eyleme son

vermeye çağırmaktadır”

“Greif Hadımköy Fabrikası’nda yapılmakta olankanunsuz işgal, eylemler ve bu eylemlerin olası yasalsonuçları ile ilgili tarafınıza noter kanalı ile birbilgilendirme yapılmıştır. Noter kanalı ile yapılacakbilgilendirmenin tarafınıza ulaşmasına kadar geçeceksürede bu mesaj aşağıdaki konulara açıklık getirmekamacı ile gönderilmiştir:

1. Greif yönetimi olarak bildirmek isteriz ki, toplusözleşme görüşmeleri DİSK Tekstil İş Sendikası yetkileriile devam etmektedir.

2. Bu eylem yasal olmayan bir eylemdir. 3. İş hakkınız bu yasal olmayan eyleme katılmaya

devam etmeniz durumunda risk altındadır. 4. Hadımköy Fabrikamız sendika temsilcilerinin

Fabrikamızdaki hareketlerinin DİSK Tekstil İş Sendikasıtarafından desteklenmediği ve onaylanmadığı, DİSKTekstil İş Sendikası Başkanı Sayın Rıdvan Budaktarafından tarafımıza bildirilmiştir.

5. Fabrikamızda eyleme katılıma son vermediğinizmüddetçe toplu iş görüşmelerinin sonuçlanması veGreif yönetimi tarafından imzalanması mümkündeğildir. Greif ve DİSK Tekstil İş Sendikası yönetimi sizibir an önce bu kanunsuz eyleme son vermeyeçağırmaktadır.”

(Greif yönetiminin işgalin 4. gününde işçileregönderdiği mesaj)

“Çocukluk hastalığı”

“Sınıf ve kitle sendikacılığının önüne set çekmeyeçalışan siyasi iktidarın yanısıra, sendikal mücadeleniniçini boşaltan, dar siyasi çıkarlarını sınıf mücadelesininönüne koyan kimi sol sekter siyasi çevrelerin ‘darpratikçilik’ ve ‘çocukluk hastalığı’ olarak görülebilecektürden eğilimlerinin sınıf mücadelesini sekteyeuğratması ve işçilere her düzeyde zarar vermesi hiçbirkoşulda kabul edilemez ve bu anlayışların mahkûmedilmesi gerekmektedir.”

(DİSK Genişletilmiş Başkanlar Kurulu SonuçBildirgesi, 10 Haziran 2014)

Sayın Delegeler,Geçtiğimiz dönemde işçi hareketi için önem

taşıyan bir başka konu da bazı işyerlerinde öğrenciişgalleri gibi işgal hareketlerine girişilmiş olmasıdır.Türk-İş dışındaki kuruluşların teşvik ve tahriki ilegirişilen işgal olayları bir ara genişleme istidadıgöstermiştir. Türk-İş topluluğu dışında bulunansendikaların başvurdukları işgal olaylarına, İzmirÇamaltı Tuzlası’nda da bir ara girişilmiş, ancak Türk-İş’in süratli müdahalesi ile buna engel olunmuştur.

İşgal olayları ile ilgili görüşümüz bu vesileylekamuoyuna Türkiye radyoları aracılığıyla aşağıdakişekilde duyurulmuştur:

Geçtiğimiz ay içinde Menemen’de Çamaltı TuzFabrikası’nda grev yapan Maden Federasyonunabağlı işçiler, giriştikleri pasif direnme hareketindenvazgeçmişler ve Türk-İş’in olaya el koyması üzerine degreve son vermişlerdir.

Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç, 12 Eylül’de grevyerine giderek işçilerle görüşmüş ve durumaKonfederasyon’un el koyduğunu bildirerek, ‘Hakmücadelesini, kanun sınırlarını zorlayarak, disiplinsizbir şekilde yapmaya çalışmak, Türk-İş’in yerleşmişpolitikasına aykırıdır. Müsamaha ile karşılayamayız’demiştir.

Son günlerde bazı işyerlerinde işçilerin fiili durumyarattıklarını bildiren bu olayların Türk-İş dışındameydana geldiğini belirten Halil Tunç, şunlarısöylemiştir: ‘Çamaltı Tuzlası’nda durum farklıdır. İlkdefa olarak Türk-İş’e bağlı bir kuruluşun grevciüyeleri, kanun sınırlarını zorlayarak işgale tevessületmektedirler. Türkiye İşçi SendikalarıKonfederasyonu’na bağlı kuruluşları ziyadesiyle üzenbu olayın bir an önce Türk-İş prensiplerine uygun birşekilde çözümlenmesi gerekmektedir.’

Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç, bu tip olaylarınmaksatlı tahrik ve telkinlerin yanı sıra, kanunlarınaksaklıklarından ve yargı organlarının sendikalararasında yarattığı anlaşmazlıklardan doğduğunubelirtmiş ve şöyle devam etmiştir: ‘Sebebi ne olursaolsun, kanun sınırlarını zorlayan davranışlarımüsamaha ile karşılayamayacağımız bilinmelidir.

Kanun dışı davranışlar güçsüz kuruluşlarınbaşvuracakları yollardır. Türkiye İşçi SendikalarıKonfederasyonu ve ona bağlı kuruluşlar, haklarınıkanun çerçevesi içinde toplu pazarlık yoluyla almakudretine sahiptirler. Hak mücadelesini kanunsuz birşekilde yürütmeye çalışmak, toplu pazarlık sistemininyabancısı ve bu sistemi tahribe yönelen davranışlarolarak vasıflandırılmak gerekir.’

Sendikacılık hareketinin başarıya ulaşması içindisiplinli hareket etmek gerektiğini de hatırlatan HalilTunç, daha sonra şunları söylemiştir: ‘Disiplin, hakmücadelesini toplu hareketler yapma durumundaolan işçi hareketinin vazgeçilmez, ayrılmazvasıflarından biridir. Disiplinsizlikler, toplu hareketlerişuursuzlaştırır. Topluluk ne yapacağını bilemez halegelir. İşgal, boykot gibi hareketler disiplinli davranışlardeğildir. Türkiye’de işçinin haklarını ve özgürlüklerinine şekilde koruyacağı kanunlarla tespit edilmiştir.1963’ten bu yana büyük bir sorumlulukla yürütülentoplu pazarlık düzeni içinde işgale, boykota yeryoktur.’

Türk-İş Genel Sekreteri Halil Tunç, Türk işçilerininmücadelesinde kamuoyu desteğini ihmal etmemesigerektiğini de bildirmiş ve şöyle devam etmiştir: ‘Birülkede kamuoyunun ilgisini toplamak ve özellikledesteğini sağlamak için davranışların haklılığı ortayadökülmelidir. Kamuoyu, kanun sınırlarınınzorlandığını gördüğü anda bu tutuma karşı cephealmaya başlar. Hiçbir ülkede kamuoyunun anarşiyedevamlı prim verdiği görülmemiştir.’

Halil Tunç, bazı çevrelerin işçilere kendi haklarınıyok etmenin yollarını öğretmeye çalıştıklarını önesürmüş ve konuşmasını şöyle tamamlamıştır:‘Ümidimiz; bilmeden alet olan, kanunsuz hareketlereitilen işçilerimizin, Türk-İş’in çizdiği doğru yolugörmekte gecikmemeleri, işçi düşmanlarına fırsatvermemeleridir. Türk İşçi Hareketi, Türkiye İşçiSendikaları Konfederasyonu’nun çizdiği, doğruluk vesorumluluk yolunda birleşecektir. Bunun başka yoluyoktur.’

(Türk-İş 8. Genel Kurul Çalışma Raporu, Erzurum,11 Mayıs 1970)

İŞYERLERİNİN İŞGALİ

Page 20: Kızıl Bayrak 2014-25

Ankara’da Yılmaz Güney Sahnesi’nde direnişçiişçilerin katılımıyla “İşçinin taşerona isyanı: Greifdirenişi dersleri” başlığıyla 14 Haziran’da etkinlikgerçekleştirildi. Greif İşçileriyle DayanışmaPlatformu’nun düzenlediği etkinliğe, Karşı gazetesidirenişçisi ve Greif direnişçisi katıldı.

Etkinlik, Haziran Direnişi’nde katledilenler ve tümdevrim şehitleri anısına yapılan saygı duruşuylabaşladı. Platform adına yapılan konuşmadan sonraişçiler direniş süreçlerini anlattılar. Verilen aradansonra soru-cevap bölümüyle etkinliğe devam edildi.Sonrasında da son sözler alınarak etkinlik bitirildi.

Platformun amacı veGreif direnişinin önemi

Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu adına yapılankonuşmada platformun amacının, Greif direnişininsesini Ankara’da duyurmak, bu eksende kamuoyuoluşturmak olduğu belirtildi. Direnişe Ankara’dandesteğin örgütlenebilmesi için çeşitli sendikaların vesiyasi partilerin, kurumların biraraya geldikleri birplatform olduğuna değinildi. Ardından 15-16Haziran’ın yıldönümü olduğu, o günden sonra hiçbirşeyin eskisi gibi olmadığı ve sonrasında da hiçbir şeyineskisi gibi olmayacağı vurgulandı. Greif direnişininönemi açısından 4 noktaya değinildi. Bunlar işgaleylem tarzının tekrar hatırlanması, işgalin tabandanişçi demokrasisiyle örgütlenmesi, sürecin taşeronluğakarşı bir direniş olması ve DİSK’in kurulması sürecindeişçilerin Türk-İş bürokrasini aşmak adına verdiklerimücadelenin Greif işçilerince temsil ediliyor olmasıolarak sıralandı. Son olarak, Soma Katliamı’na dadeğinilerek taşeron sorununun tüm toplumungündemine taşınmış olması üzerinden de Greifdirenişinin taşerona karşı mücadele sürecinde önemlibir örnek olduğu vurgulandı. Soma’daki acıyı ve öfkeyidoğru yerlere yönlendirmek gerektiği belirtilerekkonuşmaya son verildi.

“Taşerona ve sendikal bürokrasiye karşısınıfın onuru için direndik!”

Greif direnişçisi konuşmasına Ankara’da örgütlenenplatforma ve desteklere teşekkür ederek başladı. Bazıçevreler tarafından yapılan çarpıtmalara ve bununsonucu varolan yanlış anlaşılmalara, sıkıntılara açıklıksağlamak adına örgütlenme süreçlerini, taleplerininortaya çıkışını ve sendikal bürokrasinin direniştekietkisini ayrıntılarıyla açıkladı.

İlk olarak, örgütlenme süreçlerini anlatan Greifişçisi, örgütlenmeye tek bir bölümde başladıklarını,daha sonra farklı bölümlerde komiteleşerek fabrikakomitesi oluşturduklarını belirtti. Örgütlenme süreçleriboyunca fabrikadaki sorunlara dair ve bu sorunların daötesinde sınıf bilinci kazanmak adına eğitimlergerçekleştirdiklerini belirtti. Eğitimlerde işçilerinhaklarını nasıl kazandığına dair bilinçlendiklerini vebedel ödemeden hak kazanılamadığını öğrendiklerinisöyledi. Bu süreçte yaptıkları anketlerle, tartışmalarla

taleplerini belirlediklerini belirten Greif işçisi, sonuçta4 ikramiye, ücret arttırılması ve esasta dataşeronluğun kaldırılması için TİS sürecine girdiklerinibelirtti. Fakat patron temsilcilerinin, “bu taleplerinizTürkiye gerçeklerinin çok ötesinde” diyerek taleplerinikabul etmediğini açıkladı. İşgale geçilmesiyle birlikte,DİSK/Tekstil Sendikası’nın 2 saat sonra açıklamayayınlayarak “işgalin gayrımeşru olduğunu” yazdığınadeğinerek “Sendikaya gittiğimizde sendikayı bırakıpgittiklerini gördük. Sonra DİSK’e gittiğimizde de GenelSekreter Arzu Çerkezoğlu, DİSK/Tekstil’in bağımsız birişleyişi olduğunu ve buna karışamayacaklarını söyledi”dedi. “Yani direniş ilk iki günde hem patrona, hemtaşerona, hem sendikaya, hem de DİSK’e karşı birdirenişe dönüştü” diye ekledi.

Daha sonrasında sendika bürokratlarınıntutumlarını eleştiren Greif işçisi, “Biz her fırsattadirenişi sahiplenin dedik, sendikayı sahiplendik, 47. yıletkinliğinde söz almak istedik vermediler, işverenağzıyla, işverenle işbirliği içinde direnişin karşısındadurdular, sonra da bizi sendika düşmanı olarakgösterdiler. DİSK mücadeleyle kuruldu, bugün deDİSK’in esas sahipleri bizleriz. 47. yılı da fabrikamızdakutladık” sözleriyle mücadele ve devrimci ruhunu DİSKbürokratlarının temsil etmediğini belirtti.

İşgal sürecinde kendi içlerine de kapanmadıklarınıbelirten Greif işçisi, fabrika havzalarında bildirilerdağıtıp işçilere seslendiklerini belirtti. Ayrıca Greif’inSultanbeyli’deki fabrikasına girdiklerini, burayı da işgaledip işçileri sendikaya üye yaptıklarını ama RıdvanBudak’ın “karakolda ifade vermezseniz üyeolamazsınız” diyerek işçilerin küçük bir kısmınıkarakola götürdüğünü anlattı. Son olarak taşeronsisteminin yasaların dahi gerisinde uygulandığınıbelirten Greif işçisi, taşeronluğa karşı verdiklerimücadelede sendikal bürokrasiye karşı sınıfın onuruiçin direndiklerini ve gözaltına alınanlara tazminatverilmeyeceğinin belirtilmesi üzerine DİSK’i işgalederek onu da aldıklarını anlattı.

“Ancak direnenler kazanabilir!”

Daha sonra söz alan Karşı gazetesi direnişçisi, Karşıdirenişinin başlaması sürecini anlattı. “Gezi’ningazetesi çıkıyor” sözleriyle gazetenin açıldığını ve 66

gün sonra patronun gazeteyi kapattığını ilan etmesiyleişgalin başladığını belirtti. Toplam 91 kişiden yaklaşık70 kişi direndiklerini sonunda da 39 kişi kaldıklarını vedirenişi bitirdiklerini belirtti. Gazetecilerin sınıfsalkimliklerinin çelişkilerinin etkisiyle zor bir süreçyaşadıklarını anlatan direnişçi, işgale hiyerarşiyi veişbölümünü kaldırarak, tüm çalışanların eşit olmasıylabaşladıklarını ve Greif işçilerinin önerileriyle komitelerkurmaya çalıştıklarını, bu şekilde direndiklerini anlattı.Ayrıca patronun gazetedeki malzemeleri, binayı“kaparım giderim beni bulamazlar” düşüncesiylekiraladığını fakat böyle olmayacağını patronagösterdiklerini belirtti. Patrondan alacaklarını alarakbunu 39 kişiye eşit bir şekilde dağıtıp direnişibitirdiklerine değinirken, bu süreçte liman, tekstil, deridirenişçileriyle ortak hareket etmeye çalıştıklarını,beyaz ve mavi yakalıları yan yana getirerek Soma’ya,Yatağan’a ziyaretler gerçekleştirdiklerini vedayanışmayı büyüttüklerini anlattı. Son olarak direnişibırakanlara dair de “direnmeyenin hiçbir şeykazanamayacağını, ancak direnenlerin birşeylerkazanabileceğini” söyledi. “Birlikte mücadele etmeyi,direnerek kazanacağımızı onlara anlatamadık, hembize hem onlara ders olsun” diyerek sözlerini bitirdi.

İşçiler mücadele içinde bilinçleniyor

Soru cevap bölümünde ilk olarak işçilerin direnişsüreçlerinde işçilerin gelişimine dair gözlemleri üzerinebir soru soruldu. Greif işçisi eğitim çalışmalarıylasürece başladıklarını ama buna rağmen ilk günle songün arasında büyük bir gelişme gösterdiklerini belirtti.İlk gün barikatları kurarken işçilerin tepki gösterdiğiniama sonrasında kimin dost kimin düşman olduklarınıgördüklerini belirten Greif işçisi, 1 Mayıs’ta bir işçinin“Benim ailemde polis var, ben onunla dosttum, amabugün polislerin nasıl saldırdığını gördüm onlara karşıdireniyorum, taş atıyorum” demesinden bahsetti.Ayrıca, kadın işçilerin büyük bir gelişme gösterdiklerini,ilerleyen süreçte kadın komisyonu kurduklarını veBoğaz Köprüsü eylemini de kendi kendilerineörgütlediklerini anlattı. Dini inançlara dair de bir örnekverirken, “Patron mescide izin vermiyordu, patronunterörist dediği bizler arkadaşlarımıza olumlu yaklaşıpbuna bir şey demeyince çok şaşırdılar” dedi.

“İşçinin taşerona isyanı:Greif direnişi dersleri”

Page 21: Kızıl Bayrak 2014-25

Greif direnişinin deneyim ve derslerinin yayılmasıiçin planlanan paneller/konferanslar dizisinin ilki 14Haziran’da Adana’da ve ardından Manisa’dagerçekleştirildi.

AdanaAdana Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu

tarafından “Taşeron Soma’dır, çözüm yeni Greifler’dir!”şiarıyla örgütlenen panelden önce Yusuf Ağlan’ın“So(r)ma’yı unutma” temasıyla biraraya getirdiğifotoğrafları sergilendi. Serginin ardından panelegeçildi.

Soma’da, Şırnak’ta ve 15-16 Haziran’da katledilenişçiler için yapılan saygı duruşuyla başlayan panel açılışkonuşmasıyla devam etti.

Sermaye sınıfının işçi ve emekçilere yöneliksaldırılarına her geçen gün yenilerini eklediği, haklarıgasp ettiği ve geleceği çaldığı belirtilen konuşmada,patronların kâr hırsları uğruna esnekleştirme adıaltında güvencesiz ve kuralsız çalışmanın dayatıldığısöylendi.

Konuşmada taşeronluk ve kölece çalışma koşullarıteşhir edilirken meclis gündemindeki taşeron yasasıylaköleliğin baki kılınmak istendiği ifade edildi. Greifişçilerinin taşeronluğa ve kölelik sistemine karşıdirenişe başladığı ve Kaveller’in ruhunu kuşanarakşalteri indirip fabrika işgaline geçtiği ifade edildi.

Konuşmada ayrıca şunlar ifade edildi: “‘Her yerFeniş, her yer direniş’ diyerek Haziran ruhunu sürdürenFeniş işçileri de sömürüye ve köleliğe hayır dediler.Soma, Seyitömer, Yatağan, Kazova ve daha nicelerindeişçiler emeklerini çalmaya kalkanlardan hesap sormakiçin eylem geçti.”

Açılış konuşmasının ardından sinevizyon gösterimiyapıldı.

Greif işçileri adına panele katılan Engin Yılgın dadireniş sürecini ve karşılaştıkları zorlukları anlattı.Taşeron işçi oldukları için birçok işçiyle hakları vetalepleri hakkında tartışıldığını belirten Yılgın, iki büyüktoplantı gerçekleştirdiklerini ve bunların ardından 5oturumda biraraya geldiklerini söyledi.

Yılgın, direniş sürecinde sendika ağalarınınihanetine karşı fiili meşru militan bir direnişsergileyerek fabrika içinde ve dışında eylemleryaptıklarını anlattı. Ağalardan ihanetin hesabınısormak için taşeron işçileri örgütlediklerini belirtenYılgın, 60 gün sonunda yapılan polis baskınıylafabrikadan elleri kelepçeli ama başları dik çıktıklarınısöyledi. “Sendika ağlarının ihanetine rağmen 60 gündirendik ve fiili meşru mücadelemizi tüm işçi sınıfı

nezdinde başarıya ulaştırdık” sözleriyle konuşmasınısonlandırdı.

Panelde konuşma yapan Feniş işçisi MehmetDoğan “en uzun soluklu direniş olarak 270 gündürdevam eden direniş” sürecini anlattı. “İlkbaşladığımızda iki gün iş bırakma eylemi yaptık vemaşımız hemen ardından yatırıldı. İşçi arkadaşlarlasohbetlerimizde üretimden gelen gücümüzün aslındane kadar büyük bir güç olduğunu, alınteriylekazandığımız haklarımızın nasıl gasp edildiğinitartışıyorduk” diyen Doğan, üretimi durdurma kararıverdiklerini ve ardından dayanışma geceleri ileeylemlikler düzenlendiğini anlattı.

Konuşmaların ardından forumlar düzenlendi.

MersinMersin Greif İşçileriyle Dayanışma Platformu da

“Taşeron Soma’dır, çözüm yeni Greifler’dir!” şiarıylapanel düzenledi.

Eğitim-Sen Mersin Şubesi Toplantı Salonu’ndayapılan panele Greif ve Feniş işçileri de katıldı.

İşçi sınıfı mücadelesinde katledilenler ile devrimşehitleri anısına yapılan saygı duruşu ile başlayanpanelde ilk olarak platform adına açılış konuşmasıyapıldı.

Açılış konuşmasında 15-16 Haziran Direnişi’ningösterdikleri ile günümüzde yaşanan mücadelemevzilerinin önemi ve dayanışmanın öneminedeğinildi. Ardından 15-16 Haziran Direnişi, Fenişdirenişi, Greif direnişi ve Soma Katliamı’nı anlatansinevizyon gösterimi yapıldı.

Dönem ve sınıf hareketi içinde önemli yer tutandirenişlerden söz eden platform sözcüsü sermayeninsaldırılarını arttırdığını, taşeronlaştırmaya ve köleliğekarşı mücadelenin de büyüdüğünü söyledi.

Panelde Greif işçileri adına konuşan Engin Yılgın, 60gün süren işgal eylemlerini ve sonrasında hayatageçirdikleri DİSK nöbetini anlattı. Yılgın bundan sonrada yeni Greifler yaratmak için mücadeleye devamedeceklerini söyledi.

Feniş işçisi Mehmet Doğan da fabrikada üretimsürerken yaptıkları eylemleri ve daha sonra başlayandireniş sürecini anlattı.

Konuşmaların ardından soru cevap bölümünegeçildi. Liman işçilerinin, belediye işçilerinin ve eğitimemekçilerinin soruları ile canlı bir atmosferde devameden panel, soruların yanıtlanmasının ardından sonaerdi.

Kızıl Bayrak / Adana-Mersin

“Taşeron Soma’dır, çözümyeni Greifler’le gelecektir!”

Karşı gazetesi direnişçisi de gazetecilerin ara sınıfkonumunun etkisiyle bir şey yapmaktan çoktartıştıklarını ve bunun zorluklarını yaşadıklarınıanlattı. “Herkes eşit” demelerine rağmen editörün hiçsusmadığına, temizlik çalışanınınsa hiç konuşmadığınadeğindi. Ayrıca Levent Üzümcü, Fırat Tanış, SerdarAkinan, İhsan Eliaçık, Şebnem Sönmez, Eren Ertem’inkendi emeklerine sahip çıkmamalarını, kendilerine çayveren, muhabirlik yapan çalışanlara destekolmamalarını eleştirdi. Ahmet Şık ve Nedim Şener gibibaskı gören gazetecileri de eleştirerek, “gazetecilerolarak birbirimize destek vermemiz lazımdı, amagelmediler” sözleriyle serzenişte bulundu.

“Sendika bürokratları koltuklarınıkaybetmekten korktu!”

Daha sonra Greif işçisine sendika bürokrasisi vesiyaset arasındaki ilişkiye dair ne düşündüklerisoruldu. Greif işçisi, sendika bürokratlarının sendikayıburjuva kurumlarının, özelde CHP’nin içinde yeralmada bir basamak olarak gördüklerini anlattı. Greifişçisi, sendika bürokratları için “Kendi koltuklarınıkaybetmekten korktular, hatta kendileri ifade ettilerbunu. Bize sordular 650 işçiyi üye yaptınız, istediğiniziyaparsınız, daha niye diretiyorsunuz” diyerek sendikabürokrasisinin dar grupçu ve dar pratikçiyaklaşımlarını teşhir etti. “Arzu Çerkezoğlu için deişçiler böyle düşünüyorlardı, taşerona karşı mücadelediyor, taşeron cumhuriyetine son diyor, ‘direnİşçi’diyorlar... Biz yapıyoruz bunu ama onlar yoklar,gelmiyorlar!” diye de ayrıca ekledi. Greif’te üretimyapma noktasında da pazar ve müşteri bulmanın zorolduğu bir alan olmasından dolayı bunugerçekleştiremediklerini belirtti.

Karşı Gazetesi direnişçisi de beyaz-mavi yakalılarıortak mücadeleye çekmek için “direnişlerle dayanışmaplatformlarının” bunu sağlayacak zeminler olduğunubelirtti.

Sendikal bürokrasi nasıl aşılacak?

Taşeronluğun nasıl kaldırılacağı, sendikalbürokrasinin nasıl aşılabileceği, alternatiförgütlenmelerin nasıl yaratılacağı üzerine de bir kamuemekçisi soru sordu. Buna cevaben, dayanışmaplatformu adına yer alan konuşmacı söz alarak bununmücadele içerisinde, Greif işçilerinin yaptığı gibi, engelteşkil ettiği ölçüde, sendika içerisinden yapılmasıgerektiğini belirtti. “Sendikalardan çok şey bekliyoruz,istiyoruz, bu yüzden sendika bürokratları ‘biz olmazsaksiz olmazsınız’ diye bakıyorlar, bunun için pratiğimizideğiştirmemiz gerekmiyor mu?” diye sorulan birsoruya ise Greif işçisi “Tam tersine, onlar işçilerinaidatlarıyla ayakta duruyorlar, bu yüzden daha çokgitmemiz lazım, daha çok sahiplenmemiz lazım” diyecevap verdi. Uluslararası sendikalardan destekörgütlenmesine dair bir soruya da direnişçiler bununAvrupa sendikalarından dolayı çok mümkün olmadığıcevabını verdi.

Sınıf için büyük bir kazanım!

Son sözlerde Greif direnişinin artıları/eksileriylegeleceğe büyük bir deneyim bıraktığı belirtildi. VeGreif işgalinin taşerona ve özelleştirmelere karşımücadelede sınıf için büyük bir kazanım olduğuvurgulanarak etkinlik sona erdi.

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 22: Kızıl Bayrak 2014-25

Derby işgali 46. yıldönümünde yolumuza ışıktutmaya devam ediyor. İşçi sınıfının mücadele tarihiiçerisinde işgaller, grevler ve direnişler önemlideneyimleri barındırmaktadır. Bundan dolayı Derbyişgalinin gelişim evrelerine bir bütün olarak bakmakemekten yana olan tüm güçlerin sorumluluğudur.

İşçi sınıfı tarih sahnesindekiyerini almaya başlıyor

‘60’lı yıllar dünyada olduğu kadar Türkiye’de dehareketli günlerin yaşandığı bir dönemdi. Dünyadagençlik ve sınıf hareketinin gelişmesi Türkiye’deyansımasını buluyordu. 27 Mayıs 1960 askeri darbesiise Türkiye açısından bir dönüm noktası oldu.Sanayinin gelişmesi ile birlikte kapitalizm gelişiyor vesınıfsal çelişkiler netleşiyordu. Bununla birliktetoplumsal muhalefet artıyor; işçiler işgallerle, grevlerve mitinglerle tarih sahnesindeki yerini alıyordu.

1960 Anayasası ile birlikte sendikal haklar ve toplusözleşme hakkı verilmiş ama bu yasal bir düzenlemeiçine girmemişti. İşçi sınıfı da bu düzenlemelerlebirlikte taleplerini ifade etmeye başlamışlardı. 31Aralık 1961’de gerçekleşen Saraçhane mitingine 100binden fazla işçi katılmış, grev ve toplu sözleşmehaklarını haykırmışlardı. Bu görkemli mitingin ardındankendi güçlerinin farkına varan işçiler eylemlerinidevam ettirmişlerdir.

29 Ocak 1963 Kavel Kablo fabrikasında çalışanişçiler fazla mesai ve ikramiyelerinin tam ödenmesiiçin oturma eylemi başlattılar. Hem patron hem dedevletin saldırıları karşısında baş eğmeyen Kavel Kabloişçileri göstermiş oldukları direnişle toplu sözleşme vegrev haklarının fiilen yasalaşmasının mimarlarındanolmuşlardır. Kavel işçilerinin açmış olduğu fiili-meşrumücadele hattı diğer sınıf bölüklerine de yolgöstermiştir.

Derby: Türkiye’de ilk işgal deneyimi

1968 yılında gerçekleşen Derby işgali de Türkiye işçihareketi tarihine damgasını vuran en önemlideneyimlerden birisi olmuştur.

Kazlıçeşme’de kurulu bulunan Derby LastikFabrikası’nda 1200’e yakın işçi çalışıyordu. Türk-İş’ebağlı Kauçuk-İş Sendikası’na üye fabrikada toplusözleşme imzalamak için görüşmeler başladı. Derbyişçileri, Kauçuk-İş Sendikası’nın ve bağlı olduğukonfederasyon Türk-İş’in devlet güdümünde olduğunu,işçilerin haklarına sahip çıkmadıklarını görüyor vekendi geleceklerine sahip çıkıp fabrikalarını işgalediyorlardı.

İşçiler bu işgalin ardından DİSK’e bağlı Lastik-İşSendikası’na üye oldular ve sözleşmenin Lastik-İşSendikası tarafından imzalanmasını talep ettiler. Lastik-İş Sendikası bir bildiri yayınlayarak işçilerin çalışmakoşullarından kaynaklanan birçok sorunun olduğunudile getiriyor ve fabrikada yetkili olan sendikanınLastik-İş Sendikası olduğunu savunuyordu. Kauçuk-İş

ve Türk-İş yönetimi ise güvenlik güçlerini göreveçağırarak işgalin bitirilmesi için seferber oldu.Fabrikanın çevresinde geniş önlemler alan güvenlikgüçleri fabrika çevresine konuşlandırıldı. Türk-İş,devleti işgal karşısında göreve çağırırken diğer taraftanüniversite gençliği ise Derby işçilerin yanında yeralıyor, işçilere eylemler ve boykotlarla destekveriyorlardı.

Çalışma Bakanlığı’nın yetkinin Türk-İş yönetimindeolduğu açıklamasına karşılık Derby işçileri referandumyapılmasını diretti. Türk-İş’in karşı çıkmasına rağmenreferandum yapıldı ve büyük bir oy çoğunluğuylayetkiyi Lastik-İş Sendikası aldı. İşçilerin kararlı, fiili-meşru mücadelesi sonucunda işgal eylemi de zaferlesonuçlandı.

İşçi sınıfı Derby işgalinden sonra kendi gücününfarkına varıyor sonraki her saldırı karşısındafabrikalarını işgal ederek cevap veriyorlardı. Singer,Demir Döküm ve Sungurlar işgali sonra Alpagutişçilerinin öz yönetim deneyimi ile (üreten ve aynızamanda yönetimi de kendi ellerine alarak) bir adımdaha ileri taşıyarak gösteriyordu.

Yasaklanan grev hakkını grev yaparak kazanan veişçi sınıfına armağan eden Kavel işçilerinin açtığıyoldan ilerleyen Paşabahçeler’de patronsendikacılığına karşı verilen kararlı direnişle yoğrulanişçi sınıfı işgal silahını kuşanarak sermayenin karşısındagüçleniyordu ve 1968’te Derby işgaliyle sahneyeçıkıyordu. Derby işgali işçi sınıfının ilk fabrika işgaldeneyimi olması nedeniyle Türkiye işçi hareketi tarihiaçısından fazlasıyla önemli bir yere sahiptir.

Tekel’i yaratan koşullar vesuskunluğun bozulması!

‘60’larda işçi sınıfı tarih sahnesine çıktığı zamandostu ve düşmanı tanımaya başlıyor. Sendikalihanetten, burjuvazinin işçi sınıfının direnişine karşıtavrına kadar birçok deneyim barındırmaktadır.Ardından 12 Eylül 1980 askeri darbesi toplumunüzerinden silindir gibi geçmiş, sendikalar ve derneklerkapatılmış, binlerce öncü işçi fişlenerek işlerine sonverilmişti. Büyük bir darbe almıştı işçi sınıfı, budöneme kadar kazanmış olduğu birçok mevziiyikaybetmiş ve kendi kabuğuna çekilmişti. Bu suskunluk6 yıl sürdü ve Netaş Grevi ile işçi sınıfı tekrar sahneyeçıkıyordu. 1986’da Netaş grevini ‘87’de Kazlıçeşme,‘89’da bahar eylemleri, Paşabahçe grevi, ZonguldakMengen yürüyüşü, SEKA, Aymasan ve Tekel direnişiizliyor. İşçi sınıfı tarih sahnesindeki yerini alaraksuskunluğunu bozuyordu.

2008 Amerika’da başlayan kriz kısa sürede bütündünyaya yayılıyor ve etkisini göstermeye başlıyordu.Yaşanan kriz yeni savaşları ve bunalımları da birliktegetiriyordu. Faturası işçi ve emekçilere ödettirilmeyeçalışılan kriz işten atma saldırılarını ve hak gasplarınıda birlikte getiriyordu. İşçi sınıfına kölece çalışmakoşulları ve sendikasızlaştırma dayatılıyordu. Busaldırılar karşısında dünyada ve Türkiye’de işçi sınıfı

tekrar tarih sahnesine çıkıyordu. Bir kez daha işgallerlecevap veriyordu. Güney Kore’de SSangYong, Türkiye’dede Sinter, Gürsaş ve Çelmer işçileri fabrikalarını işgalederek cevap veriyorlardı. Tekel işçileri ise Ankara’nıngöbeğinde başlatmış oldukları direnişle hem sermayedevletine hem de işbirlikçi ve ihanet şebekesine dönensendikalara karşı başlatılan bir direniş olarak tarihtekiyerini alıyordu. Dün Kaveller’de, Paşabahçeler’de,Derbyler’de fiili-meşru direniş hattıyla sermayeninkarşısına çıkan işçi sınıfı bugün de Greifler’de yeni vedaha ileri bir biçimiyle kendini göstermeye devamediyor.

İşgal, grev, direniş silahını kuşanalım!

1 Mayıslar’dan Haziranlar’a, Haziranlar’danGreifler’e kurtuluşun sokaklarda, fiili-meşru- militanmücadele hattında olduğunu bir kez daha görmüşolduk. Taşeron köleliği, ihanetçi sendikal bürokrasiyekarşı Greif işçilerinin başlatmış oldukları işgal direnişiişçi sınıfının nasıl mücadele etmesi gerektiğini bir kezdaha açık bir şekilde göstermiş oldu. İşgallerinin 60.gününde sendika ve sermaye devletinin işbirliği ilepolis ordusunu fabrikaya yığan ve azgınca saldıran,işçilerin hepsini gözaltına alarak eylemibitirebileceklerini sananlara en güzel yanıtı yine saldırıesnasında yağmur ve soğuk havaya aldırış etmedençatıda direnen işçiler vermişlerdir. Her fırsatta taşeroncumhuriyetine son vermek için gerekirse boyunlarınıkıracaklarını ifade edenler, “direnişçi” eylemleriniörgütleyenler nedense Greif işçilerini görmezdengelerek riyakarlıklarını da ortada seriyorlardı. Greifişçileri siyasal anlamda büyük bir kazanım eldeetmişlerdir. Taleplerini kabul etmeyen Greifpatronunun fabrikaya kilit vurması, ihanetçi RıdvanBudak’ların sendikalarını kapatıp ortadan kaybolmalarıkimlerin dost kimlerin düşman olduğunu da göstermişoldu. Yatağan termik santrali işçilerinin Türk-İşbürokratlarının ihanetine karşı sendikalarını işgaletmeleri, Zentiva işçilerinin hakları için fabrika işgalleri,Seyit Ömer işçilerinin işten atma saldırılarına karşınizamiyeyi ve fabrika araçlarını yakarak militan birmücadele göstermeleri, Karşı Gazetesi çalışanlarınınişyerlerini işgal etmeleri bir kez daha işgal eylemininişçi sınıfının en önemli mücadele silahı olduğunugöstermiştir.

Bugün sermayenin saldırları karşısında birarayagelen, güçlenen işçi sınıfı önündeki sendikal bürokrasiengelini de aşmayı başaracaktır, ki şimdiden bunayönelik adımlarını Greif’te, Yatağan’da, Soma’dagörebilmekteyiz. İşçilerin tabandan örgütlülüğünüaçığa çıkaran eylemlerin önümüzdeki günlerde de çoksık yaşanacağı aşikardır, sınıf bunun sinyallerinivermektedir.

İşçi sınıfının bugünkü küçük ama anlamlı adımlarınıgörerek ve bunların yarının devrim yürüyüşüne doğrugideceğini hesap ederek tüm gücümüzü işçi sınıfınınörgütlü gücünü açığa çıkarmaya seferber edelim!

Kartal’dan bir Kızıl Bayrak Okuru

Derby’den Greif’e:İşgal, grev, direniş!

Page 23: Kızıl Bayrak 2014-25

Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu (BDSP), 15-16Haziran Büyük İşçi Direnişi’nin 44. yıldönümünde,Kadıköy’de coşkulu bir yürüyüş gerçekleştirdi.

15 Haziran’da Kadıköy Boğa Heykeli önündebuluşan BDSP’liler, “15-16 Haziran 1970 Büyük İşçiDirenişi yol gösteriyor… İşgal, grev, direniş!” şiarlıpankartlarını açtılar ve “BDSP” imzalı bayrak veflamlarını taşıdılar. BDSP’nin yanı sıra Kartal Üç FidanÇocuk Topluluğu da kendi pankartları ile eylemdeyerlerini aldı.

Eylem boyunca, “Yaşasın 15-16 HaziranDirenişimiz!”, “İşçi sınıfı savaşacak sosyalizmkazanacak!”, “İşgal, grev, direniş!” ve “Kahrolsunücretli kölelik düzeni!” sloganları haykırıldı.

Buluşma sırasında çevredeki emekçilere seslenensınıf devrimcileri, 15-16 Haziran’ın önemine dikkatçektiler ve işçi sınıfının bugün hala Greif’te,Seyitömer’de ve Yatağan’da direnmeye devam ettiğinisöylediler. Sınıf devrimcileri Kızıl Bayrak ve EkimGençliği’nin de dağıtımını gerçekleştirdiler. Bekleyişsırasında Üç Fidan Çocuk Topluluğu “Halkça” adlıparçayı seslendirdi.

Daha sonra kortej oluşturan sınıf devrimcileriBahariye Caddesi üzerinde yürüyüşe başladı. En öndeçocukların yer aldığı kortej, coşku ve disiplini ileçevredeki emekçilerin ilgisini çekti. Birçok emekçi sınıfdevrimcilerine alkışlarıyla destek verdi. YürüyüşBahariye Caddesi’nin ardından ara sokaklardasürdürüldü ve Kadıköy-Eminönü İskelesi üzerinde sonaerdirildi.

İskele önünde gerçekleştirilen programda ilk sözçocuklara verildi. Üç Fidan Çocuk Topluluğu, bir kezdaha ellerindeki temsili orak çekiç ile “Halkça”yısöyledi. Çocukların etkinliği çevredeki emekçilertarafından ilgi ve beğeniyle karşılandı. Çocuklarınyaptığı müzik dinletisinin ardından 15-16 Haziran1970’de kolluk güçleri tarafından katledilen 3 işçişahsında saygı duruşunda bulunuldu.

BDSP adına yapılan basın açıklamasında ise 15-16Haziran 1970’te gerçekleştirilen büyük işçi direnişinin44. yıldönümü olduğu hatırlatılarak şunlarsöylendi:“44. yıldönümüne girdiğimiz 15-16 HaziranBüyük İşçi Direnişi’nin ruhu bugün yeni Haziranlar’dayaşıyor. 15-16 Haziran’ın ruhu taşeron köleliğine karşıfabrikalarını işgal eden Greifler’de, ücret ve tazminathakları için direnen ve işgal eylemi gerçekleştiren Fenişve Anteks’te, özelleştirmeye karşı direnişe geçen vedirenişleriyle sendikal ihaneti açığa çıkaran Seyitömerve Yatağan’da yaşamaya devam ediyor.”

Açıklamanın devamında ise şunlar dile getirildi: “1970’de gerçekleşen büyük işçi direnişinde 3 işçiyi

katledenler; Haziran’da 9 canımızı öldürenler,Soma’da, Şırnak’ta, madenlerde, tersanelerde, işçileriiş cinayetine kurban edenler, Okmeydanı’nda UğurKurt’u vuranlar bugün de Lice’de kalekol ve karakolyapımını protesto edenlere kurşun yağdırıyor.”

Basın açıklamasının ardından BDSP temsilcisi de birkonuşma yaptı.

BDSP temsilcisinin konuşmasının ardından “DİSK’indevrimci ruhu bugün Greif’te yaşıyor” denilerek sözGreif’in direnişçi işçilerine verildi. Greif işçileri adınakonuşma yapan Engin Yılgın, fabrikadaki taşeronköleliği ve düşük ücretlere karşı başlattıklarıörgütlenme sürecinden bahsetti ve bu mücadeledeoluşturulan işçi demokrasisinin önemine dikkat çekti.“Söz yetki karar işçilerde olmalı” dediklerini ve bu şiarile sendikal bürokrasiye karşı da mücadele ettiklerinisöyleyen Yılgın, 60 gün boyunca gerçekleştirdikleriişgal eyleminin polis saldırısı sonucunda sona erdiğini,ancak direnişi sürdürerek kazandıklarını belirtti. Yılgın,hayata geçirdikleri birçok eylemden örnekler sundu.

Greif işçilerinin konuşmasının ardından etkinlikmarşlarla sürdü. Eylem hep birlikte söylenenAvusturya İşçi Marşı’nın ardından sona erdirildi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Gebze’de 15-16 Haziraneyleminde direniş çağrısı Gebze İşçilerin Birliği Derneği 15 Haziran’da Trafo

Meydanı’ndan Kent Meydanı’na yürüyerekyıldönümünde 15-16 Haziran Direnişi’ni selamladı.

Eylemde Gebze İşçilerin Birliği imzalı “Taşeronköleliğine, sefalet ücretine, mezarda emekliliğe HAYIR”pankartı taşındı. Arkasında Direnen Feniş Alüminyumİşçileri imzalı “Maaşlarımız ve kıdem tazminatımızgasp edilemez!” pankartı yer alırken DLB imzalı“Hayatlarımızı sınavlarla eletmeyelim geleceğimizesahip çıkalım!” ozaliti taşındı. Ayrıca eylemde dövizlerde yer aldı.

Eylem başlamadan önce Trafo Meydanı’nda işçi veemekçilere örgütlenme ve mücadele çağrısı yapıldı.Konuşmalar ve sloganlar eşliğinde yürüyüş başladı.

Ardından Gebze İşçilerin Birliği adına bir konuşmagerçekleştirildi. Konuşmanın başlangıcında; “Bugün15-16 Haziran büyük işçi direnişinin yıldönümü.1970’te işçi sınıfı hak alma mücadelesinde ileri adımlaratıyor, grevler dalga dalga yayılıyordu. 15-16 Haziran1970’te Türkiye’nin dört bir yanından işçi sınıfı alanlarızapt ederek DİSK’in kapatılmasının önüne geçti.Çıkarılan yasalar geri çekilerek bu saldırılarpüskürtüldü” denildi.

Konuşmanın devamında ise 15-16 Haziran ruhuylaörgütlenme, mücadele ve hesap sorma çağrısıyükseltilerek fabrika ve komite örgütlenmelerininönemine değinildi.

“Ben biliyorum ki zaferdirenen işçilerin olacak!”

Daha sonra Kocaeli Üniversitesi’nde direnişte olantaşeron işçileri adına direnişçi Besra Karabacak birkonuşma gerçekleştirdi. Direniş sürecini anlatarakSoma Katliamı için grev yaptıkları için işten atıldığını vedirenişin 11. gününde olduğunu söyledi. Konuşmasınışöyle tamamlardı: “Ben biliyorum ki zafer direnenişçilerin olacak!” Sonrasında Ağrı Kamu Taşeron İşçileriDerneği Başkanı bir konuşma yaparaktaşeronlaştırmaya karşı mücadeleyi yükseltmekgerektiğini vurguladı. Feniş Alüminyum işçileri deeylemde söz alarak direniş süreçlerini anlataraksendika bürokrasisinden hesap sorulması gerektiğinibelirtti. Eylemde Devrimci Liseliler Birliği deselamlandı.

Eylemde Gebze İşçilerin Birliği Derneği MüzikTopluluğu adına kısa bir konuşma yapıldı, marş vetürküler eşliğinde halaylar çekildi.

Kızıl Bayrak / Gebze

BDSP’den coşkulu15-16 Haziran yürüyüşü!

Page 24: Kızıl Bayrak 2014-25

“Emperyalist savaşı iç savaşa dönüştürelimya da oportünizme karşı mücadele”

1 Ağustos 1914, tarih olarak içinde bulunduğumuzemperyalizm ve devrimler çağının başlangıcına dair birdönemece işaret eder. Kapitalist-emperyalistegemenlik ve yayılmacılık sisteminin dünya ölçüsündeyarattığı sonuçlar; krizler, savaşlar, yıkımlar, isyanlar,devrimler, anti-sömürgeci kurtuluş hareketleri veburjuva toplumunun içinde bulunduğu yapısal genelbunalım süreci… Bu dönem kapanmış değil, 100 yılönce böyleydi, halen de devam ediyor.

Kritik önem taşıyan bu tarih politik programların,partilerin stratejik amaçlarının sınandığı dönemdir aynızamanda. II. Enternasyonal’in oportünizm tarafındanyenilerek öldüğünü söyleyen Lenin, bundan sonrabütün güçleri, olanakları seferber ederek, toplayarak,oportünizmden temizlenmiş bir III. Enternasyonal’inkurulması göreviyle yüz yüze olduklarını belirtir. İşçisınıfının uluslararası mücadelesinin birbirine bağlı ikicephede odaklanması zorunluydu. Burjuvazinin politikiktidarına son verecek bir devrim ve işçi sınıfı hareketisaflarındaki revizyonizme karşı amansız mücadele.

Avrupa savaşını büyük bir tarihsel krizin, bir çağınbaşlangıcı olarak değerlendiren Lenin, savaşın gizlikalan bütün çelişkileri açık bir şekilde gün yüzüneçıkardığını vurgular. Savaş, iktidar perspektifini sadecesöylemde kabullenen tüm eski sosyal demokrat işçipartilerinin, devrimci ciddiyetten nasıl dauzaklaştıklarını ortaya serdi. Zira devrimci teorinin özüsınıf mücadelesi öğretisidir; oysasavaş kapıya dayandığında II.Enternasyonal partilerinin ilk icraatı,kendi emperyalist burjuvazilerininyayılmacı, savaş politikalarını tehditetmemek adına sınıf mücadelesiniertelemek oldu. “Oportünizm ilesosyal-şovenizmin ideolojik ve politiközü aynıdır: Sınıf savaşımı yerinesınıf işbirliği; savaşımın devrimcianlamını yadsıma; güçlüklerden birdevrim için yararlanacak yerde, zorduruma düşen “kendi”hükümetlerine yardımcı olmak“(Lenin: II. Enternasyonalin çöküşü)

Kırılma noktası, iktidarperspektifinden yoksunluktur

O dönem işçi sınıfının politikörgütü olan sosyal demokrasininözellikle iktidar sorununda iflasettiğini belirten Lenin, bugünkü oportünizmin esastemsilcisi olan eski marksist Kautsky’nin, sınıfmücadelesini burjuva sınıf ilişkileri içinehapsetmesinin, sınırlandırılmasının tipik örneğinioluşturduğunu söyler. Sınıf mücadelesini burjuvademokrasisinin anayasal biçimiyle sınırlamak,burjuvazinin egemenliğinin kabul edilmesi demektir.Sosyal demokrasi, kapitalizmi yıkıp iktidarı ele geçirme

stratejisinden uzak durarak, emperyalist saldırganlık vesavaşın taşıyıcıları oldular.

Emperyalist paylaşım savaşı ve II. Enternasyonal’indağıldığı koşullarda sosyalist politikanın teori ve pratikbirliğinin altını çizen Lenin, proleter sınıf mücadelesiaçısından hayati önem taşıyan bir sorunu, stratejiktartışmaların odağına taşır: İktidar gücü (sınıf niteliği)

ve iktidar biçimi arasındakidiyalektik ilişki.

Burjuva iktidarı çeşitlibiçimler alır, farklı politikbiçimlere bürünür. Fakat özüdeğişmez: Bütün bu iktidarbiçimleri ile devlet türleri, sontahlilde burjuvazinin siyasalsınıf egemenliğinin,diktatörlüğünün ifadesidir.

Bu açıdan savaş sürecindeortaya çıkan oportünizm birraslantı, bir ihanet, bir hataveya tek tek kişilerindönekliğinden öte, bütün birtarihsel çağın sosyal bir ürünüve sonucudur. Oportünizm ileemperyalizm arasında,dolaysız bir ilişki mevcuttur.

Emperyalist ülkelerinulaştığı tekelci ekonomiktoplumsal düzeninin

karakteri, oportünizmin de maddi temelini oluşturdu.Bu bağlamda işçi sınıfı saflarından çıkan bu fenomen,bir ülkeyle sınırlı olamayan uluslararası bir gelişmeydi.

Emperyalist burjuvazi işçi sınıfı içerisinde etkili,örgütlü olan bir “işçi partisi” olmadan egemenliğinikoruyamayacağının bilincindedir. Dolayısıyla ekonomikve politik olarak ayrıcalıklı bir “işçi aristokrasinin”yaratılması ve bu kastın beslenmesi egemen düzen

açısından hayati önemdedir. Savaş karşısında sosyaldemokrasinin aldığı oportünist, sosyal şoven tutumun,ahlaki yargılamadan öte, sınıfsal niteliğinin ortayaçıkarılması gerekiyordu. Nitekim emperyalist savaşbütün bu çelişkileri, sosyal demokrat partilerin politikkarakterlerini bir anda ortaya sermişti. Söylemler değil,belirleyici olan emperyalist savaşa karşı devrimbayrağını yükselten pratik-politik tutumdu; sosyaldemokrasi tam da bu noktada, emperyalist savaşınyedek gücü olduğunu gösterdi.

“Savaş her şeyin babasıdır” (Heraklit)

Oportünizme karşı mücadelede emperyalizmçağında savaşın niteliği ve savaş-devrim arasındakidiyalektik ilişkiyi aydınlatmak, pratik politika açısındanstratejik öneme sahiptir.

I. Emperyalist paylaşım savaşı bu sorunun teorikolarak aydınlatılması bakımından önemli bir vesileoluşturdu. İşçi sınıfı hareketinin savaş karşısındakitutumunu netleştirmek bağlamında, Lenin saldırı vesavunma, haklı ve haksız savaşlar arasındaki ayrımadikkat çekerek, her savaşın somut olarak analizininyapılmasının üzerinde önemle durdu. “Anayurdusavunma” safsatalarına, aldatıcı propagandaya karşıproletaryanın savaş karşısındaki tutumunu en özbiçimiyle ve hiçbir zaman unutulmaması gereken şusözlerle formüle eder:

“Sosyalistler, halklar arasındaki savaşları daimabarbarca ve canavarca bulmuşlar ve kötülemişlerdir.Bizim savaşa karşı tutumumuz gene de aslında burjuvapasifistleri ile anarşistlerden farklıdır. Her şeyden önce,biz, bir yanda savaşlar ile öte yanda bir ülke içindekisınıf savaşımları arasındaki ayrılmaz bağlılığı; sınıflarortadan kaldırılmadan ve sosyalizm kurulmadansavaşların ortadan kaldırılmasının olanaksızlığını ve içsavaşların, örneğin, ezilen sınıfın ezene, kölenin köle

Savaş ve devrim diyalektiğiA. Eren

Savaş, iktidar perspektifinisadece söylemde kabullenentüm eski sosyal demokrat işçipartilerinin, devrimciciddiyetten nasıl dauzaklaştıklarını ortaya serdi.Zira devrimci teorinin özü sınıfmücadelesi öğretisidir; oysasavaş kapıya dayandığında II.Enternasyonal partilerinin ilkicraatı, kendi emperyalistburjuvazilerinin yayılmacı,savaş politikalarını tehditetmemek adına sınıfmücadelesini ertelemek oldu.

Page 25: Kızıl Bayrak 2014-25

sahiplerine, serflerin toprak beylerine, ücretli işçilerinburjuvaziye karşı verdikleri savaşların haklılığını, ilericiniteliğini ve gerekliliğini tamamen kabul ederiz. Bizmarksistler, hem pasifistlerden, hem anarşistlerden,her savaşın ayrı ayrı, Marx’ın diyalektik materyalizmigörüş açısından, tarihsel bir incelenmesi yapılmasıgereğini kabul ederiz. Her savaşta kaçınılmaz birbiçimde olagelen dehşete, zulme, sefalete ve işkenceyekarşın, tarihte ilerici nitelikte pek çok savaş vardır; busavaşlar (örneğin mutlakıyet ya da kölelik gibi) çokkötü ve gerici kurumların yıkılmasına ya da (Türkiye veRusya’da olduğu gibi) Avrupa’da en barbardespotlukların ortadan kalkmasına yardım ederek,insanlığın gelişmesine hizmet etmişlerdir. Bunun için,bugünkü savaşın da tek başına tarihsel özellikleriniincelemek zorunluluğu vardır”. (Lenin: Sosyalizm veSavaş)

I. Emperyalist paylaşım savaşı bu somut sınıf analizitemelinde yapıldı. Devrimci sürecin derinleştirilmesi,işçi sınıfının örgütlü gücünü devrim yoluyla iktidarı elegeçirmesinin ön koşulu, bu teorik berraklığın etkili birşekilde sağlanmasıydı. Zira savaş aynı zamanda işçisınıfı saflarındaki muazzam devrimci enerjiyi de ortayaçıkardı. Savaş gibi devrimin gerçekleşmesiolanaklarının da bu süreç sonucunda ortaya çıkması,ikisi arasındaki diyalektik ilişkiye işaret eder. Nitekimemperyalist savaş cephesinde işler planlandığı gibiyürümüyor, ilkin sosyal şovenizmin etkisine giren işçisınıfı, süreç içerisinde devrimci sınıf mücadelesineyönelmeye başlıyordu.

“Yıldırım savaş” planı sonuç vermiyor

Kayzer İmparatorluğu (Deutsches Reich) savaşilanında, başta Sosyal Demokrat Parti yönetiminindesteğini sorunsuz almak için, savaşın sekiz haftaiçinde sonuçlanacağı planını uyguladıklarınıduyurdular. Savaş koordinatörü General V. SchliffenDoğu Prusya cephesinde Rus orduları karşısında 3-11Eylül’de aldıkları beklenmedik yenilgi sonrası bu savaşplanının iflas ettiğini resmi olarak kabulleniyordu.Ayrıca Avusturya-Macaristan ordularının Galiçya’daEylül 1914’te Rus orduları karşısında aldıkları ağıryenilgi ve ardından 1915’te İtalya’nın karşı ittifakgüçleri saflarına geçerek taraf değiştirmesi, Almanya’yıoldukça çıkmaz bir duruma sürüklemişti.

Alman savaş hükümeti büyük kitleleri mobilizeederek gelişmeleri kendi lehine çevirmek istiyordu.Savaş günleri içinde tam 13 milyon kişi orduya alındı.

Karl Liebknecht tutuklanıyor ve Almanya’da devrimci durum

Emekçi sınıflar da savaşa karşı gelişen tepkiler vetoplumun bütün katmanlarında savaşın yarattığıtahribat, Lenin’in deyimiyle “görkemli organize edilenaçlık” devrimci bir tehdit oluşturuyordu. 1 Mayıs1915’te kendisini sol sosyal demokratlar olarakadlandıran “Enternasyonal” grup (1918’den itibarenSpartakistler adını alır), Berlin’de büyük bir kitleselgösteri düzenler. Bu eylem oportünist sosyal demokratparti önderliği tarafından sabote edildikten sonra, KarlLiebknecht tutuklanarak zindana atılır. Emperyalistsavaşa karşı mücadelenin sembolü olan KarlLiebknecht’in tutuklanmasına karşı başta Berlin’de 60bin işçi olmak üzere Almanya’nın diğer birçok kentindegerçekleştirilen politik grevler sarsıcı etki yaratır.Giderek yayılan grevlere katılım da hızla artar; 1916yılına gelindiğinde greve katılan işçilerin sayısı yarımmilyonu aşmıştır.

İşçi sınıfı hareketinde gelişen bu radikalleşme,savaş hükümetini zor durumda bırakıyordu. Rusya’daŞubat 1917 Devrimi Almanya genelinde devrimci birişçi hareketi dalgasının gelişerek yayılmasına yol açtı.1917’de greve katılan işçilerin sayısı 2 milyona yaklaşır.6 Nisan’da 300 bin silah üretim fabrikası işçisi her türlüemperyalist işgale karşı, hemen barış talebiyle eylemegeçer. Benzeri eylemler diğer kentlere de yayılır.Almanya’da artık devrimci bir durum hakimdir. Savaşcephelerinde askerler arasında “kardeş dayanışması”sloganları yükselir. Rusya Devrimi’nden etkilenenaskerler 12 savaş gemisine el koyarak, Sovyetörneğinde olduğu gibi kendi konseylerini seçerler.

Mayıs 1917’den itibaren sosyal şovenistler,emperyalist ülkelerin resmi diplomat rolünde barışgörüşmeleri yürütmeye başlarlar. Devrim korkusukarşısında uğursuz bir rol üstlenen bu düşkün hainler,Danimarka sosyal demokratlarının temsilcisi Borgbjergaracılığıyla, Stockholm’de sözde sosyalist birkonferansın yapılması çağrısı yaparlar. Lenin bu sosyalşovenistleri emperyalizmin ajanları olarak teşhir eder.

Kriz bütün Alman toplumunu pençesi içine almıştır.Emekçiler açlık, işsizlik, genel bir yoksulluk içindeboğulmaktadır. Almanya’nın savaş kaybı çok ağırdır. 7,5milyon ölü, yaralı ve kayıp. Sağ sosyal demokratlar ve“Zentristler” farklı ayak oyunlarına başvurarak, işçikitlelerinin devrime yönelmelerinin önüne geçmeyeçalışmaktadırlar. Özellikle Zentristler, sosyaldemokratlara sırtını çeviren işçi kitlelerini aldatacak birmanevrayla etkilerine almaya girişmişlerdir. 7 Nisan1917’de “Bağımsız Sosyal Demokrat Parti” adıylakurdukları bu yeni reformist parti çıkışıyla, işçi sınıfınaönderlik edecek gerçek bir komünist partisininkurulmasını zorlaştırmışlardır. Bu yeni bir ihanetindışavurumuydu. Emperyalist savaşa destek verensosyal demokratlar, burjuvaziyi devrimden korumakadına uğursuz rollerini oynamak için bir kez dahasahneye çıkarlar.

Emperyalist savaşa karşı: Devrim

1917-1919 yılları arasında bu savaşın süreci içinde

sadece Almanya’da değil, Avrupa genelinde devrimlerdalgası yayılmaya başlamıştı. Milyonlarca işçi, emekçive alışılmış sosyal konumlarından, yerlerindenkoparılarak savaşa sürüklenen askerler ayaklanarakegemen kapitalist ilişkilere sarsıcı darbeler indiriyordu.

Savaşı sürdürmek amacıyla emperyalist devletaygıtı emekçilerin günlük ekonomik yaşamına varanmüdahaleyle, toplumu bir militarizasyona tabikılıyordu. Bolşevik Partisi önderliğindeki Rusproletaryası emperyalist müdahale ve saldırganlığakarşı Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’ni zafere ulaştırarakyeni bir devrimci sürecin önünü açmış,kapitalist/emperyalist sistemin çöküşünü ve savaştankurtulmanın yolunu göstermişti.

Almanya, Avusturya ve Macaristan’da savaş vedevrim diyalektiği gelişmekteydi. İşçi-asker konseylerioluşuyor ve kısmi de olsa bu ülkelerin geleceğinibelirliyordu. Bu devrimlere karşı beyaz terör bir haçlıseferi boyutunda acımasızca Almanya, Macaristan veİtalya’da binlerce devrimci ve aktif işçi önderlerinihunharca katlediyordu. Devrimi engellemek için birkarşı-devrim hareketi gelişmekteydi. Macaristan,İtalya, Bulgaristan ve İspanya’da faşist hareketleriktidara geldiler ve gelişmekte olan bu devrimleri kanlabastırdılar. Almanya’da sağ sosyal demokrasi, Prusyamilitarizmi ve paramilitarist faşist gruplarla ittifakiçinde devrimci güçlere karşı saldırı başlattılar. Yenikurulan Komünist Partisi önderleri Karl Liebknecht ileRosa Luxemburg’un katledilmesi bir devrimci dönemindönüm noktasına da işaret eder. Almanya, 29 Eylül1918’de savaş yenilgisini imzalar. Bu askeri yenilgi vepolitik krizden kurtulmak için egemen klik birmanevraya başvurur. Devrimin önüne geçmek içinEkim 1918’de Prens Max von Baden liderliğindeScheidemann ve Bauer gibi sağ sosyal demokratlarınyeraldığı sözde “demokratik” bir koalisyon hükümetikurulur. Ve ardından planlı biçimde adım adım, işçisınıfının merkezi önderlik zaafiyeti de kullanılarak,1918/1919 Almanya Kasım Devrimi yenilgiye uğratılır.

Page 26: Kızıl Bayrak 2014-25

Ekim Gençliği, bu yıl yaz kampının ikincisinidüzenleyecek. “Gençliğin devrimci birliği içinbuluşuyoruz!” şiarıyla örgütlenen yaz kampı, çeşitliatölyeler, söyleşiler ve sunumlarla zengin bir içeriktaşıyor.

7-13 Temmuz tarihleri arasında düzenlenecek EkimGençliği II. Yaz Kampı’nın içeriği ve çalışmaları üzerineHazırlık Komitesi Sözcüsü ile konuştuk...

- Bu yıl düzenlenecek olan kampın politikiçeriğinden ve hedeflerinden söz eder misiniz?

- Geçen yıl kampımızı “Geleceğimiz veözgürlüğümüz için buluşuyoruz!” şiarıylaörgütlemiştik. Bu bir çağrıydı. Gençliğe gelecek veözgürlük için mücadele etme çağrısıydı. Kampımızıniçeriği de buna göreydi. Gençlik gündemlerinden genelsiyasal gündemlere kadar gerçekleştirilen sunumlardabu düzende gelecek ve özgürlükten sözedilemeyeceğinin, bunun için örgütlü bir temeldemücadele edilmesi gerektiğinin altı çiziliyordu.

Bu yıl ise, bu genel mücadele çağrısının dahasomut karşılığını yükseltiyoruz. “Gençliğin devrimcibirliği için” diyoruz. Bunu diyoruz çünkü; özellikleHaziran Direnişi’yle beraber gençliğin mücadeledinamizmi/birikimi kendini daha çok göstermiş oldu.Öncesi de var elbette ama Haziran Direnişi’nden buyana gençlik kitlesel eylemlere, militan direnişlereimza attı. Ne var ki, buna rağmen devrimci politik bireksende örgütlenmiş bir gençlik hareketinden sözedemiyoruz. Gençlik kitlelerinin örgütsüzlüğü vereformizmin hareketin devrimcileşmesi karşısındakigerici müdahaleleri bu temel yoksunluğu besleyen birolgu olarak karşımıza çıkıyor. Biz de bir süredir bukonuyu tartışmaya açmış, gençliğin devrimci politikaekseninde örgütlenmesi konusunda müdahalelerdebulunmak için Devrimci Gençlik Birliği’nigündemleştirmiş bulunuyoruz.

İşte kampımızı da bu sürecin bir parçası olarakkurguluyoruz. Gençlik hareketinin verili durumunu,ihtiyaçlarını ve yapılması gereken devrimci müdahaleyienine boyuna tartışmak, buradan gerekli sonuçlarçıkarmak, bugüne kadar varolan deneyimleripaylaşmak ve gençliğin devrimci birliğinin inşası içinkolektif bir bilinç ve ruh oluşturmak... Kampın içeriğibunlar üzerine inşa edilecek. Kampın politik açıdantemel belirleyeni olan sunumlarımız ve tartışmalarımızbu çerçevede olacak. Yani kamp, gençliğin devrimcibirliği yolunda atılmış önemli bir adım olacak.

Öte yandan, kapitalizmin gençliğe dayattığıyozlaşmaya ve bireyciliğe karşı devrimci yaşamı,kolektivizmi esas alan bir zemin olacak. Düşünsel vesanatsal olarak birlikte üretimler yapılacak. Kampyaşamı kolektif bir emekle örgütlenecek. Olasısorunlar kolektif müdahalelerle çözülecek. Herkatılımcı birlikte üretmenin, paylaşmanın veyoldaşlığın ne demek olduğunu bir kez daha yaşayaraköğrenecek.

Kampın hedefi de bu içeriğin başarıyla hayatageçirilmesi elbette. Bir dizi kentten ve üniversiteden

öğrencilerin bulunacağı, devrimci liselilerin ve gençişçilerin yer alacağı kamp, gençliğin devrimci birliğikonusunda ne kadar güçlü ve sağlam bir adım atarsa,hedefine de o kadar ulaşmış olacak. Kolektivizmi veyoldaşlığı ne kadar yaşayabilirse, o ölçüde başarılıolacak.

- Nasıl bir kamp programı olacak?- Geçen sene olduğu gibi bu sene de atölyeler,

söyleşiler, sunumlar, film gösterimleri ile geçecekkampımız. Atölyelerden bahsedersek; tiyatro, videokurgu yapım, imge resim, felsefe, müzik, halk oyunudans, ilk yardım, bilişim, evrim, ritim gibi atölyeleryapılacak. Geçen sene düşünüp de hayatageçiremediğimiz bir de dil atölyesi olacak, İtalyanca,Rusça ve Zazaca.

Ayrıca, Caudwell’in ‘Ölen Bir Kültür Üzerineİncelemeleri’ üzerinden burjuva kültür-sanatına dairbir söyleşi olacak. Caudwell İspanya İç Savaşı’nda ölenbir ilerici yazar. Ailenin, özel mülkiyetin, devletinkökeni üzerine bir söyleşi, Ekümenopolis’in yönetmeniİmre Azem ile kentsel dönüşüm üzerine bir söyleşi, birde Greif işçilerinin derinişi ekseninde sınıf mücadelesi,sınıf hareketi üzerine bir söyleşi yapacağız.

Bu seneki sunumlarımızı ve tartışmalarımızı aslındakampımızın şiarı belirliyor: “Gençliğin devrimci birliğiiçin buluşuyoruz!” dedik ve bugün sokaklarda öfkesinikitlesel ve militan biçimde ortaya koyan geniş gençlikkitlelerinin devrimci birliğini, örgütlenmesinitartışacağız. Devrimci gençlik hareketi tarihi ve yakındönem gençlik hareketinin durumu üzerine bir sunumve ardından tartışmalar; komünist gençlikörgütlenmesi, komsomol üzerine sunum vetartışmalar; liseli gençlik hareketi ve DLB çalışmasıüzerine bir sunum ve tartışma olacak.

Devrimci Gençlik Birliği tartışmaları ile DGB işleyiş

ve ilkeleri üzerine iki sunum yapılacak. Sunumlarüzerinden tartışmalar yapılacak. Bir de gençliğindevrimci birliğini yaratmak için çalışma tarzımızıtartıştığımız bir sunum gerçekleşecek.

Kampın yoğun bir programı var aslında. Amakatılımcıların rahat bir zaman geçirmesini sağlamayaçalışacağız. Örneğin sunumları mümkün olduğuncauzun tutmamaya çalışacağız. Eğer bir konu üzerineyapılan tartışmalar doygunluğa ulaşmamışsa ve devametme ihtiyacı varsa buna göre bir planlama yapacağıztüm katılımcılarla birlikte. Katılımcıların kolektivizmi veyoldaşlığı en yoğun haliyle yaşayabilmeleri içinbirbirilerine zaman ayırmaları da gerekiyor çünkü.Program açısından buna olanak sağlayan birplanlamamız olacak.

Yanısıra kültür-sanat etkinlikleri ve film gösterimleriolacak. Bir akşam, devrim şehitlerimizi anma etkinliğidüzenleyeceğiz. Son olarak da Praksis ve Ahura RitimTopluluğu’nun konserleri olacak.

- Kamp hazırlıklarına dair neler söyleyebilirsiniz?- Kamp hazırlıkları çerçevesinde afiş, sticker gibi

araçlarımızı gençliğin bulunduğu bölgelerdekullanıyoruz. Dergimizi okullarda, kantinlerde,bahçelerdeki gençlerin yanına giderek, gençliğinzaman geçirdiği bölgelerde stand açarak kullanıyoruz.Yoğun bir propaganda faaliyeti yürütmeye çalışıyoruz.Tabii tüm materyallerimiz bir araç olarak kamp çağrısıamacımıza hizmet ediyor.

Kampımızın bir tatil değil politik bir etkinlik olduğuölçüde, gençliğe, bugünün ihtiyacının gençliğindevrimci birliğini gerçekleştirmek olduğunu anlatmayaçalışıyoruz. Sokaklarda militan direnişlerine tanıkolduğumuz gençlik kitlelerinin devrimci politikhedeflerde ortaklaşması ve örgütlenme ihtiyacınınkarşılanması gerektiğini, kampta da bunutartışacağımızı kavratmaya çalışıyoruz. Bu temeldekampa insan taşımaya çalışıyoruz.

Bir yandan da teknik hazırlıkları yürütüyoruz doğalolarak. Kamp yaşamı boyunca ihtiyaç duyacağımızherşeyi şimdiden temin etmeye çalışıyoruz. Yemektenkırtasiye malzemelerine kadar, tüm ihtiyaçlarınhazırlanması için çaba harcıyoruz.

Sunum yapacak arkadaşlar hazırlıklarınısürdürüyorlar. Onlar dışında, kampa katılacak herkeslebaşlıklar üzerinden tartışmalar yürütmeye, kamphazırlık toplantıları ile bu süreci daha kamp öncesindekolektif olarak sürdürmeye çalışıyoruz.

Bazı yerellerimizde kamp hazırlığı kapsamındaatölye çalışmalarına başlandı. Etkinliklerde görevalacak arkadaşlar da hazırlıklarını sürdürüyorlar biryandan...

Kamp etkinliğimiz ile birlikte bizi ileriye taşıyacakve devrimci gençlik birliğinin temellerini bugündensağlam olarak atmamızın yolunu açacak bir döneminiçerisine girmiş bulunuyoruz. Tüm yoldaşlarımızıbunun sorumluluklarına uygun bir bilinç ve inisiyatifledavranmalarını, bunu gerektirdiği bir çaba ve enerji ilehareket etmelerini bekliyoruz.

“Devrimci Gençlik Birliği’nin temellerini inşa etmek için...”

Page 27: Kızıl Bayrak 2014-25

Ankara Ekim Gençliği ve Devrimci Liseliler Birliği (DLB)

yaptıkları ortak hazırlıklarla yaz kampının çağrısınıgüçlendiriyorlar. 7-13 Temmuz’da ikincisidüzenlenecek olan Ekim Gençliği Yaz Kampı’nınafişlemesi Ege Üniversitesi’nde ve Bornova’da yapıldı.

16 Haziran’da ortak bir toplantı yapılarak EkimGençliği 2. Yaz Kampı’nın gündemlerinden birisi olan‘68 devrimci hareketinden 2000’lere kadar geçensüreci tartıştılar.

Tartışmanın ardından kamp sürecine dair somutplanlamalar yapıldı. Afişlerin kullanımından malisorunun çözümüne ve kamp sürecine düşünselhazırlığa kadar planlanan toplantının ardından kampfaaliyetleri de yoğunlaştı.

17 Haziran’da Kızılay, Kolej, Kurtuluş veMeşrutiyet’e kampa çağrı afişleri yapıldı. Ayrıca kampaçağrı amaçlı stand açılarak gençliğe kamp duyurusuyapıldı. Emekçilerin ilgisinin yoğun olduğu standda çoksayıda Kızıl Bayrak gazetesi de emekçilere ve gençlereulaştırıldı.

İzmir17 Haziran’da afiş yapılırken yoğun polis devriyesi

gözlendi. Ege Üniversitesi işgalinden sonra kampüsiçerisinde ve Bornova’da polis devrimci faaliyete karşıtahammülsüzlüğü arttırdı. Geçen hafta kampüsün hertarafına yoğun şekilde işgal, Lice Katliamı ve yazkmpının duyurusuyla ilgili yazılama yapıldığı sıradaÖGB engel olmaya çalışmış “bundan sonra duvarlaraafiş yapmayın” tehditlerine karşı genç komünistlerfaaliyeti savunarak saldırıyı geri püskürtmüştü.

Ayrıca Edebiyat Fakültesi, öğrenci çarşısı ve metrogirişine Adana’da Lice eylemi sırasında polis tarafındanöldürülen 14 yaşındaki İbrahim Aras için “Uğur’danCeylan’a Berkin’den İbrahim’e katil devlet hesapverecek!” şiarlı afişleme yapıldı.

Ekim Gençliği 2. Yaz Kampı’na öğrencilerin davetisürerken, gençliğin devrimci birliği üzerine tartışmalaryapılıyor.

15 Haziran’da da Ekim Gençliği ve Devrimci LiselilerBirliği Alsancak’ta 16.30-18.30 saatleri arasında standaçarak 7-13 Temmuz tarihleri arasında ikincisidüzenlenecek olan Ekim Gençliği Yaz Kampı’na çağrıyaptı.

Özellikle DLB’liler “Gençliğin devrimci birliğinikurmaya, Ekim Gençliği Yaz Kampı’na” şiarlı etkiliajitasyonlar çekti.

Standda Liselilerin Sesi ve Ekim Gençliği dergileriile Kızıl Bayrak gazetesinin satışı yapıldı. Militan satıştada insanlarla birebir konuşularak gündem ve yazkampı üzerinden tartışmalar gerçekleştirildi.

DEÜ

Dokuz Eylül Üniversitesi’nde Ekim Gençliği 2. YazKampı çalışmaları polis ÖGB baskısına rağmenyoğunlaşarak sürdürülüyor.

16 Haziran’da Genç Komünistler günün erkensaatlerinde Dokuz Eylül Üniversitesi EğitimFakültesi’nde “Gençliğin devrimci birliği için buluşalım!Ekim Gençliği 2. Yaz kampı” şiarlı afişleri fakülteiçerisinde yaparken ÖGB ve sivil polislerinengellemeleriyle karşı karşıya kaldı.

Kimlik kontrolünü bahane ederek devrimcifaaliyete tahammülsüzlüklerini bir kez dahagösterdiler. Yaşanan arbedenin ardından gençkomünistler saldırıyı püskürttü ve afiş yapmaya devamettiler.

Dokuz Eylül Üniversitesi DokuzçeşmelerKampüsü’ne geçen genç komünistler kampüsün hertarafını afişlerle donattı. Aynı zamanda “Katil devlethesap verecek!”, “İbrahim Aras ölümsüzdür!” şiarlarıkartonlara yazılıp asıldı. Hazırlık Fakültesi önünde

kamp çağrısı yapmak için stand açıldı. Standda KızılBayrak gazetesi ve Ekim Gençliği dergisinin satışıyapıldı. Ayrıca davetiye satışı da gerçekleştirildi.

Masaya ilgi sınav dönemi olmasına rağmen epeycefazlaydı. Gelen öğrencilere kampın içeriği hakkındabilgi verildi ve Devrimci Gençlik Birliği tartışmalarıyapıldı.

KocaeliKocaeli’nin birçok yerinde üniversite ve lise

öğrencileri ile Ekim Gençliği’nin II. Yaz Kampı vegençliğin devrimci birliği üzerine konuşuldu, kampınörgütlenmesi ve duyurusunun yapılması üzerineplanlamalar yapıldı.

Yapılan toplantıda, gençliğin devrimci birliğinioluşturmanın gerekliliği, gençlik hareketinin sonyıllarına dair bir değerlendirme yapıldı ve özellikle sonbir yılın örnekleri incelenerek tartışıldı. Yaz kampınınduyurusu için yapılabilecek çalışmalar üzerinetartışmalar yürütüldü.

Kocaeli Üniversitesi Umuttepe Kampüsü’nde vemerkeze uzak kampüslerinde okuyan öğrencilerle deayrı ayrı kamp toplantıları gerçekleştirildi. Üniversiteöğrencileri ile Haziran Direnişi’nden itibaren gençlikaçısından ortaya çıkan tablo ve gençliği reformizminetki alanından kurtarmak için devrimci bir birliğe sahipolmanın ihtiyacı üzerine konuşuldu. Geniş bir zemindebu tartışmaların yapılabilmesi için II. Yaz Kampı’nıniçeriğinin buna uygun belirlendiği ifade edilerekkampın tartışma başlıkları, atölye çalışmaları ve günlükplanlama hakkında bilgi verildi. Gençlik hareketinintablosu ve kamp üzerine sohbet edildikten sonrakampı örgütleme çalışmaları üzerine konuşuldu.

İstanbulEkim Gençliği okurları ‘Gençliğin devrimci birliği

için buluşuyoruz!’ şiarıyla bu yıl ikincisi gerçekleşecekyaz kampının çağrısını İstanbul Üniversitesi’ne afişlerve stickerlarla taşıdı.

12 Haziran’da Edebiyat Fakültesi’ne afiş ve stickeryapılmasının ardından kantinlerde ve bahçede EkimGençliği’nin son sayısının satışı gerçekleştirildi. Dergisatışı sırasında öğrencilerle politik gençlikörgütlenmesi ve Ekim Gençliği II. Yaz Kampı’na dairsohbet edildi.

Kamp çağrısı için 18 Haziran günü Kadıköy KiliseMeydanı’nda masa açıldı. Masada Kızıl Bayrak, EkimGençliği ve Liselilerin Sesi kullanıldı. Konuşmalarlasermayenin geleceksizleştirme saldırılarına karşıgençliğin devrimci birliği için Ekim Gençliği 2. YazKampı’na çağrı yapıldı.

IspartaSüleyman Demirel Üniversitesi’nde Güzel Sanatlar

Fakültesi ve kampüs çevresinde kamp çağrısı veafişleme yapıldı.

Yaz kampı için duyuru yapılırken gençliğin devrimcibirliği hakkında öğrencilerle sohbet edildi.

Ekim Gençliği / Ankara-İzmir-Kocaeli-İstanbul-Isparta

Kamp hazırlıklarısürüyor!

14 Haziran’da HDK-HDP İstanbul GençlikMeclisi’nin Kürdistan’da kalekol, karakol, barajyapımlarının yanısıra ırkçılığa ve milliyetçiliğe karşıgerçekleştireceği yürüyüşten yaklaşık bir saat önceTaksim’in birçok noktası polis tarafından abluka altınaalındı. Saat 19.00’a doğru ise yapılacak yürüyüş içinbiraraya gelen 10-15 kişilik grubun önü sivil ve çevikkuvvet polislerince kesildi. Polisler gençlere “ülkedekihassas durum nedeniyle” yürüyüş ve basınaçıklamalarına izin verilmeyeceğini ifade etti.Bekleyişini sürdüren polis bir süre sonra grubuTramvay İstasyonu’nun içerisine doğru sürdü.Yürüyüş ve basın açıklamasının hakları olduğunu

söyleyen birkaç kişi ise tartaklanarak gözaltına alındı. Daha sonra eylem için toplanmaların sürdüğü

sırada polis bir kez daha saldırdı ve toplananlarıKaraköy yönüne doğru sürmeye başladı. Polisin ikincisaldırısı sırasında da bugün için İstiklal Caddesiüzerinde yapılacak hiçbir eylem ve basınaçıklamasına izin verilemeyeceğini söylendi. Bununüzerine gençler, “Kürdistan’da kalekol istemiyoruz!”,“Kürdistan faşizme mezar olacak!” sloganları ile arasokaklarda kısa bir yürüyüş gerçekleştirdiler.Ablukanın devam etmesi üzerine HDK-HDP Gençliğidağılma kararı aldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Polisten “hassas durum” saldırısı...

Page 28: Kızıl Bayrak 2014-25

Ankara Devrimci Liseliler Birliği “Liselilerin sesiliseli kürsüsünde yükseliyor” şiarlı liseli forumunugerçekleştirdi. 17 Haziran’da Jeoloji MühendisleriOdası’nda yapılan liseli forumunda devrim vesosyalizm mücadelesini yükseltme çağrısı yapıldı.

Katleden sermaye devletidir!

Açılış konuşmasının ardından HaziranDirenişi’nde katledilenler, kapitalizminçarklarında öğütülen genç işçiler, Soma’da,Şırnak’ta, Zonguldak’ta iş cinayetindekatledilen maden işçileri, Lice’de kalekolyapımına karşı koyarken katledilenler ve Adana’dapolis tarafından katledilen İbrahim Aras için saygıduruşu gerçekleştirildi.

Etkinliğin ilk bölümünde çocuk işçiliğin kapitalizminişleyişinde nerede durduğunu vurgulayan bir konuşmagerçekleştirildi. İşçi sınıfına büyük bir yol göstericiolan, sınıfa işgali tekrar hatırlatan Greif’i anlatan birkonuşmayı, işçilerin mücadele tarihinde bir dönümnoktası olan 15-16 Haziran Direnişi ile ilgili konuşmaizledi. Sivas Katliamı ile ilgili sunumdan sonra dasinevizyon gösterimi gerçekleştirildi.

Liseliler deneyimlerini paylaştı

Etkinliğin serbest kürsüden oluşan ikincibölümünde ise gericilik ile ilgili söz alındı. BerkinElvan’ın yaşamını yitirmesi ve bununla paralel gelişeneylemler ile ilgili yerellerden eylem deneyimleriaktarıldı.

Okullarında gerçekleşen Soma eylemleri hakkındayaşanan tecrübeler paylaşıldı. Ekim Gençliği’nden

etkinliği selamlayan bir konuşma gerçekleştirildi.Son olarak, mücadeleyi bundan sonra daha örgütlü

ve daha güçlü yürütmek için liselere DLB’nin sesinintaşınması gerektiğini; liseleri mücadelenin mevzilerihaline getirebilmek, bulunulan her alanda devrim vesosyalizm bayrağını yükseltmek için her DLB’liye dahafazla sorumluluk düştüğünü vurgulayan konuşmayapıldı. Ekim Gençliği II. Yaz Kampı’nın burada birbaşlangıç olacağı dile getirildi. DLB saflarındaörgütlenme çağrısının ardından liselileringerçekleştirdiği müzik dinletisiyle etkinlik sonlandırıldı.

Etkinlik sonrasında Sakarya Caddesi’nden YükselCaddesi’ne bir yürüyüş gerçekleştirildi. Yürüyüşesnasında Türk-İş’i işgal eden Yatağan işçileritarafından ilgiyle karşılanan eylem işçilerin alkışlarıyladestek gördü. Yürüyüş boyunca sloganlar atıldı. YükselCaddesi’nde yapılan basın açıklamasında kapitalistbarbarlığa karşı sosyalizm mücadelesini yükseltmeçağrısı yapıldı.

Liseliler Sesi / Ankara

Ankara DLB’dencoşkulu etkinlik!

DLB’den Devrim Okulları

AvcılarOkulların yaz tatiline girmesine rağmen

mücadeleye ara vermeyen Devrimci Liseliler Birliği,Avcılar Üç Fidan Gençlik Kültür Evi’nde düzenlediğiDevrim Okulu’nun ilk dersini 17 Haziran günügerçekleştirdi.

İki oturum halinde gerçekleştirilen DevrimOkulu’nun ilk gün programının ilk dersi ‘DevrimciGençlik Hareketi Tarihi ve Devrimci Kimlik’ oldu.Sunumda ‘60’lı yılların ortalarından itibaren devrimcigençlik hareketinin ortaya çıkışına ve gençliğinmücadele içerisinde tuttuğu yere dikkat çekildi.

FKF’nin kuruluşuyla beraber gençliğin kitleselörgütlenmesinin önünün açıldığına değinilen sunumdaDev-Genç’le beraber gençliğin devrimci mücadelesininyükselmesinin önünün açıldığı ifade edildi. Budönemdeki işçi sınıfı hareketine de değinilenkonuşmada, ‘71 devrimci kopuşuyla devrimci gençlikhareketi ve Türkiye devrimci hareketinin yeni birevreye girdiğinin altı çizildi. Denizler, Mahirler veİbolar şahsında, bu dönemdeki devrimci gençlikönderlerinin düzen karşıtı mücadeleyi ve devrimciyöntemleri tercih ettiğine vurgu yapılan konuşmadaTHKO, THKP-C ve TKP-ML’nin ortaya çıkış süreci ve buakımların arasındaki ayrım noktaları üzerinde duruldu.

Sunumun ardından yürütülen tartışmalardaKemalist ideolojinin devrimci gençlik hareketitarihindeki etkisi ve bu etkinin çıkış noktaları üzerindeduruldu.

İkinci oturumda ise “devrimci kimlik” başlığıüzerine bir sunum yapıldı. İşçi sınıfının devrimci dünyagörüşüne sahip olmanın devrimci kimliği yaşatmak vegeliştirmek açısından önemli olduğuna değinilensunumda devrimci olmanın önde gelen gereklerindenbirinin günlük yaşama devrimci değerleri yansıtmakolduğu ifade edildi. Denizler’in, Mahirler’in, İbolar’ındevrimci kimlik anlamında örnek devrimciler olduğunavurgu yapılan konuşmada bu devrimcilerin bıraktığımirası sahiplenmenin yanısıra buna uygundavranmanın önemine değinildi.

İlk gün programı, Ekim Gençliği’nin düzenlediği yazkampına ilişkin bilgilendirmeyle son buldu.

KartalKapitalist eğitim sisteminin gerici, düşündürtmeyen

ve sorgulatmayan eğitim müfredatına karşı DevrimOkulları’nın ilki 16 Haziran’da gerçekleştirildi. DLB’lilerilk derse “Devrimci gençlik hareketi tarihi” başlığı ilegerçekleştirilen sunumla başladı.

FKF’den, 68’ devrimci gençlik hareketine, ‘80darbesine ve günümüze uzanan sürece ilişkin devrimcigençliğin tarihini konu alan sunumun ardından,DLB’liler soru ve görüşleri ile ilk başlığa katkıdabulundular.

İkinci başlığa geçilmeden kısa bir ara verildi.Ardından “Devrimci kimlik ve yaşam” başlıklı ikincisunuma geçildi. Devrimci kimliğin aslında bir dünyagörüşünün yaşama yansıması olduğundan, düşünce vehareketin birliğinden, tutarlılığından bahsedilensunum devrim şehitlerinin yaşam ve sözlerindenörneklerle devam etti.

Ardından DLB’liler konuya ilişkin görüşlerinibelirttiler. Kısa ama özlü olan görüşlerin ardındansohbet havasında geçen konu evde, okulda, çalışmayaşamında hayat bulan belli örneklerle devam etti.

Liselilerin Sesi / Avcılar-Kartal

17 Haziran 2014 / Ankara

Page 29: Kızıl Bayrak 2014-25

“Aile ve eğitim üstüne, ana baba ile çocuklararasındaki kutsal ilişkiler üstüne burjuva söylemleri,

büyük sanayi yüzünden proleterlerin tüm aile bağlarıparçalandıkça ve çocuklar adi ticaret metasına ve

çalışma araçlarına dönüştükçe bir o kadariğrençleşiyor.” (Komünist Manifesto)

Savaşlar, bunalımlar ve devrimler çağını yaşarkenkapitalizm tüm vahşiliği ile ayakta kalmak içinsaldırmaya devam ediyor. Bunun en belirgin görüldüğüsorun alanlarından biri de genelinde çocuk istismarıdaha spesifik bir alan olarak çocuk işçiliğidir.

Kapitalist sömürü düzeni ve onun yürütücüsü olansermaye devleti toplumun her tabakası üzerindekisömürüsünü her geçen gün arttırarak kendisiniyeniden yeniden üretmeye devam ediyor. Bu sömürüçarkının dişlileri arasına; sermayenin talebi vedönemsel kârına göre kimi zaman kadınlar kimi zamançocuklar her daim işçi ve emekçi sınıfının bedenisıkışıyor.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), çoğu 14 yaşaltındaki 10 milyondan fazla çocuğun temizlik, mutfakişleri, bahçıvanlık, su taşıma, kendilerinden küçükçocuklara ya da yaşlılara bakıcılık yapmaya zorlandığınıbelirtti. Raporda, bu çocukların genellikle ücretsizçalıştırıldıkları, çalışma koşullarının kabul edilebilirstandartların çok altında olduğu ve eğitim şanslarıbulunmadığı vurgulandı.

Dünyada yaşayan çocukların yüzde 13.6’sı işçidir.Tüm dünyada bu oran azalma eğilimindeykenTürkiye’de son yıllarda yükselişe geçmiştir. DİSK-AR’ınyayımladığı rapora göre toplamda çalışan çocuklarıntüm çocuklara oranı 1999 yılında yüzde 41 iken, 2012yılında yüzde 56’ya çıkmıştır. Yani Türkiye’de çocuklarınyarısından fazlası; ev içlerinde hasta, çocuk, yaşlıbakımı, temizlik ve yemek gibi işlerde, ev dışındaücretsiz işçi olarak tarımda, düşük ücretli olaraksanayide çalıştırılmaktadır.

13 yaşındaki kimya işçisi Ahmet Yıldız’ın plastikenjeksiyon makinesine sıkışarak can vermesi,hastaneye trafik kazası geçirdi diye getirilmesi vepatrona açılan davada 30 bin 40 TL ceza verilmesi,bunun 24 taksite bölünmesi bize çok net bir sınıfsalayrımı gösteriyor.

Bu sınıfsal ayrımı çocuk emeğinin sömürülmesindeelbette çokça görüyoruz. Tekstil atölyelerinde,fabrikalarda, torna tezgahlarında. Son güncel örneğiniSoma’da Kemal ve Cemal Yıldız olarak gördüğümüzmadenlerde. Yine bir örnek Bursa’da altı yaşındakikağıt toplayıcısı Yücel Arı’nın bir kamyonetin altındakalarak yaşamını yitirmesi ile sokaklarda...

Devlet eliyle yaratılan vesermayeye servis edilen çocuk emeği

Türkiye tarihinde çocuk emeği her dönem yaygınolarak kullanılan ve aranan emek gücü olarakgörülmüştür. Bu gerçeklik Osmanlı döneminde vekapitalist düzen içerisinde kendisine yer arayan TürkiyeCumhuriyeti devletinde de değişmemiştir. Çocuk

emeğini pazara sürmek, onu olabildiğince kullanmakgeçmişten günümüze sermaye tarafından talepedilmekte ve bunun yasal zeminini hazırlamak isedevlet tarafından yapılmaktadır. Osmanlı dönemindemahallelere kurulan meslek mektepleri, cumhuriyetdöneminde oluşturulan meslek liseleri gibi eğitimkurumları eğitim niteliğinden çok sermaye ihtiyacıtemelli kurumlar olarak kendini göstermiştir.

Çocuk ve çocukluk kavramlarının toplumsalolduğunu ‘Çocuk İstismarı-2’ başlıklı yazımızdavurgulamıştık. Toplumsal olan kavramların içindebulunduğumuz koşullarda ve sistemlere özgü birtanımlaması bulunmaktadır. Kapitalizmde çocuk olaraksınırlanan yaş aralıklarına ve çocuk işçiliğitanımlamalarına bir bakalım.

Türkiye’nin onayladığı Birleşmiş Milletler ÇocukHakları Sözleşmesi’nin 1.maddesi, 18 yaşından küçükherkesi “çocuk” olarak tanımlamaktadır. UluslararasıÇalışma Örgütü (ILO) ise, 15-24 yaş grubunu genç işçiolarak kabul ederken, 15 yaşın altında aile bütçesinekatkıda bulunmak ya da yaşamını kazanmak amacıylaçalışanları “çocuk işçi” veya “çalışan çocuk” olarakadlandırmaktadır. Yine İş Kanunu’na göre; on sekizyaşından küçükler “çocuk” ve “genç işçiler” olarak ikikategoriye ayrılmaktadır . Buna göre “genç işçi” ifadesiile, 15 yaşını tamamlamış, 18 yaşını bitirmemiş kişiler,“çocuk işçi” ifadesiyle ise 15 yaşından küçüklertanımlanmıştır. Bir başka yönetmelikte ise “genç işçi”,15 yaşını tamamlamış, ancak 18 yaşını tamamlamamışkişi; “çocuk işçi” ise, 14 yaşını bitirmiş, 15 yaşınıdoldurmamış ve ilköğretimini tamamlamış kişi olaraktanımlanmıştır . Buradaki “ilköğretimi bitirme” birkoruma olarak verilmiş gibi görünse bile uygulamadatam bir açık nokta olarak görülmektedir. Çünkü4+4+4’ün ikinci aşaması bitirildikten sonra çocuk işçistatüsü ağır işler görebilir bölümüne girebilmektedir.

Savunmasız, örgütlenmeden uzak, yasal olmadığıiçin maliyeti düşük, çoğu zaman karın tokluğuna dahiçalışabilecek durumda bırakılan çocuk emeği

sermayedarlar için toplamda özellikle de krizdönemlerinde bulunmaz kumaştır. Devletin ise tam dabu noktada ihtiyaç duyulan yasalar ile bu sömürüyeçocukları sunduğu ayan beyan ortadır. Özellikle sondönemde 4+4+4 ile daha da ayyuka çıkan çocukişçiliğinin sistem eli ile yaratılması ve meşrulaştırılmasıburjuva hukukunun çanak tuttuğu yasalar vedüzenlemeler uşaklığın nasıl da tam olarak yerinegetirildiğinin kanıtıdır. Birkaç örnek ile bakacak olursak;İş Kanunu’nun ilgili maddelerine göre:”15 yaşınıdoldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır”denilmişse de bazı istisnalar konulmuş ve bu istisnalaryönetmelikler eliyle olabildiğince geniş tutularak çocukişçiliğin kapsamı; 14 yaşını doldurmuş ve ilköğretimitamamlamış çocukların hafif işler dışında, 16 yaşınıdoldurmamış çocukların bazı ağır ve tehlikeli işlerde,18yaşını doldurmamış çocukların diğer bazı ağır vetehlikeli işlerde ve 18 yaşını doldurmamış çocuklarınçocuk işçiliğinin en kötü biçimlerinde çalışabilmeleri iletanımlanmış oldu. 4+4+4 ile birlikte 222 sayılı TemelEğitim ve Öğretim Yasası, ilköğretim çağında olupokula devam etmeyenlerin ücretli veya ücretsizçalıştırılamayacağını, okula devam edenlerin ise sadeceders zamanları dışında çalıştırılabileceğini belirtir.

Belirtilen bu yönetmelikler ve yasalar bir yanı ileçocuk emeğini sermayeye altın tepside sunuyor. Sözdekoruyucu yasaklarıyla ise çocuk işçiliğini yasadışıbırakarak denetimden uzak, patronlar için hemenhemen karın tokluğuna çalıştırabilecekleri ucuz iş gücüolarak çocuk emeğini cazip hale getirmektedir.

Kapitalist sistem eliyle yaratılan“çocuk işçiliğinin” görünür kılınan nedenleri

‘Tekniğin sürekli bir biçimde gelişmesi, bir yandanüretim sürecinde kadın ve çocuk emeği kullanımınıyaygınlaştırırken, öte yandan işgücüne olan talebiişgücü arzına göre nispi olarak azaltır. Yedek sanayiordusunun bu büyümesi, işsizliği kapitalist düzenin

İnsanlığın kanayan yarasıçocuk emeğinin sömürülmesi

Page 30: Kızıl Bayrak 2014-25

yapısal bir özelliği haline getirir. Bu, işçilerin sermayeyebağlılığını pekiştirir, gelecek güvensizliğini arttırır,sömürü yoğunlaştırmanın dayanağı olur.’ (TKİPProgram 1. Bölüm Kapitalizm)

Kapitalizm çarkları arasına işçi ve emekçilerinbedenlerini alırken ve buradan kendisini üretirkentoplumsal anlamda bunu kabullendirecek durumlarıortaya koyar. Sistem sorunsuz işleyemez hale gelir.Kendi yarattığı ve aslında kendisinin varlığı için elzemolan sorunları üretirken bunlara çözüm arıyormuş gibigörünür. İş cinayetlerine kurban giden onlarca işçibedeni için bir bahane bulur ve bunu kullanır.Kapitalizm çocuk işçiliği söz konusu olduğunda isenedenleri konusunda birkaç noktayı belirtir. Yoksulluk,işsizlik, geleneksel bakış açısı çocuk işçiliğin neden varolduğuna dair sorulara üretilen en temel yanıtlardır.

Kısaca değinmek gerekirse: Yoksulluk; burjuva teorisyenleri çocuk işçiliği

meşrulaştırmak için döne döne yoksulluğu nedengösterirler. Ne var ki çocuk işçiliğinin en temelbelirleyicisi olan patronların ekonomik çıkarlarıdoğrultusunda üretim maliyetini en aza indiren çocukemeğinin sömürülmesi yatmaktadır. Özel mülkiyetdüzenin bir yansıması olan yoksulluk çocuk işçiliğinizorunlu kılmakta ve patronlar sınıfı tarafındansömürülmesini kolaylaştırmaktadır. Yoksulluk ve çocukişçilik aynı zamanda birbirini bir kısır döngü içerisindendevam ettirmektedir.

İşsizlik; çocuk emeğinin kapitalist pazara sürülmesiiçin gösterilen bir başka neden ise işsizliktir. Ailedekiyetişkin fertlerin sistem içerisinde iş bulamamasındandoğan işsizliğin sonucu olarak çocuk emeğinin ailetarafından kapitalist pazara sürüldüğünü iddia etmekçubuğu yanlış yere bükmek ve temel suçu örtbasetmek amacı gütmektedir. Şu noktada işsizliği yaratannedir, aile içerisinde çalışan yetişkin fertler olduğuzamanda dahi açlık sınırının altında yaşam süren aileleriçin çocuk işçilik sorunu yok mudur? Burada sankigünah keçisini aileler olarak göstermek; gerek aşırı kârpeşinde olan patronları gerekse onların uşaklığınıyapan sermaye devletini ve kapitalist sistemi temizeçıkarmaktan başka bir şey değildir. Öte yandan isenedeni tek yanlı olarak işsizlik olarak göstermek krizdönemlerinde artan çocuk işçiliğini kan emici patronlarsınıfının lehine yasallaştırmak amacına da doğrudanhizmet etmektedir.

Toplumsal üretimin plansız ve dağınık gelişmesininürünü olarak aşırı üretim bunalımları daha şiddetlenir.Üretimin toplumsal olmasından başka özel mülk halinegelmesinin bir çıkışsızlığı olarak krizler açığa çıkar.Toplumsal olarak üretilen zenginlikler israf edilir vekitlesel işsizlik dev boyutlar alır. Yoksulluk artmaktadoğallığında çocuk emeği yaş dinlemeden piyasayadaha hızlı indirilmekte ve gelir dağılımını doğrudanyükselten bir değer üretemeyen çocuk emeğiyoksulluğu tekrardan beslemektedir.

Geleneksel bakış açısı; bu neden temelinde ortayakonulan ise ailenin çocuğa ya da çocuğun aileyebağlılığı sonucunda ortaya çıkan çocuğun “üretimaracı” veya “sosyal güvenlik aracı” olarak görülmesidir.Daha rahat ifade edecek olursak özel mülkiyet üzerinekurulu bir sistemde çocuklar da özel mülk altındadeğerlendirilirler. Çocuk ile ailede oluşan bağdankaynaklı çocuk kendini borçlu ve çalışmak zorundahisseder. Aile ise çocuğa ‘yaşlandığında ona bakacak’bir garanti gibi davranır. Böylesi kültürel ve feodalbağlar çocuk emeğinin sömürülmesinigerekçelendiremez.

Geleneksel bakış açısı altında savunulan bir diğerbaşlık ise ‘zeki ve şanslı’ çocukların okuduğu

diğerlerinin ise çalışmak zorunda olduğudur. Bu isesistemin sınıfsal ayrımının keskin bir şekildeyansımasıdır.

Bu da bize tam olarak sistemin ideolojik aygıtlareliyle nasıl da kendini ve sınırlarını tekrardan yarattığınıgöstermektedir. Çünkü çocuğun temelde işçi veemekçinin asalak sömürücüler tarafından nasıl malolarak görüldüğünü, toplumun kültürünün egemenideoloji tarafından kendi çıkarları çevresinde nasıloluşturulduğu ve sınıflar arasındaki keskin çizginin nasılçizildiğini bir kez daha göstermektedir.

Bunların yanı sıra sistemin çocuk işçiliğininnedenleri arasında işlediği ekonomik ve zorunlu göç,eğitim seviyesinin düşüklüğü vb. birçok alt başlıklarsayılabilir. Ancak tüm bunları doğuran ve yenileriniekleyen kapitalist sistemdir. Bu sorunların asılkaynağının kapitalist sistem olduğu vurgusuyapılmadığı takdirde, tüm açıklamalar; çocuk işçiliği veçocuk istismarını yeniden ve yeni sorunlar ekleyerekçoğaltan açıklamalar olmaktan öteye gidemeyecektir.

Çocuk işçiliği kullanan ve devam ettiren kapitalist sistemdir

Temelde çocuk emeğinin sömürüsünü emeğinsömürüsünden bağımsız ele alamayız. Bugün çocukişçiliğine yönelik olarak yapılan planlamalar, mücadeleprogramları vb. her türlü adımlar bir yanı ile eksikatılmıştır.

Çocuk emeğinin yoğun kullanımı, kapitalist üretimilişkilerinin gelişmeye başladığı evreye rastlar vekendini ilk olarak dokuma sektöründe gösterir. Gözüdoymaz kapitalistler çocuk ve kadın emeğini öncelikliolarak tercih ederler. Kadın ve çocuk emeğini hemdaha ucuza satın alırlar, hem de el yatkınlığı nedeniyledaha fazla iş yaptırma olanağı bulurlar. Böylecekadınlar ve çocuklar da üretim alanına çekilirler.Sadece dokuma ve tekstilde değil, madenlerde veküçük ölçekli sanayi sitelerinde de çocuk emeği yaygınolarak kullanılmaya başlanır. Çalışma koşulları öylesineağırdır ki, çocuklar makinaların başında yığılır kalırlar.

Çocuk emeğinin ucuz ve masrafsız olması nedeniylekapitalistler bugün de özellikle tercih etmektedirler.Birçok işkolunda çocuk işçiler ağır çalışma koşullarıaltında, her türlü sosyal haktan yoksun bir biçimdeçalıştırılmaktadırlar. Eğitimlerini yarıda bırakarakçalışmak zorunda kalan bu çocukların hiçbir gelecekgüvenceleri yoktur. Başta yine tekstil, dokuma veküçük sanayi siteleri gelmektedir.

Kapitalizmin ürettiği sorunlar, beraberinde

hoşnutsuzluğu ve tepkiyi de adım adım biriktirir. Butepki ve hoşnutsuzluk farklı kaldığı ve sistem sınırlarıiçinde denetlenebildiği koşullarda, düzen için ciddi birrisk oluşturmaz. Bu nedenle, hangi alanda olursaolsun, gelişebilecek bir hareketliliğin önünü almak içinbirçok araç, kurum ve kişi devrededir. Amaçgelişebilecek hareketin önünü almak ve düzen sınırlarıiçinde tutmaktır. Bu bağlamda ortaya koyulan ‘çocukişçilikle mücadele günü’ olan 12 Haziran ise sisteminbir oyunudur.

Emeğin korunması ve çocuk emeği

Marx, erken yaşlarda eğitimle iç içe geçen üretkenfaaliyeti, yeni toplumun kuruluşu için büyük bir olanakolarak görüyor. Oysa kapitalizm koşullarında çocukemeği, genel ve mesleki eğitimden koparılmaklakalmıyor, çocuğun en insanlık dışı koşullarda köleceçalıştırılması ve acımasızca sömürülmesi biçimindekullanılıyor.

Çalışmanın kölelikle eşdeğer olduğu bu kapitalistsistemde çocuk emeğinin değerlendirilmesi ancaksömürü ile eşdeğerdir. İnsanların eşit koşullardayaşadığı ve toplumsal üretime katıldığı, istedikleridoğrultuda ilgi alanlarında derinleşebildikleri birsistemde çocukların emeğinin uygun koşullardadeğerlendirilmesi mümkündür.

Bu sistem değişmeden çocukların çalıştırılmasıortadan kalkmayacaktır. Çünkü işçi çocuklar busistemde yaşamlarını sürdürebilmeleri için çalışmakzorundadırlar. Çocuk emeğinin sömürülmesini ortadankaldıracak olan toplumsal sistem sosyalizmdir.

TKİP Parti Programı ‘emeğin korunması’bölümünde çocuk işçiliği sorununa ilişkin taleplerinişöyle ifade eder:

“8) 14 yaşından küçük çocukların çalışmasınınyasaklanması. 14-18 yaş arası çocuklar için maddiüretimin genel ve mesleki eğitimle birleştirilmesi. 16-18 yaş arası için 4 saatlik, 14-16 yaş arası için 3 saatlikişgünü.”

“9) Ortaçağdan kalma bir yarı-feodal uygulamaolarak çıraklığın tasfiyesi.”

Çocuk emeğinin toplumsal üretime katkısı ancaksosyalizm koşullarında her türlü sömürüden ve yıkıcıetkiden kurtularak, pozitif anlamını bulabilecektir.

Kartal Emekçi Kadın Komisyonu

1 4857 sayılı İş Kanunun “Çalıştırma yaşı ve çocuklarıçalıştırma yasağı” başlıklı 71. maddesi

2 “Çocuk ve Genç İşçilerin Çalıştırılma Usul ve EsaslarıHakkında Yönetmelik” m. 4

Page 31: Kızıl Bayrak 2014-25

Budapeşte’de bir sokak, tarihin saygı duyduğumekanlardan. Geçmişten günümüze çok bozulmadankalan nadir bir yer “UNESCO Dünya Mirası” unvanınasahip Andrássy Bulvarı.

Bu bulvarda geçtiğimiz günlerde yeni bir mağazaaçıldı. Kapitalizmin hızlı yemek konseptindetekellerden biri olan Burger King’e gönderme yaparakaynı logo tasarımıyla “Hunger King” göze çarpıyordu.

Andrássy Bulvarı gibi ülkenin en pahalımağazalarının yer aldığı merkezde açılan “Açlık Kralı”nıBurger King’den ayıran ise çift girişli kapısı olması. Vekapı tercihlerini belirleyen sınıfsal aidiyet. Bir tabelaüzerinde zenginler ve fakirler oklarıyla iki kapıyayönlendiriliyor.

Elbette zenginler için kırmızı halı serilmiş, ayrıcalıklıhissini vurgulayan bir giriş mizanseni ve içerdeşampanya servisiyle özel garson hizmetinde normalfiyatın çok üzerinden hamburger servisi.

Fakir girişiyse anlatılacak bir detay dahi olmayanbasitlikte.

Bu tasarım bir sanatçı performansı. Budapeşte’deevsizlerin yaşadıkları zorluklara dikkat çekmek,‘ayırcalıklı’ların lüksü içinde açlık çekenlerin olduğunuvurgulamak için bu proje hayata geçirilmiş.

Finlandiyalı sanatçı Jani Leinonen’in benzerleribaşka ülkelerde farklı biçimlerde gerçekleştirilmiş bukültür etkinliği Macaristan gerçeğini sunuyordu.

Kapitalizmin yarattığı insanlık tahribatına o kadaralışılmıştı ki bir yandan bu tarz bir uygulamayadırganmadı diğer yandan performansın bir parçasıolarak restorana giren evsizlere hamburger kutusuiçinde bir günlük asgari ücret tutarı verildi. Evsizlersebu sanatın figüranı yapılırken gerçekle bağkuramadılar. Sistemin hayatlarını mahvettiği bu kişilerbir günlük asgari ücret verilmesinin derin anlamınıhangi sanat akımının düşünselliğini taşımak sadeceevsizler için değil herkes için zor olmalı.

Evsizler Budapeşte Belediyesi’nin sokakta yattıklarıiçin kent merkezinden kolluk gücüyle sürdürdüğüsokaklarda yaşamayı ise suç sayarak ‘para’ ve ‘hapis’cezalı hale getirdiği bir yerde bir sanatçı çıkıp birgünlük asgari yaşam kurmasına destek veriyordu.

“Bu küresel bir sorundur. Dünyayı yöneten elit, buişi eline yüzüne bulaştırdı. Ama şimdi artık elindekiiktidarı kimseye bırakmak istemiyor. Durumiyileşeceğine, giderek daha da bozuluyor” diyerekaslında düzenin istediği cümleleri kuran sanatçımızLondra sokaklarında mağaza önlerinden köprüaltlarına demir çiviler, çıkıntılar yapılarak evsizlerinbarınabileceği sınırlı alanları fiili olarak ortadankaldırırken, sorunu “eline yüzüne bulaştıran birkaçasalak” diye resmediyor.

Evet, sorun küresel fakat küreselleşen dünyayıbirkaç kişi yönetmiyor. Emperyalist-kapitalist düzendünyanın hangi ucuna giderseniz gidin belediyeyöneticisinden zabıtasına aynı algı ile hareket ediyor.Bunu için Budapeşte, Londra derken, New Mexico’dageçen ay boş arazide çadır kuran ve ölene kadar ateşedilmeye devam edilen evsizi özellikle Suriyeli Alevigöçmenlerin sokaklardan kovalandığı Türkiye gerçeğinihatırlatalım.

Kurguyla gerçeğin arasında kavga...

Açlık oyunları için bilim kurgu dendi. Sanki bilimkurgu bu dünyadan ayrı algılanabilir gibi. Yaşadığınızdünyanın izleriyle doludur her ütopya. Sanatta da öyle.Zira sanatçının da yönetmenin de aklındakiyaşadıklarının bilinçaltından yansımasıdır. Gün gelir enyaratıcı tasarımının dahi aslında doğadaki bir canlıyı özaldığını görürsünüz. Asıl meseleye dönersek açlıksa neütopik ne bilim-kurgu fantezisi. Hissedilen, gelecekteolmaması temennileriyle yaşanan açlık ilk insandanberi var.

Sınıflar savaşı tarihi açlığın tarihidir. Kölelerin açlığakarşı isyanıyla başlar ve bugünün kapılarına dayanır.Bugün Dünya Kupası için devlet eliyle harcananyüzlerce milyon dolar kimlerin açlık sorununuçözmezdi ki diye tartışırken burjuvaziden vicdanbekleyenler gelecekte aynı dünyanın süreceğini bilerekyazdılar Açlık Oyunları kitabını. Ve baktılar ki kitlelerkendi yaşamını görerek okudular bu ‘uzak’ gelecekromanını hem serisini hem de filmini yaptılar.

Açlık Kralı gibi hayata dair performanslardan açlıkoyunlarına... Hayat izin vermiyor filmlerin içindekirollere kızmaya, sanatçının herkesi bildiğini ifadeetmesindeki yalınlığı eleştirmeye, bir kez dahaöfkemizi harmanlayıp açlığımızla kavgaya sarılıyoruz.

Zira Açlık Oyunları’nın ütopikliği açlık üzerine oyundüzenleyen üst sınıf çizimi değil bundan kurtuluşungenç bir oyuncunun isyanına endekslemesiydi. Ya daAçlık Kralı sanat performansını gerçekleştiren zatın‘fakirler için’ diyerek gösterilen kapıdan girenlerehamburger kutusunda bir günlük asgari ücretsunmasıydı yanlış olan.

Gerçeğin gelecek düşündebaşka bir dünya var!

İzlerken kendimizi bulduğumuz iki ayrı örneğekaptırıp kendimizi ‘biz olsak’ diye iç çekiyoruz şimdi.Biz olsak devirirdik o zengin için / fakir için yazılıtabelaları. Özel garsonların ikramını herkese eşitkılardık.

Biz olsak açlık oyunlarına karşı yeraltındaörgütlenen direniş komitelerini anlatırdı romanımız.Anlatırdık filmimizde dünyanın tüm zenginleriniyaratan işçi sınıfının tüm gelişmiş teknolojik altyapıyakarşın aynı yaratıcılığı ve üreticiliği direniş için dekullanacağını. Elbette farkındayız bu sanatçıların bir

Picasso, bir Jack London olmadığını ama bekliyoruzolmalarını. Zira gördükleri bir dünyayı tasvirediyorlarsa eğer ufuklarında umut olmalı. Berilerindebıraktıkları dünya açlığa teslim olmamışların dünyası,ne gelişmiş demokrasi diye yağlanan Roma’nın güçlüordusu durdurdu kölelerin özgürlük isyanını nedurduracak bilmem kaçıncı yüzyılda geçen geleceğinuzay araçlarına, lazer silahlarına sahip orduları.

Sanatçılar görmediniz mi Tayland’da popülist bireğilim de olsa Açlık Oyunları’nın simgesinikopyalayarak sokağa çıkan hükümet karşıtlarını.Görmediniz mi Vandetta’dan “Bu maskenin altında birfikir var, ve fikirlere kurşun işlemez!” repliğiniezberleyip dünyanın dört bir yanında aynı maskeylebarikat kuranları.

Gören göz için biz buradayız işte. Değişecekdünyanın açlığı yaratan krallarına karşı açlık oyunlarınıredderek sokakta, fabrikada, okuldayız. Yaşamın heralanında açlığa karşı durup üretimin kalbindesöyleyeceğiz tek ve son sözümüzü. Sınıfın yıkıcı gücütüm açlığı bertaraf edecek. Ütopik bir romandanbahsetmiyoruz. Ya da filmini izlemedik bu yazılanların.Bilimsel sosyalizm anlatıyor bunu. Tarihin gelişim seyribizi açlık oyunlarına götürmesini engelleyecek tek güçsınıfın yumruğunu vurması olacak. 19. yüzyılın karanlıkçarlıklarını, krallıklarını, tanrının yeryüzündekitemsilcilerini bertaraf ettiysek yine öyle yine aynıtoklukla çıkacağız bugünün açlık kralları burjuvazininkarşısına. Savaşları, bunalımları yazan kitaplar yazacakaçlık ordusunun sınıf kiniyle yarattığı devrimleri...

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Millet Cd. Selçuk

Sultan Cami Sk. No 2 / 9 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52 - 0536 285 73 25

e-mail: [email protected]: @kizilbayraknet

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: ESMAT MatbaacılıkM. Nezih Özmen Mah. Yüksel Sk. No: 19

Güngören / İstanbul

Sayı: 2014/25 * 20 Haziran 2014Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Tayfun AltıntaşEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

Açlık Kralı mısın, açlık oyunlarında mısın?T. Kor

Page 32: Kızıl Bayrak 2014-25