15
TAHA ABDURRAHMAN İLE MÜLÂKÂT ÖZET Ömer Faruk Tokat hocanın Taha Abdurrahman ile gerçekleştirdiği “Taha Abdurrahman ile Mülâkât” başlıklı mülâkâttır. Sahn-ı Semân Medya;Ömer Faruk Tokat Aralık - 2014

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

TAHA

ABDURRAHMAN

İLE MÜLÂKÂT

ÖZET Ömer Faruk Tokat hocanın Taha Abdurrahman

ile gerçekleştirdiği “Taha Abdurrahman ile

Mülâkât” başlıklı mülâkâttır.

Sahn-ı Semân Medya;Ömer Faruk Tokat Aralık - 2014

Page 2: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

1

Şerî hüküm, insan aklı, kemâl noktasına ulaştığında ancak kavrayabileceği bir

hükümdür. Beşerî hüküm ise gelişimin tamamlamamış insan aklıyla ulaşılan eksik bir

hükümdür. Akıl gelişimini tamamlamadığı için beşerî hükümler şerî hükümlere

mutâbık değildir. Dışardan gelen kavram bizden ayrı bir dünyada üretilmiş olup bize ithal

edilmiştir. Diğer taraftan kendi medeniyetimizin bir kavramı bizim kendi şartlarımızda,

vakıamıza uygun olarak ortaya çıkmış ve şekillenmiş olduğu için onu canlandırırız. Dolayısıyla

bize ait bir kavramın bu güne elverişli olmadığı tespit edilmedikçe biz onu kullanırız.

Elverişliliği sabit olmazsa onu bırakır yerine yeni bir kavram inşa ederiz. Dışardan ithal edilen

kavramları ise her zaman bir kritiğe ve tahlile tabi tutmalıyız.

Anahtar Kelimeler: Rûhu´l-Hadâse, Modernitenin Ruhu, Modernist, Modernizm, el-

erhane, el-aklâne, el-ensene, İslâmi İlimler, Fazlurrahman, Hasan Hanefî, Muhammed

Arkoun, Muhammed Âbid el-Câbirî, Hasan Şâfiî, Câbirî, Tâhâ Abdurrahmân, Kur'an

Nassı, Nass, Hristiyanların, Laikler, Oryantalist, Tevrat, İncil, Kur'an, Sünnet, Ta´lil,

Lafzî mebhaslere, Ulûmü´l-Hadîs, usulüyle-füruuyla, Fıkhü´l-Felsefe, Tarihsel,

Sorbonne, el-Cedîde, Hermenotik, Semantik, Mantık, Cehd, Cihad, İntifâ, Seküler,

Münteda´l-Hikmeti li´l-Mufekkirîn ve´l-Bâhisîn, Seyyid Muhammed Nakîb el-Attâs,

Ömer Faruk Tokat

Page 3: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

2

Taha Abdurrahman, Arapların “Fakîhü´l-Felsefe (Felsefe Fakihi)”, “Mağrib Filozofu”,

“Faslı Düşünür” gibi vasıflarla andığı bir ilim ve düşünce adamı.Fikhü´l-Felsefe,

Tecdîdü´l-Menheci fî Takvîmi´t-Türâs, Fî Usûli´l-Hivâr ve Tecdîdü İlmî´l-Kelâm, el-

Amelü´d-Dînî ve Tecdîdü´l-Akl, el-Lisân ve´l-Mîzân, Sü᾿âlü´l-Ahlâk Taha

Abdurrahman´ın kitaplarından bazıları. Sorbonne Üniversitesinde Dil felsefesi ve

Mantık Felsefesi üzerine iki ayrı doktora çalışması yaptı. Şimdi Fas´ta Üniversite

hocalığı yapmakta.

Page 4: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

3

Şekil 1-Modernistlerin İzlediği Üç Yöntem. [Editör]

Ömer Faruk Tokat: Türkiye´deki İslâmi ilimler araştırmalarının

akademik tarafı üzerinde modernist yöntemin daha etkin olduğundan

söz etmek mümkün. Bu ise bir anlamda bir tür teksesliliğe sebep

olmakta. Adeta Fazlurrahman, Hasan Hanefî, Muhammed Arkoun,

Muhammed Âbid el-Câbirî ve aynı tandanstaki diğer isimlerin dışında

üretken kimseler yokmuş gibi bir hava oluşturulmaktadır. Sözgelimi

Hasan Hanefî âdeta yüceltilirken Hasan Şâfiî´yi kimse tanımamakta,

Câbirî gibi isimlerin kitaplarında Modernistlerin izlediği üç yöntem

vardır: el-erhane, yani nassı tarihî bağlamı içine hapsetmek. el-aklâne:

aklın sınırlarını aşan her şeyin yok sayılması. el-ensene: ilâhî olan her

şeyi beşerî, aklî ve tarihî düzleme indirgemek. Tercüme edilirken Tâhâ

Abdurrahmân gibi isimlerin çalışmalarından kimse sözetmemektedir.

el-Erhane• Nassı tarihî bağlamı içine hapsetmek

el-Aklâne• Aklın sınırlarını aşan her şeyin yok sayılması

el-Ensene

• İlâhî olan her şeyi beşerî, aklî ve tarihîdüzleme indirgemek

Page 5: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

4

Soru şu: Öncelikle, siz modernist İslâm okumalarını nasıl

değerlendiriyorsunuz?

Taha Abdurrahmân: Doğrusu bazı araştırmacıların yapmış olduğu Kurân

okumaları/yaklaşımları var. Bunların değerini bütünüyle inkar etmiyoruz. Ben bu

okuma biçimlerini “Kurân´ın modernist okuma biçimleri” olarak adlandırılan akıma

katıyorum. “Rûhu´l-Hadâse (Modernitenin Ruhu)” adlı kitabımda bu yaklaşımların

değerlendirme ve eleştirisini yaptım.

Ömer Faruk Tokat: Nassların tarihselliği vb. meselelere de

değindiniz mi?

Taha Abdurrahmân: O kitapta bu insanların sığındığı ve başvurduğu üç

stratejiden/yöntemden sözediyorum ve açıklıyorum. Birinci yöntemi “el-ensene

(beşerileştirme)” diye adlandırmamız mümkün. Yani bu, ilâhî nassı beşerî nassa

indirgeme çabasıdır. Bunu yaparken, ilâhî nassın kutsallık boyutunu yok etmekle

sonuçlanan belirli bir planı uyguluyorlar. Bir de diğerleri var (burada hocanın sözü

kesiliyor)

Ömer Faruk Tokat: Yani bir anlamda nassları dekonsakre etmek

mi?

Taha Abdurrahmân: Evet tam böyle bir şey. Nassı, ilâhî şartlarından kopararak beşerî

bir düzleme indirgemeye çalışıyorlar. Ben bu düzlemin şartlarıyla ilgili analizler ve

tahliller yaptım. Nasslar üzerindeki bu indirgemeci yaklaşımı tahlil ettim.

Page 6: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

5

Bu araştırmacıların takip ettiği ve başvurduğu bir diğer yöntem, “el-erhane

(tarihselleştirme)” yöntemidir. Bunlar Kurân nassının hükmî değerini yok etmeye

çalışıyorlar. Yani hükümlerin uygulamaya dönük tarafını ve teşrîî değerini yok sayan

bir yöntemdir bu. Bizim “el-erhane” diye isimlendirdiğimiz tarihselleştirme yolunu

tutuyorlar. Bu, bütün hükümleri teşrîî düzlemden bu teşrîyi ihlal eden bir düzleme

indirgeme çabasıdır.

Başvurulan bir diğer yöntem ise, “el-aklâne (aklîleştirme)” yöntemidir. Yani Kurân

nassının, kendi tanımladıkları modern akla uymayan ve hissedilmeyen taraflarını

yadsıma meselesi. Gaybiyyâtı Modernister, modern bir okumadan sözederken

gerçekte taklitçi bir okuma biçimini benimsiyorlar. Bu okuma biçiminde modernlik

falan da yok.

“Görmek ve onu hissetmek mümkün değildir” gibi bir gerekçeyle nassın içerdiği gaybî

muhtevayı bütünüyle yok sayma çabası. Böyle yapanların yanlışı, görülmeyen ve

dokunulmayan her şeyi hatta gelecek zamanda bile görülmesi ve dokunulması

imkânsız olarak görmeleridir.

Özetlemek gerekirse bunların izlediği üç yöntem vardır: el-erhane, yani nassı tarihî

bağlamı içine hapsetmek. el-aklâne: aklın sınırlarını aşan her şeyin yok sayılması. el-

ensene: ilâhî olan her şeyi beşerî, aklî ve tarihî düzleme indirgemek.

Ancak bunu keşke kendi keşfettikleri/ürettikleri ve buldukları araçlarla ve

yöntemlerle yapsalar!!! Aksine bunu başkalarından naklettikleri araç ve yöntemlerle

yapıyorlar. Bu araçları Batıdan alarak, üstelik mutlak bir taklit ile alarak Kur´ân

nassına uyguluyorlar Mutlak bir taklit ile Hristiyanların, laiklerin ve oryantalistlerin

Tevrat ve İncil gibi kutsal metinleri inceleme yöntemlerini alıp hristiyânî şekliyle

Page 7: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

6

Kurân´a uyguluyorlar. Üstelik bunu, bu yöntemleri keşfedenlerin belirlediği

bağlamda yapıyorlar.

Ömer Faruk Tokat: Peki modernistlerin bu yöntemleri gerçekten

kavradıklarını söylemek mümkün mü?

Taha Abdurrahmân: Bu da başka bir sorun. Onlar bu taklitlerinde, batının ortaya

koyduğu ilmî yöntemleri ve icrâî araçları özümseyecek kapasitede de değiller. Yani

orijinal yöntemler ortaya koyamadılar. Aksine batılıların yöntemlerini alıp olduğu gibi

İslâm ilim ve kültür mirasına uyguladılar.

Ömer Faruk Tokat: Müslümanlar´ın modernleşmesi gerektiğini

savunanlar, sıklıkla Kur´an ve Sünnet´ten de argümanlar devşirerek

“yeni bir İslam modeli” üretmeyi amaçlıyor. Pakistan´da, Mısır´da,

Türkiye´de ve daha pek çok yerde “modern İslam” adına yapılmış ve

yapılmakta olan çalışmalar var. Bunlar hakkında bir genel

değerlendirme yapar mısınız Burada bir “zaaf” olduğu kesin.

Modernistler bu zaafı “geleneği kutsallaştırmak” ya da “geleneğin

tutsağı olmak” şeklinde ifade ederken, ihtilafın diğer tarafı bunu “Batı

karşısında komplekse düşmek” ya da “Batı´nın değerlerini

kutsallaştırmak” olarak yaftalıyor. Neler söylemek istersiniz?

Taha Abdurrahmân: Kurân´ın yeniden ve modern bir şekilde okunmasını istiyorlar.

Onlarla bir yere kadar aynı kanaatte olabiliriz. İslâmî bir gelişme için Kurân

okumalarında bir yeniliğe ihtiyacımız olduğu hususunda onlara katılabiliriz

Page 8: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

7

ancak yeni bir okuma yapılacaksa bunun orijini bize ait olmalı. Yani kendi

târihimizin tayin ettiği, kendi ilmî ve kültürel mirasımızın yönünü belirlediği

araçlar bulmamız gerekiyor. Ve yeni bir okumayı ancak böyle bir zemin üzerinde

yapabiliriz. Yoksa batılı araçları kopyalayıp Kurân nassı üzerine boca etmekle bu iş

olmaz. Diğer taraftan onlar modern bir okumadan söz ederken gerçekte taklitçi bir

okuma biçimini benimsiyorlar. Bu okuma biçiminde modernlik falan da yok.

Ömer Faruk Tokat: Modernizmin iddia ve söylemlerini

benimsemeyenler 2 grubu oluşturuyor :

1. Geçmişin aynen tekrarlanmasının biricik çözüm olduğunu

söyleyenler.

2. Geçmişten devraldığımız miras içinde hâlâ “işe yarar” unsurlar

bulunduğunu, bunlardan istifade etmek gerektiğini, ancak

geçmişin “olduğu gibi” tekrar edilemeyeceğini söyleyenler.

Sizin bu denklemdeki yeriniz ve görüşünüz nedir?

Taha Abdurrahmân: Geçmiş dönemin şartlarının gerektirdiği şekilde bir mazi

tekerrüründen sözetmek tabii ki aklen ve tarihî olarak mümkün değildir. Bununla

birlikte geçmişten vazgeçmek, onu bütünüyle bir tarafa bırakmak da mümkün

değildir. Zira geçmiş, zaman ve mekânda sürekliliği olan değerleri içermektedir. Söz

gelimi İslam ilim ve kültür mirasındaki değerler böyledir. Orada öyle insanî değerler

vardır ki zamanın geçmesiyle aşılması kesinlikle mümkün değildir. Bununla birlikte bir

takım şerî hükümler vardır ki insanlığa beşer aklının üretmiş olduğu vadî (pozitif)

Page 9: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

8

hükümlerden daha çok hizmet etmiştir. Bu şerî hükümler neden pozitif hükümlerin

üstündedir Zirâ şerî ahkâm, insan aklının en son gelişim noktasında ulaşabileceği bir

zirve noktasında durmaktadır.

Şerî hüküm, insan aklı, kemâl noktasına ulaştığında ancak kavrayabileceği bir

hükümdür. Beşerî hüküm ise gelişimin tamamlamamış insan aklıyla ulaşılan eksik bir

hükümdür. Akıl gelişimini tamamlamadığı için beşerî hükümler şerî hükümlere

mutâbık değildir.

Ömer Faruk Tokat: Günümüzde Usul-i Fıkıh ilmi, kıyas maksatlı

“ta´lil”e ve “lafzî mebhaslere” fazlaca yer verdiği, Usul-i Hadis ilmi ise

hem tek bir mezhebin (Şafiî mezhebi) görüşleri doğrultusunda takarrur

ettiği, hem de rivayetlerin sıhhat değerlendirmesinde ağırlıklı olarak

senedi ön plana aldığı gerekçesiyle eleştiriliyor. Usul-i Fıkh´ın

tümevarımcı bakış açısını temsil eden “makasıd” merkezli bir yapıya,

Usul-i Hadis´in de sıhhat kriterlerini Kur´an´ı merkeze alan bir yaklaşım

üzerine bina edilmesi gerektiği söyleniyor. Hatta bütün ilimlerin

usulüyle-füruuyla, rivayetiyle-dirayetiyle Arap aklının (ya da daha

genel olarak “Ortadoğu aklı”nın) tarihin belli bir dönemindeki

işleyiş biçimiyle teşekkül ettiği söyleniyor. Bu konuda neler

söylersiniz?

Taha Abdurrahmân:“Bize dışardan taşınmış her kavrama doğruluğu sâbit oluncaya

kadar karşı çıkarız. Yani onu eleştirir ve tahlil ederiz. Kendi medeniyetimizin

kavramlarını ise yanlışlığına dair bir delil bulunmadıkça kabul ederiz.”

Page 10: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

9

Usûl ilmiyle ilgili ileri sürülenlerden başlayacak olursak, her ilmin zamanla

geliştirilmeye muhtaç olduğu açıktır. Fakat “usûl ilmi ancak lafzî mebhaslardır,

dolayısıyla bu zaman için elverişli değildir” iddiasını dillendirenlere ben meydan

okuyorum. Kadîm usûlî asrın istidlâlî gücünde, o çapta bir söylem üretebiliyorlar

mı? Kadîm usûlcülerin aklî, istidlâlî ve istişkâlî olarak meseleleri ele aldığı çapta

ve derinlikte bir usûl yazma gücü bunlarda yok. Yani kadim usûlcülerin usûlî

meseleleri çözme ve onlar üzerine deliller serdetme konusundaki yeterlilik bu

gün çağdaş yöntemler geliştirmekten söz eden modernistlerde

bulunmamaktadır. Ayrıca Usûl-i fıkıh lafzî mebhaslardan ibaret olmayıp muhtelif ve

mütaddid şerî kaynaklardır. Şerî hükümleri bu kaynaklarla irtibatlandırmak için bütün

mümkün yöntemleri kullanarak ictihad yapabilirsiniz. Orada istihsan vardır, istishab

vardır, örf, ahlak ve makâsıd vardır. Lafzî mebhas ise nassın mazmûnunu anlamak ve

mevcut istidlâl yöntemlerini bilmek için usûlün başlangıcında bulunan lugavî bir

giriştir. Dili ve lafızları bilmeden hiçbir şey mümkün olmaz.

Lafızları tanıyarak bir ilme giriş yapmak ise bütün ilimler için sözkonusu olan meşru

ve normal bir şeydir. Sözgelimi fizik kavramlarını bilmeden fiziği öğrenmek mümkün

değildir.

Ulûmü´l-Hadîs meselesine gelirsek, hadisi yerenlere şunu demek lazım: nassların

tarihsel kritiği diye adlandırdığınız şeyi batılılar daha hiç bilmiyorken muhaddisler

onu hadis nasslarına tatbik etmişlerdir. Muhaddisler nassın ve rivâyetin tarihi

üzerinde durur ve rivâyeti zabtederlerdi. Rivâyetlerin kendi içinde karşılaştırmasını

yapmışlardır. Bu bir târihsel kritiktir. Onlar bu târihsel kritiği uygulamışlardır. Bu

yüzden ben mustalahu ilmi´l-hadîs´in modern târihsel kritik denen şeyi asırlar

öncesinden aştığını düşünüyorum.

Page 11: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

10

Ömer Faruk Tokat: Bir de, modern kavramları rastgele kullanma

sorunu var.

Taha Abdurrahmân: “Fıkhü´l-Felsefe” adında bir kitap yazdım. Bu kitabın birinci

bölümünde felsefî kavram konusu ele alınmaktadır. Yani kavramlar bilgiye götüren

girizgahlardır ve insanın marifî gidişatını zaptetmeye götüren bir giriş

mesabesindedir. Dolayısıyla bu gün kullandığımız bu kavramları yeniden gözden

geçirmemiz gerekir. Senin de işaret ettiğin üzere biz kavramları aslî şekliyle

kullanıyoruz ama diğer taraftan bunun kendi gerçekliğimizle irtibatları olmayabiliyor.

Yani bizim gerçekliğimiz bu kavramlara mutabık değil. Bu yüzden kavramları yeniden

gözden geçirmek gerekir. Fas´ta çok bilinen bir sözümü sizinle de paylaşayım: “Bize

dışardan taşınmış her kavrama doğruluğu sâbit oluncaya kadar karşı çıkarız. Yani onu

eleştirir ve tahlil ederiz. Kendi medeniyetimizin kavramlarını ise yanlışlığına dair bir

delil bulunmadıkça kabul ederiz.” Çünkü dışardan gelen kavram bizden ayrı bir

dünyada üretilmiş olup bize ithal edilmiştir. Diğer taraftan kendi medeniyetimizin bir

kavramı bizim kendi şartlarımızda, vakıamıza uygun olarak ortaya çıkmış ve

şekillenmiş olduğu için onu canlandırırız. Dolayısıyla bize ait bir kavramın bu güne

elverişli olmadığı tesbit edilmedikçe biz onu kullanırız. Elverişliliği sabit olmazsa onu

bırakır yerine yeni bir kavram inşa ederiz. Dışardan ithal edilen kavramları ise her

zaman bir kritiğe ve tahlile tabi tutmalıyız. Bunu da onu reddetmeye koşullanmış

olarak değil; kendi gerçekliğimize ne kadar uygun olduğunu tespit etmek amacıyla

yapmalıyız. Yoksa burada kritik ve eleştiri derken reddetmeyi ve yadsımayı

kastetmiyoruz. Maksat bize dışardan gelen bir şeyin mahiyetini tespit etmek ve

başkalarından aldıklarımızın aracılığıyla, kavramları tespit etme melekesi

kazanmaktır.

Page 12: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

11

Ömer Faruk Tokat: Bizde akademik ortamlarda sadece bir akımın sesi

çıkıyor ve aynı akımın mensupları meşhur ediliyor. Türkiye ilim

çevrelerinin sizi daha yakından tanıması için biraz kendinizden

bahseder misiniz Taha Abdurrahmân kimdir?

Taha Abdurrahmân: Fas´ta Rabat´ın 200 km. kuzeyinde el-Cedîde şehrinde doğdum.

İlk ve orta eğitimimi Fas´ta, yüksek öğrenimi ise Fransa´da tamamladım. Sorbonne

Üniversitesinde iki doktora çalışması yaptım. Felsefe eğitimini Fransızca aldım. İlk

doktoram dil felsefesi, ikincisi ise mantık felsefesi üzerineydi. Aynı zamanda

mantıkçıyım ve modern mantıkla ilgili çalışmalarım var.

Ömer Faruk Tokat: Öyleyse bazıları tarafından âdeta kutsanan

hermenotik, semantik vb. kavramları çok iyi biliyorsunuz

(gülüşmeler) Modernistler orijinal bir şey ortaya koymadılar

yalnızca batılı bilgi araçlarının nakilcileri oldular.

Taha Abdurrahmân: Bu kavramlara tutunanlar gerçekte bu kavramları abartıyorlar

ve karıştırıyorlar.

Ömer Faruk Tokat: Evet hocam kendinizden bahsediyordunuz.

Taha Abdurrahmân: Mantık eğitimimi tamamladıktan sonra Fas´a geldim ve

üniversitede hocalık yapmaya başladım. Birçok kitabım var. Şimdilerde İslâm ilim ve

kültür mirasını bilmeyenlerin yaydığı genel kabulleri sorgulayan ve bu kabulleri iptal

Page 13: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

12

eden bir çalışmayla meşgulüm. Bunun da ötesinde asıl gayem İslâmî usûl üzerine

kurulu yeni bir felsefe inşa etmek. Kavramları bütünüyle İslâm ilim ve kültür

mirasından ve islâmın asıl kaynakları olan Kurân ve sünnetten alınmış bir felsefe. Bu

felsefenin tabii ki aklî yönü de olacak. İthal Batı felsefelerinin akılcılığından farklı

olmayan bir aklî boyutu olacak. Aynı zamanda dînî asıllara dayalı bir felsefe. Ancak bu

gün felsefe ile meşgul olanlar ya bu asılları gizliyorlar ya da sekülerleştiriyorlar. Yani

dinî bağlamından kopararak muhtelif düzlemlere taşıyorlar. Doğrusu biz kaynağı

kendimiz, tarihimiz ve kendi gerçekliğimiz olan kendi felsefemizi inşa etmek

durumundayız.

Bu bağlamda bazı çalışmalar da yaptım. Mesela intifâda kavramının, Filistin

intifâdasının felsefesini yapmaya çalıştım. Yani onu siyasî bir kavram olmaktan öte

felsefî bir kavram olarak ele aldım. Daha sonra batının bu gün yaşadığı ama felsefesini

yapmadığı kavramları tahlil ettim. Bu gün dünyada tanık olduğumuz vekâha

kavramını inceledim ve bunun felsefesini yaptım. Cehd ve cihad gibi bir takım

kavramların felsefesini yaptım.

Felsefe, batı dünyasındaki felsefelerin üzerine kurulduğu metodik ve aklî zemin

üzerine kuruludur. Allah´a hamdolsun ben bu hususta, başkasının yapmadığı yeni

şeyler yaptım. Batı kültür ve felsefe geleneğini çok iyi biliyorum ama hiçbir zaman

başka yerlerden nakilcilik yapmıyorum. Birkaç dil biliyorum. Batının ürettiklerine

muttali olmak için eski kadîm diller biliyorum. Ancak batılıları taklit ve onların

değerlerini aktarmak vb. yollara tevessül edip de kendimi egemen değerlere

kesinlikle teslim etmeyeceğim. Fakat onlardan yararlanırım, irtibatımı sürdürürüm ve

onları eleştiririm. Doğru olanı ve batı ırkçılığının cüziyyatıyla ilişkisi olmayıp icrâî

Page 14: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

13

boyutu olanları Müslümanlara ve Müslüman olmayanlara fayda veren bir insanlık

mirası olarak alıp kullanırım.

Ömer Faruk Tokat: Biz kitaplarınızı inşallah Lübnan´daki el-

Merkezü´s-Sakâfî el-Arabî´den temin edeceğiz ama siz

kitaplarınızdan biraz bahsedebilir misiniz ?

Taha Abdurrahmân: Farklı kitaplarım var. Ancak şu an burada konuştuklarımızı ele

alan ve bu konuda size faydalı olabilecek olanı “Rûhü´l-Hadâse”dir. Bu kitapta şunu

söylüyorum: Modernite bir takım ilkeler üzerine kuruludur. Ancak bu ruhun

uygulamasında, moderniteden olmayan fakat bu adamların moderniteye nisbet

ettiği kabuller eşlik etmiştir. Dolayısıyla modernitenin ruhunun tatbikinden türeyen

bu kabulleri çıkarmamız gerekiyor. Modernitenin ruhunu üç ilkeyle sınırlandırdım. er-

rüşd diye adlandırdığım ilke, nakd ilkesi ve kapsamlılık ilkesi. Bunun dışında kalan her

şey rasyonalizme ve modernizme nisbet edilen kabullerdir. Hâlbuki bunlar gerçekte

batı toplumuyla ilgili kabuller olup bunların yerine kendi kabullerimizi koymamız

mümkündür. Rüşd, nakd ve kapsamlılık ilkelerini ise kullanırız. Faaliyetlere gelirsek

“Münteda´l-Hikmeti li´l-Mufekkirîn ve´l-Bâhisîn (Düşünür ve Araştırmacalar İçin

Hikmet Kulübü)”nün başkanıyım.

Ömer Faruk Tokat: Hocam Hasan Hanefî´yi nasıl

değerlendiriyorsunuz?

Taha Abdurrahmân: Hasan Hanefî beni kişisel olarak da tanır. O bilgisi çok ama kafası

karışık bir adamdır.

Page 15: e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât - Ömer Faruk Tokat

e-Mülâkât IV – Taha Abdurrahman ile Mülâkât

14

Ahmed Dimyâtî (Endonezyalı): Hocam bizde, Endonezya´da da Seyyid Muhammed

Nakîb el-Attâs´ın genç kuşak üzerinde bir etkisi var. Bazı gençler kendisinden dersler

alıyorlar.

Taha Abdurrahmân: Attâs, Müslüman bir filozoftur.

14 kitap yazdım. Hepsi teknik ve zor kitaplar. Kolay olduğunu söyleyemeyeceğim ama

Müslümanların bu gün karşı karşıya kaldığı sorunları çözen kitaplar bunlar. Batılı bilgi

araçlarını çok iyi bilen Müslümanlara ihtiyacımız var. Bu araçları çok iyi bilmeliler ki,

İslam ilim ve kültür mirasına boca edilen bu taklitçi uygulamaları kritik edebilsinler.

Eğer insan batılı bilginin araçlarını iyi bilmezse bunu yapamaz. Böyle olunca da

modernistler seküler çalışmalarıyla kalplere nüfuz edebilirler. Onlar nakilci bir yenilik

getiriyorlar. Orijinal bir yenilik değil; nakilci bir yenilik getiriyorlar. Modernistler

orijinal bir şey ortaya koymadılar yalnızca batılı bilgi araçlarının nakilcileri oldular.

Bunların getirdiği bu yenilik Yeni olan her zaman dikkat çeker. Bu yüzden İslam

kültürünü çok iyi bilen ama aynı zamanda modern kültürü de iyi bilen insanlara ihtiyaç

var.

Abdurrahman, T. (2014, Aralık 16). Taha Abdurrahman ile Mülâkât. (Ö. F. Tokat, Röportaj Yapan)

Aralık 19, 2014 tarihinde http://sahniseman.org/taha-abdurrahman-ile-mulakat/ adresinden

alındı