32

Sİ Kızıl Bayrak 10-50

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak 2010-50 / Aralık

Citation preview

2 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak

İÇİNDEKİLER2011 mücadele ve örgütlenmede

sıçrama yılı olmalıdır!…... . . . . . . . . . 3-4

Amerikancı rejim siyonist İsrail’le arayı

düzeltme telaşında . . . . . . . . . . . . . . . . . 5

Torba yasasına karşı mücadele, engeller

ve görevler . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 6

İşçiler ‘torba yasa’ya

karşı eylemde . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 7

Mücadele fabrikalar düzeyinde sürecek! 8

Kampanya çalışmalarından...… . . . . . . 9

Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme

Kurulu Ocak Ayı

Toplantısı Sonuçları . . . . . . . . . . . . 10-11

Metal işçisinin öfkesinden

kurtulamayacaksınız! . . . . . . . . . . . . . . 12

Teklif reddedildi

eylemler sürüyor..... . . . . . . . . . . . . . . . 13

Buca direnişinde kritik aşama... . . . . . . 14

2011 sınıf mücadelesinin

yükseltildiği bir yıl olmalıdır! . . . . . . . 15

Kriz derinleşirken sosyal mücadele

büyüdü! . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 16-17

2011 Sokağın, kavganın,

barikatın yılı

olacak! - Volkan Yaraşır . . . . . . . . . 18-20

KESK’te genel kurullar . . . . . . . . . . . . 21

Sa-ba işçisi hakları ve

onuru için direniyor!..... . . . . . . . . . . . . 22

BERİCAP işçisi

örgütlülüğüne sahip çıktı . . . . . . . . . . . 23

Üniversitelerden... . . . . . . . . . . . . . . . . 24

Ankara’da 15. yıl etkinliği . . . . . . . . . . 25

Maraş katliamı lanetlendi! . . . . . . . . . . 26

İsrail’in “dökme kurşun” vahşeti 2.

yılında……. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 27

Ölüm dalga dalga

hayatı kuşatıyor!.....…. . . . . . . . . . . 28-29

“Kayıpların sorumlusu devlettir!” . . . . 30

Mücadele Postası . . . . . . . . . . . . . . . . . 31

Kızıl BayrakHaftalık Sosyalist Siyasal Gazete

Yönetim Adresi:

Eksen Yayıncılık Molla Şeref Mahallesi, Simsar Sokak, No: 5, D: 3 Fatih / İstanbul

Tlf. No: (0212) 621 74 52e-mail: [email protected]

Web: http://www.kizilbayrak.orghttp://www.kizilbayrak.net

Baskı: SM MatbaacılıkÇobançeşme Mh. Sanayi Cd. Aytay Sk. No 10 A Blok

Yenibosna / Bahçelievler / İSTANBUL / Tel: 0 (212) 654 94 18

Sayı: 2010/50 * 31 Aralık 2010Fiyatı: 1 YTL

Sahibi ve Y. İşl. Md.: Ayten ÖZDOĞANEKSEN Basım Yayın Ltd. Şti.

Yayın türü: Süreli Yaygın

CMYK

Kızıl Bayrak’tan...Kızıl Bayrak’tan...

Kızıl Bayrak’tan... Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Elinizde tuttuğunuz Kızıl Bayrak bu yılın sonsayısı.

Yayın yaşamı boyunca sosyalizm davasının ileribir mevzisi olmanın bilinci ve sorumluluğuylayayınını sürdüren Kızıl Bayrak bu yıl da nicezorluklara göğüs gererek dalgalanmaya devam etti.

Önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl boyunca da,çıkan her sayımızda işçi sınıfı ve emekçilerin sesi vesoluğu olmaya çalıştık.

Sadece işçi sınıfının değil, toplumun sermayetarafından ezilen, horlanan ve hakları çalınankesimlerinin sesini duyurduk, mücadelelerine ortakolduk.

Meşru hak talepleri görmezden gelinip baskı vezorla yıldırılmaya çalışılan Kürt halkıyla dayanışmaiçerisindeydik. Gelecek ve özgürlük talebiylesokaklara çıkan gençliğin polis terörüyleboğulmasının, kapitalizmin kadın emeği ve bedeniüzerindeki çifte sömürüsünün karşısındaydık.Çevrenin kapitalist tekeller tarafındanyağmalanmasına seyirci kalmadık...

İşte bu nedenle de yayın yaşamımızın tümündeolduğu gibi bu yıl da üzerimizdeki baskı ve terör eksikolmadı. Bu yıl da gazetemiz toplatıldı, ağır cezalaraçarptırıldı, çalışan ve okurlarımıza yönelik baskı veterör kesintisiz biçimde sürdü. Amaç Kızıl Bayrak'ısusturmak ve işçi ve emekçilerle buluşmasına engelolmaktı. Ancak saldırılar mücadele gücümüzüarttırmaktan başka bir işe yaramadı. Kızıl Bayrakfabrikalarda, sanayi havzalarında, semtlerde veokullarda dalgalanmaya devam etti.

İşte böyle zorlukları geride bırakarak yeni yıla“daha güçlü bir Kızıl Bayrak!” şiarıyla giriyoruz. Budoğrultuda elimizden geleni yapacağız.

Kızıl Bayrak'ı güçlendirmek için yapılacak hertürlü katkı ise büyük bir önem taşıyor. Okur veyoldaşlarımızı bu bilinçle hareket etmeye çağırıyoruz.

Bu kapsamda en önemli sorumluluklardan biri vehatta en önemlisi, Kızıl Bayrak'ı daha çok işçiye veemekçiye taşımaktır. Özellikle dağıtım tekelleriningazetemize sansür uyguladığı koşullarda bu daha dabüyük bir önem taşımaktadır. Bunun için tüm okur ve

yoldaşlarımızı Kızıl Bayrak'ı daha fazlasahiplenmeye, dağıtmaya, okumaya ve okutmayaçağırıyoruz.

Son olarak 2011 yılının sosyalizme giden yoldakazanımlarla dolu bir yıl olması dileğiyle, tüm okur veyoldaşlarımızın yeni yılını kutluyoruz.

Sosyalizm İçin

KKiittaappççııllaarrddaa.. .. ..

Kapak Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak* 3Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Kapitalizmin insanlığa açlık, sefalet ve yıkımdanbaşka bir şey veremeyeceği gerçeği 2010 yılındayaşanan gelişmelerle bir kez daha kanıtlandı. Tümdünya ile birlikte Türkiye’de de 2010 yılı, yaşadığı krizigeride bırakmaya çalışan kapitalizmin işçi sınıfınayönelik kapsamlı saldırı planlarının gündemdendüşmediği bir yıl oldu. Ancak sermaye sınıfının bugirişimleri karşı kutupta da hareketliliği beraberindegetirdi. Krizin ilk yıkıcı etkilerinin görülmesiylesavunmaya çekilen işçi sınıfı, eldekini dekoruyamayacağını anlayarak çeşitli biçimlerde tepkisinidile getirmeye başladı.

Sınıf hareketinde ileri atılan bir işçi bölüğü: TEKEL işçileri

İşçi sınıfının ekonomik-sosyal yıkım saldırılarınakarşı tepkileri esas olarak 2009 yılında başlamıştı. Butepkiler 2010 yılı ile birlikte çok daha fazla yoğunlaştı.Bunda, sınıf hareketi adına 2010 yılının açılışını yapanTEKEL direnişinin çok özel bir etkisi oldu.

TEKEL direnişi, 2009 yılının parçalı ve dağınıkdirenişlerinin birçok olumlu özelliğini içindebarındırarak sınıf hareketi için önemli bir dinamiği 2010yılına taşımıştı. Bu dinamik anlamlı bir mücadeledeneyimi bırakmakla kalmadı, burjuva siyasetsahnesinin sahte tartışmalarını bir yana iterek toplumsalgündemin baş sırasına işçi sınıfını yerleştirdi. Yanı sırasendikal bürokrasinin ve reformizmin ikiyüzlü veihanetçi tutumlarını da ortaya seren TEKEL direnişi,sınıf hareketinin gelişimi için nelere ihtiyaç duyduğunuda bir kez daha göstermiş oldu.

TEKEL direnişinin en önemli yanı, işçi sınıfınıngücünü ve etkisini tüm topluma göstermesiydi. TEKELişçileri bunu, işçi sınıfının en büyük silahından, yaniüretimden gelen güçten dahi yoksun olduklarıkoşullarda gerçekleştirdiler. Ankara’nın göbeğinekurulan çadırlar 78 gün boyunca burjuvazinin kalbinesaplanmış bir hançer gibi durdular.

Ancak tek başına bunun burjuvaziyi geriletmeyeceğiaçıktı. Zira işçi sınıfı saldırıları püskürtebilecek birörgütlenme ve bilinç düzeyinden uzaktı. Yıllardır birçokişçi direnişinde olduğu gibi TEKEL’de de direnişerengini veren ekonomik taleplerin belirgin ağırlığı idi.TEKEL işçileri bağımsız bir bilinç ve örgütlenmedüzeyi ortaya koyamadıkları ölçüde, sendikal bürokrasiile onun kuyrukçuluğunu yapan reformizm direnişikontrol altında tutmayı başardı. Danıştay’ın 4-Cuygulamasını erteleyen kararı TEKEL direnişçilerine birzafer olarak sunulabildi. Çadırların kaldırılmasına vesileolan bu manevra o dönem komünistler ve bir grupTEKEL işçisi tarafından tepkiyle karşılansa da, butepkiler direnişin kaderini değiştirmeye yetmedi.

Böylece sınıf hareketi en temel zaafını TEKELdirenişinde de göstermiş oldu. Buna karşın siyasalolarak kutuplaştırılmış işçilerin ortak bir davadabütünleşmeleri ve sınıfın diğer bölüklerine sağladığıbüyük moralle birlikte 78 günlük TEKEL direnişi işçisınıfına önemli kazanımlar da sağladı.

TEKEL işçileri, sınıf hareketinin geri koşullarındaileri çıkarak sınıfın saflarını uyandıran ve toparlayan birrol oynadılar. TEKEL direnişi kısa sürede emeğin davasıhaline gelerek birleşik bir mücadele hattını zorladı.

Yıllardır lokal ve parçalı bir seyir izleyen sınıf hareketiTEKEL direnişi ile birlikte birleşik bir karakterkazanmaya başladı. TEKEL direnişçilerinin sendikalbürokrasi üzerinde kurduğu basınç ile birlikte direnişinsınıfın ileri bölükleri üzerinde yarattığı sarsıcı etki,birleşik direnişin yükseltilmesi için önemli bir imkanyaratmış oldu. “Genel grev, genel direniş” sloganınınsınıf içinde daha yoğun olarak kullanılmaya başlanması,bunun bir parçası olarak sendikal bürokrasinin almakzorunda kaldığı 4 Şubat ve 25 Mayıs genel grevkararları bu açıdan oldukça önemlidir. Her ne kadarsendikal bürokrasi tarafından içi boşaltılsa da, bukararların alınması bile TEKEL direnişinin sarsıcıetkisini göstermektedir.

Taksim çıkışı: 2010 yılının en önemli kazanımı

Çadırlar sökülerek TEKEL direnişi bir belirsizliğeertelendiğinde, işçi sınıfı baharın öngünlerindeydi. Budurum TEKEL direnişinin sendikal bürokrasi tarafındanihanete uğramasının sınıf hareketi üzerinde önemlitahribatlar yapmasına bir ölçüde engel oldu. Çünkü işçisınıfı ile burjuvazi arasındaki irade savaşı açısındanTaksim Meydanı’nda yapılacak 1 Mayıs gösterisi büyükbir önem taşıyordu. 2007 yılından beri devrimcigüçlerin etkisiyle sürdürülen Taksim ısrarı sınıfhareketindeki güçlenme eğilimi ile birlikte burjuvaziyiköşeye sıkıştırmıştı. Bu irade ve kararlılığın sonucundaTaksim Meydanı burjuvaziye resmen 1 Mayıs alanıolarak kabul ettirilmiş oldu.

Taksim Meydanı’nın kazanılması işçi sınıfısaflarındaki korku duvarına vurulan önemli bir darbeanlamına geliyordu. Bu meydanda gösterdiği ısrarla işçisınıfı, sadece ‘77 yılında ölümsüzleşen kardeşlerininanısına sahip çıkmakla kalmadı, kendi mücadelecigeçmişini bir kez daha hatırladı ve hatırlattı. Dahaönemlisi, yıllarca burjuvazinin saldırıları karşısındasavunmada kalan işçi sınıfı, ilk defa talep eden veistediğini elde eden bir noktaya ulaştı. Kararlılık vemilitanlıkla elde edilen bu kazanım, ilerleyen süreçteişçi sınıfının elde edeceği yeni kazanımlar için birrehber olacaktır.

Örgütlenme eğiliminde güçlenme, mevzi direnişlerde yoğunlaşma

TEKEL direnişi ve 1 Mayıs gibi toplumsal çaptaönemli etkiler yaratan süreçler dışında, 2010 yılındasınıf hareketinin bir diğer önemli dinamiği, sendikalörgütlenme eğilimi ve mevzi direnişler oldu. Sendikalörgütlenme uzun bir süredir sınıf hareketinin en belirgineğilimi olarak öne çıkarken, özellikle son iki yıldırbunun bir ürünü olarak ortaya çıkan mevzi direnişler deyayılma eğilimi gösterdi. TEKEL direnişinin deetkisiyle bu dinamik 2010 yılında güçlenerek devametti.

Krizin ilk dönemlerindeki işsizlik baskısının geridekalmasından sonra, bir savunma dürtüsü olarakörgütlenme eğilimi daha da yoğunlaştı. Sadece metalişkolunda 100’e yakın fabrikadan işçiler sendikalaşmakiçin Birleşik Metal İş’in kapısını çaldılar. Geride kalanbir yıllık süre zarfında uluslararası bir tekel olanUPS’den ÇEL-MER, Mutaş gibi küçük ölçeklifabrikalara kadar birçok alanda sendikalaşmadeneyimleri yaşandı.

Bu yönelim içerisinde işçi sınıfının kararlılığı dahada arttı. Sermayenin genel saldırılarına ve örgütlenmeeğilimine karşı girişilen işten atma saldırılarına karşıetkili ve militan yanıtlar verildi. Bu direnişlerinbirçoğunda taban örgütlülüğünün bir ifadesi olarakişyeri komiteleri de kendilerini gösterdiler.

Bu açıdan UPS işçileri ile birlikte özellikle ÇEL-MER ve Mutaş işçileri önplana çıktılar. Bu örneklerdesınıf tabanında biriken öfke en yoğun haliyle günyüzüne çıktı. Direniş kırıcı işçilere verilen tepkilerinyanısıra gerçekleştirilen işgal eylemleri sınıfhareketindeki militanlaşma eğiliminin ifadesi oldu.Özellikle ÇEL-MER direnişinde devrimci öncülüğünrolü önemli bir sınav verirken, sendikal bürokrasinintüm argümanlarını da tuzla buz ederek önemli birkazanım elde edildi.

2010 yılında gerçekleşen irili ufaklı onlarca mevzidirenişin bir parçası da tek kişilik direnişler oldu. ZeynelKızılaslan ile birlikte Türkan Albayrak ve AynurÇamalan’ın direnişi kararlı ve onurlu duruşun

2010 yılında sınıf hareketi aşılması gereken engelleri ve olanakları gösterdi!

2011 mücadele ve örgütlenmede sıçrama yılı olmalıdır!

Kürt hareketinin “Demokratik özerklik” ve “iki dilliyaşam” taleplerini öne sürmesiyle birlikte Kürt sorunukonusundaki tartışmalar yeniden alevlendi. BöyleliklePKK’nin seçimlere kadar ateşkes ilan etmesiyle Kürtsorununu sümen altı edebileceklerini sanan başta AKPolmak üzere düzen güçleri de gerçek yüzlerinigösterdiler. Kürt halkına ve onun meşru taleplerinekarşı inkarcı cephede buluştular.

Kürt halkına kin ve nefret kusmaya devam edendüzen güçleri hafta boyunca kudurganlıkta birbiriyleyarıştı. Öyle ki bu yarışta şu an AKP ile MHP başbaşagidiyor ve ırkçılığı siyasal ranta devşirmek üzerearalarında kıyasıya mücadele ediyor.

Bu yarıştan geri kalmak istemeyen CHP’nin şefiKılıçdaroğlu da geçtiğimiz günlerde “Tek millet, tekbayrak” korosuna katılarak, “üniter devlet yapısınaaykırılık söz konusu olamaz” diye konuşmuştu.

AKP’nin şefi Erdoğan ise “Tek millet, tek dil”açıklaması yaparak inkarcı-şoven kampanyada biradım ileri çıkarken, İçişleri Bakanı da MHP’yeyüklenerek ona destek verdi. Ancak faşist ideoloji vepolitikayla hamuru yoğrulmuş olan MHP’nin rolçalmak isteyen AKP’ye yanıtı aynı sertlikte oldu.

Kürt halkına saldırganlık sürüyor

TBMM Genel Kurulu’nda, 2011 Yılı MerkeziYönetim Bütçe Kanunu Tasarısı görüşmelerinin songününde hükümet adına söz alan Erdoğan, “Buciddiye dahi alınmayacak bir taslaktır” diyerek özerkliktartışmalarını ‘çirkin tezgah’ olarak tanımladı. “Resmidil Türkçe’dir” dedi. Kürt hareketini de hedef alanErdoğan, “Ben Kürtçülüğe karşıyım ve aynı şekildeTürkçülüğe de karşıyım” demagojisi eşliğinde BDP’yisuçladı.

“Bu ülke bu topraklar üzerinde ameliyatyaptırmayız” diyen Erdoğan şöyle konuştu: “Ortak dilTürkçe’dir, bu gerçeği değiştirmeye yönelik hiçbirgirişim kabul edilemez. Zira bu mesele sosyal barış vesosyal bütünlük meselesidir. Bu meseleyi tartışmayadahi açmak, bu meseleyi getirip Türkiye’ningündemine taşımak ne demokrasiye, ne özgürlüklere,ne toplumsal barışa ne de kardeşliğe asla hizmetetmez’’ Erdoğan’ın ırkçı ve saldırgan açıklamaları faşist partiMHP’nin milletvekilleri tarafından alkışlarla karşılandı.

Bahçeli’den faşist uluma

Grup toplantısında konuşan Bahçeli esip gürledi.“Bizim ekmeğimiz de suyumuz da Türk’tür, Türkçe’dir,Türk tarihidir ve Türk milletine ait olan her değerdir”diyerek ırkçılıkta ellerine kimsenin su dökemeyeceğinivurgulayan Bahçeli AKP’ye de taş atarak “önceekmeğini yediği, suyunu içtiği Türk vatanına ve Türk

milletine yönelik ihanet girişimlerinin hesabınıvermelidirler ve sonra da yüzleri kalırsa bize lafyetiştirmeye çalışmalıdırlar” diye konuştu.

Bahçeli böylelikle AKP’nin ırkçılıkta kendisiyleyarışamayacağını vurguladıktan sonra, ırkçılık-inkarcılık nasıl olurmuşu göstermeye soyundu. Faşistulumalar biçiminde ağzından çıkan sözlerle Kürthalkını tehdit eden Bahçeli Kürt halkını veörgütlülüklerini hedef göstererek “Türk milletininpamuk eldiven içindeki çelik yumruğunu mutlakayiyeceklerdir” biçiminde konuştu.

MGK’dan “tek millet” çıktı

Kürt halkının meşru talepleri karşısında esipgürleyen, sopa gösteren düzen güçleri MGK’dabuluştu. Bu konu kapsamında düzen içi çatışmalarınıbir kenara bırakarak tek cephede hareket ettiklerinibir kez daha gösterdiler.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başkanlığındayapılan yılın son MGK’sı ‘Demokratik özerklik’, ‘iki dil’ve ‘PKK’ gündemleri ile toplandı. İki sayfalık sonuçbildirisinde, “Tek bayrak, tek millet, tek vatan ortakpaydamızdır” denilirken, iki dil tartışmalarına da“Resmi dil Türkçe’dir, aksi girişimler kabul edilemez”sözleriyle yanıt verildi. Kürt halkının meşru talepleri“Devletimizin ülkesi ve milletiyle bölünmezbütünlüğünü ve toplumsal barışını hedef alan tahrikve girişimler” olarak değerlendirildi.

“Bütünlüğü hedef alan tahrik girişimleri sonucaulaşamayacaktır” denilen MGK bildirisinde şuifadelere yer verildi:

“Bu bağlamda, ‘Tek bayrak, tek millet, tek vatan,tek devlet’ anlayışını ve önde gelen ortakpaydalarımızdan birini teşkil eden TürkiyeCumhuriyeti’nin resmi dilinin Türkçe olduğu gerçeğinideğiştirmeye yönelik hiçbir girişimin kabuledilmeyeceğinin bilinmesi gerektiğine dikkatçekilmiştir...’’

Kürt halkını vaatlerle oyalamak istediler

PKK’nin ateşkes sürecini seçim sonrasına bırakankararının ardından Kürt sorununda düzen içi çözümprojeleri de sümen altı edilmişti. Çünkü AKP hükümetiböylelikle genel seçimlere giderken Kürt sorunununbasıncından kurtulma fırsatı bulduğunu sanmaktaydı.Aynı zamanda da Kürt halkının çözüm beklentileriniseçimlere havale ederek oya dönüştürme hesaplarıyapmaktaydı. Ancak Kürt hareketi cephesinden atılanson adımlar bu hesapları büyük ölçüde bozmuşgörünmektedir. Böylelikle Kürt sorunu yenidengündeme oturmuş ve sümen altı ederek ondankurtulabileceklerini sananların hevesleri kursaklarındakalmıştır.

Gündem4 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

sembolleri oldular.

Sendikal bürokrasinin ve reformizmin çıkmaz yolu

Son bir yıllık süreçte yaşanan bu direnişlerin niçindaha güçlü sonuçlar üretemediği sorusuna verilecekönemli yanıtlardan birini sendikal bürokrasi gerçekliğioluşturuyor. Yıllardır sermayenin işçi sınıfını denetimaltında tutmak için bir ajan olarak kullandığı bu kast, 2010yılında da rolünü büyük ölçüde yerine getirdi. ÖzellikleTEKEL direnişinde yaşananlar, sadece sendikalbürokrasinin değil reformizmin de sınıf hareketinindevrimci gelişiminin önünde nasıl bir engeledönüştüğünün kanıtı oldu.

Ancak bu süreçte sendikal bürokrasi işçi sınıfınıntaban basıncından kurtulmak noktasında fazlasıylazorlandı ve yer yer işçilerin doğrudan hedefi haline geldi.Bu yanıyla TEKEL direnişi anlamlı bir deneyim yarattı.TEKEL işçileri, kürsü işgalleri, Türk-İş binasının işgali,Tek Gıda-İş bürokratlarına karşı gösterilen militan tepkilergibi birçok örnek sergilediler.

Diğer taraftan, 2009 yılı sonunda Haber-İş’te,sonrasında Hava-İş’te ve son olarak da Belediye İş’teyaşananlar da, alt kademe bürokratların sınıf hareketiniileriye taşıyacak bir güç ve iradeye sahip olmadıklarınıgösterdi. Mücadeleci söylemlerle sendikal bürokrasiyekarşı muhalefet yapan bu güçlerin bir kısmının tescillibürokrat olmaları da inandırıcılıklarını ortadan kaldırdı.

Tüm bunlara karşı sınıfın tabanında sendikalbürokrasiye öfke yoğunlaşarak büyümeye devam etti.Dahası bu öfke geçmişte sendikalardan ve örgütlenmektenuzaklaşma sonucunu doğururken, gelinen aşamada, öncüişçilerle sınırlı kalsa da, bağımsız örgütlenme fikriningelişmesini ve sendikal muhalefet odaklarının oluşmasınısağladı. Göründüğü kadarıyla bu dinamik önümüzdekisüreçte, en azından öncü işçiler şahsında, daha farklıarayışların ve bunun ürünü olan örgütlenmelerinoluşmasına kaynaklık edecektir.

Engelleri aşmak için örgütlenme seferberliği

2010 yılında sınıf hareketi birçok açıdan canlımücadele dinamiklerine sahip olduğunu gösterdi. Ancakbuna rağmen henüz sermaye sınıfı karşısında güçlü birsınıf cephesi oluşturabilecek durumda değil. Bundan güçalan sermaye sınıfı krizin etkilerini hafifletmek için çokdaha yoğun ve kapsamlı saldırı hazırlıklarını yapıyor. Kâroranlarını arttırmanın işçi maliyetlerini azaltmaktangeçtiğini bilen sermayedarlar, yeni sosyal yıkım saldırılarıile karşımıza çıkmış bulunuyorlar. Bu saldırı hamlesiönümüzdeki dönemde sınıf mücadelesinin renginibelirleyecek niteliktedir.

Sermayenin bu kapsamlı saldırı dalgasına yanıtvermek için geçtiğimiz yılın mücadele deneyimlerindengerekli dersleri çıkarabilmeli, önümüzdeki dönemingörevlerine bu çerçevede bakabilmeliyiz.

2010 yılı işçi sınıfının mücadelesinin gelişmepotansiyellerine sahip olduğunu göstermiştir. 2011 yılındabu potansiyellerin açığa çıkmasının koşulları giderekolgunlaşacaktır. Çünkü sınıf içinde büyüyen örgütlenmeeğiliminin yanısıra birleşik mücadele yakıcı ihtiyacı dagiderek daha fazla hissediliyor.

Bu koşullarda sınıf hareketinin gelişmesinin en önemliengeli bilinç ve örgütlenme planındaki zayıflıklardır.TEKEL direnişinin derslerinden de görüleceği üzere, işçisınıfı, fabrikalardan havza ölçeğindeki birleşik mücadelezeminlerine ve sendikalarında inisiyatifi eline alacağıbirliklere kadar her düzeyde örgütlenmeye ihtiyaçduyuyor. Eğer bu ihtiyaç karşılanabilir, işçi sınıfı herdüzeyde örgütlülüğünü yükseltebilirse, önündeki engelleriyıkıp geçmeyi de başarabilecektir. 2010 bu bakımdansorunlara ve ihtiyaçlara ayna tutmuştur. 2011 yılı,sorunların aşılacağı, ihtiyaçların karşılanacağı bir yılolmalıdır.

İsrail savaş makinesinin Gazze’ye karşı giriştiğikural tanımaz vahşi saldırının ikinci yıldönümünde,AKP hükümeti siyonist rejimle barışmak istediğiniilan etti. Filistin halkına nispet yaparcasına yapılan builan, dinci gericiliğin ana odağı AKP hükümetininmaskesini bir kez daha parçalamıştır.

İç politikada, halkın dini inançlarını siyasi rantaçeviren AKP, utanmadan Filistin halkının acılarını dasiyasi rant aracı olarak kullanıyor. Zira kendisini“Filistin halkının dostu” diye yutturmaya çalışan AKPşefi Tayyip Erdoğan’la müritleri, bir kez daha TelAviv’deki ırkçı-siyonist şeflerin peşindenkoşturuyorlar.

Savaş aygıtını Mavi Marmara gemisinin üzerinegöndererek 9 kişiyi katleden siyonist şefler, hem Türkdevleti hem AKP hükümetine meydan okumuş, reziletmiştir. Tüm bunlara karşılık, siyonist rejimle arayıdüzeltmek için İsrail’den özür ve ölenler için tazminattalep eden Tayyip Erdoğan’la müritleri şimdiye kadaravuçlarını yaladılar. Çünkü küstahlıkta sınır tanımayansiyonist şefler, AKP şeflerinin kendileriyle arayıdüzeltmek için çırpınıp duracaklarını biliyorlar veamaçları tek bir taviz vermeden ilişkileri eski halinegetirmektir.

Orman yangını çıktığında, İsrail’in yardımtalebinde bulunmamasına rağmen, iki itfaiyehelikopterinin gönderilmesi için emir veren TayyipErdoğan, ırkçı-siyonist rejimle arayı düzeltmek içinharekete geçmişti. Bu girişim Tel Aviv’de de yankıyaratmış, ancak anında kendisine çekidüzen verenİsrail hükümeti hem özür hem de tazminat talebinireddederek, Tayyip Erdoğan’la müritlerini utanç vericibir duruma düşürmüştü. Üstelik iki Amerikancı devletarasında Cenevre’de başlayan gizli görüşmeler, anındaİsrail tarafından dünyaya ilan da edilmişti.

Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, dincigericiliğin şefleri, İsrail’le ilişkiler söz konusuolduğunda sarf ettikleri iddialı sözleri yutmaktatereddüt etmiyorlar. Bunun en kaba örneği, yüzünekapanan Washington kapılarını açabilmek için TayyipErdoğan’ın, Filistin halkının en azgın celladı, nam-ıdiğer ‘Beyrut kasabı’ Ariel Şaron’un ayağına gittiğindegörülmüştü.

Emperyalizme bağımlılık böyle bir şey;Amerikancı rejimin en havalı şeflerini yerlerdesüründürür. Zira Pentagon’un savaş baronlarını efendibelleyenlerin, İsrail’le iyi geçinmek gibi birzorunlulukları da var. İsrail’e özel koruma sağlayansavaş baronları, siyonistlere dil uzatan işbirlikçilerehaddini bildirmeyi ihmal etmezler.

Saldırıya uğrayan Mavi Marmara gemisinin altı aysonra İstanbul’a ulaştığı, siyonist vahşetin doruğaçıktığı Gazze saldırısının ikinci yıldönümüne de denkdüşen günlerde, gazetecileri huzuruna çağıran DışişleriBakanı Ahmet Davutoğlu, İsrail’le barışmakistediklerini dünya aleme ilan etti.

Önde gelen AKP şeflerinden Ahmet Davutoğlu,toplantıda “Türkiye’nin İsrail ile barışmaya niyeti varmı? 26 Aralık Pazar günü İstanbul’a gelecek olanMavi Marmara adlı gemiyi karşılayacak mısınız?”sorusu üzerine şunları söyledi: “İsrail ile barışmaniyetimiz var. Bütün ülkelerle barıştan yanayız…Arabuluculuk yürüttüğümüz bir ülkeyle ilişkilerimizinkötü olmasını niye isteyelim. Karşıdan da aynı iradegelmeyince zorluk yaşıyoruz. Bizde irade var ama

karşı tarafta irade oluşturmak çok zor. Yangın uçağıgönderme kararı iki dakika sürdü. İsrail’de benzer birkarar Türkiye’ye dönük alınması gerekseydi, koalisyonarasında günlerce tartışma çıkardı, tartışma basınasızardı, iş olmazdı…”

Görüldüğü üzere sermaye devletinin DışişleriBakanı, ırkçı-siyonist rejimle barışmak istediklerini,bu konuda “güçlü bir irade” sergilediklerini, ancakkarşı tarafın sorunlu olmasından dolayı bunungerçekleşmediğini yakınarak anlatıyor huzurundakikalemşörlere.

Bu mesajın Tel Aviv’den önce Washington’averildiğinden şüphe etmemek gerek.

Görünen o ki, füze kalkanı projesinde suçortaklığını onaylayan Ankara’daki işbirlikçiler,Pentagon’un savaş baronlarını teskin edememişler.Şimdi İsrail’le barışmak istediklerini dünyaya ilanederek, Washington’daki efendilerinin gönlünü hoştutma telaşında olduklarını hissettiriyorlar.

Dahası da var.İsrail’le barış istemekle yetinmeyen Ahmet

Davutoğlu’nun İran’la ilgili sözleri de, savaşbaronlarına uçurulan bir mesajdan başka bir şeydeğildir.

“Nükleer silah sahibi İran’a kesin olarak karşıyız”şeklinde konuşan AKP’li bakan, elbette İsrail’indepoladığı yüzlerce nükleer başlıklı füze ve bombadansöz etmedi. Oysa İran’ın nükleer silah üretmesi halenbir ihtimal, oysa İsrail 40 yıldır nükleer silah üretipdepoluyor. Bu arada nükleer silaha karşı olduğunuiddia eden Ahmet Davutoğlu, ABD emperyalizmininTürkiye topraklarında yerleştirilmiş yüzlerce atombombasından da söz etmedi.

İşbirlikçi burjuvazinin hizmetindeki AKPhükümetinin Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları, haliyleTel Aviv’de iyi karşılandı. Bekleneceği üzere benzermesajları, siyonist şefler de verdiler. Zira İsrail’inTürkiye ile ilişkilere önem verdiği, dahası builişkilerin ekonomik, siyasi, askeri vb. alanlarda çokkazançlı olduğu da biliniyor. Ancak küstahlıkta sınırtanımayan ırkçı-siyonist rejim, özür ya da tazminatagerek kalmadan, Ankara’dan tam işbirliği bekliyor. Burahatlığın arkasında ise kuşkusuz savaş baronlarınınözel himayesi duruyor.

İki Amerikancı rejimin aradaki pürüzleri ortadankaldırıp işbirliğine devam edeceğinden kuşkuduymamak gerek. Nitekim AKP’li bakanınaçıklamaları da buna işaret ediyor. Fakat her iki gericirejim de, bu işi iç kamuoyunda rezil olmadanhalletmeye çalışıyor. Bu sorunu hafifletecek formülbuldukları anda, kirli işbirliğini pekiştirmeye devamedeceklerdir.

DİSK’lilere polis copu

İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı veYıldız Teknik Üniversitesi’nin işbirliğiyle onarılan veresmi açılışı 27 Aralık günü yapılan Otağ-ıHümayun’un bulunduğu YTÜ Davutpaşa Kampüsüönünde toplanan DİSK üyeleri polis saldırısınauğradı.

Basın açıklamasını Otağ-ı Hümayun önündeyapmak isteyen DİSK üyelerinin önü polis barikatıylakesildi. Cop ve kalkanlar kullanarak içeriyegirilmesine engel olan polise tepki gösteren DİSKüyeleri barikata yüklenerek yürüyüş kararlılıklarınıgösterdiler.

Genç-Sen üyeleri de üniversite içerisindenkampüs girişine sloganlarla gelerek destek sundular.

Polis barikatını açtıran DİSK’liler Otağ-ı Hümayunişkencehanesine yürüdüler. Burada konuşan DİSKGenel Başkanı Süleyman Çelebi, 1971 yılında 12Mart Askeri Darbesi’nin ardından ilericiler,devrimciler ve sosyalistlerin hapishaneleredoldurulduğunu hatırlattı.

Otağ-ı Hümayun’un bütün bu yaşananlaratanıklık ettiğini ifade eden Çelebi, DİSK üyelerinin,Yönetim Kurulu ve Yürütme Kurulu üyelerinin tümsorgulamalarının bu binada, görülmemiş işkenceleraltında tamamlandığını sözlerine ekledi.

Kendisinin de o dönemde Otağ-ı Hümayun’daişkence gördüğünü söyleyen Çelebi şöyle konuştu:“Ben, o günleri DİSK Yürütme Kurulu üyesi olarakgözleri bağlı ve işkence altında bu binada geçirdim.Elektrik… Falaka… Açlık… Uykusuzluk… Gözlerimizbağlı…

O günler unutulamaz. Unutulmadı veaffedilmeyecek… İşte bugün yeniden bu binanınönündeyiz. ‘12 Eylül’de Türkiye çok şey kaybetti. NEUNUTURUZ NE AFFEDERİZ’ diyoruz. 12 Eylül ilemücadele etmek lafla olmaz…”

Çelebi son olarak “Saldırılarınız bizi yıldıramaz.Faşizme asla teslim olmayacağız!” diye konuştu.

Eylem sonrasında DİSK üyelerinin yanına gelenYTÜ Rektörü İsmail Yüksek ise DİSK’lilerin eylemini“saygısızlık” olarak nitelendirdi. “Buraya emekharcadıklarını” iddia etti. DİSK üyeleri ise rektörünsözlerine, “Asıl sizin yaptığınız saygısızlıktır.Yaptığınız işkencelerin üzerini örtmek mi emekoluyor” diyerek tepki gösterdiler.

Eylem boyunca “Katil devlet hesap verecek!”,“Katillerden hesabı emekçiler soracak!” sloganlarıatıldı.

Kızıl Bayrak / İstanbul

Gündem Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 5Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Amerikancı rejim siyonist İsrail’learayı düzeltme telaşında

AKP’nin burjuvazinin ihtiyaçlarına yanıt vermekiçin gündeme getirdiği torba yasa tasarısının içindebirçok saldırı başlığı yer alıyor. Torba yasa tasarısı ilesermayenin borçları yeniden yapılandırılıpdüşürülürken, alacaklarının ise faiziyle birlikteödenmesi hedefleniyor. Diğer taraftan ise sosyalSigortalar ve Genel Sağlık Sigortası kanunu, çalışmayaşamına ait kanunlar ve 657 sayılı kanunda yer alanişçi ve emekçilerin lehine olan tüm maddelerayıklanmak isteniyor.

AKP hükümeti torba yasa tasarısı ile işgücüpiyasalarını esnekleştirmenin önündeki engellerikaldırmayı hedefliyor. Esnek çalışma biçimlerininönünü ardına kadar açıyor. Çalışma sürelerinintümüyle belirsizleştirilmesi uygulamasına yasal kılıfgiydiriyor. Kıdem tazminatı, yıllık izin gibisermayenin uzun zamandır üzerinden atmak istediğiyükleri ise hafifletiyor.

Torba yasa tasarısı ile işçi ve emekçilerin hakarama yolları tamamen kapatılmak isteniyor. Kamuemekçileri grev yasağı kıskacına alınıyor. Grev kararıalmak, grev propagandası yapmak ve desteklemekyasaklanıyor. Fiilen uygulanan performansa dayalıçalışma yasallaştırılıyor. Çalışanların ücret ve sosyalhaklarını gösterdikleri performansa göre ayarlamanınönü açılıyor.

Torba yasa tasarısı ile güvenceli çalışma yerine“belirli süreli çalışma, kısa zamanlı çalışma, çağrıüzerine çalışma, evden çalışma, özel istihdambüroları aracılığı ile geçici iş ilişkisi ile çalışma” vb.sözleşme biçimleri hakim kılınmak isteniyor. Diğertaraftan esnek çalışma ile çalışanların sendikalaşmahakkı dahil olmak üzere, sağlık ve sigorta hakkıtamamıyla kapitalistlerin lehine ortadan kaldırılıyor.

Sendika bürokratlarının tutumu

Torba yasasına karşı sendikaların protestoeylemleri ve iddialı açıklamaları ise sürüyor.Kırıkkale, Bolu, Düzce, Çankırı ve Eskişehir’den çoksayıda işçi, Torba Yasa’ya karşı Türk-İş GenelMerkezi önünde toplandı. Bazı işçiler elbiseleriniçıkararak yasa tasarısını ve hükümeti protesto etti.Eyleme, İl Özel İdareleri işçileri, Tez Koop-İş, Yol-İş,Şeker-İş, Türk Metal-İş üyeleri katıldı.

Mustafa Kumlu torba yasasını protesto edenişçilere yönelik yaptığı konuşmada yasanın yeni yılınilk günlerinde meclis gündemine geleceğini, Türk-İş’in 4 Ocak’ta bir araya gelip Torba yasasına karşımücadelenin yol haritasını belirleyeceğini belirtti.

Sermaye hükümeti torba yasa tasarısını yılbaşındansonra yasalaştırmak için mecliste son hazırlıklarınıyapıyor. Türk-İş başkanı topu 4 Ocak’ta toplanmasıbeklenen başkanlar kurulu toplantısına atıyor. Tekbaşına, belirlenen toplantı tarihi bile Türk-İşbürokratlarının torba yasasına karşı mücadele diye birdertleri bulunmadığının açık kanıtıdır. Çünkü onlarınişçilerin mücadelesini dizginlemenin dışında herhangibir derdi bulunmuyor.

Hak-İş Başkanı Salim Uslu ise, kayıt dışıistihdamla ilgili üzüntüsünü belirtti. Kayıt dışı ile ilgilitaleplerinin torba yasada da karşılanmadığını ifade eti.‘Bu torba yasa canımızı yakacak. Bunugörüyoruz.’ dedi. Hak-İş SSGSS saldırısına karşı

mücadele de dahil tüm kritik süreçlerde AKP’ninyanında saf tuttu, bu kez de aynı misyonu yerinegetiriyor.

Kamu-Sen bürokratları ise Meclis’te görüşmeleridevam eden torba yasasını eleştirdi. Yasayı “çorbayasa” olarak tanımladı. Yani olumlu ama su kataraktadını kaçırdınız demeye getirdi. Eleştirileri de yasanınkamu emekçileri ile ilgili bölümleriyle sınırlı kaldı. Buyaklaşım Kamu-Sen’in işbirlikçi sendika anlayışınınsonucudur. Zaten Kamu-Sen’den torba yasa tasarısınakarşı ciddi bir eylemli mücadele beklemek, ölüdengözyaşı beklemekle eşdeğerdir.

Torba yasa tasarısına karşı olduklarını ve ortaktutum alacaklarını ilan eden TTB, TMMOB, DİSK veKESK ise, basın açıklamasıyla torba yasasını protestoetti. Bu örgütler torba yasa tasarısına karşı protestoeylemlerinin dışında bir tutuma sahip olduklarına dairbir iradeyi ise hala ortaya koymadı. Torba yasasınıpüskürtmeye yönelik genel grev vb. eylemliliklereyönelmeyeceklerini ise daha şimdiden ilan ettiler.

Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu başta olmaküzere alt sendika yönetimleri ise torba yasasına karşımücadele konusunda oldukça radikal açıklamalardabulunuyorlar. Sendika genel merkezlerini uyarıyor,işçilerin gücüne dayanmak gerektiğini dile getiriyorlar.Genel grevin örgütlenmesi gerektiğini belirtiyorlar.Torba yasa tasarısına karşı zehir zemberekaçıklamalarda bulunurken saldırı yasasına karşıpratikte kararlı bir mücadele hattı ortaya koymaktanise özenle kaçınıyorlar. Fabrikalarda işçilerin torbayasasına karşı harekete geçirilmesi konusunda kıllarınıdahi kıpırdatmıyorlar.

Özcesi sendika bürokratları olan bitenlere karşıgüçlü eylemler örgütlemek için harekete geçmediklerigibi, var olan mücadele dinamiklerinin içini boşaltmakiçin büyük bir çaba içindeler. Sendika ağalarının torbayasasına karşı oldukları yönünde yaptıklarıaçıklamalar, ortaya koydukları göstermelik tepkiler,işbirlikçiliklerini işçi ve emekçilerden gizlemeye vesendikalardaki konumlarını korumaya yöneliktir.

Torba yasa saldırısına karşı mücadeleye!

Sendika bürokratlarının harekete geçmesi işçi veemekçilerin mücadele azmine ve örgütlülük düzeyinebağlıdır. Taban örgütlenmelerine sahip olmadıklarıkoşullarda ise işçi ve emekçiler mücadeleyi büyütmeyolunda gerekli adımlar atmakta zorlanıyorlar. İşçi veemekçiler inisiyatif kullanma gücü gösteremediği

ölçüde de, mücadele sermaye ve satılmış sendikabürokratları tarafından kötürümleştirilmektedir.

Bugüne kadar sermayenin birçok saldırısınınpüskürtülememesinin temel nedeni de işçi sınıfı veemekçilerin mücadeleyi sendika bürokratlarınıninsafına bırakmasıdır. Bu nedenle saldırıgöğüslenecekse bu ancak işçi ve emekçilerin inisiyatifialmaları ölçüsünde mümkündür.

Böylesi kapsamlı bir saldırıyı püskürtmenin bircikyolu da genel grev, genel direnişten geçmektedir. Buise işçi ve emekçilerin bağımsız örgütlenmedüzeylerini yükseltmeleri ile doğrudan bağlantılıdır.

Sınıf hareketi6 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

“Torba yasa”saldırısında adımlar

hızlanıyor!

29 Kasım günü TBMM’ye sunulan 131 maddelik“torba yasa” oluşturulan alt komisyona sevk edildi.

4857 sayılı İş Kanunu’nun 7 maddesi, SosyalSigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’nun 29maddesi, 4474 sayılı İşsizlik Sigortası Kanunu’nunise 6 maddesinde kapsamlı değişikler öngörülentasarı, AKP’li vekil başkanlığında oluşturulan altkomisyonda önergelere açıldı. Alt komisyondakigörüşmelerin tamamlanmasının ardından 28 Aralıkgünü, tasarının 7’si geçici toplam 136 maddelik sonhali TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndagörüşülmeye başlandı.

25 AKP, 7 CHP, 5 MHP, 2 BDP ve 1 de DSP’livekilden oluşan komisyonda, tasarının “Kapsam vetanımlar” başlıklı birinci maddesi ilk günkügörüşmede kabul edildi.

Görüşmelerin 28 Aralık günkü ayağında ise ilkolarak; “Maliye Bakanlığı, Gümrük Müsteşarlığı, ilözel idareleri ve belediyelere bağlı tahsildairelerince takip edilen kesinleşmiş kamualacakları ile büyükşehir de dahil belediyelerin su vekanalizasyon idarelerinin bazı alacaklarınıdüzenleyen” 2. maddesi de kabul edildi.

Görüşmelerin hala sürdüğü komisyonda,“kesinleşmemiş veya dava aşamasında bulunankamu alacaklarıyla ilgili” 3. madde, “inceleme vetarhiyat safhasında bulunan vergilere ilişkin” 4.madde ve “pişmanlıkla ya da kendiliğinden yapılanbeyanlara ilişkin” 5. madde de kabul edildi.

Torba yasasına karşı mücadele,engeller ve görevler

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 7Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Torba yasanın en büyük darbeyi vurduğukesimlerden olan belediye işçileri eylemlerinisürdürüyorlar. Diğer yandan 4 Ocak günübaşkanlar kurulunu toplayacak olan Türk-İş,Ankara’da gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla‘torba yasa’ya karşı ilk tepkisini verdi.

Türk-İş’ten ‘torba yasa’açıklaması

Suskunluk fesadı içinde olan Türk-İş 24 Aralıkgünü Ankara’da Türk-İş Genel Merkezi önündebasın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamaya bağlısendikaların yöneticileri ve işçiler katıldı.

Hükümete, tasarının meclis gündemine getirilişbiçiminin “sosyal diyalog kültürüylebağdaşmaması” nedeniyle sitem eden Türk-İşGenel Başkanı Mustafa Kumlu, bu durumun kabuledilebilir bir durum olmadığını söyledi.

Türk-İş’in torba yasaya ilişkin itirazlarını dörtbaşlık altında açıklayan Kumlu, tasarıyla ortayaçıkacak esneklik ve güvencesiz çalışmauygulamalarına dikkat çekti.

Türk-İş’in ‘torba yasa’ gündemiyle ilgiliizleyeceği “mücadele hattı” 4 Ocak 2011 tarihindeyapılacak Başkanları Kurulu toplantısındabelirlenecek.

Belediye işçileri eylemdeTorba yasanın en büyük darbeyi vurduğu

kesimlerden olan belediye işçileri eylemlerinisürdürüyorlar.

Belediye-İş Ordu Şubesi tarafındangerçekleştirilen eylemde işçiler torba yasayatepkilerini gösterdiler. Sendika binasından PTTbinasına yürüyen 500 işçi sloganlar attı.

Açıklamayı okuyan Şube Başkanı SelimYöndem, “Ordu Belediyesi’nde norm kadroya göre218 işçi fazlalığı olduğunu belirtiyorlar. O zamanneden soruyoruz. Fazlalık varsa neden 400 taşeronişçi çalıştırıyorsunuz? Bu mantık işçileriköleleştirmektir” dedi.

Basın açıklamasının ardından işçiler Başbakana,İçişleri Bakanına ve Çalıreşma ve Sosyal GüvenlikBakanı’na mektup gönderek yasanın geri

çekilmesini istediler.

Belediye-İş Antalya Şubesi’ne üye işçilerGüllük Postanesi önünde toplandılar. Burada atılansloganlarla mücadele kararlılığı belirtildikten sonrabasın açıklamasına geçildi.

Basın açıklamasını okuyan Şube Başkanı MuratBarış, bu yasayla onbinlerce belediye işçisiningeleceğinin torbaya sığdırılmaya çalışıldığını ifadeetti. Bu tasarının derhal geri çekilmesini istedi.

Genel-İş ülke çapındaeylemdeydi

Sinop Genel-İş üyeleri Sinop’ta eylemdeydi. 21 Aralık günü

yapılan eylem Uğur Mumcu Meydanı’ndagerçekleştirildi. Eyleme KESK üyeleri başta olmak üzerebirçok kurum temsilcisi de katılarak destek verdi.Eylemin ardından yasanın geri çekilmesiyle ilgilidilekçeler postalandı.

Şarköy Tekirdağ’da Şarköy Belediyesi’nde çalışan işçiler de

eylemdeydi. Genel-İş üyesi işçiler PTT binası önündetoplanarak ilgili makamlara dilekçe gönderdiler. Sendikaadına konuşan Erdem Katarcı burada yaptığı açıklamadahükümetin belediye işçilerini tasfiye etmek istediğiniifade ederek, mücadelede kararlı olduklarını belirtti.

Diyarbakır Genel-İş Diyarbakır Şubesi’ne üye işçiler Kayapınar

Postanesi önünde toplanarak kendilerine dayatılangüvencesiz çalışmayı kabul etmeyeceklerini duyurdular.Haklarının tırpanlanmasına karşı duracaklarını belirtenişçiler adına basın açıklamasını Diyarbakır Şube BaşkanıSalih Doğrul yaptı.

Kurtalan Genel-İş Siirt-Mardin Şubesi’ne bağlı Kurtalan

Belediyesi’nde çalışan işçiler de Kurtalan Postanesi’ndetoplandılar. Yapılan basın açıklamasıyla torba yasanıngeri çekilmesi istenirken açıklamadan sonra hep birliktepostaneye girilerek yasanın geri çekilmesi yönündekidilekçeler postalandı.

Yüksekova Genel-İş Van Şubesi’ne bağlı Yüksekova Temsilciliği

de Yüksekova Belediyesi önünde biraraya gelerek basınaçıklaması yaptı. Belediye Başkanvekili Av. Erdal Aydınile KESK üyelerinin de destek verdiği basın açıklamasını

Sıddık Karagöz okudu.

Yol-İş üyeleri ‘hayır’ dediTorba yasa karayolları ve il özel idarelerinde çalışan

onbinlerce işçiyi vurduğu için bu işyerlerinde örgütlübulunan Yol-İş Sendikası bir dizi eylem gerçekleştirdi.

Hatay’da Yol-İş üyesi işçiler torba yasaya karşıeylem yaptı. İl Özel İdare Müdürlüğü önünde yapılaneylemde Şube Başkanı Mustafa Barutçu, tasarınıniçeriğine dair bilgi verdi.

Mersin Yol-İş üyeleri Mersin’de iş bırakarak torba yasaya

tepkilerini gösterdiler. Mersin İl Özel İdare bünyesindeçalışan 470 işçinin katıldığı iş bırakma eylemi 1 saatsürdü.

Gaziantep Gaziantep’te AKP İl Başkanlığı önünde toplanan Yol-İş

üyeleri yaptıkları basın açıklamasıyla torba yasayıprotesto ettiler.

Karaman Yol-İş Konya 2 Nolu Şube, Karaman İl Özel İdaresi

yemekhanesinde işçilerle bir toplantı gerçekleştirerekyasa üzerine bilgilendirmede bulundu.

Gümüşhane, Burdur, Karabük, Zonguldak,Kastamonu ve daha birçok Yol-İş Şubesi de basınaçıklamaları yaparak torba yasaya karşı tepkilerini dilegetirdi.

Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu, ‘torbayasa’ya karşı 26 Aralık günü Taksim’de yürüyüşgerçekleştirdi.

Eylem sendikaların ve destekçi kurumlarınTaksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelmesiylebaşladı. Eyleme ağırlıklı katılım Belediye-İş,Harb-İş, Tez Koop-İş ve Petrol-İş sendikalarındansağlandı. Tez Koop-İş, Petrol-İş ve Deri-İş sendikaşapkalarıyla eylemde yerini aldı.

Ellerinde torbalarla yürüyen işçilerin birkısmının torbaları kafalarına geçirerek yasayıprotesto etmesi çevredekilerin dikkatini çekti.

Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu bileşenisendikaların toplam örgütlülüğü düşünüldüğünde,eyleme katılım oldukça sınırlıydı. Eylem 450civarında katılımcıyla gerçekleşti.

Eyleme Türk-İş bünyesindeki sendikalartarafından yürütülen işçi direnişlerinden herhangibir katılım sağlanmadı. UPS direnişçileri, Petrol-İşile birlikte Gebze’de direnişte olan BERICAP veTuzla’da direnişte olan Sa-ba işçileri de eylemdeyer almadı. BDSP ise yürüyüşe flamalarla katıldı.

İstiklal Caddesi boyunca yürüyen işçiler,sloganlarla taleplerini dile getirdiler. Zamanzaman duraksayarak yürüyüş süresini uzattılar.BDSP’lilerin öne çıkardığı “Genel grev geneldireniş!”, “Hak verilmez alınır, zafer sokaktakazanılır!” sloganları da işçilerin büyük kısmıtarafından atıldı.

Galatasaray Meydanı’na gelindiğinde basınaçıklamasını Belediye-İş 2 No’lu Şube Başkanı

Hasan Gülüm gerçekleştirdi. Gülüm açıklamadanönce yaptığı konuşmada, mücadelenin daha ileriyetaşınması gerektiğini vurgulayarak, bugüne kadaryapılmış eylemlerin zayıf olduğunu belirtti.Birleşik bir mücadele örülmesi gerektiğini dilegetirip Türk-İş’e seslendi, eylemlerinkitleselleşmesi gerektiğini söyledi. Basınaçıklaması sırasında işçiler sık sık “Türk-İş uyumaharekete geç!” sloganını attılar.

Kızıl Bayrak / İstanbul

İşçiler ‘torba yasa’ya karşı eylemde

İşçiler Taksim’de torba yasaya karşı yürüdü...

“Türk-İş uyuma harekete geç!”

26 Aralık Pazar / Taksim

Milyonlarca işçi ve emekçinin yaşamını etkileyenasgari ücrete yapılacak zam oranı belirlendi.Kapitalistlerin ve onların hükümetinin isteği ve işçitarafı adına katılan Türk-İş bürokrasisinin yardımıylaasgari ücrete 2011 yılının ilk 6 ayı için yüzde 4,7, ikinci6 ayı içinse yüzde 5,1 zam yapıldı. Zaten dahaöncesinden de yapılacak zam oranı dillendirildiğindenbu “malumun ilanı” olmaktan başka bir anlam taşımadı.

Yeni asgari ücret 30 TL’lik zamla 629,96 TL oldu.Oysa bir ailenin sadece mutfak harcaması için yapmasıgereken harcama tutarı geçen yıla göre 73.17 TL artışgöstermiş, toplam harcama tutarı ise son bir yılda238,34 TL artmıştır. Görüldüğü gibi bir kez daha işçilersefalet koşullarında yaşamaya mahkûm edilmiştir.

Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafındanbaşvurulan Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK), tekbir işçinin toplam aylık harcamasının 2010 Aralık ayıitibariyle 900,09 TL olması gerektiğini hesapladığınıdüşünürsek, yapılan zam oranıyla birlikte asgari ücretinne ifade ettiği ortadadır. Kaldı ki, yapılan buhesaplamada çalışanın ailesi dikkate alınmamaktadır.

Türk-İş’in araştırmasına göre ise, mevcut durumdaasgari ücretli işçi bir aylığıyla sadece bir hafta “insanonuruna yaraşır” yaşam sürdürebilmektedir. Açıklananyoksulluk sınırına yaklaşmak içinse, bir ailede 5 asgariücretlinin çalışması gerekmektedir.

Yine sendikalarca yapılan bir araştırmaya göre, son4 yılda asgari ücret yüzde 37,1 artarken ürün vehizmetlerdeki artış ise yüzde 60’ı geçmektedir. Asgariücretli işçilerin ana giderleri olan kira, ulaşım, elektrik,su, yakıt ve gıda gibi giderlerde büyümenin resmienflasyon oranından çok daha fazla olduğuaçıklanmaktadır. 2006-2010 yılları arasında Türkiye’dekiranın ortalama yüzde 55,3, elektriğin yüzde 67,kömürün yüzde 60,8, ekmeğin yüzde 59,4, dolmuşücretlerinin ise yüzde 44,6 oranında arttığı belirtilirken,asgari ücretin gerçek enflasyon karşısında ne denli“arttığı” ortadadır. İğneden ipliğe her şeye zamyağarken, asgari ücrete yapılan düşük zamlarla ücretlergerçekte erimektedir.

Oysa asgari ücretin insan onuruna yakışan birdüzeyde tespit edilmesi, işçinin ailesi ile birlikte gıda,konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunluihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden karşılamayayetecek düzeyde olması gerekmektedir. Yeri geldiğindedünyanın en büyük ekonomisine sahip ilk 20 ülkearasında olmaktan gurur duyan sermaye hükümeti, bubüyümeyi nasıl elde ettiğini bu sadaka zammıyla bir kezdaha göstermiştir.

İşçi hareketinin mevcut durumu ve örgütsüzlüğü busefalet tablosunu değiştirmeye şimdilik yetmemektedir.Bir kez daha sendika ağalarının sermayenin istediğikoşulları sağlamakta başarılı oldukları ortadadır.Kuşkusuz tabandan yükselecek bir hareketlilikortamında asgari ücret gibi sınıfı ilgilendiren bir konusermaye için bu denli kolay geçemezdi.

Ücret mücadelesi artık tek tek işyerlerinde sürecek!

Değinilmesi gereken bir diğer konu da Ocak ayınıngenel olarak ücretlere zam dönemi olmasıdır. Asgariücrete yapılan zam oranı sendikasız milyonlarca işçiyiilgilendirdiği için Ocak ayında patronlar asgari ücreteyapılan bu “zam” oranını baz alarak sefalet ücretlerinidayatacaklardır. Bu nedenle bu süreçte de sınıf

devrimcilerince yükseltilecek “sefalet ücretlerine hayır,insanca yaşama yetecek ücret!” talebi büyük önemtaşımaktadır.

Zam dönemlerinde durumlarına dair içler acısıtablolar çizen, fedakarlık masalları okuyan patronlar,işçi çıkarmaları da özellikle bu dönemlerde gündemegetirirler. Bu şekilde patronlar işsizliği kullanarak,düşük ücretleri dayatırlar. Bu yıl da aynı durumunhemen tüm işyerlerinde yaşandığı yönünde açık verilervar.

Hemen her işyerinde son iki yılda zam yapılmadığıhatta ücretler düşürüldüğü için kıyasıya mücadeleleryaşanacak.

Ücretlere zam dönemleri fabrikalarda daha somutçalışma yürütme imkânlarının arttığı, işçilerin bireyselveya toplu olarak tepkilerini ifade ettikleri dönemlerdir.Ağır ve yorucu çalışma koşullarına katlanan işçiler zamdönemlerinde doğal olarak bunun telafi edilmesinibeklemektedir.

“İnsanca yaşamaya yetecek ücret” talebikarşılanmayan işçiler tepkilerini çeşitli biçimlerde ifadeetmektedirler. Sınıfın genel durgunluk tablosunda butepkiler daha çok bireysel olmaktadır. Bu da ya iştenayrılarak yeni bir fabrikada daha iyi ücretle çalışmaumuduna sarılmak ya da tepkileri ertelemekbiçimindedir. Ya da istediğini bulamayan işçilerin birbölümü sendikalaşmayı seçmektedirler.

Kısacası ücretlere zam dönemleri işçilerin somut birtercihle karşı karşıya kaldıkları dönemlerdir. Bu açıdanbu dönemlerde fabrikalara somut tutum ve önerilerlegidebilmek gerekmektedir. İşçilerde biriken öfkeyi,bilinçli tepkilere dönüştürerek örgütlü biçim vermek veburadan doğru eylemli süreçlere çekebilmek önemlidir.Kuşkusuz somut örgütlenme çalışmalarının yanı sıra budönemler aynı zamanda, işçi kitlelerinin dikkatini ücretartışı gibi fabrikanın sorunlarından genel toplumsal vesiyasal sorunlara çevirmenin imkânını da sunmaktadır.Bu yönüyle de yapılacak ajitasyon-propagandaçalışmalarının önemi ortadadır.

Kampanyada derinleşme fırsatı!

Ücretlere zam dönemi “Haklarımız ve geleceğimiziçin örgütlenmeye” şiarlı kampanyamızın ete kemiğebürünmesi açısından da değerlendirilmesi gereken birfırsattır.

Bu dönemleri sınıf çalışmamızda derinleşmeninimkânlarına çevirmeli, değişik yol ve yöntemlerlesürece yüklenmeliyiz. Sınıf devrimcileri olarak,deneyim ve birikimlerimize yaslanarak, “haklarımız vegeleceğimiz için örgütlü mücadele” şiarlıkampanyamızda ifadesini bulan sınıfı örgütlemeseferberliği çağrısına yanıt vermeliyiz.

Sınıf hareketi8 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Azami sefalet ücreti belirlendi…

Mücadele fabrikalar düzeyinde sürecek!

Sincan’da işçitoplantısı

Sincan İşçileri Dayanışma Derneği Girişimitarafından Sincan Eğitim-Sen 4 Nolu Şube’deişçi toplantısı gerçekleştirildi. ÇağdaşHukukçular Derneği’nden avukatların dakatılımı ile yapılan toplantı 26 Aralık Pazar günüyapıldı.

Av. Saliha Şahin’in sunumu ile başlayantoplantıda çeşitli gündemler ele alındı. İşyasaları ile sunumunu başlatan Şahin dahasonra torba yasa, asgari ücret ve Ulusalİstihdam Stratejisi üzerinde durdu. Saldırılarınkapsamı hakkında bilgi verdi.

Ardından dernek adına bir elektronik işçisiasgari ücretin tarihsel gelişimi ve günümüzdeasgari ücretin sermaye ve işçi sınıfı açısındannasıl ele alındığı üzerine bir sunumgerçekleştirdi.

Toplantının devamında sözü dernek adınadiğer bir temsilci aldı ve yasaların işçi sınıfınısınırladığını asıl önemli olanın fiili-meşrumücadele olduğunu dile getirdi. İşçi sınıfınınörgütlenmek gibi temel bir sorun ile karşıkarşıya olduğunu, taban örgütleri, işyerikomitesi, grev-direniş komiteleri gibi araçlarlasermayenin saldırıları karşısındadurulabileceğini belirtti. İşçi sınıfının her türdenörgütlenme sorununun ele alınacağı birkampanyaya başlandığı belirtilerek bukampanya çerçevesinde kurultaylarınyapılacağını söyledi.

Canlı tartışmalarla devam eden toplantı,daha sonra direnişteki işçileri konu alan slaytgösterisi ile sonlandırıldı.

Kızıl Bayrak / Ankara

Topkapı’damücadele çağrısı

Topkapı İşçi Derneği “Sigortasız, işgüvencesiz, düşük ücretle çalışmaya karşıgücünü Topkapı İşçi Derneği’nde birleştir”başlıklı kampanyasının çalışmalarınısürdürüyor.

Kampanyanın şiarlarını taşıyan pullarkullanılırken, dernek çalışanları açtıklarıstantlarla işçi ve emekçilere örgütlenme çağrısıyaptılar. İlk olarak 2. Matbaacılar Sitesi’ndeaçılan stantta işçi ve emekçilerden insancayaşamaya yeten ücret talebiyle imza toplandı.23 Aralık Perşembe günü de PTT önünde stantaçılarak örgütlenme ve mücadele çağrısı burayataşındı.

Standın etrafına yerleştirilen ve mücadeleprogramının olduğu dernek imzalı ozalitler işçive emekçilerin ilgisini çekti. Dernek çalışanları,imza veren işçi ve emekçilerle yaptıklarısohbetlerde neden örgütlenmek gerektiğiüzerine sohbetler gerçekleştirdiler.

Kızıl Bayrak / Topkapı

Sınıf devrimcileri “Haklarımız ve geleceğimiz içinörgütlü mücadeleye” şiarlı kampanya çalışmalarınıçeşitli illerde sürdürüyorlar.

Eskişehirİşçi ve emekçilerin yoğun olarak yaşadığı

mahallelerde ve işçi servis duraklarında BDSP’ninasgari ücret bildirileri dağıtıldı. Büyükdere, Gültepe,Yıldıztepe mahallelerinde yapılan BDSP afişlerine 27Aralık günü sivil polisler azgınca saldırdılar.Polislerin afişleri yırttığı mahalle halkı tarafındangörülerek sınıf devrimcilerine bildirildi.

AdanaBDSP bildirileri Saydam Caddesi’nde ve

Keresteciler Sanayi Sitesi’nde işçi ve emekçilereulaştırıldı. Dağıtımlar sırasında pek çok işçiyle sohbetetme imkanı yakalandı. BDSP afişleri çarşı merkezde,Obalar Caddesi’nde, Meydan Mahallesi’nde, E-5üzerinde, Şakirpaşa Mahallesi’nde ve ŞakirpaşaSanayi Yolu üzerinde kullanıldı.

Ankara22 Aralık Çarşamba günü Ankara Mamak

Tekmezar Parkı önünde açılan stant, emekçilertarafından yoğun ilgiyle karşılandı. Dağıtılan“Haklarımız ve geleceğimiz için… İnsanca yaşamayayeten asgari ücret için mücadeleye” başlıklı BDSPbildirileri yoğun ilgi gördü. Stant kapatıldıktan sonraTekmezar’dan Tuzluçayır’a kadar bildiri dağıtımıgerçekleştirildi.

28 Aralık günü Mamak Şirintepe bölgesinde işçiservislerinin ve emekçilerin geçiş noktalarında bildiridağıtımı gerçekleştirildi.

26 Aralık Pazar günü Mamak İşçi KültürEvi’nde asgari ücret gündemli toplantı gerçekleştirdi.Gerçekleştirilen sunumun ardından 1960’lardanbugüne asgari ücretin nasıl belirlendiği üzerine sohbetgerçekleştirildi. Sohbette, toplumsal muhalefetin veemekçilerin mücadelesinin asgari ücretinbelirlenmesinde büyük bir etkisi olduğu vurgulandı.

İzmirAsgari ücret afişleri Menemen, Çiğli, Karşıyaka,

Bayraklı, Alsancak, Basmane ve Buca’da yaygınbiçimde yapıldı.

Ayrıca Buca’da sürmekte olan taşeron işçilerindirenişini selamlayan BDSP imzalı ozalitler deAlsancak ve Buca’da kullanılarak direnişçi işçilerselamlandı.

Asgari ücret bildirileri işçi ve emekçilerin geçişgüzergahları ile fabrika önlerinde dağıtıldı. Çiğli,Küçük Çiğli, Serinkuyu’da sabah saatlerinde işçilerinservis ve geçiş güzergahlarında yaygın dağıtımlar

yapıldı.Çiğli Atatürk Organize’de bulunan 5 tekstil

fabrikasına asgari ücret bildirileri ile müdahaleedilerek, düşük ücretler ve çalışma koşulları teşhiredildi.

Buca’da ise Buca Ege Giyim Organize SanayiBölgesi’nde bulunan fabrikalara asgari ücretbildirileri ulaştırıldı.

İstanbulEsenyurt’ta Balıkyolu, Yeşilkent, Örnek, Depo,

Fatih ve Kıraç mahallelerinde bildiri dağıtımlarıgerçekleştirildi. Yanısıra fabrika dağıtımlarıgerçekleştiren BDSP’liler dağıtımlar sırasındaişçilerle ücret sorunu ve mücadele üzerine sohbetetme şansı yakaladılar.

BDSP afişlerini de bölgede kullanan BDSP’lilerafiş çalışması sırasında emekçilerden olumlu tepkileraldılar. Bir inşaat işçisinin inşaattan inerek yardımetmek istemesi ise faaliyete dönük ilgiyi gösteriyordu.Esenyurt Köyiçi, Sefaş, Tabela, Fatih Sanayi Sitesi veDepo güzergahlarında kullanılan afişler AKP’liEsenyurt Belediyesi’ni tedirgin etti. Ana hatlarayapılan afişlerin üzeri 1 gün içerisinde boyanarakkapatıldı.Sefalet ücretine karşı mücadele gündemini yoğunolarak işleyen Kızıl Bayrak gazetesinin son sayısı daajitasyonlar eşliğinde emekçilere ulaştırıldı.

Topkapı sanayi havzasını asgari ücret gündemliafişlerle donatan BDSP’liler 2. Matbaacılar Sitesi’densonra farklı noktalarda da bildiri dağıtımlarıgerçekleştirdiler. İşçilerin yoğun olarak geçtiği PTTönünde ve Perfektüp önünde yapılan dağıtımlarlayüzlerce bildiri işçi ve emekçilere ulaştırıldı.

Kartal’daki faaliyetlerini sürdüren BDSP’lilerKarlıktepe Mahallesi ve Kartal merkezde yaygın birafiş faaliyeti yürüttüler. Kartal’ın merkezi yerlerineyapılan afişler dikkat çekti.

Gaziosmanpaşa bölgesinde BDSP afişleri vebildirileri yaygın biçimde kullanıldı. Sınıfdevrimcileri birçok merkezi noktada ise stantlaraçarak ajitasyon konuşmalarıyla işçi ve emekçilereseslendi.

25 Aralık günü Gazi Mahallesi Dörtyol’da stantaçan sınıf devrimcileri, işçi ve emekçileri kavgasaflarına çağırdılar. “İnsanca yaşamaya yeten asgariücret!” talebiyle imza da toplayarak, Kızıl Bayrak veMetal İşçileri Bülteni satışı da gerçekleştirdiler.

27 Aralık günü Sarıgazi’de polis terörü protestoedildi. “Haklarımız ve geleceğimiz için örgütlümücadeleye! İnsanca yaşamaya yeten asgari ücret! /BDSP” ve “Sefalet ücretini kabul etmiyoruz! İnsancayaşamaya yeten asgari ücret istiyoruz! / OSB-İMESİşçileri Derneği” afişlerinin yapımı sırasında zorlagözaltına alınan sınıf devrimcileri, yaşadıkları polis

terörünü teşhir etmek için Sarıgazi’de basınaçıklaması gerçekleştirdiler.

“Polis terörüne son! Devrimci faaliyetengellenemez! / BDSP” şiarlı pankart açılarakgerçekleştirilen basın açıklamasında, BDSP’nin asgariücret kampanyasına değinildi. Açıklamada, kampanyaçerçevesinde faaliyet yürüten BDSP’lilerin 22 Aralıkgünü gözaltına alınarak polis terörüne maruzkaldıkları söylendi.

GebzeOsmangazi Tren İstasyonu, Erişler, Emek

Mahallesi, Yıldız Market, Mahsuni Şerif Parkı, CanEmlak, Yeni Mahalle-Pastane, Mandıra, PerşembePazarı, Fatih Tren İstasyonu, Çayırova Köprüsü, işçiservis duraklarına bildiri dağıtımı gerçekleştirerekişçileri mücadeleye çağıran Gebze BDSP ayrıca işçiservis güzergâhlarına “İnsanca yaşamaya yeten asgariücret için mücadeleye! BDSP” şiarlı yazılamalargerçekleştirdi ve BDSP afişleri kullanıldı.

MESS dayatmalarına ve Türk Metal satışına karşımetal işçilerini mücadeleye çağıran duvaryazılamaları gerçekleştiren Gebze BDSP, BirleşikMetal’in örgütlü olduğu Areva, Yücel Borufarikalarının duvarlarına “MESS-Türk Metalihanetine sessiz kalma, hesap sor! / BDSP” şiarlıyazılamalar yaptı.

Bölgede daha önce başlayan İleri Elektro Kimyadirenişi ve 24 Aralık günü başlayan BERİCAPdirenişi ile dayanışma sürdürülüyor.

Faaliyetlerden... Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 9Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Ankara’da asgariücret gözaltısı

Sağlık işçilerinin “insanca yaşamaya yeten asgariücret” talebi polis terörüyle karşılandı. Asgari ÜcretTespit Komisyonu’nun Ankara’da Çalışma ve SosyalGüvenlik Bakanlığı’nda son toplantısınıgerçekleşktirdiği 28 Aralık günü eylem yapan işçilergözaltına alındı.

Bakanlık binasının kapısında sefalet ücretiniprotesto eden DİSK’e bağlı Dev Sağlık-İş Sendikasıüyesi 6 işçi toplantıya katılmak için bakanlığınbahçesindeki demir kapıdan atlayarak bahçeye girdi.

Komisyon toplantısına “asgari ücretli çalışanlarında katılması gerektiğini’’ söyleyen işçiler polistarafından engellendi. Polise direnen Dev Sağlık-İşüyeleri yaka paça gözaltına alındı. Gözaltı saldırısısırasında işçilerle polis arasında arbede yaşandı.

İşçiler ‘’Asgari ücret 40 milyon kişiyi ilgilendiriyor,bu ücretle geçinemiyoruz, neden biz bu toplantıyaalınmıyoruz, biz de toplantıya gireceğiz’’ diyerekişçilerin söz sahibi olmadığı bir toplantıdan çıkacakkararı kabul etmeyeceklerini vurguladılar.

Kampanya çalışmalarından...

Sınıf hareketi10 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

MİB MYK Ocak ayı toplantısını gerçekleştirdi.Toplantının gündemi şu ana konu başlıklarındanoluştu:

- MESS Grup TİS sürecine ilişkindeğerlendirme:

MESS Grup TİS süreci MYK’nın Ocak ayıtoplantısının da ana gündemiydi. Toplantıda TİSsürecinde gelinen aşama çeşitli yönleriyledeğerlendirilerek, sürecin bundan sonraki olası seyriüzerine tartışmalar yapıldı. Tüm bunlardan sonramevcut koşullarda süreci metal işçileri lehinegeliştirmek doğrultusunda yapılacak müdahale veyürütülecek çalışmanın politik içeriği, hedefleri vearaçları üzerine bir dizi sonuç çıkarıldı. Bu sonuçlarşöyle özetlenebilir:

1. Türk Metal çetesinin satış sözleşmesine imzaatmasının ardından Birleşik Metal Sendikası yönetimive tabanının vereceği karar kritik bir önem kazanmıştı.Çünkü verilecek karar hem satış sözleşmesini yırtmakve hem de ihanet çetesini dağıtmak bakımından anahtarolacaktı. Böylelikle on yıllar boyunca metal işçisineoynanan oyunun bozulması için bir adım atılacak,birikmiş öfkenin patlayacağı kanallar açılmış olacaktı.Birleşik Metal aldığı “mücadeleye devam” kararıyla buyönde çok önemli bir adım atmıştır. MYK bu adımınmetal işçilerinin mücadelesi ve geleceği bakımındantaşıdığı önemin altını bir kez daha çizmekte vesahiplenmektedir.

MİB MYK ayrıca ileriye atılmış olan bu adımıgüçlendirmek, MESS ve uşaklarının saldırılarına karşısavunmak için metal işçileri başta olmak üzere, sınıfındiğer bölüklerine destek ve dayanışma çağrısıyapmaktadır.

2. Yine de sürecin seyrini, destek ve dayanışmanındüzeyini kapsam dahilindeki metal işçilerinin ve asılolarak Birleşik Metal yönetiminin tutumubelirleyecektir. Eğer kararlılık ve cesaretle ilerlenmeyedevam edilir ve mücadelenin ihtiyaçlarını karşılayacakciddi, tutarlı ve sistematik bir çalışma yürütülebilirse,bugün aşılması zor görünen engeller kolaylıklaaşılabilir. Ancak tersinden kararsız ve titrek davranılırve böylelikle ihtiyaçları karşılayacak bir hazırlıkiçerisine girilemezse varolan engeller asla aşılamaz.Kararsızlık ve inançsızlık mücadelenin en büyükdüşmanıdır. Elbette bu gibi eğilimler her mücadele veörgütlenmenin karşılaşacağı zorluklardandır. Ancakönemli olan yönetim konumunda olanların gerçekönderler gibi davranmasıdır. Eğer onlar zorlu kavgalaragirecek azim ve kararlılığı gösterebilir ve bunu tok birpratikle birleştirebilirlerse, geriye dönük eğilimler dehızla aşılabilir. Aksi halde ise kararsızlık ve yılgınlıktüm saflara yayılır. İşte bunun için MİB MYK, BirleşikMetal yönetiminden başlayarak tüm sendikal yönetimkademelerini ve ileri-öncü metal işçilerini bu bakış vesorumlulukla davranmaya çağırmaktadır.

4. MİB MYK bu düşüncelerle tok bir grevkararlılığının gösterilmesi gerekliliğinin altınıçizmektedir. Geride duranın sarsılıp uyandırılmasıkadar önde duranın en ileri hedefler doğrultusundaörgütlenmesi için de bu şarttır. Ancak grevi bir boştehdit olmaktan çıkararak sınıf mücadelesinde gerçekbir silaha dönüştürmenin yolu, onun için ciddi vesistematik bir hazırlığı bugünden yapmaktan geçer.

Bunun için bugünden tabanın grev hedefinekazanılması, grev komitelerinin oluşturulması, uzunsüreli bir grev için grev fonunun hazırlanmasıgerekmektedir. Ayrıca olası bir grevin başarısı için tümtemel alanlarda gerekli önlemleri bugünden almak dabüyük önem taşımaktadır. Örneğin bir grevin gücünüve geleceğini belirleyen en önemli faktörlerden birisi,işçi ailelerinin tutumu olmaktadır. İşçi ailelerinin aktifdesteğinin olduğu bir grev o ölçüde uzun soluklu vedayanıklıdır. Bu nedenle bugünden işçi aileleriylegerekli bağları sağlamak ve onları sürece dahil etmeküzere harekete geçilmelidir.

Diğer çok önemli bir faktör ise sınıf dayanışması vetoplumsal destektir. TEKEL direnişi sırasında bubakımdan nasıl da büyük bir güç yaratıldığı malumdur.Ancak bu düzeyde bir destek kendiliğinden doğmaz.Bunu hazırlamak için bugünden mücadelenin metalişçisinin davasının emeğin davası olduğunu sınıfındiğer bölüklerine ve topluma anlatılması, destek vedayanışma için önlemlerin ve zeminlerin oluşturulmasıyönünde adımların atılması gerekmektedir. Bir kezdaha vurgulamak gerekir ki tüm bu alanlarda mesafealmak için eylemli mücadeleyi büyütmek özel bir önemtaşımaktadır. Bunun için mücadelenin fabrikaönlerinden sanayi havzalarına ve kent merkezlerinetaşınması, giderek periyodik biçimler kazanmasıgerekmektedir.

5. Kirli ittifakı yenebilmek için Türk Metal sultasıaltında tutulan metal işçilerinin alacağı tutumbelirleyicidir. Bir dizi somut veriden de hareketlebelirtmek gerekir ki, satışın hemen ardından doğanbüyük öfke bugün için bir ölçüde yatışmış gibi görünsede, metal işçisinin gözü hala Birleşik Metal’inüzerindedir. Öyle ki “mücadeleye devam” kararı ilerive öncü unsurlardan başlayarak büyük bir heyecanyaratmıştır. Eğer süreç grev yönünde ilerletilirse kuşkuyok ki, Türk Metal’e karşı büyük bir öfke duyan metalişçileri ileri çıkabilecek ve Birleşik Metal’in yanındasaf tutacaklardır. Elbette bunun için aynı zamandamücadele kararlılığının ve grev iradesinin busözkonusu fabrikalara taşınması gereklidir. Bu yöndeuygun yol, yöntem ve araçların sistematik biçimdekullanılması ihmal edilmemelidir.

6. Metal İşçileri Birliği, TİS sürecine ilişkinmücadele görevlerini omuzlamak üzere kendi

cephesinden elinden geleni yapmak kararlılığındadır.Bu kapsamda yapılacak ilk işlerden birisi, kapsamdahilindeki fabrikalarda grev kararlılığınınpekiştirilmesi ve grev yolunda somut hazırlıklarınyapılması doğrultusunda yukarıda tarif edilen görevleriomuzlamaktır. İkinci olarak mücadelenin geleceğibakımından kritik bir önemi olan Türk Metal’in tuttuğufabrikalardaki ilgiyi diri tutmak ve olabildiğince tepkiyiörgütlemek üzere etkin bir çaba içerisinde olunacaktır.Sistematik biçimde bu fabrikalara yönelik seslenmefaaliyeti yürütülecektir. Üçüncüsü kapsam dışındabulunan metal işçilerinin aktif destek ve dayanışmasınıörgütlemek üzere hareket edilecektir. Mücadeleninduyurulmasından, aktif dayanışma eylemleriniörgütlemeye kadar bir dizi pratik faaliyetörgütlenecektir. Dördüncüsü diğer işkollarından sınıfbölüklerinin ve onların örgütlülüklerinin bugündenmetal işçileriyle aktif dayanışma içerisine girmek üzereharekete geçirilmesi yönünde elinden gelen çabayıgösterecektir. Sürecin seyrine bağlı olarak budoğrultuda tüm olanaklarını kullanacaktır. MYK tümbu belli başlı görev alanlarında kullanılmak üzere birdizi aracı somutlamıştır. En kısa sürede bu araçlarkullanıma hazır hale getirilecektir.

- Yerel gündemlere ilişkindeğerlendirme:

Toplantıda bu gündem başlığı altında bir diziyereldeki fabrika ve sanayi havzalarındaki sorunlar vemücadele görevleri üzerine tartışmalar yapılmıştır.Ayrıca bu süreçlerle de bağlantılı olarak Birlik’in yerelçalışma gücü ve kapasitesi ile örgütselmekanizmalarının kurulup işletilmesiyle ilgili sorunlarda ayrıntılı tartışmalara konu edilmiştir. Butartışmaların ışığında ise tespit edilen yetersizliklereyönelik olarak bazı somut müdahale biçimleri vearaçları üzerinde durulmuştur.

- Sınıfın genel mücadele gündemiüzerine:

1. Bir süredir sermaye örgütleri ve hükümettarafından elbirliğiyle hazırlanan kapsamlı saldırıyasaları, değişik biçimlerde gündeme gelmeye başladı.

Metal İşçileri Birliği Merkezi YürütmeKurulu Ocak Ayı Toplantısı Sonuçları

OSİM-DER’den “AsgariÜcret” paneli ve eylemi...

OSB-İMES İşçileri Derneği, işçi ve emekçileredönük saldırıların bir ayağını oluşturan sefaletzammına ilişkin 26 Aralık Pazar günü panel ve eylemgerçekleştirdi.

Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır’ın katılımıylagerçekleştirilen panelde yeni sefalet ücretiyle birliktetoplam saldırılara karşı mücadele yöntemleri elealındı.

Panelde ilk olarak OSİM-DER adına açılış konuşmasıyapıldı. Dernek tarafından yürütülen çalışmadanbahsedildi ve örgütlü mücadele çağrısı yapıldı. VolkanYaraşır ise konuşmasına, insanca yaşamaya yetecekasgari ücretin kapitalizmin doğasına aykırı olduğunusöyleyerek başladı. Daha sonra ise sermayenintopyekün saldırılarına değinerek asgari ücretsaldırısının bunun yalnızca bir ayağı olduğunu ifadeetti. Yaraşır, konuşmasına “asgari ücret”intanımlamasını kapitalizmin işleyiş yasaları üzerindensomut örneklerle açıklayarak devam etti ve buyasaların çıkarılmasının Çin çalışma rejimini Türkiye’dehayata geçirme projesi olduğunu söyledi.

Yaraşır, konuşmasında daha çok işçi sınıfınınkapitalizme karşı yürüteceği mücadelenin yöntemlerive öncü işçi kimliği üzerinde durdu. Sermaye sınıfınınsistematik bir şekilde işçileri kendisine, emeğine veinsanlığa yabancılaştırdığını, onu nesneleştirdiğini vebu yüzden işçilerin örgütlenemediğini söyleyenYaraşır, komünistlerin işçileri özneleştirme çabasıiçerisinde olması gerektiğini söyledi. Ayrıca, işyerikomitelerinin önemine değinen Yaraşır, tabanörgütlenmelerinin ancak işçilerle organik bir bütünlükkurarak yaratılabileceğinden bahsetti.

Salondan işçiler de söz alarak fabrikalarındayaşadıkları sorunları anlattılar.

Dudullu’da eylem

Panelin ardından Dudullu’da bir eylemgerçekleştirildi. “İnsanca Yaşamaya Yeten Asgari Ücretİstiyoruz” yazılı dövizlerin taşındığı eylemde“Kahrolsun ücretli kölelik düzeni!”, “İşçilerin birliğisermayeyi yenecek!”, “Asgari ücret azami sefalet!”,“Sefalete mahkum olmayacağız!” sloganları atıldı.Eylemde Barem’in önünden Dudullu Meydanı’nayürüyüş yapıldı. Burada OSİM-DER adına basınaçıklaması gerçekleştirildi. Açıklamada şunlar söylendi:“Ücret de dahil olmak üzere tüm haklarımızın düzeyinibelirleyen asıl olarak bizim mücadelemizdir. Bugünücreti belirleyecek olan da tabandan doğruyaratacağımız örgütlülük ve mücadelemizin gücüolacaktır. Hepimiz biliyoruz ki, koşullarımızı ancakbirleşerek düzeltebiliriz. Tek ses, tek yürek, tek yumrukolursak yapabiliriz. Ya seyirci kalarak “kaderimize” razıolacağız ya da “birleşen işçiler yenilmezler” şiarıylahareket ederek oyunlarını bozacağız.”

Eylem sırasında ve sonrasında çevredekilere asgariücretle ilgili OSİM-DER imzalı bildiriler dağıtıldı.Açıklamaya ve bildiri dağıtımına işçi ve emekçilerinilgisi dikkat çekti.

Kızıl Bayrak / Ümraniye

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 11Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Öncü-devrimci metal işçileri İstanbul Kartal’dagerçekleştirilen panelle torba yasayı ve sermayeninUlusal İstihdam Projesi adı altındaki sosyal yıkımsaldırılarını tartıştı.

26 Aralık Pazar günü Kartal Metal İşçileriBirliği (MİB) tarafından gerçekleştirilen panelekonuşmacı olarak Doç. Dr. Faik Başaran katıldı.

Sunumunu, “Üretim yapısı ve sistemi anlamak”başlığını taşıyan sinevizyon eşliğinde yapanBaşaran; Engels’in, bir kunduracının üretimyapısını kavramasını anlattığı örneği aktardı.Buradan somut ve güncel bir örnek olarak Sa-baEnjeksiyon fabrikasındaki sürece değindi. Kaliteyönetimi belgeleri alan, demokrat yönetim iddiasıtaşıyan şirketin aslında sistemin ideolojikçarpıtmasının tipik bir örneği olduğunu anlattı.Bu kalite yönetimi yapısı üzerinden teşhiryürütülmesinin önemli bir nokta olduğunusöyledi. Torba yasanın içeriğine değinen Başaran,esnek üretimi anlattığı kısımda ise işçilerinsorularıyla sunumunu genişletti.

Başaran’ın sunumunun ardından söz alan Metalİşçileri Birliği temsilcisi, Başaran’ın sunumundanyola çıkarak esnek üretimin fiilen uygulandığını vebuna yasal güvenceler kazandırılmak istendiğinisöyledi.

Taban örgütlenmelerine dayanan bir mücadelesürecinin belirleyici olacağını söyleyen MİBtemsilcisi, Metal İşçileri Birliği’nin hedefleriüzerinden taban örgütlenmelerini oluşturmanıngerekliliğine vurgu yaptı. Sendikaları harekete

geçirecekolanın da taban örgütleri olacağınıvurguladı.

Sorularla ilerleyen ve sorunların dile getirildiğipanelde patronların fabrikalarda hayata geçirmekistediği kölelik koşulları aktarıldı.Bu saldırılara karşı tek yolun taban örgütlenmesinedayanan fiili-meşru mücadele olduğu söylendi.

Ulusal İstihdam Stratejisi adı altındaki saldırılarve fiilen hayata geçirilen uygulamalara izinvermemek için mücadeleyi büyütme çağrısıyapıldı. Panele 20 kişi katıldı.

Kızıl Bayrak / Kartal

“Ulusal istihdam stratejisi” adı altında toplanankapsamlı kölelik ve güvencesizlik paketinin birbölümü şu sıralar “torba yasa” biçiminde gündemesokuldu. İçerisinde asgari ücreti işçi sınıfına karşı birsilaha çevirmeyi amaçlayan düzenlemelerden,binlerce işçiyi bir çırpıda iş güvencesinden yoksunbırakacak saldırılara kadar oldukça ağır olan busaldırı torbasını göğüslemek, işçi sınıfının bütününükesen hayati bir mücadele gündemidir. Halihazırdabir dizi sendika eylem kararları almış olsa da bukararlar saldırıyı püskürtebilmek bakımından oldukçayetersizdir. Sendika bürokratları bir kez dahagöstermelik eylemlerle görev savmaya çalışıyorlar.

MYK üst kademe sendika bürokratlarının bir kezdaha sınıfa ihanete hazırlandığını, alt kademe sendikayönetimlerinin ise mücadeleyi omuzlama iradesinigösteremediklerini tespit ederek, tüm işçi veemekçileri harekete geçmeye çağırmaktadır. Günsendika bürokratlarını mücadele görevleriniüstlenmek üzere zorlama, buna rağmen ayakdireyenleri aşma günüdür. Her durumda mücadelegörevlerini üstlenerek, bulunduğumuz her alandamücadele alanlarına çıkmalı, sermayeye vehükümetine karşı öfkemizi göstermeliyiz.

Birlik, bu bilinç ve sorumlulukla, saldırılarkonusunda işçi sınıfını uyarmak ve duyarlılığıarttırmak üzere bildiri ve afiş gibi materyallerkullanacak, diğer bilinçlendirmek ve mücadelegörevlerini tartışmak için işçi toplantılarıdüzenleyecek, gerçekleştirilecek eylemlere kitleselkatılım üzere hareket edecektir.

2. Diğer bir önemli mücadele gündemi olan asgariücret konusunda ise sermaye ve hükümeti, Türk-İşbaşta olmak üzere sendika bürokratlarının yardımıylaistediğini elde etmiştir. Asgari ücret bir kez dahasadaka zammıyla geçiştirilmiş, azami sefalet ücretiolarak tescil edilmiştir. Kuşkusuz bunun böyleolmasının nedeni işçi sınıfının bu temel konudaağırlığını koyamamasından ileri gelmektedir. Bunun

nedenleri de ortadadır. Bu süreç sadece bir kez dahasınıfın örgütlenmesi ve sendikalarının yenidenkazanılması yolundaki ihtiyaca yapılmış bir vurguolarak okunmalıdır.

Diğer taraftan genel ücret düzeyi bakımındantemel ölçü olan asgari ücretin belirlenmesininardından da ücret konusu gündemdeki yerinikorumaktadır. Çünkü sendikasız işyerlerinde bundanböyle temel gündem ücret zamları olacaktır. Bu dahaliyle sınıf mücadelesinin işyeri ölçeğindesertleşmesi sonucunu verecektir. MYK bu bilinçletüm bileşenlerini ve örgütlü sınıf güçlerini bu gerçeğigözeten bir bakışla işyerlerindeki keskinleşecekmücadelelere ilgi göstermeye, bu mücadelelerikucaklamaya ve kalıcı örgütsel mevziler elde etmekyönünde değerlendirmeye çağırmaktadır.

3. Halihazırda birçok işkolunda fabrika düzeyindeişçi direnişleri yaşanmaya devam etmektedir. MYKbu direnişlerle dayanışma içerisinde olduğunu ifadeederken, aktif sınıf dayanışmasını örgütlemekyönünde üzerine düşeni yapma kararlılığındadır.

- Bülten üzerine değerlendirme veplanlama:

1. Aralık sayısını değerlendiren MYK bu sayınıniçerik ve biçim açısından asgari bir başarıyıyakaladığı görüşünde birleşmiştir. Bu sayı,mücadeleye yol gösteren, bilinç ve kararlılık aşılayan,birçok ilden ve fabrikadan işçilerin sesini taşıyan biriçerikte olmuştur. Hala da çok önemli yetersizliklerbarındırsa da bültenin bu düzeyini daha dageliştirmek büyük önem taşıyor. Aynı şekildekullanımını da daha etkili hale getirmek yolundagerekli önlemleri almak gibi temel bir sorumlulukalanı önümüzde duruyor.

(...) Metal İşçileri Birliği

29 Aralık 2010

Kartal MİB’den panel

26 Aralık 2010 / Kartal

Sınıf hareketi12 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

MESS grup TİS sürecinde imzaladığı satışsözleşmesinin ardından yaptığı ilk açıklamadan sonrasessizliğe gömülen Türk Metal çetesi, aradan geçenbunca zamandan sonra yeni bir açıklama yayınlayarakişi arsızlığa vardırdı.

“Birimizin değil, hepimizin başarısı” başlığıylaTürk Metal’in büyük şefi Pevrul Kavlak imzasınıtaşıyan yalan dolu açıklamada satış sözleşmesi“mükemmel” olarak nitelendirilirken Birleşik MetalSendikası da “patron tarafında yer almakla”suçlanıyor.

Senaryoyu gerçek yaptılar

Satış sözleşmesini “mükemmel bir sözleşme”olarak gösteren Türk Metal çetesi buna kanıt olarak isesözleşmenin içeriğini değil, tüm bir süreç boyuncayaşananları gösteriyor. Kuşkusuz bu bilinçli bir seçim.Çünkü böylelikle satış sözleşmesini metal işçilerineyutturmak için sahnelenen oyuna dikkatler çekiliyor.Yoksa imzalanan sözleşme metal işçisinin hiçbirbeklentisini karşılamıyor. Böyle olduğu için satışsenaryosu uzun uzun yeniden anlatılıyor.

Buna göre, Türk Metal çetesi 2008 yılında yaşanankriz nedeniyle “işin ve işyerinin devamı için taşınaltına sadece ellerini değil, tüm bedenlerinikoymasından” dolayı metal işçisinin büyüyenbeklentilerini karşılamak için harekete geçmiş. Bubeklentileri karşılayan bir sözleşme taslağı hazırlamış,arkasından ise MESS ile görüşmeye başlamış. FakatMESS’in ücretlere yüzde 0,18’lik zam teklifi veesneklikle ilgili diğer dayatmalarını görünce “derhal”uyuşmazlık zaptını tutmuş ve arkasından da mücadelesürecini başlatmış.

Türk Metal çetesi “ne kadar kararlı ve inançlıolduğumuzu bir kez daha dosta, düşmana göstermekamacıyla” girdiğini iddia ettiği “mücadele süreci”ni deşöyle anlatıyor: “Ege ve Marmara Bölgelerindegenişletilmiş temsilciler meclislerimizi topladık. Busüreç zarfında ayrıca ekonomistlerden hem ülkeekonomisi hem de metal işkolu hakkında brifingleraldık. Hemen hemen her gün şube başkanlarımızladurum değerlendirmeler yaptık.”

Fakat Türk Metal’in mücadelesi bununla sınırlıkalmamış, aynı zamanda MESS’i savunmak için

kendilerine “patron edasıyla” engel olmaya çalışanBirleşik Metal engeline karşı da mücadele vermiş.Sonuçta Türk Metal şefleri Birleşik Metal engelini deaşarak metal işçilerine “çifte bayram” sevinci yaşatan“mükemmel bir sözleşme”ye imza atmış. Öyle kimetal işçileri bu sözleşmeyi bayram havasındakarşılamış ve onbinlerce teşekkür mesajı göndermiş.

Dört dörtlük bir satış!

Bu yalan senaryosundan sonra sürecin gerçekseyrini anlatmak şart oldu:

Metal işçileri Türk Metal çetesinin patronlarlaişbirliği yapmasından dolayı krizin faturasını ağırbiçimde ödeyerek ücretlerinden ve diğer haklarındanolmuşlardır. Bu nedenle de bu sözleşme sürecindekaybettiklerini geri almak istemişlerdir. Ancak TürkMetal çetesi hazırladığı taslakla metal işçisinin butaleplerini dikkate almamıştır. Metal işçisi bu satışteklifine öfkesini gösterince, o zaman MESS ilebirlikte hazırlanan senaryo devreye sokulmuştur. Busenaryo gereğince MESS masaya, Türk Metal’intaslağını bile kötünün iyisi gösteren kapsamlıdayatmalar koymuş, böylelikle metal işçisi savunmayasokulmuştur. Ardından da göstermelik biçimdeuyuşmazlık zaptı tutularak mücadele ediyoruzgörüntüsü yaratılmış, sonrasında da oyunun finaliolarak MESS’in dayatmalarını geri çekmesiyle satışsözleşmesi imzalanmıştır.

Sonuç: Metal işçileri çok büyük beklentilerlebaşladıkları bu süreçte ne kriz döneminde MESS’inçaldıklarını geri almışlar, ne de yeni haklar eldeedebilmişlerdir. İşte Türk Metal’in mükemmelsözleşmesi de budur!

Türk Metal çetesi kurgu dünyasında yaşıyor, ya dadaha doğrusu metal işçisiyle alay ederek MESS ilebirlikte oynadığı oyuna devam ediyor. Ya da metalişçisinin satışa duyduğu büyük öfkeyi eylemedönüştürememesinden cesaret alarak dalgasınıgeçiyor. Öyle ki Pevrul Kavlak sözlerini “Allah razıolsun metal işçilerinden” diyerek bağlıyor.

Metal işçileri henüz teslim olmadı!

Ancak Türk Metal çetesi boşuna sevinmesin,çünkü metal işçisi henüz teslim olmadı. Çünkü hemBirleşik Metal’de örgütlü metal işçileri Türk Metal’insatış sözleşmesine imza atmamakta kararlı olduklarınıifade ederek mücadeleye devam dediler. Hem de zatenTürk Metal’in sultası altındaki metal işçileri deöfkelerini toprağa gömmediler. Birleşik Metal’in grevyolunda ilerlemesi ile birlikte tek bir kıvılcım buöfkeyi harekete geçirebilecektir. Bu durumda da arsızTürk Metal çetesi ‘98’de olduğu gibi korkudankaçacak delik arayacaktır.

Türk Metal’in bu arsızlığı uyarıcı olmalı vemücadele görevlerimize daha sıkı biçimdesarılmalıyız. MESS ve uşaklarından hesap sormak içinöfkemizi bilemeli, mücadele bayrağını yükseltmeli,grev yolunda daha kararlı ve güçlü biçimdeyürümeliyiz.

Metal İşçileri Birliği25 Aralık 2010

Türk Metal işi arsızlığa vurdu...

Metal işçisinin öfkesindenkurtulamayacaksınız!

Birleşik Metalmücadeleye çağırıyor

“Siz neyi başardınız? Kiminle?”

Türk Metal çetesinin arsız açıklamalarına BirleşikMetal-İş Sendikası’ndan yanıt geldi. Sendika yaptığıaçıklamada Türk Metal-MESS kirli ittifakını teşhir etti.“Siz neyi başardınız? Kiminle?” diye soran BirleşikMetal-İş, Türk Metal’in, metal işçilerine ve onlarınşahsında Türkiye işçi sınıfına hesap vereceğini söyledi.

Açıklamada şu ifadeler dikkat çekti:

“MESS sizin proje ortağınız.Bugün milyon avroluk projeleri birlikte

götürüyorsunuz.Aranızdan su sızmaması normal!MESS sizin işçi haklarını geriletme kavgasındaki

ortağınız!Borcunuz büyük! Sizi kuran ve palazlandıranlara 30

yıldır borç ödüyorsunuz ve ödemek zorundasınız.Bu borcu ödemekten vazgeçemezsiniz!Ama bir de vereceğiniz hesap var! Üstelik çok şişkin

bir hesap!O hesabı metal işçilerine ve onların şahsında

Türkiye işçi sınıfına vereceksiniz!”

Türk Metal-MESS ittifakı teşhir edildi

Birleşik Metal-İş Sendikası yayınladığı bir bildiri ileMESS-Türk Metal ittifakını teşhir etti. İşçi haklarınınhedef tahtasına konduğu bir süreçte Birleşik Metal-İşüyelerinin mücadele çağrısında bulunduğunu belirtensendika MESS’in teklifine neden hayır dediğinikamuoyuna duyurdu.

Açıklamanın son bölümünde şu ifadeler yer aldı:“Merkez Toplu Sözleşme Komisyonumuzun aldığıeylem kararlarını harfiyen ve büyük bir katılımlauygulamaya devam ediyoruz.

Biz kafasına göre hareket eden bir sendika değiliz.Kararlarımızı üyelerimizle demokratik bir tartışmaortamında alıp, bu kararlara uygun hareket ederiz.

Bu kararın sonucu ne olursa olsun, bu sonuçları dahep birlikte göğüsleriz.

Bedeli ne olursa olsun! Zor ve kritik bir süreçten geçiyoruz. Herkes kendini

her tür zorluklara karşı hazırlamak durumundadır. Biz, geçmişte Saraçhane Mitingleri’nde, Kavel

Direnişleri’nde, DGM Direnişleri’nde, MESSGrevleri’nde, 12 Eylül zindanlarında, NetaşGrevleri’nde vardık.

Bugün, işyeri işgalleriyle, kapı önü direnişleriyle,işten atılan işçileri geri işe aldırdığımız direnişlerde, 1Mayıs’larda varız.

Yarın, özgür bir ülkede, sendika seçmeözgürlüğüyle, özgür grev hakkıyla yine varolacağız.Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.

Mücadelenizde başarılar diliyoruz.”

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 13Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

2010-2012 Grup Toplu İş Sözleşmesisürecinde MESS’le arabulucu aşamasında olanBirleşik Metal-İş Sendikası, örgütlü olduğufabrikalarda eylemlerini ve bilgilendirmetoplantılarını sürdürüyor.

Gebze’de yürüyüşler24 Aralık günü Gebze’de Sarkuysan, Makina

Takım ve Akkardan işçileri eylemdeydi. 15.00-23.00 ile 16.00-24.00 vardiyasında

çalışan Sarkuysan, Akkardan ve Makina Takımişçileri, Fen-İş Köprüsü’nde toplanarak alkış, ıslıkve sloganlarla fabrikalarına yürüdüler. MESSdayatmalarını protesto eden işçiler “Direne direnekazanacağız!” sloganını haykırdılar.

Saat 14.30’da Fen-İş Köprüsü’nde toplanan100’ü aşkın Sarkuysan işçisi “MESSdayatmalarına hayır! / DİSK - Birleşik Metalİşçileri Sendikası” pankartı arkasında fabrikaönüne kadar yürüyüş gerçekleştirdi. Sloganlar atanişçiler, fabrika önünde vardiya değiştiren diğerişçilerle birleşerek fabrika içerisine girdiler.

Fabrika içinde toplanan işçilere seslenenBirleşik Metal-İş Sendikası Gebze Şube BaşkanıErdoğan Özer, MESS’e karşı mücadelelerininikinci evresinde olduklarını ifade ederek alınaneylem kararlarını hayata geçirmeye devamedeceklerini söyledi.

Sarkuysan işçilerinin ardından Fen-İşKöprüsü’nde toplanan Makina Takım veAkkardan işçileri de “MESS dayatmalarınahayır!” pankartını açarak fabrikalarına alkış vesloganlarla yürüdüler

Metal işçileri yürüyor24 Aralık günü Bursa’da MESS üyesi

Prsymian ve SCM fabrikalarında eylemlergerçekleştirildi.

İlk eylem saat 16.00’da Mudanya yoluüzerinde bulunan Prsymian fabrikasında yapıldı.08.00-16.00 vardiyasından çıkan işçiler fabrikaönünde toplanmaya başladı. Daha sonra gecevardiyasında çalışan işçilerin katılımıyla MudanyaMeydanı’na doğru yürüyüş başladı. Sloganlar veajitasyon konuşmalarıyla yürüyüşe başlayanişçiler MESS’in dayatmalarına boyuneğmeyeceklerini gür bir şekilde haykırdılar. Yolboyunca Mudanya halkı da alkışlarla desteksundu. Yürüyüş sonunda Mudanya Meydanı’na

gelindi. Burada işçilere seslenen Birleşik Metal-İşSendikası Bursa Şube Başkanı Ayhan Ekinci, TİSsürecinde gelinen aşamaya ilişkin bilgi verdi.

Sözleşmeyi neden imzalamadıklarını açıklayanEkinci üye sayıları 10 bin olmasına rağmen bukadar bir işçi kitlesinin greve çıkmasının önemliolduğunu söyledi.

SCM fabrikasında saat 18.00’de işe girecekolan işçiler işe girmeyerek fabrika önündebeklemeye başladılar. Daha sonra işten çıkanvardiyasındaki işçilerin de katılımıyla basınaçıklaması ve 1 saatlik oturma eylemigerçekleştirildi.

Baştemsilciler sürecideğerlendirdi

Grup toplu iş sözleşmesi kapsamındakiişyerlerinin baştemsilcileri 25 Aralık tarihindeGönen’de bir araya geldi.

Birleşik Metal-İş Genel Sekreteri SelçukGöktaş tarafından yapılan konuşmayla başlayantoplantıda, 11 Aralık günü yapılan Merkez TİStoplantısının eğilimleri temel alınarak GenelYönetim Kurulu’nun yapmış olduğudeklarasyonun anlam ve önemi anlatıldı. Resmiarabulucu süreci ve sonrasında prosedüre yönelikdetaylı bilgi verildi ve son olarak da grevkomitelerinin işleyiş ve oluşumuna yönelikbilgilendirme yapıldı.

Toplantının ikinci kısmında da, işyerlerininmali, ekonomik durumu; sözleşmeninimzalanmaması nedeniyle işyerlerinde yaşananlar;üyelerin tavırları ve beklentileri tartışıldı.

Fabrikalarda bilgilendirmetoplantıları

MESS’in teklifinin kabul edilmemesi vemücadelenin sürdürülmesi kararını MESS üyesifabrikalarda çalışan üyeleriyle değerlendirensendika, Gebze bölgesinde örgütlü olduğufabrikalarda bilgilendirme toplantıları yaptı.Akkardan, Kroman, Dostel, Arfesan, Areva,Çayırova Boru fabrikalarında sendika üyeleri ileyöneticiler biraraya geldi.

Birleşik Metal-İş Genel Sekreteri SelçukGöktaş ve Gebze Şube Başkanı Erdoğan Özer’inde katıldığı toplantılarda 11 Aralık toplantısınınsonuçları konuşuldu.

Teklif reddedildi eylemler sürüyor...

“Birleşik mücadele şart”Gebze İşçi Bülteni’nin ocak ayı sayısında bültene

yazdıkları yazılarla süreçle ilgili görüş, düşünce ve önerilerinipaylaşan metal işçileri Birleşik Metal-İş Merkez TİSKomisyonu’nun 11 Aralık 2010 tarihinde yaptığı toplantıdaalınan “mücadeleye devam” kararını değerlendirdiler.

“Kazanmak için birleşik mücadele şart”2010–2012 toplu iş sözleşmesi sürecine girerken metal

işçileri olarak bizler büyük beklentiler içerisindeydik.Sendikaların en azından beklentilerimizi asgari de olsakarşılayacak bir sözleşmeye imza atmasını bekliyorduk. Geçensözleşme döneminde kriz bahanesi arkasına saklanan patronlarsendikal ihaneti de arkalarına alarak işçileri sefalet koşullarınasürüklemişlerdi. Bu yüzden bu sözleşme döneminde artıkbeklentilerimiz de artmıştı. Bizim iş yerimiz MESS kapsamındaolmamasına rağmen sözleşmemiz MESS ile yapılan sözleşmeemsal alınarak hazırlanıyordu. Bu yüzden bu görüşmeler bizimiçin son derece önemli idi. Ancak sürecin başında tümbeklentilerimiz Türk Metal Sendikası’ndaki bürokratlartarafından baltalandı. Son süreçte ise Birleşik Metaldayatmaları kabul etmeme ve mücadeleye devam etme kararıaldı.

Bu karar çok anlamlıdır. Ancak diğer sendikalarimzaladıkları için Birleşik Metal’in mücadelede yalnız kalmaihtimali de var. Birleşik Metal bu süreçte metal işçilerindengerekli desteği göremezse işler bütün metal işçileri içinfazlasıyla zorlaşacaktır. Ama süreç kazanılırsa sadece iyi birsözleşme kazanılmış olmayacak, bununla beraber ihanetçi diğersendikalar anlamlı bir darbe alacak belki istifalar gündemegelecektir. Dahası bu mücadele hükümetin hazırladığı yenisaldırılara karşı da bir barikata dönüşebilecektir. Neredenbakarsak bakalım bu grevin önemi büyüktür ve bütün işçileriilgilendirmektedir. Tabandan birleşik bir mücadele şarttır.

Feniş Alüminyum’dan Çelik-İş üyesi bir işçi

“Greve hazırlık var!”Sendikamızın MESS dayatmalarına karşı aldığı mücadeleye

devam kararı kapsamında eylemlerimize devam ediyoruz. Dahaönce aldığımız mesailere kalmama eylemlerini ve Cumayürüyüşlerimizi sürdürüyoruz. MESS ile sendikamız arasındaarabuluculuk dönemindeyiz. Greve hazırlanıyoruz.

Sarkuysan’dan Birleşik Metal üyesi bir işçi

“Bütün metal işçilerinin desteği gerekiyor”MESS-Türk Metal satışının ardından üyesi olduğumuz

Birleşik Metal-İş Sendikası’nın tabandan aldığı mücadeleyedevam kararı oldukça anlamlıdır. Metal işçilerine dayatılankölece çalışma koşullarına karşı artık tok bir cevap verilmesigerekiyor.

Sendikamızın MESS’in dayatmalarına karşı aldığımücadeleye devam kararı hem bizim açımızdan hem de diğersendika üyesi işçiler açısından oldukça önemli bir gelişmedir.Ama daha önceki dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de yinebir şey çıkmayabilir. Diğer metal işçilerin de desteğiylemücadeleye devam edip süreci kazanımla sonuçlandırırsak çokiyi olur.

Akkardan’dan Birleşik Metal üyesi bir işçi

“MESS dayatmalarını kabul etmiyoruz”Artık sendikamızın daha önceki gibi MESS’in dayattığı ve

Türk Metal’in imzaladığı sözleşmeye imza atmamasınıistiyoruz. Sendikamızın MESS dayatmalarına karşı aldığımücadele kararı sürüyor. Bizim fabrikamızda daha önce alınanmesailere kalmama kararı esnekleştirildi. İşçi arkadaşlarımızınharçları da olası greve çıktığımızda rahat etmemiz için sendikatarafından esnekleştirildi. Cuma yürüyüşleri yapmıyoruz.MESS ile sendikamız arasında devam eden süreç için birarabulucu atanmasını bekliyoruz. Fabrikamızda olası bir greve%90’lık bir destek görünüyor. MESS’in verdiği teklifi kabuletmiyoruz ama bu süreçte %5’ten farklı bir oran çıkarsa grevegitmeyebiliriz.

Kroman Çelik’ten Birleşik Metal üyesi bir işçi

Buca Belediyesi’nde işten atılan 7 taşeron işçisinindirenişi 1 ayı geride bıraktı. Kritik bir aşamaya gelendireniş sürecinde belediye yönetimi tarafından sunulanteklif tartışılıyor.

Buca’da pazar yürüyüşü

İşçiler direnişin 32. gününde (26 Aralık Pazar)destekçi güçlerle birlikte Buca’da yürüyüşgerçekleştirdiler. Şirinyer Tansaş önündetoplanılmasıyla başlayan eylemde “Taşeron sistemiköleliktir! / Sendika istediğimiz için işten atıldık /İşimizi geri istiyoruz / Buca Belediyesi Taşeronİşçileri” pankartı açıldı.

Yürüyüş başladığı sırada koluk güçleri anayolukapamama ve kaldırımdan yürüme dayatmasındabulundu ancak işçiler bu dayatmayı kabul etmedi vesonunda tek şeridin açık bırakılarak yürünmesine kararverildi.

Yaklaşık 200 kişinin katıldığı coşkulu yürüyüşMenderes Caddesi üzerinden Buca Belediyesi önünedek sürdü. Belediye önünde İnan Sezer’ingerçekleştirdiği basın açıklaması haklı direnişin 32.günü geride bıraktığının ifade edilmesiyle başladı.İşçilerin 32 gündür pek çok baskı ve tehdide rağmendirenişi sürdürdükleri belirtilerek buna rağmensorumluların halen daha duyarsızlıklarını koruduklarıbelirtildi.

Ayrıca direnişi karalamak için “onları işe alacaktıkama kabul etmediler” türünden söylemlerebaşvurulduğu ve bunların tamamen yalan olduğu birkez daha vurgulandı.

Belediyenin teklifi değerlendiriliyor

Direnişin 34. gününde bir dizi gelişme yaşandı.Farklı belediyelerde işbaşı yapma yönünde teklif alanişçiler “hepsi işbaşı yaptığı taktirde direnişe sonverme” yönünde eğilim gösteriyorlar.

28 Aralık sabahı ilk olarak CHP İlçe yönetiminceişçilere yeni bir teklif getirildiği söylendi. CHP’liBuca Belediye Başkanı Ercan Tatı ile görüştüklerini ve“sorunu” yılbaşından önce çözmek istediklerinisöyleyen CHP’liler 5 işçinin bizzat başkan tarafındanfarklı bir belediyeye aldırılacağını, iki işçinin ise CHPtarafından bir belediyeye yerleştirileceğini ifade ettiler.

Teklifin ardından akşam saatlerinde Ercan Tatı 5işçi ile görüşmek istediğini belirtti. Saat 17.00’debaşkan ile görüşmeye giden işçilere belediyebaşkanının teklifi de aynı oldu. Diğer iki işçinin nedenişe yerleştirilmediği sorusuna ise Tatı net yanıtvermekten kaçındı ancak genel olarak bu iki kişininkendisine hakaret ettiği yönlü imalarda bulundu.Belediye başkanı ayrıca bir aylık süre boyuncayaşananlardan da haberi yokmuşcasına atılan işçilerinkendisi ile ilgisi olmadığını, sorumlunun taşeron firmaolduğunu iddia etti. Görüşme sırasında bu işçilerinBuca Belediyesi’ne geri alınmayacaklarını da kesinolarak ifade etti.

Toplantının ardından durumu aralarındadeğerlendiren işçiler teklifin bu haliyle net olmadığıkonusunda hemfikir oldular. Ancak 7 işçinin de birbiçimde işbaşı yaptığı taktirde direnişin sonaerdirilebileceği düşüncesi işçiler arasında ağırlıkkazandı. İşçiler yaptıkları görüşmenin ardından CHPilçe yönetimi ile yeniden görüştüler ve çadırı toplamakiçin 7 kişinin de işbaşı yapması gerektiğini, böyleolmadığı koşullarda muğlak bir vaat ile direnişi sona

erdirmeyeceklerini ancak işbaşı yapıldığı gün çadırıntoplanacağını söylediler. Alınan kararın ardındanbelediyenin nasıl bir hamle yapacağı henüz bilinmiyor.

Taşeron işçilerin direnişi temel olarak atılanişçilerin geri alınması, işçi kıyımının son bulması vetaşeron sisteminin sona erdirilerek sendikalörgütlülüğün önünün açılması şeklinde formüle edilenüç talep üzerinden başlamıştı. Farklı yerlerde işbaşıyapılması bu haliyle her üç talebin de net olarakkazanılamaması anlamına geliyor.

Bu durum direnişteki ve halen çalışmakta olanişçiler arasında da farklı görüşlerin ortaya çıkmasınasebep oluyor. Bazı işçiler teklifin kabul edilmemesieğilimindeyken bazıları da gönderilen belediyelerdeaynı taşeron statüsünü kabul etmemek gerektiği yönlügörüş belirtiyor. Farklı belediyelere gidilse deiçerdeki örgütlülüğün sürmesi için çeşitli taleplerdediretilmesi görüşü de işçiler arasında tartışılıyor.Direnişin kaderi önümüzdeki günlerde belli olacak.

Kızıl Bayrak / İzmir

Sınıf hareketi14 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Buca direnişinde kritik aşama...

26 Aralık Pazar / Izmir

Polis tarafından “dur ihtarına uymama”gerekçesiyle kurşunlanarak katledilen ÇağdaşGemik’in davasında yargı bildik rolünü oynuyor. 18yaşındaki Çağdaş Gemik’in Antalya’da iki yıl öncepolisin açtığı ateş sonucu yaşamını yitirmesi üzerineaçılan davada Yargıtay 1. Ceza Dairesi, Gemik’iensesinden vuran polisin, ‘olası kastla adamöldürme’ suçundan değil, ‘kasten yaralamasuçundan’ cezalandırılmasını karar vererek yerelmahkemenin kararını bozdu. Yargıtay’ın yeni kararı,katil polisin cezasının yarı yarıya indirilmesiolasılığını gündeme getirdi.

Sokak ortasında infaz

27 Ekim 2008’de Çağdaş Gemik ve arkadaşı HalilKeşifçi motosikletle geziyordu. “Yunus polis”timlerinde görevli Mehmet Ergin, Gemik’inkullandığı motosikleti durdurmak istedi. Polisintabancasından çıkan kurşunlardan biri, Gemik’inensesinden girip yanağından çıkarak ölümüneneden oldu.

Ergin hakkında Antalya 3. Ağır CezaMahkemesi’nde açılan davada mahkeme Ergin’e‘Olası kastla öldürmek’ten 20 yıl hapis cezası verdi.İyi hal nedeniyle ceza 16 yıl 8 aya indirildi.

Tarafların kararı temyiz etmesinin ardındanYargıtay Başsavcılığı 22 Nisan 2010 tarihindehazırladığı tebliğnamede, mahkemenin cezadaindirim yapmasına karşı çıktı ve sanık polisin ‘olasıkastla adam öldürme’ suçundan müebbet cezası ilecezalandırılmasını talep etti. Savcılıktebliğnamesinde “Sanığın kasten adam öldürmeksuçundan cezalandırılması gerekir” denildi.

Polislerin silah kullanmasını gerektiren herhangibir durumun bulunmadığına vurgu yapılan kararınsonucu ise, bir polis cinayetinin daha örtbasedilmeye çalışıldığının açık kanıtı niteliğindeydi.

Yargıtay’ın, polis cinayetini örtbas etme veaklamaya dönük söz konusu kararında şu ifadelereyer verildi: “Olayda, hayati bölgeler hedef alınarakateş edildiğini gösteren kesin ve yeterli kanıt

bulunmadığı anlaşıldı. Kasten yaralama sonucuölüme neden olmak suçundan hüküm kurulmasıgerekirken, suç niteliğinde yanılgıya düşürülerek,unsurları oluşmayan olası kastla insan öldürmesuçundan hüküm kurulması yasaya aykırıdır”

“Yargı polis şiddetine hak ettiği cezayıvermek istemiyor”

Gemik Ailesi avukatlarından Ayçin Turna Güler,Yargıtay’ın bozma kararını doğru bulmadığınıbelirterek şunları söyledi:

“Biz Çağdaş Hukukçular Derneği olarak ilkgünden bu yana polis memuru Mehmet Ergin’inÇağdaş Gemik’i kasten öldürdüğünü düşünüyoruz.Yerel mahkemenin ‘Olası kastla öldürme’ sonucuvermiş olduğu 16 yıl 8 aylık ceza da Türkiye tarihindepolisin fütursuzca uyguladığı şiddete verilen enyüksek ceza kararı olma özelliğini taşımaktadır.Bugün Yargıtay’ın bozma kararı gösteriyor ki, Türkyargısı halen polis şiddetine hak ettiği cezayı vermekistemiyor. Belki şükretmek gerekir ki Yargıtay taksirsebebiyle bozma kararı da verebilirdi. Ki ‘Taksirleölüme neden olduğu’ şeklinde bozulsaydı bugünhukuk adına çok daha üzülecektim. Biz yerelmahkemenin verdiği kararda direnmesi gerektiğineinanıyoruz. Örnek bir karar olduğu için de buinancımız daha da pekişiyor.”

Ceza yarı yarıya düşebilir

Gemik’i katleden polis, Yargıtay’ın isteğidoğrultusunda yeniden yargılandığı taktirde 16 yıl 8ay yerine 10 yıl ceza alabilecek. Hatta bu cezanın3’te 2’sini, yani 6 yıl 8 ayını yattıktan sonra ‘şartlıtahliye’ olabilecek. Mahkemenin önceki kararındadirenmesi halinde ise polisin alacağı cezayı YargıtayCeza Genel Kurulu belirleyecek. Genel Kurul’unmahkemenin kararını onaması halinde ise katilpolisin yatacağı ceza 11 yıl 1 ay olacak. Ama 1. CezaDairesi’nin kararı benimsenirse, polisin cezasınıneredeyse yarı yarıya düşürmüş olacak.

Gemik davasında ‘kasten’ aklama

Bu yıl, önceki yıllardan farklı olarak, düzen içiiktidar mücadelesinde AKP’nin belirgin biçimdeüstünlük kurduğu, egemenliğini pekiştirdiği bir yıloldu. Bununla birlikte, ekonomide parlak tablolarçizilirken, kriz dinamikleri varlığını korudu. Krizinfaturasını emekçilere ödetmek üzere kapsamlı sosyalyıkım politikaları aralıksız sürdü. Dış politikacephesinde ise, sermaye iktidarının emperyalizmekalkan olma misyonuyla, emperyalist merkezlerebağlılığını kesin biçimde ilan ettiği bir dönem oldu.

AKP iktidar gücü olduğunu tescilledi

Yıllardır burjuva siyasetinin değişmez konusu olaniç iktidar mücadelesinde 2010 yılı AKP’nin belirginüstünlüğü ile kapandı. AKP, karşı cephenin direncinikırmak üzere kesintisiz biçimde operasyonlarınısürdürdü. İktidar dümenini büyük ölçüde elindetutmanın sağladığı imkanları da en iyi biçimdekullanarak yeni mevziler kazandı.

Bu mücadelede en kritik aşama, anayasa değişiklikpaketi ile ilgili referandumdu. Bu hamleyle, HSYK veAnayasa Mahkemesi gibi mevzileri düşürmeyihedefleyen AKP, bu önemli sınavdan başarıyla çıktı.Bu başarının arttırdığı moral güç ve özgüvenle daha dapervasız davranıyor, dinsel değerleri ve yaşambiçimini giderek daha açık bir biçimde toplumadayatıyor.

AKP karşısında önemli mevzilerini kaybeden karşıgüç odakları ise hesaplarını büyük ölçüde 2011seçimlerine bıraktılar. Bu hedef doğrultusundareferandum öncesinde CHP’yi hazırlama çabalarıyoğunlaştı. Sol kılıfa sokularak AKP cephesinigeriletmek üzere hazırlanmaya çalışılan “yeni” CHPilk sınavında başarılı olamasa da, gelecek için yine deumutları diri tuttu. Sol iddiası güçlendirilmeyeçalışılsa da, yamalı bir bohçaya dönmüş olan CHP’ninkendisinden beklenen misyonu yerine getirmesi kolaygörünmüyor.

Genel seçimler yıla damgasını vuracak!

2011 genel seçimleri düzen siyasetinde birçokhesabın gelip dayandığı önemli bir mücadele sahasıdurumunda. Çünkü bu seçim süreci AKP’nin geleceğibakımından önem taşıyor. Yeni bir seçim başarısıAKP’nin mevcut kazanımlarını pekiştirmesi ve iktidardümenini daha sıkı biçimde kavraması anlamına

gelecekken, aksi bir sonuç konumunu sarsacak, karşıcephenin mücadeledeki durumu dengeleyeceği yenibir dönemi hazırlayacaktır. Doğal olarak 2011’edamgasını vuracak olan genel seçim süreci olacaktır.Tüm hesaplar bu sürece göre yapılmaktadır.

Belirtmek gerekir ki, seçimlere uzanan aylarda,önceki seçim süreçlerinde olduğu gibi AKPcephesinden durumu lehine çevirmek üzere bir dizioperasyonun yapılması olasıdır. İktidar dümeninitutmanın geniş olanakları, medya üzerindeki güçlüegemenliği işini kolaylaştıracaktır.

Emperyalizme köleliği pekiştiren AKP’nin açmazı

AKP tüm olanaklarına karşın önemli handikaplarlayüzyüzedir. Ülkeyi emperyalizme ve siyonizme kalkanyapan anlaşmaya konulan imza ile “eksen kayması”tartışmalarına son nokta konulmuştur. AKP hükümetibu anlaşmayla, emperyalizmin ve siyonizminekseninden şaşmadığını ilan etmiştir. Böylece,göstermelik çıkışlarla yaratılan yanılsama büyük darbealmıştır. Bu suç ortaklığını hedef alan etkili birtoplumsal muhalefetin olmaması AKP’nin işinikolaylaştırsa da, tabanını özellikle İsrail karşıtısöylemlerle kandırması güçleşecektir.

Öte yandan, ABD ve İsrail, AKP’nin arayı yapmakiçin yaptığı dalkavukluklara karşı mesafeli durmaktave burnunu sürterek daha fazlasını almak istemektedir.Zaten onlar için sorun AKP’nin alternatifininolmamasıdır. Bu nedenle onu hırpalamaya devamederek en fazla verimi almaya çalışacaklardır. Bu,AKP’nin işini güçleştirecek çok önemli bir sıkıntıalanıdır.

Kürt hareketi AKP’nin en önemli açmazı

AKP’nin önemli bir diğer açmazı ise Kürt sorunu,dolayısıyla Kürt hareketidir. “Açılım” vaadiyle 12Eylül referandumunda Kürt hareketinin ateşkes ilanetmesini sağlayarak ihtiyaç duyduğu siyasal-toplumsalortamı elde edebilmişti. Ancak referandum sürecininardından, verdiği vaatleri bu kez de genel seçimlerinsonrasına erteledi. Bir dizi manevrayla Kürthareketinin yeni bir ateşkes ilan etmesini sağladı.Fakat Kürt halkı AKP’nin oyalamalarından bıkıpusandığı ölçüde, Kürt sorununun çözümüne ilişkin

taleplerle öne çıkmayı başardı. “Demokratik özerklik”ve “iki dilli yaşam” çıkışı ve bu çerçevedegerçekleştirdiği fiili uygulamalar ile AKP’yi açmazaaldı.

AKP cephesi bu açmazdan kurtulmak üzere biryandan Kürt hareketine diş gösteriyor, diğer yandanperde gerisi manevralara Kürt hareketini geriçekilmeye ikna etmeye çalışıyor. Bunda başarılı olupolmayacağını zaman gösterecektir. Ancak bu taleplerbu biçimde tartışılmaya başlandığı ölçüde soğutulmasıgüç olacaktır. Bahar döneminin sıcaklığıyla birlikteKürt sorununun AKP’yi zorlayacak en önemlisorunların başında geldiği kuşkusuzdur.

Sosyal mücadele: Zorlayıcı bir diğer dinamik

AKP başta olmak üzere düzen cephesinizorlayacak olan önemli bir diğer dinamik sınıfmücadelesinin olası seyridir. İşçi sınıfı TEKELdirenişi ile geride kalan yılın ilk yarısına damgasınıvurmuştu. Birleşik-siyasal bir sınıf hareketi olmayolunda kendisini zorlayan hareket, devlet ve sendikabürokratlarının elbirliğiyle kırılmıştı. Bu kırılmanınardından da TEKEL direnişinin olumlu etkileri sınıfhareketi üzerinde görülmeye devam etti. Mevzidirenişler ve örgütlenme girişimleri biçiminde ortayaçıksa da, sınıf hareketliliği yılın bütününe yayıldı.Ancak, bu hareketliliğin parçalı olması ve kısmi hakmücadeleleri biçiminde kalması nedeniyle işçi sınıfı,TEKEL direnişinden sonra siyasal-toplumsal alanıbelirleyebilecek bir güç odağı olmaktan çıktı.

İşçi sınıfı 2011 yılına bu koşullarda giriyor. Ancakkapsamlı hak gaspı hazırlıkları işçi sınıfının genişbölükleri üzerinde birleşik mücadele ihtiyacını yakıcıhale getiriyor, harekete geçmeye zorluyor. 2010’unson günleri ve 2011’in ilk günlerinde işçi sınıfınıngündeminde yeni yıkım yasaları var.

Dolayısıyla, bu cephede de AKP’nin işi zorgörünüyor. Birincisi, burjuvazinin bu yasalarınçıkması için seçimleri beklemeye niyeti yok. İkincisi,işçi sınıfı ve emekçilerin yıkımı ölçüsünde yaratılmışekonomik büyüme rakamlarına rağmen yeni bir krizdalgası gelebilir. Üçüncüsü, 2008’den bu yana krizinfaturasını ağır biçimde ödemek zorunda kalan işçisınıfı ve emekçilerin dayanma sınırları oldukçazorlanmış durumda. Bunun için sadece genel yıkımsaldırılarına yönelik olarak değil, aynı zamanda tek tekparçalarda yoğun bir sosyal hoşnutsuzluk dalgası varve kendisine çıkış yolu arıyor.

Öte yandan, 2011’e damgasını vuracak olanseçimler sınıf mücadelesine karşı bir dalga kıran işlevide görebilir. Çünkü seçim süreçleri düzene, gözlerinve umutların mücadele alanlarından seçimsandıklarına çekebilmenin olanaklarını sunar. Bu,özellikle sınıf devrimcilerinin ve devrimci güçlerin busürece bu bilinçle çok özel bir hazırlık yapmalarıgerektiğini, sınıf mücadelesini güçlendirme ve devrimbayrağını yükseltme görevinin ne denli önemliolduğunu göstermektedir.

Bu doğrultuda başarı kazanıldığı ölçüde, 2011yılında siyasal-toplumsal alan, düzen içi çatışmalarınve gerilimlerin gölgesinden kurtulabilecek ve sınıfhareketinin gelişmesinin yolu açılabilecektir.

2010 yılında düzen cephesiSayı: 2010/50* 31 Aralık 2010.

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 15

2010 yılına gericilik damgasını vurdu!

2011 sınıf mücadelesinin yükseltildiği bir yıl olmalıdır!

Sona eren 2010 yılında yaşanan olaylar,emperyalist-kapitalist sistemin insanlığın başınasardığı belaların yaygınlaşıp ağırlaştığını ortayakoymaktadır. İlk akla gelenler, küresel ekonomik-malikriz, silahlanma yarışı, sosyal yıkım saldırıları,ırkçılığın yaygınlaştırılması, emperyalist saldırganlık,askeri darbeler, “doğal afetler”in halklara eşi-benzerigörülmemiş bedeller ödetmesi, devlet terörü vb...

Kapitalist emperyalizmin kaçınılmaz kıldığı bumusibetlerin yol açtığı yıkıcı sonuçlardan işçi sınıfı,emekçiler, gençler, kadınlar ve ezilen halklaretkilenmektedir. Dünyanın efendileri ile çıkarlarınıkoruyan burjuva devletler, çürüme ve iflasın eşiğinedayanan kapitalist düzeni ayakta tutabilmek içinhazırlıklı, donanımlı ve pervasız bir konumlanmaiçindeler.

Kapitalizmin küresel krizi sürüyor

2008’de patlak veren küresel mali krizin sistemiçöküşe sürüklemesini önlemek için trilyonlarca dolarakıtan emperyalist devletler, çöküşü ertelemeyibaşarsalar da, tekelci kapitalizmin yapısal krizine çarebulmayı başaramadılar.

Gelinen yerde sistemin “akıl hocaları” da,“bolluktan doğan yokluk” anlamına gelen krizinaşılmasının mümkün olmadığını teslim ediyorlar.Bundan dolayı sistemin efendileri, krizi aşmayı değilyönetmeyi esas alan bir politika izliyorlar.

Krizin dalgalı ancak süreklilik kazanmış hali,sömürü ve baskının “olağan” koşullara göre daha daağırlaşması anlamına geliyor. Zira hem büyük tekellerikurtarmak için harcanan trilyonlarca dolar hemgiderek büyüyen bütçe açıklarını kapatmak için ekkaynaklara duyulan ihtiyaç artmaktadır. Burjuvadevletler bu açıkları emekçileri soyarak kapatmayıesas alan bir politika izliyorlar. Bunlara eğitim, sağlık,ulaşım gibi toplumsal hizmetlerin özelleştirilipkapitalist işletmelere havale edilmesi ekleniyor.Böylece sosyal hizmetler için yapılan harcamalarsermayeye aktarılıyor, temel hizmetler paralı halegetiriliyor.

Sermayenin küresel saldırıları bir yandan istihdamalanlarını daraltıyor öte yandan çalışanların sırtındakiiş yükünü ağırlaştırıyor. Sonuç, sömürününderinleşmesi ve işsizler ordusuna yeni bölüklerinkatılması oluyor.

Bağımlı ülkelerde işçi ve emekçilerin durumuzaten vahimken, “nispi refah”ın olduğu kapitalizminmetropollerinde ise bu dönemin sonuna gelinmişbulunuyor.

AB zincirinin “zayıf halka”ları Yunanistan, İrlanda,İspanya, Portekiz çöküşün eşiğine ilk gelen ülkelerolurken, sermayenin azgın saldırıları Fransa, İtalya,İngiltere gibi AB emperyalizminin başını çekenülkelerde de aynı ölçüde uygulanıyor. Bu ülkelerdegörülen yaygın gösteriler, genel grev, işgal gibieylemler emekçilerin bu saldırılara verdikleri ilkyanıtlardır.

AB şefleri çöküşün eşiğine gelen ülkelerikurtarmak için şimdiden milyarlarca Euro harcadılar.Kuşkusuz bu devasa kaynakları emekçilerin haklarınıgaspederek tahsil etmeyi planlayarak yaptılar bunu.

Yunanistan’da başlayıp diğer ülkelere yayılangenel grev ve kitlesel eylemler, kapitalist asalaklar ileonların kirli işlerini organize eden devletlerin işlerininkolay olmadığını gösteriyor.

Servet-sefalet kutuplaşması derinleşiyor

Kapitalist sistemde üretim araçlarına sahip olanazınlığın işçi sınıfının ürettiği artı-değeri gasbetmesi,serveti bir yanda, sefaleti diğer yanda biriktirir. Asalakazınlık servetin büyük bir kısmına el koyarken, üretençoğunluk temel gereksinimlerini bile karşılamaktanyoksun bir yaşam sürmeye zorlanır.

Kapitalizmin ayırdedici özelliklerinden biri olantoplumsal gelirin bu akıldışı bölüşümü sınıflar,bölgeler, ülkeler arasındaki eşitsizliği günden günederinleştirir. Bazı büyük şirketlerin servetinin, nüfusu100 milyonu aşan devletlerin yıllık gelirini katlaması,insanlık tarihinde servet birikiminin dorukta olmasınarağmen üç milyar insanın yoksulluk ve sefaletemahkum edilmesi, gelir dağılımı tablosununvahametini ortaya koyuyor.

Kapitalist sistemin kaçınılmaz kıldığı krizlerinderinleşmesi gelir dağılımındaki adaletsizliği akılalmaz boyutlara taşır. Zira asalak kapitalistler, kendisistemlerinin ürünü olan krizin faturasını işçi sınıfı,emekçiler ve ezilen halkların sırtına yıkarlar. Buyetmediğinde, kapitalizmin temel direği kabul edilenorta sınıflar da sefaletten paylarına düşeni almakdurumunda kalırlar. Bu ise sistemden hoşnutsuztoplum kesimlerinin sayısını kabartır.

Kapitalizmin küresel krizinin sistemi çöküşüneşiğine sürüklemesi, sadece bağımlı ülkelerde değil,

ABD, AB gibi emperyalist ülkelerdeki işsizveyoksulların sayısında büyük bir artışa neden oluyor.Sosyal kazanımları gaspeden neoliberal politikalarınüstüne binen krizin faturasını emekçilere ödetilmesi,ABD ve Avrupa’da da servet sefalet kutuplaşmasınıderinleştiriyor.

Irkçılık ve yabancı düşmanlığı körükleniyor

ABD ile AB ülkelerinde ırkçı-şoven eğilimler, 11Eylül saldırısının ardından devlet politikası olarakkörüklenmeye başlandı. “Teröre karşı savaş” adıaltında çıkarılan yasalarla ırkçılığa resmi boyutkazandırılırken, neo-nazi örgütlenmelerin önü açıldı.Hem ABD hem Avrupa ülkelerinde sağcı-faşistakımlar güçlenirken, bu ülkelerde bulunan Ortadoğu,Asya, Afrika ve Latin Amerikalı göçmenler ırkçımuameleye maruz kalmaya başladılar. Benzer bireğilim Rusya’da da hortlamaya başladı.

Krizin derinleşmesi, buna bağlı olarak işsizlik vehak gasplarının yaygınlaşması, ırkçı güçleri iyiceküstahlaştırdı. Irkçı-faşist çeteler aynı zamandayükselen toplumsal muhalefete karşı, burjuvayönetimler adına tetikçilik yapmaya eğilimliyapılardır. Sistemin efendileri, sertleşme sürecinegiren, dahası devrimci bir düzeye sıçrama potansiyelide taşıyan toplumsal muhalefeti ezebilmek için, buçeteleri şimdiden yedek kuvvet olarak hazırlıyor.

Polis devleti uygulamaları

Türkiye gibi bağımlı ülkelerde polis devleti“olağan” yönetim biçimidir. ABD ile ABemperyalistleri ise, 11 Eylül saldırısını bahane ederekçıkardıkları yasalara, sınıf çatışmalarınınkeskinleşeceğini öngörerek, polis devletine geçişezemin hazırlayan maddeler eklediler.

CMYK

2010’da dünya…

Kriz derinleşirken sosy

Kriz derinleşirken sosy 16 * Kızıl Bayrak *Sayı: Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Emperyalist saldırganlık ve silahlanma yarışı

İnsanlığı defalarca yok edebilecek silah stoklarınasahip olan burjuva devletler, buna rağmen dünyanındört bir yanında doludizgin silahlanma yarışınısürdürüyorlar.

Emperyalist güç odakları arasındaki rekabet vedünyaya hakim olma çabası, sürekli yeni silahteknolojilerinin geliştirilmesini ve yetkinleştirilmesinikoşulluyor. Milyarlarca insanı yoksulluk, sefillik,hatta açlığa mahkum eden emperyalist-kapitalistsistem, her yıl savaş aygıtlarına 1,5 trilyon dolarharcamaktadır.

ABD emperyalizmi güdümündeki halkların celladıNATO’nun, Türk burjuvazisi ile devletinin suçortaklığıyla uygulamaya hazırlandığı “füze kalkanıprojesi”, akıl almaz boyutlara varmış bulunansilahlanma yarışını daha da körükleyecektir.

Ezilen halkları köleleştirme çabasının temel

araçları olan silahlarda görülen artış, bu halklarüzerindeki baskı ve zorbalığın daha da artacağınınişaretlerini sunuyor. Silahlanma yarışı ve emperyalistsaldırganlık, kıyıma uğrayan halklar zincirine yenihalkalar eklenebileceğinin göstergesidir.

20. yüzyılın deneyimleri, kapitalistlerin, sistemiçöküşün eşiğine getiren krizden çıkabilmek içindünyayı savaş alanına çevirebileceklerinikanıtlamaktadır. Derinleşen kriz böyle bir olasılığıgüçlendirmektedir. Bu ise insanlığın öncekilerdençok daha yıkıcı bir emperyalist paylaşım savaşı riskialtında bulunduğuna işaret ediyor.

Bu tabloya doğadaki tahribat da eklenince,insanlığın barbarlık içinde çöküşten kurtulabilmekiçin kapitalist sistemi yerle bir edip sosyalizmikurmak dışında bir yolunun bulunmadığı daha netbiçimde görülüyor.

CMYK

yal mücadele büyüdü!

yal mücadele büyüdü! Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010 * Kızıl Bayrak * 17

Neoliberal saldırılara karşı veya krizin faturasınıödememek için grev ya da eylem yapan işçi sınıfı veöğrenci gençlik, “demokratik” devletlerin “özelmuamele”sine mazhar oluyorlar. Hem polis/askerşiddeti, hem fiili sıkıyönetim uygulamalarıylakarşılaşan işçiler, emekçiler ve gençler, buna karşıneylemlerini daha militan bir tarza taşıyorlar.

İspanya’da “sosyalist” hükümetin, greve çıkanhavayolu çalışanlarına karşı orduyu hareketegeçirmesi, grevi kırmak için “alana özel” sıkıyönetimilan etmesi, burjuvazinin sınıf çatışmalarına yaptığıhazırlık hakkında fikir veriyor. Peşpeşegerçekleştirilen genel grevlerle sarsılan “sosyalist”Yunanistan hükümeti ise, işçi ve emekçiler buna itibaretmese de, bazı kritik alanlarda grev yasakları ilanetmeye başladı. Bu arada Fransa, İngiltere, İtalya gibi“demokratik” Avrupa devletleri de, grev ve gösterilerekarşı polis ordularını sefer ederek, devlet terörüsopasını kullanmaya başladılar.

Krize karşı yükselen toplumsal muhalefetindevrimci bir mecraya akabileceğini bilen kapitalistdevletler, buna karşı gereken hazırlıkları yapıyorlar.

Sosyal mücadele dalgası kabarmaya devam edecek

“Sosyal devlet”i ortadan kaldıran neo liberalsaldırılar, bazı ülkelerde işçi sınıfı ile öğrencigençliğin direnişiyle karşılaşmıştı. Ancak söz konusutepkiler yaygınlaşmadan duruluyordu. Bugünkapitalizmin küresel krizinin ağır faturasının önünesürülmesine militan tepki gösteren işçi sınıfı ileöğrenci gençliğin mücadelesi durulmak bir yana,yayılıyor. İngiltere gibi toplumsal muhalefetin(emperyalist savaş ve işgallere karşı eylemler dışında)nispeten durgun olduğu bir ülkede gerçekleştirilenmilitan eylemler, sınıf çatışmalarının emperyalistmetropollerde de önlenemez yükselişine işaret ediyor.

Başını Yunanistan ile Fransa’nın çektiği, İtalya,İspanya, Portekiz gibi ülkelerde sınıf ve gençlik,kapitalist emperyalist sistemin efendileriniendişelendiren eylemlere şimdiden imza atmaya

başladılar. Grev ve eylemlerin daha militan ve kitleselbir düzeye ulaşma ihtimali yüksektir.

İngiltere örneğinde olduğu gibi, burjuvazi taktikgeri adımlar atsa bile, emekçileri hedef alan vahşisaldırıyı sürdürme konusunda oldukça pervasız. Ziraasalak kapitalistler her koşulda krizin faturasını işçi veemekçilere ödetmeye çalışırlar. Emekçilerin bu ağırfaturayı uysalca ödemeleri söz konusu olamayacağınagöre, toplumsal hareketi devlet terörü ve ırkçı-faşistçetelerin desteği ile ezme teşebbüsü dışında bir çıkışyolu kalmıyor.

İşçi sınıfı ve gençlik, toplumun diğer emekçikesimlerinin de yoğun desteğini alan genel grev vemilitan eylemlerle burjuvazi ile onun devletine ilkyanıtı verdiler. Buna karşın tüm veriler, iflasıneşiğindeki sistemin efendilerinin, yoksulluk ve sefaletidayatan saldırılara devam edeceklerini ortaya koyuyor.Bu ise sınıf çatışmalarının giderek sertleşeceğininişaretidir.

Çöküşün eşiğindeki kapitalist sisteme karşıyükselen sınıf ve kitle hareketinin halihazırdaki enzayıf noktası, devrimci öncü partiden yoksunolmasıdır. Zira hareketi doğru hedeflere yönlendirmek,kapitalist devletlerin saldırılarına karşı savunmataktikleri geliştirmek ve karşı saldırılar örgütlemekvb., tüm bunları gerçekleştirebilmek, başkaldıran işçisınıfı ve müttefiklerine öncülük edebilecek devrimcipartinin varlığı koşullarında mümkündür.

Toplumsal hareket dalgasının açığa çıkartacağımuazzam olanaklar, varolduğu yerde devrimciöncünün güçlenip sınıfla birleşmesini, olmadığı yerdeise kendi bağrından çıkarmasını kolaylaştıracaktır.Sınıf hareketi devrimci öncüsü ile birleştiğinde,proletaryanın kapitalizme karşı devrimci zaferlerkazanmasının zemini hazır olacaktır.

Bu iki yoksul ülke halkının toplu şekilde ölümeterk edilmesi bir ihmalin ürünü değil, emperyalistgüçlerin ezilen halklara karşı izledikleri politikanınyeni dönemdeki ilk örnekleri olmuştur. Kapitalistemperyalizmin efendileri, Pakistan ve Haiti halklarınıölüme terk ederek, barbarlıkta sınır tanımadıklarını birkez daha kanıtlamışlardır.

Pakistan’da meydana gelen sellerin, Haiti’degerçekleşen depremin ardından bu ülkelerdenyansıyan manzaralar, emperyalist-kapitalistsistemin, halkları toplu şekilde ölüme terkedecekderecede barbarlaştığını gözler önüne serdi.

Muson yağmurlarının neden olduğu seller,Pakistan tarihinin en yıkıcılarından biri oldu.Yağmurların şiddeti ve süresindeki artışın, ekolojikdengedeki bozulma ile bağlantılı olduğu iddiaediliyor.

Nükleer silah üretebilen Pakistan devleti,sellere karşı herhangi bir önlem almadığı gibisayıları 18 milyona ulaşan sel mağdurlarına kaydadeğer bir yardımda da bulunmadı. Milyonlarcainsan salgın hastalık ve ölüm tehlikesi altında iken,Amerikancı Pakistan rejiminin şefleri keyifçatmaya devam ettiler. Aç ve evsiz kalanmilyonlarca insana yardım sağlamak için çaba sarfetmediler.

Birleşmiş Milletler’in yardımı sembolik düzeydekalırken, emperyalist güçlerin finanse ettiği“yardım kuruluşları” da Pakistan’daki felaketleilgilenmediler. “Radikal İslamcıların eline geçer”gerekçesiyle yardım göndermeyen emperyalistdevletler ise, milyonlarca insanın ölümlepençeleşmesini izlemekle yetindiler.

Haiti’deki depremin ardından, emperyalist işgalaltındaki bu ülkenin yoksulları da cesetleriylebaşbaşa bırakıldılar. Bu ülkede bulunan BMgüdümündeki askeri güçler ise, sadece ABD’ninhizmetindeki işgalci güçler olarak görev yapıyorlar.BM askerlerine karşı öfkeli olan Haitililer kitleseleylemler yaptılar.

Haiti devleti zaten emperyalist işgalden dolayıdepremin yıkımıyla uğraşacak güçten yoksunbırakılmıştı. Bu durum bilindiği halde ABD ile diğeremperyalist güçler, yüzbinlerce yoksul Haitili’yiölüme terk ettiler.

Pakistan ve Haiti halklarınıölüme terk ettiler

2010’u son 25 yılın en kritik yılı olaraktanımlamıştık, öyle de oldu. En başta çeyrek asrahakim olan neo-liberal hegemonya kırıldı.Kapitalizmin ebediliğine yapılan vurgular, ideolojikhamleler ve bütün mistifikasyonlar çöktü.Kapitalizmin çürümüşlüğü, iğrençliği ve bütünpespayeliği kapitalist krizle yeniden ortaya çıktı. 2010yılı aynı zamanda sokağın, kavganın, barikatsavaşlarının, büyük kitle gösterilerinin, genelgrevlerin yılı oldu.

Kapitalizmin yapısal krizi -ya da büyük bunalımolarak ifade edebileceğimiz krizi- küresel düzeydesınıfsal antagonizmayı keskinleştirdi. Uzun bir geriçekilme döneminden sonra işçi sınıfı hemmetropollerde, hem de periferide tarihsel özneyeyakışan bir tavırla alanlara ve sokaklara çıktı. Fabrikaişgalleri, yaygın sektörel grevler, genel grevler, sokaksavaşları, sabotaj ve blokaj gibi muhteşem eylemlergerçekleştirdi. Yunanistan’dan Fransa’ya, GüneyKore’den Bangladeş’e, Çin’den Portekiz’e, GüneyAfrika’dan Arjantin’e, Mısır’dan İspanya’ya kadarsınıfsal öfke ve kin yayıldı.

2010 yılı, kapitalist krizin ikinci evresi diye detanımlayabileceğimiz mali krizlere sahne oldu. Busüreçte ise özellikle Avrupa’nın Akdeniz havzası öneçıktı.

Finans krizinin, devletlerin mali / borç krizinedönüşmesi sınıf mücadelesinin seyrini etkiledi. Sınıfhareketi giderek radikalize oldu. Önce Dubai’deortaya çıkan, daha sonra Yunanistan’da yaşanan borçkrizine yönelik çözüm adımları yeni bir krizsenkronizasyonunu ortaya çıkardı. Ağırlıkla ABmerkezli yaşanan bu yeni kriz dalgası halihazırdaAkdeniz havzasını ya da AB’nin periferisini sarstı vesarsıyor.

Yunanistan’da başlayan mali kriz AB MerkezBankası ve IMF müdahaleleriyle kontrol edilmeyeçalışıldı. Yunanistan’ın yeniden sömürgeleştirilmesiyönünde adımlar atıldı. İşçi sınıfına sosyal yıkımpolitikaları dayatıldı. Aslında krizin yeni evresi herkrizde olduğu gibi, finans kapitalin yeni bir saldırıstratejisine dönüştü.

AB bu stratejiyle yeniden yapılanma sürecine

girdi. AB’nin çekirdeğini oluşturan emperyalist ikiülke (Fransa ve Almanya), bir taraftan AB içihegemonyasını restore edecek programlarıuygulamaya, diğer taraftan yine kapitalist krizin biryansıması olan emperyalist özneler arasındakihegemonya krizinden avantajlı çıkmaya çalıştı.Emperyalist klik olarak gücünü pekiştirecekpolitikaları hayata geçirmeye başladı. Bunun anlamıAB’nin periferisinin yeniden sömürgeleştirilmesi yada Çinleştirilmesidir.

Fransa ve Almanya “kriz yönetme metotlarıyla”hegemonyasını yeniden inşa ederek, AB içinde dahakristalize bir konuma geldi ve ekonomik ve siyasitahakkümünü daha fazla yaydı.

Yaşanan süreç işçi sınıfı için sistematik bir karşıdevrim anlamı taşıdı. Finans kapital küreseldüzeydeki sosyal yıkım programları ve saldırılarıylasınıfın köleleştirilmesini ve boyunduruk altınaalınmasını hedefledi.

İşçi sınıfı kendi otonomisinin zenginliği içinde sonderece net bir karşılık verdi. En başta Yunanistan işçisınıfı bir öncü müfreze gibi ayağa kalktı. 2010 yılıŞubatı’ndan itibaren 6 genel grev gerçekleştirdi.Ayrıca bugüne kadar yaygın sektörel grevler yaptı.Sermayeye geçit vermedi. Yunanistan işçi sınıfınıİtalya işçi sınıfı izledi. Ve işçi eylemleri, kitlegösterileri, grevler kıta Avrupası’na yayılmayabaşladı. Özellikle Fransa işçi sınıfının 1,5-2 ay gibikısa zamanda 7 genel grev yapması Avrupa işçisınıfının tarihine geçecek önemli bir gelişme oldu. Bugenel grev senkronizasyonu Avrupa işçi sınıfınamoral verdi, özgüven aşıladı, muktedir olma yeteneğikazandırdı. Portekiz’de 22 yıllık bir aradan sonra üçmilyon kişinin katıldığı genel grev de, Akdenizhavzasındaki yeni bir fırtınanın göstergesi oldu. Sonolarak İrlanda’da yaşanan devletin iflas süreci kitlehareketini tetikleyen başka bir faktör oldu. Bugelişmeler ve olası Portekiz, İspanya, Belçika veİtalya mali krizleri Avrupa kıtasını ve özellikleAkdeniz havzasını işçi hareketinin yeni mücadeleodağı olarak öne çıkartmaktadır. Aynı zamandaolağanüstü bir sınıf hareketi dalgasının dagöstergeleridir.

“Dalgalar teorisi”

Mali krizin Portekiz, İspanya hatta Belçika veİtalya’yı sarsma olasılığı bir senkronizasyonundışavurumudur. Ayrıca Akdeniz havzasında büyük biraltüst oluşun habercisidir. Bu gelişmenin kıtayısarstığı oranda, küresel düzeyde etki yaratmasıkaçınılmazdır. Özellikle İspanya’da yaşanacak malikriz tetikleyici bir işlev görecektir. İspanya malikrizinin de öncülü Portekiz’dir. Çünküİrlanda’dakine benzer biçimde, İspanya’nın toksikbankalarının yatırım alanı Portekiz’dir. Bu anlamdaPortekiz’de yaşanacak bir mali kriz aynı zamandaİspanya mali krizinin başlangıcıdır. İspanya’nınyaşayacağı mali kriz, ülkenin ekonomik gücü ve ABiçindeki yeri itibariyle ciddi sarsıcı sonuçlardoğuracaktır. Bu gelişmeye ek olarak Belçika veİtalya’da yaşanacak benzer krizler finans sistemininbütünüyle çöküşüne neden olabilir.

Bugün Portekiz’in bütçe açığını kapatmak vevadesi dolan borçlarını ödemek için acilen 50 milyar

euroya ihtiyacı var. İspanya’ya 350 milyar euro,İrlanda’ya da 90 milyar euro gerekiyor. AB’nin eurobölgesinde yaşanacak problemler için ayırdığı 750milyar euroluk fonun Yunanistan’a yapılan ödemeylebirlikte hızla tükeneceği ortadadır. Bugün ayrıca 27AB ülkesinde ciddi devlet borcunun varlığı dadüşündürücüdür. Bütün bu gelişmeler ve yaşanacakbir mali kriz dalgası önümüzdeki birkaç yıl içerisindedevlet iflaslarını yaygınlaştırabilir. En azından buolasılık düne göre çok daha fazla artmıştır. Buanlamda 2011 ve sonrası birkaç yıl kritik önemdekiyıllar olarak değerlendirilebilir.

Sürecin bir başka yanı ise sınıfsal antagonizmanınşiddetlenmesidir. 2010 yılı özellikle Akdenizhavzasında sınıf hareketinin yükselişine tanıklık etti.2011 ve önümüzdeki dönemde bu yükselişin devametmesi muhtemeldir. Kısaca tarihsel bir momentumuniçindeyiz. Kapitalizmin yapısal krizi sınıfınotonomisinin bütün zenginliğiyle dışavurumunusağlıyor. 2010 yılında yaşanan genel grevler, sokak vebarikat savaşları, fabrika işgalleri, yani sınıfhareketinin yükselen dalgası önümüzdeki dönemde dezenginleşerek sürecektir.

Uluslararası sınıf hareketinin gelişim tarihinebaktığımızda bu gelişimin bazı dönemlerde dalgasalnitelik taşıdığını görürüz. Her dalganın yükselişi sonderece önemli sonuçlar doğurmuştur.

1848 devrimlerini, kıta Avrupası’nda 1830’lardanbaşlayan devrimler dalgası önceledi. Dalgasal şekildegelişen işçi hareketi kıta düzeyinde etkisini gösterdi.Toplumsal maddi bir güç olduğunu ortaya koydu.

1917 Ekim Devrimi bir başka dalganınbaşlangıcıdır. Bu dalga Almanya, Macaristan, İtalya,Avusturya, Finlandiya ve İskoçya’yı sardı ve sarstı.Birçok ülkede devrimci durumlar yaşandı. İşçi sınıfıiktidara yürüdü. Yaygın ve etkili konsey pratiklerigerçekleştirdi.

Bir başka dalga da kendini 1968 küresel isyanındasimgeledi. 1960’ların ortalarından başlayan bu dalga,1970’lerin ortalarına kadar sürdü. Kendini büyüktoplumsal hareketler (siyahi ve sivil haklar hareketi,feminizm, öğrenci gençlik vb.), ulusal kurtuluş

Sınıf hareketi18 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

2011 Sokağın, kavganın, barikatın yılı olacak!

Volkan Yaraşır

savaşları gibi vektörlerin yanında Fransa, İtalya,Britanya, Arjantin, Yunanistan ve Türkiye’de işçihareketleri şeklinde dışa vurdu.

Her dalgasal yükseliş devrimler, isyanlar,ayaklanmalar, büyük kitle hareketleri yarattı. Amaaynı zamanda dalgaların kırılmaları sonucunda karşıdevrimler yaşandı. Yani toplumsal diyalektik işledi.

İçine girdiğimiz süreci 21. yüzyılın ilk büyük işçihareketi dalgası olarak değerlendirebiliriz.Kapitalizmin yapısal krizi sınıf hareketinde sonderece önemli gelişmelere yol açtı. Akdeniz havzasıodaklı gelişmeler bunun somut göstergelerindenbiridir.

Bugün Akdeniz havzası odaklı gelişen, mali krizsenkronizasyonuyla kıtaya yayılma ihtimali taşıyanişçi hareketi önemli zaafları da içinde taşımaktadır.Yaygın genel grevlere, kitle gösterilerine ve sokaksavaşlarına rağmen Yunanistan, İtalya, Fransa vePortekiz’de sınıfın yıkıcı gücünü bir mecradatoplayacak ve onu konsantre edecek siyasal öncü veenternasyonal bağ yoktur. Örneğin Fransa’da herbirinde 3 milyon işçinin katıldığı 7 genel grevgerçekleştirilse de sendikal bürokrasininazımsanamayacak hakimiyeti vardır. Bundan dolayıözel sektörün genel grevlere iştiraki engellenmiştir.Ayrıca genel grevlerin yaygınlaşmasına bazıkonfederal yapılar fiilen engel olmuştur. Diğertaraftan burjuva reformist sol partilerin sınıfüzerindeki hegemonyası da kırılamamıştır. Her şeyerağmen Fransa ve diğer ülkelerde neo-liberal karşıdevrim programı sınıfın kolektif inisiyatifi yanındakolektif aksiyonunu da açığa çıkarmıştır. Tabandanyükselen öfke, kin ve arayış sendikal blokajları,burjuva reformist engellemeleri etkisizleştirmiştir.2011 en az 2010 yılı kadar önemli ve sarsıcı işçieylemlerine gebedir. Sınıf mücadelesinin içzenginliği, muhteşem yaratıcılığı ve otonomisindenkaynaklanan yıkıcı gücü yukarıda bahsettiğimizeksiklikleri aşmaya da muktedirdir.

Sosyal bir mıknatıs niteliği taşıyan işçi sınıfı 2010yılında gerçekleştirdiği eylemlerle öğrenci gençliğinharekete geçişini sağladı. Avrupa öğrenci gençliği işçisınıfıyla ortak eylemler yaptı. Özellikle Fransa,Yunanistan ve İtalya öğrenci gençliği bu konudadikkat çekti. Fransa’da öğrenci gençlik 350 blokajeylemiyle genel grevleri destekledi, polisle çatıştı,kitle gösterilerinde aktif yer aldı. Benzer eylemlerYunanistan’da ve son olarak İtalya’da gerçekleşti.Radikal sosyal yıkım politikalarına karşı İngiltere’dede öğrenci gençlik harekete geçti. İşgal, blokaj, sokakçatışmaları ve kitlesel gösterilerle sokaklara çıkıldı.Bu yönde özellikle Fransa öğrenci gençlik ile işçisınıfının mücadelesinin ortaklaşması anlamında örnekteşkil etti.

2011’in işçi sınıfı ve öğrenci gençlik hareketininmücadelesinin daha fazla kaynaştığı ve enternasyonalkarakterinin güçlendiği bir yıl olması muhtemeldir.Aynı şekilde toplumun değişik katmanlarının işçisınıfının mücadelesiyle bütünleşmesi de büyük birolasılıktır. Çünkü sosyal yıkım programları küreseldüzeyde mülksüzleşme, işsizleşme ve geleceksizlikanlamı taşımaktadır. Bunun somut yansıması kronikyoksulluk, işsizlik ve sefalettir. İşçi sınıfı bu süreçte,Komünist Manifesto’da belirtildiği gibi tüminsanlığın acılarını kendinde toplarken, kendikurtuluşunun aynı zamanda insanlığın da kurtuluşuolduğunu pratik olarak ortaya koyup, yarattığımuazzam aura ve çekim gücüyle tüm emekçi veezilen yığınları çeperinde toplayacaktır.

Türkiye

Türkiye de 2010 yılında önemli işçi eylemlerinesahne oldu. TEKEL direnişi sonrasında işçihareketindeki en dikkat çeken gelişme lokaleylemlerin yaygınlığıydı. İtfaiye, Marmaray, İSKİ,

Esenyurt Belediye işçileri, ATV-Sabah grevi, Tarişdirenişi, Kent A.Ş., İzmir Büyükşehir Belediyesitaşeron işçilerinin direnişleri öne çıkan başlıcaeylemlerdi.

Özellikle UPS direnişi ve ÇEL-MER fabrikaişgali 2010 yılına damgasını vurdu. Ayrıcabireysel direnişler önem taşıdı.

Lokal düzeyde yaşanan direnişlerin büyük birkısmı (İSKİ, Marmaray, TEKEL, İtfaiye gibi)güç kaybıyla sonlandı. Ne yazık ki sınıfınbirleşik gücünü sağlayacak pratikler veörgütlenme adımları atılamadı.

Lokal direnişlerin yaygınlığı sınıfsal öfkenin,kinin ve arayışın göstergesi olması açısından birolumluluğu işaretledi. Öte yandan bu direnişleribirleştirecek zeminlerin yaratılamaması ise bir zafiyetolarak dikkat çekti. Sendikal bürokrasi bu direnişlerekarşı kayıtsız kaldı. Fiilen engelleyici tavırlar içinegirdi. Ayrıca bu direnişlere yeterli ve etkin dayanışmagösterilemedi. Devrimci güçlerin büyük kısmı,ziyaretten öte bu direnişler içinde aktif olarak yeralmadı, desteklemedi. Bu faktörler de lokaldirenişlerin etkisini kırdı, yarattığı enerjiyi zayıflattı.

Özel olarak UPS direnişi yeni bir TEKELolabilirdi. UPS’nin uluslararası bir şirket olması,birçok ilde ve metropollerde işyerlerinin bulunmasıhem lokal eylemleri kendi çeperinde toplama şansınıyaratıyordu, hem de direnişin kendisi önemli sonuçlardoğurabilirdi. UPS bir kargo şirketidir. Sektör olarakmal ve hammadde transferi yapmaktadır. UPS’degerçekleştirilecek etkin bir eylem, yani mal vehammadde transferinin engellenmesi, 1997 ABD’degerçekleşen UPS grevi ve Arjantin’de barikatçılarıngerçekleştirdiği yol blokajları gibi yeni bir grevtarzını akla getiriyordu. Malın pazara ulaşmaması,değerin gerçekleşmesini engeller, hammaddeninfabrikaya ulaşmaması ise artı değer döngüsünü kıranbir içeriktedir. Bu da yeni bir grev tarzının ifadesidir.UPS direnişi böyle bir direniş haline getirilebilirdi.Halen getirilme şansına sahiptir aslında. Yeter ki budireniş bir odak haline dönüştürülsün, etkin vekitlesel şekilde sahiplenilsin.

ÇEL-MER fabrika işgali de 2010 yılının enönemli eylemlerinden biri oldu. İşgalin bütünaşamalarında taban örgütlenmesi rol oynadı. Tabanörgütlenmesiyle sınıfın kolektif aksiyonu açığa çıktı.Ama ne var ki ÇEL-MER yeni ÇEL-MER’lerlebütünleşmedi. Bunun temel nedeni işgalinmahiyetinin, özellikle devrimci güçler tarafındananlaşılmamasıdır. ÇEL-MER basit ve aktüel bireylem olarak ele alınmıştır ve ÇEL-MER’in yarattığıanti-kapitalist bilincin önemi kavranmamıştır.

Akdeniz Çivi’de yaşanan pratik de 2010 yılında

gerçekleşen işgallerden biriydi. Burjuvazininrestorasyon politikası içinde yer alan elitizmdenpopülizme geçişin konusu olan CHP’nin işgali,sınıfın manevra kabiliyetini ve teşhir politikasınısimgeledi. Aynı yoldan Buca Belediyesi’nde çalışantaşeron işçileri de yürüdü.

2011 yılında işçi sınıfına “Torba Yasası”, “ulusalistihdam stratejisi” gibi saldırılarla karşı devrimcipolitikalar dayatılmaktadır. Bu politikalar özündesistematik güvencesizleştirmeyi ve esnekleştirmeyiiçermektedir. Yeni çalışma rejiminin özü köle işçilikve beleş ücrettir. Bu rejimin bir başka adı da Çin veVietnam çalışma rejimidir.

İşçi sınıfının finans kapitalin bu açık saldırısınakarşı ayağa kalkmaktan başka çaresi yoktur. Özellikle2011 1 Mayıs’ı bu anlamda milyonların kolektiföfkesinin dışavurumu olmalıdır. Her direniş, hereylem sınıfsal kinin ve öfkenin biriktiği veörgütlendiği alana dönüşmelidir.

Haziran ayında gerçekleştirilecek genel seçimlerönümüzdeki döneme ışık tutacaktır. Bu seçimlerdeAKP’nin başarısı siyasal İslam’ın pasif devrimininönemli bir adımıdır. Bir yandan “cemaatçi vehayırsever kapitalizm” inşa edilirken, öte yandansınıfa Çin çalışma rejiminin dayatılmasıkaçınılmazdır. Burjuva restorasyonuna uygun olarakKürt sorununda tırnak içindeki çözüm de 2011 yılınadamgasını vuracak gelişmelerden biridir.

Seçimler sonrasında ve olası mali krizsenkronizasyonuna bağlı olarak işçi sınıfına yöneliktopyekûn saldırıların (toplu tensikat, işten atılma,işyeri kapatma, sendikal örgütlenmelerinengellenmesi, ücretlerin düşürülmesi, sosyal hakgaspları, toplusözleşme sisteminin fiilenişlevsizleştirilmesi, kiralık işçilik, asgari ücretinesnekleştirilmesi ve bölgeselleştirilmesi,taşeronluğun yaygınlaştırılması, radikalözelleştirmeler, kıdem ve ihbar tazminatının gaspı,esnek çalışma düzeni vs.) gerçekleşmesikaçınılmazdır. Bu bir yanıyla da lokal direnişlerin

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 19Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

2010 / Fransa

Kamu emekçileri hareketi20 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

KESK’e bağlı sendikaların İstanbul şubelerindençok sayıda kamu emekçisinin çağrısı ile “KamuEmekçileri Geleceğini Tartışıyor” başlığı altında 26Aralık Pazar günü gerçekleştirilen toplantıya 40kamu emekçisi katıldı.

Divan adına açılış konuşması BTS İstanbul 1No’lu Şube Yönetim Kurulu üyesi Mithat Ercantarafından yapıldı. Ercan konuşmasında bahareylemleri sürecine, kamu emekçilerihareketinin 90’lı yıllarda fiili meşru mücadelezemininde geliştiğine vurgu yaparak, hareketinzaman zaman işçi hareketini etkileyen ve yönveren bir konuma ulaştığını söyledi. KESK’in sonyıllarda gösterdiği pratiğin sendikaların geldiğinoktayı gösterdiğini, özellikle 4688 sayılı yasasonrasında sendikalarda reformcu kesimlerinhakimiyetini geliştirdiğini ve bu dönemde yaratılandeğerlerin korunamadığını, bürokratizmin geliştiğinivurguladı.

Divan adına ikinci konuşma ise BES İstanbul 3Nolu Şube Yönetim Kurulu Üyesi Taylan ÖzgürTekmil tarafından yapıldı. Tekmil konuşmasındakısaca, KESK’i ortaya çıkaran siyasal atmosfer ilebugünün siyasal atmosferi arasında önemli birmesafe bulunduğuna, KESK’teki geriye doğrudönüşümün özünde sol harekette yaşanan reformcudönüşümle paralel olduğuna, 4688 sayılı yasa ileözledikleri konuma kavuşan reformcu çizginin bugünKESK’i TEKEL işçilerini kınamaya kadar sürüklediğineve KESK’te son yaşanan olayların bürokratizmingeldiği boyutları gösterdiğine, sendikal kadrolarınönemli oranda KESK’in mevcut tablosundan rahatsızolduğuna değinerek sözü katılımcılara bıraktı.

Katılımcılardan ilk sözü Tarım Orkam SenYönetim Kurulu üyesi bir emekçi aldı.Konuşmasında KESK’teki mevcut hakim anlayışlarındevrimci sendikal anlayışları dışladığını, KESK’inTEKEL işçilerini kınamaya dönük attığı imza ile Türk-İş ile birlikte TEKEL işçilerini ötekileştirdiğini söyledi.

Eğitim Sen İstanbul 6 Nolu Şube üyesi bir eğitimemekçisi ise genel kurullarda mücadele programlarıçıkartılamadığını, delege hesabına dayalı genelkurullar yaşandığını söyledi.

BES İstanbul 3 Nolu Şube üyesi bir maliyeemekçisi ise konuşmasında KESK’i ortaya çıkaran fiilimeşru mücadele çizgisinden bahsetti ve çeşitlieylem süreçlerinden örnekler verdi.

Eğitim Sen İstanbul 2 Nolu Şube üyesi bir kamuemekçisi ise kendi şubelerindeki Üye İnisiyatifideneyimlerini paylaştı. KESK’teki hakim gruplarınKESK’i bir mizansen olarak gördüklerini, tapularınınkendilerinde gördüklerini ve üyeleri de birer figüranolarak değerlendirdiklerini vurguladı.

SES üyesi bir kadın emekçi ise Devrimci EmekçiKomiteleri adına bir konuşma yaparak sınıfsendikacılığı için birlik anlayışını önemsediklerini,devrim mücadelesinin güncel olduğunu, komitelerinörgütlenmesi yönünde yoğun çaba harcanmasıgerektiğini, reformcu-yasalcı anlayışların teşhir vetecrit edilmesi gerektiğini vurguladı ve ortakörgütlenmenin önemine değindi.

Eğitim Sen İstanbul 3 Nolu Şube üyesi bir eğitimemekçisi, devrimcilerin güçbirliği yapmasının şart

olduğunu,KESK’in mücadele hedeflerinin daraldığını, sosyalistdünya görüşünün yaygınlaştırılması yönünde birçaba harcanması gerektiğini, güçbirliğinin emekçiiktidarını savunması ve sınıfla dayanışmayı örmesigerektiğini vurguladı.

BTS İstanbul 1 Nolu Şube Yönetim Kurulu üyesibir emekçi tarafından yapılan konuşmada isekendilerinin şubelerde delegelik olmaksızın tümüyelerin katılımı ile genel kurullar yaptıklarını,BTS’de karar süreçlerinin diğer sendikalara göredaha demokratik işlediğini ancak yeterli olmadığınıvurguladı.

Eğitim Sen 2 Nolu Şube üyesi bir kadın emekçiyaptığı konuşmada sendika tüzüklerinde birtakımdüzenlemeler yapılması ve disiplin kurullarınınişletilmesi gerektiğini vurguladı. Tüm Bel Senİstanbul 3 Nolu Şube üyesi bir kadın emekçi deyaptığı konuşmada tüzüklerin gözden geçirilmesigerektiğini, profesyonelliğin sınırlandırılması, hattakaldırılması gerektiğini belirtti.

Yapı Yol Sen Çorlu İlçe Temsilcisi ise sektörelsendikaların olmaması gerektiğini, bölge veya ilbazında örgütlenen sendikaların oluşmasıgerektiğini savundu. Eğitim Sen 3 Nolu Şube veTekirdağ Şubesi üyesi emekçiler ile bir özel okulemekçisi tarafından yapılan konuşmalardareformculara karşı ilkesel bir birliğin oluşturulmasıgerektiğine vurgu yapıldı.

Taban İnisiyatifi tarafından Ankara’dantoplantıya gönderilen metnin okunduğu toplantıda,Devrimci Sendikal Birlik adına işgüvencesizlerinsendikalaşması çabasının bir parçası olarak 15-16Ocak tarihlerinde yapılacak foruma çağrı yapıldı.

Farklı gündemlerle toplantıların devam etmesiyönünde kararın alındığı toplantıda, toplantılarıörgütlemek üzere farklı sendika şubelerindenkatılımcılar ile geçici bir yürütme oluşturuldu.Katılımcılara Devrimci Emekçi Komiteleri tarafındançıkartılan Bülten’in Kasım-Aralık tarihli 3. sayısı ileSosyalist Kamu Emekçileri tarafından yayınlananKamu Emekçileri Bülteni’nin Aralık 2010 tarihli 36.sayısı ve KESK’te Genel Kurullar Süreci ve SosyalistKamu Emekçileri’nin Temel Mücadele İlkeleri başlıklıbroşür dağıtıldı.

www.sosyalistkamu.com

yaygınlaşmasına neden olacaktır. Özellikle 2010yılındaki gibi metal sektörünün öne çıkmasıolasıdır. Ayrıca kıta Avrupası’ndaki mali krizinsarsıcı etkilerine bağlı olarak T.C.’nin gireceği birkriz süreci büyük yıkımlara yol açabilir. Bazıillerde ve havzalarda önemli gelişmeler ortayaçıkabilir. Örneğin Bursa’da Renault ve Fiat’dayaşanacak bir kriz bir kent grevinin önünü açacakniteliktedir. Benzer şekilde Manisa’da Vestel’iniflas olasılığı, organize sanayide çalışan 35-40 binişçinin işsiz kalması demektir. Crysler’in, GeneralMotor’un iflas ettiği koşullarda Renault’un veFiat’ın iflası da olasıdır. En azından büyüktensikatların yaşanması muhtemeldir. Bu örneklerkent grevlerinin potansiyelini göstermektedir.Bugün en fazla bir çıkarsama içeriğindeki buvurgu, mali kriz sarmalına girmiş Türkiyekapitalizmi için çıplak bir gerçeğe dönüşebilir.Benzer gelişmelerin birçok işçi havzasındayaşanma olasılığı yüksektir.

Özellikle 2011 ve sonraki birkaç yıl Türkiyeaçısından da çok kritik yıllar olacaktır. İşçi sınıfıbu sürece ancak devrimci enerjisini açığaçıkararak cevap verebilir. Bunun için başlıcagörev, taban örgütlenmelerinin sınıfın en genişkesiminde yaygınlaştırılmasıdır. Çünkü tabanörgütlenmeleri sınıfı ontolojisinden kavrayarak,devrimci kimyasını açığa çıkaran, onun birleşikve bağımsız gücünü şekillendiren en temelörgütlenmedir. Sınıfın öz örgütlenmesidir.

İçinde yaşadığımız tarihsel momentumAkdeniz havzasında muazzam olanakları açığaçıkartmaktadır. Akdeniz havzasının hemen yanıbaşında Anadolu toprakları bulunmaktadır. Butopraklarda da sınıfsal enerjinin açığa çıkmasıdemek yeni bir tarihsel diyalektiğin başlangıcıanlamını taşır. Kapitalizmin yapısal krizi sınıfsalantagonizmayı keskinleştirdiği ölçüde her alan,her atölye, her havza, her fabrika infilak etmeyehazırdır. Çünkü buralarda olağanüstü derecedesınıfsal öfke ve kin birikmektedir. Bu öfke ve kiniörgütleyecek sınıfın temel aracı tabanörgütlenmeleridir. İnfilakın fitili tabanörgütlenmeleri aracılığıyla ateşlenebilir. Olasıyaygınlaşabilecek lokal direnişler tabanörgütlenmeleri aracılığıyla koordine edilebilir.Sınıfın birleşik ve bağımsız gücü tabanörgütlenmeleriyle şekillenebilir.

Ayrıca sınıflar mücadelesinin iç zenginliği sonderece önemli bir şansı da beraberinde getirmiştir.Bugün Marmaray, UPS, İzmir taşeron işçileri,Mersin liman işçileri ve TEKEL direnişlerindeKürt kökenli işçilerin önemli rol oynadığınıgördük. Bu pratikler Kürt sorununun bugüngeldiği boyut itibariyle yeni bir evreyiişaretlemektedir. Ulusal enerjiyle sınıfsal enerji bupratiklerde birleşmiş ve sınıf mücadelesi güçkazanmıştır. Demografik yapıdaki değişim artıkİstanbul’un, Diyarbakır’ın ve Erbil’in yerine enbüyük Kürt kenti olduğunu, ayrıca Bursa, Ankara,İzmir, Mersin, İzmit, Antalya, Adana’nın da yeniKürt kentleri olduğunu ortaya koymaktadır. Artıkbu alanlar sınıfsal enerjiyle ulusal enerjinin yenibirleşim alanlarıdır. İnfilakı hazırlayanpotansiyellerdir. Yani Akdeniz havzası gibi,yaşanan yüksek konjonktür döneminde Anadolutopraklarında da önemli gelişmeler ortayaçıkabilir.

Sınıf çalışmalarını bu perspektifle ele almakzorundayız. Sınıfın yıkıcı gücünü açığa çıkaracakve onun yıkıcı politikasını, yani marksizmitoplumsal maddi bir güce çevirecek süreciniçindeyiz. Bunu yaptığımız oranda varlığımızınanlamı vardır. Bunu yaptığımız oranda gerçeksınıf devrimcisiyiz.

Kamu emekçileri geleceğini tartıştı

Kamu emekçileri hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 21Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

KESK’e bağlı sendikaların şube genel kurullarıdevam ediyor. Geçtiğimiz hafta sonu KESK/Yapı YolSen İzmir ve Bursa şubeleri ile Birleşik TaşımacılıkÇalışanları Sendikası İstanbul 1 Nolu Şube genelkurulları gerçekleştirildi.

BTS İstanbul 1 Nolu’da Genel Kurul

BTS İstanbul 1 Nolu Şube 5. Olağan Genel Kurulu25 Aralık Cumartesi günü yapıldı. Delegeliğinolmadığı ve tüm üyelere açık olarak gerçekleşen şubegenel kurulunda 87 üye oy kullandı.

İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği, Kentsel Dönüşüm veMarmaray başlıkları altında sunumlarıngerçekleştirildiği kurulda tek liste ile seçime gidildi.Eski yönetimden 4 kişi ve 3 yeni üye yönetimeseçildi.

26 üst kurul delegesinin seçildiği genel kurulda,tüm tarafların ortak olarak aldıkları karar ile 5 yeni vegenç üye üst kurul delegeliğine seçilenler arasında yeraldı. Yapılan konuşmalarda, daha çok şubeninörgütlenme sorunları ve ihtiyaçları öne çıkarken, şubeçalışmalarına dönük olarak çok sayıda önergeoylanarak karara bağlandı. Kabul edilen önergeler ilemevcut Ulaştırma Komisyonu, Eğitim Komisyonu,TİS Komisyonu, Kadın Komisyonu ile KentselDönüşüm ve Marmaray Komisyonu’nun yenidönemde de devam ettirilmesi, Ayrımcı ve KeyfiMuameleye Karşı Mücadele Komisyonu ile İşçiSağlığı ve İş Güvenliği komisyonu kurulması ve bukapsamda merkezi düzeyde bir komisyon kurulmasıiçin merkez genel kuruluna bir önergenin taşınması,Herkese Sağlık Güvenli Gelecek Platformu (HSGGP)ile ortak mücadelenin devam ettirilmesi, işyerikomitelerinin kurularak işyeri temelli sorunlar ileilgili olarak bu komiteler aracılığıyla kararabağlanarak hayata geçirilmesi kararı alındı.

Genel kurulda Kamu Emekçileri Bülteni’nin sonsayısı ve “KESK’te Genel Kurullar Süreci veSosyalist Kamu Emekçileri’nin Temel Mücadeleİlkeleri” başlıklı broşürün dağıtımı gerçekleştirildi.

Yapı Yol Sen İzmir Şube’de genel kurul

Yapı-Yol Sen İzmir Şubesi’nin 4. Olağan GenelKurulu 26 Aralık günü gerçekleştirildi. Genel kurula,93 delegeden 55’i katılım sağladı. Genel kuruldakonuşan Şube Başkanı Medet Selvi, şube üzerinebirtakım oyunlar oynanmak istendiğini vurguladı.

Kısa bir aradan sonra gündemin diğer maddelerinegeçildi. 8 kamu emekçisinin söz aldığı kurulda;saldırılar, sendika içi sorunlar, işleyiş, demokrasi,KESK, sendika merkezleri ile şubeler arasındakiilişki, işyerleri ile şube arasındaki kopukluk gibibaşlıklar üzerinde duruldu.

Gündem maddeleri üzerine konuşmalarda söz alanNizamettin Gökmen, şube ile merkez arasındakisorunlara ilişkin gereken açıklamanın yönetim kurulutarafından yapılmasını talep etti.

Şube Yönetim Kurulu üyesi ve ÖrgütlenmeSekreteri Reşat Taş, genel merkezin şubeyi yoksaydığını ve görmemezlikten geldiğini söyledi.

İl Afet Acil Müdürlüğü çalışanı Fevzi Sayman ise,kitleselleşememenin nedenleri üzerinde durdu.

Yeni yönetime aday olduğunu söyleyen GökhanDaca ise “torba yasa” vb. saldırılar üzerinde duraraksaldırılara karşı gereken tutumun alınmadığınısöyledi.

Bayraklı Tapu Sicil Müdürlüğü’nde sözleşmeliolarak çalışan Sibel Karataş da yönetime adayolduğunu açıkladı.

Yönetime adaylığını koyan diğer bir konuşmacıServet Ertaş ise, kamunun tasfiyesi, özelleştirmeler veesnek çalışma gibi saldırılardan söz ederek, bunlarakarşı mücadelede yaşanan zaaflar üzerinde durdu.

Ancak bütün bu ahlak ve samimiyet üzerinesöylenen sözler, Ertaş’ın etik dışı cümleler kurmasınıengelleyemedi. Karşılarında yönetime aday olan başkaliste olup olmadığını bilmediğini söyleyen Ertaş,muhalifleri olsa bile bunların KESK’teki tacizcianlayışın devamı olduğunu kürsüden yüksek bir seslesöyleyebildi. Ertaş’ın bu ifadelerine salondakidelegelerden hiçbir tepki gelmemesi ise dikkatçekiciydi.

Salonda delege ve izleyici olarak bulunanSosyalist Kamu Emekçileri diğer delegelerlekonuşarak, böylesi bir söylemin yanlışlığına vurguyaptılar. Konuşmanın hangi bakışın ürünü olduğunuve neye hizmet ettiğini katılımcıların yanısıra sözlerinsahibi Ertaş’a da doğrudan aktardılar. Kürsüye çıkıpyanlışı düzelteceğini söylemesine rağmen Ertaş böylebir tutum sergilemelidir.

Eleştirilerin ve soruların yanıtlanması için ŞubeYönetim Kurulu Üyesi Zafer Beydilli’ye son sözverildikten sonra, önergelerin oylanmasına ve seçimegeçildi.

Genel kurulda Kamu Emekçileri Bülteni’nin sonsayısı ve “KESK’te Genel Kurullar Süreci veSosyalist Kamu Emekçileri’nin Temel Mücadeleİlkeleri” başlıklı broşürün dağıtımı yapıldı.

Yapı-Yol Sen’de genel kurul

Yapı-Yol Sen Bursa Şubesi 4. Olağan GenelKurulu 25 Aralık günü yapıldı. KESK binasındagerçekleştirilen genel kurulda açılış konuşmasınınardından divan seçimi yapıldı ve raporlar okundu.

Genel kurula katılan kurumların konuşmalarınınardından seçimlere geçildi. İki ayrı listenin yarıştığıgenel kurulda seçimler üzerinde belli tartışmalaryapıldı. Blok liste çarşaf liste tartışmalarının yapıldığıgenel kurulda sendikanın yaşadığı sorunlar, üyekayıpları ve özelleştirme saldırısının sonuçları dahaçok yeni yönetim seçimlerine endeksli yapıldı.

KESK’te genel kurullar

İstanbul’da hekimler yürüdü

Doktorlar ve sağlık emekçileri 28 Aralık günügerçekleştirdikleri yürüyüşle tıp fakülteleriningeleceğinin karartılmasını istemediklerinihaykırdılar.

TTB ve İstanbul Tabip Odası’nın çağrısıylagerçekleştirilen yürüyüş İstanbul Üniversitesi TıpFakültesi Temel Bilimler Fakültesi önünden başladı.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde son buldu.

Tıp Fakültesi öğrencilerinin de yer aldığı eylemde“torba yasa tasarısı” ve “Tam Gün” tasarılarıprotesto edildi. Yürüyüşte Kızılay Kan Bankası’nınözelleştirilmek istenmesi de protesto edildi. EylemeSES ve İstanbul Diş Hekimleri Odası üyeleri dekatılım sağladı.

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi bahçesinde yapılanaçıklamada konuşan Prof. Dr. Tunçalp Demir tıpeğitiminin, sağlık hizmetleri için kamuya ayrılanparaya göz diken özel sektör ve yabancı sermayeninihtiyaçlarıyla yeniden düzenlendiğini ifade etti.

Demir, bununla fakülte ve kontenjan sayısınınplansız bir şekilde arttığına ve eğitimin niteliğiningiderek düştüğüne değindi; performansuygulamaları ve geri ödeme sistemlerinin sağlığaerişimi her geçen gün zorlaştırdığının ve hekimlerinözlük haklarında kayıplar yarattığının altını çizdi.

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın üniversiteleripiyasaya açtığına dikkat çeken Demir, üniversitehastanelerinin şirket hastaneleri haline getirilmesiniamaçlayan bu girişimlere karşı öğretim üyesi,asistan, öğrenci, uzman ve pratisyen olarak tümhekimlerin tepki göstermeye devam edeceklerinisöyledi.

Tuzla’da sendika düşmanlığına karşı başlattıklarıdirenişlerine devam eden Petrol-İş üyesi işçiler mücadelekararlılıklarını koruyorlar. İşçiler direnişlerinde 10 günügeride bıraktı.

4. günde dayanışmaSa-ba işçileri 23 Aralık sabahı erken saatlerde

fabrika önünde toplandılar. Petrol-İş Kartal Şube Başkanı Ecvet Eşlegül’ün

işçilerle yaptığı bilgilendirme toplantısının ardındanişçiler, patron tarafından fabrikaya işçi sokulmasını ıslıkve sloganlarla protesto ettiler.

Direnişin başından beri Sa-ba patronununkorumalığını yapan kolluk güçleri işçilerin fabrikayagirişi sırasında barikatlar kurarak işçilerin müdahalesiniengellemek istediler.

Direnişçi işçiler, içerde çalışan patron yalakalarınıteşhir etmek amacıyla sloganlarla tepkilerini dilegetirdiler.

Öğle saatlerinde ise TÜMTİS yöneticileri vedirenişçi UPS işçileri direniş alanına gelerek işçileredestek ziyaretinde bulundular. Basın-İş Sendikasıyöneticileri de direnişçi işçiler tarafından sloganlarlakarşılandılar.

5. gün: Sınıf dayanışması büyüyorİşçilerin coşkusu gün boyu direniş alanında kendini

gösterdi. Gelen destek ziyaretleri işçilerin moraliniyükseltirken, Sa-ba işçileri de direnişteki BERİCAPişçilerini ziyaret etti.

İşçiler, fabrikaya giriş yapmaya çalışan kaçak işçileriıslık ve sloganlarla protesto ederek direnişin 5. gününebaşladılar. Kolluk güçleri işçilerin önüne barikat kurarakişçileri baskı altına almaya çalışsa da işçiler geri adımatmadı.

24 Aralık günü ÇHD üyesi avukatlar, Sa-ba işçilerinedestek için direniş alanına geldiler.

Akşam saatlerine doğru Petrol-İş’in örgütlü olduğuNeşe Plastik’ten işyeri temsilcisi ziyarete geldi. TEKELişçisi Metin Arslan da direnişe destek ziyaretindebulundu. Yapılan sohbetlerde sendikanın işçilerin özörgütlülüğü olduğu, işçilerin karar mekanizmalarında yer

alması gerektiği konuşuldu. Basın-İş üyesi Rotopakişçileri de ziyarete gelenler arasındaydı.

Akşam saatlerinde Sa-ba işçileri konvoylaroluşturarak Gebze’de işten atma saldırılarına karşıbaşlayan BERICAP direnişine ziyarette bulundular. Güniçerisinde TİB-DER ve BDSP’liler direniş alanındaişçilerin yanında yer aldı.

8. günde sınıf dayanışması 27 Aralık günü erken saatlerde biraraya gelen işçiler,

Organize Sanayi Bölgesi’ni coşkulu sloganlarladolaşarak direnişe sahip çıkma çağırısı yaptılar. Yoğunilgi gören eylemde, diğer fabrikalarda çalışan işçiler Sa-ba işçilerine alkış ve ıslıklarla destek verdi.

Yürüyüşe Gebze’de direnişte olan Bericap işçileri veKurtköy’de direnişlerini sürdüren UPS işçilerininyanısıra BDSP de katıldı.

Direniş alanına destek ziyaretleri günboyu sürdü.TİB–DER, BDSP ve UİD-DER işçilerin yanındaydı.Ayrıca ESP temsili düzeyde direniş alanındaydı. Yağanyoğun yağmura rağmen işçilerin coşkusu dinmedi.

BDSP: “Sa-ba işçisi yalnız değildir!”

BDSP direnişteki işçilere ziyaret gerçekleştirdi.“Saba işçisi yalnız değildir! Zafer direnen işçilerinolacak-BDSP” ozaliti açan BDSP’liler sloganlarladireniş alanına geldiler. BDSP’liler işçilerin coşkulusloganlarıyla karşılandılar.

BDSP adına yapılan konuşmada, Sa-ba direnişininönemine vurgu yapılarak, işçilerin mücadelesinin tümişçi sınıfına ait olduğu söylendi. Konuşmaların ardındanişçilerle direniş sürecine ilişkin sohbet eden BDSP’liler,işçilerle birlikte türküler eşliğinde halaylar çektiler.

Akşam saatlerinde direniş kırıcı taşeron işçilerinpolis eşliğinde fabrikaya girmesiyle birlikte öfke arttı. 27Aralık günü DAKİK isimli taşeron firma aracılığıyla Sa-ba’da çalışan işçilerde bir artış gözlendi. Bu durumişçilerin öfkesine neden oldu.

Akşam saatlerinde fabrikaya giren direniş kırıcıişçilerin ardından, Sa-ba işçileri de kapıları aşarak öfkelive coşkulu sloganlarla fabrikaya girdiler. Yaklaşık 100işçi idari bina önüne gelerek sloganlar attı.

Sloganlarla tekrar dışarı çıkan işçiler fabrikaönündeki bekleyişlerini sürdürdü. İşçilerin fabrikayagirmesinden kaynaklı olarak çevik kuvvet polisleri anakapıya barikat kurdu.

İdari personelin fabrikadan çıkışı sırasında dadirenişçi işçiler alkış ve ıslıklarla protesto gerçekleştirdi.

8. gün itibariyle direniş alanına çadır da kuruldu.Çadırı korumak içinse her gün sabaha kadar nöbetçibırakılması kararlaştırıldı.

9. günde öfke ve kararlılıkDirenişlerinin 9. gününde işçiler, destek ziyaretleriyle

birlikte sınıf dayanışmasını yükselttiler. Öte yandan,patronun direnişi kırmak için kaçak işçileri devreyesokması direnişçi işçiler tarafından öfkeyle karşılandı.

Sabah erken saatlerde fabrika önündeki direnişalanında buluşan Sa-ba işçileri, direniş kırıcı taşeronişçilerin fabrikaya girişini engellemeye çalıştılar.Patronun talimatıyla ana giriş kapısı önünde konumlanançevik kuvvet polisleri, bu sırada direnişçi Sa-ba işçilerinesaldırdılar. İşçilerin kararlı bir şekilde polis barikatınayüklenmesinin ardından çıkan çatışmada 2 Sa-ba işçisi

yaralandı. Direniş kırıcı işçiler ancak polis korumasındaiçeriye giriş yapabildiler.

Direniş barikatları aşıyor

Direnişçi işçiler daha sonra, Organize SanayiBölgesi’ni dolaşarak gerçekleştirecekleri sabah eylemiiçin toplandılar. Fabrika girişinde işçilere saldıran çevikkuvvet polisleri, bu kez de işçilerin yürüyüş güzergahıbaşlangıcına barikat kurarak eylemi engellemeye çalıştı.Polis barikatını kararlı tutumlarıyla yüklenerek aşanişçiler, sanayi bölgesini coşkulu sloganlarıyla eylemalanına çevirerek OSB ana giriş kapısı önüne kadaryürüyüş gerçekleştirdiler.

İşçilerin kararlı tutumunun ardından bölgedeki vedireniş alanı önündeki polis sayısı arttırıldı. Takviyeolarak getirilen çevik kuvvete ek olarak, TOMA adı polisaraçları da alanda konumlandırıldı.

İşçiler, patron-polis işbirliğinde gerçekleştirilensaldırılara ve yıldırma çabalarına coşkulu sloganları vehalayları ile yanıt vermeyi sürdürüyorlar.

Direniş 10. gününde 29 Aralık günü erken saatlerde bir araya gelen işçiler,

OSB’de çalışan işçilere seslendiler. Diğer fabrikalardaçalışan işçiler Sa-ba işçilerine alkış ve ıslıklarla destekverdi.

Öğlen saatlerinde, direnişte olan UPS işçileri Sa-baişçilerine ziyarette bulundu. Günün ilerleyen saatlerindeÇEL-MER işçileri temsili düzeyde ziyaretgerçekleştirdi. Yapılan sohbetlerde ÇEL-MER işçileri,Sa-ba işçilerine birlikteliklerini bozmamaları yönündeuyarıda bulundu.

Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın veberaberinde bir heyet direniş alanına gelerek songelişmelerle ilgili bilgilendirmede bulundu.

Öztaşkın, Sa-ba işçilerine kendilerinin sözündençıkmamalarını, kendilerinin ve şubelerinin izni olmadanhiç kimsenin ayrı bir slogan atmaması gerektiğinibelirten bir konuşma gerçekleştirdi.

Gün içerisinde EMEP, Sa-ba işçilerini ziyaret etti.BDSP’liler gün boyunca Sa-ba işçilerini yalnızbırakmadılar.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Sınıf hareketi22 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Sa-ba işçisi hakları ve onuru için direniyor!

Polyplex işçileri eylemde

Çorlu’da kurulu Polyplex’te sendikalaştıkları içinişten atılan Petrol-İş üyesi işçiler 23 Aralık günügerçekleştirdikleri eylemle mücadele kararlılıklarınıdile getirdiler. Eyleme Petrol-İş Sendikası GenelSekreteri Mustafa Çavdar, Trakya Şube yöneticilerive Polyplex işçileri katıldı.

Eylemde konuşan Çavdar, çalışma koşullarınınfirma için cennet, işçiler için cehennem olduğunusöyledi. Karlarını katlayan Polyplex’in işçilere verdiğitaahhütleri 5 yıldır yerine getirmediğini dile getirdi.

İşçiler sürekli slogan atarak kölece çalışmakoşullarına karşı öfkelerini dile getirdiler.

Açıklamada Sa-ba işçilerinin direnişi deselamlandı. Eyleme Deri-iş Sendikası’na üyeoldukları için işten atılan Grup Suni Deri işçileri dedestek verdi.

Gebze’de kurulu BERICAP Kapak SanayiLimited Sirketi’nde örgütlü Petrol-İş Sendikası,fabrikada sendikal örgütlenmeyi tasfiye etmek isteyenpatrona karşı direniş başlattı.

23 Aralık günü 4 işçinin keyfi gerekçelerle iştenatılmasının ardından 24 Aralık günü saat 16.00’daüretimi durduran 100 işçinin fabrika önündeki bekleyişide sürüyor.

Yaşanan işten atma saldırısının yanısıra 12 işçinin deyevmiyesi kesildi. Üretimi durduran işçiler kapı önündedirenişe geçti. Fabrikada üretim tamamen dururken,BERICAP patronu yük taşıma, temizlik gibi işlerdeçalışan işçilerle üretimi devam ettirmeye çalıştı.Gazetemize konuşan BERICAP Baştemsilcisi BülentTemel, patronun sendikaya olan tahammülsüzlüğündenve fabrika yönetimindeki yetkilerini kaybetme korkusunedeniyle işten atma saldırısının gerçekleştirildiğibelirtti. Temel şunları söyledi: “Bugün saat 16.00itibariyle üretimi durdurduk. İşten atılan işçiarkadaşlarımız dahil bütün işçi kardeşlerimizle beraberiçeri girmek istiyoruz. Biz çalışmak istiyoruz,haklarımızı kazanıncaya kadar burada direneceğiz.İşveren sendikamızı hazmedene kadar, içeridekiolumsuzluklara son verene kadar bizler fabrika kapısıönünde direnişimizi sonuna kadar sürdürmeyekararlıyız”.

Direnişteki işçilere akşam saatlerinde Sa-ba işçileridestek ziyaretinde bulundu. Megaplast işçileri, BDSPve UİD-DER de işçilere destek verenler arasındaydı.Fabrika önünde “Yaşasın sınıf dayanışması!”, “Atılanişçiler geri alınsın!”, “Dünya yerinden oynar işçilerbirlik olsa!”, “Patronlar işçiye hesap verecek!”sloganları atıldı.

İşçiler 27 Aralık Pazartesi günü de saat 08.00’denakşam saat 18.00’e kadar fabrika önünde kararlıbekleyişlerini sürdürdüler.

Saat 12.00 sularında BERICAP patronu taşerondaçalışan yaklaşık 20 işçiyle toplantı yaparak işçileriyılbaşı iznine gönderdi. Taşeron işçiler fabrikadanayrılırken BERICAP işçileri “BERICAP işçisi onurunasahip çık!”, “Taşeron köle istemiyoruz!” sloganları, ıslıkve yuhalamalarla tepkilerini gösterdiler. AyrıcaBERICAP patronu ve avukatları da fabrikayagirişlerinde BERICAP işçisinin öfkesinin hedefi oldular.

Direnen işçilerin dayanışması

20 BERICAP direnişçisi sabah saatlerinde Sa-baişçilerine dayanışma ziyareti gerçekleştirirken,fabrikanın doktoru direnişçilerin yanına gelerek desteksundu. BERICAP direnişçilerinin coşkulu sloganları ilekarşılanan işyeri doktoru sloganlarla uğurlandı.Ardından Sa-ba işçileri direniş alanına geldi.Sloganların coşkuyla atıldığı buluşmada Petrol-İş

Sendikası Gebze Şube Başkanı Süleyman Akyüz birkonuşma gerçekleştirdi. Sa-ba işçilerinin BERICAPişçilerine gerçekleştirdiği dayanışma ziyaretiniselamlayarak konuşmasına başlayan Akyüz, Sa-ba veBERİCAP işçilerinin, işverenlerin ortak saldırısıylakarşı karşıya kaldıklarını ifade etti. Ardından direniştekiSa-ba işçileri adına kısa bir konuşma gerçekleştirildi.

Petrol-İş üyesi Enplast işçilerinin direniş alanınagelerek işçilere destek verdiği direnişin 4. günü,vardiyalı taşeron işçilerin fabrikadan servislerleçıkışlarında atılan öfkeli sloganlarla sonlandırıldı.

Direnişle kitlesel sınıf dayanışması!

BERICAP işçilerine 28 Aralık Salı günü kitlesel birdayanışma ziyareti gerçekleştirildi.

Saat 16.00’da Petrol-İş Sendikası Genel BaşkanıMustafa Öztaşkın’ın da katıldığı dayanışma ziyaretinde,Birleşik Metal-İş Sendikası Gebze Şubesi’nin örgütlüolduğu Sarkuysan, Yücel Boru, Kroman Çelik veDostel Makine’den işçiler, Lastik-İş üyesi Türk-Henkel işçileri, Çelik-İş Sendikası Gebze Şubeyöneticileri ve Çelik-İş üyesi Feniş Alüminyum işyeritemsilcileri, Petrol-İş Sendikası Gebze Şubesi’ninörgütlü olduğu Süperlas, Megaplas, Alpla Plastik,Pimaş, Unilever, Cambro Özay işçileri, Eğitim SenGebze Şube yöneticileri, direnişteki Sa-ba işçileri, TİB-DER, BDSP, UİD-DER, EMEP ve ESP yer aldı.Ziyarette Birleşik Metal Gebze Şube Başkanı ErdoğanÖzer, Petrol-İş Gebze Şube Başkanı Süleyman Akyüzve Petrol-İş Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın birerkonuşma gerçekleştirdiler. Konuşmalarda birleşikmücadele vurgusu öne çıktı.

Yüzlerce kişinin katıldığı kitlesel dayanışmaziyaretinde sloganlar susmadı. Dayanışma ziyareti,BERICAP işçilerinin katılımcıları alkışlarlauğurlamasının ardından, işçilerin sembol sloganı halinegetirdiği ve yerden zıplayarak attığı “Dünya yerindenoynar, işçiler birlik olsa!” sloganı ile son buldu.

Sendika fabrikaya direnişle girmişti

İspanya, Fransa, İtalya, Macaristan gibi pek çokülkede kurulu bulunan fabrikalarla uluslararası alandafaaliyet gösteren BERICAP’ta kola, meyve suyu, rakıvb. kapaklarının üretimi yapılıyor. 210 kadrolu ve 60taşeron olmak üzere 270 işçinin çalıştığı fabrikadaişçiler 2009 yılında kölece çalışma koşullarına karşısendikalaşma yoluna gitmişlerdi. Sendikal örgütlenmegirişimine saldıran BERICAP patronu 6 işçiyi iştenatmış, işçiler fabrika önünde direnişe geçmişti. Petrol-İşSendikası aldığı yetki çerçevesinde 2010 yılında ilktoplu iş sözleşmesini imzalamıştı.

Kızıl Bayrak / Gebze

Sınıf hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 23Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

BERİCAP işçisiörgütlülüğüne sahip çıktı

Tersanelerde Sa-badirenişiyle dayanışma

Tersane İşçileri Birliği Derneği (TİB-DER), Sa-baEnjeksiyon işçileriyle sınıf dayanışmasınıbüyütüyor.

Tersanelerde dayanışma çağrısıTİB-DER üyesi tersane işçileri, Sa-ba işçilerinin

sesini tersaneler cehennemindeki işçilereanlatmak için 23 Aralık sabahı bildiri dağıtımıgerçekleştirdiler. Sabah işe giriş saatlerinde TuzlaGemi Tersanesi önünde “Sa-ba işçisi, onuru veekmeği için direniyor, onlara sahip çıkalım!”başlıklı bildirilerin dağıtımını yapan TİB-DERüyeleri, tersane işçilerini sınıf kardeşlerininmücadelesine sahip çıkmaya çağırdılar.

Kıran Tersanesi işçileri de çalıştıkları gemiye“Sa-ba işçisi yalnız değildir! Yaşasın SınıfDayanışması / TİB-DER” yazılı pankart astılar.

TİB-DER’liler direnişçi Sa-ba işçilerinedayanışma ziyareti gerçekleştirdiler. Direnişziyaretinin ardından iş çıkış saatinde RMKTersanesi’ne de bildiri dağıtımı yapıldı.

Direnişle dayanışma eylemiTİB-DER üyeleri 24 Aralık günü Tuzla Gemi

tersanesi önünde Sa-ba işçileriyle dayanışmaeylemi gerçekleştirdiler.

Basın açıklaması TİB-DER Başkanı ZeynelNihadioğlu tarafından okundu.

Nihadioğlu açıklamasında şunları söyledi:“Şimdi 130 Sa-ba işçisi fabrika önünde

baskılara karşı direniyor. Cehennem şartlarınakarşı tek yumruk tek yürek oldular. Cehennemşartlarını en iyi biz biliriz. Patronlar önlem almıyordiye iş cinayetlerine kurban giden biziz. Taşeronluksistemi altında her türlü güvenceden yoksun birşekilde çalıştırılan biziz. Biz Sa-ba işçileriyle aynısorunları yaşıyoruz. Bu nedenle Sa-ba işçisi sadecekendisi için değil, bizim için de direniyor. Tüm işçisınıfı adına direniyor. Onların kazanması, tüm işçisınıfının kazanması demektir. Bu nedenle Sa- baişçileriyle dayanışmak bizim görevimizdir. Onlarıyalnız bırakmayalım. Sınıf kardeşlerimize sahipçıkalım.”

Açıklamanın sürdüğü sırada, Gebze’de kuruluBERICAP’ta 4 işçinin mesai hakları için iş bırakmaeylemine katılmalarından kaynaklı işten atıldıklarıbilgisi geldi. Bu haber üzerine “BERICAP işçisiyalnız değildir!” sloganı haykırıldı. Yapılankonuşmada BERICAP işçileriyle de dayanışmanınyükseltilmesi çağrısı yapıldı.

Sa-ba işçileri ile kahvaltıBDSP çalışanları ve TİB–DER üyeleri, Sa-ba

işçileriyle 26 Aralık sabahı dayanışma kahvaltısındabuluştu. İçilerle ortak sofra etrafında kahvaltıyapıldı. Ardından ise sohbetlere geçildi. Sa-baişçileriyle direniş öncesi süreç ile sendikalaşmasüreci üzerine canlı tartışmalar yapıldı.

Daha sonra, bazı deneyimler ışığında Sa-badirenişinin nasıl sürmesi gerektiği üzerinekonuşmalar gerçekleştirildi. “Direniş komitesininişlevi ne olmalıdır?” sorusu üzerinden gelişenkonuşmalarda, sendika-komite ilişkisinin nasılolması gerektiği üzerinde duruldu.

Tartışmalar çeçevesinde, her direniş için geçerliolduğu gibi, Sa-ba direnişi için de eylem ve etkinlikprogramı oluşturulmasının gerekliliğine vurguyapıldı.

Kızıl Bayrak / Tuzla

Gençlik hareketi24 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Üniversitelerde ÖGB terörüEskişehir’de Anadolu Üniversitesi

Rektörlüğü’nün baskıcı ve antidemokratikuygulamalarından biri daha 22 Aralık günü yaşandı.Genç-Sen’lilere afişleri kaldırmaları için sözlüuyarıda bulunan ÖGB’ler, afişleri kaldırmayanöğrencilere saldırdı. Genç-Sen üyelerininsürüklenerek dışarı çıkarılmaya çalışıldığını duyandevrimci-demokrat öğrenciler saldırının yaşandığıEğitim Fakültesi’ne gelerek saldırıyı protesto etti.

23 Aralık günü, ÖGB terörünün yaşandığı yerdetoplanan Genç-Sen’liler kitlesel bir biçimde EğitimFakültesi’ne girerek saldırıyı bir kez daha protestoettiler. Kantinde ve ara katlarda sloganlar bir kezdaha güçlü bir biçimde atıldı.

Eğitim Fakültesi öğrencileri ise yapılankonuşmalara ve atılan sloganlara alkışlarla destekverdiler. “İşte ileri demokrasi saldırısı / Rektörsaldırılarının hesabını verecek / Genç-Sen”pankartını açarak rektörlüğe doğru yürüyüşe geçtiler.Burada yapılan açıklamada, rektörlüğün saldırılarınadikkat çekildi.

Görüşmenin ardından yapılan bilgilendirmede,Anadolu Üniversitesi Rektör Yardımcısı HasanMandal’ın, üniversite içerisinde yapılacakçalışmalara müdahale etmeyeceğini belirterek“öğrencileri taciz eden güvenliklerin belirleneceğinive böyle bir şeyin bir daha yaşanmayacağı”nısöylediği aktarıldı. Mandal, üniversitede polis veözel güvenliğin saldırmayacağının teminatını verdi.Ayrıca öğrencilerin ifade özgürlüklerini kullanarak,afişlerini asabileceklerini, bildiri ve gazetelerinidağıtabileceklerini belirtti. Mandal, öğrencilerin stantaçmak ve toplantı yapmak gibi taleplerinin de kabuledildiğini ifade etti.

Gölbaşı’nda ÖGB terörü23 Aralık günü Ankara Üniversitesi’nin

Gölbaşı’ndaki Yabancı Diller Yüksek Okulu’nda özelgüvenlik terörü yaşandı.

Özgür Gölbaşı İnisiyatifi’nin Avrupa’daki gençlikhareketini öğrencilere anlatmak için açtığı stant özelgüvenlikler tarafından kaldırılmak istendi.Öğrencilerin kararlı tutumu karşısında geri adım atanÖGB’ler Ekim Gençliği okurlarının gerçekleştirdiğibildiri dağıtımına engel olmak istedi.

ÖGB’nin müdahalesine karşı teşhir konuşmalarıyapmaya başlayan Ekim Gençliği okurunun üzerinesaldıran yaklaşık 10 kişilik özel güvenlik grubununbu saldırısı karşısında olaya müdahale eden diğeröğrenciler ÖGB’lere engel oldu. Okul içerisindeyapılan teşhir konuşmaları sırasında “Baskılar biziyıldıramaz!”, “ÖGB defol üniversiteler bizimdir!”sloganları atıldı.

Beytepe’de “Özgürlük Günleri”Hacettepe Üniversitesi Beytepe Kampüsü’de

Özgür Beytepe İnisiyatifi (Ekim Gençliği, Tüm-İGD,YDG, SGD, HÜÖD, DPG ) tarafından örgütlenenÖzgürlük Günleri gerçekleştirildi.

22 Aralık Çarşamba günü EdebiyatFakültesi’nden kütüphane önüne özgürlük koşusuyapıldı. Ardından yemekhane önünde bir programyapıldı.

23 Aralık Perşembe günü “Üniversiteler veÖzgürlükler” konulu panel Eğitim Sen GenelBaşkanı Zübeyde Kılıç’ın katılımıyla

gerçekleştirildi.Panele Eğitim Sen’li akademisyenlerle birlikte 60

kişi katıldı.

SAÜ öğrencileri eylemdeSakarya Üniversitesi öğrencileri yaptıkları

eylemle ulaşım, sağlık ve yemekhane ile yaşadıklarısorunları protesto ettiler. SÜ Öğrenci HaklarıPlatformu’nda bir araya gelen öğrenciler, talepleriyleilgili topladıkları 10 bin imzayı rektörlüğe vermeküzere bir yürüyüş gerçekleştirdiler.

Öğrenciler yürüyüş için Esentepe Kampüsü’ndekikafetarya önünde toplandılar. Yaklaşık 500öğrencinin katıldığı eylemde rektörlük önünde basınaçıklaması yapıldı.

Sağlık, yemekhane ve ulaşım konusundakisorunlar çerçevesinde başlatılan imza kampanyasısonucunda toplanan imzaları rektörlüğe vermekamacında olduklarını söyleyen öğrenciler, 5 güniçerisinde 10 bin imza topladıklarını belittiler.İmzaların verilmesiyle eylem sona erdi.

Trakya Üniversitesi’ndeyemekhane eylemi

Trakya Üniversitesi’nde uzun zamandıryakıcılığını koruyan yemekhane sorunu içinbaşlatılan kampanya 27 Aralık günü üniversiteiçerisinde gerçekleştirilen basın açıklaması ileduyuruldu.

Basın açıklamasından önce devrimci ve ilericiöğrenciler yemekhanenin içine girerek ajitasyonkonuşmaları gerçekleştirdiler. Öğrencilerindikkatlerini çekmek için masalara vurarakyemekhanelerin mevcut durumunu teşhir ettiler.“Toplu bir şekilde, bu yemekleri yemeyeceğiz” diyenöğrenciler alkışlarla yemekhaneden ayrılarak dışarıdabasın açıklamasına geçtiler.

DİSK Trakya Bölge Temsilciği, Yapı Yol-SenEdirne İl Temsilciliği, Eğitim Sen Edirne Şubesi veSES Edirne Şubesi’nin de destek verdiğini belirttiğibasın açıklaması, koşullar düzeltilip ücretsiz, kaliteli,sağlıklı yemek hakkı kazanılana kadar mücadelenindevam edeceği vurgulanarak sonlandırıldı.

Yemekhane eylemi 2. gününde de devam etti.Ekim Gençliği / Ankara – Eskişehir - Edirne

Üniversitede sıkıyönetim!YÖK düzeninin F tipi üniversitelerine yaraşır bir

uygulama daha İstanbul Üniversitesi’nden geldi.Yasakçı, anti-demokratik uygulamalarıyla, soruşturmave ceza terörüyle üniversiteler açık havahapishanelerini aratmazken, polise verilen özelyetkilerle bu yönde bir adım daha atıldı.

Polis ve özel güvenlik birimleri eliyle baskıcıuygulamaların olağan hale geldiği İstanbulÜniversitesi’nde, savcılığa başvuran rektörlük polisinfiilen hayata geçirdiği saldırıların yasal kılıfını dahazırladı. Bu yeni ‘sıkıyönetim uygulaması’na görepolis üniversitenin Fatih sınırları içerisinde bulunantüm fakülte, yüksekokul ve idari binalarının girişindeve çevrelerinde, rektörlük talep ettiğinde de binaiçlerinde arama yapabilecek.

Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü’nün talep ettiğiİstanbul 1. Sulh Ceza Mahkemesi’nin kararına göre 1Aralık 2010-30 Kasım 2011’e kadar 1 yıl süreylekişilerin, çanta, paket, poşet, araç ve özel kâğıtlarıaranabilecek.

Her türlü anti-demokratik uygulamaya ev sahipliğiyapan İÜ’nün bu olanağı büyük bir pervasızlıklakullanacağı da aşikar. Öğrenciler üzerindeki devletterörü eksik olmazken gençliğin gelecek mücadelesininönü böylesi faşizan uygulamalarla alınmayaçalışılacak.

Hukuk Fakültesi 4. sınıf öğrencisi Eren Can, 1.Sulh Ceza Mahkemesi’ne başvurarak karara itiraz etti.Can, kararla öğrencilere gözdağı verilmek istendiğinibelirterek kararın hukuka aykırı olduğunu da dilegetirdi. “Bu karar üniversite özerkliğinden özel hayatakadar pek çok şeye aykırı. Ceza hukukuna göre genelnitelikte bir karar alınmaz. Özel bir karar alınabilir.Ancak polis istediği her an arama yapabilecek, bufaşizmde vardır” dedi.

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler 2. sınıföğrencisi Aylin Kaplan ise “Her gün çantamızı açıp,kimlik gösteriyoruz. Potansiyel suçlu muamelesi kabuledilemez. Bu bir baskıdır” dedi.

Eğitim Sen 6 No’lu Üniversiteler Şubesiyöneticisi ve üniversite çalışanı Ahmet Bekmen isekararın, üniversitede uzun zamandır uygulanan rejiminresmi hali olduğunu söyledi. Şunları ifade etti: “Kararpolis ile ilişkilendiriliyor ama zaten özel güvenlikgörevlileri de polis gibi görev yapıyor. Her tarafgüvenlik kameralarıyla dolu”

Baskılar protesto edildiSamsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde son

süreçte artan soruşturma terörü 23 Aralık günüprotesto edildi. KESK Samsun Şubeler Platformutarafından yapılan açıklamayı SES Samsun ŞubeBaşkanı Süleyman Bal yaptı.

Kurupelit Kampüsü’nde bulunan KaradenizÖğrenci Yurdu’nda sivil faşistlerin ilerici ve devrimciöğrencilere yaptığı baskıları protesto etmek ve genelolarak yurtlardaki faşist baskı ve teröre dikkat çekmekiçin 29 Aralık günü OMÜ öğrencileri tarafından basınaçıklaması gerçekleştirildi.

Fen-Edebiyat Fakültesi önünde yapılan açıklamasloganlarlason buldu.

Ekim Gençliği / Samsun

Üniversitelerden...

27 Aralık 2010 / Sakarya

Gençlik hareketi Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 25Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010..

Genç-Sençalışmalarından

Kadıköy’de eylemGenç-Sen “YÖK’ü kaldıralım, söz hakkımızı alalım!”

şiarıyla başlattığı eylemlerin ikincisini 23 Aralık akşamıKadıköy’de gerçekleştirdi. Kadıköy Boğa Heykeli önündetoplanan Genç-Sen’liler araç trafiğini durdurarak İskeleMeydanı’na yürüdüler.

Yürüyüş boyunca yapılan konuşmalarda son dönemdeöğrencilere yönelik artan polis şiddeti teşhir edildi. Yürüyüşçevredekiler tarafından yoğun ilgiyle karşılandı ve pek çokkişi alkışlarla eyleme destek verdi.

İskele Meydanı’nda gerçekleştirilen basınaçıklamasında öğrencilerin baskı ve zor aygıtlarıyla,karalama kampanyalarıyla susturulmak istendiği belirtildi.Ayrıca açılan tüm soruşturmaların geri çekilmesi, yenisoruşturmaların açılmaması ve Beşir Atalay’ın istifa etmesitalep edildi. Eyleme yaklaşık 90 kişi katıldı.

Öğrenciler tabak kırdıİzmir Ege Üniversitesi kampüsünde bulunan Kredi

Yurtlar Kurumu (KYK) Bornova Öğrenci Yurdu’nda birsüredir yemekhanedeki yemeklerin kalitesi ve fiyatları yurtöğrencilerini rahatsız ediyordu. Bunun üzerine Genç-SenYurt Birimi, yemekhane fiyatlarının düşürülmesi ve yurtücreti karşılığında verilen fişlerle alınan yemeğinöğrencilerin karnını doyurabilecek düzeyde olmasıtalebiyle dilekçe toplamaya başlamıştı. Öğrenciler ayrıcaher akşam yemekhanede alkışlarla, çatal-kaşıkları tabaklaravurarak yurt yönetimine seslerini duyurmaya çalıştılar.

Yurt önünde açılan masalarda toplanan bin dilekçe, 23Aralık günü yapılan eylemden sonra Yurt-KurMüdürlüğü’ne teslim edildi. Yemekhane sorunlarını dilegetirmek için alkışlı protestoya katılan öğrencilerin isekimlikleri alınarak yurttan atılmakla tehdit edildiklerianlatıldı. Basın açıklanmasının ardından eyleme dikkatçekmek amacıyla öğrenciler yanlarında getirdikleritabakları yere atarak kırdılar.

“Nasıl bir üniversite?” YTÜ’de bir haftadır afişler ve Kampüs gazetesi

dağıtımlarıyla çağrısı yapılan söyleşi gerçekleştirildi. TonozKafe önünde açılan Genç-Sen masasında toplananöğrenciler “Nasıl bir üniversite?” başlığını ele aldılar.

Söyleşide “özerk ve demokratik üniversite” kavramı datartışıldı. Canlı geçen söyleşi, özerklik üzerinden dahaayrıntılı bir incelemenin ihtiyacı ortaya konarak noktalandı.

Haftalık toplantılar sürüyorEskişehir Genç-Sen haftalık toplantılarına devam

ediyor. 25 Aralık günü yapılan toplantıda iki ana başlık öneçıktı. Birinci başlıkta hafta içi Genç-Sen üyelerine yapılansaldırı ele alındı. Öğrencilerin Genç-Sen üyelerine sahipçıkması ve daha sonraki eylemleri desteklemeleri üzerinekonuşuldu.

İkinci başlıkta ise rektörlüğün kendi isteğiyleöğrencilerle görüşmesi ve 3 Ocak’ta öğrencilerin rektörlüğesunacağı talepler tartışıldı.

Kocaeli çalışmalarıKocaeli Üniversitesi’nde 23 Aralık günü söyleşi

gerçekleştirildi. Hakkını arayan öğrencilere yönelik polisterörü, eğitimin ticarileşmesi ve formasyon hakkınıngasbedilmesi ve yetkin mühendislik vb. konuları ele alındı.KOÜ’de neler yapılabileceği üzerine de tartışmalar yapıldı.

Umuttepe yerleşkesinde 29 Aralık günü Kampüs’ünsatışı gerçekleştirildi. Yemekhane içinde, sosyal tesislerinönünde ve fakültelerin kantinlerinde yapılan satış ilgiylekarşılandı.

Ekim Gençliği / İstanbul – İzmir – Eskişehir - Kocaeli

Gençliğin ve devrimin sesi Ekim Gençliği’nin15. yılı vesilesiyle Ankara’da bir etkinlikgerçekleştirildi. Felsefeciler Derneği’nde yapılanetkinlik saygı duruşuyla başladı.

Açılış konuşmasında, Ekim Gençliği’ninmücadele tarihi ve yarattığı birikim selamlandı.Daha sonra gençlik hareketinin durumu ve EkimGençliği’nin misyonunu anlatan bir sunumgerçekleştirildi. Bu sunumda bugün sermayedevletinin gençliğe gelecek ve özgürlüksunamayacağı bunun yanısıra gençliğin güngeçtikçe daha da geleceksizleştirildiği ve bubiçimiyle ortada yakıcı bir gençlik sorunununolduğu belirtildi. Son süreçte gençlik hareketindeortaya çıkan kıpırdanmaların, saldırılara karşıgençlik kitlelerindeki hoşnutsuzluğun bir dışavurumu olduğu söylendi. Tüm bu hoşnutsuzluklararağmen halihazırda gençlik hareketinin parçalı vedağınık bir tablosu olduğu ve bu tablonun kitleselbir gençlik hareketi yaratmanın önündeki en büyükengel olduğu vurgulandı. Saldırıların mevcutdağınıklık ile göğüslenemeyeceği ve tek çıkışyolunun birleşik-kitlesel ve militan bir gençlikhareketini yaratmak olduğu dile getirildi. EkimGençliği’nin çürümüş kapitalist sistemin karşısınaalternatif olarak sosyalist bir işçi-emekçi iktidarınıkoyduğu belirtildi.

Ekim Gençliği’nin bilimsel sosyalizmin 160 yılıaşan birikiminin bu topraklardaki biricik güvencesive Türkiye devrimci hareketinin bugünlere bıraktığımirasın yarınlara taşıyıcısı olarak mücadelesinedevam ettiği söylendi.

Birleşik-kitlesel ve militan bir gençlik hareketi ihtiyacı

Daha sonra ise sermaye sınıfının üniversiteleredönük saldırıları ve birleşik-kitlesel bir gençlikhareketi yaratmanın önemini anlatan bir sunumgerçekleştirildi. Bu sunumda da yeni yayınlananYÖK genelgesi, son süreçte Dolmabahçe, Cebeci veODTÜ gibi eylemliliklerin ortaya çıkardıkları, artandevlet-polis terörü ve soruşturma-ceza saldırılarınadeğinildi. Sermayenin bütünlüklü olarak saldırdığıve saldırıları püskürtebilmenin yolunun birleşik-kitlesel ve militan bir gençlik hareketiniyaratmaktan geçtiği söylenerek somut olarak buhareketin nasıl yaratılabileceği geçmişdeneyimlerden örnekler verilerek anlatıldı.

Bu sunumun ardından ise “Nasıl bir üniversite”başlığı tartışıldı. Sosyalizm deneyimlerindekiüniversiteler ve gelecekte yaratılacak olan sosyalistüniversiteleri anlatan bir sunum yapıldı.

Sunumların ardından ise serbest kürsü bölümünegeçildi. Bu bölümde birleşik-kitlesel ve militan birgençlik hareketini yaratmanın güncel tablodakikarşılığı ve neler yapılması gerektiğine dair canlıtartışmalar yapıldı. Son süreçte yaşananeylemliliklere dönük müdahalelerde yaşananeksiklikler ve bundan sonra devrimci müdahalenindaha etkili bir biçimde hayata geçirilmesi ve gençkomünistlerin sahiplendikleri önderlik misyonunungerekleri üzerine tartışmalar yapıldı. EtkinlikMamak İşçi Kültür Evi Müzik Topluluğu’nundinletisi ile son buldu.

Ankara’da 15. yıl etkinliği

Gençliğe mücadele çağrısı

YTÜ’de 15. yıl çalışması “Ekim Gençliği 15. yılında” başlığı taşıyan

güncel broşürü YTÜ’deki üniversitelilereulaştırıldı. Gençlik, özgürlük ve gelecektaleplerine sahip çıkmaya, sosyalizmmücadelesine omuz vermeye çağrıldı.

Üniversite öğrencilerine dönük polis ve devletterörünü teşhir eden, gençliğin özgürlük vegelecek taleplerinin yer aldığı broşürler deüniversite içerisinde ve kapı önündeki direnişalanında yaygın dağıtıma konu edildi. Dağıtımsırasında gerçekleştirilen sohbetlerde geleceksizlikdayatması karşısında gençliğin tepkisindenduyulan korkuya değinildi. Gençliği “kadrolueylemci”, “beyinsiz” vb. diyerek karalayan düzen

sözcülerinin, gençliği işsizliğe ve geleceksizliğemahkum ettiği, gözaltı ve soruşturma ileyıldırmaya çalıştığı vurgulandı.

Kocaeli’de Ekim Gençliği satışıKocaeli Üniversitesi Ekim Gençliği okurları

Ekim Gençliği satışı gerçekleştirerek gençliğimücadeleye çağırdı.

Yemekhane içinde başlayan satış, sosyaltesisler önünde devam etti. Fakültelerinkantinlerinde de satış yapılırken öğrencilerlesohbet edildi. Parasız eğitim, öğrencilere dönükdevlet terörü ve geleceksizlik üzerine konuşmalaryapıldı. Çalışma kapsamında öğrencilerin olumlutepkileriyle karşılaşıldı.

Bucaİzmir’de Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Buca

Şubesi 23 Aralık günü gerçekleştirdiği etkinlikleMaraş katliamını lanetledi. Buca Belediyesi MeclisSalonu’nda gerçekleştirilen panel sinevizyongösterimi ile başladı.

Gösterimin ardından söz alan Şube Başkanı ŞehriTuğrular katliama değindi. Geçtiğimiz hafta Maraş’agiden protestocuların yaşadığı provokasyonu daanlatan Tuğrular, aynı zihniyetin 32 yıldırkorunduğunu ve yaşadığını belirtti.

Etkinliğin panel bölümünde ise Gazeteci TuncayAtmaca ve Yazar Bilsen Başaran söz aldılar. Başarantarihsel belgelere, resmi tutanaklara ve anlatımlaradayanarak katliamın ayrıntılarını anlattı. KatliamınAlevi toplumu için bir travma olduğuna değinenBaşaran Alevi toplumunun CHP ile olan ilişkisini de“tecavüzcüsüne aşık olmak”a benzetti.

CHP eleştirilerinin etkinliğe katılan bazı kişilertarafından tepkiyle karşılanması üzerine konuşmacılarDersim’i bombalayanın Sabiha Gökçen olduğunu yada Sivas katliamı sırasında SHP’nin izlemek ileyetindiği gibi çok sayıda kanıta da başvurarakCHP’nin kirli yüzünü teşhir ettiler.

Çiğliİzmir’de Pir Sultan Abdal Kültür Derneği Çiğli

Şubesi 26 Aralık Pazar günü Çiğli Belediyesi meclissalonunda gerçekleştirdiği etkinlikle Maraş katliamınılanetledi.

PSAKD Çiğli Şube Başkanı Türkan Doğan yaptığıkonuşmada Maraş katliamının üzerinden 32 yılgeçmesine rağmen gerçek faillerin elini kolunusallayarak gezdiklerini ve göstermelik olarak 22sanığın yargılandığını söyledi. Maraş’ın Alevi-sünniçatışması olmadığını söyleyen Doğan, devletin içindebazı güçlerin kontrgerillayla birlikte katliamıplanlayarak hayata geçirdiğini belirtti.

Doğan, Maraş’taki korku travmasını şöyle anlattı: “Üç bin kişiyle bir basın açıklaması yapmak için

oradaydık. Maraş’a vardığımızda hala insanlarkorkuyorlardı, hala insanların üzerinde korkubulutları dolaşıyordu. Kapıları çaldığımızdainsanların bakışlarında hep korku vardı. Sanki tekraraynı olaylarla karşılaşacaklarmış gibi çocuklarınıdışarı bırakmak istemiyorlardı. Yürüyüş esnasında birkısmı korkudan pencerelerinin arkasındanbakıyorlardı”

Çiğli Güzeltepeİzmir’de Alevi Yol Kültür Derneği Güzeltepe

(Çiğli) Şubesi 25 Aralık Cumartesi akşamı ÇiğliBelediyesi eski meclis salonunda bir etkinlikgerçekleştirdi.

Dernek Başkanı konuşmasında bu katliamlarınyaşanmasında bugüne kadar örgütlü bir duruşsergilenememesinin olduğunu söyledi ve dernekçalışmalarından bahsetti. İzmir GündoğduMeydanı’nda 6 Mart’ta gerçekleştirilecek yürüyüşeherkesi kitlesel olarak katılmaya ve destek vermeyeçağırdı.

Dernek başkanının konuşmasının ardından sözalan bir Alevi Dedesi, katliamı yaşamış biri olaraksüreci anlattı. Konuşmasına, 1239 yılından başlayarakbilinen bütün Alevi katliamlarını kronolojik olarakaktararak başladı.

Bu katliamlarda yaşanan ölümlerin sayısını verdi.Sonrasında Maraş katliamına ilişkin bazı örnekleranlatarak o dönem çevre illerde bulunan bütünfaşistlerin Maraş’a toplandığını ve 12 Eylül darbesininnasıl hazırlandığının Maraş üzerinden en iyi şekildegörülebileceğini söyledi. 12 Eylül dönemindedevrimci mücadelesinden kaynaklı nasıl işkencelereuğrayıp içeride yattığını anlattı.

Yaklaşık 100 kişinin katıldığı ve 2 saat sürenetkinlik Maraş katliamının anlatıldığı kısa bir slaytgösterimiyle sona erdi.

EskişehirEskişehir’de ilerici ve devrimci kurumlar işçi ve

emekçilerin yoğun olarak yaşadığı GültepeMahallesi’nde Maraş katliamını protesto eden bireylem örgütledi.

Tunceliler Derneği önünde bir araya gelenkurumlar ajitasyon konuşmaları eşliğinde Cemeviönüne meşaleli yürüyüş gerçekleştirdi. Cemevi önünegelindiğinde okunan basın metninde tüm bu baskılarave katliamlara rağmen mücadelenin devam ettiği vebundan sonra da devam edeceği söylenerek işçi veemekçiler mücadeleye destek vermeye çağrıldı.

Alınteri, BDP, BDSP, DHF, EMEP, ESP,Halkevleri, ÖDP ve SDP tarafından örgütlenen eyleme250 kişi katıldı.

Gazi Mahallesi19 Aralık zindan katliamı ile Maraş katliamı Gazi

Mahallesi’nde yapılan yürüyüşle lanetledi. Eskikarakolda toplanan kitle buradan Cemevi’ne doğruyürüyüşe geçti.

Meşaleli yürüyüşte “Yaşasın 19 Aralıkdirenişimiz!”, “Anaların öfkesi katilleri boğacak!”,“Bedel ödedik bedel ödeteceğiz! sloganları sıklıklaatıldı.

Cemevi önüne gelindiğinde kitle adına basınaçıklaması okundu.

BDP, ÖDAD, ESP, Partizan, Alınteri ve TÖPtarafından örgütlenen eyleme BDSP ve DevrimciHareket de destek verdi.

Kızıl Bayrak / İzmir – Eskişehir - İstanbul

Liselerde polis vesoruşturma terörü

Kantin boykotuna polis terörüSarıyer Behçet Kemal Çağlar Lisesi öğrencileri

27 Aralık günü kantin zamlarını protesto etmek içinkantin boykotu gerçekleştirdi. Öğrencilerevlerinden getirdikleri kek ve börekleri birbirleriylepaylaşırken, topluca aldıkları simitlerin dağıtımıgerçekleştirildi.

Okul idaresi ise kantin fiyatlarına yapılan zammıolağan bulurken, boykotu kırmaya çalıştı. “İyi kaliteucuz fiyata alınamaz” diyen müdür yardımcısı önceyiyeceklerin satıldığını öne sürüp öğrencileremüdahale etmek istedi. Öğrenciler satışyapmadıklarını söyleyince “Bu simitlerin içindeuyuşturucu satmadığınızı nereden bileyim?”diyerek provokasyon yaratmaya çalıştı. Yönetimokula polis çağırdı. Okul bahçesinde birçok polisaracı ve bir polis minibüsü konuşlandı.

Su almak için okuldan dışarı çıkan bir öğrenciyiokul bahçesinde darp ederek gözaltına alan polis,arkadaşlarının gözaltına alınmasına engel olmakisteyen iki öğrenciyi de gözaltına aldı.

Gözaltı terörüne karşı okul bahçesinde toplananöğrenciler saldırıyı protesto etti. Öğrenciler “Katilpolis liselerden defol!” sloganları ile polisin okuldançıkmasını istedi. Bazı öğretmenler de gözaltındakiöğrencilerin serbest bırakılmasını talep etti.

Polis terörü karakolda da sürdü. Karakolagötürülen üç öğrenciye “şikayetçi olmadıklarına”dair tutanaklar zorla imzalatıldı. Öğrencilerifadeleri alındıktan sonra serbest bırakıldı.

Erdal Eren’i anan liselileresoruşturma

22 Aralık günü Erdal Eren anmasıgerçekleştiren Halil Akkanat Lisesi öğrencilerisoruşturma terörüyle karşı karşıya kaldı. 22 Aralıkgünü gerçekleştirilen anmada öğrenciler “ErdalEren ölümsüzdür!” sloganı ile bir araya gelmişti.“Erdal Eren ölümsüzdür! / Halil Akkanatöğrencileri” ozalitinin açıldığı anmaya okul müdürümüdahale etmeye çalışmış fakat öğrencilerintepkisi üzerine geri çekilmişti.

23 Aralık günü ise 2 öğrenci anmadan kaynaklıdisipline gönderildi. İki öğrenci “okulun huzurunubozdukları” gerekçesiyle disiplin kuruluna sevkedildi. Okul-polis işbirliğinde öğrencilerinin velileriaranarak “Çocuklarınız yasadışı işlere bulaştı.Okulda tutamayız. Tasdiknameyi imzalayın” denildi.

Disiplin cezası ve aile baskısı ile sindirilmeyeçalışan öğrenciler 24 Aralık günü okulun önünün debasın açıklaması gerçekleştirerek disiplinsoruşturmasını protesto ettiler. Yaptıkları eyleminarkasında olduklarını, baskıların hiçbir şekildekendilerini yıldıramayacağını söyleyen öğrencilerErdal Eren’i asan devletle, bugünkü devletin hiçbirfarkı olmadığını belirttiler.

Disiplin cezalarına karşı yapılan bu eylemhemen karşılığını buldu. Eylemin ardından disiplinsoruşturmaları geri çekildi.

Devrimci Liseliler Birliği / Esenyurt

Devlet terörü26 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Maraş katliamı lanetlendi!

Ortadoğu Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 27Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

27 Aralık 2008’de Siyonist İsrail “dökme kurşun”adını verdiği operasyonla Gazze’ye saldırmıştı.Aralıksız 22 gün süren bu saldırıyla havadan, karadanve denizden olmak üzere Gazze dört bir yandankuşatıldı. Siyonist cellatlar bu saldırı sonucunda bin500 Filistinli’yi öldürdü. Bunun yanısıra 5 bindenfazla Filistinli’nin bedenlerinde kalıcı hasarlaryaratan yaralanmalara yol açtılar. Hamasmilitanlarının İsrail’e yönelik saldırılarını önlemekyalanına sığınan siyonistler, özellikle Filistinliçocukların ve kadınların öldürülmesiyle tarihin kirlisahnesine adını kanlı harflerle yazdırdı.

Siyonist İsrail Gazze’yi bir hafta boyuncahavadan bombalamıştı, sonra da karadan 6 bininüzerinde ek askeri silah altına alarak ablukayıgenişletti. Bu sırada siyonist devletin BaşbakanYardımcısı Avigdor Liebermann, Gazze’ye atombombası atılmasını önererek kana susamışlığınıgözler önüne serdi. Siyonist cellatlar atom bombasıatmasalar da fosfor bombaları kullanarak katliamındozunu arttırdı. Fosfor bombalarıyla Filistin halkıüzerinde kalıcı karaciğer, kalp ve böbrekhastalıklarının oluşmasına yol açtılar. Gazze’dekiokulları, hastaneleri, elektrik santrallerinibombalayan siyonistler, kentte altyapı dahilinde nevarsa yok ettiler. Filistin halkına diğer ülkelerdengelen insani yardımların Gazze’ye girişini deengellediler. İnsanın yaşaması için gerekli olan tümkoşulları ortadan kaldırmaya çalışan siyonistler,Filistin halkını yoksulluğa, açlığa ve susuzluğa iterekkenti yok etmek adına her şeyi yaptılar. Tüm buyapılanlara karşı Filistin halkı büyük bir direnişsergileyerek siyonist katilleri durdurmayı başardı.İsrail devleti böylece 18 Ocak 2009 tarihinde tektaraflı olarak ateşkes ilan etmek zorunda kaldı.

ABD emperyalizmi bu vahşi saldırıyı açıktandestekledi. Fransa, Almanya gibi Avrupalıemperyalistler de İsrail’in yanında tutum aldılar.Demokrasi ve insan hakları diye naralar atan batılıemperyalist güçler tüm dünyanın gözü önünde, İsraildevletinin Gazze’de işlediği katliama ortak oldular.Gerici Arap ülkeleri de İsrail ile ilişkileri askıyaalmak şöyle dursun Hamas’ı suçlayacak kadar ilerigittiler. Türk devleti de kendi cephesinden İsrail’ikınadı, ama bunun ötesine geçmedi. İsrail üzerindebasınç yaratacak hiçbir yaptırıma başvurmadı. Ama

ortaya çıkan açığı da Başbakan Erdoğan Davoszirvesinde “one minute” şovuyla işbirlikçi tutumunugizlemeye çalıştı. Ama aynı başbakan aynı zamandaİsrail ile askeri ilişkileri geliştirdi. Yeni ticarianlaşmalar yapıldı. Siyonist devletle Türk devletiarasındaki yıllık ticaret hacmi 3 milyar dolarayükselerek geçmiş yılların üstüne çıktı. Yine aynıgözyaşlarını Mavi Marmara gemisine yapılanbaskınında döken Türk devleti, İsrail’i “özür dileme”gibi ucu açık bir yaptırıma zorlamaya çalışmaktadır.İsrail devletinin cüretkârca, uluslararası sularda,silahsız yardım gemisine saldırmasını cılız tehditlerlegeçiştirmeye çalışmıştır. Dahası bu dönemdekiçıkışları başına bela olduğu için bir süredir alttan altaİsrail devletinin gönlünü almak için yapmadığınıbırakmamıştır.

Siyonist İsrail devleti Gazze’ye dört yıldırkoyduğu ambargoyu uygulamakta ve bu insanlık dışıambargo hala devam etmektedir. Gazze’nin dünyayaaçılan Refah sınırındaki kapısını kapalı tutan Mısırbaşta olmak üzere diğer gerici Arap devletleri deFilistin’deki bu durumdan bizzat sorumludurlar. Türksermaye devleti de kendi cephesinden ABD veİsrail’in uşaklığı rolünü üstlenmiştir. Kasım ayındagerçekleştirilen NATO zirvesinde füze kalkanlarıkurulmasını kabul eden Türk devleti Ortadoğuhalklarına namluların doğrultulmasına yeni fırsatlarverecektir. Zaten İsrail uçaklarının ve askerlerinineğitim alanlarından biri de Türkiye topraklarıdır. Tümbunlara izin veren ve işbirliği yapan Türk hükümetiFilistin halkına ve Ortadoğu halklarına ihanetetmektedir.

Gazze’de silinmeyecek bir vahşetin mimari olansiyonist İsrail, yasadışı yerleşimlere, katliamlara,toprak gasplarına, uluslararası hukuk ve insan haklarıihlallerine bugün hala devam ediyor. SiyonistlerGazze’deki Filistin halkını açık hapishanekoşullarında yaşamaya mahkum etmeye çalışıyor.Filistin halkı ise yağdırılan tüm bombalara rağmengüçlü bir irade ve kararlılıkla emperyalist-siyonistasalaklara karşı mücadelesini sürdürüyor. Tümzorluklara rağmen Filistin halkı, emperyalist-siyonistkuşatma karşısında diz çökmeden savaşmaya devamediyor. Bu direnişiyle de dünya üzerindeki ezilen,sömürülen halklara, işçi ve emekçilere umut olmayadevam ediyor. İzlemesi gereken yolu gösteriyor.

İsrail’in “dökme kurşun” vahşeti 2. yılında…

Direnen halklar kazanacak!

İsrail siyonizmiTaksim’de lanetlendi

Filistin İçin İsrail’e Karşı Boykot Girişimi’ninçağrısıyla bir araya gelen ilerici ve devrimci kurumlar,siyonist İsrail’in “dökme kurşun” operasyonuylaGazze’de gerçekleştirdiği vahşeti ikinci yıldönümündeTaksim’de lanetledi. 27 Aralık günü gerçekleştirilenyürüyüşte İsrail’le ikili ilişkilerin kesilmesi istendi.

Taksim Tünel’de bir araya gelen bileşenler “Gazzeablukasının kaldırılması için, işgalin son bulması için,utanç duvarının yıkılması için, mültecilerin geri dönüşhakkı için İsrail’e boykot! / Filistin İçin İsrail’e KarşıBoykot Girişimi” pankartı ile Taksim TramvayDurağı’na yürüdüler.

Galatasaray Lisesi önüne gelindiğinde Brezilyalıkarikatürist Carlos Latuff bir konuşmagerçekleştirerek, Türkiye’de yaşayan halkların İsrail’iboykot etmek için daha çok nedene sahip olduğunubelirtti. Latuff, herkese İsrail ürünlerini ve İsrail’edestek veren firmaları boykot etme çağrısı yaptı.Latuff, “Biz sanatçılar olarak İsrail’e karşı boykotuniçinde yer alıyoruz. Bunu kendi sanatımızla ifadeediyoruz” dedi.

“İsrail’le ikili ilişkiler kesilsin!”

Yürüyüş sonunda Filistin İçin İsrail’e Karşı BoykotGirişimi adına Taksim Tramvay Durağı’nda basınaçıklaması okundu. Açıklamayı gerçekleştiren AyçaŞebnem Çakır, İsrail’in iki yıl önce Gazze’ye yaptığı busaldırıda 1400 kişinin öldüğünü 5300’ün üzerindekişinin yaralandığını hatırlattı. Çakır, İsrail’in yasadışıyerleşimlere, katliamlara, toprak gasplarına,uluslararası hukuk ve insan hakları ihlallerine devamettiğini belirterek, komşu ülkelere saldırmaktan dageri durmadığını ifade etti. Erdoğan’ın Gazze ve MaviMarmara saldırılarında İsrail’i kınama açıklamalarıyaptığını belirten Çakır, bir yandan da İsrail ile askerive ekonomik anlaşmaların devam ettiğini vurguladı.Çakır, Filistin halkının çağrısıyla 2005’ten bu yanadünya çapında gittikçe yaygınlaşarak örgütlenen BDS -boykot, yatırımların geri çekilmesi ve yaptırımlar-kampanyası kapsamında İsrail ile ikili ilişkilerinkesilmesini talep ettiğini belirtti.

Eyleme BDSP de destekçi olarak katıldı. Kızıl Bayrak / İstanbul

Piyasa koşullarına bağlı olarak gelişen teknolojiinsan hayatını hiçe saymaya devam ediyor. Kargüdüsüyle gerekli araştırmalar yapılmadan vetehlikeleri tam anlamıyla çözümlenmeden piyasayasürülen teknoloji bir yandan doğal dengeyi bozarkenbir yandan da insan nesli üzerinde kalıcı hasarlarbırakıyor. Nükleer santraller bunun en görünür kısmıolsa da günlük yaşamı kuşatan elektronik cihazlaradeta ölüm saçıyor.

Hemen herkesin hayatında bir şekilde yer edinencep telefonlarının sağlığa verdiği zarar uzun bir süredirbiliniyor ve sıklıkla tartışılıyor. Ancak SakaryaÜniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği BölümBaşkanı Prof. Dr. Osman Çerezci’nin yaptığı açıklamamevcut durumun her geçen gün daha da kötüyegittiğini ortaya koydu. Çerezci, son yıllarda daha fazlamaruz kalınan elektromanyetik radyasyonun insansağlığını olumsuz etkilediğini söylerken yüksekgerilim hatları, elektrikli ev aletlerinin yanısıraözellikle baz istasyonları ve cep telefonlarıylaelektromanyetik kirliliğinin ciddi boyutlara ulaştığınıdile getirdi. Bunun sonucu olarak da beyin tümörü,kanser, yorgunluk, lösemi, kısırlık, hafıza kaybı,iştahsızlık, uyku bozukluğu, depresyon gibi birçokrahatsızlığın ortaya çıktığını belirten Çerezci nedenolduğu araştırmalarla kanıtlanan bir kirlilikten mutlakkorunmak gerektiğini anlattı. Özellikle yeni nesil olarak sunulan 3G teknolojisininçok büyük zararlar verdiğini söyleyen Prof. Dr. OsmanÇerezci “3G’li cep telefonları 2100 MHz frekansla,mikro dalga fırınlar ise 2450 MHz frekansla çalışıyor.Birbirine çok yakın frekanslar. 1800 de masum değil,ancak 2100 MHz frekansla çalışan bir cep telefonu,mikro dalga yayan bir alet. Siz onu beyninizetutarsanız, konuştuğunuz o süre dalga ışınlanıyor.3G’li telefonla konuşmak, mikro dalga fırın kulağatutuluyormuş gibi beyne elektro manyetik dalgalarlazarar veriyor” dedi. Çerezci şöyle devam ediyor:“Mikro dalga fırında neden 2450 frekans seçiliyor? Bu2450 MHz, et gibi gıda malzemelerine, biyolojikürünlere en fazla elektro manyetik ışınlaması yapanfrekanstır. İletişim yaparken mikro dalga fırınıbaşımıza tutmuş gibi oluyoruz. Mikro dalga fırına birkemik, bir de et koyun. Et hemen pişer ve eti elinizletutamazsınız. Kemik ele alınabilir. Çocuklarımız vegençlerimiz de et gibi aynı yapıya sahip. Yüksek güçleçalıştığı için daha çok elektro manyetik dalga yayanbu telefonlar, çocukları ve gençleri daha fazlaetkiliyor. Uzun süre konuşan bir kişinin bundanetkilenmemesi mümkün değil. Araştırmalar, ceptelefonu ile beyin kanser ilişkisini ortaya koymayabaşladı.”

Prof. Dr. Osman Çerezci’nin savlarına ise yanıtgecikmedi. İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa TıpFakültesi Biyofizik Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr.Tunaya Kalkan 3G’yi aklayarak: “Mikrodalgafırınların 2450 MHz frekansı çok özel ve tam sumolekülünün rotasyonu üzerine etkili. Ayrıca birindeen azından 500-600 Watt güç basılırken, cep telefonumili Watt seviyesinde. Aralarında neredeyse milyon katfark var” dedi. Yine bir başka 3G savunusu daTeknoloji Bilgilendirme Platformu Başkanı SerhatÖzeren’den geldi. Özeren baz istasyonları ve ceptelefonlarının radyasyon yaydığı, kanser yaptığıgibi iddiaların doğru olmadığınıkaydederek, “uluslararası bilimsel araştırmalar, bazistasyonları ve cep telefonlarının sağlığa olumsuzetkisini ispatlamış değil” dedi. Görünen o ki rakamlar

ve kavramlar yine demagojinin malzemesi yapılmayadevam ediyor. Evet, cep telefonu mikrodalga fırınkadar güçlü olmayabilir, zaten olsaydı birkaç saniyeiçinde yaklaştığı yerdeki tüm suyu buharlaştırması vepişirmesi gerekirdi. Ancak etrafınızda birçok ufakçapta elektromanyetik alan yaratan güç kaynağınınaynı anda çalıştığını düşündüğümüzde bunun bazısonuçlarının olacağını kabul etmemek saflık olacaktır.Kansere yol açan “hücre bozulmasının” bu sonuçlariçinde olduğu birçok açıdan kabul edilmiş birdurumdur. Geriye kalan kısmına dair de örneğinsigaranın akciğer kanserine yol açtığına dair kanıtlarınağırlıkla “istatistikî” çalışmalar olduğunu ve bundan15-20 yıl öncesine kadar sigaranın kesinlikle zararsızolduğunu iddia eden oldukça geniş bir uzman kesiminvarlığını biliyoruz. Mikrodalganın kanserle olanilişkisi, kendisinin kanseri oluşturması, kanser yapıcımaddelerin hücreye girişini kolaylaştırması veyamevcut kanserli ortamın yaygınlaşmasınıhızlandırması şeklinde üç temel biçimde olur. Mikrodalga, DNA’yı onararak kanseri engelleyen melatoniniazaltmakta ve dolayısıyla vücudun bağışıklık sistemizayıflamaktadır. Sonuçta mikrodalgalar nedeniylelösemi, beyin tümörü, lenfom (lenf bezi kanseri), benkanseri, erbezi tümörü, çocukluk kanserleri meydanagelmektedir. Cep telefonlarının kanser konusundakivebaline dair yüksek sesle hiçbir şey dillendirilmiyorolması, telefonlardaki mikrodalganın hiç de “eser”miktarda olmadığını açıkça ortaya koymaktadır.Gerçekler tekeller tarafından karartılmakta, bu yöndeadımlar atılmasının önüne şimdiden set çekilmektedir.

Tüm bunlara karşın cep telefonlarının insan beyniüzerinde, tam olarak neye yol açtığı bilinmese de”mikrodalga fırın etkisi yaptığı da, bazı “uzman”tetikçiler ne derse desin, bilinen bir gerçektir.Elektromanyetik kirlilik ve bunun en somut biçimihaline dönüşen cep telefonları ve baz istasyonlarınınzararları uzunca bir süredir kabul edilen bir gerçeklikhaline dönüşmüştür. Elektromanyetik kirliliğinsonuçları hemen oluşmayıp zamana yayıldığı için“hani nerde?” diyenlere cevap, dünya iletişimtröstlerinden biri olan AT&T için çalışıp ceptelefonunun zararının olmadığını söyleyen Dr. GeorgeCarlo’nun, şirketten ayrıldıktan sonra söyledikleriyle

geliyor: “Laboratuar deneyleri, cep telefonuradyasyonunun genetik şifre bozukluklarına yolaçtığını göstermiştir.”

“Tehlikeli Oyuncak” adlı kitabın yazarlarındanProf. Dr. Selim Şeker konuya dair çarpıcıdeğerlendirmeler yapıyor. 25 yılı aşkın zamandırelektromanyetik radyasyon ve bunun insan üzerindekietkileri konularında çalışan Boğaziçi ÜniversitesiElektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümühocalarından Prof. Selim Şeker, neredeyse kulağımızıniçine sokup beynimize bu kadar yakın tuttuğumuz,elektromanyetik radyasyon yayan başka bir cihazınolmadığını belirtiyor ve şöyle diyor: “Diğer aletlerinkullanımında aldığımız zararı, vücut kendiniyenileyerek bertaraf edebiliyor. Oysa cep telefonunuyoğun kullandığımız için buna fırsat vermiyoruz. Ceptelefonunun kullanımı gün geçtikçe artıyor. Dolayısıyladaha da bağımlısı oluyoruz ve tehlike gittikçebüyüyor.”

Bu manyetik “tacizin” nicel tanımı ise SAR(Specific Absorbation Rate) değeri olaraktanımlanıyor. SAR’ı özgül soğurma oranı, kilogramdoku başına yutulan elektromanyetik gücü olaraktanımlayabiliriz. Cep telefonları özelinde daha basitçebir anlatımla SAR bir GSM cihazının yaydığıelektromanyetik güçtür. Ancak telefon şirketleri budeğerleri telefon kutularının üzerine yazmayıreddediyor. Yasal üst sınır Amerika’da 1.6 w/kg,Avrupa’da ise 2 w/kg. olmasına karşın yasal limitlerinolması gerekenden çok yüksek olduğu ve 1 w/kg’ınüzerindeki değerlerin ciddi anlamda zararlı olduğuuzmanlarca belirtiliyor.

Cep telefonlarının zararları kısaca şu şekildegruplandırılıyor:

Kısa vadeli zararları (24 saat) Görüş alanında daralma. Vücutta bulanan tıbbi cihazlara (kalp pili gibi)

zarar vermesi Yoğun stres ve yorgunluk hissi, konsantrasyon ve

dikkat bozulması. İşitmede geçici aksaklıklar oluşması, kulak

çınlaması ve kulaklarda ısınma. Baş ağrıları

Çevre28 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Ölüm dalga dalga hayatı kuşatıyor!

Uzun vadeli zararları (10 yıl)Genetik yapının bozulması. Beyaz kan hücresi (lenfoma) ve cilt kanseri. Kalp rahatsızlıkları. Hafıza zayıflaması ve beyin tümörü riski. Kalıcı işitme bozuklukları. Embriyo gelişiminin zarar görmesi. Kadınlarda düşük riskinin artması. Kan hücrelerinin ve bağışıklık sisteminin

bozulması. Yüksek tansiyon. Sperm sayısının azalması.Elbette GSM sisteminin baş rol oyuncusu baz

istasyonlarının saçtığı dehşeti atlamak olmaz. Bazistasyonları GSM iletişimin kapsama alanınıgenişletmek için genelde yüksek yerlere konan, kutuşeklinde, 4 metre boyunda, iki çubuk antenle birçanak antenden oluşan ve mikrodalga yayancihazlardır. Mikrodalga, dalga boyu 0.1-100 cm.,frekansı 0.3-300 gigahertz (Ghz) (10’ Hz=1 Ghz)olan elektromanyetik dalgalardır. Çubuk antenlermikrodalgaları toplayıp çanak antenlere verir ve budalgalar çanak anten aracılığıyla 16 farklı frekanstanve UHF (ultra-high frequency) üzerinden yayınlanır.

Baz istasyonları tarafından da yayınlanabilenmikrodalgaların dokulara iki temel etkisibulunmaktadır:

-Mikrodalga dokuları ısıtır. (termal etki) -Mikrodalga hücrelerin kimyasını bozar (termal

olmayan ya da kimyasal etki)Mikrodalgaların özellikle hücrelerin kimyasını

bozarak oluşturduğu etki insan sağlığı açısındanönem taşımaktadır. Kimyasal etkiler:

-Hücrelerde büyük moleküllerin (proteinler vb.)deforme oluşu ve DNA tahribi.

-Hücre zarlarının birbirine yapışması ve delikleraçılması (elektro-porasyon)

-Ca-ATPaz ve Na-K-ATPaz enzimlerininbozulması sonucu hücre dışına Ca”, Na’ ve K’kaçışı.

-Sinir zarlarının bozuluşu: Sinir zarlarınınbozulması ile REM uykusu adı verilen rüyagörmenin azalışı, EEG değişimleri, uykusuzluk,sinirlilik, unutkanlık, depresyon, başağrısı,

başdönmesi, Alzheimer, Parkinson, Multipl Sklerozgibi dejeneratif beyin hastalıkları meydana gelmesi.

Teknolojiye ulaşım ve onun kullanımıkolaylaşırken teknolojinin insan hayatına dairsonuçları halen tam bir muamma. Görünmeyen birkirlilik eşliğinde hayatımız hatta doğmamışnesillerin hayatı ipotek altına alınıyor ve halen bunadair atılmış en ufak bir adım yok. Bu tam anlamıylacinayet, örtülü bir katliamdır. Kapitalizm, kar verekabet uğruna ölüm saçarken insanlığın en büyüküretimi olan bilgiyi ve onun sonucu ortaya çıkanteknolojiyi de fütursuzca kullanmaktadır. Teknolojielbette düşman olunacak bir şey değildir ancakkarmaşıklaşan teknoloji, konusunda uzmanolmayanların teknik olarak çözümleyemeyeceğikadar komplike bir biçim kazanmış durumdadır. Halböyle olunca hemen her insan açısından bir cihazıntanımı onun kullanımına sıkışmak durumundadır.Sonuç olarak yanımızda, sokakta, işte veya evdekullandığımız tüm elektronik cihazların insansağlığı ve çevre açısından “güvenilirliği”sermayenin denetiminde, onun insafındadır. Yaniözetle barışçıl teknolojiyi bile ölüm makinesineçeviren kapitalizm açısından istisna yoktur, odakinsan değil artık değerdir.

“Toplumun yararına ve sermayenin karşısınadikilmek ise aslında kapitalizmin karşısınadikilmekten geçtiğinin farkındayız. Elimizdeki bilgive yeteneğin aslında tüm insanlığın yüzyılları aşanyolculuğunun bir ürünü olduğunu ve aslında yineinsanlığa ait olduğunu biliyoruz. Bu günmühendisliği, mimarlığı ve şehir plancılığınıtoplumcu bir eksende yorumlamak, ne bir iyi niyettanımıdır ne de mesleğin ayrıcalığı olan konumusavunmak demektir. Bu ait olduğumuz sınıfıngörevini yerine getirmek için kendi alanımızda bizedüşen tarihsel sorumluluğun tanımıdır. Busorumluluğun taraf olmayı ve işçi sınıfınınsaflarında olmayı gerektirdiğini biliyoruz.”(Toplumcu Eksen 1. Sayı- Merhaba yazısı)

Sermaye için değil toplum için bilim!Toplumcu Mühendis, Mimar & Şehir

Plancıları

Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak * 29Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010 Çevre

Setlerde eylem var!Dizi sürelerinin uzun olmasına ve ağır çalışma

koşullarına tepki gösteren oyuncu, senarist ve set işçileri24 Aralık akşamı Taksim’de buluştu. Eylem nedeniyleçekimlere ara verildi.

“Ezel, Fatmagülün Suçu Ne, Gönülçelen, Küçük Sırlar,Türk Malı, Yaprak Dökümü, Kavak Yelleri, Hanımın Çiftliğive Karadağlar” gibi diziler de setlerini durdurarak eylemedestek verdi.

Senaryo Yazarları Derneği (SENDER) ve DİSK’e bağlıSinema Emekçileri Sendikası (Sine-Sen) tarafındanörgütlenen eylem ‘’Yerli dizi yersiz uzun’’ sloganıylaörgütlendi. Eylem tarihi olarak 24 Aralık’ın seçilmesininnedeni ise, 24 Aralık 2008’de gecenin geç saatlerine kadarsüren bir setin ardından evlerine giderken trafik kazasıgeçiren ve hayatlarını kaybeden set çalışanları ZehraSezgin ve Tülay Ergildi’yi anmaktı.

Eylemde konuşan SENDER Başkanı Nilgün Öneş,eyleme sektörün her kesiminden katılım sağlanmasınıneylemin haklılığını gösterdiğini söyledi.

Acımasız reyting savaşlarının kendilerini dünyanıngerisine götürdüğünü ifade eden Öneş, başka ülkelerepazarlanan dizilerin ikiye bölünerek yayınlandığını söyledi.

Dizi sürelerinin bir an önce yasal süresi olan 45dakikaya indirilmesi gerektiğinin altını çizen Öneş,hedeflerinin, seslerini yetkililere duyurmak olduğunubelirtti. SİNE-SEN Genel Başkanı Zafer Ayden ise dizisektöründe çalışanları sigortasız çalıştırdıklarına değinerek,yetkili kurumlardan bu konuda girişimlerde bulunmalarınıistedi.

Bursa’da iş cinayetlerine karşı eylem29 Aralık 2005’te Bursa’da kurulu Özay Tekstil adlı

fabrikada çıkan yangında yanarak hayatlarını kaybedenkadın işçilerin ölüm yıldönümünde Bursa Kadın Platformu,Türk-İş 8. Bölge Temsilciliği, DİSK Güney MarmaraTemsilciliği, KESK Bursa Şubeler Platformu, TMMOB İKK,TTB, Bursa Tabip Odası ve Herkese Sağlık Güvenli GelecekPlatformu tarafından yürüyüş ve basın açıklamasıgerçekleştirildi.

Setbaşı-Mafel önünden başlayan yürüyüşte yolun tekşeridi trafiğe kapatılarak Orhangazi Parkı’na gelindi.Burada Bursa Kadın Platformu’ndan Suna Acar basınaçıklamasını okudu.

Açıklamada, Özay Tekstil, Pameks ve Ceylanpınar’da işcinayetlerine kurban giden kadınlar, İstanbul’da villalardatemizlikçi, bakıcı olarak çalışan ve hız yapan bir aracındurağa girmesiyle hayatını kaybeden kadınlar,Mustafakemalpaşa’daki maden ocağında yaşanankatliamda yaşamını yitiren işçiler hatırlatıldı.

Acar, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında yaşanan, yasalkuralların işverenler lehine gevşetilmesi, denetlemelerdegereğinin yerine getirilmemesi ve denetimin kamusal birhizmet olmaktan çıkarılıp özel sektöre devredilmesinekarşı ses çıkarılmazsa bu ölümlerin süreceğini belirtti.Eyleme yaklaşık 180 kişi katıldı.

25 Aralık 2010 / Taksim

İtalya’da öğrenci öfkesi sarsıyor

İtalya’da hükümetin eğitimdeki yıkımprogramına yönelik öğrenci gençliğin tepkisidevam ediyor. Geçtiğimiz hafta Roma’da militansokak gösterileri yapan öğrenciler 23 Aralık günühem Roma’da hem de Palermo’da eylemdeydiler.

Meydanları dolduran öğrenciler özelliklePalermo’da polisle şiddetli çatışmalara girdiler.Roma’daki öğrenci eylemi ise hayatı kilitledi.Eylem sırasında öğrenciler adına yapılankonuşmalarda özellikle geçtiğimiz haftakieylemlerde sergilenen polis terörü protesto edildi.Öğrenciler polise hitaben “Siz kırmızı bölgedeyalnızsınız, bütün Roma bizim” yazılı pankartlaraçtılar.

Öğrencilerin en çarpıcı mesajı ise hükümeteydi.Hükümete “Eğer geleceğimizi esir alırsanız, biz debu şehri ablukaya alırız” mesajı gönderenöğrenciler, meydanları, şehrin içindeki yolları vehatta otobanları işgal ettiler.

Öğrencilerin öfkesinin nedeni olan eğitimreformu yasa tasarısı ise senato gündemindebulunuyor ve senatonun bu hafta içerisinde tasarıyıonaylaması bekleniyor. Tasarı üniversitelereverilen devlet desteğinin kısılması, araştırmaharcamalarında kesintiye gidilmesi ve öğretimüyelerinin sayısının azaltılması gibi uygulamalarıiçeriyor.

Devlet terörü30 * Sosyalizm İçin Kızıl Bayrak Sayı: 2010/50* 31 Aralık 2010

Hapishanelerde hak ihlalleri!

Hak ihlallerine dikkat çekildiAdana’da hasta tutsakların serbest

bırakılması talebiyle BDSP, Halk Cephesi,Devrimci Proletarya, İHD, ESP, Emek ve ÖzgürlükCephesi, BDP, ODAK ve TUHAYDER tarafındanörgütlenen eylemlerden sonuncusu 25 AralıkCumartesi İnönü Parkı’nda gerçekleştirildi.

Hasta tutsakların fotoğraflarının taşındığıeylemde “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın!Tecrite son!” pankartı açılarak basın metniokundu. Okunan metinde Türkiye’dehapishanelerdeki hak ihlalleriyle tutsaklarınsağlığının bozulduğu, AKP hükümetininkendisinden önceki hükümetler gibi tecritsorununa insanlık onuruna yakışmayacak birbakış açısıyla yaklaştığı söylendi. Hak ihlalleriyleilgili İHD Adana Şubesi’ne bölgede bulunanKürkçüler, Osmaniye ve KarataşHapishanelerinden mektuplar geldiğihatırlatılarak politik tutuklu ve hükümlülerinkarşı karşıya kaldığı keyfi tutumlardanbahsedildi. Uygulanan baskılara dikkat çekilerek,bu uygulamaların sonucu olarak Rahmi Öner’inyaşamına son verdiği söylendi.

Kızıl Bayrak / Adana

“Bolu F Tipi yaşanmayacakkadar kötü”

TBMM İnsan Hakları Alt Komisyonu, Bolu FTipi Cezaevi Raporu’nu açıkladı. Rapordacezaevinin koşullarının yaşanılamayacak kadarkötü olduğu vurgulandı.

Raporda Bolu F Tipi Cezaevi’ndekitutukluların belirttiği şikayetler şu şekilde yeraldı: “Disiplin cezalarının keyfi olarak tatbikedildiği, disiplin cezalarına karşı başvurduklarıinfaz hakimliğinin alabildiğine idareyi kayırdığı,ceza infaz kurumuna ilk girişte (başka bir Ftipinden gelmiş olsalar bile) iç çamaşırına kadar-herkesin önünde- soyuldukları, kabuletmemeleri halinde dayak yedikleri, şiddetemaruz kalmanın neticesinde, doktor raporualınsa bile, idarenin; mukavemetten ötürü zorkullanmak zorunda kaldığı şeklinde kendinisavunduğu ve bu savunmaya itibar edildiği.”

Raporda ayrıca müebbet hapse mahkumolanların ciddi bir tecrit altında tutulduğu vegardiyanlar arasında “A Takımı” adıylaoluşturulmuş bir ekibin tutuklulara yönelik“gayri kanuni” uygulamalarda bulunduğu dabelirtildi.

Gözaltı, tutukluluk ve hükümlülük durumları,insan hakları ve bunun sağlık alanındakiyansıması olan hasta hakları ihlalleriningörülebilecek kadar açık olduğu vurgulananraporda, yemeklerin kalitesiz ve aynı çeşitolması ile sıcak suyun yeterince verilmediği dekaydedildi.

Tarihi gözaltında kayıpların ve yargısız infazlarıntarihi olan sermaye devleti, özellikle 12 Eylül 1980 askerifaşist darbesinin sonrasında yüzlerce “faili meçhul”cinayetin altına imza attı.

Sokaklardan kaçırılan, işinden evinden gözaltınaalınan yüzlerce kişiden bir daha haber alınamadı. ‘90’lıyıllarda hız kazanan kirli savaş dönemiyle birlikteyoğunlukla Kürdistan bölgesinde olmak üzerealabildiğine arttı. Öyle ki bu dönemde yüzlerce insankaçırılıp kaybedildi.

Aradan geçen yıllara rağmen kayıplar gerçeği halasıcaklığını koruyor. Çünkü kayıpların büyük bölümününakıbetleri tam olarak bilinmediği gibi, “bin operasyonyaptık” diyerek sorumluluğu üstlenenler de devlettarafından korunmaya devam ediliyor. Yakınları devletgüçleri tarafından kaçırılarak katledilen aileler, aradangeçen 15 yıla rağmen yakınlarının akıbetini soruyor.

Bu mücadele kapsamında Galatasaray Lisesi önündeher hafta cumartesi günü yapılan eylemler ise süreklileştive bu eylemlere katılan kayıp anneleri de “Cumartesianneleri” olarak sembol haline geldiler.

Cumartesi eylemleri kaybetmelerin en yoğun olduğudönemde, 1995 yılında başladı.

Hasan Ocak ve Rıdvan Karakoç’un ardındandevrimciler ve bir grup insan hakları savunucusu ile kayıpyakınları 27 Mayıs 1995’te Galatasaray Lisesi’nin önündeilk oturma eylemini gerçekleştirdiler.

“Gözaltında kayıpların akıbeti açıklansın, sorumlularıyargılansın” talebiyle başlayan oturma eyleminin bukadar uzun süreceği tahmin edilmiyordu belki. Ama kısasürede Galatasaray Lisesi’nin önü kayıp yakınlarınınçığlıklarını yükselttikleri bir yer haline geldi. Kirli savaşınkaranlığı içerisinde inatla ve dirençle bu mücadelemevzisi korundu.

Kayıp yakınlarına baskı ve terör

Gözaltına kayıplara karşı mücadeleye tahammüledemeyen devlet, eylemleri baskı ve zor yoluylaengellemeye girişti. Dayak, biber gazları, gözaltılarCumartesi eylemlerinde eksik olmadı.

15 Ağustos 1998’de başlayan polis saldırısı vegözaltılar, 13 Mart 1999’a kadar sürdü. Saldırılarsırasında toplam 1093 kişi gözaltına alındı. Baskılarıbüyük bir dirençle göğüsleyen “Cumartesi Anneleri”inancın ve direncin sembolü oldular. Bu ölçüde dekayıplar konusunda geniş bir toplumsal duyarlılıkoluşturuldu.

Eylemler bu biçimde haftaları devirirken 200.

haftadan itibaren oturma eylemine ara verildi. Fakataradan yıllar geçse de kaybedilenlerin akıbeti ortayaçıkarılamadı, sorumlular da ellerini kollarını sallayarakdolaşmaya devam ettiler.

Bunun üzerine kayıp yakınları, ara verdiklericumartesi eylemlerine 31 Ocak 2009’da yenidenbaşladılar. Böylelikle başlayan eylemlerinde kayıp ailelerive onlara destek verenler 25 Aralık günü GalatasarayLisesi’nde 300. kez oturdu. 300 hafta önce olduğu gibiellerinde yine kayıpların fotoğrafları vardı.

300. kez oturdular

Galatasaray Lisesi önünde buluşan kayıp yakınları,kayıpların akıbetini sordular. Sessiz oturma eylemiylebaşlayan eylem kayıp yakınlarının konuşmalarıyla devametti. Kayıp yakınları 300. hafta eylemlerini 16 yıl öncegözaltında kaybedilen İsmail Bahçeci’ye atfettiler.Birçok kayıp yakını söz alarak, yakınlarının kaybediliş,katlediliş hikayesini anlattı.

Eyleme destek veren sanatçı Pınar Sağ ise şimdiyekadar aydın, yazar ve nice insanların kaybedildiğinisöyledi.

Eylemde, İHD İstanbul Şubesi Gözaltında KayıplaraKarşı Komisyon adına Maside Ocak basın açıklamasınıokudu. Ocak, gözaltında kayıplarının sorumlusunundevlet ve onun güvenlik güçleri olduğunu söyledi. Adaletarayışlarının süreceğini belirtti.

Açıklamanın devamında İsmail Bahçeci dosyasınailişkin bilgilendirmede bulunuldu. Bahçeci’nin kaybedilişöyküsü anlatıldı. Açıklamanın son bölümünde ise,Bahçeci Ailesi’nin, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndedevam eden Mehmet Ağar’ın yargılandığı davaya “İsmailBahçeci’nin gözaltında kaybolması olayında MehmetAğar’ın sorumluluğu bulunduğu” gerekçesiyle yaptığımüdahillik talebinin reddedildiği söylendi.

Kızıl Bayrak / İstanbul

“Cumartesi anneleri” 300 haftadır hesap soruyor...

“Kayıpların sorumlusu devlettir!”

Yürüyüş operasyonunda tutuklama terörüBağımsızlık Demokrasi Sosyalizm için Yürüyüş

dergisi ve Halk Cephesi çalışanlarına dönük 24 Aralıkgünü gerçekleştirilen operasyonların ardından gözaltınaalınan 12 devrimciden 7’si tutuklandı.

Ozan Yayıncılık bürosu İstanbul EmniyetMüdürlüğü’ne bağlı yüzlerce çevik kuvvet polisi ve özelhareket timleri tarafından basılmış, baskın sonucundaKaan Ünsal, Naciye Yavuz, Halit Güdenoğlu, CihanGün, Sibel Kırlangıç, Serdar Polat, Mustafa Doğru,Musa Kurt, Canan Aydın ve Ertürk Kılıç gözaltınaalınmıştı. Aynı gün İstanbul Nurtepe’de Remzi Uçucu,Antalya’da Mehmet Ali Uğurlu da gözaltına alınmıştı.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin kararıylagözaltına alınan devrimciler 27 Aralık Pazartesi AnkaraAdliyesi’ne götürülerek savcılık karşısına çıkarıldı.Savcılıkta ifadeleri alınan devrimcilerin tümütutuklanma talebiyle mahkemeye sevk edildi.

Mahkemeye çıkarılan devrimcilerden Aydın,Kırlangıç, Polat, Doğru, Kılıç tutuksuz yargılanmaküzere serbest bırakıldı. Diğerlerinin ise tutukluyargılanmalarına karar verdi.

Tutuklama terörüne maruz kalan devrimciler SincanF tipi Hapishanesi’ne götürüldüler.

Merhabalar,Derginizi yolladığınız için

teşekkürlerimi yinelemek isterim.Bir süredir, sınıf savaşımları

açısından yeni bir yükselişdönemine giriyor olduğumuzunsomut belirtileri görülüyor. Bunaeklenen bir dalya olarak, dünyanındört bir yanında (ve ülkemizde de)ivmelenen işçi, emekçi ve gençlikhareketinin sınıf eksenininbelirginleştirilip ona güçkazandırılmasında, dünyaproletaryasının tüm gövdesiylesürecin en önünde yer almasıdileği ve özlemiyle... Yeni yıldaher şey gönlünüzce olsun!

Özgür zamanlarda buluşmakdileğiyle...

13 Aralık 2010Tamer Tuncer

Kocaeli 1 No’lu F Tipi

Değerli “Kızıl Bayrak”emekçilerine;

Dünü bugüne taşıyanlarıngeleceği de yaratacağına olan inancımızla, devrimciiktidar uğruna mücadeleyi 2011’de daha da ileritaşıma kararlılığıyla yeni yılda başarılar diliyoruz.

Devrimci selamlar...Veysel Kaplan

2. No’lu F Tipi PK: 145 Kocaeli

Merhaba sevgili dostlar,Özgürlük ve sosyalizm mücadelesiyle dolu dolu

bir yılı geride bırakırken sevgiyi umudu inancıdaha da harmanlayarak 2011’in kavga ve zafer yılıolması dileği ve umuduyla yeni yılınızı en içtendileklerimle kutluyorum.

Sevgilerimle.Mehdi Boz

Edirne F Tipi CezaeviB1-49

Merhaba dostlar,İnsandan yana güzelliklerin boy verdiği bir yıl

olması dileğiyle yeni mücadele yılınızı kutluyorGiresun’dan selamlarımı gönderiyorum.

Çalışmalarınızda başarılar dilerim.Mustafa Kocatürk

E Tipi Hapishane D-7Giresun

Sevgili yürek dostlarım, Bir yılı daha geride bıraktığımız bugünlerde

2010 yılının son günlerini yaşıyoruz. Sömürgecisermayedar (cezaevi idaresi tarafındansansürlenmiş kelimeler) bir yılı daha işçilere,emekçilere ve ezilen dünya halklarına yaşamıcehenneme çevirdiler. Yine işten atmalar, baskı,işkence, asimilasyon, tecrit, sosyalist basınayönelik saldırılar, kan ve gözyaşından başka bir şeydeğildi. Sermaye düzen bekçilerinin sömürüzihniyetiyle baskı, zulüm ve pervasızca saldırılarınarağmen dünya genelinde sosyalizm mücadelesindede yavaş yavaş bir kıpırdanma yaşandı. Çok küçük

deolsa sınıfmücadelesinin yükselişi dünyada düzenbekçilerini tedirgin etti.

Her yeni bir yılda umutlar toprağın derinliğindefilizlenerek yeryüzüne daha da çoğalarakyeşermeye devam ediyor.

Ezilen tüm dünya halklarının bu faşistsömürgeci kanlı düzende tek bir kurtuluşları var. Oda gerçek anlamda bir yoldaşlar topluluğunuyaratmaktır. Sosyalist bir yaşam tarzının dışındaher şey insanlık, doğa ve tüm diğer canlılar içinbüyük bir yıkım ve felaketten başka bir şeyolmayacaktır.

2010 yılına elveda derken yeni bir umutla 2011yılına merhaba diyoruz. Bu yeni yıl emeğin yılıolsun, tüm yürek dostlarımızla yüreğimiz mavigülüşlerin coşkusuyla aynı nehirde akar özleminiduyduğumuz o şahaser güne işte o muhteşem günegökkubenin altında her türden kuşların şarkılarınıdinleyerek halaya duracağız. Siz sevdalarımızın,düşlerimizin, siz özgürlüğünüzün direnç gülleri,dostlarımız ve yoldaşlarımız insanın insanısömürmediği, diline kilit vurulmadığı, çocuklarınmasum gülüşlerine kurşunların sıkılmadığı biryeryüzü yaratıncaya dek mücadelemiz sürecektir.Bu inançla siz yürek dostlarımız olan tüm KızılBayrak emekçilerinin şahsında işçilerin,emekçilerin, Kürt halkının ve ezilen dünyahalklarının yeni yılını yürekten kutluyoruz.

Ser sala we piroz be... Yüreğimizin olancasıcaklığıyla, umutla, dirençle ve sevgiyle odirengen yüreğinizi selamlıyoruz. Sevgi ile umut veinatla kalın. Serkeften.

Mehmet YamaçH Tipi Hapishanesi

E/1 Erzurum

CMYK

MücadelePostası

EKSEN Yayıncılık Büroları

Deniz Fırtınası

Sen içimdeki yeryüzününgözü, kulağı sesisinve isyanımızıntersaneler havzasındakaranlığa yakılmışbir deniz fenerisin.Sen amansızbir salgın gibiölmek sırasınınkime geldiğive insanların susupırmakların kirlendiğibu yeryüzü cehennemindebinlerce yürek adına,ve bir çadır tezgahındases, ışık ve yurmuğun diyalektiğisin.Sen keskin öngörüsüylebinlerin omuzbaşlarında bakanıyüreği, aklı ve ruhuylaideallerine bir bayrak gibi sarılanuzlaşmaz “model kimlikler” zincirininson manifestosuna yazansimge isim Kızılaslan“dünya hep yuvarlaktırve sağdan sola dönüyor” bilmektesinsoluğunu tut ölü denizdedeprem yaratan hareketsinbiliyoruz, elbettezor ve uzuncabir yoldan gelmektesin.Fakat, aşk olsun ki sanagri gökyüzünü istila etmişyıldızlar ülkesindesin.

H. Coşkunel

Kemalpaşa Mh. Otel Asya yanı Vural Apt.No:2 D:3 İzmit / KOCAELİ

Sönmez İş Sarayı Kat: 3 No: 220Heykel/BURSA

Tel: 0 (224) 220 84 92

Cemal Gürsel Cd. Shell Karşısı Vakıf İşhanıKat: 3

No: 306 ADANA Tel: 0 (322) 363 19 94

Zindanlardan yeni yıl mesajları...

Deniz Fırtınası

“benim mavidir düşlerimgökyüzü gibi sonsuzmartı gibi özgürve bulutlarda çıksaara sıra kapkarayine de benimhep mavidirmavi kalacak düşlerim...”

N. Karaca

Merhaba;Kavgayla geçen bir yılı geride bırakıp yeni kavga

yılını karşılamaya hazırlanıyoruz. Yüreğimiz kıpırkıpır, umutluyuz yeni yıldan.

Ezilenler kavganın güzelliğinden başka birdünyaya olan özlemlerini nakşediyorlar umut dolusokaklar. Sokaklar kavgaya çağırıyor. Ezilenlerin buçağrısı dalga dalga yayılıyor dünyanın sokaklarına...

Dünyanın kapitalist sisteminin değiştirilmesiserüveninde, her zamankinden daha da çokumutluyuz.

Yeni yılda dünyada, yaşamda, mücadelede çokdaha farklı olacak. Ezilenler yeni yeni okyanuslaraulaşmak için eski kıyılardan uzaklaşıyorlar.

Yeni yıl umut demektir. Yeni yılda umudu daha dabüyütmemizin inancıyla, yeni yılınızı kutluyoruz...

Yeni yılınız kutlu olsun..Serkeftin...

Vedat Düşküner – Boysal DemirhanTekirdağ 2 Nolu F Tipi

C İlave Tek 69

Kızıl Bayrak dergisi

emekçileri