34
Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması Psychomythological Terms: Use of Mythology in Psychology Literature Yard. Doç. Dr. Emet GÜREL* Araş. Gör. Canan MUTER ** Özet: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması” başlık- lı bu çalışma kapsamında, insan doğasına özgü bir semboller sistemi olan mitolojinin, psi- koloji literatürüne yönelik yansımaları konu edilmektedir. Bu bağlamda öncelikli olarak mitoloji olgusuna açıklık getirilmekte ve mitoloji ile bilim bağlantısı incelenmektedir. Ar- dından psikoloji literatüründe geniş bir kullanım alanı bulan mitsel öğeler örnekler dahi- linde ayrıntılandırılmaktadır. Anahtar Kelimeler: Psikoloji, Mitoloji, Psikomitoloji, Bilinçaltı, Arketip. Abstract: In scope of this study which is titled “Psychomythological Terms: Use of Mythology in Psychology Literature”, the reflections of mythology, a system of symbols specific to human nature, on the psychological literature are examined. In this regard, firstly the mythology phenomenon is explained and the relationship between mythology and science is focused on. Then, the mythical elements that are commonly used in psychological literature are exemplified. Key Words: Psychology, Mythology, Psychomythology, Unconscious, Archetyp. 537 * Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü E.Ü. Kampüsü 35100 Bornova / İZMİR Tel: 0232 3884000 - 1564 Faks: 0 232 3886758 E-mail: [email protected] ** Celal Bayar Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu MANİSA Tel: 0236 2371828 - 14 E-mail: [email protected]

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

  • Upload
    others

  • View
    15

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji LiteratüründeMitolojinin Kullanılması

Psychomythological Terms: Use of Mythology inPsychology Literature

Yard. Doç. Dr. Emet GÜREL*Araş. Gör. Canan MUTER **

Özet: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması” başlık-lı bu çalışma kapsamında, insan doğasına özgü bir semboller sistemi olan mitolojinin, psi-koloji literatürüne yönelik yansımaları konu edilmektedir. Bu bağlamda öncelikli olarakmitoloji olgusuna açıklık getirilmekte ve mitoloji ile bilim bağlantısı incelenmektedir. Ar-dından psikoloji literatüründe geniş bir kullanım alanı bulan mitsel öğeler örnekler dahi-linde ayrıntılandırılmaktadır.

Anahtar Kelimeler: Psikoloji, Mitoloji, Psikomitoloji, Bilinçaltı, Arketip.

Abstract: In scope of this study which is titled “Psychomythological Terms: Use ofMythology in Psychology Literature”, the reflections of mythology, a system of symbolsspecific to human nature, on the psychological literature are examined. In this regard,firstly the mythology phenomenon is explained and the relationship between mythologyand science is focused on. Then, the mythical elements that are commonly used inpsychological literature are exemplified.

Key Words: Psychology, Mythology, Psychomythology, Unconscious, Archetyp.

537

* Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler ve Tanıtım Bölümü E.Ü. Kampüsü 35100 Bornova / İZMİRTel: 0232 3884000 - 1564 Faks: 0 232 3886758 E-mail: [email protected]

** Celal Bayar Üniversitesi Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu MANİSATel: 0236 2371828 - 14 E-mail: [email protected]

Page 2: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

1. GİRİŞDoğaya ve insana özgü hayal ürünü öyküler toplamı olan mitoloji, tıpkı bilim gibi insanınevreni ve dünyayı algılama, açıklama ve anlamlandırma çabasının bir ürünüdür. Mitoloji vebilim etkileşimi, uygarlık tarihinin başlangıcından bu yana varlığını sürdürmektedir. İnsanyaratıcılığının dışavurumu olan mitoloji, günümüz biliminde özellikle terminolojik bağlam-da yoğun olarak kullanılmaktadır. Bu noktada mitolojik semboller; insan varoluşsal oluşu-muna ışık tuttukları ve anlatım kolaylığı sağladıkları için tıp, psikoloji, sosyoloji, iletişim veyönetim başta olmak üzere pek çok disiplin tarafından yeğlenmektedirler.

2. KOLEKTİF BİLİNÇALTININ ÜRÜNÜ OLARAK MİTOLOJİ Doğa güçlerini ve doğaüstü varlıkları konu alan hayal ürünü öykü anlamına gelen ‘mythos’ile söz ya da akıl anlamına gelen ‘logos’ kelimelerinden oluşan mitoloji -mythology-, in-sanlığın geçirdiği gelişim aşamalarını ve düşünme atılımlarını gösteren en önemli bilgi kay-nağıdır. İnsanın evrensel bilinçle iletişime geçme arzusundan beslenen mitoloji, neden venasıl gibi sorulara yönelik yanıt arayışını sembolize etmektedir.

İnsan, varoluşundan bu yana, arayış içinde olmuştur. Soru sormaya başladığı andan itiba-ren, gerekli cevapları kendisine sağlayacak verilere ihtiyaç duymuş ve hayal gücünün ese-ri olsalar da bunlara inanma eğiliminde olmuştur. Düşünen ve yaşamına bir anlam arayaninsanın kendisini doğa ile özdeşleştirmesiyle vücut bulan mitler; bir süre sonra kendileri-ni üretenlere ait olmaktan çıkarak, başkalarına da ait olmaya başlamış, zaman ve mekân sı-nırlarını aşan bir niteliğe bürünmüştür.

Doğum-yaşam-ölüm döngüsüne bir açıklama getirmek isteyen insan, evrene ve doğayailişkin deneyim ve fikirlerini paylaşma yoluna gitmiş ve elde ettiği yanıtları önce sözlü da-ha sonra yazılı kültür aracılığıyla kuşaktan kuşağa aktararak günümüze ulaştırmıştır. Evrimsüreci boyunca insanla birlikte yolculuk eden mitler; insanların fantezilerinde, bilinçaltın-da ve fikir sisteminde canlı bir şekilde yaşamaya ve zenginleşmeye devam etmişlerdir. Bunoktada mitleri salt anlatı olarak nitelemek, sahip oldukları önemi yadsımak anlamına ge-lecektir. Jack Roubaud’un da vurguladığı gibi mitler dilsel biçimleri, kozmolojik düşlemi,ahlâki ve dinsel kabulleri içermektedir (Vernant, 2001, s.15).

Albert Camus’un deyimiyle hayal gücü onları canlı tutsun diye var olan mitler, insanoğlu-nun yaratıcılığının ve üretkenliğinin dışa vurumudur. Mitlerin, insan yaratıcılığı açısındanbelirleyici bir rol üstlendiğini ileri süren Moles, insanın bir canlı olarak sınırlarını aşmasın-dan ve doğa güçlerine yönelik mücadele arzusundan hareket ederek dinamik mitler kavra-mını ortaya atmıştır. Söz konusu kavramının altını çizen bir diğer isim olan Naaskow ise;dinamik mitolojinin nereden geldiğimizi, şu anda nerede olduğumuzu ve nereye gideceği-mizi göstererek kendimizi evrende bir yere oturtmamızı sağlayan, yaşayan hikayeler sis-temi olduğuna dikkat çekmektedir (http://www.zuvuya.net/sites/raveon/boom2002/eng-lish/story.htm, 16.06.2005).

İnsan doğasına özgü semboller toplamı olarak tanımlanabilen mitoloji; kültürün ana dina-mikleri olarak niteleyebileceğimiz din, bilim ve sanatın gelişiminde öncü bir rol üstlenmiş-tir. Bu bağlamda psikolojinin bir bilim dalı olarak var olmasından önce; insanların mitleraracılığıyla içsel tepilerine ve yaşam dinamiklerine ilişkin ipuçları sunduklarını ve insandoğasına ilişkin bulguların sistematize edilmesi sürecine ışık tuttuklarını ileri sürmek müm-kündür. Bu noktada mitolojiyi, ‘ilkel psikoloji’ ya da ‘arke psikolojisi’ olarak değerlendir-mek yanlış olmayacaktır.

538

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 3: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Psikolojinin bir bilim dalı olarak kabul görmesiyle birlikte, mitler mercek altına alınmayave araştırmalara konu olmaya başlamıştır. Bu bağlamda Freud, mitlerin insanların kolek-tif ve süregelen rüyaları olduğunu ileri sürmüştür. “Jung ise, mitlerin evrensel, kolektif veestetik bir niteliğe sahip olduklarına dikkat çekerek rüya ve efsanelerde ortaya çıktıklarınıifade etmiştir. Jung’a göre dinamik mitler, kolektif bilinçaltının arketipleridir ve her ne ka-dar insan ürünü olsalar da insanda daima, korku ile arzu arasında gidip gelen çift yönlüduygular yaratmaktadırlar” (Bilgin, 2003, s.91).

Jung; kişisel bilinçaltının derinlerinde bulunan kolektif bilinçaltının, insanın insan olmaevresine ulaşmasından çok daha önceki dönemlere ait gizli bellek kalıntılarından oluştu-ğununu vurgulamaktadır. Kişilerinin bilinçaltlarının ya da içgüdüsel benliklerinin toplamıolarak tanımlanabilen kolektif bilinçaltı, kalıtımla gelen evrensel bir düşünme biçimini veırkın dünya ile olan yaşantısının bir ürünü olan arketipleri içermektedir. Arketipler psiko-lojik anlamda, insanın kişisel deneyimini, dolayısıyla davranışını şekillendiren duygusal-bilişsel, daha özele inmek gerekirse duygusal-düşsel zihin yapılarıdır (Maloney, 1999,s.103).

Jung; arketipleri insanın sahip olduğu, hayvanların ise sahip olmadığı içgüdüsel düşünceve davranış kalıpları olarak nitelemekte ve arketipler ile içgüdüler arasında paralellik ol-duğunu ileri sürmektedir (Jung, 1982, s.103 - 107). Pietikainen ise, arketiplerin sembolikformlar olduğunu ve biyolojik olmanın ötesinde kültürel bir niteliğe sahip olduklarını vur-gulamaktadır. Buna göre arketipler genlerle değil ama, kültür aracılığıyla nesilden nesiletaşınmaktadırlar. İnsanın kültür içinde doğması, kültürel belirteçlerin bilinçaltında yüklüolduğu anlamına gelmemektedir. İnsan kolektif bilinçaltıyla doğmamakla birlikte, kültürelbir ortamda büyüyerek, kültüre işlenmiş olan baskın bazı ortak özellikleri ve inançları far-kında olmadan içselleştirmektedir (Pietikainen, 1998, s.333).

Arketipler, tarih boyunca tekrar yoluyla insanlığın aklına kazınmış olan deneyimleri ifadeetmektedir (Nuttall, 2002, s.34). Bu bakış açısı uyarınca insanoğlunun doğasında içkin olantüm duygu ve arzuların, atalarından kendisine miras kaldığını ve kuşaklar boyunca kendi-sini takip ettiğini ileri sürmek olanaklıdır. Dolayısıyla mitleri, kolektif bilinçaltının ürünüve tüm insanlığın ortak mirası olarak nitelemek mümkündür.

4. PSİKOLOJİ LİTERATÜRÜNDE MİTOLOJİK ÖĞELERİNKULLANILMASI

Mitoloji ve bilim arasındaki semantik ortaklıktan hareketle, tıp ve psikoloji başta olmaküzere bilimsel terminolojide mitsel sembollerin geniş kullanıma sahip olduğunu ileri sür-mek mümkündür. Bu anlamıyla bilimsel terminolojide mitsel öğelerin kullanılması; anla-tım kolaylığı sağlamasının ve insanlığın ortak dilinden yararlanma olanağı sunmasının yanısıra mitleri somutlaştırmakta, yaşama gücü kazandırmakta ve farklı düzlemlerde varlıkgöstermelerine aracılık etmektedir.

Mitler, bizi kendimiz hakkındaki en soylu ve en samimi doğrulara götüren ruhani meta-forlardır. Hillman psikenin, diğer bir deyişle Jung’un ortaya attığı bilinç ve bilinçdışını içe-ren kişiliğin temelinin mitlerden oluştuğuna dikkat çekmekte ve bu bağlamda psikoloji-nin de nihayetinde bir nevi mitoloji olduğunu ileri sürmektedir (http://mythicjour-neys.org/passages/septoct2003/newsletterp4.html, 20.04.2005). Bilinçaltının mitolojik bo-yutundan kaynaklanan bu ve benzeri söylemler, psikoloji literatüründe mitsel öğelerin

539

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 4: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

yeğlenmesi sonucunu doğurmaktadır. Bu bağlamda psikoloji literatüründe geniş bir kulla-nım alanına sahip olan ve psikomitolojinin temelini teşkil eden mitsel öğeler şu şekildeözetlenebilmektedir:

• Adonis Kompleksi: Sümer ve Hitit kökenli bir efsane olan Adonis, özünde top-rak-bereket temalı bir öyküdür. Suriye Kralı Thesias’ın ya da Kıbrıs Kralı Kinyras’ın kızıolan Myrrha ya da diğer ismiyle Smyrna, Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit’in lanetine uğ-rayarak babasına aşık olmuştur. Dadısının kurduğu bir düzen sonucunda oniki gece boyun-ca babasıyla birlikte olan genç kadın, bu birliktelikten hamile kalmıştır. Ancak son gece,birlikte olduğu kadının öz kızı olduğunu anlayan ve içinde bulunduğu büyük günahın far-kına varan babası tarafından öldürülmek istenmiştir. Myrrha’nın düştüğü duruma üzülen veonu babasının haklı gazabından kurtarmak isteyen Tanrılar, genç kadını mersin ağacına çe-virmişlerdir. Bir süre sonra mersin ağacının kabuğundan çok güzel bir bebek dünyaya gel-miştir.

Adonis ismi verilen bebeğin güzelliğine hayran kalan Afrodit, onu büyütmesi için YeraltıTanrıçası Persephone’ye verse de, geçen zaman zarfında Adonis’e sahip olmak isteyen ikiTanrıça birbirine düşmüştür. Tanrıçalar arasındaki kavgaya yargıçlık eden Zeus; artık birdelikanlı olan Adonis’in yılın ilk dört ayı Persephone’nin, sonraki dört ayı da Afrodit’in ya-nında geçireceği, kalan zamanda da istediği yerde yaşayabileceği kararını vermiştir. Ado-nis’in kalan zamanı da Afrodit’in yanında geçirmek istemesi diğer Tanrıların kıskançlığa veAdonis’in üzerine bir yaban domuzu salmalarına neden olmuştur. Kasığından yaralananAdonis, kanaya kanaya can vermiş ve toprağı sulayan kanları Manisa Lalesi olarak adlan-dırılan bahar çiçeklerinin yetişmesini sağlamıştır.

Anadolu ve Suriye başta olmak üzere tüm Güney Akdeniz kültürlerine konu olan bu mit;kışın yeraltında saklanan, baharın gelişiyle birlikte fışkırarak hayat bulan bitkisel varlığısimgelemektedir. Eşsiz bir güzelliğe sahip olan ve kasığından aldığı ölümcül yara nedeniy-le can veren Adonis, insan anatomisine de konu olmuş ve kasıkla karın arasında yer alankasa ismini vermiştir. Birçok şiir ve masala esin kaynağı olan bu mitolojik kahramana, psi-kofarmakoloji literatüründe de rastlamak mümkündür. Bu bağlamda sakinleştirici şurupyapımında tat verici -excipient- madde olarak kullanılan ve botanik biliminde ‘adonis ver-nalis’ olarak bilinen bitki, ismini Adonis’den almaktadır. Asya’nın ılıman bölgelerinde veAvrupa’da yetişen bu bitki, Türkiye’de ‘kanavcı otu’, ‘avcı otu’ ya da ‘keklik gözü’ olaraktanınmaktadır (Birand, 1952, s.73).

Adonis miti, psikoloji literatüründe erkeklerin vücutları ile ilgili takıntılarını ifade edenAdonis Kompleksi -Adonis Complex- ile karşılık bulmaktadır. Çağcıl erkeğin bedeni ile il-gili takıntılarını ve kimlik bunalımlarını ifade eden Adonis Kompleksi, kas dismorfofobisi-ni de kapsayan bir niteliğe sahiptir (Pope vd., 2002).

• Androgynos: Canlıların dualizmini ifade eden en ünlü mittir. Aristophanes, es-kiden insan soyunun şimdiki gibi kadın ve erkek diye ikiye ayrılmadığını ve androgynosdenilen her iki cinsi de içine olan bir üçüncü cinsin yaşadığından söz etmektedir. Bugünortadan kalkan ve geride saygınlığını yitirmiş adı kalan bu insanlar dört el ve ayağa, iki yü-ze ve iki üreme organına sahip olmalarının yanı sıra yarısı diğerinin üzerine kapanmış yu-varlak bir küre şeklindedir. Olağanüstü güçlü ve cesur olan androgynler bir gün Tanrılarasaldırınca, Tanrılar tarafından cezalandırılmış ve ortadan ikiye bölünmüşlerdir. Böylece heryarı androgyn, umutsuzca öbür yarısını aramaya başlamıştır. Karşılaştıklarında birbirlerineduydukları şefkat, güven ve sevgi olağanüstüdür. Tek istedikleri birbirlerinden hiç ayrılma-

540

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 5: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

mak, sevilen nesneyle kaynaşmak, onun içinde erimek ve iki yerine tek olabilmektir (Pla-ton, 2002, s.36-39).

Psikoloji literatüründe androjen kelimesi -ki androjen, aynı zamanda erkeklik hormonu-dur-; hem kadın, hem de erkek karakteristiklerine sahip olmak anlamına gelmektedir. An-drojen kişi, cinsiyetinin gerektirdiği baskın davranışları göstermeyip karşı cinsle ortak de-nebilecek davranış özellikleri sergilemektedir.

• Andromeda Kompleksi: Psikoloji literatüründe Andromeda; içinde bulunduğuzor koşullardan ve kendisini bağlayan sorumluluklardan uzaklaşmak için, karşısına çıkanilk erkeğin etkileyici sözlerine inanarak hayatlarını mutlu geçirme hayalleri kuran kadın-ları tanımlamak için kullanmaktadır. Neredeyse tüm kadınların bilinçli ya da bilinçsiz birşekilde Andromeda Kompleksi yaşadıklarını ileri sürmek mümkündür. Bu kompleks; ka-dınların tüm yaşamlarını kısıtlamakta, yaşamdan aldıkları doyumu azaltmakta, ilişkilerininsınırlarını belirlemekte, zorluklarla savaşmak yerine yaşamlarını bir erkek tarafından kur-tarılmayı bekleyerek geçirmeleri ve evlenmiş olmak için evlenmeleri sonucunu doğur-maktadır.

Mitoloji literatüründe Andromeda, Aithiopia Kralı Kepheus ile Kassiepeia’nın kızıdır. An-dromeda’nın güzel ve kibirli olan annesi Kassiepeia, tüm Nereus kızlarından daha güzelolmakla övündüğü için Nereus kızları tarafından Deniz Tanrısı Poseidon’a şikayet edilmiş-tir. Bunun üzerine Tanrı, Aithiopia’ya korkunç bir ejder göndererek tüm ülkeyi birbirinekatmıştır. İçine düştüğü kötü durumdan kurtulmak isteyen ve kahine başvuran kral, tek çö-zümün kızını ejdere kurban etmesi olduğunu öğrenmiştir. Çaresizliği ve halk tarafından dazorlanması, kralın kızını ejder tarafından yenmek üzere bir kayaya bağlamasına nedenolmuştur. Ancak canavar Andromeda’yı parçalamak üzereyken, Pegasus -kanatlı at- üze-rinde gökyüzünde dolaşan Perseus yere inmiş ve canavar Gorgo’yu öldürmüştür. Kayayabağlı güzel Andromeda’yı gören Perseus, ona aşık olmuş ve kralın da izniyle onunla ev-lenmiştir. Andromeda ile sözlü olan ve aynı zamanda amcası olan Phineus, adamlarını top-layarak düğün gecesi Perseus’a saldırsa da, Gorgo’nun kafasını kendilerine doğru tutanPerseus tarafından adamlarıyla birlikte taşa dönüştürülmüştür. Tüm bunların sonucunday-sa Andromeda, kendisini tüm bağlarından ve güçlerden kurtaran Perseus ile uzun ve mut-lu bir ömür geçirmiştir (Grimal, 1997, s.71; Erhat, 2003, s.38).

Bir diğer rivayete göre ise, Habeşistan Kralı Kepheus’un eşi olan Kraliçe Kassiepeia’nıngüzelliğini Nereus kızlarının güzelliğinden daha üstün tutması Tanrıları öfkelendirmiş veinsan yiyen bir ejderi ülkeye göndermelerine neden olmuştur. Ejderin geri dönmesi içintek şart, Kepheus ile Kassiepeia’nın kızları Andromeda’yı yemesidir. Güç durumda kalanKepheus, halkın isteğine boyun eğerek kızını ejdere vermeyi kabul etmiştir.TesadüfenKepheus’un ülkesinden geçen Perseus, Andromeda’yı görür görmez aşık olmuş ve ejderiöldürerek Andromeda ile evlenmiştir (Hamilton, 2001, s.104 - 105).

Bu bağlamda kadınların yetişme tarzlarına ilişkin her şeyin, onlara bir başkasının parçasıolacaklarının, ölene dek mutlu evlilikle korunacaklarının, destekleneceklerinin ve dibevurmaktan kurtulacaklarının altını çizdiğini ifade eden Dowling, Andromeda Komplek-si’ne paralel bu durumu bir masal kahramanı olan Sindrella aracılığıyla açıklamaktadır.“Kadını, aklını ve yaratıcılığını tam olarak kullanmaktan alıkoyan ve büyük ölçüde bastırıl-mış tutum ve korkulardan oluşan olgu, Sindrella Kompleksi olarak tanımlanabilmektedir.Sindrella gibi günümüz kadını da hala dışarıdan bir seylerin kendi yaşamını dönüştürmesibeklentisi içindedir” (Dowling, 1999, s.26).

541

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 6: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

• Aşil Sendromu: Yunan mitolojisinin en önemli karakterlerinden biri olan veedebiyat tarihinin en önemli eserlerinden İlyada’ya konu olan Aşil -Akhilleus -, özgür ruh-lu ve savaşçı bir kahramandır. Öyle ki başarılarına ve başarısızlıklarına eşlik eden trajikyazgısı ile Truva Savaşı’na da damgasını vurmuştur (Homeros, 1996). Peleus ile Thetis’inoğlu olan Aşil, küçüklüğünde kendisini ölümsüz kılmak isteyen annesi tarafından ölüler ül-kesinin ırmağı Styx’e batırılmıştır. Tüm vücudu tıpkı zırhla kaplanmış gibi, silah geçirmezhale gelirken; topuğundan tutularak ırmağın sularına sokulduğu için topuğu, yara alabile-ceği zayıf noktası olarak kalmıştır. Öyle ki Aşil, Truva Savaşı sırasında, Paris tarafından to-puğundan vurularak öldürülmüştür.

Bu bağlamda Aşil topuğu -Achille’s heel-, her insanın küçük ama önemli bir kusuru oldu-ğunu anlatmak için kullanılan bir ifadedir. İnsan kişiliğinin yaralanabilir ve hassas yönü-nü simgeleyen Aşil topuğu, aynı zamanda tıp literatüründe de kullanılan bir terimdir. Orto-pedide topuğun üst kısmındaki kas tendonu, Aşil tendonu olarak adlandırılmaktadır. Ko-nuyla ilgili bir diğer tıbbi terim olan Aşil refleksi -Achille’s reflex- ise, nörolojide kullanı-lan bir terimdir ve ayak bileği refleksi olarak da bilinmektedir.

Psikoloji literatüründe ise Aşil Sendromu -Achille’s Syndrome-, sözde yetkinlik sendromuolarak açımlanabilmektedir. “Sözde yetkinlik, belli bir alanda kişinin kendi hakkındaki -düşük- değerlendirmesi ile başkalarının onun hakkındaki -yüksek- fikirleri arasındaki bü-yük farkı ifade etmektedir” (Clarkson, 1999, s.12). Bazı kişilerin yaşamlarını kendilerineilişkin sahip oldukları derin kusur ve yetersizlik duygularını ödünlemek için geniş çaplı birpsikolojik zırh oluşturmaya adadıklarına dikkat çeken Clarkson, sözde yetkinlik sendromuolarak adlandırdığı bu sendromu nitelemek için ölümsüz görünen ve her savaşı kazanan,ancak gizli ve ölümcül bir hassasiyete sahip bir kahraman olan Aşil imgesinden yararlan-mıştır.

• Atreus Kompleksi: Zeus’un ölümlü çocuklarından biri olan Tantalos, oğlu Pe-lops’u öldürüp pişirdikten sonra Tanrılara yedirmek istemiştir. Tantalos’un niyetini anla-yan Tanrılar kendilerine sunulan yemeği reddedetmişler, ancak ziyafette bulunan Toprakve Bereket Tanrıçası Demeter dalgınlığı nedeniyle Tantalos’un oyununa yenik düşerek ye-mek olarak önüne getirilen Pelops’un omzunu yemiştir. Daha sonra Tanrılar, Pelops’u di-riltmiş ve Demeter tarafından yenen omzunu fildişinden yapmışlardır. Pelops ile başlayanbu aile içi cinayetler, tüm soy boyunca devam etmiş ve mitolojiye Atreusoğulları Lanetiolarak geçmiştir. Kelimenin mitolojik kökeninden hareketle; bir babanın çocuklarını bi-linçdışı olarak öldürme isteği, psikoloji literatüründe ‘Atreus Kompleksi’ olarak adlandırıl-maktadır.

• Catharsius: Catharsius, Yunan mitolojisinin özünü teşkil eden oniki büyük Oly-mpos Tanrısı’nın en kudretlisi olan ve Roma mitolojisine ‘Jüpiter’ ya da ‘Jove’ olarak geç-miş olan Zeus’un sıfatlarından biridir (Mercatante, 1988, s.695). Tanrılar Tanrısı Zeus’u ta-nımlamak için kullanılan bu sıfat, sosyal olguların analizinde kullanılan bir kavram olarakgünümüze dek gelmiştir. Genel anlamda arınma ve temizlenme anlamlarına gelen kathar-sis -catharsis-; gerilimi sona erdirme, rahatlama ve boşalma süreçlerine işaret etmektedir.

Antik dönemde, dinsel inisiyasyon sürecinde ruhun arındırılmasını ifade eden katharsis,sosyal psikoloji literatüründe özellikle saldırganlık ile bağlantılı olarak kullanılmaktadır.Freud tarafından bireyin saldırganlık duygularından arındırılması amacıyla kullanılan veserbest çağrışıma dayanan bir yöntem olan katharsis, psikanaliz tedavisinde tamamenspontane bir şekilde gelişen konuşmalar sonucunda gündeme gelen bağlantılarla bazı bi-

542

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 7: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

linçaltı süreçlerin bilinç üstüne çıkarılmasına dayanmaktadır. Bu anlamıyla katharsis, psi-kenin içinde biriken baskının ortadan kaldırılması amacına hizmet etmektedir (Bushman,2002, s.724 -731).

• Daphne Miti: Thessalia’da bulunan Peneus Irmağı’nın kızı olan, güzel nymphaDaphne, kendisini Tanrıça Gaia’ya adadığı için erkeklerden kaçmaktadır. Ancak TanrıApollon, Daphne’ye aşık olmuş ve peşine düşmüştür. Apollon tarafından yakalanmaküzereyken babası olan ırmağa kendini kurtarması için yalvaran Daphne, defne ağacına dö-nüşmüştür. Bu olaydan çok etkilenen Tanrı Apollon ise, defne ağacını kutsal ağaç olarakbenimsemiş ve dallarından yaptığı çelenkleri başından eksik etmemiştir.

Daphne miti, psikoloji literatüründe frijtitliği simgelemektedir. Genel anlamıyla frijitlik,kadının cinsel uyaranlara karşı tepkisiz kalma ve cinsel ilişkiden haz almaması durumunuifade etmektedir. Bu doğrultuda en kronik haliyle frijitlik, kadının cinsel hazzı tanımama-sı ve cinsel ilişkiye girmemesini anlamını taşımaktadır. Bunun yanı sıra daha ılımlı bir ba-kış açısıyla ise, seksüel açıdan normal olan bir kadının cinsel birleşmede genellikle cinselhazza varamaması durumunu da tanımlamak için de kullanılabilmektedir (Pettijohn vd.,1986, s.112).

• Dor Aşkı: M. Ö. 1200 yılında Yunanistan’a yerleşen Dorlar, Akalılar’ın egemen-liğine son vermiş ve Yunan dünyasının kendine özgü niteliklerinin şekillendiği bir döne-mi başlatmışlardır. Psikoloji literatüründe çocuklara cinsel ilgi duyma durumu olan ‘pede-rastia’, diğer bir deyişle ‘pedofili’, Dorlar ile ilişkilendirilmektedir. Bu bağlamda Stekel,erişkin bir kimsenin aynı ya da karşı cinsteki çocukları cinsel açıdan çekici duyması veonlara cinsel eğilim duyması olarak tanımlanabilen pedofiliyi, ‘Dor aşkı’ terimi ile açıkla-maktadır. Bu benzetmenin nedeni, Eski Yunan uygarlığında pedofilinin, işgalci bir ulusolan Dorlar tarafından başlatılması ve yayılmasıdır (Dinçmen, 1997, s.47 - 48).

• Echo: Echo, Yunan mitolojisinde yankıyı simgeleyen nymphadır. Efsaneye gö-re Baş Tanrı Zeus ile evli olan Tanrıça Hera, onun nymphalardan biriyle ilişkisi olduğu-nu öğrenmiş ve kim olduğunu bulmak için nympha’ların yaşadıkları korulara gitmiştir.Kıskanç ve geçimsiz bir kişiliğe sahip olan Hera’yı gören nympha’lar dört bir yana kaçış-mış, içlerinden sadece Echo yerinden kıpırdamamıştır. Güzel nympha’nın bu tepkisizliğinive korkusuzluğunu Zeus’la muhtemel ilişkisine bağlayan Hera; Echo’yu cezalandırmış veonu konuşamamaya, ancak karşısındaki kişinin söylediklerinin son kelime ya da hecesinitekrarlamaya mahkum etmiştir.

Şizofreninin katonia tipini tanımlayan tipik belirtilerden üç tanesi, Echo’dan esinlenerekisimlendirilmiştir: Ekhomimia, Ekhopraxia, Ekholalia. Her üçünde de hasta, bir eko -yan-kı- gibi, kendisine yapılan bir mimik ya da hareketi, söylenen bir söz ya da kelimeyi ay-nen tekrarlamaktadır (Dinçmen, 1997, s.48). Bu bağlamda şizofreninin tezahür şekillerin-den biri olan ‘ekolali’, kişinin karşısındakinin söylediği kelimeleri veya cümleleri veyayaptığı davranış ve hareketleri, anlamsız ve isteksiz bir şekilde tekrarlanması anlamına gel-mektedir. Ve bu durum genellikle psikoz veya ciddi beyin hasarının göstergesi olarak ka-bul edilmektedir (Statt, 1990, s.42).

• Elektra Kompleksi: Yunan mitolojisinde Agamemnon ile Klytaimnastra’nın kı-zı olan Elektra -Electra-; insanüstü bazı yasaları korumayı, ilke ve amaçların gerçekleşme-leri için tek başına eyleme geçmeyi göze alan bir kişiliktir (Erhat, 2003, s.100). Pek çokefsaneye konu olmasının yanı sıra tragedyalarda en çok söz edilen kahramanlardan biridir.

543

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 8: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Öyle ki Aiskhylos’un Agamemnon Üçlüsü, Sophokles’in Elektra ve Euripides’in Elektraile Orestes tragedyalarına konu olmuştur.

Agamemnon Truva Savaşı’na çıktığı zaman, Elis’te rüzgârın esmesini sağlamak için kızıİphigenia’yı kurban etmiştir. Yaşananları affedemeyen Klytaimnastra, Atreus oğullarınınbaş düşmanı Aigithos’la birlikte olarak kocasını aldatmış ve yıllar sonra savaştan dönenAgamemnon iki aşık tarafından bıçaklanmıştır. Bunun üzerine Elektra, delikanlılık çağınagelen kardeşi Orestes’i babasının öcünü almak üzere yetiştirmiş ve onun Aigithos ileKlytaimnastra’yı öldürmesine yardım etmiştir.

Kan davasının ve intikamın en belirgin simgelerinden biri olarak kabul gören Elektra, psi-kanalizin önemli ismi Freud tarafından psikoloji literatürüne dahil edilmiştir. Bu bağlam-da “Elektra Kompleksi -Electra Complex-, fallik dönem boyunca kız çocuğunun babasınabağlanmasını ve penise sahip olmayan, dolayısıyla eksik olan annesine düşmanlık besleme-sini, ondan korkmasını ve kendisini ister istemez annesiyle özdeşleştirmesini ifade etmek-tedir” (Gleitman, 1995, s.679).

Elektra ismi, Yunanca ‘parlak’ anlamına gelmektedir. Bu bağlamda kehribar -amber-, elek-tron ve elektrik gibi kelimelerin de kökenini teşkil etmektedir. Dolayısıyla Elektra, psiko-loji literatürünün yanı sıra fizik literatüründe de varlığını hissettiren bir mitolojik kahra-mandır.

• Ephialtes: Babaları bir ölümlü olan Aloeus nedeniyle Aloeusoğulları olarak ad-landırılan dev Ephialtes ve kardeşi Otos, dokuz yaşına geldiklerinde Tanrılara karşı çıkma-ya ve savaş açmaya karar vermiş ve Tanrılara Osso Dağı’nı, Olympos’u ve Pelion Dağı’nıüstüste koyarak göğe tırmanacaklarını, denizleri toprakla örtüp kurutacaklarını, denizle ka-ranın yerini değiştireceklerini bildirmişlerdir. Ayrıca aşık oldukları Tanrıça Hera ile Arte-mis’i de kaçırmayı planlamışlar. Bu fütursuz davranışlar, Tanrıları kızdırmıştır. Zeus ileApollon tarafından türlü şekillerde cezalandırılan iki kardeşin cezaları Hades’te de sürmüşve bir sütuna yılanlarla bağlanarak sonsuza dek bir baykuşun ulumasını dinlemeye mah-kum edilmişlerdir.

Ephialtes psikoloji literatürüne, sıkıntılı ya da korkulu düş olarak tanımlanabilen ‘karaba-san’ teriminin karşılığı olarak girmiştir. Buna göre kişi, genellikle ahlâki benliği kabul et-mediği için bastırdığı isteklerini bilinçaltına atmakta ve bunları rüyalarında dışa vurmakta-dır. Ancak rüya tamamlanmak ve benliğin arzu etmediği olay gerçekleşmek üzereyken, ki-şi korku ve panik içinde uyanmaktadır. Bu bağlamda uyku sırasında bilincin sansürününortadan kalkması, kişinin bilinçaltında gerçekleşmesini istediği olayın ‘gerçekleşmiş gibialgılamasına’ neden olmakta ve süperegonun yetişerek kişiyi uyandırması sansür sürecininyeniden faaliyete geçmesini sağlamakta ve bastırılan istekler yeniden bilinçaltının karanlık-larına gönderilerek ego korunmaktadır.

• Eros: Yunan mitolojisinin önemli karakterlerinden biri olan Eros, ilk çağdan buyana birleşmeyi ve üremeyi sağlayan doğal bir güç olarak kabul edilmektedir Heseidos ev-renin yaratılışını konu alan ünlü eseri Thegonia’da, khaos olarak adlandırılan boşluğun ar-dından Eros’un var olduğunu ifade etmekte ve bu evrensel ilkenin önemine dikkat çek-mektedir. Roma mitolojisine Amor, Latin şiirine ise Cupido -ki özlem ve şehvet anlamla-rına gelen ‘cupitas’ kelimesinin kökenini teşkil etmektedir- olarak geçmiştir. (Lurker,1988, s.23). Bu bağlamda mitolojide hiçbir tanrının Eros gibi zaman ve mekâna göre fark-lı biçimlerde algılanmadığını ve Eros kadar çok sanat eserlerine konu olmadığını ileri sür-mek mümkündür.

544

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 9: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Oniki büyük Olympos Tanrısı’ndan biri olmamasına rağmen, mitologyada önemli konumasahip olan Eros, Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit’in oğlu olarak tanınmaktadır. Bu gene-tik bağ nedenle de tıpkı annesi gibi aşk ile, yaratma ve yaratılma gücü ile doludur. Önce-leri genç bir delikanlı olarak betimlenen Eros, Hellenistik dönem ile birlikte, kalpleri okile yaralayan kanatlı bir çocuk olarak tasvir edilmiş ve günümüze dek evrensel bir ilkeyibetimlemek amacıyla kullanılmıştır.

Elindeki oklarla insanlığın çoğalmasını, yükselmesini ve sevgi dolu bir yaratılışa yönelme-sini simgeleyen Eros, yaratma ve yaratılmanın ifadesi olarak kabul görmüştür. Platon Şö-len’de tanrıların en eskisi, en saygı değeri ve en yücesi olarak nitelediği Eros’u üreme dür-tüsüne bağlamış ve kişinin içindeki felsefi güdüyü bir sonraki ırka aktarma çabasını, gü-zele ve iyiye ulaşma çabası olarak tanımlamıştır. Bu bağlamda Eros, insanlık için en bü-yük nimetlerin kaynağıdır ve hiçbir şey insanı sevgi kadar güzel yaşatmaz (Platon, 2002,s.23).

Freud ayakta kalmamızı ve çoğalmamızı sağlayan yaşam dürtüsüne Eros adını vermiştir.Bu bağlamda ‘ölüm’ ve ‘yaşam’ olmak üzere iki temel içgüdü bulunmaktadır. Eros olarakadlandırılan içgüdü, kişiyi yaşamasını sağlayan davranışlara yönlendirdiği ve Thanatosolarak adlandırılan yıkıcı ölüm içgüdüsüne karşı savaştığı için oldukça önemlidir (Abel-Hirsch, 2004). Cinsellik, yaşama içgüdüsünün en önemli yansımalarından biri olarak nite-lenebilmektedir. Freud’un libido olarak nitelediği enerji de, yaşama içgüdüsüne tekabületmektedir.

‘Erojen’ ve ‘erotik’ gibi kelimelerin yanı sıra psikoloji literatüründe ‘Erotomania’ ya da‘De Clerambault Sendromu’olarak bilinen bir patoloji de, köken olarak Eros’a dayanmak-tadır. Clerambault tarafından geliştirilen bu sendrom, kendisinden yaş olarak büyük vestatü olarak daha yüksek bir kişinin kendisine aşık olduğuna ilişkin sanrıları kapsamakta-dır. Modern psikolojinin ilgi alanlarından birini oluşturan aşk patalojisi bağlamında elealındığında Karşılıksız Aşk Sendromu olarak da adlandırılabilen bu sendrom, genellikle ka-dınları etki alanına almaktadır.

Erotomanik kadın, hoşlandığı ve aslında kendisi için erişilmez olan bir kişiliğin kendisinehayran olduğu yanılsamasını yaşamaktadır. Bu kişiden gelen herhangi bir uyaranı olum-suz da olsa, aşkının göstergesi olarak kabul etmekte ve bu kişinin kendisi olmaksızın mut-lu olamayacağına inanmaktadır. Gerçekte ise aşık olunan insanın hasta ile teması en fazlatesadüfi ve önemsiz düzeydedir, hatta bazen hiç olmamıştır. Genellikle bekar kadınlardagözlenen erotomanik davranış, bazı durumlarda hayali bir kişiye de yönelebilmekle birlik-te; genellikle aşk nesnesi olarak ünlü bir insanı yeğlemekte ve popüler şarkıcıları, aktörle-ri ya da politikacıları seçmektedir. (http://psychcentral.com/psypsych/Erotomania,17.06.2005).

• Golem Mitosu: Golem, en ünlü dinamik mitlerden biridir. İnsanlık tarihinin enyaygın efsanelerinden biri olan bu mitos, tarih boyunca pek çok farklı biçim almış ve bir-çok sanat eserine ilham kaynağı olmuştur. Latin yazar Ovidius tarafından anlatılan Pygma-lion ve Galatia Efsaneleri, Golem mitinin bir versiyonu olarak değerlendirilebilmektedir.

16. yüzyılda Prag’da yaşayan haham Yehuda Löw ben Bezeuel tarafından yaratılan bir öy-kü olan Golem; 1915 yılında Gustav Meyrink’in ‘Der Golem’ isimli romanına konu olmuş,1920 yılında ise sessiz film olarak Alman yönetmen Paul Wegener ve Carl Böse tarafındansinemaya uyarlanmıştır. Bu paralelde aydınlanma düşüncesinin, insan-doğa karşıtlığını in-

545

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 10: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

san lehine aşma idealini dile getiren ilk ve en önemli edebi baş yapıtı olan Frankensteinda, bu ünlü söylenceyi temel almaktadır (Shelley, 2002).

Yapay canlı arketipi olarak ifade edilebilen Golem, bilimin yıkıcı sonuçları ve yanlış kulla-nımı üzerine sorgulamalar yapılmasını sağlamaktadır. Collins ve Pinch, bilim ve Golemarasındaki semantik benzerliklere dikkat çekmektedirler. Bilim bütünüyle ne iyi, ne de bü-tünüyle kötüdür. Golem de ne zaman ne yapacağı belli olmayan, olağanüstü gücü nedeniy-le potansiyel bir tehlike oluşturan fakat aynı zamanda nazik, sevecen ve yardımsever biryaratıktır. Ancak ehli olmayan ellerde ve kullanımlarda bilim de tıpkı Golem gibi amacın-dan saparak yanlış ve insanlık için sakıncalı durumlar yaratabilmektedir (Collins ve Pinch,1997).

• Hebe: Zeus ile Hera’nın kızı olan Hebe, son derece evcil bir yaratılışa sahiptir.Yunanca ‘gençlik’ anlamına gelen bir isme sahip olması nedeniyle, gençliği temsil etmek-tedir. Ev işlerinde üstün yeteneklerine ek olarak, en asli görevi Tanrılara nektar sunmaktır.Hebe, öldükten sonra Zeus tarafından Olympos’a getirilen ve ölümsüzlüğe kavuşturulanHerakles ile evlendirilmiştir. Hebe ve Herakles’in evlenmesi simgesel bir anlam taşıyanbir ‘hieros gamos’, diğer bir deyişle kutsal bir evlenmedir.

Çokluk en büyük tanrılar arasında ve Anadolu kaynaklarında görülen kutsal evlenme mo-tifinden, Yunan mitologyasında pek önemli bir rol oynamayan Hebe’nin Yunan öncesi birtanrıça olduğu sonucuna varılabilmektedir (Erhat, 2003, s.123). Dolayısıyla sembolizasyonaçısından ele alındığında Hebe ile ana tanrıça miti arasında paralellikler olduğu görülebil-mektedir. Bu bağlamda farklı kültür ve mitoslarda Arianna, Hepatu, Havva ya da Kybeleşeklinde karşılık bulmaktadır.

Gençlik Tanrıçası Hebe, psikoloji literatürüne şizofreninin çok ağır bir türü olan ‘hebep-hrenia’ olarak geçmiştir. “Analitik görüşe göre, ego gerilemesinin en derin olduğu, diğerbir ifadeyle regresyonun -gerilemenin- en ilkel evrelerine kadar varan şeklidir ve gençlik-teki akıl hastalığını nitelemek için kullanılmaktadır (Dinçmen, 1997, s.55).

• Herakles: Yunan mitologyasının en önemli kahramanlarından biri olan Herak-les, Alkmene ile Amphitryon’un oğludur. Mykene Kralı Elektryon’un kızı olan Alkmene,babasını kazara öldüren kuzeni Amphitryon ile kardeşlerinin katilleri olan Taphos’lularıcezalandırması şartıyla evlenmeyi kabul etmiştir. Amphitryon, evliliğin gerçekleşmesineilişkin bu şartı yerine getirmeye çalışırken, Zeus nişanlısının kılığına girerek gelin adayıylabirlikte olmuştur. Seferden dönen Amphitryon olup bitene bir anlam veremese de, dahasonra aldatıldığını anlamış ve Alkmene’yi diri diri yakarak öldürmek istemiştir. Ancak Ze-us odun yığının üzerine yağmur yağdırarak alevleri söndürmüş ve Tanrıların buyruğunauyan Amphitryon, Alkmene’nin bir gece aralıkla doğurduğu Herakles ile Iphikles’i bağrı-na basmıştır.

Doğduğu andan itibaren tüm yaşamını pek çok zorlukla boğuşarak ve alt ederek geçirenHerakles’in, son derece trajik bir kişilik olduğunu ileri sürmek mümkündür. İsminin, ‘kah-raman’ anlamına gelen ‘heros’ sözcüğüyle olan yakın bağlantısı da, bu noktaya işaret et-mektedir. Bu bağlamda “Herakles, insanın doğaya karşı yenilmaz saldırma ve dayanma gü-cünü simgelemektedir. Yaptığı işler hep iyiye dönüktür, doğanın insanın başına saldığı afetve musibetleri yok etmekte insanlığa sonsuz iyiliği dokunmuştur” (Erhat, 2003, s.137).

Herakles, psikoloji literatüründe sara hastalarının ‘eretismus-erotismus-misticusmus’ ola-rak ifade edilen üç temel karakteristiğinden biri olan eretismus durumunu tanımlamakta-

546

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 11: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

dır. Sara ya da diğer bir deyişle epilepsi; doğuştan ya da sonradan ortaya çıkabilen, birgrup beyin hücresinin düzensiz emirler üreterek beyinin çalışmasını geçici olarak bozma-sı ile oluşan bir durudur. Bu anlamıyla sara hastalarının çok çabuk kızarak şiddetli bir öf-ke, kavgacılık ve vurup kırma gibi belirtiler sergilemeleri eretismus olarak adlandırılmak-tadır.

Mitologyada güç ve kuvvetin simgesi olarak kabul edilen Herakles, epileptik karaktere ekolarak, epilektik vücut yapısını da nitelemek amacıyla kullanılmaktadır. Günümüzde geçer-liliğini yitirmiş bir yargı olmakla birlikte; epileptik hastaların vücut yapıları ve yatkın ol-dukları eretismus durumu nedeniyle, saralıların öfkesi -epileptik aggression- semptomu,‘morbus Heracles’ ya da diğer bir deyimle ‘morbus Herculeus’ olarak adlandırılmaktadır(Dinçmen, 1997, s.56).

Herakles’in kendi çocuklarını öldürmüş olmasından hareketle, babanın kendi çocuklarınakarşı öldürme arzusu duyması literatüre ‘Herakles Kompleksi’ olarak geçmiştir. ‘AtreusKompleksi’ olarak da bilinen bu durum, babanın çocuklarından nefret etmesi ile seyredenduygusal karmaşasını tanımlamaktadır (http://www.psikiyatrist.net/hafta14.htm,20.10. 2005).

• Hermaphroditos: Tıp ve psikiyatri literatüründe, kişinin iki cinsiyete, diğer birifadeyle hem erkek hem de kadın cinsel organına sahip olması hermaphroditismus olarakadlandırılmaktadır. Hermafroditos miti, Androgynos mitine benzemektedir (Schmidt,1965, s.152). Bu bağlamda Aristophanes, erkek ve kadın cinsinin birleşimi olan hermaf-rodit türünü, insanların atası olarak nitelemektedir (Platon, 2002, s.36).

Salmakis Efsanesi’nde adı geçen Hermafroditos, Hermes ile Afrodit’in oğludur. Bir gündolaşırken, Bodrum’da bugün Bardakçı olarak bilinen yerde bir peri olan Salmakis ile kar-şılaşmıştır. Hermafroditos’un güzelliğinden etkilenen ve ona hayran kalan Salmakis, tan-rılara ikisini birbirlerine kavuşturmaları ve hep bir olmaları için yakarmıştır. Bu dileği ye-rine getiren tanrılar onları tek bir kişi yaparak, bir daha ayrılmamak üzere vücutlarını bir-leştirmiştir. Öyle ki Salmakis ile Hermafroditos’un birleşen vücutları ne erkek, ne de di-şi olmasının yanı sıra hem erkek, hem de dişi niteliğe kavuşmuştur.

• Hypnos: Tüm canlıların ihtiyacı olan ve beyin başta olma üzere tüm vücut or-ganlarının işlevlerini belli bir süre yavaşlatarak kendilerini toparladıkları bir dönemi ta-nımlayan uyku da mitolojik kökene sahiptir. Nyks -gece-’ nin oğlu, Thanatos -ölüm-’ünkardeşi olan Hypnos, uyku tanrısıdır. Roma mitolojisinde ‘Somnus’ olarak adlandırılmak-ta ve güneşin hiçbir zaman parlamadığı karanlık bir mağarada yaşamaktadır. UnutkanlıkNehri Lethe’nin hemen yanında bulunan mağara çevresinde geceleri gevşeten, rahatlatanve uyku veren kokular salgılayan bitkiler yetişmektedir.

Hypnos, dilediği kişiyi dilediği an uyutabilme gücüne sahiptir. Çoğu zaman kanatlı bir şe-kilde tasvir edilmekte, karaları ve denizleri aşarak canlıları uyutmaktadır. MitolologyadaHypnos’a bağlanabilen tek efsane, çoban Endymion çevresinde dönmektedir. Buna göreHypnos, Latmos -günümüzdeki adıyla Beş Parmak- Dağları’nda yaşayan çoban Endymi-on’a aşık olmuş ve sevgilisini geceleri de görebilmek için ona gözleri açık uyuma yetene-ğini vermiştir. Bir diğer rivayete göre ise, Endymion sevgilisi olan Ay Tanrıçası Selene’ningözlerine sürekli olarak bakabilmek için gözleri açık uyumaktadır ve bu yetenek Endymi-on’a Hypnos tarafından bahşedilmiştir (http://psychcentral.com/psypsych/Hypnos,19.04.2005).

547

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 12: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Uykunun kişileştirilmiş hali olan Hypnos, etkili bir psikoterapi tekniği olan hipnozun damitolojik kökenini teşkil etmektedir. Şaman törenlerinde ve Kızıldereli büyülerinde ilk ör-neklerine rastlanan hipnoz, 1882 yılında Charcot tarafından bugünkü anlamına kavuşturul-muştur. En yalın ifadeyle bir kişinin hareketleri kontrol edilebilir bir şekilde derin uykuhaline sokulması olarak tanımlanabilen hipnoz, bilinçaltına itilmiş sıkıntı ve sorunların gi-derilmesi amacıyla kullanılmaktadır.

• İkaros: İlk uçan insan olarak mitologya tarihinde önemli bir konuma sahip olanİkaros, psikolojide ergenlerin ailelerinden bağımsız olma ve onlardan kopma girişimlerinidile getirmek amacıyla kullanılmaktadır. Giritli bir mimar olan Daidalos ile bir köle olanNaukrate’nin oğlu olan İkaros, Kral Minos’un emriyle babası ile birlikte Labyrinthos’a ka-patılmıştır. Oradan kaçıp kurtulma çarelerini arayan Daidalos, uzun çalışmalardan sonrakendisi ve oğlu için bir çift kanat yapmış ve bunları balmumuyla omuzlarına tutturmuştur.

Babası tarafından kendisine verilen ne çok alçaktan uçması, ne de çok yükselerek güneşışınlarına yakınlaşmamasına ilişkin salığı unutan İkaros başarısından duyduğu gurur, özgür-lük sarhoşluğu ve doğayı yenme arzusu ile yükseldikçe yükselmiştir. Güneş Tanrı tarafın-dan kanatlarını tutan balmumu eritilen İkaros, denize düşmüş ve boğulmuştur. Bu neden-le Ege Denizi’nde Sisam Adası çevresindeki deniz, İkaros Denizi olarak adlandırılmakta-dır.

‘İkarus’un uçuşu’ -‘flight of Icarus’-, ergenlerin ailelerinden bağımsız hareket etme vekendi rotalarını çizme arzularını tanımlayan bir mittir. Hiç kimsenin desteği veya yardımıolmaksızın yaşamak ya da bir işi olumlu sonuca ulaştırmak anlamına gelen “kendi kanat-larıyla uçmak’ deyimine esin kaynağı olmuştur (http://humanum.online.fr/Site/Mythes/fi-gureicare.htm, 18.04.2005). Bunun yanı sıra kişinin izin verilmeyene ve yasağa karşı du-yacağı olası bir çekimi de ifade etmektedir.

İkarus, tutkuların esiri olmamak ve yeteneklerini rasyonaliteye uyumlu bir şekilde kulla-nabilme konularında da insanlara yol gösteren psikomitolojik bir kahramandır. Bu mitinöne sürdüğü öğretiye göre kişiler, sahip oldukları yeteneği mantıkla harmanlanlayabildik-leri takdirde başarılı olabileceklerini, tutkularını aklın kontrolüne almaları gerektiğini, ken-dilerinden daha deneyimli ve bilge kişilerden öğrenebileceklerini ve olaylara farklı bakışaçıları getirebileceklerini öğrenmelidir (http://www.psikiyatrist.net/mittutku.htm,20.04.2005).

• Iokaste Kompleksi: Menoikos’un kızı ve Kreon’un kız kardeşi olan Iokaste,Thebai Kralı Laios’la evlenmiştir. Iokaste’nin Laios ile olan birlikteliğinden, Yunan mito-lojisinin en trajik kahramanı olan Oedipus doğmuştur. Laios’un öldürülmesinden sonra,Oedipus Thebai tahtına çıkmış ve Iokaste Oedipus’un oğlu olduğunu bilmeksizin onunlaevlenmiştir. Anne oğulun birlikteliğinden iki kız, iki erkek çocuk dünyaya gelmiştir. İşle-diği doğa dışı suçun farkına varan Ioakaste, kendini asarak öldürmüştür.

Psikoloji literatüründe ‘Iokaste Kompleksi’, annenin erkek çocuğuna karşı duyduğu pato-lojik bağımlılığı ifade etmektedir. Buna göre anne, oğlunu diğer kadınlardan kıskanmaktave sadece kendine bağımlı kılmak istemektedir. Bu kompleksin en uç ifadesi ise, anneninoğlundan ruhsal ve bedensel tam bir cinsel haz duyma gibi sapkın davranışlar sergilemesidurumudur (Dinçmen, 1997, s.63).

• Janus Figürü: Roma mitolojisinin önemli tanrılarından olan Janus, biri sağa di-ğeri ise sola bakan iki çehreye sahiptir. Kapıların da kendisi gibi iki yöne bakmaları nede-

548

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 13: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

niyle kapıların koruyucusu kabul edilen Janus, başlangıçların tanrısı kabul edilmektedir. Bunedenle yılın ilk ayı olan ocak ayına -januarius, january, janvier- isim babalığı yapmakta vegeçmiş ile gelecek yılın geçiş noktasını sembolize etmektedir (Schmidt, 1965, s.171).

Etnik kimlik arayışlarını ve mikro-milliyetçilik akımlarını analiz etme amacıyla kullanılanbir kavram olan Janus figürü; milliyetçilik hareketlerinde iki boyut olduğuna dikkat çeke-rek milliyetçiliğin özünde ahlâki, siyasi ve insani bazda iki farklı yönelim içerdiğini ifadeetmektedir. Bu bağlamda insanların gelecek umutlarını zayıfladığında tıpkı Janus’un geri-ye bakan çehresi gibi eskiye, geçmiş ve nispeten parlak dönemlere özlem güçlenmektedir(Bilgin, 2003, s.177).

• Kassandra Kompleksi: Truva Kralı Priamos ile Hekabe’nin kızı olan Kassan-dra -Cassandra-, tıpkı kardeşleri Hektor ve Paris gibi mitologya tarihinde iz bırakmış birkişiliktir. Kassandra, geleceği görme gücüyle yıkımları önlemeye çalışan, ama sözünü ge-çiremediği için başına gelen belalardan iki misli etkilenip üzülen bilincin dramını simge-lemektedir. Öyle ki bu trajik karakterde, bugünün anlayış ve deyimine göre ‘uzağı görenbilinçli bir insanın dramı’ vücut bulmaktadır (Erhat, 2003, s.168).

Kassandra’ya mutluluk getirmeyen bu yeteneğe ilişkin iki rivayet bulunmaktadır. Bunlar-dan ilkine göre şehir dışında bulunan bir tapınakta Thymbralı Apolllon şerefine bir şenlikdüzenleyen Priamos ve Hekabe, henüz bebek olan Kassandra ile ikiz kardeşi Helenos’utapınakta unutmuşlardır. Ertesi sabah bebekleri almak için döndüklerinde; iki yılanın be-beklerin etrafını sardığını, gözlerini ve kulaklarını yaladığını görmüşlerdir. Bu durum Kas-sandra ile Helenos’un duyularından arınmasına neden olmuş ve algılarının diğer insanlarıngöremediği, duyamadığı gerçeklere açılması sonucunu doğurmuştur.

Diğer bir rivayete göre ise Tanrı Apollon güzel Kassandra’ya aşık olmuş ve kendisiyle bir-likte olduğu takdirde, ona bilicilik yetisi vereceğini söylemiştir. Bu teklifi kabul etmiş gö-rünen Kassandra, söz konusu yeteneği elde ettikten sonra sonra Apollon’un isteğini yeri-ne getirmemiştir. Kassandra’nın verdiği sözü tutmamasına öfkenenen Tanrı, genç kızın ağ-zının içine tükürerek verdiği armağanı etkisizleştirmiştir. Bundan böyle Kassandra gelece-ği görecek, ancak söylediklerinin doğruluğuna hiç kimseyi inandıramayacaktır.

Truva tarihinin tüm olaylarını önceden gören ve elinden geldiğince çevresini uyarmaya ça-lışan Kassandra, psikoloji literatürüne Kassandra Kompleksi olarak geçmiştir. KassandraKompleksi -Cassandra Complex- ya da diğer bir ifadeyle Kassandra Sendromu -Cassan-dra Syndrome-; kişinin gelecekle ilgili öngörülere sahip olması, ancak bunu kimseye ka-bul ettirememesi durumunu tanımlamaktadır. Bu sendrom, insanların kaçınılmaz sonu ka-bul etmemesi veya inkar etmesinden kaynaklanmaktadır. Gelecekle ilgili öngörülerde bu-lunan kişi, ne olacağını bilmek, ancak ne yapılması gerektiğini bilememek nedeniyle iki-lem içindedir. Ve bu durum, kişinin ruh durumunun olumsuz etkilenmesine neden olmak-tadır.

Aiskylos’un en önemli oyunlarından biri olan ‘Agamemnon’un temel karakterinden biriolan Kassandra, beyazperdeye de ilham kaynağı olmuştur. Yönetmenliğini George Cos-matos’un üstlendiği, Sophia Loren ile Richard Harris’in başrollerini üstlendiği 1976 yapı-mı bir film olan The Cassandra Crossing -Kassandra Geçidi-, sinema tarihinin en ünlü fe-laket senaryolarından birine sahip olmasının yanı sıra bu ünlü mitin izlerini taşımaktadır.Yönetmenliğini James Cameron’un yaptığı 1991 yapımı Terminator 2: JudgmentDay-Terminatör 2: Kıyamet Günü- isimli filmde Linda Hamilton tarafından canlandırılan

549

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 14: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

‘Sarah Connor’ ile yönetmenliğini Terry Gilliam’ın yaptığı 1995 yapımı Twelwe Monkeys-Oniki Maymun- isimli filmde Brad Pitt tarafından canlandırılan ‘Jeffrey Goines’ isimli ka-rakterler ise söz konusu komplekse ilişkin etkileyici örnekler olarak dikkat çekmektedir-ler.

• Klytaimnestra Kompleksi: Tyndareos ile Leda’nın kızı olan Klytaimnestra, mi-tologyanın en önemli kadın karakterlerinden biridir. Leda’ya aşık olan Zeus, kuğu kuşu kı-lığına girerek Leda ile birlikte olmuş ve Leda bu birliktelikten iki yumurta doğurmuştur.Bu yumurtalardan birinden Zeus’un dölleri olan Helena ile Polydeukes; diğerlerinden iseTyndaros’un dölleri olan Klytaimnestra ile Kastor dünyaya gelmiştir. Klytaimnestra’nınölümsüz Zeus’tan değil de, ölümlü Tyndareos’tan olması talihsizliği, onun tüm yaşamınıetkilemiş ve tüm yaşamını şekillendiren duygunun kıskançlık olmasına neden olmuştur. Bubağlamda aşağılık hissi, kıskançlık ve sevgisizlik gibi olumsuz duygular sevgilisi Aigisthosile birlikte eşi Agamemnon’u öldürmesine ve çocuklarının yaşamını mahvetmesine nedenolmuştur.

Aiskhylos, Sophokles ve Euripides gibi trajedi yazarlarına esin kaynağı olan Klytaimnes-tra, psikoloji literatüründe de kendisine bir yer bulmuştur. Entrikacı kişiliği ile birçok tra-jediye konu olan Klytaimnestra, kadınlarda görülen ve bilinçdışı bir şekilde faaliyet göste-ren bir kompleksi tanımlamaktadır. Bu bağlamda Klytaimnestra Kompleksi, kadının, koca-sının erkek akrabalarından birine sahip olma arzusu taşıması ve bu amacına ulaşmak içinkocasını öldürme isteği duyması anlamına gelmektedir.

• Kronos: Gök Tanrı Uranus ile Yer Tanrıçası Gaia’nın oğlu olan Kronos, Romamitolojisinde ‘Saturnus’ ile özdeştir. Titanların en genci olan Kronos; babası Uranos’u, an-nesinin eline verdiği çelik tırpanla kastre etmiş ve böylece birinci kuşak tanrıların egemen-liğine son vererek, ikinci kuşak tanrıların başa gelmesini sağlamıştır. Bu anlamıyla Kronos,yeryüzüne iyiliği ve bereketi getiren ilk tanrıdır. Altın Çağ boyunca hüküm süren Kronos,oğlu Zeus tarafından alt edilene ve Olympos Tanrıları dünyaya egemen olana dek insanla-rı yönetmiştir.

Kronos ismi, ‘zaman’ anlamına gelen ‘khronos’ sözcüğünü çağrıştırmakla birlikte; seman-tik düzlemde bu iki kelime birbirleriyle bağlantılı değildir. Ancak mitologya tarihine gözatıldığında; zamanla her iki kelimenin birbiriyle ilişkilendirildiği ve Kronos’un zamanı, za-manın akışını simgeleyen tanrı olarak elinde tırpanla imgeleştirildiği görülebilmektedir.

Kronos miti, psikoloji literatüründe insanın varoluşundan bu yana süregelmiş bir ruhsaldurum ve yaşam tarzı olan ‘melankoli’ bağlamında ifade bulmuştur. Öyle ki literatürde me-lankoli, Kronos’un ya da Saturnus’un hastalığı olarak geçmektedir. Köken olarak Yunan-ca olan melankoli kelimesi; ‘kara’ anlamına gelen melas ile ‘öfke ve üzüntü’ anlamına ge-len khole kelimelerinin bileşiminden oluşmaktadır. Bu bağlamda melankoli; ilkçağlardanbu yana felsefe, edebiyat, tıp, psikiyatri ve psikanaliz alanlarında derin bir üzüntü, intiha-ra sürükleyebilecek bir depresyon halini ve korku eğilimini açıklamak için kullanılmakta-dır (Roudinesco ve Plon, 1997, s.240).

Melankoli; derin bir keder içinde hüzünlü, acı çeken, yalnız ve umutsuz bir insanın içindebulunduğu ruh durumunu tanımlamaktadır. Babayı kastre etme olgusunu içermesi nedeniy-le psikolojide önemli bir konuma sahip olan Kronos mitinin bir yankısı olarak melankolikkişilikler ‘Saturnin’ olarak adlandırılmaktadır. Tanrı Kronos’un ya da diğer bir deyişle Sa-turnus’un; umutsuzluk ve marazilikle özdeşleştirilmesinin bir nedeni de, zamanı semboli-ze ettiği inancına koşut olarak geçen zamanın ölümü çağrıştırarak melankoliye davetiye çı-kardığı düşüncesidir (Barrosso, 23.04.2005).

550

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 15: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

• Labyrinthos: Labyrinthos, sonsuz ve girift dehlizlerden oluşan içine girildik-ten sonra çıkılması oldukça zor olan bir yapıdır. Girit Kralı Minos tarafından, insan beden-li ve boğa başlı canavar Minotaurus’u saklamak amacıyla mimar Daidalos’a yaptırılmıştır.Mısır uygarlığında labyrinthos tarz yapılar, yeraltına mağaralar kazılarak yapılmakta ve kralmezarı olarak kullanılmaktadır. Oysa Yunan mitolojisine konu olan Girit’te bulunduğu ri-vayet edilen labyrinthos, yer üstüne yapılmıştır ve bin odadan oluşmaktadıır.

Girit dilinde ‘iki ağızlı balta’ anlamına gelen labyrinthos kelimesi, köken olarak Anadoludillerine ait olan ‘labrys’ kelimesinden kaynaklanmaktadır. Tıp literatüründe labirent sem-bolünün, karmaşık bir anatomik yapılanmaya sahip olan iç kulak için kullanıldığı ve iç ku-laktaki bir oluşuma ismini verdiği bilinmektedir. Bu paralelde iç kulak iltihabı olan otilisinterna da, ‘labirentit’ olarak adlandırılmaktadır.

Eğitim bilimlerinde ise labirent, öğrenmeye ilişkin bir simge olarak vücut bulmaktadır. Bubağlamda ‘davranış labirenti’ -‘action maze’-, öğrenme etkinliklerinin birbiri ile yatay vedikey ilişkiler içeren bir davranış kümesi etrafında odaklanmasını öngören programlı birdurum çalışmasıdır. Labirent öğrenme olarak da adlandırılan bu çalışmada; öğrenciler ken-dilerini ilk karar aşamasına götürecek olan yeterli önbilgiyi almakta, bu bilgi ile vardıkla-rı karar onları diğer karar aşamalarına götürmektedir. Bu süreç, sonuç karara ulaşana ka-dar devam etmektedir. Bu süreç içindeki kritik davranışların tümü, labirent olarak ifadeedilmektedir (http://www.ebuline.com/sozluk, 01.10.2005).

Psikoloji literatüründe de, labirent sembolünün geniş bir kullanıma sahip olduğu görüle-bilmektedir. Psikodiagnostik ve psikometri alanlarında kullanılan ‘Labirent Testi’ ile şi-zofreni hastalarında görülen bir belirti olan ‘labyrinthine konuşma’, bu kapsamda örnekolarak verilebilmektedir. Algısal Labirent Testi -Perceptual Maze Test-; deneğin bir moni-tör aracılığıyla kendisine gösterilen labirentte belirlenmiş noktaları dolaşarak, labirentinyolunu tamamlaması esasına dayalıdır. Denek dört düğmeyle oynayarak, kendi seçtiği yol-da ilerlemekte ve yolun sonuna ulaştığında işlem tamamlanmış sayılmaktadır. Bu şekildedenekten onaltı yol seçip ilerlemesi istenmektedir (http://www.geocities.com/biyolojikp-sikiyatri/sol36.htm, 20.10.2005). Şizofreni hastalarında algılama bozukluğu nedeniyle or-taya çıkan ‘labyrinthine konuşma’ ise, fikir sıçramaları nedeniyle takip edilmesi zor olankonuşmaları tanımlamaktadır.

• Lesbos: Seksüel psikopatalojide kadınlar arasındaki homoseksüalite, lesbianis-mus ya da amor lesbicus olarak adlandırılmaktadır. Terim köken olarak, günümüzde Mi-dilli Adası olarak adlandırılan Lesbos Adası’na dayanmaktadır. Ada, Lapithes’in oğlu olanLesbos’dan ismini almıştır. Efsaneye göre bir tanrı buyruğuna uyan Lesbos, Yunanis-tan’dan ayrılarak Midilli’ye gelmiştir. Burada kralın kızı Methymna ile evlenerek adanınkralı olmuş ve ismini adaya verilmiştir.

Bununla birlikte M.Ö. 6. yüzyılda Midilli Adası’nda yaşayan ve ilk Yunan kadın şair ola-rak tarihe geçen Sappho’dan hakereketle, kadın homoseksüalitesi Sapphism olarak da ta-nımlanmıştır. Bu bağlamda yaşadığı dönemin sadece şiir kurallarını değil, ahlâk kuralları-nı da hiçe sayan Sappho, hemcinslerine ve özellikle de Tanrıça Afrodit’e duyduğu aşklabilinmektedir (Cowan, 1999).

• Lethe: Kavga Tanrıçası Eris’in kızı olan Lethe, Nyks -Gece-’nin torunudur. Ha-des Ülkesi’nde bulunan ve yeraltını dünyadan ayıran bir ırmak olan Lethe, suyunu içenruhların ölüler dünyasına girerken geçmiş hayatlarını ve çektikleri acıları unutmalarını sağ-

551

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 16: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

lamaktadır. Ruh göçümümü anlatan Platon; boğucu ve korkunç bir sıcağın altında LetheOvası’na giden ruhların, akşam olunca Ameles ırmağı kıyısında konakladıklarından söz et-mektedir. Bu ırmağın suyu hiçbir kap içinde durmamaktadır, ancak herkes bu sudan içmekzorundadır. Bununla birlikte bazı ruhlar ölçüyü kaçırıp fazlaca içmekte, içer içmez de her-şeyi unutmaktadırlar (Platon, 2003, s.280).

Unutuş ırmağı olarak da bilinen Lethe, unutmayı simgeleyen tanrıça olarak kişiselleştiril-miş ve zamanla soyut bir kavram haline gelmiştir. Bu bağlamda ‘unutmak’ anlamına ge-len bir fiilden türetilmiş bir isme sahip olması, ilginç bir alegori olarak değerlendirilebil-mektedir. Psikoloji literatürüne de konu olan Tanrıça Lethe, letarji -lethargy- durumunutanımlamaktadır. Psikiyatri ve nöroloji literatüründe de yer bulan letarji terimi, şuur bula-nıklığıyla birlikte gündeme gelen hareketsizlik halidir. Derin ve sürekli bir uyku durumun-da olan letarjik kişi, çevreye ve uyaranlara karşı hissiz ve ilgisizdir (http://www.ans-wers.com/topic/lethargy, 22.10.2005).

• Luna: Latince ‘ay’ anlamına gelen Luna, Roma mitologyasında Ay Tanrıçası ola-rak kişiselleştirilmiştir. Yunan ve Roma başta olmak üzere pek çok uygarlığın, ay kültünesahip olduğu bilinmektedir. Roma kültürüne göz atıldığında, aya tapınmanın Romulus za-manında Sabine T.Tatius ile başladığı görülebilmektedir. Bununla birlikte önemli Tanrılararasında yer almasına rağmen Ay Tanrıçası Luna, Roma dininde asla çok aktif bir rol oyna-mamış ve ön planda olmamıştır. Romalılar, genellikle zaman bazlı hesaplamalar konusun-da Luna’nın yardımına başvurmayı tercih etmişlerdir (Smith, 1870, s.839).

Tarih boyunca gök cisimleri ve insan davranışları arasındaki olası bir etkileşim, zihinlerimeşgul etmiştir. Bu paralelde özellikle Anglo-Amerikan ve Fransız literatüründe Lunatik-Lunatic- terimi, epileptik kişileri ve akıl hastalarını tanımlamak için kullanılmaktadır. Buisimlendirmenin kökeninde; geçmişte epileptik nöbetler ile akıl hastalıklarının periyodikepizodlar şeklinde ifade bulduğu, söz konusu hastalıkların seyrinde bir gök cismi olan ayıntetikleyici olarak işlev gördüğü ve özellikle ay başları ile ay tutulmalarında şiddetli nöbet-lere neden olduğuna dair düşünceler yatmaktadır.

• Medeia Kompleksi: Pek çok efsaneye ve trajediye konu olmuş bir kahramanolan Media, Kolkhis Kralı Aetes ile Idyia’nın kızıdır. Tanrı Helios’un torunu ve Tanrıça He-kate’in yeğeni olması nedeniyle Güneş soylularından kabul edilmektedir. Iason’la evlen-miş ve eşi tarafından Corinth Kralı Creon’un kızı için terk edilmiştir. Atina Kralı Aigeus’unsığınma teklifini kabul eden Media, iyi niyetli görünerek ve gerçek amacını Iason’dan giz-leyerek, yeni geline oğulları aracılığıyla zehirli hediyeler göndermiştir. Baba-kızın ölümüy-le yetinmeyen ve eski eşine mümkün olduğunca fazla acı çektirmek isteyen Media, Ia-son’dan olan oğullarını da gözünü kırpmadan öldürmüştür.

Medeia mitinin iki farklı yorumu söz konusudur. İlkinde Medeia, çocuklarını korumak is-teyen altruistik bir anne olarak sunulmaktadır. Bu kapsamda çocuklarını öldürmesi, aslın-da bir intihardır. Mite ilişkin bir diğer yorum ise, Media’nın intikamdan başka bir sey dü-şünmeyen zalim doğasını konu almaktadır. Dolayısıyla Media, çocuklarını koruma içgüdü-süyle hareket eden ve ne denli büyük bir suç işlerse işlesin aslında masum olan bir kaderkurbanı ya da intikam için çocuklarını kullanan ilkel bir ruh olarak nitelenebilmektedir (Ni-kunen, 19.05.2005).

Kişiliği ve serüvenleri çağın ve dönemin görüş ve eğilimlerine göre yorumlanan; zamanzaman bir zalim, zaman zamansa bir mazlum olarak betimlenen Media, psikoloji literatü-

552

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 17: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

ründe de kendine bir yer edinmeyi başarmıştır. Buna göre bir annenin bilinçdışı olarak özçocuğuna karşı nefret ve öldürme isteği duyması, Medeia Kompleksi olarak nitelenmekte-dir. Bu durumun altında yatan temel neden, kadının eşine karşı duyduğu büyük nefret veintikam hissidir. Ağrılı cinsel birleşme, hamile kalmaktan korkma, bebeği emzirmek iste-meme gibi durumlar da söz konusu kompleksin çeşitli tezahürleri olarak ele alınabilmek-tedir.

• Medusa: Yunan mitolojisinin önemli figürlerinden biri olan Medusa, üç Gorgo1

kardeşten ölümlü olanıdır. Aslında yaşamına çok güzel bir kız olarak başlamıştır. Bir ölüm-lü olmasına rağmen, güzelliğiyle dikkat çekmesi ve tanrıçaları gölgede bırakması, Medu-sa’nın yaşamında farklı bir pencere açmış ve Tanrıça Athena tarafından bir Gorgo’ya dö-nüştürülerek cezalandırılmasına neden olmuştur (http://www.mythweb.com/encyc/entri-es/medusa.html, 19.04.2005). Ancak Medusa’nın trajik yazgısı bu kadarla da kalmamış veannesi Danae’yi Kral Polydektes’in elinden kurtarmak isteyen Perseus tarafından başı ke-silerek öldürülmüştür. O gün bu gündür Medusa’nın başı, Athena’nın kalkanı Aigus’u süs-lemektedir.

Dünyanın en ünlü yüzlerinden biri olan Medusa’ya, güzel sanatların tüm alanlarında estetbir obje olarak rastlamak mümkündür. Medusa’nın psikoloji literatürüne de konu olduğuve özellikle Freud’un çalışmalarında önemli bir yer işgal ettiği bilinmektedir. Freud’a gö-re, Medusa’yı görenler iki nedenden dolayı taş kesilmektedir. Bu nedenlerden ilki, kastras-yon korkusudur. Medusa’nın fallik bir niteliğe sahip olan yılanlara örülü başının Perseustarafında kesilmesi, bu korkuya işaret etmektedir. Taşa dönüşme olayı, kastrasyon tehlike-sine ereksiyon yoluyla karşı koyma anlamını içinde barındırmaktadır (http://shed-rums.com/Medusa.htm, 22.05.2005). Dolayısıyla ‘Yılan saçlı kadın’ olarak tanınan Medu-sa, imgesel kastrasyona ilişkin bir simge olarak ele alınabilmektedir.

Medusa’ya bakanların taş kesilmesinin bir diğer nedeni de, cinsel çekimdir. Çünkü kor-kunç olduğu kadar, çekici bir varlıktır Medusa; hem bir canavar, hem de bir dişidir. Dola-yısıyla Medusa’yı, güzelliği ve çirkinliği bünyesinde barındıran bir ‘femme fatale’ olaraknitelemek mümkündür. Bu paralelde yüzü kadın cinsel organına, başı kesildiğinde yeredamlayan kan ise menstrual döngüye ilişkin bir sembol olarak değerlendirilebilmektedir.

Medusa psikolojinin yanı sıra, tıp literatürüne de konu olmuş bir mitolojik bir karakterdir(Masschelein, 14.04.2005). Bu bağlamda kelime anlamı olarak Medusa’nın başı anlamınagelen ‘caput Medusa’ terimi; karın ön duvarında, deri altındaki venöz damarların, çeşitlinedenlerle belirginleşmesi ve Medusa’nın saçlarına benzer bir görüntü ortaya çıkarmasıolarak tanımlanabilmektedir.

• Mitomani: Mitoloji -mythology-; bir ulusa, bir dine ya da bir uygarlığa ait mit-ler ve efsaneler bütünü olarak tanımlanabilmektedir. İçerdiği efsaneler kadar, mitolojininkendisi de, bir durumun ifadesi olarak, psikoloji literatüründe başlı başına bir yer edinmiş-tir. Bu kapsamda “mitomani -mythomanie-; kişinin gerçeklik algısının bozulmasına para-lel olarak, hayal ürünü hikayeler yaratması olarak tanımlanabilmektedir. Bu patolojik du-rum, az veya çok istemli ve bilinçli bir nitelik taşımaktadır” (Bloch, 1992, s.490).Bu durum, Dupre tarafından 1905 yılında tanımlanmıştır.

553

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

1 Phorkys ile Keton’un kızları olan Gorgolar, yeraltı dünyasının dişi canavarları olarak kabul edilmektedirler.Saçları yılanlarla örülü olan ve alınlarından yabandomuzu dişleri fışkıran Gorgo Kardeşler; tunçtan ellere vealtın kanatlara sahiptir. Ancak Gorgo Kardeşler’in en önemli özelliği insanların yüreğine korku salmaları vekendilerine bakanları taşa dönüştürmeleridir.

Page 18: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Mitomani terimi; toplumun hayal gücü etkisiyle biçim değiştiren, ve hayalî bir niteliğiolan hikaye anlamına gelen ‘myth’ ile kişinin normal halinden farklı ve abartılı davranış-lar sergileme dürtüsü anlamına gelen ‘mania’ kelimelerinin bileşiminden oluşmaktadır. Bubağlamda yalan, durumsal bir niteliğe sahipken ve istemli bir şekilde ortaya çıkarken; için-de bulunduğu ruh hali nedeniyle mitomanın söylediği yalanlar, onun fantastik yaratımınınbir eseri olup istemsiz ve patalojik bir nitelik taşımaktadır. Mitoman, nedensiz söylediğiyalanlarla karşısındaki kişileri kolaylıkla inandırabilmektedir. Öyle ki mitoman kişi, her-hangi bir olayı yaşamış ya da birebir tanık olmuş gibi anlatmakta, her iki durumda da ken-disini haklı durumda gösterebilmektedir (http://psychiatrinfirmiere.free.fr/definiti-on/mythomanie/mythomanie-theorie.htm, 21.05.2005).

Bununla birlikte mitomani, alelade bir yalancılık değildir ve yalancılıkla karıştırılmamalı-dır. Yalancı, gerçekle yalan arasındaki farkın bilincindedir; oysa mitoman karşısındaki kişi-yi kandırmak için yalan söylememekte, aksine söylediği yalana kendisi de inanmaktadır.Dolayısıyla yalanıyla yüzyüze gelmesi, yaşama nedeninin ortadan kaybolması anlamınagelmektedir. Mitoman, kendisine tahammül edemediği için yalanlar uydurmakta ve narsi-sizme benzer bir ruh haliyle hayali bir kişi yaratarak, ona bir tür hayranlık beslemekte veçevresindekilerin de bu hayranlığı paylaşmalarını istemektedir. Mitomaniyi tanımlayan birdiğer davranış da, kişinin tüm istediklerini gerçekleştirebileceğini düşünmesidir (Romand,21.05.2005).

• Mnemosyne: Mnemosyne, Gök Tanrı Uranos ile Yer Tanrıçası Gaia’nın kızıdır.Baş Tanrı Zeus ile Pieria Dağları’nda dokuz gün boyunca birlikte olmuş ve bu birliktelik-ten esin perileri olan Musalar -Museler-2 doğmuştur. Musalar’ın doğumu, Zeus’un yeryü-züne düzen getirmesinin ardından, kendi egemenliğini kurabilmek için yaratıcı ve üreticigüçleri aktif kılması anlamına gelmektedir.

Mnemosyne, ‘bellek’ anlamına gelmektedir. Bu bağlamda psikoloji, psikiyatri ve nörolojialanlarında temel kavramlarından biri olan bellek -mneme-, Hafıza Tanrıçası olarak da bili-nen Titan Tanrıça Mnemosyne’a dayanmaktadır. Yaşananları ve öğrenilenleri, bunların geç-mişle olan ilişkilerini zihinde bilinçli olarak saklama gücü olarak tanımlanabilen bellek -memory-, insanın en hayati fonksiyonlarnıdan birisidir.

• Narkissos: Narsisizm ya da bensevi, Yunan mitolojisinde suda hayalini görerekkendine aşık olan ve kendine ulaşmak için canına kıyan Narkissos’dan kaynaklanmaktadır.Latin şair Ovidius tarafından nakledilen öyküye göre Irmak Tanrısı Kephissos’un yakışık-lılığıyla nam salan oğlu Narkissos, kendisine aşık olan ve kendisini Zeus’tan kıskanan He-ra tarafından konuşamamakla, kim konuşursa onun son kelimesini tekrarlamakla cezalan-dırılan dağ nympelerinden Echo’yu hor gördüğü ve aşkına karşılık vermediği için tanrıla-rın gazabına uğramıştır. Başkalarını sevmediği için kendini sevmekle cezalandırılan Narkis-sos, bir gün kırda dolaşırken su içmek için bir pınara eğildiğinde durgun suda kendini yü-zünü görmüş ve kendisini ölüme götürecek bir aşka düşmüştür. Narkissos’un eriyip bitti-ği ırmak kıyısında açan çiçeğe nergis adı verilmiştir. Rivayete göre Narkissos tarafındanreddedildiğinden itibaren dağlara kaçan ve orada tek başına bir yaşam süren Echo ise, ha-la oradadır ve kim yüksek sesle bir şey söylerse son kelimeyi tekrar etmektedir (Hamilton,200, s. 60 - 62).

554

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

2 Tanrısal varlıklar olan ve yaratıcı güçleriyle mitologyada önemli bir yere sahip olan dokuz Musa’nın yetkialanları çağlara göre değişmekle birlikte Calliope epik şiir, Clio tarih, Polhymnia pandomim, Euterpe flüt,Terpsicore dans, Erato lirik şiir, Melpomene tradegya, Thalia komedya, Urania gökbilimi alanlarındayetkindir.

Page 19: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Narsisizm; psikoloji literatüründe ilk kez 1910 yılında Freud tarafından homoseksüellerinseks objesi seçimiyle ilgili bir terim olarak kullanılmıştır. Freud, homoseksüellerin kendi-lerini seks objesi olarak gördüklerini; narsistik özellikler taşıdıklarını ve partner olarakkendilerini annelerinin sevdiği gibi sevecek, kendilerine benzeyen genç kişiler aradıkları-nı ifade etmiştir (Laplanche ve Pontalis, 1992, s.261).

Narsisizm -narcissism-, kişinin imajına yüklediği aşk olarak tanımlanabilmektedir. Bubağlamda narsist ya da narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler; kendilerine aşık, hep engözde olmak isteyen, başkalarının düşünce ya da isteklerine gereken ilgiyi gösteremeyenkişilerdir. Bu hedeflerine ulaşamadıklarında ya da gereken ilgiyi göremediklerinde tıpkıNarkissos gibi çökmektedirler.

• Nympha: Kelime anlamı olarak ‘başı örtülü’, diğer bir deyişle ‘gelin’ anlamınagelen Nympha -Nymphe-; kırlarda, sularda ve ormanlarda yaşayan doğal ve tanrısal var-lıkları tanımlamaktadır. Homeros’a göre Zeus’un kızları olan Nymphalar, doğayı simgele-yen erkek cinler olan Satrylerin dişil versiyonları olarak düşünülebilmektedirler. İkincilderecede önemli tanrıçalardan sayılan Nymphalar, mitologyada ‘yüce’ ve ‘ulu’ gibi sıfat-larla anılmaktadır.

Doğurganlık ve zariflik simgesi olan Nympha’lar ölümsüz değillerdir, ancak hep güzel vegenç kalarak son derece uzun bir yaşam sürmektedirler. Bunun nedeni Tanrılar gibi am-broisa ile beslenmeleridir. Gaip haber vermeyi seven ve hasta sağaltma yeteneğine sahipolan Nympha’lar, yaşadıkları coğrafyaya -doğadaki konumlarına- göre isimlendirilmekte-dirler (Estin ve Laporte, 2003, s.108). Genellikle ölümlü erkeklere aşık olan bu genç ka-dınların, Zeus başta olmak üzere büyük ve önemli Tanrılarla ilişkiye girdikleri bilinmek-tedir (Cotterell, 1989, s.228). Bu nedenle psikoloji literatüründe Nymphalar, kadınlardagörülen cinsel taşkınlık durumuna ilişkin bir sembol olarak kabul görmektedirler.

Bu bağlamda nymphomanie -nemfomani-; kadınlarda gözlenen hiperseksüel davranışlar,diğer bir ifadeyle kadınlarda ortaya çıkan erkeklerle cinsel ilişkiye girme saplantısı olaraktanımlanabilmektedir (Statt, 1990, s.90). Roma İmparatoru Clasius’un eşi Messalina’da damevcut olduğuna ilişkin rivayetler nedeniyle, ‘Messalina Kompleksi’ olarak da adlandırı-lan bu durum; bir ruh bozukluğundan kaynaklanabileceği gibi kalıtım, organik beyin has-talıkları, iç salgı bezleri düzensizlikleri gibi nedenlere bağlı olarak da ortaya çıkabilmekte-dir.

• Oidipus Kompleksi: Thebai kralı Laios ile Iokaste'nin oğlu olan Oidipus -Oe-dipus-, Yunan mitolojisinin belki de en trajik kahramanıdır. Iokaste henüz hamile iken birdüş görmüş ve bu düşün kraliçenin karnında taşıdığı çocuğun babasını öldüreceği şeklin-de yorumlanması üzerine doğar doğmaz dağa bırakılmıştır. Ayak bilekleri delindiği ve için-den bir şiş geçirildiği için bebeğe ‘şiş ayaklı’ anlamına gelen Oidipus3 ismi verilmiştir.Korint Kralı Polybos ve eşi tarafından büyütülen Odipus delikanlılık çağına geldiğinde an-ne ve babasının gerçek anne ve babası olmadığına ilişkin bir dedikodu duymuş ve gerçeğiTanrı Apollon’dan öğrenmek üzere Delphoi tapınağına doğru yola koyulmuştur. Kahindenbabasını öldürüp annesini ile evleneceğini öğrenen Oidipus, dönüş yolunda karşılaştığı biradamla tartışarak onu öldürmüştür. Bu olaydan sonra Thebai’ye ulaşan Oidipus, Sphinks

555

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

3 Oedipus isminin kökeninde yer alan ‘oedima’ kelimesi, şişlik; ‘pus’ kelimesi ise, ayak anlamına gelmektedir.

Page 20: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

isimli canavarın şehirde korku saldığını ve sorduğu bilmecelere cevap vermeyenleri parça-layıp yediğini görmüştür. Canavarın sorduğu sorulara doğru yanıt veren ve canavarı öldü-ren Oidipus, halk tarafından Laios’dan boşalan taçla ve dul kraliçe Iokaste ile ödüllendi-rilmiştir. Thebai’ye kral olan ve bilmeden özannesi ile evlenen Oidipus, yıllar sonra şeh-rin başına bela olan veba salgının nedenini öğrenmek istediğinde kahinden, kral Laios’unkatilinden bulunması ve şehirden sürülmesi gerektiği yanıtını almıştır. Bilmeden babasınıöldürdüğünü ve özannesi ile evlendiğini anlayan Oidipus iğneyle gözlerini kör ederken,kraliçe Iokaste de kendini öldürmüştür. Psikoloji literatüründe önemli bir kavram olan Oidipus Kompleksi -Oedipus Complex-; er-kek çocuğun annesine karşı duyduğu bilinçsiz yakınlık nedeniyle babasını kıskanmasını vebununla ilgili ruhsal bozuklukları nitelemek için kullanılmaktadır. Freud’a göre 3-4 yaşarası fallik dönemde, erkek çocuklarda babayı kendine rakip görme ve annenin gözdesi ol-ma şeklinde bir davranış tarzı ortaya çıkmaktadır. Kısaca, küçük çocuk annesine tümüylesahip olmak, babasını ise öldürme isteği duymaktadır - tıpkı Oidipus gibi- (Gleitman 1995,s.678). Tüm bunlara ek olarak Oedipus’un gözlerini kör etmiş olması nedeniyle psikiyatriliteratüründe kişinin kendi gözlerini tahrip etmesi durumu Oidipism olarak adlandırılmak-tadır.

• Orestes Sendromu: Agamemnon ile Klytaimestra’nın oğlu; Elektra, Iphigeniave Khrysothemis’in kardeşi olan Orestes, birçok trajediye konu olmuş mitolojik bir kah-ramandır. Orestes’in trajik yaşam hikayesini, Tanrılar tarafından lanetlenmiş bir aile olanAtreusoğulları’na mensup olmasına bağlamak mümkündür. Homeros’un aktardığına göre,Truva Savaşı’ndan dönen Agamemnon, eşi Klytaimestra ve sevgilisi Aegisthus tarafındanöldürülmüştür. Kardeşi Elektra tarafından babasının intikamını almak için yetiştirilen Ores-tes, öz annesi ile aşığını öldürmüştür (http://encyclopedia.thefreedictionary.com/Orestes,20.06.2005). Bununla birlikte döktüğü kan Orestes’e huzur vermemiş, peşine takılan öçperileri Erinysler’den kurtulmak için diyar diyar gezmiş ve ancak yıllar sonra suçunu ka-bul ederek arınmayı ve ailesinin kuşaklar boyu süren lanetini kaldırmayı başarabilmiştir.

Psikoloji literatürüne Orestes Sendromu olarak geçen bu vak’a, erkek çocuğun bilinçdışıolarak öz annesini öldürme isteğini ifade etmektedir (http://arts.ucsc.edu/faculty/bierman,20.06.2005). Ünlü İngiliz yazar Shakespeare’nin önemli trajedileri arasında yer alan Ham-let, Orestes Kompleksi’nin edebiyatta kullanımına ilişkin bir örnek teşkil etmektedir. Bubağlamda modern insana ilişkin bir trajedi olan eser, Danimarka Prensi Hamlet’in babası-nı öldüren ve annesi ile evlenen amcası Claudius’a yönelik intikam arayışını konu almak-tadır (Shakespeare, 1996).

• Pan: Doğal hayatın, kırların, küçükbaş hayvanların ve çobanların Tanrısı olanPan; keçi ayaklı, keçi kuyruklu, keçi sakallı ve keçi boynuzludur. Tanrı Hermes’in oğluolan Pan; yarı keçi, yarı insandır. Pan kelimesi, Yunanca ‘birlik ve bütünlük’ anlamına ge-len bir ön ektir. Kelimenin etiomolojik kökeni ile Tanrı Pan’ın doğanın ve evrenin evren-sel bütünlüğünü simgelemesi arasında paralellik kurmak mümkündür. Yeryüzünün ikinciderecede önemli tanrılardan olan Pan; her daim aşık olmakta, ancak çirkinliği nedeniylesürekli reddedilmektedir.

Neşeli ve gürültücü bir tanrıdır. Öyle ki günlerini çalılıklarda, ormanlarda, dağlarda gezi-nerek; syrinks ya da bilinen ismiyle pan flüt çalarak ve Nymphe’lerle dans ederek geçir-mektedir. Kendisine ihtiyaç duyanlara yardım eden iyi niyetli bir tanrı olmasına rağmen,zaman zaman şaka yapmak uğruna insanların korkutacak hareketler yapabilmektedir. Za-

556

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 21: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

manla bu hareketlere alışan insanlar aniden düşen bir taş, kayaların arasında beliren birgölge, otlar ve çalılar arasındaki bir hışırtı gibi belirtileri Pan’ın varlığı olarak algılamayave ‘panik korkular’ yaşamaya başlamışlardır. Bu bağlamda kelime anlamı olarakpanik -panique-, ‘Pan ile ilgili’ anlamına gelmektedir.

Psikoloji literatüründe yaygın bir sendrom olan panik bozukluğu -panic disorder-, kökenolarak Tanrı Pan’a dayanmaktadır. Özel durumlarda ortaya çıkan ve belirli zamanlarda or-taya çıkan bu bozukluk; nöbet şeklinde kişilere birden gelen ve korku, konuşamama, zi-hinsel karışıklık, çarpıntı, yüz kızarması/solması, terleme/üşüme, tüylerin diken diken ol-ması, göğüste sıkışma, soluk alamama, baş dönmesi, bulantı, ellerde ayaklarda uyuşma, sıkidrara çıkma, kan basıncının yükselmesi, sıcak/soğuk basmaları, baygınlık duygusu şeklin-de on-onbeş dakikadan birkaç saate kadar çıkabilecek şekilde ortaya çıkan bir semptom-dur (Öztürk, 1995, s.266).

• Pandora’nın Kutusu: Heseidos’un ‘Thegonia’ ile ‘İşler ve Günler’ eserlerindebahsi geçen Pandora Efsanesi; ilk kadının yaratılışına ilişkin bir mittir. Ortadoğu ve Samikaynaklı olması muhtemeldir, çünkü ‘Adem-Havva Efsanesi’ni andırmaktadır ve kadınıtüm kötülüklerin temeli kabul etmek Yunan kültürüne özgü bir düşünce tarzı değildir. Ef-saneye göre çok uzun bir süre, özellikle Altın Çağ boyunca ölümlüler ve ölümsüzlerin birarada yaşadıkları dönemde, yeryüzünde yalnızca erkekler bulunmaktadır. Prometheus’unTanrıları aldatarak ateşi çalmasına kızan Tanrılar Tanrısı Zeus; onu cezalandırmak için Tan-rı Hephaistos’a bir parça toprak alarak suyla karıştırması ve bu karışıma insan sesi ve in-san gücü ekleyerek, yüzü ölümsüz Tanrıçalara, bedeni ise genç kızlara benzeyen bir varlıkyapmasını buyurmuşur.

Tüm Tanrıların güzellikler, hediyeler, çiçekler vererek altın bir taçla donattıkları bu varlığa‘herkesin armağanı’ anlamına gelen Pandora adı verilmiştir. Erkeklerin en büyük düşma-nı olması tasarlanan Pandora’ya Athena el işlerini ve renk renk kumaşlar dokumasını öğ-retmiş; Afrodit onu büyüleriyle kuşatarak, gönlünü istek ve arzularla tutuşturmuş; Her-meias ise göğsüne bir köpek yüreği ve tilki ruhu yerleştirerek, içini yalan ve dolanla dol-durmuştur. Tanrılar yeryüzüne indirmeden önce Pandora’ya bir kutu vererek, asla açma-masını söylemişler ve onu Prometheus’un kardeşi Epimetheus’a sunmuşlardır. Ancak me-rakına yenilen Pandora, günlerden bir gün kutuyu açmıştır. Pandora kutunun kapağını he-men kapasa da olan olmuş ve kutunun içinden çıkan hastalıklar, acılar, kederler, kötülük-ler tüm dünyaya yayılmıştır. Kutunun içinde bir tek umut kalmış, bu nedenle de o gündenbu yana insanlar kötülüklere karşı koyma cesaretini ve gücünü kendilerinde bulmuşlardır.

Pandora’nın Kutusu -Pandora’s Box-; gizli, örtülü kalan konuları açığa çıkarma anlamınagelen bir metafor olarak psikoloji literatüründe de kendisine bir yer bulmuştur. Öyle ki‘Pandora’nın kutusunu açma’ bir deyim olarak iletişim alanında, denetlenmesi imkânsızdenge bozucu hareketler yapma ya da ‘kötülükleri ortaya çıkacak’ ifşalarda bulunma gibidurumlarda kullanılmakta; bazen de örgütlerde önleyici, koruyucu girişimler yerine, ona-rıcı, düzeltici müdahalelerde bulunmaya işaret etmek üzere ‘Pandora’nın kutusu açıldık-tan sonra’ şeklinde kullanılmaktadır (Bilgin, 2003, s.288).

• Persephone Kompleksi: Tanrılar Tanrısı Zeus ile Toprak ve Bereket TanrıçasıDemeter’in kızı olan Persephone -ki ‘genç kız’ anlamına gelen Kore ya da Kora ismiyle debilinmektedir-; bir gün arkadaşlarıyla çiçek toplarken, birden yer yarılmış, Tanrı Hadesarabasıyla çıkagelmiş ve genç kızı kaçırmıştır. Ümitsizce kızını dört bir yanda arayan De-meter, tüm dünyayı talan etmiştir. Nihayet herşeyi gören ve bilen Güneş Tanrı Helios, Ko-

557

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 22: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

re’nin bulunduğu yeri Tanrıça’ya söylemiştir. Bunun üzerine Demeter, Olympos’tan yer-yüzüne inmiş ve inzivaya çekilmiştir. Demeter’in küsmesiyle toprağın bereketi kalmamış,kıtlık ve kuraklık baş göstermiştir. Bu duruma müdahale etme gereği duyan Zeus, Hades’iPersephone’yi serbest bırakması için ikna etmeye çalışsa da başarılı olamamış ve sevgi bü-yüsüyle Hades’e bağlanmış olan Persephone’yi geri döndürememiştir. Bunun üzerine Ze-us, Persephone’nin yılın üçte ikisini, diğer bir ifadeyle çiçek açma ve meyve zamanını an-nesiyle; geri kalan üçte birini, diğer bir ifadeyle kış dönemini de kocası Hades’in yanındageçirmesine karar vermiştir. Böylelikle toprağa yeniden bereket gelmiştir.

Alelade bir genç kızken, Ölüler Ülkesi Tanrıçalığına terfi eden Persephone, psikoloji lite-ratüründe de konu edilmektedir. Holtzman ve Kulish bu mitin kadının Oidipal çatışmasıy-la ilgili olduğunu ifade etmekte ve Persephone Kompleksi olarak adlandırdıkları bir duru-ma denk düştüğünü ileri sürmektedirler. Buna göre; küçük kızın Elektral durumundaki te-mel olay, annesinden ayrılmasıdır. Bir tarafta isyan, saldırganlık ve cinsellik; diğer taraftaise anneyle yaşanmış ve kaybedilmek istenmeyen temel güvenlik duygusu mevcuttur. Di-ğer bir ifadeyle küçük kız kendisini; hem annesiyle özdeşleşmek, hem de ondan uzaklaş-mak zorunda hissetmektedir (Erten, 20.10.2005).

• Phaidra Kompleksi: Girit Kralı Minos ile Pasiphane'nin kızı olan ve Theseus ileevli olan Phaidra, üvey oğlu Hippolytos'a aşık olmuştur. Delikanlının doğa dışı bu sevgiyireddetmesi ve nefretle karşılaması üzerine; Theseus’a oğlunun kendisiyle birlikte olmak is-tediği, fakat kendisinin bunu reddettiğini söyleyerek Hippolytos'a iftira etmiştir. Phaid-ra’nın yalanı, Theseus’un oğlunu evden kovmasına ve talihsiz gencin ölümüne neden ol-muştur. Hippolytos’un ölümünün ardından vizdan azabı altında ezilen Phaidra, hayatınason vermiştir (Seyffert, 1894, s.475).

‘Phaidra ve Hippolytos Efsanesi’, 17. yüzyıl Fransız tiyatrosunun önde gelen yazarlarındanbiri olan ve Klasisizm akımının başlıca temsilcilerinden olan Jean Racine’in ‘Phedre’ isim-li trajedisine de konu olmuştur. Psikoloji literatürüne ise, Phaidra Kompleksi olarak yan-sıyan bu mit; annenin oğluna karşı bilinçdışı erotik duygular beslemesi durumunu tanımla-mak için kullanılmaktadır.

• Phobos: Savaş Tanrısı Ares ile Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit’in oğlu olanPhobos, erkek bir diamondur. Savaş meydanlarında Ares’in yanından hiç ayrılmayan Pho-bos kardeşi Deimos ile dehşet, panik, korku ve onun sonucunda meydana gelen bozgunutemsil etmektedir.

Phobos’un psikoloji literatürüne yansıması, ‘phobia’ terimiyle olmuştur. Bu bağlamdaphobia -fobi-, kişinin saçma olduğunu bildiği halde belirli bir duruma veya nesneye karşıduyduğu anlamsız ve karşı konulmaz korku olarak tanımlanabilmektedir. Kişi korku duy-duğu nesne ya da olaylardan şiddetli bir şekilde kaçınmakta, bu durumlarla karşılaştığındafizyolojik tepkiler göstermektedir. Dolayısıyla Phobos için, ‘korkunun kişiselleştirilmişhali’ ifadesini kullanmak mümkündür.

• Polycrates Yüzüğü: Efsaneye göre Kral Polycrates, istediği her şeye sahip olanmutlu bir insandır. Kendisine atfettiği değer nedeniyle, herkes gibi olmayı ve dünyada ge-çerli olan kurallara uymayı istememektedir. Kendisine bir kayıp, acı ya da ıstırap yaşatarak,kötü kaderini önleyebileceğini düşünen kral, bunun için çok sevdiği ve en kıymetli hazi-nesi olarak kabul ettiği kıymetli yüzüğünü adak olarak sunmuş ve denize atmıştır. Ancakadak Tanrılar tarafından kabul edilmemiş, yüzüğü yutan balık bir balıkçı tarafından avlan-

558

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 23: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

mış ve yüzük, balıkçı tarafından krala geri getirilmiştir. Polycrates, yüzükten kurtulmakiçin pek çok umutsuz girişimde bulunsa da daima başarısız olmuş ve sonunda hem serve-tini hem de huzurunu kaybetmiştir.

Psikoloji literatüründe Polycrates Yüzüğü; bilinçsiz bir suçluluk duygusunu, kaygı ve ce-zalandırılma beklentisini betimlemek için kullanılan bir metafordur. Modern toplum insan-ları göreli bir refah ve bolluk içinde yaşamakla birlikte, geçmiş kıtlık dönemlerinden mi-ras kalan duyguları da peşleri sıra sürükleyerek yaşamlarına devam etmektedirler (Bilgin,2003, s.295).

• Priapos: Boğaz kıyılarında bulunan Lampsakos -Lapseki- şehrinin Tanrısı olanPriapos, Anadolu kökenli bir tanrıdır ve Yunan mitolojisine sonradan dahil olmuştur. Bazıkaynaklara göre Zeus ile Afrodit’in, bazı kaynaklara göre Dionysos ile Afrodit’in, bazıkaynaklara göre ise ile Adonis ile Afrodit’in oğludur. Bağ ve bahçelerin koruyucusu olanPriapos, ereksiyon halindeki dev bir fallusla sembolize edilmektedir. Bu anlamıyla Pria-pos kültü, erkek üretkenliğine ilişkin bir simgedir.

Bereket Tanrısı Priapos, psikoloji ve tıp literatüründe istemsiz ereksiyon durumunu tanım-lamak için kullanılmaktadır. Bu bağlamda Priapizm -Priapism-; cinsel arzu ve uyaran ol-maksızın meydana gelen ve çoğunlukla ağrıya neden olan ereksiyon anlamına gelmekte-dir.

• Proteus Sendromu: Proteus Deniz Tanrısı Poseidon ile Phenike'nin oğludur.Homeros’a göre, Poseidon’un emri altında olan yaşlı bir deniz adamıdır. Dilediği görünü-me bürünebilme yeteneğine sahip olan bu tanrı, Mısır yakınlarında bulunan Pharos Ada-sı’nda yaşamakta ve fok balıkları ile diğer deniz canlılarına bekçilik yapmaktadır. Proteushakkındaki ayrıntılara, Menelaus’un Truva Savaşı’nda yaşadıkları aracılığıyla ulaşmakmümkündür. Buna göre dönüş yolunda ters rüzgârlar tarafından engellenen Menelaus,hangi tanrı tarafından niçin engellendiği ve yola nasıl koyulabileceğini öğrenmek için Pro-teus’a başvurmak zorunda kalmış ve Proteus’u kızı Idothea’nın tavsiyelerine uyarak ko-nuşturmanın yolunu aramıştır. Ancak Proteus şekilden şekile girerek sırrını açıklamamakiçin her yolu denemiş, ama sonunda Menelaus’a yolu söylemek zorunda kalmıştır (Seyf-fert, 1894, s.523).

Kolaylıkla kılık değiştirebilen ve dilediği forma dönüşebilen Proteus, tıp literatüründe vü-cuttaki herhangi bir organ ya da uzvun orantısız bir şekilde aşırı büyümesini bir hastalığı-nı tanımlamak amacıyla kullanılmaktadır. Fil Adam -Elephant Man- olarak tanınan ve ya-şam öyküsü David Lynch tarafından 1980 yılında beyaz perdeye uyarlanan John Mer-rick’in de muzdarip olduğu bu hastalık, Proteus Sendromu olarak adlandırılmaktadır. Bubağlamda ilk kez 1979 yılında Cohen ve Hayden tarafından tanımlanmış kompleks bir kon-jenital hamartomatöz hastalık olan Proteus Sendromu, vücutta nevüsler ve kemiklerde asi-metrik büyümeyi ifade etmektedir (Ahmetoğlu ve Aynacı; 2002, s.573).

Mitologyada deniz ihtiyarı olarak da tanınan Proteus, psikoloji literatüründe Proteus Tes-ti olarak bilinen bir yöntemin de isim babalığını yapmaktadır. Menelaus’un Proteus’a evedönüş yolunu sezdirmeden söyletmeye çalışması gibi, psikolojik testlerin de kişinin özel-liklerini kişiye sezdirmeksizin ölçmeye çalışması nedeniyle psikodiagnostik ve psikolojiktestlerle uğraşan psikologlar tarafından sıklıkla kullanılan bu test, Proteus Testi olarak ad-landırılmaktadır (Dinçmen, 1997, s.86).

559

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 24: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

• Psyche Figürü: Psyche, Latin yazar Apuleius’un Dönüşümler isimli eserindekonu edilen ‘Eros ile Psyche’ masalının kahramanıdır. Miletos kralının en küçük kızı olanPsyche, güzelliği nedeniyle Aşk ve Güzellik Tanrıçası Aphrodite’in hışmına uğramıştır. Ap-hrodite, oğlu Eros’tan prensesi bir dağa bırakmasını ve bir ejder ile evlendirmesini istemiş-tir. Ancak Psyche’yi görür görmez aşık olan Eros, onu bir saraya yerleştirerek geceleri giz-lice ziyaret etmiş, sevgilisine de kendisini görmek için hiçbir girişimde bulunmamasınıöğütlemiştir. Ancak sevgilisini görme arzusunu daha fazla bastıramayan Psyche, bir geceyağ kandilini yakarak sevgilisinin yüzüne bakmıştır. Yakışıklığından etkilenerek onu öp-mek üzere eğildiğinde kandildeki kızgın yağla Eros’un omzunu yakmış ve akabinde uya-nan Eros kanatlanarak oradan uzaklaşmıştır. Uzun süren ayrılığın ardından merhamete ge-len Aphrodite, iki sevgilinin kavuşması için Psyche’nin bir dizi zorluğun üstesinden gel-mesini şart koşmuş ve uzun süren çabaların ardından güzel prenses Eros’a kavuşmayı ba-şarmıştır. Gösterdiği sebat ve cesaret nedeniyle Psyche, Tanrılar tarafından ölümsüzlükleödüllendirilmiştir (Hamilton, 2002, s.64 –69).

Psikoloji literatüründe Psyche; tüm canlıları harekete geçiren yaşam ve tinsellik ilkesini,diğer bir ifadeyle ruhu simgelemektedir. Bu nedenle psikoloji, uzun yıllar boyunca‘Pysche’nin bilimi’ olarak nitelenmiştir. Psike kavramını, kişiliğin bütünü olarak niteleyenJung’a göre psike, bilinçli ya da bilinçdışı tüm duygu ve davranışları içermektedir (Yan-bastı, 1996, s.54).

• Pygmalion Etkisi: Kyproslu bir heykeltaş olan ve yaşadığı kötü deneyimler ne-deniyle kadınlardan nefret eden Pygmalion, ölünceye kadar evlenmemeye yemin etmiştir.Ancak günün birinde yaptığı ve uyuyan aşk anlamına gelen Galatea adını verdiği kadınheykeline aşık olur. Aşk Tanrıçası Venüs’ten heykeline can vermesini dileyen Pygmalion,heykelin canlandığını görür. Latin şair Ovidius tarafından anlatılan bu öykü, pek çok ro-man, tiyatro ve sinema eserine konu olmuştur.

George Bernard Shaw'un 1913 yılında yazdığı bir oyun olan Pygmalion’da ve söz konusuoyundan uyarlanan ‘My Fair Lady’ müzikalinde, bu mitin izlerini görmek mümkündür. Bubağlamda tüm kadınların kusurlu olduğunu düşünerek, örnek ve kusursuz bir kadın heyke-li yontan, sonra da ona aşık olan heykeltraş Pygmalion, Profesör Henry Higgins karakte-rinde yaşam bulmuştur. Gösteri dünyasının en çok ilgi çeken müzikallerinden biri olan‘My Fair Lady’, beyazperdeye de uyarlanmış ve 1965 yılında en iyi film, en iyi yönetmen,en iyi görüntü, en iyi müzik, en iyi kostüm dizaynı, en iyi sanat yönetmeni, en iyi ses veen iyi erkek oyuncu olmak üzere sekiz dalda Oscar Ödülü’ne sahip olmuştur. Yönetmen-liğini George Cukor’un yaptığı, George Bernard Shaw ile Alan Jay Lerner tarafından se-naryolaştırılan 1964 yapımı filmde Henry Higgins’i Rex Harrison, çiçekçi kız Eliza Doo-little’ı ise Audrey Hepburn canlandırmıştır.

Filmin Pygmalion ismini taşıyan 1938 tarihli bir versiyonu daha bulunmaktadır. AnthonyAsquith ve Leslie Howard’ın yönetmenliğini üstlendiği, filmin senaryosunu BernardShaw’ın yazmış ve Leslie Howard ile Wendy Hiller başrolleri paylaşmıştır. Bunun yanı sı-ra yönetmenliğini Garry Marshall’ın yaptığı, senaryosunu J.F. Lawton’un yazdığı, Julia Ro-berts ve Richard Gere’in rol aldıkları 1990 yapımı Pretty Woman -Özel Bir Kadın- filmi de,modern Pygmalion olarak değerlendirilebilmektedir.

Cemil Meriç, Pygmalion’u fanilerin en bahtiyarı olarak nitelemektedir. Yaptığı heykelin etikemiği balçıktan mıydı, mermerden mi bilmenin imkanı yoktur; ancak damarlarındaPygmalion’un kanı dolaşmaktadır. Pygmalion’da sevgilisini, kaburga kemiğinden yarat-

560

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 25: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

mıştır (Meriç, 2002, s.131). İnsanların gerçekleşmesini arzu ettikleri veya gerçek olarakalgıladıkları bir şeyin, er veya geç gerçekleşeceğini ifade eden bir mitos olan Pygmalion;sosyal psikoloji literatüründe Merton’un kendi kendini gerçekleştiren kehanet kavramınadenk düşmektedir. Bu bağlamda Pygmalion etkisi -Pygmalion effect-, insanların kendilerive dünya hakkındaki temsillerinin veya imajlarının önemini vurgulamak için kullanılmak-tadır. Bu imaj ve temsiller gerçek olmasalar da, sonuçları bakımından gerçektirler (Bilgin,1996, s.92).

Pygmalion Etkisi, yaptığı araştırmalarla kavramın gelişimine katkılarda bulunan RobertRosenthal’den hareketle, ‘Rosenthal Etkisi’ olarak da bilinmektedir. Bu bağlamda Rosent-hal tarafından yürütülen araştırmada bir grup öğretmene, sınıflarındaki bazı çocuklarınyüksek IQ’lu oldukları ve bu çocukların, derslerinde çok başarılı olacakları söylenmiştir.Araştırmanın ilerleyen safhalarında, bu çocukların ortalama IQ derecesine sahip olmaları-na rağmen, başarılı oldukları görülmüştür. Bunun nedeniyse, öğretmenin bu çocuklarayüksek IQ’luymuşçasına davranmasıdır (Statt, 1990, s.113).

Pygmalion mitinin psikoloji literatürüne bir diğer yansıması, fetişizm olgusu ile bağlantı-lıdır. “Cansız kadın heykelleri ve kadın organları şeklindeki objelere cinsel istek duymakve onlarla cinsel doyuma ulaşma hastalığını ifade eden ‘Pygmalionismus’ terimi, Pygma-lion mitosundan kaynaklanmaktadır” (Dinçmen, 1997, s.88).

• Pytho: Apollon Tapınağı’nın bulunduğu Delphoi’nin eski ismi olan Pytho -Piti-a-, ismini Tanrı Apollon’un Parnassos Dağı’nın eteğindeki Tanrıça Themis’e adanmış olanbir sunak başında bulup öldürdüğü yılan Python’dan almaktadır. Efsaneye göre Apollon,tüm ejderler gibi Toprak Ana Gaia’dan doğmuş olan Python’u öldürdüğü yere kehanetmerkezini kurmuş ve merkez bu nedenle Pytho olarak adlandırılmıştır. Delpho-i Tapınağı’nın en önemli özelliği, dünyanın göbeği -Omphalos- kabul edilen bir çukuruiçermesi ve bilici kadın Pythia’nın bu çukurun üzerinde oturarak kehanetlerde bulunması-dır.

Antik çağlardan günümüze gelen bu efsane, psikoloji literatürüne de sızmış ve yakın birtarihe kadar histeri terimini ifade etmek için kullanılmıştır. Bu bağlamda ‘pythiatisme’ di-ğer bir deyişle ‘histeri’; altta yatan organik bir neden bulunmaksızın ortaya çıkan, bayılma,felç olma ve duyu kaybı gibi nörolojik belirtilerdir. Anglo-Amerikan Ekolü tarafından‘konversiyon bozukluğu’ olarak adlandırılan bu hastalıktan muzdarip hastalar, sorunlarınınruhsal olduğunun farkında değildir ve bu belirtiler biliçli olarak ortaya çıkmadığı için, be-lirtileri kontrol edememekte ve istemli davranamamaktadırlar. Babinski’nin ‘histeri, bo-zuklukları telkin ile ortaya çıkan ve telkin ile ortadan kalkan bir hastalıktır’ tanımından ha-reketle, kehanetleri telkin yoluyla ilgili kişilere aktaran Pytho Tapınağı ile pythiatisme te-rimi arasında bağ kurmak mümkündür (Dinçmen, 1997, s.90).

• Satyr: Kadınlara ilişkin ‘nymphomania’ teriminin erkek versiyonu olan satyria-sis teriminin mitolojik kökeni, Satyr olarak adlandırılan ve doğayı simgeleyen cinlere da-yanmaktadır. Dionysos alayında yer alan Satyrler bazen belden üstleri insan, belden aşa-ğıları at; bazen de belden üstleri insan, belden aşağıları teke formunda gövdeleriyle tasviredilmişlerdir. Uzun ve tüylü bir kuyruğa, at tırnağı şeklinde ayaklara sahip olan Satyrler,cinselliğe aşırı düşkünlükleri ile bilinmekte ve sürekli kırlarda dolaşarak cinsel ilişki ama-cıyla Nympheleri kovalamaktadırlar. Satyrlar mitologyada dans ederek etrafta gezinmele-riyle, Dionysos ile içki içmeleriyle ve Maenads ile Nymphlerin peşlerine düşmeleriyletasvir edilmektedirler (Grimal, 1986, s.412).

561

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 26: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Erkek hiperseksüaltesini tanımlayan satyriasis terimi, literatürde Don Juan Kompleksi yada Don Juanism olarak da geçmektedir. Bu kompleksten muzdarip kişiler cinsel uğraşıla-rı yaşamlarının odağına yerleştirmekle birlikte; aslında temelde yatan aşağılık duygularınıyenmeye ve maskelemeye çalışmakta, sık sık ve farklı kadınlarla ilişkiye girerek homosek-süel olmaklarını kanıtlamaya çalışmaktadırlar.

• Siren: Persephone’nin habercisi olan Sirenler -Seirenler-, kuş başlı ve kadın be-denli figürler olarak betimlenmektedir. Farklı mitolojilerin ve kültürlerin etkisiyle, Siren-lerin görünüşlerine ilişkin tasvirlerin de farklılaştığı gözlenebilmektedir. Siren Kardeş-ler’in en önemli özelliği, karşı konulmaz sesleriyle şarkılar söyleyerek denizcileri büyüle-meleri ve adalarına doğru çekerek gemilerinin hırçın sulara karşı koyamayıp parçalanma-larına neden olmaktadırlar (Sanasi, 21.04.2005).

Doğayı sembolize eden cinlerden olan Sirenler, simgesel bazda ele alındığında doğadan ge-len bir çağrıya dayanamayıp kendini ölüme atan maceraperest erkek motifine denk düş-mektedir. Psikoloji literatüründe ise Siren miti, mazoşizme karşılık gelmektedir. “Mazo-şizm ya da mazokizm, kendine acı vererek cinsel doyum sağlama tutkusudur” (Öztürk,1995, s.328). Tıpkı Sirenlere karşı koyamayan ve türlü engellere maruz kalan denizciler gi-bi, insanlar da bile bile haz yaşamak için bazı acılara karşı karşı konulmaz bir arzu duy-maktadırlar.

• Sisyphos Miti: Efsaneye göre zekâsı ve kurnazlığı ile tanınan Korinthos KralıSisyphos, kendisine danışmaya ve yardım istemeye gelen kişilere, çözüm önerileri sun-maktadır. Günlerden bir gün işlediği bir suç nedeniyle Tanrılar Tanrısı Zeus’un emriyle,Ölüm Tanrısı Thanatos Sisyphos’u yakalayarak Hades’e -ölüler alemine- götürmek iste-miştir. Ancak olay beklendiği gibi gerçekleşmemiş ve Sisyphos Thanatos’u tutsak etmiş-tir. Ölüm Tanrısı’nın ortadan kaybolması insanların ölmemesini beraberinde getirmiş veZeus duruma el koyarak Thanatos’u kurtarmıştır. Eski düzeni yeniden kuran Zeus, Thana-tos’a Sisyphos’u ilk kurban olarak almasını buyurmuştur. Ancak Sisyphos tüm kurnazlığıy-la iki kez daha kandırmıştır Thanatos’u. Bunun üzerine öldüğü zaman tekrar kaçmasını ön-lemek isteyen tanrılar tarafından korkunç bir cezaya çarptırılmıştır. Buna göre sonsuza dekölüler ülkesinde kalacak ve bir kayayı yokuş yukarı çıkaracaktır. Kaya parçasını binbir zor-lukla tepeye ulaştırdığında ise kaya yeniden aşağıya yuvarlanacak ve tüm ağırlıyla bir kezdaha Sisyphos’un omuzlarına ve sırtına yerleşecektir. Bu işkence sonsuza dek tekrarlana-caktır.

Mitolojinin efsanevi karakterlerinden biri olan Sisyphos, çağcıl yazar ve düşünürlerin ilgialanına giren önemli figürlerden biridir. Tanrıların egemenliğindeki ve güdümündeki birdünyada, insan aklını ve bilincini temsil etmektedir. Sisyphos miti, varoluşçu psikiyatridesaçma -absürd- kavramının bir simgesi olarak kullanılmaktadır. Bu doğrultuda Albert Ca-mus, Sisifos Söyleni -Le Mythe de Sisyphe- isimli denemesinde Sisyphos’u anlamsızlığınbir simgesi olarak tanımlamaktadır. Bireyin bir yaşam anlamsızlığına, her türlü günlük ça-lışma ve acının içinde kökleştirdiği uyumsuzluk duygusuna karşı direnmek zorunda oldu-ğuna dikkat çekmekte ve Sisyphos’u, anlamsızlığı akıl ve bilinç gücüyle yenen bir insankahraman olarak nitelemektedir (Camus, 1997).

Batı dillerinde kullanılan ‘Sisyphos gibi çalışmak’ -‘working like Sisyphos’- deyimi, insan-ların hiçbir zaman tamamlamayacaklarını bildikleri tekdüze, yorucu, zahmetli bir işi hergün umutsuzca sürdürme çabalarını anlatmaktadır. Rekabet yoğun günümüz iş ortamındayaşamı bir ceza olarak niteleyen ve yaşamın ağır yükü altında ezilen, güne amaçsız, bek-lentisiz ve umutsuz başlayan, kronik yorgunluk ve yoğun stres altında günlerini geçiren in-

562

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 27: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

sanların yaşamlarını Sisifos gibi sürdürdüklerini gözlemek mümkündür (Köknel, 1998,s.16). • Thanatos: Yunan mitolojisine göre Ölüm Tanrısı olan Thanatos, yeryüzü karan-lığını simgeleyen Nyks’in oğlu ve Uyku Tanrısı Hypnos’unsa ikizidir. Roma mitolojisin-de, ‘Mors’ olarak isimlendirilmektedir. Efsanelerde, birbirinden ayrılmayan Hypnos ileThanatos’un yeraltında Tartaros’un derinliklerinde yaşadıkları rivayet edilmektedir.

Thanatos, psikoloji literatürüne kişiliğin en ilkel, en katıksız ve aslında en insanca kısmınıoluşturan id’in iki temel bileşeninden biri olarak geçmiştir. Buna göre id, iki temel itki-den oluşmaktadır: yapıcılığı simgeleyen Eros ve yıkıcılığı simgeleyen Thanatos. Bu bağ-lamda Thanatos, Freud’un yıkıcı ve salgırgan enerji kavramını tanımlamaktadır. Bu, kişininkendi kendini yok edici güçleri ya da ölüm arzuları içe doğru döndürerek kendi kendinicezalandırması, mazoşizm ya da intiharla sonuçlanabileceği gibi, dışa döndürülerek saldır-ganlıkla da sonuçlanabilmektedir (Freedman vd., 2003, s.672).

• Truva Atı: Truva atı, gerçekten yaşandığına dair kuşkulara rağmen tarihin enünlü savaşlarından biri olan Truva Savaşı’na ait bir mittir. Truva Savaşı’nı anlatan İlyada(Homeros, 1996) ve Truva Savaşı sonrasında yaşananları anlatan Odysseia (Homeros,1997) ile Aeneis (Vergilleus, 1999) gibi önemli destanlarda, bu mitin izlerine rastlamakmümkündür. Truva, ilkçağ dünyasının en ünlü ve en zengin kentlerinden biridir. Efsaneyegöre Menelaus ile evli olan ve güzelliğiyle tanınan Helene’in, Truva Kralı Priamos’un oğ-lu Paris tarafından kaçırılması, Akha ordularının aşılması zor surlarla çevrili olan bu kentesavaş açmalarına neden olmuştur.

Bir onur savaşı olarak karakterize edilen bu savaş, on yıl sürmüş ve zorlu mücadelerle ge-çen bu süre zarfında Truva fethedilememiştir. Bunun üzerine Yunanlılar tahtadan bir atyapmış, içine komutanlarını gizlemiş ve şehrin kapısına bırakmışlardır. Yunanlıların Tanrı-ça Athena’ya bir sunu bırakarak ülkelerine döndüklerini düşünen Truvalılar, aslında bir tu-zak olan bu armağanı şehirlerine kabul etmişler ve içlerine gizlice sinen düşman ordularıtarafından bozguna uğratılmışlardır.

Truva; elde edilmesi güç bir kent olmasına rağmen, dostça ve sinsice yaklaşan düşman ta-rafından düşürülmüştür. Bu bağlamda Truva atı -Trojan horse-; zararsız gibi görünen, an-cak yıkıcı etkiye sahip olan düşmanca hareket, kişi ve gruplara ilişkin bir sembol olarakkullanılmaktadır (http://www.answers.com, 30.10.2005). Truva atı, gündelik yaşamda sıkkullanılan bir metafor olmasının yanı sıra zamanla anlam genişlemesine uğramış ve bilgi-sayar terminolojisine de girmiştir. Bu çerçevede sistem açıklarından yararlanarak, kullanı-cının bilgisi ve isteği dışında herhangi bir bilgisayarda işlem yapma olanağı veren programya da virüsler Truva atı ya da kısaca Trojan olarak adlandırılmaktadır.

Tıp literatüründe ise kanser başta olmak üzere bazı hastalıklarla mücadele amacıyla geliş-tirilmeye çalışılan ve henüz deneysel aşamada olan bazı yöntemlerin, Truva atı taktiğinihastalıklı hücrelerin tedavisine uyarlamaya çalıştıkları bilinmektedir. Bunun yanı sıra alz-heimer hastalığının tedavisinde kullanılan ve beyin hücrelerini nörotoksik amiloid prote-inini azaltarak, hastalığın oluşma hızını kesmeye yarayan bir ilaç da ismini bu mitten al-maktadır. (http://www.medicalnewstoday.com/medicalnews.php?newsid, 30.10.2005).

• Ulysses Metaforu: İrade zayıflığını vurgulayan bu metafor, deniz yolculuğu sı-rasında deniz kızlarının -sirenlerin- çağrısına kapılmamak için, kendisini gemi direğinebağlatan mitolojik kahraman Ulyxes’den kaynaklanmaktadır. Laertes ile Antikleia’ın oğluolan Ulyxes, Truva Savaşı’nda üstlendiği stratejik rol ile tanınmaktadır. Öyle ki Ulyxes,

563

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 28: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Homeros’un ünlü destanı Odysseia’ya güçlü kişiliği ve maceraları ile konu olmuş ve ulus-lararası bir üne kavuşmuştur (Homeros, 1997). İnsanlığın en ölümsüz eserleri arasında sayılan Homeros destanlarına konu olan Ulyxes,edebiyat tarihinin önemli eserlerinden biri sayılan ve 21. yüzyılın en iyi kitaplarından biri-ne daha ismini vermiştir (Joyce, 2004). James Joyce tarafından 1913–1921 yılları arasındakaleme alınan Ulysseus, tekniği ve anlatım biçimiyle T. S. Elliot başta olmak üzere birçokeleştirmen tarafından 19. yüzyılı kapatan eser olarak nitelenmekte ve edebiyatta moder-nizm akımının başlatmasını sağlayan bir kilometre taşı olarak kabul edilmektedir (Pinc-hing, http://www.bibliomania.com/0/8/45/1997/26562/1/ frameset.html, 13.04.2005).

Mitolojik bir karakter olarak Ulyxes, çağdaş yazında önemli bir yere sahip olan macera ro-manlarının temelinde yer alan figür olarak değerlendirilebilmektedir. Modern insanda ara-nan erdem ve nitelikleri kişiliğinde barındırması nedeniyle tarihe bir prototip olarak geç-miş ve insanlığın aşılması güç engel ve zorluklara karşı direnişinin sembolü olarak kabulgörmüştür. Dolayısıyla bir kahraman olarak Ulyxes, uygarlığın gelişiminde etkili bir rolüstlenen ve araştırıcı, keşfedici ve yaratıcı niteliklere sahip insan zekasını temsil etmekte-dir.

Bu bağlamda Ulysses metaforu, irade zayıflığı konusunu temel almakta ve irade zayıflığı-na önlem alma tutumu olarak değerlendirilebilmektedir. Buna göre kişiler, yerine getirebi-leceklerinden emin olamadıkları ve şüphe duydukları bir vaat konusunda, kişisel zayıflık-larını öngörerek kendi kendilerini dizginleme eğilimindedirler. Bu durum sorumluluk ah-lâkına uygun olmakla birlikte genellikle, kişinin arzularının üzerinde olan dış koşullar veeylemin sonucunun vereceği hazzın ortak etkisi kadar güçlü bir etkiye sahip değildir (Bil-gin, 2003, s.408).

• Uranos Miti: Kozmik bir varlık olan Gök, mitolojide baba-tanrı olarak simge-leştirilmekte ve Uranos olarak adlandırılmaktadır. Efsaneye göre Gök Tanrı Uranos; YerTanrıçası Gaia ile evliliğinden olan çocuklarını bir gün egemenliğine son verecekleri endi-şesiyle, doğar doğmaz Gaia’nın karnına geri sokmaktadır. Bu durum, son doğan oğlu Kro-nos tarafından testisleri kesilene ve İkinci Kuşak Tanrıların egemenliği ele geçirene deksürmüştür.

Uranos, psikoloji literatürüne ‘uranismus’ olarak geçmiştir. İlk kez 1862 yılında Karl He-inrich Ulrich tarafından kullanılan terim, erkek homoseksüalitesinin özel bir türünü tanım-lamaktadır. Bu bağlamda uranismus, iki homoseksüel erkek arasında duygusal temelleredayanan ve cinsel bir birliktelik söz konusu olmaksızın yaşanan bir ilişkiyi tanımlamakta-dır.

• Yafes ve Sam Kompleksi: Efsaneye göre doğru ve kusursuz bir insan olanNuh’un, Yafes, Sam ve Ham adında üç oğlu bulunmaktadır. Tevrat’ta ve İncil’de konu edil-diği üzere, çiftçilik yapan ve diktiği bağdan elde ettiği şarabı içerek sarhoş olan Nuh, ça-dırının içine çırılçıplak uzanmış ve babasını bu durumda gören Ham dışarı çıkıp gördükleri-ni iki kardeşine anlatmıştır. Yafes ve Sam, bir giysiyle babalarının üzerini örtmeye çalışmışve bunu yaparken ona bakmamışlardır. Ayıldığında küçük oğlu Ham’ın kendisine yaptıkla-rını hatırlayan Nuh, onu lanetlerken Yafes ve Sam için güzel dualar etmiştir (Tevrat, 1958,s.10; http://www.hristiyan.net/kutsalkitap2/tr-gen5.html, 18.05.2005).

564

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 29: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Yafes ve Sam Kompleksi; gazetecilerin gerçekliği tüm çıplaklığıyla yazıp yazmamaları ge-rektiğine ilişkin tartışmalarda oto-sansürü, diğer bir ifadeyle göz kapatma tavırlarını ta-nımlamaktadır. Bu bağlamda Yafes ve Sam Kompleksi, olaylara dışarıdan bakma ve onlar-dan söz etme güçlüğü ya da bu kapasiteden yoksun olmak anlamına gelmektedir. 1968 yı-lında Vietnam’da gelişen My Lai katliamının ardından Amerika’da açılan davalarda olayıntanıklarının aylarca suskun kalmaları, Yafes ve Sam Kompleksi’nin en önemli ve çağdaşörneklerindendir (Bilgin, 2003, s.412).

SONUÇİnsanın doğaya ve evrene anlam kazandırma çabasının bir ürünü olan mitoloji, belirli birtoplum ya da halka özgü mitler bütünü olarak tanımlanabilmektedir. İnsana özgü bir ka-rakteristiğe sahip olmasının ve hayal gücünden yakıtını almasının yanı sıra zaman ve me-kân sınırlarını aşan bir niteliğe sahiptir. Evrensel bir olgu olarak mitoloji, kolektif yapıdavarolan bir bilinçaltı mekanizması aracılığıyla nesilden nesile aktarılmaktadır. Dolayısıylaköklerini bilinçaltından almakta ve insanda mevcut olan içtepiler aracılığıyla geçmiştenbugüne yolculuk etmektedir. Tüm insanlığın ortak mirası olarak nitelenebilen mitoloji,kültürün ve bilimin ortaya çıkışında ve gelişiminde de önemli bir rol üstlenmiştir. Mitolo-ji ile bilim arasındaki semantik ortaklıktan hareketle, bilimsel terminolojinin de mitselgöndermelerle dolu olduğuna dikkat çekmek ve bilimsel terminolojiye tam anlamıyla ha-kim olmanın söz konusu simgesel dili çözümlemekle mümkün olduğunu ileri sürmekmümkündür.

KAYNAKÇA

Abel-Hirsch, Nicola (2004). Eros. Çev., Aylin Onacak. İstanbul: Epsilon Yayınevi.

Ahmetoğlu, Ali ve Aynacı, Müjgan (2002). “Proteus Sendromunda Radyolojik Bulgu-lar”; Türk Tanısal ve Girişimsel Radyoloji Dergisi, Cilt: 8, Sayı: 4. http://tgr.dergi-si.org/text.php3?id=311, Aralık 2002.

Barrosso, M. Garcia (2005). “Depression – Clinical Definition and Case Histories”.http://www.etpa.info/Depression_MGB.htm, 23.04.2005.

Bilgin, Nuri (1996). İnsan İlişkileri ve Kimlik. İstanbul: Sistem Yayıncılık.

Bilgin, Nuri (2003). Sosyal Psikoloji Sözlüğü – Kavramlar, Yaklaşımlar. İstanbul: Bağ-lam Yayıncılık.

Birand, Hikmet (1952). Türkiye Bitkileri. Ankara: Ankara Üniversitesi Yayınları.

Bloch, Henriette (1992). Grand Dictionnaire de la Psychologie.: Paris: Larousse.

Bushman, Brad J. (2002). “Does Venting Anger Feed or Extinguish the Flame? Cathar-sis, Rumination, Distraction, Anger, and Aggressive Responding”. The Society forPersonality and Social Psychology, Vol: 28, No: 6: 724-731.

565

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 30: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Camus, Albert (1997). Sisifos Söyleni. Çev., Tahsin Yücel. İstanbul: Can Yayınları.

Clarkson, Petruska (1999). Aşil Sendromu - Gizli Başarısızlık Korkusunu Yenme. Çev.,Semra Kunt. Ankara: HYB Yayıncılık.

Collins, Harry ve Pinch, Trevor (1997). Golem: Bilim Hakkında Bilmemiz Gereken Her-şey. Çev., Zeki Yemez. İstanbul: Sarmal Yayınları.

Cotterell, Arthur (1989). The MacMillian Illustrated Encyclopedia of Myths and Le-gends. New York: MacMillian.

Cowan, Thomas (1999). Eşcinsel Dahiler. Çev., Kaan Yazıcıoğlu. İstanbul: TümzamanlarYayıncılık.

Dinçmen, Kriton (1997). Psikiyatri ve Mitos. İstanbul: Eti Kitapları.

Dowling, Collette (1999). Sindrella Kopleksi - Çağdaş Kadının Bağımsızlık Kompleksi.Çev., Selçuk Budak. İstanbul: Öteki Yayınevi.

Erhat, Azra (1997). Mavi Anadolu. İnkilap Kitabevi Yayınevi: İstanbul.

Erhat, Azra (2003). Mitoloji Sözlüğü. İstanbul: Remzi Kitabevi Yayınları.

Erten, Yavuz (2005). “Psikanalizin İkinci Yüzyılında Kadın Konusu”. http://www.icgo-ru.com/makale/kadinkonusu.shtml, 20.10.2005.

Estin, Colette ve Laporte, Héléne (2003). Yunan ve Roma Mitolojisi. Çev., Musa Eran.Ankara: Tübitak Popüler Bilim Kitapları.

Freedman, J. L. - Sears, D. O. - Carlsmıth, J. M. (2003). Sosyal Psikoloji. Çev., AliDönmez. Ankara: İmge Kitabevi Yayınları.

Gaillard, Thierry. “Transgenerational Alienation - Transferential Necessities and StyleNirvana”. http://www.infopsy.ch/bonds.pdf, 18.05.2005.

Gleitman, Henry (1995). Psychology. New York: Norton Press.

Grimal, Pierre (1986). The Dictionary of Classical Mythology. New York: Blackwell.

Grimal, Pierre (1997). Mitoloji Sözlüğü. Çev., Sevgi Tamgüç, İstanbul: Sosyal Yayınlar.

Hamilton, Edith (2002). Mitologya. Çev., Ülkü Tamer. İstanbul: Varlık Yayınları.

Homeros (1996). İlyada. Çev., Azra Erhat - A. Kadir. İstanbul: Can Yayınları.

Homeros (1997). Odysseia. Çev., Azra Erhat - A. Kadir. İstanbul: Can Yayınları.

566

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 31: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Joyce, James (2004). Ulysses. Çev., Nevzat Erkmen. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

Jung, Carl G. (1982). Aspects of the Feminine. Princeton: Princeton University Press.

Laplanche, J. ve Pontalis, J.P. (1992). Vocabulaire de la Psychanalys. Paris: Presses Uni-versitaires de France.

Lurker, Manfred (1988). Dictionary of Gods and Goddesses: Devils and Demons. NewYork: Routledge.

Köknel, Özcan (1998). Zorlanan İnsan - Kaygı Çağında Stres. İstanbul: Altın Kitaplar Ya-yınevi.

Maloney, Alan (1999). “Preference Ratings of Images Representing Archetypal Themes:An Empirical Study of the Concept of Archetypes”. Journal of Analytical Psycho-logy, 44: 101-116.

Masschelein, Annelleen (2003). “Online Magazine of the Visual Narrative”, January,http://www.imageandnarrative.be/uncanny/laurensdevos.htm, 14.04.2005.

Mercatante, Anthony S.(1988). World Mithology and Legend. Facts on File. New York:Facts on File.

Meriç, Cemil (2002). Jurnal 1 - 1955-1965 Bütün Eserleri 1. İstanbul: İletişim Yayınları.

Nikunen, Minna (2005). “Madeia Myth and Mother-Child Murder-Suicide”.http://www.uta.fi/conference/narrative/papers/nikunen.pdf, 19.05.2005.

Nuttal, John (2002). “Archetypes and Architecture”. Psychodynamic Practice, Volume 8,Number 1, February, 33-53.

Öztürk, Orhan (1995). Ruh Sağlığı ve Bozuklukları. Ankara: Hekimler Yayın Birliği.

Pettijohn, Terry (1986). The Encyclopedic Dictionary of Psychology. New York: Dush-kin Publishing.

Pietikainen, Petteri (1998). “Archetypes as Symbolic Forms”. Journal of AnalyticalPsychology, 43: 325-343.

Pinching, David (2005). “T. S. Elliot and the Elitism of Modernizm”. http://www.bibli-omania.com/0/8/45/1997/26562/1/frameset.html, 13.04.2005.

Platon (2002). Şölen-Sevgi Üstüne - Lysis-Dostluk Üstüne. Çev., Azra Erhat - SabahattinEyüpoğlu. İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları.

567

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 32: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

Platon (2003). Devlet. Çev., Sabahattin Eyüpoğlu - M. Ali Cimcoz. İstanbul: Türkiye İşBankası Yayınları.

Pope, Harrison G. - Philipps, Katharine A. - Olivardia, Roberto (2002). The AdonisComplex: The Secret Crises of Male Body Obsession. New York: Touchstone Bo-oks.

Romand, Jean Claude (2005). “Autopsie d’un Mensonge”. http://jc.romand.free.fr/men-songe/mytho.htm, 21.05.2005.

Rosenberg, Donna (2000). Dünya Mitolojisi - Büyük Destan ve Söylenceler Antolojisi.Çev., Kudret Emiroğlu. İstanbul: İmge Kitabevi Yayınları.

Roudinesco, Elisabeth ve Plon, Michel (1997). Dictionnaire de la Psychanalyse. Paris:Librairie Artheme Fayard.

Sanasi, Patrizio (2005). “Dizionario Dei Miti E Dei Personaggi Della Grecia Antica”.http://www.bibliomania.it, 21.04.2005.

Schmidt, Joel (1965). Dictionnaire de la Mythologie Grecque et Romaine. Paris: Librairi-e Larousse.

Seyffert, Oscar (1894). Dictionary of Classical Antiquities. http://www.ancientlib-rary.com/seyffert/, 16.06.2005.

Shakespeare, William (1996). Hamlet. Çev., Sabahattin Eyüpoğlu. İstanbul: Remzi Kita-bevi.

Shelley, Mary (2002). Frankenstein. Çev., Orhan Yılmaz. İstanbul: İthaki Yayınları.

Smith, Sir Willam (1870). Dictionary of Greek and Roman Biography and Mythology.Boston: Making of America Books.

Statt, David A. (1990). The Concise Dictionary of Psychology. New York: Routhedge.

Vergilleus (1999). Aeneis - Bütün Eserleri 2. Çev., Türkan Uzel. Ankara: Öteki Yayınevi.

Vernant, Jean Pierre (2001). Evren, Tanrılar, İnsanlar. Çev., Mehmet Emin Özcan. An-kara: Dost Kitabevi Yayınları.

Yanbastı, Gülgün (1996). Kişilik Kuramları. İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat FakültesiYayınları No: 53.

568

Sosyal Bilimler Dergisi 2007/1

Page 33: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe

- (1958). Kitab-ı Mukaddes - Eski ve Yeni Ahit (Tevrat ve İncil). İstanbul: Kitab-ı Mukad-des Şirketi.

- (2005). “A Glossary of Buddhist Terms”. http://villa.lakes.com/cdpatton/Dharma/ Ca-non/glossary.html, 19.05.2005.

http://arts.ucsc.edu/faculty/bierman/Elsinore/Freud/freudOrestes.html, 20.06.2005.

http://encyclopedia.thefreedictionary.com/Orestes%20%28mythology%29, 20.06.2005.

http://humanum.online.fr/Site/Mythes/figureicare.htm, 18.04.2005.

http://mythicjourneys.org/passages /septoct2003/newsletterp4.html, 20.04.2005.

http://psychcentral.com/psypsych/Hypnos, 19.04.2005.

http://psychiatriinfirmiere.free.fr/definition/mythomanie/mythomanie-theorie.htm,21.05.2005.

http://shedrums.com/Medusa.htm, 22.05.2005.

http://www.answers.com/topic/lethargy, 22.10.2005.

http://www.answers.com/topic/trojan-horse?method=6, 30.10.2005.

http://www.ebuline.com/sozluk/sozluk_temp.asp?basla=D&tercih=1,01.10.2005.

http://www.geocities.com/biyolojikpsikiyatri/sol36.htm, 20.10.2005.

http://www.hristiyan.net/kutsalkitap2/tr-gen5.html, 18.05.2005.

http://www.imdb.com, 29.10.2005.

http://www.medicalnewstoday.com/medicalnews.php?newsid=15587, 30.10.2005.

http://www.mythweb.com/encyc/entries/medusa.html, 19.04.2005.

http://www.pafuli.net/gizem/mitoloji.asp?gizem&id=Mitoloji, 20.06.2005.

http://www.psikiyatrist.net, 20.04.2005.

http://www.psikiyatrist.net/hafta14.htm, 20.10.2005.

http://www.webonautics.com/mythology/factsinhindu2.html, 19.05.2005.

569

Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe Mitolojinin Kullanılması

Page 34: Psikomitolojik Terimler: Psikoloji Literatüründe