12
ve KOllEKTiF Judit BOKSER-UWERANT** Çev. ÇAPCIOGLU*** Özet zaman ve mekanda farkli ortaya birbirinden pfk çok süreci lçennektedir. zamanda bu süreçler. çok yönlü birbiriyle bir tabia- ta sahiptir. sareç/erinin bu farkb paradoksal ni/eli#, küresel kimlikler ve küresel, bölgesel, ulusal yerel alaniann yeniden düzenlenmesinde etnik ve dini kimliklerin yenielen önem kazanmast gibi düzeylerde yeni kimliklerin yol açmak- Bu paralel olarak, cemaat ve aidiyet da kimlik ve bireysel özgürlük; üyelik adalet; ve ço!fu/cu/uk; koUektil kimlikler din Ue özel kamusal alaniann görünümü gibi ortaya teorik yeniden önem kazanmak- KoUektif kimlikler. sosyal elmek rulan benzerlik modelleri olarak Sosyal bir koUektilli!}in üyeleri arasmda sardi1rillmesi görevidir. Yazar · makalesinde kimlik, kolektivizm, dinsel alan, aidiyet gibi konulan bunlarla- Ugi/i bir yeni itiraz yönelimleri on/ann teorik anlamlannt Anahtar Kelimeler Din, KoUektif Kimlik, Dini Kimlik. zaman ve mekana olarak ortaya P.ek çok süreci içer- .mektedir. Aynca bu süreçler, çok yönlü, çok boyut- • "Giobalization and CoUective ldentilies", Social Compass 49 (2), 2002, 253-271 . •• Judit BOKSER-UWERANT, Universidad Nacional Autonoma de Mexico'da Siyaset BUiml yap- Faculty of Political and Social Sciences'de Siyaset Blliml Profesöri.l olarak ve UNAM Graduate School of Political and Social da 1996'dan beri yürütmektedir. 1980-1995 Universidad lberoamericana'da Yahudi Koordinatörü olarak beri Mexican Journal of Political and Social yönetim kurulu üyesidir. J. B. eserleri Abstract Globalization impUes multiple processes that are not unilorm, as they lake p/ace in a differentiated manner in time and space. are alsa of a mu/ti-faceted and contradictory nalure. diverse and paradoxical nalure of globalizalion processes has given rise to new identities with diHerent Jer;e/s of aggregation, such as global identities and has renewed importance to ethnic and re/igious identities in the shaping and re-ordering of gJota/, r egiona/, national and Joca/ spaces. ParaUeling these trends has been a resurgence of theoretical debate about the challenges posed by g/oba/ization, such as the identity and freedam of the individual vis·a·vis and be/onging; justice membership; and identities and religion; and the changing scope of the private and public spheres. identities may be defined as patterns of simUarity and dissimUarity constrocted in order to bui/d social social constroction and the mainfenance of trost and scUdarity among the members of a coUectivity becomes its cenJral core. The interaction between ethnic and re/igious identities in_ the framework of contradictory_ lrends of g/obalization thus becomes an important realm where changes in co/Jectirie lake p/ace. The author explores same of the new challenges and trends and their expressian in the theo retlcal debate. · Key Words Globalization, Religion, CoUective ldentity, · Religious ldentity. lu ve birbirinden tabiatlara sahiptir: Onlar, bu alanlar ve ekonomik, sosyo-politik ve sosyo-kültürel boyutlan bir arada ölçüde çok lmagenes de encuenlro (1992); Estado actua/ de la dencia politica (editör, 1997); Encuenlro y a/teridad. tMa y cu/tura judia en America Lafina (Alicia Gojman- Backal ile birlikte editör, 1999); Lexico de la PÇJlitica birlikte· editör, 2000); Cardenas y los Judios: en/re el exillo y la inmigracion (1995); Etica y Diversidad: viejos interrogantes y nuer..os desafios (1995); Como ser o/ro sin dejar de ser mismo.Respuestas judias a la modemidad (1999) Adres: Monte Blanoo 1255, Lomas Virreyes, Mexico D.F., 11000, Mexico.[e-mail: judit@liwerantcoml ·-Ar. Gör., Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakilltesl. DERGiSi, 16, SAYI: 2, 2003, Sayfa: 281-292, ISSN 1300-0373, TEK-DAV

KÜRESELLEŞME KOllEKTiF KİMLİKLER* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00064/2003_2/2003_2_CAPCIOGLUI.pdf · 2016. 5. 10. · KÜRESELLEŞME ve KOllEKTiF KİMLİKLER* Judit BOKSER-UWERANT**

  • Upload
    others

  • View
    13

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • KÜRESELLEŞME ve KOllEKTiF KİMLİKLER*

    Judit BOKSER-UWERANT** Çev. İhsan ÇAPCIOGLU***

    Özet

    KüreseUeşme zaman ve mekanda farkli şekiUerde ortaya çıkan birbirinden ba~ımsız pfk çok süreci lçennektedir. Aynı zamanda bu süreçler. çok yönlü ı-e birbiriyle çelişen bir tabia-ta sahiptir. KüreseUeşme sareç/erinin bu farkb ı-e paradoksal ni/eli#, küresel kimlikler ve küresel, bölgesel, ulusal ı-e yerel alaniann şekillendirilmesi w;ı yeniden düzenlenmesinde etnik ve dini kimliklerin yenielen önem kazanmast gibi çeşidi düzeylerde kümeleşen yeni kimliklerin oluşmasına yol açmak-tadır. Bu e~ilimlere paralel olarak, cemaat ve aidiyet karşısında kimlik ve bireysel özgürlük; üyelik karştsında adalet; ~itlilik ve ço!fu/cu/uk; koUektil kimlikler ı-e din Ue özel ı-e kamusal alaniann dewşen görünümü gibi küreseUeşmenin ortaya çıkardı~t teorik tartışmalar yeniden önem kazanmak-tadır. KoUektif kimlikler. sosyal suıır/an inşa elmek içiıi oluşturulan benzerlik ı-e farklılık modelleri olarak tanımlanabUir: Sosyal yapı ı-e bir koUektilli!}in üyeleri arasmda güı.en ı-e dayanışmanın sardi1rillmesi onıuı başlıca görevidir. Yazar · makalesinde kflreseUeşme, kimlik, kolektivizm, dinsel alan, aidiyet gibi konulan ı-e bunlarla- Ugi/i bir takım yeni itiraz ı-e yönelimleri ·ı-e on/ann teorik tartışmalardaki anlamlannt araştırmalda dır.

    Anahtar Kelimeler

    KüreseUeşme, Din, KoUektif Kimlik, Dini Kimlik.

    Küres'elleşme, zaman ve mekana bağlı olarak çeşitli şekillerde ortaya çıkan P.ek çok süreci içer-.mektedir. Aynca bu süreçler, çok yönlü, çok boyut-

    • "Giobalization and CoUective ldentilies", Social Compass 49 (2), 2002, 253-271.

    •• Judit BOKSER-UWERANT, Universidad Nacional Autonoma de Mexico'da Siyaset BUiml Doktorası yap-mışbr. Faculty of Political and Social Sciences'de Siyaset Blliml Profesöri.l olarak çalışmakta ve UNAM Graduate School of Political and Social Sciences'ın da 1996'dan beri başkanlı~ını yürütmektedir. 1980-1995 yıllan arasında Universidad lberoamericana'da Yahudi Araşbrmalan Programı Koordinatörü olarak bulunmuştur. 1996'clıırı beri Mexican Journal of Political and Social Scienceiın yönetim kurulu üyesidir. J. B. UWERANT'ın yayımianmış eserleri

    Abstract

    Globalization impUes multiple processes that are not unilorm, as they lake p/ace in a differentiated manner in time and space. 17ıey are alsa of a mu/ti-faceted and contradictory nalure. 17ıe diverse and paradoxical nalure of globalizalion processes has given rise to new identities with diHerent Jer;e/s of aggregation, such as global identities and has giı.en renewed importance to ethnic and re/igious identities in the shaping and re-ordering of gJota/, regiona/, national and Joca/ spaces. ParaUeling these trends has been a resurgence of theoretical debate about the challenges posed by g/oba/ization, such as the identity and freedam of the individual vis·a·vis commıuıity and be/onging; justice vis~a-vis membership; diı.ersity and plıualism; coDeeliı-e identities and religion; and the changing scope of the private and public spheres. CoUectiı.e identities may be defined as patterns of simUarity and dissimUarity constrocted in order to bui/d social boıuıdaries: social constroction and the mainfenance of trost and scUdarity among the members of a coUectivity becomes its cenJral core. The interaction between ethnic and re/igious identities in_ the framework of contradictory_ lrends of g/obalization thus becomes an important realm where changes in co/Jectirie iderıtities lake p/ace. The author explores same of the new challenges and trends and their expressian in the theoretlcal debate.

    · Key Words

    Globalization, Religion, CoUective ldentity, · Religious ldentity.

    lu ve birbirinden farklı tabiatlara sahiptir: Onlar, bu alanlar arasındaki karşıhklı bağımblık ve etkileşimin yanı sıra, ekonomik, sosyo-politik ve sosyo-kültürel boyutlan bir arada bulundurduğu ölçüde çok ~ön-

    arasında: lmagenes de ıuı encuenlro (1992); Estado actua/ de la dencia politica (editör, 1997); Encuenlro y a/teridad. tMa y cu/tura judia en America Lafina (Alicia Gojman-Backal ile birlikte editör, 1999); Lexico de la PÇJlitica (meslektaşlanyla birlikte· editör, 2000); Cardenas y los Judios: en/re el exillo y la inmigracion (1995); Etica y Diversidad: viejos interrogantes y nuer..os desafios (1995); Como ser o/ro sin dejar de ser ıuıo mismo.Respuestas judias a la modemidad (1999) sayılabilir. Adres: Monte Blanoo 1255, Lomas Virreyes, Mexico D.F., 11000, Mexico.[e-mail: judit@liwerantcoml

    ·-Ar. Gör., Ankara Üniversitesi ilahiyat Fakilltesl.

    İSLAMi ARAŞTIRMALAR DERGiSi, CİLT: 16, SAYI: 2, 2003, Sayfa: 281-292, ISSN 1300-0373, TEK-DAV

  • CSER-LIWERANf

    Çok boyutludurlar. Çünkü; hem uluslararası r ve ajanslar arasındaki karşılıklı etkileşim le örgütsel, kurumsal ve kültürel yakınlaşma ardizasyon süreci içerisinde ifade edilirler. ıirbirinden farklıdırlar. Zira; bölges~l, ulusal :rel amaçlarla eş zamanlı olarak, refleksif, 1e uluslararası niteUklere sahip olabilirler.

    ;elleşme süreçlerinin çelişik ve paradoksal :üresel kimUkler ve küresel, ulusal ve yerel yapılandmiması ile bölgesel ve hatta

    : alanların yeniden düzenlenmesinde dini ve nliklerin yeniden önem kazanması gibi, zeylerde kümelenen yeni kimlikler ortaya :tadır.l

    rtif kimlikler, sosyal sınırlan inşa etmek için ın benzerlik ve farklılık modelleri olarak :ıbilir: ·Sosyal yapı ve bir kollektiffiğin üyeleri güven ve dayanışmanın sürdürülmesi onun :>revidir. Kollektif kimliğin inşası ve yeniden i, sosyal ve kültürel düzen örneklerinin ması ve kurumsallaşmasının oluşturduğu bir afından gerçekleştirilmektedir. Bu nedenle, nşası ve çeşitli kollektivitelere üyelik, bu tür telere katılanlarca bilinen kurallarla birleştimstadt,1998). Dolayısıyla bunlar, sosyal rin pek çok alanında olduğu gibi, ibtidaiUk, t, kutsallık ya da aşkınlıktan oluşan farklı arafından etkilenir ya da şekinendirilir. İlkel etnisite, cinsiyet, akrabalık ya da dil gibi harici arasındaki sınırın belirlenmesi sonu-:ı çıkan bileşimler üzerinde odaklanırken, urallar; gizli ve açık davranış kuralları, gele->syal adetler ile biz ve onlar arasındaki sınır:ıl alana kadar uzanan dinsel ya da aşkın :ıra aşina temeller üzerine kurulur 1t, 1 998). Bundan dolayı, küreselleşmenin 1elimleri çerçevesinde etnik ve dini kimlik-:ılıklı etkileşimi, kollektif kimUklerdeki değineydana geldiği önemli bir alan olmaktadır.

    rtif kimlikler, çoğunlukla bir iktidar ve süreci ve modernleşmenin etkisi altındaki

    ı yapısal dönüşümü ile ilgili sosyal yapı 1in bir marjinal ve yan etkisi olarak yordu. Bu nedenle, onların, "evrensel sosyal yakınlaşma ve küreselleşme"niri et-.aki modernleşme yolunda çözülecek ya da :alkacak ilk bileşimi oluştuiması bekleniyor-iger ve Sznajder, 1998). Ancak, bu n aksine, kollektif kimUkler; epistemik ·, uluslararası organizasyonlar ve kimliğin aylı anlamlannın tems~ ettiği yeni küresel

    !Şme süreçleri ve kimliklerin inşası arasındaki etkileşim, Bokser ve Salas Porras (1999) tarafın· ylı bir şekilde analiz edilmiştir.

    kimliklerle karşılıklı birbirini etkileyen ve bir arada ya da aynı zamanda varlığını sürdüren sosyal hareket-lerin çekirdeğini oluşturan en eski eksenler etrafında örgütlendiler. Küreselleşme süreçleri, aynı zamanda, küçük sosyal gruplan ya da etnik topluluklan, gerek ulus devletler ve gerekse daha geniş küresel alan-larla yan yana ya da karşı karşıya kendi sosyal ve kültürel ağlarını kurma ya da yeniden düzenleme konusunda cesaretlendirmektedir. Aslında, kollektif kimliklerin inşası süreci, bölgesel, toplumsal ya da dini çeşitli kurumsal alanlar ile yerel, bölgesel ve ulusal farklı siyasi-ekolojik çevrelerde karşılıklı olarak birbirlerini etkilediği, birbirleriyle çatıştığı ve parçaların yeniden birleştirildiği bir küresel çevrenin çatısı altında gerçekleşmektedir.

    Farklı kimlik dünyalannın ortaya çıkışı, muhtelif olaylar zincirinden kaynaklanmaktadır:

    Kimlikleri birbirinden ayıran, ancak, belirli coğrafi bölgelerde yeniden ·birleştiren sınırların çözülmesi ve parçalanmasından kaynaklanmaktadır.

    Küresel, bölgesel, ulusal ve yerel alanlar arasındaki yeni etkileşimden kaynaklanmaktadır:

    Devlet, maruz kaldığı dönüşümlerin bir sonucu olarak, pek çok alanda otoritesini kaybetmiştir. Bazıları, devletin siyasi simgelerin yaratılması konusun-daki etkisinin azalmasına ilaveten, merkeziyetçiliğin bunalımı ve devletip bir çok ekonomik, sosyal ve kültürel alandan geri çekilmesi sonucu, diğer kültürel ve sembolik sistemlerin işletilmesine duyulan ihtiya-cın arttığına dikkat çekmektedir.

    Küresel akımların hızı ve yoğunluğunun ortaya çıkardığı belirsizlik ortamı, güvensizlik ve istikrarsızlıkla mücadele etmek için etnik kimliklerin bir moral kaynağa dönüştürülmesine yol açmıştır. Yeni kimlik dünyaları, iletişim kaynaklarını sadece yeni kimlik gruplarının ulaşabileceği bir alana değil, aynı zaman-da, belirli toplurolann küresel alanda farklı olma iddi-alarını ifade edebilecekleri bir alana yerleştirdiler.

    Sonuç olarak, bu diırum, çeşitli boyutlan ve değişen arılamları ile kollektif kimliklerin inşası üzerinde sürekli bir etkiye sahip olan sekülerleşmenin dini alanda ortaya çıkardığı değişimlerle yakın bir ilişki içerisindedir. Aslında, toplum ve aidiyetin yanı sıra, bireysel kesinlikler sunan tecrübelerle birlikte, yeni dini hareketlerin doğuşunda ifadesini bulan genel bir dini canlanma yaşanmaktadır. Sekülerleşme teorisi-ni kendi kendini sınırlandıran bir süreç olarak nite-lendiren Stark ve Bainbridge'in izinden giden Swatos ve Christiano (2000), başlangıçta bu duru-mun çoğulculu~ bir tür "çarpışan epistemoloji-ler"den oluşan dini dünyanın huzursuzluğunu açığa vuran dini haritayı yeniden çizmesini açıklama girişimi olarak değerlendiriyorlardı. Fundamentalist olsun ya da olmasın bu tür bir canlanmanın çok ötesinde

    JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH, VOL: 16, NO :2 2003

    (r ç

    ti o a c k k d e

    g o Ş•

    y o b S•

    ti

    il n k ti iı t;

    ü z

    g i ı e n \i V

    f. d ti s k e lı lı

    V

    li li Q d a

    s t

    1:

  • ırty ve Appleby,ı987), yeni dini hareketlerin bir u küres~l bir karakter le ortaya çıkmıştır.

    Sekülerleşme eğilimlerinin ortasında dfnin git-e artan kamusal işieve ve görünfulüğe sahip ıası oldukça manidardır. Bu durum, "dinin özel un dışına taşması" olarak nitelendirilmektedir. ıl ve kamusal ahlak arasındaki bu tür yeni et-şim talepleri ile sosyal hareketler ve kamu urolannın karşılıklı etkileşiminin bir sonucu olarak . gelenekler, yeni bir kamusal ilişki alanı elde ıiştir (Casanova, ı994).

    Bu yeni eğilimler, sosyal hayattaki bu tür şmelere birkaç itiraz yöneltmektedir. Aynca, ~r. kesinlikle eklektik olarak değil, aksine, küre-aşme süreçlerinin karşıt, çok boyutlu ve çok dü tabiabndan kaynaklanan yorumların meydan ımalarına cevaben geliştirilen çeşitli yaklaşımların özeti olarak değerlendirilmesi gereken yeni teorik tezlerin formüle edilmesine duyulan ihtiyacı git-e artırmaktadır.

    Bu noktada başbca itirazlardan biri, çoğunluklar ~nlıklar arasındaki dini, etnik ve ulusal karşıtaş-ve çatışmalan destekleyen nüfus hareketlerinin üklediği çeşitliliği yeniden ele almayı · gerek-lektedir. Bu konuyla yakından alakah bir ihtiyaç

    sırasıyla ı 970 ve ı 980'1erde sosyal teori ıfından geliştirilen (bireysel) adalet ile (kollektif} lik arasında yeni bir dengenin sağlarımasını unlu kılmaktadır (Kynilicka ve Norman, ı995).

    Konuyla ilgili diğer bir sorular demeti ise, ıümüzde özgürlük alanının genişletilmesine :an veren ve ciddi bir sosyal iyileşmeyi temsil n bir tür çoğulculuğu göz önünde bulundur-mızı gerektirmektedir. Bu iddianın savurıucuları, liam James'in "demokratik karakter" adını diği kavram içerisinde değerlendirilecektir. ıca, çoğulculuk, sosyal teori için olduğu kadar nokrasi ve teoloji için de geniş bir öneme sahip-Bu durum, birbirleriyle ve siyasi hayatın kurum-işiE}yişiyle yakından ilgili bireylerin ve gruplann ıliğiyle bağlantılıdır. Dolayısıyla, kültürde, dinde, isitede ve diğer alanlar arasında farklılığın onay-ması, kollektif kimliklerin toplum içerisindeki var-ınnın korunmasına ve vatandaşlık ile sivilliğin lSına yönelik iddialarını sürdürebilmelerine imkarı ecek özgürlüğü kabul etmeleriyle yakından ilgi-~. Bu düşünceler içerisinde, son zamanlarda sivil-:ı inşa edildiği iddialan, çoğulculuğun beraberinde irdiği potansiyel fırsatçılık ve parçalarımadan ayı, dengeli bir çoğulculuğun merkezinde yer ıaktadır (Mittleman, 2001).

    Aynca, bazılan, tarihi bir fırsat olma özelliğini düren dini çoğulculuğun, sadece küreselleşme lfından mı desteklendiğirli, yoksa eski ve yeni

    a.Mi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CİLT: 16, SAYI: 2, 2003

    KÜRESELLEŞME VE KOLLEKTiF KİMLİKLER

    kimlik alanlan arasındaki karşılıklı etkileşimin bir sonucu olarak yeni bir anlam ve ifade şeklinin doğurduğu bir zorunluluk mu olduğunu sorgulamaktadır. Bu noktada, küreselleşme şemsiyesi altında dini ve etnik kimlikler arasında yeni" bir etkileşimin varlığını

    . vurgulamamız gerekmektedir. Küreselleşmenin çeşitli boyutlan ve karşıt yönelimleri, başlangıçta, çoğu toplumda din ve dirli mitolojiler yoluyla etnik kimliklerin yeniden canlanmasına yardım etmiştir. Etnik geçmişin sahiplenilmesi, Bosna'da seküler Müslümaniann yeniden İslam'a dönmesinde; Hindistan alt kıtasında İslam ve Hinduizm arasındaki etkileşimde; Rusya'da ırkçı Ortodoksiann dine dönüşünde ve Batı İslam toplumlannda ortaya çıkan islami hareketlerde bir tür dini uyanışın gelişimine katkıda bulurırnuştur. Bu olayların hepsi, yabancı bir çevrenin ortasında yaşadığının farkında olan ya da bunu hisseden etnik topluluklar arasındaki mücadelenin şiddetlenmesiyle ilişkilidir (Smith, 1995). Bu etno-dini uyanış, sadece, Bab kökenli küreselleşme akımının yarattığı korkunun etkisindeki Bab dışı çevrelerde değil, ayruf zamanda; Japonya, Polonya, İrlanda, Meksika ve Amerika gibi· batılıtaşmış çevr~lerin yanı sıra, bizzat Batı'da da görülmektedir. Smith'in işaret ettiği gibi, Protestan uyanışı ile Katelik ve Yahudi rönesansı, Islam ve Hinduizm kadar etkili olmamasına rağmen, büyük oranda etnik üstürılükle bağlantılı ciddi sonuçlar doğurmuştur.

    Küreselleşmenin kökenieri ve temel özellikleri konusunda biüm adamlan arasında hiçbir mutabakat olmamasına rağmen, çağdaş dünyanın ekonomik, siyasi, sosyal i:e küresel ilişkiler ağı içerisinde düşünülmesi mümkün olan ve algısal, maddi, coğrafi ve bölgesel bağlantılan ' alt üst eden köklü değişimIerin tanımlarıması konf:ısunda anlaşma sağlarımıştır {Waters, 1995; Robertson, 1992; Scholte, 1998).2 Bütürı bu değişimler birbirleriyle sıkı bir ilişki içerisindedir ve aynı fenomenin yani, sosyal ilişkiler ve kurumların inşa edilmesi sırasında benzer tesiriere sahip olan zaman ve mekanın görünümleri üzerinde

    · durmaktadır. Bu nedenle, ekonomik, sosyal, kültürel ve siyasi düzenlemeler, ı:ıe uzakbğa ve ne de gittikçe daha yaygın, parç.alı ve geçirgen hale gelen sınırlara bağlıdır (Giddens, 1994).

    2 Uzamsal ve maddi ilişkileri hissedilir derecede etkiley.en degişimler arasında şunlar sayılabilir: telekomünikasyon cihazlan, dijital bilgisayarlar, işitsel ve görsel medya ve uydular arasında oluşturulan çeşitli komblnasyonlann bir sonucu olarak, sınır ötesi·baglanblann y~luk ve hızını arttıran haberleşme araçlan; küresel kurumlar, ittifak şebekeleri ve onlann kurdugu birlikler ile gıdadan televiz-yon programlan ve reklamiara kadar öncülük ettikleri ve geliştirdikleri ürünler; tüketim modellerini tekelleştiren küre-sel gazete ve dergiler ve ekonomik, sosyal ve kültürel poli-tikalann kriterlerini belirleyen ve tekeline alan uluslararası aracı kurumlar arasındaki baglanblar.

    283

    ıd ın

    is !S

    w te ıd :ıl ')/ 17 ıd •e

    ~ o

    . .,

    r ':1 ı

    ~ .

    il ü 'T

    l ı r 1

    ? ı

    1

    ~

    i t

  • OKSER-LIWERANT

    ·eselleşme, iletişim yoğunluğunun her geçen tması (öyle ki, herhangi bir co!;1rafyada ortaya ek boyutlu bir olayın diğer co!lrafyalar üzerin-. boyutlu ve derin etkileri görülebilir); gittikçe kurumsal çabukluk (burada iletişiJil hızından ılarak, bir sistemin ve sistemi oluşturan birim-asıl süratle değiştiği, yani, bağlantı hızı kaste-tedir) ve uluslar arası kablımın arbnası {küre-ışumlann çeşitliliği) olarak nitelendirilebilir ıne ve Nye, 2000). Böylece, dünya, benzerlik-farklılıklan bir arada banndıran bir yer haline tir. Çünkü; bir taraftan bölgesel sınırlar önemini en, diğer taraftan, tarihte ilk kez, kimlikler ve ılar, milli duygular ve ulusal sınırlar dikkate ,dan oluşturulmaktadır (Scholte, 1998). Kol-:imlikleri düzenleyen doğal ve ilkel referanslar, ıa da evrensel ile farklı ya da özel olana verilen arasındaki gergin dalgalanmalar içerisinden ıadık bir şekilde güçlenerek çıkmıştır. Küresel ·, kollektif hareketler tarafından genişletiterek daraltılarak kullanılan ya da işgal edilen alan-Aynı zamanda, bu alanlar, uluslar arası hükü-şı organizasyonlar (NGOs) ve epistemik toplu-n yanı sıra, ulusal sınırlarm dışına taşan müte-ler, uluslararası orgarıizasyonlar ve özel acen-~ibi, uluslararası aktörler tarafından kontrol ı tutulmaktadır (Haas, 1992; Giddens, 1994). törlerin varlığı, devleti, devlet güçlerini ve gö-ni esaslı bir biçimde değiştirmiştir. Bir kısım i tahmirılerin çok ötesinde (Ohme, 1990; ama, 1992), devletler hem varlığını sür-~kte ve hem de ulusal ve uluslar arası düzeyde k alandaki egemenliğini devam ettirmektedir. 1la birlikte, çeşitli alanlardaki egeı:nen statüleri ımıştır. Devlet, ekonomik ve ticari hareketler, Jet ve egemenlik hakları, evrensel olarak belir-l irısan haklan ve diğer sınır ötesi ekonomik, . ve kültürel işlerrılerin düzenlenmesi gibi konu-~çsüz duruma düşmüştür. Aynca, uluslar arası net dışı organizasyonlar ile onlann ilişkili J uluslar arası topluluklar ve şahıslar üzerinde-ıtrol.ünü ve yaptınm gücünü kaybeden devletin, ulusal ve küresel bağlanblannı yeniden gözden nesi gerekmektedir.

    jreselleşme, bazı kültürel egemenlik alanlannı · ~niden belirlemektedir. Devletler, hem ulusal :nı içerisirlde ve hem de daha özelde etnik ve majlar ile yerel, ulusal, bölgesel ve küresel 1 talepleriyle kanşan ve çatışan kimlikler 1deki nüfuzlarını gittikçe kaybetrnektedir.3

    letin kimlik oluştunna konusundaki nUfuzunu dramatik ıekilde kaybetmesinin bir ömefİi, c~rafi bölgelerle etnik ıelerin birbirine karışbfİı ve birbiriyle çabşbfİı tanlar'da göıülebUir. Kosova ve Saray Bosna en son ~klerdir. Ayrıca, Afrika ve Latin Amerika'nın bazı böl-:ri benzer tecrübe.lere sahne olmuştur. ·

    Kollektif kimliklerin hayali boyutu üzerine yapılan vurgular, onlann mevcut sosyal ve kültürel yapılan içinde varlığını sürdüren dinamik tabiatiarına yeniden kavuşmalarını sağlamıştır. }5irrılikler bağımlıdırlar ve sosyal ve kültürel süreÇler. tarafından üretilirler. Onlar, geleceğe doğru kendilerii'iHasarla-mak için geçmişi bir belirlilik alanı olarak yeniden inşa etmektedirler. Böylece, hızlı bir değişim süreci geçiren din, bir belirlilik ve kimlik ya da aidiyet ve toplumun bir başvuru ~ynağı olmaktadır.

    Devletler, yönetim görevini, uluslar arası kamu temsilcileri ve hükümet dışı özel ve sivil organizas-yonlarla birlikte paylaşmak zorundadır. Aynı iaman-da, onlar, sınırlan dahilin de, bireysel ve kollektif, sosyal ve siyasi, etnik ve dini, sivil ve sosyal kablım sonucu oluşan yeni sivil toplum kuruluşlarıyla yüzleşmektedir. Devletler, Beiner'in (1995) küre-selleşme ve yerelleşme arasındaki diyalektikler olarak tanırrıladığı olgudan kaynaklanan sıkıntılarla karşı kitrşıyadır.

    Dini ve kültürel çoğulculuk ile çatışma ve çeşitlilikleri destekleyen küreselleşme sayesinde dünyanın değişik bölgeleri arasında karşılıklı etkileşim ve bağımlılığın yollan açılmasına rağmen, ötekinin dışlanması, çoğulcu bir şekilde bir arada yaşamanın sınırlannı daraltan çatışmalan körukle-mektedir. İnsan koşullarının çeşitliliğinin kabul edilmesiyle sonuçlanan bu tür gelişmelere rağmen, uzlaşmazlıklar, bu durumu tersine çevirmiştir. Böylece, sorgulama ve çoğulculuk alanı zayıflamış ve sonuçta, bireysel ve toplumsal özgürlükler daraltılmıştır.

    Bundan dolayı, çeşitlilik, bir mekandan çiiğerine zorunlu olarak değişen kurumsal düzeniemelerin yapılması ve çoğulculuğun güçlenı:nesinde merkezi bir rol oynamaktadır. Kururrılar, önemlidir. Çünkü; onlar, ortak normları oluşturup düzenleyebilirler. Dini ve kültürel çoğulculuğu, kollektif kimliklerin muhtelif kaynaklannı ortaya çıkarmak amacıyla çoğulcu perspektifler açan kurumsal ve siyasi çoğulculukla birlikte ele alabiliriz. Bu bağlamda, sivil toplum ideali açısından bir tehdit oluşturmayan · çoğul kimlikler ve onların ilgilerini meşrulaştırmak içirı kurdukları gönüllü birlikler ve kurumsal düzeyde kazandıklan ortak başanlar ile siyasi yaşamın bir kat-manı olarak bireysel özgürlük ve eşitlik prensibini benimseyen toplumlar ve henüz kurulmayan birlik-leri birbirinden ayırabiliriz (Seligman, 1992). Birinci durumda, gruplarm değerleri arasındaki karşılıklı etkileşim, aracı bir rasyonellik tarafından belirlen-mektedir. Aynca, aniann hiç biri, bir bütün olarak topluma yönelik alternatif bir ahlaki vizyonu temsil etmemektedir. İkinci durumda ise, alternatif fizik ötesi ahlaki alanlar olarak ortaya çıkan özel değerler, kollektif kimlikleri ifade eden çıkar grupları gibi

    JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH, VOL: 16, NO: 2, 2003

    .:, ' . ı ı ) ' ' ~ .

    ' . ' t'. ı; 1 ı .' ( l ·

    ll ı ·

    ı t

  • görüpmemekte, aksine, rakip alanlar olarak ortaya çıkmaktadır.

    Buraya kadar, küreseUeşmenin sosyal ilişkiler ve kururolann oluşturulması sürecinde zamana ve mekana göre çleğişen tesirlerinin olduğunu gördük. Gün geçtikçe artan sınır ötesi etkileşimin bir-sonucu olarak, çeşitli · gruplar ve topluluklar bölgesel baskıların ya da 'milli duyguların ötesinde kimlikler ve bağlılıklar kurmaktadır. Böyle bir durum, seçkinlerin oluşturdugu birlikler, epistemik topluluklar ya da uluslar arası orglınizasyonlann yanı sıra, yeni dini hareketler, azın4klar ve etnik ve dini gruplarla bağlantılıdır. Küresel alanlar, çeşitli bağlamlarda, yerel dokularla ilgili çatışmalann ortaya çıkmasını hızlandıran yakın ve spesifik ile karakteristik ve özel alanlar üzerinde ye.ni bir yoğunlui:ja neden olmak-tadır. Sonuçta, sosyalilişkiler ai:jı genişlerken, yerel özerklik ve bölgesel-kültürel kimlik süreçleri güçleo-mektedir (Giddens, 1994).

    "Öteki" sorunu, kabulü ve reddi arasında iniş çıkışiann yaşandığı bir sorundur. Etnik.ve dini boyut-lanyla karşılaştınldığında, dışlama, marjinalleştirme, reddetme ve aynmcılıi:jın yeni şekillerini bünyesinde barındıran ötekini reddetme, önyargıların tarihi ağırlığı tarafından.desteklenmekte ve etki altında tutul-maktadır (Bokser, 1997b). Bu noktada, geniş ,çaplı etnik, dini ve ulusal çatışmaların bir sonucu olarak, bir tür yeni ırkçılığın ortaya çıktıgını vurgulamamız gerekmektedir. 4

    Appadurai'ye · göre (1992), homojenleşme ve kültürel farklılaşma arasındaki gerilim, küresel et-kileşimlerin başlıca problemidir. Belirsiz ve kontrol dışı değişimierin yaşandığı bir çevrede kimlik arayışı, güven içerisinde yaşamanın moral kaynaklanndan biri olmaktadır. İnsanlar, dini, etnik, bölgesel ya da ulusal kimlikler etrafında yeniden bir araya toplanma ihtiyacı hissetmektedirler. CasteUs'in işaret ettiği gibi (1999), "küresel refah, iktidar ve imaj dalgalannın şekillendirdiği bir dünyada, seçilen ya da inşa edilen bireysel ya da kollektif kimliJ< arayışı, sosi,ıal anlamın

    4 Şayet bir bireyin ya da grubun dogal ya da biyolojik nitelik-leri ile zihinsel ya da ahlaki özellikleri arasında bir ilişki oldugu düşüncesi, tarihsel olarak ırkçılıgı karakterize ediyor-sa, güntimüzde bu konuda d.e~şen tek şey sadece artık söz-de biyolojik aşagılık ve eşitsizlik adına bu durumlDl ötekinin nııtüralize edilmeye çalışılmasıyla Uişkilendirilmemesidir. Aslında, ulusal, ebıik ve dini gruplan ve azınlıklan izole ebneyi, ayrı tutmayı ve topli.ım dışına ibneyi amaçlayan saldınlar ve kültUr aracıhgıyla sadece yönü degişlirilen aynmcı ve çok daha örtülü bir Mtım hala varlıgını sürdürmektedir (Wieviorka 1992; Taguieff 1995). Biyolojik tabiat üzerine kurulu eski ırkçılık ile külıorel bir. bakış açısının kazandıgı geçici başandan kaynaklanan yeni ırkçılık arasındaki fark, gruplar arasındaki mücadeleterin cereyan etligl küresel, bölgesel ve yerel düzenlemeler üzerinde meydana gelen degişirnleri gözler önüne seimektedir.

    IsLAMI ARAŞTIRMALAR DERGISI. CİLT: 16, SAY!: 2, 2003

    KÜRESELLEŞME VE KOLLEKTiF KİMLİKLER

    en önemli kaynağı haline gelmektedir. "Appaduari'nin aksine, akkültürasyonun farklı bir boyutuna dikkat çeken Castells, gelenek ya da yerel tecrübenin içinde yer etmiş kültürel kuraUanyla çağdaş dünyanın bilgisine muhalefet eden kimliklerin direnç boyutunu vurgulamaktadır .S

    Bununla birlikte, dini uyanışın ortaya çıkardığı etnik iddia, sadece küreselleşmenin sözde batılılaştınlmış modelinden kaynaklanan sıkıntılarla mücadele eden bölgelerde bir direniş hareketi olarak gelişmemiştir. Bu' uyanış, Polonya, İrlanda ve Meksika gibi batılı ya da batılılaştınlmış toplumlarda da görülebilir. Dini mitolojiler, haksızlığa uğramış etnik kimlikleri koruyan garantörler ya da etnik değerleri ve yaşam tarzlannı yeniden düzerıleyen kurtancılar olarak değerlendirilmektedir. Aynca, yeniden uyanışa geçen din rniti, seçkin taşıyıcılan sayesinde, modernite ve küreselleşmenin güçlerini kontrol altına alabilir ve marjinalleştirilrniş ya da marjinaUeştirilmeye aday etnik kimliklerin yaranna kuUanılabilir. Bundarl dolayı, Smith'e göre (1995), dinin asli formuna yeniden dönüşü sadece bir korku veya kırgırılık ifadesi ya da geleneksel ı:leğerlerin ve semboUerin ortaya çıkardığı bunalımın bir sonucu olarak kabul etmek bir hatadır. Çoğu dini mitoloji-lerin, sembollerin ve geleneklerin, uzun ömürlü ve geniş çaplı bir toplum oluşturmak istediklerini vurgu-layan Smith, onlann gerek hızlı değiş!min ortaya çıkardığı fırsatlan ve gerekse sıkıntılan anlama konusundaki araçsaUıklanru gözler önüne sermekte-dir. Dineve etnik mitlere dönüş, hem seçkinleriri ve hem de halkın aynı derecede benzer tecrübelerini, mevcut düzenin ötesinde kurtuluş ve sonsuzluk va-deden gelenekler vasıtasıyla göreceli hale getirmek-tedir. Aynı şekilde onlar, bu geleneksel vaadi, tarih ve kaderin benzer özelliklere sahip toplumunun yeni nesli tarafından gerçekleştirilecek dünyevi kurtuluş umuduyla birleştirmektedir (Smith, 1995).

    Başka açılardan etnik kimliğin şekiUenmesinde dinin rolü, Bruce'un modernleşme sürecinde dinin başlıca roUeri olarak tanırrıladıi:jı: kültürel savunma ve kültüre[ · değişme bağlamında ifade edilmiştir (Bruce, 1997). Birincisi, etnik · üstünlüğün bir tür ifade ediliş tarzı olarak dini kimliğin yeniden önem kazanabileceğine dikkat çekerken; ikincisi, bir dünyad~ diğerine geçişte yaşadıklan değişimlerle başa çıkabilmeleri için toplurnlara kılavuzl.uk etme konusunda dinin icra ettiği role atıfta bulunmaktadır. Aslında, her iki boyut da, küreselleşmenin kültürel

    5 Bilgi akışmı saglayan bir toplum agının oluştunılmasmın, büyük oranda zaman ve mekanın ortaya çıkardıgı köklü tahribatlardan dolayı, makbul kimliklerin üretilmesi için yeterli olamayacagı vurgulanmalıdır. CasteUs, yerellik ortak paydası içerisinde geleneksel kimliklerin farklı manbk ve tercihlerinin albnı çizmektedir.

    285

  • T BOKSER-LIWERANT

    mlan, küresel değişimin sonuçları, gittikçe artan :nen akımı ve yerel çabşmalann şiddetlenmesi

    konular tarafından desteklenmektedir. Bu enle, kültür gruplarını- yeni ulusal birimler isinde azınlık durumuna düştiren büyük üşürnler, yerel, etnik, dini ve ulusal hareketlerin ya çıkışını kolaylaştırmıştlr. Benzer bir durum,

    Sovyetler Birliğinin siyasi ve ekonomik 1şünden sonra Orta Avrupa'nın bazı böl-rinde yaşanmıştır. )zel ve· kamusal alanlan11 değişen anlamı, llerleşme sürecini kuşatan ve böylece din ile ıktif kimliklerin çeşitli referanslan arasındaki ılıklı etkileşime tesir eden değişimler üzerinde den düşünmeyi zonınlu kılmaktadır. Bu durum, Uerleşmenin ayrİmlaşma olarak yerleşmesine yol ı ve tek bir sekülerleşme teorisini destekleyen 1i anlamlar arasında bir ayınm yapılmasını .ktin:nektedir. Çünkü; bu yorum, sekülerleşme arnını özelleşme ve dinin düşüşü olarak tanımlatadır {Casanova, 1 994). Dini ve sekiller alan-ı · birbirinden ayrılması tezleri, sekülerleşme isinin savunulabilir özü olarak görülmesine rağı , dinin bütünüyle ortadan kalkacağı ve özel a hapsedileceği varsayımlan yeniden gözden rilmektedir {CasanoVcı, 1994). Böylece, özellikle 1 ve toplum; sivil toplum ve devlet; din ve devlet kıl ve inanç arasındaki sınıriann yeniden belir-1esine yönelik talepler çerçevesinde, dinin usal alana yerleştirilmesi için yapılan farklı mo-ı düzenlernelerin yanı sıra, özel ve kamusal alan ındaki karşılıklı etkileşim ve çanşmalar için yeni lar açılmaktadır. Casanova, özel alan ihlaline :l bulunarak, sekülerleşme teorisi içerisinde ırlendirilen üç teorik konunun birbirinden ayni-ının gerekliliğini vurgularken, diğer yazarlar, ileri emleşmenin ortaya çıkardığı tarihsel, teorik ve ik değişimlere ve bu değişimierin ~ekülerleşme indeki etkilerine dikkat çekmektedir Noye, 0). Bu nedenle, diğer alanlarda, özellikle, siyasi ~a. ortaya çıkan, fakat, bir türlü· çözülemeyen ılemler için gerekli çÖzümler ile dini ve ahlaki alaniann yeniden politize edilı:nesi ve kamusal ın düzenlenmesi gibi çift yönlü süreçler üreten ~tnik ·söylem kaynağı olarak dinin · "ıcra ettiği .vler" açısından yenilenen ve değişen rollere :ı oldu§\! konusunda konsensüs sağlanrnışhr.

    )olayısıyla, Dobbelare'nin {2000) iddia ettiği sekülerleşmenin değerlendirildiği düzlemler

    !I1daki farklılık, -makro, orta ve mikro düzlemler-makro düzeyde, fonksiyonel farklılaşma

    :inin dini alt sistemlerinde görülen bir parçalan-olarak anlamamıza yardım etmektedir. Diğer tan, çoğulculuk, orta düzeyde rekabetçi bir din ;;asının ortaya çıkmasına yol açan din sistem-

    lerinde parçalanmalara neden olmaktadır. Bireysel düzeyde ise, bu durum, bireyselleşme süreçleri ve kilise dindarlığının gerilediğini ima etmektedir. Kol-lektif kimlikleri, modernleşme yolunda zamanla çö-zülecek ya da ortadan kalkacak ilk bileşenler olarak değerlendiren geleneksel yaklaşırnlara ilginin azal-ması, modemleşmeyi, dinin önlenemez düşüşü, zayıflaması ve hatta tamamen ortadan kalkması süreci olarak gören sekülerleşme teorileri için de benzer bir sonuç ortaya çıkarmışbr. Bu tür yaklaşım- · lar, etkileme düzeyi ve dini değişme arasında hiçbir ayının gözetmemektedir. Ayrıca, çok yönlü ve ku-rumsal bir perspektiften bakıldığında sekülerleşme olgusu, nitel bir karaktere sahiptir {Dobbelare, 2000).

    Bu nedenle, küreselleşmenin karşıt .eğiümlerinin ortasında din, umulmadık bir şekilde, yerel, ulusal, bölgesel ve küresel boyutlannın yanında farklı anlamlar ve formlar kaza!I1an ve sosyal ve siyasi alaruarda yeni bir meşruiyet iddiasında bulunan kollektif kimlikleri yeniden şekillendirmektedir.

    Başka bir perspektiften, evrensel insan haklan, yeniden önem kazanmakta ve paradoksal bir şekilde yeni sosyal hareketlerin özel, spesifik ve tarihsel ta-leplerini dile getirmeleri için uygun koşuUar yarat-maktadır. Şüphesiz ki, etnik-ulusal hareketler talep-lerini dile getirmek için insan haklarının yasal çerçevesini kullanmaktadır. Küreselleşme bağlamında anlam elde ettiği imkanlar; sadece buraya kadar anlablan nedenlerle değil, aynı zamanda, küresel alanda ortaya çıkan sosyal hareketler, onların örgütlenme potansiyeli ve bu konudaki ciddi geUşmelerle yakıll1dan ilişkilidir. Bu durum, dini, kültürel ve siyasi çoğulculuğun gelişimi için uygun bir ortan1 ya da birlikte yaşamanın yeni şekilleri açısından asgari bir gereklilik olarak görülen hoşgörü ve saygı ilkeleri çerçevesin~e de değerlendirilebilir. Bu paradoks içerisinde çağdaş tartışmalar kısmen özetlenmiş olmaktadır.

    Küreselleşmenin ve kollektif kimliklerin beraberinde getirdiği köklü değişimler, sosyal teori açısından da önemli sonuçlar ortaya çıkarmışbr. Onlar, 1960'1arda normatıf sosyal teorinin tecrübe ettiği yeniden canlanma olgusu tarafından destekle-nen farklı olma hakkı ve hoşgörürlUn geliştirilmesi ihtiyacı bağlamında yeni bir teorik tarhşmanın gün-deme gelmesine yol açrnışbr. Bu tartışma, kimlik, özerklik, kollektif kimlikler karşısında bireysel özgür-lük; üyelik karşısında adalet; yerellik karşısınd~ evrensellik, çeşitlilik, çoğulculuk, özel ve kamusal alaruarın değişen aniarnı gibi küreselleşmenin ortaya çıkardığı sorunlara yönelik çeşitli itirazlarla bağlanblı olarak birkaç eksen etrafında gelişmiştir.

    Bu tartışmaya kahlan başlıca teorik akımlar arasında toplumcu düşünce ve liberalizm merkezi bir

    JOURNAL Of ISLAMIC RESEARCH, VOL: 16, NO: 2, 2003

  • konuma sahiptir. Aynca, iki homojen ve riıkip teori ,olarak bu konular üzerinde konuşmak bizi, indirge-mecilik ve aşırı basitleştirmeye sevk edebilir. Avrupa'da ise, bu tartışma, iki karakteristik eksen etrafında gelişmiştir: Etik liberalizm karşısında realist liberalizm (Bellamy, 1992) ve sosyaL liberalizm karşısında bireyci liberalizm (Merquior, 1997). Amerika'da bu durum, kısmen daha önceki akımların bir karşılığı ve kısmen de onlardan farklı olarak, liberalizm karşısında toplumculuk olarak bilinir. Bu akımiann her birini oluşturan muhtelif kavramlar,

    . çeşitlendiriterek zenginleştirilmiştir. 6

    Bunlar ve diğer düşünce akımlan arasındaki tartışmalar, argümanları zenginleştirip derin-leştirrnek suretiyle onlan dogmatik anlamlanndan anndırmayı amaçlayan kavramlar ürebniştir (Bokser ve Salas, 1999; Porras, 1999). Aydınlanma geleneği ve eleştirel düşünce tarafından beslenen lsaiah . Berlin'in katkılan (1983, 1991), liberalizmi çoğulculuk ve farklılaşma sorunlanyla yüzleştirmeyi amaçlayan ciddi bir çaba olarak değerlendirilmelidir. Aynca, bu düşünce akımlan ile bu tartışma ve bölge-sel, ulusal ve küresel ölçekte yapılan siyasi mücadele ve tartışmalardan kaynaklanan farklı kurumsal tecrü-belerin ortaya çıkardığı çeşitli oluşumlar arasındaki yoğun etkileşim ve geri bildirim mutlaka vurgulan-malıdır.

    Şimdi de küreselleşmeye yöneltilen çeşitli eleştirilerle bağlantılı bazı eksenler üzerinde duralım. Bu düşünce eksenlerinÖen bazılan, evrensel demokrasi-terin anayasal ilkeleri ve alışılmış yaşam tarzlannın bütünlüğünü korumak isteyen toplumların parçacı iddialannın yanı sıra (Habermas, 1995), etnisite ya da siyasi üyelik ekseni etrafında örgütlenen sivil topluma yönelik eleştiriler arasındaki çatışmalardan kaynaklanmaktadır.

    Normatif teoriyi yeniden canlandıran en önemli şahıs, sivil dayanışma ve toplumsal ilişkileri güçlendiren sosyal ve siyasi adalet sorunlan etrafında kamusal uzlaşmanın sağlandığı iyi organize olmuş çoğulcu bir toplumun varlığına rağmen, ortak adalet duygusunun modem toplumların bütünlük kaynağı olduğunu savunan Rawls'dır (Rawls, 1993). Liberalizmin farklı olma problemiyle yüzleşmesi gerektiğinin altını çizen Rawls, insani komplekslik, 瀺itlilik ve olabiliriiilin benimsenmesi için erdemli

    6 Liberalizmin gerçekçi yorumu, Locke ve Rousseau'mm toplurncu; John Stuart Mill ve Jeremy Bentham'm faydacı; Weber, Pareto ve Nozick'in bireyci ve Von Mises ve Hayek'in tarafsız görüşlerinden hareketle geliştirilmiştir. Diger taraftan etik . yorum (toplurncul~) için, Adam Ferguson ve Emile Ourkheim gibi toplurncu {rölativist ve -rasyonalist); Michael Walzer (rqlativist toplurncu) ve Joseph Raz (rasyonalist toplurncu) ve hatta Bobbio gibi sosyalist dOşünürlerin çeşitli sosyal .görüşle.ri gözden geçirilmiştir.

    isı..AMi ARAŞTIRMALAR I?ERGİSİ, CİLT: 16, SAYI: 2, 2003

    KÜRESELLEŞME VE KOLLEıcriF KİMLİKLER

    bir kamusal hayatın gerekliliği üzerinde durmaktadır. O, cehalet perdesinin arkasında ortak bir zemin arayan tekdüze ve soyut bireyler kavramından uzak-laşılarak (Rawls, 1971), büyük oranda birbiriyle bağdaşmayan farklı görüş ve kimliklerin bir araya geti-rildi~i ve "çatışan konsensüsler" üzerine kurulu bir kamu siyasi hayatını mümkün kılacak ortak kurallar bütünü olarak adalet kavramına ulaşılmasını arzula-maktadır (Rawls,1989).

    Adam Michnik, liberalizm ve çoğulculuğun mat-laştırılma imkanlan üzerine tartışırken, "ortak bir kamusal çerçevede farklılıkların karşılıklı olarak bir arada yaşayabileceği bir yaklaşım" üzerinde duran Katznelsen (1996), bu tartışmanın başlıca problemi-ni yansıtan birkaç soruyu şu şekilde ifade ebnektedir:

    Şayet, farklı görüşlerin bir arada varlığını sürdürdüğü bir kamusal alanı etik görüşlerin çokluğu belirleyecekse, 9 halde hangi görüşler kabul edilecek ve dolayısıyla evrensel kurallar nasıl belirlenecektir? İnsanlar, _g_önülden bpğlı olduklan kimliklerinden ve ayırt edici niteliklerinden vazgeçmek zorunda mıdırlar? Şu anda bile oldukça tartışmalı özel alanda makul karşılanabilen bir takım görüşler, kamusal alana taşındığında acaba kabul görebilecek midir? (Katznelsen, 1996: 152)7

    Bu sorular, birbirleriyle karşılıklı etkileşim ve ılımlı bir mücadele içerisinde gibi görünen çeşitli sosyal oluşurnların yanı sıra, farklı sosyal gruplardan oluşan bir sivil toplumun Rawls tarafından yapılan tanımında çok daha belirgin hale gelmektedir. Rawls'ın bireyleri, ahlak ve grup mücadeleTerini kamusal alanın ch.~ında sürdürmeye ve onu sadece çatışan konsensüslere katkıda bulunduğu sürece kabul et-meye çalıştıkl~nndan dolayı rasyonalist karakterleri-ni korumaktadır!ar.

    Toplumcu görüşe göre, bu meydan okuma "hakikat" ölçüsUnün tanımı ve ' kollektif anlamından kaynaklanmaktadır. Bu görüş . sahipleri, münzevi koşullarda yaşamayı tercih edebilecek bireylere yönelttikleri eleştirinin yanı sıra, medeniyetin henüz ulaşamadığı evrensel bir ahlak ölçüsüne dayandıklannı iddia ebnektedirler. Her toplum, kültür ya da din, kendi ortak anlamlarına uygun belirli adalet ilkeleri tespit eder. Bu nedenle, Walzer'e göre, siyasi toplum, doğru ve iyi olanın ahlaki içeriğini belirleyen "bir ortak anlamlar dünyası"dır. Bir toplumun ahlakı, üyelerinin zihninde ve karşılıklı ilişkilerinde var olan sosyal anlamlarm tanımlanmasıyla oluşturulur. Şu halde, farklı toplumlar, ahlaki ya da yasal

    7 Katznelson'in argümanlan, Locke'un degerler, fikirler, kim-likler ve olasılıklar arasmda bocalayan çeşitli bireyseiUkler olarak tanımlad@ sivil toplum kavrarnma abfta bulunmak-taclır.

    287

  • JDIT BOKSER-LIWERANT

    keterine göre değerlendirilemez ya da karşılaşbnla-1azlar (Walzer, 1983; Brena, 1995).

    Böylece, grup haklan karşısında bireysel haklar ::.ırunu çerçevesinde yapılan bu tarhşmanın boyut-ın daha belirgin hale gelmektedir.:· Öncelikle, özel ireysel vizyonu ve iyi üzerindeki üstünlük iddiasının ir sonucu olarak toplumculuk, liberalizmin bir tür vii erdem duygusunu somutlaşbrma konusundaki :>zde yetersizliğine eleştiriler yöneltmektedir. Bu urum, bireylerin sadece özel ihtiyaçlarını karşılama ~ güvence albna almanın bir yolu olarak tasarlanan )plumsal hedeflerin, çoğunlukla araçsalcı (inshu-ıentalist) olduğu gerekçesiyle eleştirilmesine neden lmuştur (Paul ve ' diğerleri, 1996). Böylece, neğin, Sandel (1982) açısından "ortak iyinin poli-

  • kavram, özgür ve eşit bireyler arasındaki karşı/ık/ı çıkariara dayanan adil bir işbirliği sistemi olarak ele aiinmalıdır (Rawls, 1989: 241) .

    şeklindeki görüşü, bu açıdan değerlendirilmelidir.

    Liberalizmin argümanlan, bireyin gruba bağlılığı ve bireysel özgürlüğün ortadan kalkmasının doğuracağı riskiere dikkat çekrnektedir. Liberalizm, kollek-tif kültürel kimlikler ile bireysel çeşitliliğin grup bağlılığının otoriter potansiyeli sayesinde bir araya getirilebilme inikanlannı araştırmaktadır. O, kültürel çoğulculuk karşısında birlikte yaşamanın bir kaynağı olarak ortak noktaların altını çizen bir alt toplumsal zernin olarak evrensel düşüncelere vurgu yapmak-tadır. Yine benzer bir şekilde liberalizm, klasik felse-fi kabullerin henüz gelişınediği kültürel çevrelerde, insan haklarının sağlam bir zeinin oluşturabilme imkanlannı sorgula maktadır. Liberalizmintemel iti-razını günümüzde çöğulculuk ve çeşitliliğin işlenmesi ihtiyacı olarak gören lsaiah Berlin'in şüpheci libera-lizmi, sağduYtı adına kültürel çoğulculuğun ortadan kaldınlmasını amaçlayan akımlarla mücadele etmek-te ve böylece tek tip düşünce ve yaşam tarzına hayat hakkı tanıyan biricik hakikat idealinin yerleştirilmesine karşı çıkmaktadır. Berlin, "birçok nesnel amaç, üst değer ve öteki ile kısmi rekabetin oluş~rduğu, farklı zamanlarda farklı toplumlar, aynı toplurnda yaşayan farklı gruplar ya da tüm sınıflar, kiliseler veya ırklar ya da bireyler tarafından yürütülecek geniş çaplı bir çoğulculuğu savunmaktadır" (Berlin, 1991: 85). Aynı zamanda o, pireyleri, düşünme, değerlendirme ve yargılama yeteneğinden yoksun tarihin esiri haline getiren bir rölativizmi de reddet-mektedir. Bu bağlarnda o, kültürlerin anlamı üzerine şunlan söylemektedir:

    ... Kültür asla biricik, b ölünmez ve organik değildir. Aksine o •. daima farklı fikirler, temeller, modeller ve davranışlar üzerine kurulur .... Dolayısıyla ·bu durum, belirli bir kültürün sınırlan içerisine hapsedilmiş bireylerin evrensel olana ulaşmasına imkan sağlar ve sadece evrensel sta,ndartlar bireylerin kendi özel ç~vrelerinin dışından kültür-lerinin spesifik yönlerini _ değerlendirmelerini mümkün kılar (Berlin, 1991: 85).

    Çoğulculuk ve rölativizm arasındaki fark, liberal geleneğin çeşitlilik sorunuyla yüzleştirilmesinde çok önemli bir işieve sahiptir. Çoğulculuk, "tek ve biricik gerçek ahlak, estetik ve teoloji fikrini reddederek, aynı derecede tarafsız alternatif değerler ya da değerler sistemini" kabul. ederken, rölativizm, "bir grubu ya da bireyi, duygusal hıtum ya da dünya görüşünün bir tür ifade ediliş tarzı olarak doğruluğu ya da yanlışlığına bakmaksızın sadece var olduğu şekliyle değerlendiren· bir doktrindir." (Berlin, 1991: 87, 80)

    İSLAMi ARAŞTIRMALAR DERGiSi, CİLT: 16, SAYI: 2, 2003

    KÜRESELLEŞME VE KOLLEKTİF KİMLİKLER

    Uberalizmin evrensekilik ve bireyciliği, insan-Iann kendi anlamlan ve ahlaki yargılan ile karşılaştıklannda fark ettikleri liberal ilkeleri ve John Sruart Mill ve Locke'un alternatif teorik temelleriyle destek-lenen çağdaş tartışmalan göz ardı etmelerini oldukça zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, halklar ve kültürler ile göçmen gruplar ve azınlıklar ariısındaki çatışmaların yoğunluğu bağlamında küreselleşme, birbirleriyle hemen hemen aynı özelliklere sahip toplumlardan oluşan bir yapını,n inşa ettiği bağımlı ve açık bir dünyarım meydan · okurnalanyla karşı karşıyadır (Portinaro, 2000). Bu durum, anayasal demokrasi-lerin evrenselci ilkeleri ile alışılmış yaşam tarzlarının bütünlüğünü korumaya çalışan toplumların özel ta-lepleri arasındaki mücadeleyi açıkça gözler önüne sermektedir (Habermas, 1995).

    Küreselleşmenin çizdiği yeni senaryolar içerisinde liberaliim, bir meta-ideoloji haline gelmiştir. Aynca, bu durum, çoğul bir liberalizm karşısında ciddi bir meydan okumadır. ·

    ... Gerçek ve Kantçl anlamı içerisinde akılcılık ve haklar ideali arasındaki dengeli ilişki, coğrafi ve kültürel farklılığı dikkate almaksızın evrensel olanı uygulamayı ve aidiyet, kendini tanJma ve kendi kaderini belirleme konusunda insanın başlıca itici güçleri olan toplumsal, dini, etriik ve ulusal bağlan istemeyerek de olsa tanımayı gerektirir (Katznelson, 1996; 167).

    Aynca, küreselleşme süreçlerinin ortaya çıkardığı değişirrılerden dolayı bu sorurılar yeni bakış açılanyla ele alınmalıdır. Aslında, ulus devletin kendi gele-ceğini Belirleme hakkı olarak yorumlanan egemenlik hakkı, artık, devredilemez ve genel bir klasik argü-man olmaktan Çıkmıştır. Günümüzde, bir takım ulus-

    . lar arası ya da bölgesel anlaşmaların ya da ötekinin bir parçası oıffiayan ve sınırlan dahilinde çeşitli evrensel normlan uygulamakla yükümlü bulun-mayan hiçbir devlet yoktur. Örneğin, bu normlar arasında yer a1an insan haklan, ortak bir ilgi ve önceliğe sahiptir. Bu nedenle, yerel, ulusal, bölgesel ve küresel alanlar arasındaki çeşitli münasebetler, insan haklan ve.çoğulculuğu siyasi yaşamın oluşumu açısından zorunlu parametreler olarak kabul eden kültürel ve siyasi yaklaşırrılar arasında aracı yeni yol-. lar açmaktadır. Bu düşünceler içerisinde vatandaşlık kavramı, çeşitli toplurnlar arasında bir iletişim kanalı · ·olarak tasarianarak oluşhırulmaktadır.

    Çoğulculuğun dini ve sosyal boyutlan bir araya getirildiğinde, vatandaşlığın inşası için yeni kanal-lann açılması gerekmektedir. Vatandaşlık kavramı, vatandaşlık-kültürel çeşitlilik ve azınlıklar ilişkisi vasıtasıyla bu tür kanalların araştınlması, günümüzde özgürlük ve eşitlik; adalet ve dayanışma; birey ve toplum arasındaki karşılıklı etkileşimin ortaya çıkardığı seçkin bir görüş . olarak yeni bir

    289

  • JUDIT BOKsER-LIWERANT

    merkeziyetçillk kazanan devlet-sivil toplum ikilisi tarafından kavramlaşbnlmaktadır. Sivil toplum düşüncesi tarihsel olarak çeşitli şekillerde ifade edilmiştir: İlk ifade edildiği şekliyle etik bir sosyal düzen gö~şü, devletin otoryter eğilimleri ile mücadele kaynağı, farklılıkları ele almayı öğrenme ile siyasi katılım ve vatandaşlığı güvence altına alma arzusunu içine alan bir alan v.s. Bu nedenle, örne-ğin, Walzer'e göre (1995), "demokrasi politikalarını mümkün kılan sivilUk sadece kununsal ilişkiler ağı içerisinde öğrenilebilir" ve bu sayede kunun üyeleri arasında geliştirilen sınır öteSi etkileşimierin bir sonucu olarak küresel bir anlayışa ulaşılabilir. · Kapsamlı yaklaşımlar, yeni sosyal hareketlere ·

    birbirleriyle karşılıklı etkileşim içerisinde olabilecek-leri bir demokratik eylem alanı sağlamaktadır. Çoğul bir sosyal yapıdan oluşan bu gruplarm karşılıklı et-kileşimi, toplumun etik anlamında benzer alanlan ortaya çıkarabilir. Dolayısıyla Cohen'e göre (1985), sivil toplumun kamusal alanındaki yapıların çokluğu, bu alanı yenileyip canlandırabilecek halkın katılımına dayalı bir sosyal hayatın tanımlanmasını mümkün kılmaktadır. Ancak, zorunlu bir uzlaşma ile sonuçlanacak bu geçiş, homojen ·hale getirilmiş bir s.ivil toplumla bağlantılı riskiere sahiptir (Cohen, 1985). Bu nedenle, sivil toplumun, farklılıkları ve çatışmaları kontrol altına alarak ifıtiİafları azaltmaya çalışan bir mekanizma olarak çoğulcu bir perspek-tiften ele alınması gerekmektedir.

    Çoğulculuk, özel ve kamusal ile ilkel ve medeninin bir tür birlikteliği olarak kendi içinde önem arz etmektedir. Çünkü o, sivilUk erdeminin işlevselleştirildiği bir sivil toplum kavramına dayan-maktadır. Dolayısıyla, sivilliğin yeniden inşası, çoğulculuk ve çoğulculuğun parçalanma ihtimaline karşı bir denge unsuru olarak anlaşılmaktadır. Karşılıklı bağımlılık, ortaklık, karşılıklı katılım. ve ortak amaca dayalı dini kimliğin merkezi bir işieve sahip olduğu bir toplumun ortasında . kollektif kimliklerin elde ettiği tecrübeler, ortak paylaşırna dayalı barışçıl bir yaşamın temellerini oluşturabilir. Aynca, bu tecrü-beler, büyük dirılerio ortak gelenekleri arasındaki ortak paydaların güçlenmesine de katkıda· bulun-maktadır (Mittleman, 2001; Elazar, 1999).

    Bütün bunlarla bağlantılı olarak, küreselleşme süreçlerinin ortaya çıkardığı değişimler, yeni teorik senteziere ulaşmamız Ronusund.a hareket noktaları oluşturabilir. Sırurların geçirgenliği ve yeni görün-rusünün yanı sıra, her geçen gün artan iletişim hızı, çok boyutlu karşılıklı bağımlılık ve nüfus hareketleri kollektif kimliklerin boyutlalJillil ve karşıt "aidiyet-leri" etkileme ve bir araya getirme potansiyellerinin daha iyi aniaşılmasını sağlamaktadır. Kollektif kim-likler aynı . ahlaki ilkeyi paylaşmayan kültürel grupların üyeleri üzerinde derin tesiriere sahip

    290

    olduğu halde, aynı ahlaki ilkeler, farklı etrıik kö-kenden insanları bir araya toplayabilmekteclir. Ay-nca, dünya kimUklerinin sınır ötesi etkileşimi, nite-likli bir değişim için uygun koşulları yaratmaktadır.

    Sivil toplum, çıkar grupları ve kültürel çoğulculuk, çeşitli kollektiviteleri bir araya getirmektedir. Kültürel, kurumsal ve siyasi çoğulculuk arasındaki karşılıklı etkileşime dikkat çeken Katınetson şurüarı söylemektedir:

    Bu üç çoğulculuk bir arada düşünüldüğünde, Locke'un kununsal araçlarla donatılmak suretiyle gönüllü çıkar grupları olarak kamusal alana dahil edilen grupların kamusal mahrerniyeti olarak tanımladığı bir alaria katkıda bulurırnaktadır. Böylece, gruplar, birbirleriyle çatışan kültürel ya da etrıik ayn-calıklanru baskı altında tutma ya da onlan bütünüyle kamusal alana dahil etme arZtısunda olmayan siyasi komşuJar·haJine gelebilirler. Çıkar grubu formu içeri-sine yerleştirilen vatandaşlık, din ve etnisite, hiçbir sürekli ve nihai .kazananın olmadığı liberal de-mokrasi için zorunlu olan kültürel yoğunluğun azal-masına neden olmaktadır (Katznelson, 1996; 176).

    Başka bir perspektiften Benhabib'in ifade ettiği gibi (1996), liberal demokrasinin kununları, kollektif geleneklerin ortak malı haline gelen bir tür pratik akiıİ1 içeriğini tarihte anlaşıldığı şekliyle yeniden inşa etmektedir. Bu bağlamda, çeşitli sınır türleri (ulusal egemenlik de . dahil), rölatif argüman tarafından zayıflatılmaktadır. Çünkü; küresell~me, normlara, kurallara ve uygulamalara "somut, geniş ve anonim" bir niteliğe kavuşmaları ve bu yolla farklı kollek-tiviteler arasında iletişim köprüsünü kurmaları için gereken imkarıları surırnaktadır. Aynca, küresel iletişim sayesinde her zamankinden daha fazla insan topluma ve · bir çok aktör tarafından desteklenen akımlara katılmaktadır.

    Gördüğümüz gibi küreselleşme, teorik tartışmalara yeni bir ivme kazandırmıştır. Onun çok boyutlu, çok yönlü ve çelişik karakteri, küresel kirn-liklerde olduğu gibi, çeşitli düzeylerde yeni kirnllk-lerin ortaya çıkmasına ve kurumsal ve bölgesel alan-ların şekillenclirilip yeniden düzenlenmesinde eski kimliklerin desteklenmesine yol açmaktadır. Bu değişimler ve onların bir topluluğa tam üyellk duy-gusu ile kültürel çeşitlilikten kaynaklanan birey-selleşme ve farklılaşma süreçleri üzerindeki etkileri, yeni teorik senteziere duyulan ihtiyacı açıkça gözler önüne sermektedir.

    BİBLİYOGRAfY A

    Appadurai, Aıjun (1992) "Disjuncture and Difference in the Global Cu! tura! Economy", Mike Featherstone (erutör) Global Culture içinde. London: Sage.

    Beiner, Ronald (editör) (1995) 77ıeorizing Citizenship. New York: Suny Press.

    JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH, VOL: 16, NO: 2, 2003

    1

    ·1 ı

    1

    1 ı

  • BeUamy, Richard (1992) liberalism and Modem Sodety. Cambridge: Polity Press.

    Benhabib, Seyla (1996) "Toward a Deliberative Model of Democratic Legitimacyn, Demoaacy and DiHerence içinde. Princeton, Nj: Princeton University PreSs.

    Berlin, lsaiah (1983) Contra la CoJTiente.Mexlco: Fondo de Cultura Economica.

    Berlin, lsaiah (1991) "AIIeged Relativism in Eghteenth· CenturyEurope.an Thought", The Crooked lımber of Humanityiçinde. New York: Alfred A. Knopf.

    Beyer, Peter (19_94) "Giobalizing Systems, Global Cultural Models and Religions", lntemational Sadology 13(1): 79-94 . .

    Beyer, Peter (2000) "Seculaıization from the Perspective of Globalization", William H. Swatos, Jr. ve Daniel V.A. O Isan (editörler) 17ıe Secularization Debate içinde. Nev-ı York: Rowman&Littlefield.

    Bibby, R. W. (1987) Fragmented Gods. Toronto: lrwin. Bokser, Judit (1995) "Etica y diversidad: el desafla de la

    sociedad civil", Estudios 42, ss. 31-48. Mexico: ITAM. Bokser, Judit (1997a) Estııdo actual deladenda poUtica.

    .Mexico: CNCP, UAM. Bokser, Judit (1997b) "El racismo hoy", in La

    problıamatica del racismo en el siglo XXI. VI Jomadas Lascasianas. Mexico: UNAM.

    Bokser, Judit ve Salas Porras, Alejandra (1999) "Globalizacion, · indentidades colectivas y ciudadania", Politica yCultura 12. Mexico: UAM Xochimilco.

    Brena, Roberto (1995) "El debate entre elliberalismo y el comunitarismo", Politica y Gobiemo U (2 ). Mexico: CIDE.

    Bruce, Steve (1997) ReUgion in the Modem World Oxford: Oxford University Press.

    Casanova, Jose (1994) PubUc ReUgions in the Modem World Chicago ve London: The University of Chicago Press.

    · Castells, Manuel (1999) La era de la inlormadon, Vol.1: La sociedad de red; Vol. 2: El poder de la identidad; Vol. 3: Fın de Milenio. Mexico: Siglo XXI.

    Cohen, Jean (1985) "Strategy or ldentity: New Theoretical Paradigms and Contemporary · Social Movements". Soda/Research 52 (4): 663-716.

    Dobbelaere, Kare! (2000) "Toward an lntegrated Perspective of the Proceses Related to the Descriptive Concept of Secularization Debate." New York: Rowman&Littlefleld. ..

    Esenstadt, S. N. (1995) "The Constitution of Collective ldentity. Some Comparative and Analytical Indications", Research Programme, The Hebrew University of Jerusalem.

    Esenstadt, S. N: (1998) "The Construction of Collective Identities in Latin America: Beyand the European Nation State Model", Luis Roniger ·ve Mario Sznajder (editörler) Constnıcting CoUective ldentities aiıd Shaping PubUc Spheres içinde. Latin American Path. Brighton: Sussex Press.

    Elazar, Daniel J. (1999) "Reexamining the' Issue of Religion in the Public Sphere". Jewish PoUtica/ Studies Review 11(1-2): 1-21.

    Fukuyama, Francis (1992) 17ıe End ol History and the Last Man. London: Hamish Hamilton.

    Giddens, Anthony (1994) The Consequences ol Modemity. Cambridge: Polity Press.

    Haas, Peter M. (1~92) "Epistemic Comn:ıunities and International Policy Coordination", Knowledge, Power and /ntemational Policy Coardination. lntemational Organization 46(1): 1-35.

    Haberrnas, Jürgen (1981) Teoriade la acdon comıuıicativa, vols I ve Il. Madrid: Taurus.

    Harberrnas, Jürgen (1995) "Citizenship and National

    isLAMi ARAŞTIRMALAR DERGISI, CİLT: 16, SAY!: 2, 2003

    KüRESELLEŞME VE KOLLEKTiF ~MLİKLER

    ldentity: Some Reflections on the Future of Europe", Ronald Beiner (editör) 17ıeorizing Citizenship içinde. New York: Suny ~- .

    Held, David (1995) Demoaacy and the Global Order. From Modem System to Cosmopolitıın Govemance. Cambridge: Politi Press.

    Hontington, Samuel (1997) 77ıe Clash ol Qvilization and the Hemarking ol World Order. New York: Touchstone.

    lanni, OctaVia (1997) 17ıeorias de la globalizadon. Mexico: Siglo XXI-UNAM.

    lgnatieff, M. (1995) "On Civil Society", Foreign Allairs (March-April).

    Katznelson, Ira (1996) Liberalisrri's Crooked Circle. Priton, NJ: Priton Uviversity Press.

    Kelly, George Arrnstrong (1995) "Who Needs a Theory of Citizenship?", Roland Beiner (editör) 17ıeorizing Citizenship içinde. New York: Suny Press.

    Keohane, Robert O. ve Nye, Joseph., Jr. (2000) "Giobalizations: What's New? What's Not? (And So What?)",

    · Forein Policy 118(Spring). Kymlicka, W. (1998) Ciudadania multicultural. Barcelona:

    Paidos. Kymlicka, W. ve Norman, W. (1995) "Return of the

    Citizen: A Survey of Recent Work on Citizenship Theory" Roland Beiner (editör) 77ıJorizing Otizenship içinde. New York: Suny Press.

    Luckmann, Thomas (1967) 17ıe lnvisible ReUgion. New York: Macmillan.

    Luhmann, N. (1990) Essays on Self.reference. New York: Colombia University Press.

    Marty, Martin ve Appleby, Scott, R. (editörler) (1987) Fıuıdamentalism Observed Chicago. University of Cihicago Press

    Merquior, Jose G. (1997) UberaUsimo viejo y nuevo. Mexico: Fondo de Cultura Economica.

    Messner, Dirk (1997) La g/obalizadon yel luturo de la po/itica. Observadoner desde ıuıa perspectiva europea. Mexico: Friedrich Ebert-centro de Estudios de ]a Refonna de Estııdo.

    Mittleman, f\lan (2001) "Pluralism: Identity, CivilitY and the Comman Good ~ Modem Judaism 21(2): 125-145.

    Offe, Clauss ve Preuss, Ulrich (1991) ~Democratic lnstitution and Moral Resources" David Held (editör) PoUtica/ 17ıeory Today içinde. Stanford, CA: Stanford University Press. .

    Ohmae, Kenichi (1990) 11ıe Borderless World: Power and Strategy in the lnterlinked Economy 47. London: Fontana.

    Paul, Ellen F., Miller, Fred D. ve Paul, Jeffrey (1996) 11ıe Communitarian· Challenge to libera/ism. Cambridge: Cambridge University Press.

    Portinaro, Pier Paolo (2000) "Multiculturalismo e· global-izzazione. Oltre lo Stato postnazionale?" (Working Paper). Mexico: UNAM-FLACSO.

    Rawls, John (1971) A 17ıeory of Justice. Cambridge, MA: Harvard University Press.

    Rawls, John (1993) PoUtica/ liberaUsm. New York: . Columbia University Press.

    Robertson, Roland (1992) Globalization: Social 17ıeory and Global Culture. London: Sage.

    Roniger, Luis ve Sznajder, Maric (editörler) (1998) Constnıcting CoUective ldetities and Shaping Public Spheres içinde. Latin Arnercan Path. Barindton: Sussex Press.

    Salas-Porras, Alejandra (1999) "La dimension interna-tional de la ciencia politica", Judit Bakser (editör) Agendas de lnvertigadon en la Cienda PoUtica içinde. Mexico: CNCP,

    291

  • ~R-LIWERANT

    .-lichael (1992) Liberalisation and the Umils of Jıidge: Cambridge University Press. Jan Aart (1996) "Beyond the Buzzword: Toward ıeory of Globalization" Elebnore Kofr(ıan ve ıs (editörler) Globalization: 71ıeory and Practice •n: Pinter. Jan Aart (1998) "The Globalization of World hn Baylis ve Steve Smith (editörler) 71ıe • of World Politics. An Introduction to Re/ations Içinde. Oxford: Oxford University

    Adam (1992) 71ıe Idea of Civil Society. Free Press. 1thony D. (1995) Nation and Nationalism ina ambıidge: Polity Press. Villiam H., Jr. ve Christiano, Kevin J. (2000) :ıTheory: The Course of a Concept", William :. ve Daniel V. A. Olson (editörler) 71ıe · Debate içinde. New York: Rowrnan and

    Utılefield. Taguieff, Pierre Andre (1995) "Racisme·racismes:ele-

    ments d'une · problematisation", Magazine Litteraire No. 334

    Tam, Henry (1998) Communitarianism: A New Agenda for Politics and Citizenship. London: Macmillan.

    Voye, Uliane (2000) "Secularization in a Contex of Advenced Modernity", William H. Swatos, Jr. ve Daniel V. A Olson (editörler) 71ıe Secu/arization Debate içinde. New York: Rowman and Uttlefield.

    Walzer, Michel (1983) Sphere ol Justice. New York and London: Basic Books and Harper Collins Publishing.

    Walzer, Michel (1995) "The Communitarian Cıitique of Uberalism", Amitai Etzioni (editör) New Communitarian Thinking içinde. Charlottesvilje and London: University Press of V'ırginia.

    Waters, Malcom (1995) Globa/ization. London: Routledge.

    Wieviorka, Michel (1992) El espacio del racismo. Barcelona, Buenos Aires and Mexico: Ediciones Paidos.

    JOURNAL OF ISLAMIC RESEARCH, VOL: 16, NO: 2, 2003

    : .. .ı . .

    ı 1

    J . ' i i -~ 1 f

    .. ;

    ' . ·, ·ı J

    ~ ,, ·ı

    ı

    i ı ' .. ~ (

    j ] ;'

    t i

    (

    l f

    1.

    . t t· ı

    1

    r l

    t 1· L

    ! ~

    Button55: Button54: Button53: Button52: Button51: Button50: Button49: Button48: