32
S ERÇESME ¸ A YLIK DERGÝ Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti. adýna Ahmet Koçak Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635 E-posta: [email protected] Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe, Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00 Yayýn Türü: Yerel - Süreli FÝYATI: YTL 3 / 3 / £ 3 OCAK 2006 SAYI: BU SAYIDA HAÞÝM KUTLU Yol ve Sürek ya da Ýki Zýt Uygarlýk Çizgisi - Bölüm I FÝKRET OTYAM Camide Farz Olmayan, Evde Nasýl Olur? ESAT KORKMAZ Asyada Hayvan ve Bitki Tapýmý - Bölüm III ÝSMAÝL KAYGUSUZ Alevilik Ne Ýslam’ýn Dýþýdýr Ne De Ta Kendisidir - Bölüm II LÜTFÝ KALELÝ Bu Nasýl Muhammet Ümmeti Olmak MEHMET TURAN Hep Birlikte Pir Yolunda, Özümüzü Yumaya Geldik ABALKIZ Salmanpakoðlu’nu Anlamak Ne Zor V AHAP ERDOÐDU Humeyni Radikalizmi - Bölüm I HASAN HARMANCI Edebiyatýmýzda Modus Vivendi Sorunu ve Alevilik ÝSMAÝL OZMEN Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý - III HÜSEYÝN ÝLBEY Müjdeler Olsun Dimiz Yenileniyor... ERGÜL ÞANLÝ Kalender Çelebi Ayaklanmasý AAKSÜT Çanakkkale Pir Sultan Derneði Etkinliði BÝLDÝRÝLER AABK ve ABF Basýn Açýklamalarý RIZA AYDOÐMUÞ Hukuksuz ve Þeriatçý Çeþitlemeler LÜTFÝ KALELI Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi Türklerin Kültüründen Geliyor AHMET KOÇAK Davut Sulari-Ali Ekber Çiçek Geceleri ZAFER DOÐAN Buca’da Birlik Cemi ÜNSAL ÖZTÜRK Gözünde Kara Perde Olanlara BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR 9771304 986000 ISSN 1304-986 18 ALEVÝLÝK HALK ADINA DÜNYAYI YORUMLAMAKTIR Aleviliði özümsemiþ bir kimse, sistemdeki çürümenin kokusunu alýr . Alevilik Bir Hümanizmdir Esat Korkamaz, Genel Yayýn Yönetmeni A nadolu doðumlu olan Alevilik-Bektaþilik, her þeyden önce hümanist (1) bir evren görüþüdür. Bu evren görüþünün görevi, yaþamýn ve toplumun entelek- tüel ilkelerini araþtýrmaktýr. Halk adýna dünyayý yorumlamak, dünyanýn ve yaþamýn anlamýný temellendirmek ama bütün bunlarý felsefeleþtirilmiþ bir din aracýlýðýyla, yani mistik bir mayayla sunmak. Anadolu coðrafyasýnda Ale- viler; tektanrýcý üç dinin (Ýbrahim-Ýsa-Muhammet dinleri) þeriatýyla kendinden “kopartýlýpgökyüzüne çýkarýlan insaný, önce felsefesinin ve öðretisinin yorumuyla kuþattý. Akýldan inanca atlanýlan zeminde kendi ürünü inanç yaratýsýnca zincire vurulan ve zavallýlaþan insaný, inançtan akla inilen çizgi üzerinde “yukarýdan aþaðýya uçurarak” yere, ait olduðu topraða indirdi. Ýndirir indirmez de hümanizmin bireysel-kitlesel tabanýný yaratmýþ oldu. Toprak üzerinde gezindirdiði insaný; önce bireyselleþtirdi, sonra toplumsallaþtýrdý. Onu bir inanç varlýðýndan bir yorum ve yetenek varlýðýna dönüþtürdü: Ýnsan ya da insanlýk sorun- larýna akýlcý çözümler bulma yolunda hizmetli yaptý. Hizmetli olmanýn aydýnlýðýnda, devle- tin ve þeriatýn uzaðýnda, ona karþý kanalda, hümanizmi yaratan/ üreten asýl toplumsal tabaný yakalamýþ oldu. Ýçinde yer aldýðý toplum katýnda; uygarlýk öncesi eþitlikçi toplum deðerle- rinin taþýyýcýsý durumunda bulunan muhalefet insanýnýn yaþama yordamý olarak algýladýðý hümanizmi, devlete karþý halkla taraf etti. Aydýnlanma dünyasýnda: Gökyüzünden yeryüzüne indirildiðine inanýlan Tanrý buyruk- larýna göre bedenleþen ve egemenin güdümünde canavarlaþan insana karþý üretici/yaratýcý insaný; konuþan Tanrý durumunda ve halk kimliðinde kiþilendirdi. Bu potada, yani mazlum- lar katýnda 72 milleti eritti; bir yaptý. Ýnsan-evren-Tanrý sorununu yeniden irdeledi: Ýnancýn yerini akýl aldý. Ýnanca dayanan tanrýbilimin karþýsýna, inancý aklýn denetimine veren bâtýni felsefeyi yerleþtirdi. Tanrý-evren sorunu inanç sorunu olmaktan çýktý, bir insan sorunu duru- muna geldi. Batý’da burjuva hümanizmi (2) daha tarihin gündemine gelmeden Anadolu topraðýnda Aleviler; Ýlkçað aydýnlanmacýlýðýnýn uzantýsýnda ve Ýlkçað hümanizminin (3) kuþatýcýlýðýnda insanýn bedensel ve ansal (anlama-kavrama) yeteneklerini geliþtirdi. Bu yolda, genelde þeri- atçý dinsel deðerlere, özelde feodal despota ve onun uþaklarýna baþkaldýrdýðýnda, burjuva sýnýf kimliðinin henüz ufukta gözükmediði bir toprakta; ilkel eþitlikçi toplum deðerlerini bayraklaþtýrarak, mistisizm baðlamýnda ancak sezgiyle ulaþýlabileceðini varsaydýðý insan- lýðýn son kurtuluþunu tarihin gündemine taþýyýverdi. Ütopik de olsa toplumcu hümanizmi (4) en üretici halkasýndan yakalanmýþ oldu. Farkýnda mýsýnýz-farkýnda mýyýz bilemem ama bu topraðýn Alevileri; hümanizmi, halk memnuniyetsizliðinin uzantýsýnda ezilenin iktidara yönelik özlemlerinin taþýyýcýsý durumu- na getirdiðinde, kendilerini de tanrýbilimin karþýsýna koydular. Mistik maya biçiminde algý- ladýklarý hümanizmi, egemene yönelik isyanla bugünlere taþýdýlar. Onbinlerle seslendirilen kýyýmlara uðradýklarýnda ödedikleri bedel, toplumcu hümanizmi yaþama geçirebilmek için ödedikleri bir bedeldi bir bakýma. Bu anlayýþ en net ve en boyutlu anlamýný; Þeyh Bedret- tin’in, “Yarin dudaðýndan gayri her þey her yerde ortak olmak için” ileri haykýrýþýnda bulu- yordu. (Devamý 2. Sayfada) ELÝMÝZDE OLMAYAN NEDENLERLE BU SAYIMIZ ÇOK GECÝKTÝ. TÜM CANLARDAN ÖZÜR DÝLÝYORUZ BU TÜR GECÝKMELERÝN OLMAMASI ÝÇÝN ELÝMÝZDEN GELENÝ Y APIYORUZ. CANLAR KUSURUMUZA BAKMASIN.

Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Serçeşme Dergisi, Sayı 18, Ocak 2008

Citation preview

Page 1: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

SERÇESME¸

AYLIK DERGÝ

Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti.adýna Ahmet KoçakSorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet KoçakYönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635E-posta: [email protected]ý: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe,Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00Yayýn Türü: Yerel - Süreli

FÝYATI: YTL 3 / € 3 / £ 3OCAK 2006 SAYI:

BU SAYIDA

HAÞÝM KUTLU Yol ve Sürek ya da Ýki Zýt Uygarlýk Çizgisi - Bölüm I

FÝKRET OTYAM Camide FarzOlmayan, Evde Nasýl Olur?ESAT KORKMAZ Asyada Hayvanve Bitki Tapýmý - Bölüm IIIÝSMAÝL KAYGUSUZ Alevilik NeÝslam’ýn Dýþýdýr Ne De Ta Kendisidir - Bölüm IILÜTFÝ KALELÝ Bu NasýlMuhammet Ümmeti Olmak

MEHMET TURAN Hep Birlikte Pir Yolunda, Özümüzü Yumaya Geldik

ALÝ BALKIZ Salmanpakoðlu’nu Anlamak Ne ZorVAHAP ERDOÐDU Humeyni Radikalizmi - Bölüm IHASAN HARMANCI Edebiyatýmýzda Modus Vivendi

Sorunu ve Alevilik ÝSMAÝL OZMEN Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý - IIIHÜSEYÝN ÝLBEY Müjdeler Olsun Dimiz Yenileniyor...ERGÜL ÞANLÝ Kalender Çelebi AyaklanmasýALÝ AKSÜT Çanakkkale Pir Sultan Derneði EtkinliðiBÝLDÝRÝLER AABK ve ABF Basýn AçýklamalarýRIZA AYDOÐMUÞ Hukuksuz ve Þeriatçý ÇeþitlemelerLÜTFÝ KALELI Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi

Türklerin Kültüründen GeliyorAHMET KOÇAK Davut Sulari-Ali Ekber Çiçek

GeceleriZAFER DOÐAN Buca’da Birlik CemiÜNSAL ÖZTÜRK Gözünde Kara Perde Olanlara

BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

9 771304 986000

ISSN 1304-986 18

ALEVÝLÝK HALK ADINA DÜNYAYI YORUMLAMAKTIR

Aleviliði özümsemiþ bir kimse, sistemdeki çürümenin kokusunu alýr

.Alevilik Bir HümanizmdirEsat Korkamaz, Genel Yayýn Yönetmeni

Anadolu doðumlu olan Alevilik-Bektaþilik, her þeyden önce hümanist(1) birevren görüþüdür. Bu evren görüþünün görevi, yaþamýn ve toplumun entelek-tüel ilkelerini araþtýrmaktýr. Halk adýna dünyayý yorumlamak, dünyanýn veyaþamýn anlamýný temellendirmek ama bütün bunlarý felsefeleþtirilmiþ bir dinaracýlýðýyla, yani mistik bir mayayla sunmak. Anadolu coðrafyasýnda Ale-

viler; tektanrýcý üç dinin (Ýbrahim-Ýsa-Muhammet dinleri) þeriatýyla kendinden “kopartýlýp”gökyüzüne çýkarýlan insaný, önce felsefesinin ve öðretisinin yorumuyla kuþattý. Akýldaninanca atlanýlan zeminde kendi ürünü inanç yaratýsýnca zincire vurulan ve zavallýlaþaninsaný, inançtan akla inilen çizgi üzerinde “yukarýdan aþaðýya uçurarak” yere, ait olduðutopraða indirdi. Ýndirir indirmez de hümanizmin bireysel-kitlesel tabanýný yaratmýþ oldu.

Toprak üzerinde gezindirdiði insaný; önce bireyselleþtirdi, sonra toplumsallaþtýrdý. Onubir inanç varlýðýndan bir yorum ve yetenek varlýðýna dönüþtürdü: Ýnsan ya da insanlýk sorun-larýna akýlcý çözümler bulma yolunda hizmetli yaptý. Hizmetli olmanýn aydýnlýðýnda, devle-tin ve þeriatýn uzaðýnda, ona karþý kanalda, hümanizmi yaratan/ üreten asýl toplumsal tabanýyakalamýþ oldu. Ýçinde yer aldýðý toplum katýnda; uygarlýk öncesi eþitlikçi toplum deðerle-rinin taþýyýcýsý durumunda bulunan muhalefet insanýnýn yaþama yordamý olarak algýladýðýhümanizmi, devlete karþý halkla taraf etti.

Aydýnlanma dünyasýnda: Gökyüzünden yeryüzüne indirildiðine inanýlan Tanrý buyruk-larýna göre bedenleþen ve egemenin güdümünde canavarlaþan insana karþý üretici/yaratýcýinsaný; konuþan Tanrý durumunda ve halk kimliðinde kiþilendirdi. Bu potada, yani mazlum-lar katýnda 72 milleti eritti; bir yaptý. Ýnsan-evren-Tanrý sorununu yeniden irdeledi: Ýnancýnyerini akýl aldý. Ýnanca dayanan tanrýbilimin karþýsýna, inancý aklýn denetimine veren bâtýnifelsefeyi yerleþtirdi. Tanrý-evren sorunu inanç sorunu olmaktan çýktý, bir insan sorunu duru-muna geldi.

Batý’da burjuva hümanizmi(2) daha tarihin gündemine gelmeden Anadolu topraðýndaAleviler; Ýlkçað aydýnlanmacýlýðýnýn uzantýsýnda ve Ýlkçað hümanizminin(3) kuþatýcýlýðýndainsanýn bedensel ve ansal (anlama-kavrama) yeteneklerini geliþtirdi. Bu yolda, genelde þeri-atçý dinsel deðerlere, özelde feodal despota ve onun uþaklarýna baþkaldýrdýðýnda, burjuvasýnýf kimliðinin henüz ufukta gözükmediði bir toprakta; ilkel eþitlikçi toplum deðerlerinibayraklaþtýrarak, mistisizm baðlamýnda ancak sezgiyle ulaþýlabileceðini varsaydýðý insan-lýðýn son kurtuluþunu tarihin gündemine taþýyýverdi. Ütopik de olsa toplumcu hümanizmi(4)en üretici halkasýndan yakalanmýþ oldu.

Farkýnda mýsýnýz-farkýnda mýyýz bilemem ama bu topraðýn Alevileri; hümanizmi, halkmemnuniyetsizliðinin uzantýsýnda ezilenin iktidara yönelik özlemlerinin taþýyýcýsý durumu-na getirdiðinde, kendilerini de tanrýbilimin karþýsýna koydular. Mistik maya biçiminde algý-ladýklarý hümanizmi, egemene yönelik isyanla bugünlere taþýdýlar. Onbinlerle seslendirilenkýyýmlara uðradýklarýnda ödedikleri bedel, toplumcu hümanizmi yaþama geçirebilmek içinödedikleri bir bedeldi bir bakýma. Bu anlayýþ en net ve en boyutlu anlamýný; Þeyh Bedret-tin’in, “Yarin dudaðýndan gayri her þey her yerde ortak olmak için” ileri haykýrýþýnda bulu-yordu.

(Devamý 2. Sayfada)

ELÝMÝZDE OLMAYAN NEDENLERLE BU SAYIMIZ ÇOK GECÝKTÝ. TÜM CANLARDAN ÖZÜR DÝLÝYORUZ

BU TÜR GECÝKMELERÝN OLMAMASI ÝÇÝNELÝMÝZDEN GELENÝ YAPIYORUZ.

CANLAR KUSURUMUZA BAKMASIN.

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:33 Page 1

Page 2: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

2 Sayý 18

SERÇESME¸

IMFile baðlara kopardýk, artýk ekonomik yönden tastamam özgür ve baðýmsýzýz!Kýbrýs’ta çözüm, bizim isteðimiz doðrultusunda sonuçlandý, yedi düvelKKTC’ni tanýdý! Ýþsizlik sorunu çözüldü, son sayýmda bir milyon üç iþsiz

kaldýðý anlaþýldý! Memurlara yedi maaþ ikramiye önümüzdeki hafta daðýtýlacak. Emekçilerinücretlerine ay baþýnda seyyanen yediyüzbinellialtý lira zam gerçekleþti! Türk Hava Yollarý yeniyapýlanmayla bundan böyle gecikme yaþamayacak. Ekmek fiyatlarý 500 gram üzerinden bütünyurtta 20 kuruþ! Ülkenin ve AKP’nin baþýna iþler açan Maliye Bakaný Unakýtan Yüce Divan’da!

Yapýlan araþtýrmalar sonuç verdi, Ýstanbul’da 1.178 binanýn yarýsý çürük çýktý. Kenttekibinalarýn yüzde 71, 4’ünün kolonlarý “kabul edilebilir en düþ beton kalitesi”nin altýnda! Yüzde16’sý Konya’da durduðu yerde çöken Zümrüt Apartmaný’yla ayný durumda! Recep TayyipErdoðan, müjdeledi: “Bütün bu binalar Allah’ýn izni ve Peygamberimizin kavliyle üç aydayenilenecektir” dedi ve en büyük müjdeyi verdi:

“On gün sonra Avrupa Birliði’ne tam üyeyiz!.”

Gel Gör Ki!Gel gör ki sorun/sorunlar bitmiyor! Tüm iþler düzelmiþken Müslüman inançlý hatunlarýmýzýn, içle-rinde Baþbakanýn çok saygýn ve becerikli bir danýþmanýnýn muhterem refikalarý hatun, cumanamazýný baþý açýk eda etmesi ülkeyi birbirine kattý! Bu caiz mi, deðil mi? Ülke yediye bölündü!Malum, havalar rezalet, kar-kýþ fýrtýna. Ama son zamanlarda zaar evde olanak bulamayan hatun-larýmýz camilere koþtular, koþtular ama er kiþiler camileri doldurduðundan naþi onlara da dýþarýdakarýn üzerinde namaz kýlmak düþtü! Allah’ýn evinde kadýnlara yer vermeyen er kiþiler koyunlarý-na aldýklarý hatunlarýný þu zemheride cami meydanýnda ibadet etmeyi reva gördü! Hele hele birmüftü efendi hazretleri de fetvayý verdi: “Cuma kadýnlara farz deðildir. Evlerinde kýlsýnlar.”

Düþündüm taþýndým, valla dedim kendi kendime, müftü efendi hazretlerinin elbette bir bildiðivardýr, koca müftü kadýn ayrýmcýlýðý yapar mý? O kadýnlar ki cennet onlarýn ayaklarýnýn alýndaymýþkitaba göre! Müftü amcaya göre Allah’ýn evinde Cuma namazý kýldýrýlmayanlarýn ayaklarý kutu-plarýn içinde! Reva görülen bu, iyi mi?

Ey Ýnanmýþ Hatun Kiþiler Birleþiniz!Ýnanmýþ kadýnlarýmýza düþen bu aþaðýlamaya karþý birleþmektir; baþta müftü amcanýn refikalarýolmak üzre tüm inanmýþ kadýnlarýmýz da onlarý Cuma dahil yataklarýndan uzaklaþtýrmalý. Bu,Allah’ýn gazabý deðil, inanmýþ hatunlarýn gazabý olarak Ýslam Tarihi’ne geçmeli! Bir baþka sorunda Allah’ýn evinde hatun kiþilerin er kiþilerle saf tutmalarý! Bir baþka durum vaziyetlere göre hatunkiþiler ön saflarda namazlarýný eda edip edemeyecekleri! Bu çok ciddi bir sorundur kanýmýzca. Ziraer kiþiler bunu kabul edebilir mi üstün yaratýklar olarak? Ederlerse hayýrlara mý vesile olur yoksahayýrsýzlýða mý? Namaz sýrasýnda namazý bozacak durum vaziyetleri mevzubahis olur mu? Gel deçýk iþin içinden!

Çözüm!Bu çok ciddi bir sorundur diyorum, sorunu ortaya atýp çözüm bulmamak da çözüm deðildir, aslýn-da çözümsüzlüktür! Önerim þu: Diyanette para tonlarca, deraðap harekete geçip her mahalleyeyeteri kadar “Hatunkiþiler Cami” inþa ettirmeli. Orada yapýlacak dükkânlara da pedikürcü,manikürcü, kuaför, güzellik salonlarý, giyim dükkânlarý, pastaneler, çay evleri açýlmalý ki camilerebir gelir olsun.

Ýster tapýlsýn, ister yapýlmasýn, erkek inanmýþlar ve camilerin selâmeti babýnda en hayýrhahçözüm bu naçiz kulunuzun önerisidir. Özgür hatunlar sözüm ona Amerika buyruklu bir tarikatým-sý giriþimmiþ! Olabilir, ABD þu dipsiz dünyada en büyük dostumuz ve müttefikimizdir elhamdül-lüllah: Bakarsýnýz yol tastamam açýlýnca dinen ve ilmen gecelikle de namaz kýlmak 21. yüzyýldaen doðal ve yerinde bir haktýr da derler,.derler mi derler görür bakýn!

Þeytan Nedir ve Suudilerle Bir Ýliþkisi Akrabalýðý ya da Kan BaðýVar mý?

Kâbe’de sayýsý bilinmeyen þeytan varmýþ ve Müslüman din kardeþlerim ellerine taþlarý alýp o þey-taný yani Suudilerin þeytanlarýný bigüzel taþlarlar Hacc zamaný.. Þeytan bu, o da boþ durmaz muka-bele-i bilmisil, nefsi müdafaa babýnda harekete geçer, tutturabildiði kadar Müslüman caný alýr erkiþi hatun kiþi, yaþlý genç demeden! Bu karþý duruþta üçyüzden fazla ölüm saptanmýþtýr bu

HATUN KÝÞÝLER ER KÝÞÝLERÝN ÖNÜNDE MÝ, ARKASINDA MI NAMAZA DURMALI?HANGI DURUÞ HAYIRLARA VESÝLE OLUR YA DA TAM TERSÝ?

MÜFTÜ BUYURDU: “CUMA, KADINLARA FARZ DEÐÝL. EVLERÝNDE KILSINLAR”. Camide Farz Olmayan, Evde Nasýl Farz Olur?PEYGAMBER EFENDÝMÝZÝN KABRÝNE SAHÝP ÇIKAN VE OL SAYEDE TÜM

MÜSLÜMANLARI BÝGÜZEL SÖMÜREN SUUDÝ’LER ÞEYTAN ÝLE ANLAÞMALI MI?

Fikret Otyam

Alevi hümanizmi bugün: Ortaçað’dan gü-nümüze feodal deðerlere/kurumlara karþý ver-diði kavganýn, bu yolda kazandýðý deneyimle-rin güvencesinde; kendisini geleceðe hazýrlý-yor. Kendisine yardýmcý olacak toplumsal dina-mikler özlenen toplu davranýþý yaratamamýþolsalar da Aleviler; mistisizmlerinde “ters”duran gerçekleri ayaklarý üzerine “oturtarak”tarihin nesnel yasalarýný, insanýn özgürcegeliþebileceði ve insanlýðýn hýzla ilerleyebile-ceði insanlýk çaðýna geçiþin maddi koþullarýnýyakalama uðraþýnda kararlý gözüküyor.

Ýnsaný aþaðýlaþtýrarak, uþaklaþtýrarak hüma-nizmi boðmaya çalýþan sistemin da yatmasýný;insanýn insaný sömürmesine son verecek asýlkimliði, emekçi kimliðini-halk kimliðini öneçýkararak-onurlandýrarak çözmeye çalýþýyor.

Talihin hep talihliden yana güldüðü bu top-lumsal “cangýl”da Aleviler; inadýna aklýnýnyolundan yürüyerek, insaný, okunacak en bü-yük kitap olarak algýlayarak, idealizmini çað-daþ insaný okþayacak bir “damak tadý”na dö-nüþtürerek, geniþleyen akýl alanýnda toplumcuhümanizmin tohumlarýný ekiyor.

Görüldüðü gibi Alevilik, doðaüstü ya daötesi bir gücü, anlayýþýnýn merkezine koymaz.Tam tersine þeriattan özgürleþilerek kazanýlannesnel-toplumsal zeminde, insaný merkeze alýr.Onu kutsar, onu sever. Bu da laikliðin insan-sal-toplumsal zeminidir. Bu anlayýþý Alevilerdünden bugüne taþýmýþtýr. Bu nedenle bir Aleviben hümanistim diyorsa ayný zamanda laikimdemek zorundadýr.

NOTLAR:1 Hümanizm, insaný ve temel insansal deðerleri

her þeyin üstünde gören, insanlýk sorunlarýnaakýlcý çözümler bulmayý amaçlayan, insanýnher yönden geliþmesini temel ilke edinen biröðretidir. Dilimize “insancýlýk” olarak gir-miþtir. Geniþ anlamda hümanizm, tarihselsüreçte “insaný insan etme” çabalarýnýn birürünü olarak algýlanýr. Ýnsanýn yaratýcý güç-lerinin geliþtirilmesini, onu özgür ve gönençlikýlmayý ve her bakýmdan yükseltip ilerletmeyidile getirir. Tarihsel süreç içinde hümanizm,Batý’nýn bize öðrettiði kadarýyla birbirindenfarklý üç biçim gösterdi: Ýlkçað hümanizmi,burjuva hümanizmi ve toplumcu hümanizm.Alevilik ise “belletilenin” dýþýnda Ortaçað’dayaþama geçmiþ, “insanýn yeniden kendini elegeçirmesini ve doðayla bütünleþmesinisaðlayan, insanlýða kesin kurtuluþu getirecektoplumsal-nesnel koþullarý sergileme çabasýnagiren” bir hümanizmdir.

2 Burjuva hümanizmi Rönesans’la baþladý. An-tikçað yapýtlarýný meydana çýkararak bilimikilise baskýsýna karþý savunma ve geliþtirmeamacýný güttü. Dünyanýn insan eliyle deðiþtir-ilebileceði inancýný, insan sevgisinin ve insanasaygýnýn temeline koydu.

3 Ýlkçað hümanizmi; insanýn bedensel ve ansalyeteneklerinin eðitimle geliþtirilmesiniamaçladý.

4 Toplumcu hümanizm, tarihin nesnel yasalarýnadayandý. Ýnsanlýk çaðýna geçiþin nesnelkoþullarýný sergiledi ve yasalarýný açýkladý.Hümanizmin taþýyýcýsý olarak algýladýðý top-lumsal insaný, yabancýlaþma kaynaðý olarakyaþama geçen üretim araçlarýnýn özelmülkiyetine karþý örgütleyerek insanýn kendiniyeniden ele geçirmesini saðladý.

(Baþtarafý 1. Sayfada)

Alevilik Bir Hümanizmdir

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:33 Page 2

Page 3: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

3Ocak 2006

SERÇESME¸

seferinde. Peygamber efendimizin (SAS) makamýna sahip þu Suudiler, O’nun sýrtýndan milyon-larca lira kazanýrlar da inanmýþlarýn saðlýðý ve esenliði için diþe dokunur önlem almazlar bitürlü,varsa yoksa para para para!

Suudiler, Müslümanlar için tedbirlidir, örneðin Türkiye’den þu kadar, Yemen’den þu kadarinanmýþ alacaðýz bu yýl deyip “kontenjan” koyarlar!. Diyorum ki inþallah yanýlýyorumdur nedenolmasýn, Suudi þeytanlarý onlarla acaba gizli bir anlaþma mý yaptýlar, onlar Suudilere “sizlerden þukadarý bizi taþlarsa biz de karþýlýk olarak þu kadarýnýn canýna çeþitli vesilelerle öte dünyaya sevkedeceðiz” falan mý dediler? Ýnanýyorum böyle gizli, çok gizli bir “ittifak” vardýr. Orada bu neden-le canýndan olan din kardeþlerimiz, týpký “Kuþ Gribi” itlâfýnda olduðu gibi çukurlara yalap edili-yorlar, ne üzerinde bir yazý ne de Huvel Baki!

Þu Þeytan Denilen...Suudilerin þeytaný malûm, demek ki her Müslüman ülkenin þeytaný/þeytanlarý vardýr, Müslümanolduðumuzu göre bizim de þeytanlarýmýz vardýr, aksini kimse öne süremez! Suudi þeytaný, Türkþeytaný, Afganistan þeytaný gibilerine herkesin þeytaný kendine. Suudilerinki hariç, çünkü onlarýnþeytaný Müslüman ülke ayrýmý yapmaz, önüne geleni anýnda þeytan taþlama sýrasýnda isimsiztopraksýz eder/ediverir ve bu ölüler üzerinden de milyarlarca lira kazanýr! Evet Suudilerin, kendiþeytanlarýyla anlaþmasý vardýr bu gizli sanýlan anlaþma geçen Hacc’da artýk gün yüzüne çýkmýþtýr.

Þeytan ÜzerineTürk Dil Kurumu Türkçe Sözlük 1969 basýmýnýn 696. sayfasýnda çok uzun bilginin baþýnda þey-tan þöyle özetleniyor:

“Melek iken Âdem Peygamber’e secde etmediði için gökten kovulduðuna ve o zamandan beriinsanlarý kötü yollara çekmeye çalýþtýðýna inanýlan kötü ruh.”

Þeytan arabasý / Þeytan azapta gerek / Þeytan dürttü / Þeytan kulaðýna kurþun / Þeytan mina-resi (Hani en ufak fýrtýnada ya da sallantýda yerle bir olan minareler var ya belki bu minare budur-FO) / Þeytan örümceði / Þeytan týrnaðý / Þeytan þalgamý / Þeytan tersi... gibilerine..

Aklýn Yolu Bir Ýmiþ...Niye taktým þu Þeytaný kafama? Açýklýyorum, Genel Yayýn Yönetmenimiz sevgili Esat Korkmazdostum, 797 sayfalýk bir eser yazdý. Anahtar Kitaplar Yayýnevi de bastý bu güzel/yararlý/çok önem-li kitabý; ne mi, “Alevilik ve Bektaþilik Terimleri Sözlüðü”..

Ne mutlu bu satýrlarýn yazarýna, kitabýn kapaðýnda adýný “Turna Semahý” koyduðum tablomvar. Esat Korkmaz yine ayný çapta bir çalýþma daha yapmýþ, bugün yarýn elimizde olacakmýþ bu daÞeytan üzerine, iyi mi? Emeðinin adý “Þeytan Tasarýmlarý Terimleri Sözlüðü”.

Hani bir deyimimiz var, “Hacý bekler gibi”, bu can da yine yedi yüz bilmem kaç sayfalýk kitabýdört gözle bekliyorum.

Ýran ve Rusya Doðal Gazý Kutuplardan da Kesmiþ!.Doðalgaz aslýnda bir “Þaytangazý” bu cana göre. Bu “Þeytangazý” en yakýn iki komþumuzda Iranve Rusya’da... Ýstedikleri an kesiveriyorlar, donduruyorlar insanlarý; bakýnýz bu iki ülkenin yap-týðýna, kutuplara þeytangazýný kestiler, Eskimolar ol nedenle buz evlerde yaþýyorlar, sizce de öyledeðil mi?

AÞIK NESLÝ

Ektiðin Hasýlý Biçebildin mi?

Talib ne durursun döner bu devranGözünü gafletten açabildin mi?Benliði terk edüb nefsin öldürübMeskenet yurduna göçebildin mi?

Cömertlik edüb malýna kýyýpMelâmet hýrkasýn eðnine giyibDünyanýn varlýðýn yokluða sayýbNamus ile ardan geçebildin mi?

Hakikatýn sahrasýnda yaylayubÝnüp aþkýn deryasýný boylayubÞu dünya fýrsatýn mizan eyleyübZâhiri bâtýndan seçebildin mi?

Ulu sular taþkýn akar bulanýrSefer arzu eden umman dolanýrAb-ý hayat çeþmesinden sulanýrMuhabbet gölünden içebildin mi?

Nesli bu dünyaya ayaktan geçübHakikatle konub hak ile göçübMarifet tohumun tarlaya saçubEktiðin hasýlý biçebildin mi?

17.-18. yüzyýl

Kaynak: Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi Cilt.3 Ýsmail Özmen

Hüseyin Gül, 18 Þubat 2006, Selçuk-ÝzmirHacý Bektaþ Veli Kültür ve Tanýtma Derneði Selçuk Þubesi Kurucu Üyesi DUYURU

Artýk eðitime önem vermeyi ve topluma kiþisel katký yapmayý

ilke edinmiþ bir gazetemiz var.

Gazetemiz sanal dünyadan gerçek dünyaya katkýda bulunmayý

amaçlýyor. Internet adresimiz:

www.hacibektaslilar.com. Küreselleþen dünyamýzda,

her konuda bilgi alýþ veriþinde bulunarak adým atmak için Suluca Karahöyük Gazetesiaracýlýðýyla engelleri aþalým

ve üzerimize düþeni yaþama geçirelim.

Tün canlarý üzerimize düþeni yapamaya çaðýrýyorum.

Özkan ZileliE-posta: [email protected]Ýnternet: zileliozkan.sitemynet.com

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:33 Page 3

Page 4: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

4 Sayý 18

SERÇESME¸

Asya algýsýnda “kuðu”, temizlik, mutlu-luk ve saf genç kýzlýk simgesidir.Göksel kökenli olduðuna inanýlan ve

kendisinden türenildiði kabul edilen hayvan-atadýr ya da þamanýn Gök ya da Yeraltý yolcu-luðunda, sýk sýk donuna büründüðü, yardýmaldýðý ya da koruyucu ruh olarak seçtiði düþ-sel hayvandýr.

Dünya mitolojisinde “kuðu” kutsal olarak nitelenir ve saygý görür.Kuðu motifi beyazlýðýn ve temizliðin simgesidir. Evlenmemiþ bakirekýzlarýn, Lotus gölünde kuðuya dönüþerek yüzmeleri, Hint mitolojisindeayrýcalýklý bir yere sahiptir. Orta Asya Türk mitolojisinde de kuðu moti-fi yer yer aðýrlýklýdýr: Kuðudan türediklerine inanan topluluklar, kuðuyave kuðuyu simgeleyen motiflere büyük saygý duyarlar. Yakut mitoloji-sinde, Ayýsýt, kuðuyla simgelenir. Kýrgýz Manas Destaný’nda, Manas’ýnniþanlýsý Ayçörek, düþmanlarýný korkutmak için kuðuya dönüþür.

Asya mitolojilerinde kuðunun dönüþüm ürünü olan “kaz”, erkekliðin,evliliðin ve baþarýnýn simgesi düþsel kuþtur. Þamanýn Gök ya da Yeraltýyolculuðunda en sýk donuna büründüðü, yardým aldýðý ya da koruyucuruh olarak seçtiði kutlu hayvan ya da Gök yolculuðundan dönüþte þama-nýn ve ona eþlik eden göksel ruhlarýn bindiði mitolojik hayvandýr.

Kuðu ya da Kaz

Bu nedenle Altay tasarýmlarýnda “döngü” oluþturan diðer hayvan“kuðu” ya da “kaz”dýr: Söylenceye göre, bir erkek bir göl kenarý-na iner; giysilerini kýyýya býrakmýþ kadýnlarýn yüzmekte olduðunu

görür. Oyun olsun diye kadýnlardan birinin giysilerini çalar; derken ka-dýnlar “kuðu” ya da “kaz” olup uçup gider. Yalnýzca giysilerini çaldýðýkadýn kýyýda kalýr. Erkekle evlenir ve ona erkek bir evlat verir. Dahasonra “kuþ giysilerine” yeniden kavuþur ve kaçmayý baþarýr. Söylence-deki “kuðu” ya da “kaz”lar, göksel kökenli “kuþ-kadýnlar”dýr; doðurganortam olarak su, “doðanýn rahmi”dir. Demek ki “kuðu” ya da “kaz”,köken mitlerinde “ata” kapsamýnda “ana-hayvan”dýr.

Ayný döngünün bir parçasý olarak algýlanan Mançu köken söylence-sinde “kadýn-su-ýþýk” birlikteliði özellikle belirleyicidir: Söylenceyegöre, üç göksel kökenli bakire bir gölde yýkanmaktadýr. Derken kutsalbir “saksaðan” bu üç bakirenin üstüne “kýrmýzý” bir meyve býrakýr; enküçükleri bunu yer ve gebe kalýr. Gölde yýkanan üç bakire, “saksaðan”lailiþkilendirilerek “göksel” kökenli olduklarý vurgulanmak istenir. “Su”yine doðurgan ortam anlamýnda “doðanýn rahmi”dir. “Kýrmýzý meyve”ýþýkla baðlantýlandýrýlýr ve ýþýk, üç bakirenin “beyaz” teniyle simgelenir.Bu nedenle “kuþ-kadýnlar” çoðunlukla beyaz renkle belirgin kuþ “donla-rýna” bürünürler.

Yine ayný döngünün bir baþka çeþitlemesini Buriyatlarda görüyoruz:Bir avcý, bir gün, bir göl üzerinde üç güzel kuðu görür; bunlarý izler;kadýn “donuna” büründüklerini gözler. Avcý, “kadýn-kuðular”dan birinintüylerini çalar; tüylerini yitiren “kadýn-kuðu” uçamadýðýndan avcýnýneline düþer. Avcý, kuþu yakalar ve onunla evlenir; kuþ avcýya altý çocukverir. Daha sonra tüylerine kavuþur, kuðuya dönüþüp uçup gider. Birçeþitlemede söylencenin son bölümü farklý anlatýlýr: Avcýyla evlenen“kuðu-kadýn”, eski giysilerini hatýrlar ve kocasýna nereye sakladýðýnýsorar. Kendisini ve çocuklarýný artýk terk etmeyeceðini düþünen koca,eski giysilerini geri vermeyi kabul eder. Süslenmek bahanesiyle eskigiysilerini giyen kadýn “kuðu”ya dönüþür ve duman deliðinden uçarakhavalanýr. Havada yükselirken geride býraktýklarýna þöyle seslenir: “SizYeryüzü’ne aitsiniz ve Yeryüzü’nde kalacaksýnýz; ben Gök’ten indim veoraya çýkmam gerek.” Buriyat mitolojisinde, kýzlardan birinin ayaklarýn-dan yakalayarak annesinin kaçmasýna engel olmaya çalýþtýðý anlatýlýr:Kýzýn elleri “isli” olduðu için artýk kuðularýn ayaklarý “siyah”týr.

Uzak geçmiþten yakýn geçmiþe doðru “köken mitleri” kimi kez ayrýn-tý kimi kez önemli sayýlabilecek deðiþimlere uðrar: Bu köken miti desayýsýz çeþitlemeyle ayný deðiþime uðramýþtýr denilebilir. Örneðin birBaþkýrt masalýnda söyle bir anlatým vardýr: Kocasýnýn yokluðunda gençkadýn giysilerini çýkarýr ve “çamcabalýðý” gibi suda yüzmeye baþlar.Dadýsý, genç kadýnýn giysilerini alýp giyer ve artýk geri vermek istemez.Çýplak olmaktan utanan genç kadýn, orada bulduðu baþka giysileri giyerve “kaz” donuna bürünüp uçar. Bir sürü maceradan sonra “kadý-kuþ”, biraðaca konar ve aðaçtan inmeye baþlar; indikçe “kadýn-kuþ” donundan

“kadýn” donuna bürünür. Yine bir Baþkýrt söy-lencesinde, yaþlý bir adamýn oðlu bir “su-perisi” ile evlenir: bir süre sonra “kurbaðaderisi”nden yapýlmýþ giysilerini yaktýðý için“su-perisi kýz” onu terk eder. Adam “su-peri-kýz”ýn “evi” olarak algýlanan “göl”e gider;gölde, “silkinerek” genç güzel kadýnlaradönüþen sekiz “kaz” görür. Kadýn-kuþ

dönüþümünü vurgulayan bir Yakut mitolojisinde, Üçüncü Gök’te bir tan-rýnýn “göçmen” kuþlarý toplayýp bir topluluk kurduðu anlatýlýr. Yedi gençkadýn ve kýzlarý, “insan” olmak ve “çocuk doðurmak” üzere “turnakuþu” donuna bürünüp Dünya’ya inerler.

Er-Töþtük destanýnda “Kuðu Gölü” söylencesi, eski tasarýmlardakibetimlemelerin kimilerinin “silinmesi”, kimilerinin “tersine dönüþü-mü”yle verilir: Kýyýlarý ýþýklý mitolojik bir göl vardýr. Cinlerin ve peri-lerin kýzlarý altý ayda bir çýlgýnca eðlenmek için buraya gelirler. Kýrkbakire ve kýrk genç kýz, kýrk gün boyunca eðlenip hoþça vakit geçirirler.Kýrkbirinci gün, seksen güzel “uçup” gider. Ýçlerinden biri “Serin Ay”adýný da taþýyan “Ay Salkýn”dýr; eþi benzeri olmayan bir güzeldir; “ýþýðýnkýzý” olarak algýlanýr; geleceði görür, olacaklarý altý ay öncesinden bilir.Bir çadýrda sekiz gün boyunca Er-Töþtük’ü bekler; sonunda Er-Töþtükgelir; eðlenirler ve birilikte olurlar. Genç kýz gebe kalýr. Bir gün büyükbir fýrtýna kopar ve kýz “görünmez” olur; kimse nereye gittiðini bilmez.

Söylencede “giysilerin çalýnmasý”, “kuðu” ya da “kaz” silinmiþmiþdurumdadýr. Ama genç kýzlarýn uçtuklarý belirtildiðine göre dolaylýolarak “kuðu” ya da “kaz”ýn varlýðý anýmsatýlýr. Iþýk daha önceki tasarým-larda “erkek” ve”dölleyici” idi, burada kýzla özdeþleþtirilerek “tersinedönüþüm”le “kadýn” ve“döllenen” durumunu almýþ.

Kuðu Gölü söylencesi o denli yaygýnlaþýr ki Sibirya’nýn Altaylýolmayan halklarýna kadar ulaþýr. Samoyedlerde bu söylence þöyle anla-týlýr: Karanlýk ormanýn içinde büyük bir göl vardýr. Yaþlý bir kadýn, “Eðerbu göle yaklaþýrsanýz yedi kýz giysilerini çýkaracak ve yüzmeye baþlaya-cak. Bu kýzlardan birinin giysilerini alýn ve saklayýn”, der. Erkekler buöneriyi dinlerler. Çýplak kalan kadýn giysilerini saklayan erkeðe, giysi-lerini geri verirse kendisiyle evleneceðini söyler.

Çukcelerde biraz farklý bir çeþitlemesi vardýr: Bir erkek çocuk gölegider; gölde giysilerini kýyýya býrakan kýzlar ve sayýsýz martý vardýr.Çocuk genç bir “martý-kýz”ýn giysisini saklar. “Martý-kýz” onunla evlenirve on iki çocuk verir. Burada “kuðu” ya da “kaz”ýn yerini “martý” almak-tadýr. Pek çok topluluk kültüründe, özellikle Rus halk kültüründekazlarýn ya da kuðularýn yerini “güvercinler” alýr.

Köken mitleri dýþýnda “rehber” hayvan olarak da önemli iþlevler üst-lenir “kuðu”; Asya Türk akan toplumlarýnda bunu kanýtlayan sayýsýzsöylence vardýr. Yenisey Havzasý’nda, kuðularýn týpký kadýnlar gibi “ay-baþý” gördüðü inancý bugün bile sürmektedir. Hayvanla özdeþleþebilmekiçin fizyolojik olarak kimi “ortak” yanlarýn bulunmasý gerekir “kaygýsý”böylesi bir inancý yaratmýþtýr diyebiliriz. Söylenceye göre bir adamorduya gider; yolda atý yorulur. Derken bir “kuðu”ya rastlar. Kuðu onukanatlarýna alýr ve anasýna-babasýna yetiþtirir.

Kuðunun kadýn ya da kadýnýn kuðuya “dönüþmesi” çok eskileredayanýr: Ýranlý kahraman “Efrasiyab” soy geleneði Turan soy geleneðinebaðlanmak istenirken, örneðin “Buku Han” Efrasiyab ile özdeþleþtir-ilirken Efrasiyab’ýn kýzý “kaz”a dönüþür. Yani soy dönüþümüne, “hay-van-ata” dönüþümü eþlik eder. Kaþgarlý, aðaç kabuðuna “kaz” dendiðinibelirtiyor: Burada da benzer bir durumu gözlemliyoruz: “Aðaç-ata” ile“hayvan-ata” özdeþliði vurgulanmak isteniyor.

“Dede Korkut Kitabý”nda “kadýn-kaz” kimliklendirmesine iliþkin,bizleri bu tasarýmlarla buluþturan göndermeler vardýr: Örneðin TürklerinÝslamiyet’e giriþ sürecinde Azrail’e direnen bir kahraman olarakalgýlanan ve Ýslamiyet’e yönelik Türk tepkisinin simgesi durumundabulunan Deli Dumrul þöyle seslenir: “Ey oðlum ve kaza benzeyenakarým.” Yine Uruz’un çobanýnýn koyun sürüsü daðýlýr; çoban, sürübaþýtekeyi aramaya koyulur. Tekeyi ararken “kanatlý” diþi perilerle karþýlaþýr.Kepeneðini üzerlerine atar ve birini yakalar; yakaladýðý “kýz-kuþ” ilearzuyla birleþir. Daha sonra “kýz-kuþ” uçup havalanýrken çobana þöyleseslenir: “Çoban! Yýlýn sonunda bende bir ‘emanet’in olacak. Gel! Onual!” Bir yýl sonra çoban ayný yere gelir: “Kadýn-kuþ” bir “toprakyýðýný”ný göstererek “emanet”ini ona teslim eder. Bu toprak yýðýnýniçinde bir çocuk vardýr ve yalnýzca tepeyi delerek doðabilecektir. Buçocuk Tepegöz’dür.

Asya’da Hayvan ve Bitki TapýmýBölüm - IIIEsat Korkmaz

Asya tasarýmlarýnda “hayvan”, kendisinden türenildiðine inanýlan, “ana” kimi kez “baba” kimliðiyle

belirgin “ata”dýr.

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:33 Page 4

Page 5: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

Yaþam AðacýAsya algýsýnda “aðaç”,

önsüz-sonsuz olarak algýlanan ve canlý varlýk türlerinin oluþumuna katýlan kurucu öðe, kurucu ilkedir

ya da tanrýsal yaratma gücünü simgeleyen “yaþam nedeni”dir.

Yaþam aðacý, Asya varoluþ ve türeme tasarýmlarýnda, tanrýsal yaratma gücünü simgeleyen, genel-likle “ana”, kimi kez hem “ana” hem de “baba” olarak algýlanan bitki–atadýr. Altay tasarýmlarýn-da “doðurmayan doða” olanaksýzlýk, “doðuran doða” ise olanaklýlýktýr. Bu türden tasarýmlardaaðaç, “doðuran doða”yý simgeler.

Köken mitleri arasýnda “yaþam aðacý” döngüsü önemli bir yer tutar: Varlýk kaynaðýnýn aðaç-tan gelmesi, Orta Asya ve Sibirya toplumlarýnýn temel tasarýmlarýndan biridir. Temel söylenceler-den biri þöyledir:

“Karakurum’un biri Tuðla (Tola), diðeri de Selenga adýný taþýyan iki ýramaðý Kamlançu denilenbir yerde birleþiyordu. Bu iki ýramak arasýnda iki aðaç vardý, birinin adý ‘kusuk’ olup çamýandýrýyordu, ama yapraklarý kýþlarý selvininkine, meyveleri ise gerek biçim gerek tat bakýmýn-dan ‘þiguza’ya benziyordu, diðer aðaca ise ‘toz’ (kayýn aðacý) diyorlardý. Bu iki aðaç arasýndayükselen yýðma toprak üzerine gökten bir ýþýk düþtü. Bu yýðama toprak gün geçtikçe büyüdü.Bu garip sahneyi gözleyen Uygur kavimleri þaþkýnlýk içinde kaldýlar; bu tepeciðe saygý vealçakgönüllülükle yaklaþtýklarýnda þarkýyý andýran uyumlu sesler iþittiler. Ve her gece butepecik otuz adým uzaðýna kadar bir ýþýkla kaplandý, günün birinde ayný doðum anýndaki gebebir kadýn gibi tepeciðin içinden bir kapý açýldý ve içeride her birinde bir çocuðun oturduðuçadýra benzer beþ ayrý tepecik olduðu görüldü. Her çocuðun aðzýnda gereksinimi olan sütüsaðlayan bir tüp sallanýyordu… Kavmin önde gelenleri bu mucizeyi görmeye geldiler, saygýduyduklarýný ve boyun eðdiklerini göstermek için de önlerinde diz çöktüler. Rüzgâr üzerlerindeestiðinde çocuklarýn gücü arttý ve hareket etmeye baþladýlar. Sonunda tepeciklerinin dýþýna çýk-týlar ve sütannelere emanet edildiler, bu arada halk onurlarýna törenler düzenledi. Kýsa bir süresonra çocuklar sütten kesildiler ve konuþmaya baþladýlar. Çocuklar ebebeyinlerini sordular.Halk da iki aðacý gösterdi. Çocuklar bu iki aðaca yaklaþarak, saygýlý çocuklarýn ebebeyinlerineitaat etmeleri gibi itaat ettiler. Aðaçlarýn boy verdiði topraða da saygý gösterdiler. Aðaçlar (…)konuþtular. O bölgenin tüm kavimleri çocuklarý görmeye geldi ve kral çocuklarýna sunar gibisaygýlarýný sundular. Ayrýlýrken çocuklara isim taktýlar: Büyüðüne Sungur Tegin, ikincisineKotur Tegin, üçüncüye Tükel Tegin, dördüncüye Or Tegin ve beþinciye de Buku Tegin adýnýverdiler.

Halk bu alýþýlmadýk þeyleri gördükten sonra bu çocuklardan birini þefleri ve krallarý yapmayakarar verdi; çünkü bunlar Tanrý tarafýndan gönderilmiþ olmalýydýlar. Buku Tegin’in gerek hat-larýnýn güzelliði gerekse yargý ve zeka açýsýndan diðer çocuklardan üstün olduðunu gördüler.Ayrýca bu çocuk deðiþik halklarýn dilini ve yazýsýný biliyordu. Sonradan hepsi hemfikir olarakonu kendi hanlarý yaptýlar.”

Bu mitoloji de belki “ilk biçimi”nden bir ölçüde uzaklaþmýþ olabilir: Örneðin Hitaylar’daki“kozmik dað”ýn iþlevini burada “aðaç”, daha doðrusu “iki aðaç” üstlenmiþtir. “Ýki ýrmaðýn birleþ-mesi” olgusunda, birinin “diþil”, diðerinin “eril” olarak algýlanmasýdýr bir bakýma ve “birleþme”noktasý “yaratýcý” kaynak durumundadýr.

5Ocak 2006

SERÇESME¸

BÝR KÝTAP

AnsiklopedikÞeytan Tasarýmý TerimleriSözlüðüEsat Korkmaz

Anahtar YayýnlarýOcak 2006ISBN 975-8612-34-416 x 23,5 cm boyutunda 782 sayfa, 40,00 YTL

ÞEYTAN tasarýmý, bir “karþý-tasarým”dýr; yani,iyiliðe karþý “kötülük” tasarýmýdýr. “Ýyilik”, iyi-lik üretme konusunda “yeteneksiz” olduðunagöre, bu konuda daha “yetenekli” olan “karþý-tý”nýn içinden çýkmak durumundadýr: “Kötü-lük”, iyiliðin “lokmasý”dýr; açýktýr ki Þeytan yada Satan, iyiliði “beslemek”, ona lokma olmak,onu büyütmek zorundadýr. Böylesi bir tasarým-da Þeytan ya da Satan, hemen hemen tümolumlu ve güzel þeylerin yaratýcý kaynaðý ola-rak karþýmýza çýkar. Acý varsa, sýkýntý varsa,ötesinde kötülük varsa ya da bunlarýn kimlik-lendirilmiþ biçimi anlamýnda Þeytan/ Satanvarsa, gelecek var demektir. Ýlksel tasarýmlardainsanlýk bunu görmüþ ve Satan’ý ya da Þeytan’ýbu anlamda kimliklendirmiþtir. Özellikle tek-tanrýcý dinlerle insan, kendi bedeninden vedoðadan koparýlýnca acýyý, sýkýntýyý ve kötüyütemsil eden Þeytan ya da Satan, “önsüz-sonsuzve mutlak” bir “Kötü” olmuþtur. “Kýsýrlaþtýrýl-dýðý” için iyiliðe, güzelliðe “lokma” olma ola-naðý elinden alýnmýþtýr. Bu durum insanýn dü-þünsel tasarýmlarýnda ve davranýþlarýnda büyükbir “yabancýlaþma” getirmiþtir. Bu diyalektiðinyadsýnmasý, akýldýþýlýk alanýna taþýnýlmasýdýr;akýldýþýlýk alanýnda, “kara” bir nihilizmdir.Böylesi bir “akýlcýlýk” gerçekten “can sýkýcý.”La Vey, tasarýmýný bu “can sýkýcýlýk” üzerineyapýlandýrýyor; Þeytan’ý ya da Satan’ý, insaný“ödüllendiren” bir “ödüllendirici” olarak öneçýkarýyor. La Vey, Þeytan’ýn ya da Satan’ýn“kökenine” ineceðine, “iyiliðe lokma olma” ye-teneði elinden alýnmýþ, “kötülük üreten kötü”durumundaki Þeytan ya da Satan’ý, tasarýmýnýnkahramaný yapýyor.

Günümüzün Þeytan ya da Satan tapýmýný,yalnýzca “karanlýkçýlýðýn”, batýl inancýn ya dasýradan aptallýðýn bir “yansýmasý” olarak algý-lamak, gerçeði tam olarak kavrayamamakanlamýna gelir. Þeytan ya da Satan tapýmýný ya-ratan asýl neden, adaletsiz bir düzen ve çalýþmakoþullarýna karþý isyandýr. Ne var ki ilksel Þey-tan/Satan tasarýmlarýna “karþýt” olarak Þey-tan’ýn/Satan’ýn yapýsýndaki “karþýtlýk” ortadankaldýrýldýðýndan bu kimlik, adaletsiz bir siste-me ve çalýþma koþullarýna karþý ezilenleri kur-tuluþa taþýyacak baþkaldýrýyý örgütlemekten“mahrum” kalýr. Tasarým gereði Þeytan/Satan,“tersiz” ekmeði, spekülasyonun, uyuþturucuticaretinin, kaçakçýlýðýn, fahiþeliðin ve hýrsýz-lýðýn temsilcisi olur; daha doðrusu kolay ka-zancýn tanrýsýdýr Þeytan ya da Satan; günceller-sek tembelliðin, sahte olanýn, baþtan savmanýn,kültürsüzlüðün ve provokasyonun tanrýsý olupçýkar. Geçmiþte umudun tanrýsý olan Þeytan yada Satan, bugün umutsuzluðun tanrýsýdýr. Ýn-sanlýk kazanýmlarýný “yiyip tüketen” ve onlarý“kara kazanýmlar” durumuna dönüþtüren “kýv-rak bir zeka”nýn kimliklendirilmiþ biçimidir.

Kazakistan, Saymalýtaþ vadisinden,dalgalar üzerinde yüzen bir sukuþunu gösteren bir kaya resmi.Kazerman kenti yakýnlarýnda 3-4 binmetreye eriþen yüksek nehirvadisinin yedi kilometrelik birbölümünde yüz binin üzerindekayaya oyulmuþ resim olduðunuServet Somucuoðlu tarafýndanyazýlan ve resimlenen bir makeledenöðreniyoruz. Bakýnýz: Atlas Dergisi, 153. sayýsýn-da, Aralýk 2005, s: 44-63.

Altay Daðlarýnda Pazarýk Kurganýnda bulunan ahþap oyma kurt baþý “ongan”lar.“Ongan”ýn Þorlarýn köken hayvanlarýnýn heykellerine verdikleri ad olduðunu öðrendiðimizbu kapsamlý ve resimli makaleyi mutlaka okumanýzý öneririz.

Özc

an Y

ükse

l-Sin

an A

nado

l,“E

fsan

enin

Coð

rafy

asýn

da B

üyük

Keþ

if: E

rgen

ekon

Þor

Tür

kler

i, At

las

Der

gisi

, 154

. say

ý, O

cak

2005

, s. 5

8-88

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 5

Page 6: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

6 Sayý 18

SERÇESME¸

3. Aleviliðin etnik kimliði hakkýnda nedüþünüyorsunuz?

Alevilik bir Ýslamî inanç sistemi ola-rak evrenseldir, ne belli bir bölgeninve ne de belirli bir etnik grubun yada ulusun inancý deðildir ki, etnikkimliði olsun. Özde ayný olmakla

birlikte farklý kollar ve adlar altýnda Balkan-lar’dan, Anadolu ve Ortadoðu’dan, Afrika’dan,Orta ve Güney Asya’ya ve Endonezya’m kadarçok çeþitli ülkelerde Alevilik inancý, OrtodoksÝslam’ýn (Sünnilik ve Þiiliðin) dýþýnda aykýrý-lýðýný, yani Ýslam heterodoksizmini yaþamaktadýr.

Aleviliðin etnik kimliði yoktur; bu inancabaðlý olan bireyin Alevi inanç kimliði vardýr.Çünkü Alevilik inancýný yaþayan Türk, Kürt,Arap, Arnavut, Fars, Tacik, Afgan, Hint, Sasak,vb. çeþitli etnik kökenden topluluklar bulunmak-tadýr. Türkiye Cumhuriyeti, 2005 Avrupa BirliðiTürkiye Ýlerleme Raporu’nda isimlendirildiðiüzere “Sünni olmayan Müslüman toplulukAleviler”i resmen tanýmamakta ve Alevilik inancýve kimliðini anayasal güvence altýna almamaktaýsrar ediyor. Bu, devleti yönetenlerin büyük ayýbýve yirmi milyonu aþkýn bir büyük inanç topluluðuiçin dayanýlmasý güç bir zulümdür. 9 Kasým 2005tarihli Ýlerleme raporuna düþülen not TürkiyeCumhuriyeti için hiç de iyi bir not deðildir:

“Nüfusu 12-20 milyon arasýnda tahmin edilenAlevilerin, bir inançsal topluluk olarak res-men tanýnmamýþ olmasý sürmektedir.” (s.35)

“Türkiye’de Sünni olmayan büyük Müslümantopluluk Alevilerin statü sorununda hiçbirilerleme olmadý.”(s. 154).

4. Alevilik Din ve Kültür Arasýna SýkýþmýþDurumda mý?

Ýnanç (inanma/iman), din demek deðildir; dininiçinde inanç vardýr, ama inancýn içinde her zamandin yoktur. Dine inanmak kadar felsefeye, bilime,sanata da inanmak baðlanmak vardýr. Dikkatedilirse din ve iman kavramlarý hep ayrý kul-lanýlýr. Alevilik de baþlý baþýna din deðil, dinselinanç yaný aðýr basan sosyal, felsefi ahlaksalinanç sistemidir; kiþisel ve toplumsal yaþamabiçim ve düzen veren kurallara (edeb-erkana)sahiptir. Aleviliðin bir yere sýkýþmýþlýðý sözkonu-su deðildir. Aleviliði bir “kültürdür, kültürelanlayýþtýr” diye tanýmlamak doðru olamaz. Çokyanlýþ bir kullanýmdýr. Çünkü “kültür” sözcüðügerçekte sosyoloji ve sosyal bilimler sýnýrlarý içe-risindeki din, inanç, mezhep dahil pek çok sanat-sal, felsefi, ahlaksal, vb. birçok kavramlarý içinde barýndýrýr. Bu tanýmla-manýn benimsenmesi demek, tapýnma törenlerimizin tüm ögelerini “folk-lor, halk oyunlarý, eðlenceden” ibaret olduðunu kabul etmektir. Zatenibadet mekanýmýz olan cemevine “cümbüþ evi” demiyorlar mý? Bu tanýmresmi görüþtür, devletin Aleviliðe bakýþ açýsýdýr

“Aleviliðin, inanç deðil Anadolu’ya özgü kültürel bir anlayýþolduðunu” Diyanet Ýþleri baþkaný Prof. Bardakoðlu ilk kez göreveatandýðý günler söylemiþti. Garip deðil mi arkasýndan bir süre sonra,Diyanete karþý olduklarýný ve kaldýrýlmasýný söyleyen bazý kitle örgütlerive vakýf yöneticileri tarafýndan ayný tanýmlar kabul gördü ve yinelenm-eye baþladý. Diyanet’le bu görüþ noktasýnda birleþtiler. Bu nasýl açýklanýrbilemeyiz.

Milyonlarýn baðlý bulunduðu ve inandýklarýher þeyi batýl ve sapkýnlýk gördüðü ve inançolarak kabul etmediði için baþkan BardakoðluAlevilik “kültürel eðilimdir inanç deðildir,kültürel ögelerin belirgin olduðu bir anlayýþtýr”diye her demecinde yineledi, durdu. Bir yazýmýz-da þunlarý söylemek gereði duyduk:

“Bizi ve inancýmýzý kafanýza ve keyfinize göretanýmlama hakkýný size kim verdi? Hangi ahlakölçüsüne sýðar bu? Alevi yazar ve araþtýrma-cýlar: ‘Sünniler camide dedikodu yapmak vebirbirini çekiþtirmek için toplanýyor; namazdedikleri de eðilip doðrularak, yere uzanarakyaptýklarý bir takým jimnastik hareketleridir. Bunedenle Sünnilik bir çeþit bireysel ve toplumsalkültürel alýþveriþtir’ biçiminde tanýmlamalaryapsa tepkiniz ne olur ? Doðrusu bu bir merakkonusudur!”

5. Diyanetten Beklentileriniz Nelerdir? Bu soruyu yöneltmiþ olmanýz beni tanýmadýðýnýzýve bu güne kadar, özellikle Diyanet konusundayazdýklarýmýzý okuma fýrsatý bulamadýðýnýzý gös-teriyor. Öyle sanýyoruz ki, tamamý Diyanet’e,onun varlýðý, iþleyiþi ve baþýndakilere karþý yazýl-mýþ yazýlarýmýzdan oluþturduðumuz “Alevilik, Di-yanet, Siyaset” kitabýmýzý da görmemiþsiniz.Diyanetten hiç bir beklentimiz yoktur ve olamaz.Bu soruyu, Diyanet Ýþleri Baþkaný ile Aleviliktanýmýnda buluþanlara, bunu benimseyenlere sor-mak gerekir.

Çaðdaþ-laik-demokratik bir devletin, öz sis-temini belirleyen bilimsel (devlet) felsefesi var-dýr, fakat asla resmi dini olmaz. Ama ülkemizde,laiklik kavramýnýn özüne ve anlamýna aykýrý,‘Türkiye tipi bir laiklik’, devletin yapýsý içindeinatla sürdürülmekte ve ýsrarla savunulmaktadýr.Kýsacasý çaðdaþ demokratik devletin olmazsa ol-mazý, sosyo-politik anlamda bir laiklik yokturTürkiye’de, çünkü devlet gizli bir resmi din uygu-lamasý içindedir; bu din Ortodoks Ýslam’ýn, yaniSünniliðin Hanefi Mezhebi’dir. Devlet, bu mez-hebin inanç sistemi ve þer’i ilkelerini, Ýslamdininin kendisiymiþ gibi anlatmakta ve ilkokul-dan üniversiteye kadar eðitiminin yapýlmasýnaaracý olmaktadýr. Diyanet Ýþleri, resmi bir devletkurumu olarak, 79 yýldýr büyüye büyüye ‘devletiçinde, sýnýrsýz olanaklarý,vakýflarý, bütçesi vekadrolarýyla bir din devleti’ gibi siyasete egemenolmuþtur; toplam nüfusun üçte birini oluþturanÝslam Heterodoksluðuna baðlý, yani Alevi, toplu-munun inancýný Ortaçaðýn din devletleri anlayýþýçerçevesinde deðerlendirmektedir. Kendine özgü

bir Tanrý anlayýþý ve ibadet kurumlarýyla bir Ýslamî inanç ve felsefi sis-tem olan Aleviliði kabul etmemekte ve bazen Hanefi mezhebinin birtarikatý olarak tanýmlamakta, dolayýsýyla bu mezhebin ilkelerine uymayýdayatmakta. Bunu benimsetemeyeceðini anlayýnca “inanç deðil,Anadolu’ya özgü bir kültürel anlayýþtýr” tanýmýnda karar kýldý.

Baðnaz ve katý anlayýþa sahip bir Diyanet’te ne yazýk ki, Alevilerintemsilini isteyenler bulunmaktadýr. Diyanette temsilini isteyenler de Ale-viliðin ortodokslaþmasýna, yani asimilasyonuna hizmet etmektedirler.

Abbasi heresiyograflarý, Osmanlý Þeyhülislamlarý Aleviliði, “aþýrý,sapkýn inanç veya sapmýþlarýn inancý” anlamlarýnda “guluv, rafýzilik,zýndýklýk”, vb. sýfatlarýný kullanýyor, ama bir ‘inanç’ olduðunu söylüyor-lardý. Ayný ortaçað anlayýþýný sürdüren Diyanet ise bu sýfatlarý açýktan

BÝRGÜN GAZETESÝ’NDE YAYINLANMAYAN ALEVÝLÝKLE ÝLGÝLÝ SÖYLEÞÝ

Alevilik, Ne Ýslam’ýn Dýþýndadýr, Ne De Tam Kendisidir;Ýslam’ýn Diðer Dinsel ve Felsefi Ýnançlarla Baðdaþtýrmacý Bâtýni Yorumudur

Bölüm - IIÝsmail Kaygusuz

Deðerli Canlar, Aralýk ayýnýn ortalarýna doðru,

bir süredir Alevilik üzerinde söyleþilerdizisi yayýnlamakta olan

Birgün gazetesinden Gülþen Ýseri aþaðýdaki sorularý göndererek,

herhangi bir koþul ileri sürmeksizin bunlarý yanýtlamamý istedi.

Aleviliðe iliþkin görüþlerini bildiðimizgazetenin, doðrusu

kendilerinden farklý düþünenlere de sayfalarýný açma demokrasi anlayýþýna

sahip olduðunu umuyordum. Kuþkusuz söyleþiyi yayýnlama

haklarý olduðu kadar, yayýnlamama haklarý da vardýr;

örneðin yazýnýn uzunluðu, içeriði, gazetenin kurallarýna ve siyaset

anlayýþýna aykýrý bulunmuþ olabilir. Ama bu sorulara kendilerinin anlayýþýna

uygun yanýt vermem herhalde beklenmiyordu...

Ýki bölüm halinde verdiðimiz yanýtlarçoðunluk kendi makale ve

kitaplarýmýzdaki görüþlerimizin yinelenmesidir.

Ancak toplu halde özetlenmiþ olmasýbaðlamýnda yararlý olur düþüncesiyle

tamamýný ekte veriyorum.Ýsmail Kaygusuz

Birgün’ün Sorularý1. Aleviliðin Ýslam içinde olduðunu

söylüyorsunuz, peki Aleviliðin Ýslam dýþýnda olduðunu bir çok yazar

kitaplarýnda belirtiyor ve bunu þamanlarakadar dayandýrýyor; siz bu konuda

ne düþünüyorsunuz? 2. Aleviliðin doðuþu neden Hz Ali? 3. Aleviliðin etnik kimliði hakkýnda

ne düþünüyorsunuz? 4. Alevilik din ve kültür arasýna

sýkýþmýþ durumda mý? 5. Diyanetten beklentileriniz nelerdir?

6. Ýslam’ýn þartlarýný yerine getirmeyen Aleviliðe Ýslam içi demek

ne kadar doðru?

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 6

Page 7: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

7Ocak 2006

SERÇESME¸

söyleyemiyor; oysa biz, Sünni ve Þiiliðin (Ortodoks Ýslam’ýn) katý dog-malarýný oluþturan Þeriatýn sapkýný olmayý hakaret deðil, onur kabulederiz. Ancak daha kötüsünü yapýyor; varlýðýna yönelik tehlike gördüðüiçin, Aleviliði bir inanç olarak kabul etmeyip Ýslam dini ile baðýný kesmeve 1350 yýllýk bir Heterodoks Ýslam (Batýni Þiilik/Alevilik) tarihini red-detme gayreti içine girmiþtir, kendisine Alevilerden de yandaþ bularak.Öbür yandan temsil ettiði mezhepsel Ýslamlýðý (Hanifi þeriatýný) dayatýp,kendisine “ben Müslüman’ým diyen camiye gelsin, beþ þartý yerinegetirsin” diyerek misyonerlik görevi yükleniyor dinsel eðitim öðretim veyayýnlarýyla.

Devletin ve toplumun çaðdaþlaþmasýnda Diyanet Kurumu’nun aslayeri olamaz. Bir tek yolu vardýr çaðdaþlaþmanýn: Diyanet Ýþleri Baþkan-lýðýný ve ona baðlý yan kuruluþlarýn tümünü devletin resmi yapýsý içindenve eðitim sisteminden çýkartýp, her türlü finans desteðini keserek inanan-larýnýn maddi ve manevi yönetimine vermek! Çaðdaþ devletin üç temeltaþý olan “laiklik, çoðulculuk ve demokrasi”yi yýkmaya yönelik dinsel veinançsal kýþkýrtýcý siyaset söylemleri ve eylemlerini, aðýr yasal yaptýrým-larla denetim altýnda tutarak; her türlü inançlara eþit uzaklýkta durup,inananlarýn inançlarýný, bu baðlamda her türlü düþünce açýklamalarýný vetapýnmalarýný özgürce yapmalarýný saðlayýcý önlemler almak.

Yukarýda adý geçen kitabýmýzda bu baðlamda sunduðumuz bir öner-iyi ve gerekçelerini burada yinelemekte yarar görüyoruz:

“Çaðdaþ devletin gerçek görevi, en baþta dinin ve dinsel tapýnmala-rýný düzenlenmesini, kýsacasý din iþlerinin yürütülmesini devlet hiz-meti olmaktan çýkartarak, bireyin din ve vicdan özgürlüðünü güven-ce altýna almaktýr… Devletin din iþlerine müdahalesi yalnýzca, dinseldüþünceler ve uygulamalarýn, devlet ve toplumun yaþamýný yok-etmeye/yýkmaya yönelik eyleme dönüþmesi sýrasýnda olmalýdýr. An-cak, din ve inançsal sorunlarýn bu aþamaya gelmeden çözümü için,Türkiye’de yaþayan tüm din ve inanç topluluklarýnýn, çoðunluða göredeðil eþit bir biçimde, temsil edildiði ve bu temsilcilerin dönüþlü ola-rak toplantýlara baþkanlýk yaptýðý ‘Din ve Ýnançlar Yüksek Kurulu’gibi bir hakemlik kurumu oluþturulabilir. Yýlda en fazla iki kere ya dagerekli olduðunda toplantýlar yaparak sorunlarýn çözümüne katkýdabulunur. Bu çeþit bir kurumun oluþturularak Cumhurbaþkanlýðýnabaðlý olarak çalýþmasý saðlanabilir…”

Yine baþka bir yazýmýzda dediðimiz gibi, Diyanet’in yeniden yapý-landýrýlmasý adýna atýlan ve atýlacak her adýmda, Türkiye tipi laikliðinsýnýrlarý daha da daralacaktýr. Diyanet kurumuna, hangi anlamda ya dahangi baðlamda olursa olsun konulan her taþ, laik-demokratik-çaðdaþdevlet yapýsýndan sökülüp alýnmýþ demektir, böyle biline! Diyanet ÝþleriBaþkanlýðýný, yarý özerklik vererek yeniden düzenleme dahil, çaðdaþlýkyorumuyla yeniden yapýlandýrma giriþimi, devlet içindeki bu teokratikyapýnýn kat be kat güçlendirilmesi demektir. Biz bu “yeniden yapýlandýr-ma”yla çaðdaþlaþtýrma düþüncesinin ardýndaki anlayýþlarý, Alevi toplu-muna olduðu kadar, laikliðe ve demokrasiye hazýrlanan yeni tuzaklarolarak görüyoruz. Aslýnda Devlet Bakaný’nýn çaðdaþ bir yasayla Diya-net’i çaðdaþ yapýya kavuþturulacaðý demecinin ardýnda, ABD emperya-lizminin “Büyük Doðu Projesi” siyaseti çerçevesindeki “Ilýmlý Ýslam”auyum çalýþmalarýnýn bir parçasý olduðu gerçeði yatýyor.

Ýþte bizim Diyanet’ten beklentilerimiz bunlar!

6. Ýslam’ýn Þartlarýný Yerine Getirmeyen Aleviliðe Ýslam Ýçi DemekNe Kadar Doðru?

Ýslam’ýn tek temel koþulu Tanrýnýn birliði ve Muhammed’in onun elçisiolduðuna inanmak, tanýklýk etmektir. Sadece bu temelde ortodoks ve het-erodoks Ýslam birleþir. Alevi inancýnýn Þii ortodoksizmi ile paylaþtýðýnokta ise Ali’nin veliliðine, Tanrý dostu oluþuna ve Ehlibeytin (Mu-hammed, Ali, Fatima, Hasan ve Hüseyin) kutsallýðýna inanmak. Ýslam’ýnhepimize öðretildiði biçimde Kuran’da belirlenmiþ beþ vakit namaz, biray oruç, yýlda bir kez hac, zekat vb. beþ-altý þartý (altýncýsýný Þiiler ekler)þart yoktur; ortaya çýktýðý çaðýn sosyo-ekonomik ve siyasal koþullarýiçinde bireyin ve toplumun din ve inanç çerçevesinde yaþamýný ve hertürlü iliþkilerini düzenleyen yüzlerce (toplumsal, ahlaksal, vb.) rasyonel-irrasyonel kurallar vardýr ve hepsi de Ýslam’da uyulmasý gereken koþul-

lardýr. Bunlarýn da yer ve zamana uyum saðlayacak biçimde yorumlana-rak yenilenip, düzenlenmesine Kuran izin verir. Heterodoks Ýslam, yaniAlevilik inancýnda bu uyumu, Peygamberliðin (nübüvvet) yerine koy-duðu Velilik (velayet) sýrrýný taþýyan ya da bu makamý temsil eden döne-min Ýmamý, diðer adýyla Velisi saðlar; kurallarý deðiþtirir, çaðýnýn koþul-larýna uygun akýlcý biçimde yorumlar. Alevilik, Ýslam imparatorluklarýtarihi boyunca (Zeydi, Karmati, Fatými, Alamut-Nizari vb. devlet ve ikti-dar olma süreçleri dýþýnda) hep muhalif topluluklarýn dinsel inancýnda bureformist uygulamalarý gerçekleþtirilmiþtir. Anadolu’da yaþayan Alevi-Bektaþilik inancýnýn Hacý Bektaþ Veli’nin Makalat’ýnda belirlenmiþ veBuyruk metinlerinde ayrýntýlanan, olgun insan (insan-ý kâmil) mertebe-sine ulaþmak için inanan insanýn geçmesi ve uymasý gereken dört kapý vekýrk makamýn kurallarý bunu açýkça göstermektedir. Ýslam’ýn çýktýðýdönemin düzenleyici kurallarý (Þeriatý) geliþen çaðlar içinde bilim ve akýlçerçevesinde terkedilmiþtir.

Ortodoks Ýslam’da geliþme tersine olarak dine, akýl dýþý ve yöneticisýnýflarýn egemenlik çýkarlarýna uygun sokuþturmalar da sözde “yenilik”adýna yapýlmýþtý. Adlarýna ehlisünnet mezhepleri kurulmuþ kiþiler dahilolmak üzere bütün fakih ve müçtehitler zihinsel emeklerini halifelerin,sultanlarýn emirlerin, kýsacasý egemen yüksek yönetici sýnýflarýn çýkarlarýdoðrultusunda kullanarak tefsirler (Kuran yorumlarý) yapmýþ, hadis der-lemiþ-üretmiþ (Ýkinci Abbasi halifesi, bugünün deyimiyle bir hadis üret-me bürosu kurdurmuþtu) ve dini, çeþitli uygarlýk, inanç, bilim ve felse-feyle karþýlaþtýrarak deðiþen toplumsal koþullara göre deðil, efendilerininerklerini güçlendirecek biçimde kirletmiþlerdir. Ýþte tarih içinde dinekarýþmýþ ve Ýslam dini olarak algýlanan, geleneksel dogmalar böylesinebilinçli sokuþturulmuþ. Sonra da içtihat kapýlarýnýn kapandýðýný ilan edil-erek reformlarýn önü kapatýlmýþtýr.

Al-Kolayni (ö.940) Usul al-Kafi eserinde anlattýðýna göre ÝmamCafer Sadýk (ö.765), Abu Hanife ve arkadaþlarýný göstererek “Tanrýnýndinine engel olan kimseler iþte bunlar; Allah’tan bize verilmiþ velilik veyol göstericiliðimize ve açýkçasý kitaba, Allah’ýn dinine engel olanlariþte bunlardýr” sözünü herhalde boþuna söylememiþtir.

Ýslam’ýn þartlarýndan en önemlileri olarak bilinen (Namaz ve Hac)koþullarýndan kýsa örneklemelerle açýklamalarýmýzý sonlandýralým: ÖnceNamaz (Farsça), yani Salat’dan sözedelim:

Ýslam’daki salat (tapýnma, dua), vakit ve cenaze namazý vb. biçim-lenmeleri mezheplerin kendileri yaratmýþtýr. Kuran’ýn hiçbir yerindekesin vakitlere, yer ve biçimlere baðlanmýþ tapýnma yoktur:

“Gerçek olan, bir Müslümanýn günde elli ya da beþ vakit namaz kýl-ma zorunda olmasý deðil, fakat ‘Tanrýyý sýk sýk düþünmesidir’ (Kuran,33:41). Yine Kuran’da yazýlý olduðu gibi, ‘Tanrýyý ayakta dururken,otururken ve yatarken’ (Kuran, 3:188) ve hatta ‘yaya yürürken ve atüstündeyken anýmsamalarý, zikretmeleridir.’ (Kuran, 2:24). Kuran’ýnhiçbir yerinde günde beþ kez ibadet etmek için açýk bir emir yoktur.Ayrýca sonraki Ortodoks Ýslam’ýn beþ vakit namaz reçetesinin kesinolarak Muhammed yaþarken saptandýðýna dair bir kanýt da yok. Ölü-münden sonra ilk yüzyýl içerisinde düzenlenmiþtir.”

Salat sözcüðü Kuran’da tam 85 kez geçtiði halde, beþ vakti belirle-yen hiç bir açýklama yoktur. Sadece facr (sabah), maghrib (günbatýmý,akþam) ve isha (yatsý) vakitleri için bazý dolaylý göndermeler ya da söy-lemler vardýr. Peygamberin dünyadan göçüþünden 150-160 yýl sonrazuhr (öðle) ve asr (ikindi) vakitleri eklenerek Abbasi yönetimi (fýkýhçý-larý) tarafýndan beþ vakit resmileþtirilmiþtir. Bu dönemde Abbasi din bil-ginleri hadisler ürettikleri ve þeriat yasalarý (fýkýh) külliyatý çýkardýklarýdönemde üç vakit duaya öðle ve ikindi eklenerek beþ vakit salat olarakson biçim verildi. Ýbn Hajar Hadis Külliyatýnda anlattýðýna göre, AbuDarda bir misyoner görevi üstlenerek Baðdad’dan, üç vakit olarak bilin-ip uygulandýðý Medine’ye geldi; beþ vaktin nasýl kýlýnacaðýný Medineli-lere gösterdi ve Baðdad’a döndü. Gerekçesi de Peygamberden iki vakitdaha eklenmesini rivayet etmesiydi. Oysa buna karþýlýk, Abu Davut veNissai, Ammara bin Ruveba’nýn Muhammed peygamberin “sabahleyinve akþam Tanrýya salat eda eden, dua eden mümünin cehenneme git-meyeceðini” söylediði de rivayet edilmektedir. Büyük Hadis toplayýcýla-

(Devamý 8. Sayfada)

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 7

Page 8: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

8 Sayý 18

SERÇESME¸

(Baþtarafý 7. Sayfada)

Alevilik, Ne Ýslam’ýn Dýþýndadýr, Ne De Tam Kendisidirrýndan Buhari ve al-Müslim’de salat ve vakitlerine iliþkin birbirinden farklý yorumlar bulunmak-tadýr.

Ortodoks Ýslam’ýn koþullarýndan biri olan Kabe’nin ziyareti ve Hacca gitmenin zorunlu ol-madýðý, hatta gereksizliði üzerinde batýni ya da batýni olmayan birçok tanýnmýþ mutasavvýf dü-þünce ve davranýþlarýyla görüþler belirtmiþlerdir. Yorumsuz olarak bazý örnekler verelim:

Ýlk kadýn mutasavvýf Basralý Rabia (Ö.801), Kabe’yi ziyaretinde baðýrarak þu sözleri söylediðianlatýlýr: “Sadece taþtan ve tuðladan yapýlmýþ bir ev görüyorum; bunlarýn bana ne yararý var!”

Vasit kentinde Mazda (Zerdüþt), Kudüs’te ise Hýristiyan topluluklarý arasýnda yaþamýþ veKarmatilerle iliþkisi olan Hallac-ý Mansur (Ö.920), “Kabe’nin yýkýlmasý ve Hac tapýnmasýný müs-lümanlarýn kendi evlerinde yapmasý gerektiðini” öðretiyordu

Koyu ortodoks, ehli sünnet inancýný kesin kurallara baðlayarak yeniden hayat kazandýrýp yük-selten ve Batýni düþmaný Ýmam Gazali (Ö.1111) bile Mekke’ye yaptýðý bir seyahat sýrasýnda;Kabe’ye ve hac ziyareti ile birleþtirilmiþ paganizm törenleri ve hacýlarýn Siyah taþ için gösterdik-leri putataparlýk saygýsýný artan bir þaþkýnlýkla seyretmiþ. Bunlarýn Ýslam’ýn tektanrýcý inanç veanlayýþýyla uyuþmadýðýný yazmýþtýr.

Sufilerden Þibli (10.yüzyýl) eline alev alev yanan bir odun almýþ sokaklarda koþuyor ve“Kabe’yi yakmaya gidiyorum!”diye baðýrýyormuþ. Neden yakmak istediðini sorduklarýnda: “Böy-lece Müslümanlar Kabe’nin yeri ile deðil, sahibi (Tanrý) ile daha fazla ilgilenirler” diye yanýtlar.

Þemseddin Muhammed Tebrizi (Ö.1247/8) Makalat’ýnda þöyle diyor:

“Her þey insana fedadýr, insansa kendisine diyor; Arþa gitsen de faydasý yok, yedi kat yerin dib-ine girsen de. Gönle, gönül sahibine yar olmak gerek. Bütün peygamberlerin, erenlerin, temizerlerin çalýþýp can vermeleri bunun içindir, bunu arýyorlardý. Bütün alem bir kiþidedir. Ýnsankendisini bildi mi, her þeyi bildi demektir... Kabe dünyanýn ortasýndadýr. Bütün alem halký yüz-lerini ona çevirir. Fakat þu Kabe’yi ortadan kaldýrdýn mý, birbirlerinin gönüllerine secde ettik-leri meydana çýkar. Onun secdesi bunun, bunun secdesi onun gönlünedir.”

Görüldüðü gibi Þems, secdenin-tapýnmanýn insana ve insan gönlüne olmasý gerektiðini söylüy-or. Bunun gerçek olmasýný da Kabe’nin ortadan kalkmasýna baðlýyor. Sonra Kabe’yi ziyaretetmenin anlamsýzlýðý üzerine Þemseddin Makalat’ta Bayezid Bistami’den bir öykü anlatýyor:

“Tanrý rahmet etsin, Beyazid hacca gidiyordu. Adetiydi, hangi þehre varýrsa önce þeyhleriziyaret ederdi. Bir þehre vardý, oradaki büyük bir þeyhe gitti. Þeyh, Bayezid’in hacca gittiðiniöðrenince, ‘zahmet etme dedi, etrafýmda yedi kere dön. Kemerindeki paralarý da bana ver, yürügit memleketine. Ey Bayezid, Kabe Tanrý evidir, ama þu gönlüm de Tanrý evi. Yalnýz o evin de,bu evin de Tanrýsýna hamdolsun; o ev kurulalý Tanrý içine hiç girmedi. Halbuki bu ev yapýldýðýgünden beri, Tanrý bu evden hiç çýkmadý’. Bunlarý duyan Bayezid Bistami adamýn dedikleriniyerine getirip, evine geri döner.”

Kabe ve hac konusunda en akýlcý ve nesnel dünyaya dayalý sözler söyleyen Hacý Bektaþ Veliolmuþtur:

“Ve hem beyt-ül mamur (yedinci katta bulunduðuna inanýlan Cennet köþkü) var, Kabe var.Lakin gönül ikisinden dahi yeðdir… Ýnananýn gönlü Kabe’ye benzer. Kabe’ye varan ayaðý ileyürür, ama gönül isteyen yüzü üstü yürüse gerek... Kabe’de ihram giymek, hakký batýldan seç-mektir…Ve hem yoldan taþ arýtmak, Kabe’de Arafat’ta taþ atmaya, kendi nefsini, (kötü) heves-lerini depelemek ise Kabe’de kurban kesmeðe benzer”

Þemseddin Tebrizi’nin Kabe’nin ortadan kaldýrýlmasý gerektiði anlayýþý, 10. yüzyýlda Kabe’denSiyah taþý (Hacer-ül Esved) söküp götüren ve yirmi bir yýl (930-951) baþkentleri al-Ahsa’da tutanKarmatiler ve kendi dedesi Nur Al-Din Muhammed II (1166-1210) zamanýndaki Nizari Ýs-mailiAlevilerin Kýyamet inancýndan gelmektedir. Alamut Ýsmaililiðinin Kýyamet dönemi inanç vefelsefesini içeren Abu Ýshak Kuhistani tarafýndan 1200 yýlýnda yazýlmýþ Haft-i Bab-i Baba Sayyid-na yapýtýnda, Tanrýnýn bilinemeyeceði ve ulaþýlamayacaðýný ileri sürmenin kafirlik olduðu yazý-lýdýr. Kabe’yi ve tapýnaklarý ona ulaþmak için araç olarak kullanýlmasýna da þiddetle karþý çýkýlýr.

Þimdi biz size soralým; acaba yukarýda adlarýný verdiðimiz en tanýnmýþ zahirin ve batýnin bil-ginleri olan mutasavvýflar Ýslam’ýn dýþýnda olduklarý için bu Ýslam’ýn hac þartýný reddetmiþ, eleþtir-miþ yerine getirmemiþler? Hayýr, ama onlarýn yorumuna göre Kabe insandýr, hac etmek bir gönülyapmaktýr; secde de insanadýr, çünkü Tanrý insanda, insan Tanrýda mevcuttur, birbirinden ayrýgayri deðildir. Alevilerin Tanrýya tapýnma törenlerinin ve kurumlarýnýn, Ortodoks Ýslam’ýn budeðiþmez kalýplara sokulmuþ tapýnma eylemleriyle özde olsun, biçimsel olsun bir yakýnlýðý yokturki, kabul etmedikleri þartlarý yerine getirsinler. Ama Muhammed’in Kýrklar meclisli, musahipkardeþli, eþitlikçi ve paylaþýmcý; tanrýsal demokrasi ve adaletin uygulandýðý Medine Ýslamlýðýný yerve zaman koþullarýna uygun geliþtirerek uygulamýþ ve yaþadýklarý inancýn Ýslam’ýn özü olduðunainanarak tarihsel zulüm ve baskýlara direnmiþlerdir. Ýmam Cafer Buyruðu’nda toplu tapýnmalarýCem’in özellikleri þöyle vurgulanýr:

“Cem’de büyük küçük, güzel çirkin bir olur ve dahi Cem cennettir; müminleri (erkekler)melek, müslümleri (bacýlar) huridir. Yedikleri cennet taamý, içtikleri cennet þarabý, giydiklericennet esvabýdýr...Pirlerin mürþidlerin evleri Makkeleridir. Onlarý ziyaret edenler binbir kerehacý ve gazi olurlar; günahlarýndan kurtulup masum ve pak olurlar...”

Alevilerin yerine getirdikleri ve uyguladýklarý kendi inandýklarý Ýslam’ýn, yani Sünnilik veÞiiliðe aykýrý olan Ýslam’ýn koþullarýný yerine getiriyor ve öbürlerine inanmýyorlarsa, onlarauymaya zorlanamazlar. Ayrýca yukarýda kýsaca deðindiðimiz, kaynaklar ve kanýtlara dayalý tarih-sel ve bilimsel gerçeklikler de onlarý haklý kýlýyor. Ancak Alevi-Bektaþiler hiç bir zaman da Sünnive Þiilere, kendi inandýklarý batýni Ýslam’ýn koþullarýný neden yerine getirmediklerini sorgulamamýþve saygýlý davranmýþtýr. Ayný saygýyý onlardan da beklemeye haklarý vardýr.

DERVIÞ BABA

Aðladýlar Þah Hüseyin’eAli Fatima’nýn nazlý çiçeðiYolundu gülzardan güller aðladýDedesi Muhammed’in gözbebeðiÞah Hüseyin’im diyen diller aðladý

Ölüm döþeðinde çað’rýp yanýnaMuaviye dedi Yezid oðluna:“Hasan’ý ben yedim Hüseyin sana”Duyan iþiten kullar aðladý

O Yezid ki Þam’a halife olduMedine valisine buyruk saldýÞah Hüseyin’ý biata zorladýBu zulmü gören gözler aðladý

Göçedip bir sure Mekke’de kaldýAli ailesi kedere daldýKüfeliler gel diye haber saldýOna mektup yazan eller aðladý

Duydu ki Amr ibn ül-As geliyorBilenmiþ bir kýlýç, ölüm geliyorÞah Hüseyin orayý terkediyorArkasýndan Mekkeliler aðladý

Akrabalar çocuklar ve kadýnlarYanlarýnda elli dört savaþçý varKüfe’ye doðru çekmiþler katarEðlendiði konaklar yollar aðladý

Küfe yolunun tam ortasýndaydýMüslim’in katlinin haberin aldýÜzüldü sýzlandý, yoldan kalmadýAyaðý altýnda çöller aðladý

Hür bin askerle peþinde idiDört bin Kerbela’da onu beklediFýrat’a ulaþmasý engellendiBaðrý yanan kýz gelinler aðladý

Dönek Küfeliler utanmadýlarYezid’in ordusunda yer aldýlarSözde Ali Þiasý müslümandýlarAli’yi candan sevenler aðladý

Celal Abbas o ne yiðit eridiAldý kýrbalarý suya yürüdüKestiler kollarýn’ yine durmadýKýrbadan dökülen sular aðladý

Savaþan güçler genelde eþittirÝnsanlýk tarihi hiç görmemiþtirBeþ bin zalim yetmiþ mazlum ne iþtirTarihteki tüm dengeler aðladý

Ýmam Al’ Asgar’ý havada tuttuOna Ýbn-i Sad’dan su talep ettiZalim su yerine bir ok gönderttiMasumun boðaz’na, yaylar aðladý

Eli silah tutanlar þehit olduHüseyin tek, asker içine daldýMübarek bedeni çok yara aldýDüþtü topraða yerler aðladý

Þimr lain geldi oturdu göðsüneKesti kafasýný aldý elineOnlar nasýl Ýslamýz der kendine Peygamberini sevenler aðladý

Derviþ Baba lanet ehl-i Yezid’eBizim tevellamýz ol Ehl-i Beyt’e Tam yetmiþ üç þehit, o susuz çöldeAþura gününde tarih aðladý

30 Ocak 2006, Londra

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 8

Page 9: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

Ocak 2006

SERÇESME¸

9

Ýmam Ali Naki ile Ýmam Hasan-ül Askeri’nin yattýðý ve Ýmam Muhammed Mehdi’nin sýr olduðu

Irak’ýn Samara kentindeki Askeri Türbesine Aþure Gününde yapýlan bu saldýrýyý

UNUTMA!

Danimarka basýnýnda çýkan Ýslam Peygam-beri Hz. Muhammed’i terörist gösterenkarikatür, Ýslam dünyasýnda tepki alýnca

bu kez düþence özgürlüðü baðlamýnda Danimarkabasýnýný destekleyen on Avrupa ülkesindeki bazýbasýn organlarý da ayný karikatürü yayýmlayaraktepkileri doruklaþtýrdýlar…

Kan akýtmadan, can almadan gösterilen tepki-lere biz de katýlýyoruz. Ýnanç önderi sayýlan hiçbirPeygamberi çirkin söz ve davranýþlarla küçük dü-þürmeyi asla kabul etmiyoruz...

“Hizbullah gelecek, sizi bulacak!” sloganý ata-rak azgýnlaþan Muhammet ümmetinin de söz ve davranýþlarýyla ölçülüolmalarýný, hiç kimsenin inancýna saldýrarak hakaret etmemelerini ve kanakýtmamalarýný salýk veriyoruz…

Ama görüyoruz ki kendilerini Muhammed’in ümmeti sayanlar, Mu-hammed’in Ehlibeytine ve onlara gönülden baðlý olanlara saygý duymu-yorlar, onlarý katletmekten geri durmuyorlar...

Ehlibeyt’e yönelik ilk katliamý, Hz. Muhammed’in Hakk’a yürüdüðüyýl olan 632’de, Halife Ebubekir’in buyruðu ile Fedek Hurmalýðý’nýnelinden alýnmasýna direnen sevgili kýzý Fatima-i Zehra’yý zor kullanarakölümüne neden olan Ömer gerçekleþtirdi. Ýkinci katliam, 661’de HalifeHz. Ali’yi zehirli hançerle þehit eden melun Mülcem ile gerçekleþtirildi.Üçüncü katliam, 670’de Hz. Hasan’ý, karýsý Cüde’ye zehirlettiren fitneciMuaviye tarafýndan ve dördüncü katliam ise halife makamýnda oturupMuhammedi Ýslam’ý Emevi Ýslam’a dönüþtüren melun Yezid’e biatetmediði için 10 Ekim 680 günü Kerbelâ’da Hz. Hüseyin’in 72 sahabe-siyle beraber þehit edilmesiyle gerçekleþtirildi. Daha sonra Emevihükümranlýðý ile Abbasiler döneminde On Ýki Ýmamlar’ýn hançerlenerekveya zehirlenerek katlediliþleri tarih sayfalarýnda yer aldý. Osmanlýlardöneminde de Ehlibeyt bendeleri olan Alevi-Bektaþiler, yine kendileriniMuhammed’in ümmeti sayanlar tarafýndan aþaðýlanarak türlü hakaret-lere ve kýyýmlara uðradýlar…

Bu acý kýyýmlar tarih sayfalarýnda kalmadý; günümüze dek uzandý ve9 Þubat 2006 günü düzenlenen 10 Muharrem Aþure Günü’ndeki Yas-ýMatem törenine bomba ile saldýran Muhammet ümmeti Sünniler; Pakis-tan’da 22, Afganistan’da ise 3 Þii Muhammet ümmetini katlettiler. Bu

Sünni Muhammet ümmeti olan saldýrganlar 2004ve 2005 yýllarýndaki Aþure Günü’nde de bombalýsaldýrýda bulunarak Irak’ta ve Pakistan’da 300 do-layýndaki Þii Muhammet ümmetini katletmiþler-di...

Peki bu nasýl Muhammet ümmeti olmak ki,Hz. Muhammed’in en sevdiði ve abasý altýna alýp“Ýþte benim Ehlibeytim bunlardýr” dediði Hz. Fa-tima-i Zehra’yý, Hz. Ali’yi, Hz. Hasan’ý, Hz. Hü-seyin’i ilk aþamada katledip, daha sonra soyunusürdüren On Ýki Ýmamlar ile onlarýn bendeleri olanAlevi-Bektaþi ve Þiileri, hem de en acýlý günle-

rinde yas tutarken katlediyorlar?..Öte yanda Muhammet ümmetinden biri olan TBMM Baþkaný Bülent

Arýnç ise, yaptýðý açýklamada yas-ý matemde olan Alevi-Bektaþi veÞiilerin “10 Muharrem Aþure Günü”nü kutlayýverdi!

Bunlarýn geldikleri yere bakarsak, Peygamber’in sevgili torunu Hz.Hüseyin ne zaman, nerede ve kim tarafýndan, niçin þehit edildiðini, Mu-harrem Orucu’nun ne amaçla tutulduðunu, Aþure Günü’nün neyi ifadeettiðini bilmemelerine þaþmamak gerek.

Bunlar, þeriatýn “kanlý mý kansýz mý?” geleceðinin hesabýný yapansiyasi babalarý Necmettin Erbakan okulunda yetiþtiler. Refah Partisi ileiktidara geldiler. Adalet Bakanlýðý koltuðuna oturan Þevket Kazan, 12Þubat 1997 günü yaptýðý konuþmasýnda Alevilere “Mum Söndü” hakare-tinde bulundu. Recai Kutan, 6 Ekim 1998 günü parlamentoda yaptýðýkonuþmada Alevilere “Sapýk” demekten kendini alamadý. 1994 yýlýndaÝstanbul Büyükþehir Belediye Baþkanlýðý’na seçilen ve KaracaahmetCemevi inþaatýný dozerlerle yýktýran Recep Tayyip Erdoðan, 2003’deBaþbakan olunca, devlette kadrolaþma politikasýyla Diyanet Ýþleri Baþ-kanlýðý’na getirdiði Ali Bardakoðlu, “Cemevleri ibadet yeri deðildir”dedi. Yardýmcýsý Tayyar Taþ ise “Cemevleri Cümbüþ Yeridir” demek su-retiyle Alevi.-Bektaþilerin inanç yerlerine hakaret etme cesaretini kendi-sinde buldu…

Bunlarýn Muhammet ümmetinden olmalarý sahtedir. Gerçekten Mu-hammet ümmeti olanlar, Muhammed’in sevgili Ehlibeytine saygýlý olur-lar, canlarýna kastetmezler ve onlarýn yolunu sürdüren Alevi-Bektaþilerekin kusmaz hakaret etmezler.

Bu Nasýl Muhammet Ümmeti Olmak?!..Lütfi Kaleli, 12 Þubat 2006

Tepkilere biz de katýlýyoruz.Ancak Muhammet ümmetinin

söz ve davranýþlarýyla ölçülü olmalarýný,

hiç kimsenin inancýna saldýrarakhakaret etmemelerini ve kan akýtmamalarýný

salýk veriyoruz…

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 9

Page 10: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

10 Sayý 18

SERÇESME¸SERÇESME¸

Yürekler birlikte çarpar; çocuklukla gençlikle ve yaþanýlanzamanla. Hepsi iç içedir, birbirinin ardasý olmasýnýn yanýsýra, deðiþik evrelerdir ve bir harmandýr yaþam. Elimizdeoynadýðýmýz parmak geçirme ipinden tutunda, kendi yap-týðýmýz oyuncaklar ve yarattýðýmýz oyunlara deðin. Eskiler-

den ne oyuncak kaldý ne de oyun. Çaput toplar, telden yapýlan çemberler,arabalar ve neler, neler. Ne kadar basit de olsa kendi üretimlerimiz, biz-den önceki çocuk arkadaþlarýmýzýn ürettikleri yarattýklarý ve bizlerearmaðan, emanet býraktýklarý. Ki, onlar babalarýmýz dedelerimiz dedele-rimizin dedeleri. Analarýmýz nenelerimiz ve onlarýn analarý neneleridir.

Þimdiki zamana bakýyoruz, zamaneye; hazýr oyuncaklar hazýr oyun-lar. Bilgi çaðý tamam da getirisi ne ola ki. Üretimden yoksun bir dönem,kendisi olmaktan uzak, yapýlmýþ ve oluþturulmuþlarýn rayýnda gidilen biryol ve de yozlaþmalar, bana mý öyle geliyor yoksa bilmem amma, yüre-ðimdekileri paylaþmaya çalýþýyorum sizlerle.

Yol düzenimizdeki gidiþ de ayný akýþ içerisinde. Yolumuz Alevilik-Bektaþilik de ayný biçime dönüþtü neredeyse. Yaratýmlar, özden gelenler,yürekteki ve gönüldekinden süzülenler ve süregelmiþ, sürgidenler deöyle bir yozlaþma içerisinde sanýyorum.

Dedelerimiz, babalarýmýz, taliplerimiz, canlarýmýz kendi yol özleriolan düstur ve geleneklerini yürütmekten uzaklaþmýþlar sanki. Birilerininkendilerine vurguladýðý, kurguladýðý Alevi Bektaþi gelenek ve düsturla-rýný uygulamanýn doðru olduðunu düþünmekte, bunlara yönelip, bunlarýdoðru görmekte ve bunun hazýrcýlýðýna konmakta. Sanki öðretiyi, pirdenaldýðý sözlü anlatýyý olduðu gibi aktaran âþýklardan, ulu ozanlardan,atadan deðil de, dýþýmýzdan aktarýlan verilerden, pek çoðu yalan yanlýþkaynaklardan öðrenme ve yürütme yanlýþýna düþülüyor gibi geliyorfakire. Çaðdaþ ve aydýn düþünürlerin anlatýlarýna, öðretilerine gereksi-nimimiz olduðu gerçeðini yadsýmamamýz, bunlarý göz önüne almamýzgerekliliði konumuzdan ayrý. Ancak bunlarýn doðru olduðunu hemen ka-bullenip geçmiþi göz ardý etme, sýrlamanýn ve sýrlanmanýn gerçekleriniöteleme yanlýþýna düþülüyor gibi geliyor fakire.

Yozlaþtýrma amaçlý, asimile amaçlý, yanlý ve yönlü, güya bilgi kay-naklarýndan söz ediyoruz burada. Ve yine ayný amaçlý, uygulamalarý kas-tediyoruz. Ve yine bu kaynaklardan yararlanmama; yolu, salt atadangördüðüyle sürdürme amacý güttüðümüzü de sandýrmasýn sizlere.Ýnancýmýzýn özüyle-saptýrmalarý, âþýklarýn gerçek sözüyle-çarptýrmalarýhenüz tam ayýrt edemeyiþimizin yürekteki sýzýsý bu.

Hiyerarþik düzende de böyle olmuþ durum. Dedelik, babalýk, ocak vetalip iliþkisi. Pirimiz Hünkâr Bektaþ Veli’den gelen o güzelim düzenin vezincirleme yapýnýn bozulduðu, Kalender Çelebi sonrasý dönem, bubozukluk ve kopuklukla sürmüþ günümüze deðin. Her ne kadar bazýocaklarýmýz bu zinciri bozmadan “El ele el Hakk’a” yollarýný yürütmeyeçalýþmýþlarsa da, pek çok ocak ve bu ocaklarýn dedeleri, talipleri uzak-laþmýþlar Serçeþme’den. Kendi baþlarýna, ocak ateþi sürdürmüþler. “Be-nim babam senin babaný döver, benim dedem senin dedenden üstündür”çocukluðu ya da cahilliði sarmýþ Anadolu ocaklarýmýzý.

Ama bilinesi gerçek, hepsinin Anadolu Aleviliði/Bektaþiliði önadý ilebir noktada ve bir ocakta birleþtiðidir ve canlarýmýz bunun farkýna vara-caklardýr besbelli. Çünkü Anadolu Alevi/Bektaþiliði’nin bu güne aktarý-lan düstur ve erkânýnýn ocaðý da, kökeni de Hünkâr Hacý Bektaþ Veliocaðýdýr. Ve bu öðretinin Pir’i de o Hünkâr’ýn ta kendisidir. Felsefeninkökeni ise kadimdendir. Sonunda “Enel Hak” gerçeðini bulmuþ olanfelsefe, Hak’tan beri vardýr. Çünkü kadimde Hak vardýr. Çünkü vardanvaroluþ Hak’tandýr.

Düstur ve Erkânýnýn OcaðýAlevi/Bektaþi felsefe ve inancý; Ýmam Aliyel Murtaza’da, ona yüklediðiyüceliði, “Aliliði”, cüretkârlýðý, akýl ve mantýðý, özüne aktarýr özümser.Ýmam Hüseyin de boyun eðmemeyi, (biat etmemeyi) günümüze taþýr.Selman da “Pak” týr. Mansur da “Hak”týr. Âlem de yerdir, göktür sonsuz-casýna.

Ve çünkü Hünkâr bunu böyle söyler, kadimden aktarýlan sezgisel zin-cirin aktarýcýsýdýr çünkü. Öncesindeki pirlere, âþýklara, ozanlara kulakvermiþ, ve sonrasýndaki âþýklara ozanlara salýk göstermiþtir düþüncemuhabbetinin deryasýný. Himmeti hazýr, keremi var ola.

Bu anlayýþý paylaþmaya çalýþtýðýmýz ocak hizmetlileri ile uzun sürebir araya geldik, 2003 yýlýndan 2004 yýlýnýn Eylül ayýna kadar pek çokkez birlikte muhabbetleþtik söyleþtik ve toplantýlar yaptýk yöremizdekidedelerle, rehberlerle, yol âþýklarýyla.

Isparta yöresi canlarýmýz toplandýk pek çok kez, birlik amaçlý, dirlikamaçlý. Bu muhabbetlerden çýkan bir sonuç var idi. Bir olmak, bir nok-tada birleþmek! Sonuca baðladýk kendimizce bu iþi ve de “doðrusunuyaptýk diye düþünüyorum.” Hep birlikte Hünkâr ziyaretine karar verdik.2004 yýlý Ekim sonunda hep birlikte çýktýk ziyaret yoluna, Hünkâr diyarý-na. Elbette bu ilk ziyaretimiz deðildi pirimize. Önceleri ferdi olarak çokkez yüz sürmüþtük o eþiðe. Ancak bu seferki farklýydý,

Hep Birlikte Hünkâr ZiyaretineHünkâr Hacý Bektaþ Veli evladý ve Postniþinimiz Veliyettin Ulusoy

Efendi’ye önceden haber vermiþtik ziyaret isteðimizi ve buluþma rande-vusunu almýþtýk.

Isparta Hacý Bektaþ Kültür Derneði’nden gece çýktýk yola. SabahýnaHünkâr diyarýna ulaþtýk. Kýsa bir istirahattan sonra Veliyettin Efendi-mizle buluþtuk Hacýbektaþ’ýn giriþindeki evinde.

Sabah kahvaltýsýnda söyleþtik, kendi düþüncelerimizi aktardýk kendi-sine ve akþamýna gönül kurbanýmýzla birlikte uzunca bir muhabbet döne-mi ki, sabahýn beþine deðin. Misafirhanesinde hep birlikte serdiðimizyataklarýmýzda dinledik yeri ve dinlendik. Ertesi gün beraber dolaþtýkHünkârýmýzýn makamýný, Kýrklar Meydaný’ný, Âþýklar Yolu olarak yeniadlandýrýlmýþ Çilehane Tepesi’ni.

Güzel olmuþ yeni yapýlandýrýlmasý oralarýn. Veysel ile Pir Sultan’la,Yunus’la, Mahzuni’yle ve Hünkârýmýzla sazlaþtýk söyleþtik. Deliktaþ’tangeçtik, rahatlattýk gönüllerimizi. Ayný gönül coþkusuyla Hünkâr’a gelen,dost ziyaretçilerle söyleþtik oralarda. Ve ayný haz ve özle ayrýldýk Hün-kâr diyarýndan.

Arabamýzdaki muhabbet gýrla, giderken de gelirken de. Kimler mivardý arabamýzda? Isparta Gönen’den Yunus Emre Türbesi hizmetkârý,Mustafa Özgün Dede; Isparta Merkez Yakaören Köyü (önceki adýÝlavus’tur) Aslanbaba Türbesi hizmetkârý Hüseyin Dönmez Dede;Senirkent Kutup Ýbrahim Sultan Ocaðý hizmetkârý Niyazi Sefer Dede;Merkez Çünür Mahallesi’nden Ýbrahim Eser Dede; Gönen’den MustafaDedenin rehberi, yolun gönül caný Kamil öðretmen; gönlünü bizlerekatýp, rahatsýzlýðý nedeniyle ziyaretimize katýlamayan Yakaören KöyüÝsmail Baba Türbesi hizmetkârý, Turan Oduncu Dede’nin rehberi Zeynelcan; Hacýbektaþ’ tan yöremize gelen Seyit Güvenç Dede’nin Gümüþgünköyümüzdeki rehberi Kadir Tekin can -ki kendisi gittiðimiz arabayý yolarevan edendir- ve Senirkent Þah Ahmet Sultan Ocaðý hizmetkârý Meh-met Turan Dede (fakir) birlikteydik, yoldaydýk, muhabbet gýrla.

Aksaray’da telefon ettik Fikret Otyam Usta’ya, yýllar önce babasý“Mülazým-ý sani Vasýf Bey” (ki Ýsmet Paþa sýtmaya tutulduðunda ona ila-cýný yapandýr ve Paþa’nýn silah arkadaþýdýr.) nam-ý diðer Koca Vasýf tara-fýndan çalýþtýrýlan eczanenin yerini sorduk kendisine. Hayat Eczanesi,ama yeri bilinmemekte tam olarak. O zamandan bu zamana çok deðiþmiþAksaray’ýn anatomisi de. Bulamadýk. Ama adlarýna ve aþklarýna birerdolu aldýk, kulaklarý tekrar tekrar çýnlatýldý Fikret Baba’nýn. Aþk olsunFikret Otyam Baba. Koca Vasýf þad ola.

Ve çok konuþmakta Niyazi Dedemiz. Aþkýndandýr, gönül coþkusun-dandýr. Niyazi Dede’nin çok konuþmasýndan -ki yüreðinden gelmektedir-dolayý bir iddiaya girildi Niyazi Dede’yle Hüseyin Dede arasýnda. NiyaziDede Konya’ya kadar konuþmadan gelirse bir dolu alacak HüseyinDede. Konuþmayý çok seven, þiirlerini bizlerle paylaþmanýn güzelliðin-den kendini alamayan Niyazi Dede sustu ki ne susma. Kendisi içincehennem azabýyd, ama niyetliydi, konuþmayacaktý. Konuþmadý da Kon-ya’ya kadar. Sorulara cevap bile vermedi, mimiklerinin dýþýnda. Saye-sinde bir dolu kazanmýþ olduk Hüseyin Dede’den. Ve aldý Hüseyin Dede.Çok aradýk Konya’da dem satýcýsýný, Tebrizli Þems’i de ziyaret ettiktensonra bulduk. Ve paylaþtýk birer katre yol boyunca. Muhabbet gýrla.

Mürþit Huzurunda Dâr’a DurdukDönüþümüzün ardýndan birlik muhabbetlerimiz devam etti canlarýmýzla.Yöremize davetlemiþtik Veliyettin Efendi’yi. Bizleri ziyareti bir yýl son-raya denk geldi.

Isparta S. D. Üniversitesi’nin düzenlemiþ olduðu Uluslararasý Bekta-þilik ve Alevilik Sempozyumu’na davetli idi. Can dostum Dertli Divaniile birer gün arayla geldiler Isparta’ya. Ýlk günün akþamýnda Divani can-la birlikte Baladýz’da oturduk, dostlarýmýza ve bizlere unutulmayan birgece muhabbeti yaþattý sazýyla sözüyle Divani can. Ve ertesi günür ak-

SERÇEÞME’NÝN BÝR ABDALI

Hep Birlikte Pir Yolunda, Özümüz Yumaya Geldik.Mehmet Turan

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 10

Page 11: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

11Ocak 2006

SERÇESME¸

þam Veliyettin Efendi de geldiðinde berabersürdürdük muhabbeti Gönen’de. Gece Divanigardaþý yolcu ettik Ankara’ya. Sempozyumbitiminde Veliyettin Efendi, iki gün daha konu-ðumuz oldu.

Ve Gönen Cemevinde önceden hazýrlýðýnýyaptýðýmýz cemimizi gerçekleþtirip, PirimHünkâr Bektaþ Veli adýna, Mürþidimiz Veliyet-tin Efendi huzurunda kendi ocaklarýmýzýn hiz-metini yürütme desturunu alýp, birlikte görgü-den geçtik. Özümüzü dâr’a diktik canlar huzu-runda. Gönen Yunus Emre Ocaðý Dedesi Mus-tafa Özgün, Yakaören Aslanbaba Ocaðý DedesiHüseyin Dönmez, Yakaören Ýsmail Baba OcaðýDedesi (önceki ziyaretimize katýlamayan caný-mýz) Turan Oduncu, Senirkent Kutup ÝbrahimSultan Ocaðý Dedesi Niyazi Sefer ve SenirkentÞah Ahmet Sultan Ocaðý Dedesi, fakir MehmetTuran. Gönül birliði ile gerçeðe, hüü!

Cemimizin ertesi günü Veliyettin UlusoyEfendi’yi, en kýsa zamanda yeniden muhabbet-leþebilmek dileðiyle, bir dahaki görgü dönemi-mize deðin uðurladýk Ankara’ya.

Bu gönül birliði ve görgü hizmetimizinhemen arkasýndan, yaralandý yüreðimiz.O güzelliðin üç ay sonrasýnda Hakk’a

uðurladýk 79 yaþýnda Niyazi Sefer Dede’yi. Yaþýnýn ve yaþadýklarýnýn farkýnda olan,

Alevi-Bektaþi yolaðýnýn gerçekçi felsefi yapý-sýna vakýf, bilinçli bir can idi Niyazi SeferDede. Canlarla paylaþtýðý muhabbetlerini þiir-lerine dökmüþtü. Ve kitabýna adýný veren þiirin-de þöyle sesleniyordu Dedeoðlu:

Ýnsan okunacak kitap,Oku okuyabilirsen.Bu söz cahillere hitap,Oku okuyabilirsen.

Ýnsan ilmin deryasýdýr,Kâinatýn aynasýdýr,Dört kitabýn atasýdýr,Oku okuyabilirsen.

Bu âlem insana yardýr,Ne ararsan insandadýr,Ýnsan baþtan baþa sýrdýr,Oku okuyabilirsen.

Cehalet en büyük derttir,Gaye kendini bilmektir,Ýlim tükenmez servettir,Oku okuyabilirsen.

Ýnsan Hak’ka giden kapý,Özünde ara bul Hakk’ý,Dedeoðlu sen de okuOku okuyabilirsen.Gönül onunla daha çok muhabbet dönemi

geçirmek, dem sürmek isterdi muhakkak, amaHak’ka yürüdü Niyazi Dede; adý ve dizelerikaldý yadigâr.

Kitabýndan bir þiiri daha süslesin yazýmýzýnsonunu. Aþk ile Niyazi Dede, aþk ile canlar.

Softa bizi halka kötü tanýtma,Ýnsanlýk yolunun türabýyýz biz.Batýl mezheplerle halký uyutma,Tanrý’nýn konuþan kitabýyýz biz.

Dinin sýrlarýna dahi vakýfýz,Gerçek insanlýkta Ali þahýmýz,Batýl inanç ile yatýp kalkmayýz,Ýnsanlýk yolunun imamýyýz biz.

Ýnsanlar duvara secde eder mi?Tavaf için boþ binaya gider mi?Dedeoðlu insan gönül yýkar mý?Hakk’ýn mukaddes bir binasýyýz biz.

Selmanpakoðlu’nu Anlamak Ne Zor

Ali Balkýz

22 ÞUBAT 2006 günü ATV’de “Siyaset Meydaný” adlý tartýþma programýnýn konusu; “Aleviler veAlevilik” idi. Programa davet edilenlerin kimler olduklarý, hangi duyarlýlýklarla seçildikleri ve nelerkonuþtuklarý elbette önemliydi. Zira bu program, 24 Eylüle 1994 tarihindeki “Siyaset Meydaný”nýn15 yýl sonraki tekrarýydý sanki. Alevilerin; sorunlarýnýn, taleplerinin ve özlemlerinin dillendi-rilmediði, daha çok kimin Müslüman olduðuna dair yarýþmanýn yaþandýðý bir program oldu bu da.

15 yýl önceki Siyaset Meydaný’nýn konuklarýndan olan Ýstanbul Belediye Baþkaný, bugün Tür-kiye’nin Baþbakaný’dýr. O gün Karacaahmet Dergâhý’nýn duvarlarýna dozerlerle dayanýrken;“Burasý Hayvan Kesme Yeri” diyordu, bugün ise “Cümbüþevi” diyor. O gününün Ýzzettin Doðan’ýbugün biraz daha ilerlemiþ olmalý ki; Alevilik sýfatýnýn önüne “Ýslâm” sözcüðü ekledi. “AleviÝslâm” diyor. Neye dayanarak, hangi gerekçelerle, hangi tarihsel, sosyolojik, teolojik, felsefi olgu-larla olduðu meçhul... Daha doðrusu kendine göre.

O gün Süleyman Ateþ vardý programda, bugün ise Lütfi Doðan. Gelecekte de Ali Bardakoðluolacak. Zira Alevilik ve Aleviler hakkýnda hüküm yürütmek Diyanet Ýþleri Baþkanlarýmýzýn aslî (!)görevlerindendir. Gerçek amaçlarýnýn ne olduðu malûmdur. Lütfi Doðan hiç gizlemedi niyetini:“Ýslâmiyet’te namaz ve oruç esastýr, Alevilikte de bunu saðlamak lazýmdýr.” dedi. Onun için olmalý;Hacýbektaþ Dergâhý’nýn kalbindeki Osmanlý Camisi az geliyor olmalý ki; Hacýbektaþ’ta yeni bircami yaptýrmak için para topluyor millet. Kayseri’nin ve Ardahan’ýn Alevi yerleþim bölgelerineyeni yeni camiler inþa ediliyor. Alevi köylerine ses düzenekleriyle naklen ezan sesleri yayýnlaný-yor.

Hâl böyleyken; 22 Þubat tarihindeki “Siyaset Meydaný”nýn konuklarýndan biri olan Sn.Selmanpakoðlu (Belediye Baþkanýmýz) ne diyor? Üstelik Alevilik-Ýslâmiyet iliþkisi sorulmuþken.Þunlarý diyor:

“Almanya-Türkiye Alevi Federasyonlarý ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneði, Aleviliði kendi-lerinin temsil ettiklerini söylediler. Alevilik Ýslâm dýþýdýr dediler. Ben görüþmeler yaptým. ÞakirKeçeli ve ADD ile açýklama yaptýk. Türkiye’nin bölünmez bütünlüðüne dikkat çektik. Basýndayer aldý. Avrupa’da Heterodoksi dediler. Tüm bunlar ABD, Irak’ý iþgal ederken oldu. Aralýk2004’te AB, Aleviler azýnlýktýr dedi. Alevilik Ýslâm dýþýdýr diyenler demeliler ki; biz TC’yebaðlýyýz. Atatürk’le onun resimleriyle sorunumuz yoktur.” Selmanpakoðlu, kendisine öyle bir soru sorulmamýþken, tartýþmanýn bütünü içerisinde de bu

konu hiç gündeme gelmemiþken; üstelik suçladýðý örgüt temsilcilerinden herhangi biri de stüdyo-da deðilken; neden ýsrarla ýsýtýp ýsýtýp bu konuyu gündeme getirir? Ayrýca bilmez mi ki, adýný andýðýörgütlerin, Atatürk’le, onun ilkeleri ve devrimleriyle asla bir sorunlarý yoktur. Atatürk onlar içinantiemperyalist Kurtuluþ Savaþýnýn bir numaralý önderidir. Hilafeti tarihin çöplüðüne atan kimse-dir. “Kul” yerine “Yurttaþ” sýfatýný hâkim kýlandýr. Aleviliðin Ýslâm içi mi olduðu, olmadýðý mý yada ne denli etkilendiði konusu ise akademik bir konudur. Bu tartýþmaya karþý çýkmak yerine özen-dirilmelidir.

Durum bu iken; Sayýn Belediye Baþkanýmýz tüm Türkiye’ye seslenme olanaðý bulmuþken;konu da “Alevilik ve Aleviler” iken, ve de Hacýbektaþ ilçesinin onca sorunu varken, en önemlisi de;o suçladýðý örgütler; “Hacýbektaþ Dergâhý Hacýbektaþlýlara býrakýlmalýdýr.” diye kampanyalar dü-zenlerlerken; neden bunca sorunu (Diyanet Ýþerli Baþkanlýðý’nýn durumu, laiklik, zorunlu din der-sleri, Alevi köylerine cami yapýlmasý, Hacýbektaþ’a yeni yeni camiler yapma giriþimleri, vb) gün-deme getirmek yerine, Aleviler arasýndaki tartýþmalarý, “fýrsat bu fýrsat” deyip gündeme getirir?

Sahi amacý nedir?Kime hizmet etmektedir?Kime?Hemen yanýnda oturan; “Ýslâmiyet’te namaz ve oruç esastýr, Alevilikte de bunu saðlamak

lazýmdýr.” diyen Lütfi Doðan’a dönüp: “Hocam, önerinizi saygýyla karþýlýyoruz. Çok teþekkür ede-rim. Üstü kalsýn. Ama bilin ki biz Aleviler var olduðumuzdan bu yana hiç camiye gitmedik, hiç Ra-mazan orucu tutmadýk, bizim cemevimiz var, cem yaparýz, Muharrem orucu tutarýz.” diyeceðine,bunun yerine Alevi örgütlerine saldýrýyor. Bunu nasýl açýklayabiliriz? Nasýl yorumlayabiliriz? Nasýlanlayabilir, kabullenebiliriz? Aslýnda Sn. Baþkaný þu iki yýllýk icraatlarýndan tanýyoruz. Bir üç yýldaha da tahammül edeceðiz. Tabii bu orada Fetullah Gülen’e, Mehmet Þevket Eygi’ye, NamýkKemal Zeybek’e, Mehmet Aðar’a Dostluk ve Barýþ Ödülü vermezse!..

“Sözüm meclisten dýþarý” Hünkâr diyordu ki; “Ev içindeki düþmandan kork.”Hep korkageldik.Korkmayý sürdürelim.Zira korkmayan önlem almaz. Dost kim, dost görünen kim ayýrt edemez. Bu vesileyle bir kez daha gördük ki; Siyaset Meydaný ayný Siyaset Meydaný, Ali Kýrca ayný Ali

Kýrca...Tek yanlý, devlet (sistem) yanlýsý, resmi görüþ sahibi kiþilerin propaganda taarruzu, asimilasy-

on gayreti devam ediyor Siyaset Meydaný aracýlýðýyla. Konu buraya gelmiþken; henüz test yayýnlarý aþamasýnda olan Su, Düzgün ve (ve hatta) Cem

TV’nin kýymetini bilelim. Bu kanallarda kimse bizleri birbirimizle kavga ettirmeyecek. Tuzaksorularla, söz kesmeler, azarlamaya varan tavýrlarla olumsuz resimler vermeye zorlamayacak.

Bu kanallar henüz doðum aþamasýndayken bile holding medyasýnýn “Aleviler ve Alevilik”konusuna ilgi duymalarý bilelim ki yol kesme, izleyici çekme gayretlerinden baþka bir þey deðildir.

Hünkâr diyordu ki:“Ev içindeki düþmandan kork.”

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 11

Page 12: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

12 Sayý 18

SERÇESME¸SERÇESME¸

Ýran islamiyeti kýlýç zoruyla kabul etmiþti. Ýsla-miyet öncesi çeþitli inançlarýn ve kültürlerinharmanlandýðý tarihsel bir birikimin zengin-liðine sahipti. Ýsa’dan önce yedinci ile onuncuyüzyýl arasýndaki bir dönemde doðmuþ olan

Zerdüþtlük Ýran’da yaygýn bir kabul görmüþtü. Zer-düþt anlayýþýna göre, insanýn kutsal görevi dünyaüzerinde toplumsal adaleti saðlamak yolunda çabagöstermesidir. Ýnsan iyi ile kötünün ezeli savaþýmýiçerisinde hapsedilmiþtir. Yaþarken gösterdiði düþün-ce, söz ve davranýþýna göre, insan, cennetin ya da cehennemin sonsuz-luðuna gidecektir.

Ýran’da doðup geliþen bir baþka dinsel-siyasal hareket de Mazdak-çýlýktýr. Ýsa’dan sonra 5. yüzyýlýn baþlarýnda Sasani soylularýna karþýHorasan’lý Mazdak’ýn liderliðinde bir isyanla baþlayýp, soylularýn mü-cevherlerini meydanlara yýðýp yakan bu hareket, kötülüklerin mal mülk,zenginlikten kaynaklandýðýný öne sürerek bir tür ilkel komünizmi savun-muþlar ve bu inançlarýný bir süre de hayata geçirmiþlerdir

Gerek Zerdüþtlük, gerekse de Mazdakçýlýk, daha sonra Ýslam içeri-sinde geliþen bâtini tarikatlarýnýn felsefi içeriðine önemli katkýlar saðla-mýþlardýr.

Araplar Ýslamiyeti kýlýç zoruyla yayýyorlar ve çok kan döküyorlardý.Ýran’da çok kan dökülmekle de kalmadý, Ýran kentleri yaðmalandý,kütüphaneler ateþe verildi, sanat eserleri tahrip edildi. Ancak köklü vezengin bir kültürü olan Ýran, Ýslamiyet üzerinde etkisini gösterdi.

Ýranlýlar daha çok Ýslamiyet içindeki hâkim mezheplere karþý olanmezhep ve anlayýþlara yakýnlýk duyuyorlar ve bu tür mezhep ve anla-yýþlarda kendi kültürel varlýklarýný koruyabiliyorlardý. Hüseyin evladýnýSasanilerin varisi sayýyorlar, Ehlibeyt’in hakkýný korumak için Araplaradireniyorlardý. Ali’nin oðlu Hüseyin’in son Sasani hükümdarý Yezdi-cur-d’ün kýzýndan olan çocuklarýný Ýranlýlar, Abbasilere karþý harekete zor-luyorlardý. Bunu bilen Abbasi halifesi Me’mun, Ali oðullarýndan AliRýza’yý kendinden sonra halife olmak üzere veliaht yapýp kýzýný da ona ,ama daha sonradan Ali Rýza’ya zehirli üzüm yedirerek öldürdü.1

Özellikle Ýran, Hint, Yunan, Yahudi ve Hýristiyanlýk fikir ve akýmla-rýnýn karþýlýklý etkileþimleri, sonradan Ýslamiyet’in de gelmesiyle ula-þýlan yeni sentezler, bu bölgede tasavvuf düþüncelerinin doðmasýna vekýsa zamanda yaygýnlaþmasýna neden oluyordu. Iran önce Yunan, dahasonra Roma ve Bizans’la, çok sýký siyasal, sosyal ve ticari iliþkiler içeri-sindedir. Yüz yýllar boyu süren bu iliþkiler karþýlýklý kültür etkileþimleri-ni de birlikte getirmiþtir. Köprülü bâtýni kültürünün bu sentezlerden doð-duðunu yazmaktadýr.2

Bâtýnilik (Ýslam rasyonalizmi), varlýklarý zamanýn müspet bilimlerineuygun olarak yorumluyordu. Batini görüþüne göre her þeyi yöneten akýl-dýr. “Ýnsan-ý kâmil” denilen üstün bir akýl vardýr. Peygamber bir “insan-ýkâmildir”. Peygamberin mucizesi yoktur. Kuran Tanrý’nýn deðil, Pey-gamber’in sözleridir. Peygamber’in aklýnýn dýþa vurumudur. Peygamber,Cebrail dedikleri akýldan taþan bilgileri anlatým biçimine sokmuþtur.“Þüphesiz Kuran bir elçinin sözüdür”3 ayeti de bunun kanýtýdýr. Pey-gamber halký yönetmek için akýldan taþan bu bilgileri zâhiri bir biçimesokmuþtur. Bâtinilikte dýþ görünüþ çirkindir. Ýslamýn dýþ görünüþü deçirkindir. Aslolan bâtýndýr, zâhir deðil.

Bâtýnilik Arap istilasýna bir tepkidir ve o yüzden de Ýranlýlar ve Türk-ler arasýnda yaygýnlaþmýþtýr. Son derece gizli olarak çalýþtýklarý için,Batýniler kendi aralarýnda çok sýký kurallar ve denetim kurmuþlardýr. Ehlisünnete karþý olduklarý için hep yasaklanmýþ, kötülenmiþlerdir. Kimikoþullarda da bu baskýlardan kurtulmak için Ýslam akidelerine baðlý yenisentezler oluþturmuþlardýr.4

Çoðunluðu Sünni olan Ýran’da, Þiiliði resmi din olarak kabul ettirenÞah Ýsmail, daha çok Türkmenler arasýnda etkiliydi. Kendisi de bir Türk-men olan Þah Ýsmail, Türkçe nefesleriyle Horasan’dan Anadolu’ya, ora-dan Balkanlara kadar, Türkmen boylarýný etkilemiþti. Bu gün de Alevigeleneðinin içinde Hatayi olarak bilinen Þah Ýsmail’in önemli bir yerivardýr. Mistik kiþiliðiyle 12. Ýmam’ýn habercisi olarak kabul görüyordu.Ortodoks Þiiler onu Þii saymazlar. Çünkü onun bâtýnilik kültüründenkaynaklanan sufi yaklaþýmlarýnýn Arap kökenli ortodoks Þiilikle bað-daþýr yaný yoktu. Dönemin pek çok siyasal-toplumsal hareketle önderigibi, Þah Ýsmail’in de Ehlibeyt kanýndan geldiði söylenir.

Bugünkü Ýran Þiiliði Þah Ýsmail’in yeðeni Abbas (1588–1629) döne-minde biçimlenmiþtir. Abbas, Safavilerin baþkentini Tebriz’den

Isfahan’a taþýdýktan sonra, Türkmen etkisi azalýrken,Arap kökenli Þii mollalarýn yönetimde etkisi artmayabaþladý. Mollalar kadýlýk yapýyor, evlilik-boþanmaiþlerine bakýyorlar, halka dini inançlarýnda önderlikediyorlardý. Mollalar yönetimde etkileri olan, mülksahibi, bir tür ruhban sýnýfýný oluþturuyorlardý.

Abbas güçlü bir merkezi hükümet kurdu. Tahtýnýngeleceðini güvenceye almak için, büyük oðlunu öl-dürdü, ikinci oðlunun gözlerini oydu.

Abbas’ýn torununun torunu, Þah Sultan Hüseyin,mollalarýn desteði ile tahta oturdu. Ama gene mollalarýn desteðindekiisyanla devrildi. Bu kargaþadan yararlanan Sünni Afganlar Ýsfahan’ý elegeçirip kenti yaðmaladýlar, Þah Sultan Hüseyin’i yakalayarak öldürdüler.Safavi hanedanlýðý böylece son bulmuþtu (1722). Anarþi ve kargaþa için-deki Ýran’da mollalar da etkisizleþmiþti. Ancak yüzyýlýn sonuna doðruyeniden güç kazanmaya baþladýlar. On dokuzuncu yüzyýlda güçleri yeni-den þahlarý devirecek düzeye ulaþmýþtý.

Kýrk sekiz yýllýk yöntemi sýrasýnda Ýngiliz þirketlerine, Yahudi ban-kerlere ülke kaynaklarýný rehin veren Nasýr Aldin, tütün tekelini Ýngiliz-lere verince, Molla Hasan Þirazi’nin boykot çaðrýsýna, Hýristiyan veYahudiler de dâhil, bütün Ýran halkýnýn yanýnda, Þah’ýn eþleri de uymuþ,tekel sözleþmesi iptal edilmiþtir (1891). 1906’da kabul edilen Anayasave ilk parlamento yine bu mollalarýn desteði alýnarak gerçekleþtirilmiþtir.

1798’de Napolyon Mýsýr’ý iþgal ederken Ýngiltere’nin Hindistan sö-mürgesine göz koymuþtu. Bu nedenle de Ýran onun için önemli idi. RusÇarý ile de anlaþarak, Çardan destek sözü almýþtý. Ancak, Ýngiltere, özel-likle Ýran Körfezini çök önceden güvence altýna almýþtý. Ama Napol-yon’un bu manevralarýna karþý Ýran ile yeni bir anlaþma imzalamayý daihmal etmedi (1801). Ýran’ýn Ýngiltere’den yana tavýr almasý karþýlýðý,Ýngiltere Ýran’a askeri ve teknik yardým yapacaktý.

Bu arada misyonerler de Ýran’da boþ durmuyorlardý. 1811’de DoðuHindistan Þirketi’ne baðlý kilise temsilcisi Henry Martyn önderliðindebir grup Þiraz’da ilk misyonerlik üssünü kurmuþ ve Ýncil’in Acemce’yeçevrilmesine baþlamýþlardý. ABD misyonerlerinin de bu bölgeye ilgisiayný döneme rastlar. Ýlk ABD misyonerlerinin Ýran’a geliþ tarihi 1834’tür.Amerikalý misyonerler 1871’de okul ve hastane açmaya baþladýlar. Ana-dolu, Ýran, Suriye ve Filistin’de faaliyete geçen misyoner okullarý, önceMüslüman olmayanlarý (Ermeni, Rum, Yahudi, vb) eðitiyorlardý, dahasonra Müslüman çocuklara da bu okullarýn kapýsý aralandý.

On dokuzuncu yüzyýlýn baþýndan beri Ýran Rusya ve Ýngiltere arasýn-da çýkar alaný olarak paylaþýlmýþ, kapitülasyon haklarý saðlamýþlardý. Buayrýcalýklar sonucu, Avrupa mallarý Ýran pazarýný istila etmiþti. Ýran yerlisanayi yok edildi. Ýran’dan Avrupa’ya afyon, pamuk ve halý ihraç edile-biliyordu. l850’lerin sonlarýna doðru, Hindistan ile Ýngiltere arasýndakiiletiþimi kolaylaþtýrmak için Ýngilizler Ýran telgraf tekelini ele geçirdiler.1847’de Ýngiliz Baron Julius de Reuter, demiryolu, tramvay, maden iþlet-mesi, bütün sulama iþleri, ulusal bir banka ve öteki sanayi iþletme hakla-rýný almýþtý. Þah’ýn eþinin baþýný çektiði ulema buna karþý direndi, buayrýcalýklarý veren Baþbakan Mirza Han istifa etmek zorunda kaldý. Amabu tür direniþler kalýcý sonuçlar veremiyordu. Yüzyýlýn sonuna doðruÝran ekonomisini tümüyle denetim altýna alan Ýngiltere ve Rusya, politikgeliþmeleri de tümüyle belirler hale gelmiþti.

1908’de Ýran’da petrol bulundu. 1909 yýlýnda Anglo-Iranian Petrol-eum Company (Ýngiliz-Ýran Petrol Þirketi) kuruldu. Petrol Ýngilizlerineline geçmiþti. Ýngiltere’ye karþýtý gös-teriler düzenledi. Ýngiltere’ye karþýAmerika’dan ve Rusya’dan yardým is-tendi. Rusya devrim öncesi kargaþasýnýyaþýyordu, Amerika ise, bölge politika-sýný Ýngiltere politikalarýnýn yedeðindegeliþtiriyordu.

Ýran toplumunda mollalarla esnaf vesanatkârlar iç içe yaþýyordu. Akrabalýkiliþkilerinin yanýnda, ekonomik vetoplumsal iliþkiler de bu kesimleri bir-birlerine yaklaþtýran nedenlerdi. Çarþý-cýlar (bazarî) adý verilen bu kesimler,Ýran’ýn politik yapýsýnda da önemli roloynamýþlardýr. Ýran’ýn Anayasasý veparlamenter sisteme geçiþi bu grubun

Humeyni RadikalizmiBölüm – I

Vahap Erdoðdu

Lanet olsun bu dünyayaLanet olsun þu zamanaLanet olsun bu yazgýya

Þu yabanýl Araplar beni zorlaÝslam yapmak için geldiler.

Firdevsi, Þahname

Mus

addi

k, h

apis

te to

runu

yla

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 12

Page 13: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

13Ocak 2006

SERÇESME¸

liberallerle birlikte harekete geçmesiyle gerçekleþmiþti. Musaddýk’ýnUlusal Cephesi de laikler, liberaller, komünistler ve çarþýcýlarýn birlikteoluþturduklarý bir hareket olacaktý.

1921’e doðru Ýran tam bir kargaþa içerisindeydi. Ýngilizler Bolþevikdevriminin Ýran’a uzanacaðý korkusuyla, Kazak askerleri komutaný A-lbay Rýza’yý Tahran’a yönelttiler. Tahran’da hükümeti düþüren Rýza, yenioluþturulan ordunun komutaný oldu. Baþkaldýran Kürt ve Arap aþiretleri-ni ezdi. Kýsa sürede baþbakanlýða yükselen Rýza, 1925’in sonunda parla-mento Türk kökenli Kaçar Hanedanlýðý’na son verince, Þah unvanýnýaldý. Rýza’nýn Þahlýðýna kadar uzanan yolun açýlmasýnda da mollalarýnetkili olduklarýný belirtelim. Ülkenin iki büyük dini lideri Rýza’ya itaatetmenin “dinsel görev” olduðu fetvasýný vermiþlerdi.

Oysa Rýza Þah’ýn kafasýnda çok baþka þeyler vardý. Kapý komþusuTürkiye’nin yeni atýlýmlarýný hayranlýkla izliyordu. Ýki ülkenin karþýlaþ-týklarý sorunlarda da benzerlikler vardý. Rýza Þah da ülkeyi kargaþadankurtarmýþtý. O da monarþiyi yýkarak parlamenter demokrasi sisteminigerçekleþtirmek istiyordu. Ýran da Türkiye gibi, yabancýlarýn etkisindenkurtulmuþ, baðýmsýz bir ülke, Arap kültüründen arýnmýþ kendi kültürünüyaþayan, geliþtiren bir ülke olmak istiyordu. Ýran da Türkiye gibi, Batýlýbir topluma dönüþünce, yaþamakta olduðu bütün sorunlardan kurtulabi-leceðine inanýyordu.

Rýza Þah önce güçlü bir ordu kurdu. Ardýndan hukuk sistemini deðiþ-tirerek mollalarýn kadýlýk olanaðýný ortadan kaldýrdý. Avrupa hukuk siste-minin kabulü ile mollalar yalnýzca evlenme ve boþanma iþleri, vb gibi iþ-lerle yetkili olacaklardý. Böylece mollalarýn çok önemli bir ekmek kapýsýkapatýlmýþ oluyordu. Kadýnlarý erkeklerle eþit kýlan yasalar, Müslümanolmayanlarý Müslümanlarla eþit sayan yasalar, zorunlu soyadý yasasý(kendisi Pehlevi soyadýný aldý), dini vakýflarýn denetimi, gelirlerinin dev-lete bildirilmesi zorunluluðu, ruhban sýnýfýnýn önemli gelir kapýlarýnýkapamýþ oluyordu. Bu durum, yoksulluðun aðýr bastýðý mollalardan olu-þan bir iþsizler ordusu yaratmýþtý.

1935 yýlýnda Avrupalýlar gibi giyinme zorunluluðu, mollalarýn sarýk-lý cübbeli dýþarýda dolaþmalarýnýn yasaklanmasý, Kâbe’ye hac ziyaretininyasaklanmasý, ardýndan da kadýnlarýn çarþafla sokaða çýkma yasaðý, mol-lalarý sokaða dökmek için yeterli neden olmuþtu. Rýza Þah, bu direniþlerizor kullanarak bastýrýyordu.

Rýza Þah daðýlýp parçalanmakta olan Ýran’ý bir ulus devlet halinegetirmek için büyük çabalar gösteriyordu. Çay ve þekere tekel koydu.Sanayileþme çalýþmalarý baþlattý, demiryolu aðýný geliþtirdi, saðlýk veeðitimde önemli reformlar gerçekleþtirdi. O zamana dek ilköðretim dinadamlarýnýn elinde idi ve ilköðretime Kuran öðretimi ile baþlanýyordu.Ülkedeki tüm yabacý okullarý devletleþtirdi. Kadýn ve erkeklerin eþit ko-þullarda ve birlikte eðitim gördüðü ilk üniversiteyi açmýþ, eðitim içinyurtdýþýna öðrenciler göndermiþti. Ýlköðretimin zorunlu hale getirilmesi,kýz ve erkek çocuklarýn ayný sýnýfta birlikte eðitim görmeleri, yine RýzaÞah tarafýndan gerçekleþtirilmiþti. 1930’larýn sonuna doðru kentlerinçoðu elektriðe kavuþmuþtu.

Ancak okuma ve yazmayý bir Kazak subayý iken, kendi kendineöðrenmiþ olan Rýza Þah’ýn uygulamaya koyduðu ulusalcý politikalar,Ýngiltere gibi, Ýran’da büyük çýkar aðlarýný kurmuþ olan ülkeleri rahatsýzediyordu. Ýngiltere’nin baskýsýna karþý ABD’nin desteðini saðlamak için,ABD petrol þirketi Standard Oil’e imtiyazlar vermesi de Rýza Þah’ý kur-tarmaya yetmedi. Almanya’dan destek saðlama arayýþýna girdi, baþarýlýolamadý. Sonunda, Alman yandaþlýðý gerekçe gösterilerek, Ýngiltere tara-fýndan tahttan indirildi ve Güney Afrika’ya sürgüne gönderildi. Yerineoðlu Rýza oturtuldu.

Yeni Þah Ýngilizlerin her dediðini yapan bir kukla olmaktan öte gide-miyordu. Ýran halký açlýk ve yoksulluk içinde yaþarken, dünyanýn enkârlý þirketi olarak Ýran’ýn petrolünü dünya pazarýna süren Anglo-IranianPetrol Þirketi imtiyaz alanlarýný daha da geniþletmek için hükümetlerideðiþtiriyor, parlamentoyu isteði doðrultusunda yapýlandýrabiliyordu.Ýranlý yetkililer petrol rafinelerine giremiyor, hesaplarýný, defterlerinidenetleyemiyor, petrol alanlarýnýn yakýnýna bile yaklaþtýrýlmýyorlardý.

1945’de Azerilerin bir bölümü baþkaldýrarak Sovyet sistemine geç-meleri, 1946’da Kürtlerin devlet kurma giriþimleri, Ýran’da ulusalcýduygularý kabartmýþ, Ýngiliz-Amerikan kuklasý konumundaki Þah’a karþýtepkileri artýrmýþtý. Musaddýk’ýn önderliðinde ulusalcý güçlerin artan et-kinlikleri karþýsýnda Ýngilizler, fazla direnememiþlerdi.

Ýran ulusalcýlarý Ulusal Cephe adý altýnda Musaddýk önderliðindeiktidara geçince petrolü millileþtirmiþti. Bu olay, yalnýzca Orta Doðudadeðil, bütün dünyada emperyalizmin yeni stratejisinin de ilk adýmý olu-yordu. Amerikan Merkezi Haberalma Örgütünün (CIA) darbeler ve sui-kastlar zincirinin ilk halkasý, Musaddýk’ýn traji-komik bir darbeyle ikti-dardan uzaklaþtýrýlmasý ile baþlayacaktý. Olayýn bir baþka yaný da, Hu-meyni iktidarýnýn ilk tohumlarýnýn bu dönemde atýlmýþ olmasýydý.

Bundan sonrasýný CIA belgelerine dayanarak hazýrlanmýþ ABD kay-naklý kitaplardan özetleyerek verelim:

15 Aðustos 1953 gece yarýsý. SarayMuhafýz Alayý Komutaný NimetullahNasiri cebine koyduðu Þah’ýn Musad-dýk’ý azleden mektupla birlikte birkaçaskeri kamyon dolusu askerle Genel-kurmay Baþkaný Taki Riyahi’nin otur-duðu evin kapsýný çaldý. Evde hiç kim-se yoktu. Albay cipine bindi, Musad-dýk’ýn evine yöneldi. Demokratik yol-dan iktidara gelmiþ olan BaþbakanaÞah’ýn azil emrini teblið edecek, eðeruymaz ise, onu tutuklayacaktý.

Albay Nimetullah bunlarý kendi ba-þýna kotaracak yetenekte birisi deðildi.Bu plan CIA ve Ýngiliz Gizli Servisininaylarca önceden baþlayan çalýþmala-rýnýn uygulamaya konulmasýydý. Darbe ABD Baþkaný Eisenhower veÝngiltere Baþbakaný Churchill’in ortak emirleriyle planlanmýþtý.

Geçtiðimiz yüzyýlýn baþýndan beri Ýngiliz Ýran Petrol Þirketi (AIOC)Ýran petrolünün üretimi ve pazarlamasý konusunda tekel kurmuþ bulunu-yordu. Ýngiltere’nin dünyadaki bu en karlý þirketi Musaddýk tarafýndanulusallaþtýrýldý. Hemen ardýndan Ýran Körfezinde Ramadan’daki ayný þir-ketin dev petrol rafinerisini de kontrol altýna aldý. Ýngilizler çýlgýna dön-düler. Önce Uluslararasý Mahkeme’den ve Birleþmiþ Milletler’den Mu-saddýk’ýn cezalandýrýlmasýný istediler. Ardýndan donanmayý Ýran Körfe-zi’ne gönderdiler, daha sonra da Ýran ekonomisini felce uðratacak ambar-go uyguladýlar.

Halkýnýn gözünde bir ulusal kahraman olan Musaddýk inatla direndi.Ýngiltere Ýran’ý iþgal etmek istedi, ABD Baþkaný Truman’dan destek ala-mayýnca bu planýndan vazgeçmek zorunda kaldýlar. Ýki seçenek kalmýþtý,ya Musaddýk’ý kabul edecek ya da bir darbe ile iktidardan uzaklaþtýra-caklardý.

Ýngiliz ajanlarý darbe için harekete geçti. Bunu öðrenen MusaddýkÝran’daki Ýngiliz Büyük Elçiliði’ni kapattý. Bütün Ýngilizler Ekim1952’de sýnýr dýþý edildi. Yeniden Truman’a baþvuran Ýngilizler darbeyiCIA ile birlikte gerçekleþtirmek istediler, ancak Baþkandan yine destekgörmediler.

Kasým 1952’de Eisenhower baþkan seçilince iþler deðiþti. Seçimkampanyasý sýrasýnda Ýngiliz Gizli Servisi’nin yöneticilerinden Christop-her Montague Woodhouse, CIA ve Dýþiþleri ile görüþmek üzere ABD’yegitti. Oradaki görüþmelerinde gerçek gerekçelerini gizleyerek, Ýran’ýnkomünist rejime kaydýðýna muhataplarýný inandýrmaya çalýþtý. Wood-house beklediðinden de yüksek bir baþarý saðlamýþtý. Yeni yönetiminDýþiþleri ve CIA’nin baþýna geçecek olan Dulles kardeþler bu söylenen-lere inanmaya hazýrdýlar. Onlara göre ABD saflarýnda kararlýlýkla saf tut-mayanlar düþman saflarýnda yer almýþ sayýlýrdý. Geniþ petrol rezervleri,Sovyetlerle olan uzun sýnýrlarý, güçlü bir komünist partisi ve ulusalcý birbaþbakanýyla Ýran, kýsa sürede komünizmin kucaðýna düþebilirdi.

Ocak 1953’te Eisenhower Beyaz Saray’da göreve baþlayýnca, Dulleskardeþler ilk iþ olarak Musaddýk’ýn devrilmesini gündemlerine aldýlar.Bu hükümet darbesi konusunda CIA için de bir ilk olacaktý. Operasyonugerçekleþtirmek üzere, Orta Doðu konusunda oldukça deneyimli CIA’nýnAsya ve Orta Doðu bölümü Þefi, Baþkan Theodore Roosevelt’in torunu36 yaþýndaki Kermit Roosevelt görevlendirildi.

Temmuzda Beyrut’a uçan Roosevelt, oradan araba ile Suriye ve Irakçöllerini aþarak Ýran sýnýrýnda içeri girdi. Ajanlarý tarafýndan kiralanaTahran’daki bir villada iki hafta sýký bir çalýþma yaptý. Ýngilizlerin dahaönceki çalýþmalarý sonucu basýndan, subaylardan, politikacýlardan, yer-altý dünyasýndan ve mollalardan oluþan bir þebekeyi hazýr bulmuþtu. CIAbunlara aylýk maaþ ödüyor, karþýlýk olarak da hemen her gün Musaddýk’ýsuçlayan yalan haber üretiyorlardý. Þah’ýn Musaddýk’ý azlettiði, yerineEmekli General Fazullah Zahýdi’yi atadýðý haberlerini yaydýlar. CIAZahidi’ye 100 bin dolardan fazla para vermiþti. Sokak serserilerine elle-rine tutuþturulan Þah fotoðraflarýyla Musaddýk’a karþý, Þah lehine sokakgösterileri düzenletildi. Basýndaki Musaddýk karþýtý yazýlar artmayabaþladý. Yazýlarda Musaddýk’ýn yalýzca komünist eðilimde olmadýðýný,tahta göz diktiði, Ýsrail’in desteðinde ve hatta Ýngilizlerin adamý olduðuyolunda doðrudan CIA tarafýndan hazýrlanan haberler iþleniyordu. Buhaberlerin imalatçýsý Richard Cottam o günleri anlatýrken Tahran’dakigazetelerin beþte dördünün kontrolleri altýnda olduðu ve yazdýðý heryazýnýn hemen ertesi günü Ýran gazetelerinde yayýmlandýðýný belirterek,hedeflerinin Musaddýk’ý “komünist iþbirlikçisi bir fanatik” olarak tanýt-mak olduðunu söylemektedir.5

Bütün bu kirli iþleri yürütürken Roosevelt’in önünde temizlemesi ge-reken bir pürüz daha vardý. Kiþiliksiz, pýsýrýk Þah’ýn elinden Musaddýk’ý

(Devamý 14. Sayfada)

Nas

ýri,

Þah’

ýn M

usad

diki

azl

eden

ferm

anýy

la

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 13

Page 14: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

14 Sayý 18

SERÇESME¸SERÇESME¸

azlettiði ve yerine General Zahidi’yi atadýðýna iliþkin bir kaðýdýn altýnaimza atmak. Ama Þah, halkýn bir kahraman olarak kabul ettiði Musad-dýk’tan çekindiði için imzalayamýyordu. Þah’ý etkileyecek kiþileri dev-reye sokmak gerekiyordu. Bu kiþilerin baþýnda Þah’ýn ikizi Prenses Eþrefgeliyordu.

Uyuþturucu dâhil her türlü kirli iliþkileri nedeni ile Ýran’da barýnama-yýp yurtdýþýnda yaþayan Prenses’e ulaþmak zor olmadý. Paris kumar-hanelerinin ve gece kulüplerinin bu seçkin müþterisi, CIA’nin Ýran’dakiseçkin adamlarýndan Esadullah Raþidiyan tarafýndan telefonla arandýðý-nýn ertesi günü Amerikan ve Ýngiliz ajanlarýndan oluþan bir heyet tarafýn-dan ziyaret edildi. Heyetin baþýndaki Ýngiliz ajan Norman Darbyshire birmink kürk manto ile hatýrý sayýlýr miktardaki para paketini yanýna almayýihmal etmedi. Hediyeleri görünce, Darbyshire’ýn deyimiyle “gözleri par-layan” Prenses Tahran’a uçmayý kabul etti. Prenses evlilik adý MadamÞefik olarak bir pürüz çýkmadan Tahran’a indi. Baþýnda Þah onu kabuletmedi, ama saraydaki ajanlarýnýn çabalarý ile görüþme 29 Temmuz gece-si yapýldý. Ama Þah’ý ikna edemedi. Bu haber duyulunca þiddetli protes-tolar oldu ve Prenses arkasýna bakmadan, aceleyle Avrupa’ya döndü.

Roosevelt General H. Norman Schwarzkopf’a yöneldi (Birinci Kör-fez Savaþýnda, Çöl Fýrtýnasý Harekâtýnda da bu adý sýk sýk duyacaktýk).General 40’lý yýllarda Ýran’da seçkin bir alayýn komutanlýðýný yapmýþ,Þah’a yakýn bir gizli servis kurarak elemanlarýný yetiþtirmiþ ve Þah’ýnsaygý duyduðu biriydi. CIA generale “örtülü bir görev” verdi. GeneralLübnan, Pakistan ve Mýsýr’a görüþmeler yapmak için ziyaretler yapacak-tý. Geçerken de Ýran’a uðramýþ olacaktý. Ýran’a bir kaç çanta dolusu mil-yonlarca dolarla gelmiþti. Roosevelt’le görüþtükten sonra, operasyonunelebaþlarýyla bir araya geldi, dolarlarý bunlara daðýttý. Þah’ý aradý ve1 Aðustos günü sarayýn büyük bir salonunda baþ baþa görüþtüler. Þahhâlâ korkuyordu. Ama yumuþama yoluna girmiþti. Roosevelt’in kendisi-nin görüþmesi gerekiyordu. Bu çok tehlikeliydi. Ýran’da olduðu, hele deÞah’la iliþkide olduðu duyulacak olursa, her þey altüst olurdu. Amabaþka seçenek de yoktu.

2 Aðustos günü en yakýn adamý Esadullah Raþidiyan’ý saraya gönder-di. Raþidiyan kardeþler Ýngiliz Ýstihbarat örgütünün Ýran’daki kilit adam-larýydý ve bu üç kardeþe her ay 10 bin Sterlin para ödüyorlardý.6 Mesajkýsaydý. ABD ve Ýngiltere darbe hazýrlýyorlardý, engel olunmamalýydý.Þah’a baþýný endiþeyle sallamak düþtü.

Roosevelt, Rosenkrantz kod adýndaki adamý ile “bir Amerikan yetki-lisinin Eisenhower ve Churchill adýna gizli bir görüþme” yapma isteðiniÞah’a iletti. O gece yarýsý bir araba Roosevelt’in kaldýðý villaya gönderil-di. Tebdili kýyafet içindeki Roosevelt arabaya bindi battaniyeyi üzerineçekerek yere uzandý. Sarayýn giriþ merdivenlerinde Þah konuðunu bekli-yordu. Arabanýn kapýsýný açan Þah karþýsýnda daha önceleri baþka kim-likle tanýdýðý Roosevelt’i buldu. Roosevelt, Ýran’da Amerikan ve Ýngilizgizli servisleri adýna bulunduðunu, bunun kanýtýný da Þah isterse,BBC’in ertesi geceki yayýnýndan öðrenebilirdi. Churchill BBC’nýn “þim-di gece yarýsý” biçimindeki kapanýþ anonsunun, “þimdi tam gece yarýsý”anonsu ile deðiþmesini saðlamýþtý.

Þah ikircikli tavrýný sürdürünce, Roosevelt kaþlarýný çatarak Musad-dýk’ýn iktidarda kalmasýnýn “Ýran’ýn komünistleþmesine ya da ikinci birKore olmasýna yol açacaðý” Batý’nýn bunu kabul edemeyeceðini söyledi.Þah’ýn, gücünü pekiþtirecek bu darbeye yardýmcý olmasý gerektiði, yoksaÝran’dan ayrýlacaðýný, baþka planlar hazýrlanacaðýný da sözlerine ekledi.Þah bunlarý sessizce dinlemekle yetindi. Ertesi gece buluþmaya karar ve-rerek ayrýldýlar.

Roosevelt Þah’la görüþmelerinde, “elinin altýnda 1 milyon dolar, iþi-nin ehli, son derecede profesyonel örgütçü bir kadro bulunduðunu”, bun-larýn “broþür daðýtmak, sokak gösterileri düzenlemek, muhalefeti örgüt-lemek, vb” konularýnda usta olduklarýný eklemeyi de unutmadý. Ajax

Operasyonu dört koldan yürütülecekti. Camilerde, sokaklarda, Musad-dýk’ýn popülaritesini yýpratacak bir kampanya yürütülecek, Þah yanlýsýsubaylar bir bildiri ile Musaddýk’ý azledecekler, sokak çeteleri sokaðý elegeçirecekler ve son olarak da General Zahidi ortaya çýkacak ve Þah’ýnbaþbakanlýk teklifini kabul ettiðini ilan edecektir.

Sonunda Þah fermaný imzalamayý kabul etti, ancak imzaladýktan son-ra hemen gizlenecek bir yer bulmalýydý. Hazar kýyýsýnda sarayýn av eviolarak kullanýlan yer seçildi. Ýþler kötüye gittiðinde Kraliçe ile birlikteBaðdat’a kaçmak üzere bir uçak hazýr olacaktý. Ertesi sabah bir CIAkuryesiyle saraya gönderilecek olan fermanlarý imzaladýktan sonra Þahsarayý terk edecek ve gizleneceði yere gidecekti.

9 Aðustos sabaha karþý yapýlmýþ olan bu görüþme, son görüþme idi.Roosevelt Baþkan Eisenhower’ýn özel mesajýný majestelerine sunmuþtu:“Tanrýdan Majestelerine yardýmcý olmasýný dilerim. Pehlevilerle Roose-velt’in ortak çabalarý bu küçük sorunu çözemiyorsa, hiçbir yerde umutkalmadý demektir. Bu iþin üstesinden geleceðinizden hiç kuþkum yoktur.”

Roosevelt villasýna döndüðünde saat sabahýn beþi olmuþtu. Keyifleyataðýna girdi. Bir süre sonra uyandýrýldýðýnda bir terslik olduðunu öð-rendi. Ýmza almaya giden kurye eli boþ dönmüþtü. Þah sarayý terketmiþti. Bunun üzerine Albay Nasýri’nin Hazar kýyýsýna uçmasý kararlaþ-týrýldý. Gece geç saatlere kadar Nasýri’den bir ses çýkmamýþtý. Gece yarý-sýna doðru imzalar Roosevelt’e ulaþtýrýldý. Hava koþullarý nedeniyleNasýri’nin uçaðý kalkamamýþ, fermanlar kara yolu ile gönderilmiþti.

Roosevelt hemen harekete geçmek istiyordu, ama arada perþembe vecuma vardý. Bunlar tatil günleriydi. Adamlarý tatil günleri harekete geç-melerinin doðru olmayacaðýný söylediler. 15 Aðustos cumartesine erte-lediler. Bu arada sokak gösterileri yoðunlaþtýrýldý, basýnda Musaddýk’asaldýrýlar þiddetlendirildi. Tudeh (Ýran Kitle Partisi) adý kullanýlarak ya-yýnlanan sahte bildiri ve broþürlerle Musaddýk’a karþý çýkan ya da çýka-cak olan mollalar tehdit ediliyor ve mollalarýn önde gelenlerine, kiþilereTudeh adýna yapýlan telefonlarla ölüm tehdidi yaðdýrýlýyordu. Bu molla-larýn birkaçýnýn evleri önünde patlangaç patlatýldý. Bütün kampanyaMusaddýk’ýn komünistlerle iþbirliði yaparak, ülkeyi komünizme teslimedeceði stratejisine oturtulmuþtu.

Her þey yolunda görünüyordu. 14 Aðustosta, CIA Merkezinden AjaxOperasyonu’nun tamamlanmasýnýn ardýndan Hükümeti kuracak olanGeneral Zahidi’nin kullanýmýna verilmek üzer 5 milyon dolarýn hazýrbulundurulmasýný isteyen telgrafý çektikten sonra, Amerikan Elçilikbinasýndaki üssüne çekilen Roosevelt, 15 Aðustos gece yarýsýnda AlbayNasýri’den telefon bekliyordu. Albay Nasýri Genel Kurmay Baþkanýnýevinde bulamayýnca, yanýndaki birlikle Baþbakan Musaddýk’ýn oturduðueve yöneldi. Kapýnýn önüne geldiðinde orada pusu kuran askerler tarafýn-dan sarýlarak tutuklandý. Roosevelt gibi, Þah da radyodan baþarý haberi-ni boþuna beklediler. Sabahýn ilk saatlerinde radyolarda, Musaddýk’ýnkendi sesinden Þah ve “yabancý unsurlar” tarafýndan tertiplenen komplo-nun baþarýlamadýðý ilan ediliyordu. Halk sokaða dökülmüþ Þah aleyhine,Musaddýk lehine coþkulu gösteriler yapýyordu. Komplo baþarýya ulaþa-mamýþtý. Þah uçaða atlayarak eþiyle birlikte Ýran’dan kaçtý.

Churchill, “bir damla petrol, bir damla kanla eþdeðerlidir” demiþti.Þeytan’ýn kanla dansý daha yeni baþlýyordu. Gerçekten de cumartesiyaþanýlan baþarýsýz darbe giriþiminden hemen sonra, acele Ýran’ý terketmesi istenen Roosevelt pes etmemiþ, ikinci bir giriþim için hareketegeçmiþti. Iran halkýnýn çok büyük bir bölümünü arkasýna almýþ olanMusaddýk liderliðindeki Ulusal Cephe’nin içersinde bulunan mollalarýncepheden koparýlmasý çalýþmalarýný hýzlandýrmak gerekiyordu. GençRuhullah Humeyni ve birkaç yandaþý dýþýnda, hepsi cepheye katýlmýþ-lardý. Bunlarýn en etkili olaný Ayetullah Kaþani idi. Kaþani’nin babasýI. Dünya Savaþýnda Ýngilizlere karþý savaþýrken ölmüþtü. Kendisi deII. Dünya Savaþýnda, Müttefiklerin Ýran’ý iþgali sýrasýnda Ýngilizlerekarþý savaþmýþ, Ýngilizler tarafýndan esir kampýnda tutulmuþtu. Þah onususturmak için sürgüne gönderilmiþ, Beyrut’ta iken büyük bir halk des-teðiyle Ýran Meclisi’ne seçilince, Þah dönüþüne izin vermek zorunda kal-mýþtý. Tahran’da karþýlamaya gelen büyük kalabalýða seslenirken Musad-dýk ve Ulusal Cepheyi gerçek yurtseverler olarak selamlamýþtý. KaþaniIran sömürgenlerden kurtulduktan sonra islami bir nizam kurulabileceði-ni savunuyordu. Kaþani Meclis baþkaný seçilince, Ýngilizler ve Amerika-lýlar General Zahidi ve Ýngilizlerin gözde ajanlarý Raþidian kardeþlerkanalýyla iliþkiye geçmiþlerdi. ABD, seçkin diplomatý Harriman’ý Ýran’agöndermiþ; Harriman, Kaþani ile evinde görüþmüþtü. Ýngilizlere ateþpüsküren Kaþani oklarýný Musaddýk’a çevirdi. Karþýtlarýný sindirmek içinsilahlý çeteler oluþturdu. Baþbakan Razmara’yý öldüren islamcý fanatikHalil Tahmasibi için meclisten af çýkardý.

Öte yandan, Raþidian kardeþlere baðlý þebeke, Ýran’daki kargaþayýartýrmak için devlet yetkililerinden birini kaçýrma planý hazýrladý. Dýþiþ-leri Bakaný Fatimi veya Genel Kurmay Baþkaný General Riahi hedefseçilmiþti. Bu kiþiler iyi korunduklarý için Tahran Polis Þefinde kararkýlýndý. General Mahmut Afþartus’u tanýyan tertipçilerden biri onu evine

(Baþtarafý 13. Sayfada)

Musaddik (saðda) Amerikan ve Ýngiliz Büyükelçileriyle

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 14

Page 15: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

15Ocak 2006

SERÇESME¸

davet etti ve eve gelen General Afþartus kaçýrýlarak öldürüldü. GeneralZahidi de suçlananlar arasýnda idi. Zahidi Ayetullah Kaþani’nin koru-masý altýnda Meclise sýðýndý. Musaddýk’ý destekleyen Meclis üyeleri Ka-þani’yi Meclis Baþkanlýðý’ndan düþürdüler. Ýngiltere’nin Ýran’daki ajanýRobin Zaehner Londra’ya gönderdiði raporda bütün bunlarý “tertipleyenve yönetenlerin Raþidian kardeþler” olduðunu bildiriyordu.7 Gazetelerve dini liderler Musaddýk’ýn kellesini istiyorlardý.

Baþarýsýz darbenin ardýndan geri çaðrýlan Roosevelt gitmemiþti.Ýran’dan ayrýlýnca bütün bir ajanlar aðý baþsýz kalacak, halkýn büyük ço-ðunluðunun desteðini arkasýnda bulan Musaddýk duruma hâkim olacak-tý. Pazar günü Zahidi ve öteki kilit adamlarýyla buluþan Roosevelt,Þah’ýn imzalamýþ olduðu fermanlarý çoðaltarak halka ve ordu birliklerinedaðýtýlmak üzere ajanlarýna verdi. Pazartesi günü gazetelerde çýkacakolan baþlýklarý hazýrladý. Gazeteler, Musaddýk’ýn Þah’ýn tahtýna geçmekistediðini ama yurtsever subaylarýn bunu önlediðini yazacaklardý. Doð-ruyu yazan gazeteler ise azýnlýktaydý.

Roosevelt elçiliðin askeri ataþesi General Robert McClure’den darbe-ye katýlacak bir kaç askeri birlik bulmasýný istedi. Generalin tanýdýðý pekçok Ýranlý subay vardý. Ýran Genel Kurmay Baþkaný ile iþe baþladý. Dar-beye katýlmasa da, etkisizleþtirilmesini düþünüyordu. Birlikte birkaçgünlüðüne kent dýþýnda balýða çýkmayý önerdi. Kabul görmeyince, sesiniyükselterek Þah’a baðlý kalmasý gerektiði uyarýsýný yaptý. Karþýlýk olarakAmerikan generaline kapý gösterildi. Ardýndan Ýsfahan’a gönderildi. Ora-da komutanlara fermanýn kopyasýný göstererek, darbeye katýlmalarýnýistedi. Komutan emirleri Amerikalýlardan deðil, Ýranlýlardan alacaðýnýsöyleyerek tersledi. Ýki yerden de eli boþ dönünce, Baþkentteki küçükkarakollarý dolaþtý. Komutanlara para verdi, baþarýlýnca vaatlerde bulun-du. Ýki küçük birliðin komutanýndan söz aldý.

Bir sonraki adým, sokakta kargaþa yaratmaktý. Bunun için Amerikada CIA’de eðitilmiþ iki adamý, Celil ve Keyvani’yi görevlendirdi. Kenarmahallelerdeki iþsiz güçsüz takýmý toplanacak, Musaddýk ve komünizmlehine sloganlar atýlacak, vitrinler kýrýlacak, sokakta geçenler dövülecek,camilere ateþ açýlacaktý. Bunun için iki ajana 50’þer bin dolar verildi.Ertesi sabah kentin varoþlarýndan harekete geçen gruplar, Musaddýklehine sloganlar atarak kent merkezine doðru yürüdüler. Gruplara bir þey-den habersiz Musaddýk taraftarlarý ve Tudeh taraftarlarý da katýlýyordu.Parlamento Alanýna ulaþtýklarýnda kalabalýk on binleri bulmuþtu. Alandabulunan Þah’ýn heykeli yýkýldý. Musaddýk polise göstericilere müdahaleetmemeleri emrini vermiþti. Zahidi, oðlu Ardeþir, emekli hava generaliHidayetullah Gilenþah ve Raþidiyan kardeþler ABD elçiliðine gizlicegetirilerek Roosevelt ile bir toplantý yapýldý. Bu toplantýda sokak göste-rilerinin yoðunlaþtýrýlmasý kararlaþtýrýldý. Roosevelt, Büyükelçi LoyHenderson’a Musaddýk’la görüþmesi talimatýný verdi.

Salý günü gösteriler daha da yoðunlaþtý. Dükkânlar yaðmalandý. Aynýgün ABD Büyükelçisi Mussadýk’ý ziyaret etti. Elçi, hükümetinin Þah’ýÝran’ýn resmi lideri olarak kabul ettiklerini söyledi. Musaddýk, ülkesin-den kaçan Þah’ýn ülkesini temsil edemeyeceðini söyleyince, Elçi Mu-hammed’in de Mekke’yi terk ettiði, ama sonra daha güçlü olarak geridöndüðünü anýmsattý ve hemen asýl konuya girdi. Amerikalýlarýn rahat-sýz edildikleri, telefonlar edilerek tehdit ve aðýr küfürler edildiðini, tele-fonu açan çocuklara bile çok aðýr küfürler edildiðini, arabalarýnýn far-larýnýn kýrýldýðý, lastiklerinin indirildiði, çizildiði, bu durumda Hüküme-tinin ABD yurttaþlarýný geri çaðýrabileceðini söyledi. Musaddýk üzgün vemahcup bir tavýrla polis þefini aradý, sokak gösterilerine artýk bir son ver-menin zamaný geldiði talimatýný verdi. Amaca ulaþýlmýþtý.

Polis acýmasýzca Musaddýk yandaþlarýnýn çoðunlukta olduðu gösteri-cilerin üzerlerine saldýrmýþ, ardýndan her türlü sokak gösterisi yasaklan-mýþtý. Bu yasak Musaddýk’ý en etkili silahý olan halk desteðinden yoksunbýrakýyordu. Þah lehine, Musaddýk aleyhine büyük bir gösteri yapmanýntam sýrasýydý Ajanlar hemen harekete geçti. Mollalara harçlýklarý daðý-týldý. l9 Aðustos Çarþamba sabahý Roosevelt özel kurye ile Kaþani’ye onbin dolar gönderdi.8

Beyinsiz Þaban, Kabzýmal Tayyip ve Donuk Ramazan’ýn çevresinde-ki eski güreþçiler, atletler, cambazlar, kumarbazlar, genelev kadýnlarýn-dan oluþan bir grup hazýrlandý, CIA’dan gelen paralar daðýtýldý.9 Bugrup, 19 Aðustos sabahý, karnaval havasýnda gösteriler yaparak, kenarmahallelerden kent merkezine hareket etti. Kýrsal kesimden parayladevþirilmiþ aþiret üyeleri, imamlar, mollalar, sokak kabadayýsý BeyinsizÞaban’ýn adamlarý, kahvehanelerden toplanan iþsiz güçsüz takýmý“Kahrolsun Musaddýk, yaþasýn Þah!” sloganlarý ile yürümeye baþladýlar.Müdahale eden kimse yoktu. Musaddýk yandaþlarý yasaða uyarak dýþarýçýkmamýþlardý. Grup hükümet binalarýna, Musaddýk yanlýsý gazeteleriyaðmaladýktan sonra, Musaddýk’ýn kaldýðý eve yöneltilerek, ev kuþatýldý.Kapýlar kýrýlarak ev yaðmalandý, yakýldý. Musaddýk kaçýrýlarak kurtarýl-mýþtý. O gün üç yüz kiþi ölmüþtü. Ölen kimi sivillerin ceplerinde Roose-velt’in adamlarýnýn daðýttýðý 500 riyallik banknotlar çýkýyordu. CIA’nýnilk darbesi baþarýlmýþtý.

Zahidi baþbakan oldu. Roosevelt’in en yakýn iki adamý hükümetebakan olarak girdiler. Zahidi’nin emrine CIA 5 milyon dolar gönderdi.Ayrýca þahsýna da bir milyon dolar gönderildi.

Muhammed’in soyundan gelen Dýþiþleri Bakaný Fatimi idam edildi.Iran-Ýngiliz Petrol Þirketi yeni kurulan uluslararasý þirketler birliðindeyüzde 40 pay aldý; beþ Amerikan Þirketi yüzde 40 aldý; yüzde 20 de Shellve Fransýz petrol þirketine verildi. Yüzde 60 pay karþýlýðý olarak Ýngiliz-Ýran Þirketine 1 milyar dolar ödendi. Kâr Ýran ile Þirket arasýnda yüzdeelli-yüzde elli bölüþülecekti. Þirketin adý Ýran Ulusal Petrol Þirketi ola-rak kaldý. Gene þirketin defterlerini denetleme yetkisi Ýran’a verilmemiþ-ti. Gene hiç bir Ýranlý üst yönetimde yoktu.

Raþidiyan kardeþler Ýngiliz ajanlýðý görevini sürdürürlerken Þah’ýnyakýnlarý olarak büyük servet ve itibar kazanmýþlardý. Albay Nasýri gene-ral yapýldý ve ünlü Savak’ýn baþýna getirtildi. Þah bile onu tutuklatýphapse attýrmak zorunda kaldý. Humeyni ihtilalinden sonra hapisten alý-nýp, kurþuna dizildi. Beyinsiz Þaban’a altýn sarýsý bir Cadillac arabaverildi. Belinde iki tabanca ile Tahran sokaklarýnda caka satarken, dövü-lecekler, kaybedilecekler ya da baþka türlü iþlemler için Savak’ýn iþaretiyetiyordu. Kabzýmal Tayyip ve Donuk Ramazan’a Þah birer çiftlik hedi-ye etti. Tayyip ayný zamanda baþkente vergiden muaf muz ithal tekeli ileevinin alt katýný seraya dönüþtürecek donatýmýn saðlanmasýyla ödül-lendirildi. Sarayýn en seçkin bahçelerinde yetiþtirilen meyvelerin beþ yýl-lýk ilk alýcýsý olma ayrýcalýðýný da Tayyip’e vermiþti.10 Ama ayný Tayyip,1963’te Humeyni’nin tutuklanmasý sonucu adamlarýný Humeyni’yi des-teklemek üzere sokaða döktüðü gerekçesiyle Nasýrullah tarafýndan kur-þuna dizildi.

Bu kolay baþarýnýn ardýndan CIA, ABD politikalarýný belirleyen mer-kez olmuþtu. Dünyadaki politik geliþmeleri ABD politikalarý doðrultu-sunda oluþturmanýn en etkin ve en ucuz yolu bu tür komplolar olmuþtu.Ýran’da gerçekleþtirilen darbenin ertesi yýlý Guatemala’da Baþkan JacoboArbenz’i devirerek ülkeyi yüz binlerce insanýn yaþamýna mal olan bir içsavaþa sürükledi. Sonraki yýllarda CIA, Küba, Þili, Kongo ve Viet-nam’da liderlerinin öldürülmesi ya da devrilmesi için bir dizi eylemleregiriþti.

Roosevelt büyük baþarýsýndan ötürü göðsüne takýlan övünç madal-yasýyla Gulf Oil’in baþýna geçti.

Churchill 1953 yýlý Nobel Edebiyat ödülüne layýk görüldü.Eisenhower kendi adýný taþýyan doktrinini uygulamaya koydu.Þah, Ýngilizlerin yanýnda Amerikalýlarýn da desteðini alarak Ýran

halký üzerindeki despot yönetimini daha da pekiþtirdi. Mollalar onuÝran’dan kaçýrýncaya dek, halkýna yaptýðý zulmünü sürdürdü.

NOTLAR:1 Þemsettin Günaltay, “Selçuklularýn Horasan’a Ýndikleri Zaman

Ýslam Dünyasýnýn Siyasal Sosyal, Ekonomik ve Dini Durumu”,Belleten, Cilt VII, a. 25, s. 61.

2 Mehmet Fuat Köprülü, Türk Edebiyatýnda Ýlk Mutassavýflar,Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý Yayýnlarý, Anakara, l966, 2. Basým.

3 Kuran, 69. Sure, Ayet 40.4 Ýslam Ansiklopedisi, c. 2, s. 339–340.5 Stephen Kinzer, All The Shah’s Men (Ýng.: Þah’ýn Bütün Adamlarý),

John Wiley, 2003, s. 6.6 Agy, s. 151.7 Agy, s. 159.8 Agy, s. 178.9 Christopher de Bellaigue, In the Rose Garden of the Martyrs (Ýng.:

Þehitlerin Gül Bahçesinde), HarperColins, Londra, 2004, s. 173.10 Agy, s.174.

Beyi

nsiz

Þab

an, Þ

ah y

anlý

bir

göst

erid

e

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 15

Page 16: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

16 Sayý 18

SERÇESME¸SERÇESME¸

Kýzýlbaþ Alevilikte (Alevi = Elevi =Elawi = Alawi = Iþýk, aydýnlýk,ateþ), farkýndalýk’ýný biraz canlýtutan her “Yol Evladý” bilir ki, Ký-zýlbaþlýktan söz edildiði her yerde,

onu nitelerken, din ya da mezhep ya da inanç gibi kavramlardan çok,“Yol” kavramý kullanýlýr. Daha doðrusu, daha öncesine gitmeðe gerekyok, son dört ya da beþ asýrlýk sürecin Âþýklýk geleneðine bakan her in-san, Âþýklarýn ait olduklarý yapýyý açýklarken kullandýklarý esas kavramýn“Yol” olduðunu görürler ve bu son derece harika bir seçimdir.

Söze “Yol” kavramýyla girmem nedensiz deðil. Kýzýlbaþ Aleviler ola-rak, sözgelimi bundan on beþ yýl önceki, konumda deðiliz. Hem kendi-mizi tanýmak ve tanýdýðýmýz þeyi bilgiye dökmek bakýmýndan hem deörgütlenmek ve maddi ve manevi etkinliðimizi yeniden yaþama durdur-mak bakýmýndan, on beþ yýl öncesinden daha anlamlý bir yerdeyiz vedaha anlamlý birikime sahibiz. En azýndan önümüze çýkan her sorundaönce birbirimizin gözüne bakýp ne diyeceðimizi kestirmeðe çalýþmakdurumundan, birilerinin bir diðerlerine göre yanlýþ görülse bile anýndaverebileceði bir cevabý var artýk.

“Kendini bilme” deyimi, Alevilikte baþlý baþýna bir öðretidir ve tabiiki ahlaki bir öðreti deðildir. Ya da ahlaki olanla sýnýrlandýrýlamaz. Maddive manevi etkinliðin tamamýna iliþkin öðretinin ana halkasýný oluþturur.Her edinimin yürüyeceði yol güzergâhý ve ulaþacaðý her merhale hede-finde, “Kendini Bilme” edinimi vardýr. Bu baðlamda, genel eðilimini sap-tadýðým geliþmenin bu aþamasýnda açýktýr ki, “kendini bilme” yolundakifarkýndalýk’ýmýz, yeni aþamayý gerçekleþtirmenin eþiðindedir. Yolun aþý-lacak ve bir üst evrede yeniden kendini üretecek kýsmýna girebilmek için,birikim, kendine uygun çözümleyici anahtarlara, kavramlara, kategorile-re gereksinim duyar. Zaten eðer yeni bir evreye aþma, tespiti doðruysa,sözünü ettiðim kavramlar, kategoriler ya da anahtarlar da ortaya çýkmýþdemektir.

Bir baþlangýç olmasý bakýmýndan gelinen aþamanýn temel özellikleri-nin ana hatlarýný birkaç ara baþlýkla ifade etmeye çalýþacaðým. Kavramlarve anahtarlar ise anlatýmýn içine serpiþtirilecektir. Yöntem olarak insan-lara kalýp sunmaktan elimden geldiði kadar uzak durmaktayým. ÇünküKýzýlbaþlýk hiçbir kalýba, hiçbir tanýma, hiçbir karara, bu baðlamda dineve diyanete sýðmaz. Sýðdýðýný sananlar ise artýk Kýzýlbaþ deðil baþka birþeydir!..

Bu açýklamadan sonra baþladýðým yerden devam etmek istiyorum:

Yol, Bir Süreði, Bir Geçmiþi ve Bir Geleceði Anlamlandýrýr

Yukarda, Âþýklýk geleneðinde, Âþýklarýn, ait olduklarý yapýyý tanýmlamakiçin kullandýklarý esas kavramýn “Yol” olduðunu ve bunun son derece ha-rika bir seçim olduðunu belirttim. Harikadýr, çünkü kavramý tayin edenzihniyet, “Marifet Makamý”nýn hüner sahibi bilgeliðine dayanýr ve bu,baþka bir halin dýþavurumudur. Kýzýlbaþ Aleviliðe giriþ yapmanýn ya daüye olmanýn temel tanýmý, “Yola Girmek” olarak verilir. Bu bile süreðianlamlandýran son derece önemli bir tanýmlama örneðidir. Yol’a, yolunbir yerinden Yolcu olarak katýldýðýnýzý belirler ve bu ifadede Yolculuk,sonsuzluk ereðine doðru yol alýr. “Ölüm ölür biz ölmeyiz” diyen günü-müz Yol Âþýðý, iþte bu süreðe iþaret eder. Çünkü “Hakk’a Yolculuk” sü-reði, geçmiþten geleceðe “don deðiþtirerek” kesintisiz sürer.

Eðer “Yol” kavramýnýn baþýna sözgelimi, kýsa, uzun, ince, geniþ, vb.,sýfatlar getirilmemiþ ve “Yol” çýrýlçýplak “Yol” olarak kullanýlmýþ ise“Yol” kavramý, baþlangýcý ve sonu olmayan bir kesintisizliði, bir süreðiifade eder. Tabii ki “Yol” bir duruþu deðil bir yürüyüþü, bir hareketi,devinimi de ifade eder. Niçin? “Kamâlata giden yol” budur da onuniçin!.. Erenler bu yüzden;

“Âlemde meþhûd olan bu devranTekâmül içindir kemale doðru”buyurmuþlardýr.Bu baðlamda, Kýzýlbaþ Alevilik bir “Yol”dur ve gerisinde býraktýðý

geçmiþ, insanlýðýn yaþama duruþu kadar eskiye gider. Bu nedenle,Kýzýlbaþlýktan söz ettiðimiz her yerde; “Kadim”likten ve yine bu baðlam-da, insanlýðýn bu güne kadar ürete geldiði bir ayrý ama kendine özgüuygarlýk çizgisinden söz etmekteyiz. Kuþkusuz ki gerideki ucu açýktýr ve

bu güzergâhtan yürüyenlerin tarih içindeuðradýklarý her durakta, kendine özgü koþullar-la çevrimlenen her tarihi evrede ona uygunmuhtevalar, ona uygun biçim ve adlandýrmalaralmýþ da olsa, “Yol” gerçekliði deðiþmemekte-

dir...Nasýl ki içinden geçmekte olduðumuz tarihsel uðrak noktasýnda adý

Kýzýlbaþ Aleviliktir ve geçmiþe ucu açýk bir güzergâhla baðlýdýr; kimse-nin kuþkusu olmasýn ki Yol’un geleceðe yönelik ucu da açýktýr. Dahasonra açýklayacaklarým da göz önünde bulundurulduðunda, insanlýk,tarihin belli bir evresinde uðradýðý “yabancýlaþma” ve “doðal güzer-gâh”tan sapmaya önünde sonunda son vermeyi baþaracak ve bu güz-ergâhta buluþacaktýr. Evveli baþtan kendini bilmeme; ikincisi, “Yol”ubilmeme nedeniyle içinden geçmekte olduðumuz uðrakta görülendaðýnýklýk, baþka baþka din ve tarikatlara savruluþ, kimilerinde “acabaAleviliðin geleceði olacak mý” kaygýsýný yaratmaktadýr. Bu kaygý banagöre boþunadýr.

Herkese Ýhtiyacýna Göre Ýlkesi Evrenseldir ve Yol Kadar Kadimdir

Sosyal-toplumsal baðlamda Kýzýlbaþlýk, kadim “Ortaklýk Toplumu”olarak tarih sahnesindeki yerini alýr. Âlem olarak, On Ýki Âlem’denDünya’ya baðlý olarak ortaya çýktýðý anlayýþýyla hareket eden bu toplu-luk, baþlangýcýndan itibaren, dünyanýn doðal yasalarýný keþfetmeye,onunla kendisi arasýnda bað kurmaya çalýþmýþtýr. Dünyanýn da diðerÂlemler gibi kâinata, Evrene baðlý bir temel yasa üzerine hareket ettiði-ni gören kadim topluluk insaný, “Kendini Bilmek”, “Doðayý Bilmek” ve“Evreni Bilmek” þeklindeki üçlü bilgi kapýsýný kadim öðretisinin teme-line koymuþtur. Ona göre bu üçlü bilme kapýsý arasýnda müthiþ bir illiyetve özdeþlik vardýr. Kendinin varlýk ve hareket yasalarýný, doðanýn veevrenin varlýk ve hareket yasalarý olarak görmüþ, “Kendini Bilme” ereði-ni tekmil bilmelerin merkezine oturtmuþtur. Onun yolu ya da onun dini;bu nedenle, bir “Ýnsan Yolu/Dini”; buradan hareketle bir “Doða Yolu yada Dini”; ve nihayet buradan da hareketle bir “Evren Yolu ya da Dini”olarak biçim ve öz kazanmýþtýr.

Bu baðlamda, telakkisini ya da düþünme þeklini, mantýðýný bu zemi-ne oturtan, dünyayý, evreni ve nihayet kendisini bu zeminde algýlayýp,anlayýp açýklama yolunu benimseyen bu topluluk, Sosyal-toplumsal dü-zenini de bu temelde inþa etmiþtir.

Ona göre, “Güneþin altýndaki hiçbir þey hiç kimsenin deðildir, herke-sindir. Yetmiþ iki topluluk, onsekiz bin âlem bu zeminde, ihtiyacýna göreyaþar. Ýhtiyacýna göre hakkýný alýr.” Ýhtiyaç sahipleri bir tekmil “Hak”týr-lar ve “Can”dýrlar. Ayný Âlem üzerinde olduklarý için de ayný özdendirlerve kardeþtirler.

Yol’un bu özelliðini dünden bugüne sürek halinde belirleyen çok sa-yýda, kavrama ulaþmak mümkündür. “Rýzalýk Þehri”, “Ocak”, “Ýmece”,“Kom”, “Komal”, “Mir-Miri” gibi kavramlar, hep bu süreði ve bu top-lumsal zemini anlatan kavramlardýr. Tabii ki bu kavramlar otantik olarakkadim tarihe deðil yakýn tarihine iliþkindir.

“Yol” gibi daha kapsayýcý olan, kesintisiz bir süreði belirleyen birkavramýn yanýnda, daha dar ama içinden geçmekte olduðumuz uygarlýkkavrayýþýnýn ürettiði bir kavram olarak “Din” kavramýný da kullandým.Çünkü din ve devletin tarih sahnesinde yer alýþlarý, ayný tarihsel sürecedenk gelir ve birbirlerinin varlýk nedeni olarak belirirler. Bu baðlamda,eðer din, insanýn siyasi ve ruhani etkinliðinin tamamýný ifade edecek þe-kilde ortaya çýkýyorsa -ki çýkýyor- o halde din, devlet aygýtýnýn bir kuru-mu deðil bizzat kendisidir. Onu “inanç” olarak tanýmlamak suretiyle,siyaset dýþý ilan eden, modern toplum dini olan milliyetçiliktir. Günü-müzün tekmil analizlerini ise Millet Dinin kavramlarý ve mantýðý belirle-mektedir. Bir baþka açmaz da buradadýr.

Kýzýlbaþ Alevilik için, hemen üstte, bir doða dini olarak kendini açýðavuran “Yol”un sahipleri, “sosyal-toplumsal düzenlerini de bu temeldeinþa ettiler” derken de kastettiðim þey buydu. Kýzýlbaþlýk da din olaraktanýmlandýðý ölçüde, Kýzýlbaþlýðýn maddi ve manevi etkinliðinin tama-mýný kapsayan organizasyonun yani devletin adýdýr. Bir farkla ki o, “dev-let olmayan devlet”tir. Çünkü sözcüðün siyasi ve ideolojik anlamýyladevlet, hangi biçimle ortaya çýkarsa çýksýn, bir sýnýf çýkarý olarak kendi-ni açýða vurur. Kýzýlbaþlýk ise sýnýfý deðil sýnýfsýzlýðý, özel mülkü deðil

“Mezhebimizi ne sorarsýn be biraderBiz mezhep bilmeyiz yolumuz vardýr”

Kul Nesimi

Yol ve Sürek ya da Ýki Zýt Uygarlýk ÇizgisiBölüm - IHaþim Kutlu

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 16

Page 17: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

17Ocak 2006

SERÇESME¸

ortaklýðý tanýmlar. Bu yüzden de, anlatýlanýn anlaþýlmasý için örnek olsundiye “devlet” dedim, ama sýnýfsýzlýða ve ortaklýða dayandýðý için de“devlet olmayan devlet” dedim. Bu oluþumun yine bir diðer doðru taný-mýný Kýzýlbaþlýðýn kendisi vermiþtir, “Rýzalýk Þehri”!.. Bundan böyle“devlet” yerine “Rýzalýk Þehri”ni kullanacaðým.

Erkek, Sýnýf, Devlet ve Þiddet Modern Toplumun Baþlangýcýdýr

ve Tarihsel Sapmanýn AdýdýrKonumuzla ilgili bilim dallarýyla uðraþanlar, insanýn tarihini beþ milyonyýl olarak belirliyorlar. Ýki ayaklarý üzerine doðrulan insanýn, tarihselyürüyüþünün günümüze ulaþtýðý süreci ise yaklaþýk bir milyon yýl olarakbildiriyorlar.

Gordon Childe, ateþin keþfedilmesinin tarihini iki yüz bin yýl olarakbelirtse de, Beka vadisinde çýkartýlan bir ocak kalýntýlarý, ateþin günü-müzden 800 bin yýl önce bilindiðini ortaya çýkartmaktadýr.(*) Ýster 200bin, ister 800 bin olsun fark etmez, ateþin kontrol altýna alýnmasý insaniçin bugünkü aya gitme eyleminden daha aþaðý ve daha küçük bir eylemdeðildir ve ateþin kontrol altýna alýndýðý tarih, bugünkü tarihle az zamanda deðildir.

Bu süre zarfýnda, insanlýk acaba kaç büyük uygarlýðýn sahibi oldu?Bu sorunun yanýtý doðru dürüst verilmemiþtir. “Uygarlýk” denilen insan-lýk etkinliðini, yazýnýn icadýyla baþlatan zihniyet, ayný uygarlýk diz-gesinin kapitalist aþamasýna iliþkindir. Onun ideologlarýnýn, söyledikleriþeydir. Dikkate alýnsýn ya da alýnmasýn, en basitinden günümüze birbiçimde ulaþmayý baþarmýþ Çin’in, Çin Hindi’nin, “Latin Amerika” diyetanýmlanan kadim Aztek, Maya ve Ýnka ülkesinin ve nihayet Mýsýr veMezopotamya’nýn piramitleri baþka dilden konuþmaktadýrlar. Açýktýr kidoðru tarzda çözümlenmeyi beklemektedirler.

Bunu þunun için ifade ediyorum: Yeraltýndan çýkartýlan bilgiler,bugünkü uygarlýk bilgisinin verilerini altüst etmeye devam ediyor. Týpkýkâinatýn bilgisine iliþkin ulaþýlan noktanýn, henüz deryada damlaolmadýðý gibi.

Kadim Kýzýlbaþ Aleviliðin ürettiði birçok kavram, kiþisel düþüncemodur ki, “Hiyeratik”(**) anlamlar içermektedir ve insanlýðýn kadimgeçmiþine yollama yapmaktadýr. Bu baðlamda görülen ve sezilen odur kiiçinden geçmekte olduðumuz uygarlýk süreci (içinde kimilerine görebirkaç yýl, kimilerine göre yetmiþ yýllýk bir “sosyalizm” de olsa) kapital-ist format içinde kalan ve yaþanýlan bir uygarlýk düzeyidir. Bu uygarlýk,cins olarak erkeðin devir alýp getirdiði, maddi ve manevi etkinliðibakýmýndan hangi isimle adlandýrýlmýþ olursa olsun, hangi kutsallýklakutsanmýþ olursa olsun, erkek damgasýný taþýyan bir uygarlýktýr. Cinsegemenliði, sýnýf egemenliði, þiddet ve devlet egemenliði süreði olarakgünümüze gelen ve günü belirleyen uygarlýk!..

Bu uygarlýk düzlemi ise bu günkü tarihle altý, yedi bin yýldan öteyegeçmez. Geçtiði yerde de henüz bir baþlangýç olma belirtilerini veya birbaþka deyimle geçiþ süreci iliþkilerini kapsamaktan baþka anlamagelmez.

Ýnsanlýk, þiddeti, sömürüyü ve özel mülkü erkekle tanýdý ve bütün buolgular, erkek bir kimlikle örgütlü düzeye ulaþtýlar ve tanrýsal olarak kut-sandýlar. Kapitalizm, bunu en yaygýn ve en örgütlü bir temele oturttu.Devlet, ister köleci bir devlet, isterse feodal bir devlet olsun, ister “ÇokTanrýlý” isterse “Tek Tanrýlý” olarak betimlensin, devletler, “Tanrýlar yada Tanrý Devletleri” olarak kutsandýlar. Tabii ki erkek olarak kutsandýlar.Kapitalizm, bütün bu süreçlerin tamamýný “Akýl Dýþý”lýða iteleyip üstünüörterken, erkek cins adýna bütün zamanlarýn en akýl dýþýlýklarýný “Akýl”olarak koydu ve insanýn kendine, insanýn insana, insanýn dünyaya ve kâi-nata, ondan hareketle, adý edilen uygarlýk sürecinin bütün zamanlarýndagörülmedik bir þekilde yabancýlaþmasýnýn kapýsýný araladý. Bilimi, doðalsürecinden kopartarak bu yabancýlaþmanýn örtülmesine koþturdu. Bunune kadar yoðun ve yaygýn gerçekleþtirdi ise o denli, tarihsel sapmanýnerkekçil karakteri, onunla birlikte insanlýðýn tanýþmaya baþladýðý þiddetve onun en örgütlü biçimleri, özel mülk ile birlikte sömürün koruyucusuve kollayýcýsý olarak devlet, o denli anlaþýlmaz oldu. Ýnsana, doðaya veevren gerçekliðine en aykýrý, en akýldýþý bu insan edinimi, müthiþ bir akýlustalýðý olarak ortaya kondu ve aklý meydandan kovalayarak, akýl devletioldu. Böylece müthiþ bir meþruiyet kazandý.

Bu oluþum ise adýna milliyetçilik ya da ulusçuluk denilen ModernDin’in genel karakterini vermektedir. Modern toplumun dini, Ulus ya daMillet Din’dir ve en asli görevi, bir akýl dini (rasyonalizm) olarak sözünüettiðim meþruiyeti saðlamaktýr.(***)

Kýzýlbaþlýk Kadim Uygarlýk Çizgisinin VarisiOlarak Devam Eder

Yukardan beri, epeyce kaba olarak yaptýðým açýklamalardan anlaþýlacaðýüzere insanlýk, adý edilmemiþ iki uygarlýk düzeyine sahip olarak bu günegelmiþtir. Birinci ve kadim olaný; insanlýðýn yabancýlaþma denilen olguy-la tanýþmadýðý; ne yaþamýnda ne de sözcük daðarcýðýnda þiddet, mülk,sömürü, devlet, demokrasi, adalet ve ahlak gibi ne yaþam tarzýnýn ne dekavramlarýn olmadýðý; “Doðal Düzen” olarak tanýmlayabileceðimiz biruygarlýk çizgisidir. Diðeri ise, erkek cins hükümranlýðýyla baþlayan vekapitalizm ile bugünkü düzeyini alan; þiddetin, sömürünün ve mülkünegemen olduðu; egemenliðin devlet olarak gerçekleþtiði; insanýn insana,insanýn doðaya ve evrene yabancýlaþmasýnýn en uç noktaya ulaþtýðý uy-garlýk çizgisidir.

Bu ikincisini bugüne taþýran tarihsel insan etkinliði, tarihcil Mezopo-tamya’nýn ve Mýsýr’ýn tapýnaklarýnda baþlatýldý. Bu tarihten sonra bizzat“Tapýnak = Ta-Penak” kavramýnýn kendisi bile anlam deðiþtirdi. Diþil birformat içinde “Ürün üretilen ve sunulan yer” anlamý taþýrken Tapýnak,bu tarihten sonra cinsiyet deðiþtirerek, “Tanrýlara hamd-ü sena edilen veyakarýlan yer” anlamýna kullanýldý.

Bu çizginin ulaþtýðý her çöküþ ve bunalým noktasýnda, adýna Peygam-ber denilen uyarýcýlar ve haberciler, “yoldan saptýnýz” diye tarih sahne-sine çýktýlar ve sapmayý “Yol”a girmeye çaðýrdýlar.

Kadim Kýzýlbaþlýk ise, geçmiþin devam eden özü ya da çekirdeðiolarak yürüyüþe devam etti. Kýzýlbaþlýkta ne dün ne de bugün peygam-berlik kurumu bulunmadýðý gibi sýnýfsal anlama gelebilecek bir ayrý-calýklý þahsiyet, soy ve boy da yoktur. Ama adýný ettiðim ve süreç içindeegemen hale gelen sapma dinlerinin ve ayný anlama gelmek üzeredevletler güzergâhýnýn içinden, sözünü ettiðim tapýnak süreðinin devam-cýlarý olarak Peygamberler çýkmýþtýr. Ancak her Peygamber bu sapmayakarþý tutum alarak kendini ifade etmiþtir. Bu nedenle de sonunda hüsranauðramýþ da olsalar, ilk inanýrlarý ya da dayandýklarý temel güçler hep bu“Ortaklýk Toplumu” insanlarý olmuþtur. Bu özellik kimseyi yanýltma-malýdýr.

Bu geleneðin etkisiyle olacak bu gün bile Kýzýlbaþ süreðinde bu pey-gamberler süreði, bizzat kendileriyle sýnýrlý kalacak þekilde sahiple-nilmiþ, ama kendilerinden sonra devam eden süreçler hep reddedilmiþtir.Örnek olsun, Ýbrahim için de böyledir, Ýsa için de, Muhammed için de.Kadim Ortaklýk Toplumu yapýlanmalarý doðal olarak, çýkýþlarý itibariylebu Peygamberlerden yana oldular, onlara güç ve destek verdiler, ama BuPeygamberler süreði hiçbir zaman Ortaklýk Toplumundan yana olmadý.Yukarda “yanýltmamalýdýr” derken kastým budur.

Ýnsanlýk sözünü ettiðim yabancýlaþmanýn sultasýndan çýktýðý ölçüde,farkýndalýk’ýný geliþtirecektir. Bunu geliþtirdiði ölçüde erkekle baþlayanþiddet, sömürü ve mülk dünyasýnýn hükümranlýðý daralmaya baþlayacak-týr. Þimdilerde, hele de Türkiye gibi doðuya özgü yapýlanmasý nedeniyleen özgür olan devlettir. Devletlerin özgürlüðüne sýnýr koyarak ve giderekde onun özgürlüðüne son vererek insanlýk özgürleþecektir. KýzýlbaþlýkYolu, insanlýðý bu güzergâha çekebilecek en kadim yollardan biridir vedaha öðrenilecek çok þey vardýr.

(Devam edecek)SERÇEÞME’NÝN NOTLARI:(*) Gordon Childe’ýn çalýþmalarýný Türkiyeli okuyucuya tanýtan 1965 yýlýnda

yayýmlanan “Tarih, Devrim, Sosyalizm” adlý kitabýyla Dr. HikmetKývýlcýmlý olmuþtur. Onun ölümünün ardýndan, daha sonra TürkiyeSosyalist Ýþçi Partisi’ni (TSÝP) kuracak olan “Doktorcu” grup bu kitabýnyayýmlanmasýnda yarar gördü. Grubun yayýn iþlerini üstlenmiþ olan vedaha sonra ,1993’te genç yaþta Hakk’a yürüyen Mehmet Filiz’in yönettiðiOdak Yayýnlarý, Gordon Childe’in “Tarihte Neler Oldu” adlý kitabýnýnTürkçe çevirisini 1974 yýlýnda yayýmladý. Kitap daha sonra baþka yayýnev-lerince birkaç kez daha yayýmlandý.

(**) Hiyeratik: Eski Yunanca’da kutsal anlamýna gelen “Hieros”tan. EskiMýsýr’da kutsal metinlerin yazýlmasý için kullanýlan yazý türü ile günlükyazý türünün birbirinden farklý olduðunu belirten bu deyim, günümüzde“kutsallýkla ilgili” anlamýna kullanýlýr.

(***) Yazarýn deðindiði “Milliyetçilik modern toplumun dinidir” kavramýokuyucuya yabancý gelebilir, çünkü ezber bozmaya yönelik bir çalýþmaylaortaya konmuþtur. Bu kavram üzerine daha geniþ tartýþma için DemirKüçükaydýn’ýn Kasým 2004’te Araf Yayýnlarý tarafýndan yayýmlanmýþ“Tersinden Kemalizm (Ýsmail Beþikçi Eleþtirisi) Alevilik, Din Bilim vePolitika Üzerine” adlý kitabýna bakýlabilir. Ayrýca bu kitabýn metni KöXüz Dergisinin internet sitesinden de indirilebilir: http://www.koxuz.biz/download/besikci.pdf.

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 17

Page 18: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

18 Sayý 18

SERÇESME¸

Son zamanlarda Alevilik kategorik olarak tartýþ-týðýmýz bir alan oldu. Ancak Alevilik ile ilgiliçalýþmalara nasýl bir boyut katacaðýmýz tümaraþtýrma kesimleri arasýnda bir sorun olmayadevam ediyor. Birileri bu iþe bir yerden baþla-

malýydý. Baþlandý da. Ýlhan Cem Erseven bunu ilk olma-nýn getirdiði sorunlara raðmen baþardý. Yýllardýr tartýþtýðý-mýz soruna bir baþlangýç noktasý koydu. Ýþte tartýþabile-ceðimiz bir alan. Çaðdaþ Türk romaný ve öyküsünün ça-lýþma alanlarýný birçok açýdan tartýþmamýza karþýn Alevi-liðe bakýþ açýsý noktasýnda hep yok saydýk. Kadýn, þiddet,siyaset, tarih, dönemin toplumsal sorunlarý, kentleþme,göç ve daha nice konular. Ancak Alevilik, birçok alandaolduðu gibi bu alanda da ele alýnmaz bir tabu olarak kaldý.Erseven’in çalýþmasý bu anlamda tartýþmak ve çalýþmakisteyenler için bir kaynak ve yol sunacaktýr.

Ýlk olanýn cesareti yanýnda baþarýsý ve sorunlarý daolacaktýr doðal olarak. Aslýnda sorunun kendi alanýndatartýþýlmasý, politik, inançsal ve kültürel deðerler açýsýn-dan gündemde duruyor olmasý, bu kitabýn deðerini ve za-manlamasýný bize daha çok gösteriyor. Aleviler açýsýndankonuþmayanýn kalmadýðý bir dönemde, ne yazýk ki çoðuifadeler ancak bu kitapta tartýþýlan roman kahramanlarý-nýn uzaklýðýnda gündeme geliyor. Kitaplarýn çoðu taraflýve Aleviliði anlatmaktan çok, genel bakýþ açýsýyla deðerlendirilmesi gün-deme geliyor. Araþtýrmacýnýn tüm kitaplarý taramasý mümkün olmamak-la beraber raflarda çok da yerini alamayan kitaplara ulaþmasý da eminimki zor olmuþtur. Baþta da belirttiðimiz gibi ne sahaflarda, ne kitapçýlardane de kütüphanelerde Aleviliði kapsayan bir roman kategorisi söz konusudeðil. Bu araþtýrmanýn böyle bir yol açmasý mümkün olacak mý zamangösterecek.

Erseven, araþtýrmasýna konu olarak otuz dokuz roman, on iki öykü vebir oyun ele almýþ. Ele aldýðý romanlar, öyküler ve oyunun “Çaðdaþ TürkRomaný ve Öyküsü” olduðu biçiminde bir baþlýkla okuyucu karþýsýna çýk-masýna karþýn, çoðu yakýn dönem deðil; daha çok ilk dönem ve1960–1980 dönemlerini kapsayan eserleri içermektedir. Bunun böyleseçilmesinde en büyük neden ise Alevilikle ilgili sorunlarýn, anlatýlarýndaha çok bu dönemlerde ortaya çýkmasý ve iþlenmesidir. Çaðdaþ romanve öykülerin bir kaçýný ancak konu olarak iþlerken çoðuna ya deðinmek-le yetinmiþ, ya da dokundurma veya bir tespite ulaþmak için araç olarakkullanmýþ. “Edebiyat, derin hisler uyandýran duygu, düþünce ve hayal-lerin dil aracýlýðýyla güzel, etkili ve belli bir þekil içerisinde anlatýmýdýr.”(Güzel, 2004: 29) Bu anlatým gücüyle dili birleþtirdiðinizde edebiyatýnokuyucu üzerindeki etkisinin bilimsel bir çalýþmadan daha etkili olabile-ceðini düþününce, edebi eserlerle anlatýlan bir konunun daha kolay venasýl anlaþýlacaðý kolaylaþýr. Okuyucu ayný zamanda eserde, “bir eseriçerisinde sanatkarýn ideallerini, hayat dünyasýný, deðer yargýlarýný,diline getirdiði zenginlikleri ve duygularýný ahenkli bir bütün halindegörür” (Güzel, 2004: 29) Bu muhtevanýn insan üzerindeki etkisini görenErseven, bunun önemine kitabýnýn giriþ bölümünde deðiniyor: “Yazarada burada, tüm bu olgularý ustaca yapýtýnda iþlemek, sunmak düþer. Buanlamda, bir toplumun edebiyatýnýn yalnýz yazýnsal deðil, toplumsaldeðeri de vardýr” (Erseven, 2005: 5). Devamýnda Erseven, “Yazýlan biröykü, roman ya da oyun, içinde bulunduðu ülkenin, konu edindiði halk-tan çok yazarýn içinde yaþadýðý kendi toplumunun gerçeklerini dilegetirir.” Burada kavramlara bakýþý üzerinde durmamýzýn nedeni, Erse-ven’in bu tartýþmayý, araþtýrmayý neyi göz önüne alarak hazýrladýðýna,onun tasarýsýyla ulaþmak için ele aldýk. Asýl konumuz olan yapýtlarýndeðerlendirilmesine, bu bakýþ açýsýnýn anlaþýlmasý ile daha doðru ulaþ-mak mümkün olacaktýr.

Alevilik ile ilgili çeþitli bilgilere de ulaþabileceðimiz kitapta araþtýr-masýna konu olan kitaplarýn, Alevi yazarlar tarafýndan yazýlmasýyla Ale-vi olmayan yazarlar tarafýndan iþleniþ biçiminin çok farklý olduðu vebunun da Türk edebiyatýnýn belli bir olgunluðu yakalayamamasý veyukarýda Güzel’in, edebiyat tanýmýndaki özelliklerinin, yazýnýmýzda nekadar da önemli olduðunu göstermektedir. Erseven, “Alevi inanç kültü-rünün, Türk yazarlarý ya da eleþtirmenleri tarafýndan belli bir kabulgörmemesi halinde ortaya, belli bir kalýba oturtulmuþ Sünni inançlýinsan profili edebiyata yansýmýþtýr” (s.6) tespitine ulaþmasý, Anadolu’daoluþmuþ olan inançsal ve edebi daralmanýn, sýkýþmanýn da hala sürdü-

ðünü ve edebiyatýn da insan merkezli edebi kaygýlar duy-mak yerine egemen ideolojik dayatmanýn parçasý biçi-minde devam ettiðini göstermektedir. Kuþkusuz, bunuedebiyatýn bütünü açýsýndan söylemek mümkün olma-makla beraber, içinde inançsal deðinilerin de yer aldýðýedebiyat ürünlerinde bu zaafýn ortaya çýktýðý da bir ger-çektir. Özellikle son yýllarda, Ýslami kalýplarýn her alandaolduðu gibi edebiyatta da baskýn olmasý bunun gösterge-sidir. Erseven, çalýþmasýnda, yazarlarýn da içinde olduk-larý inanç kültürünün felsefi terminolojisinin ve inanç içidil jargonunun kullanýldýðý tespitine ulaþmaktadýr.

Yazýnýmýzýn Sýratý AnadoluBütün ele aldýðý çalýþmalara raðmen bu alanýn hakkýylaele alýnmadýðýný belirten Erseven; “Aleviliði ve Bekta-þiliði, asal ve yan konu olarak iþleyen roman öykülereciddi anlamda rastlamak olasý deðil…” Yazarýn ele aldýðýkaynaklar, belki Alevilik-Bektaþilik açýsýndan yeterlideðil. Ancak Türkiye yazýn dünyasýnýn yeni yeni geliþm-eye ve çeþitlenmeye baþladýðýný düþündüðümüzde yeter-li saymak gerek. Edebi türler içinde sözlü geleneðe baðlýyaþamýný sürdürmüþ bir öðreti geleneðine sahip olan bualanýn, þiir ve baðlý alanlarla yetinmesi ve ‘sýrcý’ bir içe-

rikle hareket etmesi bu, konunun geç iþlenmesine ve kimi noktalarda dakarþýt ve sorunlu iþlenmesine neden olmuþtur. Alevi kökenli yazarlarýnmetinlerinde, Aleviliði ve sorunlarýný anlatmaya, Sünni kökenli-Aleviolmayan demek istiyor- yazarlarýn ise taraflý ve daha çok karalayýcý birüsluba sahip olduðunu dile getiriyor.

Özellikle 1970 sonrasýna ait romanlarda, Alevilikle ilgili gözle görü-nen ve diþe dokunur metinlere rastlandýðýný belirten Erseven, çalýþmasý-nýn roman bölümünü; “Aleviliði Eksen Alan Romanlar”, “Aleviliði YanKonu Olarak Alan Romanlar”, “Dersim Olaylarý Nedeniyle Aleviliði Ýþ-leyen Romanlar” ve “Bektaþiliði Eksen Alan Romanlar” baþlýklarý altýn-da topluyor. Oyun olarak Musahipzade Celal’in “Mum Söndü” oyununuayrý bir ek bölüm olarak iþleyen yazar, “Türk öyküsünde Aleviler” baþlýðýaltýnda ise, yazar adýna göre eserleri tek tek iþliyor. Araþtýrmasýný bir dekonularýna göre iþleyen Erseven, bakýþ açýsýný ve yargýlarýný daha çok bubölümde ifade ediyor.

Çalýþmasýnda Aleviliði bilmeden konu olarak seçen yazarlarýn eksik-liklerini ve hatalarýný da tartýþan Erseven, Alevilik çerçevesinden yolaçýkarak toplumsal bir birlikteliði, ayný topraklarda bir arada kültürleribirbirlerini tanýmasý, aradaki inanç çatýþmalarý ve karalama kaynaklarý-nýn bu romanlarda nasýl incelikli olarak öne çýktýðýný da gösteriyor. Ro-man ve öykülerden alýntýlar yaparak bir anlamda özetler de sunan Erse-ven, olaya bakýþlarý, ara soru ve açýklamalarla deðerlendiriyor. Yazar-larýn konuya bakýþ açýlarýný da irdeleyerek genel Aleviliðe bakýþlarýný datek tek tartýþýyor. Kitap ya da yazarlar açýsýndan ara tanýmlar ve çýkarým-larda bulunuyor. Örneðin Hasan Kýyafet’in ‘Ali Ali’ adlý kitabýný deðer-lendirirken kimi yerde çözümlemelerin ulaþtýðý nokta olarak; “Yazar,sorunun çözümüne idealist bir açýdan yaklaþmýþtýr.”(s. 314) ya da deva-mýnda bir açýklamanýn yarattýðý ifadeyi; “Nedense burada Kiyafet, dev-rimciliði biraz etik çizginin dýþýna çýkarmýþ görünmektedir”(s. 315) de-mektedir. Konu Alevilik olunca, siyaset, kültür, inanç ve daha birçokyönü bir arada ve hýzlý bir toplumsal yaþam denklemine göre taramakgerekiyor.

Zamanýn Deðiþmeyen DiliKimi eserde sýnýf, kimi eserde inanç, kiminde de ekonomi ve göç ilekarþýlaþýlan sorunlar, tartýþmanýn konusu olarak öne çýkýyor. Yan konuveya içerik olarak Türk edebiyat dünyasýnýn sonuçta Alevilik çerçeve-sinde olaðan bir seyir yerine belli duyarlýlýk payesiyle iþlendiðine dikkatçekiyor, Erseven. Kitaplarda konu olarak Kýzýlbaþlýk kavramý çeþitlianlamlara gelebilecek biçimlerde kullanýlýyor. Alevilerin nasýl insanlarolduðu gibi sorulara cevap arandýða dikkat çekiliyor. Alevi olmanýnkolay tanýmlarýndan birinin de, E. Bener’in “Elif’in Öyküsü” romanýndayer alan, “namaz kýlmamak Alevilik” olarak tanýmlanýyor. Yine SadriErtem’in, “Çýkrýklar Durunca” romanýnda yer aldýðý gibi, “katlý vacipzýndýklar” gibi kavramlarla tarihte egemen söylemin tekrarýnýn yer aldýðýtaným ve þiddet bir arada hatýrlatýlmaktadýr.

Edebiyatýmýzda Modus Vivendi(*) Sorunu ve Alevilik

Hasan Harmancý

Çaðdaþ Türk Romaný veÖyküsünde Aleviler,

Ýlhan Cem Erseven Alev Yayýnlarý Ýstanbul, 2005

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 18

Page 19: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

19Ocak 2006

SERÇESME¸

Anadolu’da birikmiþ her türlü farklý bakýþ açýsýný, romanlarda ve öykülerde bulmakmümkün. Aleviliðin genel ifade sorunu yaþadýðý topraklarda bir de entelektüelbirikimin, bu birikimi sorun olmaktan çýkarmak yerine kurgularda yer vermesi,belleklerin olumsuz yenilenmesine taraf olmaktadýr. Aleviliðin çok yönlü canlý birkültür atmosferine sahip olmasý ve tarihsel çatýþmalarda inananlarý yanýnda felsefi

olarak da mücadele konumunda olmasý, sorunun sosyal olarak yaþamasýný getirmektedir. Romanve öykülerde de süren bir mücadelenin yansýmasýdýr aslýnda kitap boyu karþýmýza çýkan, Aleviliðiiyi ve insani bulanlarla, Aleviliði inançsýzlýk ve kötü karakter olarak tanýmlayanlarýn mücadelesi.Ne yazýk ki nesnellikten çok çeþitli yollarla toplum içindeki yaralý bilincin derinleþmesine katkýdanbaþka bir durum olarak deðerlendirmek mümkün olmuyor böyle olunca.

Felsefi birikime sahip olmayan edebiyatçýlar, özellikle birçok alanda olduklarý gibi tartýþmakve yeni çözümler üretmek yerine, çoðunlukla fantezi düzeyinde kalmakta ve toplumun paranoyakhalinin tekrarýndan baþka bir geliþim saðlayamamaktadýrlar. Yazýn bilincinin, tarihe, insanlýðakatký sunmasýndan çok ideolojik bir duvar olmasý çoðu yerde daha bir açýk yüreklilik olarakgörülmektedir. Roman ve öykülerde sergilenen tutum, kitabýnýzýn okunma kapasitesini de belirler.Bu kaygýlar edebiyat dünyasýnýn kaygýlý bir edebi söyleme zorlanmasýný da getirmektedir.

Daha dikkatli bir gözle bakarsak, “Türkiye’de kültürel ortamýn böylesine þekillenmesinde,siyasal sistemin, medyanýn biçimlenmesinde olduðu kadar bunlardan baðýmsýz düþünemeyeceði-miz öykücünün de romancýnýn da bundan payýna düþeni yaþadýðýný görürüz. Ancak, düþündürücüolan bir sanatçý birikimi ve tavýr alýþý içerisinde öykücünün, romancýnýn, þairin bunun böyle olma-masý gerektiðine iliþkin kayýtsýzlýðý, pasif duruþudur.” (Turan: 2004, 19).

Anlatý kültürüyle kendini sürdüren bir topluluk olan Aleviler, bir bilgiyi böylesi bir özellik-lerinden dolayý birden fazla yolla anlatabilirler. Bu nedenledir ki, “Yol bir sürek bin bir” biçimindekavramlaþmýþtýr. Toplumun kendi hikayelerine, mitlerine ve bunlara baðlý olarak kahramanlarasahip olmasý ve bunlardan edindiði köken fikrini sürdürmesi olaðanlaþýr bu nedenle. Kendi önder-lerini belli bir inanç motifiyle süslemesi yazýlý kültüre sahip olan toplumlardan daha olaðan birboyut kazanýr. Ýnanç içinde ‘aziz’ bir süsleme veya yükleme olaðanlaþýr. Yaþam biçimini de oluþanazizlerin ahlaki öðreti formlarý ile halk hikayelerinin ayný formda erimesi yazýma dökülenanlatýnýn da dilden kolayca akmasýný saðlar. Alevi öðretisinin þiirde baþarýlý olmasýný da buçerçevede deðerlendirmek gerek. Roman ve öykü öncesinde yazýlý olmasa da açýk bir fikir edin-memize yarayan nüvelere sahip olmasý ve yorumlama da muhalif bir çizgi taþýmasý kalemedökülen dilin oynamasýna ve kendi içinde çoðul bir sese sahip olmasý yanýnda öðretiyi kirleten vebaltalayan karþý deyim ve anlamlandýrmalarýnda olmasý mümkündür. Birçok noktasýnda grupdavranýþý ile karþýlaþtýðýmýz Alevilik söylem ve hikmetlerinin kökene ne kadar yakýn veya uzakolduðunu bilmek mümkün deðildir. Buna karþýn siyasal- toplumsal bir amaca hizmet etmesiolaðanlaþýr. Ayný zamanda bunun karþýtýný da yaratmasý birikimlerin sürekli muhalefetlerinedeniyle sarmal olarak güçlü biçimde topluma karþýlýklý olarak yayýlýr.

Erseven’e bir katkýyý da burada R. Girard’dan sunalým. “Romantik Yalan ve Romansal Haki-kat” adlý çalýþmasýnýn sunumunda, Orhan Koçak’ýn, Girard’ýn ‘ressentiment’ kavramýyla oluþtur-duðu edebiyat çözümlemesine ayný kitabýn önsözünde yaptýðý katkýya yer vermek doðru olacaktýr.Koçak, Girard’ýn, ressentiment’in, (tartýþýlan kavramsal karþýlýklarýndan; “küçültme ve deðersi-zleþtirme itisi” anlamýný dikkate aldýk) “Ýlk olarak, ressentiment’in, bir baþkasýna karþý gösterilenbelirli bir duygusal tepkinin tekrar tekrar yaþanmasý ve deneyimlenmesidir… Duygunun ve ‘tepkiverdiði’ durumun sadece zihinsel bir anýmsanýþý deðildir burada söz konusu olan; duygunun ken-disinin yeniden yaþanmasý, baþlangýçtaki duygunun yeniden deneyimlenmesidir…”. Devamýnda,“Bu psikolojik dinamit, bir siyasal grubun siyasal, anayasal ya da geleneksel gücü ile fiili gücüarasýndaki uyumsuzlukla doðru orantýlý biçimde yayýlacaktýr. Sadece siyasal olmakla kalmayýptoplumsal da olan ve mülkiyet eþitliðine doðru giden bir demokraside, hiç deðilse sosyal ressenti-ment pek yaygýn olmayacaktýr… Öyleyse ressentiment’in en güçlü olduðu toplum bizimki gibi birtoplum olmalýdýr: yaklaþýk olarak eþit haklarýn (siyasal ve diðer haklar) ya da biçimsel toplumsaleþitliðin iktidar, mülkiyet ve eðitimde büyük fiili eþitsizlikle elele gittiði bir toplum… Burada, birey-lerin karakter ve deneyimlerinden baðýmsýz bir biçimde, toplum yapýsýnýn kendi içinde güçlü birressentiment yükü birikmiþtir.” (Girard: 1999, 16–17) Her toplumun yaþam biçimi içinde kolaycagörebileceðimiz bu kavramsallaþtýrmayý, Erseven’in ele aldýðý eserlerde görmek mümkündür.Girard’ýn bakýþ açýsýný -teorik çözümleme olarak- görememekle birlikte, bu çalýþmada, bu yönde-ki tutumun, edebiyatýmýzda nasýl sürdüðünü görmek mümkündür. Erseven’in bu çalýþmasýndanyola çýkarak Girard’ýn deyimiyle edebiyat alanýnda da bir ‘modus vivendi’ sýnýrýnda olduðumuz,daha anlaþýlýr biçimde görülebilmektedir.

KAYNAKLAR:Girard, René (2001). Romantik Yalan ve Romansal Hakikat, Metis Yayýnlarý.Güzel, Abdurrahman (2004). Dini Tasavvufi Türk Edebiyatý, Akçað.Turan, Metin (2004). Kültür-Kimlik Ekseninde Türk Edebiyatý, Ürün Yayýnlarý.

NOTLAR:(*)Modus Vivendi: Latince, güçlüklere raðmen birlikte yaþama yolu.

DEYLEMÝ (HAÞÝM KUTLU)

Bizim YolumuzNe yemin et ne de yalan söyleBöyle buyurdu bizim ulumuzKýldan ince kýlýçtan keskinYutulmaz leblebidir bizim dolumuz

Senin yükün senindir tartý bilirsenKendi karaný kendi elinle silersenNefsin için her ne dilek dilersenUkbada bile olur bizim sonumuz

Beli dedik bizden önce geleneÖzünü hakka kurban edeneGüruhu Naciye'den sýr doðanaTa ezelden Kâbe oldu yolumuz

Melanet meydanýndan erkân silinsinDerviþlik makamýna postlar serilsinMünkir olan her kapýdan sürülsünDar-ý Mansur’da kýrýk olur boynumuz

Daylemi’yem ben benden sorulsunBir kolum Hind’den ötelerden derilsinÝster alýnsýn kellem ister vurulsunSerilmez hiç bir ipe bizim unumuz

Can Cemale ÇevrilirAyini cemde cem olmuþ canlarÖz köze dönmüþ can cemale çevrilirAçýlmýþ meydan görülmüþ rahmanCan cana secdede dilim söze çevrilir

Pençeler sazda bülbül avazdaSakiler mest olmuþ irfanda sazdaÖzüm Mansur’da ten niyazdaÇark-ý pervaneler nura çevrilir

Lütfetti aldým dostun lokmasýnRýzalýk meydaný naçar kalmasýnBirliðe yetenler ayrý durmasýnGönüller þad oldu meyler çevrilir

Daylemi’yem dinle dostun sözünüAcý söz dostundur çevirme yüzünüCan kulaðýný aç kem etme özünüBal arýda arý kovanda bala çevrilir

AlevYayýnlarý

Toplu SipariþlerdeYüzde Elli Ýndirim Yapýlýr

Haþim KutluKýzýlbaþ Kadýn

Mayýs 2005, ISBN 975-335-050-315 x 23 cm, 256 sayfa 12,00 YTL

Alev Yayýnlarý, Divanyolu Cd. No 54, Erçevik Ýþhaný 102

34110 Eminönü, ÝstanbulT/F: 0212.519 5635 www.alevyayinlarý.com

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 19

Page 20: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

20 Sayý 18

SERÇESME¸

Tasavvufta Bilinçaltý

Ýnsanoðlu yaþamý boyunca hep saptadýðý bir noktayla Kaos’a düzenverip Kosmos’u yaratýrken gündelik yaþamý içinde açtýðý ritüelparantezleriyle Köken Zaman’a ve Kozmik Zaman’a girip çýkar veoradan da gerçek zamana döner.Aslýnda bu bir kimlik sorunudur.Ýþe evren ölçeðinde bakýldýðýnda, küçücük bir varlýk olan

insanoðlunun, gerçek zamaný ve uzamý var ederek gönlünün ve bilinci-nin derinliklerinden “Ben varým, buradayým, yurdum burasýdýr, kültürümburasýdýr” diye baðýrmakta olduðunu görürüz. Bunun için her mitolo-jinin zaman ve uzam algýsý, o kültürün ana mayasýný oluþturur.Tasavvuftada bu böyle oluþup geliþmiþtir, yadsýnamaz. Aslýnda mitolojilerde yeralan figürler insanlýk kültürünün, ilk þafaðýnda ilk ýþýk belirdiðinden buyana biriktirilmiþ arkaik ögelerin, toplu düþlemlerin, ya da insan ruhun-daki oluþma ve geliþme evrelerinin de bir anlamda “kollektif kiþileþtir-ilmesi” sonucunda ortaya çýkar.

Ýþte mitoloji ve söylenceler bir anlamda insanlýk kültürünün gerçekbilinçaltýný oluþtururlar. Bu baðlamda mitoslar, içerdikleri çeþitli tarihsel,toplumsal, dinsel ve kültürel yansýmalarýn yaný sýra insanlýk durumlarýnailiþkin bir toplu bellek görevi de üstlenmiþlerdir. Zaman süreci içindebakýþ açýlarý ve deðer ölçüleri deðiþtikçe anlatýlar da deðiþir, verilir,çevrilir, antik bir kazý alanýndaki gibi kültürel katmanlar halinde üst üsteyýðýlýr.Farklý kültürlerin mitolojileri iç içe geçmeye, baðdaþtýrmacýlýðýnda etkilemeleri sonucu yeni birleþimler üretmeye baþlar.Tasavvufta dadurum hemen hemen aynýdýr. Böyle bir çizgi izleyen kültürel coðrafya-lar, kozmik zaman ve uzam içinde þekillenerek belirli kimlikler kazanýr.Aslýnda mitoslarýn oluþturduðu mitolojiler tarihsel zaman ve uzamladeðil, kozmik zaman ve uzam algýlarýyla tanýmlanýrlar. Her uygarlýkta,“hatýrlanamayacak deðin eski” mitolojik zamaný gerçek tarihsel zamanabaðlayan bir imgelemem köprüsü vardýr.

Mezopotamya, bu imgelemem köprülerinden en önemlisini oluþturur.Üç büyük kitaplý din, bu köprünün altýndan geçen kutsal ýrmaklarýn sula-rýyla beslenir, zaman sürecinde bir uygarlýktan, bir kültürden, bir dinden,bir inançtan diðerine aktarýla aktarýla, farklý kozmolojiler, mitolojiler,kutsal metinler içinde yeni deðerler, yeni anlamlar yüklene yükleneçokkatlý, çokanlamlý hale gelerek simgelerin anayurdu olan inanç sistem-leri yanýnda, sanatýn bütün alanlarýndaki þiirsel yaklaþýmýnýn da anaeksenlerinden birini oluþturur.

Bizce bu ana eksenlerden biri de tasavvuftur. Tasavvuf, bir sevgi yu-maðýdýr.Sevgi ruhlar arasý benzeþmelerden oluþan kaynaþmalardan iba-rettir.Bir suyu bir suya karýþtýrýnca ayýrtmak olanaksýzdýr. Aslýnda özolarak sevgi de öyledir.Ama tatmayan bilmez. Tasavvufta temel amaç,insana “Allah’ý görüyormuþ gibi yaþama” disiplini kazandýrmaktýr. Birbaþka anlatýmla kiþiliðe, “siz O’nu görmeseniz de O’nun sizi gördüðü”bilincini yüklemektir. Yani size, “þah damarýnýzdan daha yakýn” birKudret’le sürekli birliktesiniz, “nerede olursanýz olun, sizinle birlikteolan” bir Varlýk var onu hissetme, algýlama, sezme, tüm yaþamýný O’nun-la birlikteliðin duyarlýlýðý içinde yapýlandýrma bilinci edinme disiplin veterbiyesi verme varýlmak istenilen en son duraktýr.

Bir baþka anlatýmla sûfî, ânlarýn farkýnda olmak ve her aný Allah’ýnhuzuruna çýkabilecek bir güzellikte duyabilme bilinci ve disiplini edin-mek, her aný Allah için seçmektir. Bir baþka söyleyiþle sûfî, bu gücü vedisiplini edinebilmek için; seher vakti uyanýr, gecenin en seçkin saatindeRabbi’nin huzuruna durarak, O’na olan ahdini, O’nunla varolduðu bil-incini yeniler. Gönlünü ve bilincini baþka güç odaklarýnýn etkisindenarýndýrýr, tevhid bilinciyle donanýr, her gece özgürlük bilincini bir kezdaha yeniler, sonra kendi içine döner, içini yeniden dokumaya baþlar, içigönlü ve beyni-bilinci demektir. Kalbini ve dimaðýný avcunun içine alýr,onlarýn her dokusuna ulaþacak biçimde kiþiliðini arýndýrma eyleminesoyunur, tevbeye-istiðfara sýðýnýr, böylece sýrlarýný Rabbi ile paylaþarakO’nun huzurunda temiz bir yaþama söz verir. Sonra ahiret bilgisini yeni-leyerek mahþer ortamýna gider-gelir.Yaþam kitabýna bir de mahþer aydýn-lýðýnda bakar. Ellerinin, ayaklarýnýn, gözlerinin, kulaklarýnýn yani tümduyu organlarýný sorgular, acaba elleri temiz mi, acaba gözlerinde kirlen-me var mý, paçalarýna çamur sýçramýþ mý,bütün bunlar dünya karanlýðýn-da deðil, mahþer aydýnlýðýnda net görülecek þeylerdir. “Ölüm gündemi”sûfînin her gün soluk alýþ-veriþlerinde duyduðu bir gerçekliktir.

Sonra Hz.Peygamber’le birlikte olur, yan yana, karþý karþýya gelir,sonra kiþiliðinin O’na (s.a) yakýþýp yakýþmadýðýna bakar. Sonra ondan bu

yana geçen “Allah dostu” diye nitelendirilecek insanlarýn yanýnda durur,insanlýðýnýn ve Ýslamlýðýnýn onlarla benzeþip benzeþmediðine, örtüþüpörtüþmadeðine bakar, bu çerçevede, gönül terbiyesiyle ilgilenen, kalbîkývamýndan emin olduðu Allah dostunu anýmsar, onunla yan yana durur,benzeþme, örtüþme ve ayrýþmalarýný denetler. Bütün bunlar seherdonanýmý kapsamýndadýr.

Gündüz, iþ hayatý demektir, sûfî de iþ yapar,mesleði vardýr, dünyadanel etek çekmemiþtir, “hiç ölmeyecek gibi” dünya iþlerine sarýlýr, dünyayýimar gibi bir sorumluluk taþýr, bunlarý yerine getirir, öfkeyi dizginler,kötülüklerden, hileden, aldatmalardan uzak durur. “Allah’la birliktelikbilinci”nin asýl sýnanacaðý alan günlük yaþamdýr.Zaman öldürmekolmaz, ölü zamanýn hesabý verilir. Özetle sûfî her anýný hep diri yaþamakzorundadýr, her aný ve her davranýþýn niteliðini ve düzeyini seçerek yaþa-malýdýr. Çünkü bunlar “Allah dostu” olabilme ufku ve içeriði taþýmalýdýr.

Sûfî günü bitirip, ölümden izler taþýyan uyku için yastýða baþýný koy-duðunda, bir ömrü bitirir gibidir ve o ölçüde hesap vermeye hazýr birYaþam Kitabý’na sahip olmak ister. “Ýþte Rabbim bana verdiðin emanet,onu arý-duru sana getirdim” diyebilmelidir.

Sûfîlerin kökleri ilke uzanan ortak yaþam biçimini özetledik. AslýndaMüslümanlýk da bu deðil midir? Sûfi için amaç, “Allah dostlarý” çizgi-sinde olmaktýr.

Ýnsanlýk, sözünü ettiðimiz bu uygarlýk geliþiminin bir tür baskýsý olanbireyleþmenin, bireysel düþünce sisteminin giderek öne çýkmasýyla ko-lektif figür daðýlýmý sürecine girer.Tasavvufun özünde gizli teatral sanat,zaman süreci ve yoðun birikim karþýsýnda giderek, imgelemde de kolek-tif figürler, toplu temsiller yerini daha akýlcý ve tarihî ifadelere býrak-mýþtýr. Böylece tasavvuf, diðer sanatlar gibi dýþ alana çýkarak dünyevi-leþmiþtir. Yine de Jung’un çok ilginç saptamasýna göre, tasavvufun vedünyevî sanatlarýn kalýcý büyülerini sürdürebilmesi, etkisini kuþaktankuþaða aktarabilmesi için insan bilincinin doðmasýnda etken olmuþ, folk-lorda ve ritüellerde yaþamýný hâlâ sürdüren temel ve arkaik yapýlarla,yani “ilk örnekler”le baðýný korumasý, koparmamasý gerekir. Buradasanat ve tasavvuf, kendini “tarihsel zaman” içine yerleþtirdiðinde demitoslarýn “kutsal ve döngüsel zaman”ýndan, arkaik kökenlerden berisüregelen simge birikimlerinden yararlanmayý sürdürür. Aslýnda arkaikdüþüncenin, kozmik gerçekliðin çeþitli düzeylerini birleþtiren sentetikyapýsý simgeyi yetkin bir anlatým aracý haline getirmiþtir.

Tasavvuftaki bu simge zenginliðinin temelinde öncelikle, arkaikdüþüncenin “Yer” ile “Gök” arasýnda kurduðu denklikler sistemi yatar.Bubaðlamda yeryüzünde gördüðümüz her þey, yani insana ve tarihsel zama-na iliþkin her þey “Ýlk Görünen Gerçekliði”n ötesinde onun çaðrýþtýrdýðýyeni anlamlar yüklenmiþtir.Daha açýkçasý bu anlamlarý yüklendiði vetasarlanmýþ Makrokozmos ilk örneklerinin yeryüzü yansýmalarý olarakdeðer kazandýðý oranda tarihsel zamanýn, gündelik yaþamýn ötesinegeçip, kutsal, dolayýsýyla mutlak ve gerçek zamanýn, gerçeðin bir parçasýolabilir.

Kozmik merkezler olarak da algýlanan uzamlarýn, dahasý evin, suna-ðýn, tapýnaðýn, sarayýn, en önemlisi de kentin kutsanmasý, dahasý insanýno mekanlarda ritüelleriyle, ilahileriyle kendine özgü bir mikrokosmosyaratarak, evrensel düzeni bir anlamda kopyalamasýnýn nedeni budur.Ýnsan, saptadýðý bir noktayla, bir merkezle Kaos’a düzen verip Kosmos’uyaratýrken, gündelik yaþam içinde açtýðý ritüel/bayram paranteziyle deKöken Zamaný’na, Kozmik Zaman’a, Gerçek Zaman’a döner. Aslýnda bubir kimlik sorunudur. Evren ölçeðinde küçücük bir varlýk olan insanýn,gerçek zamaný ve uzamý var ederek, ruhunun ve bilincinin derinliklerin-den “Ben varým, buradayým, yurdum burasýdýr, kültürüm budur” þeklin-de seslenmesidir. Her mitolojinin zaman ve uzam algýsý kültürün anamayasýný oluþturur.

Ama biz yine de bu konua þunu sorabiliriz: Bütün olanlar karþýsýnda,duygu ve düþüncelerimizin dizgini kimin elinde? Hepimiz kendi aklý-mýzýn buyruklarýna göre hareket ettiðimizi sanýrýz; oysa bu koskoca biraldatmacadýr. Ýngiltere’nin önde gelen sinirbilimcilerinden David Oakleyve Peter Halligan bilincin kurallarýný yeniden ele alýp inceledi.Bilinçliolmak ne demektir, bilinçsizlik neyi ifade eder, düþünce ve davranýþlarý-mýzdan bizzat kendimiz mi sorumluyuz gibi sorulara yanýtlar arayan vebeynin belirli bölgesinde araþtýrmalar yapan nöropsikologlar davranýþ vealgý yeteneðimizin beynin bilinçsiz kýsmý tarafýndan yönetildiðini ortayakoydular. Ne var ki, düþünce ve duygular gibi bir üst düzey zihinselfaaliyetler için bunun geçerli olmadýðý fikri yaygýndýr. Pek çok insan ve

Mistisizmin Beyinsel KaynaðýBölüm - III

Ýsmail Özmen, Yargýtay Üyesi

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 20

Page 21: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

21Ocak 2006

SERÇESME¸

bilim adamý bunlarýn bilinçli bölgeden çýktýðýný sanýr. Geleneksel olarakbilinç ürünü olduðu düþünülen düþünce, fikir, duygu, inanç, tutum ve da-vranýþlarýn týpký algýlamada olduðu gibi, bilinçsiz bir sürecin sonucundaortaya çýktýðý bu bilim adamý araþtýrýcýlar tarafýndan ileri sürülmektedir.

Londra Psikiyatri Enstitüsü’nde bu konuyu araþtýran Jeffrey Grey,bilinç zihinsel iþlemlerin sonuçlarýný etkileyemez, çünkü çok geç bir tar-ihte ortaya çýkar demektedir. Oysa herkes zihinsel faaliyetlerinin deneti-mini elinde tutuðunu sanýr. Bir sonraki davranýþýmýzý, ne yapacaðýmýzýbilmek, ne söyleyip ne yazacaðýný kesin biçimde tahmin etmek olanak-sýzdýr. Bütün bunlar bu konuda yapýlan deneylerle sabittir.

Psikolog Peter McKellar: “Önce gözlerimi kapar beklerim. Daktilomönümde öykü karakterlerinin zihnimde canlanmasý ve harekete geçmesiiçin zaman tanýrým. Öyküyü önceden satýr satýr düþünemem” Peki kurgunasýl geliþir? Bu sorunun yanýtýný þöyle verebiliriz:

“Denek çocuk öyküsü yazarý Blyton’un beyni karakterleri bilinçlibölümün dýþýnda yaratýyor. Blyton düþünceler, konuþmalar, hattaespriler oluþtuktan sonra bunlarýn farkýna varýyor.Bizim görüþümüze göre, konuþma, yazma ve beynin diðer bilgi iþlemfaaliyetleri beynin bilinçsiz bölümünde meydana gelir. Kendiniz vedünya ile ilgili bilinçli deneyim oluþumu bu aþamadan sonra ortayaçýkar. Bizim kurduðumuz modelde beynin bu ‘bilinçsiz’ kýsmýnaDüzey 2 adýný veririz.Bu düzeyin içinde mutlaka bir karar vermemekanizmasý, yani merkezi idari yapý (MÝY) yer almaktadýr. MÝYbeynin herhangi bir zamanda gerçekleþtirdiði en önemli iþlevi taným-lar; ayni zamanda beynin durumunu en iyi þekilde tanýmlayan bilgiyiseçer.Ýþte ancak bu aþamadan sonra bilgi, bilinçli deneyimlerimizdenoluþan Düzey 1’e dahil edilir.Þu anda rahatsýz bir koltukta oturduðu-muzu ve bir konuþmayý dinlediðimizi farzedelim. Konuþma ilginç isekonuþmacýnýn ses tonunun, neler söylediðinin ve belki de konuþma-cýnýn çevresinde olup bitenlerin farkýnda olursunuz. Bütün bunlarDüzey 2’de gerçekleþen iþlemlerin bir ürünüdür. MÝY bunlarýn için-den önemli gördüðünü Düzey 1’e postalar, dolayýsýyla siz de bunlarýdeneyimlerinize dahil edersiniz.Ayni zamanda Düzey 2, rahatsýz sandalye, odanýn havasý, dýþarýdankarýþan sesler, arkamýzdaki kiþilerin fýsýltý ile sürdürdükleri sohbet ileilgili bilgileri de iþlemden geçirir. Bütün bunlar konuþma dinlemeiþlevi ile doðrudan iliþkili olmadýðý için MÝY bunlarý Düzey 1’eatmaya gerek görmez ve siz bunlarýn farkýnda olmazsýnýz.Öte yandan eðer konuþma sýkýcý ise, MÝY sandalyeden kaynaklanansýkýntýyý giderici çözümlere öncelik verir ve siz sandalyenin ne kadarrahatsýz olduðunu fark edersiniz. Daha dramatik olarak arkanýzdakisohbette adýnýzýn geçtiðini duyarsanýz konferans ile ilgili tüm baðla-rýnýz kopar, tüm dikkatinizi arkadaki konuþmaya verirsiniz. Ancak budurumda ‘siz’ arkadaki konuþmayý dinlemeyi bilinçle seçmiþ olmaz-sýnýz. Bu bilgi MÝY tarafýndan Düzey 2’den Düzey 1’e ‘kapý dýþarýedildiði’ için farkýna varýrsýnýz.Kapý dýþarý edilme konuþma ve yazma þeklinde kalabalýklarda daortaya çýkabilir veya tümüyle duygu ve düþünce þeklinde kiþiselbazda görülebilir. Bu kapý dýþarý edilen bilgiler, ister kalabalýklarda,istek kiþisel bazda olsun kendisine özgü bir yapýya sahiptir. Bunlarher zaman ‘burada ve þimdi’ye aittir ve kiþinin kendisiyle ilgilidir.Davranýþlar, özellikle kiþinin kendisinden kaynaklanýyorsa istemliolarak tanýmlanýr. Kapý dýþarý etme iþleminde herhangi bir düþünce,fikir, inanç, tutum ve davranýþ ‘sizin’ olabilir ve özgür iradeye baðlýolarak ortaya çýkar.Bu baðlamda bilinç ve özgür irade kavramýný bilimsel platformaoturtmak zor olabilir, çünkü pek çok insan düþüncelerinin kendi bi-linçlerinin bir ürünü olduðunu sanmaktadýr. Düzey 1’in içeriði ‘ikin-ci el’ olsa bile, bunlar ‘sizin’ tarafýnýzdan ‘birinci el’ olarak algýlanýr.Fakat günlük deneyimlerinizden uzaklaþýp, hipnozun etkileri üzerin-de kafa yorarsak, bilincimizin içeriðini kontrol ettiðimizi sanmanýnne denli yanýltýcý olduðunu anlayabiliriz.Kolay hipnotize olan insanlarda körlük, saðýrlýk, felç ve aðrýya du-yarsýzlýk gibi duygularý aþýlamak kolaydýr. Sydney’de RichardBxyant ve Kevin McConkey adlý psikologlar hipnotizma yoluylakörleþtirilmiþ insanlarýn görsel bilgiye yanýt verdiðini keþfettiler.

Hipnozun, hipnozu uygulayan kiþinin telkinleri gibi bir dýþ uyarýnýnetkisiyle MÝY’in karar verme sürecini etkilediði düþünülüyor. Hipno-tik körlük gibi durumlarda, hipnozcu MÝY’i ikna ederek görsel bilgi-nin Düzey 1’e kabulünü engeller. Hipnoz altýndaki kiþi görmediðiniiddia etse de, uygun bir dille ikna edildiði zaman görme yetisi yerinegelir. Bunlar hipnotik olarak görme yetilerini yitirdikleri zaman bilegörsel sinyallere yanýt verdikleri için, Düzey 2 hâlâ ilgili bilgiyi iþle-me sokuyor olabilir. MÝY yalnýzca bunlarý bilinç düzeyine dahil ede-ceði verilerin içine sokmaktan vazgeçmiþtir. Sonuç olarak kiþi görselsinyali algýlamaz ve dürüstçe ‘hiçbir þeyi görmediðini’ ifade eder.Bilincin pek çok yönü ile bir önceki ‘bilinçsiz’ iþlem düzeyinin ürün-lerini temsil ettiði 1879 yýlýnda Leipzig’de ilk psikoloji laboratuarýnýkuran Herman von Helmholtz ile Wilhelm Wundt pek çok zihinselfaaliyetin solunum, sindirim ve dolaþým sistemlerinin fizyolojik iþ-lemlerinden farklý olmadýðýný fark ederek bütün bunlarýn insan bilin-cinin dýþýnda otomatik olarak oluþtuðunu, ancak pek çok kiþi bilinçlideneyimlerle desteklenen zihinsel faaliyetlerin bir üst düzey etkisialtýnda olduðunu sanýyor ise de, psikologlar ayni görüþte deðiller.Onlarýn kurduðu modele göre bilinçle gerçekleþtirilmiþ her þey dahaönce bilinçsiz düzeyde alt yapýsýný oluþturmuþ, daha sonra Düzey2’nin seçilmiþ ürünleri ve Düzey 1’in içeriði tek bir unsurdur ve ayniþeydir. Bunlarýn aralarýndaki tek fark, bu ürünler seçilir seçilmez kapýdýþarý edilir ve bilinçli davranýþlarýn bir parçasý haline gelirler. Düzey1’deki bilinçli davranýþlar daha ileri bir iþlemden geçmez veyadoðrudan baþka iþlemleri etkilemez. Yalnýzca Düzey 2’nin bir sonra-ki güncel olaylarý ile yer deðiþtirir.Öyleyse bilincin iþlevi nedir? University of West of England’danSusan Blackmore’un belirttiði gibi bilincin belirli bir iþlevi yoktur,yalnýzca ‘þu anda benim nasýl olduðum’ ile ilgilidir. Ancak bu bil-incin hiçbir iþe yaramadýðý anlamýna gelmemeli. Bizim davranýþlarý-mýza koþut olarak baþkalarý bizim hakkýmýzda fikir sahibi olur. Kar-maþýk bir sosyal yapý içinde hayatta kalmak için bu imajýn mümkünolduðunca tutarlý ve mantýklý olmasý gereklidir. Toplum ayrýcadavranýþlarýmýzýn sorumluluðunu da taþýmamýzý talep eder. Son ola-rak Düzey 2’de oluþan düþünce ve duygular, Düzey 1’e kabul edildiðizaman ‘ben düþünüyorum’, ‘ben hissediyorum’ þeklinde ifade edilir.Düzey 2 tutarlý bir kiþilik ifadesinin yaratýlmasýndan ve sürdürülme-sinden sorumludur. Bunu yapmak için, biyografik bellek þeklindekapý dýþarý edilenlerin izini sürmesi gerekir. London School ofEconomics’den psikolog ve felsefeci Nichas Humprey, güçlü bir kiþi-lik ifadesinin diðerlerini anlamakta ve diðerlerinin de bizi anlamasýn-da temel oluþturduðunu ileri sürer. Dýþ dünyaya gösterdiðimiz kim-liðimiz Düzey 2 tarafýndan yaratýlmýþ bir kurgu, Düzey 1’de edin-diðimiz deneyimlerdir. Hanover, Darmouth College’dan sinirbilimciMichael Gazzaniga’ya göre bilincin bir iþlevi de güvenilir bir ‘sözcü’gibi davranmasýdýr. Bunu elde etmek için Düzey 1’de üretilenlerindaha önce dýþarý atýlan malzeme ile uyumlu olmasý gerekir.Benlik kavramýna baðlý olarak, Düzey 2 davranýþlarýmýz kontrolü-müz altýnda olduðuna iliþkin bir yanýlgýya zemin hazýrlar. Genellikleistemli davranýþlarýmýza özgür irademizin yol açtýðýný düþünürüz. Bubir yanýlgýdýr. Burada önemli olan, Düzey 2’yi kabul edip karar ver-me aþamasýnda ‘benlik’ kavramýný bu düzeye dahil etmeyi öðrenmegerekliliðidir.Belki de hepimizin bilmesi gereken, ‘Ben’in bilinçaltýmýzda yanlý vetaraflý ‘daha büyük bir ben’in parçasý olduðunu kabullenmektir.Kendimizi, içimizdeki ‘ben’in bilinçli olduðu konusunda kandýrmak-tan vazgeçmeliyiz. Pek çok açýdan bu ‘ben’, beynimizin bilinçaltýbölgesinde oluþan olaylarý gösteren veya kaydeden bir gösterge vekayýt cihazýdýr.”1

NOTLAR:1 Reyhan Oksan, Kaynak: New Scientist, 18 Kasým 2000.

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 21

Page 22: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

22 Sayý 18

SERÇESME¸

Kuran’da binbeþyüz yýldýr duran kadýnlarýn dövülebileceðiyle ilgiliayetlerin ifade ettiði anlamý, dinine baðlý, iyi/has Müslümanolduðu anlaþýlan bir kiþinin, diðer kullar da okuyup öðrensinler,

onlar da has Müslümanlardan olsunlar, bazen gerektiðinde de karýlarýnýdövsünler diye yazdýðý bir kitaba almasýyla; bu kitabýn da, zaten birincigörevi vatandaþý has Müslüman yapmak olan Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý(ya da Vakfý) yayýnlarýndan çýkmýþ olmasýyla, ufacýk bir kýyamet kopmuþoldu...

Bu olaðan Ýslamî bilgiyi ve kitabý haber yapan basýn mensuplarýyla,haberin ardýndan kýyameti koparan cazgýrlar, anlaþýlýyor ki, Kuran’ý oku-mamýþlar... Bu konuyu haber yaparak güya, “Aaa, ne çaðdýþý bir anlayýþ,ne ayýp bir davranýþ!” demeye getiriyorlar... Terbiyesizliðe, haddinibilmezliðe bak sen...

Yüce Allah, Cebrail’in eline verip özenle indirdiði; biz kullara ayneniletsin diye Hz. Peygamber’e teslim ettiði ayetlerini düzenlerken size midanýþacaktý? “Ey (erkek) kullarým, size, þu þu durumlarda karýlarýnýzý,fazla yara bere izi býrakmadan pataklama hakký ve yetkisi veren bir ayethazýrladým. Bir itirazýnýz varsa, þimdiden söyleyin... Binbeþyüz yýl sonragazete haberi yaparak, televizyonlarda tartýþarak, kem-küm ederek, helehele yorumlamaya kalkýþarak cehennemlik olmayýn, baðýþlamam ha!”mý diyecekti yani?

Binbeþyüzyýl önce kimse itiraz etmemiþ ya da itiraz edenler olmuþsabile icabýna bakýlmýþ, þöyle ya da böyle, itiraz edecek kimse býrakýl-mamýþ... Ayrýca da, erkek milleti olarak elinize böyle muhteþem bir hakve yetki geçmiþ, tepe tepe kullanacaðýnýza, kalkmýþsýnýz, “Böyle gerilik,böyle çaðdýþýlýk mý olur?” diyorsunuz... Bu laflarý, baþta benim karýmolmak üzere, baþý kabak, ayaðý postallý feminist karýlar söylese anlarýmda, size ne oluyor?

Müslüman’sanýz, alýn önce Kuran’ý þöyle iyice anlaya anlaya oku-yun. Deðilseniz, size ne baþkasýnýn Allah’ýndan, Kuran’ýndan, ayetinden,hadisinden, sünnetinden? Ýndirdiði bütün kitaplarýndan anlaþýldýðý gibi,kendisi de erkek olan Allah, erkek kullarýna karýsýný da dövdürür, kýzýnýda, baldýzýný da, hatta ardýna erkek takarak getiren mahalle aþiftesini de...Biraz daha burnunuzu sokarsanýz sizi de dövdürür diyeceðim, ama sizdövülmeyi öpün de baþýnýza koyun... Tanrý’ya þirk koþmaktan, müþrikolursunuz ki, “Haram aylar geçince, müþrikleri bulduðunuz yerde öldü-rün” (Tevbe Suresi, 5. Ayet) cezasýna uðrarsýnýz.

Ýyi niyetli bir insan olduðumdan, Diyanet Ýþleri Baþkaný MehmetNuri Yýlmaz’ý uyarmak istiyorum... Bir insan, bir eðitimci olarak, korkudenen illetin insaný ne hazin durumlara soktuðunu biliyorum. Bu adam-caðýzýn son yýllarda içine düþtüðü telaþ içimi paralýyor... Acaba neyi kay-betmekten korkuyor? Baþýnda durduðu, tarihin en büyük þeriatçýörgütünü mü? O örgütün sahip olduðu, miktarý ve cüssesi belli olmayan,en büyük holdinglerden daha büyük menkul ve gayrýmenkul devini mi?

Aslýnda onun da, söz konusu kitabýn yazarý gibi iyi, has bir Müslü-man olduðuna inanýyorum... Çekirdekten yetiþerek geldiðine göre (melülmahzun duruþu ve gözleri de çekirdekten yetiþerek geldiðini gösteriyor),baþta Kuran olmak üzere, hadis, sünnet gibi Ýslam’ýn temel kaynaklarýnýbiliyordur. Fakat son yýllarda, örneðin 28 Þubat’tan sonra, acayip laflaretmeye baþladý... Ettiði sözleri buraya tek tek yazýp yanýtlamaya kalk-sam, ortaya esaslý bir komedi çýkacaða benziyor. Çýkarsa çýksýn diyemiy-orum, yerim dar... Þimdi gelin de yutun þu sözleri:

1. “Ýslamiyet’i hurafelerden temizleyeceðiz”: Binbeþyüz yýldýr acabaÝslamiyet’e ne kadar hurafe karýþtý? Þu anda Ýslamiyet olarak bildiðimizbilgi ve uygulamalarýn ne kadarý hurafe? Siz hurafe olarak saptadýk-larýnýzý temizlediðinizde, “sel geldi süpürdü, rüzgâr aldý götürdü”, tüm-den ayazda kalmayalým? 17 Aðustos depremine çadýr ve ekmek bula-mayan bir devlet, yaratacaðýn din iman depreminde þapa oturursa günahývebali senin boynunda kalýr, bil... Ayrýca, “Zaten dinin kendisi hura-fedir” diyen “edepsizleri” ne yapacaksýnýz? Bu durumda, yapacaðýnýz ikiþey var: Laik TC Devleti adýna ya dinin hurafe olmadýðýný kanýtlayacak-sýnýz ya da “din hurafedir” diyen zýndýklarý temizleyeceksiniz. Temizlikiþini taþeron olarak Hizbullah’a, Taliban’a filan havale de edebilirsiniz...

2. “Bu bir reform hareketi deðil. Dinde bir deðiþiklik, bozukluk yok.Reform, bir þeyin aslýnda deðiþiklik yapmaktýr. Biz dinin aslýnda deðiþik-lik yapmak istemiyoruz.”: Bu sözlerdeki kafa karýþýklýðýný ve mugalâtayýanlayan öne çýksýn, uygun yerine törenle laik devlet madalyasý takýlacak-týr! Bu kadar gelenek göreneðe bulanmýþ, temizlenme ihtiyacý doðuracakkadar hurafe karýþmýþ bir din nasýl deðiþmemiþ, bozulmamýþ, tertemiz

kalmýþ oluyor? Þimdi Mehmet Nuri Bey eline cýmbýz ya da kürek ve týr-mýk gibi alet edevat alacak, Ýslamiyet’i tertemiz edip ilk haline getire-cek... Bu temizlik iþinin bir kýsmýný da Fethullahçýlara, Hizbullah’a vediðerlerine havale edin...

3. “Hadisler ayýklanacak”: Yüzyýllar önce Buhari ve Müslüm gibiâlimler bu iþi yapýp selamete erdirdiler diye biliyorduk... Demek ki sahtehadisler de ortalýkta cirit atýyormuþ... Yeniden ayýklayalým derken bizihadissiz ve sünnetsiz de býrakmayasýnýz, aman ha! Valla bu milletin neyapacaðý belli olmaz, hadissiz ve sünnetsiz kalýnca tutar, misvaký býrakýpdiþlerini fýrçayla temizlemeye, faiz yemeye, fotoðraf çektirmeye, radyodinleyip televizyon seyretmeye, barlarda þarký türkü okumaya baþlar...Tövbe tövbe...

4. “Kuran yeniden yorumlanacak”: Asýl korkum buydu... Kuran’ýnyeniden yorumlanmasý! Bunu söyleyenin bir Ýslamiyet cahili olduðunakalýbýnýzý mühür olarak basabilirsiniz...

Kuran’ý yorumlamak kimin ne haddine? Býrakýn böyle bir þeye kal-kýþmayý, bunu aklýnýn ucundan geçirmek bile müþrikliktir... Kuran doð-rudan doðruya Tanrý’nýn sözüdür. Apaçýk ve nettir. Anlaþýlsýn ve uyulsundiye gönderilmiþtir. Ezeldir ve ebeddir, belli bir zaman ve çað için deðil,kýyamete ve kýyamet sonrasýna kadar hükümrandýr. Belli bir ýrka vekavme deðil, bütün insanlýða indirilmiþtir. Yorumlanamaz, yoruma tabitutulamaz, çünkü her yorum farklý bir anlama ve uygulama demektir ki,bu da farklý inançlar, yani farklý dinler demektir. Oysa Ýslamiyet tektir,baþka Ýslamiyet yoktur, olmayacaktýr. Kuran bir bütündür, eksiklikten,zaaftan uzaktýr, tamdýr, eksiksizdir, kâinattaki bütün bilgiyi ve hikmetikapsamaktadýr... Bu yüzden de son kitaptýr, baþka bir kitap indirilmeye-cek, baþka peygamber gönderilmeyecektir...

Dediklerimde bir yanlýþlýk, eksiklik var mý? Sonra, Kuran herkeseindiðine göre, herkes de yorumlamaya kalkarsa, örneðin ben de yorum-lamaya kalkarsam, “deh babam deh, yandý gülüm keten helva”...

Kuran yorumlanmaya baþlanýrsa ortaya çýkacak belalara bakýn siz...Denilecektir ki, þu þu þu ayetler, o zamanýn bilgilerine, kültürüne, gelenekgöreneklerine vs. göre indirilmiþtir... Þimdi bilgiler deðiþti, gelenekgörenekler deðiþti, insanlar ve toplumlar deðiþti, bilim teknoloji geliþti...Öyleyse þu þu ayetler, özellikle de toplumsal yaþam ve iliþkileri düzen-leyenler, artýk ihtiyaca ve deðiþen bunca þeye cevap vermiyor... Bunudiyebilir misiniz, diyebilecek misiniz, ey Diyanet’in melül mahzunbakýþlý Baþkaný?

Bana göre bu ayet, falanca vatandaþa göre de þu ayet “artýk eskimiþebenziyor, zaten çoktan kendiliðinden kadük olmuþlar, resmen de yürür-lükten kaldýrýlmalarý gerekir” denirse ya da Galatasaray Meydaný’ndatoplanýp koro halinde dersek ne yapacaksýnýz?

Bu yoksul ahalinin tek besin, esin ve kesin kaynaðý olan dinde, bir debakmýþsýnýz ki Kuran 15–20 sureye, 300–500 ayete inivermiþ... Kizaman, þartlar, insanlar, toplum, bilgi ve teknoloji giderek artan birivmeyle deðiþtiðine göre, 15–20 yýl sonra yeni bir yorum daha, kaldýk mýtümden Kuran’sýz ve dahi cýscýplak dinsiz ve imansýz! Tövbe, tövbe…

“Kuran’ýmý yorumlayabilir, benim þu þu ayetlerimi, Resulümün de þuþu hadis ve sünnetlerini yürürlükten kaldýrabilirsiniz” diye, CebrailEkspres Kargosu’yla Tanrý’dan gelmiþ yeni bir tebligat, genelge, KHKgibi bir belge görmezsem, ölürüm de buna izin vermem...

Ýþte böyle sevgili komþular... Ýþler ve gidiþler pek iyi görünmüyor,deðil mi?

Bence en has Müslümanlardan biri olarak damlarda çürüyenAczmendi Þeyhi Müslüm ve yine bana göre en has Müslümanlardan biriolarak hakkýnda davalar açýlan, sorgulara uðrayan Dilipak, bu konudaacilen görüþlerinize, irþadýnýza ihtiyacým(ýz) var... Aman n’olur, bir iyi-likte bulunun da tez davranýn, bizi bunalýmda, M. Nuri Bey Baþkan’ýsýkýntýda býrakmayýn...

Siz de beni dinleyin M. Nuri Bey Baþkan’ým, aklýnýzý baþýnýza topla-yýn, bize bir iyilikte bulunun, hadisleri ayýklama, Kuran’ý yenidenyorumlaya kalkýp bu milleti dinden imandan yoksun býrakmayýn...

Kuran’ýn deðil bir ayetine ve anlamýna, kýlýna dokunamazsýnýz kýlý-na... Sizi gidi cehennemlikler sizi... Yapacaksanýz cennetlik bir iþe sýva-nýn: Oturun, Kuran’ý eksiksiz, olduðu gibi, öyle mealdi, yorumdu diye-rek, hecin devesi gibi geveleyip durmadan, ne demiþse harfi harfineTürkçe’ye, Kürtçe’ye ve mutlaka Lazca’ya çevirin...

Din resmen elden gitmeden, elimizi tez tutalým, cümlenize selamün-alleyküm, aleykümselam, vesselam!.....

Müjdeler Olsun, Dinimiz de Yenileniyor... Fakat...

Hüseyin Ýlbey

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 22

Page 23: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

23Ocak 2006

SERÇESME¸

Balým Sultanýn ölümü üzerine, Hacý Bektaþ Veli postuna kar-deþi Kalender Çelebi geçiyor. (1476–1528) Otuz dokuz ya-þýnda postniþin olan Kalender Çelebi kültürlü, þair tabiat-lýdýr. Postniþinliðinin ilk on bir yýlýnda sessiz bir hayat geçi-ren Kalender Çelebi’yi 1527’de Kanuni Sultan Süleyman’a

karþý büyük bir ayaklanmanýn baþýnda görüyoruz. Çok þiddetli biçimdePatlak veren ve hýzla yayýlan bu ayaklanma sarayý telaþa düþürüyor.Osmanlý devletinin en güçlü hükümdarý Kanuni Süleyman sadrazamÝbrahim Paþayý büyük bir ordu ile Ýsyancýlarýn üstüne gönderiyor. Kara-man, Sivas Dülkadir vilayetleri askerleriyle de güçlendirilen ÝbrahimPaþa’nýn ordusu ilk karþýlaþmada darmadaðýn oluyor.

Kalender Çelebi isyaný, Osmanlý yazarlarýnýn çoðunun iddiasýnýn ter-sine, ekonomik nedenlere dayanýyordu. Kanuni Süleyman tahta geçtiðizaman para darlýðýna bir çare bulmak üzere arazi yazýlmasýný yenile-miþti. Bu iþlem keyfi tutumlarla sürdürülüyor, itiraz edenlere cezalarveriliyordu. Týmarlý sipahilerinin ve köylülerin zararlý çýktýðý bu araziyazýmý, ülke çapýnda geniþ olaylar çýkmasýna neden oldu. Ayaklanmanýntabanýný Bozok, Sivas, Maraþ Adana ve Tarsus köylü Türkmenleri oluþ-turmakla beraber, ayaklanmaya bir o kadarda Alevi-Bektaþi olmayansipahi ve köylü katýlmýþtý.

Bozgun üzerine Sadrazam Ýbrahim Paþa Kalender Çelebi safýndabulunan týmarlý sipahilerle gizli iliþki kurdu, hepsinin arazisini geri ver-meyi kabul etti ve onlarý köylü-Türkmen isyancýlardan ayýrmayý baþardý.Böylece ikinci karþýlaþmada Kalender Çelebi ordusu bozuldu ve kendi-side baþý kesilerek öldürüldü.

Osmanlý tarihinin en büyük köylü ayaklanmasý olan Kalender Çelebikýyamý Bu biçimde sonuçlandýktan sonra Anadolu köylüsü bir daha baþkaldýramayacak þekilde ezildi.

Kalender Çelebi ayaklanmasýný Osmanlý yazarlarý “Kýzýlbaþ Ayaklan-masý” olarak nitelendirmektedirler.

Kalender Çelebi ayaklanmasýnýn tarihsel nedenlerinden biri de,Yavuz Selimin Anadolu’nun çoðu Türkmen Halkýna karþý giriþtiði kanlýkovuþturma hareketidir. Bu yöntem, yatýþtýrmak þöyle dursun, yýkýcýlýkve soygun olaylarýný doðal hale getiren sürekli karýþýklýklar yaratmýþtýr.

Ölümünden sonra Kalender Çelebi, büyük kardeþi Balým Sultan’ýntürbesinde topraða verilmiþtir.

Cemalettin Çelebinin “Müdafaa” adlý kitabýný yazmasýna yol açangeliþmelerin kökeni 1552 yýlýna dayanýr. Kalender Çelebi ayaklanmasýn-dan sonra Alevi-Bektaþi toplumunun içine ikilik sokmak ve Hacý BektaþVeli soyunun halk üzerindeki etkinliðini yok etmek amacýyla Hünkârýnmücerret olduðu söylentisi çýkarýlýyor. Ayaklanmadan önceki üç asýrdaböyle bir düþünce yok ama Alevi-Bektaþi toplumunun Hünkârýn soyuçevresindeki güçlü birlikteliði Osmanlýyý korkutuyor. Bunun sonucundaDergâha 1552 yýlýnda Sersem Ali Baba isminde birisi atanýyor. Dergâhtaevlenmemiþ derviþler yetiþtirilmeye baþlanýyor. Hatta dönem dönemNakþibendî þeyhleri yollanýyor. Bu tarihten sonrada Hacý Bektaþ evli idideðildi tartýþmalarý zaman, zaman alevlenerek günümüze kadar sürmüþ-tür. Ayrýca Osmanlý yeniçeri ordusuna yetiþtirilmek üzere getirilen dev-þirmelerin (feth edilen ülkelerden toplanan gayrimüslim çocuklarýn)yetiþtirilmesini de dergâhýn üzerine yüklenmesi (bilindiði gibi yeniçeriaskerlerinin savaþtýðý sürece evlenemeyecek olmasý) da bunun üzerinetuz biber olmuþtur.

Anadolu’da bazý ocaklarda kendi çýkarlarý doðrultusunda ocaðýmýzýnitibarý artar ümidi ile Hacý Bektaþi Velinin evlenmemiþ olduðu fikrini

benimsemiþlerdir. Ama çoðunluk Osmanlýnýn bu kasýtlý politikasýna aletolmamýþlar, Hünkâra verdikleri ikrardan dönmemiþlerdir. Anadolu’nunyüzde seksene yakýn Alevi-Bektaþisi halen serçeþme olarak Hacý Bektaþevlatlarýný ve Dergahý görürler ve onlara görülmeden onlardan icazetalmadan talip üzerine gitmezler.

Osmanlý Kaynaklarýnda Kalender ÇelebiAyaklanmasý

1. Solak-Zade Tarihi (Solak-Zade Mehmed Hemdemi Çelebi)Velayet-penah Hacý Bektaþ Veli evladýndan ve o hidayet hangahýnýnçocuðu olarak geçinen Kalender adlý kötü yollu bir aþýk, bazý bedbaht-larýn ve divane-meþreplerin iðvasýyla baþýna pek çok fesat ehlini topladý.Etraf ve eknaftan parasýz pulsuz buruniler, abdal torlaklar ve dinsizmeþrepliler ile mezhepsizler, pek çok kötülük severler ile birlikte onunyanýnda toplandýlar. Bunlarýn otuz binden fazla olduðu anlaþýldý. Ýki ordukahramanca vuruþtular Allahýn hikmeti ve inayeti ile Padiþah hazretle-rinin askerleri periþan düþtü, Karaman beylebeyi Mahmut paþa, i Alanyabeyi Mustafa Paþa ile birkaç ileri gelen kimse þehit oldular. Bütün tor-laklar küllüyetli silahlar haymeler aðýrlýklar ve çadýrlar sahiplendilerçýplak iken giyinip kuþandýlar. Bundan sonra Dülkadir taifesinin þerirlerive eþkiyalarý da kalendere katýlýnca askerin sayýsý hesaba gelmez oldu….

2. Müneccim Baþý Ahmed Dede (Sahaif-ül Ahbar Fi Vekayi-ül A’sar)Hacý Bektaþ Veli soyundan Kalender adýnda biri çýkýp, saltanat iddiasýn-da bulunup nevbet çaldýrdý. Etrafýna kalenderilerden, Anadolu mülhit-lerinden ve Türkmen müfsitlerinden büyük bir kalabalýk topladý. Yapýlansavaþta Kalenderin adamlarý Mahmut Paþayý, Alanya Beyi Sinan Beyi,Amasya Emiri Koçu Beyi, Birecik Emiri Mustafa Beyi ve birçok ilerigelen beyi ve komutaný þehit ederek Osmanlý ordusunu yendiler. Buolaydan sonra Kalenderin þöhreti her tarafa yayýldý Dülkadiroðullarýnýnçoðu onun tarafýna geçti.

3. Tarih-i Peçevi (Peçevi Ýbrahim Efendi)Hacý Bektaþ Veli torunlarýndan Kalender O kadar güç ve itibar kazandýO kadar kalabalýk bir topluluðun baþý oldu ki böylesi þimdiye kadarhiçbir asiye nasip olmuþ deðildi. Iþýk abdal diye anýlan ne kadar inancýve eylemi bozuk var idiyse yanýna toplanýp yirmi otuz bin kadar eþkýya-dan oluþan büyük bir çete meydana geldi. Bunlarýn yakalanmalarý içinPadiþah Sadrazam ve baþkomutan Ýbrahim Paþayý görevlendirdi. Yapýlançarpýþmada eþkýya üstün geldi. Karaman Beylerbeyi Mahmut Paþa,Alanya Beyi Sinan Paþa, Amasya Beyi Koçi Bey, Birecik Beyi MustafaBey, Anadolu Týmar Defterdarý Nuh ve Karaman Defter Kethudasý ÞeyhMehmet þehit düþtüler.

4. Tabakat-ül Memalik ve Derecet-ül Mesalik (Celalzade Mustafa)“Hacý Bektaþ’ýn adýný duymayan bir Müslüman hemen, hemen yokgibidir. Bu adam için saðlýðýnda tekkeler ve öldükten sonrada adýnatürbe ile birçok tekke ve imaretler yapýldý ve bu müesseseler için birçokyerler hediyeler vakfedildi. Ne fayda ki bu tekkeler sonradan fesat ocaðýoluverdi. Nitekim bu müesseselerin baþýnda oturan Kalender isminde birbudala kendi ayarýnda olan bir sürü cahilleri tekke içinde azgýnlýðateþvik etmeye kalktý.

Günün birinde tekkedeki derviþler Kalenderin sancaklarýný kaldýr-dýlar. Davullar, boynuzlar çaldýrarak içlerindeki fesadý dýþarýya verdiler.Kalender civar taraflarý yaðmalamaya baþladý. Bunlarýn mezhebince herkadýnla temasta bulunmak kendileri için helaldir. Sünnilerin kanlarýnýakýtmak günah deðildir. Sözün kýsasý bunlar yollarý tuttular. Gelen geçenisoydular. Ortalýðý kasýp kavurdular.

5. Büyük Osmanlý Tarihi (Jozef Von Hammer)Hacý Bektaþ sülalesinden Kalender-oðlu bayraðýnýn altýnda birkaç binderviþ abdal kalender ile serserilerinden birçok kiþi toplanmýþtý. Rum,Anadolu, Diyarýbekr Beylerbeyinin birbirini müteakip, ettikleri muhare-belerde Asiler gâh maðlup gâh galip oldular Rumeli Beylerbeyi Yakup,Kalende’re maðlup olduðu gibi Kalender de Pasin Ovasýnda HüsrevPaþaya bozularak Kara Çayýrda Anadolu Beylerbeyi Behram Paþadanintikam alýp onu Tokat’a ilticaya mecbur etmiþti. Daha sonra BehramPaþa kendisine katýlan Karaman Halep Beylerbeyi ile Kalender’le giriþ-tiði þiddetli muharebede gene yenilerek birçok þehit verdiler.

Kalender Çelebi AyaklanmasýErgül Þanlý

Osm

anlý

ordu

su sa

vaþ i

çin

sara

ydan

çýk

ýyor

. N

usre

tnam

e, 1

6. y

üzyý

l, de

tay

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 23

Page 24: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

24 Sayý 18

SERÇESME¸

Ýki kýtada topraðý, iki denize kýyýsý ve boðazý ile ünlü bir ilimizÇanakkale. Hemen hemen her ilimiz gibi Çanakkale ili de deðiþik inançve kültürlerin buluþtuðu ve barýþýk yaþadýðý bir yerleþim yeri. Çanakkaleilinde yirmi kadar yerleþim yerinde yörede ‘Türkmen’ diye adlandýrýlanAlevi inançlý insanlar yaþýyor. Türkmen diye tanýmlanan Alevi yerleþimyerleri:

Çanakkale Merkez Ýlçe Akçeþme Köyü, Civler Köyü KemerdereMahallesi, Çiftlikdere Köyü, Denizgöründü Köyü, Dörtyol Köyü (birmahalle), Fevzi Çakmak (Mazýlýk) Köyü, Fevzi Çakmak Köyü Dam-yeri Mahallesi, Elmacýk Köyü, Elmacýk Köyü Deðirmendere Ma-hallesi, Kayadere Köyü, Kayadere Köyü Atikhisar Mahallesi, KepezBeldesi (bir mahalle), Ýntepe Beldesi Yeni Mahalle,

Ayvacýk Ýlçesi; Merkez Çiftlik Mahallesi, Güzelköy, Uzunalan,Bahçedere, Kýztaþý, Mehmetalan Köyleri.

Bayramiç Ýlçesi, Merkez Aþaðý Karýncalý Mahallesi, Karýncalý veKoþuburun Köyleri.

Ezine Ýlçesi, Derbentbaþý ve Çepni Köyü.Çanakkale Türkmenlerinin büyük çoðunluðuna yörede Çiçili adý ve-

riliyor. Çiçili, Ceceli sözcüðünün dönüþümü ile oluþmuþ bir sözcük. Ce-celi/Cecelü Türkmenleri Beðdili Türkmenlerinden olup Halep’te zorun-lu iskâna tabi tutulmuþ Dulkadýr Türkmenleridir. Rakka, Sivas, Adana,Ýçel, Aksaray, Nevþehir ve Çorum çevresine de daðýlmýþ bir topluluktur.

Çanakkale’nin Fevziçakmak köyü ve etrafýndaki yerleþimlere Mazý-cý köyleri adý verilmektedir. Mazýcý bazý kaynaklarda bir oba adý gibitopluma sunulsa da coðrafi terimdir. Mazýcý bir oba adý deðildir. Çanak-kale Türkmenleri içerisinde yine Beðdili Oymaðý’nýn bir obasý olanAraplý topluluðunun üyeleri de bulunmaktadýr.

Çanakkale Türkmenleri cemleri düzgün yürütülürken aþinalýk, peþi-nelik, müsahiplik gibi inanç gereklerini yerine getirirlermiþ. Ancak bugün Anadolu Alevilerinin yaþadýðý tüm sorunlarý Çanakkale Türkmenleride yaþýyor. Ana sorun ya dede yokluðundan ya da var olan dedelerineðitim eksikliðinden kaynaklanýyor. Uzun süre cemlere ara veren dede-ler cem yürütebilmek þöyle dursun baðlý olduklarý ocaðý ya da ocak-larýnýn nerede olduðunu bile unutmuþlar. Çoðu dedelerin elinde cem içinen iyi yol gösterici kaynak olan ‘Buyruk’ bile bulunmamaktadýr. Muhar-rem orucu az sayýda insan tarafýndan da olsa tutulmakta Aþure ise yöreSünni inançlý insanlar tarafýndan da yapýlmaktadýr. Yörede geniþ katýlým-lý görgü cemleri yapýlmamakta, cem deyince akla musahip edinenler içinyapýlan kýsa soluklu cemler akla gelmektedir. Zaten Çanakkale merkezdâhil hiçbir yerleþim yerinde cemevi yoktur.

Bu yöreyi tanýma ve gezmeye gelen Antalya Abdal Musa DerneðiSemah Ekibi Çiftlikdere ve Kayadere köylerinde semah dönüp deyiþlersöyleyip dostluklar kurduktan sonra Çiftlikdere köylülerinden de cemeviyaptýracaklarýna dair söz almýþlardýr. Çanakkale Türkmenleri için ‘BüyükBayram’ Hýdrellez kutlamasýdýr. O güne ihtimamla hazýrlanmakta üç günboyunca köylerde kutlama ve bayramlaþma devam etmektedir. HýzýrÝlyas söylencesi Çardak’ta Kumdili söylencesi adýyla yaþatýlmaktadýr.Canlý ve yaþayan en önemli sembol ise Sarýkýz ve Kaz Daðý’dýr. Yörehalký inanç konusunda bilgi açlýðý içerisindedir. Asimile olmamanýn yo-lunu cemlerin süreklilik kazanmasýnda görmektedirler. Görsel yayýnlarýnçoðalmasý asimilasyonun hýzýný kesecektir.

Çanakkale’de Kaþýkçý Dede, Sarý Dede, Arslanca Dede, Cýlbak Baba,Kýzlar Ziyareti, Gelibolu’da Bayraklý Baba, Fikirli Sinan, Þerbetçi Babagibi yerler kutsal deðerler olarak yaþatýlmaktadýr.

Yöre Alevileri dýþardan gelen Alevi canlarýn da desteði ile Pir SultanAbdal Derneði’ni erkence kursalar da ilkeli, disiplinli, kararlý örgütlen-mede yol almýþ sayýlmazlar. Ýnançlarýndan doðan boþluðu doldurmak,

yeniden yapýlanmak, çocuklarýna kültürlerini miras býrakmak adýna Der-nek çalýþmasýna çok az insan katýlmakta, tüm iþler gönüllü iyi niyetli öz-verili birkaç kiþiye kalmaktadýr. Bu insanlar da ne yaptýklarýnýn bilin-cinde tüm olumsuzluklara karþýn inançla ve bilinçle çalýþmaktadýrlar.Derneðe geniþ kitle desteði henüz saðlanamamýþtýr. 2005 yýlý dernek ça-lýþmalarý açýsýndan olumlu geçmiþtir.

Benim Çanakkale’ye geldiðim dönemde baþkan olan Metin Mutlu vearkadaþlarý bir yýllýk bir çalýþma programý oluþturdular. Bu program çer-çevesinde yirmiye yakýn yerleþim yeri ziyaret edildi. Ali Aksüt ve MetinMutlu her yerleþim yerinde Aleviliðin dününü ve bu gününü anlattýlar.Yapýlan konuþmalarýn ardýndan yöre sanatçýlarýndan Erhan Kayakýran,Mustafa Esen, Serkan Karatepe, Ýbrahim Topalsoy katýlýmcýlara deyiþ venefeslerden örnekler sundular.

13 Ocak 2005 günü Belediye Sosyal Tesislerinde Ali Aksüt ‘AnadoluAleviliðinin Dünü, Bugünü ve Felsefesi’ konulu bir söyleþi yaptý. Bugeniþ katýlýmlý söyleþinin ardýndan 4 Haziran 2005 günü Akçeþme köyü-ne kýr gezisine gidildi. Mart 2005 de Güzelyalý Adelya Otel’de canlar biryemekte bir araya geldiler. 16 Aralýk günü Þine Belediye Sosyal Tesisle-rinde Grup Anadolu Ekspres, Erhan Kayakýran, Mustafa Esen, ÖzkanKaraman ile Þenay Bulut adlý sanatçýlarýn katkýsýyla bir türkü gecesiyapýldý. Dernek benzeri çalýþmalar yaparak bir boþluðu doldurmaya çalý-þýyor.

Alevi dernek ve vakýflarý bilinçli, ilkeli donanýmlý dedelerle canlarýdüzenli bir biçimde buluþturuncaya dek Çanakkaleli Türkmenlerin desorunlarý yerinde sayacak.

Çanakkale Alevilerinin inanç geleceði kendi ellerinde. Ya çocuklarý-na bir inanç býrakacak zemini yaratacaklar ya da yok olacaklar. Dilek veçabalarýmýz iyi olmasýndan yana…

Esat Korkmaz Çanakkale’deYazdýðý yirmiyi aþkýn kitabýndan tanýdýðýmýz, gönül aynasýndan tasavvufbalkýyan bilinç ile özdeþleþmiþ adeta bir mistik sözlüðe dönüþmüþ, EsatKorkmaz, 4 Þubat 2006 günü Çanakkale Pir Sultan Abdal Derneði’ningiriþimi ile yöre canlarý ile buluþtu.

Salonu dolduran canlara Esat Korkmaz’ý Ali Aksüt tanýttý. Bu tanýtý-mýn ardýndan Alevi deyiþ ve nefeslerinden örnekler sunmak üzere ÞenayBulut, Mustafa Esen, Özcan Karaman, geldiler. Kýsa bir dinletinin ardýn-dan Korkmaz uzun soluklu ama sýkmayan bir söyleþi yaptý. Aleviliðintarihsel ve inançsal boyutlarýný, inanç sembollerini, deðiþmez deðerleri-ni, olmazsa olmazlarýný, neler yapýlmasý gerektiðini, örgütlenmenin nere-sinde bulunduðumuzu, sorumluluklarýmýzý sýraladýktan sonra, ‘Bizleryalnýz Alevilerin deðil tüm toplumun sorumluluðunu taþýyan bir inançmensubuyuz’ diyerek canlara sorumluluklarýný da hatýrlatarak sözünübitirdi.

Dernek baþkaný Metin Mutlu’nun Korkmaz’a ve kitleye teþekkürü-nün ardýndan, canlar standa konulan tüm kitap ve takvimleri satýn alarakçaðdaþ bir söyleþi dinleyicisi örneði sergilediler. Yarýnlarýný bilinçleri ilekuracaklarýna inanmýþ canlar görme mutluluðu ise bizlere kaldý.

Çanakkale Pir Sultan Derneði ve Etkinlikleri Ali Aksüt

4 Þubat 2006, Çanakkale

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 24

Page 25: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

25Ocak 2006

SERÇESME¸

ALEVÝ BEKTAÞÝ FEDERASYONU

Basýn Açýklamasý31 Ocak 2006, Ankara

AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretschmer,Türk hükümetinin Aleviliði tanýmlamasýnýninanç özgürlüðü açýsýndan doðru olmadýðýný,Alevilerin sorunlarýnýn AB standartlarýna uy-gun þekilde çözümlenmesini istediklerini söy-ledi.

AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretsch-mer, Türk hükümetinin Aleviliði tanýmlama-sýnýn inanç özgürlüðü açýsýndan doðru olma-dýðýný, Alevilerin sorunlarýnýn AB standartlarý-na uygun þekilde çözümlenmesini istediklerinisöyledi.

Alevi Bektaþi Federasyonu Genel SekreteriFevzi Gümüþ, Örgütlenme Sekreteri HüseyinYýldýrým ve Genel Yönetim Kurulu ÜyesiKamil Ateþoðullarý’ndan oluþan heyet, bugünAB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretsch-mer’i ziyaret etti. Heyet, ziyarette, Alevilereyönelik hak ihlallerini gündeme getirdi. Heyet,Kayseri’nin Ýðdeli köyüne köylülerin isteme-mesine raðmen zorla cami yapýldýðýný, ayrýcamerkezi sistemle ezan dinletildiðini dile getir-di. Ziyarette, cemevlerine yasal statü verilme-mesi, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý ve zorunlu dindersleriyle ilgili konular da gündeme geldi.

ABF yöneticileri ile yaklaþýk bir saat görü-þen AB Türkiye Temsilcisi Hans Jörg Kretsch-mer, Alevilerin durumunu, doðru standartlariçinde inanç özgürlüklerini kullanmasýný takipettiklerini belirterek, “Bunlarý yerinde izledik.Sorunlarýnýzýn standartlarýmýza uygun çözümekavuþmasý için gerek yerinde gerekse birebirgörüþmeler yapýyoruz” dedi. Hükümetin Ale-viliði tanýmlamasýnýn inanç özgürlüðü açýsýn-dan doðru olmadýðýný, her inanç grubununkendi inancýný tanýmlama hakký bulunduðunuvurgulayan Kretschmer, “Alevilere kamu hiz-metlerinde ayrýmcýlýk uygulanmasý uluslararasý standartlara aykýrýdýr. Din derslerindeverilen eðitimde rahatsýzlýðýnýzý doðru buluyo-ruz. Bu konuda en azýndan AB standartlarýyakalanmalý. Her inanç grubu kendini anlata-bilmeli. Din dersleri en azýndan seçmeli ola-bilir” dedi.

Diyanet Ýþleri Teþkilatý’yla ilgili Alevilerarasýnda farklý görüþler bulunduðunu, bazý Ale-vi örgütlerinin Diyanet Ýþleri Teþkilatý’nýn kal-dýrýlmasýný isterken, bazý Alevilerin temsil hak-ký istediðini dile getiren Kretschmer, “Bana gö-re laik bir ülkede diyanet olmaz” diye konuþtu.

Ziyarette Kretschmer, Hacý Bektaþi VeliKültür Vakfý’nýn 18 Þubat’ta yapacaðý aþureetkinliðine de davet edildi. Kretschmer, progra-mýnýn uygun olmasý halinde aþure daðýtýmtörenine katýlacaðýný bildirdi.

AVRUPA ALEVÝ BÝRLÝKLERÝ KONFEDERASYONU

Basýn Açýklamasý24-25 Aralýk 2005, Hollanda

Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu’nu (AABK) oluþturan Almanya, Fransa, AvusturyaÝsveç, Norveç, Ýsviçre, Belçika, Danimarka ve Hollanda Alevi Birlikleri Federasyonlarýný,Alevi kadýnlarýný, Avrupa gençlerini ve Avrupa Alevi Dedeler Kurumunu temsil eden 82

delegenin katýldýðý “Avrupa Alevi Konferansý” 24 ve 25 Aralýk 2005 tarihlerinde Hollanda’nýnAmsterdam kentinde gerçekleþti.

Türkiye Alevi Bektaþi Federasyonu Genel Baþkaný Selahattin Özel’in de katýldýðý konferanstaAlevi hareketinin Türkiye ve Avrupa boyutundaki durumu, yeni dönem hedefleri deðerlendirildi.

AABK, ortak bir duruþtur! AABK, Alevi tarihinde ocaklarýmýzýn, pirlerimizin, ozanlarýmýzýnve öðretimizin tarihsel duruþuna ve birikimine denk düþen ve yirmi yýllýk Alevi hareketininbirikimine katký sunan inanç önderlerimizin kadýnlarýmýzýn ve gençlerimizin göstermiþ olduðuözveri ve çabalarýna ortak bir ürün olarak olmuþtur.

AABK, Avrupa’daki Alevi hareketinin birliðinin oluþmasýnda Türkiye’deki Alevi hareketiningüçlenmesinde ve Alevi toplumumuzun istem ve taleplerinin dile getirilmesinde ve kazanýmlaradönüþmesinde ciddi bir rol oynamýþtýr. Kadýnýn Türküsü, Bin Yýlýn Türküsü, 1. Alevi Konferan-sý’nýn toplanmasý, Aleviliðin uluslararasý planda tanýnmasýnda ve kabul görmesinde, Türkiye’deAlevi kimliðinin güçlenmesi sürecinde Sivas, Erzincan, Tunceli bölgelerinde Cemevlerimizinoluþmasýnda, Alevilere yönelik asimilasyon çabalarýnýn yoðunlaþtýðý, AKP hükemetinin inkarcý vetakkiyeci tutumlarýna karþý “Alevilerin Ýnanç Merkezi Cemevleridir” kampanyasý, zorunlu dinderslerinin kaldýrýlmasý kampanyasý, Alevilerin dedeleriyle, örgüt yöneticileri ve ozanlarýyla katý-lým gerçekleþtirdiði Muharrem Sohbetleri yayýnlarýn yapýlmasýnda ve baþarýya ulaþmasýnda belir-leyici rol oynamýþtýr.

Çaðdaþ, demokratik, laik ve farklý kimliklerin kendini özgürce ifade ettiði bir Türkiye’nin Av-rupa topluluðuna katýlma sürecini desteklemiþ kampanyalar yürütmüþ ve bu sürecin baþarýya ulaþ-masý için daha aktif tutum sergileme kararý almýþtýr.

Bu kazanýmlarý elde eden Konfederasyonumuza, yöneticilerimize yönelik saldýrýlar içten vedýþtan, dýþgüçlerin saldýrýlarý artmýþtýr. Konferansa katýlan delegeler ve Konferansýmýz bu saldý-rýlara karþý, örgütümüzün birliðini ve güçlülüðünü yöneticilerine sahip çýkarak, bunu ortak bir iradeolarak vurgulamýþtýr.

Son dönemlerde Avrupa’da sosyal haklarýn kýsýtlanmasýný, ýrkçý hareketlerin yükselmesini, fun-dementalist hareketlerin teröre yönelmesini ve toplumlar arasý diyalogun þiddet çözme yöntemleri-ni büyük bir kaygýyla izlemektedir. Alevi Toplumu öðretisi gereði sürekli evrensel deðerlere baðlýkalmýþtýr teröre olaylara, þiddete, ýrkcý ve gerici düþünce akýmlarýna karþý durmuþtur. Ülkemizdeolduðu gibi Avrupa’da da barýþý, diyalogu, sevgiyi, eþitliði, doðayla insanýn arasýndaki uyumusavunmuþtur.

AABK, önümüzdeki dönemde þu hedefleri önüne koymuþtur :

1. Avrupa’da sosyal ve politik süreçlerde bir aktör olmayý hedefler bunun için siyasalsüreçlere katýlmayý ve etkilemeyi bir görev bilir. Bunun için, insanlýðýn mutluluðu ve toplumsalilerlemeyi hedefleyen siyasi partiler, sivil toplum örgütleri inançlar arasý diyalogun geliþmesinekatýlýp diðer inanç kurumlarýyla iliþkileri daha yoðunlaþmasý ve güç birliðinin oluþmasýný hedefler.

2. Avrupa ve Türkiye’de sosyal kazanýmlarýn elde edilmesi demokrasinin, eþitliðin, barýþýn,sosyal adaletin saðlanmasý için daha aktif bir rol oynamayý görev bilir.

3.Alevi toplumunun taleplerinin dile getirilmesi kazanýmlara dönüþmesi ve öðretimizin taný-týlmasý için elimizdeki iletiþim ve medya araçlarýnýn güçlenmesini hedefler.

4. Diplomatik çalýþmalarýmýzý güçlendirmek ve projeler bazýnda Brüksel’de bir temsilcininoluþmasýný karar altýna alýr.

5. Önümüze bu hedeflerin yaþama geçmesi için Konfederasyonumuzun ve bütün Alevi örgüt-lerimizin kurumsallaþmasýný bir zorunluluk olarak görür. Bunun için Alevi toplumumuzun oluþtu-ran bütün kesimlerin en geniþ katýlýmýný hedefler. Kadrolarýn oluþmasýný, eðitim çalýþmalarýnýgüçlendirmeyi hedefler. Maddi olanaklarýn rasyonel kullanýlmasýný ve yeni olanaklarýn elde edil-mesi için projeler geliþtirir.

6. Alevi deðerlerinin tanýtýlmasýnda sanatsal ve kültürel çalýþmalarý güçlendirmesini bu alan-lardaki aktörlerin harekete katký sunmasýný bir görev bilir.

7. Ýkinci Olaðan Genel Kurulumuzun bütün Alevi dinamiklerinin temsil edildiði, musahipgüçlerin, uluslararasý planda ve Türkiye’de siyasi partilerin bilim adamlarýnýn sivil toplum kuru-luþlarýnýn basýn ve medyanýn, deðiþik inanç kurumlarýnýn katýlýmýnýn saðlandýðý bir platformtarzýnda, temsil etkisinin büyük olduðu bir yerde gerçekleþtirmeyi hedefler. Konferansýmýz, öðreti-mizin temel felsefesi olan “Bir olalým, Ýri olalým, Diri olalým” þiarý doðrultusunda örgütlü-lüðümüzün güçlenmesi ve önümüze koyduðumuz hedeflerimizi gerçekleþtirilmesi için Alevi top-lumunu, dostlarýmýzý, dedelerimizi, kadýnlarýmýzý, gençlerimizi ve aydýnlarýmýzý harekete destekvermeye davet eder.

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 25

Page 26: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

26 Sayý 18

SERÇESME¸

“Artistlik Yapma Lan!”Ülkenin Baþbakaný, arzuhalini anlatmakta olan vatandaþýna sinirlenip “Artistlik yapma lan!” diyor.Sadece bu kadar mý? Devamla, “anamýzý aðlattýnýz baþbakaným” diyen ayný vatandaþa “ananý algit buradan” diyor. Vatandaþ, aðýz dalaþý yaptýðý köylüsüyle, trafikte yol önceliði için tartýþtýðý birbaþkasý veya çocuklarý yüzünden kapýþtýðý kapý komþusuyla deðil, Baþbakanla konuþtuðunun far-kýnda; ama ülkenin Baþbakaný halkýn ve medyanýn huzurunda oturduðu Baþbakanlýk makamýnýunutup, nezaket kurallarýndan uzak bir üslup ile vatandaþý azarlayýp, sokak aðzý ile hakaret etti.

Baþbakanýn kavga eder bir üslupla vatandaþýna hakaret etmesini evde ailesiyle TV de izleyenokul çaðýndaki çocuklara bu haber keþke kýrmýzý noktalý verilseydi. Çünkü eðitim çaðýndakiçocuklar Baþbakaný örnek alabilirler. Sorunlarý konuþarak, tartýþarak, demokrasi içinde çözüm ara-mak yerine “kaba kuvvet” ile halletmeyi bir yöntem olarak tercih edeceklerdir. Çocuklar da, ABDaskerlerinin kendi askerlerinin baþýna çuval geçirdiðinde kedi olmayý, vatandaþýna karþý da aslankesilmeyi çok matah bir þey sanacaklar. Ne yazýk ki bu davranýþ kötü bir örnektir. Danýþýlmayan“danýþman”lar, bir ara Baþbakanýn kulaðýna “baþbakan” olduðunu dengine getirip de fýsýldasalar.

“Trabzonlularýn Silah Sevgisi Bölgemizde PKK’yý Durdurdu”Yukarýda ki veciz (!) söz, son aylarda “linç kültürü”nün yerleþtirilmeye çalýþýldýðý Trabzon Ýlimizinbasireti tartýþýlan valisine ait. Anayasasýnda “hukuk devleti” olduðu yazýlý Türkiye Cumhuriyetininvalisi, hukuksuzluðu, mafya ve çeteciliði özendiriyor. Trabzon’da terörü önlemiþ (!) olmanýnçözümünü, sivil vatandaþýn silahlanmasýna baðlamasý karþýsýnda, böyle çok filmler seyrettirilmiþ,aðýr bedeller ödettirilmiþ ve hala unutmamýþ olduðumuzu söyleyebilirim.

Devlet, kendi güvenliðini meþru güvenlik güçlerince saðlar; çaðdaþ, hukuk devletlerinin örgüt-lenmesinde genel kabul böyledir. Görev ve yetkileri kanunlarca belirlenmemiþ hiçbir güç bu göre-vi devralamaz. Meþru olan güçler yerine gayri meþru unsurlar devreye girerse, 12 Eylül öncesindeolduðu gibi sivil faþistler ülkeyi kan gölüne çevirirler. O yýllarda devleti yönetenler, sivil faþistörgütlenmeyi “güvenlik güçlerimize yardýmcý kuvvet” diye açýklamýþlardý.

O yardýmcý kuvvet (!) Kahramanmaraþ, Sivas, Çorum ve Malatya’da Alevi kýyýmlarý ve ülke-nin her yanýnda da binlerce yurtsever, ilerici ve devrimcinin katlini gerçekleþtirdi. Doksanlý yýllar-da “bin operasyon”larýyla öðünenler, Susurluk’ta kamyona tosladýlar. Malum Mercedes’ten asfal-ta saçýlan kirli iþlerin arkasýnda görüldü ki, bu sayýn vali gibi bir anlayýþla, devletin kimi güvenlik(!) iþleri baþka unsurlara devredilmiþ. Devletin, derin ve kirli iþlerine karýþanlar/karýþtýrýlanlar yargýönüne çýkarýlýp, hesap sorulabilseydi, vali bugün hukuksuzluðu özendiren açýklamayý yapamazdý.

Ülkemizdeki barýþ ve kardeþliðin kök salmasýna ne hazindir ki bu çirkin anlayýþ ve uygulamalarengel olmakta, sabote etmektedir. Devlet içindeki bu anlayýþ, ülkemizde yaþanan kirli savaþýn, yol-suzluðun ve yokluðun da sorumlusudur. 12 Eylül Cuntasýndan yargý önünde hesap sorulmadýkça ,yapanýn, çalanýn, yolanýn, kýyanýn yanýna kar kaldýkça, bu tip provokatif çýkýþlar olacaktýr.

“Efendi, Bu Senin Deðil, Diyanetin Ýþi”Yine, ülkemizde baþbakanlýk makamýnda oturan AKP’li R. T. Erdoðan’ýn, açýklamalarýna incilerdökmek, pot kýrmak, gaf yapmak, çam devirmek mi denir, bilinmez; ama aklýna ve aðzýna hergeleni söylediðine tanýk oluyoruz. Konu yine siyasal Ýslamcýlarýn, kadýnlarýn baþýna taktýrdýklarýsimge “türban”.

Seçim meydanlarýnda, Türkiye’yi mollalarýn ülkesine benzetecek uygulamalarý gerçekleþtirmevaadinde bulunan baþbakan, iki ileri bir geri mantýðý ile zaman zaman çýkýþlar yapýyor ve kamuoyutepkisine göre de vaatlerini/icraatlarýný gerçekleþtiriyor veya öteliyor. Bazen öyle ileri gidiyor ki,ülkedeki sistemin çaðdaþ hukuk mu þeriat mý olduðu konusunda halka çeliþki yaþatýyor.

Baþbakanýn aðzýndan çýkan sözler, çaðdaþ cumhuriyetin baþbakanýna ait olamaz dedirtecek tür-den. Türban konusunda Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’nin verdiði nihai karar karþýsýnda, “okonuyu bir de ulemaya sormak lazým, konuyu en iyi onlar bilir” diyen baþbakan, Danýþtay’ýn kamuçalýþanlarýnýn kýlýk kýyafetleri ile ilgili verdiði karar sonrasýnda da efelenip, Danýþtay’a, “efendi,bu senin deðil, Diyaneti iþi” diyerek, sosyal hayatýmýzýn düzenlenmesi iþini dinsel kurumlarahavale etmekteki ýsrarýný sürdürüyor.

Baþbakanýn sandýðý gibi ülkemizin çimentosu “din” deðil, çaðdaþ hukukun kurallarý ve laiklik-tir. Asýl korunmasý gereken hukuk kaleleri ve laikliktir. Yobazlýðýn, insanlýk için ne tür bir felaketolduðu gerçeðini her gün görüp, tanýk olmaktayýz. Çaðdaþ bir sistemde insanca yaþamak için bukalelere var gücümüzle sahip çýkmalýyýz.

Karikatür Bahane, Þeriatçý Þov ÞahaneDünya gündeminin ilk sýrasýný hala meþgul eden “karikatür” bahaneli kriz artarak, þeriat gösteri-leri ile devam ediyor. Karikatür, geçtiðimiz eylül ayýnda yayýnlanmýþ; ama siyasal Ýslamcýlar yeniidrak edip, milyonlarca inançlý insaný sokaða döküp, her yaný kýrdýrýp, yaktýrýp, yýktýrýyorlar. Þeriatile yönetilen ülkelerdeki tepki, çaðdaþ yaþam özleminde olan insanlarý ürkütücü düzeyde.

Türkiye’de de irtica yanlýsý radikal Ýslamcýlar, AKP iktidarýnýn uygulamalarýndan yürekle-nerek, son iki haftadýr Cuma namazýndan sonra “karikatür” bahanesiyle cami önlerinden baþla-yarak, kentleri savaþ alanýna çeviren bir gösteri yarýþýna girdiler. Vurma, kýrma, dökme yanýndaKonya’da görevini yapan bir bayan gazeteci de “kot pantolonlu” olduðu için tartaklandý.

Dünyadaki þeriatçýlar gösterileri bir yarýþ havasýna soktular ve nerede duracaðý da belli deðil.Camilerden yeþil bayrak ve flamalarla çýkýp, çaðdaþ bütün deðerlere ve laikliðe saldýrýyorlar. Hattayüzü kar maskeli bir mürteci “camileri þenlik alanýna dönüþtüreceðiz” diyerek, eylem stratejileri-ni de açýklamýþ oldular. Alanlarý dolduran mürteciler, karikatürü bahane edip, þahanesaldýrý/þovlarýna baþladýlar. Bu þovda hedef, laik cumhuriyet.

Hukuksuz ve Þeriatçý Çeþitlemer…Rýza Aydoðmuþ, 12 Þubat 2006

HACI BEKTAÞ VELÝ ANADOLUKÜLTÜR VAKFI

Kültür Sanat Etkinlikleri Alevi Düþünce Atölyesi3 Mart, Cuma, 18:30-20:00Ýsmail Metin Derdimend, Alevi Müzik

Kültürü10 Mart, Cuma, 18:30-20:00Dertli Divani, Dedelik ve Cem17 Mart, Cuma, 18:30-20:00Atilla Erden, Anadolu Aleviliðinin

Oluþum Süreci ve Bugünü18 Mart, Cumartesi, 14:00-16:00Ali Balkýz, Alevi Kimliði ve Siyasal

Oluþumu24 Mart, Cuma. 18:30-20:00Kamil Ateþoðullarý, Avrupa Birliði

Sürecinde Alevi Örgütlülüðü31 Mart, Cuma, 18:30-20:00 Ýsmail Metin, Dedelik ve Cem

Sokullu Cad, Ýðde Sok. No 2406460 Dikmen/Ankara Tel:0312.478 22 60

DAVUT SULARÝ

HilafetçiVatandaþtan oy almayaGelecekmiþ hilafetçiBir erkeðe dört tane avratVerecekmiþ hilafetçi

Afyon Eskiþehir gözlerKonya Adana da özlerHer ilimiz bunu izlerErecekmiþ hilafetçi

Bir erkeðe dört tane hatunVerecekmiþ hilafetçiBeþ yüz sene gerisin geriyeGidecekmiþ hilafetçi

Kilidi Cennette kalmýþAnahtarý emre almýþSoftanýn birisi vermiþAçacakmýþ hilafetçi

Bir kocaya dört tane avratVerecekmiþ hilafetçiYetmiþ huri hizmetiniKýlacakmýþ hilafetçi

Çarþaf peçe giydirecekSulari der ayrýlacakGericilik uyduracakÞer atçýymýþ hilafetçi

Ölümünün 21. Yýlýnda Hasretle Andýðýmýz Davuz Sulari BabanýnYattýðýn Yer Iþýk Olsun

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 26

Page 27: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

27Ocak 2006

SERÇESME¸SERÇESME¸

Alan araþtýrmalarý her gün biraz daha geniþleyince, bazýtabular yýkýlmakta ve elde edilen yeni belgelerle tarihibilgiler hýzla deðiþmektedir. Bu deðiþikliklere ayakuyduramayanlar ise geliþmenin gerisinde kalmakta vegeliþenlerin buyruðunda yaþamaktadýrlar.

Deðiþim, geliþmenin önkoþuludur. Ýlkel toplumdan uygar top-luma geçiþteki deðiþimler, bugünkü teknolojiyi yaratmýþtýr. Bilimçaðýný yaþadýðýmýz þu günlerde daha da deðiþerek ilerleyen teknolo-ji, akýl almaz bankalara imza atmaktadýr.

Tanrý, ‘aklýný kullansýnlar, abat olsunlar’ diye insanlara en bü-yük nimet olarak akýl vermiþtir. Tarih sürecinde görülmüþtür ki,aklýný kullananlar, aklým kullanmayanlara her zaman üstün gelmiþ-tir.

Anadolu Alevi inancý, Ýslam dini içerisinde þeriatçý Sünni inan-ca karþý bir muhalefet olarak kendisini ifade etmektedir. Bu neden-le de egemen Sünniler tarafýndan Aleviler her zaman horlanmýþ veçoðu zaman da kýrýmlara uðramýþlardýr. Kendilerini kýrýmlardan korumak için kýrsal alanlardakapalý toplum olarak yaþamaya mahkûm olan Aleviler, inançlarýný sözlü gelenek ve göreneklerlesürdürmüþlerdir. Bu süreçte uygulanan baskýlarýn etkisiyle inançlarýný deðiþtirenler de olmuþtur...

Þair ve araþtýrmacý yazar Dursun Özden, 2005 yýlýnýn Haziran ayýnda Çin Halk CumhuriyetiSinciang Özerk Bölgesi’nde yaþayan Uygur Türkleriyle buluþmuþ; elde ettiði bilgileri ve belgeleriresimleriyle beraber “Uygur Karýzlarýna Yolculuk” adlý kitabýnda toplayarak Kaynak Yayýnlarý(Ocak 2006) arasýnda okurlarýna sunmuþtur. Bu kitaptan öðreniyoruz ki, Cem töreni ve Semahdönme Ýslamiyet sonrasý Alevilerin inancýnda yer almamýþtýr. Bunlar beþ bin yýl öncesine dayan-maktadýr. “Bu nasýl olur?” diye tepki vereceklere derim ki, sabit düþünceli olmayýnýz, deðiþiniz vegerçekleri görünüz.

Þimdi Sayýn Dursun Özden’in hoþgörüsüne sýðýnarak bundan yaptýðýmýz alýntýlarý hiçbir müda-hale ve yorum yapmadan sizlerle paylaþmak istiyoruz:

“Urumçi Müzesi’nde þu bilgileri öðreniyorum: 13 milyar yýl önce güneþ ve 45 milyar yýl öncede dünya diye bir þey yoktu. Üç milyar yýl önce dünya, tek anakara parçasýydý. Bir buçuk mil-yar yýl önce denizde görülen tek hücreli ilk canlý ile baþlayan yaþam serüvenimiz; Çin’inYunnan eyaletindeki Yuanmou bölgesinde bulunan, 1,7 milyon yýl önce yaþamýþ ve iki ayaðýüzerinde durabilen ilk insan olan ‘Yuanmou adamý; Pekin’in güneybatýsýnda Zhoukoudian böl-gesinde bir maðarada 600 bin yýl önce yaþamýþ, basit aletler yapan, kullanan ve ateþi yakan ilkinsanlardan olan ‘Pekin adamý’; 60 bin yýl önce Orta Afrika’da yaþamýþ ve Avustralya’dakiAborijinlerin atasý olan ‘San Buþmanlar’; 15 bin yýl önce Asya’da Altay Daðlarý’nda yaþamýþolan ‘Köktürk adamý’; MÖ 21. yüzyýlda yaþamýþ ‘Xia hanedaný’ ve MÖ 16. yüzyýlda yaþamýþ‘Shang hanedaný’nýn ardýndan Sincang-Uygur bölgesinde uygarlýk kurmuþ Türk hanlýklarýn-dan ‘Kankýnlar’ bölgede uzun süre egemenliklerini sürdürmüþler. Önce Animizm, Manihaizmve ardýndan da Kam (Þamanizm) inancýna sahip olan bölge halký, bin yýl aþkýn bir zaman daBudizm ve Totem inancýnýn etkisinde kalarak ölülerini özel fýrýnlarda yakmýþlardýr. Þimdi desürüyor bu uygulama. Aslýnda ölü yakma ve küllerin havaya savrulmasý, Saman geleneðindede vardýr. Þifacý ve büyücü kutsal analarýn yönettiði törende, Gök Tanrý’ya eriþmek için biryoldur bu...” (s. 57)“Orta Asya’da uygarlýk yaratan Türklerin tarihi hakkýndaki yeni belgeler, bir bir su yüzüneçýkýyor... Ýþte bunlardan biri, Türkolog Prof. Dr. Zhaýýg Dingjing, araþtýrmacý David LevisWilliams, arkeolog Jean Paul Roux ve gezgin Servet Somuncuoðlu’nun çalýþmalarýný doðru-layan yeni bulgular ýþýðýnda ve Hint Veda metinlerinde de yer alan Orta Asya uygarlýðý veÞaman Türk kültürü üzerine Çinli, Rus, Fransýz ve Hint arkeologlar, antropologlar ve baþkabilim adamlarýnýn, 1991’de baþlattýklarý çalýþmalar 2000 yýlýnda sonuçlandý. Bu bulgu ve bel-gelerde; Orta Asya’da Tanrý Daðlarý’nýn batýsýnda 4000 metre yükseklikte bulunan ve 5000 yýlönce (MÖ 3000) Þaman Türkler tarafýndan yapýldýðý belgelenen Saymalýtaþ kaya resimlerindeçizilen Þaman desenleri, tekerlekli araba, Büyük Ayý Takýmyýldýzý, Kam dansý yapan ÞifacýÞaman Ana, Gök Tanrý’ya yakaran kuyruklu insanlar, yýlan baþlý gamalý haç, hayvan figürleri,cinsel öðeler, uzay haritasý ve yüzlerce resim, bilim adamlarý tarafýndan uygarlýk harikasýolarak deðerlendiriliyor. Tüm bu gerçek belgeler; Manas Destaný, Orhun Yazýtlarý ve DedeKorkut kitabýnda yazýlanlarla bire bir örtüþüyor...” (s. 47)“Orta Anadolu’da Niðde’ye baðlý Ulukýþla’nýn (Ulukýþlak) Altay köyü halký, Orta Asya AltayDaðlarý bozkýrlarýndan 1911’de baþlayýp 1955’te sona eren uzun bir göç yolculuðundan sonraburaya yerleþti. Bu göç, Karýzcý Altaylýlarýn Asya’dan Anadolu’ya son göçüydü... Bu göçöyküsünün ilki, 8. yüzyýlda baþladý ve sonra Asya’da Göktürklerin daðýlmasýndan sonra kardeþkavgalarýyla sürdü. Uygurlar karþýsýnda yenilen ve batýya doðru göç eden ilk Karluk boyu,‘Türkmen-Türk-Manend-Trkwnm’ adýyla Karatay Daðý çevresindeki geniþ arazileri yurt edin-di, Oðuz Yabgu devletinin kuruluþ öyküsü böyle baþladý. On birinci yüzyýldan itibaren OrtaAsya Cend ve Mangýþlak bölgesinden çýkýp Horasan’a, oradan da dünyaya daðýlan OðuzYabgu devletinin Salur, Salgurlu, Sungurlu kollarýnýn Çovdur, Iðdur, Buruncuk ve Abdal boy-larý ile diðer Oðuz boylarý Türkistan, Kuzeydoðu Ýran ve Azerbaycan üzerinden Anadolu’ya

Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi TürklerinKültüründen Geliyor

Lütfi Kaleli, 8 Þubat 2006

(Devamý 28. Sayfada)

HAMDULLAH ÇELEBÝ(1767–1836)

DevriyeDinle gel beni aslanýmKimse bilmez sýrda idimDavud oðlu Süleyman’ýmBir zaman mühürde idim

Nuh ile gemiyi çattýmDeryada gözcülük ettimBunlarýn çarýna yettimÇaðýrana orda idim

Nice geldim nice gittimKer gibi daðlar erittimHud kavmini irþad ettimMusa ile Tur’da idim

Eyub ile çektiðim yarý Sinem oldu pare pareYakup ile düþtüm zâreYusuf’la kuyuda idim

Ahsen-i takvimde herdemVücuda geldim ânedenBir hoþ kokulu nergistenSelman’la birlikte idim

Hýzýr ile alem gezdimHemi gördüm hem belledimKudret ilmin ezberledimRicâl-i gayibde idim

Dört kitapta ayan idimHem din hem iman idimÝncil Tevrat Kuran idimMüminle niyazda idim

Muhammed Resul’e yettimBin bir kelam sohbet ettimMiracda yoluna yattým Hâtem alan þirde idim

Kýrklarda Ali göründümKudretin eli göründümGün oldu veli göründümEzilen engürde idim

Ayet-i Kurba’da beyan oldumGâhî sýrr-ý nihân oldumHorasan’dan sökün geldimUrum’da hünerde idim

Bir tarik koydum Urum’aKimse ermedi sýrrýma Mürsel’im geldi yerimeKadýncýk’la Hürrem idim

Balým Sultan olup geldimMuhibbana ilim verdimTarik-i nâzenin getirdimAkpýnar zemzemde idim

Evvel Ali ahir VeliCümle erler dedi beliBelli ettim doðru yoluBi ism-i Hayder’de idim

Hamdullah’ým gelip gittiNicesi güman’a battýCümlemizi irþâd ettiGök eþik’te Pir’de idim

Kaynak: Ýsmail Özmen, Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi, Cilt.3

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 27

Page 28: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

28 Sayý 18

geldiler. Doðudan batýya açýlan bu uzun göç öyküleri hep yaþandý... Asya’dan Anadolu’ya sonKarýzcý ailelerinin göçü ise, hiç kuþkusuz acýlý ve uzun bir destan özelliðinde olan Altaylýlarýnmaceralý yolculuðudur...” (s. 83-84)“Karýzcý gelenek ve göreneklerinin yaný sýra folklorik ve zengin mutfak kültürü ile de Anadoluyaþamýna benziyor. Karýzcýlarýn kullandýklarý deyimler ve sözcükler Uygur Türkçesidir.” Veçoðu Anadolu’da da deðiþik söylernlerle kullanýlmaktadýr. Örnek vermek gerekirse bazýlarýþöyledir:“Apirin okýmak: Aferin demek. Ataklýk: Ünlü. Baca: Bacanak. Bazir: Pazar. Beþ; Baþ. Bezi:Bazý. Boyunturuk: Boyundunýk. Bölüvetmek: Bölmek Cýlvý: Cilve. Çatak: Çatlak. Çeç: Saç.Çýrað; Çýra. Derya: Deniz-Nehir. Etivar: Ýtibar. Hemmisi: Hepsi. Haný: Hane. Heyvetli: Hey-betli, Görkemli. Hiyal; Hayal, Ýþik: Eþik. Ýþret: Eðlence. Kârhane: Ticarethane. Kelmek:Gelmek. Kilin: Gelin. Köhne: Eski. Lekin: Lakin. Men: Ben. Mehman: Misafir. Mehsetli:Maksatlý. Mertlik: Cömertlik-Yiðitlik. Neðmi: Naðme. Okutucu; öðretmen. Okucu: Öðrenci.Oltýrmak: Oturmak. Semirmek: Þiþmanlamak. Sýrlý: Gizli. Sorýmak: Sormak. Þerin: Þirin-Se-vimli-Tatlý. Taam: Yemek. Tirek: Direk. Turfan: Turfanda-Taze...” (s. 17-18)“Karýz, imece sistemine benzer kolektif üretim ve yaþam tarzý, binlerce yýldýr uygulanmýþsosyal bir doku. Örneðin: Karýzcýnýn erkek çocuðu doðduðunda isminin sonuna ‘can’, kýzçocuðunun isminin sonuna ise ‘gül’ sözcüðü ekleniyor. Tursuncan, Mehmetcan ya da Arzugül,Badegül... gibi. Karýzcýlar, yemekli ve eðlenceli dost toplantýlarýna ise ‘Cem’ diyorlar. Urum-çi’deki bir lokantada yapýlan yemekli eðlencede, Karýzcýlara Semah gösterisi yapmanýn coþku-sunu yaþadým...” (S. 35)

“Çin’de Semah Dönmek;Baþkent Urumçi ya da Turfan’da cadde ve sokaklar açýk hava lokantasý gibi dolup taþýyor. Günbatýmýnda baþlayan yemekli toplantýlar, caddenin çevresindeki yüksek apartmanlarýn bir ucun-dan öbürüne uzanan tel üzerinde akrobasi gösterileri yapan, ellerinde denge çubuklarý olan vehiçbir güvenlikleri olmayan biri kýz iki göstericiyi heyecanla izleyenler, bir yandan da yemek-lerini yiyor ve içkilerini yudumluyorlardý. Renkli ýþýk gösterileriyle süren sokak etkinlikleri,ses sanatçýlarýnýn gizemli ve hoþ seda þarkýlarýyla sürdü. Ardýndan baþlayan danslar sýrasýndasunucunun, ‘Aramýzda, devletimizin davetlisi olan önemli bir konuðumuz var. Kardeþ yurduTürkiye’den gelen çok muhterem þair ve araþtýrmacý yazar Tursun Beyi buraya davet ediy-oruz!’ demesi üzerine, cadde ortasýnda kurulu masalarda yemek yiyen ve eðlenen yüzlerceSincianlý can coþkuyla, Türk ve Çin bayraðýnýn bulunduðu bizim masaya bakarak yoðun biralkýþ tuttular. Büyük coþkuyla çýktýðým sahnede önce, Çinlilerin Fener Bayramý’nda oynadýk-larý geleneksel ejderha dansý ve Þaman ateþ dansýnýn ardýndan halay çekmeye baþladýk.Sahnedeki onlarca genç dansçý ile birlikte Semah dönmenin içsel coþkusunu yaþadýk...” (s. 53)“Turfan’da son Karýzcýnýn evindeki yemek ziyafeti, Karýzcý güzeli rehberim sevgili Arzu-gül’ün balköpüðü rengindeki çekik gözlerinden þavkýyan sevgi yüklü dost ve konuksevergülümsemeler +48 derecede çalýþmanýn tüm yorgunluðunu unutturacak güzellikte idi... Ko-nuktan önce sofrada yemeklere hiç kimsenin el uzatmamasý, sýrasýyla uzun bir söylevden sonrafondip olarak içilen içkiler (kýmýz) ve yemek sonrasý yapýlan sembolik dualar, bir baþka (bizehiç de yabancý olamayan) geleneði çaðrýþtýrýyordu...” (s. 39)

Evet, bunlar bize hiç de yabancý deðildi. Çünkü Aleviler bin yýldýr Anadolu’da kadýn-erkekayýrýmý yapmadan, herkese Can deyip eþitliði saðlamalarýyla, Cem evlerinde yaptýklarý On Ýki hiz-metli Cem törenleriyle, saz çalýp deyiþler söyleyerek Semah dönüþleriyle, sofrada Dede destur ver-meden yemeðe kimsenin el uzatmamasýyla, yemek öncesi ve sonrasý yaptýklarý dualarýyla, Demalýþlarýyla bu geleneði yaþatýyorlardý...

Bizlere tarihteki geçmiþimizi tanýtan Sayýn Dursun Özden’e teþekkür ediyor, deðiþimden uzakduran sabit düþünceli insanlara Özden’in kitabýný okuyup bilgilenerek iyilikten, güzellikten vebarýþtan yana deðiþmelerini salýk veriyorum...

(Devamý 28. Sayfada)

Cem ve Semah Beþ Bin Yýl Öncesi Türklerin Kültüründen Geliyor

ÞÝRÝ (BEKTAÞ ÇELEBI, 1710-1761)

DevriyeCihan var olmadan ketm-i Âdem’deHak ile birlikte yekdaþ idim benYarattý bu mülkü çünkü o demdeYaptým tasvirini nakkaþ idim ben

Anasýrdan bir libasa büründümNar ü bâd ü hâk ü abdan göründümHayr-ül beþer ile dünyaya geldimAdem ile bile bir yaþ idim ben

Ademin sulbünden Þit olup geldimNuh-u Nebi olup Tufana girdimBir zaman bu mülke Ýbrahim oldumYaptým Beytullahý taþ taþýdým ben

Ýsmail göründüm bir zaman ey canÝshak Yakub Yusuf oldum bir zamanEyyub geldim çok çaðýrdým el’amanKurt yedi vücudum kan yaþ idim ben

Zekerriya ile beni biçtilerYahya ile kaným yere saçtýlarDavut geldim çok peþime düþtülerMührü Süleymaný çok taþýdým ben

Mübarek asayý Musa’ya verdimRuh-ul Kudüs olup Meryem’e erdimCümle evliyaya ben rehber oldumCibril-i Emin’e saðdaþ idim ben

Sulbü pederinden Ahmed-i MuhtarRehnümalarýndan erdi ZülfikarCihan varolmadan Ehlibeyte yarKul iken zat ile sýrdaþ idim ben

Tefekkür eyledim ben kendi kendimMucize görmeden imana geldimÞah- ý Merdan ile Düldüle bindimZülfikar baðladým týð taþýdým ben

Sekahüm hamrinden içildi þerbetKuruldu ayn-ý cem ettik muhabbetMeydana açýldý sýrrý hakikatAldýðým esrarý çok taþýdým ben

Hidayet iriþti bize Allah’tanBiat ettik cümle Resullullah’tanHaber verdi bize seyrifillahtanÞah-ý Merdan ile sýrdaþ idim ben

Bu cihan mülkünü devredip geldimKýrklar meydanýnda erkâna girdimÞahý velâyetten kemerbest oldumSelman-ý Pâk ile yoldaþ idim ben

Þükür matlabýmý getirdim eleGül oldum feryadý verdim bülbüleCemolduk bir yere Ehlibeyt ileKýrklar meydanýnda farraþ idim ben

Ýkrar verdik cümle düzüldük yolaSýrrý faþetmedik asla bir kulaKerbela’dan Ýmam Hüseyn’le bilePâk ettim dânemi gül taþýdým ben

Þu fena mülküne çok gelip gittimYaðmur olup yaðdým ot olup bittimUrum diyarýný ben irþat ettimHorasandan gelen Bektaþ idim ben

Gâhî nebi gâhî veli göründümGâhî uslu gâhî deli göründümGâhî Ahmed gâhî Ali göründümKimse bilmez sýrrým kallâþ idim ben

Þimdi hamdülillah Þiri dedilerGeldim gittim zatým hiç bilmedilerSýrrýmý kimseler fehmetmedilerHep mahluk kuluna kardaþ idim ben

Sn. Dursun Özdenkendi fotoðrafýyla

Çin’de semah dönerken

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 28

Page 29: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

29Ocak 2006

SERÇESME¸

SERÇESMEOKUYUCULARININ KATKISIYLA

ÇIKIYOR VE DAÐITILIYORSerçeþme’nin gerçek sahibi Serçeþme’den

niyaz alan okuyucularýdýr.Serçeþme’yi çýkaranlar ve daðýtanlar yurt

içinde ve dýþýnda çalýþan, emeðiyle geçinen insanlardýr.

Serçeþme canlarýn özverisine, paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenirve zorluklarý birlikte aþma gücünedayanýr.

Serçeþme eli kalem tutan tüm canlardanyazý, haber, fotoðraf, yorum, nefes,deyiþ bekliyor.

Serçeþme tüm canlarý temsilci olmaya, canlarý abone yapmaya, yörelerinederginin toplu getirtilmesine ve elden daðýtýlmasýna katýlmaya çaðýrýyor.

TEMSÝLCÝ CANLARYURTDIÞI

Almanya:Berlin Zeki Konuk . . . . . . . +49.172.305 92 29Darmstad Hüseyin Akýn . . . . . . +49.179 107 88 56Frankfurt Sedat Bican . . . . . . . . +49.170.751 25 35Gladbach Behçet Soðuksu . . . . +49.173.510 03 54Hamburg A. Varol . . . . . . . . . . . +49.172.453 14 62Hanau Kemal Nayman . . . . . . . +49.173.667 72 91Kassel Hüseyin Öztürk . . . . . . . +49.162 153 33 20Kiel Erdoðan Aslan . . . . . . . . . . +49 174 484 18 34Oberhausen Mehmet Kaz . . . . . +49.173 612 01 95Stuttgart Kýlavuz Bakýr . . . . . . . +49.162 909 70 70

Avusturya: Tirol Hüseyin Polat . . . . . . . . . . +43.650 841 55 99

Belçika: Brüksel Kazým Bakýrdan . . . . . . . +32.473 49 37 12

Fransa: Paris Ahmet Kesik . . . . . . . . . . . +33.672 96 33 44

Hollanda: Schieadam Halil Cimtay . . . . . . . +31.619 92 22 84Gelderland Ali Rýza Aðören . . . . +31.651 25 63 19

Ýngiltere:Londra Ýsmail H. Büyükakan . . . +44.77.9367 1808

Ýsviçre: Basel Ýbrahim Bakýr . . . . . . . . . . +41.78 808 40 07

Kanada: Toronto Ahmet Akkuþ . . . . . . . . . +1.416.652 98 54

YURTÝÇÝAdýyaman: Merkez Serdar Bektaþ . . . . 0538.457 34 14

Gölbaþý Kenan Tezerdi . . . . . . . . . . 0535.949 43 13Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu . . . . . . . 0535.644 27 25Ankara: Merkez Ýsmail Metin . . . . . . . . 0532.644 95 37

Sýhhiye Av. Timurtaþ Özmen . . . . . 0532.313 87 78Antalya:Merkez Gülçin Akça . . . . . . . . 0532.282 72 80Burdur: Merkez Mehmet Turan . . . . . . 0248.234 37 17Denizli: Merkez Tekin Özdil . . . . . . . . . 0546.237 32 96Diyarbakýr: Merkez Mehtap Ürer . . . . . 0535.872 63 03Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu . . 0532.254 26 06Gaziantep: Merkez Haydar Dede . . . . . 0342.250 64 77Hatay Ýskenderun Haydar Kalkan . . . . . 0326.614 26 50Ýstanbul: Alibeyköy Veysel Köse . . . . . 0544.305 39 23

4. Levent Hüseyin Düzenli . . . . . . . 0555.204 73 79Avcýlar Mustafa Kýlçýk . . . . . . . . . . . 0536.552 68 75Beyazýt Bekir Güven . . . . . . . . . . . 0212.516 23 14Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk . . . . . . . . 0212.224 22 42Fatih Rukiye Özgüven . . . . . . . . . . 0536.396 83 56Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz . . . . . . . . 0535.524 49 12Kadýköy Kazým Erol . . . . . . . . . . . . 0533.553 33 86Kayýþdað Veli Göynüsü . . . . . . . . . 0532.687 31 09Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý . . . . 0532.410 51 79Soðanlýk Hasan Harabati . . . . . . . . 0532.787 70 98Sultanbeyli Sadegül Çavuþ . . . . . . 0535.491 07 58Yenidoðan Salih Arslan . . . . . . . . . 0535.941 15 09

Ýzmir: Merkez, Hüsniye Çýnar . . . . . . . . 0532.512 59 62Kocaeli: Ýzmit Ali Buðdaycý . . . . . . . . . . 0532.252 12 06Konya: Beyþehir Salman Zebil . . . . . . . 0542.431 56 91Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin . . . . . . . . 0544.217 98 05

Nurhak Hasan Çadýr . . . . . . . . . . . . 0535.511 12 99Samsun: Terme Emrah Çolak . . . . . . . 0542.341 33 03Tekirdað: Merkez Hasan Arslan . . . . . . 0282.263 05 79Tokat Merkez Ali Rýza Yýldýz . . . . . . . . . 0536.212 49 54Urfa: Kýsas Ahmet Aykut . . . . . . . . . . . . 0536.777 63 47

Sýrrýn Sadýk Besuf . . . . . . . . . . . . . 0537.392 63 75Zonguldak

Karadeniz-Ereðli Cemal Kenanoðlu 0532.740 42 50

¸

HALK OZANI DAVUT SULARÝ ÖLÜM YILDÖNÜMÜNDE ANILDI

Davut Sulari Anma GecesiAhmet Koçak

Halk Ozaný Davut Sulari ölümünün yirmi birinci yýldönümünde sevenleri tarafýndan anýldý. CemTV, Radyo Barýþ, LG Prodüksiyon ve Þiþli Belediyesinin katkýlarýyla gerçekleþen Davut Sulari’yiAma Konserini sanatçý torunu Berrin Sulari düzenledi.

Konserin yapýldýðý salon Þiþli Belediyesi tarafýndan bedelsiz tahsis edildi. Konsere katýlansanatçýlar da ücret almadýlar. Anma gecesi bir ücretsiz halk konseri olarak yapýldý.

Konseri yaklaþýk bin kiþi izledi.Konserin açýlýþ konuþmasýný Berrin Sulari yaptý. Sulari konuþmasýna geceye katký yapan

kurum ve kiþilere teþekkür ederek baþladý ve þöyle dedi: “Gelenek ve göreneklerimiz âþýklarýmýz, ozanlarýmýz tarafýndan taþýnmaktadýr. Onun için bütünozan ve âþýklarýmýza sahip çýkalým. Ozanlara sahip çýkmak yalnýz eserlerini okumakla olmaz,onlar her defasýnda isimlerini dile getirerek sahip çýkýlabilir.”

Yoðun iþlerinden dolayý konsere katýlamayacaðýný duyuran Þiþli Belediyesi Baþkaný Sarýgüladýna Yardýmcýsý Tayfun Kahyaoðlu kýsa bir konuþma yaptý ve “Sanatçýlarý öldükten sonra deðil,yaþarken sahiplenmek gerekir” dedi.

Daha sonra konuþma yapmasý için sahneye davet edilen Erzincan, Çayýrlý Belediye BaþkanýFevzi Kýlýç þunlarý söyledi:

“Yirmi bir yýl önce aramýzdan ayrýlmýþ ozanýmýz için bugünkü yaptýðýmýz anma geç kalýnmýþbir anmadýr. Umarým bundan sonra daha çok etkinlikler yaparak ozanýmýzýn tanýtýmýný daha iyiyaparýz”

Kýlýç, Çayýrlý’da yapýlan Davut Sulari Kültür Parkýný bitirmek üzere olduklarýný söyleyerekkonuþmasýný bitirdi. Kýlýç Kaymakamý Abdülvahap Karakaþ’ýn geceye yolladýðý mesajý da okudu.

Konuþmalarýn ardýndan Davut Sulari’nin hayatýný anlatan bir sinevizyon gösterisi yapýldý.Ardýndan anma konserine katkýlarý olan kurum ve kiþilere teþekkür plaketleri verildi.

Etkinliðin ikinci bölümünde, sanatçýlar Davut Sulari’nin sevilen eserlerini seslendirdi. Sahneyesýrasýyla Tolga Sað, Emrah Mahzuni, Sevcan Orhan, Berrin Sulari, Metin Karataþ, Gülcihan Koç,Erdal Erzincan ve Arif Sað çýktýlar. Sanatçýlara da konserin anýsýna birer plaketleri verildi.

ABF Genel Baþkaný Selehattin Özel, PSAKD Genel Baþkaný Kazým Genç, Cem Vakfý GenelBaþkaný Ýzzettin Doðan, Ýstanbul Milletvekilleri Berhan Þimþak ile Ali Rýza Gülçiçek geceyekatýlamadýlar, ancak gönderdikleri mesajlar okundu.

Konsere son anda yetiþen Þiþli Belediye Baþkaný Sarýgül’de kýsa bir konuþma yaptý ve “dil, din,inanç, mezhep farký gözetmeksizin bütün insanlarýmýzýn kardeþlik içerisinde yaþamasýný dilerim.Televole deðil halk kültürüne hizmet etmekten onur duyuyorum” dedi.

Davut Sulari’yi Anma Gecesine sanatçýlarýmýz

Tolga Sað, Emrah Mahzuni,Sevcan Orhan, Berrin Sulari, Metin Karataþ,Gülcihan Koç, Erdal Erzincan

ve Arif Sað

katýldýlar.

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 29

Page 30: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

30 Sayý 18

SERÇESME¸

CEM ayini Alevi-Bektaþi toplumunun enönemli toplumsal tapýnç kurumlarýndandýr.Toplum Cem’de toplanýr, bir araya gelir, birolur. On Ýki Hizmet yerine getirilir. Düvaz-imamlar, deyiþler okurun. Dualar verilir, se-mahlar dönülür. Eþit oranda daðýtýldýktan son-ra, Cem’i yürüten dedenin desturuyla lokmalaryenir.

Cem toplumun biraradalýðýnýn garantisiolmuþ, dökülen-kýrýlan, küsen varsa, dar’adurularak toplanmýþ, birleþtirilmiþ ve barýþ-týrýlmýþtýr. Gerek duyulmuþsa, verilen cezalarlatoplum iyileþtirilmeye çalýþýlýþtý. Yargýlamaadil olunca -çünkü yargýlamalar ve kararlar de-denin öncülüðünde, ama katýlýmcý yöntemleyapýlýyor- sonuçlarý da insani olur. Böylecetoplumsal dayanýþma ve sevgi doruða çýkar.Güven yeniden yeþerir.

Hacý Bektaþ Kültür ve Tanýtma DerneðiBuca Þubesi’nin öncülüðünde düzenlenen Bir-lik Cemi, bu yöredeki Alevi toplumunun cemeduyduðu yüksek özleme tanýklýk etti. DerneðinCem salonunda gerçekleþen Birlik Cemi’nekatýlým oldukça yüksekti. Yaklaþýk bin beþ yüzcanýn katýldýðý ceme, Ýzmir’in diðer ilçe vesemtlerinden de katýlým oldu. 22 Ocak Pazar

akþamý yapýlan ceme her can lokmasýyla geldi.Ayrýca dernek yönetiminin hazýrladýðý lokmalarhep birlikte yendi.

Cem’i Veli Baba (Ozan Dertli Divani)yönetti. Veli Baba, Cem’e bir gün önce yürüt-tüðü Bursa’daki cemden gelerek katýldý. Buyoðunluðuna raðmen Cem’i baþarýyla yürüttü.Ýlgi ile dinlendi, muhabbetle karþýlandý.

Cem, On Ýki Hizmetin yerine getiriliþindenitibaren, yapýlan tüm içerik ve anlamlarýylaVeli Baba tarafýndan açýklanarak gerçekleþti-rildi.

Okunan deyiþ ve düvazimamlarla katýlancanlarý coþturup duygulu anlar yaþattý. Semah-çýlarýn dedenin önündeki dönüþleri eve yeldir-meleri ise Cem’in doruða ulaþtýðý anlar oldu.

Daha sonra Cem birlenip, mühürlenince,Veli Baba’nýn verdiði desturla lokmalar yendi.

Ayrýlýk aný geldiðinde, dedeyle ve birbir-leriyle halleþen-helalleþen canlar, Cem’denhuzur ve sevgiyle ayrýlarak evlerine döndüler.

Böyle bir Cemi düzenleyip, canlara buortamý yaþattýklarý için Baþkan Yazgülü haný-mýn kiþiliðinde Hacý Bektaþ Veli Derneði BucaÞubesi yöneticilerine tebriklerimizi ve aþk-ýniyazlarýmýzý sunuyoruz.

Buca’da Birlik Cemi

Zafer Doðan

“Her nesnede Hak eseriGören canlara aþk olsun

Caný seri hak yolunaKoyan canlara aþk olsun!

OZAN HELALÝ(ÝMAM POLAT)

Yola Böyle Gidilir mi

Bin bir türlü özür ileBizim yola gidilir miHaset küfrü inat ileKýrklar cemi sürülür mü

Ali baba dinle beniSoruyorum senden seniSürdüðümüz kýrklar cemiBuna hile katýlýr mý

Çekeceðim seni dar'aSen seni sende araKalbinde var ise karaBöyle yola gidilir mi

Haklý söz söyledim sanaAdem isen kýzma banaMahrum kalýrsýn didaraKýzan adem sayýlýr mý

Hak peygamber bizde bulupAmma kimde bilmem kayýpEle dile bele sahipOlan candan ayrýlýr mý

Er olan haktan ayrýlmazAyrýlan hakký bulamazMuhiben küsülü gezemezGezen muhib sayýlýr mý

Helali'den size buncaGit eðril doðru doyuncaBizim yolumuz kýldan inceEhli olmayýnca girilir mi

SIVAS KATLIAMÝNDAN iki yýl sonra, 12 Mart 1995 yýlýnda, ÝstanbulGazi Mahallesinde bir katliam gerçekleþti. Bu katliamda 23 kiþi öldürül-dü ve 600 kiþi yaralandý. Toplumun belleðinde derin iz býrakan bu kat-liamýn failleri 20 polis memurundan 18’i ilk duruþmada serbest býrakýldý,ikisi ise adam öldürme suçundan dolayý sadece 1 yýl 8 ay ceza aldý.

Katliamcýlarýn lehine iþleyen bu süreç ve karar, Aleviler tarafýndanAvrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi’ne yapýlan baþvuru ile tekrardan gün-deme gelecektir. Gazi katliamý on birinci yýlýný doldurdu. Gazi davasýnýnon bir yýllýk süreci “seyyar mahkemelere” dönüþtü. Takibinin engellen-mesi için dava Ýstanbul'dan Trabzon'a taþýndý. Dava sonunda yirmi polismemurundan ilk duruþmada serbest býrakýlan on sekizi beraat etti, kalaniki polis memuru ise adam öldürme suçundan dolayý 1 yýl 8 ay ceza aldý.Gazi davasýnda “tavize yer yok” diyen aileler, davayý AÝHM'e taþýdýlar vedava, AÝHM'de kabul edildi. Siyasi iktidarlar bu katliamýn hesabýný ver-mekten kaçmýþlar, yargýya müdahale etmiþlerdir.

Gazi olaylarý resmi aðýzlarýn iddia ettiði gibi, “sol güçlerin bir provo-kasyonu” ya da “kýþkýrtmasý” deðildir. Bu katliam, devlet güvenlik güç-lerinin, ýrkçý ve gerici kesimlerin Alevilere ve Gazi'de yaþayan halka

yönelik planlý saldýrýsýydý. Çünkü, katliam çetelerin, yeþillerin, cirit attýðýbir dönemde gerçekleþtirildi. Gazi Mahallesi, bilinçli olarak seçilmiþ birmahalleydi, burada yoðun olarak Alevi nüfus yaþýyordu ve Aleviler,kendi inanç ve kültürlerini yaþatmak için örgütlenmeye baþlamýþlardý.Nitekim katliamda Alevilerin ibadet yeri olan cemevi ve Alevilere aitiþyerleri hedef seçilmiþtir. Amaç çok belliydi. Amaç, Alevi-Sünni çatýþ-masý yaratmak, halký birbirine düþman etmek, demokratik hak ve talep-leri bastýrmak, daha eþit ve özgür bir ülke düþünü karartmak, Alevihareketinin önünü kesmek, toplumu þiddetle sindirmekti.

Bizler, özgür, inancýmýzý, öðretimizi yadsýmayan, demokrasi müca-delesinde yer alan, farklýlýðýmýzý Anadolu insanýnýn ortak deðeri ve zen-ginliði olarak gören, gerçek anlamda demokrasiden yana olan tümgüçlerle yürüyeceðiz.

On birinci yýlýnda Gazi katliamýný unutmadýk. Çorum, Maraþ, Sivaskatliamlarýný unutmadýðýmýz gibi... Alevi Bektaþi Federasyonu olarakkamu vicdanýnda hala kanayan yara olan ve gerçek failleri bulunmayanancak bizce malum olan Gazi katliamýný bir kez daha kýnýyor ve budavanýn takipçiliðinden vazgeçmeyeceðimizin bilinmesini istiyoruz.

ALEVÝ BEKTAÞÝ FEDERASYONU BASIN AÇIKLAMASI

Gazi Katliamýný Unutmadýk, Çorum’u, Maraþ’ý, Sivas’ý unutmadýðýmýz gibi...Selahattin Özel, Genel Baþkan, 11 Mart 2006

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 30

Page 31: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

31Ocak 2006

SERÇESME¸

SERÇESMEYILLIK ABONE BEDELÝTürkiye YTL40 - Avrupa Birliði €50

Ýngiltere £40Türkiye’den abone olmak isteyen canlar

lütfen abone bedelini bir postaneden Genel Ajans Basým Daðýtým

Organizasyon Ltd ÞtiPosta Çeki Hesabýna (No 1629127)

yollayýn.Adýnýzý, Soyadýnýzý ya da Kuruluþun

Unvanýný; Ýþ, Ev ya da Cep Telefonunuzu,varsa Faks numaranýz ile E-posta

adresinizi, ayrýca mahalle, cadde/sokak,kapý no, daire no, ilçe, il ve posta kodunuzu

içeren Posta Adresinizi okunaklý olarak yazýn

ve ödeme dekontunuz ile birlikte büromuza fakslayýn: +90.(0)212.519 5635

Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar,abone bedelini aþaðýdaki

adrese yollayabilir: Avrupa Baþ TemsilciliðiTel: +49.179.107 88 56

Hüseyin AkýnPostbank

Kontonummer: 826 857 303Bankleitzahl: 25 01 00 30

¸

Gözlerinde Kara Perde OlanlaraÜnsal Öztürk

“Unuttum din diyanet kalktý bendenBu ne mezhepdürür dinden içeri”

Yunus Emre

Dersim Kerbelâ’dan çok daha vahimdir. Çok daha aðýr sonuçlarý olmuþtur. Alevi halk kýrýl-mýþtýr, daðýtýlmýþtýr. Ancak Aleviler Dersim için aðlamazlar. Gözyaþý dökmezler. Dizlerinevurmazlar. Çektikleri acýlarý dile getirmezler. Korkarlar. Onlar Hüseyin için aðlarlar. Döþ-

lerini döverler. Yas tutarlar. Oruç tutarlar. Karalar baðlarlar. Sakallarýný kesmezler. Hüseyin için aðlamanýn hiçbir sakýncasý yoktur. Teþvik edilmektedir. Ama Dersimliler, Alevi-

ler kendileri için, anne babalarý, dedeleri, nineleri için; genç kýzlarý, gelinleri için aðlaþmaya, dizle-rini dövmeye, oruç tutmaya, o kara günleri anmaya baþlarlarsa baþlarýna neler geleceði bellidir.

Alevilerde yol bitmiþtir, tükenmiþtir. Düðünlerde, sünnet düðünlerinde, türkü barlarda, tele-vizyon ekranlarýnda, deyiþler söylenmekte, semahlar dönülmektedir. Seyirciler alkýþ tutmaktadýr-lar. Gizli toplantý çarþýya pazara düþmüþtür.

Cem adý verilen tiyatro gösterilirine katýlanlar saz çalýp, semah dönüp 12 Ýmam’a aðlamakta-dýrlar. Kuran okumakta, Mevlit düzenlemektedirler. Kravatlý imamlar ne kadar Müslüman olduk-larýný anlatmaktadýrlar.

Yol kesilmiþ, cem daðýlmýþtýr. Cemevi denilen yerlerde kapýlarda duran imam-dedeler gençkýzlara baþlarýný baðlamalarýný emretmektedirler. Alevi halký gericileþmiþtir.

Kravatlý dedeler önlerine mikrofonu koyarak dizlerinin üzerinde oturmakta, ileri geri sallana-rak, kutsal bir hava içerisinde Ýslam’ý anlatmaktadýrlar. Tepelerinde artýk elektrik ampulü yanmak-tadýr. Mum, çerað söndürülmüþtür, yanmamaktadýr.

Büyük salonlarda yaþlý baþlý kiþiler dizlerinin üzerinde oturmaktadýr. Dizleri aðrýmakta, sýk sýkdiz deðiþtirmektedirler. Bir kiþi de çýkýp “Kaðný dönemi geçti. Þimdi modern insanlar masalardayemek yiyor, koltuklarda oturuyor. Cem evlerini modern hale getirelim. Koltuklar koyduralým” de-memektedir. Allah’a yerde sürünerek mi ulaþýlmaktadýr? Koltuklarda adam gibi oturulsa, insanlarbirbirlerine sokulmasalar Allah’a ulaþýlmaz mý?

Köyler daðýlmýþ, büyük þehirlere, Dünya’ya çýkýþ yapýlmýþtýr. Cemin özü bitmiþtir. Cem demeksorgu-sual demektir. Sorgu-sual demek yaþamýn ilk baharýdýr, yeniden doðmak, hayata yenidenbaþlamak demektir. Aradaki sorunlarýn çözülmesi, toplumun yenilenmesi, kýrgýnlarýn-küskünlerinbarýþmasý demektir. Doðanýn yeniden uyanmasý gibidir. Artýk komþular bile birbirlerini tanýmýyor.Kimisi þu þehirde, kimisi bu köyde. Sorgu-sual bitmiþtir.

Kravatlý dede gözlüklerinin üstünden bakarak yerde, dizinin üzerinde oturan insanlara camiimamýna benzettiði sesiyle “Birbirinizden razý mýsýnýz?” diye üç kere sormaktadýr. Üç kere “Razý-yýz” cevabýný almaktadýr. Bu þekilde sorgu-sual tamamlanmýþ olmaktadýr. Sonra Hz. Hüseyin için12 Ýmamlar için aðlamaya baþlanmaktadýr. Cemin özü sorgu-sual midir, Ýmamlara aðlamak mýdýr?

Kravatlý dede talipleri, talipler dedeyi, talipler birbirlerini tanýyamamaktadýr artýk. Sahne kurul-muþ, modern aletlerin ýþýðý altýnda din için aðlaþmaktadýrlar.

Sýr unutulmuþtur. Zâhiri-bâtini gibi parlak kavramlar kullanýlarak yol kaybedilmiþtir. “Herþeyin insanda olduðu”, “Ne aranýrsa insanda aranacaðý” unutulmuþtur.

Hak Ehli Erenleri dinlerin serçeþmesi deðildir. Bilimin serçeþmesidir. Tek veya çok hiçbir dinleilgileri yoktur. Sýr damladadýr. Damlanýn içindedir. Anne baba arasýndaki su damlasýnýn içindedirsýr. Cennet eþlerin evi, huri kadýndýr. Ahiret düþüncesi, cennet-cehennem düþüncesi yoktur. Ýnsanvardýr. Yardým Ali’den, Veli’den istenir. Dersim’de, 38’de yardýma kimse gelmedi. “Yetiþ ya Ali”dendi, Ali gelmedi. Hüseyin de gelmedi. Düzgün Baba gelmedi. Her yerde hazýr olan Hýzýr gelme-di. 38’de gelmedi, ne zaman gelecek? Dersim dara düþmüþtü, sýkýþmýþtý. Çýkýþ yolu yoktu. Yer gökbomba, kurþun kaynýyordu. Çaðýrýlanlar gelmedi.

Hz. Hasan’ýn da Hz. Hüseyin’in de gelmeyecekleri bellidir. Hasan’ý eþi zehirleyip öldürdü,yardýma ihtiyacý vardý. Hüseyin Kerbelâ’da katledildi, Yezit ordularý tarafýndan, yardýma ihtiyacývardý. Oysa Hasan’ý Hz. Muhammet, Hüseyin’i de Cebrail tutuyordu. Yardýmlarýna gitmediler.

Onlarýn alýnyazýlarýný Allah yazmýþtýr.Neden yanlýþ yazdý? Neden onlarýn ölü-münü yazdý?

Din tabudur. Eleþtirilemez, doðrulu-ðundan kuþku duyulamaz kurallar topla-mýdýr. Özgür düþünce ile dinler arasýndaçatýþma vardýr. Dinlerin eleþtiriye taham-mülü yoktur. Duygular, düþünceler pran-ga altýna alýnmýþtýr.

Aleviler Hacca gitmez, namaz kýlmaz,oruç tutmaz. Ama Müslüman olduklarýnýsöyleyenler vardýr. Güya dinleri, Kuran’ýbâtýni yoruma tabi tutuyorlarmýþ. Bâtýniolsun, zâhiri olsun, yol yoka çýkmaktadýr.

Ýslam’ýn içi dýþý tartýþmasý gereksiz birtartýþmadýr. Ýspat edilmesi gerekmez.Hz. Ali’nin hutbeleri var. Namaz kýlacak-sýn, Oruç tutacaksýn, Hac’ca gideceksindiyor. Cuma namazlarýný kaçýrmayacak-sýn diyor. Müslüman’san eðer Hz. Ali’nindediklerini yap! Deðilsen iki yüzlü olma!

TESLÝM ABDAL

Devlet SofrasýnaElim Sunamam

Aþnamdan ayrýldým yamandýr halimAdettir aþýkýn hali böyl’olurYar aklýmý aldý çevirdi yolumMecnun dedikleri deli böyl’olur

Þu aþkýn ateþi baðrýmý yaktýAh ile feryadým göklere çýktýGözlerimden yaþ yerine kan aktýYaz bahar eyyamý seli böyl’olur

Teslim Abdal ben bu yoldan dönememPirimi dünyada elden salamamDevlet sofrasýna elim sunamamSaadetlü Hünkâr’ýn kulu böyl’olur

Kaynak: Alevi Bektaþi Þiirleri Antolojisi Cilt.3 Ýsmail Özmen

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 31

Page 32: Sercesme Sayı 18 Ocak 2008

Alevi-Bektaþi örgütlerinin genel kurullarýný toplarken, örgüt-lerin dikkatleri içe dönmüþken ülkemizde önemli geliþmel-er yaþandý. Bunlarýn baþýnda Þemdinli olaylarý yer aldý.Devlet güçlerinin, devlete yardýmcý olmaya gönüllü olmuþya da parayla tutulmuþ gayrý resmi güçleri nasýl kullandýðý

bir kez daha gözler önüne serildi. Devlet alýþýlmýþ refleksini gösterdi. Halkýn tutup, güvenlik güçlerine

temsil ettiði zanlýlar korundu. Olayýn üstünü örtme, unutturma ve çarpýt-ma çabalarý baþladý. Yakalananlarýn telefonla Mehmet Aðar’ý aradýðý veolayýn duyulmasý üzerine Kara Kuvvetleri Komutaný’nýn yakalananlar-dan birini “iyi çocuk” olarak tanýdýðýný belirttiði basýna yansýtýldý.

AKP hükümeti de yöreye bir Meclis Komisyonu yollanarak soruþtur-ma baþlattý. Sonra bu soruþturmanýn verilerini de kullanan Van Savcýlýðýbir Þemdinli Ýddianamesi’ni hazýrladý. Ýddianame ile Kara KuvvetleriKomutaný için Genelkurmay Baþkanlýðý’na suç duyurusunda bulunuldu.

Eski Deniz Kuvvetleri Komutaný’nýn yolsuzluk davasýndan hükümgiymesinin ardýndan gelen bu olay “cihet-i askeriye”nin sivil yardakçý-larýna aþýrý geldi. “Ordu ve adalet bir tanedir, aman yýpratmayalým”danbaþlayarak, hükümeti orduya karþý sivil darbe yapmakla suçlamaya dekvaran sözde gericilik karþýtý bir söylem baþlatýldý.

Bu devletçi-milliyetçi söyleme, kendini “solcu” göstermeye çalýþanmilliyetçi-ýrkçýlar sahip çýktý. Kürt ve Ermeni düþmanlýðý ile karýþýk AB-ABD karþýtý bu sahte sol görüþ anti-emperyalist olduðunu öne sürmekte-dir. Siyasi Ýslam karþýtý olarak laiklik savunucusu kisvesine bürünmekte-dir. Bu milliyetçi, ýrkçý ve saldýrgan karma söylem giderek eylemlilik dekazanmakta. Ermeni ve Kürt sorunlarý üzerine yapýlan konferanslarýnkapýlarýnda bu söylemin nasýl bir eyleme dönüþtüðü görüldü.

Çanakkale Savaþlarý’nýn yýldönümü geliyor. Günümüzün ortamýndaçarpýtýlmýþ bir milliyetci Çanakkale edebiyatý Alevi-Bektaþilerin üzerineçullanacak. Alevi-Bektaþiliði Türk-Ýslam Sentezi’ne yamamak isteyenleryanýnda bu sahte sol söylem de yerini alacak. Alevi-Bektaþi örgütlerininyöneticileri bu koronun saldýrýlarýna karþý durmaya hazýr olmalýdýr.

Çanakkale SavaþlarýBu söylemin ana çarpýtmalarýndan biri Kurtuluþ Savaþý’nýn Çanakka-le’de baþladýðýdýr. Bu tez, neredeyse bir “gerçeklik” olarak kabul gör-mektedir. Bazý ilerici Alevi-Bektaþiler bile bu edebiyata kapýlmýþtýr.Ama milliyetçi-ýrkçý yalanlarýn aldatýcýlýðý uzun sürmez.

Unutmayalým, Birinci Dünya Savaþý emperyalist ülkeler arasýnda birpaylaþým savaþýdýr. Paylaþýlanlardan biri de Osmanlýdýr. Ama OsmanlýÝmparatorluðu saldýrýya uðramamýþtýr. Tam tersine, Osmanlý Ýmparator-luðunu yönetenler Almanya yanýnda savaþa girebilmek için bir oldu-bittidüzenlemiþlerdir. Ýki Alman gemisine sancak çekip, mürettebatýna fesgiydirerek, Rusya’nýn Karadeniz’deki liman kentlerine saldýrtmýþlardýr.

Özcesi, Osmanlý Ýmparatorluðu yaðmadan pay kapmak için savaþabilerek ve isteyerek girmiþtir. Ýttihat ve Terakki paþalarýnýn gözleri, “ken-dilerinin” saydýklarý ve “kaybedilmiþ” gördükleri Mýsýr’ý, Balkanlarý veKafkaslarý, Türkistan’ý, Kýrým’ý kazanmaya dikilmiþtir.

Ancak Osmanlýnýn emperyalist hiyerarþi içindeki yeri, Almanya ileAvusturya-Macaristan Ýmparatorluklarýnýn kurduðu baðlaþýklýða ancak“yamak” olmaya yetmektedir. Bu nedenle, savaþ boyunca Osmanlý silahlýgücü Almanlarýn komutasý altýnda kalmýþtýr. Çanakkale’de savaþan Os-manlý Ordusu da Alman Generali Liman von Sanders’in komutasýndadýr.Mustafa Kemal ise onun yedek tümeninin komutanýdýr.

Size Ölmenizi Emrediyorum!Çanakkale üzerine sürdürülen “milliyetçi-devletçi” söylemde MustafaKemal’i yücelten sözlerden baþka söz duyulmaz. Özellikle, Mustafa Ke-mal’in savaþýn en kritik anýnda, kilit rol oynayan bir alaya verdiði “sizesavaþmanýzý deðil, ölmenizi emrediyorum” emrine pek sevdalýdýrlar.

Bu emrin onlarýn aðzýnda bir “kahramanlýk menkýbesi” haline getiril-mesi, yüz binlerle insanýn kýrýldýðý savaþta, her komutanýn cephede açý-lan gediði doldurmak için askerlerinin cesetlerini kullandýðý gerçeðinigizlemekten baþka bir amaca hizmet etmez. Bu ordularda, askeri kýrdýr-ma yarýþýnda rütbe ne kadar yüksekse, o kadar baþarýlý olunur.

Savaþ boyunca baþarý gösterilen tek cephe gibi göründüðü için “mil-liyetçi-devletçi-solcu” söylem Çanakkale edebiyatýna pek meraklýdýr,ama Osmanlý ordularýnýn Kafkaslarda, Irak ve Süveyþ cephelerinde,Galiçya’da baþýna gelen yenilgi ve kýrýmlara hiç deðinmez.

Savaþýn sonu ise bellidir. 1915 yýlý “Çanakkale Geçilmez”dir, ama1918 yýlýnýn sonunda Mondros Mütarekesinin ardýndan, o zýrhlýlar Dol-mabahçe önünde demirlemiþtir; Ýstanbul ve kýsa bir süre sonra Anadoluiþgal edilecektir. Kurtuluþ Savaþý ise ondan sonra baþlayacaktýr ve Os-manlýyý tarih sahnesinden silecektir.

Milliyetçi Mitler – Dinci SafsataYerine kurulan Cumhuriyet ise taze baþlangýç olmaktan pek memnun de-ðildir. Bu nedenle, Cumhuriyet kurumlarý tarihlerini eskiye götürmeyimarifet bilir ve bu çaba kendilerine tarih uydurmaya kadar varmýþtýr.

Bu, bir yanýyla dýþarýda yaþanan hýzlý kapitalist geliþme karþýsýndageri kalmanýn yarattýðý aþaðýlýk kompleksinin bir sonucudur. Ama busahtecilik çabasý, milliyetçi, ýrkçý ve komþu ülke halklarýna düþmanlýðýkörükleyen bir anlayýþýn toplumda yer bulmasýnýn da yolunu döþemiþtir.

Kara Kuvvetleri kuruluþunu MÖ 209 yýlý Hun Baþbuðu Mete Han’adayandýrýr. Deniz Kuvvetleri kuruluþunu 1081 yýlýnda Çaka Bey’inÝzmir’de donanma yaptýrmasýyla baþlatýr. Cumhurbaþkanlýðý forsundakiyýldýzlar tarihte kurulduðu iddia edilen 16 “Türk” devletini temsil eder.

Daha çok sayýlabilir, ama bu abartýlý ve yapmacýklý yaklaþýmlar, ýrk-çý-milliyetçi devletçiliðimize özgü “devlet ve tarih yaratma” mitleridir.Ama bu mitlerin bilimsel geçerliliði, ancak dinci gericiliðin “yaratýcýtasarým” safsatasý kadardýr.

Aleviler-Bektaþiler bu gerici, milliyetçi mitler ya da dinci safsatalar-dan birini tercih etmek zorunda deðillerdir. Onlarýn özledikleri toplumdüzenini ve demokrasiyi tarif eden Cafer-i Sadýk Buyruðu’nda yer alan“Rýzalýk Þehri” anlayýþýna sahip çýkmalarý yeterlidir.

SERÇESMEBÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

¸

MÝLLÝYETÇÝ MÝTLER ÝLE ÜMMETÇÝ GERÝCÝLÝKTEN BÝRÝNÝ TERCÝH ETMEK ZORUNDA DEÐÝLÝZ

Gericiliðin Alternatifi Var mý?Esen Uslu

Sercesme 18.qxd 14.03.2006 16:34 Page 32