32

SY Kızıl Bayrak 12-32

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak 2012-32/10 Ağustos

Citation preview

Page 1: SY Kızıl Bayrak 12-32
Page 2: SY Kızıl Bayrak 12-32

2 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLERSermayenin vurucu gücü AKP iktidarı‘tam kölelik’ dayatıyor…….....................3Devlet, Kürdistan’da kirli savaşyöntemlerini yaygınlaştırıyor…...............4İşçi sınıfı ayağa kaldırılmalıdır! ..............5Alevilere yönelik saldırılar sürüyor…................................. 6“Türk-Kürt çatışması değil!”...................7“Direnişleri ortaklaştırıp, mücadeleyibüyütmeliyiz!” .....................................8-9Öncü bir Bosch işçisi ile fabrikadakigelişmeler ve 2012-2014 MESS Grup TİS süreci üzerine........10-11Metal İşçileri BirliğiMerkezi Yürütme Kurulu Ağustos ayı toplantısı…...................12-13Direnişteki MICHA işçileriyle sınıfdayanışmasını yükseltelim! ...................14“Eğitim ve sağlıkta neo-liberaldönüşümlür”...........................................15TKİP, işçi sınıfı ve emekçileriemperyalist saldırganlığa ve halkların boğazlanmasına karşı aktifmücadeleye çağırıyor!....................16-17Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya:Siyasal islamın iktidar hamleleri veislamın “protestanlaştırılması”-V.Yaraşır............................................18-20Emperyalist-gerici savaşı sadece direnen halklar önleyebilir!....................212. Mamak Kültür-Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi.......…....... 22-23Bertolt Brecht: Mücadelenin, dünyayıdeğiştirme ve dönüştürme eyleminin sanatçısı.....….. 24Sermaye hizmetkârı dincirektörlerin atamaları yapıldı!.................25Sermaye devleti kürtaj politikasını adımadım hayata geçiriyor!...........................26Tekellerin sponsorluğunda olimpiyat.....27Kanla yazılan tarih silinmez / silemezsiniz!..........................28Akan nehir tarih kadar eski bir gerçeği taşıyor.........29İşçinin canı sermayeye emanet .........…30Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi,

Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbulTlf. No: (0212) 621 74 52

e-mail: [email protected]: http://www.kizilbayrak.org

http://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Altay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012Fiyatı: 1 TL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Politik gündemler arasında Suriye süreci ve bunabağlı olarak yaşanan güncel gelişmeler bütünağırlığıyla ilk sıradaki yerini koruyor. Zira Suriye'yeyönelik emperyalist müdahale ve savaş politikaları,giderek kızışan emperyalistler arası hegemonya kavgasıve bu temelde yapılan her yeni hamle Suriye süreciningiderek bölgesel bir savaşa evrilmesinin nesnel-tarihselzeminini döşüyor. Türk sermaye devletinin bu süreçteABD adına üstlendiği aktif taşeronluk rolü, dolaysızolarak ve kaçınılmaz bir biçimde içerideki politikatmosfere de rengini veriyor. Zira Türk sermayedevletinin Suriye'ye dönük yükselttiği savaşçığırtkanlığı ve ABD güdümünde Suriye'de savaşankukla ordulara verdiği destek kesintisiz bir şekildesürüyor. Bunun kendisi Suriye üzerinde süren gericiemperyalist boğazlaşmanın aktif bir tarafı ve bileşeniolmak anlamına geliyor.

Bütün bu gelişmeler ışığında, bölgede tuttuğu kritikyer ve oynayacağı devrimci rol üzerinden Türkiye işçisınıfının içeride sermaye iktidarına ve sömürüdüzenine, bununla ilişki içerisinde dışarıda emperyalistsavaş ve saldırganlığa karşı mücadeleye kazanılması,yakıcı ve enternasyonalist bir görev olarak önümüzdeduruyor.

Geçtiğimiz haftalarda Batı Kürdistan üzerindenyaşanan gelişmeler ve onun sermaye devleti üzerindekisarsıcı etkileri de hala sürüyor. Kürt halkının BatıKürdistan'da gerçekleştirdiği çıkış karşısında aczedüşen sermaye devleti bu süreçle ilişki içerisindegelişen “Şemdinli” direnişi karşısında yeni bir açmaziçerisine düşmüş durumda. Bu ikili gelişme, Kürt halkıve hareketinin yeni bir düzeyde ortaya koyduğu direnişçizgisi sermaye devletinin hızla geleneksel “inkar veimha” politikasına sarılmasına vesile oldu. Kürt halkınıkırıntılara razı etme şansı kalmayan, son gelişmelerle“açılım” aldatmacaları suya düşen sermaye devletigelinen yerde kirli savaş politikalarına hız vererek Kürtköylerini boşaltıyor, Kürdistan dağlarını bombalıyor vegerillaya karşı misket bombaları vb. kirli savaşsilahlarıyla kapsamlı bir imha savaşı yürütüyor.

Bu güncel gelişmeler Kürt halkı ile Türkiye işçisınıfının birleşik-devrimci mücadelesini örgütlemenin

hayati önemini bir kez daha ortaya koyuyor. Zira birtaraftan Kürt halkına azgınca saldıran sermaye devletiöte taraftan işçi sınıfını milliyetçi-şoven politikalarlasersemletmeye ve Kürt halkına karşı düşmanlaştırmayaçalışıyor. Kürt halkı ile işçi sınıfının birleşik-devrimcimücadele ekseninde buluşması, aynı zamanda bölgedesüren emperyalist boğazlaşmanın durdurulmasıaçısından da ayrı bir önem taşıyor. Gelinen yerdeemperyalist saldırganlık ve savaşı geri püskürtmek,Kürt halkı üzerinde yoğunlaşan imha ve inkarpolitikalarının önünü kesmek, emperyalistleri ve onlaradına bölgede taşeronluk yapanları yenilgiye uyratmakiçin bu iki önemli mücadele dinamiğinin ortak militandirenişini inşa etmek büyük bir önem taşıyor.

Dolayısıyla önümüzdeki günlerde başta sınıfdevrimcileri olmak üzere, toplumun ileri kesimleri“işçilerin birliği halkların kardeşliği” temelinde ortakbir mücadele süreci geliştirmek için çabalarınıyoğunlaştırmalıdırlar.

Sosyalizm Yolunda

KKiittaapp��

ııllaarrddaa

......

Page 3: SY Kızıl Bayrak 12-32

Kapak Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Asalak kapitalistlerin çıkarlarını pervasızcasavunan AKP iktidarı, dış politikayı da, bölgehalklarına karşı emperyalistler adına “aktiftaşeronluk” ekseninde icra ediyor. Bölgesel çaptaüstlenilen bu alçaltıcı misyon, ABDemperyalizminin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dayürüttüğü egemenlik savaşının kayıtsız şartsızdesteklenmesi anlamına geliyor.

Afganistan, Irak, Libya saldırılarının ardındanSuriye’nin hedef tahtasına çakılması, ABD’ninegemenlik savaşının dibimize kadar ulaşmasıanlamına geliyor. AKP iktidarının bu savaştaüstlendiği rezil rol ise, emperyalist/siyonist güçleradına nasıl da arsızca tetikçilik yaptığını dünya-aleme göstermiş bulunuyor. Şam’da dinci-gericiAmerikan kuklası bir yönetimin kurulması içinkışkırtılan savaşta silahlı çetelere komuta edendinci-Amerikancı iktidar, Türkiye’nin güneyini,özellikle Antakya ve çevresini CIA-MOSSADajanlarının, El Kaidecilerin, silahlı çapulcuların ciritattığı bir yer haline getirmiştir. Suudi Arabistan-Katar ikilisiyle birlikte -ABD güdümünde- savaşagiren AKP iktidarı, Ortadoğu’da “karşı-devriminmerkez üssü” rolünü üstlenmiş bulunuyor.

Komşu halkları hedef alan saldırganlık ve savaşekseninde hareket eden dinci-Amerikancı iktidar,Kürt halkı ve hareketine karşı kirli savaşı da gündengüne azdırıyor. Bu arada ırkçı-mezhepçiaçıklamalarla Alevileri tehdit eden sermayeiktidarının (başta Tayyip Erdoğan olmak üzere)şefleri, işçi sınıfı ve emekçilere kaba köleliğidayatan saldırıları da adım adım hayata geçiriyorlar.

Gerici-yayılmacı emellere ulaşmanın yolunun,emperyalistler namına “aktif tetikçilik” yapmaktangeçtiğini var sayan Ankara’daki Amerikancıtakımının, içeride daha da saldırganlaşmasıkaçınılmazdır. Zira komşu halklara karşıemperyalistler adına savaş açanların, ülke içindeilerici-devrimci güçlere, işçi sınıfıyla emekçilere,Kürt halkı ile hareketine, Alevilere ve tüm ezilenleresaldırması da kaçınılmazdır.

Bu saldırıların tümü, son tahlilde işçi sınıfı ileemekçileri dolaysız bir şekilde hedef almaktadır.Bölge halklarına karşı saldırganlık ve savaş da, Kürtillerinde azdırılan kirli savaş da, ırkçı-dincigüruhların Alevilere karşı giriştiği linç saldırıları daişçi sınıfını vurmaktadır.

Zira burjuvazi ve onun vurucu gücü AKPiktidarının içeride ve dışarıda izlediğifaşizan/saldırgan politikalar aynı zamanda sosyalyıkım saldırılarının pürüzsüz uygulanmasının daönünü açıyor. AKP iktidarı, bu saldırıların kabarıkfaturalarını işçi sınıfına ve emekçilere ödetmek içinher yola başvuracaktır. Zira emperyalizmin vesermayenin vurucu gücü olan bu iktidar işçisınıfının, emekçilerin, Kürt halkının, Alevilerin vediğer ezilenlerin düşmanıdır. Dolayısıyla hem buortaçağ zihniyetli iktidara hem icraatlarına karşımücadele etmek, saldırılardan payına düşeni alantüm toplum kesimlerinin görevidir. Bununla birliktebu mücadelede işçi sınıfına özel bir misyon vesorumluluk düştüğünü de vurgulamak gerekiyor.

İşçi sınıfı saldırganlık ve savaşa karşımücadele etmelidir!

Emperyalist/siyonist güçlerin egemenlik savaşı,kapımıza dayanmış bulunuyor. ABD’nin organizeettiği bu savaş, bölgeyi etnik, dinsel, mezhepseltemelde parçalamak, halkları birbirine boğazlatmakve onları güçsüz düşürüp köleleştirmeyihedeflemektedir.

İşçi sınıfını vahşi bir şekilde sömürerek büyükservet biriktiren asalak kapitalistler sınıfı ve onunvurucu gücü AKP iktidarı, gelinen yerde “bölgeselgüç” olmak adına, ABD’nin yürüttüğü egemenliksavaşının “aktif taşeronu” olarak rol oynamaktadır.Uğursuz olduğu kadar alçaltıcı da olan bu rolün işçisınıfı ve emekçilere yeni felaketler dışında bir şeysunması mümkün değil.

İşçi sınıfı, harcı halkların kanıyla karılanpastadan pay almak uğruna kışkırtılan bu savaşımahkum etmeli, dahası bölge halklarıyladayanışmayı yükselterek, emperyalizme ve AKPiktidarı başta olmak üzere bölgedeki tetikçilerinekarşı mücadele etmelidir.

İşçi sınıfı kirli savaşı reddetmelidir!

Kürt halkının ulusal eşitlik ve özgürlük uğrunayürüttüğü mücadeleyi ezmek için kirli savaşıyeniden azdıran sermaye iktidarı, ırkçı-inkarcıpolitikada ısrar ediyor. Kürt halkının haklı/meşrutaleplerini kanla boğmaya çalışan AKP iktidarı, Kürthareketine ve halkına karşı yürüttüğü savaşıtırmandırıyor.

Şemdinli’de başlayıp diğer Kürt illerine yayılançatışmalara binlerce askerin, özel timin yanı sırahelikopterler ve savaş uçakları da katılıyor. Köyboşaltma, orman yakma, misket bombası kullanmagibi kirli savaş yöntemlerine başvuran Türk ordusu,buna rağmen gerillanın kararlı direnişinikıramamaktadır.

İşçi sınıfı, Kürt hareketinin direnişi karşısındaacze düşünce daha da saldırganlaşan AKP iktidarınınırkçı-inkarcı politikasına karşı sessiz kalmamalıdır.İşçi sınıfına yakışan tutum, hem kirli savaşı hemfaturasını ödetmeyi reddetmek, Kürt halkının iseeşitlik ve özgürlük mücadelesini desteklemektir.

İşçi sınıfı etnik, dinsel, mezhepselkışkırtıcılık ve ayrımları boşa

düşürmelidir!

Etnik, dinsel, mezhepsel ayrımcılık, dinci-Amerikancı AKP’nin genlerinde vardır; TayyipErdoğan başta olmak üzere AKP şeflerinin icraat veaçıklamalarında bu olguyu kanıtlayan sayısız örnekmevcuttur. Tayyip Erdoğan’ın son açıklamaları, buzihniyeti tüm iğrençliği ile gözler önüne sermiştir.

Irkçı dincilerin Malatya Sürgü’deki vahşi linçgirişiminin tartışıldığı günlerde TV ekranlarında boy

gösteren AKP şefinin, Cemevlerine “ucube” demesi,bu yetmiyormuş gibi Alevilerin camilerde ibadetetmesi gerektiğini vaaz etmesi, ırkçı-mezhepçizihniyetin vardığı noktanın, tüm çirkinliği ileortalığa saçılmasını sağlamıştır.

Bu kokuşmuş ortaçağ zihniyetinin temsilcisi olanAKP iktidarının amacı işçi sınıfını etnik, dinsel,mezhepsel temellerde parçalamak; sınıfın birliğinidinamitlemek; sınıf kimliğini yozlaştırmak ve bunadayanarak onu, “boyun eğmiş köleler sürüsü” halinegetirmektir.

İşçi sınıfı bu rezil planı boşa düşürmeli, etnik,dinsel, mezhepsel türden yapay ayrımlara itibaretmemeli, sınıf kardeşliği temelinde kenetlenereksömürü ve köleliğe karşı mücadele etmelidir.

İşçi sınıfı sosyal yıkım saldırılarına karşıayağa kalkmalıdır!

İşçi sınıfını doğrudan hedef alan sosyal yıkımsaldırıları, sermaye sınıfının çıkarlarını savunanAKP iktidarının içeride ve dışarıda izlediği saldırganpolitikaların devamıdır. Bu saldırılar kopmaz birşekilde birbirini tamamlar niteliktedir.

Kıdem tazminatının gaspı, grev yasakları, TİShakkının fiilen engellenmesi, “modern” işçipazarlarının oluşturulması, bölgesel asgari ücretşeklinde uzayıp giden saldırılar zinciri, işçi sınıfınakaba köleliği dayatmaktadır.

Dinci-Amerikancı sermaye iktidarının bupervasız saldırılarını püskürtmek, işçi sınıfının,demek oluyor ki, ülkenin geleceği açısından kritikbir önem taşıyor. Dolayısıyla işçi sınıfı tüm birikim,deneyim ve mücadele kararlılığını kuşanaraksermayenin karşısına dikilmelidir.

Sorumluluk, sınıfın ilerici-öncü kesimininomuzlarındadır!

Sermayenin fütursuz saldırılarına karşı birikenöfke ve bunun pek çok fabrika ve işletmede işçilerineylemleriyle dışa vurması, sınıfın saflarındakimücadele dinamiklerini hissettirmektedir. Saldırıfuryasının meclisin açılmasıyla ivme kazanacakolması, sınıf saflarındaki öfke birikimi ve mücadeleazminin de ivme kazanmasını kaçınılmaz halegetiriyor.

İşçi sınıfının o eşsiz mücadele gücünün açığaçıkartılması ve birleşik bir devrimci sınıf hareketininilk kıvılcımı olabilmesi için öncü müdahale hayatiönem taşıyor. Verili koşullarda sendikalara egemenolan zihniyetin böyle bir misyon oynamasıimkansızdır. Dolayısıyla bu noktada ilerici-öncüişçilere tarihi bir sorumluluk düştüğünü vurgulamakgerekiyor. Eğer sınıfın ileri kesimi rolünü hakkıylaoynayabilirse, saldırı furyasını püskürtmeninkoşulları da oluşacaktır.

Bu noktada, sınıf devrimcileri başta olmak üzere,işçi sınıfı davasını samimiyetle savunan tüm ilerici-devrimci güçlere büyük sorumluluklar düştüğünüayrıca vurgulamak gerekiyor.

Sermayenin vurucu gücü AKP iktidarı ‘tam kölelik’ dayatıyor…

İşçi sınıfı, fütursuz saldırılarımeşru/militan direnişlerle püskürtmelidir!

Page 4: SY Kızıl Bayrak 12-32

Güncel4 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Irkçı-inkârcı zihniyeti aşamayan sermaye devleti,zorbalıkla Kürt hareketine dolayısıyla Kürt halkına dizçöktürebileceğini sanıyordu. Bu gerici, çarpık zihniyet,Kürt halkının haklı/meşru taleplerini yok sayarakkendini kısırdöngü içine hapsetti. Zira inkâr ulusalbilincin daha da gelişmesine, zorbalık ise, Kürt halkınındirenme kararlılığının daha da pekişmesine yolaçmaktan başka bir sonuç yaratamadı, yaratması dabeklenemezdi.

“Kürt sorununu ben çözerim” havalarına giren dinci-gerici AKP iktidarının gündeme getirdiği “açılım”,“demokratikleşme” gibi hamlelerin de bir işe yaramadığıkısa sürede ortaya çıktı. Çünkü bu söylemi kullananAKP şeflerinin zihniyetleri de, en az diğerleri kadarırkçı-inkârcılıkla maluldür.

Bu gerici zihniyetin sermaye devletine egemenolması ve rejimin efendilerinin korkaklığı, sembolik deolsa Kürt sorununun çözümü konusunda adım atılmasınıengelledi. Kürt halkının kazanımları ise, iddia edildiğigibi AKP’nin ihsan ettiği haklar değil; tersine, yıllarayayılan ve ağır bedellere mal olan militan direnişinkazanımlarıdır.

Defalarca ateşkes ilan etmesine, devletle barışmakiçin sayısız girişimde bulunmasına, çizgisini düzensınırlarının içine çekmesine rağmen, Kürt hareketinekarşı saldırganlık ve küstahlığı elden bırakmayanAnkara’daki Amerikancı takımı, gelinen yerde iyiceaçmaza düşmüştür.

Rejimin efendileri, son günlerde Kürt cephesindensarsıcı iki sürprizle karşılaştı: ilki, Batı Kürdistanhalkının özerklik yönünde somut adımlar atması, ikincisiise, sınırı geçen PKK gerillalarının 23 Temmuz’dabaşlattığı kapsamlı hareket.

Batı Kürdistan’daki gelişmeler üzerine, ilk günlerdeKürt halkına tehditler savuran, asarız/keseriz türündenvaazlar veren AKP şefleri, son günlerde çıtayı düşürmekzorunda kaldılar. Zira bunu ne kadar gözealabileceklerinden bağımsız olarak, konjonktür BatıKürdistan’a saldırmak için uygun değildi. GeriyeBarzani’ye baskı yapmak ve Özgür Suriye Ordusu(ÖSO) veya El Kaide çapulcularından Batı Kürdistan’ıkarıştırma çabalarına ağırlık vermelerini sağlamak kaldı.Bu kirli yöntemlerin de Amerikancı rejimin efendilerininderdine derman olması beklenmiyor.

Batı Kürdistan’daki gelişmelerin yarattığı sarsıntınınetkisi devam ederken PKK, yüzlerce gerillanınkatılımıyla geniş çaplı bir hareket başlattı. Savaşta yenibir taktik uygulamaya başlayan Kürt hareketi, “alansavunması” yaparak Türk ordusunun giremediğibölgeler oluşturmaya başladı. Hem generaller hem AKPşefleri bu gelişme karşısında dut yemiş bülbüle döndüler.Aradan iki hafta geçmesine rağmen, Şemdinli veçevresinde yaşanan şiddetli çatışmalara dair tek biraçıklama yapamadılar. Efendilerinin izinden giden AKPborazanı medya da, iktidarın izinden gitti. Ancak bususkunluk fesadı fazla etkili olamadı, zira tümengellemelere rağmen Kürt basını, -dinci-gerici iktidara-gerçeklerin üstünü örtme fırsatı tanımadı.

AKP şefleri ile generaller, Kürt hareketinin buhamlesine karşı tam bir histeriyle saldırıya geçtiler.

Binlerce asker, özel timler, savaş uçakları, helikopterler,tanklar, toplar, panzerler… Kısacası ordu tüm gücüyleseferber edildi. Hatta gerillaya karşı misket bombalarınınkullanıldığına dair iddialar da var. Bu arada kirli savaşyöntemleri de hızla devreye girdi: köy boşaltmalar,orman yakmalar, ekinlerin bombalanması, sivilleringirişinin yasaklandığı ‘askeri bölge’ler vb…

Görünen o ki, histerik saldırı istenen sonucuyaratamadı. Zira çatışmaların iki haftayı aşkın süredenberi devam etmesi, üstelik Şemdinli’den sonra Çukurcave Lice’ye yayılması, ordunun aczine işaret ediyor.Gerilla kaynakları ise, belli alanların savunulduğunu veTürk ordusunun o alanlara girmesine izin verilmediğinibelirtiyor.

Nitekim çatışmalarla ilgili açıklamalarda bulunanBDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, bu kez devletindeğil PKK’nin sınır ötesi harekat başlattığını belirterek,AKP’yi barışçıl çözümün önünü açmaya çağırdı.

Çatışmalarla ilgili açıklama yapan PKK liderleri,halkı özerklik ilan etmeye de çağırıyorlar. Bu hamle ilehem yeni mevziler kazanmaya, hem moral/siyasalüstünlüğü pekiştirmeye çalışan ve bu noktada bellibaşarılar yakaladığı gözlenen PKK’nin, devlete de“muhatabın benim” mesajını güçlü bir şekilde vermeyeçalıştığı gözleniyor. Murat Karayılan’ın sonaçıklamalarında, “Türk devleti bölgesel çapta etkili birgüç olmak istiyorsa, Kürtlerle düşman değil, dost olmakzorundadır” şeklindeki ifadeleri tekrarlaması, sermayeiktidarının şeflerine verilmiş mesajlardan biridir. Buarada özgüvenini pekiştiren PKK’nin talepler çıtasınıyükseltme eğiliminde olduğu da gözlerden kaçmıyor.

Bu gelişmeler karşısında histeriye kapılan AKPşefleri, “PKK’yi Esad yönetimi silahlandırıyor”türünden zırvalar ortaya atarak, yaşadıkları aczi hafifgösterme telaşına düştüler. AKP borazanı dinci-gericimedya da Tayyip Erdoğan’ın ortaya attığı bu zırvalarımanşete taşıyarak, “sahibinin sesi” olduğunu bir kezdaha kanıtladı.

Suriye’yi iç savaşa sürükleyen silahlı çeteleri eğitipsilahlandıran AKP iktidarının, “Esad PKK’yi

destekliyor” söylemine sığınması, aczin tezahüründenbaşka bir şey değil. İç savaşla boğuşan Esad yönetimininbaşka işi kalmamış Kandil Dağı’na silah taşıyor…

Bu iddia gülünç olduğu kadar, sahiplerini rezil edencinstendir. Sayısız vahşi katliam gerçekleştiren silahlıçeteleri “özgürlük savaşçısı” ilan ederek onları himayeeden AKP iktidarı, Kürt halkının ulusal eşitlik veözgürlük uğruna yürüttüğü mücadeleyi “terör” ilanediyor, “Esad’la işbirliği yapıyor” zırvasıyla da aklıncakaralamaya çalışıyor. Oysa AKP iktidarının himaye edipsilahlandırdığı kökten dinci çapulcuların vahşi icraatlarıartık kimse için bir sır değil.

Şemdinli, Çukurca, Lice ve çevrelerinde devam eden“cephe savaşı”, dinci-Amerikancı AKP iktidarının Kürtsorununa iğreti de olsa, çözüm üretme gücü, yeteneği veniyetinden yoksun olduğunu bir kez daha gözler önünesermiştir. Irkçı-inkarcı zihniyetin dinci versiyonu olan buiktidar da, Kürt hareketine ve halkına saldırarak, küfürve hakaretler ederek “çözüm” üretiyor.

Hal böyleyken, “Türk devleti bölgesel güç olmakistiyorsa Kürt halkıyla dost olmalıdır” söyleminin gerçekhayatta hiçbir karşılığı olamaz. Irkçı-inkarcı bir devletinezilen bir halkla dost olduğu nerede görülmüştür? Kürthareketini “Tamil tipi çözüm”le (gerilla/sivil ayrımıyapmadan toptan katletmek) tasfiye etme hevesinekapılanlar mı Kürt halkıyla dosta olacak?

Kürt halkının gerçek dostları Türkiye işçi sınıfı,emekçileri ve ilerici devrimci güçleridir. Kürt hareketi vehalkının ulaştığı tüm kazanımlar, devletin hediyesiolmamış, tersine, bu devlete karşı kararlı direnişin eseriolmuştur. Bu, bundan sonra da böyle olacaktır. Elbetteulaşılan kazanımları bu düzen içinde genişletip yenimevziler kazanmak büyük bir önem taşıyor vekaçınılmazdır. Bununla birlikte düzen sınırları içindebelli kazanımlara ulaşmak ile eşitlik ve özgürlüközleminin gerçekleşmesi, yani gerçek kurtuluşaulaşılması farklı şeylerdir.

Gerçek kurtuluşa ise, ancak Kürt halkı ile gerçekdostlarının birleşik anti-kapitalist/anti-emperyalistmücadelesi ile ulaşılabilir.

Devlet, Kürdistan’da kirli savaş yöntemlerini yaygınlaştırıyor

İşçilerin birliği, halkların kardeşliği içinsermaye iktidarı ve emperyalizme karşı

birleşik mücadele…

Page 5: SY Kızıl Bayrak 12-32

Güncel Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Türkiye ve onu çevreleyen coğrafyada yaşanangüncel gelişmeler, başta sınıf devrimcileri olmaküzere toplumun ileri kesimlerinin omuzlarınakapsamlı sorumluluklar yüklüyor. Emperyalist savaşve saldırganlığa karşı mücadeleyi yükseltmektensınıf ve emekçi kitleleri hedefleyen kapsamlı yıkımsaldırılarına karşı etkin bir mücadele hattı örmeyekadar uzanan bu sorumlulukların başında ise herşeyden önce işçi sınıfını bu mücadele düzlemlerineçekmek yer alıyor.

Suriye; emperyalist boğazlaşma vehegemonya kavgasının yeni arenası

Emperyalistler arası boğazlaşma ve hegemonyakrizinin dolaysız bir sonucu olarak Suriye topraklarıkapsamlı bir savaş alanına dönüştürülmüşbulunuyor. Bir tarafta sırtını Rusya eksenliemperyalist güçlere yaslamış gerici Esad rejimi, ötetarafta ise başta ABD olmak üzere batılıemperyalistler hesabına savaşan “Özgür” SuriyeOrdusu, Suriye halklarına büyük bedeller ödetengerici-emperyalist bir savaş yürütüyor. Suriyesavaşının ana iki cephesi bu eksende kurulmuşbulunuyor.

Yaklaşık bir yıldır süren savaşın güncel seyri vedeğişen dengeleri bir tarafa arka planda emperyalistmerkezlere dayanıyor olması ve bu güçlerin bölgeüzerindeki çok yönlü çıkar hesapları, Suriyehalklarının yanı sıra bütün bölge halklarını tehtitediyor. Zira daha şimdiden mevcut savaşınsınırlarını bir dizi cepheden genişletebileceksenaryolar ortaya atılıyor. Emperyalist politikalardoğrultusunda yeni Ortadoğu haritaları çiziliyor.Halklar arası düşmanlık körüklenerek, etnik-mezhepsel ayrımlar kaşınarak bütün bir Ortadoğuhalkları emperyalistler arası çıkar kavgalarınındayanağı haline getirilmek isteniyor. Irak’ta veLibya’da bu politikaların kirli meyvelerini toplayanemperyalistlerin gelinen yerde Suriye ve İranüzerinden de benzer hesapları olduğu aşikar.

Gerici çıkar hesaplarına dayalı bu emperyalistboğazlaşmada ABD’nin aktif taşeronluğunuüstlenmiş olan Türk sermaye devleti, daha ilkgünden itibaren yoğun bir savaş çığırtkanlığı vesaldırganlık politikası yürütüyor. Öyle kiemperyalistler tarafından bizzat inşa edilen veyönetilen “Özgür” Suriye Ordusu’nun silahlarınakadar bir dizi ihtiyacın Türk sermaye devletitarafından temin edildiği, kukla ordunun askerieğitimden geçirildiği ve desteklendiği herkestarafından biliniyor. Bunun kendisi Türk sermayedevleti açısından Suriye üzerinde devam edenemperyalist boğazlaşmanın doğrudan bir tarafı veaktif bir bileşeni olmak anlamına geliyor. Sermayedevletinin kardeş komşu halklara büyük acılar veyıkım götüren savaş politikasını aynı zamandaiçeride işçi sınıfı ve emekçi kitleleri sersemleten,ABD emperyalizmi hesabına yürütülen savaşayedeklemeye çalışan ırkçı-şoven politikalartamamlıyor.

Dışarıda yürütülen bu saldırgan tutumun içeriyeyansıması ise kuşkusuz artan devlet terörü,

emperyalist savaşa karşı duran güçlerin ezilmesi,ırkçı-şoven kudurganlığın iplerinin çözülmesi ve birbütün olarak emperyalist savaşın emekçilere faturaedilmesi olacaktır.

Batı Kürdistan ve Şemdinli çıkışına karşıırkçı-şoven kudurganlık eşliğinde

kirli savaş tırmandırılıyor

Özellikle Batı Kürdistan’da yaşanan songelişmeler ve Kürt halkının Suriye sürecinde eldeettiği kazanımlar, sermaye devletinin karapropagandasını ve saldırgan tavrını iyiden iyiyedizginlerinden boşaltan bir etkene dönüşmüşdurumda. Ayrıca Batı’da elde edilen kazanımlarınmoral gücüyle direniş çizgisini daha ileri bir noktayaçeken Kürt halkı ve hareketi karşısında tam biraçmaz içerisine düşen sermaye devleti her geçen gündaha da saldırganlaşıyor.

Zira Kürt hareketinin Batı Kürdistan süreci ileilişki içerisinde gerçekleştirdiği Şemdinli çıkışı Kürthalkının gelinen yerde “küçük” tavizlerleoyalanamayacağını bir kez daha göstermiş oldu.Özellikle Güney ve Batı Kürdistan gerçeği sermayedevletinin kırıntılara dayalı “açılım” rüyalarınıhepten suya düşürmüş durumda. Bu düş kırıklığı ilesaldırılarına hız vermiş bulunan sermaye devletihızla geleneksel inkar ve imha politikasına sarılmışgörünüyor.

Bu yeni durum, emperyalistler hesabınaSuriye’ye gözünü dikmiş bulunan sermayedevletinin savaş cephesini genişleten bir olguyuişaret ediyor. Zira Kürt hareketinin içerideyükselttiği direniş cepheyi genişleterek sermayedevletinin Batı Kürdistan’a yönelik saldırıheveslerini kursaklarına tıkayan bir hamle oldu.Dışarıda emperyalistlerin hizmetinde savaşborazanlığı yapan Türk sermaye devleti içerideşekillenen güçlü direniş karşısında şimdiden acziçerisine düşmüş görünüyor.

Tam bir açmaz içerisinde bir taraftan Kürthalkına karşı kirli savaşı tırmandıran, Kürdistandağlarını bombalayan, köylerini boşaltan sermayedevleti öte taraftan işçi sınıfını ve emekçileri Kürtdüşmanlığı çizgisine çekmek için var gücüyleçalışıyor. Sınıf ve emekçi kitleleri bölmek,sersemletmek, peşinden sürüklemek ve kendi sefilçıkarlarına alet etmek için ırkçı-şoven zehrin enaşağılık biçimleri her gün medya üzerinden bütünbir topluma akıtılıyor. Akıtılan bu zehrin sonuçlarınıgeçtiğimiz günlerde Kürt işçilere ve Aleviemekçilere yönelik ırkçı-şoven saldırılar üzerindenbir kez daha görmüş olduk.

Sınıfa dönük iktisadi vesosyal yıkım saldırıları hız kesmiyor

Tüm bu savaş ve saldırganlığın tozu dumanıarasında emekçilere yönelik ekonomik-sosyalsaldırılar kesintisiz sürüyor. Kıdem tazminatınıngaspı, TİS hakkını ortadan kaldıracak. Yeni İşİlişkileri Kanunu, sendikalar yasası, kiralık işçi

uygulamaları, grev yasakları vb. bir dizi kapsamlısaldırı programı sermaye hükümetinin önündeuygulanmak üzere duruyor. Dışarıda savaş vesaldırganlığı, içerde gündeme gelen bu sosyal-iktisadi saldırılar tamamlıyor. Kaldı ki bütün bugelişmeler diyalektik bir ilişki içerisinde ilerliyor vedöne döne yıkıcı sonuçlarını ortaya koyuyor.

İşçi sınıfının bir dizi kazanımını ortadankaldıracak olan bu kapsamlı saldırı furyasıkarşısında mücadele dinamiklerinin zayıf ve atılkalması, yanı sıra sınıf ve emekçi kitlelerin anlamlıbir karşı koyuş sergileyememesi sermayenin işinihayli kolaylaştırıyor. Bu nesnel-tarihsel koşullara birde burjuva gericiliğinin tüm ağırlığı ile toplumunüzerine çöreklenmesi gerçekliğini eklemekgerekiyor. Gerici-şoven burjuva ideolojisinin sınıfısersemleten, mevcut saldırıları algılamasını veharekete geçmesini engelleyen etkisi kırılmadanetkin bir mücadele hattının örülemeyeceği açık birolgu olarak önümüzde duruyor.

“İşçilerin birliği halkların kardeşliği” içinişçi sınıfı politik mücadeleye

kazanılmalıdır

Gerek emperyalist savaş ve saldırganlıkgerçeğine gerekse çok yönlü uygulanan kapitalistyıkım programlarına tarihsel-sınıfsal bir penceredenbakıldığında bütün bu gidişatın önüne geçecek vegeri püskürtecek olan yegane gücün işçi sınıfıolduğu görülecektir. İşçi sınıfı ve emekçi halklarınbirleşik devrimci mücadelesi örgütlenmeden, deyimyerinde ise sınıf ve emekçi kitleler ayağakaldırılmadan bu kapsamlı saldırılardurudurulamayacaktır. Dolayısıyla sınıf devrimcilerimücadelenin ortaya çıkardığı olgulara bu çerçevedenbakabilmeli, görev ve sorumluluklarını olaylarıngündelik gel-gitli akışından, anlık sonuçlarındanziyade tarihsel ve sınıfsal bir yaklaşım üzerinden elealabilmelidir.

Tabloya buradan bakıldığında sınıfdevrimcilerinin önünde kapsamlı bir dizisorumluluğun bulunduğu görülecektir. Busorumlulukların başında ise her şeyden önce işçisınıfı ve emekçi kitleleri politik mücadeleye, sosyalmücadele zeminlerine kazanma görevi yeralmaktadır. Zira “İşçilerin birliği halklarınkardeşliği” şiarını öne çıkardığımız bu dönemde birtaraftan emperyalist savaş ve saldırganlığa karşıbarikat oluşturmanın, öte taraftan sınıf ve emekçilerikuşatan burjuva gericiliğini parçalamanın vekapsamlı yıkım saldırılarını durdurmanın yolu tamda buradan geçmektedir. Başta Kürt halkı olmaküzere diğer kardeş halkların emekçileri ile işçisınıfının bağlarını güçlendirmek, sınıf ve emekçikitlelerin birleşik-örgütlü mücadelesinin önünüaçmak, sınıfa dönük devrimci politik müdahaleyigüçlendirerek ve sınıfa mal ederek mümkünolacaktır.

Önümüzdeki süreçte sınıf devrimcileri olaraksınıfa dönük yürütmekte olduğumuz gündelik politikfaaliyetin içeriğini ve araçlarını bu bakış üzerindenele almalı ve uygulamalıyız.

Emperyalist savaş ve saldırganlığı durdurmak, sosyal ve iktisadi yıkımın önüne geçmek için

İşçi sınıfı ayağa kaldırılmalıdır!

Page 6: SY Kızıl Bayrak 12-32

Alevilere yönelik, AKP iktidarından güç alandinci-gerici saldırganlık tüm hızıyla sürüyor.Sürgü’de yaşananlar bu durumun göstergesidir. Bütündevlet erkanı Sürgü’de yaşanan katliam girişiminin“abartılmaması” gerektiğine dair açıklamalardabulundu.

Sürgü’de yaşananlar ortaya saçılınca, katliamgirişimi ile ilgili olarak soruşturma açıldı. 24 kişigözaltına alındı. Soruşturma sonucunda gerçek failleryine korunurken, katliam provası ile ilgili olarakramazan davulcusu Mustafa Evşi tutuklandı.

Devletin inkar ve sahipleme üzerine oturanaçıklamaları saldırıların süreceğinin işaretiydi.Nitekim Balıkesir’de Alevilerin evleri işaretlendi.Ayrıca Yargıtay cemevlerinin ibadethane olmadığışeklinde karar verdi.

Sürgü’nün üstünü örtme, saldırganlarıkoruma çabası sürüyor

Sürgü’de yaşananların tek faili ramazandavulcusuymuş. Olay organize bir katliam girişimideğilmiş. Genelde sermaye devleti özelde AKPhükümeti Sürgü ile ilgili olarak bu yaklaşımları öneçıkardı. Oysa Sürgü’de bir Alevi aileye saldırıgerçekleştirileceği konusunda jandarma üç gün öncebilgi vermiş fakat buna rağmen hiçbir önlemalınmamıştır. Tüm bu gerçeklere Hacı Bektaş-ı VeliAnadolu Kültür Vakfı tarafından hazırlanan rapordayer verilmiştir.

Jandarma tarafından hazırlanan soruşturmadosyasında saldırıya maruz kalan aile tahrikçi olaraktanımlanmış, olayların büyümesi saldırıya maruzkalan aileye bağlanmıştır. Tekbir getirerek Aleviailenin evini kuşatan gerici güruha ilişkin olarakjandarmanın soruşturma tutanağında tek bir kelimeyeyer verilmemiştir. Gerici saldırganlara seslenirken“merak etmeyin bu aile şirin beldemizden gidecek”diyerek çözüm üreten AKP’li belediye başkanı vedevlet erkanını da jandarma soruşturma dosyasıaklıyor.

Sürgü’de yaşananlar sonrası saldırganların korumaaltına alınması yeni saldırıların önünü açtı.Balıkesir’de Alevilerin evleri işaretlendi. Yargıtaycemevlerinin ibadethane olmadığı kararı ile Sünniinancına dayanan tekçi yaklaşıma onay verdi. Dincipartinin şefi Tayip Erdoğan Karacaahmet cemeviniucube olarak tanımladı. Böylece Tayip Erdoğandinsel gericiliğin Alevileri yok sayan tutumunu devletşahsında bir kez daha ortaya koymuş oldu.

Dinci parti Alevilere yönelik saldırılaradestek veriyor

Malatya’nın Sürgü beldesinde Alevilere yapılansaldırının ardından AKP Hükümetinden gelenaçıklamalar saldırganları daha da cesaretlendirmiştir.Dinci parti sözcüleri ret ve inkara dayananaçıklamalarla yeni saldırılara zemin hazırlamışlardır.Nitekim Balıkesir’de Alevilerin evlerin işaretlenmesibu durumun en açık göstergesidir.

AKP Hükümeti “Madımak katillerine zaman

aşımı” verme ve “Madımak anmasını yasaklama”icraatlarından sonra 1925 “Tekke ve ZaviyelerKanunundan” sonra bir kere daha fiilen Alevilikinancını yasaklamıştır. Devletin kurumları, AKPHükümeti ve Başbakan’ın yaptığı açıklamaları talimatbilerek yaşamın her alanında Aleviliğe ve Alevileresaldırmaya başlamıştır. Başta Diyanet İşleriBaşkanlığı ve bu kurumdan fetva alan TBMMBaşkanı da aynı tutumu sürdürmüştür. Yargıtay’ın“Çankaya Cemevi Yaptırma Derneği” hakkındaverdiği karar ise yargının da bu ret, inkar, yasaklamave katliama davetiye çıkarma sürecine katıldığınınaçık göstergesidir.

Sürgü’de yaşanan katliam girişimi devletyetkililerinin ve AKP Hükümetinin verdiğitalimatların bir sonucudur. Bu talimatın gereğiniyapan “Mülki erkan” Sürgü’deki ve Balıkesir’dekikatliam girişimi karşısında sessiz kalmıştır. “Durumabartılıyor! Bu münferit bir olaydır!” diyen devletyetkilileri, AKP’nin ret, inkar, yasaklama, korkutmave susturma politikasına kan taşıyorlar.

Sürgü beldesinde ve Balıkesir’de Alevileri hedefalan saldırılarda devletin gizli güçleri saldırılarıntertipleyicisi, başta dinci parti olmak üzere açıkgüçleri (ordu, emniyet) ise saldırıların seyircisi veyaaktif bileşeni oldular.

Alevi-Sünni çatışmasına ortak olmayalım,emek-sermaye çatışmasını büyütelim!

Bugün laik-anti laik çatışması başörtüsü, giyimkuşam gibi ayrıntı görünen sorunlar etrafındabüyütülerek genelleştirilmekte, işçi ve emekçiler butemelde bölünmek istenmekte, dahası Alevilerüzerindeki baskılar, katliam tehditleri artmaktadır.

Milyonlarca işçi ve emekçi her gün işsiz kalma,evsiz kalma tehdidi altında yaşamını sürdürüyor. Tamda bu ortamda ortaya bir türban tartışması atılıyor.İşçi ve emekçiler bu temelde saflaştırılıyor. Butemeldeki bölünme diğer sorunların önüne geçiriliyor.Aynı sorunları, sıkıntıları yaşayan işçi ve emekçiler,bir de bu temelde bölünüyor.

Her türden suni bölünmenin panzehiri emek-sermaye çatışmasını temel alan işçi ve emekçilerinpolitik mücadelesidir. İşçi ve emekçilerin ekonomik-demokratik hak ve özgürlüklerden yoksunluğa sonvermek için birleşip, düzene karşı mücadele etmekyerine giderek tırmandırılan bir laiklik-anti laikçatışması peşinden sürüklenmemelidir. Bunundışındaki her tutum burjuvazinin ekmeğine yağsürmek demektir.

Sivas’ta 33 canımızı alan ateş bugün de yanmayadevam ediyor. Gerici-faşist güruhun tutuşturduğualevler, bugün sermaye devletinin dümeninde oturandinci parti AKP tarafından harlanmaya devam ediyor.Sivas’ta yakanlar, Roboski’ye bombalar yağdıranlar,dün Madımak Oteli’ni 33 cana diri diri mezar edenler,bugün sokak ortasında kurşunluyor, zindanlarahapsediyor, kıyım ve katliamlardan vazgeçmiyor.

Dün tüm bu katliamların üzerini örten düzenyargısı ise, bugün de “zamanaşımı” gibi kılıflarlakatliamcı devleti aklamayı sürdürüyor. Özelde sınıfbilinçli işçi ve emekçiler, genelde işçi ve emekçiler,emek-sermaye çatışmasının üzerine çekilmek istenenkara perdeyi yırtmak sorumluluğu ile yüz yüzedir.

Tüm bu vahşet, kirli operasyonlar, kitleselkatliamlar, provokasyonlar, kontra hukukun kararlarıişçilerin ve emekçilerin birleşik mücadelesinin önünükesmek içindir. Bu baskı ve kölelik düzeniniyaşatabilmek için ölüm kusan sermaye devletininhesaplarını ve oyunlarını boşa çıkarmak gerekiyor.Sivas ve diğer tüm katliamların hesabını sormanınbiricik yolu ise birleşik, kitlesel devrimci mücadeleyiyükseltmektir.

Gündem6 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Alevilere yönelik saldırılar sürüyor…

Saldırıların hesabını sormak içinmücadeleye!

Alevi emekçilere yönelik baskı Balıkesir’de evlerin işaretlenmesiyle sürüyor. Bugüne kadar Adıyaman,Didim, İzmir, Antep gibi şehirlerde yaşanan Alevilerin evlerinde işaretleme şimdi de Balıkesir’de yaşandı.

Balıkesir’in Altınoluk ilçesindeki Hedef Sitesi’nde önceki gece Alevi ailelere ait 7 ev kimliği belirsiz kişilerceişaretlendi. İşaretleme olayının yansımasıyla artık normal bir durum haline getirilen Alevilere yönelik diğertacizler de ortaya çıktı. Alevilerin oturduğu bölgede işaretlemelerden bir gün önce bilinçli olarak çocuğasahurda davul çaldırıldığı aktarıldı.

Balıkesir’de evleri işaretlenen ailelerle görüşen Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı (HBVAKV) YönetimKurulu üyesi Vedat Kara, Alevilere yönelik baskıların artarak sürdüğünü söyleyerek şunları ifade etti: “Bu türolayları derin devlet veya bir başka güçlerin üzerine yıkmak pek mantıklı değil. İktidarın açıklamaları bu türayrımcılıkları körüklüyor.”

Balıkesir’de Alevilerin evleri işaretlendi

Page 7: SY Kızıl Bayrak 12-32

Sürgü’de Kürt/Alevi bir aileye yönelik saldırınınhemen ardından Şişli Ayazağa’daki bir inşaattaçalışan Kürt işçilere yönelik faşist saldırıgerçekleşmişti. Saldırıya uğrayan inşaatişçilerinden biri ile yaptığımız röportajıyayınlıyoruz.

-Ayazağa’da içerisinde senin de yer aldığınKürt işçi arkadaşlara yönelik faşist bir saldırıgerçekleşmişti. Burjuva basında saldırıçarpıtmalarla meşrulaştırılmaya çalışılıyor.Orada yer alan bir işçi olarak sürecin nasılgeliştiğini aktarabilirmisin?

- Ben Kürt bir inşaat işçisiyim. Uzun birsüredir de Zorlu İnşaat Şirketi’ne bağlı taşerondaişçilik yapıyorum. Ayazağa’da da çalıştığım iştenkaynaklı bulunuyorum. Şantiyedeki barınaklarda diğerişçi arkadaşlarımızla birlikte kalıyoruz.

Saldırının yaşadığı gün de şantiyedeydik. Saat21.30 civarında arkadaşlarımız iş bitiminde parkagitmişlerdi. Burada bir grup faşist, arkadaşlarımıza“Burası ancak bize yeter, sizi burada istemiyoruz. Sizaskerlerimizi öldüren Kürtlersiniz, teröristsiniz, bir degelmiş bizim içimizde yaşıyorsunuz. Ayazağa birliktebize dargelir, buradan gideceksiniz” diyerek tartışmayarattılar. Televizyon kanallarında yalan söylüyorlar.Bir kadına laf atılmış gibi sözlerle bizlerin kimliğinesaldırıldığı gibi, faşist saldırının üstünü örtmeyeçalışıyorlar.

Parkta yaşanan tartışmanın ardındanarkadaşlarımız inşaata gelmişti saat 24.00 civarındatahminimce 400-500 kişilik bir grup tekbirlerlesaldırıya geçti. Ağaoğlu Şantiyesi’nde de işçilerinkaldığı barınma yerlerini ateşe verdiler. Polisler geldi.Faşistlerle konuşmaya başladılar. Araya giriyormuşgibi yaptılar ancak sonra polisler de bize saldırdı.Şantiyenin içine panzerlerle girdiler. Üzerimize bibergazı ve tazyikli suyla saldırdılar. Faşistler ellerindetüfekler, sopalar ve bıçaklarla saldırdılar bu esnada.Birçok işçi arkadaşım yaralandı. Bir arkadaşımız ağıryaralı, bacağında derin kesikler var. Şu an hastanedeyatıyor.

Bizler de kendi can güvenliğimizi korumak içininşaattaki taşlardan atarak saldırıyı püskürtmeyeçalıştık. Yaklaşık 5 saat saldırılar sürdü.

-Bu faşist saldırının öncesinde de benzersaldırılarla karşılaşmışmıydınız?

- 2 ay önce de daha ufak çaplı bir saldırı olmuştu.

Zaman zaman oranın çarşısında bizleri gördüklerindetehditler de savuruyorlardı. Planlı bir saldırı olduğunudüşünüyoruz. Polisin saldıranlara değil de bizesaldırması da bunu gösteriyordu.

-Faşistlerin ve polislerin bu saldırısınınsonrasında neler yaşadınız?

- Şantiyenin etrafında sürekli polis yığınağı var.Ancak bizi korumak için değil yıldırıp, korku salarakburadan gitmemizi sağlamak için duruyorlar. Süreklibize saldırı olacağı yönünde şeyler söylüyor polisler.Bu sabah da saat 5.00 civarında bizleri uyandırıp“burayı boşaltın ülkücüler gelip size saldıracaklar”dediler. Sürekli bir tedirginlik havası yaşatılıyorgitmemiz için. Bütün gün bir saldırı olacağı havasıyaratıldı ancak olmadı.

Ayrıca saldırılardan kaynaklı bazı arkadaşlarımızişten atıldı.

-Buradan işçi ve emekçilere bir çağrın var mı?- Bizim can güvenliğimiz yok, bunu tüm insanlar

bilmeli. Her gün bir gün sonra bir saldırı daha olacağısöyleniyor. Açık cezaevinde gibiyiz. Dışarıçıkamıyoruz.

Arkadaşlarımızın bir kısmı burayı terk etti.Ekmeğimiz burada olmasa çeker gideriz, ancakyaşamak için çalışmak zorundayız. Bunun mahallehalkının bilinçli saldırısı olduğunu da düşünmüyorum.Polisler desteklemese bu saldırılar olmazdı. Türk-Kürtçatışması değil bu. Bu saldırı faşist bir saldırıdır.

Benim çağrım işçilerin birleşmesidir. Türk, Kürttüm işçiler birleşmelidir. Bizi sömürenlere karşımücadele etmeliyiz. Bu böyle gitmez.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Gündem Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

“Türk-Kürtçatışması değil!”

Aleviler Ankara’yaçağırıyor!

Alevi örgütleri, yaptıkları ortak bir açıklama ileson zamanda Alevilere yönelik artan saldırılara karşımeclis açılmadan bir gün önce, yani 30 Eylül’deAnkara’da miting yapacaklarını duyurdular.

Alevi Bektaşi Federasyonu Genel BaşkanıSelahattin Özel, Alevi Dernekler Federasyonu GenelBaşkanı Hüsniye Takmaz ve Alevi VakıflarFederasyonu Genel Başkanı Doğan Bermektarafından yapılan ortak açıklamada şu ifadelere yerverildi:

“Katliam girişimlerine, ‘zaman aşımı’ kararlarına,zorunlu ve ‘seçmeli’ dayatmalarına karşı meşru,demokratik eylemler yapacağız. Alevi toplumu veTürkiye’nin ötekileştirilmiş mazlumları için çokönemli bir birlik sağladık. Türkiye’de örgütlü üç Alevifederasyonu olarak bir araya geldik, eylem veetkinliklerimizi birlikte yapacağız.”

“Türkiye’nin geldiği bugünkü kaos ortamındanderin endişe duymaktayız” diyen Alevi örgütleritemsilcileri, bu ortamdan bizzat devletin sorumluolduğunu belirttiler.

Erdoğan cemevlerinesaldırdı

Dinci-gerici partinin şefi Tayyip ErdoğanAlevilere yönelik saldırganlığın tırmandırıldığı birsüreçte provokatif açıklamalarıyla cemevlerinihedef gösterdi.

Yargıtay kararıyla cemevlerininin yasal statüsühedef alınırken Erdoğan İstanbul’da bulunanKaracaahmet Cemevi’yle ilgili olarak “O cemevi birucube olarak yapıldı orada. Hala kaçaktır. Ruhsatıyoktur. Karacaahmet Türbesi’nin yanında ucubeolarak durur” diye konuştu.

‘Ucube’ tanımıyla Cemevine hakaret edenErdoğan Alevi düşmanı olmadığını iddia edereksözlerine şöyle devam etti: “Ben bugünküAleviyim diyenlere baktığım zaman hepsindendaha Aleviyim. Ama bağıran çağıran tipler var ya.camiyle cemeviyle alakaları yok”

İstanbul’un en merkezi noktalarından birindeolmasıyla gericileri rahatsız eden cemevi içinyapılan açıklamalardan sonra yeni saldırılargelmesi kuvvetle muhtemeldir.

Ayazaga

Page 8: SY Kızıl Bayrak 12-32

Röportaj8 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

İzmir Senkromeç’te “üretimde daralma”gerekçesiyle işten atılan Muharrem Subaşı’nınfabrika önündeki direnişi sürüyor. Sınıfdayanışmasıyla büyüyen direnişe ilişkin Subaşı ilekonuştuk.

- Çalıştığın fabrikada ne iş yapıyordun ve sorunlarhakkında bilgi verirmisiniz?

Muharrem Subaşı: Senkromeç fabrikasıTürkiye’de otomotiv ve traktör sanayine dişli üretenbi fabrika. Patronun kendisi tarafından da Türkiye’detek olduğu iddia ediliyor. Üretimin çoğuluğu TürkTraktör’e yapılıyordu. Bunun yanısıra yerli ve yabacıbirçok firmayla anlaşmaları var. Erkunt, Arçelik,Renault, TOFAŞ, John Deree, CNH, BMWbunlardan başlıcaları. Fabikada 4 vardiyaçalışıyorduk. 08.00 /16.00, 16.00 / 23.00, 23.00 /08.00 ve 08.00 / 18.00. Gece bir saat fazlaçalışmamız ara vardiyada bir saat eksik çalışmamızakesiliyordu. Patronlar bazen bir günlük toplu izinyaptırdığında onun yerine hafta sonları fazlamesailerle telafi çalışması yaptırıyordu. Bundan 4-5ay önce üretim rekorları kırılıyordu. Bununkarşılığında fabrikanın içerisindeki dijital ekranlardaişçilere kuru bir teşekkür ediliyordu. Ben deçalıtığım bölümde 14 aydır taşlama operatörü olarakçalışıyordum. Aldığım ücret 770 liraydı. Buna bir deasgari geçim indirimi ekleniyordu ancak geçimindirimlerini zamanında alamıyorduk. Senkromeç’teson aylarda resmen patron diktatörlüğü estiriliyordu.Vardiya değişimlerinde 15 dakikalık bir zamanımızoluyordu. Bölüm sorumluları da bu zamanı diğerarkadaşlarımızla birlikte geçirmemizi istemiyordu.Onların istediği hemen gidip tezgahımızıdevralmamız ve üretime başlamamızdı. Çalıştığıntezgahın başından ayrılmana izin verilmiyordu, bunarağmen ayrıldığında ya da bir arkadaşınızlakonuştuğunuzda tutanak yazılmakla tehditediliyorduk. İşlenen her parçanın kendine göre birsüresi vardı ve performansın gün boyunca işlediğinparça sayısına göre belirlendiği söyleniyordu. AncakSenkromeç’te her işçi asıl performansı belirleyeninamirlerine karşı nasıl davrandığı, başını eğip herşeye eyvallah demekle ölçüldüğünü çok iyi biliyor.Hastalanıp rapor almadan önce bölüm sorumlusunahaber vermeniz gerekiyor çünkü işlerinyoğunluğunda rapor aldığımızda bölümsorumlularının hedefinde oluyorsunuz. Zorunlumesailere kalmadığınızda yine bölüm sorumlularınınhedefinde olup ya tutanaklarla cezalandırılıyorduk yada işten atma tehdidiyle.

- İşten atılma sürecini anlatır mısın?- İşten atılma süreci 20 Temmuz’dan itibaren

başladı. 20 Temmuz’da gece vardiyasında olduğumiçin çıkışlar hakkında çok sağlıklı bilgileralamıyordum. Diğer iki vardiyadan arkadaşlarınparça parça çıkarıldığı, sayının da 4-5 olduğusöyleniyordu. Ayrıca çıkanların daha önce iştençıkmak isteyenler olduğu söylenmişti. 23 TemmuzPazartesi 16.00 / 23.00 vardiyasına gidip üzerimideğiştikten sonra insan kaynaklarından çağrıldığımıöğrendim. Ne için çağrıldığımı sorduğumda isebilmediklerini söylediler. Ben de bunun üzerine ilk

önce bölümdeki arkadaşları dolaştım ve durumhakkında bilgi verdim. Hayırlı bir durumolmayacağı açıktı. İnsan kaynaklarına gittiğimdeiçeride çıkış işlemleri yapılan bir arkadaş dahavardı. Arkadaşla konuştuğumda çıkmakkonusunda anlaştığını ancak ihbarnamedeyazılanları anlamadığını söyledi. Kimse yokkenverilen kağıdı okudum ve haklarını aldığı vehiçbir yere şikayetçi olmayacağını, davaaçmayacağını belirten maddeler eklemişlerdi.Hiçbir şeye imza atmamasını söyledim. Bu sıradainsan kaynakları sorumlusu geldi. Arkadaşatamam olup olmadığını sordu. Bunun üzerine neiçin çağrıldığımı ve çıkışımı veripvermeyeceklerini sordum. Alacağım yanıtıbiliyordum. Neye dayanarak çıkarıldığımısorduğumda ise “sipariş olmadığı gerekçesi ileüretimde daralmaya gidildiği” iddia edildi. Bununüzerine fabrikada üretimin aynı hızda devam ettiğinihatta yeni makinalar aldıklarını ve yeni bir üretimbiriminin devam ettiğini söyledim. Haksız biruygulamayla karşılaştığımızı hiçbir şeye imzaatmayacağımı ve çıkışı kabul etmediğimi söyleyincede buna ancak kendilerinin karar verebileceklerinisöylediler. İhbarnamede neden şikayet ve davaaçmayacağım ibaresinin bulunduğunu sorunca daçok konuştuğumu söyledi. Ben de hakkım olanısavunduğumu yasaları da kendime yetecek kadarbildiğimi söyledim. Her şey ayarlanmıştı ve ihbar dakıdem hakkı da verilecekti. Arkadaş da tartışmalarüzerine kendisinin de avukatıyla görüşmeden birşeye imza atmayacağını söyledi ve biz tartışırkenodadan ayrıldı. Sonra başka bir arkadaş daha işyerineait her şeyi teslim etmiş bir şekilde içeri geldi.İhbarname üzerine yaptığımız tartışmanın ardındanarkadaş da imza atmadan çıktı gitti. Biz de bir saatboyunca tartıştıktan sonra müdürünü çağırdı. Aynışeyleri onunla da tartıştık ve yaptıklarının yasalolmadığını söyledim. Her şeye rağmen bir çıkışyapılacaksa ilk önce en son işe girenlerdenbaşlamalarını söylemem havayı iyice gerdi. Ancakhiçbir şey yapamıyorlardı. Dışarı da çıkmıyordum.Böyle davranırsan başka yerde iş bulamazsın

demeleri üzerine “tehdit mi ediyorsunuz” dedim vehakkımı aradığımı haksız yere işten çıkarılmayıkabul etmediğimi söyledim. 2 saatlik birkonuşmadan sonra odadan çıktım ve fabrikanıniçerisinde dolaşabildiğim bütün bölümleri dolaştım.Arkadaşlara haksızlıklara boyun eğmemelerini, keyfiişten atmalar olduğunu ve bunu kabul etmediğimisöyledim. Önüme geçen her işçiyle konuştuğum gibipatron vekili görünümünde olanlara da haksızlıkyaptıklarını söyledim. Bunları arkadaşların yanındasöylemem suçu üretim müdürüne atmalarını sağladı.Ben de herkesin gözü önünde üretim müdürününodasına gittim. Odası fabrikanın içerisinde ve etrafıcam olduğu için rahattım, herkes bizi görebiliyordu.Gören her arkadaş konuşulanları tahmin ettiği gibimeraklanıyordu. Aynı tartışmaları bu sefer üretimmüdürüyle daha sert bir şekilde yaptık. Güvenlikamirinin yanımızda olması bile birşeydeğiştirmiyordu. Ordan zorla çıkaramıyorlardı. Saat18.00 olduğunda müdürler gitmek içinhazırlanıyorlardı. Ben ise kalmak niyetindeydim.Müdürlerle olan konuşmam bittikten sonra 18.30’dan20.00’ye kadar fabrikanın içerisinde dolaştım.Haksızlıklara kolayından teslim olmamak gerektiğinianlattım. Sonuçta saat 20.00 olduğunda kartımıbasarak fabrikadan ertesi gün gelmek üzere ayrıldım.

“Direnişleri ortaklaştırıp,mücadeleyi büyütmeliyiz!”

3 Agustos 2012 / Senkromeç

Page 9: SY Kızıl Bayrak 12-32

Röportaj Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Salı günü tekrar kendi vardiyama (16.00/23.00)gittim. Arkadaşlarla görüştüm. Fabrika önündenayrılmayacağımı söyledim. Müdürle görüşmekistediğimi söyledim. Ancak müdür olması gerekenyerde değildi ve insan kaynaklarına çıktım. Tekrarbeni görmeleri tedirgin olmalarına neden oldu vegüvenliği çağırdılar. Sabah vardiyası çıkmaküzereydi. Yapılanların haksızlık olduğunu yüksek birsesle söyleyerek çıkışa kadar geldik. Vardiyaçıkışında olanları arkadaşlar da gördü. Servislerkalktıktan sonra resmi polis ekiplerine kavga vardiye şikayet etmişler. Ancak haklılığım karşısındabir şey yapamadılar. Oradan ayrıldıktan sonar dafabrika içerisinde beni polislerin götürdüğüsöylentisini yaymışlar. Çıkarılma sürecim bu şekildegerçekleşmiş oldu.

- Direniş nasıl gidiyor ve önümüzdeki süreçteneler yapmayı düşünüyorsunuz?

-Direniş şu an için iyi gidiyor. İlk gün basınaçıklamasıyla başlamamız iyi oldu. Direnişte olanişçilerle Senkromeç’in önünü doldurduk. Bu daSenkromeç patronunu iyice tedirgin etti. İlk gün neyapacaklarını şaşırıyorlardı, ilk defa böyle birdurumla karşılaşıyorlardı. Şimdiye kadar da yüzlerceişçiyi sessiz sedasız çıkardılar. Şu an vardiyaçıkışlarında arkadaşlarımız servislerin içerisindenzafer işaretleriyle, ıslıklarla geçiyorlar. Buradakiduruşumuz organizedeki diğer işçileri de etkiliyor,özellikle vardiya çıkışlarında hava bizden yanaesmeye başlıyor. Şu an direniş karşısında işveren dekendi tutumunu geliştirdi. Sorun alanlarıoluşturmaya başladı. Birincisi direnişten sonramüdürler fabrikayı dolaşarak artık kendileri çıkışyapmayacaklarını duyurmuşlar. Bundan kayanklıçıkmak isteyenler ihbar ve kıdem haklarıylaanlaşmalı olarak çıkıyorlar. Şimdiye kadar çıkansayısı 100’e yaklaştı. Ancak bunların en fazla 30’uişveren tarafından çıkarıldı. Geri kalanı da kendiisteğiyle ayrıldı ve ayrılmaya da devam ediyor.Ağustos’un 10’undan itibaren fabrika yaklaşık 1 ayüretim yapmayacak. Bu çıkışlar ve direniş olmadanönce 10 gün olarak söylenmişti. Ancak şimdi bir ayayakın sürecek. Ben tabi bu sürede yine fabrikanınönünde olacağım. Bu hafta içerisinde patronmaaşlara % 10 zam yaptı. Yine bu, çıkışlar vedirenişten önce en fazla % 5 olarak söyleniyordu.Bunun yanında patrona ait olan dövme taslaklarınınüretildiği Ersan fabrikasının da 1 ay kapatıldığınıöğrendik. Kısacası direniş önümüzdeki engellererağmen iyi gidiyor. Patronlar artık şunu çok iyigörecekler, işçiler tek kişi de olsa işten çıkarılmayıkolayından kabul etmeyecekler.

- İzmir’de süren direnişlerle bağınız nasıl veson olarak söylemek istedikleriniz neler?

Devam eden iki direniş var. Biri Çiğli’de BillurTuz, diğeri Aliağa’da MICHA direnişi. Budirenişlerle bağımız oldukça iyi. Basınaçıklamalarına kitlesel katılımları da bunun birgöstergesi. Önemli olan da bundan sonrası.Direnişleri ortaklaştırıp, mücadeleyi büyütmesorumluluğu üzerimizde. Bunu başardığımızdapatronlara iyi bir yanıt vermiş olacağız. Senkromeçdirenişinin başarısına da bence buradanbakılabilmeli. Ben de kendi cephemden patronsömürüsüne karşı organizede Senkromeç şahsındadireniş ateşini Bilur Tuz ve MICHA direnişiylebirleştirmeye çalışarak örgütlülüğün olmazsa olmazolduğunu tüm işçilere yaymaya çalışacağım. Talebimtek başına işe geri dönmekle sınırlı kalmayacak. Busüreçte sermayenin birçok saldırısı var. Busaldırılara direniş üzerinden yanıt verebilmeninuğraşısı içerisine girceğiz. Bunu da her şeyden önceMetal İşçileri Birliği üzerinden yapacağız.

Kızıl Bayrak / İzmir

İzmir Senkromeç fabrikasında keyfi işten atmalarakarşı direnişe başlayan Muharrem Subaşı’ nın fabrikaönündeki bekleyişi devam ediyor.Hafta boyunca direniş alanını ilerici ve devrimcigüçlerin yanısıra çok sayıda işçi ziyaret etti.

Direnişin 4. gününde servisler direniş alanı önünegetirilmedi. Düne kadar ürkek bir şekilde pankartlarave dövizlere bakan Senkromeç işçileri servis içerisindeıslıklarla zafer işaretleriye direnişi selamladılar.

08.30’da Billur Tuz direnişçilerinin kahvaltı içinerzaklarını paylaştı.

09.40’da Senkromeç direnişçisi ve destekçi güçlerile birlikte Billur Tuz direnişçilerine ziyaretgerçekleştirildi.

10.30’da OSB’den bir kadın işçi direniş alanınıziyaret etti.

12.00’de Çiğli İşçi Bülteni’nin dağıtımıgerçekleştirildi.

12.40’ta, Birleşik Metal’de örgütlü ZF Lemförderfabrikasından gelen işçilerle öğle yemeği yendi.

14.40 - 15.20 arasında ZF Lemförder fabrikasındaçalışan işçilere vardiya değişiminde Çiğli İşçi Bülteniulaştırıldı.

16.00 - 18.30 arasındaysa Senkromeç’te vardiyadeğişimlerinde servislere binen işçilerden direnişeolumlu tepkilerin olduğu gözlemlendi.

Ayrıca organizede çalışan işçilere Metal İşçileriBirliği’nin direnişle dayanışma ve desteğe çağıranbildirileri direniş alanının önünde servislerdurdurularak dağıtımı gerçekleşti.

5. günde Billur Tuz direnişçileri ziyaret edildi. Aynışekilde 10.00’da Billur Tuz direnişçileri Senkromeçdireniş alanını ziyaret ettiler.

Öğlen arasının başlamasıyla birlikte fabrikalaraÇiğli İşçi Bülteni ve Metal İşçileri Birliği’ninbildirilerinin dağıtımı gerçekleştirildi.

Saat 14.10’da Senkromeç patronu Erdinç Sıraçe’ye

ait olan döküm taslaklarının üretildiği Ersanfabrikasında işten çıkarılan bir işçi direnişi ziyaret etti.Şu anda birçok işçinin ya yıllık izne ya da ücretsiz izneçıkarıldıklarını söyleyen işçi fabrikanın RamazanBayramı sonrasına kadar kapalı olacağını, izinlerin defabrika çalışana kadar devam edeceğini bildirdi.

16.00 çıkışında iki vardiya işçileri ile üretimmüdürü Bilal Badem yemekhanede toplantı yaptı.Toplantının sonucunda işçiler arasında ayrımyapılmaksızın %10’luk bir zam yapıldığı bilgisi verildi.18.00 çıkışında diğer fabrikaların işçilerinin direnişeolan desteği coşkuyla sürdü.

6. günde Direnişçi Billur Tuz işçilerine gidilerekkısa süreliğine ziyaret gerçekleştirildi. Öğlen arasındaMetal İşçileri Birliği’nin direnişle dayanışmaya çağıranbildirileri dağıtıldı. Öğlenden sonra DİP ziyaretgerçekleştirdi.

16.00 vardiyası çıkışında direniş alanına gelen,Senkromeç’te çalışan bazı işçilerle servisler kalkanakadar sohbet edildi.

İzmir Senkromeç direnişi pazar tatili nedeniyleverilen bir günlük aranın ardından 6 Ağustos sabahı 8.gününde vardiya girişiyle birlikte direniş alana pankartve dövizler asılarak düzenlendi. Gece vardiyasıservisleri geçtikten sonra saat 09.00 gibi fabrikadanihbar ve kıdem tazminatlarını almak koşuluyla işibırakanlar olmaya başladı.

Çıkan işçilerle konuştuğumuzda ise patronun çıkanişçilerin sağına soluna bakmadan hemen organizedenayrılmaları yönünde talimat verildiği söylendi. İşçiler,direniş alanına uğranılması halinde kıdem haklarınınverilmeyeceğiyle tehdit edilmişler. Ancak buna rağmenbir kısım işçi direniş alanını ziyaret etti.

Direnişçi Billur Tuz işçileri ziyeret edildi. Günboyu direniş alanı farklı sektörlerden işçiler tarafındanziyaret edildi. Mesaiye başlayan Çiğli Belediyesiişçileri direnişi ziyaret etti. Emekli olmuş DİSK üyesikamyon şoförü ve eskiden belediyede çalışmış nakliyeişçisi direnişi ziyaret etti. İşten çıkan ve çıkarılan eskiSenkromeç işçileri de direniş alanını ziyaret ederekdestekte bulundular.

16.00’da üretim müdürü Senkromeç işçileriniyemekhaneye toplayarak bir toplantı daha yaptı.Toplantıda işçilere soru sorma hakkının biletanınmadığı öğrenildi.

18.00’de Mücadele Birliği direniş alanını ziyaretetti.

Kızıl Bayrak / İzmir

Senkromeç direnişipatronlara korku salıyor!

Senkromeç

Selam olsun direniş bayrağını yükseltenSenkromeç işçisine!

Merhaba sınıf kardeşim,Bizler sömürüye, eşitsizliğe, yoksulluğa, baskılara karşı direnen sınıfın öncüleriyiz. Bizler sınıf bilinçli işçiler

olarak bu sömürüye, eşitsizliğe karşı haklarımız ve geleceğimiz için boyun eğmek yerine direnme yolunu seçtik.Bizler biliyoruz ki, tarihimizde işçi sınıfı başkaldırmadığı, direnmediği sürece kaybetmeye mahkûmdur. Farklısektörlerde olsak da aynı sömürü koşulları altında çalışıyor ve hemen hemen aynı gerekçelerle işten atılıyoruz.Sen İzmir’de Senkromeç fabrikası önünde direniştesin ben İstanbul’da Kiğılı fabrikası önünde direnişteyim.Sektörlerimiz, şehirlerimiz farklı olsa da aynı bayrak altında sınıf düşmanlarına karşı direniyoruz. Türkiye’ninbirçok yerinde bizim gibi tek kişilik direnişler artarak devam etmekte. Aslında bizler tek başımıza direnmiyoruz,sınıf kardeşlerimizle beraber omuz omuza bu direnişi büyütüyoruz. Senin de bu direnişte tek olmadığını bilmeniistiyoruz. Senin sesini buradaki sanayi havzalarında işçilere ve emekçilere ulaştırmayı bir görev bilerek hareketediyorum. Senkromeç fabrikasında direniş zaferle sonuçlanana kadar senin sesini Kiğılı’da, Hey Tekstil’de,Bedaş’ta, Texim Tekstil’de direnen işçilere taşıyacağım.

Senkromenç fabrikası önünde yaktığın direniş ateşini selamlıyorum.

Direnişçi Kiğılı İşçisi

Page 10: SY Kızıl Bayrak 12-32

Röportaj10 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

-Yeni bir TİS dönemi geliyor. Bosch işçileriolarak bu TİS sürecinden beklentileriniz nelerdir?

-Bosch işçileri olarak arkadaşlarla aramızdakonuştuğumuz süreç içinde toplu bazıdüşüncelerimiz var. Öncelikle, zaman içinde eriyen,yok denecek kadar az miktarlara düşen ücretlersorunumuz var. Tabii ki çalışan eski işçiler için süreçbu şekilde değil. Yeni işbaşı yapan arkadaşlar bütünsosyal hakların eklenmesiyle 980 TL civarındakomik bir ücretle çalışıyorlar. Yani TİS’te önceliklebu arkadaşların beklentilerine yanıt vermekte faydavar. Bu çerçevede yüzdelik zamdan önce en alttabakada yeni işbaşı yapan arkadaşlarımızıniyileştirme alması konusunda hepimiz hemfikiriz.Kaldı ki bu aynı zamanda ortalama saat ücretlerininde yükselmesi anlamına geliyor.

Onun dışında benim kafamdaki bir düşünce geceçalışma tazminatları konusu. Eğer dünya genelindenbahsediyorsak, Avrupa’ya örnek olmaktanbahsediyoruz ve belli noktalarda Avrupa’yıkendimize örnek alıyoruz. Belki sizin dedikkatinizden kaçmıştır ama benim takip ettiğim birsüreç vardı. Daha önce gece çalışmasının kanseryapma riski vardır diye Dünya Sağlık Örgütü’nün(WHO) bir açıklaması vardı. Ancak 2011’in Aralıkayının ikinci haftası WHO gece çalışmasının kanseryapma riski vardır ibaresini değiştirdi, kanseryapıyor şeklinde yayınladı. Tabii bu böyleyken geceçalışma tazminatların halen çok düşük seviyelerdeolması bizim için büyük bir ayıptır. Çünkü değersizolduğumuzun, işçi hayatının hiçbir değertaşımadığının bir kanıtıdır. Gece çalışmatazminatlarının düzenlenmesi benim için en önemlihususlardan birisidir.

Bir de 6 aylık enflasyon süreçlerinde yaşananmaddi kayıplarımız var. Çünkü biz 6 ay enflasyonuyaşıyoruz, 6 ay sonra yaşadığımız enflasyonu alıptekrar dengeliyoruz. Arada eskiden verilen bir refahpayı vardı. O refah payının olmaması, işçinincebindeki paranın azalmasına sebep oluyor. Bu refahpayının da TİS’te konuşulması gerektiğinidüşünüyorum.

Bunları tabii ki ana konular olarak ele alabiliriz.Ama bireysel olarak fabrika bazında istek vedüşünce ileten çok arkadaşımız oldu. Kreş gibi,vardiya düzenlemeleri gibi, servis, giriş-çıkışsaatleri, yemekler gibi, yağlı işlerde çalışanlarla ilgilimaddelerin konulması, temizliğin maddelerebağlanması gibi. Çünkü şu an herhangi bir TİSkitapçığında yağlı işlerle, kirli işlerle uğraşanlarlatertemiz işlerde uğraşanların ikisi de aynı saattepaydos ediyor. Biri sadece üstünü değiştirip gidiyor,diğeri üstünü başını temizlemeye çalışıyor amabunun için izin dahi alamıyor. Bunların maddeleregirmesini isteyen arkadaşlar oldu. Yağlı işlerdeuğraşanlar en azından 15 dk daha önce paydos etsingibi. Süreç içinde farklı farklı düşüncelerini dilegetirenler oldu. Tabii bunların hepsi Türkiyegenelinde belli bir düzey oluşturmayacak. Bazıkonular genel anlamda var, bazıları da ek maddelerolacak. Çünkü okuduğum kitapçıklarda fabrikalaraözel düzenlemeler yapılabiliyor. Bunlar da dile

getirilir. Olup olmayacağını ise bizim birlik veberaberliğimizin düzeyi gösterir.

-Genel taleplerin dışında sermaye hükümetininkıdem tazminatını kaldırmak, esnek üretimiyaygınlaştırmak gibi hedefleri var. Bu saldırılarıniçine girilen TİS sürecini nasıl etkileyeceğinidüşünüyorsunuz?

-TİS’te kıdem tazminatı ne kadar gündeme gelir,ne kadar etkili olur bilemiyorum. Çünkü konununbirinci dereceden muhatabı olan işçileri muhatap dışıbırakarak işverenlerle iktidar kendi aralarında birkarar alıp bunu dayatarak uygulamaya kalkıyorlar.Ama birinci mağdur işçilere danışılmıyor. Burada dabüyük bir sessizlik var. A, B, C, hangi sendika olursaolsun daha gerçek manada bir eylem yapılmış değil.Sadece “Kıdem tazminatına dokunma!” gibi genelbir söylem var.

Şu an zaten yetkiler de halen verilmedi. Bakanlıktarafından özel olarak bekletiliyor. Daha önce 1 yıldaha geçerlidir gibi bir ibare koymuşlardı. Gerçi82’den beri aynı şey. 82 Anayasası’ndan beriuygulanması gereken şey 2012’de niyeuygulanmıyor o ayrı bir muamma. %1 olarak barajalt komisyona yollandı, o da kabul olmadı, ayrı birmuamma…

Ama sonuç itibari ile kıdem tazminatı, esnekçalışma, özellikle evden çağrılma (Adınıdeğiştirmişler millet anlamasın diye. Evden çağrılmadeyince insanlar diyor herhalde fazla mesaiyegidiyoruz. Hâlbuki evden çağrılma sen bugün gityarın gel demektir.)

Bunların hepsi konusunda arkadaşları mümkünolduğunca bilgilendirmeye çalışıyoruz. TİSlerde debunu gündeme getirmeye çalışıyoruz. Eğer kıdemtazminatında bir değişiklik olursa TİS’i de birebiretkiler.

Yine yurtdışında kıdem tazminatının

olmadığından bahsediyorlar. O zaman sigorta diyebir olgu da yok yurtdışında. SSK diye bir olgu yok.Herkes kendi sigortasını kendisi yatırıyor. Hepsi özelsigorta. Sen ücretimi bana aylık 7000 TL ver kıdemtazminatımı da verme o zaman. O zaman sigortamıda yapma çünkü ben özel sigortamı da yaparım.

Bizim ücretlerimiz bu kadar komikdüzeylerdeyken bu konuların konuşulması bilemümkün olmayan şeylerdir. Benim bu konudakiyaklaşımım böyle. Arkadaşlar da genelde zaten böyleyaklaşıyor.

-Bosch işçileri olarak bundan birkaç ayöncesinde tarihsel bir adım attınız. Attığınız buadım hem kendi geleceğiniz hem de sınıfhareketinin toplamı için oldukça önemli bir yerdeduruyordu. Ve kuşkusuz bu adım içine girilen TİSsürecini de doğrudan etkileyecek. Sizce bu adım buTİS sürecini nasıl etkileyecek?

-Ben Bosch’taki bu adımı sadece kendigeleceğimiz için değil, 32 yıllık hegemonyayıyıkabilmek için ve gerçekten de ilk defa böyle büyükbir lafı ediyorum, tarih kitaplarında adımın yazmasıiçin attım. Tarih kitaplarında yazacak yani. Bugün buyaşananlar, bu yıl, sonraki yıl olmasa bile bundan20-30 yıl sonra Bosch’ta yaşananlar, kişileri yazaryazmaz bilmem ama onun bir parçası olarak tarihkitaplarında işçilerin kaderini değiştirdi diyeyazacak.

Şu anda bile bir şey başarmadık diyenlere, 300TL promosyonlar ödendi. Bu bugüne kadarödenmiyordu, neden ödendi. 4600 kişinin cebine şuanda 300 TL para girdi. Kimin sayesinde? Bizimsayemizde. Çünkü yine ödenmeyecekti bu olayolmasaydı. Tofaş’ta Türk Metal herkese 100 TL’likkooperatif çeki dağıttı şirin görünebilmek için. Bukimin sayesinde oldu? İşçi kazanmaya başladı. Çoğukişi bunları daha göremiyor. Ama bunlar daha ilk

Öncü bir Bosch işçisi ile fabrikadaki gelişmeler ve 2012-2014 MESS Grup TİS süreciüzerine…

“İşçiler kazanmaya başladı!”

Page 11: SY Kızıl Bayrak 12-32

Röportaj Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

adımlar. 50 basamaklı, 100 basamaklı bir merdiveninilk adımları. Biz yavaş yavaş emekleyerek yürümeyebaşladık. İnşallah önümüzdeki günlerde dekoşacağız. Ben başaracağımıza inanıyorum.

Bosch düştüğü an bundan sonraki süreç daha ağıryaşanacak. Çünkü artık işçiler bazı şeylerinbaşarılabileceğine, yapılabileceğine inanacak. İnanç,umut hepsi bir bütün şeklinde işçilerin önüne geldiğizaman aradaki farkı da fark edecekler. Kapitalizmmi, burjuva düzeni mi adı her nasıl nitelendiriliyorsa,Türkiye’de işçi sınıfının köle olmadığını, emeğininarkasında durduğunu bu TİS’le birlikte görecekler.Çünkü ilk defa çok önemli bir TİS hazırlanacak.Farklı hazırlanacak. Türk Metal de buna farklıhazırlanacak. Çünkü artık o da farklı bir şey yapmasıgerektiğinin farkında. Ama MESS de diyor ki, “Benvermeyeğim zaten, sen istediğini hazırla!”. “Kimsebeklemesin!” diyor. Pevrul Kavlak’ın bir lafı var,“Geçen seferki gibi iyi bir sözleşme alamayacağız!”diyor. Bilmiyorum duydunuz mu bu lafı? Geçenseferki o ihanetleri, o çifte bayramları çok iyi birsözleşmeymiş. O kadar iyi yapamayacaklarmış. Bulafı da duymayanlar duysun.

-Türk Metal çetesinden istifa ederek o tarihseladımı attığınız günden beri sizlere dönük çok özelsaldırılar var. Size dönük bu özel saldırılarınyanında THY’de olduğu gibi grev yasakları da birbütün olarak işçi sınıfının karşısında yeni bir engelolarak çıkartılıyor. Geride kalan süre zarfında buaçıdan yaşadıklarınızı ve düşünceleriniziaktarabilir misiniz?

-Küçük düşürücü hareketler, Türk Metalsendikacısı tarafından kasten ve tahrik edicidavranışlardı.

Bunun dışında çalışan bazı arkadaşlara yönelikişten çıkarma tehditleri, eşleri Türk Metal’in örgütlüolduğu yerlerde çalışan arkadaşların eşlerinin iştençıkartılacağına yönelik tehditler vb. bir sürü şeyyaşandı içerde. Bizim binada bu süreç fazla olmadı.Birlik ve beraberliğimiz üst seviyede olduğu içinbize bu şekilde davranamadılar. Ama diğer yerlerde,azınlıkta olduğumuz ya da %50 gibi olan yerlerdebaskıyı fazlasıyla yaptılar. Kişileri korkutarak, iştenatılacaksınız, liste hazırlandı, kara liste var, 400 kişiatılacak gibi laflarla, işten çıkartma yalanları ileinsanları sürekli olarak korkuttular.

Grup başı arkadaşlarımızın üzerinden önlüklerinialdılar. 9 saat öncesinde takdir belgesi almış birarkadaşımızın üzerinden 9 saat sonra önlüğünüaldılar. Hiç kimsenin yapamadığı bir işi yaptı buarkadaş ve 9 saat sonra önlüğü alındı. Hem de hiçbirsebep, dayanak olmaksızın. Bunlar kişilerin gözlerinikorkutmakla işçileri uzaklaştırmaya çalışmakta. Bubaskıları ise ancak toplu olarak hareketedebildiğimiz zaman aşabiliyoruz.

Fabrikanın genelinde artık kümeleşmelermeydana geldi. Bir taraf bu iş artık oldu diyor, diğertaraf imkânı yok olmadı diyor, diğer taraf korkuiçinde. Her yerde ayrı düşünceler hâkim. Bu süreç ençok çalışanların psikolojisini bozmuş durumda. Basitbir örnek vermek gerekirse, geçtiğimiz günlerderamazan erzaklarının dağıtımı vardı. Rezalet birorganizasyonu vardı dağıtımı yapan şirketin. Ben dearabadan inerek bağırdım. Şaypa’ya bağırıyorumama. Orada dağıtıma yardımcı olan görevliarkadaşlar yanıma geldiler, “Abi, başka bir sendikaolsaydı daha mı iyi olacaktı?” diye sordular. Öyle birpsikoloji oluşmuş ki ağzını açtığın anda her şeyisendikaya yormaya başladılar. Aslında bu da birbaskıdır. Ben orada Şaypa’ya bağırıyorum, bunuTürk Metal’e algılıyorlar.

Umarım sonu güzel olur ama söyleyeceğim birşey var. Tarih bugünleri yazacak. Öyle ya da böyleyazacak. Bu başarılı olsa da başarısız olsa da tarihbunu yazacak. Çünkü kimsenin yaptığı kimsenin

yanına kâr kalmaz. Bosch yönetiminin buradaki en büyük hatası

bukalemun gibi davranması oldu. Bir gün“Karışmıyorum!” dedi, ertesi gün “İstemiyorum!”.Ertesi gün geldi “Değişikliğin yanındayız gibialgılanmasın!” dedi. Türk Metal propagandasıyapanlara hep çanak tuttu. Onlara yardımcı oldu.BU-4 binasının önünde dayak yiyen Bosch işçilerioldu. Ben o gün sabah 7’de arabayla keşif yaptım.Türk Metal dışarıdan adam yığmıştı. Saldıran daonlardı, kavgayı başlatan da -onlardı. Amakavganın sorumlusu olarak Birleşik Metal’igöstermeye kalktılar. “Dayak yiyenlerin içindeBosch işçileri yoktu!” diye muazzam bir yalansöylediler. Gözümüzün içine baka baka yalansöylediler ve “Bize güvenin!” dediler. Yalansöylerken güvenmemizi beklediler.

Ben bu süreç içinde ne olursa olsun işimdenödün vermeden çalışmama devam ettim. Bundansonra da aynı şekilde devam ederim. İşle ilgili birsıkıntı yaratmam. Ama hakkım neyse söke sökealacağım gibi başkalarına da söke söke aldırtmasınıda bilirim.

-Bugüne kadar Bosch işçileri olarak tamamendışında olduğunuz sözleşme süreçleri yaşıyordunuz.Şimdi daha farklı bir sözleşme sürecinehazırlanıyorsunuz. Komitelerinizi kuruyorsunuz.Bosch işçisi bu yeni mücadele sürecine hazır mı?

- Daha tam değil. Atmak istiyor ama sırtındakambur olan bir insan düşünün. Yıllarca böyleyürümüş. Ameliyatla o kamburu alındıktan sonra oinsan nasıl yürür? Kamburu alınsa bile hala yamukbir şekilde yürümeye devam eder. Zaman içindeyavaş yavaş dikleşmeyi öğrenir.

Bosch işçisi bir şekilde o kamburu atacak ama dikyürümesi biraz daha zaman alacak. Çünkü insanlarhala daha tam olarak ne yaptığının bilincinde değil.Neyi karşısına aldığının, iktidarı, MESS’i,Türkiye’deki bütün sermaye sınıfını karşısınaaldığının farkında değil, hep sendika değiştirdiğinisanıyor.

Aslında biz sendika değiştirmedik sadece. TaKenan Evren’in darbe yaptığı düzeni değiştirmeyebaşladık. Hani 80 darbesi ile ilgili davaya müdahilolmak isteyenler vardı ya. Ben gidip dilekçe vermeyidüşündüm. Çünkü onun zararını gören kişilerdenbirisi benim. Çalıştığım firmada 80 darbesine kadarMaden İş Sendikası varmış. İlk sözleşmesini TürkMetal 83’te imzalamış, 82’de yetkiyi almış. Hiçbirişçi kendi isteği ile geçmemiş, peşkeş çekilmiş. Ozaman benim buna müdahil olma hakkım var. Çünküben buraya gelirken seçmedim onu, ordu seçti. Onunzararını da ben görüyorum işçi olarak. İşte,

arkadaşlar o düzeni bozduğumuzu daha tam olarakbilmiyorlar. 80’den gelen bir olay olduğununfarkında değiller. Bunu öğrenmeleri gerekiyor.

-Peki bu söylediklerinizi başarabilmek için neleryapmak gerekiyor? Bu çerçevede dışınızdaki sınıfbölüklerine ve halen Türk Metal’in hegemonyasıaltında bulunan metal işçilerine çağrınız nedir?

Türk Metal’in yetkili olduğu fabrikalarda çalışanarkadaşlara söyleyebileceğim tek bir şey var.Oralarda işçiler ve işçi görünümlü kişiler var. İşçigörünümlü kişiler işçilerin üzerinde bir asalak.

Türk Metal sadece günü kurtaracak hareketleryapar. Günü kurtaramıyorsa da işverenin tasarrufuder. Geleceklerini, yarınlarını şekillendirmek isteyenkişiler şunu bilsinler ki bu Türk Metal’le olmaz.Çünkü Türk Metal üyelerinin ve çalışanların değil,hizmet ettiği işverenin geleceğinin ve onunsermayesinin nasıl büyüyeceği konusunda varolmuştur.

İşçilere söyleyeceğim yegâne şey, haklarınıbilsinler, haklarının arkasında dursunlar.Kaybedeceklerini değil kazanacaklarını düşünsünler.

Ben Affleck’in “Şirket Adamları” diye bir filmivar. Çok güzel bir filmdir. Bizim hayatımızda her şeyişyeri değildir. En önemli olgulardan bir tanesi de,benim felsefem bu; ben bu dünyaya geldim, çalışmakiçin yaşamıyorum, yaşamak için çalışıyorum. Eğeryaşamak için çalışıyorsak yaşamımızı da en güzelşekilde idame ettirebileceğimiz şekilde çalışmamızlazım. Onun için de haklarımızı savunabileceğimizbir ortam olması lazım. Türk Metal işverenin gayrimeşru bir çocuğudur. Onunla da işçinin hiçbirgeleceği olamaz.

Kızıl Bayrak/Bursa

Page 12: SY Kızıl Bayrak 12-32

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Ağustos ayı toplantısı…

Değerlendirme ve sonuçlar

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu(MİB MYK) Ağustos ayı toplantısını gerçekleştirdi.Toplantıda çeşitli gündemler üzerine tartışmalaryürütüldü, sonuçlar çıkarıldı.Gündemde şu başlıklar yer aldı:

- Suriye ve Kürt sorunu eksenli gelişmeler - “Ulusal istihdam stratejisi” saldırısı - TİS süreci - Yerel direnişler - Bülten

- Suriye ve Kürt sorunu eksenligelişmeler:

1. Suriye’de emperyalistlerin kanlı egemenlikmücadelesi devam ediyor. Bu mücadelenin başınıSuriye’ye egemen olmak isteyenlerle bu ülkeüzerindeki egemenliklerinden olmak istemeyenemperyalistler çekiyor. Türkiye, Suudi Arabistan gibiülkelerin işbirlikçi rejimleri de bu gerici mücadeledemaşalık yapıyorlar. Daha altta ise “muhalifler”olarak kodlanan isyancı gruplar var. Kanlı birboğazlaşma ve Suriye’nin yakılıp yıkılmasıbiçiminde süren bu mücadelenin bedelini emekçihalk ödüyor. Suriye’deki savaşın taraflarını bubiçimde değerlendiren MYK, bu gerici egemenliksavaşı karşısında Suriye’nin emekçi halkıyla tamdayanışma içerisinde olduğunu duyururken,emperyalistlere ve işbirlikçilerine, onların gericimüdahalelerini durdurmak için mücadelenin öneminedikkat çekmektedir. Ayrıca bu mücadelenin enönemli görevinin bu haksız ve gerici savaşta suçortağı olan sermaye iktidarına karşı mücadeleolduğunun altını çizmektedir.

2. Suriye’ye yönelik emperyalist müdahaleyi vemaşalıklarını haklı göstermek için “halkın taleplerinihiç sayan zalime karşı” olduklarını ileri sürenlerin

maskesi, Batı Kürdistan halkının yaşadığıtopraklarda inisiyatifi eline almasıyla düşmüştür.Öyle ki Suriye’de oluk oluk kan döken “ÖzgürSuriye Ordusu” adlı taşeronlarını himaye edenler,Kürt halkının bu inisiyatifini “terörizm” olarakdamgalayarak tehditlere başvurdular. MYK Kürthalkının gösterdiği bu inisiyatifi tümüyle haklı vemeşru bir girişim olarak görmekte, aynı zamandaTürkiye’de de Kürt halkının kendi kaderini tayinhakkını savunmaktadır. MYK ayrıca emekçihalkların eşitlik ve özgürlük temelinde kardeşçeyaşayacağı bir Ortadoğu için emperyalizme veişbirlikçilerine karşı “İşçilerin birliği, halklarınkardeşliği” şiarıyla ortak mücadelenin öneminedikkat çekmektedir.

Birlik bu çerçevede mücadeleyi ve dayanışmayıörmek sorumluluğuyla işçi sınıfını bilinçlendirmek,mücadeleye çekmek hedefiyle hareket edecektir.

- “Ulusal İstihdam Stratejisi”saldırısı:

1. “Ulusal İstihdam Stratejisi” adı altındaoluşturulan saldırı programını hayata geçirmek üzeresermaye ve uşakları yoğun çaba sarfetmeye devamediyorlar. Öyle ki şu sıralar kıdem tazminatı, özelistihdam büroları ve kiralık işçilik gibiuygulamalarla ilgili hazırlanan tasarılarını gündemegetiriyorlar. Böylelikle bir yandan işçi sınıfınınnabzını ölçmeye çalışıyorlar, diğer yandan dasendika bürokratlarıyla pazarlık zemini oluşturmayaçalışıyorlar. İşçi sınıfını tümden güvencesiz bırakıpatomlarına ayrıştıracak bu saldırıların gündemegetirilmesi kavga nedenidir. Fakat sendikalarınkoltuklarına oturan bürokrat takımı sermayecephesinin bu salvolarına karşı esip gürlemeninötesine geçmemektedir. Oysa yapılması gereken

kararlı ve soluklu bir mücadeleyi örgütleyebilmektir.Bu bakımdan zerrece bir adım atmayanlar esasındabu kapsamlı ve ağır saldırıların da yolunuaçmaktadırlar.

2. Bu temel gerçeklerin altını çizen MYK,mücadelenin sermaye cephesinin sözleri vemanevralarından bağımsız olarak büyütülmesigerektiğine inanmaktadır. Bu düşünceyle bağlantılıolarak bir kez daha bu saldırı programı üzerindekiher türlü pazarlığı reddetmekte, işçi sınıfını da buçizgide sermayeye, hükümetine ve sendikalarımesken tutmuş bürokrat takımına karşı mücadeleyeçağırmaktadır.

3. MYK mücadeleyi örgütlemek hedefiyle,uyarma-aydınlatma çalışmalarına hız verecektir. Bukapsamda bildiri, ozalit, stiker gibi araçlarhazırlanacak, konuyla ilgili toplantı ve söyleşilerdüzenlenecektir. Ayrıca saldırılara karşı mücadeleyitabandan büyütmek hedefi ile fabrikalar/havzaeksenli örgütlenme çalışmalarına hız verecektir.Beraberinde de eylemli mücadele kapsamındaadımlar atacaktır.

- TİS süreci üzerine değerlendirme: 1. Sektörün en önemli gündemi olan MESS Grup

TİS süreci konusunda değerlendirmelerde bulunanMYK öncelikle bu sürecin şu aşamada en temelsorununun “yetki gaspı” olduğunu belirtmektedir.Sermaye ve hükümeti yasalarla oynayarak,sendikaların da içerisine düşürüldüğü durumu birolanağa dönüştürerek grev ve toplu sözleşme hakkınıfiilen gaspetmiştir. Sadece metal işçileri değil şudurumda yüzbinlerce işçi, sendikalı olmalarınarağmen toplu sözleşme hakkınıkullanamamaktadırlar. Bu açıkça bir büyük hakgaspıdır. İşçi sınıfının kan ve can bedelimücadelelerle kazandığı haklar sermaye, hükümet vekoltuklarını koruma derdindeki sendika bürokratlarıtarafından yok edilmektedir.

İşte dolayısıyla işçi sınıfı ve özelde de metalişçilerinin TİS kapsamında bugün en önemli sorunubu gaspa karşı tok ve militan bir yanıt vermektir. Buhaklara uzanan eller kırılmalıdır.

2. Bu kapsamda yürütülecek mücadelede üç temelyan gözetilmelidir:

İlk olarak, bu alabildiğine hoyrat saldırıya karşıalabildiğine net ve tok bir yanıt verilmelidir. Öyle kieğer sermaye ve hükümet keyiflerince yasalarlaoynayarak kanla kazanılmış temel bir hakkıgaspetmişse yanıt buna uygun olmalıdır. Göstermelikve yasak savma türünden eylemler ne bu saldırıyakarşı yeterli bir yanıt olur, ne de daha önemlisi işçisınıfının mücadeleye katılımının önünü açar.

İkinci olarak bu mücadele barajın ne olacağı,sözleşme kapsamında kimlerin olacağı vb. gibipazarlıkları tümüyle reddetmelidir. MYK gericiçıkarları ve icazetçi çizgileri nedeniyle bu pazarlıkçıçizgide bulunan sendika bürokratlarını kınamaktadır.Pazarlıksız biçimde işçi sınıfının sendikal hak veözgürlüklerinin önündeki tüm engeller kaldırılmalı,lokavt yasaklanmalıdır. MYK işçi sınıfını yetki

Page 13: SY Kızıl Bayrak 12-32

Sınıf hareketi Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

gaspına karşı verilecek mücadeleyi bu temeltalepler doğrultusunda geliştirmenin öneminedikkat çekmektedir.

Üçüncü olarak sermaye ve hükümetinin yasalmekanizmalara dayanarak yaptığı fiili gaspkarşısında fiili-meşru mücadele yolu tutulmalıdır.Bu demektir ki haklarımızı yasaları beklemedenfiilen kullanmalıyız. Unutmamalıyız ki yasalarmücadelenin arkasından topallayarak gelir. Bununiçin sendikalar yetkilerini hükümet ve sermayedendeğil, işçi sınıfından-sınıf mücadelesinden alır. Onedenle haklı ve meşru taleplerimizi belirlemeli,MESS ve sermayenin karşısına çıkmalı ve buhaklarımızı söke söke alacak, grevi de içerecek birmücadele yolundan ilerlemeliyiz. MYK metalişçilerini ve sendika yönetimlerini bu perspektiflehazırlanmaya ve buna uygun bir kararlılıkgöstermeye çağırmaktadır.

MYK, tüm öncü işçileri ve Birlik bileşenlerinibu mücadele bilincini ve sürecini geliştirmek üzereinisiyatif almaya çağırmaktadır. Bu kapsamdaBirlik, bir yandan bu mücadele anlayışını işçisınıfına ve sendikalara taşımak için uğraş verecek,diğer yandan da bu yolda gereklerini yapmak üzerekendi cephesinden çaba gösterecektir.

3. MYK ayrıca TİS süreciyle bağlantılı olarakMESS ve sendikalar cephesinden yaşanangelişmeleri de ele almıştır. Gelişmelerin ortayakoyduğu tabloda gerek MESS ve Türk Metalcephesinden gerekse de Birleşik Metalcephesinden, -elbette farklı amaç ve biçimlerde-sürece yönelik beklentilerin önüne geçmeyeyönelik söylem ve tutumlar görülmektedir. Bututumların ortak noktası metal işçilerini TİSsürecinden ve mücadelesinden uzak tutmayahizmet etmeleridir. Bu nedenle öncü işçiler veBirlik bu gericiliğin aksine hak kazanmak kadaronları korumanın da yegane yolunun mücadeledengeçtiği bilincini geliştirmelidir. Zorluklar ne olursaolsun işçi sınıfı birleştiği, fiili-meşru mücadeleyolundan yürüdükçe kazanacaktır.

4. MYK TİS çalışmalarını da gözdengeçirmiştir. Taslaklar, TİS kurulları, komisyonlarıvb. yönleriyle çalışma değerlendirilmiştir. Tüm bubakımlardan sürece etkin katılım ve örgütlülükleringeliştirilmesi yönündeki ısrarın korunmasınınönemine değinilmiştir. İşlevsel bir araç olduğugörülen TİS broşürünün daha yaygın biçimdekullanılması için yeni bir baskısının yapılması,internet sitesi için çalışmaların hızlandırılması,röportajların tüm yerellerden sürdürülmesi, çeşitliaraçların(stiker, anket) hazırlanmasıkararlaştırılmıştır.

- Yerel direnişler: İşçi sınıfı birleşik mücadele bakımından büyük

bir zorlanma yaşarken yerel direnişler yaza rağmenciddi bir hareketlilik halinde olmaya devam ediyor.Birlik’in de bazılarında taraf olduğu bu direnişlerlesınıf dayanışmasını yükseltmek temel bir görevdir.MYK bu bilinçle Senkromeç, FCMP TR Metal,MICHA, Billur Tuz, Kığılı, Hey Tekstil ve dahaadını sayamadığımız birçok fabrikada direnen sınıfkardeşlerini selamlamaktadır.

- Bülten: MYK yaz döneminde fabrikalarda yıllık

izinlerin uygulanmasına rağmen Metal İşçileriBülteni’nin Ağustos sayısının çıkarılmasınıkararlaştırmış ve bir planlama yapmıştır.

Metal İşçileri BirliğiMerkezi Yürütme Kurulu

8 Ağustos 2012

Hey Tekstil direnişçisi Zeki Güngör, direnişingeldiği aşamayı ve hedeflerini gazetemizle paylaştı.

- Tüm bu olumsuzluklara rağmen direnmeyedevam ediyorsunuz. Son olarak da yanınızdabulunan siyasi partinin kampına katılan komiteyeeleştirilerinizi kamuoyuyla paylaştınız. Bu sürecinasıl değerlendiriyorsunuz?

- Direnişimizin 6. ayı geride kaldı. Bizim ayrılanarkadaşlarımız oldu. Komite ve yanımızda bulunankurum 156. günde direnişi bıraktılar. Siyasi kurumherhangi bir açıklama yapmadı, komite deRamazan’dan ve insanların artık gücününkalmadığından dolayı direnişi bırakacaklarınıaçıkladı. Bu arkadaşlarla beraber, arkadaşlarımızınçoğu direnişi bıraktı. 8 arkadaşımızla direnişedevam etme kararı aldık. Ve direnişimizi onlardansonra da devam ettiriyoruz. Bundan sonrakieylemlerimizde direnişi bırakan yanımızdaki kurumve komitedeki arkadaşların tercihleri kenditercihleridir. Gitmelerine de kimse kimseyi zorlatutmaz. Ama hak olarak kendi haklarını bırakıpgitmişlerdir. O yüzden kimseyi eleştirsek deeleştirmesek de en çok zararı kendilerinevermişlerdir. Siyasi kurum da herhangi bir açıklamayapmadan ve aldığı bir direnişi iyi bir şekildesonuçlandırmadan bırakıp gittiği için zararı yinekendinedir. Biz kararlıyız. Biz kendi haklarımız içinmücadele ediyoruz ve direnişimizi iyi bir şekildesonlandırmak için elimizden gelen her şeyiyapacağız.

- Direnişiniz kritik bir aşamaya geldi. Bundansonraki süreç için planlarınız nelerdir?

- Direnişimizi kararlılıkla sürdüreceğiz ve bunuiyi bir şekilde sonlandırmak için elimizden gelen herşeyi yapacağız. Bundan sonraki eylemlerimizçoğunlukla daha kendi imkânlarımız içinde amapatronlarımıza yönelik olacak. Bize destekvermeleri için de bütün kurumlardan destekbekliyoruz. Ekonomik, maddi ve manevi her konudadesteğe ihtiyacımız var. Çünkü biz uzun süredir

burada çalışmadan direnişimizi sürdürüyoruz. Onuniçin de desteğe ihtiyacımız var.

- Pek çok yerde direnişler patlak veriyor. Ortakmücadele imkânları ile ilgili düşünceleriniznelerdir?

- Biz, ilk önce kendi direnişimizi iyi bir şekildesonlandırmak için çaba gösteriyoruz, göstermeyedevam edeceğiz. Tabi ki bundan sonraki süreçteişyerlerinde daha çok direnişler olacak. İşçi sınıfıeğer başkaldırmazsa, hakkını savunmazsa daha çokhak gasplarına maruz kalacak. O yüzden işçisınıfının ilk başta bilinçlenmesi lazım ve birbirinedestek olması lazım. Yani bugün bana yapılmışsa,yarın başka bir arkadaşıma yapılacak ve işçi sınıfının“bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” tavrındanvazgeçip bir an önce kendi haklarını savunması vedirenişlere de, direnişte olan işyerlerine destekvermeleri gerekiyor. Bugün bunu yapmazlarsa,yarın kendi başlarına da geleceğinden eminolsunlar. Onun için de beraber mücadele edipdirenişleri bir araya getirip güç toplamak lazım.Yoksa kendi başımıza başarılı olma şansımız çok az.O yüzden de beraber mücadele etmemiz gerekiyor.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

“Elimizden geleniyapacağız”

“Söylenenler eyleme dönüşmeli”

Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesi’nde örgütlü Süperplas ve Emplas fabrikalarının temsilcilerine kıdemtazminatının fona devredilmesi üzerine ne düşündüklerini sorduk...

Süperplas İşyeri Baştemsilcisi Ramazan Ataş: Kıdem tazminatı sınıfın son kalesi. Emeklilik yaşı büyütüldüğüzaman olduğu gibi süslenerek yalanlar anlatılıyor. Oysa alacağımız kıdem tazminatı yarıya düşecek vevergilendirilecek. Türk-İş’in kıdem tazminatı ile ilgili yasa geçerse greve çıkarız diye kararı var. Ne gerekiyorsayapılmalı. İş durdurma vb her türlü eylem yapılmalı. Sonuna kadar karşısında duracağız.

Süperplas İşyeri 2. Temsilcisi Erdoğan Oran: Tek kalan dayanak kıdem tazminatı. Bu konuda tüm çalışanlarolarak, hatta emekliler de katılmalı, hakkımız için mücadele etmeliyiz. Çocuklarımız mağdur olmasın diye birlik veberaberlik içinde olmalıyız. Taviz verilmemeli. Kesinlikle ve kesinlikle bu yasa geçmemeli. Söylenenler eylemedönüşmeli, sadece söz olarak kalmamalı.

Emplas İşyeri Temsilcisi Erdem Bolat: Ortada büyük bir aldatmaca var. Alınacak tazminat yarıya inecek, 1000TL alınacağı yerde 400-500 TL ancak alınabilecek. İndikten sonra fona devredilecek, özel sektör fonu alacak. Busaldırı örgütlü yerleri bitirecek. Eski işçiler tazminat verilip yollanacak onun yerine yeni işçi alınacak. Banasorarsanız sendikalar açısından tam bir hazırlık yok. Eylem sırası gelince dağınıklık yaşanıyor. Sendikanın verdiğigrev kararının uygulanacağından şüphe duyuyorum. Sınıfsal bakmak lazım. Herhangi bir sendikanın broşür veyaona benzer bir şey hazırladığını görmedim. DİSK’in veya Türk-İş’in bilgilendirme çalışması yok.

Emplas İşyeri Baştemsilcisi Mustafa Tokul: 1936’da kazanılmış bir hak. Elimizde kalan en büyük hak. İşçiler içinbu konu muallakta. Bizler de internet vb. yollarla araştırdıklarımızı işyerlerinde kendi çabamızla anlatıyoruz. Bencesendikalar yeteri kadar dikkate almıyor.

Kızıl Bayrak / Gebze

6 Agustos 2012 / Bakırkoy

Page 14: SY Kızıl Bayrak 12-32

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Aliağa Organize Sanayi Bölgesi’nde (ALOSB)kurulu bulunan ve yüksek gerilim elektrik direkleriüreten yabancı ortaklı MICHA’da işçiler Türk MetalSendikası’na üye oldukları için işten çıkartıldılar veardından direnişe geçtiler.

300 işçinin çalıştığı fabrikada işçiler, düşük ücrete veçalışma koşullarına karşı Türk Metal Sendikası’ndaörgütlenerek, yetki için yeterli sayıya ulaşmış ve başvuru9 Mayıs 2012’de gerçekleşmişti. Bunun üzerine 11Mayıs günü sendikalı işçilerden 124’ü patron tarafından,‘üretim düşüklüğü’ bahane edilerek işten çıkarıldı.

Toplu tensikata ve sendikayı tasfiye çabasına karşıişçilerin yanıtı ise direniş bayrağını yükseltmek oldu.11 Mayıs’tan beri işçiler, MICHA önünde kurduklarıçadırda asalak patronun ve kolluk güçlerinin tümsaldırılarına karşı direnişlerini sürdürüyorlar. Jandarmaablukasına, patronun tehditlerine ve son olarak direnişalanına asit dökülmesi gibi saldırılara rağmen işçilerdirenişi sendika haklarını elde edinceye kadarsürdürmekte kararlı olduklarını ifade ediyorlar.

Önümüzdeki günlerde 3. ayını dolduracak olandireniş, işçilerin tüm kararlılığına ve direniş azminerağmen ne yazık ki halen, İzmir kamuoyundan hakettiği desteği bulabilmiş değil. Direniş gerek İzmir’inilerici ve devrimci kamuoyu tarafından, gerekse sendikalgüçler tarafından büyük ölçüde yalnız bırakılmakta vegörmezden gelinmektedir. Direnişin başlangıcındakısmen, özellikle de Aliağa çevresindeki güçlerden,sınırlı da olsa anlamlı bir destek sunulmasına rağmen budestek hızla geri çekilmiş ve direniş kendi kaderine terkedilmiştir.

İlgisizliğin gerekçelerinden biri işçilerin Türk MetalSendikası’nda örgütlü olması ve bu sendikanın kirligeçmişidir. Ancak bu hiçbir biçimde bir direnişi yalnızbırakmanın ya da göz ardı etmenin gerekçesi olamaz.Direnişler sendikalara ya da sendikal bürokrasiyedeğil herşeyden önce sınıfın bir bölüğüne, buradanise genel planda sınıf mücadelesinin tamamına aittir.

Direnişe vesile olan sorun bugün ağırlıklı olaraksendikalaşma -ya da sendikasızlaştırma- olduğu içingerek sol güçlerde gerekekse sendikalarda böyle çarpıkbir algı oluşmakta, sendikaların yasakçı tutumlarının daetkisiyle direnişler adeta sendikaların vesayetindeolarak algılanabilmektedir. Oysa ki her direniş öncübir sınıf bölüğünün sendika ya da bir başka örgütlenmebünyesinde bir soruna ya da saldırıya karşı gösterdiğitepkidir. Bu tepki sınıf dayanışması ve ilericimüdahaleler ile kendi sınırlarını aşabilir ya da darsınırlarda kalarak sönümlenebilir. Burada ilerici vedevrimci güçlerin müdahalesi ve direnişe sahip çıkmasıkritik bir rol oynamaktadır.

Yeri gelmişken ilerici ve muhalif görünen, bu

vesileyle de sol güçlerden destek alan kimisendikaların öncülük ettiği direnişlerde yinedevrimcilere karşı ne gibi yasakçı tutumlar alındığı,işçilerin aynı vesayet ile engellendiği ve devrimcilerekarşı kışkırtıldığı bilinmektedir. MICHAdirenişçileri, bugüne kadarki tutum ve pratikleriyle hertürlü desteğe ve dayanışmaya açık olduklarınıortaya koymuşlardır.

Bugün özellikle sol hareketin sınıf hareketine vedirenişlere karşı ilgisizliği bilinmektedir. Genelde builgisizlik direnişler bir biçimde kendi sınırlarını aşıp ülkegündemine oturana kadar sürmekte, ancak o zaman iseabartılı bir ilgiye konu olabilmektedir. Bunun dışında isekimi zaman özgün sorunlar, kimi zaman ise direnişibeğenmemek biçiminde gerekçelerle ilgisizlik teorizeedilmektedir. MICHA’da da yaşanan da asıl olarakbudur.

Sendikal hareketin suskunluğu için de aynıhatırlatmayı yapmak esas yönünden doğrudur. Buradaek olarak sendikal hareket içerisindeki bölünmeninsınıfın direnişlerine kesinlikle yansıtılamayacağının,bunu yapmanın açıkça sınıfa arkasını dönereksubjektivizme sürüklenmek olduğunun vurgulanmasıgerekir. Kuşkusuz ki kimi sendikalar, üstelik de ilericikaygılarla muhalif bir tutum takınarak farklı sendikalanlayışları mahkum edebilirler. Ancak bu sendikalkaygılar, herşeyden önce sınıf bölüklerinin direnişleriniileri çekmek için kullanılmalı ve özellikle de anlayışıbeğenilmeyen ve eleştirilen sendikaların etkisindekidirenişlere bir müdahaleye dönüştürebilmelidir. Aksihalde “bu direniş senin, bu direniş benim” denilereksınıf hareketi daha baştan parçalara ayrılır.

Son olarak direnişe destekteki bu zayıflığın öznelyönlerine de işaret etmek gerekmektedir. Kuşkusuz kidirenişin sesinin duyulmamasında ve bununla ilişkiliolarak gündemleştirilememesinde MICHA işçilerinin desorumluluğu vardır. Direniş kararlılıkla sürmesinerağmen belli bir ataleti kıramamış ve direnişin sesiniAliağa ve İzmir’in merkezine taşıyamamıştır. Bununkırılması, direnişe desteğin artmasında önemli bir roloynayacaktır. Ancak bu eksiklik hiçbir biçimdesendikaların ve sol hareketin ilgisizliğinin gerekçesiyapılamaz ve direnişi yalnız bırakmayımeşrulaştıramaz. Tersinden direnişe gösterilecek herdestek ve dayanışma, işçilerin bu ataleti kırması için deönemli bir etki yaratacaktır.

Bizler sınıf devrimcileri olarak MICHA direnişininesas olarak MICHA işçilerinin direnişi olduğunu vedestek beklediğini bir kez daha hatırlatıyoruz. Direnişinyalnızlıktan kurtulması ilk önce işçilerin talepleriningündeme taşınması, Billur Tuz ve Senkromeçdirenişçileriyle bağların güçlendirilmesi ile mümkünolacaktır. Bu açıdan hem MİCHA işçilerinin bu anlamdaçabası hem de sendikal ve sol hareketin direnişe ilgisiyoğunlaştırılmalıdır.

Buradan başta Aliağa ve İzmir’de olmak üzere tümilerici ve devrimci kamuoyunu, sendikal güçleri, duyarlıişçi ve emekçileri MICHA’da direnen işçilere sahipçıkmaya, direnişe maddi manevi her tür desteği sunmayaçağırıyoruz.

İzmir Bağımsız Devrimci Sınıf Platformu8 Ağustos 2012

Direnişteki MICHA işçileriylesınıf dayanışmasını

yükseltelim!

Kiğılı’da blokaj eylemi!

Kiğılı’da işten atma saldırısına karşı başlattığıdirenişini sürdüren Didem Sorhun, Kiğılımağazalarında blokaj eylemlerine başladı.Sorhun ve destekçi güçler, 4 Ağustos günü BakırköyCarousel Alışveriş merkezi içerisindeki Kiğılımağazasında eylem yaptı.

Kiğılı mağazasının önünde Sefaköy İşçi Kültür Eviçalışanları ile “Kiğılı’da baskıya, tehdide, sömürüye,işten atmalara son! İşimi geri istiyorum! DirenişçiKiğılı İşçisi” pankartı açan Kiğılı direnişçisi dahabasın açıklaması başlamadan özel güvenliklerinmüdahalesi ile karşılaştı. Yaşanan arbedede birKültür Evi çalışanının, aldığı darbeler nedeniyleburnu kanarken, Kiğılı direnişçisi ve Kültür Eviçalışanları da darp edildiler.

Güvenliklerin saldırılarına kararlılıkla karşı koyanKiğılı direnişçisi ve Kültür Evi çalışanları sloganlar veajitasyon konuşmalarıyla hem güvenliklerinsaldırısını teşhir ettiler hem de Kiğılı direnişinedestek olmaya çağırdılar. Ayrıca Kiğılı direnişinianlatan bildirilerin dağıtımı da gerçekleştirildi.Alışveriş merkezindeki pek çok kişi de alkışlarıylaeyleme destek verdiklerini gösterdi.

Alışveriş merkezi içerisinde yapılan teşhirinardından da alışveriş merkezi önünde bir basınaçıklaması gerçekleştirildi. Pek çok işçi ve emekçihem söylemleri hem de alkışları ile destek verdi.Ajitasyon konuşmalarının ardından da Kiğılıdirenişçisi basın açıklamasını gerçekleştirdi. Kiğılıdirenişçisi işten atılma sürecini aktardıktan sonra“Direnişimin 13. günü geride kaldı. Bu süreçteAbdullah Kiğılı’nın direnişten ne kadar korktuğunugördük. Normalde bir dakikanın hesabını yapanKiğılı patronu 27 Temmuz’da olduğu gibi 3Ağustos’ta da işçilerin basın açıklamasınakatılmalarını engelledi. 27 Temmuz’da fabrikayı 2saat önce paydos ettiren Kiğılı patronu 3 Ağustos’tada fabrikayı bir gün önce senelik izne çıkarttı. Tümbunlar Kiğılı patronunun işçiler karşısındakorkusunun ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.Ben de Kiğılı direnişçisi olarak hakkımı alana kadarKiğılı patronunun korkusunu büyütmeye devamedeceğim. “Kiğılı’da baskıya, tehdide, sömürüye,işten atmalara son! İşimi geri istiyorum!” talebi iledirenişimi kazanana kadar sürdüreceğim.” diyerekbasın açıklamasını bitirdi.

Basın açıklamasının ardından tüm işçiler,emekçiler Kiğılı direnişine destek olmaya ve Kiğılıürünlerini boykot etmeye çağrıldı. Açıklama Kiğılıdirenişçisinin bundan sonra da eylemlerinisürdüreceğini açıklaması ile bitirildi.

Kızıl Bayrak / Küçükçekmece

Page 15: SY Kızıl Bayrak 12-32

İzmir BDSP’nin yaz boyunca sürdüreceğisınıf seminerlerinin beşincisi “Eğitim ve sağlıktaneo-liberal dönüşümler” başlığıyla 5 AğustosPazar günü saat 17.00’de Çiğli Pir Sultan AbdalDerneği’nde gerçekleştirildi.

Eğitim-Sen ve SES temsilcileriningerçekleştirdiği seminerde ilk olarak Eğitim-Sen temsilcisi söz aldı.

“4+4+4 eğitimin metalaşmasınındoruk noktasıdır!”

Eğitimin paralı hale getirilmesi süreçlerinitarihselliği içinde anlatan temsilci, son dönemgündemi işgal eden 4+4+4 sürecinin eğitiminmetalaşma sürecinin doruk noktası olduğunuve eğitimin tamamen piyasaya peşkeş çekildiğiniifade etti.

Sunumunu güncel örnekler ile çeşitlendirentemsilci, neo-liberalizmin ne olduğunu anlataraksunumuna devam etti. Neo-liberalizmin en büyükgücünü kitlelerin beynini manipüle etmeyeteneğinden aldığını ifade eden temsilci 25. Kareörneğini vererek sistemin daha küçücük yaşlardanitibaren medyası, okulu vb. ideolojik aygıtları ilesistemin ideolojisini kitlelerin bilinçaltına nasılempoze ettiğini anlattı.

Son dönem çok fazla gündeme gelmeyen “EğitimKampüsleri” ve “Okullar Hayat Olsun” projelerinidetaylıca aktaran Eğitim Sen temsilcisi, eğitiminticarileştirilmesi ve sermayeye peşkeş çekilmesiaçısından bu iki projenin rolünü vurguladı.

Sonuç kısmında “ne yapmalı” sorusunu sorantemsilci, mahallede, üniversitede, sokakta, fabrikadatüm bu saldırıların arkasında hangi sınıfın olduğununve bunu uygulayan devletin kimin çıkarlarınıntemsilcisi olduğu bilinmesini vurgulayarak sınıfakarşı sınıf mücadelesi verilmesi gerektiğini ifade etti.

Ardından neo-liberalizmin ne olduğunu oldukçaaçıklayıcı bir şekilde anlatan bir deney-kısa filmgösterimi yapılarak sunum sona erdi.

“Kopara kopara alınan her şey haktır!”

Eğitimin ardından sağlıkta dönüşümü anlatmaküzere SES temsilcisi söz aldı.

İşçi sınıfının koparakopara aldığı her şeyin “hak”kı olduğunu ve tersindenmücadele ile kazanamadığı hiçbir şeyin “hak”kıolmadığını vurgulayan temsilci kendinden menkul,işçi sınıfı ve bujuvazinin dışında bir kamu olmadığınıkamu denilenin egemen sınıf devletinin tanımlanmışalanı olduğunu ifade ederek her türlü sosyal devletteorilerine karşı cepheden işçi sınıfının iktidarperspektifi ile hareket edilmesi ve tüm alanlarayönelik politikanın bu bütünlük içerisinde verilmesigerektiğini ifade etti.

Amerika’daki sınıf mücadelesininAvrupa’dakinden farklı olarak, nicel açıdan güçlüolmakla birlikte siyahi-beyaz ayrımı üzerinden sınıfınbölünmesinin önüne geçilecek doğru politikalarınhayata geçirilememesi sonucu sağlık hizmetleriniburjuvaziden koparıp alamadığını belirtti. Bununyanında Amerikan işçi sınıfının bilincinin bubakımdan daha berrak olduğunu ve “sağlık haktır”gibi söylemler kullanmadığını ifade etti.

Amerika’daki işçi sınıfının mücadelesininburjuvazi tarafından bilinçli olarak ırk temelliparçalandığını ve tam olarak olmasa da Türkiye’dekisınıf hareketinin de bugün için benzer sıkıntılaryaşadığını belirten SES temsilcisi, buna dairpolitikaların önemini vurgulayarak sunumunusonlandırdı.

Seminer soru-cevap kısmının ardından, 17Ağustos’taki Devlet-Sınıf-İktidar adlı seminere veSenkromeç’teki direnişe desteğe çağrı ile

sonlandırıldı. Kızıl Bayrak / İzmir

Sınıf hareketiSayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012.

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 15

“Eğitim ve sağlıktaneo-liberal dönüşümler”

Gerici saldırılaraEsenyurt’tan yanıt

Son dönemde tırmanan faşist-gerici saldırılaraEsenyurt’ta düzenlenen eylemle yanıt verildi.

Esenyurt BDSP “Malatya Sivas olmayacak!Faşizme karşı eşitlik ve kardeşlik için yürüyoruz”şiarıyla Esenyurt Depo’da bir eylem gerçekleştirdi.“Malatya Sivas olmayacak” ve “Pir Sultan’danMadımak’a asan da, yakan da, aklayan dadevlettir!/BDSP” şiarlı pankart ve kızıl bayraklarlayapılan yürüyüş boyunca sloganlar ve protestoalkışları hiç dinmedi.

Son dönemde artar ırkçı/faşist/gericisaldırganlığın teşhir edildiği ve devletin oyununubozma çağrısının yükseltildiği açıklama şu sözlerlesona erdi: “Baskılara son vermek bu bozuk düzenekarşı işçi sınıfının kızıl bayrağı altında birleşmektengeçiyor. Irkçı şovenizmin ve dinsel gericiliğin biricikpanzehiri kapitalist sömürü düzenine karşıyürütülecek devrimci sınıf mücadelesidir. Bunedenle bugün ‘işçilerin birliği, halkların kardeşliği’şiarını yükseltmek her zamankine göre çok dahaözel bir anlam taşımaktadır. Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu olarak Türk-Kürt, Alevi-Sünni hangikesimden olursa olsun, tüm işçi ve emekçileridevrim saflarında birleşmeye, örgütlenmeye; eşit,özgür ve kardeşçe yaşayabileceğimiz bir dünya için,sosyalizm için mücadele etmeye çağırıyoruz.”

Eylem, öfke ve karalılıkla atılan sloganlarınardından yumruklar sıkılı olarak hep bir ağızdanokunan Gündoğdu marşı ile sonlandırıldı.

Eylem dağılırken Kızıl Bayrak gazetesi işçiemekçilere ulaştırıldı.

Kızıl Bayrak / Esenyurt

Metal İşçileri Birliği’nin 2012-2014 Grup TİS sürecine yönelik hazırladığı “MESS grup toplu sözleşmesive görevlerimiz” broşürü MESS üyesi fabrikalara dağıtımı yapılıyor.

İstanbul Anadolu Yakası’ndaki fabrika dağıtımlarında birçok işçinin sözleşme sürecinden haberi olmadığıgözlemleniyor. Birleşik Metal-İş Sendikası’nda örgütlü Isuzu fabrikası ile Türk Metal’de örgütlü olan vesendikanın yetkisinin olmadığı Assan fabrikasına TİS broşürü dağıtıldı.

Tersane İşçileri Bülteni ROTA da iş çıkış saatinde Dearsan Tersanesi’nde çalışan işçilere ulaştırıldı.İşçilerin yoğun ilgi gösterdiği dağıtımda, sorunlara karşı birlik çalışmalarını güçlendirmek gerekliliği üzerinesohbetler gerçekleştirildi.

Tuzla İşçi Bülteni’nin ise işçilerin servis geçiş güzergahı ile Güzelyalı Köprüsü ve Adöksan fabrikasınınçıkışında dağıtımı gerçekleştirildi. İşçiler sermayenin saldırılarına karşı mücadeleye çağırıldı.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Tuzla’da sınıf çalışması

5 Agustos 2012 / Izmir

BDSP’den saldırılarakarşı eylem!

4 Temmuz günü Demokrasi Caddesi’ndeki ÜçlerMarket önünden başlayan yürüyüşte “Grev yasağı,TİS gaspı, özel istihdam büroları...Kıdem tazminatıgaspı!/ Sermayenin saldırılarına karşı işgal, grev,direniş/ BDSP” yazılı pankart taşındı.

Eylemde yapılan açıklamada, sermaye sınıfının veAKP iktidarının dışarda kardeş halklara dönük savaşçığırtkanlığı yaptığı, içerde ise Kürtlere, Alevilere vesınıfa dönük çok yönlü saldırı politikaları yürüttüğüsöylendi. Sosyal-demokratik hak gasplarına, gericiliğe,faşizme, emperyalizme karşı işçilerin birliği, halklarınkardeşliği için mücadele edilmesi gerektiği vurgulandı.Sermaye basınının, saldırıların üzerini örtmek ve işçive emekçilerin mücadele etmesinin önüne geçmekiçin söylediği yalanlar teşhir edilerek, işçi sınıfınınbugüne kadarki kazanımlarının sermayeye peşkeşçekilmek istendiği söylendi. Ayrıca, grev, TİS ve kıdemtazminatı gibi hakların korunması için işçi sınıfınınmilitan mücadele etmesi gerektiği ifade edildi.Açıklama, geleceksiz ve güvencesiz yaşamaya karşıçıkmak için tüm ilerici-devrimci güçleri, işçi veemekçileri sokağa, eyleme, mücadeleye çağıraraksonlandırıldı.

BDSP adına okunan açıklamanın ardından BirleşikMetal-İş 1 No’lu Şube Penta İşyeri 2. Temsilcisi sözaldı. Konuşmada, sendikalar cephesinden hiçbirhazırlığın yapılmadığı, yazılı açıklamaların ötesinegeçilmediği söylendi. En önemli görevin ilerici-öncügüçlere düştüğü ifade edilerek tüm sendikalara genelgrev hazırlığı için seferber olma çağrısı yapıldı.

Eyleme Genel-İş Anadolu Yakası 1 No’lu Şube veODAK da destek verdi.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Page 16: SY Kızıl Bayrak 12-32

CMYK

TKİP, işçi sınıfı ve emekçileri emperyalist saldırganlığa ve 16 * Kızıl Bayrak * Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

CMYK

“Savaş, anti-emperyalist mücadele ve Partimizinprogramı” başlıklı konferansın giriş bölmünü TKİP’nin

Suriye ve Ortadoğu’da yaşanan güncel gelişmelerdoğrultusunda yaptığı 3 Ağustos 2012 tarihli açıklamaile birlikte okurlarımıza tekrar sunuyoruz. Okurlarımızilgili konferansın toplamını www.tkip.org sitesinden ve

Eksen Yayıncılık’tan çıkan “Dünya Ortadoğu veTürkiye, H. Fırat” kitabından inceleyebilir.

Kızıl Bayrak

Emperyalizmin savaş ilanı

11 Eylül saldırısının ardından ABD emperyalizmi veonun liderliğini yaptığı emperyalist NATO bloku, dünyahalklarına ve “terörizm” ortak sıfatı ile damgaladıklarıtüm devrimci ve sistem karşıtı güçlere açıkça savaş ilanettiler. ABD’li emperyalist şefler bunun uzun süreli,acımasız ve kesin sonuç alıcı bir savaş olacağını, ogünden bugüne döne döne tekrarladılar. ABD başkanı,ilan edilen savaşa on yıllık bir süre biçti ve ilk hedefolarak seçilen Afganistan’a karşı yürütülecek savaşı “21.yüzyılın ilk savaşı” olarak tanımladı. Bu, sırada yenisavaşların bulunduğunun da zimnen bir ilanıydı.

Emperyalist dünyanın bu açık savaş ilanını ve buçerçevede ortaya konulan tüm öteki iddiaları ciddiyealmak için her türlü nedene sahibiz. Kaldı kiemperyalistler ilan ettikleri savaşın tüm cephelerinde(ezilen halklara karşı, kendi ülkelerinde temeldemokratik hak ve özgürlüklere karşı, dünya ölçüsündedevrimci akımlara karşı ve nihayet, sisteme şu veya bunedenle, şu veya bu sınırlar içerisinde aykırı düşenrejimlere ve akımlara karşı, toplamında dört cepheli birsavaş) daha şimdiden harekete geçtiklerine göre, bu konuherhangi bir tartışma gerektirmemekte, herhangi birhafifseme de kaldırmamaktadır. Durum gerçektenciddidir ve devrimciler cephesinden de bunungerektirdiği bir ciddiyetle ele alınmayı gerektirmektedir.

İlan edilen savaşı ciddiye almanın en temel

gereklerinden biri ise, bunun, özellikle de ABDemperyalizmi payına, hiç de basit bir öc alma ve süpergüç olarak gücünü gösterme girişiminden ibaretolmadığının bilincinde olmaktır. İlan edilen savaşınkapsamı ve amaçları gözönünde tutulduğunda, sorununbu yanı yalnızca güncel bir ayrıntıdan ibarettir. Asılamaç; ABD emperyalizminin dünya hakimiyetini yeniadımlarla pekiştirmek, emperyalist nüfuzmücadelelerinde yeni üstünlük alanları ve mevziler eldeetmek; ve temel önemde bir nokta olarak, sisteminbiriktirdiği sorunlar ve keskinleştirdiği çelişkilerzemininde hızla güç kazanma olanakları günden günebüyüyen toplumsal muhalefeti ve devrimci akımları dahabaştan, daha güçsüz filizler halinde iken ezmek, böylecekurulu düzenler ve bir bütün olarak sistem için tehlikeolmaktan çıkarmaktır.

Emperyalist şeflerin 11 Eylül saldırısı sonrasını yenibir tarihi dönemin başlangıcı ilan etmeleri bu açıdanboşuna değildir. Onlar dünyanın yeni çehresinin gerçektebundan sonraki saldırı ve düzenlemelerle belirleneceğini,‘90’ların başında ilan edilen “yeni dünya düzeni”nin asılbundan sonra kurulacağını küstahça açıklamalarla dilegetirip duruyorlar.

Yeni bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler yüzyılı

Komünistler 21. yüzyılın yeni bir devrimler dalgasınasahne olacağını yıllardan beridir yineliyorlar.* Bu tespitve öngörü, devrimci iyimserlikten öteye, nesnel olgularave bugünden kendini açık biçimde gösteren eğilimleredayanmaktadır. Kapitalist dünyanın ve emperyalistsistemin biriktirdiği muazzam sorunlar vekeskinleştirdiği çelişkiler, bunun böyle olacağını, gündengüne şiddetlenen sınıflar mücadelesinin önümüzdekionyıllarda birçok ülkede kaçınılmaz olarak bu noktayavaracağını göstermektedir.

* “...Yeni dönem, ikibinli yıllar, dünyada veTürkiye’de yeni devrim dalgalarına sahne olacaktır. Busalt devrimci iyimserliğe dayalı bir kehanet değildir.Dünya ölçüsünde işçi sınıfının ve ezilen halk kitlelerininyeni bir mücadele dönemine girdiklerinin, proleterhareketin ve halk isyanlarının yeni bir tarihi evresininbaşladığının şimdiden çok sayıda somut göstergesimevcuttur. Partimizin kuruluşu bu yeni dönemin,geleceğin yeni devrimler dalgasının kendicoğrafyamızdan başarılı bir önderliklekucaklanabilmesine bir ilk hazırlıktır.” (TKİP KuruluşKongresi Bildirisi)

Kaldı ki emperyalist dünyanın kendi içinde de bununböyle olacağını öngörenlerin sayısı giderek artmaktadır.Bunlardan bazıları, kapitalist dünyanın biriktirdiğisorunların ilerde kaçınılmaz olarak yolaçacağı büyüktoplumsal çalkantılar ve patlamaların 21. yüzyılı bilearatacağını söylemektedirler. Dahası, ilerde bunlarüzerinden geriye doğru bakıldığında, 20. yüzyılın birçokkimseye bir “barış ve sükunet yüzyılı” olarak bilegörünebileceğini, sözlerine eklemektedirler.

11 Eylül saldırısının ardından “21. yüzyılın ilksavaşı”nın başladığını ilan eden ABD başkanı, birbakıma sistem adına, bu aynı yüzyılı bir “savaşlaryüzyılı” olarak tanımlamıştır. Emperyalist şeflerindilinde “savaş”ın çok yönlü bir anlam taşıdığını; bölgeselemperyalist müdahaleler ve savaşlardan genelleşmiş biremperyalist dünya savaşına, sistem karşıtı toplumsalmuhalefetin ezilmesi ve iç savaşlardan devrimciakımlara yönelik sistematik kirli yoketme savaşlarınakadar, geniş bir anlama ve kapsama sahip olduğunuburada gözönünde bulundurmalıyız. Halihazırda busavaş türlerinden bir tek emperyalist dünya savaşı hariç,tüm ötekiler açıkça ya da nispeten örtülü bir biçimde dilede getirilmektedir. Fakat olup bitenler, şimdilik telafuzedilemeyen emperyalistler arası savaşın tohumlarını da,kızışan emperyalist rekabet ve nüfuz mücadeleleriüzerinden yeterli açıklıkta ortaya koymaktadır.

Karşıt konumlardan gelen bu değerlendirme vetanımlamaların ortak anlamı, girmiş bulunduğumuzyüzyılın bir bunalımlar, toplumsal çalkantılar, savaşlar vedevrimler yüzyılı olacağıdır.

Burada dikkate değer olan ve tarihsel önem taşıyanbir nokta var. Geride kalan yüzyılın başında, yani 20.yüzyılın ilk yıllarında da, girilen yeni yüzyıla ilişkinöngörü ve beklentilerin çerçevesi aşağı yukarı buydu.Bunun 20. yüzyılın olaylarıyla tamamen doğrulandığınıbiliyoruz. 20. yüzyıl, dünya tarihinin o güne dek gördüğüen büyük sarsıntılara, büyük bunalımlara, savaşlara vedevrimlere sahne oldu.

Sistemin bugünden biriktirdiği sorunlar vekeskinleştirdiği çelişkiler, 21. yüzyılın da benzer niteliktetoplumsal gelişmelere ve olaylara sahne olacağınıgöstermektedir. Temel özellikleri ve eğilimleri üzerindenele alındığında çağ aynı çağ olduğuna göre, bunun böyleolması, şaşırtıcı olmak bir yana kaçınılmazdır da. Şu aniçin değişmiş bulunan temel olgu, yalnızca, dünyaölçüsünde devrim güçleri ile karşı-devrim güçleriarasındaki kuvvet dengeleridir. Çözülmek bir yanagitgide ağırlaşan ve genelleşen temel sorunlar ile bununkeskinleştirdiği çelişkiler, bu kuvvet dengelerindegelecekte devrim lehine sürekli ve hızlı bir değişimin verimli zemini, bir bakıma güvencesidir.

TKİP, işçi sınıfı ve emekçileri halkların boğazlanmasına karş

Page 17: SY Kızıl Bayrak 12-32

CMYK

halkların boğazlanmasına karşı mücadeleye çağırıyor!... Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012 * Kızıl Bayrak * 17

CMYK

Teorik bakışaçısı ve tarihsel perspektifin önemi

Bütün bunlar, 11 Eylül saldırısını izleyen güncelgelişmelere teorik ve tarihsel bir perspektif üzerindenyaklaşabilmenin olağanüstü önemini de gösterir.Komünistler, burjuva propagandasının tüm dikkatlerigüncel ayrıntılar üzerinde toplama, böylece düşünme vekavrama yeteneğini kısırlaştırıp boğma çabalarınıntuzağına düşmekten özenle kaçınarak, güncel gelişmeleriteorik ve tarihsel bir perspektifle ele almak üstünlüğünüözenle korumalıdırlar. İçinden geçmekte olduğumuzdönem, teorik bakışaçısını ve tarihsel perspektifi herzamankinden daha çok güçlendirmemizigerektirmektedir. Bu, marksist teoriyi ve partimizinteorik birikimini özümsemek üzere daha yoğun vesistematik bir çaba demektir. Bu, parti programımızındaha derinden özümsenmesi ve gündelik sınıfmücadelesinde etkili bir silah olarak kullanılmasıdemektir.

Güncel gelişmelerin bizi karşı karşıya bıraktığısorunlara daha yakından bakıldığında, bunun önemi çokdaha iyi anlaşılır. Ortada ABD liderliğindeki emperyalistblok tarafından ilan edilmiş çok yönlü ve “uzun süreli”bir savaş var. Şu günlerin tüm tartışmaları, üstelik dünyaölçüsünde, savaş sorunu üzerinde odaklanmış bulunuyor.Bu durum karşımıza, bir bakıma kendiliğinden, savaşsorunuyla bağlantılı olarak doğru yanıtlanması gerekenbir dizi sorun çıkarmaktadır. Bunlardan başlıcalarını,güncel savaş ilanıyla da bağlantı içerisinde, şöylesıralayabiliriz:

En genel tanımıyla, savaş nedir? Genel olarakkapitalizm ve savaş, özel olarak kapitalizmin emperyalistaşaması ile savaşın ilişkisi nedir? Haklı ve haksız,devrimci ve gerici savaşlar ayrımı yapmanın tarihsel-toplumsal temeli nedir, bu ayrımın ilkesel ve politikönemi nereden gelir? Bu son sorunla bağlantılı olarak,burjuva ve küçük-burjuva pasifizminin anlamı ve işlevinedir? Savaşları ortadan kaldırmanın ve insanlık çapındagenel bir silahsızlanmayı gerçekleştirmenin tarihselkoşulları nasıl kavranmalıdır?

Teorik ve ilkesel çerçevenin ötesinde, güncel durumlabağlantılı politik ve pratik sorulara gelince. ABDemperyalizmi ve NATO tarafından ilan edilen güncelsavaşın anlamı ve hedefleri burada en öncelikli ve temelönemde sorundur. İlan edilmiş bu çok yönlü savaşın işçisınıfının, emekçilerin ve ezilen halkların yaşamıüzerindeki çok yönlü etki ve sonuçları, bunu izleyen biröteki temel sorundur. İşçi sınıfı ve emekçiler ile ezilenhalkların bu savaşa karşı etkin bir mücadeleyeçekilebilmelerinin imkanları ve sorunları, bir başka temelsorundur. Bunlara güncel önem taşıyan iki temel sorundaha ekleyebiliriz. İlki, dünya çapında ilan edilmiş busavaşa karşı mücadelenin enternasyonal boyutları vegerekleridir. İkincisi ise, emperyalistler tarafındansavaşın özel hedefi olarak tanımlanan devrimci siyasalakımların yeni dönemdeki çalışma ve mücadelelerindekarşı karşıya kalacakları ağır koşullar ve buna karşı, herşart altında çalışmayı ve mücadeleyi aksatmaksızınsürdürebilmeyi güvence altına almak üzere şimdidendüşünülmesi ve pratikte derhal atılması gereken adımlar,alınması gereken politik-örgütsel önlemlerdir...

i emperyalist saldırganlığa ve ı aktif mücadeleye çağırıyor!..

Kanlı ellerinizi Suriyeve Ortadoğu’dan çekin!

Emperyalist savaş makinesinin halklar için ölümkusan namluları Afganistan, Irak ve Libya’nın ardındanSuriye’ye çevrilmiş durumda. Suriye şahsında hedefalınan tüm bölge halklarıdır. Zira Suriye’yi hedefleyensaldırı önlenemezse eğer, Ortadoğu halkları kendilerinibölgesel bir savaşın ateşi içinde bulacaklardır.

Sürmekte olan savaş hazırlığını emperyalistlerinhaydutça saldırılarının yeni bir halkası olarakdeğerlendiren partimiz, aşağıdaki hususlar konusundaişçi sınıfı ve emekçileri uyarmakta, saldırganlığa karşıeylemli mücadeleyi yükseltmeye çağırmaktadır.

* Savaşa hazırlık yapan ABD emperyalizmi ilebölgedeki sadık uşakları (Türkiye, Suudi Arabistan,Katar), Suriye’deki olayları rezil planlarının gerekçesiolarak sunuyorlar. Oysa, gerici silahlı çeteleridestekleyip himaye ederek Suriye’de iç savaşı kışkırtıpyayanlar, böylece bu ülkede daha çok akmasınınsorumlusudurlar. Bu gerici müdahaleler aynı zamanda,Suriyeli emekçilerin zorba BAAS rejimine karşıbaşlattıkları hak ve özgürlükler mücadelesini yozlaştırıpamacından saptırmıştır.

* Buna rağmen, emperyalist zorbalar ile bölgedekitetikçi devletler, “Suriye halkını zalim Baas rejimindenkorumalıyız” söylemini dillerinden düşürmüyorlar. Busöylem halklarla alay etmektir. Zira güncel ve tarihseldeneyimler, emperyalistlerin halkları kurtarmak içindeğil, ezip köleleştirmek için savaştıklarının kanıtlarıyladoludur.

* Emperyalist-kapitalist devletler, özgürlük değilegemenlik ve kölelik peşindedirler. Afganistan, Irak veLibya’da yaşananlar, sadece Irak’ta 1.5 milyon insanınkatledilmesi, emperyalistlerin “halkları özgürleştirme”söyleminin ne anlama geldiğini yeterli açıklıkta ortayakoymaktadır. Halkların özgürleşmesi ancakemperyalist haydutlara ve onların tetikçilerine karşımücadele ile mümkündür.

* Baas yönetimine karşı savaşan dinci-gericiçetelerin, Özgür Suriye Ordusu adlı silahlı oluşumunamacı özgürlük, eşitlik, sosyal adalet vb. değil,emperyalizmin ve bölgedeki gerici rejimlerin desteği ileiktidarı ele geçirmektir.

ABD ile Türkiye, Suudi Arabistan, Katar gibi zorbagüçlerin güdümünde hareket eden gerici Suriyemuhalefeti, emperyalist saldırı için çağrılaryapmaktadır. Bu güçlerin amacı, Baas yönetimini yıkıpŞam’da amerikancı bir dinci-gerici rejim kurmaktır.Dolayısıyla bunlar “özgürlük savaşçıları” değil,emperyalizmin ve gericiliğin soysuz tetikçileridir.

* Suriyeli emekçilerin baskı, sömürü, işsizlik veyoksulluğa karşı başlattıkları mücadeleninemperyalizmin ve gericiliğin tetikçileri tarafındanistismar edilmesi, buna dayanarak ABD ile bölgedekiişbirlikçileri tarafından gerici bir savaşın dayanağınadönüştürülmesi, Arap dünyasına yayılan halkisyanlarının Suriye örneğinde nasıl yozlaştırıldığınıngöstergesidir.

* Libya’dan sonra Suriye’de de olayların bu vahim

noktaya varması, halk isyanlarının temel zaafı olandevrimci önderlikten yoksun olmalarıyla doğrudanbağlantılıdır. Bu zaaf, halk isyanlarından korkanemperyalistler ile işbirlikçilerine karşı saldırıya geçmeimkânı sağlamıştır. Olayların seyrini halklar lehineçevirmek ancak işçi ve emekçilerin mücadele kararlılığıve devrimci önderlik altında birleştiği koşullardamümkün olacaktır.

* Libya’dan farklı olarak, Suriye yönetimi Rusya,İran ve Çin tarafından desteklenmektedir. DolayısıylaSuriye’ye yönelik bir saldırı onların bölgesel çıkarlarınada saldırı anlamına gelecek, hızla bölgesel bir savaşadönüşmesine yol açabilecektir.

* ABD uşağı rejimler tarafından himaye edilenSuriyeli silahlı çetelerin desteği sınırlıdır. Suriyehalklarının çoğunluğu emperyalist saldırıya karşıçıkmaktadır. Bu nedenle ABD ile sadık uşakları içsavaşı körüklemekte, emperyalist saldırıya zeminhazırlamak için her yola başvurmaktadırlar. Bu olguemperyalist savaş makinesi NATO’yu doğrudan savaşagirişmekten alıkoymuş olsa da, bunun savaş ateşininbölgeyi sarmasını önlemeye yetmeyeceği açıktır.

* Baas yönetimini yıkmakta zorlanan gerici güçodakları ile onların güdümündeki silahlı çeteler etnik,dinsel, mezhepsel ayrımları kışkırtmakta, sefilemellerine ulaşabilmek için halkları birbirineboğazlatmaya çalışmaktadırlar. Türkiye, SuudiArabistan, Katar gibi ülkelerdeki amerikancı rejimlerhalkları bölme girişimlerinin başını çekmektedirler.Mezhepçi söylem ve kışkırtmaları yayan bu zorbarejimler, medyayı da bu yönde etkili bir biçimdekullanmaktadırlar. Baas yönetimine karşı savaşan dinci-mezhepçi çeteleri destekleyerek halklar boğazlaşmasınazemin hazırlamaktadırlar.

* Suriye’yi hedefleyen emperyalist saldırı ve savaşplanı işçi sınıfı ve emekçiler başta olmak üzere, tümbölge halklarının ağır bir yıkıma maruz bırakılmasıanlamına gelmektedir. AKP iktidarının ABD güdümlüdış politikası da, böylesine yıkıcı bir savaşa hizmetetmeye odaklı bir politikadır.

* Suriye’yi hedef alan emperyalist saldırganlığındurdurulması, emperyalistlerin ve bölgedeki tetikçilerinhesaplarının boşa çıkarılması, Suriye halklarınınsergileyeceği direnç kadar dünya işçi sınıfı veemekçilerinin ortaya koyacağı eylemli tepki veenternasyonal dayanışmaya sıkı sıkıya bağlıdır.

TKİP, işçi sınıfı ve emekçileri emperyalistsaldırganlık ve savaşa, gerici güçler tarafındankörüklenen etnik, dinsel, mezhepsel kışkırtma veçatışmalara karşı aktif mücadeleye çağırmaktadır.Hazırlıkları süren savaşa karşı mücadeleyi yükseltmek,emperyalist zorbalar ile suç ortaklarının planlarınıbozmanın, halkları yıkım ve katliamlardankoruyabilmenin, gerici zorbaların halkları birbirinekırdırtma girişimlerini boşa düşürebilmenin tek yoludur.

Kahrolsun emperyalist savaş!Etnik, dinsel, mezhepsel ayrımcılığa karşı

hakların kardeşliği!Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halklar,

birleşiniz!

Türkiye Komünist İşçi Partisi 3 Ağustos 2012

Page 18: SY Kızıl Bayrak 12-32

Ortadoğu18 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Siyasal İslam’la kapitalizm arasındaki ilişkiçalkantılı, gerilimli ve gelgitli bir seyir izledi. ÖzellikleII. Paylaşım Savaşı sonrası var olan ilişkiler derinleşti.Küresel jeo-politik ve jeo-stratejik yönelimler siyasalİslam’la kapitalizm arasında bir düzeyde rezonansınkurulmasını koşulladı.

Soğuk Savaş süreci siyasal İslam’la kapitalizmarasındaki ilişkinin yeni bir momentini simgeledi.

Yaratılan komünizm “heyulası” İslamimobilizasyonu tetikleyici işlev gördü. Bu süreç siyasalİslam’ın politik bir enstrüman olarak devreye girmesineyol açtı.

Özellikle Ortadoğu ve Uzakdoğu’da siyasal İslamanti-komünist operasyonların ana gücü oldu. Küreseldüzeyde anti-komünist operasyonun başat örneğiEndonezya’da yaratıldı. Endonezya’da Suharto’nunliderliğindeki karşı devrim (1965) müthiş bir şiddetuyguladı. CIA denetimiyle gerçekleştirilen darbe birlaboratuar işlevi gördü. Çok kısa bir zamanda birmilyonun üzerinde muhalif kişi katledildi. (1)

Küresel düzeyde yoğun anti-komünist propaganda,jeo-stratejik düzenlemelerle birlikte yürütüldü.Komünizm korkusu kolektif bir korku halinedönüştürüldü.

Jeo-politik ve jeo-stratejik ihtiyaçlara uygun birşekilde siyasal İslam’a, karşı devrimci operasyonlarınkitlesel gücü olma misyonu yüklendi. SovyetlerBirliği’nin nüfuz ve ekonomik alanını daraltmak ve bualanları destabilize etmek hedeflendi. Emperyalist-kapitalist sistemin nüfuz ve ekonomik alanınıgenişletmek yönünde son derece sistemli adımlar atıldı.

1980’li yıllarda ABD tarafından hayata geçirilenYeşil Kuşak Doktrini, bu yönde yapılmış son derecekonsantre içeriğe sahip, küresel bir operasyondu.

Doktrin ikili bir işlev gördü. Birincisi, İslamcoğrafyasında anti-komünist bir bloğun oluşturulması veböylece Sovyetler Birliği’nin nüfuz alanlarınındaraltılması hedeflendi. Buna bağlı olarak toplumsalmuhalefet, islamcı güçler tarafından bastırılmayaçalışıldı. İkincisi, Sovyetler Birliği’nin etnik ve dinselözelliklerinden dolayı “yumuşak karnı” olarakdeğerlendirilen Kafkaslar ve Orta Asya destabilizeedilmeye çalışıldı.

Yoğun antikomünizm propagandasının ekseni özelmülkün ilgası üzerinden şekillendi. Bu “hassasiyet”dünyevi kötülüğün göstergesi olacak maneviargümanlarla güçlendirildi ve sıradan birey yoğun birşekilde ajite ve manipüle edildi ve taraf kılındı. Bir nevikişiliğin patalojik olarak örgütlenmesi sağlandı. Küreselçapta, kapitalist devletler son derece sistematikmistifikasyon operasyonlarına girişti. Bu yönde ideolojikaygıtlar seferber edildi. Rafine toplum mühendisliğiprojeleri geliştirildi, falsifikasyon operasyonları yapıldı.Zihniyetler kurgulandı ve yeni mana dünyaları yaratıldı.Kitle histerisinin zeminleri oluşturuldu.

Mülkiyetin ilgası ve mülkiyeti kaybetme korkusu

ileride siyasal İslam’la emperyalist-kapitalist sistemarasında kurulacak yeni ilişki düzeyini belirleyecekti. Buarada siyasal İslamcı güçlerin son derece dünyeviyönelimleri olduğu ve muhalefette ya da ileriki yıllardaiktidarda olsalar da antikapitalist yaklaşımlarınbulunmadığı, kapitalist ilişkilere hızla, kolayca ve hattabüyük bir “açlıkla” adapte oldukları yaşanan birçok ülkepratiğinde ortaya çıktı.

Kapitalizmin absorbe etme gücü, yeniden şekilverme ve kurma özelliği, en ulvi şeyleri bile muazzambir hızla ve kavrayışla metaya dönüştürme, metailişkisinin parçası haline getirme özelliği siyasal İslam’ıbütünüyle kuşattı.

Kapitalizmin yıkıcı kuralları, işleyiş yasaları, nüfuzetme gücü, esneme kabiliyeti ve aynı zamanda sosyo-kültürel boyutları ve organikliği siyasal İslam’ışekillendirdi. Ya da siyasal İslam ona göre şekillendi.

Sovyetler Birliği’nin Afganistan işgali ve İranDevrimi, siyasal İslam’ın Kuzey Afrika’dan ArapYarımadasına, Ortadoğu’dan Kafkaslara kadar geniş bircoğrafyada yükselişini işaretledi.

Afganistan işgali, ABD’nin CIA aracılığıyla İslamcıgüçleri mobilize etmesini sağladı. Afganistankomünizme karşı İslamcıların “cihat” alanı ilan edildi.Bir anlamda Afganistan Yeşil Kuşak Doktrinininuygulama alanı veya ilk büyük laboratuarı oldu.

İran Devrimi İslam’ın yükselişini işaretlemesiyanında, hızla radikalize oluşunu da gösterdi. ABDkarşıtlığı şeklinde biçimlenen bu radikalize oluş, İslamcoğrafyasında müthiş bir etki yarattı. Aynı dönemdeAfganistan savaşı içinde yer alan İslamcı güçler arasındadenetim dışı, “bağımsız” örgütlenme arayışları görüldü.

Özellikle Sovyet sisteminin çöküşü, CIAkontrolünden çıkışı hızlandırdı. Afganistan yine merkezirol oynadı. “Cihadilerin” ülkelerine dönmeleriyle benzer

gelişmeler Kuzey Afrika’dan Orta Doğu’ya, hattaTürkiye’ye kadar yansıdı.

Cezayir’de İslamcı güçlerin atakları ve FIS’ın zaferibu süreci pekiştirdi. Mısır’da siyasal İslam’ın gösterdiğibaşarılar dikkat çekti. (2)

90’lı yıllar ABD ve AB’nin radikal İslam’ı kontroletmeye çalıştığı ama “ılımlı” İslamcı güçlerle detemaslarını derinleştirdiği yıllar oldu. Cezayir iç savaşıbu sürece damgasını vurdu.

2001 11 Eylül, ABD’nin siyasal İslam’la ilişkilerindeyeni bir dönemi işaretledi. ABD’nin yeni kolektif korkuteması artık komünizm değil, radikal İslam’dı.İslamofobi yaratıldı. Yoğun mistifikasyon vemanipülasyonlarla küresel düzeyde kolektif korkuüretildi. İslami giyim, davranış, ritüel ve mekanlar, korkunesneleri, imajları olarak öne çıkarıldı. Kolektif korkukendini Afganistan’da Taliban ve Usame Bin Ladin’desomutladı. Ayrıca “içimizdeki düşman” aranmaya vekitleler paranoya edilmeye çalışıldı. Kolektif paranoyahali yaratıldı. Böylece terörize bir ortam oluşturularak“güvenlik” duygusu istismar edildi. Metropol ülkelerdeve periferide, hızla ve yüksek bir “meşruiyet” ortamında,otoriter düzenlemeler gündeme getirildi.

11 Eylül konseptinin bir başka boyutu ise “radikalİslam’ın” önü kesilirken, “ılımlı İslam” diye tanımlananSoğuk Savaş sürecinden beri organik bağlarınsürdürüldüğü, hatta Mısır’dan Tunus’a, SuudiArabistan’dan Türkiye’ye kadar uzanan coğrafyadakapitalizmle de entegre olmuş, ciddi bir sermaye birikimisağlamış İslamcı güçler, cemaatler, partiler ve yapılarlatemaslar yoğunlaştırıldı ve ilişkiler pekiştirildi.

2001 sonrası ABD, hegemonyasının restorasyonudoğrultusunda imparatorluk projesine uygun adımlaratmaya başladı. Projenin odak coğrafyası ve yeni jeo-politiğin de merkezi olan Ortadoğu’ydu.

Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya:Siyasal İslam’ın iktidar hamleleri ve

islamın “protestanlaştırılması”Volkan Yaraşır

Page 19: SY Kızıl Bayrak 12-32

Ortadoğu Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak* 19Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Ortadoğu bir İslam coğrafyasıydı. BOP ya da dahasonra GOP ile Afrika’dan Ortadoğu’ya ve Kafkaslarauzanan alanın yeniden yapılanması gündeme geldi.Enerji kaynakları, enerji yolları, kıymetli madenler, sukaynakları, bereketli toprakların kontrol altına alınmasıve istikrarsızlık unsurlarının devre dışı bırakılması ve“Yeni Roma”nın ilanı amacıyla Irak ve Afganistan işgaledildi.

Öte yandan bölgenin kapitalist stabilizasyonununsağlanması ve küresel sermayeyle entegrasyonununderinleştirilmesi yönünde bir dizi proje devreye sokuldu.

Siyasal İslam’la/ılımlı İslam’la ilişkiler bu amaçladerinleştirildi. Özellikle Türkiye’deki gelişmeler dikkatçekti. Türkiye’de ılımlı İslam tanımlaması içindekiAKP’nin önü açıldı. 28 Şubat süreci, 2001 ekonomikkrizi AKP’nin atağını pekiştirdi. 2002’de merkezpartilerin çöküşüyle AKP %35’e yakın bir oyla iktidarageldi.

AKP’nin iktidara gelişi, Türkiye özgülünde bir“renkli devrim” uygulamasıydı. “Renkli devrimler”küresel sermayenin ihtiyaçlarına uygun, içinde toplummühendisliği operasyonlarının bulunduğu, kapitaliststabilizasyon ve entegrasyon ihtiyaçlarına cevap verenköklü adımları içeriyordu. Bu operasyonlar özellikle eskiSovyet coğrafyasında gerçekleştirildi ve Rusya’nın yenidönemde nüfuz alanlarını daraltmayı, kırmayı amaçladı.Türkiye’de “renkli devrim” süreci artık küreselsermayenin ve finans kapitalin ihtiyaçlarına cevapvermeyen Kemalist devlet/toplum yapılanmasınıntasfiyesi üzerinden şekillendi. Aktüel neo-liberal karşıdevrim taktikleri olarak biçimlendi. AKP, ABD’nin hembölge ihtiyaçlarına uygun, hem de ülke içinde yapılacakyeni düzenlemeleri realize edecek, bir aktör olarak öneçıkarıldı.

Türkiye bölgede model ülke, AKP ise bölgede modelparti olarak vizyonlaştırıldı. AKP neo-liberal,muhafazakar, “milli görüş gömleğini çıkarmasıyla” de-radikalizasyonun, yani ılımlı İslam’ın adresi oldu vegiderek vitrine oturdu.

2007’de AKP oylarını %47’ye yükseltti. BöyleceAKP’nin ikinci dönemi başladı. Sağ popülist söylemlerkitlelerde etkili sonuçlar yarattı. Neo-liberal politikalar,popülist ajitasyonlarla hayata geçirildi. Kitleler, kolektifyanılsamanın anaforunda sürüklendi. Özellikle sosyalgüvenlik ve sağlıkta yapılan operasyonlar, halka yenihizmet alanları olarak sunuldu. Medya büyük birmanipülasyon aracı olarak hareket etti. AKP’ye ajitasyonmalzemesi sağladı.

Sosyal devletin sosyal yönünün özelleştirilmesi ya dametalaştırılması hızlandırıldı. Bu boşluk obskürantist (3)ve “cemaatçi”, “hayırsever” kapitalist uygulamalarladolduruldu. Özellikle Fak-Fuk-Fon gibi kurumlardevreye girdi. Yerel yönetimler bu doğrultuda son dereceönemli işlev gördü. Bütün bu adımlar ve yaratılan imajkitlelerdeki yanılsamayı derinleştirdi. 2011 seçimlerinde%50’yi bulan oy oranı, AKP’yi zirveye taşıdı. AKP biranlamda devletleşti. (4)

Bu süreç bir yanıyla da T.C.nin transformasyonsüreci olarak gelişti. AKP transformasyonun temel biraktörü olarak öne çıktı. (5)

Arap Devrimleri ve yeni konjonktür

Mısır ve Tunus’ta isyan dalgasının başlaması vemevcut iktidarları sarsması ve devrimci sürecin halendevam etmesi bölgenin dizayn ihtiyacını artırdı.

ABD Irak ve Afganistan tecrübelerine dayanarakfarklı yöntemleri devreye soktu. Dış müdahaleyi herzaman yine gündemde tutarak, iç dinamikleri mobilizeetmeyi ön plana aldı. Bu yönde son derece konsantreideolojik manipülasyonlara girişti. Özellikle medyayı birtekno-ideolojik kitle bombardıman aracı olarak kullandı.İç dinamikleri yönlendirmeyi ve yeniden kurarak,şekillendirmeyi hedefledi.

Aynı konjonktürde ABD yeni jeo-politik yönelimini

açıkladı ve Asya Pasifik’i hedef coğrafya olarakbelirledi. Bu koşullarda model ülke olarak Türkiye,model parti olarak AKP iyice öne çıkartıldı. 2000’liyıllardan beri yapılan bu vitrin çalışması, aktüel olarakgüçlendirildi. Bu yönde çeşitli atraksiyonlar dagündemde tutuldu. Özellikle İsrail’e yönelik birdavranışın Arap dünyasında heyecan yaratacağı bilinerek“one minute” gibi çıkışlarla Tayyip Erdoğan’ın yüksekbir profil çizmesi sağlandı. Ayrıca Kahire’de yapılanlaisizm üzerine konuşma ve Time’a kapak olma,“Türkiye modeli” yaratmanın parçaları olarakdeğerlendirilebilir. Bu modelin realizasyonu ayrı birtartışma konusudur.

CIA’nın eski başkan yardımcısı Graham Fuller’in sondönemdeki açılımları dikkat çekicidir. Fuller Türkiye’ninjeo-politiğini inceleyen bir kitap yazdı. Kitap “Türkiyemodeli”ni tartışıyor ve bu modelin Ortadoğu’ya nederece yansıtılabileceğini inceliyor. Ayrıca yaptığıröportajlarda Fuller, Ortadoğu’da yaşananları yeniçağınbaşlangıcı olarak değerlendirdi. Ortadoğu’da İslamcıhareketlerin karakteri üzerinde durdu ve özellikleMısır’da Müslüman Kardeşler’in ılımlılığı üzerineaçılımlarda bulundu. Son dönemlerde yine Mısırmerkezli yapılan, ama Ortadoğu projeleriyle de bağlantılıolan Batı tipi demokrasi ve İslami demokrasitartışmalarını da bu düzlemde ele alabiliriz.

Bu açıklamalar Pentagon ve CIA’nın bölgeprojeksiyonlarıyla uyumluluk gösteriyor. ABD’ninsiyasal İslam’la ilişkisinde özellikle Arap devrimlerisüreci yeni bir moment oldu. Aşağıdan devrimlerinengellenmesi, bölgenin kapitalist rasyonalizasyonauygun yeniden dizaynı ve emperyalist çıkarlarınkorunması için siyasal İslam’la yeni ve ileri bir ilişkidüzeyine geçildi. Tunus ve Mısır’da bu süreç birrestorasyon süreci olarak halen devam etmektedir.

İslamcı güçlerin Kuzey Afrika ve Ortadoğuülkelerinde uzun yıllardan beri iktidarda olan Bonapartistrejimlere karşı en güçlü muhalefet odağı olması ve genişkitle desteği, ABD’nin bölge projelerinde İslamcı güçlereönemli roller vermesine yol açtı. Arap devrimlerininbölgedeki dengeleri altüst edici etkisi ABD kadar, İsrail’ide son derece tedirgin etti. Özellikle Mısır odaklıgelişmeler yıkıcı sonuçlar doğurabilirdi.

Mısır’da Bonapartist rejimin revizyonu ve Tunus’taBen Ali’nin yıkılması süreci hızlandırdı. Bölgeyi saranyoğun ve yaygın kitle hareketleri içinde siyasal İslamcıgüçler de yer aldı. Yine aynı güçler devrimcigelişmelerin önünü kesen restorasyon politikalarınakolayca angaje oldu ve restorasyonun parçası haline

geldi. Özellikle Mısır’da Müslüman Kardeşler bu yöndesomut bir örnek oluşturdu. Müslüman Kardeşler askericuntayla işbirliği yaptı. Sistemin bekası yönünde aktif roloynadı.

Arap devrimleri dalgası Suudi Arabistan, Ürdün veFas’ta monarşilerin sübvansiyonları ve bazı revizyonlarlakontrol altına alınmaya çalışıldı. Devlet sübvansiyonuolarak ücretler artırıldı ve gıda fiyatları düşürüldü.Halkın refah ve yaşam düzeyi yükseltildi. Ürdün’de kralkitle hareketi karşısında başbakanı görevden aldı. Faskralı IV. Muhammed anayasa değişikliği yaptı.Parlamentonun yasama yetkileri güçlendirildi veseçimlere gidildi.

Mısır’da yapılan seçimleri Müslüman Kardeşler’insiyasal yapısı olan Hürriyet ve Adalet Partisi kazandı.Parti seçimlerde %47 oranında oy aldı. Selefi Nur Partisiise oyların %25’ini kazandı. Seçimler, MüslümanKardeşler ağırlıklı İslamcıların önemli bir siyasal aktörolduğunu gösterdi.

Tunus’ta yapılan seçimleri ılımlı İslam’ı temsil edenEn-Nahda oyların %30’unu alarak kazandı. En-Nahdalideri Gannuşi “Türkiye’de ve Tunus’ta İslam’lamoderniteyi bağdaştıran bir hareket var. Biz bu hareketintemsilcisiyiz.” diye açıklamada bulundu. En-Nahdalideri AKP’yi örnek aldıklarını söyledi.

Fas’da amblemi AKP’nin amblemine benzeyen, adıda aynı olan ılımlı İslami çizgide yer alan Adalet veKalkınma Partisi çok yüksek bir oy oranıyla (2011’de)birinci parti oldu. Libya’da Kaddafi rejimininyıkılmasında İslamcı güçler (bu güçlerin bir kısmıTaliban’la ilişkisi olmasına rağmen) belirleyici roloynadı. Pentagon ve CIA bu kesimleri manipüle edip,yönlendirdi. Libya’da bugün homojen bir özellikgöstermeseler de İslamcı yapıların belirleyici bir gücü verolü bulunuyor. ABD’nin Afrika’daki yeni üs alanı ve öncephesi haline gelen Libya, Kuzey Afrika’da İslamcıgüçlerin yükselişinin yeni alanlarından biri olarak öneçıktı.

Ürdün’de de İslami hareket güçlü ve geniş bir kitleseltabana sahip. Müslüman Kardeşler’in siyasi kanadı olanİslami Çalışma Cephesi yükseliş gösteriyor. Cephe yerelseçimlere özellikle önem veriyor ve siyasal gücünü hızlaartırıyor.

Suudi Arabistan selefilerin ve vahabilerin merkeziolarak rol oynuyor. Suudi Arabistan yeni süreçte ılımlıİslam’a yönelik proje üretme merkezi olarakkonumlanmaya çalışıyor. Sünni hilalin odağı olmayasıvanıyor. Ya da İslam’ın “Vatikan”ı olarak işlevgörmeye hazırlanıyor. Yoğun ABD desteği, ekonomik

Page 20: SY Kızıl Bayrak 12-32

Ortadoğu20 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

gücü, İslam açısından kutsal topraklara sahip olması,kendisine önemli avantajlar sağlıyor.

Suriye’de Esad rejimine muhalif, yaygın örgütlülüğübulunan Müslüman Kardeşler rejimin de-stabilizasyonunda aktif rol oynuyor. T.C. tarafındanorganize edilen Müslüman Kardeşler, T.C.’nin Suriye’yemüdahale etmesini istiyor. Örgütün ABD ile son dereceiyi ilişkileri var. Esad rejimi sonrası kurguda MüslümanKardeşler iktidar adayı olarak gösteriliyor.

Hamas da hızla “yeni düzene” uyumlulaştırıldı. SonFKÖ ve Hamas anlaşması, Hamas’ın Suriye’ylebağlarını zayıflattı. Böylece bir yandan Filistinsorununda yeni bir aşamaya girildi, öte yandan Hamassiyasal İslam’ın Ortadoğu’daki yeni işlevine uygunhareket etmesi için “hizaya” sokuldu.

Kısaca GOP’un içerdiği coğrafyada tırnak içinderadikal İslamcılar da dahil, bütün İslami güçlerin;Müslüman Kardeşler’den selefilere, vahabilerden çeşitlicihadi örgütlenmelere kadar, ABD’yle temaslarıgüçlendi. Bu akımlar bölgenin “ılımlı” İslam eksenliyeniden düzenlenmesinde aktif rol almaya başladı.İslamcı güçler homojen bir özelliğe sahip değiller, hattaaralarında ciddi ayrılıklar, bölünmeler ve farklılıklar var.Ama bu durum “yeni Ortadoğu düzeninin”kurulmasında, tüm bu güçlerin emperyalist projelereangaje olmasına engel teşkil etmiyor.

İslamın “protestanlaştırılması”ya da ehl-i dünya olması

Bütün bu adımlarla Ortadoğu yeniden dizaynediliyor.

ABD Ortadoğu’da Şii hilaline karşı Sünni hilalioluşturularak, özellikle İran’ın bölgedeki hegemonyasınıparçalamayı hedefliyor.

Yemen ve Bahreyn’de bu yönde Şii muhalefetinekarşı imha politikası izlendi.

Suudi Arabistan, Türkiye, Mısır, İsrail ve Katarİran’ın Sünni bir hilalle kuşatılmasından yana aktif rolüstleniyor. İran’ı kuşatma stratejisi bir yanıyla Suriye,Lübnan ve Irak’taki Şii güçlerin etkisizleştirilmesişeklinde biçimleniyor, diğer yanıyla İran savaşının herdüzeydeki hazırlıkları yapılıyor.

Bu kuşatma stratejisi bir başka boyutuylaOrtadoğu’nun sürekli bir savaş haline sokulması vebüyük bir etnik ve mezhebi polarizasyon anaforundasarsılması anlamı taşıyor.

Ortadoğu’nun içine gireceği kaos, bölgenin yenidendizaynının yolunu açıyor. Kapitalist krizin derinleşmesibölgesel savaşları tetikliyor. Kapitalist-emperyalistsistem bölgesel savaşlarla hegemonyasını yenidenkurmaya, yıkım ve katliamlar üzerinden yeni kar vepazar alanları yaratmaya ve derinleştirmeye çalışıyor.Savaş, kapitalist krizin yıkıcılığına karşı sisteminsoluklanmasını sağlıyor. Bir anlamıyla Ortadoğu süreklibir savaş coğrafyasına dönüşüyor. Şii hilaline karşı Sünnihilalin oluşturulması Ortadoğu’nun her ülkesini savaşcephesi haline getiriyor. Her ülke aynı zamanda iç savaşortamına giriyor.

Ortadoğu’nun ılımlı İslam eksenli yeniden dizaynıylakapitalist entegrasyonun derinleştirilmesi ve coğrafyanınbütününün küresel sermayeye açılması hedefleniyor.

Başta Türkiye, Mısır, Tunus ve Fas’taki İslamcıgüçlerin zaten küresel sermayeyle yakın ilişkileri var.Yine bu güçler önemli sermaye kliklerini temsil ediyor.

Siyasal İslam artık kapitalizmin katalizörü olarakdevreye giriyor. Kapitalist entegrasyonun yarattığımuazzam olanaklar, siyasal İslam’ın ehl-i dünya (6)tercihi, dünyeviliğin baştan çıkarıcılığı, gündelikyaşamın kurgusu, tüketim toplumunun yarattığımuazzam çekim ve mülkiyet düşkünlüğü ve konsantrebencillik İslamcı güçleri bir anafor gibi sarıyor vekendine bağlıyor.

Müslüman Kardeşler’den En-Nahda’ya, AKP’denFas’ın AKP’sine, Suudi Arabistan’da selefilerden

vahabilere, “radikal cihadilere” kadar Ortadoğu’da veKuzey Afrika’da kapitalizmin soğukkanlı rasyonlarınauygun adımlar atılıyor.

Bu yeni süreç bir nevi “İslam”ın mutasyonauğratılarak, “Protestanlaşması” ya da ehl-i dünya olmasışeklinde biçimleniyor. Nasıl ki Avrupa’da kapitalizmingelişme sürecinde Protestanlık, Weberyen anlamdakapitalizmin ruhunu oluşturduysa, Ortadoğu’da dasiyasal İslam’ın bu işlevi görmesi hedefleniyor. (7)

Ortadoğu’da küresel sermayenin operasyonlarıbüyük kitle desteğine sahip “Protestanlaştırılmış”İslam’la realize edilecek. Ayrıca kapitalist barbarlığakarşı da doğabilecek reaksiyonların önünün kesilmesindede siyasal İslam’a yeni roller yüklenecek. Siyasal İslambir nevi dini resignasyon, yani dinsel boyun eğişi,kendini tutmayı, dünya nimetlerinden vazgeçmeyiöğütleyecek. Bu adımlar, Ortadoğu ülkelerinde elitlerinelinde toplanacak muazzam zenginliği meşrulaştırırken,olağanüstü yoksulluğu, sefaleti “normalleştirmeyi”,kanıksamayı, “kader” olarak algılamayıkolaylaştıracaktır.

İdeolojik bir çimento olarak kitlelerin enerjisininmassedilmesinde İslam şimdiden devreye girdi. Kolektifhalüsinasyonun yarattığı ruh hali, rıza göstermeyi ve biatetmeyi koşullandırıcı zeminler yaratır.

Bölgedeki İslamcı güçlerin uzun yıllardan beri(muhalif bir güçken uyguladıkları toplumsal güç olma venüfuz etme taktikleri) çeşitli hayırseverlikörgütlenmeleri, iktidarları döneminde yaygınlaşacaktır.Türkiye’de AKP’nin uyguladığı hayırsever/cemaatçikapitalizmin çeşitli versiyonları (8), Ortadoğu ve KuzeyAfrika’daki yeni İslamcı iktidarların izleyeceği yoldur.Türkiye bu yönde ilk deneyim oldu. Benzer gelişmeleriMısır, Tunus ve Fas’ta da bekleyebiliriz.

Bu adımlar Ortadoğu’nun bir savaş coğrafyasınadönüşerek, küresel sermayenin yağma, yıkım ve talanınahizmet edecektir. Ilımlı İslam Ortadoğu’da yaratılacakbüyük katastrofun suç ortaklığına sıvanıyor. Ve kapitalistbarbarlığın meşruluğunu sağlamak için misyonyükleniyor.

Dipnot:(1) Endonezya’nın siyasal tarihi, sınıflar mücadelesi ve

Suharto karşı devrimi için bakınız: Volkan Yaraşır, SokaktaPolitika, Gendaş Yay., 2002. s. 17-85.

(2) 1980’li yıllar siyasal İslam’ın gelişimini işaretledi.1990’lara girildiğinde İslamcı hareket kitlesel bir güce ulaştı.

1967 Arap-İsrail savaşı ve bu savaşta Arapların yenilgisisiyasal İslam’ın atağını simgeledi. Yenilgi Arap milliyetçiliğiningerilemesine yol açtı. Oluşan boşluk İslamcı güçler tarafındandoldurulmaya başlandı.

İran devrimi siyasal İslam’ın gelişmesinde tarihsel birmoment oldu. Etkisini tüm İslam coğrafyasında hissettirdi.

1980’lerin başında Fas, Tunus ve Sudan’da başlayan“ekmek ayaklanmaları” siyasal İslam’la yoksullarınkaynaşmasının simgeleri oldu. Neo-liberal politikalar sonucutemel gıda maddelerine yapılan zamlar, Arap dünyasındatoplumun en yoksularını harekete geçirdi. İslamcı güçler buhareket içinde aktif biçimde rol aldı. Politik etkisini güçlendirdi.Örgütlenmesini yaygınlaştırdı.

Sovyet sisteminin çöküşü, siyasal İslam’ın gelişiminin birbaşka momentini işaretledi. Sovyet sisteminin çöküşü bir dizisonuç yarattı. En başta Arap milliyetçiliği hızla geriledi.Sosyalizmin bir kalkınma modeli olarak algılanmasıOrtadoğu’dan Kuzey Afrika’ya kadar Arap sosyalizmi adındadevlet kapitalizminin değişik varyantlarının doğumuna yol açtı.Bu ülkeleri Sovyetler Birliği, kendi nüfuz alanında gördüğündendolayı ciddi askeri ve ekonomik yardım yapıyordu. Sisteminyıkılışı Arap Sosyalizmi diye kendini tanımlayan ülkeleri boşluktabıraktı. Bu aynı zamanda “ideolojik” boşluktu. Böylece“sosyalizm” adındaki milliyetçi, popülist, devletçi akımlarınetkisizleşmesi İslamcı hareketlerin büyük bir güçle siyasalarenada yer almasına yol açtı. Radikal neo-liberal politikalaraltında mülksüzleşen, hızla yoksullaşan kitlelerin bu dünyayailişkin çığlığı, İslamcı hareketlerin güç kazanmasına yol açtı. Veiktidar yürüyüşünü hızlandırdı. Önemli bir siyasal hareket halinegelmesine neden oldu. Emperyalizmin yeni jeo-politikyönelimiyle, siyasal İslam’ın aşırı pragmatik ve dünyevi ya dakapitalizme içkin politikaları hızla kaynaşmanın ve angajeoluşun önünü açtı.

(3) Obskürantizm: İnsanları bilinçli olarak cahil bırakma,onların kendi başına düşünmelerini engelleme çabası veinsanların doğaüstü şeylere inanmalarına zemin hazırlama.

(4) Yazı bir AKP değerlendirmesi olmadığından konudaraltıldı ve siyasal İslam ekseni öne çıkarıldı. Siyasal İslam’ınuluslararası düzeyde değerlendirilmesi ve AKP’nin iktidara gelişsüreci için bakınız: Volkan Yaraşır – Tarık Aygün, Siyasal İslamve AKP, Akyüz Yayın Grubu, 2002.

(5) T.C’nin transformasyon süreci ve yeniden yapılanması,iktidar savaşları, BOP ve Yeni Osmanlıcılık için bakınız: VolkanYaraşır, TC’nin Transformasyonu, GOP ve HegemonyaSavaşları; Volkan Yaraşır, “Sol Liberalizm: İllüzyon Tüccarlarıve Kolera Günleri”, Yıkıcı Güç Kolektif Özne, Eksen Yay., 2011.s.122-147.

(6) İslami bir terminolojidir. Ehl-i dünya, uhreviyatı dünyayafeda eden, dünyayı her şeye tercih eden, sadece dünya içinyaşayan, haram ve helal demeden dünya nimetlerinin peşindeolan kişiler için kullanılır.

(7) Max Weber Avrupa’da kapitalizmin gelişme dinamiğindeKalvenizmin öneminin altını çizer. Prütenler/ Kalvenistlerçalışmayı kutsar. Hatta çalışmadaki başarının cennetin yolunuaçacağına inanırlar. Kalvenistler için zengin olmak, çalışmak,yatırım yapmak ahlaki bir görev ve dinsel bir vecibedir. Weber buçalışma etiği anlayışını, Protestan ahlakını kapitalizmin ruhuolarak tanımlar.

(8) “Hayırsever-Cemaatçi” Kapitalizm için bakınız: VolkanYaraşır, “Cemaatçi/ ‘Hayırsever Kapitalizm’ KapitalizmKökleşiyor”, Yıkıcı Güç, Kolektif Özne, Eksen Yay., 2011. s. 105-122.

Page 21: SY Kızıl Bayrak 12-32

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 21OrtadoğuSayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Emperyalist-gerici savaşısadece direnen halklar önleyebilir!

BM-Birleşmiş Milletler ve Arap Birliği’nin Suriyeözel temsilcisi Kofi Annan istifa etti.

BM ve BM Güvenlik Konseyi, esas olarak dakonseyin daimi üyeleri olan Rusya ve Çin, emperyalist-gerici güçlerin Suriye’ye dönük planlarının önünde engeloluşturuyordu. Kofi Annan’ın istifasıyla bu engel ortadankalktı. Bu cepheden atılacak adımlar için zemin uygunhale geldi.

Emperyalist saldırganlığın bölgedeki bekçisi sermayedevleti öteden beridir Suriye’ye dönük savaş çığırtkanlığıyapıyordu. Her vesileyle NATO aracılığıyla birmüdahale yapılmasını istiyordu. Bir yandan da, SuriyeMuhalefeti, somut olarak da Özgür Suriye Ordusu adlı,ABD, İngiltere ve diğer batılı emperyalistlerce ve onlarınbölgedeki en has işbirlikçileri olan Suidi Arabistan veKatar tarafından da desteklenen işbirlikçi güce destekveriyor, kanlı Baas rejimi ile bu gerici güç arasındakikanlı boğazlaşmayı kışkırtıyordu.

Savaş çığırtkanlığı hız kazandı

Suriye’deki kanlı boğazlaşmanın tozu dumanı içinde,bu boğazlaşmadan uzak duran Batı Kürdistan halkıKobani, Derik, Amude ve Afrin gibi kentlerde yönetimeel koydular. Sömürgeci sermaye devleti daha bununşaşkınlığını yaşıyorken, bu kez HPG gerillaları Hakkari-Şemdilli, ardından da Eruh ve Çukurca’da, adına“Devrimci Operasyon” dedikleri bir saldırı başlattılar.

Tüm iddialarına rağmen pek de beklemediği bu ikigelişmeyle birlikte, sermaye devleti Kürt halkına dönükırkçı-şoven saldırganlığa hız kazandırıp, kirli savaşı dahada yoğunlaştırırken, dışarda da, Suriye’ye dönük birmüdahale üzeründen ucu bölge savaşına çıkan savaşçığırtkanlığını daha bir tırmandırdı.

Sermaye devleti bunu, her zamanki gibi tümüyleyalana dayalı bir kirli propaganda eşliğinde yapmaktadır.Örneğin, Batı Kürdistan’da ilan edilen özerkliği BaşerEsad’ın Kürtlere bahşettiğini, bu bölgeyi boşaltarakonların işini kolaylaştırdığını, PKK’nin öteden beridirBaas rejimine yardım ettiğini ileri sürmektedir. Bunakarşın Suriye’nin de PKK’yi desteklediğini, Şemdinliçıkarmasının arkasında da Suriye’nin olduğunu, buradakullanılan silahların da Suriye’ye ait olduğunu iddiaediyor. Bu iddialar, haliyle Baas rejimini destekleyenRusya’nın da bu işin içinde olduğuna dek vardırılıyor.

Tümüyle yalana dayalı bu kirli propagandanın temelamacı, Suriye’ye dönük emperyalist-gerici birmüdahaleyi hızlandırmaktır. Bu müdahaleye haklı vemeşru bir kılıf giydirmektir. Kuşku yoktur ki, bumüdahale, kendisi için büyük bir tehdit olarak gördüğüBatı Kürdistan’ a müdahaleyi, burada ilan edilen özerkyönetimi tasfiyeyi de kapsamaktadır.

Emperyalistler arası hegemonya savaşıkızışıyor

Öteden beri, başını ABD’nin çektiği emperyalistcephe ile Rusya ve Çin arasında Doğu Akdeniz üzerindekıyasıya bir hegemonya savaşının sürdüğü bilinmektedir.Suriye’de gitgide tırmandırılan kanlı ve kirliboğazlaşmanın gerisinde de bu yatmaktadır. KofiAnnan’ın istifası ile birlikte bu durum iyice açığa çıkmışbulunuyor.

Obama yönetimi, önceleri, gelecek yıl yapılacak olanseçimler nedeniyle Suriye’ye NATO aracılığıylayapılacak bir müdahaleden yana görünmedi. Dahadoğrusu, ilk hamlede buna başvurulmasını uygunbulmadı. Kaldı ki, BM Güvenlik Konseyi’nin daimiüyeleri olan Rusya ve Çin, veto halklarını kullanarak herdefasında böylesi bir müdahaleye karşı çıktılar. Bu arada,Kofi Annan aracılığıyla uygulanması istenen sözde barışplanı da hayat bulmadı. ABD, Türk sermaye devleti veSuriye Muhalefeti tarafından boşa çıkartıldı. Bunun içinher türlü provokasyona, kirli yol ve yönteme başvuruldu.Tümünün de ortak amacı, BM’yi devre dışı bırakmaktı.BM olmaksızın, adına “geçiş süreci” dedikleri bir süreçbaşlatılmak isteniyordu. Açıkçası, tüm rakiplerini devredışı bırakıp yeni Suriye’yi tek başına kendileri dizaynetmek istiyorlardı. Artık Kofi Annan yok. ABD vemüttefikleri “Yeni adımlar atmak için harekete geçmenintam zamanıdır” deyip, herekete geçmiş bulunuyorlar.Şöyle ki, Kofi Annan istifa eder etmez, ABD DışişleriBakanı H. Cilinton derhal saldırıya geçti. BM GüvenlikKonseyi’ni, esas olarak da Rusya ve Çin’i hedef alanaçıklamalar yaptı. Konsey’in Kofi Annan’ıdesteklemediğini, her defasında onun önüne barikatdiktiklerini dile getirdi. Irak’a müdahale sırasında yaptığıgibi, Suriye’deki Baas rejiminin elinde kimyasal kitleimha silahları bulundurduğu, bunun hem komşu ülkelerve hem de tüm dünya için bir tehdit olduğu aşağılıkyalanına başvurdu. Ve vakit geçirilmeksizin yeniadımların atılmasını istedi.

H. Cilinton’un 11 Ağustos’taki Türkiye’ye ziyareti debu amacı taşıyor. Besbelli ki, sermaye devleti ileSuriye’ye dönük müdahale konusu konuşulacaktır.

H. Clinton’un Afrika turu ile aynı zaman dilimiiçinde Obama’nın rakibi M. Romaney İngiltere, Polonyave İsrail’i dolaştı. Her yerde Suriye’ye müdahaledensözetti. Özellikle İsrail’de bunu yüksek sesle dilegetirmesi ise oldukça manidardı.

Bütün bunları, bizzat Suriye’de, Özgür SuriyeOrdusu ile birlikte yapılan kanlı ve kirli icraatlartamamlıyor. Daha önce Suriye Muhalefeti aracılığıylayapılmak istenenler, şimdi bizatihi kendilerincegerçekleştiriliyor. CİA ve İngiltere istihbarat elemanlarıbögede cirit atıyor. Uluslararası kirli savaş merkezi ABDboylu boyunca buraya yerleşmiş olup, kendi kurallarınıişletiyor. Türk sermaye devleti, Arabistan ve Katar

sürekli bölgeye özel savaş elemanları sızdırıyorlar.Suriye’deki kanlı savaş giderek dehşet verici boyutlarkazanıyor.

ABD ve Obama yönetimi önceleri Suriye’ye dönükmüdahaleyi erken buluyorlardı. Gelinen yerde herkesSuriye’ye müdahaleden sözediyor.

ABD ve müttefikleri cephesinde bunlar yapılırken,Rusya ve Çin’de boş durmuyor. Doğu Akdeniz’dekiolası bir kapışma için, onlar da yoğun bir savaş hazırlığıiçindedir.

Tüm veriler bölge çapındabir savaşı işaretliyor

Suriye’ye dönük olası bir müdahalenin, Suriye ilesınırlı kalmayacağı, muhtemelen bir bölge savaşına yolaçacağı, neredeyse kesindir. Tüm taraflar bunu biliyor vebuna göre hazırlık yapıyor. Doğu Akdeniz’de hazır kıtabekletilen emperyalist cephe ve Rusya’ya ait savaşgemileri de bunun ifadesidir. Nitekim, Rusya, Suriye ileortaklaşa habire tatbikat yapıyor.

Emperyalistler, en başta da ABD Suriye’yi teslimalmak istiyor. Suriye’yi teslim almak demek, İran’ı dateslim almak demektir. Bu ise bölgenin tek hakimi olmakdemektir. Rusya ve Çin buna müsade etmeyecektir.

Sonuç olarak, gelinen yerde tümüyle emperyalist vegerici bir savaş kaçınılmaz hale gelmiştir. Bölgeyi biranda büyük bir yangın alanına çevirecek olan bucaniyane savaş, başta Türkiye işçi sınıfı ve Kürt halkıolmak üzere, kardeş bölge halkları için tam bir yıkımolacaktır.

Halihazırda ne Suriye, ne Irak ve ne de İran’da busavaşı önleyebilecek ilerici ve devrimci bir güçbulunmamaktadır. Bu emperyalist ve gerici savaşıönleyebilecek ilerici ve devrimci güçlerin bulunduğuyegane topraklar Türkiye ve Kürdistan’dır. Bu caniyanesavaşı Türkiye işçi sınıfı ve Kürt halkının ortak mücadelezemini üzerinde yükselecek olan halkların emperyalizmeve her türden gericiliğe karşı birleşik-devrimci direnişiönleyebilir. Bu nedenledir ki, Türkiye’nin ilerici vedevrimci güçlerine ve Kürt özgürlük hareketine tarihidenebilecek bir görev ve sorumluluk düşmektedir.

Vakit geçirilmeksizin bu görev ve sorumluluğa uygunbir seferberlik içine girilmelidir.

Page 22: SY Kızıl Bayrak 12-32

22 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012Kültür-sanat

“Yoksulluğa mahkum, yozlaşmaya teslimolmayacağız. Yaşasın işçilerin birliği halklarınkardeşliği!” şiarıyla örgütlenen 9. Mamak Kültür-Sanat Festivali 3-4-5 Ağustos tarihlerinde binlerceişçi ve emekçinin katılımıyla başarıylagerçekleştirildi. 3 gün boyunca binlerce işçi veemekçinin katılımıyla coşkulu bir atmosferde geçenfestival geçmiş yılların deneyimleriyle bir adımdaha öne çıktı. İçerde ve dışarda savaş çığırtkanlığıyükseltilen bir süreçte “işçilerin birliği, halklarınkardeşliği” şiarı haykırıldı.

Festival coşkuyla başladı

3 Ağustos günü Ankara’yı etkisi altına alanşiddetli yağmurun dinmesinin ardından festivalinyapıldığı Tek Mezar Hacı Bektaş-ı Veli Parkı’nınhazırlanmasıyla emekçiler festival alanındakiyerlerini aldılar.

Festival sunumu Nazım Hikmet’in “Hoşgeldin”şiiriyle başladı. Açılış konuşmasında festivalinbaskılara, operasyonlara ve tutuklamalara rağmen 9yıldır örgütlendiği ifade edildi. Konuşmada emperyalistlerin Ortadoğu’dakisaldırganlığı teşhir edildi ve Suriye halkları iledayanışma çağrısı yükseltildi. Dışarıda emperyalistsavaş ve saldırganlık naraları yükseltilirken içerdede işçi sınıfına kapsamlı saldırılar yürütüldüğü ifadeedilerek sınıfın birliğini yükseltme çağrısı yapıldı.

Açılış konuşmasının ardından ilk olarak şairMehmet Özer sahneye çıktı. Özer, coşkuyla şiirleriokumasının yanısıra, sanatı zalimlerin elindenalarak yoksulların eline verme ve yeni bir dünyakurma mücadelesine olanak sağladığı için İşçiKültür Evi’nin çabalarını kutladı.

Program, Mamak İşçi Kültür Evi faaliyetlerininanlatıldığı belgeselle devam etti.

Yüzlerce emekçinin katıldığı festival programı,Erdal Beyazgül’ün türküleriyle sürdü.

Erdal Beyazgül’ün türküleri ve çekilenhalayların ardından Bağımsız Devrimci SınıfPlatformu adına konuşma yapıldı. Konuşmada, İşçiKültür Evleri’nin Mamak’ta yükseltmiş olduğumücadele bayrağı selamlandı. Konuşmanındevamında Ortadoğu’daki gelişmeler, Suriyehalkına demokrasi götürme bahanesi ile savaşnaraları atan, sermaye devleti ve AKP iktidarınınülke içinde başta kürt halkı olmak üzere, ilerici vedevrimci güçlere dönük uygulanan azgın teröre veişçi sınıfına yönelik kapsamlı saldırılara değinildi.

BDSP konuşmasının ardından İnsan HaklarıDerneği Ankara Şubesi Yönetim Kurulu adınaFatime Akalın söz aldı. Akalın, egemenlerinuyguladığı faşist baskı ve terörü teşhir etti.

Akalın’ın konuşmasının ardından Laz Marksisimli tek kişilik oyunu sahnelemek üzere HaldunAçıksözlü sahneye çıktı. Güncel gelişmeleri mizahibir dille anlatan Açıksözlü, kitlenin coşkulu alkışlarıile karşılandı.

Çiğli İşçi Kültür Evi Derneği’nin festivali

selamlayan mesajının okunmasının ardındanprogram, Mamak İşçi Kültür Evi MüzikTopluluğu’nun dinletisi ile devam etti. Aylardırhazırlıklarını sürdüren müzik topluluğu,halkların kardeşliği için farklı dillerde türkülersöyledi.

Festivalin ilk gününde polisin provokasyongirişimi de boşa düşürüldü.

Festival de 2. gün

Festivalin 2. gününde İşçi Kültür Evi’ndeliselilere yönelik olarak geçmişten bugünegençlik hareketinin gelişimini anlatan birsinevizyon gösterimi ve ardından liselilerlesohbet gerçekleştirildi. Sohbette eğitiminticarileşmesinden, dindar nesilleryetiştirilmek istenmesine kadar bir çok konutartışılırken bu gerici ablukanın örgütlü mücadele ileparçalanabileceği ifade edildi.

2. gün akşam programında sahneye çıkanMamak İşçi Kültür Evi Şiir Topluluğu, H.HüseyinKorkmazgil’in “Kızılırmak” şiirinden uzun birdinleti sundu. Aynı zamanda dinletiyi, birkaç ayönce amansız bir hastalıkta yaşamını yitiren şiirtopluluğu eski çalışanı Özge Karaguş’a ithaf ettiler.

Mamak İşçi Kültür Evi Şiir Topluluğu’nunardından sözü Eğitim Sen Genel Eğitim SekreteriBetül Korkut aldı. Korkut, tutuklu KESK’li kamuemekçilerini selamlayarak konuşmasına başladı.2002’den bu yana sergilenen AKP politikalarınıeleştiren Korkut, kadınlara yönelik saldırıları,kentsel dönüşüm projelerini, Roboski’yi, devletterörünü teşhir etti. Korkut, 4+4+4’ün de busaldırıların parçası olduğunu söyledi. EkimGençliği’nin festivali selamlayan ve gençliğindevrimci mücadelesini yükseltmeye çağıranmesajının ardından, Kızıl Bayrak gazetesi adınakonuşma yapıldı. Sermaye sınıfının kapsamlısaldırılarına değinen Kızıl Bayrak temsilcisi, ikiayrı sınıf ve iki ayrı dünya olduğunu, KızılBayrak’ın işçi sınıfını temsil ettiğini söyledi veKızıl Bayrak’a sahip çıkma çağrısında bulundu.

Program, Doğukan Kaya ve Deniz Aslanbaş’ınbirlikte söylediği türkülerle devam ediyor.

Türkülerin ardından Emekli Sen Genel BaşkanıVeli Beysülen söz aldı. Beysülen, Emekli Sen GenelMerkezi ve DİSK Ankara Bölge Temsilcisi KaniBeko’ya vekaleten festivale katıldığını söyledi.AKP’nin politikalarını eleştiren Beysülen, DİSK’ingeçmiş mücadelesini selamladı. Beysülenkonuşmasının devamında, Toplu iş ilişkilerikanununun çıkmamasından kaynaklı olarak işçisendikalarının yetki alamamasından, parasız eğitimisteyen öğrencilerin, gazetecilerin, seçilmişmilletvekillerinin tutuklanmasından bahsetti.Suriye’deki gelişmelere de değinen Beysülen,Suriye’de demokrasiyi ancak Suriye halklarınıngetirebileceğini söyledi. Emeklilerin mücadelesiningelecek nesillerin mücadelesi olduğunu söyleyen

Beysülen,birleşme ve mücadele etme çağrısını yükseltti.

Konuşmanın ardından Ve Sanat TiyatroTopluluğu “İvan” isimli oyunu oynadı. Alkışlarlaizlenen oyunun sonunda “Kurtuluş yok tek başınaya hep beraber ya hiçbirimiz!” sloganı atıldı.

Tiyatro gösteriminin ardından sanatçı Malikİnci’nin türkü ve deyişleri ile program devam etti.

2. gün programı Karagöz-Hacivat gölge oyunugösterimi ve ardından Mamak İşçi Kültür Evi MüzikTopluluğu’nun türkü ve marşlar seslendirmesi ilesürdü.

1.500’e yakın kişinin katıldığı festival programı, çekilen halaylarla son buldu.

Sınıfa yönelik saldırılar tartışıldı

Festivalin 3. günü İşçi Kültür Evi’ndegerçekleşen panelle başladı. “Sosyal yıkımsaldırıları ve örgütlenmenin önündeki engeller”başlığı altında yapılan panele TOGO işçileri ve GaziÜniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İşaya Üşürkatıldı.

Mamak İşçi Birliği Girişimi adına yapılanaçılış konuşmasında festivalin ortaya çıkış süreci vehedefleri anlatıldı. Ardından sermaye sınıfınıngerçekleştirdiği sosyal yıkım saldırılarına değinildi.

Panelde ilk sözü TOGO işçileri aldı. TOGOişçileri örgütlenme ve işten atılma süreçlerinianlattılar. Direnişe başladıkları andan itibarenkendilerine yönelik yapılan saldırılardan bahsettiler.Desteğe ihtiyaçları olduklarını söylediler ve ilericigüçlerin direnişe yeterince destek vermediklerikonusunda eleştiride bulundular.

TOGO işçilerinin ardından söz alan Prof. Dr.İşaya Üşür, 80’lerden bu yana uygulanan,sermayenin birikim modeli olan neo-liberalizmekarşı mücadele etmek gerektiğini, ancak asıl olarakkapitalizme karşı mücadeleyi temel almakgerektiğini söyledi. Kapitalizmin insan düşmanıolduğunu söyleyen Üşür, kapitalizmi yok edip,insanı esas alan bir düzen kurmak gerektiğinivurguladı.

9. Mamak Kültür-Sanat Festivali başarıyla gerçekleştirildi...

Yoksulluğa ve yozlaşmaya karşı binlerfestivalde buluştu

4 Agustos 2012 / Mamak

Page 23: SY Kızıl Bayrak 12-32

Ortadoğu’daki gelişmelere de değinen Üşür,verilen mücadelelerin etnik, ulusal vb. değil, sınıfsaltemele dayanması gerektiğini belirtti.

Konuşmaların ardından soru-cevap bölümünegeçildi.

Yağmura rağmen emekçiler alanda

Festivalin akşam programı yağmur nedeniylegecikmeli olarak başladı. Program, Ve Sanat TiyatroTopluluğu’nun sergilediği kısa oyunla başlarkenmodern kölelik olarak tanımlanan taşeron sisteminianlatan belgesel gösterimiyle devam etti.

Gösterimin ardından bir TOGO işçisi söz aldı.TOGO işçisi, TOGO’da çalışma koşullarını ve nedenörgütlendiklerini anlattı. Şu an direnişte olduklarınısöyleyen TOGO işçisi desteği ve dayanışmayıyükseltme çağrısında bulundu.

Konuşmanın ardından Yavuz Canpolat sahneyeçıktı. Canpolat’ın Türkçe ve Zazaca söylediğitürküler ilgiyle karşılandı.

Canpolat’ın ardından sahneye sanatçı Aytaç Polatve arkadaşları çıktı. Polat, çeşitli halk ezgilerindenoluşan türkülerini söyledi. Sanatçı Ezgi Saykan datürkülere eşlik etti.

Devrim şehitleri selamlandı

Festivalde son olarak Mamak İşçi Kültür EviMüzik Topluluğu tarafından devrim şehitleri anmasıgerçekleştirildi. Topluluk, saygı duruşunun ardındandevrim şehitleri için yakılmış ağıt ve marşlarısöyledi.

Anma esnasında “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”ve “Yaşasın devrim ve sosyalizm!” sloganları atıldı.

Festivalin 3. gününe de bini aşkın emekçi katıldı.Başarıyla gerçekleşen 9. Mamak Kültür SanatFestivali, mücadeleyi yükseltme ve alanlardabuluşma çağrısıyla sona erdi.

Festivalden notlar:* Festival alanına asılan pankartlarla sermayenin

savaş ve saldırganlığından dayatılan sefaletkoşullarına kadar bir dizi gündem işlendi.

* 3 gün boyunca yaygın bir şekilde Kızıl Bayrak

satışı yapıldı. * Festival komitesi, 3 gün boyunca “işçilerin

birliği, halkların kardeşliği” üst başlıklı bildiriyikullanırken, Suriye’deki gelişmelere ve festivale dair2 ayrı anketi festival boyunca kullandı.

* 3. gün, TOGO işçileri dayanışma amacıylafestival alanına stand açtı.

Kızıl Bayrak /Ankara

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012 Kültür-sanat

Başarıyla gerçekleştirilen 9. Mamak Kültür-Sanat

Festivali’ne katılan işçi ve emekçiler festivale ilişkin

görüş ve önerilerini gazetemizle paylaştılar.

Abdullah Çelik(TOGO işçisi):TOGO’da�direniş�şuanda�99.�gününde.Karşı�taraftan�hiçbirgörüşme,�geri�adım,iletişim�yok.Direnişimiz�sürüyor.Kanunların�çıkmasınıbekliyoruz�şu�anda,sendikalar�kanunu.Beklemedeyiz�yani.�Oçıksa�daha�farklı

işlemlere�gireceğiz.�İki�bayram�arası�daha�pozitifçalışmalarımız�olacak.�Mesela,�sendikamızınönerdiği�girişken,�atılgan�eylem�biçimleri�var.�Eğerkarşı�taraftan�talep�yoksa,�almayı�düşünmüyorsaona�göre�hareket�edeceğiz.�Festival�çok�güzel.Talepleri�var.�Biz�de�burada�derdimizi�anlatacağızhalka.�İnşallah�anlarlar.

Zeynel Hakverdi(Emekli): Daha�önce�birkez�daha�etkinliğekatılmıştım.�Etkinlikleriseviyorum.�Ne�kadarfaydalı�olursa,�mutluoluruz.�Bu�tür�etkinlikler,eylemlerin�sürekli�olmasıher�zaman�iyidir.�Öyleolmasa�bizi�istediklerigibi�oynatmayaçalışıyorlar.�İnşallah�buna

gençlik�müsaade�etmeyecek�diye�düşünüyorum.�Bizde�destek�olacağız,�emekli�olduk�diye�köşemizeçekilmeyeceğiz.�Her�zaman�böyle�etkinlikler�olsasevinirim.�

Nazire Ertürk(Fotoğrafçı): 3�yıldırburada�oturuyorum.�3yıldır�da�festivalekatılıyorum.�Tebrikediyorum�İşçi�KültürEvi’ni.�Harika,�çok�güzel.Yoksulluğa,�yozlaşmayakarşı�kültürel�anlamda,halkların�birliğikardeşliği�için�herdilden,�her�dinden,�her

mezhepten�insan�bir�araya�geliyor.�Bunlar�ezileninsanlar,�bu�sınıfın�insanları.�Çok�gurur�duyuyorum.İzlerken�de�gurur�duyuyorum.�Bütün�çalışanlara,emeği�geçenlere�teşekkür�ediyorum.

Veli Beysülen (DİSK/Emekli Sen Genel Başkanı):Festival�oldukça�önemli�bir�organizasyon.�Ankara�18yıldır�bir�yönetim�anlayışının�altında.�Yani�MelihGökçek�ekibinin�anlayışıyla�yönetiliyor.�Ankarakültür�ve�sanat�yönünden�yozlaştırılıyor.�Ben�İşçiKültür�Evi’ne�şunu�öneriyorum.�Bu�festivali�AnkaraSanat�ve�Kültür�Festivali�haline�getirelim�veAnkara’nın�değişik�bölgelerine�daha�uzun�süreli�-biray�olabilir,�15�gün�olabilir-�ama�her�gün�başka�biralana,�başka�bir�yere,�yani�Ankara’nın�başka�birsemtinde�bir�etkinlik�olarak�düzenleyelim.�Bence�budaha�doğru�olur.�Çünkü�Ankara’yı�yeniden�kültür�vesanat�merkezi�haline�getirmek�gerektiğinidüşünüyorum.�1980�öncesi�Ankara�kültür�ve�sanatyönünden�çok�güçlüydü,�ancak�Ankara�gerçektenson�yıllarda�çok�çoraklaştı.�Bu�alanda�ben�bufestivalin�bu�işlevi�görebileceğine�inanıyorum�ve�bukonuda�bir�önerim�olacak.�Bu�festivali�deönemsedim�gerçekten.�Tabii�ki�Ankara�demokratikgüçleriyle�birlikte�örgütleyelim�bunu.�Yani�bunuönerirken�sadece�İşçi�Kültür�Evi�yapsın�demiyorum.Bunu�Ankara�demokratik�güçleriyle�birlikte�Ankarasanat�kültür�festivali�haline�getirelim.�

Yani�birgün�burada�yapıyorsak,�ertesi�gün�başkabir�yerde�yapalım.�Batıkent’te�yapalım,�Çay�Yolu’ndayapalım,�Dikmen’de�yapalım,�neresi�olabiliyorsaorada�yapalım.�Çünkü�Ankara’nın�buna�ihtiyacı�var.

Murat Özer (İşçi):Daha�önceki�senelerdede�katıldım.�Şimdi�dekatılıyorum.�Yoksulluğave�yozlaşmaya�karşı�işçisınıfının�bir�cephesidir.Festival�bir�örgütlenmearacıdır.�Sadece�müzikvs.�kültürel�faaliyetlerinsergilenmesi�değil,�aynızamanda�örgütlenmearacıdır.�İnsanların�biraraya�geldiği,

dayanışmanın,�paylaşmanın�ortak�zeminininoluşturulduğu�bir�ortamdır.

Daha�önceki�senelerde�katıldığımda�güçlüolduğu�zamanlarda�oldu.�Bugün�de�baya�güçlü�biratmosfer�var.�En�önemlisi�de�devrimci�atmosfer�var.Sınıfın�bir�araya�gelebildiği,�kültürünü�yansıtabildiğiender�etkinliklerden�bir�tanesi...

Kızıl Bayrak / Ankara

İşçi ve emekçiler festivali değerlendirdi...

4 Agustos 2012 / Mamak

Page 24: SY Kızıl Bayrak 12-32

Kültür-sanat24 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

“Erik ağacı ömrü boyunca erik tanımadı.Şimdi ben nasıl inanayım sana

erik ağacıyım dersen,Fakat yine de biliyorum

kiO yine de bir erik ağacıİpucu yapraklarında…”

Bertolt Brecht (10 Şubat1898- 14 Ağustos 1956)

:

eserleriyle veyaşamıylaburjuvazininsanatçısıdeğil, işçisınıfının,

devrimin sanatçısıolma tercihini yaptı. Devrimcibir yazar, şair ve yönetmen

olarak Brecht amacınısanatıyla toplumsal

gerçeklere ayna tutmak ve budüzenin değişebileceğigerçeğini göstermek

olarak belirledi. Brecht’in“Sanat toplumsal hareketliliğin yapı taşlarındandır. Vebir üst yapı kurumudur. Doğru işlendiğinde bütüninsanların çıkarına olan gerçek kültürün ve yeni olansosyalist kuramın kurulması aracıdır” tanımlaması tamda mücadele ile sanat arasında kurulması gerekendoğru diyalektik bağın ifadesiydi. Bu bakış açısı ileBrecht sanatı mücadelenin bir aracı haline getiriyor,eserleriyle işçi sınıfına, mücadele bayrağı yükseltenlereumut aşılıyordu.

“Gök, yer ve rüzgarVe insanların yarattıkları

Kalabilirler amaSömürücüler

kalamaz.”Yukarıdaki dizeler kadar netti Brecht’in bilinci.

Nazi Almanyası döneminde yaşamış, iki büyükemperyalist paylaşım savaşı görmüş bir Alman olaraksafını net bir şekilde belirlemiş bir komünistti. Sanatıda bu ideolojik çerçevede gelişti. Eserleri ve dünyagörüşü sebebi ile pek çok kez yargılandı, senelercesürgün hayatı yaşadı, vatandaşlıktan çıkartıldı. Ancak ofaşizme ve emperyalist savaşa karşı mücadelesindenvazgeçmedi. İkinci emperyalist paylaşım savaşındansonra Berlin’e yerleşti ve dünya çapında ün kazananBerliner Ensemble tiyatro topluluğunu kurdu.

Marksist dünya görüşünü benimsemiş devrimci birsanatçı olarak sanatı burjuva düzenin sınırlarınahapsetmeye çalışan algıya savaş açmıştı. Sanatıayrıcalıklı bir işe, sanatçıyı ayrıcalıklı bir kimliğedönüştüren algıya karşı hayatın içerisinde olan,gerçekçi ve toplum için üretilen sanat anlayışınıbenimsedi. En önemli çalışmalarını ve eserlerini tiyatro

alanında verdi. Bu kapsamda “epik tiyatro” kavramınıgeliştirdi. “Epik tiyatro” kavramıyla geliştirdiği bakışaçısını şiirlerinde de uyguladı.

“Gözünle gördüklerineKulağınla duyduklarına

İnan sadece Gözünle gördüklerine

Kulağınla duyduklarına bile inanma.İnanmaktır başka bir şeye

Bir şeye inanmamak!”Oluşturduğu kuramla burjuvazinin sanatı “kurulu

düzenin devam etmesinin bir aracı” olarakkullandığının tespitini net bir şekilde yapar. Burjuvadüzenin değişmezliğini dikte eden, sorgulatmayan, biryanılsama oluşturarak sınıfsal çelişkilerin üzeriniörtmeye çalışan klasik sanat anlayışının en güzelteşhirini kendi sanatıyla yapar. Klasik sanat anlayışınınoluşturduğu yanılsamayı kırmak için Marksist dünyagörüşünün temelini oluşturan diyalektik materyalizmiyıkıcı bir silah olarak kullanır.

Epik tiyatro kuramıyla, klasik sanat anlayışınınizleyiciye dayattığı kendisini asla yerine geçemeyeceği,sahte karakterlerle “özdeşleştirme” ve bir takım özlem,öfke ve ihtiyaçlarını bu yolla “boşaltma” taktiğikarşısında kilit kavram olarak “yabancılaştırma”yıgeliştirir. Böylece kitleleri pasifizme yönlendiren klasiksanat anlayışının tersine sanatı sınıfsal özü iledeğerlendirir. Bununla birlikte toplum için sanatyaparken “tepeden inme”, didaktik bakış açısını yerer.Sanatı ile kitleleri düşünmeye, sorgulamaya teşvik eder.Bu da onun Marksist ideolojiyi kavrayışındaki netliğiniifade eder.

“Açmak lazım gözünüKavga başlarken ateşin ağzında duranın

Kendi davasına başkası sahip çıkarken seyredenler açın gözünüzü

…Kendi davası adına kavgaya girmeyen

Düşmanın davasında yenik çıkacak kavgadan.”Bütün bir yaşamıyla ve sanatıyla burjuva düzene

kafa tutan devrimci sanatçı Bertolt Brecht’in eserlerihalen güncelliğini korumaktadır. Burjuvazininölümünden sonra pek çok devrimci sanatçıya yaptığı“içini boşaltma” ve “metalaştırma” çabaları devrimcisanatçı Brecht’i de özel olarak hedef almaktadır. Kimizaman 11. Uluslararası İstanbul Bianeli’nde olduğu gibiBrecht modası geçmiş bir sanatçı olarak gösterilmeyeçalışılmakta, kimi zaman da devrimci yanlarıbudanarak popülerleştirilmektedir. Kuşkusuz kiyapılmak istenen Brecht’in güçlü bir şekilde işçilere,emekçilere ulaştırdığı dünyayı değiştirme vedönüştürme çağrısının karartılmasıdır. Ancak burjuvadüzenin tüm çabalarına rağmen Brecht’in işçilere,emekçilere umut taşıyan mücadele çağrısı tümgüncelliği ve çarpıcılığı ile sürmektedir.

B. Bahar

Bertolt Brecht: Mücadelenin, dünyayı değiştirme vedönüştürme eyleminin sanatçısı...

“Mücadele edenler yenilgiyeuğrayabilir, mücadele etmeyen

zaten yenilmiştir…”

Sanatçılar festivalideğerlendirdi...

Haldun Açıkgöz: Çok�doğru�bir�iş�yapıyorsunuz,özellikle�bu�mahallede.�Ben�buranın�gecekonduolduğu�dönemi�de�bilen�birisiyim.�Burada�halen,�bukültürün,�bu�damarın,�sınıfsal�damarın�var�olduğunugöstermek�adına�bunun�yapılmasının�çok�önemliolduğunu�düşünüyorum.�Sanırım�6-7�yıl�önce�birfestivale�katılmıştık.�Orada�da�bir�sokak�gösterisiyapmıştık�diye�hatırlıyorum.�Tuzluçayır’da,�İşçi�KültürEvi’nin�önünde�yapıldığı�dönemdi.�O�dönem�dekatılmıştım,�sonra�şimdi�gelebildik.�Ben�çok�doğrubuluyorum.�Yani�Alevilerin�de�Alevi�mahallelerinde,ya�da�bizim�bu�tür�mahallelerimizde,�ne�güzel�sınıfınmücadelesinin,�devrimcilerin�içinde�olduğu�bir�yerolarak�algılanmaması�gerektiğini�düşünüyorum.�Oyüzden�de�bunların�belki�burada�daha�fazla�yapılmasıgerektiğini�düşünüyorum.�İçimizdeki�insanların�dasınıf�mücadelesine�yeniden�yeniden�kazanılmasıgerektiğini�düşünüyorum.�

Mehmet Özer: Elbette�ki�bir�işçi�semtinde�bu�türkültür-sanat�faaliyetlerinin�olması�ve�yoksullarınsanatın�dilinden�yararlanması,�kendi�ütopyalarını,düşlerini,�sevinçlerini�ve�kederlerini�sanatın�diliyleseyretmiş�olmaları,�öğrenmiş�olmaları�önemli.Özellikle�savaş�çığırtkanlığının�çok�sık�olduğu,�Kürthalkına�ve�Suriye�halkına�yönelik�bir�savaşıngündemde�olduğu�günlerde,�halkların�kardeşliğişiarıyla�bir�etkinliğin�düzenlenmiş�olmasını�anlamlıbuluyorum.�Bu�tutumu�bir�tarz�olarak�algılıyorum�vearkadaşları�kutluyorum.�

Erdal Beyazgül: Buraya�daha�önce�katılmadım,�builk�katılışım.�Böyle�bir�etkinliğin�içerisinde�olmakgerçekten�gurur�veriyor.�Ben�de�burada�oturuyorum.Ben�de�Tuzluçayırlıyım.�Geçen�yıl�yurtdışındakikonserlerden�dolayı�buraya�katılamadım,�ama�busene�kısmet�oldu.�Buradayız,�birlikteyiz.�

Yavuz Canpolat: Emeklerine�sağlık,�gerçekten�çokiyi�çalışılmış.�Özveriyle,�emek�verilerek�yapılmış,halkla�bütünleşmeyi�sağlamış�diye�düşünüyorum.Kendilerini�tebrik�ediyorum.�Bundan�sonra�dayanlarında�olacağımı�söylüyorum.�

Erdağ: Mamak�Kültür-Sanat�Festivali’ne�ilk�olarak2004�yılında�gelmiştim.�O�zaman�Adana’daydım�veŞakirpaşa�İşçi�Kültür�Evi�Tiyatro�Topluluğu�ilekendimizin�çıkarttığı�bir�oyunla�gelmiştik.�İlk�olarakorda�oynamıştık.�Yıl�2012.�8�sene�sonra�yineburadayız,�yine�oynuyoruz.�Benim�için�önemli�biryerde�duruyor�Mamak�Kültür�Sanat�Festivali�ve�İşçiKültür�Evleri.�Bir�yanıyla�şimdiden�o�zamanabaktığımızda�kendimizi�geliştirmeye�çalıştık.�Mamakhalkının�bize�yönelik�tepkisinden�ve�geridönüşlerinden�kendimizi�bu�yönde�geliştirmeyeçalışıyoruz.�

Bir�yandan�da�duygusal�bir�yerde�duruyor.Oyunlarımızı�binlerce�insanın�karşısında�oynamak�vebir�şiar�altında�hareket�etmek�de�önemli.�Bu�seneişçilerin�birliği,�halkların�kardeşliği�şiarı�var.�Bu�şiarlaraltında�burada�olmak,�kendi�sözümüzüsöyleyebilmek,�insanlara�derdimizi�anlatabilmekbizim�için�çok�önemli.�İnsanlar�bir�şiar�altında�biraraya�gelmişler�ve�dayanışma�ve�buradaki�mücadelekültürü�senelerdir�Mamak’ta�ilmik�ilmik�örülen�birsüreç.�Dolayısıyla�burada�olmak�bile�başlı�başınayetiyor.�Ki�biz�burada�oyun�oynama�şansınıbuluyoruz.�O�yüzden�gene�teşekkür�ediyorum.�

Gökhan: Gönül,�daha�farklı�şekilde�katılabilmeyiisterdi.�Umarız�ki�seneye�daha�farklı,�belki�de�festivalöncesinden�bir�şeyler�hazırlayarak�festivale�destekolmayı�hedefliyoruz.�İşçi�Kültür�Evleri’ne,�bize�buortamı�sağladığı�için�teşekkür�ederiz.�

Kızıl Bayrak / Ankara

Page 25: SY Kızıl Bayrak 12-32

Gençlik Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012..

Sermaye hizmetkârı dinci rektörlerinatamaları yapıldı!

Sermaye iktidarının AKP eliyle üniversiteleredönük olarak hayata geçirdiği saldırılar bütün bir yazdönemi boyunca sürdü. Harçların kaldırılacağı veYÖK disiplin yönetmeliğinin değişeceği aldatmacalarıile üniversite öğrencilerinin parasız eğitimmücadelesine yönelik karalamalar devam etti.

Bu tarz haberlerin basına servis edilmesi,üniversitelere yönelik saldırıların artarak süreceğineişaret ederken, saldırıları üniversitelerde uygulamayakoyacak rektörlerin atamaları da tamamlandı.

“Bilim insanlarından” koltuk yarışı!

Rektörlük seçimlerinde hiçbir üniversiteöğrencisinin söz söyleme/görüş belirtme hakkı yoktur.Öğretim görevlilerinin katıldığı seçimler bilegöstermelik olmaktan öte bir anlam taşımamaktadır.Zira rektörlük seçimleri hakkındaki son ve kesin kararıcumhurbaşkanı vermekte, dilerse üniversitede yapılanseçim sonuçlarına göre geri sıralarda olan adayları bilegöreve atayabilmektedir.

Seçimin kendisi rektörler için de bir yarış olarakalgılanmaktadır. Öyle ki bu yarışta rektör adaylarıöğretim görevlilerine yönelik bin bir çeşit tehdit, baskıuygularken, bazı adaylar da rüşvet olarak mobilya,bilgisayar, Ipad gibi şeyler dağıtmaktadır. Seçimlereaday olarak giren profesörler, bilim insanı olmaktançok mafya veya rüşvetçi gibi davranmaktadır.Kendilerini “bilim insanı” sayan adaylar, rektörlükmakamının getireceği olanakları kullanma peşindeler.

Öte yandan, rektör atamalarının kesinleşmesindesaldırıların sorunsuz olarak hayata geçirileceğine dairverilen güvencenin yanında dinci-gerici partininşefine, bakanlarına ya da cemaatine yakın olmak daönemli bir etken olmaktadır.

Geçtiğimiz günlerde üniversitelerde sessiz sedasızyapılan seçimlerin ardından, YÖK tarafındanoluşturulan listedeki sıralamalarda iktidarın ihtiyaçlarıgözetildi. Çankaya Köşkü’ne gönderilen liste hemenhemen aynen kabul gördü. Cumhurbaşkanı AbdullahGül’ün onayından geçen listede 19 rektörün adıgeçiyor. Önemli birçok üniversitenin eski rektörleritekrar atanırken, bazı üniversitelerde yeni isimleratandı. Sermayeye hizmette kusur etmeyen, AR-GEfaaliyetleri ile üniversiteleri şirketlerin at koşturduğukurumlar haline getirmeyi kendine görev saymış eskive yeni rektörler yine liste başı oldu.

Geçtiğimiz dönemler rektörlük seçimleri üzerindendemokrasi tartışmaları yaşanmaktaydı. YÖK’ün yenibaşkanı Gökhan Çetinsaya da verdiği bir röportajda,“Rektörlük seçimlerinin mevcut haliyle üniversitelerebüyük zarar verdiği konusunda herkes hemfikir, bizzatseçimle gelen rektörlerimiz de dahil” demişti. Yalnızyönetmeliği uygulamaya devam eden Çetinsaya,işbaşına gelen rektörlerin yönetmelikten nasılfaydalandıklarını görmezden gelmektedir. Şu ankiYÖK yasasında yer alan seçim yönetmeliğinde,öğretim görevlileri tarafından seçilen adaylardan 6tanesinin adı YÖK’e gönderilir, 6 adayın sıralamasınıistediği gibi yeniden düzenleyen YÖK,cumhurbaşkanlığına 3 adayın ismini gönderirdi.Cumhurbaşkanı da 3 adaydan istediği biriniüniversiteye rektör olarak atardı. Anti-demokratikseçim yönetmeliğinde yasal olanakların bulunmasıiktidarın elini kolaylaştırmaktaydı.

Yeni atamalarda ise bu tarz yasal olanaklara birkaçistisna dışında pek ihtiyaç duyulmadı. Zira 19rektörden 13’ü kendi üniversitesi tarafından birincisıradan seçilmişti. İstisnalardan biri olan GaziÜniversitesi’nde 5. sıradan seçilen aday,cumhurbaşkanı tarafından rektör olarak atandı.

AKP’nin hizmetkârı rektörler!

Cumhurbaşkanı tarafından ikinci kez yapılan rektöratamalarında da dinci-gerici AKP’niniktidarlaşmasının belirtileri görülmektedir. Bir öncekirektörlük seçimlerinde düzeniçi bir çekişme halindegeçen rektör atamaları, yeni dönemde hiçbir gürültü-patırtıya sebep olmadan gerçekleşti. Dört yıldır AKP’lirektörlerin üniversitelerin başında bulunması, öğretimgörevlileri kadrolarında birçok değişikliğe sebepolurken, birçok öğretim görevlisini de “düşünceevriminden” geçirerek rektör ve iktidar yanlısı halegetirdi. Rektörlerin icraatlarına sessiz kalmayanöğretim görevlileri ise mesleklerinden uzaklaştırılmaveya disiplin cezaları ile korkutularak yeni dönemdeitâate zorlandılar.

Atanan rektörlerin, AKP iktidarının yeni dönemdeüzerine eğildiği “dindar nesil” programınaüniversiteler ayağından destek olacakları belli oluyor.“Her üniversiteye cami” yapımıyla başlatılan dinci-gerici süreç, birer bilim merkezi olan üniversitelerindin odaklı hareket eden merkezler olacağını gösteriyor.Üniversitede 5. sıradan seçilen ve cumhurbaşkanıtarafından atanan Gazi Üniversitesi’nin yeni rektörüProf. Dr. Süleyman Büyükberber’in yeni dönemdeuygulamaya koyacağı saldırılar verdiği röportajlardanda ortaya çıkıyor. Büyükberber, yaptığı açıklamada“Bilim insanı ‘bilimin dini milliyeti’ olmazsöylemleriyle içinde bulunduğu devletin ve milletinekmeğini yerken ona sövemez, bilim adına bile olsaonu incitemez” sözleriyle üniversiteye hakim kılınacakegemen ideolojinin habercisi olmaktadır.

Yeni atanan rektörlerin yanında, bir kez daha görevbaşına getirilen rektörlerin geçmiş dönemkiuygulamaları yeni dönemde de iktidara hizmet etmeyedevam edeceklerinin işaretini vermektedir. Yenidenseçilen YTÜ Rektörü Prof. Dr. İsmail Yüksek, yenivizyonunun 2023 olduğunu açıklamaktadır. Görüldüğü

üzere, iktidarın kendisine hedef olarak koyduğu 2023yılı rektörler için de yeni dönem hedefi olabilmektedir.Sözkonusu rektörler şimdiden kendilerine iktidarlaaynı yolu çizerek makam koltuklarını uzun süre işgaledeceğe benziyorlar.

Söz-yetki-karar hakkı için mücadeleye!

Atanan rektörlerin misyonlarına uygun hareketedecekleri görülüyor. İktidardan aldığı desteğikullanan rektörlerin gençliğin mücadelesini boğmakiçin eliden geleni ardına koymacakları şimdiye kadaryaptıklarından bellidir. Yeni dönemde öğrencilere veöğretim görevlilerine yönelik hak gaspları gündemegelecektir. Üniversitelerde derslikler, yurtlar,yemekhaneler gibi bir çok sorun varken kampüsleresivil polis mekanları ve cami açmayı düşünenlerinniyeti gençliğin örgütlenme alanlarını ortadankaldırmaktır.

Tüm bunlar karşısında gençliğe düşen görev ise‘söz, yetki ve karar hakkı’ için mücadeleyibüyütmektir.

A. Armanç

Cami ile fakülte aynı kefede Dinci gericiliğin üniversitelere yönelik saldırıları tüm hızıyla sürüyor. Daha önceki “her üniversiteye cami

lazım” sözlerinin ardından çalışmalarına hız verilen camilerin bir yenisi de Kars’ta bulunan KafkasÜniversitesi Yerleşkesi’ne yapılmaya başladı.

Caminin temel atma törenine katılan Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, burada yaptığı konuşmada camiile fakülteyi aynı kefeye koydu. “Üniversitelerimizin kampüslerinde camilerin bulunması, fakültelerinbulunması kadar ehemmiyetlidir. Birini öbürüne tercih etmek doğru bir yaklaşım değildir” diyen Bozdağ,dinci gericiliğin üniversitelerdeki hesaplarını bir kez daha açıklamış oldu.

Üniversitelerde cami yaptırma dernekleri

Öte yandan, üniversitelerde cami yapımına paralel bir biçimde cami yapımını organize edecek derneklerinkuruluşu da hız kazandı. Bu derneklerin başkanlıkları, cami yapımının dinci gericilikle beraber sermayedarlarada hizmet ettiğini gösteriyor. Örneğin Adıyaman Üniversitesi Cami ve Külliye Yaptırma ve Yaşatma DerneğiBaşkanı Orhan Uslu Saf, Hazır Beton, Saf Et Kombinası, Saf Madencilik A.Ş şirketlerini bünyesindebarındıran Safoğulları A.Ş’nin Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı yapıyor.

ekimgencligi.net

Page 26: SY Kızıl Bayrak 12-32

Sermayenin dinci-gerici hükümeti kadınlarayönelik saldırılarına hız kesmeden devam ediyor. Sondönem gündemde olan kürtaj tartışmaları vesonrasında hükümet tarafından alınan kararlarlasaldırılar sürerken şimdide uygulamalar başladı. Buhafta içinde medyaya yansıyan haberler kürtajkonusundaki saldırganlığının artarak devam edeceğinigöstermiş oldu.

Yaşanan bir olaya bakarsak, “İstanbul Eyüp’te‘daha önce yasadışı kürtajdan ve bir bebeğin ölümüneneden olmaktan yargılanan bir jinekologunmuayenehanesinde, 5 aylık hamile olan S.E.’ye kürtajyapılacağı” iddiasıyla S.E. ve bir akrabası gözaltınaalındı. Savcının talimatıyla hakkında “Kürtajyaptırmaya teşebbüs’ suçundan işlem yapılan kadınserbest bırakılırken birlikte geldiği akrabasının ise‘Kürtaj yaptırmaya yardım etme ve azmettirme’suçundan ifadesine başvuruldu.” Bu olay kadınlarayönelik psikolojik ve fiziksel baskının önümüzdeki

günlerde çok daha artacağını gösteriyor. Son hazırlanan taslakta kürtaja 10 hafta sınırı

konulmuş ve bu sınırı aşana mahkeme yoluylamüdahale edileceği ifade edilmişti. Bu yasal zeminedayanılarak gözaltıyla başlayan süreç tutuklamalarladevam edecek. Bu baskılar yetmemiş olacak ki birde “Sağlık personeline istemli kürtaj konusundagörevden çekilme hakkı” maddesi konarakkadınlara kürtajı seçme hakkı tanınmamış oldu.Bunun örneğini de geçtiğimiz haftalardayaşamıştık. Kürtaj tartışmasıyla başlayan süreçsezaryen doğumu da engellemeyle sürmüştü. Vegeçen haftalarda bir kadın, doktorların ısrarısonucu sezaryen ile doğum yapmayınca çocukanne karnında ölmüştü.

Önümüzdeki günlerde bu gibi olaylarımaalesef hep duyacağız. AKP hükümetinin

Sağlık Bakanı ise meclisin açılışıyla birlikte yenisaldırıları da hayata geçireceğini duyurdu. Bu paketiniçinde kürtaj başta olmak üzere kadınların doğumhakkına dair genel düzenlemeler ve doğumu kontrolaltına alma amacıyla yapılan düzenlemeler tek birpaket içerisinde sunuluyor. Sağlık Bakanı her fırsattada bu uygulamaların yasak olmadığını söyleyerek işçi-emekçilerde kafa karışıklığı yaratarak gelecek tepkileridizginleme yoluna gidiyor. Yeni düzenlemeyledoktora, “kürtaj yapmama hakkı” sağlanırken, fazlasezaryen yapılan hastanelere denetim getiriliyor.Kadını “üreme sağlığı” kıstasında değerli gördüğünüsöyleyen Bakan ‘doğum izninin’ artırılacağını söyleyipkadını eve hapsediyor. Kadınların çocuk doğurmaktanbaşka işlerinin olmadığını düşünen gerici-dinci AKPbizler sessiz kaldığımız müddetçe saldırılarını,baskılarını sürdürecektir. Artık yeter diyelim. İşçi-emekçilere ve özelde kadınlara yönelik artan faşist,gerici ve baskıcı uygulamalara son verelim. Bu güçelimizde ve bunu kullanalım. Yarın geç olabilir.

Z.Can

Kadın26 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Sermaye devleti kürtajpolitikasını adım adım

hayata geçiriyor!

Kadının kurtuluşusosyalizmde!

Kadına�yönelik�şiddet�ve�cinayet�haberleriniartık�kanıksadık.�Şimdi�kadına�yönelik�şiddet�vecinayet�haberleri�duymazsak�şaşırıyor�halegetirildik.�“Ankara’da bir polis, tartıştığı eski

karısını beylik tabancasıyla vurarak öldürdü”,

“Ayşe Yılbaş’ı “bir cuma günü ezan vaktinde”

öldürmekle tehdit ettikten sonra dediği şekilde

öldürdü.” Bu�gibi�haberler�günlük�yaşantımızoldu.�Ve�hiçbir�önlem�alınmadan�her�günöldürülüyoruz.�Devlet�her�cinayet�haberinde�biraçıklama�yapıyor.�Kocaları�hapse�atarım,�orduyu,jandarmayı,�polisi�bilgilendiririm,�savcılıktankoruma�çıkartırım�ve�en�sonunda�imamlarıgörevlendiririm.�

Sermaye�devletinin�kadına�yönelik�şiddeti�vecinayeti�önleyici�yöntemleri�bunlar.�Ama�kadınsorunun�ve�bunun�yansımalarını�yaratan�sistemkapitalizm�olduğuna�göre�bu�yaşanan�cinayetlerinönüne�yine�kendisi�geçebilir�mi?�Bu�mümkündeğil,�çünkü�bu�sistem�şiddete,�cinayete,�tecavüzedayalı�bir�sistem.�Kendi�ürettiği�bir�şeyi�yokedemez.�Bu�kendisiyle�çelişmek�olur.�Bugünkadına�yönelik�şiddetin,�cinayetin�gündemegelmesinin�tek�sebebi�ise�sorun�karşısında�ortayakonan�tepki�ve�eylemlerdir.�İşçi-emekçi�kadınlarsokaklarda�bu�sorunu�gündeme�taşıdığı�içindevlet�bir�şeyler�yapma�ihtiyacı�duyuyor.�Yoksaşiddetmiş,�cinayetmiş,�tecavüzmüş�umurundadeğil.�Umurunda�değil�çünkü�bunların�faillericezalandırılmıyor�hatta�ödüllendiriliyor.�

Devlet�sistematik�bir�şekilde�işkenceyi,cinayetleri�ve�şiddeti�destekliyor.�Bugünişkenceci,�tecavüzcü�polis�şefi�Selim�Ay’ı�nasılkoruduğu�ortadadır.�Bizler�artık�kadına�yöneliksaldırı,�cinayet,�taciz-tecavüz�haberleri�duymakistemiyorsak,�yaşamak�istemiyorsak�örgütlü�birşekilde�karşı�duralım.�Gerçekten�özgür�yaşamakistiyorsak,�öldürülme�korkusu�duymadan,�şiddete-tecavüze�uğrama�korkusu�duymadan�yaşamakistiyorsak�mücadele�edip�kadının�gerçek�kurtuluşuolan�sosyalizmi�kurmak�için�çaba�harcamalıyız.Kadının�insan�gibi�yaşadığı,�sömürünün,�şiddetinve�cinayetlerin�yaşanmadığı�sosyalist�sistem�bizimtek�kurtuluşumuzdur.

Z. Can

Kadın�cinayetlerini�durdurma�vaatleriyle�yasal�düzenlemeler�getiren�sermaye�hükümetinin�maskesi�düşmeyedevam�ediyor.�Kadınlara�koruma�sağlandığı�ve�şiddetin�önüne�geçildiği�iddia�edilse�de�her�gün�yeni�bir�kadıncinayeti�haberi�geliyor.�

4�Ağustos�günü�Çorum’da�İrfan�A.�adlı�kişi�‘arkadaşlık�isteğini’�kabul�etmeyen�2�çocuk�annesi�HülyaGençoğlu’nu�yol�ortasında�tabancayla�vurup�öldürdü.�

Günlerdir�cep�telefonuyla�rahatsız�ettiği�kadını�sokak�ortasında�vuran�İrfan�A.�gözaltına�alındı.�Kadın�cinayetlerindeki�artışın�önünü�almayan�sermaye�hükümetinin�tüm�yalanlarına�karşın,�düzen�işlenen

cinayetleri�de�aklamaya�devam�ediyor.�Antalya’da�4�yıl�önce�kendisini�‘aldattığı’�iddiasıyla�6.5�aylık�hamile�eşini�öldürmekten�tutuklanan�Suat�D.�için

Yargıtay�ağır�tahrik�indirimini�eksik�bularak�cezasının�düşürülmesini�istedi.�Aldığı�cezada�zaten�ağır�tahrik�indirimiuygulanmış�olmasına�rağmen�Yargıtay�kararı�sonrası�cezasından�3�yıl�4�ay�daha�düşürüldü.�

2�Ağustos�günü�görülen�başka�bir�kadına�şiddet�davasındaysa�Fatma�Şen’i�bıçak�zoruyla�balkondan�atlamayazorlayan�Çetin�Şen�için�“intihara�teşebbüs”�gerekçesiyle�dava�açıldı.�Çetin�Şen’in�sistematik�şiddetine�maruz�kalankoruma�kararı�çıkartan�fakat�polislerin�baskısıyla�ölüme�terk�edilen�kadın�dokuz�ameliyat�geçirdi�ve�iki�bacağındasekiz�kırık�oluştu.�Fatma�Şen,�bir�aydır�hastanede�tedavi�görüyor;�sakat�kalma�ihtimali�bulunuyor.�

Polis�Akademisi�Başkanı�Remzi�Fındıklı�gibi�kadınlara�hakaret�içeren�gerici�açıklama�sahiplerininödüllendirildiği,�düzen�yargısının�‘namus’,�‘töre’�gerekçeleriyle�ceza�indirimine�gittiği�bir�düzende�kadın�cinayetleriengellenmek�bir�yana,�azaltılmaz�bile.

Kadın cinayetlerinde herşey aynı

22 Temmuz 2012 / Istanbul

Page 27: SY Kızıl Bayrak 12-32

Avrupa Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Tekellerin sponsorluğundaolimpiyat

Antik çağda kökleri M.Ö. 776 yıllarına dayananolimpiyatlar yumruk yumruğa dövüş, el ve atarabalarıyla sürat yarışı gibi müsabakaların yer aldığıgösterilerdi. 1892 yılında Fransız pedagog ve tarihçiBaron Pierre de Coubertin çeşitli ulusları birbirineyaklaştırıp kaynaştıracak, dünya gençliğini ırk, din vepolitik kavramlar gözetmeksizin, spor ve sportmenceyarışmalar yoluyla birleştirecek bir spororganizasyonunun düzenlenmesi fikrini dilegetirmişti.

Olimpiyatlara damgasını vuranpazar ekonomisidir

Oysa günümüzde olimpiyatlara damgasını vuranpazar ekonomisidir. BP, Dow Chemical, Rio Tinto,Coca Cola, Mc Donald’s gibi insalığı tehdit eden,doğanın tahribatına yol açan tekellerin olimpiyatlarınmilyonluk sponsorları olmaları da bunun birgöstergesidir.

Londra Olimpiyatları’nın ana sponsorlarındanDow Chemical – Union Carbide isimli dev kimyaşirketi, 1984 yılında Hindistan’ın Bhopal kentindeyaşanan ve etkileri bugün bile devam eden endüstriyelatık faciasının sorumlusu.

Dow Chemical – Union Carbide tekelinin Bhopalşehrinde kurduğu fabrikadan 40 ton metil isosiyanatgazının dışarı atılmasının yol açtığı facia sonucu ilküç gününde 8 bin kişi yaşamını kaybetmişti. Ölenlerinsayısı daha sonra 25 bine ulaştı. Faciada 500 bindenfazla kişi de zehirlenmişti.

Amerikalı kimya devi şirketin “yan” faaliyetleriarasında Pentagon’la ortak silah üretimi de var.Üretilen kimyasal silahlar arasında hardal gazı,napalm bombası ve beyaz fosfor olduğu iddiaediliyor.

Zehir tüccarları:Dow Chemical – Union Carbide

Dow Chemical 1961–1971 yılları arasındaAmerikan ordusunun Vietnam halkına karşı, Laos’unbir bölümünde ve Kamboçya’da kullandığı Dioxin

içeren gazın da üreticisi. Bu gaz bölgede 3 milyonkişinin kansere yakalanmasına ve sakat doğmasınasebep oldu.

Hindistan’da Bhopal’da facianın sorumlusu UnionCarbide’yi 2001’de satın alan Dow, Bhopal felaketiiçin hiçbir sorumlulukları bulunmadığını belirtmişti.Kaza sonrası bölgenin tamamen zehirli gazlardanarındırılması, zarar gören halkın tedavilerinin detamamlanması için en az 8 trilyon dolar ödemesigereken Dow Chemicals şirketi yetkilileri ise buiddiaların gerçekleri yansıtmadığı iddiasında.

Aradan geçen 28 yıllık süreçte kazadan etkilendiğihalde hayatta kalma şansına sahip 300 bin Bhopallikanserden körlüğe kadar birçok hastalığa yakalandı vehalen kronik ve yaşamlarını kısaltan hastalıklarlaboğuşmakta. Bölgede sakat doğum oranı çok yüksekdüzeylerde seyrediyor. O günden bu güne binlercebebek çeşitli anormallikler taşıyarak dünyaya geldi vepek çoğu çocukluklarını bile yaşayamadan öldü. Yinebugünkü istatistiki verilere göre Bhopal’de her ay30’u aşkın insan kazanın neden olduğu hastalıklarnedeniyle ölüyor.

Ve Bhopal canavarı, Dow Chemical-UnionCarbide isimli şirket, dünyanın bir başka kentindesportif olimpiyatların ana sponsoru oluyor.

“Dow’un Olimpiyatları dazehirlemesine izin verme”

Bir seneye yakın bir süredir ilerici kişiler, kurumve kuruluşlar, sporcular, Dow tekelininsponsorluğunun olimpiyatın ruhuna aykırı olduğunusöyleyerek, İngiliz hükümetine Dow Chemicals’ınLondra Olimpiyatları’ndaki sponsorluk anlaşmasınıiptal etmesi çağrısında bulunmuşlardı. DowChemicals sponsorluğunun “kurbanların mezarınınüzerinde dans etmek” anlamına geldiğini, şirketinzehirli atığı temizlemeye yanaşmadığını döne dönedile getirmişlerdi.

Bhopal mağdurlarını desteklemek için dünyagenelinde spor organizasyonları düzenlenirken, 25 bininsanın ölümü ve yüzbinlercesinin sakat kalması buülkede herhangi bir değişikliğe yol açmadı.

Arabistan veBahreyn’de eylemler!

Suudi�Arabistan’da�krallığa�karşı�3�Ağustos�cumagecesi�yapılan�eyleme�polis�saldırısıyla�büyüyenöfke,�18�yaşındaki�gencin�ölüm�haberiyle�sokaklarataştı.

Ölüm�haberinden�sonra�başta�Şiiler�olmak�üzereemekçi�halk�sokaklara�döküldü.�Hüseyin�Yusuf�el-Kallaf�için�yapılan�eylemlerde�de�polis�emekçilerinüzerine�ateş�açmaktan�geri�durmadı.�Polissaldırısında�iki�kişi�vuruldu.�Temmuz�ayında�Suudipolisi�iki�göstericiyi�daha�öldürmüştü.

Suudi�Arabistan’ın�petrol�kaynakları�açısındanzengin�bölgesi�Doğu�Eyaleti’nde�emekçiler,�siyasitutukluların�serbest�bırakılması,�ifade�ve�eylemözgürlüğü�önündeki�engellerin�kaldırılması�ve�sünniayrımcılığına�son�verilmesini�istiyor.�Geçen�yılOrtadoğu’daki�eylemlerin�bir�yansıması�olarakşubat�ayında�başlayan�protestolara�Bahreyn�veSuudi�krallığı�şiddetle�karşılık�vermişti.

3�Ağustos�cuma�günü�Suudi�Arabistan’la�eşzamanlı�yapılan�protestolara�Bahreyn�polisininsaldırısı�sonucu�çok�sayıda�yaralı�ve�tutuklununolduğu�belirtiliyor.�Gaz�bombası�ve�plastik�mermikullanılan�saldırıların�üç�günlük�bilançosu�45�yaralıve�40�tutuklu.�

Bahreyn�ve�Suudi�Arabistan’da�krallıklarınsaldırganlığı�ortaklaştırılmış�Suudi�ordusu�bizzatBahreyn’deki�eylemlere�saldırmıştı.�Suudiordusunun�binlerce�askeri�Bahreyn�topraklarındabulunuyor.�Arabistanlı�eylemciler�Arabistan�veBahreyn�emekçi�halklarını�eş�zamanlı�eylemleryapmaya�davet�ederek�mücadeleyi�ortaklaştırmayaçağırıyorlar.

İşgal, grev, direniş! Dünyanın�bir�çok�ülkesinden�işçi�ve�emekçilerin

hak�arama�mücadeleleri�devam�ediyor.�“İşgal,�grev,direniş!”�şiarı�dünyanın�dört�bir�yanında�hayatbuluyor.

ABD’nin�Houston�eyaletinde�temizlik�iş�kolundaçalışan�700�temizlik�işçisinin�insanca�yaşayabilecekücret�talebi�için�başlattıkları�grev�3.�haftasında.�50büronun�temizliğini�yapan�temizlik�işçileri�10�dolarsaat�ücreti�talep�ediyorlar.�Temizlik�işçilerinin�şuanki�ücreti�8,35�dolar.�Geçtiğimiz�hafta�işçilertaleplerini�dile�getirmek�ve�patronun�üzerindebasınç�uygulamak�için�binaların�önünde�başlattıklarıoturma�eylemine�polisin�saldırması�sonucu�birçokişçi�gözaltına�alındı.�Diğer�şehirlerden�temizlikişçilerinin�de�grevle�dayanışma�eylemleri�sürüyor.

Kolombiya’da�bir�haftadan�beri�300�Fenecodemiryolu�işçisi�grevde.�İşçiler�yüzde�15�ücret�artışıve�2009�yılında�greve�giden�ve�işten�atılan�30arkadaşlarının�tekrar�işe�alınmasını�talep�ediyorlar.

La�Jagua’daki�kömür�ocaklarında�çalışan�madenişçilerinin�de�daha�fazla�ücret�ve�daha�iyi�çalışmakoşulları�için�başlattıkları�grev�üçüncü�haftasınagiriyor.

Lübnan’da�Électricité�Du�Liban�(EDL)�tekelindeçalışan�elektrik�işçilerinin�üç�ay�önce�başlattıklarıgrev�sürüyor.�İşçiler�daha�fazla�ücret�ve�kadroluçalışma�talep�ediyorlar.�Greve�sözleşmeli�işçiler�veelektrik�faturasını�tahsil�eden�görevliler�çıkmıştı.Grevci�işçiler�EDL�merkez�binası�işgalini�desürdürüyorlar.

Afrika’nın�güneydoğusundaki�Malavi’dehükümet�IMF�diktası�nedeniyle�para�birimiKwacha’nın�değerini�yüzde�49�düşürmüştü.�Ülkedeenflasyon�oranı�halen�yüzde�18,3’lerde�seyrediyor.�

Page 28: SY Kızıl Bayrak 12-32

Güncel28 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

Kanla yazılan tarihsilinmez / silemezsiniz!

Sermaye hükümetine onyıllarını adamış, yıllarcaparlamento denen ahırın en temel temsilciliklerindeve sözcülüklerinde görev almış biri olan‘Cumhurbaşkanı’ Abdullah Gül şimdi de çıkıp bizeUlucanlar tarihini anlatmakta, ‘demokrasi’ ve ‘adalet’kelimelerini cümle içinde kullanabilme cüretigösterebilmektedir. Buna izin vermeyeceğiz! Bizlerorada, o zindanda yüreğinden bir parça bırakanlar,değerlerimizi çiğneyen bu alçakların konuşmalarınasessiz kalmayacağız.

Abdullah Gül de bu devleti temsil eden en sıradanmemur kadar Ulucanlar’da dökülen kanı ellerindetaşıyor. İkiyüzlülük, riyakarlık aymazlık adınasöylenebilecek her şey bu zat için kullanılabilir.Geçmişi unutma ve unutturma konusunda ne kadargüçlü oldukları belli ama bugünü de mi görmezler.Ulucanlar’da yiğit devrimcileri katledenler sırf bir ayiçerisinde kaç devrimciyi, Kürt emekçisini katletti?Hasan Selim Gönen’in infazını hazırlayanlar, AliÇelik’in tusak düştüğü andan itibaren işkenceyleölümünü hazırlayanlar, Kürt halkının üstüne bombayağdıranlar, 11 yaşındaki Mazlum Kaya’yı gazbombasıyla katledenler kendileri değilmiş gibi bizezulümden dem vuruyorlar.

Abdullah Gül, müze haline getirilen UlucanlarCezaevi’ni ziyaretinden sonra “demokrasinin veadaletin olmadığı yerde zulümden başka bir şeyolamayacağını gösteren yaşayan bir abide” olduğunubelirterek “O hücrelerde ve koğuşlarda yaşananlarınbir daha ebediyyen yaşanmaması için demokrasimizive haklarımızı kıskançlıkla korumalıyız” cümlesinikurdu. Buradan Gül’ün açıklamasına bir yanıtveriyoruz. Kıskançlıkla korumak değil kazanmakolacak. Bu düzen var oldukça göremeyeceğimiz,hissedemeyeceğimiz demokrasi ve haklarıkıskançlıkla kazanmak için bütün mücadelemiz.Esasta bugün ellerinde tuttukları ve sadece kendileriiçin uyguladıkları bir demokrasi ve hak tanımıolabilir. Ama biz hiçbir zaman biat edip onlarınicazetindeki demokrasi ve hakları istemedik. Gül gibiasalak sermaye devleti temsilcilerinin ufkunda bileolmayacak bir eşitlik ve özgürlük kavgasıdır bu!

Gül, 1970 yılında cezaevinde yatan bir arkadaşınıziyaret ettiği için Ulucanlar’ın eski halini bildiğinivurgulayarak şunları söylemiş: “Merhum BaşbakanEcevit’in de kaldığı ünlü Hilton Koğuşu’ndanbaşladık, tecrit hücrelerini, avluları, koğuşları gezdik.Her bir köşede acı hatıralar vardı. Cezaevinden yolu

geçenlerin dinledikleri türküler, mektupları, eşyaları,haklarındaki kararlar ve siyaset adamları, düşünceinsanları, entelektüeller, gazeteciler, din alimleri,gençlik liderleri...”

Gül hem turistik bir geziye çıkıyor hem de acıdolu hisler taşıyor. Gül’ün gözleri timsahgözyaşlarıyla doluyken bile konuşması gerçekliktenuzak. Onun acılar gördüğü koğuşlarda,havalandırmalarda biz hala tebessümle dolaşıyoruz.Orada on yiğit devrimciyi kaybetsek de devrimdavasının sarsılmaz iradesini dost düman önünde birkez daha ateş çemberlerinden geçirdik. Biz ohavalandırmaları yoldaş sıcaklığında sarılmalarla,Ümit’in koğuşları çınlatan kahkahalarıyla anıyoruz.Duvarları mermi deliği doluyken bile dalga geçenÜmitler bize bunu öğretti. Biz yas tutmuyoruz ki siznasıl orada acıyı hissedeceksiniz! Cinayet mahalinedönen katilden beterdir bu açıklamalara imza atandevlet zatları...Gül, Ulucanlar Cezaevi’nde 6 Mayıs 1972’de idamedilen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ınboyunlarına asılan yaftaları incelerken verdiğimesajında, darbe dönemlerine atfen “Ulucanlar banabir kez daha, demokratik bir hukuk devleti olmanınne kadar kıymetli olduğunu hatırlattı” diyor.Ulucanlar Cezaevi’ndeki kanlı katliamlar sadecedarbe dönemlerinde değil bizzat Gül’ünde içindeolduğu ‘demokratik’ parlamentoların kararlarıylahayata geçirildi.

Ulucanlar Ankara’nın göbeğinde bir gurur anıtıdır.Yılmayan, teslim alınamayan, yenilmeyen iradelerinbakıp da göğüs kabarttığı. “Biz burada öldük amayenilmedik” dediği bir anıtmezardır. Biz orada hüznüdeğil kavgamızın kızıl karanfillerini bıraktık. Bizoraya kızıl bayraklarımızı astık. Ümit’lerden önce desonra da Ulucanlar direniş anıtı olarak anıldı. Şimditusakları olmasa da müze denilerek yapmacık tarihanlatımlarına konu edilse de Ulucanlar duvarlarındanboyanarak silinse de “kanla yazılan tarih silinmez!”Ve bizler sildirtmemek için elimizden geleniyapacağız. Ümit, Habip, Önder, Mahir, Ulaş, Ahmet,Zafer, Aziz, Halil, İsmet uğruna öldükleri kavganındeğerlerini büyüttüler. El uzatan her asalak bilmelidirki bu değerleri yok edemeyeceksiniz! Geçmişimizindeğerleriyle Ulucanlar’da elbet yine kızıl bayrağıgöndere çekeceğiz!

Ümit Altıntaş’ın kardeşi

Analar: Peşinizibırakmayacağız!

Eylemlerinin�384.'sünü�yapan�CumartesiAnneleri,�Abdurrahim�Demir'in�akıbetini�sorarak,hem�kayıpların�hem�de�sorumluların�peşinibırakmayacaklarını�açıkladılar.�

Galatasaray�Lisesi�önünde�biraraya�gelen�kayıpyakınları�ellerinde�kayıpların�fotoğraflarını�tutarak,oturma�eylemine�başladılar.�

Eylemde�ilk�olarak�Abdurrahim�Demir'in�abisiMehmet�Demir�söz�aldı.�Demir,�annesinin�kendisinigördüğü�her�anda�“kardeşin�nerede�buldun�muonu?”�diye�sorduğunu�belirtti.

Murat�Yıldız'ın�annesi�Hanefi�Yıldız�da�söz�alarakbir�konuşma�yaptı.�Anne�Yıldız,�Erdoğan'ın�Suriyeiçin�söylediği�baskı�ve�katliam�sözlerini�hatırlatarak,aynı�baskının�Türkiye'de�kendileri�tarafındanyapıldığını�belirtti.�Anne�Yıldız,�17�yıldırgörülmediklerini,�başka�ülkelere�sahte�gözyaşıdöken�devlet�yetkililerini�kınadığını�ifade�etti.�Ölenasker�analarına�çağrı�yapan�anne�Yıldız,�TansuÇiller,�Mehmet�Ağar�ve�Tayyip�Erdoğan'ınbirbirinden�farkı�olmadığını,�asker�cenazelerinekatılıp�döktükleri�gözyaşlarına�kanmamalarını,Cumartesi�Anneleri�ile�birlikte�acılarınıortaklaştırmaları�gerektiğini�vurguladı.�

İnsan�Hakları�Derneği�Gözaltında�Kayıplara�KarşıKomisyon�adına�açıklamayı�Neriman�Deniz�okudu.Son�günlerde�Şemdinli'deki�köy�boşaltmalarına�veaskeri�operasyonlara�vurgu�yapıldı.�

Açıklamada�şunlar�söylendi:�“Başka�topraklarınzalimlerine�hak,�vicdan,�insanlık�dersi�verenbaşbakan�Erdoğan,�ağlamaktan�gözpınarlarıkuruyan,�yaşlılıktan�yürüyemez�hale�gelen�KesriyeDemir'in�17�yıldır�“Oğluma�ne�yaptınız?”�sorusukarşısında�susuyor...�Hesap�verin�diyeceğiz!�Peşinizibırakmayacağız!”�

Kızıl Bayrak / İstanbul

İHD cezaevlerinianlattı

İzmir�İnsan�Hakları�Derneği�(İHD)�son�dönemcezaevlerinde�yaşanan�olayları�ve�İzmir’debulunan�Kırıklar�2�No’lu�F�tipi�ile�ŞakranCezaevi’ndeki�hak�ihlallerini,�6�Ağustos�günü�İHDŞube�Binası’nda�yaptığı�basın�toplantısıylaaçıkladı.�

Son�6�ayda�kötü�muamele,�sağlık�sorunları,disiplin�cezaları�ve�istek�dışı�sevklerin�yoğunbaşvuru�konuları�olduğu�söylendi.�Aliağa/ŞakranCezaevi’nin�açıldığı�günden�beri�işkence�ve�kötümuamelerle�gündeme�geldiği�söylenerek�bucezaevinde�yaşananlar�özetlendi.

Cezaevleri�müdürlerinin�keyfi�dayatmalarıolduğu�ve�bu�durumlara�karşı�İHD�olarak�yetkilimercilere�başvurduklarını,�yazılar�yazdıklarını�amabunların�karşılığının�verilmediği�belirtildi.

Cezaevlerinde�hasta�tutsakların�olduğu�vebunlardan�biri�olan�Kasım�Demir’in�MuşCezaevi’nde�öldüğü�söylendi.�Kırıklar�2�No’lu�FTipi�Cezaevi’nden�de�yoğun�hak�ihlalleri�yaşandığıbelirtildi.

İHD�olarak�yaptıkları�değerlendirmesonucunda�ulusal�ve�uluslararası�insan�haklarıhukukuna,�BM�Kişisel�ve�Siyasal�HaklarUluslararası�Sözleşmesi’ne�ve�Avrupa�İşkenceyiÖnleme�Komitesi�kararlarına�uyulması�gerektiğisöylendi.�

Kızıl Bayrak / İzmir

Page 29: SY Kızıl Bayrak 12-32

Toplum-Yaşam Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2012/32* 10 Ağustos 2012

Gözlerde yaş yoksa, ruh gökkuşağına sahipolamaz.*

Kızılderililer modern insanlıkla tanıştığı anölmüştü. Artık doğal olan ne varsa bozulurken insanınsağlam kalması düşünülemezdi. Eti çürümüş, kalbizehir akıtan beyaz adam için Kızılderili bir avhayvanından öteye geçmedi. Kaldı ki beyaz adamesasta Kızılderilileri değil kendi içinde kalan soninsani değerleri katletti. Artık her şeyin kağıt parçasıolup da para denen özel bir isme havale edildiği devribaşlatarak insanlığı zaten yok etmişti...

Bir halk kaç kez sürgün edilirkaç kez katledilir?

Amerika Birleşik Devletleri, Kızılderili halkınmodern topluma uyumu için gösterdiği çabaya yanıtvermemesini anlamadı. Anlamadı ama inatladirenmesine karşın yerlilerin ‘iyiliği için’ asimilasyonpolitikalarını sistematik olarak uygulamayı sürdürdü.Rezervasyon alanlarına sıkıştırılan özgür bir halkçadırlardan çıkarılarak, karneye bağımlı kılınarakyaşamaya sürüklendi. Kızılderililer içinrezervasyonlara hapis yaşamakla rezervuarda kalmakarasında fark yoktur!

Amerikalı beyaz adam “modern insan” olarakişgalci sıfatını hiçbir zaman diliminde kabul etmedi neAfganistan’da ne Irak’ta ne Vietnam’da ne de bizzatAmerika kıtasının her bir karışında.

Kabul etmedikleri her işgal gibi Amerika’da da birgerekçeleri vardı. Toprağı satın almışlardı.Kızılderililer özgürce yaşamaya devam ederken sadecetopraklarının bir bölümünden feragat etmeleriisteniyordu. Bağımsızlığın, kağıtlara yazılmasındanönce var olduğu topraklarda beyaz adamın yasalarınauymak ölümün ilk adıydı. İngilizce isim sahibioluncaya kadar Kızılderililer daha birçok isimöğrendiler. Sürgün, yasak, katliam isimleri arka arkayageldi. Ta ki Kızılderililer ABD’de azınlık statüsükazanana kadar!..

Birçok kabile katliamlar karşısında çaresizteslimiyeti seçerken Oturan Boğa ve Çılgın At direndi.Ölüm yaşamlarını kuşatıp, içlerinden çürük olanlarıbeyaz adama kazanıncaya kadar, güneş batıp aytutuluncaya kadar ve belki de tam anlamıyla sonunakadar...

Yazılacak bir kızılderili hikayesi daha var!

Düşmanımı cesur ve kuvvetli yap! Eğer onuyenersem utanç duymayayım.**

“Eskiden öldürmek onur değildi. Sadecegereklilikti. Onur sadece gerçek cesaretle elde edilirdi.

Ama o günler artık geçmişte kaldı.”***Amerikan yerli halkı tarihini anlatan sınırlı film

arasında beyaz adamın asimilasyon politikalarını,Kızılderililerin direnişindeki nedeni ve belki de akannehrin dolaysız getirdiği sonu anlatan bir filmden busözler. Eskiye özlem duyduran tüm dürtülerinbirleştiği, beyaz adamı hiç anlamak istemeyenKızılderililerin insan olma direnişini anlatan filminsonuda soruyorsunuz, o topraklara ne oldu? ABDYüksek Mahkemesi, arazinin gaspı için 1877’dekideğeri olan 17,5 milyon ve 103 yıllık faizle birlikte106 milyon dolara ulaşan bir tazminat ödenmesi

kararını aldı. Katliamlarla yazılan tarihin bugüngeldiği yerde kalan işi beyaz adamınmahkemeleri üstlendi. Kızılderililereait olan ve zor yoluyla alınantoprakların gerçek sahibioldukları bir kez daha kabuledildi. Fakat, fakatlabaşlayan her cümleninbiteceği ironiyletoprakların geriverilmesinin mümkünolamayacağı belirtildi.Kızılderililer tazminat veyasal faizi reddetti beyazadamın parasını değilatalarının topraklarınıistemeye devam ediyorlar!Katliamlardan mahkeme kararınakızılderililer için hep bir kapanmayanyara, unutulmamış tarih, bitmemiş hesap vardır...

“Bu bir kapitalizm deneyimi, bağımsızlığımıza dairbir sınavdı. Ama ABD yönetimi her ikisinin de

hakkımız olduğunu kabul etmek istemiyor” BeyazTüy****

Bu sözlerse filmi tamamlayan bir makaleden.Kızılderililerin tarihin gerisinde değil günümüzdedirendiğini yazan, kızılderililerin var olmamücadelesinin ezilen her halkın kendinden bir parçakoyarak anlayacağı kesitleri akataran bir makaleden.

Amerika’da sessiz sedasız azınlık Kızılderililerinasimilasyonla savaşı devam ediyor direnişi de.

Kendi topraklarında ürettikleri ürün için halaAmerikan federal yasalarıyla savaşıyorlar. Bizim olantoprakta ne ekeceğimize karışamazsınız diyor BeyazTüy .

Kızılderililerin atasözleri tüm halkların tarihseldeneyimlerinden daha özgün koşullarda şekillenmiştir.Tüm dünya bir kimlikte erirken Kızılderililerekeşfedilmemiş toprakların getirdiği arınmış insankültürünü vermiştir. Doğanın içinde değil bir parçasıolarak yaşamak insani değerlerini de korumuştur. Herbir atasözüyle dünyanın geri kalanından farklıolduklarını değil insanlığın mesajını taşımayıistemişlerdir. Bu sese kulak vermek gerek. Yitip giden

insanlığın son yakarışı kapitalizme teslimedilmemiş insan ruhlarının bu dünya üzerindeki son

yolculukları hep bu sözlerde. Kulakta çınlayan,el uzatsan yakalayacağın değerler için her

şey bilinçte! Bir rüyayı yaşamış olanlaraimrenirken kabusa mahkum kalmamak

için yazılacak bir kızılderili hikayesidaha var elbet...

Yaralı diz hala kanıyor...

İnsan iki ruhludur içinde bir iyiköpek birde kötü köpek kavga eder.

Hangisini daha çok beslersen okazanır*****

Bunun için beyaz adam dedik ona.Bunun için dediklerini anlamadık. O hep

kötü köpeğini besledi. Bizse...Biz, katledilerek teslim alınamayan ve

bugünlere gelen, dilini, kimliğini beyaz adamınkapitalizmine vermemek için son direnişi ören iyiköpeğe sonsuz güveni taşımaya devam ediyoruz.Beklendikçe güçlenecek ve zamanı geldiğinde bizikoruyacak.

Beyaz adamın gözbebeklerinde bir kez olsunbenliğin getirdiği derinlik olmadı. Wounded KneeDeresi katliamında bile gözlerinde o buz beyazlığıvardı. Dövüşü mert olmayan, savaştan daha çokyardım adı altında katleden insanlık bizden değildir.Bunun için onlar hep beyaz adam olacaktır. Ve bilinsinki tüm asimilasyon çabalarına rağmen son kızılderiliefsanesi beyaz adamın utanç içindeki son yenilgisinianlatacaktır. Çünkü yitirilen topraklar, kaybedilenhayatlar içinde ruhlarımızı birbirine bağlayan doğaelbet bir gün intikam için kızılderilileri tekrarçağıracaktır.

T. Kor* Bir Kızılderili atasözü** Bir Siyu Kabilesi atasözü*** Kalbimi oraya gömün filminden**** Yaralı ruhların gölgesinde - Alexandra Fuller

(National Geographic Türkiye Ağustos sayısı)*****Bir Kızılderili atasözü

Akan nehir tarih kadar eski bir gerçeği taşıyor...

Beyaz adamın derisi değil gözleri beyaz!

“BM Srebrenitsa Katliamı’ndan yargılanmalı” Srebrenitsa’da�Sırpların�katliamını�önlemeyerek�suça�ortak�olan�Birleşmiş�Milletler’e�açılan�dava�Hollanda

Yüksek�Mahkemesi�tarafından�reddedildi.�Hollanda�Yüksek�Mahkemesi,�karar�gerekçesi�olarak�“hiçbirmahkemenin�BM’nin�suçlu�olduğunu�ispatlayamayacağı”�ve�“uluslararası�bir�örgüt�olarak�yargılamadan�muaftutulduğu”�görüşünü�belirtti.

Srebrenitsa�Katliamı�kurbanlarının�yakınları�adına�Hollandalı�avukat�Axel�Hagedorn,�yaptığı�açıklamada,BM�ve�Hollanda�aleyhine�açılan�davayı�Kasım�ayında�AİHM’ye�götüreceklerini�bildirdi.

Emperyalist�suç�örgütü�Birleşmiş�Milletler,�Balkanların�yeniden�paylaşımı�sırasında�Sırpların�katliamına�gözyummuş,�korumasında�olan�Srebrenitsa’yı�boşaltarak�Sırplara�binlerce�sivili�teslim�etmişti.

Alenen�yaşanan�katliama�ortaklık�eden�emperyalist�güçler�yıllar�sonra�hazırlanan�raporda�‘hata’yaptıklarını�kabul�etmiş�fakat�sorumluluklarının�karşılığında�en�ufak�bir�adım�atmamışlardı.�BM�GenelSekreteri�Ban�Ki-mun�geçen�ayın�sonunda�Bosna�Hersek’te�Srebrenitsa�katliamı�anmalarına�katılmış�ve“BM’nin�Srebrenitsa’da�görevlerini�yerine�getirmediğini”�ifade�etmişti.

Aileler,�dava�sürecini�örerken�“Srebrenitsa�Anneleri”�adıyla�birleşerek�mahkemeye�kitlesel�katılımsağlamak�için,�tüm�Bosna�Hersek’de�destek�çağrıları�yapıyorlar.�Srebrenitsa�ve�Jepa�Anneleri�Derneği�2007yılında,�soykırımdan�kurtulan�6000�Srebrenitsalı�adına,�BM�ve�Hollanda’ya�karşı�dava�açmış,�davada�BM’ninSrebrenitsa’da�görevli�Hollanda�taburu,�“soykırım�ve�insanlığa�karşı�suçları�önlememek”,�“Boşnaklarınsürülmesi�ve�katledilmesine�yardımcı�olmak”�iddialarıyla�suçlanmıştı.�Fakat�mahkeme�askerlerin�BM�BarışGücü�çerçevesinde�hareket�ettiği�için�Birleşmiş�Milletler’i�sorumlu�tutarak�davayı�kapamıştı.

Page 30: SY Kızıl Bayrak 12-32

Zindan30 * Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak Sayı: 2012/32 * 10 Ağustos 2012

“Ölü emek, canlı emeğin kanıyla beslenir.”Karl Marx

İşçi sağlığı ve iş güvenliği sorunu işçi sınıfının enyakıcı sorunlarının başında geliyor. Sermayenin aşırıkar hırsına bağlı olarak, hemen her gün ülkenin heryanından ölüm haberleri geliyor. Türkiye işcinayetleri konusunda Avrupa’da birinci dünyada 3.sırada yer alıyor. Yılda 1500 işçi sermayenin aşırı karhırsına kurban oluyor. Sadece geçtiğimiz Haziranayında 59 işçi iş cinayetine kurban gitti. Bunlarsadece kayıtlı olan ölümlerdir. Gerçek tablo burakamların bir hayli üzerindedir. “İşçi sağlığı”bahanesine meslek hastalıklarını da eklediğimizdesermayenin “büyümesinin” maddi zemini ortayaçıkmaktadır.

İşçi sağlığı ve güvenliği alanındaki yasaldüzenlemeler de iş cinayetlerinin hızla büyüyeceğinigöstermektedir. 2003 yılında 1475 sayılı yasanıngereği, yerine getirilen 4857 sayılı iş kanununun işçisınıfının tarihsel haklarını gasp etme sürecinin en uçnoktasını ifade ediyordu. Dayatılan tam anlamıylaOrtaçağ köleliğiydi. Ancak buna rağmen 4857 sayılıiş kanunu işçi sağlığı ve güvenliği alanına ilişkinbirtakım kırıntı haklar içeriyordu. Bu kırıntı haklarsermayeyi rahatsız etmiş olacak ki yeni bir yasaldüzenleme ihtiyacı duydu. “İş sağlığı ve iş güvenliği”ayrı bir yasa tasarısı olarak meclise sunuldu. Meclistegörüşülen ve onaylanan yasa, cumhurbaşkanıönündeydi. Çok yüksek bir ihtimalle cumhurbaşkanıda bu yasayı onaylayacak. Yasayı anlayabilmek içinsadece başlığına bakmak yeterli. Yasanın adı “İşsağlığı ve iş güvenliği yasa tasarısı”. Yani yasadakiişçi kısmı çıkarıldı ve yerine “iş” getirildi. Bu dayasanın sadece sermayeye hizmet edeceğinigöstermektedir. Maddelerine baktığımızdasermayenin çıkarlarına hizmet ettiğini görüyoruz.Kanunun 13. maddesi şunu söylüyor; “….çalışanlarıniş sağlığı ve güvenliğinin sağlanmasına katkıların enetkili yolu eğitimdir. Yeterli eğitim alan veişyerlerindeki riskler konusunda bilgilendirilmiş olançalışanlar da kendi hayatlarına değer vermeolgusunun gelişmesi ile birlikte, güvenlik kültürününoluşturulması hedeflenmektedir.” Bu maddede işçisağlığını koruma işi tümüyle işçiye yüklenmişti vesanki bundan önceki iş cinayetleri işçilerin “kendihayatlarına değer” vermedikleri gerekçesiyle olmuş.

Oysa her gün duyduğumuz iş cinayetlerindeki entemel sebep alınmayan güvenlik tedbirleridir. Yanipatronların uygulamakta yükümlü olup dauygulamadıkları tedbirler nedeniyle iş cinayetleri sericinayetler biçimini alıyor.

Bu maddeye göre, Tuzla tersaneleri örneğindeolduğu gibi “işçi eğitimi” merkezleri kurulacak ve bumerkezler paralı olacak. Tersanelerde birçokdenizcilik firması “işçi sağlığı eğitimi” veripkasalarını doldurmak telaşındaydı. Buna GİSBİR dedâhil. Yasanın 19. maddesinde şunu söylüyor; “… 50ve daha fazla çalışanın bulunduğu” aydan fazlasürekli işlerin yapıldığı işyerlerinde iş sağlığı vegüvenliği ile ilgili yürütülecek faaliyetlerde ilgiliişyeri örgütlenmesinin sağlanması için işverenlere işsağlığı ve iş güvenliği kurulu kurma yükümlülüğügetirmiştir.” 50’den az işçiyle çalışan ve 6 aydan kısasüreli işler yapanlar, ki bu alan fazlasıyla geniştirkapsam dışı tutuluyor. Dahası iş sağlığı ve güvenliğikurulu koruma yükümlülüğü hiçbir şey ifadeetmemektedir. Tersanelerde gemi sermayedarlarınıninisiyatifinde kurulan “iş sağlığı ve güvenliği”kurullarının ne işe yaradığını peş peşe gerçekleşen işcinayetleri ile görmüştük. Yasaya göre patron kendidenetim şirketini kurup, kendi kendinidenetleyecektir.

Yasa bu yanıyla sermayenin ihtiyaçlarıçerçevesinde şekillendirilmiştir. Cezaevinde tutukluve hükümlü olarak bulunan işçiler bu yasanın dışınaitiliyor. Ev işine giden kadınlar bu yasanın dışındatutuluyor. Dahası ağır ve tehlikeli iş koşullarında 16yaşından küçük işçiler çalıştırılamaz. Çalıştıranlarcezalandırılır hükmü 4857 sayılı iş kanununun 85.maddesinde yer alıyordu. Ancak yeni İSİG yasasıylabu madde tamamen kaldırılmıştır. Böylelikle 4+4+4eğitim sistemiyle 10 yaşından itibaren “meslekieğitim” adı altında çalıştırılacak çocuk işçilerinin ağırve tehlikeli işkolunda çalıştırılmasının önü açılmıştır.

İşçi kanını oluk oluk akıtacak bu yasanınparçalanması işçi ve emekçilerin güncel görevidir.İşçi sınıfı örgütlü gücü ve mücadelesi ile işçi sağlığıalanında bazı iyileştirmeleri yapabilir. İş cinayetleribir nebze durdurulabilir. İşçilerin ölmediği bir dünyaancak ve ancak sosyalizmde mümkündür.

Zeynel NihadioğluEdirne F Tipi Hapishanesi

A-6 / 17

İşçinin canısermayeye emanet

Hey Tekstil işçilerine

Sevgili�Hey�Tekstil�işçileri;�Direnişinizi�en�içtendevrimci�duygularımla�selamlıyorum.�Sermayeegemenliğinin�dizginsiz�sömürü�koşulları�altındayaşadığımız�şu�tarihi�kesitte,�insanca�yaşam�veçalışma�koşulları�mücadelesi�her�alanda�kendinigösteriyor.

Sermaye,�bizleri�dipsiz�bir�sefalete�itiyor.Güvencesizlik,�taşeronlaştırma,�esnek�çalışmakoşulları,�çalışma�koşullarımızın�kabaca�özetidir.Sermaye�maksimum�kar�hırsıyla�davrandığı�için,�bizimsırtımızdan�kazandıklarını�daha�da�katlamayaçalışıyor.�Bu�nedenle�mevcut�kırıntı�haklarımızı�dahitırpanlamaya�çalışıyor.�Sermaye�düzeninin�hükümetiAKP�ise�çıkardığı�yasalarla�bu�dizginsiz�sömürüyeolanak�tanımaktadır.�Ulusal�İstihdam�Stratejisi�adıaltında�sergilenen�orta�oyunu,�köklü�bir�yıkımsaldırısıdır.�Bu�strateji�adı�altında�kıdem�tazminatıhakkımız�açıkça�gasp�edilecek.�Dahası�özel�istihdambürolarıyla�alınıp�satılan�ve�üç�kuruşa�satılan�birerköle�konumuna�sürükleneceğiz.�AKP�iktidarınınicraatları�bununla�da�bitmiyor.�THY’de�greviyasaklayanlar�tüm�işçi�sınıfına�pranga�vurmakniyetindedirler.�Bunun�karşısında�ses�çıkaranları�daişsizlik�sopasıyla�susturmaya�çalışıyorlar.�Böylesisaldırılar�karşısında,�kocaman�bir�işçi�sınıfınınparçaları�olarak�sesimizi�çıkartmak�zorundayız.�Herdönem�olan�budur.�İşçi�sınıfı�aslında�anlamlıdirenişlere�imza�atıyor.�Bir�direniş�bitiyor�diğeribaşlıyor.�Bunun�bir�anlamı�var�kuşkusuz.�Ama�bizimbir�sınıf�olarak�daha�ötesine�ihtiyacımız�var.�Kalıcıkazanımlar�ve�kazanılmış�mevzilere�ihtiyacımız�var.

Sizler�patronunuz�Aynur�Bektaş�gibi�bir�asalağakarşı�mücadele�ediyorsunuz.�Aynur�Bektaş�dünekadar�sermaye�sınıfının�“güzide”�bir�bileşeniydi.Sizlerin�sırtından�kazandıklarıyla�devasa�bir�servetinsahibi�oldu.�O�servetini�sizleri�her�türlü�güvencedenmahrum�bırakarak�durmadan�katladı.�Son�dereceihtişamlı�bir�yaşam�sürdü,�sırça�köşklerde,�lüksciplerle�gününü�gün�etti.�Hayatımız�da�görmediğimizlüks�toplantı�salonlarında,�neon�ışıkları�altında�ödülleraldı.�Oysa�sizler�son�derece�ağır�çalışma�koşullarıaltında�yoksul�bir�hayata�itildiniz.�

Kardeşler ! Uzun�süredir�direniştesiniz.�Direnişinizi�buradan

ilgiyle�takip�ediyoruz,�kazanacağınızdan�eminiz.�F�tipihapishanelerde�bulunan�biz�devrimci�tutsaklar�daimayanınızda�olacağız.�Bugün�İstanbul’da�bir�çok�direnişvar.�THY�çalışanları�direniyor,�BEDAŞ�çalışanlarıdireniyor,��sizler�direniyorsunuz.�Alanlarda�bazeneylemlerde�karşılaşıyorsunuz.�Kazanımın�yolu�içbirliğinizi�güçlendirmekten,�diğer�direnişlerle�“ortakkomitede”�gücünüzü�birleştirmekten�geçiyor.�Etkili�vegüçlü�bir�eylem�programı�etrafında�daha�geniş�birkamuoyunu�direniş�etrafında�toparlayabilir�vekazanıma�giden�yolu�açabilirsiniz.�İşçi�sınıfımızın�tarihiböylesi�sayısız�deneyimlerle�doludur.�Sizlere�başarılardiliyorum.�Sevgilerle....�

Zeynel NihadioğluF Tipi Hapishane

A-6 / 17 Edirne

Page 31: SY Kızıl Bayrak 12-32

CMYK

EKSEN Yayıncılık Büroları

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt. No:2 D:3 İzmit / KOCAELİSönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220 Heykel/BURSA Tel: 0 (224) 220 84 92

İzmir Cad. Halilbey İşhanı D-9/13 Kızılay / ANKARA

Görüş günüydü. Hüseyin’in (Çukurluöz) 2-3 yaşlarında yeğeni Hasan’ın(Güngörmez) kucağındaydı. Yeğen dünyalar tatlısıydı. Hasan’ın kucağındaydıve Hüseyin yanındaydı. Bende yanlarındaydım. 5, 10 dakika sonra Hasan“Baksana demek ki Çorum’lular ufakken çok sevimli oluyormuş!” dedi.İkimiz de Hüseyin’e hafif bir tebessümle baktık. Hüseyin önce kaşları çatıkbize baktı ama birkaç saniye sonra hepimiz kahkahalarımızı paylaştık.Düşündüğümde yüzümde tebessüm açtıran bu anı, Hüseyin ve Hasanşahsında, tebessüme zerre zarar vermeden, hüzünle ve onları tanımış olmanınonuruyla dolduruyor içimi.

Hüseyin ‘96 ÖO direnişçisiydi. 19 Aralık’ta kafasına gelen kiremityüzünden uzunca bir süre bilinci gidip geliyordu. 21 Mart’tan sonra Cengiz’inölümsüzleşmesinden sonra ben hastaneye götürülürken Hüseyin henüz tamiyileşememişti daha. İyileştikten sonra oda ÖO direnişçisi olmuştu.Tahliyesine bir aydan kısa bir süre kalan Hüseyin, ÖO direnişçisi olanBekir’le aynı hücredeydi. Bekir’in durumu kötüydü. Her an bilincinikaybedebilirdi ve zorla müdaheleye uğrayabilirdi. İki yoldaş feda eylemikararı aldılar. Bedenlerini ateşe verdiklerinde bir süre slogan dahi atmadılar,duyup müdahele etmesinler diye. Bedenler yanarken slogan atmadan, sessizkalabilmek, yiğitlikle açıklanabilecek birşey değil. Evet yiğittiler, amadevrime tüm bilinçleriyle bağlı oldukları için, neredeyse imkansızı başardılar.

Hüseyin’i saygıyla anıyorum.Asıl olarak Hasan’ı anlatacağım. Epeyce geç kalmış bir yazı bu. Habip

ölümsüzleştikten sonra, Hasan onun yüreğimdeki boşluğunu doldurabilmişti.Ama sadece bu açıdan geç kalmış bir yazı değil bu. Hasan kelimenin tamanlamıyla, örnek ve önder bir devrimciydi. Asıl olarak, Hasan’ın uğrunaölümsüzleştiği devrim için Hasan’ı anlatmak gerekiyor. Ancak şimdi bugörevi yerine getiriyorum.

Hasan devrimciliği bir iş, bir meslek olarak gören biri değildi. Söylemdebazen devrimciliği bir iş gibi ifade etse bile, ki bunu pek yapmazdı, pratiğihiçte öyle değildi. Devrimcilik Hasan’ın kişiliğiydi. Devrim için ne yaptınsorusuna, Hasan’ın verebileceği en iyi yanıt, devrim için yaşadım, olurdu.Hasan’ın özel yaşamı yoktu denilemez, ama onun özeli bile devrimdavasından ayrı ele alınamaz.

Bir de Hasan, yine yukarıda söylediğim devrimci kişiliğiyle, apolet değilsorumluluk sahibi bir devrimciydi. Hasan siyasal sorumluluk gerektirenkonularda DHKP/C temsilcisiydi. Bunun dışında ise, bu sorumluluğunu aslaaskıya asmazdı, ama onun dost sıcaklığı daha öne çıkardı. Belki de politikkonulardan çok, yaşama ilişkin diğer konuların sohbetini etmişimdirHasan’la. Bu sohbetlerde daha çok bunu yapan Hasan olsa da birbirimizinkafasını açmışızdır, özcesi rahatlamışızdır. Evlendiğimde Hasan sağdıcımolmuştu. Evlendiğim gün Hasan’ların koğuşunda düğün değil ama bir“kutlama” yapmıştık. Geleneklere göre damatla sağdıcın neredeyse hurdahaşolacak kadar dayak yediğini, yaşayarak öğrenmiştik. Hasan “bir daha tövbesağdıç olmam” diyordu.

Siyasal sorumluluklar dışında yaşamda Hasan’ın zerrece bir ayrıcalığıolmadığını gösteren bir anıydı bu. İstisna değil, genel olandı bu Hasan için.Koğuşlarında temizlik yapıldığında, temsilci olduğu için, koğuş dışında çokişi olduğu halde Hasan’ı koğuşta ya bulaşık yıkarken, ya da süpürge yaparkengörürdüm. Rehin alma ve işgal eylemlerinde komutan, yaşamda ise herdevrimci tutsakla aynıydı.

Çankırı Hapishanesi’ndeki 4 yıllık yaşamı düşünüyorum da, Hasan birkere dahi kırıcı olmadı. Herhangi bir konuda sert bir eleştirisi olduysa bile,

bunu öylesine dostça yapıyordu ki, art niyetli değilsen kırılman imkansızolurdu. Eşitlik, dostluk, yoldaşlık Hasan’ın lafzında değil pratiğindeydi.Hasan eylemde siper yoldaşı değil, yoldaştı. Sadece ben onu öyle görmem oda beni öyle görürdü. 19 Aralık’a kadar bunu daha net gördüm ve yaşadım.

Hasan devrim için yaşadı ve devrim için ölümsüzleşti. 19 Aralık sabahı ilksaldırıdan birkaç saat sonra hepimiz koğuşun mutfağındaydık. Bir kişininfeda eyleminde bulunması gerekiyordu. Hasan gönüllü oldu. Feda eylemindensonra Hasan’ı ölümsüzleşti sandık. Yoldaşları Hasan’ı şehitler panosununönüne yerleştirdi. Hep bir ağızdan haykırıyorduk, “Hasan yoldaşölümsüzdür!”

Halbuki Hasan o zaman ölümsüzleşmemiş. Hastanede su almamış tedavikabul etmemiş. Galiba 7. ya da 8. gün yoldaşları Hasan’ı su almaya iknaetmişler. Ama Hasan 9. gün ölümsüzleşti. Hasan yaşadığı gibi devrim davasıiçin ölümsüzleşti. Yalnız Hasan’ı değil Hasan’ları yaşatacak olan bizleriz.

Yaşatacağız!

Siper yoldaşın ve yoldaşın

Devrimciler ölmez, yaşatılır!

Mücadele Postası

Page 32: SY Kızıl Bayrak 12-32