24
HiLMİ HACALOĞLU S3 iNAN TEMELKURAN S21 Arafta kalan gazetecilik Universıtelı www.universiteligazetesi.net Sayı 20 Ocak 2014 “ABD kaynaklı bir operasyon yürürlüğe sokuldu ve buradaki enstrüman da Cemaat” ‘Sağlam irade’ye karşı Sağlam direniş Bir yanda 3 seçimli dönem, yolsuzluklar, operasyonlar ve görevden almalar, diğer yanda sokaktakiler İradenin zaferinden Usta’nın hikayesine Büyük yolsuzluğun arkaplanı Türkiye-İran Altın hattı S14 S16 S15 SÖYLEŞİ MEDYA S12 S17 2014 TAKVİMİ HEDİYELİ 2013 yılı Almanağı Türkiye, dünya ve üniversitede bir yıl boyunca neler yaşandı? 2013 yılında kaybettiklerimiz ve medyanın 2013 çetelesi 201 4 Birileri ‘bilim adamı’ mı dedi? 3 boyutlu yazıcılar Kadın Bilim Bırakın zaman yıkılsın

Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Üniversiteli Gazetesi Aralık 2013, Öğrenci Kolektifleri

Citation preview

Page 1: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYFA 01

SIYAH

MAVI

KIRM

IZISAR

I

24

Öncelikle bizimle röportaj yaptığınız içinteşekkür ederiz. Ekim 2012 itibariyle açtığınızModa Sahnesi’nden bahseder misiniz? ModaSahnesi’nde çalışmalarınız nasıl gidiyor?

Çalışmalarımız iyi gidiyor, 12 ortağızderdimiz hep beraber ortaya bir şeyler ko-yabilmek. 12 kişi koordineli çalışabilmekzor bir iş. Şu anda biri çocuk olmak üzereüç tane oyunumuz var: Palyaçolar Okulu,Bütün Çılgınlar Sever Beni ve Hamlet.Onun dışında Başka Sinema ile ortak birçalışmamız var. Türkiye'de vizyon bul-ması çok zor olan filmlerin bir şekilde viz-yon bulmasını sağlıyoruz. Küçük bir desalonumuz var orada da konuk tiyatrolarıağırlıyoruz. Sahneler açılır kapanır bir tri-bün şeklinde, tribün kapanınca bu alanla-rın hepsi konser alanı olabiliyor. İncesaz,Büyük Ev Ablukada, Kardeş Türküler gi-bi isimler konserler verdi. Değişik gruplarhala çıkmaya devam ediyor. Çeşitli sem-pozyumlar, atölyeler, çocuk atölyeleri de-vam ediyor. İskender Savaşır’la bir çalış-ma yapıyoruz şu anda Shakespeare üze-rine 10 haftadır süren… Ve her ay dört ay-rı film gösteri yaparak senaryo atölyesioluşturacağız, üzerine söyleşiler yapaca-ğız. Yani şu anda istediğimiz hayal ettiği-miz gibi ilerliyor.

Oyun Atölyesi'nin defalarca sahnelediğitiyatroyu sinemaya taşıdınız. İlksen Başarır'ınyaptığı Erkek Tarafı filmi sinemaya giden er-kekleri terletiyor. Erkek egemen yaşamı eleşti-ren bu filme aldığınız tepkiler neler oldu?

Daha çok nitelikli komediye önem ve-ren topluluklardan oldukça güzel tepkileraldık. Erkek Tarafı göndermeleri olan altmetinlere sahip bir oyun, yazarı da bu şe-kilde görüyor oyunu. Adaptasyon süre-cinde yazarı ile de çalıştık zaten, Polon-ya'dan buraya geldi. Ben feministlerdenyanlış anlaşılmalar olabilir diye çok tepkiçekeceğimizi düşünmüştüm. Birçoğu dabunun sıkı bir erkek eleştirisi olduğunusöyledi ve feministlerden genelde çok kö-tü bir eleştiri almadık. Bu oyunu beş yıloynadığımız için deneyimlemiştik. Çokaz insan kötü tepki gösteriyor, anlayama-yabiliyordu. Oyunun cinsiyetçi olduğuyönünde tepkiler alabiliyorduk ama çoğuzaman anlaşılmıştı öyle bir oyun olmadı-ğı. Birçok ülkede de oynanıyor bu oyunve erkeği bir erkeğin dili ile eleştirmek birmaharet ister gerçekten. Yazar bunu ba-şardığı içinde bu bizim ilgimizi çekmiş veoynamaya heyecanlanarak sahnelemiştik.Filmi 200 binin üzerinde seyirci izledi, ya-ni eğer bir komedi yapacaksak böyle ol-malı diyorduk, mutlu olduk. Moda Sah-

nesi’nin de içinde olduğu bir film çıkardıkortaya.

Biz Gezi Direnişi diyelim, devamını siz-den alalım?

Benim için, Gezi doğduğum gündenberi en şaşırtan ve heyecanlandıran süreç-ti. Biz "Başka Dilde Aşk" çekmiştik oradabir eylem sahnesi vardı orada ki amaç in-sanların sokağa çıkıp haklarını dile getir-meleriydi. Özellikle orta sınıfın mücadeleetmeyi öğrenmesi çok değerli. Zaten yok-sul halk hakları için mücadele ediyor, birnevi etmek zorunda çünkü. Yani insanla-rın sokağa çıkıp haklarını talep etmeleriinandıkları şeye sahip çıkmaları, parkadeğere sahip çıkmasıydı benim içinönemli olan.

Bu süreçte hissettiğimizin korku olma-dığı kesin. Hepimizi utandıran herkesinşapkasını önüne koyması gereken hattakoyduğu günlerdi. Ben Haziran Direnişigibi bir direnişin tekrardan organize ola-bileceği düşüncesindeydim. Aslında or-ganizede değildi halkın tepkisiydi. Faizlobisinin işi falanda değildi bu. Sıkıntılarkonusuna gelecek olursak işten çıkartma-lar, tehditler oldu. Ben de sosyal medya-dan aldım tehdit ama beni engelleyen birşey yaşamadım.

Ve malumunuz yolsuzluk… İlk duyduğu-nuzdaki tepkiniz ne oldu, süreci ve gelecek dö-nemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her hükümet döneminde yolsuzluk-lar oluyor. Türkiye'de de bundan önce ol-du ama bugün iddia edilen para, bir ülkeekonomisi kadar. Önemli olan bunun ce-zasız kalmaması. Devlet başlı başına birdüzenektir ve bunun içinde dengeler var-dır. Ama yargıya müdahaleleri görüncetartışılmaz biçimde bu ülkede demokrasiyoktur diyorsun. Yaşananların hepsi gözönüne alındığında adil bir yargılamanın,güçler ayrılığının olmadığı görünüyor.Savcının görevini yerine getirmesi için po-lise talimat verip görevini yerine getirme-yip emre itaatsizliğe varan durumda iş ar-tık sadece politikaya ve siyasete kalıyor.Bu sefer kandırılıyor gibi hissediyorsun.Ben yönetilmek için oy vermiştim, kandı-rılmak için oy vermedim diyen bir yüzdeellide var aslında. Her şey çok fantastikgeliyor. Sinemanın yapamayacağı kadarfantastik aslında şu andaki durum. Belkibu yüzden bu kadar haber izleniyor ve il-gi çekiliyor çünkü sürekli gündem deği-şiyor, hayal edemeyeceğiniz şeyler oluyor.

Gezi’nin bir etkisi de insanlar çok da-

ha fazla siyaset konuşuyor artık. Hiç birdönemde bu kadar politika, siyaset konu-şulmamıştı. İnsanlar yazılanları, makale-leri takip etmeye başladılar, Twitter’dakipaylaşım konuları değişti. İnsanları 10 yıl-lık eğitimle buraya getiremeyebilirdik.Son yolsuzluk da kadar gizlenirse gizlen-sin bugün olmasa yarın bir şekilde ortayaçıkacak.

Gençlik hareketi ve üniversitelere dair yo-rumunuz nedir?

Dışarıdan seyrediyoruz ve çok güzelgörünüyor. Öğrenci Kolektifleri’ni takipediyorum özellikle ilgimi çekiyor, bazı di-ğer oluşumlar da var takip ettiğim. Ne ya-pıyorsunuz, ne ediyorsunuz merak edi-yorum. Çünkü ne olursa üniversitedeoluyor.

Üniversitede kavgayı tanıması gerek-tiğini düşünüyorum insanın. Şimdi liselerde hareketli gerçi. Mesela ben ODTÜ ha-vasını çok soludum; 12 yaşımdan 18’imekadar oraya gidip geliyordum. Oradakikonuşmaları festivalleri hep takip ediyor-dum. Lisede de gittiğim kurum vardı as-

lında benim. Oralar sizi hayata hazırlıyoraslında. Sosyalizmi savunduğum içinsöylemiyorum ama birinin bir konu ile il-gili görüşü olmaması imkansız bence.Sosyalizm normal bir insan yaşayışını, ol-ması gerekeni öneriyor o yüzden bana gö-rüş gibi gelmiyor: Direk olması gerekenbu. O yüzden birinin sağcı, muhafazakarolmasının nedenlerini anlıyorum ama“Ben Türk’üm ve sadece benim ırkım sözkonusudur, bundan üstün ırk yoktur” fik-ri beni çok şaşırtıyor. İnsan kızlı erkeklievde oturmayı nasıl dert edinebilir kendi-ne, bunu anlamıyorum. Bu yüzden üni-versitedeki hareketlere gayet olumlu vesıcak bakıyorum.

Son olarak sizin söylemek istediğiniz yeniyıla dair vermek istediğiniz bir mesaj var mı?2014 nasıl bir yıl olacak ve 2013 nasıl bir yıldıdiye sorarsak ne dersiniz?

2014’te bu uyanışın daha da devamediyor olmasını, herkesin hakkının peşinekorkmadan düşmesini talep ediyorum.Ne kadar talep edersen o kadar alıyorsunbu dünyada.2014 cesaretin yılı olsun. Beniyi bir yıl olacağını düşünüyorum. Görü-nende o zaten.

Üç aylık, Yerel, Süreli, Türkçe YayınKolektif Kültür Yaşam Derneği Adına Sahibi Dilan ÖğüzAdres: İstiklal Cad., İmam Adnan Sokak, No:5Kat: 5, Beyoğlu/İstanbul Tel: 0212 2459733e-posta: [email protected]ıldığı Yer: İhlas Gazetecilik A.ŞMerkez Mahallesi 29 Ekim Caddesi İhlas Plaza No.11 A/41 34197 Yenibosna / Bahçelievler / İstanbul Tel: 0 212 454 30 00

HiLMİ HACALOĞLU S3 iNAN TEMELKURAN S21Arafta kalan gazetecilik

UniversıtelıUniversıtelıwww.universiteligazetesi.net Sayı 20 Ocak 2014

“Her şey çok fantastik geliyor. Sinemanın yapamayacağıkadar fantastik aslında şu andaki durum”

“ABD kaynaklı bir operasyon yürürlüğesokuldu ve buradaki enstrüman da Cemaat”

‘Sağlam irade’ye karşıSağlam direniş

Bir yanda 3 seçimli dönem, yolsuzluklar, operasyonlar vegörevden almalar, diğer yanda sokaktakiler

İradenin zaferindenUsta’nınhikayesine

Büyük yolsuzluğun arkaplanı

Türkiye-İran Altın hattıS14

S16

S15

SÖYLEŞİ MEDYA

SÖYLEŞİ

MERT FIRAT İLE TİYATRODAN SİNEMAYA, GEZİ’DEN GENÇLİĞE KEYİFLİ BİR SÖYLEŞİ

S12S17

2014 TAKVİMİ HEDİYELİ

2013 yılı AlmanağıTürkiye, dünya ve üniversitede bir yıl boyunca neler yaşandı?

2013 yılında kaybettiklerimiz ve medyanın 2013 çetelesi

2014

Birileri ‘bilim adamı’ mı dedi?

3 boyutlu yazıcılar

Kadın

Bilim

Bırakın zaman yıkılsın

Page 2: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 10

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

BAKAN ÇOCUKLARI VE ‘YARDIMSEVER’ ALTIN TÜCCARININ İLİŞKİ AĞINI İNCELEDİK

“Bu süreçte, kimse bizden geri adımbeklemesin diyen Tayyip Erdoğan biradım geri çekilmek zorunda kalsa dataraflar açısından saklanamaz halegelen iktidar dalaşı önümüzdekigünlerde yeniden alevlenebilir.”

Üniversiteli Gazetesi Sayı 19 Aralık 2013Üniversiteli gazetesinin aralık

ayında çıkan son sayısında, TayyipErdoğan’ın dershanelerin kapatılma-sını istemesi üzerinden büyüyenAKP-Gülen Cemaati geriliminin ge-leceğine dair yaptığı tespit çok kısabir sürede gelişen olaylarla birliktegerçeklik kazandı. 17 Aralık günübaşlatılan yolsuzluk operasyonu ilebirlikte taraflar arasındaki çatışmayeni bir boyuta ulaşmış oldu. Arala-rında bakan çocuklarının, Fatih Bele-diye Başkanının, Halk Bankası genelmüdürünün ve AKP’li müteahhitle-rin bulunduğu pek çok isim yolsuz-luk iddiasıyla gözaltına alındı. Aralıkayına damgasını vuran ve dahauzunca bir süre de ülke gündemininbirinci sırasında kalacağa benzeyenyolsuzluk operasyonlarının farklı

odak noktaları olduğu söylenebilir.Ancak operasyonun sacayakları ara-sında en dikkat çekeni “altın” temalıiddialar.

Nedir bu altının sırrı?Türkiye’nin külçe altın dış ticare-

tinde, 2011 yılından itibaren yaşananartış, altının yolsuzluk iddialarınınana öğesi haline gelmesine neden ol-muştu. 2011’de 6,2 milyar dolar olanaltın ithali karşısında ihracat 1,5 mil-yar dolardı. 2012 yılına gelindiğindeise ihracatta adeta bir patlama yaşa-nıyor ve külçe altın ihracatı %786 ar-tarak 13,3 milyar dolara ulaşıyordu.2013 yılında ise ithalat ön plana çıkı-yor ve 2013 yılının ilk on ayında 13milyar dolar altın ithal ediliyordu.Sonuç olarak 2010-2013 yılları arasın-da Türkiye, 27 milyar dolarlık altın it-hal etmiş, 18 milyar dolarlık ihracatyapmış gözüküyordu. Altın ticaretiüzerinde bir başka “ilgi çekici” noktada yapılan ihracatın 8 milyar doları-nın doğrudan, 6 milyar dolarının daBirleşik Arap Emirlikleri ( BAE ) üze-rinden dolaylı olarak İran’a yapılmışolmasıydı. Peki, nasıl oluyordu da2007, 2008, 2009 yıllarında altın ihra-catında sıfır payı olan İran, 4 yıl içeri-sinde bu alanda %76 pay sahibi olu-

yordu?Bu sorunun cevabını 22 Kasım

2012’de, o dönem Halk Bankası’ndanda sorumlu olan Ali Babacan veriyor-du:

“Türkiye olarak İran’dan aldığı-mız gazın parasını biz TL olarakİran’ın  Türkiye’deki hesabına yatırı-yoruz. Fakat İran’ın o parayı dolarolarak kendi  ülkesine götürmesimümkün değil, uluslararası kısıtla-malar, ABD’nin yaptırımları  sebebiy-le. Dolayısıyla İran, bunu döviz ola-rak kendi ülkesine götüremeyince, oTL’yi kendi hesabından çekiyor, altınalıyor piyasadan. Altını kendi ülkesi-ne  götürüyor. Bunu nasıl götürüyorbilmiyorum, ama işin özü bu.”

Babacan’ın “Nasıl götürüyor bil-miyorum” dediği noktada ise yolsuz-luk operasyonunun 1 numaralı ismiRıza Sarraf devreye giriyordu. Ulus-lar arası baskıdan ve ABD ambargo-sundan dolayı Türkiye, İran’dan al-dığı doğalgazın bedelini döviz olaraktransfer edemiyordu. Buna karşılıkİran’ın alacakları ile piyasadan külçealtın satın alınıyor (büyük bir kısmıİsviçre ve BAE’den ithal ediliyor) vebu altınlar Rıza Sarraf gibi işadamlarıaracılığıyla ya zırhlı araçlarla sınırda

İran Merkez Bankası yetkililerine tes-lim ediliyor ya da uçak kargosuylaİran’a gönderiliyordu. Böylece hemİran’la doğalgaz alışverişi devamedebiliyor hem de İran’a yapılan mil-yarlarca dolarlık ödeme ihracat ola-rak makyajlanıyor, böylelikle dış tica-ret, cari açık ve büyüme göstergele-rinde gerçekler karartılarak dışarıyaev içeriye “Türkiye ekonomisi gelişi-yor” mesajı veriliyordu. Ne var ki al-tın transferinin sürebilmesi için RızaSarraf’ın “bazı ayrıcalıklara” ihtiyacıoluyordu. Bu noktada da bakanlar ve

Son dönemde, Döviz tavan yaptı,borsa düştü, sıcak para kaçıyor, ya-bancı spekülatörler borsayı çökertti,faiz lobisi var bunların arkasında,spekülasyon yapıyorlar, bu ülkeningelişmesini istemiyorlar’ gibi söy-lemleri çok duyar olduk. Dövizin ar-tışı yeni bir şey değil, TL yapısal ola-rak, diğer ülke paraları karşısındadeğer kaybediyor. Özellikle küreselsermayeye hâkim birkaç para karşı-sında (dolar, euro).

Değeri belirleyen ne?Değeri belirleyen şey iktisadın

yapı taşı olan arz-taleptir. Paranın ta-lebe göre arzının fazla olması değe-rini düşürürken, talebinin arzdanyüksek oluşu da değerini artırır. Birparanın talebini de o ülkenin ürettiğimallar ve geçerli olduğu piyasalarbelirler. Hem yurtiçinde hem deuluslararası piyasalarda dövize olantalebin seyrine göre TL’nin değeri şe-killenmektedir. Yurtiçinde dövizinekonomi içindeki payının artması(Örn:dolarizasyon) TL’nin döviz kar-şısındaki hassasiyetini artırır.

Döviz talebini karşılamanın reelyolu, ihracat yapmaktır. Türkiye’deihracatın ithalatı karşılama oranı ise%60’dır, buna göre yapılan ticarettedöviz açığı verilmekte. Yani ülkeyegiren döviz çıkana göre az. Reel ol-mayan yol ise, spekülatif piyasalarayatırım çekerek, para ile para kazan-dırmaktır. Yabancı portföy yatırımcı-larını, sıcak parayı çekmek. Sıcak pa-ra; gittiği ülkedeki iç borç senetleri veborsa hisse senetlerine yatırım yapa-rak (portföy yatırımları), faiz üzerin-den kazanç sağlar. Sıcak paranın yeriyurdu yoktur ve ’80 sonrası liberalekonomiye dönüş, kolayca hareketedebilmesine olanak vermiştir. Buyatırımlar, yüksek faiz, güvenli or-tam ve döviz kurunda istikrar ister-ler. Türkiye ekonomisinde son dö-nemde siyasal tartışmaların ve belir-sizliğin artması sıcak parayı kaçır-

mıştır. Özellikle sıcak para çıkışına‘Gezi olayları’ hedef gösterilse de;bunun arkasında, ABD Merkez Ban-kası’nın (FED) sıkılaştırıcı para poli-tikası uygulayacağına dair beklenti-lerin artması bulunmaktadır.

Aralık ayında patlak veren yol-suzluk; aynı şekilde siyasi istikrarsız-lık ve güvensizlik ortamı yaratmış,sıcak paranın tekrardan çıkışına se-bep olmuştur. Özellikle borsada his-selerini halka arz eden şirketlerinyolsuzluğu, hisselerinin değer kay-betmesine sebep olmuştur. Bu daborsadaki yatırımcının çıkışı ile kur-larda ani yükselmeler meydana gel-miştir.

Bahsedilen gelişmelerin sebebi;serbesiyetçi politikaları benimseye-rek yeri yurdu olmayan paranın,spekülasyon ve faiz üzerinden parakazanmasına olanak sağlayan sis-temdir. Söz konusu gelişmeler, dövizkurlarının yükselmesine sebep olur-ken, bunun yükü ücretli çalışan kesi-me binecektir. Döviz ile yapmış ol-duğumuz ithalatın büyük bir yüzde-sini enerji ve hammadde oluşturur.Enerji girdisinin döviz üzerinden te-mini, kurların artışıyla yurt içindeüretilen malın ve doğrudan kullanı-lan enerjinin fiyatını orta vadede art-tıracaktır. Aynı şekilde devletin dö-viz borçlarının ödeme yükü, kurlarınartışıyla artacak ve bu açığı vergi ilekapatmaya gidecektir. 2014’ün başın-da ki zamların kısa özeti budur. Üc-retli çalışanın geliri, fiyat ve zamlaragöre düzenlenmediği gerçeğinin ya-nısıra, uzun vadedeki fiyat artışlarıreel geliri düşürecektir. FED’in sıkı-laştırıcı para politikasının 2014’deyürürlüğe girmesiyle artan faiz oran-larıyla dünyada dolar arzı azalacak.Bununla birlikte Türkiye gibi ülke-lerdeki yabancı yatırımcılar doğru-dan ABD’deki finansal piyasalarayönelecek, sıcak para çıkışı devamedecek, kurların artışı sürecek...

10 Ekonomi Ekonomi 11

ALTIN

2011’de 6,2 milyar dolarolan altın ithali karşısın-da ihracat 1,5 milyar do-lardı. 2012 yılına gelindi-ğinde ise ihracatta adetabir patlama yaşanıyor vekülçe altın ihracatı %786artarak 13,3 milyar dola-ra ulaşıyordu. Sonuç ola-rak 2010-2013 yılları ara-sında Türkiye, 27 milyardolarlık altın ithal etmiş,18 milyar dolarlık ihracatyapmış gözüküyordu

%786

oğulları devreye girerek pastadan alı-nacak “küçük” paylar karşılığında altıntransferinde kolaylık sağlanıyordu. So-nuç olarak herkes kazanıyordu!

Altın ile AK’lanan kara paralar

Altın odaklı devam eden yolsuz-luk tartışmalarının bir başka ayağı da“altın mevduatı” uygulamasıyla ger-çekleştirildiği iddia edilen milyarlarcadolarlık kara paranın aklanması. Yas-tık altında bulunduğu iddia edilen 5bin ton altının ekonomiye kazandırıl-ması gibi “masum” bir gerekçeylebaşlatılan altın mevduatı uygulamasıkısa sürede, Merkez Bankasının daözendiriciliğiyle, büyük ilgi gördü.Altın mevduatı 2010 yılında 2 milyarTL’yi ancak bulurken 2013 yılı Ekimayı sonunda %990’ın üzerinde bir ar-tışla 21,8 milyar TL’ye ulaşıyordu. Yi-

ne 2010’da bankaların topladığı mev-duatın sadece %0,3’ü altın mevduatıiken Ekim 2013’te bu oran %2,5’e çık-tı.

Ne var ki bankaların altın hesabımüşterileri arasında sadece sıradankişiler değil, şirketler, esnaflar ve RızaSarraf gibi yabancı “işadamları” davar. Altın mevduatı yöntemi ile ban-kaya getirilen takılar, nereden bulun-duğu sorulmaksızın, miktarı ne olursaolsun açılan hesap yoluyla alınarakkülçe altına dönüştürülüyor ve isten-diği zaman çoğu vadesiz olan bu he-saplardan geri çekilebiliyor. Böyleliklearalarında Rıza Sarraf’ın da bulundu-ğu pek çok kara para sahibi Halk Ban-kası ve diğer bankalar aracılığı ile pa-ralarını ( yolsuzluk soruşturmasınagöre 85 Milyar Avro ) AK’lamış olu-yorlar.

TÜRKİYE-İRAN ARASINDAKİ HAT

DOLAR ARTTI, EURO UÇTU!Faiz lobisiyiz! Dövizden haberimiz yok

Arda Araz ODTÜ

Tahsin Önemli Bilecik Üniv.

Altın odaklı devam eden yolsuzluk tartışmalarının bir başka ayağı da “altınmevduatı” uygulamasıyla gerçekleştirildiği iddia edilen milyarlarca dolarlık karaparanın aklanması

Page 3: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 10

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

BAKAN ÇOCUKLARI VE ‘YARDIMSEVER’ ALTIN TÜCCARININ İLİŞKİ AĞINI İNCELEDİK

“Bu süreçte, kimse bizden geri adımbeklemesin diyen Tayyip Erdoğan biradım geri çekilmek zorunda kalsa dataraflar açısından saklanamaz halegelen iktidar dalaşı önümüzdekigünlerde yeniden alevlenebilir.”

Üniversiteli Gazetesi Sayı 19 Aralık 2013Üniversiteli gazetesinin aralık

ayında çıkan son sayısında, TayyipErdoğan’ın dershanelerin kapatılma-sını istemesi üzerinden büyüyenAKP-Gülen Cemaati geriliminin ge-leceğine dair yaptığı tespit çok kısabir sürede gelişen olaylarla birliktegerçeklik kazandı. 17 Aralık günübaşlatılan yolsuzluk operasyonu ilebirlikte taraflar arasındaki çatışmayeni bir boyuta ulaşmış oldu. Arala-rında bakan çocuklarının, Fatih Bele-diye Başkanının, Halk Bankası genelmüdürünün ve AKP’li müteahhitle-rin bulunduğu pek çok isim yolsuz-luk iddiasıyla gözaltına alındı. Aralıkayına damgasını vuran ve dahauzunca bir süre de ülke gündemininbirinci sırasında kalacağa benzeyenyolsuzluk operasyonlarının farklı

odak noktaları olduğu söylenebilir.Ancak operasyonun sacayakları ara-sında en dikkat çekeni “altın” temalıiddialar.

Nedir bu altının sırrı?Türkiye’nin külçe altın dış ticare-

tinde, 2011 yılından itibaren yaşananartış, altının yolsuzluk iddialarınınana öğesi haline gelmesine neden ol-muştu. 2011’de 6,2 milyar dolar olanaltın ithali karşısında ihracat 1,5 mil-yar dolardı. 2012 yılına gelindiğindeise ihracatta adeta bir patlama yaşa-nıyor ve külçe altın ihracatı %786 ar-tarak 13,3 milyar dolara ulaşıyordu.2013 yılında ise ithalat ön plana çıkı-yor ve 2013 yılının ilk on ayında 13milyar dolar altın ithal ediliyordu.Sonuç olarak 2010-2013 yılları arasın-da Türkiye, 27 milyar dolarlık altın it-hal etmiş, 18 milyar dolarlık ihracatyapmış gözüküyordu. Altın ticaretiüzerinde bir başka “ilgi çekici” noktada yapılan ihracatın 8 milyar doları-nın doğrudan, 6 milyar dolarının daBirleşik Arap Emirlikleri ( BAE ) üze-rinden dolaylı olarak İran’a yapılmışolmasıydı. Peki, nasıl oluyordu da2007, 2008, 2009 yıllarında altın ihra-catında sıfır payı olan İran, 4 yıl içeri-sinde bu alanda %76 pay sahibi olu-

yordu?Bu sorunun cevabını 22 Kasım

2012’de, o dönem Halk Bankası’ndanda sorumlu olan Ali Babacan veriyor-du:

“Türkiye olarak İran’dan aldığı-mız gazın parasını biz TL olarakİran’ın  Türkiye’deki hesabına yatırı-yoruz. Fakat İran’ın o parayı dolarolarak kendi  ülkesine götürmesimümkün değil, uluslararası kısıtla-malar, ABD’nin yaptırımları  sebebiy-le. Dolayısıyla İran, bunu döviz ola-rak kendi ülkesine götüremeyince, oTL’yi kendi hesabından çekiyor, altınalıyor piyasadan. Altını kendi ülkesi-ne  götürüyor. Bunu nasıl götürüyorbilmiyorum, ama işin özü bu.”

Babacan’ın “Nasıl götürüyor bil-miyorum” dediği noktada ise yolsuz-luk operasyonunun 1 numaralı ismiRıza Sarraf devreye giriyordu. Ulus-lar arası baskıdan ve ABD ambargo-sundan dolayı Türkiye, İran’dan al-dığı doğalgazın bedelini döviz olaraktransfer edemiyordu. Buna karşılıkİran’ın alacakları ile piyasadan külçealtın satın alınıyor (büyük bir kısmıİsviçre ve BAE’den ithal ediliyor) vebu altınlar Rıza Sarraf gibi işadamlarıaracılığıyla ya zırhlı araçlarla sınırda

İran Merkez Bankası yetkililerine tes-lim ediliyor ya da uçak kargosuylaİran’a gönderiliyordu. Böylece hemİran’la doğalgaz alışverişi devamedebiliyor hem de İran’a yapılan mil-yarlarca dolarlık ödeme ihracat ola-rak makyajlanıyor, böylelikle dış tica-ret, cari açık ve büyüme göstergele-rinde gerçekler karartılarak dışarıyaev içeriye “Türkiye ekonomisi gelişi-yor” mesajı veriliyordu. Ne var ki al-tın transferinin sürebilmesi için RızaSarraf’ın “bazı ayrıcalıklara” ihtiyacıoluyordu. Bu noktada da bakanlar ve

Son dönemde, Döviz tavan yaptı,borsa düştü, sıcak para kaçıyor, ya-bancı spekülatörler borsayı çökertti,faiz lobisi var bunların arkasında,spekülasyon yapıyorlar, bu ülkeningelişmesini istemiyorlar’ gibi söy-lemleri çok duyar olduk. Dövizin ar-tışı yeni bir şey değil, TL yapısal ola-rak, diğer ülke paraları karşısındadeğer kaybediyor. Özellikle küreselsermayeye hâkim birkaç para karşı-sında (dolar, euro).

Değeri belirleyen ne?Değeri belirleyen şey iktisadın

yapı taşı olan arz-taleptir. Paranın ta-lebe göre arzının fazla olması değe-rini düşürürken, talebinin arzdanyüksek oluşu da değerini artırır. Birparanın talebini de o ülkenin ürettiğimallar ve geçerli olduğu piyasalarbelirler. Hem yurtiçinde hem deuluslararası piyasalarda dövize olantalebin seyrine göre TL’nin değeri şe-killenmektedir. Yurtiçinde dövizinekonomi içindeki payının artması(Örn:dolarizasyon) TL’nin döviz kar-şısındaki hassasiyetini artırır.

Döviz talebini karşılamanın reelyolu, ihracat yapmaktır. Türkiye’deihracatın ithalatı karşılama oranı ise%60’dır, buna göre yapılan ticarettedöviz açığı verilmekte. Yani ülkeyegiren döviz çıkana göre az. Reel ol-mayan yol ise, spekülatif piyasalarayatırım çekerek, para ile para kazan-dırmaktır. Yabancı portföy yatırımcı-larını, sıcak parayı çekmek. Sıcak pa-ra; gittiği ülkedeki iç borç senetleri veborsa hisse senetlerine yatırım yapa-rak (portföy yatırımları), faiz üzerin-den kazanç sağlar. Sıcak paranın yeriyurdu yoktur ve ’80 sonrası liberalekonomiye dönüş, kolayca hareketedebilmesine olanak vermiştir. Buyatırımlar, yüksek faiz, güvenli or-tam ve döviz kurunda istikrar ister-ler. Türkiye ekonomisinde son dö-nemde siyasal tartışmaların ve belir-sizliğin artması sıcak parayı kaçır-

mıştır. Özellikle sıcak para çıkışına‘Gezi olayları’ hedef gösterilse de;bunun arkasında, ABD Merkez Ban-kası’nın (FED) sıkılaştırıcı para poli-tikası uygulayacağına dair beklenti-lerin artması bulunmaktadır.

Aralık ayında patlak veren yol-suzluk; aynı şekilde siyasi istikrarsız-lık ve güvensizlik ortamı yaratmış,sıcak paranın tekrardan çıkışına se-bep olmuştur. Özellikle borsada his-selerini halka arz eden şirketlerinyolsuzluğu, hisselerinin değer kay-betmesine sebep olmuştur. Bu daborsadaki yatırımcının çıkışı ile kur-larda ani yükselmeler meydana gel-miştir.

Bahsedilen gelişmelerin sebebi;serbesiyetçi politikaları benimseye-rek yeri yurdu olmayan paranın,spekülasyon ve faiz üzerinden parakazanmasına olanak sağlayan sis-temdir. Söz konusu gelişmeler, dövizkurlarının yükselmesine sebep olur-ken, bunun yükü ücretli çalışan kesi-me binecektir. Döviz ile yapmış ol-duğumuz ithalatın büyük bir yüzde-sini enerji ve hammadde oluşturur.Enerji girdisinin döviz üzerinden te-mini, kurların artışıyla yurt içindeüretilen malın ve doğrudan kullanı-lan enerjinin fiyatını orta vadede art-tıracaktır. Aynı şekilde devletin dö-viz borçlarının ödeme yükü, kurlarınartışıyla artacak ve bu açığı vergi ilekapatmaya gidecektir. 2014’ün başın-da ki zamların kısa özeti budur. Üc-retli çalışanın geliri, fiyat ve zamlaragöre düzenlenmediği gerçeğinin ya-nısıra, uzun vadedeki fiyat artışlarıreel geliri düşürecektir. FED’in sıkı-laştırıcı para politikasının 2014’deyürürlüğe girmesiyle artan faiz oran-larıyla dünyada dolar arzı azalacak.Bununla birlikte Türkiye gibi ülke-lerdeki yabancı yatırımcılar doğru-dan ABD’deki finansal piyasalarayönelecek, sıcak para çıkışı devamedecek, kurların artışı sürecek...

10 Ekonomi Ekonomi 11

ALTIN

2011’de 6,2 milyar dolarolan altın ithali karşısın-da ihracat 1,5 milyar do-lardı. 2012 yılına gelindi-ğinde ise ihracatta adetabir patlama yaşanıyor vekülçe altın ihracatı %786artarak 13,3 milyar dola-ra ulaşıyordu. Sonuç ola-rak 2010-2013 yılları ara-sında Türkiye, 27 milyardolarlık altın ithal etmiş,18 milyar dolarlık ihracatyapmış gözüküyordu

%786

oğulları devreye girerek pastadan alı-nacak “küçük” paylar karşılığında altıntransferinde kolaylık sağlanıyordu. So-nuç olarak herkes kazanıyordu!

Altın ile AK’lanan kara paralar

Altın odaklı devam eden yolsuz-luk tartışmalarının bir başka ayağı da“altın mevduatı” uygulamasıyla ger-çekleştirildiği iddia edilen milyarlarcadolarlık kara paranın aklanması. Yas-tık altında bulunduğu iddia edilen 5bin ton altının ekonomiye kazandırıl-ması gibi “masum” bir gerekçeylebaşlatılan altın mevduatı uygulamasıkısa sürede, Merkez Bankasının daözendiriciliğiyle, büyük ilgi gördü.Altın mevduatı 2010 yılında 2 milyarTL’yi ancak bulurken 2013 yılı Ekimayı sonunda %990’ın üzerinde bir ar-tışla 21,8 milyar TL’ye ulaşıyordu. Yi-

ne 2010’da bankaların topladığı mev-duatın sadece %0,3’ü altın mevduatıiken Ekim 2013’te bu oran %2,5’e çık-tı.

Ne var ki bankaların altın hesabımüşterileri arasında sadece sıradankişiler değil, şirketler, esnaflar ve RızaSarraf gibi yabancı “işadamları” davar. Altın mevduatı yöntemi ile ban-kaya getirilen takılar, nereden bulun-duğu sorulmaksızın, miktarı ne olursaolsun açılan hesap yoluyla alınarakkülçe altına dönüştürülüyor ve isten-diği zaman çoğu vadesiz olan bu he-saplardan geri çekilebiliyor. Böyleliklearalarında Rıza Sarraf’ın da bulundu-ğu pek çok kara para sahibi Halk Ban-kası ve diğer bankalar aracılığı ile pa-ralarını ( yolsuzluk soruşturmasınagöre 85 Milyar Avro ) AK’lamış olu-yorlar.

TÜRKİYE-İRAN ARASINDAKİ HAT

DOLAR ARTTI, EURO UÇTU!Faiz lobisiyiz! Dövizden haberimiz yok

Arda Araz ODTÜ

Tahsin Önemli Bilecik Üniv.

Altın odaklı devam eden yolsuzluk tartışmalarının bir başka ayağı da “altınmevduatı” uygulamasıyla gerçekleştirildiği iddia edilen milyarlarca dolarlık karaparanın aklanması

Page 4: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 08

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

'AKP'nin yükselişi ve düşüşü' adındakitabının yazarı olarak 17 Aralık operasyo-nunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle birgidişat bekliyor muydunuz?

Hükümetin dershane hamlesindensonra Cemaat’ten bir hamle bekliyor-dum, herkes gibi. Kamuoyundaki bek-lenti daha ziyade insanların özel yaşa-mıyla ilgili, bir takım kasetlerin piyasa-ya sürülmesiydi. Her ne kadar yolsuz-luk söylemi bir süredir cemaat medya-sında kısmen ele alınıyor olsa da benyolsuzluk üzerinden bu denli sert birdarbe beklemiyordum. Pek çok kişi için17 Aralık’ta başlayan süreç şaşırtıcı ol-muştur. Resmin bütününde, Şubat 2012MİT krizinden beri ilişkilerin tamir edi-lemeyecek ölçüde bozulduğunu görü-yoruz. Tamir edilseydi bile yapıştırılmışbir vazo gibi olacaktı, hiçbir zaman kı-rılmamış gibi olmayacaktı. Son derececüretkar bir hamleydi 2012’deki, HakanFidan’ı tutuklamaya çalışmak. Pek çokgözlemci de yerel seçimler yaklaştıkçaCemaat ile AKP arasındaki çatışmanınşiddetlenmesini bekliyordu.

Bunun adını ne koyabiliriz; Türkiye’ de-ki rejimin yeniden organizasyonu mu yoksaotoriterleşmiş bir partinin değişme ihtiyacımı?

Egemenlerin güç mücadelesi açısın-dan baktığımızda salt devlet organları-na kim hakim olacak üzerinde dönen,basit bir iktidar mücadelesi olmadığınıdüşünüyorum. Burada Yeni Türkiye di-ye tarif edilen, AKP’nin egemenliği al-tında hem neoliberalizmin dizginsiz birşekilde ilerlediği hem de insanların dinsoslu bir toplum mühendisliği ile otori-ter bir rejimin altında cendereye sokul-mak istediği bu düzenin dümeninin ki-min elinde olacağının kavgası var.

AKP döneminde yükselen yeni siya-sal ve ekonomik “elitler” var. Görüneno ki bu elitler kamu gücünü ve kaynak-larını kullanarak kendilerini ve yandaş-larını zenginleştirirken cemaate bekle-diklerini verememişler. Yani burada Ce-maat ile bağlantısı olmayan AKP kad-rolarına aslan payı verilmiş. Bu da ciddibir sıkıntıya yol açmış. Cemaatin gü-venlik bürokrasisi üzerindeki mücade-lesi biliniyor. Bir taraf Emniyet’te kuv-vetli, bir taraf MİT’te kuvvetli, zatenAKP cemaate karşı verdiği mücadeledeorduyu da yanına çekmeye çalışıyor.Ama bu güvenlik bürokrasisi üzerineyürütülen mücadelenin de salt kendiiçin bir mücadele olduğundan emin de-ğilim, orada uluslararası boyut gözeçarpıyor. Yani görünen o ki Cemaat ka-nadı biraz daha ABD dış politikasınınya da CIA’in çıkarlarına uygun bir ham-

le yapmaya çalışıyor. Batı’nın gözündeTayyip Erdoğan’ın kıymeti azaldıkça,artık astarı yüzünden pahalı bir liderhaline gelmeye başladıkça, görünen oki ABD kaynaklı bir operasyon yürür-lüğe sokuldu ve buradaki enstrümanda Cemaat.

AKP-Cemaat arasında başlayan dersha-ne tartışmaları sırasında, tekrar anlaşabilir-ler havası hakim iken, Burhan Kuzu 2000kişilik liste var diyerek bir cadı avından bah-sediyor. Cemaat ile AKP tamamen anlaşa-maz konumda mı, yoksa Erdoğan'sız AKPuzlaşma noktası olabilir mi?

Güzel söylediniz. Uzlaşma Erdo-ğan’sız AKP düzleminde olabilir. Mev-cut aktörler söz konusu olduğu müd-detçe taraflardan birinin zayıflamasınaveya yenilmesine kadar mücadele süre-cek. Mücadeleyi sürdürmede Başba-kan’ın da istekli olduğu, yeni kabine-den anlaşılıyor. Ben AKP kadrolarınıyakından takip eden ve tanıyan bir in-san değilim ama bu işin uzmanları di-yor ki bu bir savaş kabinesi. Bana da öy-le geliyor. Dünya üzerinde hiçbir savaşsonsuza kadar sürmez, ateşkes olur, ba-rış olur, taraflardan biri yenilir, tarafla-rın ikisi birden yenilir ya da taraftarlaryenişemez; pek çok opsiyon var. Birnoktada AKP ile Cemaat arasında daböyle bir şey olacak ve AKP içinde Er-doğan’ın liderliğinden ve tarzından ra-hatsız olan ama ses çıkartamayanlar

açısından en iyi çözüm Erdoğan’sız birAKP olsa gerek.

AKP gidiyor havası oluşmuşken, 'Bir-birlerini yesinler, bir taraf yenik düşecek’ gi-bi bir beklenti de var. AKP'nin bu denli za-yıf gözükmesinde tek etken Cemaat mi? Ha-ziran İsyanı'nın payı yok mu?

Gezi AKP’nin en büyük yenilgisi şuana kadarki, belki de ilk yenilgisi. Dışpolitikada şamar yiyorlar. İç siyasetebaktığımızda Gezi'de uğradığı büyükbir meşruiyet kaybı. Cemaat Gezi ile be-raber oluşan durumu, AKP’nin yaşadı-ğı zafiyeti kullanmak istiyordu ve halaistiyor. Gezi’nin sonrasındaki gelişme-leri bir manivela gibi kullanma eğilimivar Cemaat’in. Ama baktığımız zamanGezi’deki halk hareketi,toplumsal dinamiğinaçığa çıkması Cemaatinde hoşuna gidecek birşey değildi. Gezi olayla-rının ilk günlerinde Ce-maat medyası hükümetmedyasına göre dahamakul bir yayın yapıyor-du fakat en nihayetinde,Gülen’in söylediği sözlerveya yapılan yorumlar, çı-kan haberler olsun; Gezici-ler denen kitleden AKP gibiCemaat de uzak duruyor.Zaten böyle olmaması şaşırtıcıolurdu.

Benim burada ilgimi çeken nok-ta; 27 Aralık Cuma günü Taksim Daya-nışması basın açıklaması yapacağınadair bir çağrı yaptığında ve halkı Tak-sim’e davet ettiğinde kimileri iyi niyetle“provokasyon olabilir Taksim’e gitme-yin” gibi şeyler söyledi. O noktada me-sela şu ilginçti; Cemaat kanadında da“Taksim'e gitmeyin provokasyon olabi-lir, MİT provokasyon yapabilir” gibiseslerin yükseldiğini gördük. Twitterüzerinde Emre Uslu’nun bunu yaptığı-nı gördük. Bu bana şunu düşündürdü.Türkiye’de bir iktidar mücadelesi varve 17 Aralık’tan beri neticede üstün du-rumda olan Cemaat. İnisiyatif Cema-at’in eline geçmişken herhalde Cemaatcephesi de üçüncü bir aktör olarak, asılaktör olarak halkın sahneye çıkmasınıistemiyor. Yani “Biz bu işi yapıyoruz,hükümeti götüreceksek biz götürelim,öngörülemez bir aktör oyuna girmesin,öngörülemez olaylar olmasın, ikinci birGezi olmasın” gibi bir yaklaşım.

Önümüzdeki süreç açısından seçimtartışmaları, Tayyip Erdoğan'ı doğrudanhedef alan yolsuzluk operasyonları ve sokakeylemleri öne çıkıyor. Sizin de bahsettiğiniz“#Taksim’eçıkma gündemidegistirme”tag’ı üzerinden yapılan bir kampanya dagöründü, liberallerin ve Cemaat’in sokakkorkusu var. Sokağın değiştirici gücündenkorkuyorlar. Önümüzde de üç seçimli kri-tik bir dönem var. Sizin seçimlere dair ön-gürünüz var mı?

Şimdi şunu söyleyeyim sosyalistsolda bir bölümün yaklaşımı var banada sıcak gelen, Gezi sandığa sığmaz di-yen bir yaklaşım. Parlamenta-rizme kapılma-

manınönemini, aslında örgütlü halkın diğerbütün siyasi aktörlerden, bütün planlar-dan, komplolardan daha üstün olduğu-nu Haziran Direnişi gösterdi. Sokakparlamenter siyasetten daha önemli vegüçlü. Bununla beraber mevcut düze-nin işleyen bir takvimi, siyasal gündemide var. Az önce sizin söylediğiniz, se-çimler önem kazanıyor. Şimdi sokağıişaret eden, sokakta örgütlenmeyi önce-leyen ve bana kalırsa da doğruyu yapansosyalist solun seçimlere kayıtsız kal-ması da düşünülemez. Yani uygun birstrateji ile seçimlere hazırlanmak önem-li. Ben sözgelimi TKP, ÖDP ve Halkev-leri'nin Ankara’da ortak bir adayda bu-luşma girişimini önemsiyorum. Kıy-metli buluyorum, geç de kaldılar açık-çası, gönül isterdi ki daha fazla sayıdail ve ilçede bu birlik gerçekleştirilsin.

Çünkü herüç aktör de sosyalistsolun şu anda en ba-şat aktörleri ama tekbaşlarına oluşturabil-dikleri etki alanı sı-nırlı. Yani sosyalistsol Gezi ile ortaya çı-kan muhalif potansi-yele yönelik adım at-mazsa o muhalif po-

tansiyel büyük orandaCHP’ye akacak. Bun-

dan ötürü de seçmenlerisuçlayamazsınız.İnsanlar 11 yıllık AKP ikti-

darından bezmiş durumda, ta-bii ki AKP’yi götürmesi en olağan,

ikinci sıradaki partiyi seçecekler, bun-dan dolayı kimseyi eleştiremezsiniz.Ama görünen o ki sosyalist sol inisiyatifalmazsa, ortaklıkları bir an önce hızlı birşekilde hayata geçirmezse o muhalifenerji CHP’ye akacak. O muhalif enerjizaten büyük oranda CHP’ye akacakama tamamının akmasını engellemekgerek.

Bu noktada HDP’ye dair birkaç sözsöylemek mümkün. HDP’nin bileşenle-ri içerisinde, başta eşbaşkanlar SebahatTuncel ve Ertuğrul Kürkçü olmak üze-re, daha eşitlikçi ve özgürlükçü bir Tür-kiye mücadelesinde bedel ödemiş,önemli işlevleri olan insanlar var.HDP’nin bileşenleri arasında sosyalistörgütler var, bireyler var. Fakat HDP’deyapısal bir sorun var, kastettiğim için-deki liberaller değil yalnızca, liberalle-rin olmasından daha büyük sorunHDP’nin “bağımsız değişken” değil“bağımlı değişken” olması. Şunu kaste-

diyorum; çözüm süreci denen dö-nemin gidişatına göre HDP ön planaçıkma imkanlarını bulacak ya da ofsay-ta düşecek. Kürt siyasal hareketinindevletle girdiği müzakere süreci içeri-sinde düzene eklemlenme eğilimi doğ-du. Böyle bir dönemde sosyalist solunBDP’yle aynı çatı altına girmesinin sos-yalist solu büyütebileceğini düşünmü-yorum. Aslında Kürt hareketine de birfaydası olacağını düşünmüyorum. İler-leyen dönemlerde Kürt siyasal hareketiiçerisinde kabaca sağ kanat ve sol kanatdiye tanımlayacağımız bir ayrım olabi-lir, bunun ön işaretlerini görüyoruz.HDP, dili ve bileşenleri itibari ile ofsaytadüşebilecek bir yapı.

Geçtiğimiz yıl CHP üzerine konuşsakiktidar olması imkansız derdik, yeni dönemCHP için tarihi bir fırsat olarak görülüyor.Ortadoğu ve ABD turları da atılmaya baş-ladı. AKP'nin seçimlerde büyükşehirlerikaybetmesinin düşüşü hızlandıracağını bi-len CHP'nin buralarda sağcı aday göstermetercihleri hakkında düşünüyorsunuz?

CHP’nin egemenlere verdiği mesaj…Egemenleri uluslararası sistemin halahegomonik gücü olan ABD olarak alabi-lirsiniz. Türkiye’de ise şu anda AKP’ylebir savaşa tutulmuş olan Cemaat olarakalabilirsiniz. Düzeni sürdürecek, düzenirestore edecek ama AKP’nin, en azındanErdoğan’ın aşırılıklarına sapmayacak biralternatif olarak sunuyor kendini CHP.AKP karşısındaki başat muhalefet odağıolarak yükselirken tabii şöyle bir eğilimbelirdi CHP’de; sağa açılma eğilimi. Busağa açılma politikasının gerçeklikle iliş-kisini çok tartışmalı görüyorum. CHPiçinde Kemal Kılıçdaroğlu’na akıl verenkimi danışmanlarda bu eğilimin olduğu-nu görüyoruz. Muhayyel bir sağ seçmenvar, sanki AKP İslamcı olduğu için laik

merkez sağcı seçmenler adres arayışı içe-risinde ve CHP oraya yönelirse onlarınoyunu kapabilecekmiş gibi. Bu çok tar-tışmalı ve tabanı zayıf bir yaklaşım. Çün-kü Türkiye’de bir kere öyle bir sağ yok.Türkiye de sağ kulvarı dolduran AKP veMHP var. Başka bir sağ oluşum yok.Mehmet Ağar’ın DP’si veya CemUzan’ın Genç Partisi gibi yüzde üç yüz-de beş oy alan sağ partiler artık yok. Sağseçmeni aptal yerine koymanın da anla-mı yok, Türkiye’de seçmenlerin çoğu-nun sağ partilere oy veriyor olması on-ların bilinçsiz koyunlar olduğu anlamınagelmiyor. Bir şeyin aslı dururken taklidi-ne yönelmemek gibi bir tavrı sağ seçmengösterecektir. Zaten CHP 2007 seçimle-rinde de 2011 seçimlerinde de pek çoksağcı isme milletvekili aday listelerindeyer verdi. Kimi illerde sağcı adaylar sa-yesinde normalde alamadığı oyları al-mak hedefi başarısız oldu, gene olacak.Yani belki CHP’ye yüzde 2-3’lük katkıgetirebilir, belki CHP yüzde 30 bandınayaklaşabilir hatta yüzde 30’u da görebi-lir. Ama sağ seçmeni aptal yerine koy-maya çalışmanın da anlamı yok.

Bir parantez açıp doksanları hatırla-yalım. 90’larda ne vardı? İslamcı partiRefah Partisi, MHP vardı. Merkez sağ-da 2 tane parti vardı, ikisinin de güçleri

birbirine yakındı. RP,ANAP, DYP; bunlar birbirine yakın

oylar alıyordu. Bir de DSP vardı.DSP’nin de milliyetçi bir söylemi vardı.Şimdi böyle bir siyasi konfigürasyondao zamanki SHP/CHP düzen partileriarasında en solda duran partiydi. Çün-kü herkes bir pozisyon tutmuş. Milli-yetçilik konusunda MHP ile Tansu Çil-ler’le; piyasacılık konusunda ANAP veDYP ile rekabet edemezdi. İslamcılık,muhafazakarlık konusunda zaten reka-bet etme şansı ya da olanağı yok. İsteristemez düzen partileri içindeSHP/CHP en solda durandı. Şimdi gü-nümüze gelelim. AKP veya Erdoğansonrası dönemde Türk sağı parçalanır-sa oradan iki, belki üç parti çıkarsa CHPgene koşullar gereği daha solda bir tu-tum almak zorunda olacak. Şu andamerkez sağ bir parti yok, onun içinCHP de herkesin temsilcisi olmaya ça-lışıyor. Fakat tarihin bize gösterdiği birşey var, özellikle düzen partileri söz ko-nusu olduğunda ve CHP tarihi de bunaörnektir, herkesin temsilcisi olmaya ça-lıştığınız zaman kimsenin temsilcisi ola-mıyorsunuz. Benim öngörüm, yerel se-çimden sonra CHP’nin merkez sağıtoplama gibi bir kapasitesinin olmadığıortaya çıkacak ve sağda yeni parti ara-yışları hız kazanacaktır.

Üniversiteli gazetesi aracılığıyla iletmekistediğiniz bir mesaj var mı?

Sizleri çok seviyorum, öncelikle.Verdiğiniz mücadele üniversitedeki bi-lim emekçilerinin olsun, idari emekçile-rin olsun, onların çıkarlarıyla da doğru-dan ilişkili. Üniversitelerin siyasal ikti-dardan bağımsız, özerk olmaları üni-versiteyi oluşturan bütün bileşenlerinçıkarına olan bir şey. Üniversite herke-sindir. Öğretim üyelerine ait olan biryer değil sadece. Öğretim üyelerinin nekadar hakkı varsa, üniversitenin ne ka-dar sahibiyse öğrenci de o kadar sahibi-dir ve idari personelin de öyle. Müca-deleyi ortaklaştırmak lazım. Mücadele-nizde sizlere cesaret, başarı, şans diliyo-rum.

AKADEMİSYEN BURAK COP İLE GÜNDEMİN TARTIŞMALI KONULARI ÜZERİNE SÖYLEŞİ:

Cemaat cephesi de üçüncü bir aktör olarak, halkın sahneye çıkma-sını istemiyor. Yani “Biz bu işi yapıyoruz, hükümeti götüreceksek bizgötürelim, öngörülemez bir aktör oyuna girmesin, öngörülemezolaylar olmasın, ikinci bir Gezi olmasın” gibi bir yaklaşım

“Sosyalist solda bir bölümünyaklaşımı var bana da sıcak ge-len, Gezi sandığa sığmaz diyenbir yaklaşım. Parlamentarizmekapılmamanın önemini, aslındaörgütlü halkın diğer bütün siyasiaktörlerden, bütün planlardan,komplolardan daha üstün oldu-ğunu Haziran Direnişi gösterdi.Sokak parlamenter siyasettendaha önemli ve güçlü”

“ABD kaynaklı bir operasyon yürürlüğe sokuldu

ve buradaki enstrüman da Cemaat”

BURAK COP KİMDİR?

12 Söyleşi 13Söyleşi

Siyaset bilimci Yrd. Doç. Dr. BurakCop Galatasaray Üniversitesi İkti-sadi İdari Bilimler Fakültesi Ulus-lararası İlişkiler 2004 mezunu. İs-tanbul Kültür Üniversitesi, Boğa-ziçi Üniversitesi, Galatasaray Üni-versitesi’nde öğretim görevlisi.

CHP de herkesin temsilcisi olmaya çalışıyor. Fakat tarihin bize gösterdiği bir şey var, özellikle düzen partileri söz konusu oldu-

ğunda ve CHP tarihi de buna örnektir, herkesin temsilcisi olmaya çalıştığınız zaman kimsenin temsilcisi olamıyorsunuz

Page 5: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 08

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

'AKP'nin yükselişi ve düşüşü' adındakitabının yazarı olarak 17 Aralık operasyo-nunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle birgidişat bekliyor muydunuz?

Hükümetin dershane hamlesindensonra Cemaat’ten bir hamle bekliyor-dum, herkes gibi. Kamuoyundaki bek-lenti daha ziyade insanların özel yaşa-mıyla ilgili, bir takım kasetlerin piyasa-ya sürülmesiydi. Her ne kadar yolsuz-luk söylemi bir süredir cemaat medya-sında kısmen ele alınıyor olsa da benyolsuzluk üzerinden bu denli sert birdarbe beklemiyordum. Pek çok kişi için17 Aralık’ta başlayan süreç şaşırtıcı ol-muştur. Resmin bütününde, Şubat 2012MİT krizinden beri ilişkilerin tamir edi-lemeyecek ölçüde bozulduğunu görü-yoruz. Tamir edilseydi bile yapıştırılmışbir vazo gibi olacaktı, hiçbir zaman kı-rılmamış gibi olmayacaktı. Son derececüretkar bir hamleydi 2012’deki, HakanFidan’ı tutuklamaya çalışmak. Pek çokgözlemci de yerel seçimler yaklaştıkçaCemaat ile AKP arasındaki çatışmanınşiddetlenmesini bekliyordu.

Bunun adını ne koyabiliriz; Türkiye’ de-ki rejimin yeniden organizasyonu mu yoksaotoriterleşmiş bir partinin değişme ihtiyacımı?

Egemenlerin güç mücadelesi açısın-dan baktığımızda salt devlet organları-na kim hakim olacak üzerinde dönen,basit bir iktidar mücadelesi olmadığınıdüşünüyorum. Burada Yeni Türkiye di-ye tarif edilen, AKP’nin egemenliği al-tında hem neoliberalizmin dizginsiz birşekilde ilerlediği hem de insanların dinsoslu bir toplum mühendisliği ile otori-ter bir rejimin altında cendereye sokul-mak istediği bu düzenin dümeninin ki-min elinde olacağının kavgası var.

AKP döneminde yükselen yeni siya-sal ve ekonomik “elitler” var. Görüneno ki bu elitler kamu gücünü ve kaynak-larını kullanarak kendilerini ve yandaş-larını zenginleştirirken cemaate bekle-diklerini verememişler. Yani burada Ce-maat ile bağlantısı olmayan AKP kad-rolarına aslan payı verilmiş. Bu da ciddibir sıkıntıya yol açmış. Cemaatin gü-venlik bürokrasisi üzerindeki mücade-lesi biliniyor. Bir taraf Emniyet’te kuv-vetli, bir taraf MİT’te kuvvetli, zatenAKP cemaate karşı verdiği mücadeledeorduyu da yanına çekmeye çalışıyor.Ama bu güvenlik bürokrasisi üzerineyürütülen mücadelenin de salt kendiiçin bir mücadele olduğundan emin de-ğilim, orada uluslararası boyut gözeçarpıyor. Yani görünen o ki Cemaat ka-nadı biraz daha ABD dış politikasınınya da CIA’in çıkarlarına uygun bir ham-

le yapmaya çalışıyor. Batı’nın gözündeTayyip Erdoğan’ın kıymeti azaldıkça,artık astarı yüzünden pahalı bir liderhaline gelmeye başladıkça, görünen oki ABD kaynaklı bir operasyon yürür-lüğe sokuldu ve buradaki enstrümanda Cemaat.

AKP-Cemaat arasında başlayan dersha-ne tartışmaları sırasında, tekrar anlaşabilir-ler havası hakim iken, Burhan Kuzu 2000kişilik liste var diyerek bir cadı avından bah-sediyor. Cemaat ile AKP tamamen anlaşa-maz konumda mı, yoksa Erdoğan'sız AKPuzlaşma noktası olabilir mi?

Güzel söylediniz. Uzlaşma Erdo-ğan’sız AKP düzleminde olabilir. Mev-cut aktörler söz konusu olduğu müd-detçe taraflardan birinin zayıflamasınaveya yenilmesine kadar mücadele süre-cek. Mücadeleyi sürdürmede Başba-kan’ın da istekli olduğu, yeni kabine-den anlaşılıyor. Ben AKP kadrolarınıyakından takip eden ve tanıyan bir in-san değilim ama bu işin uzmanları di-yor ki bu bir savaş kabinesi. Bana da öy-le geliyor. Dünya üzerinde hiçbir savaşsonsuza kadar sürmez, ateşkes olur, ba-rış olur, taraflardan biri yenilir, tarafla-rın ikisi birden yenilir ya da taraftarlaryenişemez; pek çok opsiyon var. Birnoktada AKP ile Cemaat arasında daböyle bir şey olacak ve AKP içinde Er-doğan’ın liderliğinden ve tarzından ra-hatsız olan ama ses çıkartamayanlar

açısından en iyi çözüm Erdoğan’sız birAKP olsa gerek.

AKP gidiyor havası oluşmuşken, 'Bir-birlerini yesinler, bir taraf yenik düşecek’ gi-bi bir beklenti de var. AKP'nin bu denli za-yıf gözükmesinde tek etken Cemaat mi? Ha-ziran İsyanı'nın payı yok mu?

Gezi AKP’nin en büyük yenilgisi şuana kadarki, belki de ilk yenilgisi. Dışpolitikada şamar yiyorlar. İç siyasetebaktığımızda Gezi'de uğradığı büyükbir meşruiyet kaybı. Cemaat Gezi ile be-raber oluşan durumu, AKP’nin yaşadı-ğı zafiyeti kullanmak istiyordu ve halaistiyor. Gezi’nin sonrasındaki gelişme-leri bir manivela gibi kullanma eğilimivar Cemaat’in. Ama baktığımız zamanGezi’deki halk hareketi,toplumsal dinamiğinaçığa çıkması Cemaatinde hoşuna gidecek birşey değildi. Gezi olayla-rının ilk günlerinde Ce-maat medyası hükümetmedyasına göre dahamakul bir yayın yapıyor-du fakat en nihayetinde,Gülen’in söylediği sözlerveya yapılan yorumlar, çı-kan haberler olsun; Gezici-ler denen kitleden AKP gibiCemaat de uzak duruyor.Zaten böyle olmaması şaşırtıcıolurdu.

Benim burada ilgimi çeken nok-ta; 27 Aralık Cuma günü Taksim Daya-nışması basın açıklaması yapacağınadair bir çağrı yaptığında ve halkı Tak-sim’e davet ettiğinde kimileri iyi niyetle“provokasyon olabilir Taksim’e gitme-yin” gibi şeyler söyledi. O noktada me-sela şu ilginçti; Cemaat kanadında da“Taksim'e gitmeyin provokasyon olabi-lir, MİT provokasyon yapabilir” gibiseslerin yükseldiğini gördük. Twitterüzerinde Emre Uslu’nun bunu yaptığı-nı gördük. Bu bana şunu düşündürdü.Türkiye’de bir iktidar mücadelesi varve 17 Aralık’tan beri neticede üstün du-rumda olan Cemaat. İnisiyatif Cema-at’in eline geçmişken herhalde Cemaatcephesi de üçüncü bir aktör olarak, asılaktör olarak halkın sahneye çıkmasınıistemiyor. Yani “Biz bu işi yapıyoruz,hükümeti götüreceksek biz götürelim,öngörülemez bir aktör oyuna girmesin,öngörülemez olaylar olmasın, ikinci birGezi olmasın” gibi bir yaklaşım.

Önümüzdeki süreç açısından seçimtartışmaları, Tayyip Erdoğan'ı doğrudanhedef alan yolsuzluk operasyonları ve sokakeylemleri öne çıkıyor. Sizin de bahsettiğiniz“#Taksim’eçıkma gündemidegistirme”tag’ı üzerinden yapılan bir kampanya dagöründü, liberallerin ve Cemaat’in sokakkorkusu var. Sokağın değiştirici gücündenkorkuyorlar. Önümüzde de üç seçimli kri-tik bir dönem var. Sizin seçimlere dair ön-gürünüz var mı?

Şimdi şunu söyleyeyim sosyalistsolda bir bölümün yaklaşımı var banada sıcak gelen, Gezi sandığa sığmaz di-yen bir yaklaşım. Parlamenta-rizme kapılma-

manınönemini, aslında örgütlü halkın diğerbütün siyasi aktörlerden, bütün planlar-dan, komplolardan daha üstün olduğu-nu Haziran Direnişi gösterdi. Sokakparlamenter siyasetten daha önemli vegüçlü. Bununla beraber mevcut düze-nin işleyen bir takvimi, siyasal gündemide var. Az önce sizin söylediğiniz, se-çimler önem kazanıyor. Şimdi sokağıişaret eden, sokakta örgütlenmeyi önce-leyen ve bana kalırsa da doğruyu yapansosyalist solun seçimlere kayıtsız kal-ması da düşünülemez. Yani uygun birstrateji ile seçimlere hazırlanmak önem-li. Ben sözgelimi TKP, ÖDP ve Halkev-leri'nin Ankara’da ortak bir adayda bu-luşma girişimini önemsiyorum. Kıy-metli buluyorum, geç de kaldılar açık-çası, gönül isterdi ki daha fazla sayıdail ve ilçede bu birlik gerçekleştirilsin.

Çünkü herüç aktör de sosyalistsolun şu anda en ba-şat aktörleri ama tekbaşlarına oluşturabil-dikleri etki alanı sı-nırlı. Yani sosyalistsol Gezi ile ortaya çı-kan muhalif potansi-yele yönelik adım at-mazsa o muhalif po-

tansiyel büyük orandaCHP’ye akacak. Bun-

dan ötürü de seçmenlerisuçlayamazsınız.İnsanlar 11 yıllık AKP ikti-

darından bezmiş durumda, ta-bii ki AKP’yi götürmesi en olağan,

ikinci sıradaki partiyi seçecekler, bun-dan dolayı kimseyi eleştiremezsiniz.Ama görünen o ki sosyalist sol inisiyatifalmazsa, ortaklıkları bir an önce hızlı birşekilde hayata geçirmezse o muhalifenerji CHP’ye akacak. O muhalif enerjizaten büyük oranda CHP’ye akacakama tamamının akmasını engellemekgerek.

Bu noktada HDP’ye dair birkaç sözsöylemek mümkün. HDP’nin bileşenle-ri içerisinde, başta eşbaşkanlar SebahatTuncel ve Ertuğrul Kürkçü olmak üze-re, daha eşitlikçi ve özgürlükçü bir Tür-kiye mücadelesinde bedel ödemiş,önemli işlevleri olan insanlar var.HDP’nin bileşenleri arasında sosyalistörgütler var, bireyler var. Fakat HDP’deyapısal bir sorun var, kastettiğim için-deki liberaller değil yalnızca, liberalle-rin olmasından daha büyük sorunHDP’nin “bağımsız değişken” değil“bağımlı değişken” olması. Şunu kaste-

diyorum; çözüm süreci denen dö-nemin gidişatına göre HDP ön planaçıkma imkanlarını bulacak ya da ofsay-ta düşecek. Kürt siyasal hareketinindevletle girdiği müzakere süreci içeri-sinde düzene eklemlenme eğilimi doğ-du. Böyle bir dönemde sosyalist solunBDP’yle aynı çatı altına girmesinin sos-yalist solu büyütebileceğini düşünmü-yorum. Aslında Kürt hareketine de birfaydası olacağını düşünmüyorum. İler-leyen dönemlerde Kürt siyasal hareketiiçerisinde kabaca sağ kanat ve sol kanatdiye tanımlayacağımız bir ayrım olabi-lir, bunun ön işaretlerini görüyoruz.HDP, dili ve bileşenleri itibari ile ofsaytadüşebilecek bir yapı.

Geçtiğimiz yıl CHP üzerine konuşsakiktidar olması imkansız derdik, yeni dönemCHP için tarihi bir fırsat olarak görülüyor.Ortadoğu ve ABD turları da atılmaya baş-ladı. AKP'nin seçimlerde büyükşehirlerikaybetmesinin düşüşü hızlandıracağını bi-len CHP'nin buralarda sağcı aday göstermetercihleri hakkında düşünüyorsunuz?

CHP’nin egemenlere verdiği mesaj…Egemenleri uluslararası sistemin halahegomonik gücü olan ABD olarak alabi-lirsiniz. Türkiye’de ise şu anda AKP’ylebir savaşa tutulmuş olan Cemaat olarakalabilirsiniz. Düzeni sürdürecek, düzenirestore edecek ama AKP’nin, en azındanErdoğan’ın aşırılıklarına sapmayacak biralternatif olarak sunuyor kendini CHP.AKP karşısındaki başat muhalefet odağıolarak yükselirken tabii şöyle bir eğilimbelirdi CHP’de; sağa açılma eğilimi. Busağa açılma politikasının gerçeklikle iliş-kisini çok tartışmalı görüyorum. CHPiçinde Kemal Kılıçdaroğlu’na akıl verenkimi danışmanlarda bu eğilimin olduğu-nu görüyoruz. Muhayyel bir sağ seçmenvar, sanki AKP İslamcı olduğu için laik

merkez sağcı seçmenler adres arayışı içe-risinde ve CHP oraya yönelirse onlarınoyunu kapabilecekmiş gibi. Bu çok tar-tışmalı ve tabanı zayıf bir yaklaşım. Çün-kü Türkiye’de bir kere öyle bir sağ yok.Türkiye de sağ kulvarı dolduran AKP veMHP var. Başka bir sağ oluşum yok.Mehmet Ağar’ın DP’si veya CemUzan’ın Genç Partisi gibi yüzde üç yüz-de beş oy alan sağ partiler artık yok. Sağseçmeni aptal yerine koymanın da anla-mı yok, Türkiye’de seçmenlerin çoğu-nun sağ partilere oy veriyor olması on-ların bilinçsiz koyunlar olduğu anlamınagelmiyor. Bir şeyin aslı dururken taklidi-ne yönelmemek gibi bir tavrı sağ seçmengösterecektir. Zaten CHP 2007 seçimle-rinde de 2011 seçimlerinde de pek çoksağcı isme milletvekili aday listelerindeyer verdi. Kimi illerde sağcı adaylar sa-yesinde normalde alamadığı oyları al-mak hedefi başarısız oldu, gene olacak.Yani belki CHP’ye yüzde 2-3’lük katkıgetirebilir, belki CHP yüzde 30 bandınayaklaşabilir hatta yüzde 30’u da görebi-lir. Ama sağ seçmeni aptal yerine koy-maya çalışmanın da anlamı yok.

Bir parantez açıp doksanları hatırla-yalım. 90’larda ne vardı? İslamcı partiRefah Partisi, MHP vardı. Merkez sağ-da 2 tane parti vardı, ikisinin de güçleri

birbirine yakındı. RP,ANAP, DYP; bunlar birbirine yakın

oylar alıyordu. Bir de DSP vardı.DSP’nin de milliyetçi bir söylemi vardı.Şimdi böyle bir siyasi konfigürasyondao zamanki SHP/CHP düzen partileriarasında en solda duran partiydi. Çün-kü herkes bir pozisyon tutmuş. Milli-yetçilik konusunda MHP ile Tansu Çil-ler’le; piyasacılık konusunda ANAP veDYP ile rekabet edemezdi. İslamcılık,muhafazakarlık konusunda zaten reka-bet etme şansı ya da olanağı yok. İsteristemez düzen partileri içindeSHP/CHP en solda durandı. Şimdi gü-nümüze gelelim. AKP veya Erdoğansonrası dönemde Türk sağı parçalanır-sa oradan iki, belki üç parti çıkarsa CHPgene koşullar gereği daha solda bir tu-tum almak zorunda olacak. Şu andamerkez sağ bir parti yok, onun içinCHP de herkesin temsilcisi olmaya ça-lışıyor. Fakat tarihin bize gösterdiği birşey var, özellikle düzen partileri söz ko-nusu olduğunda ve CHP tarihi de bunaörnektir, herkesin temsilcisi olmaya ça-lıştığınız zaman kimsenin temsilcisi ola-mıyorsunuz. Benim öngörüm, yerel se-çimden sonra CHP’nin merkez sağıtoplama gibi bir kapasitesinin olmadığıortaya çıkacak ve sağda yeni parti ara-yışları hız kazanacaktır.

Üniversiteli gazetesi aracılığıyla iletmekistediğiniz bir mesaj var mı?

Sizleri çok seviyorum, öncelikle.Verdiğiniz mücadele üniversitedeki bi-lim emekçilerinin olsun, idari emekçile-rin olsun, onların çıkarlarıyla da doğru-dan ilişkili. Üniversitelerin siyasal ikti-dardan bağımsız, özerk olmaları üni-versiteyi oluşturan bütün bileşenlerinçıkarına olan bir şey. Üniversite herke-sindir. Öğretim üyelerine ait olan biryer değil sadece. Öğretim üyelerinin nekadar hakkı varsa, üniversitenin ne ka-dar sahibiyse öğrenci de o kadar sahibi-dir ve idari personelin de öyle. Müca-deleyi ortaklaştırmak lazım. Mücadele-nizde sizlere cesaret, başarı, şans diliyo-rum.

AKADEMİSYEN BURAK COP İLE GÜNDEMİN TARTIŞMALI KONULARI ÜZERİNE SÖYLEŞİ:

Cemaat cephesi de üçüncü bir aktör olarak, halkın sahneye çıkma-sını istemiyor. Yani “Biz bu işi yapıyoruz, hükümeti götüreceksek bizgötürelim, öngörülemez bir aktör oyuna girmesin, öngörülemezolaylar olmasın, ikinci bir Gezi olmasın” gibi bir yaklaşım

“Sosyalist solda bir bölümünyaklaşımı var bana da sıcak ge-len, Gezi sandığa sığmaz diyenbir yaklaşım. Parlamentarizmekapılmamanın önemini, aslındaörgütlü halkın diğer bütün siyasiaktörlerden, bütün planlardan,komplolardan daha üstün oldu-ğunu Haziran Direnişi gösterdi.Sokak parlamenter siyasettendaha önemli ve güçlü”

“ABD kaynaklı bir operasyon yürürlüğe sokuldu

ve buradaki enstrüman da Cemaat”

BURAK COP KİMDİR?

12 Söyleşi 13Söyleşi

Siyaset bilimci Yrd. Doç. Dr. BurakCop Galatasaray Üniversitesi İkti-sadi İdari Bilimler Fakültesi Ulus-lararası İlişkiler 2004 mezunu. İs-tanbul Kültür Üniversitesi, Boğa-ziçi Üniversitesi, Galatasaray Üni-versitesi’nde öğretim görevlisi.

CHP de herkesin temsilcisi olmaya çalışıyor. Fakat tarihin bize gösterdiği bir şey var, özellikle düzen partileri söz konusu oldu-

ğunda ve CHP tarihi de buna örnektir, herkesin temsilcisi olmaya çalıştığınız zaman kimsenin temsilcisi olamıyorsunuz

Page 6: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYFA 12

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

Evrenimiz aralarında Samanyolu’nun da bulun-duğu yüz milyon kadar gök adadan oluşuyor. Gaz,toz ve yaklaşık 400 milyon güneşten oluşan saman-yolu’nun uzak bir köşesindeki sarmal kolunda bi-zim güneşimiz yer alır ve bilebildiğimiz kadarıyladonuk, can sıkıcı, sıradan bir yıldızdır. Biz insanlar,güneşten sonraki üçüncü sırada yer alan ve adınaDünya dediğimiz küçük bir gezegende yetişip ev-rilmiş 50 milyar canlı türünden sadece biriyiz. Sis-temimizdeki diğer dünyalardan yetmişini incele-mek, dördünün de (Ay, Venüs, Mars ve Jüpiter) at-mosferine girmek ya da yüzeyine inmek üzere uzayaraçları gönderdik. Yani biz de o efsanenin peşindeuğraş veriyoruz. Evrenimiz nasıl oluştu? Biz nasılvar olduk? Dünyadan başka yerlerde canlılar varmı? Bunları anlamaya çalışıyoruz. Evren Nasıl Oluştu ve Akıbeti Nedir?

Şaşırtıcı bir şekilde, çağdaş astrofizik bilimi tümevrenin doğuşu, yapısı ve kaderiyle ilgili temel birkavrayışın eşiğinde bulunuyor. Evren genişliyor,bütün gökadalar Hubble akışı olarak adlandırılanbir hareketle birbirinden uzaklaşıyor. Bu, evreninbaşlangıcında ya da en azından şimdiki vücut bu-luşunda müthiş bir patlamanın olduğuna işareteden kanıtlardan biridir. "Eğer evren sürekli geniş-liyorsa, evrendeki gök cisimlerinin geçmişte birbir-lerine daha yakın olmaları yani evrenin daha sıkışıkolması gerekir." Hipotezinden yola çıkan Belçikalıbilim insanı Georges Lemaitre 1927 yılında "BüyükPatlama Teorisi"ni ortaya koymuştur. Teorinin temelfikri, hâlen genişlemeye devam eden evrenin yak-laşık 14 milyar yıl önce sıcak ve yoğun bir başlangıçdurumundan itibaren genişlemiş olduğudur. Geor-

ges Lemaître’in önceleri “ilk atom hipotezi” olarakadlandırdığı bu varsayım günümüzde “büyük pat-lama teorisi” adıyla yerleşmiş durumdadır. Modeliniskeleti Einstein’ın genel görelilik kuramına dayan-makta olup, ilk Big Bang modeli Alexander Fried-mann tarafından hazırlanmıştır. Ünlü astronom Ed-win Hubble da 1929 Yılında gök adalarının birbirin-den uzaklaştığını gözlemleyerek evrenin devamlıgenişlemekte olduğu hipotezini desteklemiştir.Dünya’nın kütle çekimi havaya fırlatılan bir taşı geriçekecek kadar güçlüdür, ama çekimden kurtulmahızıyla yol alan bir roketi geri döndürecek kadargüçlü değildir. Evren’de de durum böyledir. Eğerevrende çok fazla miktarda madde varsa tüm bumaddenin kütleçekimi genişlemeyi yavaşlatıp dur-

duracaktır. Böylece, genişleyen Evren, sönen evrenedönüşecektir. Öte yandan eğer evrende yeterli mad-de yoksa genişleme sonsuz devam edecektir. Evren-deki bilinen maddelerin dökümü, genişlemeyi ya-vaşlatmak için yeterli değildir. Ancak ışık saçmadık-ları için varlıklarını belli etmeyen ve böylece gökbi-limcilerin işini kolaylaştırmayan karanlık maddele-rin çok sayıda olabileceğini düşündüren sebeplervardır. Bunlar, her kültürün şöyle ya da böyle cevapbulmaya çalıştığı derin ve zor sorulardır. Ne var ki,sorulardan bazılarının cevabını bulma umudu ger-çek anlamda ancak zamanımızda ortaya çıkmıştır.Bu da tahminler ve öykülerle değil, gerçek, tekrar-lanabilir, doğrulanabilir gözlemlerle yapılacaktır.

Üç boyutlu baskının tarihi 1960larakadar iniyor, o zamanlar üreticiler içinçok daha masraflı olan bu cihazlar şim-di daha gelişmiş halleriyle ev kullanı-cılarının dahil kullanabileceği durum-da! Elinizde üç boyutlu tasarımı bulu-nan nesnelerin vücut bulmasını sağla-yan bu yazıcılar ile günümüzde; en-düstriyel tasarım, tıp, mimarlık, oto-motiv, uzay bilim, eğitim, savunma sa-nayi, ayakkabı gibi bir çok alanda kul-lanılmaya başlandı.

Bu cihazların her biri farklı mater-yaller ile çalışabiliyor ve kullandığımaddeye göre nesne üretebiliyor. Gü-nümüzde bu yazıcılar ile en çok kulla-nılan hammaddeler ise ; polikarbon vedayanlıklı plastik. Bunların yanı sıradeğer katmak için titanyum ve cam gi-bi maddeler de kullanılabiliyor. Yazı-cılar yukarıdan aşağıdaki doğru üre-tim yapıyorlar. Üretim esnasında isehiç malzeme kaybı yaşanmıyor! Evet,3 Boyutlu yazıcılar hammeddenin hiçbir bölümünü harcamıyor. Üretim es-nasında ürünün hangi bölgesine ne ka-dar hammadde gerekiyorsa o kadarkullanıyor. Bu avantaj sayesinde buteknoloji eskiye nazaran daha kullanış-lı ve günümüzde üreticiler tarafındanürünleri üretmek için kullanılabilirhalde. Tabiki 3 boyutlu yazıcılar sadeceüreticiler için değil, her türlü modeloluşturmak isteyen insanlar için yurt-dışında 2000$ civarı bir fiyata satılanbireysel kullanıma uygun yazıcılar damevcut ve oldukça ilgi görüyor. Türki-yede ise bu teknoloji ile ilgilenenlerinsayısı çok hızlı bir şekilde artmakta.

Bu yazıcıları kullanmak için baskısı-

nı yapmak istediğiniz ürünün üç bo-yutlu bir modellemesi olması gereki-yor.Bu konuda AutoCad veya Goog-le’in ücretsiz olarak kullanıma sundu-ğu SketchUp isimli uygulama kullanı-labiliyor. Eğer üç boyutlu tasarım nasılyapılıyor bilmiyorsanız yine de buürünleri kullanabilmeniz için içerisin-de ücretsiz olarak indirebileceğiniz çoksayıda üç boyutlu model barındıraninternet siteleri mevcut. Bunun dışın-da, 3 boyutlu yazıcıya sahip olan kişi-ler istedikleri gibi kendi tasarımlarınıbasabilsinler diye bazı firmalar ürün-lerinin ücretsiz üç boyutlu maketlerinipaylaşıyorlar. Bu sene içerisinde bü-yük markalardan üç boyutlu modelpaylaşım haberlerini duyacağımızısöyleyebiliriz.Bu yazıcılar ile neler yapabilirsi-niz?

Bu yazıcılar ile neler yapabileceğini-ze dair ise, Herhangi bir limit yok! Bu-laşık makinenizin bozulan bir parçası-nı, bir bisikleti, sanatsal bir çalışmanızı,çocuğunuzun seveceği bir oyuncağı veburada bizim aklımıza gelmeyen orji-nal her türlü fikrinizi bu cihazlarla ba-

sabilirsiniz.İstenilen noktaya gelinebilirse insan

dokusu ve hatta daha da ileri gidersekkemik ve organ üretmek mümkün ola-bilecek. Aynı şekilde inşaat ve mimar-lık sektörleri de bu teknoloji sayesindedeğişecek. Bu cihazlar sayesinde kar-maşık mimari tasarımlar, eskiden ol-duğu gibi uzun sürelerde üretilen elyapımı modellemeler yerine hızlı veucuz bir şekilde geliştirilebilecek. Dahada ileri gidersek bir binanın tamamını3 boyutlu yazıcılar ile kopyaladığınızıdüşünün. Ne kadar da etkileyici değilmi?

Bununla da bitmiyor. Bir çok sanatdalının da kuralları değişiyor. Ünlü birheykeltraşın bir eserinin evinizde deolmasını istemez misiniz? Kulağa ina-nılmaz geliyor değil mi? Fakat bu tek-noloji sadece bu amaçlarla kullanılma-yabilir, art niyetli kişilerin elinde uy-gun hammadde yardımıyla silah üre-ten bir makine haline gelebilir! Bir dü-şünün yazıcıdan modellediğiniz sila-hın çıktısını alıyorsunuz, fakat ateşle-yici? O demir olmak zorunda. O haldeonu da bir toka şeklinde saçınıza taka-bilirsiniz! Ve evet ateşli bir silah ile me-tal dedektörlerini aştınız! 3 boyutlu ya-zıcı teknolojisi, dijital çağın benliğimi-ze bu kadar işlediği ve soyut ürünlerinsomut olanların yerini aldığı bir dö-nemde, insanoğlunun fiziksel ve psi-kolojik ihtiyaçları doğrultusunda, birayağının somut dünyadan kopmamasıgerektiğini hatırlatıyor. 3 boyutlu bas-kının plastik ve metal olan tüm objeleriüretmede, sağlık ve sanat alanında vehatta uzay bilimi alanında parlak birgeleceği olduğu yadsınamaz bir ger-çek.

Şair Lord Byron ve matematikçi eşi AnneIsabella Byron'un tek ‘meşru’ çocuğu olarak 10Aralık 1815 tarihinde doğan Augusta Ada Kingtarihe ilk bilgisayar programcısı olarak adınıyazdı. 13 yaşındayken uçan bir makine tasarla-yan Ada Lovelace, 17’sine geldiğinde ise mate-matik ve teknoloji üzerine çalışmalara başladı.

Kadınların bilimsel tartışmalarda yer alma-sının yasak olduğu, bilimsel makaleler yayınla-malarının uygunsuz görüldüğü kısacası bilim vekadını yan yana getirtmeyen 1832 İngiltere'sin-de, kadın olduğunun belli olmaması için ismininbaş harfleri olan "A.A.B."yi kullanarak,bilimsel

bir dergide bilgisayar sistemleri üzerine yazdığıyazıyla, bilimsel makalesi yayınlanan ilk kadınolmuştur.

Henüz 18 yaşındayken tanıştığı İngiliz Char-les Babbage'in mekanik bir bilgisayar üzerineyazdığı makaleyi tercume ederken başlayan se-ruveni, Babbage'nin Lovelace Kontesi Ada'dansöz konusu makaleye kendi notlarını da ekle-mesini istemesiyle devam etti. Ada, çevirdiğimakalenin üç katı uzunluğuna erişen kendi ori-jinal notlarını Babbage'a gönderdi ve notların-da bu tür bir makineye uygun şekilde program-lanırsa karmaşık müzik eserleri bestelemek,

grafik üretmek ve karmaşık matematiksel prob-lemleri çözmek için kullanılabileceğini söyledi.Ada Lovelace, Babbage'a gönderdiği mektup-larda söz konusu makinenin belli ve sonlu sa-yıda adımdan oluşan bir plan kullanarak ne şe-kilde Bernoulli sayılarını hesaplayabileceğini ta-rif ediyordu. Bu plan, bilgisayar tarihinde somutbir makineye uygulanabilecek olan ilk "bilgisa-yar programı" olarak kabul edilmektedir.

Bilinen ilk bilgisayar programcısı LovelaceKontesi Ada Augusta Byron, 27 Kasım 1852'dedaha henüz 37 yaşındayken Marylebone'dekanserden hayata gözlerini yumdu.

“O” KozmikSoru

Programlamayı Kodlayan Kadın: Ada Lovelace

3 boyutluyazıcılar

Sistemimizdeki diğer dünyalardan yetmi-şini incelemek, dördünün de (Ay, Venüs, Marsve Jüpiter) atmosferine girmek ya da yüzeyi-ne inmek üzere uzay araçları gönderdik. Yanibiz de o efsanenin peşinde uğraş veriyoruz.Evrenimiz nasıl oluştu?

Ada Lovelace bilinen ilk bilgisayar programını kodladı ve programlamanın gelişmesinde öncülük ederek adını ta-rihe kazıdı

Bilgisayara bağlı bir yazıcının objeleri yazdırabildiği birgelecek düşünün. Modern sanayi devrimi bu olabilir mi?

MODERN SANAYİ DEVRİMİ

Dünyanın herhangi biryerinde ihtiyaç duyulanbir parçayı bu yazıcılarile üretebilmek hiç kuş-kusuz oyunun kurallarınıdeğiştirecek

“Bilim Tarihi

Uzaydan bir görüntü

14 Bilim Teknoloji 15

+Berkay Aydın Hacettepe Üniversitesi

Programcının imzasıSüpriz yumurta

Yukarı Yukarı Aşağı Aşağı SolSağ Sol Sağ B A ENTER ! Sürprizyumurta! Garip geldi değil mi? Nediyor bu adam diye düşünüyorolabilirsiniz. Çoğu programcı kod-ladığı programlarda ve oyunlardabelirli sayıdaki kişinin anlayacağışekilde programında kendisine aitbirşeyler olduğunu ortaya koyar.İnternette Easter Egg (Sürpriz Yu-murta) olarak anılan bu olaylarprogramcıların belirli bir tuş kom-binasyonunu kendilerinin istediğişekilde çalışacak konuma getirme-siyle oluşur. Programcılar bazensadece kendilerinin görmek iste-yeceği ufak bir yönetim panelinibu kombinasyona gizlerken bazenekrana bir tavşan çıkarıp dansetti-rebilirler. Süpriz Yumurta olayı ge-nellikle programcıların imzası ola-rak adlandırılır.

Bilgisayar Programlarındakisürpriz yumurtalar klavye ve farekombinasyonları ile devreye girer.Bilgisayar virüslerinin ve diğer za-rarlı programcıkların artması,programcı firmaların tüm fonksi-yonlarını yazılı olarak bildirmesinizorunlu tuttuğu için sürpriz yu-murta kullanımı yasaklanmıştır.Genellikle Bilgisayar oyunlarındaen çok kullanılan sürpriz yumur-talar Gizli bölüm olarak adlandırı-lan, oyunun akışı içerisinde belirlibir yerde, belli şeyler yapınca, or-taya çıkan bölümlerdir.

Günümüzde en yaygın olarakbilinen süpriz yumurta tuş kombi-nasyonu Konami Kod’dur. Kona-mi Kod (Yukarı Yukarı Aşağı Aşa-ğı Sol Sağ Sol Sağ B A ENTER) Ge-nellikle Konami Oyun firmasınınyaptığı bütün oyunlarda olan bukod size oyunda avantaj sağlar.Fakat Konami Kod sadece Konamifirması ile sınırlı kalmadı ve şu an-da Dünya üzerinde en çok kulla-nılan Süpriz Yumurta tuş kombi-nasyonu haline geldi. KonamiKod’un çalıştığı sitelerin bir kısmı-na http://konamicodesites.comadresinden erişebilirsiniz. Amaunutmayın siteyi açmak için deKonami Kod’a ihtiyacınız olacak

Page 7: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYFA 12

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

Evrenimiz aralarında Samanyolu’nun da bulun-duğu yüz milyon kadar gök adadan oluşuyor. Gaz,toz ve yaklaşık 400 milyon güneşten oluşan saman-yolu’nun uzak bir köşesindeki sarmal kolunda bi-zim güneşimiz yer alır ve bilebildiğimiz kadarıyladonuk, can sıkıcı, sıradan bir yıldızdır. Biz insanlar,güneşten sonraki üçüncü sırada yer alan ve adınaDünya dediğimiz küçük bir gezegende yetişip ev-rilmiş 50 milyar canlı türünden sadece biriyiz. Sis-temimizdeki diğer dünyalardan yetmişini incele-mek, dördünün de (Ay, Venüs, Mars ve Jüpiter) at-mosferine girmek ya da yüzeyine inmek üzere uzayaraçları gönderdik. Yani biz de o efsanenin peşindeuğraş veriyoruz. Evrenimiz nasıl oluştu? Biz nasılvar olduk? Dünyadan başka yerlerde canlılar varmı? Bunları anlamaya çalışıyoruz. Evren Nasıl Oluştu ve Akıbeti Nedir?

Şaşırtıcı bir şekilde, çağdaş astrofizik bilimi tümevrenin doğuşu, yapısı ve kaderiyle ilgili temel birkavrayışın eşiğinde bulunuyor. Evren genişliyor,bütün gökadalar Hubble akışı olarak adlandırılanbir hareketle birbirinden uzaklaşıyor. Bu, evreninbaşlangıcında ya da en azından şimdiki vücut bu-luşunda müthiş bir patlamanın olduğuna işareteden kanıtlardan biridir. "Eğer evren sürekli geniş-liyorsa, evrendeki gök cisimlerinin geçmişte birbir-lerine daha yakın olmaları yani evrenin daha sıkışıkolması gerekir." Hipotezinden yola çıkan Belçikalıbilim insanı Georges Lemaitre 1927 yılında "BüyükPatlama Teorisi"ni ortaya koymuştur. Teorinin temelfikri, hâlen genişlemeye devam eden evrenin yak-laşık 14 milyar yıl önce sıcak ve yoğun bir başlangıçdurumundan itibaren genişlemiş olduğudur. Geor-

ges Lemaître’in önceleri “ilk atom hipotezi” olarakadlandırdığı bu varsayım günümüzde “büyük pat-lama teorisi” adıyla yerleşmiş durumdadır. Modeliniskeleti Einstein’ın genel görelilik kuramına dayan-makta olup, ilk Big Bang modeli Alexander Fried-mann tarafından hazırlanmıştır. Ünlü astronom Ed-win Hubble da 1929 Yılında gök adalarının birbirin-den uzaklaştığını gözlemleyerek evrenin devamlıgenişlemekte olduğu hipotezini desteklemiştir.Dünya’nın kütle çekimi havaya fırlatılan bir taşı geriçekecek kadar güçlüdür, ama çekimden kurtulmahızıyla yol alan bir roketi geri döndürecek kadargüçlü değildir. Evren’de de durum böyledir. Eğerevrende çok fazla miktarda madde varsa tüm bumaddenin kütleçekimi genişlemeyi yavaşlatıp dur-

duracaktır. Böylece, genişleyen Evren, sönen evrenedönüşecektir. Öte yandan eğer evrende yeterli mad-de yoksa genişleme sonsuz devam edecektir. Evren-deki bilinen maddelerin dökümü, genişlemeyi ya-vaşlatmak için yeterli değildir. Ancak ışık saçmadık-ları için varlıklarını belli etmeyen ve böylece gökbi-limcilerin işini kolaylaştırmayan karanlık maddele-rin çok sayıda olabileceğini düşündüren sebeplervardır. Bunlar, her kültürün şöyle ya da böyle cevapbulmaya çalıştığı derin ve zor sorulardır. Ne var ki,sorulardan bazılarının cevabını bulma umudu ger-çek anlamda ancak zamanımızda ortaya çıkmıştır.Bu da tahminler ve öykülerle değil, gerçek, tekrar-lanabilir, doğrulanabilir gözlemlerle yapılacaktır.

Üç boyutlu baskının tarihi 1960larakadar iniyor, o zamanlar üreticiler içinçok daha masraflı olan bu cihazlar şim-di daha gelişmiş halleriyle ev kullanı-cılarının dahil kullanabileceği durum-da! Elinizde üç boyutlu tasarımı bulu-nan nesnelerin vücut bulmasını sağla-yan bu yazıcılar ile günümüzde; en-düstriyel tasarım, tıp, mimarlık, oto-motiv, uzay bilim, eğitim, savunma sa-nayi, ayakkabı gibi bir çok alanda kul-lanılmaya başlandı.

Bu cihazların her biri farklı mater-yaller ile çalışabiliyor ve kullandığımaddeye göre nesne üretebiliyor. Gü-nümüzde bu yazıcılar ile en çok kulla-nılan hammaddeler ise ; polikarbon vedayanlıklı plastik. Bunların yanı sıradeğer katmak için titanyum ve cam gi-bi maddeler de kullanılabiliyor. Yazı-cılar yukarıdan aşağıdaki doğru üre-tim yapıyorlar. Üretim esnasında isehiç malzeme kaybı yaşanmıyor! Evet,3 Boyutlu yazıcılar hammeddenin hiçbir bölümünü harcamıyor. Üretim es-nasında ürünün hangi bölgesine ne ka-dar hammadde gerekiyorsa o kadarkullanıyor. Bu avantaj sayesinde buteknoloji eskiye nazaran daha kullanış-lı ve günümüzde üreticiler tarafındanürünleri üretmek için kullanılabilirhalde. Tabiki 3 boyutlu yazıcılar sadeceüreticiler için değil, her türlü modeloluşturmak isteyen insanlar için yurt-dışında 2000$ civarı bir fiyata satılanbireysel kullanıma uygun yazıcılar damevcut ve oldukça ilgi görüyor. Türki-yede ise bu teknoloji ile ilgilenenlerinsayısı çok hızlı bir şekilde artmakta.

Bu yazıcıları kullanmak için baskısı-

nı yapmak istediğiniz ürünün üç bo-yutlu bir modellemesi olması gereki-yor.Bu konuda AutoCad veya Goog-le’in ücretsiz olarak kullanıma sundu-ğu SketchUp isimli uygulama kullanı-labiliyor. Eğer üç boyutlu tasarım nasılyapılıyor bilmiyorsanız yine de buürünleri kullanabilmeniz için içerisin-de ücretsiz olarak indirebileceğiniz çoksayıda üç boyutlu model barındıraninternet siteleri mevcut. Bunun dışın-da, 3 boyutlu yazıcıya sahip olan kişi-ler istedikleri gibi kendi tasarımlarınıbasabilsinler diye bazı firmalar ürün-lerinin ücretsiz üç boyutlu maketlerinipaylaşıyorlar. Bu sene içerisinde bü-yük markalardan üç boyutlu modelpaylaşım haberlerini duyacağımızısöyleyebiliriz.Bu yazıcılar ile neler yapabilirsi-niz?

Bu yazıcılar ile neler yapabileceğini-ze dair ise, Herhangi bir limit yok! Bu-laşık makinenizin bozulan bir parçası-nı, bir bisikleti, sanatsal bir çalışmanızı,çocuğunuzun seveceği bir oyuncağı veburada bizim aklımıza gelmeyen orji-nal her türlü fikrinizi bu cihazlarla ba-

sabilirsiniz.İstenilen noktaya gelinebilirse insan

dokusu ve hatta daha da ileri gidersekkemik ve organ üretmek mümkün ola-bilecek. Aynı şekilde inşaat ve mimar-lık sektörleri de bu teknoloji sayesindedeğişecek. Bu cihazlar sayesinde kar-maşık mimari tasarımlar, eskiden ol-duğu gibi uzun sürelerde üretilen elyapımı modellemeler yerine hızlı veucuz bir şekilde geliştirilebilecek. Dahada ileri gidersek bir binanın tamamını3 boyutlu yazıcılar ile kopyaladığınızıdüşünün. Ne kadar da etkileyici değilmi?

Bununla da bitmiyor. Bir çok sanatdalının da kuralları değişiyor. Ünlü birheykeltraşın bir eserinin evinizde deolmasını istemez misiniz? Kulağa ina-nılmaz geliyor değil mi? Fakat bu tek-noloji sadece bu amaçlarla kullanılma-yabilir, art niyetli kişilerin elinde uy-gun hammadde yardımıyla silah üre-ten bir makine haline gelebilir! Bir dü-şünün yazıcıdan modellediğiniz sila-hın çıktısını alıyorsunuz, fakat ateşle-yici? O demir olmak zorunda. O haldeonu da bir toka şeklinde saçınıza taka-bilirsiniz! Ve evet ateşli bir silah ile me-tal dedektörlerini aştınız! 3 boyutlu ya-zıcı teknolojisi, dijital çağın benliğimi-ze bu kadar işlediği ve soyut ürünlerinsomut olanların yerini aldığı bir dö-nemde, insanoğlunun fiziksel ve psi-kolojik ihtiyaçları doğrultusunda, birayağının somut dünyadan kopmamasıgerektiğini hatırlatıyor. 3 boyutlu bas-kının plastik ve metal olan tüm objeleriüretmede, sağlık ve sanat alanında vehatta uzay bilimi alanında parlak birgeleceği olduğu yadsınamaz bir ger-çek.

Şair Lord Byron ve matematikçi eşi AnneIsabella Byron'un tek ‘meşru’ çocuğu olarak 10Aralık 1815 tarihinde doğan Augusta Ada Kingtarihe ilk bilgisayar programcısı olarak adınıyazdı. 13 yaşındayken uçan bir makine tasarla-yan Ada Lovelace, 17’sine geldiğinde ise mate-matik ve teknoloji üzerine çalışmalara başladı.

Kadınların bilimsel tartışmalarda yer alma-sının yasak olduğu, bilimsel makaleler yayınla-malarının uygunsuz görüldüğü kısacası bilim vekadını yan yana getirtmeyen 1832 İngiltere'sin-de, kadın olduğunun belli olmaması için ismininbaş harfleri olan "A.A.B."yi kullanarak,bilimsel

bir dergide bilgisayar sistemleri üzerine yazdığıyazıyla, bilimsel makalesi yayınlanan ilk kadınolmuştur.

Henüz 18 yaşındayken tanıştığı İngiliz Char-les Babbage'in mekanik bir bilgisayar üzerineyazdığı makaleyi tercume ederken başlayan se-ruveni, Babbage'nin Lovelace Kontesi Ada'dansöz konusu makaleye kendi notlarını da ekle-mesini istemesiyle devam etti. Ada, çevirdiğimakalenin üç katı uzunluğuna erişen kendi ori-jinal notlarını Babbage'a gönderdi ve notların-da bu tür bir makineye uygun şekilde program-lanırsa karmaşık müzik eserleri bestelemek,

grafik üretmek ve karmaşık matematiksel prob-lemleri çözmek için kullanılabileceğini söyledi.Ada Lovelace, Babbage'a gönderdiği mektup-larda söz konusu makinenin belli ve sonlu sa-yıda adımdan oluşan bir plan kullanarak ne şe-kilde Bernoulli sayılarını hesaplayabileceğini ta-rif ediyordu. Bu plan, bilgisayar tarihinde somutbir makineye uygulanabilecek olan ilk "bilgisa-yar programı" olarak kabul edilmektedir.

Bilinen ilk bilgisayar programcısı LovelaceKontesi Ada Augusta Byron, 27 Kasım 1852'dedaha henüz 37 yaşındayken Marylebone'dekanserden hayata gözlerini yumdu.

“O” KozmikSoru

Programlamayı Kodlayan Kadın: Ada Lovelace

3 boyutluyazıcılar

Sistemimizdeki diğer dünyalardan yetmi-şini incelemek, dördünün de (Ay, Venüs, Marsve Jüpiter) atmosferine girmek ya da yüzeyi-ne inmek üzere uzay araçları gönderdik. Yanibiz de o efsanenin peşinde uğraş veriyoruz.Evrenimiz nasıl oluştu?

Ada Lovelace bilinen ilk bilgisayar programını kodladı ve programlamanın gelişmesinde öncülük ederek adını ta-rihe kazıdı

Bilgisayara bağlı bir yazıcının objeleri yazdırabildiği birgelecek düşünün. Modern sanayi devrimi bu olabilir mi?

MODERN SANAYİ DEVRİMİ

Dünyanın herhangi biryerinde ihtiyaç duyulanbir parçayı bu yazıcılarile üretebilmek hiç kuş-kusuz oyunun kurallarınıdeğiştirecek

“Bilim Tarihi

Uzaydan bir görüntü

14 Bilim Teknoloji 15

+Berkay Aydın Hacettepe Üniversitesi

Programcının imzasıSüpriz yumurta

Yukarı Yukarı Aşağı Aşağı SolSağ Sol Sağ B A ENTER ! Sürprizyumurta! Garip geldi değil mi? Nediyor bu adam diye düşünüyorolabilirsiniz. Çoğu programcı kod-ladığı programlarda ve oyunlardabelirli sayıdaki kişinin anlayacağışekilde programında kendisine aitbirşeyler olduğunu ortaya koyar.İnternette Easter Egg (Sürpriz Yu-murta) olarak anılan bu olaylarprogramcıların belirli bir tuş kom-binasyonunu kendilerinin istediğişekilde çalışacak konuma getirme-siyle oluşur. Programcılar bazensadece kendilerinin görmek iste-yeceği ufak bir yönetim panelinibu kombinasyona gizlerken bazenekrana bir tavşan çıkarıp dansetti-rebilirler. Süpriz Yumurta olayı ge-nellikle programcıların imzası ola-rak adlandırılır.

Bilgisayar Programlarındakisürpriz yumurtalar klavye ve farekombinasyonları ile devreye girer.Bilgisayar virüslerinin ve diğer za-rarlı programcıkların artması,programcı firmaların tüm fonksi-yonlarını yazılı olarak bildirmesinizorunlu tuttuğu için sürpriz yu-murta kullanımı yasaklanmıştır.Genellikle Bilgisayar oyunlarındaen çok kullanılan sürpriz yumur-talar Gizli bölüm olarak adlandırı-lan, oyunun akışı içerisinde belirlibir yerde, belli şeyler yapınca, or-taya çıkan bölümlerdir.

Günümüzde en yaygın olarakbilinen süpriz yumurta tuş kombi-nasyonu Konami Kod’dur. Kona-mi Kod (Yukarı Yukarı Aşağı Aşa-ğı Sol Sağ Sol Sağ B A ENTER) Ge-nellikle Konami Oyun firmasınınyaptığı bütün oyunlarda olan bukod size oyunda avantaj sağlar.Fakat Konami Kod sadece Konamifirması ile sınırlı kalmadı ve şu an-da Dünya üzerinde en çok kulla-nılan Süpriz Yumurta tuş kombi-nasyonu haline geldi. KonamiKod’un çalıştığı sitelerin bir kısmı-na http://konamicodesites.comadresinden erişebilirsiniz. Amaunutmayın siteyi açmak için deKonami Kod’a ihtiyacınız olacak

Page 8: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYFA 7SIY

AH

MAVI

KIRM

IZISAR

I

16 Kadın Medya 17

“Bilim adamı” söylemindenmi, yoksa icat denince aklımızasadece ampul, telefon gibi hepçok duyduklarımızın gelmesin-den mi bilinmez; bütün mucit-lerin erkek olduğunu düşünü-rüz. Bilinenin aksine günlükhayatta karşılaştığımız, bolcakullandığımız birçok eşya bizekadınların hediyesidir. Bu ka-dınların arasında kadınlığın-dan çekinip, makalelerini erkektakma adıyla yazan da, ülkeninyönetiminden ve kocasındankaçan da var. İşte o kadınlardanbir kaçı…Hedy Lamarr – Gizli İletişim Sistem-leri

1941 yılında patenti alınmışolan “Gizli İletişim Sistemleri”,radyo dalgalarıyla gönderilengizli mesajları koruyan bir kod-la dalgaları manipüle etmekiçin tasarlanmış.

Lamarr Avusturya’da büyü-müş. 2. Dünya Savaşı sırasındaNazi sempatizanı olan ve Hit-ler’in ordusunun bir üyesi olanmilyoner bir adamla evlenmiş.Evliliği süresince kocasının ka-tıldığı iş toplantıları sayesindegelişmiş silahlar hakkında ken-disini geliştirmiş.

Nazilerin ve kocasının fikir-lerine karşı olan Lamarr önceLondra’ya, sonrasında iseABD’ye kaçmış. Anthiel’le icatettiği bu araç, 2. Dünya Savaşısırasında Nazilere karşı kulla-nılmak üzere tasarlanmış fakatyaygın olarak kullanımı icatedildikten 20 yıl sonra başla-mış.

Tabitha Babbitt – Yuvarlak Testere

1800’lerin başında testereyleherhangi bir şey kesebilmekiçin 2 kişiye ihtiyaç duyuluyor-du. 2 kişi düz bir testerenin ikiucundan tutarak itmek ve çek-mek suretiyle kesim yapmakzorundaydı. Fakat Babbit saye-sinde bu süreç çok daha basithale geldi.

Babbit’in testeresi yuvarlak-tı, bu nedenle tek kişi kesim iş-lemini kolayca gerçekleştirebi-liyordu.

Massachusetts Shaker toplu-luğunun bir üyesi olarak mo-bilya yapımında kullanılan bir-çok alette de Babbitt’in imzasıbulunuyor; fakat Babbitt, bubuluşları için patent alma gere-ği duymamış.Stephanie Kwolek – Kurşun Geçir-mez Yelek

Stephanie Kwolek, Kevlardenen sert ve dayanıklı, günü-müzde kurşun geçirmez yelek-lerin yapımında kullanılan ma-teryalin mucidi.  DuPont’ta yıl-larca bu materyalin icadı içinçalışmış ve 1963’te malzemeninyapısını oluşturan molekül di-zilimini üretmiş.

Bulduğu dizilimle oluşturu-

lan materyal diğer maddeler-den sert oluşuyla ayrılıyor. Bumadde ayrıca asma köprülerinhalatlarında, kasklarda, kayakmalzemelerinde ve kamp mal-zemelerinde de kullanılıyor.Bette Nesmith Graham – Daksil

Graham’ın aklına daksiliüretme fikri, ressamların tablo-larındaki hataları düzeltmekiçin yaptıkları işlemden geli-yor.  İlk daksilini evdeki blen-dırında malzemeleri karıştır-mak suretiyele;   işyerindekibelgelerde düzeltme yapmaamaçlı üretiyor.

Bir çok denemeden sonra,ürününün deneme versiyonla-rını yaymak için çok zamanharcadığı gerekçesiyle iş yerin-den kovuluyor ve 1958 yılındaürününün patentini alıyor.Martha Coston – İşaret Fişekleri

Martha Coston 1847 yılında,kocasının ölümünden sonra,not defterinde yazan işaret fi-şekleri ile ilgili bir projesini keş-fetmiş. Fikri öğrendikten sonra10 yıl boyunca bilim insanlarıve ordu çalışanlarıyla, kolaykullanılabilir ve dayanıklı işaretfişekleri üretebilmek için çalış-malar yapmış.

Amerikan ordusunun dahasonra bu işaret fişeklerinin tümhakkını üzerine aldığı ve Cos-ton’a çok az bir miktarda paraverdiği söyleniyor. Coston’ınbuluşu Fransa, İtalya, Dani-marka, Hollanda ve Haiti hü-kümetleri tarafından da kulla-nılıyor.Josephine Cochrane – Bulaşık Ma-kinesi

1839’da Ohio’da doğan Jo-sephine de bulaşığın zorluğun-dan sıkılıp çözüm arayan ka-dınlardan. Bunun için evininarka tarafında eşiyle bir makineinşa eden Josephine ilk bulaşıkmakinesini de bulmuş oldu. Bubulaşık makinesiyle “DünyaKolombiyalılar Fuarı” ndaonur ödülü aldı.Julia Letitia – Medikal Şırınga

21 Ocak 1851'de Amerika'dadoğan Julia Letıtıa ağızdan alı-nan ilaçlardan daha etkili olanmedikal şırıngayı bularak tıptarihine geçen kadınlardan birioldu.Mary Walton – Ses Kirliliği

19. yy 'da yaşamış olan MaryWalton lokomotiflerde ses kir-liliğini önleyici sistemi ilk tasar-layan ve üretime geçirendir. Ta-sarladığı sistem sayesinde dö-neminde çevrenin kirlenmesinidaha az sağlamıştır.Martha Coston –Denizaltı Lambası

Sara Mather denizaltı lam-bası ve teleskobunu icat ederekdenizaltı tesisatının gelişiminehız kazandırmıştır.

Birileri “Bilim adamı” mı dedi?

Kadına yönelik tacizi ve te-cavüzü önlemek için er-keklere caydırıcı cezalarvermek yerine kadınakendi kimliğini saklayıp er-kek bedenine girmesi ge-rektiğini savunan ve ‘teca-vüzsavar penisli külot’ugeliştiren Tayland’a Türki-yeli kadınlardan kocamanbir “ÇÜŞŞŞ”.

25 Kasım kadına yönelikşiddete karşı uluslararasımücadele gününde Trab-zon Demokratik KadınPlatformu'nun çağrısıyladüzenlenen eyleme katılanyaklaşık 200 kadın ifadevermek üzere savcılığaçağrıldı. Soruşturma açıl-masının sebebi olarak yü-rüyüşü ve gösteri kanunu-na muhalafet etmek ola-rak gösteriliyor.

Yeni içişleri bakanı EfkanAla yemin ederken koltu-ğunu hakettiğini abilerineispat etmek istercesineyeminini izlemeye gelen-leri haremlik-selamlıkoturttu. Haddini bilmeyenve erkeklerin sırasına otu-ran kadınlar ise TBMMpolisleri tarafından adabauygun davranmaya davetedildi.

Hindistan'da Batı Bengaleyaletinin başkenti Kalkü-te'da adı öğrenilemeyen16 yaşındaki genç bir ka-dın iki kez bir grubun te-cavüzüne uğramasının ar-dından 23 Aralık günü diridiri yakılarak öldürüldü.Ekim ayında tecavüze uğ-radıktan sonra süreklitehditler alan genç kadındevletten koruma istemiş,fakat verilmemişti.

Tarihi de ‘erkeklerin yazımasından’ olacak, bilim hep ‘adam’ olageldi. Peki ya icat sahibi kadınlar?

Sinir

Sinir

“Yalan söyleyin, mutlaka inanan çı-kacaktır”

Bu ‘doğrucu’ laflar, Hitler’in hitabetive şeytan zekası ile ünlü PropagandaBakanı Goebbels’a ait. Faşizmi utançlatarihlerinde taşımak zorunda kalan Al-manların; birçoğumuzun kafasında“Bir halk bu kadar acımasız bir insananasıl inanabilir?” diye sordurtan döne-minden, önemli bir insan Goebbels. Ce-vabı yine kendisi veriyor: “Güce dayalıkuvvete sahip olmak güzel olabilir;ama halkın kalbini kazanmak ve mu-hafaza etmek daha iyidir”. Zira Goeb-bels sadece bu sözleri sarf etmekle kal-mıyor; doğrudan doğruya bakanlığıaracılığı ile bunun uygulayıcısı oluyor.Milyonlarca insanın katili Hitler’i, hal-kın gözünde parlatmak için elinden ge-leni ardına koymuyor.

Hitler döneminden ve faşizmindenbu yana; yıllar ve rejimler geçse de bu-gün faşizm “A’sıyla, B’siyle, C’siylehatta sömürge tipi ile” ülkemizde var-lığını sürdürüyor. Bugün birçoğumuzfarkında olmasak da iktidarların biriciksevgilisi ‘rıza üretimi’ medyanın envaiçeşit aracı ile beynimizin içine kadarideolojik bir bombardıman gerçekleşti-riyor. Halkın yarısı, “Bu halkın diğeryarısı nasıl bu kadar acımasız bir insa-na oy verebilir?” diye sorarken, tarihinkaranlık yüzünden Goebbels; ön ayakolduğu bu “propaganda yöntemi” iletekrar gün yüzüne çıkıyor.İradenin zaferi: İktidarın zarafeti

Kuşkusuz Hitler döneminin, en bili-nen propaganda araçlarından biridir“İradenin Zaferi” belgesel filmi. Yönet-men Leni Riefenstahl, Hitler’in siparişi

üzerine 36 kameranla birlikte ve incebir ustalıkla çekmeye başlar bu filmi.

Onlarca kamera, ses alma aygıtı, kam-yonun kullanıldığı filmde bayrak taşı-yan on binlerce grup yanında, Hitler veParti’nin önde gelenleri, üyeleri, onbinlerce işçi, çiftçi ile yüz binlerce Al-man vatandaşı yer almaktadır. Nazile-rin kitlelere nasıl hakim olduğu göste-rilmekte, Hitler’in sarf ettiği neredeyseher sözcük alkışlanmaktadır. Film 1935Venedik Uluslararası Film Festivali’ndealtın madalya, 1937 Paris Film Festiva-li’nde büyük ödül kazanmıştır. (1) Arkaplanda Wagner’in milliyetçi müziklerive sık sık yapılan “Hitler=Tanrı’nıngönderdiği” vurguları, filmi izleyenleriçin tek bir anlam ifade etmektedir:“Vur de vuralım, öl de ölelim!”

AKP’nin bir “propaganda bakanlı-ğı” yok ama güçlü (şimdi biraz parça-lansa da) bir propaganda ağı, ciddi ka-lemşörleri, medyası hatta sosyal medyaordusu mevcut. İradenin zaferi,AKP’de oluyor “Usta’nın hikayesi”.Bilmeyenlere ufak bir hatırlatma, GeziParkı’nda gençlerin hakim olduğu sos-yal medyada gardı düşen AKP’nin, he-men sonrasında piyasaya sunduğu bel-geselin adı Usta’nın Hikayesi. Goeb-bels, faşistliği kadar zekası ile ünlü ol-duğundan; bugün İradenin Zaferi bü-tün ayrıntıları ile çokça tartışılan bir“eser” . Gökçekgillerden fırlama “Us-ta’nın Hikayesi” ise, sığlığı ve kuru aji-tasyonu ile dünyanın en ünlü faşistpropaganda filminden devşirme ve kö-tü kötü “AKP kokuyor”. Ucube’den 3 çocuğa…

Faşizmin propaganda araçlarının sı-nırları çok uzun. Hem görsel hem söy-lem olarak Erdoğan ile Hitler’in birçok

benzer özelliği var. Özellikle Hitler dö-neminde gerçekleştirilen “YozlaşmışSanat” (Entartete Kunst) sergisinde700’den fazla modern sanat eserinin“alay etmek ve kötülemek” için sergi-lenmiş olması, Başbakan’ın “ucubeheykel” çıkışının daha uç örneği olarakduruyor. Yine benzer olarak, Hitler’inpropaganda afişleri ile Erdoğan’ın afiş-lerinin birçok noktada ortaklaştığı gö-rülüyor. Örneğin; bugün Erdoğan’ınher seferinde tembihlediği, üzerine aileplanlaması yaptığı “3 çocuk” söylemi-nin ileri örneği Hitler döneminin afiş-lerinde, hatta o dönemde kurulan “ariçocuk üretim çiftlikleri”nde görülmek-te.

Aslında çok zorlamaya gerek yok.Ünlü iletişim bilimci Chomsky’nin de-diği gibi, iktidar elitleri ve onların biri-cik halkla ilişkiler uzmanları; sır<adaninsanları “cahil ve sorun yaratan dışar-lıklılar” olarak görüyorlar. Bu yüzdenegemenler; bu “iradesiz halkın” çıkar-larının en iyi yargıcı oluyorlar. İktidar-lara göre, bu kitleler “katılımcı” değil“seyirci” olmalıdır. En iyisini yineChomsky özetliyor: “Zaman zaman“seyirciler”in oy kullanmalarına izinverilir. Sonra evlerine dönüp futbolseyretmeyi sürdürürler.”

Veya Hitler’in bir afişinde dediği gi-bi: "Hiçbir Alman üşümemeli, Führersize Kış Yardımı için 4 tane Keopsu dol-duracak kadar, 11.5 milyon küp, kömürdağıttı. Bu Führer'in bir başarısıdır,oyunuzu ona verin!"

Ve iradenin zaferiyle başka bir usta-nın hikayesi başlar…(1) Odabaş, Battal,“Propaganda Yapan Sinema” / 8 Hazi-ran 2009

ÜÇ ÇOCUKTAN KÖMÜRE BU NE YAMAN BENZERLİK?

İradenin zaferinden Usta’nın hikayesineBilinenin aksine günlük hayatta karşılaştığımız, bol-ca kullandığımız birçok eşya bize kadınların hediye-sidir. Bu kadınların arasında kadınlığından çekinip,makalelerini erkek takma adıyla yazan da, ülkeninyönetiminden ve kocasından kaçan da var. İşte o ka-dınlardan bir kaçı…

Bircan Birol İstanbul Üniversitesi

Bugün Erdoğan’ınher seferinde tembih-lediği, üzerine aileplanlaması yaptığı “3çocuk” söyleminin ileriörneği Hitler dönemi-nin afişlerinde, hatta odönemde kurulan “ariçocuk üretim çiftlikle-ri”nde görülmekte

++

‘En az 3 über Alman çocuk’

Page 9: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYFA 7SIY

AH

MAVI

KIRM

IZISAR

I

16 Kadın Medya 17

“Bilim adamı” söylemindenmi, yoksa icat denince aklımızasadece ampul, telefon gibi hepçok duyduklarımızın gelmesin-den mi bilinmez; bütün mucit-lerin erkek olduğunu düşünü-rüz. Bilinenin aksine günlükhayatta karşılaştığımız, bolcakullandığımız birçok eşya bizekadınların hediyesidir. Bu ka-dınların arasında kadınlığın-dan çekinip, makalelerini erkektakma adıyla yazan da, ülkeninyönetiminden ve kocasındankaçan da var. İşte o kadınlardanbir kaçı…Hedy Lamarr – Gizli İletişim Sistem-leri

1941 yılında patenti alınmışolan “Gizli İletişim Sistemleri”,radyo dalgalarıyla gönderilengizli mesajları koruyan bir kod-la dalgaları manipüle etmekiçin tasarlanmış.

Lamarr Avusturya’da büyü-müş. 2. Dünya Savaşı sırasındaNazi sempatizanı olan ve Hit-ler’in ordusunun bir üyesi olanmilyoner bir adamla evlenmiş.Evliliği süresince kocasının ka-tıldığı iş toplantıları sayesindegelişmiş silahlar hakkında ken-disini geliştirmiş.

Nazilerin ve kocasının fikir-lerine karşı olan Lamarr önceLondra’ya, sonrasında iseABD’ye kaçmış. Anthiel’le icatettiği bu araç, 2. Dünya Savaşısırasında Nazilere karşı kulla-nılmak üzere tasarlanmış fakatyaygın olarak kullanımı icatedildikten 20 yıl sonra başla-mış.

Tabitha Babbitt – Yuvarlak Testere

1800’lerin başında testereyleherhangi bir şey kesebilmekiçin 2 kişiye ihtiyaç duyuluyor-du. 2 kişi düz bir testerenin ikiucundan tutarak itmek ve çek-mek suretiyle kesim yapmakzorundaydı. Fakat Babbit saye-sinde bu süreç çok daha basithale geldi.

Babbit’in testeresi yuvarlak-tı, bu nedenle tek kişi kesim iş-lemini kolayca gerçekleştirebi-liyordu.

Massachusetts Shaker toplu-luğunun bir üyesi olarak mo-bilya yapımında kullanılan bir-çok alette de Babbitt’in imzasıbulunuyor; fakat Babbitt, bubuluşları için patent alma gere-ği duymamış.Stephanie Kwolek – Kurşun Geçir-mez Yelek

Stephanie Kwolek, Kevlardenen sert ve dayanıklı, günü-müzde kurşun geçirmez yelek-lerin yapımında kullanılan ma-teryalin mucidi.  DuPont’ta yıl-larca bu materyalin icadı içinçalışmış ve 1963’te malzemeninyapısını oluşturan molekül di-zilimini üretmiş.

Bulduğu dizilimle oluşturu-

lan materyal diğer maddeler-den sert oluşuyla ayrılıyor. Bumadde ayrıca asma köprülerinhalatlarında, kasklarda, kayakmalzemelerinde ve kamp mal-zemelerinde de kullanılıyor.Bette Nesmith Graham – Daksil

Graham’ın aklına daksiliüretme fikri, ressamların tablo-larındaki hataları düzeltmekiçin yaptıkları işlemden geli-yor.  İlk daksilini evdeki blen-dırında malzemeleri karıştır-mak suretiyele;   işyerindekibelgelerde düzeltme yapmaamaçlı üretiyor.

Bir çok denemeden sonra,ürününün deneme versiyonla-rını yaymak için çok zamanharcadığı gerekçesiyle iş yerin-den kovuluyor ve 1958 yılındaürününün patentini alıyor.Martha Coston – İşaret Fişekleri

Martha Coston 1847 yılında,kocasının ölümünden sonra,not defterinde yazan işaret fi-şekleri ile ilgili bir projesini keş-fetmiş. Fikri öğrendikten sonra10 yıl boyunca bilim insanlarıve ordu çalışanlarıyla, kolaykullanılabilir ve dayanıklı işaretfişekleri üretebilmek için çalış-malar yapmış.

Amerikan ordusunun dahasonra bu işaret fişeklerinin tümhakkını üzerine aldığı ve Cos-ton’a çok az bir miktarda paraverdiği söyleniyor. Coston’ınbuluşu Fransa, İtalya, Dani-marka, Hollanda ve Haiti hü-kümetleri tarafından da kulla-nılıyor.Josephine Cochrane – Bulaşık Ma-kinesi

1839’da Ohio’da doğan Jo-sephine de bulaşığın zorluğun-dan sıkılıp çözüm arayan ka-dınlardan. Bunun için evininarka tarafında eşiyle bir makineinşa eden Josephine ilk bulaşıkmakinesini de bulmuş oldu. Bubulaşık makinesiyle “DünyaKolombiyalılar Fuarı” ndaonur ödülü aldı.Julia Letitia – Medikal Şırınga

21 Ocak 1851'de Amerika'dadoğan Julia Letıtıa ağızdan alı-nan ilaçlardan daha etkili olanmedikal şırıngayı bularak tıptarihine geçen kadınlardan birioldu.Mary Walton – Ses Kirliliği

19. yy 'da yaşamış olan MaryWalton lokomotiflerde ses kir-liliğini önleyici sistemi ilk tasar-layan ve üretime geçirendir. Ta-sarladığı sistem sayesinde dö-neminde çevrenin kirlenmesinidaha az sağlamıştır.Martha Coston –Denizaltı Lambası

Sara Mather denizaltı lam-bası ve teleskobunu icat ederekdenizaltı tesisatının gelişiminehız kazandırmıştır.

Birileri “Bilim adamı” mı dedi?

Kadına yönelik tacizi ve te-cavüzü önlemek için er-keklere caydırıcı cezalarvermek yerine kadınakendi kimliğini saklayıp er-kek bedenine girmesi ge-rektiğini savunan ve ‘teca-vüzsavar penisli külot’ugeliştiren Tayland’a Türki-yeli kadınlardan kocamanbir “ÇÜŞŞŞ”.

25 Kasım kadına yönelikşiddete karşı uluslararasımücadele gününde Trab-zon Demokratik KadınPlatformu'nun çağrısıyladüzenlenen eyleme katılanyaklaşık 200 kadın ifadevermek üzere savcılığaçağrıldı. Soruşturma açıl-masının sebebi olarak yü-rüyüşü ve gösteri kanunu-na muhalafet etmek ola-rak gösteriliyor.

Yeni içişleri bakanı EfkanAla yemin ederken koltu-ğunu hakettiğini abilerineispat etmek istercesineyeminini izlemeye gelen-leri haremlik-selamlıkoturttu. Haddini bilmeyenve erkeklerin sırasına otu-ran kadınlar ise TBMMpolisleri tarafından adabauygun davranmaya davetedildi.

Hindistan'da Batı Bengaleyaletinin başkenti Kalkü-te'da adı öğrenilemeyen16 yaşındaki genç bir ka-dın iki kez bir grubun te-cavüzüne uğramasının ar-dından 23 Aralık günü diridiri yakılarak öldürüldü.Ekim ayında tecavüze uğ-radıktan sonra süreklitehditler alan genç kadındevletten koruma istemiş,fakat verilmemişti.

Tarihi de ‘erkeklerin yazımasından’ olacak, bilim hep ‘adam’ olageldi. Peki ya icat sahibi kadınlar?

Sinir

Sinir

“Yalan söyleyin, mutlaka inanan çı-kacaktır”

Bu ‘doğrucu’ laflar, Hitler’in hitabetive şeytan zekası ile ünlü PropagandaBakanı Goebbels’a ait. Faşizmi utançlatarihlerinde taşımak zorunda kalan Al-manların; birçoğumuzun kafasında“Bir halk bu kadar acımasız bir insananasıl inanabilir?” diye sordurtan döne-minden, önemli bir insan Goebbels. Ce-vabı yine kendisi veriyor: “Güce dayalıkuvvete sahip olmak güzel olabilir;ama halkın kalbini kazanmak ve mu-hafaza etmek daha iyidir”. Zira Goeb-bels sadece bu sözleri sarf etmekle kal-mıyor; doğrudan doğruya bakanlığıaracılığı ile bunun uygulayıcısı oluyor.Milyonlarca insanın katili Hitler’i, hal-kın gözünde parlatmak için elinden ge-leni ardına koymuyor.

Hitler döneminden ve faşizmindenbu yana; yıllar ve rejimler geçse de bu-gün faşizm “A’sıyla, B’siyle, C’siylehatta sömürge tipi ile” ülkemizde var-lığını sürdürüyor. Bugün birçoğumuzfarkında olmasak da iktidarların biriciksevgilisi ‘rıza üretimi’ medyanın envaiçeşit aracı ile beynimizin içine kadarideolojik bir bombardıman gerçekleşti-riyor. Halkın yarısı, “Bu halkın diğeryarısı nasıl bu kadar acımasız bir insa-na oy verebilir?” diye sorarken, tarihinkaranlık yüzünden Goebbels; ön ayakolduğu bu “propaganda yöntemi” iletekrar gün yüzüne çıkıyor.İradenin zaferi: İktidarın zarafeti

Kuşkusuz Hitler döneminin, en bili-nen propaganda araçlarından biridir“İradenin Zaferi” belgesel filmi. Yönet-men Leni Riefenstahl, Hitler’in siparişi

üzerine 36 kameranla birlikte ve incebir ustalıkla çekmeye başlar bu filmi.

Onlarca kamera, ses alma aygıtı, kam-yonun kullanıldığı filmde bayrak taşı-yan on binlerce grup yanında, Hitler veParti’nin önde gelenleri, üyeleri, onbinlerce işçi, çiftçi ile yüz binlerce Al-man vatandaşı yer almaktadır. Nazile-rin kitlelere nasıl hakim olduğu göste-rilmekte, Hitler’in sarf ettiği neredeyseher sözcük alkışlanmaktadır. Film 1935Venedik Uluslararası Film Festivali’ndealtın madalya, 1937 Paris Film Festiva-li’nde büyük ödül kazanmıştır. (1) Arkaplanda Wagner’in milliyetçi müziklerive sık sık yapılan “Hitler=Tanrı’nıngönderdiği” vurguları, filmi izleyenleriçin tek bir anlam ifade etmektedir:“Vur de vuralım, öl de ölelim!”

AKP’nin bir “propaganda bakanlı-ğı” yok ama güçlü (şimdi biraz parça-lansa da) bir propaganda ağı, ciddi ka-lemşörleri, medyası hatta sosyal medyaordusu mevcut. İradenin zaferi,AKP’de oluyor “Usta’nın hikayesi”.Bilmeyenlere ufak bir hatırlatma, GeziParkı’nda gençlerin hakim olduğu sos-yal medyada gardı düşen AKP’nin, he-men sonrasında piyasaya sunduğu bel-geselin adı Usta’nın Hikayesi. Goeb-bels, faşistliği kadar zekası ile ünlü ol-duğundan; bugün İradenin Zaferi bü-tün ayrıntıları ile çokça tartışılan bir“eser” . Gökçekgillerden fırlama “Us-ta’nın Hikayesi” ise, sığlığı ve kuru aji-tasyonu ile dünyanın en ünlü faşistpropaganda filminden devşirme ve kö-tü kötü “AKP kokuyor”. Ucube’den 3 çocuğa…

Faşizmin propaganda araçlarının sı-nırları çok uzun. Hem görsel hem söy-lem olarak Erdoğan ile Hitler’in birçok

benzer özelliği var. Özellikle Hitler dö-neminde gerçekleştirilen “YozlaşmışSanat” (Entartete Kunst) sergisinde700’den fazla modern sanat eserinin“alay etmek ve kötülemek” için sergi-lenmiş olması, Başbakan’ın “ucubeheykel” çıkışının daha uç örneği olarakduruyor. Yine benzer olarak, Hitler’inpropaganda afişleri ile Erdoğan’ın afiş-lerinin birçok noktada ortaklaştığı gö-rülüyor. Örneğin; bugün Erdoğan’ınher seferinde tembihlediği, üzerine aileplanlaması yaptığı “3 çocuk” söylemi-nin ileri örneği Hitler döneminin afiş-lerinde, hatta o dönemde kurulan “ariçocuk üretim çiftlikleri”nde görülmek-te.

Aslında çok zorlamaya gerek yok.Ünlü iletişim bilimci Chomsky’nin de-diği gibi, iktidar elitleri ve onların biri-cik halkla ilişkiler uzmanları; sır<adaninsanları “cahil ve sorun yaratan dışar-lıklılar” olarak görüyorlar. Bu yüzdenegemenler; bu “iradesiz halkın” çıkar-larının en iyi yargıcı oluyorlar. İktidar-lara göre, bu kitleler “katılımcı” değil“seyirci” olmalıdır. En iyisini yineChomsky özetliyor: “Zaman zaman“seyirciler”in oy kullanmalarına izinverilir. Sonra evlerine dönüp futbolseyretmeyi sürdürürler.”

Veya Hitler’in bir afişinde dediği gi-bi: "Hiçbir Alman üşümemeli, Führersize Kış Yardımı için 4 tane Keopsu dol-duracak kadar, 11.5 milyon küp, kömürdağıttı. Bu Führer'in bir başarısıdır,oyunuzu ona verin!"

Ve iradenin zaferiyle başka bir usta-nın hikayesi başlar…(1) Odabaş, Battal,“Propaganda Yapan Sinema” / 8 Hazi-ran 2009

ÜÇ ÇOCUKTAN KÖMÜRE BU NE YAMAN BENZERLİK?

İradenin zaferinden Usta’nın hikayesineBilinenin aksine günlük hayatta karşılaştığımız, bol-ca kullandığımız birçok eşya bize kadınların hediye-sidir. Bu kadınların arasında kadınlığından çekinip,makalelerini erkek takma adıyla yazan da, ülkeninyönetiminden ve kocasından kaçan da var. İşte o ka-dınlardan bir kaçı…

Bircan Birol İstanbul Üniversitesi

Bugün Erdoğan’ınher seferinde tembih-lediği, üzerine aileplanlaması yaptığı “3çocuk” söyleminin ileriörneği Hitler dönemi-nin afişlerinde, hatta odönemde kurulan “ariçocuk üretim çiftlikle-ri”nde görülmekte

++

‘En az 3 über Alman çocuk’

Page 10: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

Başarı yollarını adımlarınıbüyük atmak suretiyle tırman-mak isteyen bir gencin ortağınagüvenmesinin hikayesiydi as-lında. Yoksa masal mı desek?Gerçi masallar güzel biter.Bizavaz avaz bağırırken meydan-larda anlatırken yapılanlarınkurgusunu "Görmedim,duy-madım, bilmiyorum" gibi üçmaymunları oynayanlar silah-larını birden dostlarına doğ-rulttular.

Bugünün ülküsünü yaşayıpyarına tek umut kendisine bileçareleri olmayan namlununucunda birbirlerini bekleyenle-ri görünce omuz omuza devri-ni tüketip karşı karşıya olmayıtercih ettiler. Bu tercih bile geç-mişi unutturmadı. Onların ge-celeri hep suskun oldu bizlerekarşı. Ne direnişimize ne Tür-kiye'nin yürekte yaşayanlarınane de sesimize karşı hesap ve-rebildiler. Her gittiği ilimizdehalkımızın vurgun yediği ko-nuşmalarını bitirip sonunaanekdot olarak 'yol yapan ' Baş-bakan boş cepleri kutusuz bı-raktı. 'AK' bir gençliğin kötüçocuklarını oynamak bize ka-lınca ve de aynı zamanda 'din-siz' olmakta üzerimize yükle-nince fillerin dövüşünde seyircikapasitesinde yer edinemedik.Biz yaramaz çocuklar suskun-luğu yol eyleyemedik. Biz pi-

yon değildik. Kimsenin gölge-sini taşımadan geleceğimizidüşündük, sorguladık. Her so-rumuz küçük bir çocuk misaligeçiştirildi. Onların gözündebirbirine düşürülüp yönetilme-si gereken gençlerdik biz.

Vakti zamanında Bingöl Üni-versitesi'nde şimdinin köşeyesıkışmış Başbakan'ı "Sen bendavasını bırakıp, Allah aşkınaşu anda ülkemizde son zaman-lardaki olayları meydana geti-renler, soruyorum acaba bunla-rın neyi eksikti? Neye dayana-rak bu adımları attılar? Neleriyoktu? " diye açıklama yapmış-tı.Aynı zamanda destek ekibive bu gencin masalının sonun-daki kötü karakteri sırtlanmışFethullah Hoca da "Çok defaonları hafife aldık. "Bir avuç"dedik onlara..Onlara acımak la-zım, şefkat etmek lazım.Nasılyaparsak bu nesiller ciddi nefismuhasebesi içinde, bir nefismuhasebesi yapan nesil olarakyetişir, insan olarak yetişir; tah-ribatları tahribatla karşılamakdeğil de, tahribatları tamiratlagidermeye çalışan bir nesil ye-tişir?" Düşünmedik bunları."demişti. Nasıl da üzülüyorlardıyaptıkları işte önlerine sorgula-yıcı,başı dik gençler çıkmıştı di-ye. Gözden bizi nasıl da kaçırıpyetiştirememişlerdi hem 'AK' cıhem de 'İMAN' cı. Birbirlerine

sıkı sıkıya bağlı sözleri,yakın-maları bu kadar benzer iki dostbizi bölmeye çalışırken kendiçocuklarını bu sözlerle bile ya-tıştıramadılar. Dipsiz kuyular-da yankılandı onların sözleriçünkü bir kere şaşırmıştı piyonyönünü. Fethullah Hoca'da,Tayyip Erdoğan'da birbirlerinegol atmaya çalışırken unutu-vermişti zamanlı robotlarını.Cemaat yurtlarında artık onlar-da tartışma yapıp beyin fırtına-sı adı altında kendi düşünmeyetilerini kullanmaya kararverdiler. Ne kadar başarabilir-lerse? Karşıt görüşlü olarak de-ğerlendirilen bu piyonlarınhangi rüzgarda nereye savrula-cakları veya kaptanlarının tek-rar rotalarını ayarlayıp ayarla-mayacağı bilinemez. Düşün-meyi geç öğrenen bu gençlikFethullah Hoca ve Tayyip Er-doğan'ın yeni direniş örgütüolacak. Pehlivanlığa soyunan-lar uçurumun kenarında yürü-yorlar. Halkın ve düşünen gen-çliğin haykırışları piyonluğakarşı tarafsız bir şekilde kendisavunmalarıyla hareket edecek.Başarıya ulaşma yolunda mer-divenden kayanlarla da alttanmerdiveni çekenlerle de işimizyok bizim.

SAYF

A 08

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

Yolsuzlukyolundapiyonlar

Diren YılmazAnadolu Üniversitesi

17Serbest KürsüSe

rbes

t k

ürs

ü

Serbest Kürsü yazarlığı için 5500 karakteri geçmeyen yazını; adını soyadını, üniversiteni belirterek [email protected] yollayabilirsin

2. Dünya Savaşı’nın ardından ABD veSovyetler Birliği arasında süren Soğuk Sa-vaş klasik yöntemlerin dışına çıktı ve tek-noloji savaşına dönüştü. 2. Dünya Savaşıöncesi askeriye, silah üretimi, sanayi venükleer enerji ön planda iken Sovyetlerin 4Ekim 1957'de Sputnik 1 adlı ilk uyduyu fır-latması ile Soğuk Savaş boyut değiştirdi veresmi olmayan bir uzay yarışına dönüştü.

Sovyetlerin Sputnik uydusunu dünyayörüngesine yerleştirmesi ABD’yi telaşadüşürdü ve ABD Sputnik’in fırlatılmasın-dan 1 yıl sonra NASA’yı (Ulusal Havacılıkve Uzay Dairesi) kurdu. Hikayemiz de bu-radan sonra başlıyor. ABD, Sovyetler kadargelişmiş bir füze ve rampa sistemine sahipolmadığı için 1958 yılında NASA’ya mil-yonlarca lira bütçe ayırdı ve NASA’nın ive-di bir şekilde çalışmalara başlamasını sağ-ladı ancak ilk uydu dünya yörüngesine yol-lamış olan Sovyetler ise bu konudaABD’nin çok önündeydi. ABD arayı kapat-mak için birçok girişimde bulundu. AncakSovyetler, Vostok serisi uzay araçları ileuzaya ilk insanı göndermeyi başardı. YuriGagarin 12 Nisan 1961'de Vostok 1 aracıylayaptığı uçuşla Dünya yörüngesine başarıy-la ulaştığında bu olay dünya üzerinde bü-yük yankı buldu. ABD ise uzay yarışındaçok geri kalmış, dünya çapında büyük iti-bar kaybı yaşamıştı. ABD itibarını düzelt-mek için hemen çalışmalara başladı ve Sov-yetlerden 1 yıl sonra uzaya insan gönder-meyi başardı. Ancak başarılar Sovyetler le-hine devam etti. Sovyetler ilk uzay istasyo-nu, uzayda ilk tam gün, ilk telsizli iletişim,uzaya giden ilk kadın gibi başarılarlaABD’yi teknoloji ve uzay yarışında arkadabıraktı.

Uzay yarışı 1969 yılında Apollo 11 aymodülünün fırlatılıp Neil A. Armstrong’unaya ilk ayak basan insan olması ile son bul-du. Bu zafer tüm Amerikan kanalları tara-

fından yayınlandı. Sovyetler bu gelişmeler-den sonra uzay yarışını bırakmayacaklarınıaçıkladı ancak yaşanan aksilikler sonucuuzay yarışı ABD’nin kazanması ile son bul-du.

Ay mı 51. bölge mi?Yaşananların ardından ABD’nin bu sıç-

rayışı ve ay üzerinde çekilen görüntüler tar-tışma konusu olmaya başlar. Komplo teo-risyenleri bu konu hakkında birçok delil or-taya koyarlar. Komplo teorisyenlerinin ençok dile getirdiği deliller ise Neil A. Arms-trong ayak izi, cisimlerin gölgeleri, dalgala-nan ABD bayrağı ve normalde olmamasıgereken ışık kaynakları. Bildiğiniz gibi ay-da su ve atmosfer bulunmamakta.

Fizik kanunlarına göre herhangi birmadde veya cisim üzerinde belirli bir şekilveya iz oluşabilmesi için maddenin sıvı hal-de olan başka bir maddeyle homojen karı-şım halinde bulunması gerekir ya da katıolan maddenin milimikron seviyede öğü-tülmüş olması gerekir. Ayrıca ortalama teç-hizatı ile 120 kilo olan bir astronotun ayakizi çok belirgin bir şekilde fotoğraflanabilir-ken nasıl oluyor da 4 tonluk bir mekik ayyüzeyinde hiçbir iz bırakmıyor. Havanın ol-madığı bir ortamda Amerikan bayrağı dal-galanması da önemli teorilerden biri. Teo-risyenlerin dile getirdiği bir diğer konu isegüneş sistemi üzerinde tek ışık kaynağıolan güneşin ay üzerinde çekilen fotoğraf-larda nasıl farklı açılarda gölgeler yaratabil-diği. Ayda çekilen fotoğraflar incelendiğin-de fotoğraflardaki cisimlerin gölgelerininfarklı açılarla düştüğü açıkça gözüküyor.Ayrıca çekilen fotoğraflardaki yansımalarbirden fazla ışık kaynağı olduğunu ortayakoyuyor.

Teorisyenlerin ürettikleri tüm deliller ya-yınlanan görüntüler ve görüntülerdeki tümtutarsızlıklar üzerine. Bunun dışında bu gö-rüntülerin Amerika’da 51. Bölge denilen

yerde çekildiği iddiaları da bulunmakta. 51.Bölgenin yüksek güvenlikli bir askeri bölgeolması, dışarıdan bu bölgeye girmeye çalı-şanların izne tabi olmadan vuruluyor olma-sı ve arazi yapısı açısından ay zeminine çokbenzemesi bu iddialara sebep olan temel et-menlerden bazılarıdır.

Ben bu teorilerin bir kısmına katılsam dakonuyu farklı bir boyutla ele alacağım.Apollo 1 uzaya fırlatılacağı sırada ilginç birbiçimde infilak etti ve içerisinde bulunanastronotlar olay yerinde hayatlarını kaybet-ti. CIA soruşturmayı üstlendi ve kalkıştansorumlu müfettiş Ronald Baron hakkındasoruşturma başlatıldı. Baron soruşturma sı-rasında aya gidişin tam bir fiyasko olduğuhiçbir zaman gerçekleşemeyeceği yönündeaçıklama yaptı. Baron 500 sayfalık ifadesi-nin mahkemeye sunduktan 1 hafta sonraarabasına tren çarpması sonucu karısı veküçük kızı ile birlikte hayatını kaybetti. Ya-nan mekik ve 500 sayfalık dosya şuanCIA’in deposunda bulunuyor. Uzay yarı-şındaki ölümler bununla da sınırlı değildi1964-1967 yılları arasında 10 astronot anor-mal kazalarla hayatını kaybetti.

NASA’nın kısa süredeki ilginç gelişimi,ay üzerinde çekilen videodaki fiziksel ha-talar, uzay programı boyunca gerçekleşenilginç kazalar, ABD’nin geçmişinin pek detemiz olmaması ve aya ilk giden ülke olma-nın soğuk savaş üzerine etkileri düşünü-lünce neden olmasın fikri çok da abes gel-miyor insana. Kim bilir gerçekten ABD ayaayak basmıştır ya da bunların hepsi birstüdyo içerisinde gerçekleşmiştir. Benimtek bildiğim Amerikan Film Endüstrisi’nin60 yıllardan bu yana çok büyük gelişmekaydettiği ve günümüzde dünyanın en bü-yük film sektörüne sahip olduğudur.

Aya ayak basılır mı?

Cem Solmazİstanbul Üniversitesi

Page 11: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

Başarı yollarını adımlarınıbüyük atmak suretiyle tırman-mak isteyen bir gencin ortağınagüvenmesinin hikayesiydi as-lında. Yoksa masal mı desek?Gerçi masallar güzel biter.Bizavaz avaz bağırırken meydan-larda anlatırken yapılanlarınkurgusunu "Görmedim,duy-madım, bilmiyorum" gibi üçmaymunları oynayanlar silah-larını birden dostlarına doğ-rulttular.

Bugünün ülküsünü yaşayıpyarına tek umut kendisine bileçareleri olmayan namlununucunda birbirlerini bekleyenle-ri görünce omuz omuza devri-ni tüketip karşı karşıya olmayıtercih ettiler. Bu tercih bile geç-mişi unutturmadı. Onların ge-celeri hep suskun oldu bizlerekarşı. Ne direnişimize ne Tür-kiye'nin yürekte yaşayanlarınane de sesimize karşı hesap ve-rebildiler. Her gittiği ilimizdehalkımızın vurgun yediği ko-nuşmalarını bitirip sonunaanekdot olarak 'yol yapan ' Baş-bakan boş cepleri kutusuz bı-raktı. 'AK' bir gençliğin kötüçocuklarını oynamak bize ka-lınca ve de aynı zamanda 'din-siz' olmakta üzerimize yükle-nince fillerin dövüşünde seyircikapasitesinde yer edinemedik.Biz yaramaz çocuklar suskun-luğu yol eyleyemedik. Biz pi-

yon değildik. Kimsenin gölge-sini taşımadan geleceğimizidüşündük, sorguladık. Her so-rumuz küçük bir çocuk misaligeçiştirildi. Onların gözündebirbirine düşürülüp yönetilme-si gereken gençlerdik biz.

Vakti zamanında Bingöl Üni-versitesi'nde şimdinin köşeyesıkışmış Başbakan'ı "Sen bendavasını bırakıp, Allah aşkınaşu anda ülkemizde son zaman-lardaki olayları meydana geti-renler, soruyorum acaba bunla-rın neyi eksikti? Neye dayana-rak bu adımları attılar? Neleriyoktu? " diye açıklama yapmış-tı.Aynı zamanda destek ekibive bu gencin masalının sonun-daki kötü karakteri sırtlanmışFethullah Hoca da "Çok defaonları hafife aldık. "Bir avuç"dedik onlara..Onlara acımak la-zım, şefkat etmek lazım.Nasılyaparsak bu nesiller ciddi nefismuhasebesi içinde, bir nefismuhasebesi yapan nesil olarakyetişir, insan olarak yetişir; tah-ribatları tahribatla karşılamakdeğil de, tahribatları tamiratlagidermeye çalışan bir nesil ye-tişir?" Düşünmedik bunları."demişti. Nasıl da üzülüyorlardıyaptıkları işte önlerine sorgula-yıcı,başı dik gençler çıkmıştı di-ye. Gözden bizi nasıl da kaçırıpyetiştirememişlerdi hem 'AK' cıhem de 'İMAN' cı. Birbirlerine

sıkı sıkıya bağlı sözleri,yakın-maları bu kadar benzer iki dostbizi bölmeye çalışırken kendiçocuklarını bu sözlerle bile ya-tıştıramadılar. Dipsiz kuyular-da yankılandı onların sözleriçünkü bir kere şaşırmıştı piyonyönünü. Fethullah Hoca'da,Tayyip Erdoğan'da birbirlerinegol atmaya çalışırken unutu-vermişti zamanlı robotlarını.Cemaat yurtlarında artık onlar-da tartışma yapıp beyin fırtına-sı adı altında kendi düşünmeyetilerini kullanmaya kararverdiler. Ne kadar başarabilir-lerse? Karşıt görüşlü olarak de-ğerlendirilen bu piyonlarınhangi rüzgarda nereye savrula-cakları veya kaptanlarının tek-rar rotalarını ayarlayıp ayarla-mayacağı bilinemez. Düşün-meyi geç öğrenen bu gençlikFethullah Hoca ve Tayyip Er-doğan'ın yeni direniş örgütüolacak. Pehlivanlığa soyunan-lar uçurumun kenarında yürü-yorlar. Halkın ve düşünen gen-çliğin haykırışları piyonluğakarşı tarafsız bir şekilde kendisavunmalarıyla hareket edecek.Başarıya ulaşma yolunda mer-divenden kayanlarla da alttanmerdiveni çekenlerle de işimizyok bizim.

SAYF

A 08

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

Yolsuzlukyolundapiyonlar

Diren YılmazAnadolu Üniversitesi

17Serbest Kürsü

Serb

est

rsü

Serbest Kürsü yazarlığı için 5500 karakteri geçmeyen yazını; adını soyadını, üniversiteni belirterek [email protected] yollayabilirsin

2. Dünya Savaşı’nın ardından ABD veSovyetler Birliği arasında süren Soğuk Sa-vaş klasik yöntemlerin dışına çıktı ve tek-noloji savaşına dönüştü. 2. Dünya Savaşıöncesi askeriye, silah üretimi, sanayi venükleer enerji ön planda iken Sovyetlerin 4Ekim 1957'de Sputnik 1 adlı ilk uyduyu fır-latması ile Soğuk Savaş boyut değiştirdi veresmi olmayan bir uzay yarışına dönüştü.

Sovyetlerin Sputnik uydusunu dünyayörüngesine yerleştirmesi ABD’yi telaşadüşürdü ve ABD Sputnik’in fırlatılmasın-dan 1 yıl sonra NASA’yı (Ulusal Havacılıkve Uzay Dairesi) kurdu. Hikayemiz de bu-radan sonra başlıyor. ABD, Sovyetler kadargelişmiş bir füze ve rampa sistemine sahipolmadığı için 1958 yılında NASA’ya mil-yonlarca lira bütçe ayırdı ve NASA’nın ive-di bir şekilde çalışmalara başlamasını sağ-ladı ancak ilk uydu dünya yörüngesine yol-lamış olan Sovyetler ise bu konudaABD’nin çok önündeydi. ABD arayı kapat-mak için birçok girişimde bulundu. AncakSovyetler, Vostok serisi uzay araçları ileuzaya ilk insanı göndermeyi başardı. YuriGagarin 12 Nisan 1961'de Vostok 1 aracıylayaptığı uçuşla Dünya yörüngesine başarıy-la ulaştığında bu olay dünya üzerinde bü-yük yankı buldu. ABD ise uzay yarışındaçok geri kalmış, dünya çapında büyük iti-bar kaybı yaşamıştı. ABD itibarını düzelt-mek için hemen çalışmalara başladı ve Sov-yetlerden 1 yıl sonra uzaya insan gönder-meyi başardı. Ancak başarılar Sovyetler le-hine devam etti. Sovyetler ilk uzay istasyo-nu, uzayda ilk tam gün, ilk telsizli iletişim,uzaya giden ilk kadın gibi başarılarlaABD’yi teknoloji ve uzay yarışında arkadabıraktı.

Uzay yarışı 1969 yılında Apollo 11 aymodülünün fırlatılıp Neil A. Armstrong’unaya ilk ayak basan insan olması ile son bul-du. Bu zafer tüm Amerikan kanalları tara-

fından yayınlandı. Sovyetler bu gelişmeler-den sonra uzay yarışını bırakmayacaklarınıaçıkladı ancak yaşanan aksilikler sonucuuzay yarışı ABD’nin kazanması ile son bul-du.

Ay mı 51. bölge mi?Yaşananların ardından ABD’nin bu sıç-

rayışı ve ay üzerinde çekilen görüntüler tar-tışma konusu olmaya başlar. Komplo teo-risyenleri bu konu hakkında birçok delil or-taya koyarlar. Komplo teorisyenlerinin ençok dile getirdiği deliller ise Neil A. Arms-trong ayak izi, cisimlerin gölgeleri, dalgala-nan ABD bayrağı ve normalde olmamasıgereken ışık kaynakları. Bildiğiniz gibi ay-da su ve atmosfer bulunmamakta.

Fizik kanunlarına göre herhangi birmadde veya cisim üzerinde belirli bir şekilveya iz oluşabilmesi için maddenin sıvı hal-de olan başka bir maddeyle homojen karı-şım halinde bulunması gerekir ya da katıolan maddenin milimikron seviyede öğü-tülmüş olması gerekir. Ayrıca ortalama teç-hizatı ile 120 kilo olan bir astronotun ayakizi çok belirgin bir şekilde fotoğraflanabilir-ken nasıl oluyor da 4 tonluk bir mekik ayyüzeyinde hiçbir iz bırakmıyor. Havanın ol-madığı bir ortamda Amerikan bayrağı dal-galanması da önemli teorilerden biri. Teo-risyenlerin dile getirdiği bir diğer konu isegüneş sistemi üzerinde tek ışık kaynağıolan güneşin ay üzerinde çekilen fotoğraf-larda nasıl farklı açılarda gölgeler yaratabil-diği. Ayda çekilen fotoğraflar incelendiğin-de fotoğraflardaki cisimlerin gölgelerininfarklı açılarla düştüğü açıkça gözüküyor.Ayrıca çekilen fotoğraflardaki yansımalarbirden fazla ışık kaynağı olduğunu ortayakoyuyor.

Teorisyenlerin ürettikleri tüm deliller ya-yınlanan görüntüler ve görüntülerdeki tümtutarsızlıklar üzerine. Bunun dışında bu gö-rüntülerin Amerika’da 51. Bölge denilen

yerde çekildiği iddiaları da bulunmakta. 51.Bölgenin yüksek güvenlikli bir askeri bölgeolması, dışarıdan bu bölgeye girmeye çalı-şanların izne tabi olmadan vuruluyor olma-sı ve arazi yapısı açısından ay zeminine çokbenzemesi bu iddialara sebep olan temel et-menlerden bazılarıdır.

Ben bu teorilerin bir kısmına katılsam dakonuyu farklı bir boyutla ele alacağım.Apollo 1 uzaya fırlatılacağı sırada ilginç birbiçimde infilak etti ve içerisinde bulunanastronotlar olay yerinde hayatlarını kaybet-ti. CIA soruşturmayı üstlendi ve kalkıştansorumlu müfettiş Ronald Baron hakkındasoruşturma başlatıldı. Baron soruşturma sı-rasında aya gidişin tam bir fiyasko olduğuhiçbir zaman gerçekleşemeyeceği yönündeaçıklama yaptı. Baron 500 sayfalık ifadesi-nin mahkemeye sunduktan 1 hafta sonraarabasına tren çarpması sonucu karısı veküçük kızı ile birlikte hayatını kaybetti. Ya-nan mekik ve 500 sayfalık dosya şuanCIA’in deposunda bulunuyor. Uzay yarı-şındaki ölümler bununla da sınırlı değildi1964-1967 yılları arasında 10 astronot anor-mal kazalarla hayatını kaybetti.

NASA’nın kısa süredeki ilginç gelişimi,ay üzerinde çekilen videodaki fiziksel ha-talar, uzay programı boyunca gerçekleşenilginç kazalar, ABD’nin geçmişinin pek detemiz olmaması ve aya ilk giden ülke olma-nın soğuk savaş üzerine etkileri düşünü-lünce neden olmasın fikri çok da abes gel-miyor insana. Kim bilir gerçekten ABD ayaayak basmıştır ya da bunların hepsi birstüdyo içerisinde gerçekleşmiştir. Benimtek bildiğim Amerikan Film Endüstrisi’nin60 yıllardan bu yana çok büyük gelişmekaydettiği ve günümüzde dünyanın en bü-yük film sektörüne sahip olduğudur.

Aya ayak basılır mı?

Cem Solmazİstanbul Üniversitesi

Page 12: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 02

MAV

IKI

RM

IZI

SAR

I ÜlkeMektup yazdım acele oku oku he-ce-le Dershane konusu ile başlayan tartışma sürecinin ardındanyolsuzluk operasyonu ile beraber ipleri gerginleşen AKP-cemaat kavgasına bir mola Amerika'dan geldi.Sevenlerinin ve dünyanın dört bir yanına dağılan “Gönüllü hizmet hareketçilerinin" içlerini ferah tutu-malarını isteyen Fethullah Gülen, iki kitap ve iyi dilekleri ile beraber bir mektup gönderdi. Kendisinin vesevenlerinin “Dün neredeyse, yaklaşan seçim sürecinde de aynı yerde ve çizgide durduğunu” belirtenFethullah Gülen, cumhurbaşkanından da beklentileri olduğunu belirtti.

17Aralık sadece uyandığımız yenibir günden ibaret değildi. Ülketarihinin en büyük yolsuzluk

operasyonu, ülke tarihinin en baskıcı ik-tidarına yapılmıştı. 1980 darbesindensonra kurulması hedeflenen neoliberalsistemi kuran AKP iktidarıyla, yola de-vam edilmeyeceği gerçeği deklare edil-miş oldu. Tayyip Erdoğan figürü cemaa-tin emniyet-yargı-medya operasyonuylabüyük bir darbe yedi. Erdoğan da ikti-darda olmanın avantajlarıyla emniyetmüdürlerini ve bürokratları yerindenederek karşılık verdi. Ortada halktan ça-lınan milyonlar, ayakkabı kutuları, parasayma makinaları, telefon konuşmalarıolsa da Erdoğan’a göre bu da bir komplove bunun mimarı da “caiz lobisi” idi. So-nuç itibariyle 2 bakan çocuğu cezaevinde,kabinede mecburi revizyona gidildi, 3 ba-kan istifa etti, Bayraktar giderayak Tay-yip’e salvo attı, eski bakan İ.N.Ş. istifa etti,cemaatçi vekillerin bazıları istifa etti,ABD Tayyip’ten desteğini çekti, başbaka-nın en yakınları dışında güveneceği kim-se kalmadı, 2. dalga operasyon engellen-di, Bilal ifadeye gitmedi, Adli Kolluk yö-netmeliği değiştirildi ardından Danıştay1 günde kararı bozdu, beddualar edildi,eski dostlar düşman oldu, on binler so-kakları doldurdu, 2014 “Hırsız var!” çığ-lıklarıyla geldi, at izi it izine karıştı, twit-ter günah keçisi oldu, cumhurbaşkanı azkonuştu, başdanışman orducu göründü,kalemşörler Don Kişot kesildi, liberallersokağı kötüledi, ekonomi tökezledi, dolarfırladı, Gezi Parkı’nı kapatmak da ihmal

edilmedi, CHP sağa yanaştı, ABD büyük-elçisi Kılıçdaroğlu’yla görüştü, tutukluvekiller serbest kaldı, Çevik Bir tahliyeedildi, yeniden yargılama tartışmaları or-taya atıldı, Baykal yeniden piyasada, Ber-kin Elvan aylardır uykuda, Ethem’in da-vasında da yargı uykuda, Ali İsmail’induruşması hukuksuzluk abidesi, Tak-sim’de parası olmayan gence metrodagüvenlik dayak attı, AKP il başkanınınodasında bu gazetenin nüshaları çıktı, as-gari ücrete 3 kuruşluk zam, ülke genelin-de elektrik kesintisi… ve daha nice garipdurum. Sadece birer cümle ile son 1 ayıözetleyince bile gündemin karmaşasını,iktidarın sıkışmışlığını anlaşılıyor.

Yolun sonu görünüyor“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”

söyleminin sadece performans artırıcı birslogan olmadığı kanıtlandı artık. AKPegemenler için iyiydi hoştu. Neoliberaliz-min tüm ihtiyaçlarını harfiyen yerine ge-tirebiliyordu. Sermayeye inanılmaz bü-yük bir alan yaratıyordu. Hem talan edi-lecek çok fazla yer yaratıyordu hem de ta-şeron sistemiyle ucuz iş gücü yaratıyor-du. Ortadoğu’da ABD’nin aktif taşeron-luğunu müthiş bir sadakatle yapıyordu.Fakat ustalık döneminde işler yolundagitmemeye başladı. Gülen’le, Erdoğan’ınözellikle dış politikadaki anlaşmazlıklarıbu 12 yıllık iktidar müttefikliğini sorgu-latır hale gelmişti. MİT krizi, dershanetartışmaları derken asıl olarak dış politi-kadaki Suriye rezaleti ve iç politikadakiGezi tokadı artık Erdoğan’sız bir rejimiegemenler açısından da mecbur kıldı.Yol-

suzluk operasyonunda Erdoğan’ın dışgüçleri hedef göstermesi doğaldır. Ger-çekten de bu operasyonda ABD’nin Er-doğan’dan vazgeçmesinin büyük payıvar. Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu(NSA)’dan servis edilen bilgilerin AKP’yiyıpratmak dışında hiçbir şeye hizmet et-meyeceği açıktır. Gülen çizgisi her zamanABD politikasına paralellik göstermiştir.Bu yüzden bugünkü mesele Gülen’le,Tayyip arasındaki kavgadan ibaret değil-dir, bizzat ABD’nin Türkiye stratejisi ileilgilidir. Bugün yaşanan onca şeyden an-laşılması gereken mesele iktidarın kim ta-rafından sürdürüldüğünün egemenleraçısından bir öneminin olmadığıdır. Neo-liberal sistemin sorunsuz işlemesi için so-runsuz bir siyaset alanının da inşa edil-mesi gerekmektedir. Halkı %50 - %50,kızlı-erkekli, türbanlı-türbansız vs gibitartışmalarla kutuplaştıran, sorunsuz sı-nır ülkesi bırakmayan bir iktidar neolibe-

ral sistemin çarklarının dönmesi için teh-like arz etmektedir. Hele ki sokaklardahalk iktidara karşı bitmek bilmeyen bir is-yanı sürdürürken sistemin aynı şekildedevam etmesi hiç akıllıca olmayacaktı.

Görünen o ki siyaset Türkiye’de yeni-den kurulacak. “Şu gider bu gelir“ senar-yolarına girmek gençliğin işi değil. Genç-lik neoliberal sistemin tüm dünyada krizyaşadığı bu dönemde, ülkedeki siyasikrize halkın olanca gücüyle iktidara taliphale geleceği muhalefeti yaratarak müda-hale edecektir. Gençlik böylesine tarihselbir dönemde tarihin akışını izlemek yeri-ne, kendi senaryosunu yazacaktır. Ali İs-mail’in bir mirası var gençliğe; “korkuta-cağız, titreteceğiz ve yıkacağız bu adi hü-kümeti!” Ortaya dökülen kirli çamaşırlaraçıkça gösteriyor sistemin nasıl çürüdü-ğünü ve kimseye bir umut vaat edeme-yeceğini. Kendini halkın umudu olaraköne sürenler olacaktı elbette, oluyor da.Sisteme yedek lastik olma görevini üstle-nen, halkın umudu olmaya çalışan ama 3Gezi şehidi veren Antakya’da AKP artığıLütfü Savaş’ı aday gösteren CHP’yegençlik eyvallah demeyecektir. MHP’denkırma Mansur Yavaş’a da devrimci OD-TÜ’den oy çıkmayacağı tarihsel bir ger-çekliktir. Ayakkabı kutularında gaz mas-keleri dışında saklayacak bir şeyi olma-yanlar çürüyen, tökezleyen iktidarı orta-dan kaldırmak için en olanaklı dönemegiriyorlar. Rejimin krizi gençliğin başkabir dünya yaratma iddiasına su taşıyor.AKP’siz, cemaatsiz, patronsuz, polissizbir dünya artık daha yakın.

Ustalık döneminde işler yolun-da gitmemeye başladı. Gü-len’le, Erdoğan’ın özellikle dışpolitikadaki anlaşmazlıklarıbu 12 yıllık iktidar müttefikli-ğini sorgulatır hale getirmişti.MİT krizi, dershane tartışma-ları derken asıl olarak dış poli-tikadaki Suriye rezaleti ve içpolitikadaki Gezi tokadı artıkErdoğan’sız bir rejimi egemen-ler açısından da mecbur kıldı

+

KCK davası dahilinde tutuklu olan BDP milletvekilleri avu-katları aracılığıyla Anayasa Mahkemesine başvurdu. Mahkemeheyeti oy birliği ile vekillerin tahliyesine karar verdi. KararınResmi Gazetede yayımlanmasının ardından özgürlüğüne ka-vuşan milletvekillerini karşılamaya coşkulu bir kalabalık geldi.

Başbakan Erdoğan’ın Uzak Doğu gezisine akreditasyon verilme-yen gazeteler belli oldu. Evrensel, Birgün, Sol gazetelerine herzamanki gibi vize verilmedi. Vize verilmeyen ve bu duruma alışıkolmayan gazeteler de var. Hürriyet, Radikal, Habertürk, Vatan,Bugün, Taraf, Posta, Yurt, Cumhuriyet, Sözcü, Milliyet ve Zamangazeteleri akreditasyon engeline takılan gazetelerden.

Arafta kalan gazetecilikTürkiye siyasetinde 17 Aralık

depremi sürüyor. Yolsuzluk, rüş-vet, paralel devlet, komplo laflarıgırla gidiyor. Bu sürecin artçı sar-sıntılarının olacağını söylemekiçin artık kahin olmak da gerek-miyor. Yaşananlar, medyada daetkisini gösteriyor. Eski müttefik-ler şimdi birbirlerinin en azılıdüşmanları. Gazete köşelerindekavga, suçlama ve iddiaların ardıarkası kesilmiyor. Dün Ergene-kon ve Balyoz savcılarını kutsa-yanlar bugün lanet yağdırıyor.Cumhurbaşkanı Gül’ün twit-ter’da yazdığı ve artık fenomen-leşen o cümleyle söylersek ‘insangerçekten hayret ediyor’!

Neye mi hayret ediyor? Elbet-te ki gazetecilerin bu kadar mes-leklerinden uzaklaşmasına ve ar-tık iyice ‘kurşun asker’ pozisyo-nuna çekilmesine ve oradan artıkrakip olarak gördüğü herkese ta-arruz etmesine hayret ediyor.Evet aydan gelmedin 18 yılı aş-kın süredir bu medyanın içinde-yim. Ateşi de ihaneti de bir sürübaşka şeyi de gördüm. Ama Me-tin Göktepe, Uğur Mumcu veHrant Dink’in öldürüldüğüOcak ayında gazetecilerin kaydadeğer bir kısmının basın meslekilkelerini bu kadar ayaklar alıpbir tarafta hizalanıp diğerine budenli salvolarla yüklendiğine hiçtanık olmamıştım.

Elbette operasyonlara bir anda

başlanması bir tesadüf değil.Ama yolsuzluk iddiaları ve so-ruşturmalar da hiç yabana atıl-mamalı. Gazeteciler, hükümet-cemaat kavgasında bir taraf seç-mek zorunda değiller. Taraf ol-mayan bertaraf olur diye düşü-nürsek itiraf etmeliyiz ki zaten ozaman gazetecilik değil taraftar-lık yapıyoruz demektir. Belgeler,iddialar, dosyalar bitmek bilmi-yor. Gazetecinin görevi bu haberfırtınasında dezenformasyon vemanipülasyonla haberi ayırmakve onun peşinden gitmek olmalı.

Bugünün Türkiye’sinde zorbir şey söylediğimin farkında-yım. Yıllardır otosansür medya-nın en büyük sorunlarının başın-da geliyor. İktidar patronaj ilişki-leri gazetecilerin elini kolunubağlıyor. Davalar, yargılamalar,tutuklamalar bütün bunlar yakıngeçmişte yaşandı. Yetmedi iştençıkarmalar, dergi gazete kapat-malar geldi. Tüm bunlara rağ-men yine de gazetecilik yapmakisteyenler çatlaklardan sızmanın,boşlukları değerlendirmenin vemesleğini elden geldiğince layı-kıyla ifa etmenin bir yolunu bul-du. Yarın bugünlerin muhasebesiyapıldığında yaşananların ne ol-duğu daha net ortaya çıkacak. Ogün geldiğinde daha fazla utan-mamak için bugün biz gazeteci-lere düşen kavganın tarafı değilgazeteciliğin tarafı olmak gerek.

hilmi hacaloglu-

CHP ne yapıyor?

Hem ticari, hem sağda!

Tayyip Erdoğan veAKP’nin, uluslararası ak-törler açısından “vazgeçil-mez olma” özelliğini yitir-diği bir dönemde yerel se-çimler yaklaşırken, siyasipartilerin belediye başkanadayları da birer birer açık-lanıyor. AKP pek çok ildemevcut belediye başkanla-rını yeniden aday gösterir-ken, CHP de iktidar olmayolunu sağcı belediye baş-kan adayları çıkarmak ola-rak belirlemiş gözüküyor!

Hatay’da AKP’nin mev-cut belediye başkanı LütfüSavaş CHP’nin sağ trans-ferlerinden en çok dikkatçekeni. 2005 yılında HatayMustafa Kemal Üniversi-tesi’nde öğretim görevlisiiken kendi bölüm arkadaş-larını “sağcı-solcu, Nusay-ri-Alevi” şeklinde fişlediğiiddia edilen Savaş, mahke-mede yaptığı savunmada

ise bunu üniversitedeki“CHP’lilerin” bir komplo-su olarak değerlendirmişti.Aynı dönemde Savaş’ınrektör danışmanı olmasıy-la birlikte 6 ayda büyükçoğunluğu alevi olan 300personelin görev yerlerideğiştirildi. Son olarakLütfü Savaş, Haziran İsya-nı’nda 3 direnişçisini kay-beden Antakyalıları ise“birkaç marjinal grup” ola-rak ilan etmişti. CHP’nindiğer “sağdan” adaylarıarasında ise, Ankara’da birönceki yerel seçimdeMHP’den aday gösterilenMansur Yavaş ve Antal-ya’nın Kepez ilçesinde eskiAKP belediye başkanı Er-dal Öner gibi pek çok isimbulunuyor. CHP daha ön-ce milletvekili seçimlerin-de de “CHP’yi güçlendire-cek” bahanesiyle YaşarNuri Öztürk ve İlhan Kesi-

ci gibi isimleri transfer et-mişti. Öztürk 2002’de mil-letvekili seçilmiş 2004’teise CHP’den ayrılıp, yenibir parti kurmuştu. EskiANAP milletvekili İlhanKesici ise 2007’de CHP’den milletvekili seçilmesi-nin ardından 2010’ da par-tiden istifa etmişti.

Özellikle ABD ve cema-at açısından, AKP’nin sağ-daki alternatifsizliği karşı-sında CHP’nin “geçici” biralternatif olarak sağa çekil-mesi ve Erdoğan’ın çokgüvendiği sandıkta dameşruiyetini sarsmak yerelseçimlerdeki temel hedefolarak gözüküyor. Sağcıbelediye başkan adaylarıile sağdan oy alarak iktidarolma hesapları yapan CHPise kendi iddiasının aksineGezi’ye inanmaktan çokABD ve cemaate inanmayıtercih ediyor.

CHP tartışmaları sürer-ken, özellikle bu süreçtegerçekleşen Amerika veOrtadoğu gezileri, sağadayların belirlenmesindeen büyük rolü Kemal Kı-lıçdaroğlu’nun 2 sağ kö-kenli danışmanı oynuyor.

Bu isimler MHP köken-li Rasim Bölücek ve geçti-

ğimiz günlerde hayatınıkaybeden Tansu Çiller’ineski danışmanı Şükrü Ka-raca. Şükrü Karaca, yerelseçimlerde Ankara adayıMansu Yavaş’ı “CHP’yegelme” konusunda iknaeden ve bunu erken açık-ladığı için parti içerisindeepey tartışma yaratan

isim olarak biliniyor. Ka-raca aynı zamanda 28 Şu-bat sürecinin karanlıkisimlerinden biri. Bölücekise, MHP’nin danışmanlı-ğından CHP’de danış-manlığa “Kılıçdaroğ-lu’nun ricası” üzerine geç-miş bir isim.

AKP’nin sağdaki alternatifsizliği karşısında “geçici” bir alternatif olaraksağa çekilmek ve Erdoğan’ın çok güvendiği sandıkta da meşruiyetinisarsmak CHP’nin yerel seçimlerdeki temel hedefi olarak gözüküyor

CHP’Yİ SAĞA ÇEKEN POLİTİKALARIN ARKASINDAKİ İSİMLER

CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediyesi adayı MHP’li Mansur Yavaş oldu

Yolsuzların yolculuğu sona eriyor

Page 13: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYFA 5SIY

AH

MAVI

KIRM

IZISAR

I

11Kültür&Sanat

Ezilen bir top-lumun müzi-ğidir Blues.Afrika’dan ge-milere istifle-nerek getiri-len kölelerinacılarını veözgürlük is-teklerini ba-rındırır içinde.

Ezilen toplumun müziği: Bluesyahların çektiği 250 yıllık acı ve hüznün birikimi sayesinde Blues ortaya çıktı. Blues artık kendi kimliğini bulmuştu. 1920

yılında ilk Blues plağı “Crazy Blues” Mamie Smith tarafından çıkarıldı. Çok büyük ilgi gören plak bir ayda 75000 sattı. Buarada Kuzey’e olan göç 1915-1920 yılları arasında da devam etti

Ezilen bir toplumun müziğidir Blues. Af-rika’dan gemilere istiflenerek getirilenkölelerin acılarını ve özgürlük isteklerini

barındırır içinde. Blues sanatçıları çektikleriacıları öyle bir şekilde anlatmışlardır ki İngi-lizceye “blues” (hüzün) diye bir kelime ka-zandırmışlardır.

Sömürgeciliğe şarkı söyleyenler: Blues

17.yy da Amerika’da gelişen tarım ve sana-yi beraberinde iş gücü açığını da getirdi. Bu işgücünü ucuza getirmek isteyen Güneyli bü-yük toprak sahipleri Afrika’daki sömürgelereyöneldi ve gemilerle balık istifi yaparak siyahiinsanları köleleştirmek için Amerika’ya getir-diler. Köle oldukları için hiçbir hak verilme-yen bu insanların tek eğlencesi tarlalarda şarkısöylemek ve iş sonrası kendi ülkelerinden ge-tirdikleri enstrümanlarını çalmaktı. Tarlalardasöylenen bu şarkılar özgürlüğü, birliği, ümidiaşılayan ve haksızlıkları sorgulayan şarkılar-dı. Toprak sahipleri bu durumdan rahatsız ol-sa da olası bir isyanı engellemek için köleleri-nin cumartesi gecelerini eğlence düzenleme-sine müsaade ettiler. Ancak bu müsaade öz-gürlük ateşini daha da alevlendirdi.

1861-1865 yıllarındaki Amerikan İç Savaşıise kırılma noktası oldu. 4 yıl süren bu savaşsonrasında kölelik kaldırıldı. Siyahi insanlarartık özgürdü. Bu özgürlük sayesinde siyahi-ler artık daha iyi şartlar aradı ve kuzeye yanisanayi kentlerine göç başladı. Bu göç Bluesmüziği için bir dönüm noktası olacaktı.

Göç sayesinde siyahiler diğer kültürlerle et-kileşime geçti. Özellikle New Orleans bir çokmüzik türünün karışıp yeni müzik türlerininortaya çıktığı bir merkez halini aldı. Burada

cazın ilk hallerinden olan ragtime ortaya çık-tı.

Siyahların sıkıntısı hala bitmemişti. Artıközgür oldukları için köleleştirilemeyen bu in-sanları ucuza hatta bedavaya çalıştırtacak biryöntem bulundu. Bilekten zincirlerle birbirinebağlı mahkumların toprak efendileri tarafın-dan işçi olarak çalıştırılması güney eyaletleritarafından kabul edildi. Sırf bu yüzden siyah-ların tutuklanma oranı kat kat arttı. Bu uygu-lama 1955 yılına kadar devam etti.

Artık 20.yy’a gelinmişti. Siyahların çektiği250 yıllık acı ve hüznün birikimi sayesindeBlues ortaya çıktı. Blues artık kendi kimliğinibulmuştu. 1920 yılında ilk Blues plağı “CrazyBlues” Mamie Smith tarafından çıkarıldı. Çokbüyük ilgi gören plak bir ayda 75bin sattı. Buarada Kuzey’e olan göç 1915-1920 yılları ara-sında da devam etti. Bu yıllar arasında göçedenlerin sayısı arttı ve bu sayede bölgelereözgü Blues stilleri ortaya çıktı (Delta – Chica-go – Memphis ).

Robert Johnson …

Robert Johnson 1911 yılının mayıs ayındaJolie Dodd isimli bir kadın tarafından dünya-ya getirildi. O da çevresindekiler gibi bir pa-muk işçisi oldu. 17 yaşına geldiğinde çocuk-luk aşkı Virginia Travis ile evlendi. Bu aradaeşi hamile kaldı ve çocuklarını doğururkenhayatını kaybetti. Johnson her şeyini kaybet-tiğini düşündü. Artık tek dayanağı gitarı ve“hüzün”leriydi. Ve yollara düştü. Yanında sa-dece gitarı ve çıkını vardı. Bu yolculuklarındaGüney eyaletlerinin gezmediği metrekaresikalmamıştı. Yalnız şarkılarının neredeyse hep-si mezar taşları, kaçak içki içme törenleri , ölü-ler ve artık olmayan ya da terk edip giden eskisevgililer hakkındaydı. Hayatı bu şekilde gi-

derken müziği pek de ilgi görmemişti. Kendi-ni Tanrı tarafından lanetlenmiş hissediyordu.Bir gün tanrıya isyan etmek için Afrikalılarıninancına göre lanetli olan kesişen yollardan bi-rine gitti. O kadar sinirliydi ki “Madem tanrıbeni lanetledi şeytanla anlaşma yapmakta birsakınca yok.” diye düşündü. O yoldan geridöndükten sonra müzisyen kimliği açısındanfarklı bir Robert Johnson vardı. Daha önce hiçgörülmemiş bir teknikle çalıyordu Johnson.Gitarı (Nasıl olduğu hala çözülemiyor) dahaönce hiç görülmemiş bir şekilde akort edilmiş-ti. Bu tekniğin kimse tarafından öğrenilmesiniistemediği için asla başka insanların yanındagitar akortu yapmadı.

1936 yılında Don Law adındaki bir yapımcıtarafından keşfedildi. Johnson şarkı kaydı ba-şına 15 dolara anlaştı. Kasım 23’ten 27’ye ka-dar 17 şarkı kaydetti. Şarkıları bir seferde ha-tasız şekilde kaydetti. 1937 yazında Don Lawgenç şarkıcıya 12 şarkı kaydettirdi. Öncekiler-de olduğu gibi mütevazı bir telif hakkı aldıJohnson. Johnson bu son anlaşmadan sonraortadan kayboldu. Çünkü genç yeteneğin ka-der ile randevusu vardı. Bundan sonra John-son’dan bir daha haber alan olmadı. Nasıl öl-düğü asla bilinemedi. Ölümü o kadar şaibeli-dir ki adına 2 tane mezar taşı vardır.

Robert Johnson bugün bile birçok blues üs-tadına ilham olmuş kişidir. Özellikle EricClapton, Johnson’un bayrağını taşımaktadır.6 Grammy Ödülü aldığı “Unplugged” albü-mündeki şarkılarda da bu etki görülmektedir.1986 da Rock’n Roll Şöhretler Müzesi’nde ye-rini almıştır. Ve hala ilham vermeye devameden bir efsanedir…

Yusuf Özten Anadolu Üniversitesi

Birleştiren tohumlar

Bırakın zaman yıksın2013 yılı şehirlerde, o şehir-

leri yaşayan insanlarda koca-man bir şey bıraktı. Akdenizfilmi gibi, hayat gibi bir şey.Yaşadığımızın izi kaldı bu yıl.Ama acele etmezsek gaz yedi-ğimiz yerler, elimizi çabuktutmazsak binlerce kişi bera-ber bağırdıuğımız yerler, yineyerle bir olacak.

Bir iz bırakmaya çalışıyo-ruz şu dünyada, ölüme karşıkendimize kalkan kurmayaçalışıyoruz. Çaresizce. Evlerinduvarları yıklırken, maç yap-tığımız arsalarda apartmanlarbiterken, gzilice öpüştüğü-müz yerlerde alışveriş mer-kezleri yükselirken. Sonra…sonra çocuklarımıza “bak bu-rada annenle tanışmıştık” di-yeceğimiz yerin önünden ge-çemiyoruz. Çünkü orası çok-tan zevksiz bir binayla doldu-rulmuş oluyor.

O yüzden seslerinizi birik-tirin. Fotoğraflarınızı kağıt ha-line getirin yoksa on yıl sonrabakamayacaksınız.

Ama her birimizden dahagüzel anlatanlar vardır. Bazenuzun çay kahve sohbetleriyleanlatırlar, bazen de bir fotoğ-rafla. Bazen hiç aklınızda biraraya gelmeyecek üç cümleolur, bazen Anthony Quinnolur.

Evet mesele sadece ağaçdeğildi, zamandı. Zaman bel-ki de Tanrı ile eşanlamlı. Bişey kalsın bizden ama ne ol-duğunu bilmiyorum diyorsa-nız. Bakın komşularınıza, enyaşlısına. “Balkan savaşındansonra İzmir’e geldik. Annembabam iki ablam ve ben. Beno zaman 5 yaşındaydım. Ba-bam tatlıcıydı, arabayla tatlısatardı. Annem de börek ya-par, babamın arabasına ko-yardı. Muallim mektebine gir-dim. Hepimizde bir heyecan,yeni ülke kuruyoruz ama be-nim içimde kocaman bir ya-ra…” Zehra Hanım 95 yaşın-da öldü. 4 numaralı dairedeotururdu. Koridorunda toru-

nuyla oynamadığımız şeykalmadı. Maskeli süvariden,apoculara kadar. Eşi Eminbey, o da öğretmen tabi, bir52’lik destede güzel 10’luyugüzel 2’yi öğretmişti. Ben obilgiyle 15 yıl boyunca aynışehrin başka mahallelerindekağıt oynadım, ve kafamdahep Emin Beyin, asları valele-ri karo 10 ve sinek 2’liyi ayırışıkaldı, lekeli titreyen elleriyle.

Aşağıdaki fotoğraflara ba-kın şimdi. Burası Havana. Bu-rası Havan’nın en güzel yeribence. Çünkü Havana’yı Ha-vana yapan ne devrim, ne Fi-del, ne de dökülen binaları sa-dece. Onu bize anlatanlar, obinalarla birlikte eskiyenler.

Şimdi düşünüyorum o yaş-lı ev kokusunu, Vicks baskınolmak üzere ölüme doğru gi-den kokuyu. Biz de öyle ko-kacağız, söyleyemediklerimizgıdımızda birikecek. Şehirleriyapan bizler sanki herşeykendilerininmiş gibi davra-nanlara karşı şurada bir anıbırakmak istiyoruz halbuki.Rahatlayacağız o zaman.Çünkü hayatımız en büyükeserimiz.

Peki, biz kendimizi, gör-düklerimizi, düşündüklerimi-zi nasıl anlatacağız. Bilmiyo-rum ama biraz acele etsek iyiolur, zira hiç biriktirmedenilerliyoruz. Ama şunu biliyo-rum: Biz o duvarları dönüş-türürsek kimse gelip onları yı-kamayacak, zamandan başka.

Yasaklı bir dilin sevdaları,sevinçleri ve hüzünleridiredebiyat. Yaşananlara ses ge-tiren tek tanıktır. Siyasi ve sos-yal yapılandırma sözcüklerdehayat bulmuştur. Ait olduğutoplumla kimliğe bürünmüşve dile gelmiştir : "Kürt Edebi-yatı"

Binlerce yıl öncesiyle karşı-mıza çıkan Kürt Edebiyatısözlü olarak gelişme göster-miştir. "Yüreğim derdinle herzaman efkarlıdır." diyerek Ba-ba Tahire Uyan giriş yapmıştıryazılı edebiyata. Yaşadıklarınıyan yana yana yana getirdiğikelimeleri inci kolye dizer gibiişlemiştir rubailerine. Medre-selerde serpilip büyüyen Kla-sik Kürt Edebiyatı Arapça veFarsça eğitime rağmen Kürtçeeserler verilmiştir. Sevdalarısözlerin kıyısından dolandır-mayan "Aşkın Piri"   MeleyeCiziri "Şoxgu u Şenge (albeni-lim)" ve daha nice şiirleriyleyer edinmiştir. Musa Anter' indipnot ettiği gibi "Siz nasılkoskoca bir halkın dilinin otuzkelime olduğunu söylersiniz?"Kürtçe o kadar zengin bir dil-dir ki edebiyatını da bir o ka-dar bereketli kılmıştır. Sorani-ce, Kurmanci. Zazaki, Goraniolmak üzere dört farklı lehçe-de eserler verilmiştir.

Soranice ve Kurmanci leh-çeleriyle verilen eserler özel-likle dikkat çekicidir. İlk mo-dern Kürt romanı Soranicelehçesiyle İbrahim Ahmed ta-rafından kaleme alınan "JanaGele" adlı romandır.

Peki ya, Türkiye bu ko-numda nerede? Her ne kadarzorlu olsa da engel tanımayanedebiyat başta Cigerxwin veEhmede Xani gibi şairleri ye-tiştirmiştir. Mem-ü Zin (Memve Zin) 'de Ehmede Xani sana-tını destana döktürmüştür.

"...Kahreden ateş bilinem ya-nanı sen olsaydın

Nal olurdum aşk atına binenisen olsaydın

Deseler ki şu kadehte ağu variçen ölür

Bir solukta bitirirdim sunanısen olsaydın..."

Dinledik, izledik, yürek acı-larımızı dindirdik bu dizelerdeama bilmedik kaleme alanı.Cigexwin ise bizlere "Dedi ki:"Ey Cigerxwin, değiştirdin yü-reğini bu gülle/ bir gülle de-ğiştirdin yüreğini" "diyerek se-lamını iletti. Satırlara sığma-yanlar anlatılır ve anlatanlardevleşir bu satırlarla.

Devleşen satırlar Kürt Ede-biyatı'nın sadece MehmedUzun'dan ibaret olduğunu sa-nanları görünce küçülüyor ol-duğu yerde. Nesillerin birikimdolu vagonlarını temsil edenKemal Varolları, Evrim Ala-taşları, Muhsin Kızılkayalarıve nicelerini hiç tanımadankocaman bir edebiyatı bildiği-ni sanmak...Ah ritimlerin ço-cukları ah! Dünya edebiyatı-nın eksik yanlarını tamamla-mak için cımbızla kelime çek-mek size kaldı. Ne de güzelanlatmıştı durumu MuhsinKızılkaya: "Kürtçe, siyasetin

aracı haline geldiğinden beriyoksullaştı, edebiyat, müzik,ibadet dili olduğu unutuldu.Ama eğitim dili olmadan mo-dern edebiyatı yapılabilen tekdildir Kürtçe ve Türkçeyle dekader ortaklığı vardır."

Durumları yaratıp emekçi-leri tanımayan yine bizdik.Oysa ki küçücük kağıtlardanasıl da bulurduk kendimizi.

"... her bıçak ki

sonunda sahibinde keser.

çünkü suyla dönen bakraç

taşlara çarpınca anlar:

herkesin içinde eksik bir yusufvardır

çünkü, su ve ateş, kuyu ve dağbirdir:

bazı çocuklar kalır

bazı çocuklar bıçak içindir."

Kürt Edebiyatı hasret kokarburam buram. Sürgün diyarı-dır gölgesinde suskunluğunhüküm sürdüğü. Kimisi cen-netin kayıp topraklarını anla-tır tek solukta iç çeke çeke. Biryaratılış düşüdür yazdıklarınıanadilinde haykırarak oku-mak. Mehmed Uzun romankahramanlarıyla, Fırat Cewerigeç kalan sonbaharlarıyla, herdağın gölgesini denize düşü-ren Evrim Alataş, Hesene Me-te ise döngüyü "Günah" adlıeseriyle bozmuştur. Görünür-lüğün içinde yaratılan boşluk-ta kaybedilmek istenen bir dilve kelimelerle, güçlü kalemle-riyle yasaklı bir dilin onurluedebiyatıdır: "KÜRT EDEBİ-YATI".

inantemelkuran

Rüzgar her sözü süpürmeden anlayacaktık: Raflarda tozlanmayı değil keşfedil-meyi bekleyen hazineler yatıyor bu edebiyatta.

Kürt Edebiyatı’nın klasiklerinden Mem-ü Zin’de Ehmede Xani sanatını destanı dönüştürmüştür

Kültür Sanat

JR ve Jose Parla, Las Arrugas dela ciudad: Şehrin yüz çizgileri

21

Page 14: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYFA 5SIY

AH

MAVI

KIRM

IZISAR

I

11

Kültür&Sanat

Ezilen bir top-lumun müzi-ğidir Blues.Afrika’dan ge-milere istifle-nerek getiri-len kölelerinacılarını veözgürlük is-teklerini ba-rındırır içinde.

Ezilen toplumun müziği: Bluesyahların çektiği 250 yıllık acı ve hüznün birikimi sayesinde Blues ortaya çıktı. Blues artık kendi kimliğini bulmuştu. 1920

yılında ilk Blues plağı “Crazy Blues” Mamie Smith tarafından çıkarıldı. Çok büyük ilgi gören plak bir ayda 75000 sattı. Buarada Kuzey’e olan göç 1915-1920 yılları arasında da devam etti

Ezilen bir toplumun müziğidir Blues. Af-rika’dan gemilere istiflenerek getirilenkölelerin acılarını ve özgürlük isteklerini

barındırır içinde. Blues sanatçıları çektikleriacıları öyle bir şekilde anlatmışlardır ki İngi-lizceye “blues” (hüzün) diye bir kelime ka-zandırmışlardır.

Sömürgeciliğe şarkı söyleyenler: Blues

17.yy da Amerika’da gelişen tarım ve sana-yi beraberinde iş gücü açığını da getirdi. Bu işgücünü ucuza getirmek isteyen Güneyli bü-yük toprak sahipleri Afrika’daki sömürgelereyöneldi ve gemilerle balık istifi yaparak siyahiinsanları köleleştirmek için Amerika’ya getir-diler. Köle oldukları için hiçbir hak verilme-yen bu insanların tek eğlencesi tarlalarda şarkısöylemek ve iş sonrası kendi ülkelerinden ge-tirdikleri enstrümanlarını çalmaktı. Tarlalardasöylenen bu şarkılar özgürlüğü, birliği, ümidiaşılayan ve haksızlıkları sorgulayan şarkılar-dı. Toprak sahipleri bu durumdan rahatsız ol-sa da olası bir isyanı engellemek için köleleri-nin cumartesi gecelerini eğlence düzenleme-sine müsaade ettiler. Ancak bu müsaade öz-gürlük ateşini daha da alevlendirdi.

1861-1865 yıllarındaki Amerikan İç Savaşıise kırılma noktası oldu. 4 yıl süren bu savaşsonrasında kölelik kaldırıldı. Siyahi insanlarartık özgürdü. Bu özgürlük sayesinde siyahi-ler artık daha iyi şartlar aradı ve kuzeye yanisanayi kentlerine göç başladı. Bu göç Bluesmüziği için bir dönüm noktası olacaktı.

Göç sayesinde siyahiler diğer kültürlerle et-kileşime geçti. Özellikle New Orleans bir çokmüzik türünün karışıp yeni müzik türlerininortaya çıktığı bir merkez halini aldı. Burada

cazın ilk hallerinden olan ragtime ortaya çık-tı.

Siyahların sıkıntısı hala bitmemişti. Artıközgür oldukları için köleleştirilemeyen bu in-sanları ucuza hatta bedavaya çalıştırtacak biryöntem bulundu. Bilekten zincirlerle birbirinebağlı mahkumların toprak efendileri tarafın-dan işçi olarak çalıştırılması güney eyaletleritarafından kabul edildi. Sırf bu yüzden siyah-ların tutuklanma oranı kat kat arttı. Bu uygu-lama 1955 yılına kadar devam etti.

Artık 20.yy’a gelinmişti. Siyahların çektiği250 yıllık acı ve hüznün birikimi sayesindeBlues ortaya çıktı. Blues artık kendi kimliğinibulmuştu. 1920 yılında ilk Blues plağı “CrazyBlues” Mamie Smith tarafından çıkarıldı. Çokbüyük ilgi gören plak bir ayda 75bin sattı. Buarada Kuzey’e olan göç 1915-1920 yılları ara-sında da devam etti. Bu yıllar arasında göçedenlerin sayısı arttı ve bu sayede bölgelereözgü Blues stilleri ortaya çıktı (Delta – Chica-go – Memphis ).

Robert Johnson …

Robert Johnson 1911 yılının mayıs ayındaJolie Dodd isimli bir kadın tarafından dünya-ya getirildi. O da çevresindekiler gibi bir pa-muk işçisi oldu. 17 yaşına geldiğinde çocuk-luk aşkı Virginia Travis ile evlendi. Bu aradaeşi hamile kaldı ve çocuklarını doğururkenhayatını kaybetti. Johnson her şeyini kaybet-tiğini düşündü. Artık tek dayanağı gitarı ve“hüzün”leriydi. Ve yollara düştü. Yanında sa-dece gitarı ve çıkını vardı. Bu yolculuklarındaGüney eyaletlerinin gezmediği metrekaresikalmamıştı. Yalnız şarkılarının neredeyse hep-si mezar taşları, kaçak içki içme törenleri , ölü-ler ve artık olmayan ya da terk edip giden eskisevgililer hakkındaydı. Hayatı bu şekilde gi-

derken müziği pek de ilgi görmemişti. Kendi-ni Tanrı tarafından lanetlenmiş hissediyordu.Bir gün tanrıya isyan etmek için Afrikalılarıninancına göre lanetli olan kesişen yollardan bi-rine gitti. O kadar sinirliydi ki “Madem tanrıbeni lanetledi şeytanla anlaşma yapmakta birsakınca yok.” diye düşündü. O yoldan geridöndükten sonra müzisyen kimliği açısındanfarklı bir Robert Johnson vardı. Daha önce hiçgörülmemiş bir teknikle çalıyordu Johnson.Gitarı (Nasıl olduğu hala çözülemiyor) dahaönce hiç görülmemiş bir şekilde akort edilmiş-ti. Bu tekniğin kimse tarafından öğrenilmesiniistemediği için asla başka insanların yanındagitar akortu yapmadı.

1936 yılında Don Law adındaki bir yapımcıtarafından keşfedildi. Johnson şarkı kaydı ba-şına 15 dolara anlaştı. Kasım 23’ten 27’ye ka-dar 17 şarkı kaydetti. Şarkıları bir seferde ha-tasız şekilde kaydetti. 1937 yazında Don Lawgenç şarkıcıya 12 şarkı kaydettirdi. Öncekiler-de olduğu gibi mütevazı bir telif hakkı aldıJohnson. Johnson bu son anlaşmadan sonraortadan kayboldu. Çünkü genç yeteneğin ka-der ile randevusu vardı. Bundan sonra John-son’dan bir daha haber alan olmadı. Nasıl öl-düğü asla bilinemedi. Ölümü o kadar şaibeli-dir ki adına 2 tane mezar taşı vardır.

Robert Johnson bugün bile birçok blues üs-tadına ilham olmuş kişidir. Özellikle EricClapton, Johnson’un bayrağını taşımaktadır.6 Grammy Ödülü aldığı “Unplugged” albü-mündeki şarkılarda da bu etki görülmektedir.1986 da Rock’n Roll Şöhretler Müzesi’nde ye-rini almıştır. Ve hala ilham vermeye devameden bir efsanedir…

Yusuf Özten Anadolu Üniversitesi

Birleştiren tohumlar

Bırakın zaman yıksın2013 yılı şehirlerde, o şehir-

leri yaşayan insanlarda koca-man bir şey bıraktı. Akdenizfilmi gibi, hayat gibi bir şey.Yaşadığımızın izi kaldı bu yıl.Ama acele etmezsek gaz yedi-ğimiz yerler, elimizi çabuktutmazsak binlerce kişi bera-ber bağırdıuğımız yerler, yineyerle bir olacak.

Bir iz bırakmaya çalışıyo-ruz şu dünyada, ölüme karşıkendimize kalkan kurmayaçalışıyoruz. Çaresizce. Evlerinduvarları yıklırken, maç yap-tığımız arsalarda apartmanlarbiterken, gzilice öpüştüğü-müz yerlerde alışveriş mer-kezleri yükselirken. Sonra…sonra çocuklarımıza “bak bu-rada annenle tanışmıştık” di-yeceğimiz yerin önünden ge-çemiyoruz. Çünkü orası çok-tan zevksiz bir binayla doldu-rulmuş oluyor.

O yüzden seslerinizi birik-tirin. Fotoğraflarınızı kağıt ha-line getirin yoksa on yıl sonrabakamayacaksınız.

Ama her birimizden dahagüzel anlatanlar vardır. Bazenuzun çay kahve sohbetleriyleanlatırlar, bazen de bir fotoğ-rafla. Bazen hiç aklınızda biraraya gelmeyecek üç cümleolur, bazen Anthony Quinnolur.

Evet mesele sadece ağaçdeğildi, zamandı. Zaman bel-ki de Tanrı ile eşanlamlı. Bişey kalsın bizden ama ne ol-duğunu bilmiyorum diyorsa-nız. Bakın komşularınıza, enyaşlısına. “Balkan savaşındansonra İzmir’e geldik. Annembabam iki ablam ve ben. Beno zaman 5 yaşındaydım. Ba-bam tatlıcıydı, arabayla tatlısatardı. Annem de börek ya-par, babamın arabasına ko-yardı. Muallim mektebine gir-dim. Hepimizde bir heyecan,yeni ülke kuruyoruz ama be-nim içimde kocaman bir ya-ra…” Zehra Hanım 95 yaşın-da öldü. 4 numaralı dairedeotururdu. Koridorunda toru-

nuyla oynamadığımız şeykalmadı. Maskeli süvariden,apoculara kadar. Eşi Eminbey, o da öğretmen tabi, bir52’lik destede güzel 10’luyugüzel 2’yi öğretmişti. Ben obilgiyle 15 yıl boyunca aynışehrin başka mahallelerindekağıt oynadım, ve kafamdahep Emin Beyin, asları valele-ri karo 10 ve sinek 2’liyi ayırışıkaldı, lekeli titreyen elleriyle.

Aşağıdaki fotoğraflara ba-kın şimdi. Burası Havana. Bu-rası Havan’nın en güzel yeribence. Çünkü Havana’yı Ha-vana yapan ne devrim, ne Fi-del, ne de dökülen binaları sa-dece. Onu bize anlatanlar, obinalarla birlikte eskiyenler.

Şimdi düşünüyorum o yaş-lı ev kokusunu, Vicks baskınolmak üzere ölüme doğru gi-den kokuyu. Biz de öyle ko-kacağız, söyleyemediklerimizgıdımızda birikecek. Şehirleriyapan bizler sanki herşeykendilerininmiş gibi davra-nanlara karşı şurada bir anıbırakmak istiyoruz halbuki.Rahatlayacağız o zaman.Çünkü hayatımız en büyükeserimiz.

Peki, biz kendimizi, gör-düklerimizi, düşündüklerimi-zi nasıl anlatacağız. Bilmiyo-rum ama biraz acele etsek iyiolur, zira hiç biriktirmedenilerliyoruz. Ama şunu biliyo-rum: Biz o duvarları dönüş-türürsek kimse gelip onları yı-kamayacak, zamandan başka.

Yasaklı bir dilin sevdaları,sevinçleri ve hüzünleridiredebiyat. Yaşananlara ses ge-tiren tek tanıktır. Siyasi ve sos-yal yapılandırma sözcüklerdehayat bulmuştur. Ait olduğutoplumla kimliğe bürünmüşve dile gelmiştir : "Kürt Edebi-yatı"

Binlerce yıl öncesiyle karşı-mıza çıkan Kürt Edebiyatısözlü olarak gelişme göster-miştir. "Yüreğim derdinle herzaman efkarlıdır." diyerek Ba-ba Tahire Uyan giriş yapmıştıryazılı edebiyata. Yaşadıklarınıyan yana yana yana getirdiğikelimeleri inci kolye dizer gibiişlemiştir rubailerine. Medre-selerde serpilip büyüyen Kla-sik Kürt Edebiyatı Arapça veFarsça eğitime rağmen Kürtçeeserler verilmiştir. Sevdalarısözlerin kıyısından dolandır-mayan "Aşkın Piri"   MeleyeCiziri "Şoxgu u Şenge (albeni-lim)" ve daha nice şiirleriyleyer edinmiştir. Musa Anter' indipnot ettiği gibi "Siz nasılkoskoca bir halkın dilinin otuzkelime olduğunu söylersiniz?"Kürtçe o kadar zengin bir dil-dir ki edebiyatını da bir o ka-dar bereketli kılmıştır. Sorani-ce, Kurmanci. Zazaki, Goraniolmak üzere dört farklı lehçe-de eserler verilmiştir.

Soranice ve Kurmanci leh-çeleriyle verilen eserler özel-likle dikkat çekicidir. İlk mo-dern Kürt romanı Soranicelehçesiyle İbrahim Ahmed ta-rafından kaleme alınan "JanaGele" adlı romandır.

Peki ya, Türkiye bu ko-numda nerede? Her ne kadarzorlu olsa da engel tanımayanedebiyat başta Cigerxwin veEhmede Xani gibi şairleri ye-tiştirmiştir. Mem-ü Zin (Memve Zin) 'de Ehmede Xani sana-tını destana döktürmüştür.

"...Kahreden ateş bilinem ya-nanı sen olsaydın

Nal olurdum aşk atına binenisen olsaydın

Deseler ki şu kadehte ağu variçen ölür

Bir solukta bitirirdim sunanısen olsaydın..."

Dinledik, izledik, yürek acı-larımızı dindirdik bu dizelerdeama bilmedik kaleme alanı.Cigexwin ise bizlere "Dedi ki:"Ey Cigerxwin, değiştirdin yü-reğini bu gülle/ bir gülle de-ğiştirdin yüreğini" "diyerek se-lamını iletti. Satırlara sığma-yanlar anlatılır ve anlatanlardevleşir bu satırlarla.

Devleşen satırlar Kürt Ede-biyatı'nın sadece MehmedUzun'dan ibaret olduğunu sa-nanları görünce küçülüyor ol-duğu yerde. Nesillerin birikimdolu vagonlarını temsil edenKemal Varolları, Evrim Ala-taşları, Muhsin Kızılkayalarıve nicelerini hiç tanımadankocaman bir edebiyatı bildiği-ni sanmak...Ah ritimlerin ço-cukları ah! Dünya edebiyatı-nın eksik yanlarını tamamla-mak için cımbızla kelime çek-mek size kaldı. Ne de güzelanlatmıştı durumu MuhsinKızılkaya: "Kürtçe, siyasetin

aracı haline geldiğinden beriyoksullaştı, edebiyat, müzik,ibadet dili olduğu unutuldu.Ama eğitim dili olmadan mo-dern edebiyatı yapılabilen tekdildir Kürtçe ve Türkçeyle dekader ortaklığı vardır."

Durumları yaratıp emekçi-leri tanımayan yine bizdik.Oysa ki küçücük kağıtlardanasıl da bulurduk kendimizi.

"... her bıçak ki

sonunda sahibinde keser.

çünkü suyla dönen bakraç

taşlara çarpınca anlar:

herkesin içinde eksik bir yusufvardır

çünkü, su ve ateş, kuyu ve dağbirdir:

bazı çocuklar kalır

bazı çocuklar bıçak içindir."

Kürt Edebiyatı hasret kokarburam buram. Sürgün diyarı-dır gölgesinde suskunluğunhüküm sürdüğü. Kimisi cen-netin kayıp topraklarını anla-tır tek solukta iç çeke çeke. Biryaratılış düşüdür yazdıklarınıanadilinde haykırarak oku-mak. Mehmed Uzun romankahramanlarıyla, Fırat Cewerigeç kalan sonbaharlarıyla, herdağın gölgesini denize düşü-ren Evrim Alataş, Hesene Me-te ise döngüyü "Günah" adlıeseriyle bozmuştur. Görünür-lüğün içinde yaratılan boşluk-ta kaybedilmek istenen bir dilve kelimelerle, güçlü kalemle-riyle yasaklı bir dilin onurluedebiyatıdır: "KÜRT EDEBİ-YATI".

inantemelkuran

Rüzgar her sözü süpürmeden anlayacaktık: Raflarda tozlanmayı değil keşfedil-meyi bekleyen hazineler yatıyor bu edebiyatta.

Kürt Edebiyatı’nın klasiklerinden Mem-ü Zin’de Ehmede Xani sanatını destanı dönüştürmüştür

Kültür Sanat

JR ve Jose Parla, Las Arrugas dela ciudad: Şehrin yüz çizgileri

21

Page 15: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 02

MAV

IKI

RM

IZI

SAR

I

Filmin sonu geliyor

"Bu pisliği ben biletemizleyemem!"

Mizah 23

Çizim : Koral Erat

İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus SöyletTayyip Erdoğan’ı öven bir fotoğraf paylaş-tıktan sonra pardon kuzenim yazMış dedi.

YÖK bir çok üniversiteye atanan AKP’li rek-törlerin yolsuzluk yolunda önlerini açmakiçin “yönetim görevinden ayırma” cezasınailişkin maddesini iptal etMiş.

SDÜ Rektörü resmi gazetede sessiz sedasızyayınladığı uygulama ve araştırma yönet-meliğinde yaptığı değişiklikle, üniversitebünyesindeki her türlü araştırma ve geliş-tirme faaliyetinin yalnız kendisinin izni ha-linde yürütülebileceğine karar verMİŞ.

En az üç bakan çocuğuydular!"Yolsuzluk ve rüşvet" iddiasıylagözaltına alındılar, kimi salındı ki-mi tutuklandı kimi de "Hani banahani bana" dedi. Hayır yani ma-dem müdahale edilecekti beni ni-ye çağırmadılar anlamıyorum. "Ta-bi, TOMA kim ki zaten" demektende kendimi alamıyorum. Emniyetşube müdürlerinin de görevdenalındığını duyunca oturdum başla-dım ağlamaya gerisini siz düşü-nün. Gezi'de destan yazan polis,yolsuzluk operasyonunda hangipislikleri yazmışsa artık apar toparpasif görevlere getirildiler. Sanır-sın yolsuzluğu emniyet müdürleriyapmış. Ayakkabı kutularındanmilyon dolarlar çıkmış pislikler or-ta yere saçılmış hala "yedirmeyiz"diyen var. Ulan "yedirmeyiz, yedir-

meyiz" dediler kendileri yedilerbe. Anlayacağınız "Yaşasın tambağımsız kunduracı Ahmet Efendi"diye haykırasım geliyor. Son altıaydır ülkeyi Twitter'dan takip ederolduk. Beş dakika yemek molasıfalan versen hop gündem değiş-miş. Tam "Beddua etmem üzülme,suyumu sıkar giderim" diye mırıl-danırken hükümete ateşler düş-müş, birlikleri bozuluş, istifalargelmiş. Hatta bakanların istifa et-tiği gün nereye müdahale edece-ğimi şaşırdım, Gezi'nin ilk günlerigibiydi resmen. Bir yandan ba-kanlar istifa ediyor, diğer yandanİstanbul Adliyesi yeni operasyoniçin bastırıyor, Emniyet "polis ver-mem" diyor. Adamlarda olanakvar tabi, savcılara falan da dire-niyorlar. Siz olsanız anca PO-MA'yla TOMA kovalamaca. Neyse,sıradaki istifa kime gelecek diyebeklerken kaşla göz arasında ba-na da istifa metni yollamışlar."Sıktığım bütün sularda Vali'ninonayı vardı. Vali de istifa etmeli."diye yazdım, ıslak imzalı olarakverdim. Malumunuz baya ıslanmışolacak ki hiç kaale almadılar. Tabiburası Tomakrasi ile yönetilen bir

derebeylik değil, bildiğin MuzCumhuriyeti. Ülkenin suyu çıktı ya-hu tam müdahaleye hazırlanıyo-rum bi' gülme geliyor ki sorma.Bunlar yetmezmiş gibi bir de TIRmevzusu çıktı ortaya. Ayakkabı ku-tusuna milyon dolarları sığdıranlartıra neler sığdırır bir düşünsene! -Düşünemedi- Düşünmesi güç tabiyapılan hukuksuzluklar da cabası.Savcı "tırı arayacağım" diyor, valive MİT aratmıyor. İnsani yardım,devlet sırrı derken TIR sırra kadembasıyor. Hem zaten silah ve mü-himmat taşıyan bir TIR varsa Al-lah'a havale edersiniz olur biter.Onu durdurup aramak da nedir?Bu demokrasimize ihanettir, böylebir şey kabul edilemez. Ne demişbüyük üstad TOMA-1, "Ben ne sır-lar gördüm taşıyabilecek tır yok,ne tırlar gördüm sahiplenen devletyok." Kısacası Usta'nın Hikayesitüm yolsuzluğuyla devam ediyor,insan gerçekten hayret ediyor!Neyse ki TOMA'yım. Yerim yurdumbelli yani, bir de şey Gezi Parkı çokgüzel gelsenize...

Bir sabah uyandığımızda aslında devletinnasıl bir çıkar tablosu üzerinde yürütüldüğünügördük. Bize diyecek fazla bir şey kalmadığı sa-nılırken sokaklara döküldük ve dedik ki; şakamaka iyi yemişler haa, amma yemişler, o değilde bayaa yemişler, yemediklerini kutu yaptırıp

eve götürmüşler !

Gezi direnişi boyunca dilinden düşürmediği lobi Swiss Otel’de oğlu Bilal ve Yasin elKadı (uluslararası terör listelerinde ismi var) ile görüntülenen Tayyip Erdoğan’dan halases çıkmadı.

“48 saat beddua edersek hükümet düşecekmiş” kampanyasının ardından AKgençlik ve benzer güruhlar yurdun çeşitli yerlerinde toplu dua etkinliği başlattı.

Yolsuzluk sınavından çıkan Tayyip Erdoğan iyi yolamamış olacak ki cevabı de-ğişmedi; “Hoca bana taktı ya.”

Bakanlar için neden “3 çocuk” kampanyası yürütülmediği anlaşıldı; memlekette okadar kutu yok !

“Ateş salsın.mp3”ü alarm sesi yapan %50 artık işe geç kalmıyor.

Bakanlık koltuğunu bırakmamakta ısrarlı olan egeboy 1 kutu naneli şeker, cips vemeyve suyu arşılığında koltuktan indirildi.

Öğrenciye paso soranların, paso yok diye tam kesenlerin, yemeği çayı fahiş fi-yattan satanların, finallerde zor soranların, devamsızlıktan bırakanların, seneyegörüşürüz esprisi yapanların, hakkını arayana gaz ve su sıkıp coplayanların; ku-tuları delinsin, akbilleri bozulsun, oda arkadaşları horlasın, her gün makarnayatalim etsinler, feysbuklarına virüs bulaşsın, doğalgaz kuyruklarında telef olsun-lar, yeni yılda her işleri ters gitsin, yıl boyunca onlara direnilsin.

mış mişmuş müş

oh olsun!Suat oh olsun!

22 Dünya

2010’da Alfie Meadow polis tarafın-dan copla başından darp edilmiş ve aldı-ğı bu darbe ona iç kanamaya ve ardın-dan hayatını kurtarmak için yapılan 3saatlik bir ameliyata mal olmuştu. Polistarafından şiddete eğimli olmakla suçla-nan Alfie, mahkeme heyeti karşısındakendisini savunduğunu ve diğer öğren-cileri polis şiddetinden koruduğunu söy-lediğinde tüm bu suçlamalardan aklan-mıştı.

Öğrenciler ve polis arasındaki bu mü-cadelenin asıl sebebiyse neredeyse9.000£’a kadar yükselen öğrenim ücre-tiydi. Halen, 2013’ün son günlerin de bi-le, polis ve üniversite yönetimi tarafın-dan gösterilen endişe verici bir şiddeteğilimi ve tehditkâr bakış açısını görebi-liyoruz.

Fakat öğrenci hareketi farklı alanlardagösterdiği direnişler ve birleşmelerle ar-tık çok daha güçlü. Sussex Üniversite-si’nde ki ‘’Pop-Up’’ Hareketi’nden, Lon-dra Üniversitesi’ndeki ‘’the 3 Cosas’’hareketine gün geçtikçe artan bir işçi-öğ-renci birliği mevcut ve bu mevcudiyetinmücadeleyi güçlendirdiği kesin. Bu birli-ği en çok son zamanlarda ülkede eşiteğitim hakkı için yapılan üniversitegrevleri, eylemler ve boykotlarda gör-dük.

Üniversite yönetimi bu hareketlerinkaynağını yok edebilmek için oldukçasert tepkilere bulundu; Susses Üniversi-

tesi’nden 5 öğrenci tutuklandı, LondraÜniversitesi’nde 40 ‘a yakın gözaltı varayrıca Birmingham ve Sheffield üniver-sitelerindeki protestolarda birçok öğren-ci yaralandı. Bu olaylar öğrencilerin ka-fasında pek çok soru işareti getirdi veöğrenciler üniversitedeki temizlik çalı-şanlarının haklarıyla ilgili pürüzleri vekendi arkadaşlarının burslarla ilgili ya-şadığı sorunları nasıl çözeceklerinden,polisi kampüsten nasıl uzak tutacakları-na kadar pek çok farklı sorun hakkındakafa yormaya başladılar.

NCAFS’ de ( İngilitere Ücretsiz EğitimHareketi ) biz ücretsiz eğitime inanıyo-ruz. 2010’da bunun için mücadele ettikve hala etmeye devam ediyoruz. Bizimiçin ücretsiz eğitim her zaman harç öde-melerinin kaldırılmasından fazlası oldu.Ücretsiz eğitim bizim için aynı zamandapolissiz bir kampüs demek. Her ne ka-dar öğrenci hareketi son yıllarda oldukçabüyümüş olsa da sonuç ortada; müşterigibi görülen öğrenciler. Çünkü harçlara

ve ödeneklere dayalı bir üniversite siste-mi, eğitimi para kazanmak için bir araçhaline getiriyor. Ve bu sisteme karşı çı-kan her üniversite öğrencisi veya çalışa-nı üniversite yönetimleri tarafından fişle-niyor ve aslında haklı olarak yapılan ey-lemler ülke çapında birer şiddet gösteri-sine dönüşüyor.

Bizler sadece demokratik bir yönetimtarafından sağlanan bir ücretsiz eğitimmodelinin görmek istediğimiz model ol-duğu konusunda hem fikiriz. NCAFSolarak ücretsiz eğitim için verdiğimizmücadeleye devam edeceğiz. Bizler eği-tim hakkının satın alınmadığı, herkesineğitimden en iyi ve eşit bir şekilde yarar-lanabildiği bir dünya istiyoruz. Mücade-lemiz sürüyor ve sürecek! Ve bizler üc-retsiz, polissiz ve eşit bir eğitim için bü-tün öğrencileri bu mücadeleye davetediyoruz.

Birmingham Defend Education (Bir-mingham Eğitimi Savun), 29 Ocak’ta Bir-mingham Üniversitesi’nde büyük buluş-ma ve miting çağrısında bulundu. Bütününiversitelileri oraya gelmeye, üniversi-tenin sorunlarını o buluşmaya getirmeyeve bitmek bilmeyen piyasalaşmaya karşıeğitimi savunmaya çağırıyoruz.

Bu yazı www.anticuts.com adlı site-den Üniversiteli Gazetesi için İngiliz-ce’den çevirilmiştir.http://anticuts.com/2013/12/12/if-we-want-cops-off-campus-we-need-to-fight-for-free-education/

Hamburg’da ‘tehlikelibölge’ isyanı başladı

NCAFS’ de ( İngilitere Ücretsiz Eği-tim Hareketi ) biz ücretsiz eğitimeinanıyoruz. 2010’da bunun için mü-cadele ettik ve hala etmeye devamediyoruz. Bizim için ücretsiz eğitimher zaman harç ödemelerinin kaldı-rılmasından fazlası oldu. Ücretsizeğitim bizim için aynı zamanda po-lissiz bir kampüs demek

TOMA @tomagrafi

Çukurova Üniversitesi’nde yumurtalarla karşılanan SuatKılıç, kendini protesto eden Öğrenci Kolektifi üyesine“Biz YÖK Yasası’ndan vazgeçersek Kolektif’ten ayrılacakmısın?” diye soralı 10 ay oldu...Suat Kılıç’ın yolsuzluklar ortaya çıktıktan sonra apartopar kabine değişikliğiyle koltuğunu kaybederek, gö-zü arkada gideli 12 gün oldu...

Hamburg'ta 21 Aralık2013 günü 25 yıl önce işgalile kazanılmış “Rote Flora”(Kızıl Flora) adlı kültürmerkezinin boşaltılması is-tenmesinin ardından ciddibir sokak muhalafeti ilekarşılaşan Hamburg polisibazı bölgeleri tehlikeli böl-ge ilan etti. Sol örgütlerinöncülük ettiği eylemlerdepolis ile kitle arasında ça-tışmalar çıkmış 500'e yakıneyleme katılan kişi yara-lanmıştı.

Olağanüstü hal ilan edi-len Altona, St. Paulis veSternechanze semtlerindepolise araçları durdurma,arama yapma, gözaltına al-ma yetkisi verildi. Bu kent-lerde eylem yapmak, slo-gan atmak engellenmeyeçalışılıyor. Geçtiğimiz gün-lerde 50 kişilik kitle sloganatarak yürüdüğü sırada,polisin kimlik istemesiüzerine kimliklerini ver-meyen 40 kişiyi zorla göz-altına alarak otobüslerebindirdi. Polis “tehlikelibölge” ilan edilen bölgedeherhangi bir “saldırıya”karşı yoğun güvenlik ön-lemlerini arttırmaya de-vam ediyor.

Hamburg'da yaşananbu gelişmeler Türkiye'deilgi uyandırdı. ÖzellikleGezi Parkı işgali ile özdeş-leştirilen Hamburg sokak-larındaki dalgalanmalaradestek olmak amacıyla,sosyal medyada yaratıcısloganlar, capsler hazırla-narak Hamburg'a selamlargönderildi.

Hamburg'ta yaşananbu ayaklanma Avrupa'dadurgunlaşan sokaklarıntekrardan canlanması içinönemli bir adım. Hızla de-ğişen dünyayı, değiştirme-nin sokaktan başka yolu ol-madığını göstermek iste-yenler tüm dünyada çokfazla iş düşüyor.

Cansu Şık Galatasaray Üniversitesi

HAMBURG’DA SIKI YÖNETİM

Polisleri kampüslerden kovmak istiyorsakparasız eğitim için savaşmalıyız*

Page 16: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 02

MAV

IKI

RM

IZI

SAR

I

Filmin sonu geliyor

"Bu pisliği ben biletemizleyemem!"

Mizah 23

Çizim : Koral Erat

İstanbul Üniversitesi Rektörü Yunus SöyletTayyip Erdoğan’ı öven bir fotoğraf paylaş-tıktan sonra pardon kuzenim yazMış dedi.

YÖK bir çok üniversiteye atanan AKP’li rek-törlerin yolsuzluk yolunda önlerini açmakiçin “yönetim görevinden ayırma” cezasınailişkin maddesini iptal etMiş.

SDÜ Rektörü resmi gazetede sessiz sedasızyayınladığı uygulama ve araştırma yönet-meliğinde yaptığı değişiklikle, üniversitebünyesindeki her türlü araştırma ve geliş-tirme faaliyetinin yalnız kendisinin izni ha-linde yürütülebileceğine karar verMİŞ.

En az üç bakan çocuğuydular!"Yolsuzluk ve rüşvet" iddiasıylagözaltına alındılar, kimi salındı ki-mi tutuklandı kimi de "Hani banahani bana" dedi. Hayır yani ma-dem müdahale edilecekti beni ni-ye çağırmadılar anlamıyorum. "Ta-bi, TOMA kim ki zaten" demektende kendimi alamıyorum. Emniyetşube müdürlerinin de görevdenalındığını duyunca oturdum başla-dım ağlamaya gerisini siz düşü-nün. Gezi'de destan yazan polis,yolsuzluk operasyonunda hangipislikleri yazmışsa artık apar toparpasif görevlere getirildiler. Sanır-sın yolsuzluğu emniyet müdürleriyapmış. Ayakkabı kutularındanmilyon dolarlar çıkmış pislikler or-ta yere saçılmış hala "yedirmeyiz"diyen var. Ulan "yedirmeyiz, yedir-

meyiz" dediler kendileri yedilerbe. Anlayacağınız "Yaşasın tambağımsız kunduracı Ahmet Efendi"diye haykırasım geliyor. Son altıaydır ülkeyi Twitter'dan takip ederolduk. Beş dakika yemek molasıfalan versen hop gündem değiş-miş. Tam "Beddua etmem üzülme,suyumu sıkar giderim" diye mırıl-danırken hükümete ateşler düş-müş, birlikleri bozuluş, istifalargelmiş. Hatta bakanların istifa et-tiği gün nereye müdahale edece-ğimi şaşırdım, Gezi'nin ilk günlerigibiydi resmen. Bir yandan ba-kanlar istifa ediyor, diğer yandanİstanbul Adliyesi yeni operasyoniçin bastırıyor, Emniyet "polis ver-mem" diyor. Adamlarda olanakvar tabi, savcılara falan da dire-niyorlar. Siz olsanız anca PO-MA'yla TOMA kovalamaca. Neyse,sıradaki istifa kime gelecek diyebeklerken kaşla göz arasında ba-na da istifa metni yollamışlar."Sıktığım bütün sularda Vali'ninonayı vardı. Vali de istifa etmeli."diye yazdım, ıslak imzalı olarakverdim. Malumunuz baya ıslanmışolacak ki hiç kaale almadılar. Tabiburası Tomakrasi ile yönetilen bir

derebeylik değil, bildiğin MuzCumhuriyeti. Ülkenin suyu çıktı ya-hu tam müdahaleye hazırlanıyo-rum bi' gülme geliyor ki sorma.Bunlar yetmezmiş gibi bir de TIRmevzusu çıktı ortaya. Ayakkabı ku-tusuna milyon dolarları sığdıranlartıra neler sığdırır bir düşünsene! -Düşünemedi- Düşünmesi güç tabiyapılan hukuksuzluklar da cabası.Savcı "tırı arayacağım" diyor, valive MİT aratmıyor. İnsani yardım,devlet sırrı derken TIR sırra kadembasıyor. Hem zaten silah ve mü-himmat taşıyan bir TIR varsa Al-lah'a havale edersiniz olur biter.Onu durdurup aramak da nedir?Bu demokrasimize ihanettir, böylebir şey kabul edilemez. Ne demişbüyük üstad TOMA-1, "Ben ne sır-lar gördüm taşıyabilecek tır yok,ne tırlar gördüm sahiplenen devletyok." Kısacası Usta'nın Hikayesitüm yolsuzluğuyla devam ediyor,insan gerçekten hayret ediyor!Neyse ki TOMA'yım. Yerim yurdumbelli yani, bir de şey Gezi Parkı çokgüzel gelsenize...

Bir sabah uyandığımızda aslında devletinnasıl bir çıkar tablosu üzerinde yürütüldüğünügördük. Bize diyecek fazla bir şey kalmadığı sa-nılırken sokaklara döküldük ve dedik ki; şakamaka iyi yemişler haa, amma yemişler, o değilde bayaa yemişler, yemediklerini kutu yaptırıp

eve götürmüşler !

Gezi direnişi boyunca dilinden düşürmediği lobi Swiss Otel’de oğlu Bilal ve Yasin elKadı (uluslararası terör listelerinde ismi var) ile görüntülenen Tayyip Erdoğan’dan halases çıkmadı.

“48 saat beddua edersek hükümet düşecekmiş” kampanyasının ardından AKgençlik ve benzer güruhlar yurdun çeşitli yerlerinde toplu dua etkinliği başlattı.

Yolsuzluk sınavından çıkan Tayyip Erdoğan iyi yolamamış olacak ki cevabı de-ğişmedi; “Hoca bana taktı ya.”

Bakanlar için neden “3 çocuk” kampanyası yürütülmediği anlaşıldı; memlekette okadar kutu yok !

“Ateş salsın.mp3”ü alarm sesi yapan %50 artık işe geç kalmıyor.

Bakanlık koltuğunu bırakmamakta ısrarlı olan egeboy 1 kutu naneli şeker, cips vemeyve suyu arşılığında koltuktan indirildi.

Öğrenciye paso soranların, paso yok diye tam kesenlerin, yemeği çayı fahiş fi-yattan satanların, finallerde zor soranların, devamsızlıktan bırakanların, seneyegörüşürüz esprisi yapanların, hakkını arayana gaz ve su sıkıp coplayanların; ku-tuları delinsin, akbilleri bozulsun, oda arkadaşları horlasın, her gün makarnayatalim etsinler, feysbuklarına virüs bulaşsın, doğalgaz kuyruklarında telef olsun-lar, yeni yılda her işleri ters gitsin, yıl boyunca onlara direnilsin.

mış mişmuş müş

oh olsun!Suat oh olsun!

22 Dünya

2010’da Alfie Meadow polis tarafın-dan copla başından darp edilmiş ve aldı-ğı bu darbe ona iç kanamaya ve ardın-dan hayatını kurtarmak için yapılan 3saatlik bir ameliyata mal olmuştu. Polistarafından şiddete eğimli olmakla suçla-nan Alfie, mahkeme heyeti karşısındakendisini savunduğunu ve diğer öğren-cileri polis şiddetinden koruduğunu söy-lediğinde tüm bu suçlamalardan aklan-mıştı.

Öğrenciler ve polis arasındaki bu mü-cadelenin asıl sebebiyse neredeyse9.000£’a kadar yükselen öğrenim ücre-tiydi. Halen, 2013’ün son günlerin de bi-le, polis ve üniversite yönetimi tarafın-dan gösterilen endişe verici bir şiddeteğilimi ve tehditkâr bakış açısını görebi-liyoruz.

Fakat öğrenci hareketi farklı alanlardagösterdiği direnişler ve birleşmelerle ar-tık çok daha güçlü. Sussex Üniversite-si’nde ki ‘’Pop-Up’’ Hareketi’nden, Lon-dra Üniversitesi’ndeki ‘’the 3 Cosas’’hareketine gün geçtikçe artan bir işçi-öğ-renci birliği mevcut ve bu mevcudiyetinmücadeleyi güçlendirdiği kesin. Bu birli-ği en çok son zamanlarda ülkede eşiteğitim hakkı için yapılan üniversitegrevleri, eylemler ve boykotlarda gör-dük.

Üniversite yönetimi bu hareketlerinkaynağını yok edebilmek için oldukçasert tepkilere bulundu; Susses Üniversi-

tesi’nden 5 öğrenci tutuklandı, LondraÜniversitesi’nde 40 ‘a yakın gözaltı varayrıca Birmingham ve Sheffield üniver-sitelerindeki protestolarda birçok öğren-ci yaralandı. Bu olaylar öğrencilerin ka-fasında pek çok soru işareti getirdi veöğrenciler üniversitedeki temizlik çalı-şanlarının haklarıyla ilgili pürüzleri vekendi arkadaşlarının burslarla ilgili ya-şadığı sorunları nasıl çözeceklerinden,polisi kampüsten nasıl uzak tutacakları-na kadar pek çok farklı sorun hakkındakafa yormaya başladılar.

NCAFS’ de ( İngilitere Ücretsiz EğitimHareketi ) biz ücretsiz eğitime inanıyo-ruz. 2010’da bunun için mücadele ettikve hala etmeye devam ediyoruz. Bizimiçin ücretsiz eğitim her zaman harç öde-melerinin kaldırılmasından fazlası oldu.Ücretsiz eğitim bizim için aynı zamandapolissiz bir kampüs demek. Her ne ka-dar öğrenci hareketi son yıllarda oldukçabüyümüş olsa da sonuç ortada; müşterigibi görülen öğrenciler. Çünkü harçlara

ve ödeneklere dayalı bir üniversite siste-mi, eğitimi para kazanmak için bir araçhaline getiriyor. Ve bu sisteme karşı çı-kan her üniversite öğrencisi veya çalışa-nı üniversite yönetimleri tarafından fişle-niyor ve aslında haklı olarak yapılan ey-lemler ülke çapında birer şiddet gösteri-sine dönüşüyor.

Bizler sadece demokratik bir yönetimtarafından sağlanan bir ücretsiz eğitimmodelinin görmek istediğimiz model ol-duğu konusunda hem fikiriz. NCAFSolarak ücretsiz eğitim için verdiğimizmücadeleye devam edeceğiz. Bizler eği-tim hakkının satın alınmadığı, herkesineğitimden en iyi ve eşit bir şekilde yarar-lanabildiği bir dünya istiyoruz. Mücade-lemiz sürüyor ve sürecek! Ve bizler üc-retsiz, polissiz ve eşit bir eğitim için bü-tün öğrencileri bu mücadeleye davetediyoruz.

Birmingham Defend Education (Bir-mingham Eğitimi Savun), 29 Ocak’ta Bir-mingham Üniversitesi’nde büyük buluş-ma ve miting çağrısında bulundu. Bütününiversitelileri oraya gelmeye, üniversi-tenin sorunlarını o buluşmaya getirmeyeve bitmek bilmeyen piyasalaşmaya karşıeğitimi savunmaya çağırıyoruz.

Bu yazı www.anticuts.com adlı site-den Üniversiteli Gazetesi için İngiliz-ce’den çevirilmiştir.http://anticuts.com/2013/12/12/if-we-want-cops-off-campus-we-need-to-fight-for-free-education/

Hamburg’da ‘tehlikelibölge’ isyanı başladı

NCAFS’ de ( İngilitere Ücretsiz Eği-tim Hareketi ) biz ücretsiz eğitimeinanıyoruz. 2010’da bunun için mü-cadele ettik ve hala etmeye devamediyoruz. Bizim için ücretsiz eğitimher zaman harç ödemelerinin kaldı-rılmasından fazlası oldu. Ücretsizeğitim bizim için aynı zamanda po-lissiz bir kampüs demek

TOMA @tomagrafi

Çukurova Üniversitesi’nde yumurtalarla karşılanan SuatKılıç, kendini protesto eden Öğrenci Kolektifi üyesine“Biz YÖK Yasası’ndan vazgeçersek Kolektif’ten ayrılacakmısın?” diye soralı 10 ay oldu...Suat Kılıç’ın yolsuzluklar ortaya çıktıktan sonra apartopar kabine değişikliğiyle koltuğunu kaybederek, gö-zü arkada gideli 12 gün oldu...

Hamburg'ta 21 Aralık2013 günü 25 yıl önce işgalile kazanılmış “Rote Flora”(Kızıl Flora) adlı kültürmerkezinin boşaltılması is-tenmesinin ardından ciddibir sokak muhalafeti ilekarşılaşan Hamburg polisibazı bölgeleri tehlikeli böl-ge ilan etti. Sol örgütlerinöncülük ettiği eylemlerdepolis ile kitle arasında ça-tışmalar çıkmış 500'e yakıneyleme katılan kişi yara-lanmıştı.

Olağanüstü hal ilan edi-len Altona, St. Paulis veSternechanze semtlerindepolise araçları durdurma,arama yapma, gözaltına al-ma yetkisi verildi. Bu kent-lerde eylem yapmak, slo-gan atmak engellenmeyeçalışılıyor. Geçtiğimiz gün-lerde 50 kişilik kitle sloganatarak yürüdüğü sırada,polisin kimlik istemesiüzerine kimliklerini ver-meyen 40 kişiyi zorla göz-altına alarak otobüslerebindirdi. Polis “tehlikelibölge” ilan edilen bölgedeherhangi bir “saldırıya”karşı yoğun güvenlik ön-lemlerini arttırmaya de-vam ediyor.

Hamburg'da yaşananbu gelişmeler Türkiye'deilgi uyandırdı. ÖzellikleGezi Parkı işgali ile özdeş-leştirilen Hamburg sokak-larındaki dalgalanmalaradestek olmak amacıyla,sosyal medyada yaratıcısloganlar, capsler hazırla-narak Hamburg'a selamlargönderildi.

Hamburg'ta yaşananbu ayaklanma Avrupa'dadurgunlaşan sokaklarıntekrardan canlanması içinönemli bir adım. Hızla de-ğişen dünyayı, değiştirme-nin sokaktan başka yolu ol-madığını göstermek iste-yenler tüm dünyada çokfazla iş düşüyor.

Cansu Şık Galatasaray Üniversitesi

HAMBURG’DA SIKI YÖNETİM

Polisleri kampüslerden kovmak istiyorsakparasız eğitim için savaşmalıyız*

Page 17: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYFA 01

SIYAH

MAVI

KIRM

IZISAR

I

24

Öncelikle bizimle röportaj yaptığınız içinteşekkür ederiz. Ekim 2012 itibariyle açtığınızModa Sahnesi’nden bahseder misiniz? ModaSahnesi’nde çalışmalarınız nasıl gidiyor?

Çalışmalarımız iyi gidiyor, 12 ortağızderdimiz hep beraber ortaya bir şeyler ko-yabilmek. 12 kişi koordineli çalışabilmekzor bir iş. Şu anda biri çocuk olmak üzereüç tane oyunumuz var: Palyaçolar Okulu,Bütün Çılgınlar Sever Beni ve Hamlet.Onun dışında Başka Sinema ile ortak birçalışmamız var. Türkiye'de vizyon bul-ması çok zor olan filmlerin bir şekilde viz-yon bulmasını sağlıyoruz. Küçük bir desalonumuz var orada da konuk tiyatrolarıağırlıyoruz. Sahneler açılır kapanır bir tri-bün şeklinde, tribün kapanınca bu alanla-rın hepsi konser alanı olabiliyor. İncesaz,Büyük Ev Ablukada, Kardeş Türküler gi-bi isimler konserler verdi. Değişik gruplarhala çıkmaya devam ediyor. Çeşitli sem-pozyumlar, atölyeler, çocuk atölyeleri de-vam ediyor. İskender Savaşır’la bir çalış-ma yapıyoruz şu anda Shakespeare üze-rine 10 haftadır süren… Ve her ay dört ay-rı film gösteri yaparak senaryo atölyesioluşturacağız, üzerine söyleşiler yapaca-ğız. Yani şu anda istediğimiz hayal ettiği-miz gibi ilerliyor.

Oyun Atölyesi'nin defalarca sahnelediğitiyatroyu sinemaya taşıdınız. İlksen Başarır'ınyaptığı Erkek Tarafı filmi sinemaya giden er-kekleri terletiyor. Erkek egemen yaşamı eleşti-ren bu filme aldığınız tepkiler neler oldu?

Daha çok nitelikli komediye önem ve-ren topluluklardan oldukça güzel tepkileraldık. Erkek Tarafı göndermeleri olan altmetinlere sahip bir oyun, yazarı da bu şe-kilde görüyor oyunu. Adaptasyon süre-cinde yazarı ile de çalıştık zaten, Polon-ya'dan buraya geldi. Ben feministlerdenyanlış anlaşılmalar olabilir diye çok tepkiçekeceğimizi düşünmüştüm. Birçoğu dabunun sıkı bir erkek eleştirisi olduğunusöyledi ve feministlerden genelde çok kö-tü bir eleştiri almadık. Bu oyunu beş yıloynadığımız için deneyimlemiştik. Çokaz insan kötü tepki gösteriyor, anlayama-yabiliyordu. Oyunun cinsiyetçi olduğuyönünde tepkiler alabiliyorduk ama çoğuzaman anlaşılmıştı öyle bir oyun olmadı-ğı. Birçok ülkede de oynanıyor bu oyunve erkeği bir erkeğin dili ile eleştirmek birmaharet ister gerçekten. Yazar bunu ba-şardığı içinde bu bizim ilgimizi çekmiş veoynamaya heyecanlanarak sahnelemiştik.Filmi 200 binin üzerinde seyirci izledi, ya-ni eğer bir komedi yapacaksak böyle ol-malı diyorduk, mutlu olduk. Moda Sah-

nesi’nin de içinde olduğu bir film çıkardıkortaya.

Biz Gezi Direnişi diyelim, devamını siz-den alalım?

Benim için, Gezi doğduğum gündenberi en şaşırtan ve heyecanlandıran süreç-ti. Biz "Başka Dilde Aşk" çekmiştik oradabir eylem sahnesi vardı orada ki amaç in-sanların sokağa çıkıp haklarını dile getir-meleriydi. Özellikle orta sınıfın mücadeleetmeyi öğrenmesi çok değerli. Zaten yok-sul halk hakları için mücadele ediyor, birnevi etmek zorunda çünkü. Yani insanla-rın sokağa çıkıp haklarını talep etmeleriinandıkları şeye sahip çıkmaları, parkadeğere sahip çıkmasıydı benim içinönemli olan.

Bu süreçte hissettiğimizin korku olma-dığı kesin. Hepimizi utandıran herkesinşapkasını önüne koyması gereken hattakoyduğu günlerdi. Ben Haziran Direnişigibi bir direnişin tekrardan organize ola-bileceği düşüncesindeydim. Aslında or-ganizede değildi halkın tepkisiydi. Faizlobisinin işi falanda değildi bu. Sıkıntılarkonusuna gelecek olursak işten çıkartma-lar, tehditler oldu. Ben de sosyal medya-dan aldım tehdit ama beni engelleyen birşey yaşamadım.

Ve malumunuz yolsuzluk… İlk duyduğu-nuzdaki tepkiniz ne oldu, süreci ve gelecek dö-nemi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Her hükümet döneminde yolsuzluk-lar oluyor. Türkiye'de de bundan önce ol-du ama bugün iddia edilen para, bir ülkeekonomisi kadar. Önemli olan bunun ce-zasız kalmaması. Devlet başlı başına birdüzenektir ve bunun içinde dengeler var-dır. Ama yargıya müdahaleleri görüncetartışılmaz biçimde bu ülkede demokrasiyoktur diyorsun. Yaşananların hepsi gözönüne alındığında adil bir yargılamanın,güçler ayrılığının olmadığı görünüyor.Savcının görevini yerine getirmesi için po-lise talimat verip görevini yerine getirme-yip emre itaatsizliğe varan durumda iş ar-tık sadece politikaya ve siyasete kalıyor.Bu sefer kandırılıyor gibi hissediyorsun.Ben yönetilmek için oy vermiştim, kandı-rılmak için oy vermedim diyen bir yüzdeellide var aslında. Her şey çok fantastikgeliyor. Sinemanın yapamayacağı kadarfantastik aslında şu andaki durum. Belkibu yüzden bu kadar haber izleniyor ve il-gi çekiliyor çünkü sürekli gündem deği-şiyor, hayal edemeyeceğiniz şeyler oluyor.

Gezi’nin bir etkisi de insanlar çok da-

ha fazla siyaset konuşuyor artık. Hiç birdönemde bu kadar politika, siyaset konu-şulmamıştı. İnsanlar yazılanları, makale-leri takip etmeye başladılar, Twitter’dakipaylaşım konuları değişti. İnsanları 10 yıl-lık eğitimle buraya getiremeyebilirdik.Son yolsuzluk da kadar gizlenirse gizlen-sin bugün olmasa yarın bir şekilde ortayaçıkacak.

Gençlik hareketi ve üniversitelere dair yo-rumunuz nedir?

Dışarıdan seyrediyoruz ve çok güzelgörünüyor. Öğrenci Kolektifleri’ni takipediyorum özellikle ilgimi çekiyor, bazı di-ğer oluşumlar da var takip ettiğim. Ne ya-pıyorsunuz, ne ediyorsunuz merak edi-yorum. Çünkü ne olursa üniversitedeoluyor.

Üniversitede kavgayı tanıması gerek-tiğini düşünüyorum insanın. Şimdi liselerde hareketli gerçi. Mesela ben ODTÜ ha-vasını çok soludum; 12 yaşımdan 18’imekadar oraya gidip geliyordum. Oradakikonuşmaları festivalleri hep takip ediyor-dum. Lisede de gittiğim kurum vardı as-

lında benim. Oralar sizi hayata hazırlıyoraslında. Sosyalizmi savunduğum içinsöylemiyorum ama birinin bir konu ile il-gili görüşü olmaması imkansız bence.Sosyalizm normal bir insan yaşayışını, ol-ması gerekeni öneriyor o yüzden bana gö-rüş gibi gelmiyor: Direk olması gerekenbu. O yüzden birinin sağcı, muhafazakarolmasının nedenlerini anlıyorum ama“Ben Türk’üm ve sadece benim ırkım sözkonusudur, bundan üstün ırk yoktur” fik-ri beni çok şaşırtıyor. İnsan kızlı erkeklievde oturmayı nasıl dert edinebilir kendi-ne, bunu anlamıyorum. Bu yüzden üni-versitedeki hareketlere gayet olumlu vesıcak bakıyorum.

Son olarak sizin söylemek istediğiniz yeniyıla dair vermek istediğiniz bir mesaj var mı?2014 nasıl bir yıl olacak ve 2013 nasıl bir yıldıdiye sorarsak ne dersiniz?

2014’te bu uyanışın daha da devamediyor olmasını, herkesin hakkının peşinekorkmadan düşmesini talep ediyorum.Ne kadar talep edersen o kadar alıyorsunbu dünyada.2014 cesaretin yılı olsun. Beniyi bir yıl olacağını düşünüyorum. Görü-nende o zaten.

Üç aylık, Yerel, Süreli, Türkçe YayınKolektif Kültür Yaşam Derneği Adına Sahibi Dilan ÖğüzAdres: İstiklal Cad., İmam Adnan Sokak, No:5Kat: 5, Beyoğlu/İstanbul Tel: 0212 2459733e-posta: [email protected]ıldığı Yer: İhlas Gazetecilik A.ŞMerkez Mahallesi 29 Ekim Caddesi İhlas Plaza No.11 A/41 34197 Yenibosna / Bahçelievler / İstanbul Tel: 0 212 454 30 00

HiLMİ HACALOĞLU S3 iNAN TEMELKURAN S21Arafta kalan gazetecilik

UniversıtelıUniversıtelıwww.universiteligazetesi.net Sayı 20 Ocak 2014

“Her şey çok fantastik geliyor. Sinemanın yapamayacağıkadar fantastik aslında şu andaki durum”

“ABD kaynaklı bir operasyon yürürlüğesokuldu ve buradaki enstrüman da Cemaat”

‘Sağlam irade’ye karşıSağlam direniş

Bir yanda 3 seçimli dönem, yolsuzluklar, operasyonlar vegörevden almalar, diğer yanda sokaktakiler

İradenin zaferindenUsta’nınhikayesine

Büyük yolsuzluğun arkaplanı

Türkiye-İran Altın hattıS14

S16

S15

SÖYLEŞİ MEDYA

SÖYLEŞİ

MERT FIRAT İLE TİYATRODAN SİNEMAYA, GEZİ’DEN GENÇLİĞE KEYİFLİ BİR SÖYLEŞİ

S12S17

2014 TAKVİMİ HEDİYELİ

2013 yılı AlmanağıTürkiye, dünya ve üniversitede bir yıl boyunca neler yaşandı?

2013 yılında kaybettiklerimiz ve medyanın 2013 çetelesi

2014

Birileri ‘bilim adamı’ mı dedi?

3 boyutlu yazıcılar

Kadın

Bilim

Bırakın zaman yıkılsın

Page 18: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 02

MAV

IKI

RM

IZI

SAR

I ÜlkeMektup yazdım acele oku oku he-ce-le Dershane konusu ile başlayan tartışma sürecinin ardındanyolsuzluk operasyonu ile beraber ipleri gerginleşen AKP-cemaat kavgasına bir mola Amerika'dan geldi.Sevenlerinin ve dünyanın dört bir yanına dağılan “Gönüllü hizmet hareketçilerinin" içlerini ferah tutu-malarını isteyen Fethullah Gülen, iki kitap ve iyi dilekleri ile beraber bir mektup gönderdi. Kendisinin vesevenlerinin “Dün neredeyse, yaklaşan seçim sürecinde de aynı yerde ve çizgide durduğunu” belirtenFethullah Gülen, cumhurbaşkanından da beklentileri olduğunu belirtti.

17Aralık sadece uyandığımız yenibir günden ibaret değildi. Ülketarihinin en büyük yolsuzluk

operasyonu, ülke tarihinin en baskıcı ik-tidarına yapılmıştı. 1980 darbesindensonra kurulması hedeflenen neoliberalsistemi kuran AKP iktidarıyla, yola de-vam edilmeyeceği gerçeği deklare edil-miş oldu. Tayyip Erdoğan figürü cemaa-tin emniyet-yargı-medya operasyonuylabüyük bir darbe yedi. Erdoğan da ikti-darda olmanın avantajlarıyla emniyetmüdürlerini ve bürokratları yerindenederek karşılık verdi. Ortada halktan ça-lınan milyonlar, ayakkabı kutuları, parasayma makinaları, telefon konuşmalarıolsa da Erdoğan’a göre bu da bir komplove bunun mimarı da “caiz lobisi” idi. So-nuç itibariyle 2 bakan çocuğu cezaevinde,kabinede mecburi revizyona gidildi, 3 ba-kan istifa etti, Bayraktar giderayak Tay-yip’e salvo attı, eski bakan İ.N.Ş. istifa etti,cemaatçi vekillerin bazıları istifa etti,ABD Tayyip’ten desteğini çekti, başbaka-nın en yakınları dışında güveneceği kim-se kalmadı, 2. dalga operasyon engellen-di, Bilal ifadeye gitmedi, Adli Kolluk yö-netmeliği değiştirildi ardından Danıştay1 günde kararı bozdu, beddualar edildi,eski dostlar düşman oldu, on binler so-kakları doldurdu, 2014 “Hırsız var!” çığ-lıklarıyla geldi, at izi it izine karıştı, twit-ter günah keçisi oldu, cumhurbaşkanı azkonuştu, başdanışman orducu göründü,kalemşörler Don Kişot kesildi, liberallersokağı kötüledi, ekonomi tökezledi, dolarfırladı, Gezi Parkı’nı kapatmak da ihmal

edilmedi, CHP sağa yanaştı, ABD büyük-elçisi Kılıçdaroğlu’yla görüştü, tutukluvekiller serbest kaldı, Çevik Bir tahliyeedildi, yeniden yargılama tartışmaları or-taya atıldı, Baykal yeniden piyasada, Ber-kin Elvan aylardır uykuda, Ethem’in da-vasında da yargı uykuda, Ali İsmail’induruşması hukuksuzluk abidesi, Tak-sim’de parası olmayan gence metrodagüvenlik dayak attı, AKP il başkanınınodasında bu gazetenin nüshaları çıktı, as-gari ücrete 3 kuruşluk zam, ülke genelin-de elektrik kesintisi… ve daha nice garipdurum. Sadece birer cümle ile son 1 ayıözetleyince bile gündemin karmaşasını,iktidarın sıkışmışlığını anlaşılıyor.

Yolun sonu görünüyor“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”

söyleminin sadece performans artırıcı birslogan olmadığı kanıtlandı artık. AKPegemenler için iyiydi hoştu. Neoliberaliz-min tüm ihtiyaçlarını harfiyen yerine ge-tirebiliyordu. Sermayeye inanılmaz bü-yük bir alan yaratıyordu. Hem talan edi-lecek çok fazla yer yaratıyordu hem de ta-şeron sistemiyle ucuz iş gücü yaratıyor-du. Ortadoğu’da ABD’nin aktif taşeron-luğunu müthiş bir sadakatle yapıyordu.Fakat ustalık döneminde işler yolundagitmemeye başladı. Gülen’le, Erdoğan’ınözellikle dış politikadaki anlaşmazlıklarıbu 12 yıllık iktidar müttefikliğini sorgu-latır hale gelmişti. MİT krizi, dershanetartışmaları derken asıl olarak dış politi-kadaki Suriye rezaleti ve iç politikadakiGezi tokadı artık Erdoğan’sız bir rejimiegemenler açısından da mecbur kıldı.Yol-

suzluk operasyonunda Erdoğan’ın dışgüçleri hedef göstermesi doğaldır. Ger-çekten de bu operasyonda ABD’nin Er-doğan’dan vazgeçmesinin büyük payıvar. Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu(NSA)’dan servis edilen bilgilerin AKP’yiyıpratmak dışında hiçbir şeye hizmet et-meyeceği açıktır. Gülen çizgisi her zamanABD politikasına paralellik göstermiştir.Bu yüzden bugünkü mesele Gülen’le,Tayyip arasındaki kavgadan ibaret değil-dir, bizzat ABD’nin Türkiye stratejisi ileilgilidir. Bugün yaşanan onca şeyden an-laşılması gereken mesele iktidarın kim ta-rafından sürdürüldüğünün egemenleraçısından bir öneminin olmadığıdır. Neo-liberal sistemin sorunsuz işlemesi için so-runsuz bir siyaset alanının da inşa edil-mesi gerekmektedir. Halkı %50 - %50,kızlı-erkekli, türbanlı-türbansız vs gibitartışmalarla kutuplaştıran, sorunsuz sı-nır ülkesi bırakmayan bir iktidar neolibe-

ral sistemin çarklarının dönmesi için teh-like arz etmektedir. Hele ki sokaklardahalk iktidara karşı bitmek bilmeyen bir is-yanı sürdürürken sistemin aynı şekildedevam etmesi hiç akıllıca olmayacaktı.

Görünen o ki siyaset Türkiye’de yeni-den kurulacak. “Şu gider bu gelir“ senar-yolarına girmek gençliğin işi değil. Genç-lik neoliberal sistemin tüm dünyada krizyaşadığı bu dönemde, ülkedeki siyasikrize halkın olanca gücüyle iktidara taliphale geleceği muhalefeti yaratarak müda-hale edecektir. Gençlik böylesine tarihselbir dönemde tarihin akışını izlemek yeri-ne, kendi senaryosunu yazacaktır. Ali İs-mail’in bir mirası var gençliğe; “korkuta-cağız, titreteceğiz ve yıkacağız bu adi hü-kümeti!” Ortaya dökülen kirli çamaşırlaraçıkça gösteriyor sistemin nasıl çürüdü-ğünü ve kimseye bir umut vaat edeme-yeceğini. Kendini halkın umudu olaraköne sürenler olacaktı elbette, oluyor da.Sisteme yedek lastik olma görevini üstle-nen, halkın umudu olmaya çalışan ama 3Gezi şehidi veren Antakya’da AKP artığıLütfü Savaş’ı aday gösteren CHP’yegençlik eyvallah demeyecektir. MHP’denkırma Mansur Yavaş’a da devrimci OD-TÜ’den oy çıkmayacağı tarihsel bir ger-çekliktir. Ayakkabı kutularında gaz mas-keleri dışında saklayacak bir şeyi olma-yanlar çürüyen, tökezleyen iktidarı orta-dan kaldırmak için en olanaklı dönemegiriyorlar. Rejimin krizi gençliğin başkabir dünya yaratma iddiasına su taşıyor.AKP’siz, cemaatsiz, patronsuz, polissizbir dünya artık daha yakın.

Ustalık döneminde işler yolun-da gitmemeye başladı. Gü-len’le, Erdoğan’ın özellikle dışpolitikadaki anlaşmazlıklarıbu 12 yıllık iktidar müttefikli-ğini sorgulatır hale getirmişti.MİT krizi, dershane tartışma-ları derken asıl olarak dış poli-tikadaki Suriye rezaleti ve içpolitikadaki Gezi tokadı artıkErdoğan’sız bir rejimi egemen-ler açısından da mecbur kıldı

+

KCK davası dahilinde tutuklu olan BDP milletvekilleri avu-katları aracılığıyla Anayasa Mahkemesine başvurdu. Mahkemeheyeti oy birliği ile vekillerin tahliyesine karar verdi. KararınResmi Gazetede yayımlanmasının ardından özgürlüğüne ka-vuşan milletvekillerini karşılamaya coşkulu bir kalabalık geldi.

Başbakan Erdoğan’ın Uzak Doğu gezisine akreditasyon verilme-yen gazeteler belli oldu. Evrensel, Birgün, Sol gazetelerine herzamanki gibi vize verilmedi. Vize verilmeyen ve bu duruma alışıkolmayan gazeteler de var. Hürriyet, Radikal, Habertürk, Vatan,Bugün, Taraf, Posta, Yurt, Cumhuriyet, Sözcü, Milliyet ve Zamangazeteleri akreditasyon engeline takılan gazetelerden.

Arafta kalan gazetecilikTürkiye siyasetinde 17 Aralık

depremi sürüyor. Yolsuzluk, rüş-vet, paralel devlet, komplo laflarıgırla gidiyor. Bu sürecin artçı sar-sıntılarının olacağını söylemekiçin artık kahin olmak da gerek-miyor. Yaşananlar, medyada daetkisini gösteriyor. Eski müttefik-ler şimdi birbirlerinin en azılıdüşmanları. Gazete köşelerindekavga, suçlama ve iddiaların ardıarkası kesilmiyor. Dün Ergene-kon ve Balyoz savcılarını kutsa-yanlar bugün lanet yağdırıyor.Cumhurbaşkanı Gül’ün twit-ter’da yazdığı ve artık fenomen-leşen o cümleyle söylersek ‘insangerçekten hayret ediyor’!

Neye mi hayret ediyor? Elbet-te ki gazetecilerin bu kadar mes-leklerinden uzaklaşmasına ve ar-tık iyice ‘kurşun asker’ pozisyo-nuna çekilmesine ve oradan artıkrakip olarak gördüğü herkese ta-arruz etmesine hayret ediyor.Evet aydan gelmedin 18 yılı aş-kın süredir bu medyanın içinde-yim. Ateşi de ihaneti de bir sürübaşka şeyi de gördüm. Ama Me-tin Göktepe, Uğur Mumcu veHrant Dink’in öldürüldüğüOcak ayında gazetecilerin kaydadeğer bir kısmının basın meslekilkelerini bu kadar ayaklar alıpbir tarafta hizalanıp diğerine budenli salvolarla yüklendiğine hiçtanık olmamıştım.

Elbette operasyonlara bir anda

başlanması bir tesadüf değil.Ama yolsuzluk iddiaları ve so-ruşturmalar da hiç yabana atıl-mamalı. Gazeteciler, hükümet-cemaat kavgasında bir taraf seç-mek zorunda değiller. Taraf ol-mayan bertaraf olur diye düşü-nürsek itiraf etmeliyiz ki zaten ozaman gazetecilik değil taraftar-lık yapıyoruz demektir. Belgeler,iddialar, dosyalar bitmek bilmi-yor. Gazetecinin görevi bu haberfırtınasında dezenformasyon vemanipülasyonla haberi ayırmakve onun peşinden gitmek olmalı.

Bugünün Türkiye’sinde zorbir şey söylediğimin farkında-yım. Yıllardır otosansür medya-nın en büyük sorunlarının başın-da geliyor. İktidar patronaj ilişki-leri gazetecilerin elini kolunubağlıyor. Davalar, yargılamalar,tutuklamalar bütün bunlar yakıngeçmişte yaşandı. Yetmedi iştençıkarmalar, dergi gazete kapat-malar geldi. Tüm bunlara rağ-men yine de gazetecilik yapmakisteyenler çatlaklardan sızmanın,boşlukları değerlendirmenin vemesleğini elden geldiğince layı-kıyla ifa etmenin bir yolunu bul-du. Yarın bugünlerin muhasebesiyapıldığında yaşananların ne ol-duğu daha net ortaya çıkacak. Ogün geldiğinde daha fazla utan-mamak için bugün biz gazeteci-lere düşen kavganın tarafı değilgazeteciliğin tarafı olmak gerek.

hilmi hacaloglu-

CHP ne yapıyor?

Hem ticari, hem sağda!

Tayyip Erdoğan veAKP’nin, uluslararası ak-törler açısından “vazgeçil-mez olma” özelliğini yitir-diği bir dönemde yerel se-çimler yaklaşırken, siyasipartilerin belediye başkanadayları da birer birer açık-lanıyor. AKP pek çok ildemevcut belediye başkanla-rını yeniden aday gösterir-ken, CHP de iktidar olmayolunu sağcı belediye baş-kan adayları çıkarmak ola-rak belirlemiş gözüküyor!

Hatay’da AKP’nin mev-cut belediye başkanı LütfüSavaş CHP’nin sağ trans-ferlerinden en çok dikkatçekeni. 2005 yılında HatayMustafa Kemal Üniversi-tesi’nde öğretim görevlisiiken kendi bölüm arkadaş-larını “sağcı-solcu, Nusay-ri-Alevi” şeklinde fişlediğiiddia edilen Savaş, mahke-mede yaptığı savunmada

ise bunu üniversitedeki“CHP’lilerin” bir komplo-su olarak değerlendirmişti.Aynı dönemde Savaş’ınrektör danışmanı olmasıy-la birlikte 6 ayda büyükçoğunluğu alevi olan 300personelin görev yerlerideğiştirildi. Son olarakLütfü Savaş, Haziran İsya-nı’nda 3 direnişçisini kay-beden Antakyalıları ise“birkaç marjinal grup” ola-rak ilan etmişti. CHP’nindiğer “sağdan” adaylarıarasında ise, Ankara’da birönceki yerel seçimdeMHP’den aday gösterilenMansur Yavaş ve Antal-ya’nın Kepez ilçesinde eskiAKP belediye başkanı Er-dal Öner gibi pek çok isimbulunuyor. CHP daha ön-ce milletvekili seçimlerin-de de “CHP’yi güçlendire-cek” bahanesiyle YaşarNuri Öztürk ve İlhan Kesi-

ci gibi isimleri transfer et-mişti. Öztürk 2002’de mil-letvekili seçilmiş 2004’teise CHP’den ayrılıp, yenibir parti kurmuştu. EskiANAP milletvekili İlhanKesici ise 2007’de CHP’den milletvekili seçilmesi-nin ardından 2010’ da par-tiden istifa etmişti.

Özellikle ABD ve cema-at açısından, AKP’nin sağ-daki alternatifsizliği karşı-sında CHP’nin “geçici” biralternatif olarak sağa çekil-mesi ve Erdoğan’ın çokgüvendiği sandıkta dameşruiyetini sarsmak yerelseçimlerdeki temel hedefolarak gözüküyor. Sağcıbelediye başkan adaylarıile sağdan oy alarak iktidarolma hesapları yapan CHPise kendi iddiasının aksineGezi’ye inanmaktan çokABD ve cemaate inanmayıtercih ediyor.

CHP tartışmaları sürer-ken, özellikle bu süreçtegerçekleşen Amerika veOrtadoğu gezileri, sağadayların belirlenmesindeen büyük rolü Kemal Kı-lıçdaroğlu’nun 2 sağ kö-kenli danışmanı oynuyor.

Bu isimler MHP köken-li Rasim Bölücek ve geçti-

ğimiz günlerde hayatınıkaybeden Tansu Çiller’ineski danışmanı Şükrü Ka-raca. Şükrü Karaca, yerelseçimlerde Ankara adayıMansu Yavaş’ı “CHP’yegelme” konusunda iknaeden ve bunu erken açık-ladığı için parti içerisindeepey tartışma yaratan

isim olarak biliniyor. Ka-raca aynı zamanda 28 Şu-bat sürecinin karanlıkisimlerinden biri. Bölücekise, MHP’nin danışmanlı-ğından CHP’de danış-manlığa “Kılıçdaroğ-lu’nun ricası” üzerine geç-miş bir isim.

AKP’nin sağdaki alternatifsizliği karşısında “geçici” bir alternatif olaraksağa çekilmek ve Erdoğan’ın çok güvendiği sandıkta da meşruiyetinisarsmak CHP’nin yerel seçimlerdeki temel hedefi olarak gözüküyor

CHP’Yİ SAĞA ÇEKEN POLİTİKALARIN ARKASINDAKİ İSİMLER

CHP’nin Ankara Büyükşehir Belediyesi adayı MHP’li Mansur Yavaş oldu

Yolsuzların yolculuğu sona eriyor

Page 19: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 04

MAV

IKI

RM

IZI

SAR

I Üniversite

MİT krizi ile başlayan, dershane-ler ile devam eden, 17 Aralık yolsuz-luk operasyonu ile zirve yapan ege-menle arası kavga, Türkiye siyasi ha-yatının köşe taşlarının yeniden dizi-leceği yeni bir dönemin habercisi. Sa-dece AKP ve cemaat değil, aynı za-manda CHP, TSK, TÜSİAD gibi pekçok güç de bu yeni dönemde pozis-yonlarını güçlendirerek yola devametme gayreti içerisinde “TV’lerde ya-yınlanan siyaset”in her türlü ayakoyununu sergilemek konusunda ol-dukça hevesli gözüküyor.

Tezatlara bakınca “insan gerçek-ten hayret ediyor”. Daha düne ka-dar askeri vesayet ülkenin en bü-yük tehlikesi diyen AKP, “elimdengelse bütün paşaları salarım” diyenGülen’e karşı, Ergenekon ve Balyozdavasında tutuklananların yenidenyargılanmasının önünü açmaya dö-nük adımlar atıyor. Hukukun üs-tünlüğünden dem vuranlar ve“bekleyelim yargı işini yapsın” di-yenler, yargı vesayeti diye bir kav-ram uyduruyorlar. Artık saat başıdeğişen ülke gündeminde, adımlardaha açıktan atılıyor, eskiden gizligizli yapılan şeyler, bugün can hav-liyle paldır küldür yapılıyor.

Bugün bizi zorla seyirci koltu-ğunda oturtmaya iten bu siyaset bi-zim için ne ifade ediyor? Yani“TV’lerde yayınlanmayan” siyasetiçin durum ne? Biraz kaba bir özet-le, Ethem’in infaz emrini verenlerleGezi eylemcilerini tutuklatanlarkavga ediyor. Bize çapulcu diyen-lerle, “mayası bozuk” diyenler bir-birine girmiş durumda. Biri ötekin-den iyi olmadığı gibi, iki taraf dabizden sadece nefret etmiyor, tümbu hengamede bizim göz önündebulunmamamız için müthiş çabasarf ediyor.

Cemaat ileride anlaşmanın ucuaçık olmakla beraber, AKP ile kıya-sıya bir mücadeleye girişmiş gözü-küyor, burada atılan adımların birkısmı ise, her seferinde bizim söyle-diklerimizin ne kadar doğru oldu-ğunu yeniden ve yeniden kanıtla-

yan gerçekleri bir bir ortaya seriyor.Onlar hiç olmadığı kadar yıpranmışdurumdayken, biz hiç olmadığımızkadar haklıyız. Onlar sürekli yalansöylerken, bizim her dediğimizingerçek olduğu gün gibi ortaya çıkı-yor.

Meşhur Amerikan film sahnesinihatırlayalım, sıradan polislerin çöz-meye çalıştığı vaka ne zaman bü-yürse FBI’dan iki tane federal ajangelip kimliklerini gösterir ve “bun-dan sonrasını biz devralıyoruz”derler. İşte tam o anda esas roldekisıradan polisin “lanet olası federal-ler” cümlesi gelir. “Bu benim da-vam!” Filmin bundan sonrasında,federaller olayı örtbas edip, gerçeksorunun çözülmesini engellemeyeçalışırken, başroldeki sıradan polis-ler hakikatin peşinde gayri-resmişekilde koşturmaya başlarlar. Şuanda cemaatin de içinde olduğu ye-ni Türkiye koalisyonunun biz dire-nişçilere yaptığı da tam da bu. Di-yoruz ki “lanet olası paraleller, bubizim davamız!”

Evet, yıllardır karşısında şu veyabu biçimde mücadele ettiğimiz, di-rendiğimiz AKP hükümeti sarsılı-yor, çözülüyor, yerine ise yeni ak-törler ortaya çıkmaya çabalıyor.Devlet mekanizmaları iflas etmişdurumda, ne savcısı polisiyle çalı-şabiliyor, ne gizli kalması gereken-ler gizlenebiliyor. Paralel devlet de-dikleri ama aslında eski koalisyonortakları olan güçler AKP’yi terkederken, AKP’nin yaptığını bundansonra kim yapacak sorusuna “ben”yanıtı verenler birbirleri arasındamekik dokuyor.

İşte tam burada, biz, AKP’ninyaptığını yapmayacak olanlar, ger-çek siyasetin, sokak direnişinin özne-leri, hiç olmadığımız kadar avantajlıbir döneme adım atmamız için, herşey müsait! Gezi’nin öğrettiği cesaretve kararlılık, yeni bir ülkenin haber-cisi olabilir. Görünen o ki AKP gidici,peki kim gönderecek? Yeni AKP mi?Yoksa biz mi? Bunu sokağa çıkma-dan, direnmeden öğrenemeyiz!

Haydi şimdi de verin doktoraları!BELGELERLE KONUŞUYORUZ

KTÜ’de üniversitelilere tehdit

AKP’li bakanlar, milletve-killeri belediye başkanları,patronlar yıllar boyunca fah-ri doktora törenleri için üni-versitelere geldiler, üniversi-te açılışlarına katıldılar, hedi-yeler ve plaketlerle karşılan-dılar, cübbeler giyip açıkla-malar yaptılar, onları çağıranrektörlere ellerini öptürdü-ler. Herhangi bir akademikkariyere sahip olmaksızın,bilimsel, sanatsal, toplumsalfaaliyetleri üniversitelerinakademik kurulları tarafın-dan onay gören kişilere veri-len bu unvan, üniversiterektörlerinin sermaye veiktidara şirin görünmekiçin kullanmaya oldukçaelverişli bir araç oldu.Onlar her geldiklerindeüniversiteliler AKP’lileri ey-lemlerle, pankartlarla ve yu-murtalarıyla karşıladılar.AKP’lileri üniversitelerindeistemeyen öğrencilere ise herdefasında soruşturmalarlave uzaklaştırma cezalarıylakarşılaştılar. Haydi şimdi de verin!

Yolsuzluk soruşturmalarıöncesinde fahri doktora tö-reni için Kocaeli Üniversite-si’ne gelen Erdoğan Bayrak-tar’ı protesto eden KocaeliÜniversitesi öğrencileri hak-larında soruşturma açıldı.Erdoğan Bayraktar’ın yol-suzluk yaptığının açığa çık-

ması ve istifa etmesinin ar-dından Kocaeli ÜniversitesiRektörlüğü’nün ve yolsuz-luk yapan AKP’lilere fahridoktora unvanı veren rek-törlerin bu unvanları gerialıp almayacağı merak edili-yor. Halka karşı, çevreyekarşı suç işlediğini belirtenüniversitelilerin fikirlerininhaklılığı yolsuzluk operas-yonu sonrasında kanıtlanır-ken, fahri doktoralara karşıyükseltilen tepki sonrası açı-lan soruşturmalara ve polis

saldırılarına karşı üni-versitelilerin mağ-

duriyetleri hala sürüyor. Yolsuzluklara karışan 3

Bakan görevden istifa eder-ken, giderayak ErdoğanBayraktar suç örgütünün li-deri olarak Tayyip Erdoğan’ıişaret etti. Yolsuzluk dosya-larının gündeme gelme ola-sılığı olan bazı bakanlar isekabine değişikliği ile görev-den alınırken, AKP’de isten-meyen insanların sayısı arttı.Merak konusu olan ise el üs-tünde tutarak fahri doktorayalakalığı için yarıştıkları buisimlere şimdi fahri doktaraverip veremeyecekleri?

AKP’lilere ve patronlar fahri doktoraları adete dağıtan rektörlerin, yolsuz-luk gündeminden sonra ne yapacakları merak konusu

Erdoğan Bayraktar Kocaeli Üniversitesi’nden fahri doktora ünvanı alırken

Zafer Çağlayan:16 Haziran 2012’de

Mersin Çağ Üniversite-si’nde fahri doktora aldı.

Erdoğan Bayraktar : 1Haziran 2010 tarihin-de Gazi Üniversitesi Mü-hendislik Mimarlık Fa-kültesi tarafından “toplukonut alanındaki birikimi,konut üretimi konusun-daki çalışmaları, gecekon-du önleme, kentsel geli-şim ve yenileme çalışma-ları, 1 Şubat 2013’te FatihSultan Mehmet VakıfÜniversitesi (FSMVÜ)''Gecekondulaşmanın ön-lenmesi, yenileşme ve dö-

nüşüm çalışmaları”, 11Şubat 2013 tarihinde Ko-caeli Üniversitesi tarafın-dan "Gecekondulaşmanınönlenmesine katkıları vekentsel dönüşüm uygula-maları" nedeniyle FahriDoktora aldı. Bayraktar’a21 Mayıs 2013’te Karade-niz Teknik Üniversitesi ta-rafından da fahri doktaraünvanı verildi.

Mustafa Demir: Yol-suzluk operasyonundagündeme gelen bir diğerisim Fatih Belediye Başka-nı Mehmet Demir’e ise 19Eylül 2013 tarihinde İstan-bul Üniversitesi tarafın-dan İletişim alanında fahridoktora ünvanı verildi.

Lanet olası paraleller!.

çagdasersoy

.-

ÖzelHaber

Amirim el ele tutuşmuşlar!

Ne “Üniversiteli”ymiş arkadaş!

Mersin ÜniversitesiBahar için ayakta

Mersin Üniversitesi'nde 17 Aralık 2013günü kampüsten yurduna giden Bahar Sa-lim adlı üniversiteli geçirdiği trafik kazasısonucu hayatını kaybetti. Yurt yoluna çö-züm isteyen öğrenciler kampüs içerisindegece saat 12'ye kadar ring seferleri konul-ması, eylem sonrası öğrencilere soruştur-ma açılmaması, yemekhane özelleştirme-sinin durdurulması taleplerini okul yöne-timinince kabul edilmemesi üstüne rektör-lüğü işgal etti. Üniversiteye TOMA ve çe-vik kuvvetin girmesi üzerine işgali sürdü-ren öğrenciler polis üniversiten çıkıncayakadar işgali sürdüreceklerini söyledi. Ta-lepleri kabul edilen öğrenciler imzalı belgealdı polis üniversiteden çıkınca işgali son-landırdı.

Onlar ümidindüşmanıdır!

Karadeniz Teknik Üniversite(KTÜ) Öğ-renci Kolektifi üyeleri yakalandığı kansersonucu hayatını kaybeden arkadaşları KTÜEdebiyat Fakültesi öğrencisi Ahmet Yılmazanısına, doğduğu yer olan Tonya’da bir kü-tüphane kurmak için yardım standı açtılar.

İhtiyaç listesinin bulunduğu afişleri sö-kerek yardım standına saldırmak isteyenbir gruba üniversiteliler müsaade etmedi.KTÜ Öğrenci Derneği adı altında çalışmayapan bu faşist grubun arasında TrabzonÜlkü Ocağı Başkanı’nın da görülmesinerağmen müdahale edilmemesi tepki topla-dı.

Üniversite yönetimi ve polisin tavrındangüç alan grup saldırı sonrasında KTÜ Öğ-renci Kolektifi üyesi Fidel Çakmak’ı hedefalan afişleri üniversiteye ve çevre mahallereastı. Faşist saldırının elebaşı KTÜ ÖğrenciDerneği başkanıyla görüşen rektör, saldırı-ların hedefi olan Fidel’in görüşme talebine“Konuşulacak bir şey yok her şey inceleni-yor.” cevabını verdi. KTÜ Kolektif üyesi Fi-del Çakmak saldırılara ve tehditlere karşısessiz kalmayacağını, gerekli yerlere suçduyurusunda bulunacağını söyledi.

Uludağ Üniversitesi’ndeüniversite yönetimin deste-ğiyle Suriye’deki silahlı çete-lere para toplanmasına üni-versiteliler itiraz ederek ma-sanın kaldırılmasını sağla-mıştı. El-Nusra için para top-layan İnsan Yardım Vakfı(İHH) üyeleri daha sonra Su-riye’deki cihatçı çetelere gön-derileceğini itiraf ederek teh-ditler savurmuştu.

Yaşanan olayların ardın-dan Üniversiteli Gazetesi’ninmailine Adana’da bir nokta-ya ait olan ip adresinde tehditiçerikli bir mail gönderildi.“Selam hidayete tabi olanla-rın üzerine gelsin. Ey kafirlerdinleyin o gün üniversitedenkovduklarınız bizim kardeş-

lerimizdir ve bugün bizler si-ze çocukların saçlarını bir ge-cede ağartacak elem dolu ge-celerle geliyoruz. Kafalarınızyollarımızı süsleyecek, kanla-rınızla besleyeceğiz toprağıey kafirler siz iyi bilin: Biz si-zin yaşamı sevdiğiniz kadarbizler ölümü seviyoruz” ya-zan mail, emperyalizmin veAKP’nin beslediği katliamcıçetelerin insanlığa olan nefre-tini gösterdi.

El-Nusra tarafından açıkçatehdit edilen Uludağ Kolek-tif’den konuyla ilgili açıkla-ma geldi. Uludağ Kolektif’inaçıklamasında “Bizi tehditedenler de şunu iyi bilsinler:Biz “yaşamı seven”, ülkesiniseven üniversiteliler olarak o

gün nasıl karşı koyduysakonlara öyle savunacağız üni-versitelerimizi! AKP’nin, ge-ricilerin, faşistlerin değil üni-versiteler bizimdir!” cümlele-rine yer verildi. Ayrıca El-Nusra tarafından yapılan butehdit hakkında savcılığa suçduyurusunda bulunuldu.

Üniversiteli Gazetesi’ninAralık sayısı İslamcı çetelerindışında AKP’nin de ilgi alanı-na da girdi. Kocaeli’nde AKPİl başkanı Mahmut Civelekbasın açıklaması yaptığı oda-da unuttuğu özel notları ba-sına yansıdı. Civelek’in not-lar arasında Üniversiteli Ga-zetesi, Öğrenci Kolektifleri’neait broşürler ve isim listelerigöze çarptı.

Gaziantep Üniversite-si'nin İslahiye ilçesindekiMeslek Yüksekokulu'ndaöğrencilerin polis tarafın-dan fişlendikleri ortayaçıktı. Valilik ortaya çıkanfişleme belgeleriyle ilgilisoruşturma başlattığınıaçıkladı.

Üniversitelerde öğrenci-lerin siyasi görüşlerine gö-re fişlendikleri bilinen birgerçek ancak GaziantepÜniversite’sindeki fişleme

belgeleri herkesi şaşırttı.Fişlerde öğrencilerin siyasigörüşlerinden aktiviteleri-ne, tüm kişisel bilgilerininyanı sıra özel hayatlarınakadar ayrıntılı bilgilerinyazıldığı açığa çıktı.

Belgelerde kişilerin fo-toğrafı, kimlik numarası,anne ve baba adı, doğumyeri ve tarihi, nüfusa kayıt-lı olduğu yer, İslahiye’dekiadresleri, telefon numara-ları, elektronik posta adre-

si, velilerinin telefon nu-maraları ve adresleri yazı-yor. Belgelerdeki tarihler2010’dan 2011 sonuna ka-dar fişleme yapıldığınıgösteriyor. Ancak, fişleme-lerin bu tarihten sonra dadevam ettiği ve hala sür-düğü belirtiliyor.

Öğrencilerin özel hayat-larıyla ilgili bilgiler ise fiş-lemenin ne kadar detaylıyapıldığını ortaya koyu-yor. Fişlerde kişilerin kim-lerle ne yaptığı, arabadabirlikte oturma, “kol kola”gezme, aynı evi paylaşma,ettiği kavga, birbiriyle sa-mimi görünme gibi bilgile-

ri yer alıyor.Öğrenciler, İslahiye'deki

üniversite yönetiminin defişlemelerleden haberdarolduğunu savundular.Emniyet ve İstihbarat tara-fından sürekli takip edil-mekten yakınıyorlar.

“Muhafazakar demo-kratlık” adı altında gericipolitikalarını topluma yay-ma çabalarını en çok üni-versiteli kimliği üzerindeuygulamaya çalışan AKPiktidarı, bir baskı aracı ola-rak kullandığı fişlemelereile kişilerin özel hayatlarını“Sizi her yerde izliyoruz”diyerek tehdit ediyor.

Üniversiteli’nin yenilenen sayısı sadece üniversitelilerin değil, halk düşmanlarının ve çetelerinde “ilgisini çekti”

21

41 kere maşallah! İTÜ rektörü Mehmet Karaca soruşturma açmada rekorakoşuyor. Rektörlük görevinde ikinci yılında olan rektör Mehmet Karaca, yaklaşıkbir buçuk ay içinde İTÜ öğrencilerine 41 soruşturma açtı. Soruşturmalar kantiniboykot etmek, afiş asmak, dart oynamak, hukuksuzca yurttan atılmalara karşıdirenmek ve buna benzer bir çok konuyu içine almakta.

İÜ Tıp Fakültesi’nde kermes masası açıp ÖSO için para top-layan gruba üniversiteliler tepki gösterdi. Tepkiler sonucu ma-sayı kaldırmak zorunda kalan grup sonraki gün polis korumasıve ellerinde ÖSO bayrakları ile kampüse geldi. Üniversitelilerintepkisi üzerine ÖSO destekçisi grup kampüsü terk etmek zo-runda kaldı.

Kayseri’de görülecek olan Ali İsmail Korkmaz davasındasanıkların Eskişehir’de dinlenme kararı alınmıştı. Eskişe-hir’de görülmesi gereken tanık dinlemeleri avukatlarınisteği üzerine davadan sonraki bir tarih olan 28 Şubat’aertelendi. Ali İsmail’in davası ise 3 Şubat’ta Kayseri’degörülecek.

Kocaeli AKP İl Başka-nı’nın odasında Üni-versiteli Gazetesi veÖğrenci Kolektifleri’neait broşürler ve notlargörüntülendi

Gaziantep Üniversite’sindeki fişleme belgeleri herkesişaşırttı. Fişlerde öğrencilerin siyasi görüşlerinden ak-tivitelerine, tüm kişisel bilgilerinin yanı sıra özel ha-yatlarına kadar bilgilerin yazıldığı açığa çıktı

Page 20: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 04

MAV

IKI

RM

IZI

SAR

I Üniversite

MİT krizi ile başlayan, dershane-ler ile devam eden, 17 Aralık yolsuz-luk operasyonu ile zirve yapan ege-menle arası kavga, Türkiye siyasi ha-yatının köşe taşlarının yeniden dizi-leceği yeni bir dönemin habercisi. Sa-dece AKP ve cemaat değil, aynı za-manda CHP, TSK, TÜSİAD gibi pekçok güç de bu yeni dönemde pozis-yonlarını güçlendirerek yola devametme gayreti içerisinde “TV’lerde ya-yınlanan siyaset”in her türlü ayakoyununu sergilemek konusunda ol-dukça hevesli gözüküyor.

Tezatlara bakınca “insan gerçek-ten hayret ediyor”. Daha düne ka-dar askeri vesayet ülkenin en bü-yük tehlikesi diyen AKP, “elimdengelse bütün paşaları salarım” diyenGülen’e karşı, Ergenekon ve Balyozdavasında tutuklananların yenidenyargılanmasının önünü açmaya dö-nük adımlar atıyor. Hukukun üs-tünlüğünden dem vuranlar ve“bekleyelim yargı işini yapsın” di-yenler, yargı vesayeti diye bir kav-ram uyduruyorlar. Artık saat başıdeğişen ülke gündeminde, adımlardaha açıktan atılıyor, eskiden gizligizli yapılan şeyler, bugün can hav-liyle paldır küldür yapılıyor.

Bugün bizi zorla seyirci koltu-ğunda oturtmaya iten bu siyaset bi-zim için ne ifade ediyor? Yani“TV’lerde yayınlanmayan” siyasetiçin durum ne? Biraz kaba bir özet-le, Ethem’in infaz emrini verenlerleGezi eylemcilerini tutuklatanlarkavga ediyor. Bize çapulcu diyen-lerle, “mayası bozuk” diyenler bir-birine girmiş durumda. Biri ötekin-den iyi olmadığı gibi, iki taraf dabizden sadece nefret etmiyor, tümbu hengamede bizim göz önündebulunmamamız için müthiş çabasarf ediyor.

Cemaat ileride anlaşmanın ucuaçık olmakla beraber, AKP ile kıya-sıya bir mücadeleye girişmiş gözü-küyor, burada atılan adımların birkısmı ise, her seferinde bizim söyle-diklerimizin ne kadar doğru oldu-ğunu yeniden ve yeniden kanıtla-

yan gerçekleri bir bir ortaya seriyor.Onlar hiç olmadığı kadar yıpranmışdurumdayken, biz hiç olmadığımızkadar haklıyız. Onlar sürekli yalansöylerken, bizim her dediğimizingerçek olduğu gün gibi ortaya çıkı-yor.

Meşhur Amerikan film sahnesinihatırlayalım, sıradan polislerin çöz-meye çalıştığı vaka ne zaman bü-yürse FBI’dan iki tane federal ajangelip kimliklerini gösterir ve “bun-dan sonrasını biz devralıyoruz”derler. İşte tam o anda esas roldekisıradan polisin “lanet olası federal-ler” cümlesi gelir. “Bu benim da-vam!” Filmin bundan sonrasında,federaller olayı örtbas edip, gerçeksorunun çözülmesini engellemeyeçalışırken, başroldeki sıradan polis-ler hakikatin peşinde gayri-resmişekilde koşturmaya başlarlar. Şuanda cemaatin de içinde olduğu ye-ni Türkiye koalisyonunun biz dire-nişçilere yaptığı da tam da bu. Di-yoruz ki “lanet olası paraleller, bubizim davamız!”

Evet, yıllardır karşısında şu veyabu biçimde mücadele ettiğimiz, di-rendiğimiz AKP hükümeti sarsılı-yor, çözülüyor, yerine ise yeni ak-törler ortaya çıkmaya çabalıyor.Devlet mekanizmaları iflas etmişdurumda, ne savcısı polisiyle çalı-şabiliyor, ne gizli kalması gereken-ler gizlenebiliyor. Paralel devlet de-dikleri ama aslında eski koalisyonortakları olan güçler AKP’yi terkederken, AKP’nin yaptığını bundansonra kim yapacak sorusuna “ben”yanıtı verenler birbirleri arasındamekik dokuyor.

İşte tam burada, biz, AKP’ninyaptığını yapmayacak olanlar, ger-çek siyasetin, sokak direnişinin özne-leri, hiç olmadığımız kadar avantajlıbir döneme adım atmamız için, herşey müsait! Gezi’nin öğrettiği cesaretve kararlılık, yeni bir ülkenin haber-cisi olabilir. Görünen o ki AKP gidici,peki kim gönderecek? Yeni AKP mi?Yoksa biz mi? Bunu sokağa çıkma-dan, direnmeden öğrenemeyiz!

Haydi şimdi de verin doktoraları!BELGELERLE KONUŞUYORUZ

KTÜ’de üniversitelilere tehdit

AKP’li bakanlar, milletve-killeri belediye başkanları,patronlar yıllar boyunca fah-ri doktora törenleri için üni-versitelere geldiler, üniversi-te açılışlarına katıldılar, hedi-yeler ve plaketlerle karşılan-dılar, cübbeler giyip açıkla-malar yaptılar, onları çağıranrektörlere ellerini öptürdü-ler. Herhangi bir akademikkariyere sahip olmaksızın,bilimsel, sanatsal, toplumsalfaaliyetleri üniversitelerinakademik kurulları tarafın-dan onay gören kişilere veri-len bu unvan, üniversiterektörlerinin sermaye veiktidara şirin görünmekiçin kullanmaya oldukçaelverişli bir araç oldu.Onlar her geldiklerindeüniversiteliler AKP’lileri ey-lemlerle, pankartlarla ve yu-murtalarıyla karşıladılar.AKP’lileri üniversitelerindeistemeyen öğrencilere ise herdefasında soruşturmalarlave uzaklaştırma cezalarıylakarşılaştılar. Haydi şimdi de verin!

Yolsuzluk soruşturmalarıöncesinde fahri doktora tö-reni için Kocaeli Üniversite-si’ne gelen Erdoğan Bayrak-tar’ı protesto eden KocaeliÜniversitesi öğrencileri hak-larında soruşturma açıldı.Erdoğan Bayraktar’ın yol-suzluk yaptığının açığa çık-

ması ve istifa etmesinin ar-dından Kocaeli ÜniversitesiRektörlüğü’nün ve yolsuz-luk yapan AKP’lilere fahridoktora unvanı veren rek-törlerin bu unvanları gerialıp almayacağı merak edili-yor. Halka karşı, çevreyekarşı suç işlediğini belirtenüniversitelilerin fikirlerininhaklılığı yolsuzluk operas-yonu sonrasında kanıtlanır-ken, fahri doktoralara karşıyükseltilen tepki sonrası açı-lan soruşturmalara ve polis

saldırılarına karşı üni-versitelilerin mağ-

duriyetleri hala sürüyor. Yolsuzluklara karışan 3

Bakan görevden istifa eder-ken, giderayak ErdoğanBayraktar suç örgütünün li-deri olarak Tayyip Erdoğan’ıişaret etti. Yolsuzluk dosya-larının gündeme gelme ola-sılığı olan bazı bakanlar isekabine değişikliği ile görev-den alınırken, AKP’de isten-meyen insanların sayısı arttı.Merak konusu olan ise el üs-tünde tutarak fahri doktorayalakalığı için yarıştıkları buisimlere şimdi fahri doktaraverip veremeyecekleri?

AKP’lilere ve patronlar fahri doktoraları adete dağıtan rektörlerin, yolsuz-luk gündeminden sonra ne yapacakları merak konusu

Erdoğan Bayraktar Kocaeli Üniversitesi’nden fahri doktora ünvanı alırken

Zafer Çağlayan:16 Haziran 2012’de

Mersin Çağ Üniversite-si’nde fahri doktora aldı.

Erdoğan Bayraktar : 1Haziran 2010 tarihin-de Gazi Üniversitesi Mü-hendislik Mimarlık Fa-kültesi tarafından “toplukonut alanındaki birikimi,konut üretimi konusun-daki çalışmaları, gecekon-du önleme, kentsel geli-şim ve yenileme çalışma-ları, 1 Şubat 2013’te FatihSultan Mehmet VakıfÜniversitesi (FSMVÜ)''Gecekondulaşmanın ön-lenmesi, yenileşme ve dö-

nüşüm çalışmaları”, 11Şubat 2013 tarihinde Ko-caeli Üniversitesi tarafın-dan "Gecekondulaşmanınönlenmesine katkıları vekentsel dönüşüm uygula-maları" nedeniyle FahriDoktora aldı. Bayraktar’a21 Mayıs 2013’te Karade-niz Teknik Üniversitesi ta-rafından da fahri doktaraünvanı verildi.

Mustafa Demir: Yol-suzluk operasyonundagündeme gelen bir diğerisim Fatih Belediye Başka-nı Mehmet Demir’e ise 19Eylül 2013 tarihinde İstan-bul Üniversitesi tarafın-dan İletişim alanında fahridoktora ünvanı verildi.

Lanet olası paraleller!.

çagdasersoy

.-

ÖzelHaber

Amirim el ele tutuşmuşlar!

Ne “Üniversiteli”ymiş arkadaş!

Mersin ÜniversitesiBahar için ayakta

Mersin Üniversitesi'nde 17 Aralık 2013günü kampüsten yurduna giden Bahar Sa-lim adlı üniversiteli geçirdiği trafik kazasısonucu hayatını kaybetti. Yurt yoluna çö-züm isteyen öğrenciler kampüs içerisindegece saat 12'ye kadar ring seferleri konul-ması, eylem sonrası öğrencilere soruştur-ma açılmaması, yemekhane özelleştirme-sinin durdurulması taleplerini okul yöne-timinince kabul edilmemesi üstüne rektör-lüğü işgal etti. Üniversiteye TOMA ve çe-vik kuvvetin girmesi üzerine işgali sürdü-ren öğrenciler polis üniversiten çıkıncayakadar işgali sürdüreceklerini söyledi. Ta-lepleri kabul edilen öğrenciler imzalı belgealdı polis üniversiteden çıkınca işgali son-landırdı.

Onlar ümidindüşmanıdır!

Karadeniz Teknik Üniversite(KTÜ) Öğ-renci Kolektifi üyeleri yakalandığı kansersonucu hayatını kaybeden arkadaşları KTÜEdebiyat Fakültesi öğrencisi Ahmet Yılmazanısına, doğduğu yer olan Tonya’da bir kü-tüphane kurmak için yardım standı açtılar.

İhtiyaç listesinin bulunduğu afişleri sö-kerek yardım standına saldırmak isteyenbir gruba üniversiteliler müsaade etmedi.KTÜ Öğrenci Derneği adı altında çalışmayapan bu faşist grubun arasında TrabzonÜlkü Ocağı Başkanı’nın da görülmesinerağmen müdahale edilmemesi tepki topla-dı.

Üniversite yönetimi ve polisin tavrındangüç alan grup saldırı sonrasında KTÜ Öğ-renci Kolektifi üyesi Fidel Çakmak’ı hedefalan afişleri üniversiteye ve çevre mahallereastı. Faşist saldırının elebaşı KTÜ ÖğrenciDerneği başkanıyla görüşen rektör, saldırı-ların hedefi olan Fidel’in görüşme talebine“Konuşulacak bir şey yok her şey inceleni-yor.” cevabını verdi. KTÜ Kolektif üyesi Fi-del Çakmak saldırılara ve tehditlere karşısessiz kalmayacağını, gerekli yerlere suçduyurusunda bulunacağını söyledi.

Uludağ Üniversitesi’ndeüniversite yönetimin deste-ğiyle Suriye’deki silahlı çete-lere para toplanmasına üni-versiteliler itiraz ederek ma-sanın kaldırılmasını sağla-mıştı. El-Nusra için para top-layan İnsan Yardım Vakfı(İHH) üyeleri daha sonra Su-riye’deki cihatçı çetelere gön-derileceğini itiraf ederek teh-ditler savurmuştu.

Yaşanan olayların ardın-dan Üniversiteli Gazetesi’ninmailine Adana’da bir nokta-ya ait olan ip adresinde tehditiçerikli bir mail gönderildi.“Selam hidayete tabi olanla-rın üzerine gelsin. Ey kafirlerdinleyin o gün üniversitedenkovduklarınız bizim kardeş-

lerimizdir ve bugün bizler si-ze çocukların saçlarını bir ge-cede ağartacak elem dolu ge-celerle geliyoruz. Kafalarınızyollarımızı süsleyecek, kanla-rınızla besleyeceğiz toprağıey kafirler siz iyi bilin: Biz si-zin yaşamı sevdiğiniz kadarbizler ölümü seviyoruz” ya-zan mail, emperyalizmin veAKP’nin beslediği katliamcıçetelerin insanlığa olan nefre-tini gösterdi.

El-Nusra tarafından açıkçatehdit edilen Uludağ Kolek-tif’den konuyla ilgili açıkla-ma geldi. Uludağ Kolektif’inaçıklamasında “Bizi tehditedenler de şunu iyi bilsinler:Biz “yaşamı seven”, ülkesiniseven üniversiteliler olarak o

gün nasıl karşı koyduysakonlara öyle savunacağız üni-versitelerimizi! AKP’nin, ge-ricilerin, faşistlerin değil üni-versiteler bizimdir!” cümlele-rine yer verildi. Ayrıca El-Nusra tarafından yapılan butehdit hakkında savcılığa suçduyurusunda bulunuldu.

Üniversiteli Gazetesi’ninAralık sayısı İslamcı çetelerindışında AKP’nin de ilgi alanı-na da girdi. Kocaeli’nde AKPİl başkanı Mahmut Civelekbasın açıklaması yaptığı oda-da unuttuğu özel notları ba-sına yansıdı. Civelek’in not-lar arasında Üniversiteli Ga-zetesi, Öğrenci Kolektifleri’neait broşürler ve isim listelerigöze çarptı.

Gaziantep Üniversite-si'nin İslahiye ilçesindekiMeslek Yüksekokulu'ndaöğrencilerin polis tarafın-dan fişlendikleri ortayaçıktı. Valilik ortaya çıkanfişleme belgeleriyle ilgilisoruşturma başlattığınıaçıkladı.

Üniversitelerde öğrenci-lerin siyasi görüşlerine gö-re fişlendikleri bilinen birgerçek ancak GaziantepÜniversite’sindeki fişleme

belgeleri herkesi şaşırttı.Fişlerde öğrencilerin siyasigörüşlerinden aktiviteleri-ne, tüm kişisel bilgilerininyanı sıra özel hayatlarınakadar ayrıntılı bilgilerinyazıldığı açığa çıktı.

Belgelerde kişilerin fo-toğrafı, kimlik numarası,anne ve baba adı, doğumyeri ve tarihi, nüfusa kayıt-lı olduğu yer, İslahiye’dekiadresleri, telefon numara-ları, elektronik posta adre-

si, velilerinin telefon nu-maraları ve adresleri yazı-yor. Belgelerdeki tarihler2010’dan 2011 sonuna ka-dar fişleme yapıldığınıgösteriyor. Ancak, fişleme-lerin bu tarihten sonra dadevam ettiği ve hala sür-düğü belirtiliyor.

Öğrencilerin özel hayat-larıyla ilgili bilgiler ise fiş-lemenin ne kadar detaylıyapıldığını ortaya koyu-yor. Fişlerde kişilerin kim-lerle ne yaptığı, arabadabirlikte oturma, “kol kola”gezme, aynı evi paylaşma,ettiği kavga, birbiriyle sa-mimi görünme gibi bilgile-

ri yer alıyor.Öğrenciler, İslahiye'deki

üniversite yönetiminin defişlemelerleden haberdarolduğunu savundular.Emniyet ve İstihbarat tara-fından sürekli takip edil-mekten yakınıyorlar.

“Muhafazakar demo-kratlık” adı altında gericipolitikalarını topluma yay-ma çabalarını en çok üni-versiteli kimliği üzerindeuygulamaya çalışan AKPiktidarı, bir baskı aracı ola-rak kullandığı fişlemelereile kişilerin özel hayatlarını“Sizi her yerde izliyoruz”diyerek tehdit ediyor.

Üniversiteli’nin yenilenen sayısı sadece üniversitelilerin değil, halk düşmanlarının ve çetelerinde “ilgisini çekti”

21

41 kere maşallah! İTÜ rektörü Mehmet Karaca soruşturma açmada rekorakoşuyor. Rektörlük görevinde ikinci yılında olan rektör Mehmet Karaca, yaklaşıkbir buçuk ay içinde İTÜ öğrencilerine 41 soruşturma açtı. Soruşturmalar kantiniboykot etmek, afiş asmak, dart oynamak, hukuksuzca yurttan atılmalara karşıdirenmek ve buna benzer bir çok konuyu içine almakta.

İÜ Tıp Fakültesi’nde kermes masası açıp ÖSO için para top-layan gruba üniversiteliler tepki gösterdi. Tepkiler sonucu ma-sayı kaldırmak zorunda kalan grup sonraki gün polis korumasıve ellerinde ÖSO bayrakları ile kampüse geldi. Üniversitelilerintepkisi üzerine ÖSO destekçisi grup kampüsü terk etmek zo-runda kaldı.

Kayseri’de görülecek olan Ali İsmail Korkmaz davasındasanıkların Eskişehir’de dinlenme kararı alınmıştı. Eskişe-hir’de görülmesi gereken tanık dinlemeleri avukatlarınisteği üzerine davadan sonraki bir tarih olan 28 Şubat’aertelendi. Ali İsmail’in davası ise 3 Şubat’ta Kayseri’degörülecek.

Kocaeli AKP İl Başka-nı’nın odasında Üni-versiteli Gazetesi veÖğrenci Kolektifleri’neait broşürler ve notlargörüntülendi

Gaziantep Üniversite’sindeki fişleme belgeleri herkesişaşırttı. Fişlerde öğrencilerin siyasi görüşlerinden ak-tivitelerine, tüm kişisel bilgilerinin yanı sıra özel ha-yatlarına kadar bilgilerin yazıldığı açığa çıktı

Page 21: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 06

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

Bilimsel bilginin sermaye odaklı yeniden üretiminin yapıldığı veşirket mantığıyla kurulan vakıf üniversiteleri ile sermaye ve siyasiiktidar ilişkisini açık bir şekilde gözler önüne seren bir çalışma ya-pıldı

Abdullah Öcalan ile görüşmelerin ertesinde Paris’te 3 Kürt kadın öldü-rüldü. AKP’nin barış müzakerelerinibaşlattığı süreçte Sakine Cansız, Fi-dan Doğan ve Leyla Şaylemez’in öldü-rülmesiyle ilgili yaptığı açıklamalaröfkeyle karşılandı.

Diyarbakır’da kutlanan New-roz’a bir milyondan fazla kişikatıldı. Herkesin merakla bek-lediği Abdullah Öcalan’ı mektu-bu Türkçe ve Kürtçe okundu.Barış süreci resmen ilan edil-miş oldu.

+

6 Almanak Almanak 7

Ocak

10 OCAK: 3 kadın katledildi

Mayıs

21 MART: Tarihi Newroz

Bir çok isim müebbetlecezalandırıldı. MehmetHaberal tahliye edildi.Dava başlangıcında dar-beyi yargılayacağını söy-leyen AKP’nin yargısı AKPkarşıtlığını yargıladı.

5 AĞUSTOS: Ergenekon’da kararSuriye'ye ilişkin, Türk Si-lahlı Kuvvetleri'nin dış ül-kelere gönderilmesine im-kan sağlayan ve bununiçin hükümete yetki verenBaşbakanlık Tezkeresi,TBMM Genel Kurulu'ndaAKP ve MHP’nin oylarıylakabul edildi.

Dershane tartışmalarıyla patlak veren AKP-Cemaat geriliminin ardından 16 Aralık’ta ce-maatin vekili olarak nitelendirilen Hakan Şü-kür istifa etti. İstifa ile Cemaat AKP’ye yollarıayırma sinyalleri verdi. Sonrasında AKP’li ba-kan oğullarını ve Halk Bankası müdürünü dekapsayan geniş kapsamlı bir yolsuzluk ope-rasyonu yapıldı. Devamında AKP’li bakanlar-dan Muammer Güler, Erdoğan Bayraktar veZafer Çağlayan hükümetten istifa etti.

7 NİSAN: Emek bizim İstanbul bizim!Sinema sanatçılarının geniş katılımıyla Emek Sinema-sı’nın yıkımına karşı bir eylem düzenlendi. Aralarındadünyaca ünlü yönetmen Costa Gavras’ın da olduğu sa-natçılar ve yönetmenler Emek Sineması’nın kamuya aitolduğunu, hukuksuz bir şekilde yıkılmasına, yerine AVMyapılmasına müsaade etmeyeceklerini söylediler. Eyle-me katılanlar polisin sert müdahelesiyle karşılaştı. Gazve tazyikli suyla saldıran polis İstiklal Caddesi’ni savaşalanına çevirdi. Başbakan, Kültür Bakanı, Belediye Baş-kanları ve Kamer İnşaat yetkilileri tarafından defalarcayıkılmayacağı, restorasyon yapılıp üst kata taşınacağısöylenen Emek Sineması 20 Mayıs’ta yıkıldı.

11 MAYIS: Reyhanlı’da patlamaAKP’nin dış politikadaki başarısızlığı sonucu meydanagelen krizler onlarca masum insanın ölümüyle sonuç-landı. Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen patla-mada resmi rakamlara göre 52 kişi hayatını kaybetti on-larca insan yaralandı. AKP saldırının sorumluluğunu İs-rail’in istihbarat teşkilatı olan El-Muhaberat’a yıktı. Rey-hanlı patlamasıyla ilgili belgeleri sızdırdığı iddia edilenve Redhack ajanı olmakla suçlanan Er Utku Kali tutuk-landı. Redhack’in yayınladığı belgelerle birlikte jandar-manın saldırının istihbaratını günler öncesinden aldığıöğrenildi. AKP’nin adaleti yüzünden Utku Kali suçsuz ye-re aylarca hapis yattı. Suçlular ise bulunamadı.

Brezilya'da hayatpahalılığı ve Dün-ya Kupası harca-malarını protestoiçin yüzbinler so-kağa döküldü, 11kenti direniş mer-kezine çevirdi.

Lice’de kalekola karşıyapılan protesto ey-leminde Medeni Yıl-dırım öldürüldü. Gezidirenişçileri bu seferMedeni Yıldırım içintüm Türkiye’de mey-danlara çıktı.

Vali Mutlu’nun Gezi’ye dokunmayacağız demesinerağmen polis tekrar saldırdı. Parkta bebeklerin veçocukların olmasını önemsemeyen polis Gezi’yi taz-yikli su ve biber gazıyla boşalttı. Gezi’nin halka ka-panmasıyla direniş parklarda ve mahallerde forum-lar şeklinde devam etti.

AKP’li bir ülkede sömürü ve baskılar herkes için artık yeter seviyesindeyken,elbette ki üniversiteliler içinde tek yol sokak ve 2013 direnişin yılıydı. Türkiyeher gün başka bir yasaklama, yıkım, rant, talan ve gericilik projesiyle günemerhaba derken halk için tek adres sokak, AKP’nin saldırılarının sonucu da di-reniş oldu.

Bütün bir yılı, direnişin yılını birkaç cümle ile tariflemek mümkün olmaya-cak ancak şu kesin 2013 AKP için sonun başlangıcı oldu umuyoruz ki 2014’tesonu olur. AKP yıkılıp düşlenen güneşli ve umutlu yarınlar kurulana dek yolhep sokak yıl hep direnişin yılı olacak.

Berfo Ana

Berfo Ana 12 Eylül de gözaltına alındıktan sonra bir daha ha-ber alamadığı oğlu Cemil Kırbayır için Cumartesi Anneleri ileeylemlere katılıyordu. Berfo Ana 21 Şubat tarihinde 105 ya-şında aramızdan ayrıldı.

Hugo Chavez

Venezüella’da ’21. Yüzyıl için sosyalizm’ sloganıyla 1998’denitibaren devlet başkanlığı yapan Bolivarcı devrimin lideri Hu-go Chavez 6 Mart 2013 günü yaşamını yitirdi.

Mehmet Ayvalıtaş

Mehmet Ayvalıtaş, 2 Haziran gecesi Ümraniye 1 Mayıs mahalle-sinde Gezi eylemleri sırasında yaşamını yitirdi.

Abdullah Cömert

Abdullah Cömert, Antakya’da ki Gezi eylemleri sırasında 3Haziran günü başına gaz fişeği isabet etmesi sonucu hayatınıkaybetti.

Ethem Sarısülük

Ankara’daki Gezi eylemleri sırasında polis memuru Ahmet Şah-baz tarafından doğrudan vurularak katledildi. 1 Haziran günüvurulan Ethem 14 gün komada kalarak 14 Haziran günü yaşa-mını yitirdi.

Medeni Yıldırım

Medeni Yıldırım Lice’de yapılan askeri “Kalekolu“ protestoedenler arasındaydı. Barış temalı eylem sırasında askerler ta-

rafından açılan ateş sonucu 28 Haziran günü yaşamını yitirdi.

Ali İsmail Korkmaz

Eskişehir’de Gezi eylemlerine katılan Ali İsmail Korkmaz polisve ‘Biz devletin polisine yardım etmiştik’ diyen sivil faşistlerve polisler tarafından sokak ortasında dövüldü. 38 gün koma-da kalan Ali İsmail’i 10 Temmuz’da hayatını kaybetti.

Ahmet Atakan

Armutlu ’da 9 Eylül günü Tuzluçayır, ODTÜ ve Okmeydanı’nadayanışma için yapılan eylemde polis saldırısı sonucu yaşamınıyitirdi.

Tuncel Kurtiz

Sinema, tiyatro oyuncusu, yönetmen ve senarist Tuncel Kur-tiz 27 Eylül günü hayatını kaybetti. Sürü, Umut, Duvar gibiYılmaz Güney filmlerindeki rolleriyle hafızamıza kazınmıştı.

Hasan Ferit Gedik

Hasan Ferit Gedik 29 Eylül günü Gülsuyu’nda uyuşturucu çetele-rinin yol açtığı yozlaşmaya karşı yapılan eylemde çeteler tara-fından vurularak hayatını kaybetti.

Mandela

Güney Afrika’daki ırkçı beyaz rejime karşı yürüttüğü müca-dele nedeniyle ömrünün 27 yılını demir parmaklıklar ardın-da geçirmiş, 1994’ten itibaren 5 yıl devlet başkanlığı yapmışolan Mandela 5 Aralık’ta hayatını kaybetti.

Fadime Ayvalıtaş

Direnişte kaybettiğimiz Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadimeananın kalbi evlat acısına yenik düştü. 13 Aralık günü kalp krizisonucu hayatını kaybeti.

Miran Encü

Roboski katliamının yıl dönümünde düzenlenen anmadakalp krizi geçiren Roboski’li anne Miran Encü 28 Aralık’tahayatını kaybetti

2013’TE YİTİRDİKLERİMİZ

1 MAYIS: İstanbul’da OHAL

AKP’nin yayalaştırma projesi bahanesiyle yasakladığı Tak-sim’e çıkabilmek için yüzbinler meydanlardaydı. Şişli, Meci-diyeköy ve Beşiktaş’ta işçi, emekçi ve öğrenciler saatlerce

Taksim’e çıkabilmek için direndi. 1 Mayıs’tan sonra Tak-sim tüm eylem ve yürüyüşlere yasaklandı, her top-

lanmaya saldırı oldu.

27 MAYIS: Gezi direnişi

Taksim Gezi Parkı’nda 5 ağacın sökülme-sine tepki gösteren insanların polis saldı-rısına uğraması ve çadırlarının yakılma-

sıyla halkın öfkesi isyana dönüştü. 31Mayıs ve 1 Haziran’da yüzbinlerce in-

sanın direnmesi sayesinde polis ge-ri çekildi. Gezi’de tekrar çadırlar

kuruldu ve Türkiye’de yaşan-mamış bir deneyim yaşandı.

Hazi-ran

15 HAZİRAN: Polis Gezi’ye yine saldırdı 18 HAZİRAN: Brezilya 28 HAZİRAN: Her yer Lice

Yıllarca gecikmenin ardındanAKP’nin şovuyla Marmarayaçıldı. AKP’nin 29 Ekim’e ye-tiştirmeye çalıştığı Marma-ray açılışı öncesinde uzman-ların uyarıları dikkate alın-madı. Açıldığı günden itiba-ren arızalar yaşanan Marma-ray’da halk boğazı yürüyerekgeçmek zorunda kaldı.

Marmaray komedisi29 EKİM

201

17 ARALIK: Yolsuzluk operasyonu

İllustrasyon: M

elek Yurd

um

3 EKİM: Savaş tezkeresi

4

Page 22: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 06

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

Bilimsel bilginin sermaye odaklı yeniden üretiminin yapıldığı veşirket mantığıyla kurulan vakıf üniversiteleri ile sermaye ve siyasiiktidar ilişkisini açık bir şekilde gözler önüne seren bir çalışma ya-pıldı

Abdullah Öcalan ile görüşmelerin ertesinde Paris’te 3 Kürt kadın öldü-rüldü. AKP’nin barış müzakerelerinibaşlattığı süreçte Sakine Cansız, Fi-dan Doğan ve Leyla Şaylemez’in öldü-rülmesiyle ilgili yaptığı açıklamalaröfkeyle karşılandı.

Diyarbakır’da kutlanan New-roz’a bir milyondan fazla kişikatıldı. Herkesin merakla bek-lediği Abdullah Öcalan’ı mektu-bu Türkçe ve Kürtçe okundu.Barış süreci resmen ilan edil-miş oldu.

+

6 Almanak Almanak 7

Ocak

10 OCAK: 3 kadın katledildi

Mayıs

21 MART: Tarihi Newroz

Bir çok isim müebbetlecezalandırıldı. MehmetHaberal tahliye edildi.Dava başlangıcında dar-beyi yargılayacağını söy-leyen AKP’nin yargısı AKPkarşıtlığını yargıladı.

5 AĞUSTOS: Ergenekon’da kararSuriye'ye ilişkin, Türk Si-lahlı Kuvvetleri'nin dış ül-kelere gönderilmesine im-kan sağlayan ve bununiçin hükümete yetki verenBaşbakanlık Tezkeresi,TBMM Genel Kurulu'ndaAKP ve MHP’nin oylarıylakabul edildi.

Dershane tartışmalarıyla patlak veren AKP-Cemaat geriliminin ardından 16 Aralık’ta ce-maatin vekili olarak nitelendirilen Hakan Şü-kür istifa etti. İstifa ile Cemaat AKP’ye yollarıayırma sinyalleri verdi. Sonrasında AKP’li ba-kan oğullarını ve Halk Bankası müdürünü dekapsayan geniş kapsamlı bir yolsuzluk ope-rasyonu yapıldı. Devamında AKP’li bakanlar-dan Muammer Güler, Erdoğan Bayraktar veZafer Çağlayan hükümetten istifa etti.

7 NİSAN: Emek bizim İstanbul bizim!Sinema sanatçılarının geniş katılımıyla Emek Sinema-sı’nın yıkımına karşı bir eylem düzenlendi. Aralarındadünyaca ünlü yönetmen Costa Gavras’ın da olduğu sa-natçılar ve yönetmenler Emek Sineması’nın kamuya aitolduğunu, hukuksuz bir şekilde yıkılmasına, yerine AVMyapılmasına müsaade etmeyeceklerini söylediler. Eyle-me katılanlar polisin sert müdahelesiyle karşılaştı. Gazve tazyikli suyla saldıran polis İstiklal Caddesi’ni savaşalanına çevirdi. Başbakan, Kültür Bakanı, Belediye Baş-kanları ve Kamer İnşaat yetkilileri tarafından defalarcayıkılmayacağı, restorasyon yapılıp üst kata taşınacağısöylenen Emek Sineması 20 Mayıs’ta yıkıldı.

11 MAYIS: Reyhanlı’da patlamaAKP’nin dış politikadaki başarısızlığı sonucu meydanagelen krizler onlarca masum insanın ölümüyle sonuç-landı. Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde meydana gelen patla-mada resmi rakamlara göre 52 kişi hayatını kaybetti on-larca insan yaralandı. AKP saldırının sorumluluğunu İs-rail’in istihbarat teşkilatı olan El-Muhaberat’a yıktı. Rey-hanlı patlamasıyla ilgili belgeleri sızdırdığı iddia edilenve Redhack ajanı olmakla suçlanan Er Utku Kali tutuk-landı. Redhack’in yayınladığı belgelerle birlikte jandar-manın saldırının istihbaratını günler öncesinden aldığıöğrenildi. AKP’nin adaleti yüzünden Utku Kali suçsuz ye-re aylarca hapis yattı. Suçlular ise bulunamadı.

Brezilya'da hayatpahalılığı ve Dün-ya Kupası harca-malarını protestoiçin yüzbinler so-kağa döküldü, 11kenti direniş mer-kezine çevirdi.

Lice’de kalekola karşıyapılan protesto ey-leminde Medeni Yıl-dırım öldürüldü. Gezidirenişçileri bu seferMedeni Yıldırım içintüm Türkiye’de mey-danlara çıktı.

Vali Mutlu’nun Gezi’ye dokunmayacağız demesinerağmen polis tekrar saldırdı. Parkta bebeklerin veçocukların olmasını önemsemeyen polis Gezi’yi taz-yikli su ve biber gazıyla boşalttı. Gezi’nin halka ka-panmasıyla direniş parklarda ve mahallerde forum-lar şeklinde devam etti.

AKP’li bir ülkede sömürü ve baskılar herkes için artık yeter seviyesindeyken,elbette ki üniversiteliler içinde tek yol sokak ve 2013 direnişin yılıydı. Türkiyeher gün başka bir yasaklama, yıkım, rant, talan ve gericilik projesiyle günemerhaba derken halk için tek adres sokak, AKP’nin saldırılarının sonucu da di-reniş oldu.

Bütün bir yılı, direnişin yılını birkaç cümle ile tariflemek mümkün olmaya-cak ancak şu kesin 2013 AKP için sonun başlangıcı oldu umuyoruz ki 2014’tesonu olur. AKP yıkılıp düşlenen güneşli ve umutlu yarınlar kurulana dek yolhep sokak yıl hep direnişin yılı olacak.

Berfo Ana

Berfo Ana 12 Eylül de gözaltına alındıktan sonra bir daha ha-ber alamadığı oğlu Cemil Kırbayır için Cumartesi Anneleri ileeylemlere katılıyordu. Berfo Ana 21 Şubat tarihinde 105 ya-şında aramızdan ayrıldı.

Hugo Chavez

Venezüella’da ’21. Yüzyıl için sosyalizm’ sloganıyla 1998’denitibaren devlet başkanlığı yapan Bolivarcı devrimin lideri Hu-go Chavez 6 Mart 2013 günü yaşamını yitirdi.

Mehmet Ayvalıtaş

Mehmet Ayvalıtaş, 2 Haziran gecesi Ümraniye 1 Mayıs mahalle-sinde Gezi eylemleri sırasında yaşamını yitirdi.

Abdullah Cömert

Abdullah Cömert, Antakya’da ki Gezi eylemleri sırasında 3Haziran günü başına gaz fişeği isabet etmesi sonucu hayatınıkaybetti.

Ethem Sarısülük

Ankara’daki Gezi eylemleri sırasında polis memuru Ahmet Şah-baz tarafından doğrudan vurularak katledildi. 1 Haziran günüvurulan Ethem 14 gün komada kalarak 14 Haziran günü yaşa-mını yitirdi.

Medeni Yıldırım

Medeni Yıldırım Lice’de yapılan askeri “Kalekolu“ protestoedenler arasındaydı. Barış temalı eylem sırasında askerler ta-

rafından açılan ateş sonucu 28 Haziran günü yaşamını yitirdi.

Ali İsmail Korkmaz

Eskişehir’de Gezi eylemlerine katılan Ali İsmail Korkmaz polisve ‘Biz devletin polisine yardım etmiştik’ diyen sivil faşistlerve polisler tarafından sokak ortasında dövüldü. 38 gün koma-da kalan Ali İsmail’i 10 Temmuz’da hayatını kaybetti.

Ahmet Atakan

Armutlu ’da 9 Eylül günü Tuzluçayır, ODTÜ ve Okmeydanı’nadayanışma için yapılan eylemde polis saldırısı sonucu yaşamınıyitirdi.

Tuncel Kurtiz

Sinema, tiyatro oyuncusu, yönetmen ve senarist Tuncel Kur-tiz 27 Eylül günü hayatını kaybetti. Sürü, Umut, Duvar gibiYılmaz Güney filmlerindeki rolleriyle hafızamıza kazınmıştı.

Hasan Ferit Gedik

Hasan Ferit Gedik 29 Eylül günü Gülsuyu’nda uyuşturucu çetele-rinin yol açtığı yozlaşmaya karşı yapılan eylemde çeteler tara-fından vurularak hayatını kaybetti.

Mandela

Güney Afrika’daki ırkçı beyaz rejime karşı yürüttüğü müca-dele nedeniyle ömrünün 27 yılını demir parmaklıklar ardın-da geçirmiş, 1994’ten itibaren 5 yıl devlet başkanlığı yapmışolan Mandela 5 Aralık’ta hayatını kaybetti.

Fadime Ayvalıtaş

Direnişte kaybettiğimiz Mehmet Ayvalıtaş’ın annesi Fadimeananın kalbi evlat acısına yenik düştü. 13 Aralık günü kalp krizisonucu hayatını kaybeti.

Miran Encü

Roboski katliamının yıl dönümünde düzenlenen anmadakalp krizi geçiren Roboski’li anne Miran Encü 28 Aralık’tahayatını kaybetti

2013’TE YİTİRDİKLERİMİZ

1 MAYIS: İstanbul’da OHAL

AKP’nin yayalaştırma projesi bahanesiyle yasakladığı Tak-sim’e çıkabilmek için yüzbinler meydanlardaydı. Şişli, Meci-diyeköy ve Beşiktaş’ta işçi, emekçi ve öğrenciler saatlerce

Taksim’e çıkabilmek için direndi. 1 Mayıs’tan sonra Tak-sim tüm eylem ve yürüyüşlere yasaklandı, her top-

lanmaya saldırı oldu.

27 MAYIS: Gezi direnişi

Taksim Gezi Parkı’nda 5 ağacın sökülme-sine tepki gösteren insanların polis saldı-rısına uğraması ve çadırlarının yakılma-

sıyla halkın öfkesi isyana dönüştü. 31Mayıs ve 1 Haziran’da yüzbinlerce in-

sanın direnmesi sayesinde polis ge-ri çekildi. Gezi’de tekrar çadırlar

kuruldu ve Türkiye’de yaşan-mamış bir deneyim yaşandı.

Hazi-ran

15 HAZİRAN: Polis Gezi’ye yine saldırdı 18 HAZİRAN: Brezilya 28 HAZİRAN: Her yer Lice

Yıllarca gecikmenin ardındanAKP’nin şovuyla Marmarayaçıldı. AKP’nin 29 Ekim’e ye-tiştirmeye çalıştığı Marma-ray açılışı öncesinde uzman-ların uyarıları dikkate alın-madı. Açıldığı günden itiba-ren arızalar yaşanan Marma-ray’da halk boğazı yürüyerekgeçmek zorunda kaldı.

Marmaray komedisi29 EKİM

201

17 ARALIK: Yolsuzluk operasyonu

İllustrasyon: M

elek Yurd

um

3 EKİM: Savaş tezkeresi

4

Page 23: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 06

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

+

8 Almanak Almanak 9

Şu-

2013 yılı medya için de hareketli birsene oldu. Satılan kanallar, işten atı-lanlar, yandaş haberler ve tabiki pen-guenler. Gezi direnişinin dış mihrak-lar tarafından çıkarıldığını söyleyenkanallar haberleriyle, gazeteler man-şetleriyle '' dış mihrak'' unsurunu sü-rekli gündemde tutmaya çalıştı.Alternatif medya neydi?

Ana akım medya daha önce oldu-ğu gibi tüm kitlesel eylemleri provo-kasyon olarak açıklasa da durumunaslında öyle olmadığını fark eden al-ternatif medya çözümü kendi imkan-larıyla açtıkları kanallarda buldu.''Ça-pul Tv, Naber Medya, Ötekilerin Pos-tası, VagusTv '' gibi politik hedefleriolan insanlar tarafından kurulan butarz haber siteleri oldukça yankı yaptıve zamanla herkesin kendinden birparça bulabileceği haber alma araçlarıhaline geldi.

Gezi İsyanı’nda da gerçekleri hal-kın gözünden gösteren yine alternatifmedyaydı. Birçok medya aracının ses-siz kaldığı olaylara çarpıcı bir dilledeğinen alternatif medya kuruluşlarıHaziran İsyanı’nı da halkın günde-minde tuttu.Atılanlar, satılanlar

Ana akım medya muhalif kişiliğiolan ve egemen güçlerin sevmediğiyazıları kaleme alan yazarların da“kalemini kırdı” bu sene.

Can Dündar ''sert yazdığı'' gerekçe-siyle Milliyet’ten atıldı, Hasan Cemalde Milliyet Gazetesi’nden kovuldu.

Kalemi kırılanlar sadece muhalifyazarlar olmadı. Nazlı Ilıcak yolsuz-luk operasyonlarında Cemaat’in tara-fını tutmuş bunun sonucunda Sabahgazetesindeki işine son verilmişti, Ilı-cak twitter adresinden ''İtibarımı kay-bedeceğime işimi kaybettim'' açıkla-masını yapmıştı.

Medyadaki hareket bunlarla sınırlıkalmadı. El değiştiren kanallar gün-demde pek yer tutmadı ama aslındayayınlarda epeyce değişikliğe rastlan-dı.

Show TV'ye TMSF el koyduktan

sonra Ciner Grubuna satıldı ve ShowTV’nin eski kadrosunun büyük kısmızorunlu izne çıkarıldı. Haber spikeri-ne kadar yeniliğe giden Show TV, Ka-nal 7 spikerini kanala transfer etti.

Show TV'nin yanında ATV de Kal-yon İnşaat’a satıldı ancak yayın hayatıiçinde değişikliğe gitmedi. Hala habersonlarında Salih Memecan'ın karika-türleri devam ediyor.

Taraf gazetesi yazarı Oral Çalışlarkendisine danışılmadan Yazı İşleriMüdürü Kurtuluş Tayiz’in görevdenalınmasını görevine ve yazı işlerinemüdahale olarak açıklamış; bunun so-nucunda istifasını sunmuştu. AkşamGazetesi de istifa ve işten çıkarmalar-da göze çarpan medya kuruluşların-dan.

Deniz Ülke Arıboğan; Akşam gaze-tesinde bir veda yazısı yazarak gazeteile yollarını ayırdı. Daha sonra Türki-ye gazetesinde yazmaya başlayanArıboğan kısa bir süre sonra yaptığıaçıklama ile “Dostça ayrıldık’’ demiş-ti.

Öncelerde de yazdığı yazılardandolayı Yeni Şafak ve Zaman gazete-sinden çıkarılan Ahmet Taşgetiren yi-ne yazdığı ‘’En Çok Hizmet’i Vura-cak’’ yazısı nedeniyle Bugün gazete-sinden de çıkarılmıştı.

İşten çıkarma rekorlarından biri ise12 kişi ile NTV’ye ait. Ayrıca NTV Ta-rih dergisi Gezi Parkı’nı konu alan sa-yısı nedeniyle sansüre uğradı ardın-dan kapatıldı.

2013 yılı gazetecilik açısından şans-sız bir sene oldu ve sene sonlarınadoğru çıkarılan gazeteci sayısı 85’eyaklaştı.Ve tabii ki bayılanlar!

Bazı anlar oldu ki ayılıp bayılanlarçıktı karşımıza. Bülent Ersoy şarkısöylediği esnada tansiyonu düşmüşve profesyonelce şarkıyı bitirip bayıl-mıştı.

Bayılan biri daha var ki günlercesosyal medyada dolaştı. SamanyoluAna Haber spikeri dershane haberinisunarken bayıldı.

Tayyip Erdoğan’ın 18 Aralık günüODTÜ’ye gelmesiyle birlikte, yıllardır

üniversitelerine AKP’yi sokmayan üniver-siteliler tarafından hafızalardan silinme-yecek bir direniş sergilendi. Binlerce polisve onlarca zırhlı araçla ODTÜ’ye gelen pa-dişah özentisi Tayyip Erdoğan’a karşı birdireniş destanı yazıldı. Ülkede bütün üni-

versitelilerin ayağa kalkması ve ODTÜ di-renişini kınayan AKP’li rektörlere karşıbirçok üniversitede rektörlüklerin işgaledilmesiyle direniş devam etti.

Redhack’in AKP’li rektörlerin yaptığıyolsuzlukları açıklamasından sonra ODTÜdirenişiyle ayağa kalkan üniversitelilersoyguncu rektörleri istifaya çağırdı.

Egemen Bağış’ınkatılımıyla

26 Şubat günü İstan-bul Üniversitesi’ndeyapılacağı duyuru-lan “İfade ÖzgürlüğüKonferansı”, “Özgür-lük düşmanı AKPüniversitelere gire-mez“ diyen üniversi-teliler tarafından iş-gal edildi ve üniver-siteliler demokratikbir yöntemle kendikürsülerini kurdular.

OCAK

Mart ayı yine AKP’lilerin üniver-siteye girme teşebbüslerine, polis

saldırısına ve “AKP’yi üniversiteye sok-mayız” diyen üniversitelilerin kararlıduruşlarına sahne oldu. İstanbul Üni-versitesi’nde üniversitelilere polis sal-dırdı. İzmir’de Gümrük ve Ticaret Baka-

nı Hayati Yazıcı, ÇukurovaÜniversitesi’nde Suat Kılıç,Mersin’de Zafer Çağlayan’daüniversiteye girmeye çalı-şan diğer AKP’li bakanlarlaaynı kaderi paylaşarak yu-murtadan nasibini aldı.

Baharın gelmesi ve toplumsal muhalefetinbütün kesimlerinin ayağa kalktığı bir dönem-

de artık ezber olan, üniversiteleri ve üniversite-lileri bekleyen şey polis destekli faşist ve gericisaldırılardır. Bu saldırılardan biri de 8 Nisan gü-nü Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde yaşandı.

Dicle Üniversitesi’ne AKP eliyle desteklenenHizbullah’ın çıkarma yapması sonucu pek çoküniversiteli yaralandı. Direnen üniversitelilerepolis saldırdı. Yaşananlar pek çok üniversitedeprotesto edildi, üniversite gericiliğe karşı diren-di. Gerici saldırılar Dicle ile sınırlı kalmadı.

Üniversiteliler içinMayıs bu yıl çok ha-

reketli ve anlamlıydı. İş-çi sınıfının, yoksul hal-kın, toplumun bütünezilen kesimlerinin gü-nü olan 1 Mayıs bu yılherkes için AKP faşizmi-

ne, emek düşmanlığınakarşı direnişin günü ola-rak geçti. Ardından üni-versiteliler sokaktakipolis ablukasına ve Tay-yip’in eylem yasağınakarşı 6 Mayıs’ta ‘Deniz’olup sokaklara çıktı.

NİSAN

MAYISİsyanın adıydı “Haziran”, özgürleşmeninve özgürleştirmenin isyanı, diktatör eda-

larındaki Tayyip Erdoğan’a halk tarafından atıl-mış ve yıllarca unutulmayacak tokat niteliğindekiisyan, ülkenin dört bir yanına dalga dalga yayılanbir direnişin öyküsü. Direnişin en ön saflarınday-dı, geleceksizleştirilmi üniversiteliler. Bilimi me-talaştıran, gericileştiren ve gencecik hayatları ça-

lan AKP iktidarından ve Tayyip Erdoğan’dan he-sap sormak, yüz binlerle “Hükümet istifa” sloga-nını haykırmak için sokaklardaydı üniversiteliler.

Haziran’ın yıldızlarına uğurlanan beş genç Et-hem’le, Abdullah’la, Mehmet, Medeni ve üniver-sitelilerin sıra arkadaşı Ali İsmail ile adeta bu di-renişin bir başlangıç olduğunun göstergesiydiHaziran.

HAZİRAN EYLÜL

ŞUBAT

4 MART PAZARTESİ

8 Mart Dünya Kadınlar Gü-nü’nün hemen öncesinde

4 Mart’ta Üniversiteli KadınKolektifi, Aile ve Sosyal Politi-kalar Bakanlığı’nı işgal etti. Ka-dın cinayetlerinin, kadın düş-manlığının, gericiliğin ve cinsi-

yetçiliğin hesabını sormak iste-yen, Fatma Şahin’i istifaya ça-ğıran kadınlara polis saldırdı.Kadınlar hem bakanlık içindehem de karakolda işkence gör-dü. l

l

KADINLARDAN BAKANLIK İŞGALİ

4 MAYIS PAZARTESİ

Reyhanlı’da 16 Mayıs günüAKP’nin çöken Ortadoğu

projesi ve savaş politikalarınınkatliama yol açtığı bir bombapatladı. AKP’nin sansürü altında-ki yandaş medya katliamı gizler-

ken gençlik sansürü delmek vesavaş çığırtkanlarına karşı barışısavunduğunu göstermek için so-kağa çıktı. Dolmabahçe’ye yürü-yen üniversiteliler polis saldırısı-na uğradı.

KATLİAMIN SORUMLUSU AKP’DİRTEMMUZGENÇLİK SUSMUYOR

17 NİSAN ÇARŞAMBA

GENÇLİK HEP AYAKTAYDI

MEDYANIN 2013 ÇETELESİ

MART

Eylül ayı üniversiteliler içindirenişin üniversitelere ta-

şınması anlamına gelirken AKPiçin “Eylül Sendromu” olarak ge-çecek bir aydı. Direniş kültürü-

nün içinden çıkanforumlar, slogan-lar, söylemler üni-versitelerde ki di-renişin şeklinioluşturdu. Ali İs-mail’in katilleriüniversite kam-püslerinden kovul-rinden hesap sor-mak yine sokakla-

ra çıktı. Ankara’nın baş belası

dendiğinde akla ilk gelenisim Melih Gökçek üphesiz buakli dengesi yerinde olmadığı-na hiç şüphe duyulmayanAKP’li belediye başkanı bu se-ferde ODTÜ ormanlığından ge-

çecek olan yol projesi adını verdiği rantprojesiyle ODTÜ’ye savaş açtı. ODTÜ’lülerGökçek’in rant projesine karşı bir kez dahadirenişin ateşini yaktı. Türkiye’nin pek çoküniversitesinde fidan dikerek destek ey-lemleri düzenlendi ve bazı üniversitelerderektörlükler işgal edildi.

Ardından karşı atağa kal-kan ve kavgayı derinleştiren

hamle başbakanın emriyle AKPtarafında yapılmış oldu cemaatkadrosu olan emniyet müdürleritasfiye edildi. Uyuyan adalet me-kanizması yargı AKP ile cemaat

arasında bir ileri bir geri yapa du-rurken üniversiteliler “Bu pisliğigençlik temizleyecek” sloganıylasokaklara çıktı. 27 Aralık günüTaksim çağrısında “AKP’yi yıkaca-ğız, Hükümet İstifa” diyerek bari-katların arkasındaki yerini aldı.

ARALIK

KASIM AKP’SİZ BİR HAFTAÜniversiteliler 6 Kasım öncesindekihaftayı Ali İsmail Korkmaz’ın anısına

Türkiye’nin pek çok üniversitesinde AKP’sizbir hafta olarak ilan etti ve üniversiteninkapısını yandaş rektörlere, AKP’lilere, onla-

rın katil polisine ve YÖK’üne kapattı. Ardın-dan 6 Kasım günü pek çok ilde Ali İsmailmaskeleri takılarak AKP’ye, polisine veYÖK’üne karşı sonuna kadar direnişin sözü-nün verildiği kitlesel eylemler düzenlendi.

12 Nisan günü İstanbul Üniversitesi’ndeHizbullah yanlısı gericiler ve polisüniversitelilere saldırdı.

Mezuniyet törenleri direnişe gönderilen selamlarla, yandaşrektörlere yapılan protestolara sahne oldu. Bu durumdan

rahatsız olan İTÜ rektörü Mehmet Karaca eliyle 8 Temmuz günüAK Gençlik İTÜ mezuniyet törenine saldırdı ve saldırı İTÜ'lülercepüskürtüldü. Üniversiteli gençlik Gezi ruhunun üniversitelerdeolduğunu AKP iktidarına bir kez daha göstermiş oldu.

EKİM

l

Atılanlar, satılanlar, sansürve alternatif medya

Page 24: Üniversiteli Gazetesi Ocak 2014

SAYF

A 06

SIYA

HM

AVI

KIR

MIZ

ISA

RI

+

8 Almanak Almanak 9

Şu-

2013 yılı medya için de hareketli birsene oldu. Satılan kanallar, işten atı-lanlar, yandaş haberler ve tabiki pen-guenler. Gezi direnişinin dış mihrak-lar tarafından çıkarıldığını söyleyenkanallar haberleriyle, gazeteler man-şetleriyle '' dış mihrak'' unsurunu sü-rekli gündemde tutmaya çalıştı.Alternatif medya neydi?

Ana akım medya daha önce oldu-ğu gibi tüm kitlesel eylemleri provo-kasyon olarak açıklasa da durumunaslında öyle olmadığını fark eden al-ternatif medya çözümü kendi imkan-larıyla açtıkları kanallarda buldu.''Ça-pul Tv, Naber Medya, Ötekilerin Pos-tası, VagusTv '' gibi politik hedefleriolan insanlar tarafından kurulan butarz haber siteleri oldukça yankı yaptıve zamanla herkesin kendinden birparça bulabileceği haber alma araçlarıhaline geldi.

Gezi İsyanı’nda da gerçekleri hal-kın gözünden gösteren yine alternatifmedyaydı. Birçok medya aracının ses-siz kaldığı olaylara çarpıcı bir dilledeğinen alternatif medya kuruluşlarıHaziran İsyanı’nı da halkın günde-minde tuttu.Atılanlar, satılanlar

Ana akım medya muhalif kişiliğiolan ve egemen güçlerin sevmediğiyazıları kaleme alan yazarların da“kalemini kırdı” bu sene.

Can Dündar ''sert yazdığı'' gerekçe-siyle Milliyet’ten atıldı, Hasan Cemalde Milliyet Gazetesi’nden kovuldu.

Kalemi kırılanlar sadece muhalifyazarlar olmadı. Nazlı Ilıcak yolsuz-luk operasyonlarında Cemaat’in tara-fını tutmuş bunun sonucunda Sabahgazetesindeki işine son verilmişti, Ilı-cak twitter adresinden ''İtibarımı kay-bedeceğime işimi kaybettim'' açıkla-masını yapmıştı.

Medyadaki hareket bunlarla sınırlıkalmadı. El değiştiren kanallar gün-demde pek yer tutmadı ama aslındayayınlarda epeyce değişikliğe rastlan-dı.

Show TV'ye TMSF el koyduktan

sonra Ciner Grubuna satıldı ve ShowTV’nin eski kadrosunun büyük kısmızorunlu izne çıkarıldı. Haber spikeri-ne kadar yeniliğe giden Show TV, Ka-nal 7 spikerini kanala transfer etti.

Show TV'nin yanında ATV de Kal-yon İnşaat’a satıldı ancak yayın hayatıiçinde değişikliğe gitmedi. Hala habersonlarında Salih Memecan'ın karika-türleri devam ediyor.

Taraf gazetesi yazarı Oral Çalışlarkendisine danışılmadan Yazı İşleriMüdürü Kurtuluş Tayiz’in görevdenalınmasını görevine ve yazı işlerinemüdahale olarak açıklamış; bunun so-nucunda istifasını sunmuştu. AkşamGazetesi de istifa ve işten çıkarmalar-da göze çarpan medya kuruluşların-dan.

Deniz Ülke Arıboğan; Akşam gaze-tesinde bir veda yazısı yazarak gazeteile yollarını ayırdı. Daha sonra Türki-ye gazetesinde yazmaya başlayanArıboğan kısa bir süre sonra yaptığıaçıklama ile “Dostça ayrıldık’’ demiş-ti.

Öncelerde de yazdığı yazılardandolayı Yeni Şafak ve Zaman gazete-sinden çıkarılan Ahmet Taşgetiren yi-ne yazdığı ‘’En Çok Hizmet’i Vura-cak’’ yazısı nedeniyle Bugün gazete-sinden de çıkarılmıştı.

İşten çıkarma rekorlarından biri ise12 kişi ile NTV’ye ait. Ayrıca NTV Ta-rih dergisi Gezi Parkı’nı konu alan sa-yısı nedeniyle sansüre uğradı ardın-dan kapatıldı.

2013 yılı gazetecilik açısından şans-sız bir sene oldu ve sene sonlarınadoğru çıkarılan gazeteci sayısı 85’eyaklaştı.Ve tabii ki bayılanlar!

Bazı anlar oldu ki ayılıp bayılanlarçıktı karşımıza. Bülent Ersoy şarkısöylediği esnada tansiyonu düşmüşve profesyonelce şarkıyı bitirip bayıl-mıştı.

Bayılan biri daha var ki günlercesosyal medyada dolaştı. SamanyoluAna Haber spikeri dershane haberinisunarken bayıldı.

Tayyip Erdoğan’ın 18 Aralık günüODTÜ’ye gelmesiyle birlikte, yıllardır

üniversitelerine AKP’yi sokmayan üniver-siteliler tarafından hafızalardan silinme-yecek bir direniş sergilendi. Binlerce polisve onlarca zırhlı araçla ODTÜ’ye gelen pa-dişah özentisi Tayyip Erdoğan’a karşı birdireniş destanı yazıldı. Ülkede bütün üni-

versitelilerin ayağa kalkması ve ODTÜ di-renişini kınayan AKP’li rektörlere karşıbirçok üniversitede rektörlüklerin işgaledilmesiyle direniş devam etti.

Redhack’in AKP’li rektörlerin yaptığıyolsuzlukları açıklamasından sonra ODTÜdirenişiyle ayağa kalkan üniversitelilersoyguncu rektörleri istifaya çağırdı.

Egemen Bağış’ınkatılımıyla

26 Şubat günü İstan-bul Üniversitesi’ndeyapılacağı duyuru-lan “İfade ÖzgürlüğüKonferansı”, “Özgür-lük düşmanı AKPüniversitelere gire-mez“ diyen üniversi-teliler tarafından iş-gal edildi ve üniver-siteliler demokratikbir yöntemle kendikürsülerini kurdular.

OCAK

Mart ayı yine AKP’lilerin üniver-siteye girme teşebbüslerine, polis

saldırısına ve “AKP’yi üniversiteye sok-mayız” diyen üniversitelilerin kararlıduruşlarına sahne oldu. İstanbul Üni-versitesi’nde üniversitelilere polis sal-dırdı. İzmir’de Gümrük ve Ticaret Baka-

nı Hayati Yazıcı, ÇukurovaÜniversitesi’nde Suat Kılıç,Mersin’de Zafer Çağlayan’daüniversiteye girmeye çalı-şan diğer AKP’li bakanlarlaaynı kaderi paylaşarak yu-murtadan nasibini aldı.

Baharın gelmesi ve toplumsal muhalefetinbütün kesimlerinin ayağa kalktığı bir dönem-

de artık ezber olan, üniversiteleri ve üniversite-lileri bekleyen şey polis destekli faşist ve gericisaldırılardır. Bu saldırılardan biri de 8 Nisan gü-nü Diyarbakır Dicle Üniversitesi’nde yaşandı.

Dicle Üniversitesi’ne AKP eliyle desteklenenHizbullah’ın çıkarma yapması sonucu pek çoküniversiteli yaralandı. Direnen üniversitelilerepolis saldırdı. Yaşananlar pek çok üniversitedeprotesto edildi, üniversite gericiliğe karşı diren-di. Gerici saldırılar Dicle ile sınırlı kalmadı.

Üniversiteliler içinMayıs bu yıl çok ha-

reketli ve anlamlıydı. İş-çi sınıfının, yoksul hal-kın, toplumun bütünezilen kesimlerinin gü-nü olan 1 Mayıs bu yılherkes için AKP faşizmi-

ne, emek düşmanlığınakarşı direnişin günü ola-rak geçti. Ardından üni-versiteliler sokaktakipolis ablukasına ve Tay-yip’in eylem yasağınakarşı 6 Mayıs’ta ‘Deniz’olup sokaklara çıktı.

NİSAN

MAYISİsyanın adıydı “Haziran”, özgürleşmeninve özgürleştirmenin isyanı, diktatör eda-

larındaki Tayyip Erdoğan’a halk tarafından atıl-mış ve yıllarca unutulmayacak tokat niteliğindekiisyan, ülkenin dört bir yanına dalga dalga yayılanbir direnişin öyküsü. Direnişin en ön saflarınday-dı, geleceksizleştirilmi üniversiteliler. Bilimi me-talaştıran, gericileştiren ve gencecik hayatları ça-

lan AKP iktidarından ve Tayyip Erdoğan’dan he-sap sormak, yüz binlerle “Hükümet istifa” sloga-nını haykırmak için sokaklardaydı üniversiteliler.

Haziran’ın yıldızlarına uğurlanan beş genç Et-hem’le, Abdullah’la, Mehmet, Medeni ve üniver-sitelilerin sıra arkadaşı Ali İsmail ile adeta bu di-renişin bir başlangıç olduğunun göstergesiydiHaziran.

HAZİRAN EYLÜL

ŞUBAT

4 MART PAZARTESİ

8 Mart Dünya Kadınlar Gü-nü’nün hemen öncesinde

4 Mart’ta Üniversiteli KadınKolektifi, Aile ve Sosyal Politi-kalar Bakanlığı’nı işgal etti. Ka-dın cinayetlerinin, kadın düş-manlığının, gericiliğin ve cinsi-

yetçiliğin hesabını sormak iste-yen, Fatma Şahin’i istifaya ça-ğıran kadınlara polis saldırdı.Kadınlar hem bakanlık içindehem de karakolda işkence gör-dü. l

l

KADINLARDAN BAKANLIK İŞGALİ

4 MAYIS PAZARTESİ

Reyhanlı’da 16 Mayıs günüAKP’nin çöken Ortadoğu

projesi ve savaş politikalarınınkatliama yol açtığı bir bombapatladı. AKP’nin sansürü altında-ki yandaş medya katliamı gizler-

ken gençlik sansürü delmek vesavaş çığırtkanlarına karşı barışısavunduğunu göstermek için so-kağa çıktı. Dolmabahçe’ye yürü-yen üniversiteliler polis saldırısı-na uğradı.

KATLİAMIN SORUMLUSU AKP’DİRTEMMUZGENÇLİK SUSMUYOR

17 NİSAN ÇARŞAMBA

GENÇLİK HEP AYAKTAYDI

MEDYANIN 2013 ÇETELESİ

MART

Eylül ayı üniversiteliler içindirenişin üniversitelere ta-

şınması anlamına gelirken AKPiçin “Eylül Sendromu” olarak ge-çecek bir aydı. Direniş kültürü-

nün içinden çıkanforumlar, slogan-lar, söylemler üni-versitelerde ki di-renişin şeklinioluşturdu. Ali İs-mail’in katilleriüniversite kam-püslerinden kovul-rinden hesap sor-mak yine sokakla-

ra çıktı. Ankara’nın baş belası

dendiğinde akla ilk gelenisim Melih Gökçek üphesiz buakli dengesi yerinde olmadığı-na hiç şüphe duyulmayanAKP’li belediye başkanı bu se-ferde ODTÜ ormanlığından ge-

çecek olan yol projesi adını verdiği rantprojesiyle ODTÜ’ye savaş açtı. ODTÜ’lülerGökçek’in rant projesine karşı bir kez dahadirenişin ateşini yaktı. Türkiye’nin pek çoküniversitesinde fidan dikerek destek ey-lemleri düzenlendi ve bazı üniversitelerderektörlükler işgal edildi.

Ardından karşı atağa kal-kan ve kavgayı derinleştiren

hamle başbakanın emriyle AKPtarafında yapılmış oldu cemaatkadrosu olan emniyet müdürleritasfiye edildi. Uyuyan adalet me-kanizması yargı AKP ile cemaat

arasında bir ileri bir geri yapa du-rurken üniversiteliler “Bu pisliğigençlik temizleyecek” sloganıylasokaklara çıktı. 27 Aralık günüTaksim çağrısında “AKP’yi yıkaca-ğız, Hükümet İstifa” diyerek bari-katların arkasındaki yerini aldı.

ARALIK

KASIM AKP’SİZ BİR HAFTAÜniversiteliler 6 Kasım öncesindekihaftayı Ali İsmail Korkmaz’ın anısına

Türkiye’nin pek çok üniversitesinde AKP’sizbir hafta olarak ilan etti ve üniversiteninkapısını yandaş rektörlere, AKP’lilere, onla-

rın katil polisine ve YÖK’üne kapattı. Ardın-dan 6 Kasım günü pek çok ilde Ali İsmailmaskeleri takılarak AKP’ye, polisine veYÖK’üne karşı sonuna kadar direnişin sözü-nün verildiği kitlesel eylemler düzenlendi.

12 Nisan günü İstanbul Üniversitesi’ndeHizbullah yanlısı gericiler ve polisüniversitelilere saldırdı.

Mezuniyet törenleri direnişe gönderilen selamlarla, yandaşrektörlere yapılan protestolara sahne oldu. Bu durumdan

rahatsız olan İTÜ rektörü Mehmet Karaca eliyle 8 Temmuz günüAK Gençlik İTÜ mezuniyet törenine saldırdı ve saldırı İTÜ'lülercepüskürtüldü. Üniversiteli gençlik Gezi ruhunun üniversitelerdeolduğunu AKP iktidarına bir kez daha göstermiş oldu.

EKİM

lAtılanlar, satılanlar, sansürve alternatif medya