15
SAYFA 01 SœYAH MAV KIRMIZI SARI www.kolektifler.net Say› 10 Nisan 2011 B u ülkede gençlik üzerine çokça hesaplar yapıldı. Gençliğin geleceği hak- kında karar almasını engellen- diler, verdikleri ile yetinmeleri- ni istediler. Gençliği gericiliğe mahkum etmeye, sesini kısma- ya çalıştılar, aldıkları tüm kararlara uymalarını beklediler. Gençliğin tükendiğini, teslim aldıklarını düşündüler. Ne yaparlarsa yapsınlar gençliği durduramadılar. Üniversiteli- lerden, sonra şimdi de liseliler- de isyan bayrağını açtı hem de daha güçlü sokakları dolduru- yorlar. Her yeni gün gençliğin yeni isyanları patlak veriyor. Gençlik geleceğini elinden almak isteyenleri iyi tanıyor, üniversiteleri gericiliğin ve piyasacılığın emri altına sokan AKP iktidarından, her sınavda ayrı bir hile deneyen, liselilerin son umutlarını dahi şifreleye- rek elinden almak isteyen cemaatten korkmuyor. Çelişkili açıklamalarla kurtulacaklarını sanıyorlardı ama binlerce liseli geleceğini kendi elleriyle geri almaya karar verdi bile. Şimdi geleceğini düşünme sırası ne yaparsak sesini çıkarmaz diyenlerde. Haksızlıklara karşı sokağa çıkan gençler tükenmediklerini göstererek umut olmaya devam ediyor. Üniversiteliler de üzeri- ne düşeni yapacak. Üniversite amfilerinde onurluca sürdürdü- ğümüz mücadeleyi büyütece- ğiz. Geleceğimize, eğitim hak- kımıza, ülkemize sahip çıkmak için üniversitelilerde verdiği- miz mücadelelerimizi birleşti- receğiz. Haklarımızı savunma- ya devam edeceğiz, gücümüze güveniyoruz. Öğrenci Kolektifleri, başlattığı “Yapabileceğin bir şey var” kampanyası ile ülkedeki tüm üniversi- telilere seslendi. Gençliğin ülkede yaşa- nanlar karşısında “Ben ne yapabilirim?” diye sorduğu dönemde, “Eğitimi satanlara, padişah özentisine, AKP karanlığına, sesini kısanlara sessiz kalma, Kolektif’e katıl!” diye cevap verdi. Öğrenci Kolektifleri’nin örgütlü- lüğünün ve katılım kanallarının arttığı kam- panya ile üniversite muhalefeti, AKP saldırı- ları karşısında daha diri ve örgütlü bir güce kavuştu. Kampanya boyunca açılan standlar ve yapılan etkinliklerle birlikte birçok üniversi- teli Kolektif’e katıldı. Japonya'da Fukuşima nükleer reaktörünün patlaması- nın ardından nükleer tartışmaları dünyanın gündemi oldu. Çernobil'in ardından Japonya'da da aynı felaketin yaşanması sonucu birçok devlet nükleer santral projele- rinden vazgeçti ancak Türkiye bu olayın ardından farkını koydu. Anlaşmalar, ihaleler yapıldı nüklee- rin yapılması garanti altına alındı. Hatta önce Sinop ve Mersin'e yapılması planlanan nükleer santral için Fukuşima felaketinin ardından İğneada gibi yeni yerler de keşfedil- di. Şimdi AKP açıklı- yor "9 büyüklüğündeki depreme dayanıklı ola- cak" peki kimi kandırı- yor. Yüzlerce insan, madenlerde, tersane- lerde, OSTİM'de olma- yan güvenlik önlemleri nedeniyle can vermiş- ken, güvenlik alacağız demeyin artık size kimse inanmaz. Sessiz kalmayanlar Kolektif’e katıldı Sivri Biber Sanatın Gündemi Kampüs Kolektif >> Sayfa 5 >> Sayfa 11 >> Sayfa 14 >> Sayfa 15 Eğitim hakkını ve geleceğini çalanlara karşı Artık sessizlik bitti Radyasyon iştah kabartıyor

Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Müşteri değil üniversiteli

Citation preview

Page 1: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 01 SœYAH MAV KIRMIZISARI

www.kolektifler.net Say› 10 Nisan 2011

Bu ülkede gençlik üzerineçokça hesaplar yapıldı.Gençliğin geleceği hak-

kında karar almasını engellen-diler, verdikleri ile yetinmeleri-ni istediler. Gençliği gericiliğemahkum etmeye, sesini kısma-ya çalıştılar, aldıkları tümkararlara uymalarını beklediler.Gençliğin tükendiğini, teslimaldıklarını düşündüler. Neyaparlarsa yapsınlar gençliğidurduramadılar. Üniversiteli-lerden, sonra şimdi de liseliler-de isyan bayrağını açtı hem dedaha güçlü sokakları dolduru-

yorlar. Her yeni gün gençliğinyeni isyanları patlak veriyor.

Gençlik geleceğini elindenalmak isteyenleri iyi tanıyor,üniversiteleri gericiliğin vepiyasacılığın emri altına sokanAKP iktidarından, her sınavdaayrı bir hile deneyen, liselilerinson umutlarını dahi şifreleye-rek elinden almak isteyencemaatten korkmuyor. Çelişkiliaçıklamalarla kurtulacaklarınısanıyorlardı ama binlerce liseligeleceğini kendi elleriyle gerialmaya karar verdi bile. Şimdigeleceğini düşünme sırası ne

yaparsak sesini çıkarmazdiyenlerde.

Haksızlıklara karşı sokağaçıkan gençler tükenmediklerinigöstererek umut olmaya devamediyor. Üniversiteliler de üzeri-ne düşeni yapacak. Üniversiteamfilerinde onurluca sürdürdü-ğümüz mücadeleyi büyütece-ğiz. Geleceğimize, eğitim hak-kımıza, ülkemize sahip çıkmakiçin üniversitelilerde verdiği-miz mücadelelerimizi birleşti-receğiz. Haklarımızı savunma-ya devam edeceğiz, gücümüzegüveniyoruz.

Öğrenci Kolektifleri,başlattığı“Yapabileceğin bir şeyvar” kampanyası ileülkedeki tüm üniversi-telilere seslendi.Gençliğin ülkede yaşa-nanlar karşısında “Benne yapabilirim?” diyesorduğu dönemde,“Eğitimi satanlara,padişah özentisine,AKP karanlığına, sesinikısanlara sessiz kalma,

Kolektif’e katıl!” diyecevap verdi. ÖğrenciKolektifleri’nin örgütlü-lüğünün ve katılımkanallarının arttığı kam-panya ile üniversitemuhalefeti, AKP saldırı-ları karşısında daha dirive örgütlü bir gücekavuştu. Kampanyaboyunca açılan standlarve yapılan etkinliklerlebirlikte birçok üniversi-teli Kolektif’e katıldı.

Japonya'daFukuşima nükleerreaktörünün patlaması-nın ardından nükleertartışmaları dünyanıngündemi oldu.Çernobil'in ardındanJaponya'da da aynıfelaketin yaşanmasısonucu birçok devletnükleer santral projele-rinden vazgeçti ancakTürkiye bu olayınardından farkınıkoydu. Anlaşmalar,ihaleler yapıldı nüklee-rin yapılması garantialtına alındı. Hatta

önce Sinop ve Mersin'eyapılması planlanannükleer santral içinFukuşima felaketininardından İğneada gibiyeni yerler de keşfedil-di. Şimdi AKP açıklı-yor "9 büyüklüğündekidepreme dayanıklı ola-cak" peki kimi kandırı-yor. Yüzlerce insan,madenlerde, tersane-lerde, OSTİM'de olma-yan güvenlik önlemlerinedeniyle can vermiş-ken, güvenlik alacağızdemeyin artık sizekimse inanmaz.

Sessiz kalmayanlarKolektif’e katıldı

Sivri Biber Sanatın GündemiKampüsKolektif>> Sayfa 5 >> Sayfa 11 >> Sayfa 14 >> Sayfa 15

Eğitim hakkını ve geleceğini çalanlara karşı

Artık sessizlik bitti Radyasyon iştah kabartıyor

Page 2: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 02 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Üç ayl›k, yerel, süreli,

Türkçe yayin.

Kolektif Kültür Yaşam Derneği Ad›na Sahibi

ve Sorumlu Yaz› ‹şleri Müdürü

Dilan Ögüz

Adres ‹stiklal Caddesi, imam Adnan Sokak,

No:5,Kat: 5 Beyoğlu/‹stanbul

Tel 0 212 245 97 33

e-posta : [email protected]

Bas›ld›ğ› Yer

Star MedyaYay›nc›l›k A.Ş

Mehmet Akif Mah. ‹nönü Cad. Bas›n

Express Yolu Star Sok. No:2 ‹kitelli/‹stanbul

Tel :0212 448 82 62

Ücretsizdir

AKP’nin gençlik üzerindekioluşturduğu baskının boyutları artıyor.İşsizliğin boyutları her geçen gün artarken,gençliğin kendini bekleyen gelecek hakkın-da hiçbir fikri yok. Lise gençliği iseAKP’nin son mağdurları oldular. Liselileringeleceğe dair umutları sınav kitapçıkların-da şifrelenerek ellerinden alındı.Geleceğini ve şifreleri imamdan almak iste-yen binlerce liseli haklarına sahip çıkmayakarar verdi. Türkiye’nin dört bir yanındasokakları dolduran liseliler kitlesel eylemle-re imza atıyor.

Öğrenci Kolektifleri de AKP’nin gençliküzerindeki planlarını kararlılıkla bozuyor.Müşterileştirmeye ve piyasalaştırmayakarşı kurulan Kolektifler 5 yıldır boş dur-madı. Üniversite amfilerinde toplandı önce.Her dönemine onlarca kazanım sığdırdı,harç zamları, kayıt paraları, yemekhane,yurt , ulaşım zamlarını boşa çıkardı hem dedefalarca.

Kolektifler geçtiğimiz ay Sessiz Kalma‘Yapabileceğin bir şey var’ diyerek üniver-siteye seslendi. Öğrenci Kolektifleri’ nekatıl kampanyasına sessiz kalmayan yüz-

lerce üniversiteli mücadele etmeye başladı.Kampanya boyunca yapılan onlarca eylemve etkinliklerle üniversiteler hareketlendi.Kısa zamanda kolektif hareket etmeninkanıtı olurcasına kazanımlar elde edildi.

16 Nisan’da Ankara yollarına düşüyo-ruz. Bu sefer daha heyecanlıyız çünkü güç-lerimizi birleştireceğiz. Kolektif’in birincigenel kuruluyla beraber onlarca üniversite-nin coşkusunu, aklını, deneyimini arkamızaalacağız. Kolektif yeni merkezi organlarıylaartık daha hızlı ve ortak hareket edecek.Yaptığı eylemlerle bu ülkenin yoksullarına,ezilenlerine, üniversitelilerine yenidenumut veren Kolektif için rüzgarı arkasınaalma vaktidir.

Üniversitenin merkezi örgütünün ilksınavı bu baharın en güzel günü 1 Mayıs’taolacak. Hak mücadelesiyle aşınan sokaklar1 Mayıs’ta tekrar ülkenin en güzel meydan-larında bulaşacak. Yine üniversitenin talep-leri üniversitelilerin en kitlesel, coşkulukortejlerinde bir araya gelecek.

16 Nisan’da AKP’nin ucube iktidarınayumurtalarımızla korku saldığımızCebeci’de buluşmak üzere.

Son olarak "Yapabileceğin bir şey var" kampa-nyasıyla üniversitelileri, birlikte daha güçlü adımlaratmaya çağıran Kolektifler, bu kampanya süresinceKolektifi daha iyi tanımak isteyenler için "SorularlaÖğrenci Kolektifi" broşürünü hazırladı. Kolektif’inkurulma amacından, işleyişine, maddi kaynaklarına,

üniversitenin temel sorunlarına nasıl baktığına,kazanımlarına kadar akla takılan birçok sorunun cevapbulduğu broşür, Kolektifle yeni tanışanlar ve Kolektif’idaha yakından tanımak isteyenler için oldukça yararlıolacak. Broşüre Kolektif stantlarından,www.kolektifler.net sitesinden ulaşabilirsiniz. 2Sorularla

KOLEKTİF

Geçen dönem AnadoluÜniversitesi'nde düzenlenen'Anayasa Mahkemesine BireyselBaşvuru Hakkı' sempozyumunakatılan Haşim Kılıç'ı konuşmasısırasında Öğrenci Kolektifleriprotesto ederek yumurtalamıştı.İTÜ'de Tayyip Erdoğan'ı protestoettiği gerekçesiyle 1 yıl 3'er ay hapiscezasına çarptırılan 18 üniversitelin-in hesabını soran öğrenciler gözaltı-na alınmıştı. Açılan davada ise 2üniversiteli "kamu görevlisinegörevinden dolayı alenen hakaret"gerekçesiyle 7 bin 80'er lira paracezasına çarptırıldı. Haşim Kılıç gibiyakın zamanda yumurtalarınhedefindeki bir diğer isim iseZaman Gazetesi yazarı Mümtaz'erTürköne oldu. Bolu AİBÜ'ye

"Referandum sonrası Türkiye" konu-lu panelde konuşmacı olanTürköne'ye Öğrenci Kolektifi üyeleri"Sana tavuk yumurtası çok! Bıldırcınyumurtası yeter!" diyerek yumurtal-adılar. Üniversitelere artık kolaykolay giremeyen AKP'liler, liber-aller, sermayedarlar çözüm yollarıarıyorlar. AKP ise köşe bucakkaçtığı, şemsiyelerle korunduğuyumurtalardan kurtulabilmek içinüniversitelilere hapis cezaları, paracezaları vererek kurduğu baskıylayolunun üzerindeki dikenleri kend-ince temizliyor. Üniversiteliler ise bubaskılara, cezalara rağmen yumurta-larıyla hesap soracaklarını ve hiçbirşeyin taleplerini dile getirmelerineengel olamayacağını söylüyor.

Yumurta atmanın cezası 7bin 80 TL

Üniversiteyi birlik olmaya çağırıyoruz

ÜmitBoztepe (Zonguldak

Emniyet MüdürYardımcısı kentte artan inti-

har olayları üzerine üniversiteile yaptıkları araştırmada keşfet-tiklerini açıklıyor.): "Kadınlarınbiyolojik yapıları biraz daha fark-lı. Bizim hissettiğimiz ya dabizim araştırmalarımızda

kadınlar ilgi çekmek içinintihara kalkışıyorlar"

TanerYıldız (Enerji ve Tabii

Kaynaklar Bakanı, EğrisiDoğrusu programında nükleer

santrallerle ilgili soruları cevaplı-yor.): "ABD'de bekarların evlilere göre6 yıl daha az yaşadığı tespit edilmiş.Sigara ortalama insan ömrünü 2.3 yıl,alkol 130 gün, nükleer santrallerinortalama ömür kaybı ise sadece

0.03 gün olarak tespit edil-miş."

MelihGökçek (Twitter'da

"CHP'li ve alevi olduğunubildiğim halde nikah kıydım"

mesajı üzerine takipçileriyle twitatışması.): "Aleviliği ben aşağıladımise ben şerefsizim, ispat edemezsensen. Kabul mü?", " Sen bana vatanhaini dedin. Seni blokluyorum ve

mahkeme de görüşürüz."

KTÜ'de son zamanlarda yaşanan yoğun hareketliliğin etkisiyle kazanımlarteker teker sağlandı. KTÜ Öğrenci Kolektifi kayıt parası adı altında alınan"zorunlu bağışlara" karşı oturma eylemi başlattı, binlerce imza toplandı ve 2üniversiteli Trabzon'dan Ankara'ya YÖK binasına otostop çekerek gitti. Tümbu eylemlilik süreci ise oturma eyleminin 21. gününde rektörün geri adımatması ve ders kayıtlarının yapılacağını söylemesiyle kazanıma dönüştü.Ders kayıtlarını yaptıramayan üniversiteliler zorunlu bağışta bulunmadanders kayıtlarını yaptırdılar. KTÜ'de yıllardır sorun olan dolmuş fiyatları veüniversitelilere de sivil tarife uygulanması Öğrenci Kolektifleri'nin yaptığıeylemler sonucu kazanıma dönüştü. Üniversiteliler artık dolmuşlara öğrencitarifesiyle binebilecek. Ayrıca belediye otobüsü pasosu 7 TL'den 4.5 TL'yedüşürüldü. KTÜ Öğrenci Kolektifi ne zorunlu bağış paralarını ne de fahişdolmuş fiyatlarını bağışlamadı.

KTÜ ‘bağışlamıyor’ kazanıyor

Çerçevelik

Page 3: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 03 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Gündem

AKP çevre, kent, su, barınma gibi bütün yaşam alanları-na saldırıyor. Yaşanan bu saldırılar karşısında yükselentoplumsal muhalefet, Nisan ayında neredeyse her haftayapılan kitlesel mitinglerle AKP’ye meydan okuyor. 17Nisan’da Ankara Kızılay’da bu defa tüm kentseldönüşüm mağdurları ve barınma hakkı mücadelesiverenler seslerini yükseltecek. Barınma HakkıBürosu’nun yapacağı mitinge, yaşlı, genç, çocuk, kadın,erkek herkes barınma hakkı için sokağa çıkacak.

Güvencesiz binlerce işçi 3 Nisan da Ankara' datek ses olup taşerona, 4/B' e, 4/C' ye karşı"Güvenceli iş, insanca yaşam" istediklerinihaykırdılar. Grev kazanımları süren Birleşik Metal-İş, Dev Sağlık-İş, Petrol-İş gibi 20 emek örgütününçağrısıyla bir araya gelen işçiler direnişin yenibaşladığını, haklarını kazanmak için sonuna kadarmücadele edeceklerini söyleyerek, 1 Mayıs’ta alan-lara çağrı yaptılar.

Kadın düşmanlığı

AYINPANORAMASI

Her gün en az bir kadının öldü-rülmesiyle ve kendini bilmez

AKP’cilerin açıklamalarıyla, kadındüşmanlığının arttığı su götürmez

bir gerçek. Meclisten geçen, teca-vüzü hastalık olarak gören, teca-vüzcüyü aklayan “hadım yasası”

ise beraat eden Üzmezgilleri arttı-racak cinsten.

Dolmabahçe görüşmelerindeortaya çıkan, yüksek dozda ‘ileridemokrasi’ nin ürünü ÖTK’ların

bugünlerde sesi soluğu çıkmıyor.Üniversitelilerin sesinin en yük-

sek çıktığı dönemde karabatakgibi görünüp kaybolan sahte tem-

silcilerden bir dahaki yumurtaşenliğine kadar bir ses

duyulmayacak gibi.

YGS’de yaşanan şifreli kitapçıkskandalları ÖSYM’nin, gazetecile-re yönelik dayanaksız tutuklama-larsa yargının güvenirliğini nere-

deyse sıfırladı. Devletin her kade-mesinde çatlaklar oluşturmayabaşlayan ardı arkası gelmeyen

şifreli saçmalıklar, kamuoyunungözünde çoktan notunu alıp sınıf-

ta kalmış durumda.

Sağlık sisteminde yapılan dönü-şüm projeleriyle, sağlığın özelleşti-

rilmesine ve taşeron çalışmayakarşı 25 bin sağlık emekçisi

Ankara’da tek ses oldu. Herkesiçin nitelikli sağlık isteyen sağlık

emekçileri, tek çözümün grevolduğunu belirterek önümüzdeki

baharda gerçekleşecek, kitleselgrevleri müjdelediler.

AKP’nin seçimler yaklaşırken‘Cumartesi Anneleri’yle görüşmesi

toplumda karanlık cinayetleraydınlatacakmış görüntüsünü çiz-

mek için ideal bir fikirdi. Ancaksonrasında hiçbir adımın atılmama-sı, araştırma önergesi veren millet-

vekillerinin önergelerinin reddedil-mesi AKP’nin samimiyetsizliğini

bir kez daha açığa çıkardı.

Devletingüvenilirliği

SağlıkemekçileriAKP uzun zamandan beri

derin devletle ve darbeci-lerle hesaplaştığını söyleyerekçok geniş kapsamlı bir operas-yon yürütüyor. “Ergenekon”adı altında gerçekleştirilen buoperasyonlarda bugüne kadar‘kirli ve karanlık’ ilişkileribulunduğu konusunda kamuo-yun hemfikir olduğu onlarcakişi tutuklandı. Ancak bunaaldanıp AKP’nin çeteleri temiz-lediğini söylemek büyük biryanılsama olur. Çünkü tutukla-nan isimlere yöneltilen suçla-malara bakılınca bukişileriniçlerinde ne halka karşı düzen-ledikleri katliamlar var ne deişledikleri cinayetler. ZatenAKP’nin derdi de çetelerlehesaplaşmak değil, kendicemaat eksenli kontrgerillasınıyaratmak. Sivas, 1 Mayıs 1977ve 16 Mart gibi katliamlarınsorumlularının AKP tarafındanaklanması bunun en güncelkanıtı.

Neye niyet neye kısmet AKP’nin kendi derin devleti-

ni oluşturmak için başlattığıErgenekon operasyonları şim-

dilerde iç siyasette yaşadığısıkışıklıkları aşmak için kullan-dığı bir araca dönüşmüşdurumda. Artık AKP kendisi-ne ve cemaate muhalif olankesimleri bu operasyonlar ara-cılığıyla susturmaya çalışıyor.Muhalif gazetecilerden AhmetŞık ve Nedim Şener’in tutuk-lanması Ergenekon operasyon-larına yüklenen yeni misyonunsonucu. Yine Ahmet Şık’ıncemaatin devlet kurumlarında-ki örgütlenmesini anlatan‘İmamın Ordusu’ kitabınınbasılmadan toplatılması veRadikal gazetesinin kitabın birkopyası var denilerek polistarafından basılması AKP’ninmuhalefet edenleri korkutmakve sindirmek için geliştirdiğiaraçlardan bazıları. Ancak AKPne kadar uğraşırsa uğraşsınmuhalif olanları susturamaya-cağa benziyor. Kitabın sanalaleme düşmesiyle birlikte onbinlerce insan kitabı okumakiçin indirdi ve gazeteciler dahafazla yanmamak için sokalardaAKP’ye ve cemaate dokunma-ya devam ediyor.

Tunus ve Mısır halklarının ülkelerindeki diktatör-lere ve onların yarattığı neo-liberal yıkımlara karşı

başkaldırmasının ardından bölgede yayılan isyandalgası Libya’yı da etkiledi ve Libya halkı 16 Şubat’tamilyonlarla sokağa çıkarak diktatör Kaddafi’ye karşıdirenişe geçti. Günler boyunca meydanları terketmeyen Libyalılar birçok şehirde eylem yaptı.Kaddafi’nin muhaliflere saldırması ve Kaddafi ilemuhalifler arasında çıkan bu çatışmaların ardından,emperyalistler Kaddafi’nin ‘halka saldırdığını veLibya’nın özgür bir ülke olmadığını’ söyleyerek 19Mart’ta Libya’yı işgal ettiler. “Sivillerin korunması”bahanesi ile NATO denetiminde yapılan operasyon-larda şu ana kadar yüzlerce insan öldürüldü. Bundanda anlaşılacağı gibi emperyalistlerin derdi ne özgür-lük ve ne de insan hakları. Tek amaçları daha fazlapetrol elde etmek ve ekonomik anlaşmaları derin-leştirmek. Emperyalistlerin Türkiye’deki ortağı, başta“NATO’nun ne işi var Libya’da” diyen AKP iseişgale tam destek sunuyor. Şu ana kadar 8 bin 360Amerikalıyı Libya’dan tahliye eden AKP, meclistentezkereyi çıkardı ve 4 firkateyn, 1 denizaltı, 6 savaşuçağı, bir tankerle birlikte 1100 askeri bölgeye gön-derdi. Ayrıca AKP, NATO Komuta Merkezi yapıl-ması için İzmir’i emperyalistlerin denetimine açmışbulunuyor.

‘One minute’ şovu bitti

SAYFA 3

Önümüzdeki günlerde ülkenin en önemligündemlerinden birisi 12 Haziran tarihindeyapılacak olan genel seçimler olacak. TayyipErdoğan da bütün hesaplarını bu seçimleregöre yapıyor. Gazetecilerin tutuklanması, kita-pların yasaklanması seçim öncesi dikensiz gülbahçesi yaratma çabalarının bir sonucu.Ancak hesap yapılırken unutulan bir şey var.O da sandıkta kendisine rakip bulamayanAKP’yi sokakta bekleyen toplumsal muhalefet.

Dokunan yanarama direnen kazanır

ÖTK’ların sesi

‘İmamın ordusu’ yakıyor

‘Tehlikeli diye tüp de kullanmayalım ozaman arabaya da binmeyelim.’

Japonya’da yaşanan felaket sonrasındaevden çıkmayı yasaklayacak kadar tehli-keli olan nükleer santrallerin doğa ve

insan yaşamına vereceği zarar tüm dünyatarafından kabul edilirken Padişah TayyipErdoğan bu sözleriyle sonlandırdı yaşanantartışmaları. Ancak Başbakanın söylediği busözler ‘saçmalık’ değil fetret devrine girmişpadişahlık sistemi karşısında yaşadığı çare-sizliğin ifadesi. Çünkü ne dış politikada nede ülke içi siyasette artık işler AKP’nin iste-diği gibi gitmiyor.

Geride bıraktığımız günlerde tüm dün-yanın gözü önünde başını İtalya, Fransa veABD’nin çektiği emperyalistler, birOrtadoğu ülkesine daha ‘özgürlük’ getire-ceklerini söyleyerek Libya’yı işgal etti.İşgalin Türkiyeli ortağı AKP’nin ise sürecedahil olması fiyasko denilebilecek bir şekil-de gerçekleşti. Önce işgalde daha fazla rolalmak için emperyalistlere “NATO’nun

Libya’da ne işi var?” diyerek seslenen AKPhükümeti, kısa sürede gerçek yüzünü gös-tererek Türkiye’nin ne gerekiyorsa yapaca-ğını belirtti. Ancak işgalle beraber AKP’nin‘van münit’ şovları da, Arap dünyası içinörnek ülke olma hayalleri de tuzla buzoldu. Artık tüm dünya halkları AKP’yidost değil kendi çıkarları için ülkelerininişgal edilmesine, insanların öldürülmesineortak olan bir düşman olarak görüyor.Toplumsal muhalefetin her yükselişindekendisini kurtarmak için ‘dış politikadaharikayız’ diyerek halkı kandırmaya çalışanAKP’nin ise bundan sonra kendisine başkabir yalan bulması gerekecek.

AKP susturmaya çalışıyor Genel seçimler gittikçe yaklaşırken, olası

bir mağlubiyetle neo-liberal projeleriniyarım bırakmak istemeyen AKP, dış politi-kada yaşadığı hezimeti içerde de yaşama-mak için kendisine çelme takabilecek herkesime gözdağı veriyor. Bunu ise derindevletle ve darbecilerle hesaplaşacağını

söyleyerek başlattığı Ergenekon operasyon-ları çerçevesinde gerçekleştiriyor. AhmetŞık ve Nedim Şener’in tutuklanıp, ‘İmamınOrdusu’ isimli kitabın daha basılmadanörneklerinin toplatılması yaşanan saldırınınen güncel örnekleri. Ne var ki AKP’nin buhamleleri kendisini kurtarmaya yetmeyece-ğe benziyor. Liberaller bile gazete baskını-nın ardından taraf olmak zorunda kaldı.Bunun farkında olan AKP ise çözümü geri-ciliği ve milliyetçiliğin dozunu arttırmaktabuluyor. Geçtiğimiz hafta İTÜ’ de gericile-rin üniversite öğrencilerine saldırmasıAKP’nin seçim öncesi politikalarının birsonucu. Ancak önümüzdeki dönem AKP’yiçok daha zorlu günler bekliyor. Sağlıkemekçilerinin eylemiyle ısınan sokaklar,güvencesizlerin, derelerine sahip çıkanların,öğretmenlerin ve üniversitelilerin de sokağaçıkmasıyla iyice hareketlenecek. 1 Mayıs’labirlikte tavan yapacak olan toplumsalmuhalefetin AKP’yi bahar sıcağında üşüte-ceğini söylemek zor değil.

Failimeçhullerle

mücadele

Page 4: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 04 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Üniversite

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Ahmet Tellive Nevzat Çelik’in katılımıyla şiir dinletisi ve söyleşiyapıldı. İstanbul Üniversitesi Şiir Topluluğu (İŞİT)bünyesinde yapılan etkinliğe 200’ün üzerinde üniver-siteli katıldı. Şairler ve öğrenciler tarafından birçok şiirinokunduğu etkinlikte, Ahmet Telli; şiirin, edebiyatın vesanatın olduğu yerlerde özgürlüğün olduğunu ve buyüzden üniversitelerde her zaman böyle faaliyetlerinyapılması gerektiğini ifade etti.

TBMM'de Adana'da, ''Bilim ve Teknoloji Üniversitesi''kurulmasını öngören tasarı kabul edildi. Tasarıüniversitede, Mühendislik ve Doğa Bilimleri,Havacılık ve Uzay Bilimleri, Denizcilik, GüzelSanatlar, Tasarım ve Mimarlık, İnsan ve ToplumBilimleri, Hukuk, Siyasal Bilgiler kurulmasını. Ayrıcakadro ihdasını içeriyor. İçerdiği bölümlerin zengin-liğine rağmen “Yeni bir tabela üniversite mi açıla-cak?” sorusu ise kaçınılmaz akıllara geliyor.SAYFA 4

Kendi rekto¨ru¨nu¨kendin sec¸

U¨niversitede o¨zgu¨rdu¨s¸u¨nce

Bir öğrencinin kendi dilinde düşünmesi, üretme-si ve öğrenim görmesi, eğitim sürecinin verimliliğiaçısından oldukça önemlidir ancak ülkemizdekieğitim kurumlarında zorunlu yabancı dil uygula-malarıyla ve anadil yasaklarıyla öğrencilerin sağlık-lı şekilde bilimsel üretim süreçlerine dahil olmasıengellenmektedir. Daha sağlıklı bir eğitim içinzorunlu yabancı dil uygulamaları seçmeli hale geti-rilmelidir. Türkiye'de farklı etnik kökenden birçokdil yaşamaya çalışmaktadır. Üniversiteler ise bu dil-lerin öğrenilmesi, yok olmaması için bilimsel çalış-malar yapmalıdır. Aynı doğrultuda başta Kürtçeolmak üzere bu coğrafyada yaşayan bütün halkla-rın anadillerinde eğitim görmelerinin önündekiengeller kaldırılmalıdır.

Üniversitelilerin eylemleri sonucundaAbdullah Gül’ün dahi kabul etmekzorunda kaldığı problemlerden biriöğrencilerin barınma sorunudur. Ülke-mizdeki üniversitelilerin %60’ından fazla-sı yaşadığı ilin dışında üniversite hayatınısürdürüyor; ancak binlerce üniversiteliyetersiz ve sağlıksız yurtlar nedeniylebarınma hakkından mahrum bırakılmışdurumda. Bu ise üniversitelilerin yapahalı özel yurtlara ya da gerici cemaatyurtlarına terkedilmesi anlamına geliyor.Kadın öğrenciler içinse yurtlarda yaşanantaciz vakaları ve uygulanan yasaklaryüzünden barınma sorunu can alıcı birhale dönüşmüş durumda. Çözüm iseyurt sayılarının arttırılarak; parasız, nite-likli bir şekilde üniversitelilerin kullanı-mına açılması ve cemaat yurtlarınınkapatılmasıdır.

Üniversite rektörleri anti-demokratik bir uygula-mayla Cumhurbaşkanı tarafından, dekanlar iseYükseköğrenim Kurumu tarafından gerçekleştirilenatamalarla üniversitenin karar alma mekanizmaları-na yerleştirilmektedir. Bu atama usulü ise üniversi-te bileşenlerinin iradesinin yok sayılması demektir.Demokratik bir üniversitenin anahtarı ise üniversi-tenin bütün bileşenlerinin; öğrencilerin, akademis-yenlerin yönetim sürecine dahil olmasından ve üni-versiteyi aldıkları ortak kararlar aracılığıyla yönet-melerinden geçiyor.

Bugün üniversite öğrencilerinin siyasetle ve toplum-sal sorunlarla ilgilenmemeleri için AKP ve onun rektör-leri tarafından kapsamlı bir operasyon yürütülmekte-dir. Her dönemde toplumsal hareketin ilerletici gücüolan üniversiteler AKP ile marjinalize edilmeye çalışıl-makta; AKP’den farklı olan düşüncelerini açıkladıklarıiçin öğrencilere cezalar verilmektedir. Ancak özgürdüşünce ve tartışmanın kalbi olan üniversitelerin ger-çek kimliğine kavuşabilmesi için öğrenciler örgütlene-bilmeli ve siyasi görüşlerini ifade edebilmeli, akade-mik, sosyal-kültürel, bilimsel alanda haklarının önün-deki tüm engeller kaldırılmalı, üniversiteler siyasetinüretilebildiği alanlar haline getirilmelidir.

Son yıllarda AKP tarafından başlatılan ‘her ile birüniversite’ kampanyasıyla Türkiye’nin dört bir tarafı-na yeni üniversiteler açıldı. “Taşra üniversiteleri” ola-rak adlandırılan bu üniversiteler şu ana kadarAKP’nin en önemli övünç kaynaklarından birisi.Ancak ne yazık ki bu üniversitelerin çok büyük birkısmında övünülecek bir gelişme yok. Aksine açılanbir çok üniversitede öğretim görevlisinden tekniklaboratuvarlarına kadar bir çok eksiği var. Hatta bazıüniversitelerde öğrencilerin gidebilecekleri bir fakültebile mevcut değil. Elbette ki her ilde öğrencileringidebileceği bir üniversite olması önemli; ancak buüniversiteler AKP’nin oy hesabıyla değil nitelikli,parasız, bilimsel ve anadilde eğitim verdiği sürecegerçek değerini bulacak

Bugün sistemin yaratmış olduğuyıkımdan kaynaklanan güvenlik soru-nu elbette ki toplumun her kesimindeolduğu gibi üniversitelerde de mevcut-tur. Ancak üniversitede yaşanan polisi-ye olayların asıl nedeni ‘güvenli’ birortam yaratmak değil öğrencilerinmuhalif kimliğini sindirmeye çalış-maktır. Bugüne kadar üniversitelerdene polisin ne de özel güvenlik birimle-rinin muhalif öğrencilere saldırmakdışında bir şey yaptığına henüz rast-lanmamıştır. Ne var ki üniversitelerdeartan baskıların muhatabı muhaliföğrenciler değil bütün üniversiteliler-dir. Kampüs girişlerinde öğrencilerinaranmasına kadar varan uygulamalarartan baskının en görünür halidir. Üni-versitelerin gerçekten ‘güvenli’ olabil-mesi için polisin ve özel güvenlikbirimlerinin bir an evvel üniversiteleriterk etmesi zorunludur.

Üniversiteler gerçekleştirdiği etkinlikler-den, yaptıkları bilimsel çalışmalara kadar

bulunduğu şehre adeta can kazandırır.Hatta ülkemizde birçok şehir, içindebarındırdığı üniversitelerle tanınır

hale gelmiştir. Ancak uzun dönemdenberi üniversiteler ya şehrin dışınainşa ediliyor, ya da şehrin yalıtılmış

bölgelerine taşınıyor. Yapılmaya çalı-şanlar ise üniversitenin doğasına tama-men aykırı. Bilimin halk yararına kul-lanılması ve üniversitede üretilen kül-

türel birikimin bütün topluma dahakolay yayılabilmesi için üniversitele-

rin şehir merkezlerinde olması şart.

Üniversiteler öğrencilerin yalnızca akademik anlam-da eğitim aldıkları yerler değil, kültürel ve sosyal olarakda kendilerini geliştirdikleri yerler olmalıdır. Bugünseüniversite yönetimleri tarafından öğrencilerin entelektü-el üretimlerini yasaklamakta, İstanbul Üniversitesi’ndeolduğu gibi Öğrenci Kültür Merkezleri kapatılmaktadır.Üniversitelerin daha fazla entelektüel birikim eldeetmeleri ve daha fazla üretim yapmaları için kültür-sanat faaliyetlerinin önündeki bütün yasaklar kalkmalıve üniversite yönetimlerince öğrencilerin gerçekleştire-ceği etkinliklere gerekli destek sağlanmalıdır. Ayrıcaüniversitelilerin kişisel gelişimi daha fazla arttırmak içinbulunduğu şehirdeki kültür-sanat etkinlikleri üniversiteöğrencilerine parasız bir hizmet olarak verilmelidir.

‘Nasıl bir üniversite?’ sorusuna farklı gerekçelerle verilebilecek birçok yanıt bulunuyor. İki farklı gücün fark-lılaşan yanıtları bu tartışmaya açıklık getirebilir. Sorunun taraflarından birini görünür temsilcisi Yüksek ÖğretimKurulu (YÖK) olan ve arkasında iktidarın, patronların olduğu bir güç birliği oluşturuyor. YÖK üniversiteyedönük paralılaştırma uygulamalarının, yasakların ve yükseköğretim politikalarının büyük oranda belirleyenioldu. ‘Nasıl bir üniversite?’ sorusuna bir diğer cevabı da öğrenci hareketi üretmeye çalışıyor. Eşit, parasız, bil-imsel üniversite için mücadele eden öğrenci hareketinin demokratik üniversite talebi yıllardır üniversitelilerinortak noktası oldu. Üniversitelilerin talepleri hükümetler tarafından farklı araçlarla etkisiz kılınmaya çalışıldı.Buna rağmen üniversiteliler haklılığını her geçen gün yeniden kanıtladıkları taleplerin taşıyıcısı oldular. Sonsözü öğrencilerin mücadelesi ve bilimin, aklın kolektif biçimde yaratılacak geliştirelecektir

U¨niversitelerde ku¨ltu¨r sanat

Nasıl bir üniversite istiyoruz?

Barinmasorunu

Gu¨venliksorunu

Tabela u¨niversiteleri

U¨niversitelernerede olmali?

Anadil ve yabanci dildeeg˘itim

Page 5: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SœYAH MAV KIRMIZISARISAYFA 05

Kolektif

Libya’da Kaddafi diktatörlüğüne karşı başlayanhalk ayaklanmasına müdahale eden NATO veişbirlikçisi AKP’yi üniversiteliler protesto etti.Öğrenci Kolektifi Edirne ve Isparta’da ortak birbasın açıklaması, Muğla da ise yemekhanedealkış eylemi yaptı. İstanbul’da ise FransızKonsolosluğu önüne benzin bırakılarak, NATO’nun asıl amacının barış olmadığı, enerji kaynakla-rına sahip olmak olduğu vurgulandı.

İTÜ’de Anadolu Gençlik Derneği üyeleri“Yapabileceğin bir şey var“ kampanyasını duyu-ran Öğrenci Kolektifi üyesi 3 kişiye saldırdı.Sonraki günlerde tekrar saldıran gericiler, üniver-sitelilerin kararlı duruşuyla okuldan çıkmakzorunda kaldılar. İTÜ’ yü gericiliğe bırakmayanyüzlerce İTÜ’lü bilime, özgürlüğe sahip çıkacak-larını söyleyerek okulda bir basın açıklaması ger-çekleştirdiler.

SAYFA 5

Kampanyadan

İzlenimler

Üniversiteliler ‘Kolektif’ dedi

Üniversite öğrencilerinin büyük bir çoğunluğu hemüniversitede hem de ülkede yaşanan gelişmeler karşı-sında ‘Ben ne yapabilirim? diye sormuştur kendi kendi-ne. Öğrenci Kolektifleri’nin başlattığı kampanya busoruya verilen en güzel cevap: “Eğitimi satanlara, padi-şah özentisine, sesini kısanlara, AKP karanlığına sessizkalma. Yapabileceğin bir şey var. Kolektif’e katıl!”

Üniversiteliler Öğrenci Kolektifleri’nde buluşuyor Geçtiğimiz aylarda İTÜ Gümüşsuyu’nda gerçekleşen

Öğrenci Kolektifleri ara dönem toplantısında Türkiye’nindört bir yanından gelen üniversitelilerin aldığı ortakkarar sonucu yapılması planlanan ‘yapabileceğin bir şeyvar’ kampanyası 14 Mart tarihinde birçok farklı üniversi-tede eş zamanlı olarak başladı. Yaptığı eylemler veetkinlikler sayesinde üniversitenin öz örgütü halinegelen Öğrenci Kolektifleri için gerçekleşen bu kampan-

ya bugüne kadar daha kısıtlı olan katılım kanallarınıngenişletilmesinde oldukça önemli bir yer edindi. Buamaçla üniversitelerde stantlar açıldı. ÖğrenciKolektiflerini anlatan kısa filmlerin gösterimi gerçekleş-tirildi. Ezel Akay, Sırrı Süreyya Önder, Sarp Apak veMetin Üstündağ gibi bir çok aydın ve sanatçıda kam-panyayı destekeyenler arasında. Ancak kampanyanınana nedeni yalnızca Öğrenci Kolektiflerinin görünürlü-ğünü artırıp katılım kanallarını geliştirmek değil. Birdiğer neden de AKP’nin saldırılarına karşı üniversiteyive üniversitelileri kültürel ve siyasal olarak daha diri vedaha örgütlü tutmak. Bugüne kadar Tüm Türkiye’debinden fazla üniversiteli Öğrenci Kolektifleri’nin bu çağ-rısına kulak verdi ve gerçekleşen kampanya sonucunda“Benim de yapabileceğim bir şey var” diyerekKolektiflere katıldı.

Yapabileceğin bir çok şey var Öğrenci Kolektifleri her ne kadar üniversitelilere

“Yapabileceğin bir şey var” diyerek çağrıda bulunsa daaslında Kolektiflerle yapabilecek bir çok şey var.Bunlardan bazılarıysa yazın yoksul mahallelerde dersvermek, kolektif yaz kampına katılmak, kültür sanat faa-liyetlerinde yer almak, panellere ve eylemlere gitmek,Üniversiteli KadınKolektifinin bir par-çası olmak.

Öğrenci Kolektifleri’nin “Yapabileceğin bir şeyvar” çağrısına üniversiteden yanıt gecikmedi.Türkiye’nin dört bir yanından üniversitelerdeyapabileceklerini gösterdi. Kolektif’e merhaba!Öğrenci Kolektifleri’nin sesinin yeni yankılan-maya başladığı Denizli’de üniversiteliler , kam-panya broşürlerini dağıtarak üniversitelilereulaşmaya çalıştı.Yasaklar dayanmıyor! Polis genelgeleriyle baskı altına alınan üniversi-teler, özel güvenliklerle ve yasaklarla yönetili-yor. Akdeniz ve Uludağ Üniversitesi öğrencilerimasa açıp duyuru yapma yasağına sessiz kal-madılar. Akdeniz Üniversitesi ÖğrenciKolektifleri 2008 yılından bu yana devam edenmasa açma yasağına rağmen masasını açıp bro-şür ve gazete dağıtımını gerçekleştirdi. UludağÜniversitesi Öğrenci Kolektifleri yemekhaneiçerisindeki açtıkları kampanya masasında,onlarca üniversiteli Kolektif’e katıldı. Özelgüvenliklerin müdahalesine ve polis tehditleri-ne rağmen sürdürülen kampanya Uludağ Üni-versitesi’nde başarıyla tamamlandı.

Hazırlık öğrencilerinin de yapabileceklerivar! Üniversiteye geldikleri ilk eğitim yılında liseyiandıran eğitim sistemiyle kayıt, kitap paralarıy-la karşı karşıya kalan hazırlık öğrencileri deyapabileceklerinin farkına vardı. Anadolu Üni-versitesi Hazırlık Kolektifi’nin "Taleplerin içinyapabileceğin bir şey var" sloganıyla düdüklü,alkışlı, ıslıklı eylemine 400’ün üzerinde üniver-siteli katıldı. Ulaşım, devamsızlık ve geçmenotu sorununa sessiz kalmayan A.Ü Hazırlıköğrencilerinin horonlu, bendirli, gitarlı şenliğive gürültü eylemi hazırlık binasının her yerin-den işitildi. ODTÜ hazırlık öğrencileri de hazır-lık sınıflarına getirilen ve öğrencileri kısıtlayanyeni uygulamalara karşı imza kampanyası baş-lattı, ODTÜ hazırlık öğrencileri 2 bin imza top-layarak bölüm başkanlığına taleplerini iletti.Üniversitelilerin taleplerini kabul etmeyenbölüm başkanına karşı üniversiteliler “Ses çıkar-tıyoruz” diyerek sessizliğe karşı üniversitelilerigürültü yapmaya çağırdı. “Ulaşım hakkın içinsen de bir şey yapabilirsin” diyen Uludağ Üni-versitesi Hazırlık Kolektifi’ne kampanya boyun-ca 100’ün üzerinde hazırlık öğrencisi Kolektif’ekatıldı. Hazırlık Kolektifi belirledikleri 3 talepiçin ders boykotu düzenledi.

Yapabileceğin çok şey var ! İTÜ Vadi Yurdu Kolektifi’nin Sarıyer’in yoksulmahallesi Maden’de “Çocuklar için yapabilece-ğin bir şey var” diyerek başlattığı kampanya 3.haftasını tamamladı. Vadi yurdu öğrencileriparasız okul dersleri, tiyatro ve koro faaliyetleriile Maden mahallesi çocukları için şimdilikneler yapabileceğini gösterdi. Aynı zamandakentsel dönüşüm adı altında yıkılma tehdidialtında olan Maden mahallesi için üniversitelile-re Maden Mahallesi'nde bir amfi tiyatro içinkolları sıvadı. Anadolu Üniversitesi'nde Güzel SanatlarFakültesi ve Resim Öğretmenliği bölümündeson dönemde sanata karşı artan baskılarınakarşı sessiz kalmamak için "Ucube heykel-resim-karikatür yarışma'ma'sı" düzenliyor.Ucube eserler 11 Nisan’da düzenlenecek ser-giyle üniversitelilerle buluşturulacak.Anadolu Üniversitesi öğrencileri‘Yapabileceğin bir şey var: konuş iletişimcikonuş" isimli kantin sohbeti düzenledi.Kamuoyunun son dönemde yoğun olarak tartı-şıtığı iletişim, medya, basın, ifade özgürlüğü vesansür başlıkları üzerinden giden sohbeteİletişim Bilimleri Fakültesi ‘nden akademisyen-ler de katıldı.Mersin Üniversitesi’nde “Yemekhane sorununayapabileceğin bir şey var” diyen ÖğrenciKolektifleri, topladığı 2 bin imzayı rektörlüğeteslim

etti.

Üniversite-ler şenlendi! ZonguldakKaraelmas Üni-versitesi ÖğrenciKolektifleri’nin birincisini düzenle-diği Kolektif Bahar Şenliği’nde 350 üniversitelibuluştu. Üniversitelerinde yemekhanede fişlisisteme geçilmesini imza kampanyasıyla kaza-nan ZKÜ öğrencilerinin düzenledikleri şenlik,müzik dinletisi, tiyatro gösterimi ve kısa filmgösterimi ile tamamlandı. Şenlik sırasında açı-lan Kolektif’e Katıl stantına üniversitelilerin ilgi-leri yoğundu. Anadolu Üniversitesi Öğrenci Kolektifleri kam-panyayı 100’ün üzerinde üniversitelinin katıldı-ğı şenlik yürüyüşüyle tamamladı. Halaylar,horonlar ve marşlar ile sona eren şenlik ,Anadolu Üniversitesi’nde dolu dolu geçen kam-panyaya sürecine coşkulu bir final oldu.

Yapabileceği bir şey olanlar birarada! Yapabileceği bir şey olanlar; İstanbul’da sesinikısanlara inat sessizliği bozan üniversiteliler,gazeteci İsmail Saymaz, Hilmi Hacaloğlu veoyuncu Emre Canpolat ile bir araya geldiler.Mimar Sinan Üniversitesi’nde yapılan toplantı-da bir araya gelen 250 üniversiteli Türkiye’ningeçtiği zorlu dönemde Kolektif’in yapmasıgerekenleri tartıştı. Ankara, İzmir, Bursa,Kocaeli başta olmak üzere Türkiye’nin dört biryanında toplantılarda yüzlerce üniversitelibuluştu.

Page 6: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 06 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Kocaeli Üniversitesi mühendislik öğrencileri üniversitel-erdeki kariyer etkinliklerine alternatif olarak MühendislikGünleri düzenleyecek. “Sermayenin nesnesi değil,toplumun öznesi olmak için” çağrısıyla yapılacak etkinlikte,mühendislik kavramı ve çevreyle ilişkisi, kariyerizm ve gele-cek(sizlik) gibi birçok konuda tartışılacak. 24-28 Nisanarasında yapılacak alternatif günler, şenlikle son bulacak.

SAYFA 6

Üniversiteler bahar aylarında yoğun-laşan bir dizi etkinlikle dolup taşı-yor. Üniversite yönetimleri tarafın-

dan desteklenen, masrafları sponsorlartarafından karşılanan etkinlikler kariyer,sektör, girişimcilik, liderlik, insan kaynak-ları günleri olarak gerçekleştiriliyor. Buetkinliklere öğrencileri çekmek için renklistantlar, sertifikalar, promosyonlar, çekiliş-ler gibi birçok araç kullanılıyor. ODTÜgenç girişimciler topluluğundan “Artıkgirişimcilik ve pazarlama zamanı “, YalovaÜniversitesi kariyer günlerinden“Geleceğine yön ver, firmalar burada yasen?”, Yıldız Teknik Üniversitesi İşletmeKulübü’nden “Kariyer panayırı” gibi çarpı-cı sloganların, renkli afişlerin kullanıldığıbu etkinliklerde söylemler değişiyor amasöylenen söz, toplantıların içeriği hiç değiş-miyor. Hatta bu araçlara yenileri eklenerekdaha bu aşamada bile etkinlik çağrısınınkendini pazarlaması sağlanıyor, katılanlaraparayla sertifikalar verilerek ileride başvu-racakları şirkette 'diğerlerinden bir adımöne geçebilmeleri' için hesaplar yapılmayabaşlanıyor ve bu sayede öğrencilerin etkin-liklere katılımı kolaylaşıyor. Bu kulüpleridaha iyi anlamak için, ilk önce amaçlarınıkendi dillerinden inceleyelim.

Kariyer kulüpleri ne yapar ? Genel olarak, iş dünyasıyla üniversite

arasındaki ilişkiyi güçlendirmek, bununiçin, aracı olacak bütün kurumları iyi tanı-mak ve tanıtmak, üniversite sanayi işbirli-ğini sağlamak ve güçlü bağlar kurmak,öğrencilerin yapacakları projelerle kendile-rini iş dünyasına hazırlayıp, pazarlamasıbu kulüplerin ortak amaçlarıdır. Kulüpler

sayısız etkinlik yapıyor ve etkinlikler okadar uzun günler alıyor ki; üniversiteamfileri, koridorları, yemekhaneleri, adetaşirketlerin işgalinde. Bir buçuk aya varanODTÜ Kariyer Günleri gelinen son noktayıgözler önüne seriyor. Kariyer PlanlamaMerkezi isimli bir yapılanmaya sahip olanODTÜ'de bu sene 22 Mart’tan başlayıp 28Nisan’a kadar sürecek Philips, Bosch,Yaşar Holding, Zorlu Enerji Grubu gibionlarca firmanın katıldığı bir etkinliğinyapılması planlanıyor. Okulların kiralan-ması sadece sınıflarla kalmıyor; konferanssalonları, okul bahçeleri, yemekhanelerhepsi kariyer etkinliklerinin duyurulmasıiçin alanlar olarak değerlendiriliyor.Hacettepe Üniversitesi’nin BeytepeKampüsü'nde de geçen sene rektörlük10.000 lira gibi bir para alıp 'Vodafone' adlıfirmanın stand açmasına izin verdiği orta-ya çıkmıştı.

Düzenlenmekte olan her kariyer etkinli-ği, açılan her stand için şirketler, okullaramilyarlar veriyor.

Neden üniversite?Cevap çok açık. Kolaylıkla şirketlerinin

reklamlarını yapan yöneticiler baştankazançlı başlıyor. Şirketler, kendi yapıları-na en uygun üniversiteliyi yaratma nokta-sında üniversitelileri kurallarını kendibelirledikleri bir yarışın içine atıyor:“Rekabet etmeli, girişimci olmalı, ön planaçıkmayı sevmeli ve liderlik özellikleri taşı-malı, onlarca sertifika programına katılma-lı”. Şirketler tüm bu özellikleri taşıyanlariçerisinden sektörel ihtiyaçlarına paralellikgöstereni seçiyor. Daha sonra da devreyeserbest piyasacılığın her koyun kendi baca-

ğından asılır kuralı giriyor.

Sermaye suçu üniversitelere atıyor Bir de etkinliklerin işlediği konulara,

sermaye temsilcilerinin üniversitelilere ver-dikleri vaatlere, nasihatlere bakmak gereki-yor. Afişlerinden de anlaşılabileceği gibikonular öğrencilerin kariyerlerini nasılgeliştirebilecekleri, nasıl daha iyi girişimciolabilecekleri, bir şirkete girebilmek içindaha üniversitedeyken neler yapılabileceğiüzerine. Oldukça masum görünen, öğren-cilerin iş bulması için yapılan bütün bukonuşmaların aslında özüne, çıkış noktası-na bakıldığında tamamen bireyci ve kari-yerci bir söylemin hakim olduğu ayanbeyan görülüyor. Yüzbinlerce üniversiteli-nin işsiz olduğu ülkemizde okullara gelipöğrencilerin kendilerini nasıl kurtarabile-ceklerini daha doğrusu nasıl 'köşeyi döne-ceklerini' anlatan CEO’lar, yöneticiler bir-kaç üniversitelinin şirketlerinde iş bularakyırttıklarında geriye kalan üniversiteli işsizyığınları için ne yapacakları konusundaherhangi bir şey söyleyemiyorlar. Bir sözsöyleyemedikleri gibi bu sorunu görmez-den gelip, sorumluluğu öğrencinin üstüneatmaktan da çekinmedikleri görülüyor.Son olarak Lazzoni mobilya genel müdürüCengiz Yardibi' nin TOBB Ekonomi veTeknoloji Üniversitesi Endüstri veVerimlilik Topluluğu'na liderlik kampıkapsamında “Bu ülkenin işsizlik sorunuyoktur, iş yaratmayan gençlerivardır”adıyla geçtiğimiz 14 Mart’ta yaptığıetkinlikte sermayenin üniversitelilere yük-lemeye çalıştığı 'kariyerist ve bireyci giri-şimciler ' misyonunu bir kez daha apaçıkşekilde gözler önüne seriyor.

Eğitim

Üniversitelilere stant açmanın yasak olduğu HacettepeÜniversitesi Beytepe Kampüsü’nde, 5 Nisan günü EkonomiTopluluğu’nun düzenlediği etkinliğe gelen, yeşil sermayeninbilinen yüzü Albaraka Türk, rektörlüğe parasını vererek stantaçmak istedi. Bunu duyan Hacettepe Öğrenci Kolektifiokullarında sermayenin yeşiline de ak’na da yer olmadığınısöyleyerek yaptıkları protestoyla standı kaldırttılar.

Sermaye temsilcileri sadece, üniversite-lere gelip kariyer etkinliklerinde nasihatetmekle kalmıyor, üniversiteleri sermayeiçin bilim üreten yerler olarak değiştirmeküzere bütün hamlelerini oynuyor. Son yıl-larda üniversitelerde sayısı hızla artanTeknoloji Geliştirme Bölgeleri (teknokent-ler/teknoparklar) sermayenin üniversite-deki üretimi kendi projelerine dönüştür-me, üniversiteyle organik bağlar kurulmasıadına var olan bir yapı olarak duruyor.

İlki 2001’de ODTÜ'de kurulan tekno-kentlerin sayıları gün geçtikçe artıyor ve şuanda üniversitelerde faaliyet gösteren 27teknokent bulunuyor. Teknokentlerde yerli1451 firma, 54 de yabancı firma bulunur-ken 12 743 kişi bu teknokentlerde faaliyetgöstermektedir. Özel şirketler Ar-Ge har-

camalarındaki payını 2008’de %41’e kadarçıkartırken 2013'e kadar toplam harcama-larda en az %60 lık bir paya sahip olmakistiyor.

Geçtiğimiz yıllarda Sanayi ve TicaretBakanlığı yasalaşan Ar-Ge kanunu kapsa-mında "Tekno Girişim Sermayesi Desteği"adı altında 'yenilikçi iş fikirleri' olan genç-lere 100 bin TL'lik sermaye desteği veril-mesi öngörülüyor. Bu fonların verilmesiyleüniversitedeki genç girişimcilerin yeni pro-jeler için özendirilmesi ve uluslararasırekabet gücü olan, teknoloji düzeyi yüksekyeni işletmelerin oluşturulması planlanı-yor. Böylece sermayenin bütün ihtiyaçları-nı karşılayan kendi içinde ve üniversitelerarasındada sürekli rekabet içinde olan birüniversite modeli yaratılmaya çalışılıyor.

Geleceğe mi geleceksizliğe mi bir adım ?

sektör girişimcilikkariyer GÜNLERİinsan kaynakları

5en bireyci

3

5

Üniversitelerde bireyciliği yaygın-

laştırmaya çalışan, üniversitelileri

sıra arkadaşıyla bile kıyasıya rekabet

ettiren kariyer etkinlikleri, katılımı

cazipleştirmek için birbirinden farklı

sloganlar türetiyor.Biz de aradık

taradık ve bu sloganlardan en birey-

ci, rekabetçi 5 tanesini seçtik.

Sıradışı bir liderlik okulu yolculuğunda sen de yerini al

Young Guru Academy aralarına "başkalarına yar-

dım etmenin, kendilerine yapabilecekleri en iyi yar-

dımın olduğunu düşünen bencilleri" arıyorlar. Bu

akademi öğrencilere nasıl bireyci bir kültür vermek

istediklerini kendi sitelerinden duyuruyor.

Geleceğe yatırım yapacak, uçacaksınız!

KTÜ'de öğrencilerin fikirlerinin kendileri için

yatırıma dönüştürüleceği söylenen bir kariyer

planlama projesi var. Projenin AB-Türkiye işbirli-

ğiyle finanse edilmesi ise yatırımın öğrenciler için

değil de bu işbirliğinden doğacak karlar için oldu-

ğunun açık bir göstergesi.

Kariyerinde sıçramaya

var mısın?Üniversitelilerin kariyer

sahibi olduğunu kim duymuş? Üniversiteliler okullar-

da kariyer mi yapar yoksa bilim mi üretir? Bu bile

çağrının absürtlüğünü ortaya koymak için yeterli.

Sadece düşünen değil yapan kazanır!

Okullarda üretilen bilginin şirketler için bir

şey yapılmadan toplumun ihtiyaçlarına göre kul-

lanılması fikri bile, pek değerli "CEO"larımızı

korkutmaya yetmiş ki üniversitelileri girişimcili-

ğe teşvik ediyorlar.

Sürüden ayrılın!Patronların sürü olarak

gördüğü, gelecektebüyük olasılıkla işsizkalacak üniversitelilere,

bir iş bulabilmeleri için

tembihlenen şey "sürü-

den" ayrılıp kendi fark-

larını ortaya koyması

Kariyer planları, şirket CEO'suolma hayalleri ve tabii ki kazanıla-cak para bir bireyin tüm ihtiyaçla-rına cevap veriyor mu? Aslındahayır, insan olmanın manevi yük-lerini sırtında hissedenler için debu manevi duyguları nakite çevir-menin yolları bulundu. Bu yönte-min adı: sosyal girişimcilik.

Dünya Bankası tarafından fonla-nan ve sosyal girişim projeleriyle2025 yılında dünya çapında bir"sosyal girişimcilik lokomotifi"olmayı hedefleyen SOGLA ve üni-versitelerde kariyerin pembebalonlarını şişiren girişimcilikkulüpleri kendileri için daha iyi birdünya yaratma hedefi peşindedir.

"Toplum için fark yarat!" sloga-nına benzer söylemlerin hakimolduğu girişimcilik kulüpleri ya daSOGLA (Sosyal Girişimci Genç

Liderler Akademisi) gibi akademi-ler dünyanın sadece filmlerdedeğil gerçekte ancak sosyal giri-şimcilikle kurtulacağına inanlar-dan. Sosyal girişimciler toplumsalsorunları ana mücadele çizgisineoturturken sorunlarla mücadelesürecinde kar etmenin gerekleriniise arka plana atamamaktadır. Karetmenin gerekliliğini ise sosyalgirişimcinin sadece yaşaması içinzorunluluktan kaynaklandığınıbelirtmektedirler. Ancak çelişkiliifadelerle besledikleri konuşmaları-nın birinde ise "Sosyal girişimci açkalmaz; nasıl aç kalmaz çünküaslında bu bir yandan da alternatifbir kariyerdir." diyerek aslında karetmenin yaşamsal faaliyetleri sür-dürmek için değil kariyer basa-maklarını tırmanmak için olduğu-nun altını çiziyor.

Topluma fark atan sosyal girişimciler

1

2

4

kariyerci

Teknoloji; ama sermaye için!

Page 7: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 07 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Kadınların taleplerini alanlara taşıdığı encoşkulu ve kitlesel gün olan 8 Mart öncesi kadı-na yönelik saldırılar doruğa ulaşmıştı. AKPkadına ve kadın mücadelesine saldırılarını ise"erkek" iktidarının daimi destekleyiciliğini vetaşeronluğunu yapan kadın düşmanı yan-daşlarının açıklamalarıyla, yazılarıylapekiştiriyordu ki bu saldırılar hala devametmektedir. Kamuoyunda tartışma konusuyaratan AKP'li Kredi Yurtlar Kurumu MüdürüHasan Albayrak'ın; "Kız çocuğunun saat21.00'dan sonra sokakta ne işi var?" açıklaması,Selçuk Üniversitesi İlahiyat Profesörü OrhanÇeker'in; "Dekolte giyersen tecavüze uğrarsın"açıklaması, -AKP'nin Ünye Medya ve Tanıtım

Başkanı Süleyman Demirci'nin "Örtüsüz kadınya satılıktır ya da kiralık" sözü, Sabah yazarıEngin Ardıç'ın; "Çirkin, kara kuru solcu kızlarıöpseydin sana yumurta atmazlardı EmreAköz'cüğüm" şeklindeki yazısı 8 Martöncesinde kadına yönelik ardı ardına gelen sis-temli saldırıların somut örneklerini oluşturuyor.

Bu aşamada Üniversiteli Kadın Kolektifi'ninbu saldırılara karşı tepkisi ve müdahalesidönüm noktası niteliğini taşıyor. ÜKK renkli,yaratıcı eylemleriyle bütün söylenenlerden,yazılanlardan hesap sorarken bunların peşlerinibırakmayacaklarını Türkiye'nin birçok üniver-sitesinde eş zamanlı dile getirmeleri ÜKK'nınbu saldırılara karşı merkezi yanıt verebilirliğini

yükseltiyor. Ayrıca Sabah-ATV binasını EnginArdıç'ın kovulması için basan ve Sabah'ınyöneticilerinin yazı nedeniyle özür diletildiğiÜKK'nın eylemi kadına yönelik tüm saldırılarkarşısında en kararlı, somut kazanım sağlayıcıbiçimiyle örnek oluşturuyor.

Bu dönem içinde ÜKK izlediği istikrarlı vetutarlı tavrı sayesinde 8 Mart'ta alanlara en gün-cel ve hedef gösterici söylemiyle çıktı. Üniver-sitelerde yoğun geçen hazırlıklar sonucu ortayaçıkarılan 8 Mart etkinlikleriyle kampüslerdeeşitlik isteyen kadınların talepleri görünürkılındı. Bütün üniversiteli kadınları 8 Mart mey-danlarına davet eden ÜKK coşkusu, renkliliğive kitleselliğiyle alanlarda göz doldurdu.

ÜKK 8 Mart öncesinde ve 8 Mart günündeoldukça başarılı bir dönemden geçti. ÜKKisminin görünürlüğünü hemen hemen tümüniversitelerde sağlayan üniversiteli kadınlarbundan sonrası için de istikrarlı, tutarlı tavrınıdevam ettirecektir çünkü AKP saldırılarına durdurak vermeden ilerletmeye devam ediyor.Bütün kadınların talepleriyle meydanlarıdoldurduğunun ertesi günü kadınlarabahşedilmiş bir armağan gibi bu ülkedeHüseyin Üzmez tahliye edilebiliyor. Bu yüzdenÜKK hiçbir duraksamaya izin vermedenAKP'nin neoliberal, cinsiyetçi, gerici poli-tikalarına karşı üniversiteli kadınların isyanınıadım adım daha ileriye taşıyacaktır.

14. Uçan Süpürge Uluslararası KadınFilmleri Festivali, 5-12 Mayıs 2011 tarihleriarasında Ankara’da gösterime girecek.Filmleri, özel gösterimleri ve yan etkinlik-leriyle dopdolu bir festival programı hazır-landı. Bu yıl ayrıca Ankara’daki üç üniversitefestivale ev sahipliği yapacak. Ankara,Hacettepe ve Ortadoğu Teknik Üniver-sitesinden oluşan ev sahipleri sayesindeAnkara’da 100 bin üniversiteliye ulaşılmasıhedefleniyor. Türkiye’nin ilk kadın filmlerifestivali ünvanını alan festival gidilmeyedeğer nitelikte.

Orhan Çeker’in, ’dekolte giyen kadının tecavü-zle karşılaşmasının sürpriz olmayacağı’ yönünde-ki sözlerinin kamuoyunda tepki çekmesi üzerineYÖK inceleme başlatmıştı. Açıklamayı değer-lendiren YÖK, suç unsuru bulunmadığını, açıkla-mayı "akademik ifade özgürlüğü" olarak değer-lendirdikleri için soruşturma açılmamasına kararverdi. Kadını suçlayarak tecavüzcüyü teşvik edenÇeker'in açıklamaları ifade özgürlüğü iken Siirt'tetecavüzcülerin yargılanmasını isteyen üniver-sitelinin basın açıklaması demokratik hak değilhapis cezası sebebi oluyor.

Geçen yıl 7 ilkokul öğrencisine toplu tecavüzolayı Siirt'te yaşanan cinsel istismar vahşetini gözönüne sermişti. 100 kişinin sorgulandığı davadatecavüzcüler arasında şehrin tanınan isimlerininyer alması nedeniyle savcılık gizlilik kararıçıkardı. Tecavüzcülerin teşhir edilip, yargılanmasıiçin Siirt Öğrenci Kolektifi eylem gerçekleştirmişti.Bir üniversiteli gözaltına alınarak açılan davada 10ay hapis cezasına çarptırıldı. Eylemin ardındaneski Siirt Valisi'nin "Gösteri yapacaklarına fuhuşyapsınlar” sözü aslında AKP gericiliğinin çocuk-lara tecavüz edenleri koruyacağının ancaktecavüzcülerin yargılanmasını isteyen üniver-sitelilerin hapse atılacağının habercisiydi.

Son beş yılda, 100 bininüzerinde kadın cinsel saldırımağduru oldu. Kadınların %40’ışikayetçi olmadı. %60'lık şikayeteaçılan davalar ise ya tahliye ilesonuçlandı ya da hala kadınlaraleyhinde işliyor. 2005 yılındakadınların verdiği mücadelesonucu yasalarda önemli aşa-malar kaydedildi. Açılan binlercedava dosyalarının sonucuna yada sürecine baktığımızda ise budeğişikliklerin sadece yazıdakaldığını görüyoruz. Muğla'da 4

yıl önce bir kadına toplu tecavüzeden 8 kişi kadınların mücadelesisonucu 4 yıl sonra yargılanmayabaşlaması, N.Ç davasındayargılanan bütün erkekler beraatetmesi, N.Ç'nin kendi rızasınınolduğu, isteseydi karşı koyabile-ceğinin varsayılması, 2 kadına ise“iffetsiz” oldukları gerekçesiyle 9buçuk yıl hapis cezası verilmesigibi daha birçok dava yasalarıntacizcileri, tecavüzcülerikoruduğunun somut örneğidir.

Üniversite içindeki taciz ve tecavüz olayları için çoğuyönetmelik herhangi bir yaptırım içermemektedir. Bazı yönetmelik-ler taciz ve tecavüze yönelik maddeler içermesine rağmen herhangibir uygulama söz konusu değildir. Akademik ortamlardaki kadın-ların bilimsel bakış açısıyla kadın sorunlarını görünür kılma veçözüm önerileri geliştirmede aktif rol aldıkları “Kadın SorunlarıAraştırma ve Uygulama Merkezleri” üniversite içi örgütlenmeolarak kayıtlarda geçmektedir. Bu noktada KASAUM'un bugünekadar taciz, tecavüz vakalarına karşı yaptıklarını ve yetkilerinideğerlendirmek gereklidir. KASAUM'un amaç ve işlevlerinde taciz,tecavüz olayları işlenmemiş ve üniversite içinde yaşanan oncavakanın ardından hiçbir girişimde bulunulmamıştır. KASAUM'unyapacağı çalışmalarla üniversite yönetmeliklerine taciz, tecavüz ileilgili yapıcı maddeler eklenebilir. Üniversitenin tamamına dönükseminerler, eğitimler verilebilir. Tacize ya da tecavüze maruz kalmışüniversiteli kadına psikolojik, hukuksal yardımda bulunabilir.

7

Kad›n

Tecavüzü onaylayana özgürlük

Tecavüzü protesto edene10 ay hapis cezası

Yasalar nasıl işliyor?

Tacize,tecavüze karşıisyan vakti

Üniversiteler ne yapıyor?

Üniversiteli kadınların sesi ÜKK giderek büyüyor

Basın organlarında her güntaciz, tecavüz haberleri verilirkenkadınlar için normalleştirilmeyeçalışılan bu olaylar artık heryönüyle tehlikeli bir boyuta ulaş-mıştır. Bu tehlikenin yaygınlıkalanları o kadar genişlemiştir kikampüsten yurda gidilen yolda,işinden eve dönmek için binilenbelediye otobüsünde her an heryerde kadınlar tacize, tecavüzemaruz kalabilmektedir.

Kadına yönelik saldırılar erkekegemen sistemin hegemonyasıaltında bulunan bütün dünyaülkelerinde devlet politikası ola-rak uygulanırken Türkiye'ninfarklılığı ise AKP'nin açıktankadın düşmanlığıyla bu saldırılarıuygulamasıdır. Ayrıca sistemli birşekilde yasalarla, gazetelerde yazı-lan yazılarla, akademisyenler, mil-letvekilleri, müsteşarlar tarafındanyapılan açıklamalarla kadınayönelik şiddetin, tacizin, tecavü-zün normalleştirilmesini ve kışkır-tılmasını sağlayan, en örgütlübiçimde yaygınlaştıran iseAKP'nin gerici, cinsiyetçi politika-larıdır.

Kadınlar iki yüzlü siyasetinmalzemesi

AKP'nin yaydığı gericiliğinmeyvesi ise resmi verilerin açıkla-dığı kadına yönelik şiddetin 7yılda %1400 artmasıdır. TayyipErdoğan bir yandan bu verilerinabartıldığını söylerken bir yandanda "Kadına yönelik şiddet vicdan-sızlıktır, insafsızlıktır, alçaklıktır!","Kadın erkek eşitliğine inanmıyo-rum." diyerek tacizcileri, tecavüz-cüleri yüreklendiriyor ve ikiyüzlüsiyasetini devam ettiriyor.Kadınlar ise AKP'nin ikiyüzlü

siyasetini tacizcileri, tecavüzcülerihadım edecekleri yönünde öner-dikleri yasa teklifinin sonrasındaHüseyin Üzmez'in türlü oyunlarlatahliye edilme sürecinde bir kezdaha gördü. Kadınların mücadele-si sonucu çocuk istismarcısı, taciz-ci Üzmez hapis cezası almış ve 2.5yıl tutuklu yargılanmıştır. Nitekimkadına yönelik suçlara dair top-lumsal çelişkileri göz önüne serenbir simge olay haline gelenÜzmez'in tahliye edilmesi isekadınların tacize, tecavüze karşıverdikleri mücadeleye vurulmakistenen bir darbe niteliğindedir.

Kadınlar tacizcilerin, tecavüz-cülerin peşini bırakmayacak

Cinsel saldırıların oldukça arttı-ğı günümüzde, kadınlar üzerindegünün her saatinde tedirginliğinhakim olması kadının sosyal yaşa-mına da kısıtlama getirmektedir.Tacize uğrayan kadın için yaşadı-ğını açıklamak, tacize itiraz etmekise toplumsal baskının etkisi vekorkusuyla oldukça zordur. Buçekingenliğin sebebi ise yeterliyasal yaptırımların olmaması, aile-nin kadına yönelik kısıtlamalardabulunması, yurt disiplinleri, top-lumda "kirlenmiş" olarak görül-mesi ve maruz kaldıklarını kanıt-lamak zorunda bırakılmasıdır.Uludağ Üniversitesi öğrencisiSema Karakoca'nın öldürülmesin-den sonra kampüs içinde yaşanantacizleri anlatan üniversitelikadınların yüzde 86.9'unun tacizemaruz kalması ve tacizi kolaycadile getirememeleri bu çekingen-liklerin sebebini doğruluyor.

Tüm çekingenliklere rağmenBursa'da üniversiteli kadınlarınSema'nın katillerinin bulunmama-

sının ardından kitlesel protesto veoturma eylemi gerçekleştirmesi veSema'nın katillerinin, üniversitelikadınları taciz edenlerin peşinibırakmayacaklarını söylemeleritacize, tecavüze karşı örnek müca-dele yöntemini oluşturuyor.Tacize tecavüze karşı üniversi-teli kadınların talepleri

Son 5 yılda 100 binin üzerindekadın cinsel saldırıya maruz kaldı,bugüne kadar açılan davalar isehep kadınlar aleyhinde işlemekte-dir. Bu nedenle taciz ve tecavüzsuçuna karşı yapıcı önlem veuygulamalar hayata geçirilmelidir.Uzun vadede tacizin ve tecavüzüntoplumsal dinamiklerini tetikleyengerici, cinsiyetçi politikalar dönüş-türülmelidir. Kamuoyunu etkile-yen medyanın ve üniversitelerinkadın sorunlarına duyarlı davran-maları ve bu yönde çalışma yap-

maları sağlanmalıdır. Kısa vadedeyapılması gerekenler ise taciz vetecavüz suçundan caydırıcı ceza-lar çıkarılması ve kadınlarınmaruz kaldıklarını ispat etmekzorunda kalmasının önüne geçil-mesidir. Ayrıca devlete ait birkurum olan Adli Tıp yerinebağımsız olan üniversite hastane-lerinin ya da kadın hekimleringereken raporları vermesi sağlan-malıdır. Ulaşımda yaşanan tacizlergibi birçok etken sefer sayılarınınarttırılması gibi çözümlere kavuş-turulmalıdır. Üniversite içindeyaşanan taciz ve tecavüzlere karşıkampüs içinde yeterince aydınlat-ma sağlanmalı ve KASAUM'larüniversiteli kadınlara somut psi-kolojik, hukuki yardımı edebilecekdüzeye getirilmelidir.

Page 8: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 10 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Üniversiteli Gazetesi olarak üniversitenin gündemini takipeden, üniversitelilerin yaşadığı sorunları anlatan alternatif birgazete çıkarıyoruz. Siz de medyada gördüğümüz gazeteciliktendaha farklı, alternatif bir gazetecilik anlayışına sahipsiniz.Özellikle insan hakları ile ilgili haberler yapıyorsunuz. Böylebir gazetecilik anlayışını tercih etmenizin özel bir nedeni varmı?

Benim gazeteciliğe merakım 1995\96 yıllarında lise çağımdabaşladı. Profesyonel olarak ise 1999-2000 yıllarında gazeteciliğebaşladım. Çalıştığım her yerde yoksulların hak mağdurlarınınhaberlerini yapmayı tercih ediyordum. Önümde de bununörnekleri vardı. Ahmet Şık, Adnan Keskin, Celal Başlangıç hakhaberciliği yapan etkili gazetecilerdi. Özellikle düşünce ve ifadeözgürlüğü işkence, kötü muamele ve çeşitli hak arayışların hakmağduriyetleriyle birlikte bir bütün oluşturduğunu ve bununda medyada yeterince yer bulamadığını ya da yeterince yerverilmediğini fark ettim. Dolayısıyla bu üç ismin açtığı alandaben de haber yapmaya başladım. Bu alanda benim kadar haberyapan olmadığı için benim haberlerim bilinir oldu ya da bualan bir biçimde benle anılır hale geldi.

Uzun zamandan beri ülkenin gündemini Ahmet Şık ve NedimŞener’in Ergenekon operasyonları kapsamında tutuklanmalarımeşgul ediyor. Siz bir gazeteci olarak yaşanan tutuklamalarınasıl değerlendiriyorsunuz?

Ahmet Şıkların tutuklanması şöyle izah ediliyor: Oda TV adlımuhalif internet sitesinde 17 Şubat’ta yapılan aramada ulusalmedya planı olduğu iddia edilen notların ele geçirilmesi. Ancakburada bir gariplik var. Çünkü bu notların bilgisayara yüklenişiile silinişi aynı dakika içinde. Dolayısıyla bir mantıksızlık oldu-ğu gözleniyor. Bu suçlama doğrultusunda ikisi de tutuklandı-lar. Burada kritik olan şu: Özellikle Nedim Şener, Hrant Dinkcinayetinde ihmali olduğu fikri sabit olan ve kamuoyununbunu büyük ölçüde paylaştığı emniyet şeflerini kitabında teşhisetmişti. Ahmet Şık da kızağa alınmış emniyetçilerle de görüşe-rek emniyet içerisindeki cemaat yapılanmasını araştırmıştı veincelemişti. Bu yüzden bu çalışma teşhis edilen kişileri hayliürküttü. Ergenekon operasyonunun doğasında şöyle bir meka-nizma işliyor. Ne vakit cemaatin dikkatini çeken bir yapılanmavarsa Ergenekon operasyonu oraya çekiliyor. Nedim de cema-at yapılanmasının köşe taşlarına dokununca bu operasyonadahil edildi. Ahmet Şık da yaşamı boyunca devlet suçlarınınüstüne gitmiş birisi olarak tanındı. Kimliği ve varlığı inkar edil-miş Kürt halkının, inancı nedeniyle ikinci sınıf vatandaş görü-len Alevilerin, hak arayışları nedeniyle her türlü şiddete mağ-

ruz kalmış değişik kesimle-rin, sosyalistlerin, kadınlarınve gençlerin soluğu ve sesiolabilmiş bir isim. Ancak sontahlilde geçmişte olduğu gibibugün egemenlere dokundu-ğu anda kendisi deErgenekon mekanizmasınıniçine sokuldu. .

Ahmet Şık ve NedimŞener’in sürdürdükleri gaze-tecilik faaliyetleri yüzündentutuklandıklarını düşünür-sek sizce bir gazetecininhaber kaynağıyla ilişkisinasıl olmalıdır? Bir gazeteciistediği herkesle konuşabilirmi?

Bir gazeteci herkeslekonuşur. Bir gazeteciyesorulmayacak bir soru varsao da niye konuştun ve niyegörüştün sorusudur.Gazeteci haber kaynağıylaancak ortada bir eylem vesuç varsa, ona iştirak ettiğianda gazetecilik kimliğin-den çıkar. Fakat gazetecimuhatabı her kim olursaolsun onun anlattıklarınaktarmak üzere herkeslegörüşebilir. Buna ilişkinhiçbir sınırlama getirile-mez.

Yaşanan tutuklamalar-dan sonra özellikle Ahmet

Şık kamuoyunun çok büyük bir kesimi tarafından sahiplenildi.Hatta bu konuda başını gazetecilerin çektiği çok büyük eylem-ler dahi yapıldı. Siz de bu sürece en başından beri karşı çıktınızve gerçekleştirilen eylemlerde yer aldınız. Peki Ahmet Şık’akamuoyunun bu kadar çok sahip çıkmasının özel bir nedeni varmı?

Ben ikisini de tanıyorum. İkisinin de yaygın medyadaki ennamuslu insanlar olduğuna tanığım. Ahmet Şık için özel birduyarlılık gelişti. Gerek Cumartesi Anneleri gerek Hrant Dinkailesi, onların dışında Metin Göktepe’nin ve Hasan Ocak’ınailesi özel bir duyarlılık gösterdiler. Ahmet Şık’la çalışanlar vetanıyanlar bilir ki Ahmet Şık kendisinin ifade ettiği gibi bir sos-yalisttir, hayata soldan bakar, Kürt halkının duyarlılıklarınıbenimser ve bu değerlere yönelik gizli veya açık faaliyet yürüt-müş kesimlere karşı siyasal, bireysel ve mesleki anlamda tepkigösterir. Ahmet Şıkın devletin herhangi bir suça yönelmiş kesi-miyle ittifaka ve ilişkiye girmeyeceğine dair birden çok tanıkbulunabilir.

Ergenekon operasyonun başladığı dönemde birçok liberalyazar ve gazeteci gerçekleşen operasyonları desteklemişti.Ancak şu an bu operasyonu destekleyenler süreç içeri-sinde büyük bir şok yaşamış durumda. ÖrneğinErgenekon operasyonlarını başlangıçta destekleyenAhmet İnsel, Ahmet Şık tutuklandığında adliyeninönündeydi. Geçmişte Ergenekon operasyonun iç yüzünüanlatmaya çalışan sosyalistleri Ergenekonculukla ithameden liberallerin yaşadığı değişmeyi nasıl buluyorsunuz?

Benim de bu operasyonları bugün itibariyle halendestekleyen ve referandumda evet diyen arkadaşlarımvar. Tabi Ahmet Şık’la beraber büyük bir kısım önemliölçüde bu operasyonların kendi inandıklarının ötesinegeçtiği kanaatine vardılar. Tekel işçilerin, üniversiteli-lerin ve iktidar karşıtlarının Ergenekon ve paralelinde-ki davalarla ilişkilendirilmeye çalışıldığını gördük.Ama bu destek yanlızca bir davayı desteklemek değilbir siyasal duruşun temsilcisi olmak anlamına geliyor.Bugünden geriye bakıldığında 80 yıllık cumhuriyet tari-hinin bugünkü verilerle inşa edilmeye çalışıldığı, hertürlü darbeye ve anti demokratik girişime destek olmuştarikat, cemaat, sivil siyasal oluşumların bile sadece siviloldukları için aklanmaya çalışılması gibi çeşitli teorik ve poli-tik hatalar yapıldı. Süreç böyle devam ederseliberal kesimdeki yıkımın daha büyük olacağınıtahmin ediyorum.

Ahmet Şık’ın kitabı bir araştırma kitabı olarak bu sürecedamgasını vurdu. Bu süreçte çıkan bir kitap daha vardı o dasizin yazdığınız Hanefi Yoldaş kitabı. Onda da cemaatin polisiçindeki örgütlenmesi ele alınıyordu. Biraz kitaptan bahsedebi-lir misiniz?

Ben Devrimci Karargah örgütünü ve Hanefi Avcı’ nın daörgüte dahil edilme sürecini anlattım kitapta. Ancak ortada nebildiğimiz anlamda bir sol örgüt ne de bildiğimiz anlamda birsol örgüt davası var. Kritik olan bu yargılama içerisinde solgörüşe bile sahip olmayanlar var, Hanefi Avcı gibi ömrü sollamücadeleyle geçmiş olanlar ve solculara işkence yapmış olanlarda var. Bir taraftan DESA fabrikasının grevci işçisi Emine Aslangibi hak arayışının, işveren ve cemaate yakın Samanyolu tel-evizyonu tarafından Devrimci Karargah örgütünün bir eyle-miymiş gibi verilmesi söz konusu. Aynı şekilde demokratiksınırlar içerinde kaldığı polis raporlarıyla ve devletin kayıtlarıy-la sabit kimi platform ve partilerin illegal örgütlermiş gibi yar-gılanışı söz konusu. Dolayısıyla Devrimci Karargah davası şuhaliyle iktidara karşı pozisyon almış, her türlü sol muhalif giri-şimin başka bir adresi olma eğilimi gösteriyor. Kitabımda daözetle bunu anlattım ve böylesi bir temel üzerinden “örgüt“ veonun “ yargılanmasını” ancak bir milliyetçi polis şefinin ismiyleanılacağını düşündüm ve bu yüzden kitabın adını HanefiYoldaş koydum.

Ahmet Şık gözaltına alınırken cemaat için ‘dokunan yanar’demişti. Siz de kitabınızda cemaate dokunan birisi olaraktutuklanacağınızı hiç düşündünüz mü?

Tesadüf oldu ben kitabı matbaaya vermiştim, matbaada bası-lacağı gün Ahmet Şık ve Nedim Şener gözaltına alındı. O günmatbaadan haber bekleniyordu kitabı basalım mı basmayalımmı diye. Tabi sıcağı sıcağına biz bir tereddüt hali yaşadık neolacağını bilmiyorduk her an her gazeteciye yönelebileceğinidüşünmüştük. Ancak kısa bir düşünme sürecinin ardından bukitabın yayınlanması gerektiğini düşündüm çünkü bunun birdemokrasi mücadelesi olduğunu biliyorum.

Bütün bu yapılanları toplumsal muhalefeti sessizleştirmeolarak değerlendirebiliriz. Üniversiteye gelmek istiyorum,Öğrenci Kolektifleri sizin de zaman zaman köşenizde yer verdi-ğiniz ve bildiğiniz bir topluluk. Bir kampanya başlattık “Sessiz kalma yapabileceğin bir şey var “ kampanyası. Dahaönce bir etkinliğine İstanbul da katıldınız. ÖğrenciKolektiflerinin bu hamlesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Topluma, özellikle eğitimli ve okumuş kesimlere eleştirme-mesi, sorgulamaması, iktidarla çatışmaması dayatılıyor. Öğren-ci Kolektifleri’ nin ve öğrenci hareketinin son süreçte bu korkuiklimini aşmada çok cesurca davrandığını ve bu cesaretlerinedeniyle susanlarca sahiplendiğini gördüm. Dolayısıyla hertoplumda ve her evrede olduğu gibi Öğrenci Kolektiflerininiçinde yer aldığı öğrenci hareketi toplumun soluk alma iklimi,nefes borusu ve düşünebilme kanalı olarak da ön açıcı oldu,katkı sağladı. Bu çalışmasının da o sürecinönemli bir dayanağı olacağını düşünüyorum.

Basılmamış kitapların polis baskınlarıyla topla-nıp yasaklandığı, Ahmet Şık ve Nedim Şener’intutuklu bulunduğu şu günlerde gazeteci- yazarİsmail Saymaz ile Üniversiteli Gazetesi için birsöyleşi gerçekleştirdik. SöyleşimizdeErgenekondan cemaat- polis ilişkisine, basınözgürlüğünden sansüre kadar birçok konuyukonuştuk.

İsmail Saymaz Kimdir

10

Söylefli

??

İsmail Saymaz Üniversiteli’de

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun

olan İsmail Saymaz, Nisan 2002’den beri Radikal gazete-

sinin İstihbarat Servisi’nde çalışmaya devam ediyor.

Medyada hakim olan gazetecilik anlayışından daha farklı bir

yerde duran Saymaz; insan hakları, toplumsal olaylar, azın-

lıklar gibi haberler üzerine çalışıyor. 3. Metin Göktepe

Gazetecilik Ödülleri'nde "Jüri Özel Ödülü" aldı ve 2010

yılında da Basın Ödülü’ne layık görüldü. Muhalif duru-

şuyla tanıdığımız gazeteciye yaptığı haberlerden dola-

yı birçok dava açıldı ve toplamda yaklaşık 100 yıla

varan hapis cezasıyla yargılanıyor. Ayrıca

İsmail Saymaz’ın “Postmodern Cihad”

ve “Hanefi Yoldaş” isimli iki kitabı

bulunuyor.

‘Bir gazeteciye sorulmayacak bir soru varsa o daniye konuştun ve niye görüştün sorusudur.

Page 9: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 11 SœYAH MAV KIRMIZISARI

2Üniversitemizde uygula-

nan sınav geçme siste-mi birçok öğrenciyi mağ-dur etmektedir. Kaldığımızdersleri vermemiz için YazOkulu’na mecbur bırakılı-yoruz ve mağduriyetimizdaha da artıyor. Yaz okulusistemi ise her ders içinaçılmamakta hatta bazıfakültelerde hiçbir ders içinyaz okulu bulunmamakta-dır. Açılan dersler için öde-diğimiz paralar ise bizöğrencilerin müşteri olarakgörüldüğünün birer kanıtı.Yaz okulu sisteminin kaldı-rılması, bütünleme sınavla-rının getirilmesi içinKolektif sana“Yapabileceğin bir şey var”diyor.

Türkiye'de turizmin en önemli bölgelerindenbiri olan Akdeniz Bölgesi'nin palmiyeleriyledonatılmış bulvarlarıyla ün salan şehridir

Antalya. Tarihinde farklı medeniyetler barındıranAntalya kültür sanat faaliyetleri açısından oldukçagelişmiş bir şehirdir. Akdeniz bölgesinin en eskiüniversitelerinden birisi olan Akdeniz ÜniversitesiAntalya, Burdur ve Isparta illerindeki yüksek öğre-tim kurumlarını kapsayacak şekilde, 1982 yılındakurulmuş olan bir devlet üniversitesidir. 15 fakül-te, 18 yüksekokul, 5 enstitüsü ile 30.000 üniver-siteliye eğitim veren Akdeniz Üniversitesi merkezibir yerleşim yerine sahiptir. Üniversitede kayıtsırasında harç parası haricinde 50 TL kayıt parasıalınmaktadır. Akdeniz Üniversitesi'nde sınav siste-mi 1 vize 1 final şeklindedir. Geçme notunun 70olduğu üniversitede, geçme notu olmayan ders-lerde çan eğrisi sitemi uygulanmaktadır.Bütünleme sınavlarının olmaması birçok öğrenci-yi mağdur etmekte üniversiteliler Antalya'nınsıcağında yaz okuluna mecbur kalmaktadırlar.

BarınmaAkdeniz Üniversitesi Merkez Kampüsü içerinde

yer alan KYK yurdu olduça yetersizdir. Yurt kap-asitesi 3100 yatak kadardır. Bu sayının talebi kar-şılayamaması sonucunda birçok öğrenci memle-ketlerine geri dönmeye mecbur kalmaktadır.

Birçok öğrencide yüksek ev kiraları nedeniylefiyat olarak daha uygun olan cemaat evlerinemecbur kalmaktadır. Bu seçeneği tercih etmeyenöğrenciler ise özel yurtlara yada yurda dönüştü-rülmüş otellere yüksek miktarlar ödemektedir.

BeslenmeMerkez Kampüs içerisinde bulunan yemekha-

ne rektörlük tarafından işletilmektedir.Yemekhaneden üniversitelilerin %5'i burslu şekil-de yararlanmaktadır. Elektronik-kontörlü sisteminuygulandığı yemekhanede gidilmeyen günleryanmamakta,öğrenciler 1,70 kuruştan yemekyemektedirler.

SağlıkÜniversite öğrencilerine sağlık hizmetleri;

Mediko-Sosyal Merkezinde poliklinik düzeyinde,ayakta tedavi hizmeti şeklinde verilmektedir.Hastalar gerekli görüldüğü taktirde, ileri tetkik vetedavileri için, Akdeniz Üniversitesi Tıp FakültesiHastanesi’ne sevk edilmektedirler.

UlaşımUlaşımın Antalya'da öğrencilere 75kuruştur.

Kampüs içi otobüslerinin olması üniversitelilerinAntalyanın hemen hemen her yerinden rahatlıklakampüse ulaşmasını sağlamaktadır. Kampüsesefer sayıları çok sık olmamakla birlikte otobüslergenelde aşırı dolu bir şekilde taşımacılık yapmak-

tadır. Kampüs içindeki binimler iseücretsizdir.Üniversiteliler şehir içindeki tramvaybinimlerinde de 75 kuruş ödemektedirler.

Sosyal Kültürel FaaliyetlerAkdeniz Üniversitesi öğrenci toplulukları başta

sinema, tiyatro, müzik alanları olmak üzere heray etkinlikler düzenlemektedir. Rektörlüğün güzyarıyılı ve bahar yarı yıllarında şenlikler düzenle-mektedir. Ayrıca Büyükşehir Belediyesinin düzen-lediği bahar şenliklerini rektörlüğün düzenlediğişenliklere denk getirmesi ve buradan doğanrekabet üniversitelilerin kaliteli solyal kültürel faa-liyetlere katılmasını sağlamaktadır. Avrasya'nın enköklü film festivallerinden birisi olan veAntalya'da düzenlenen Altın Portakal FilmFestivali üniversitelilerce ilgiyle izlenmektedir.

Kampüste YaşamMerkezi kampüs içerisinde iki ayrı çarşı bulun-

maktadır. Olbia ve Yakut AVM çarşıları öğrencileriüniversite sorunlarından soyutlamak üzerineyapılan politikaların birer sonucudur. Kitap olarakyetersiz olan kütüphane öğrenciler tarafındandaha çok internetten yararlanmak üzerine kulla-nılmaktadır. Kampüse bu yıl atılan camii temelive kurulacak olan İlahiyat Fakültesi gerici bir üni-versite için atılan ilk adımlardır.

Bu sayımızda Akdeniz Üniversi-tesi’ndeyiz. Güneyin en güzelillerinden biri olan Antalya’dabulunan Akdeniz Üniversitesi’nitanıyacağız. Ayrıca yoğun baskı-lar sonucu durgunlaşan öğren-ci muhalefetine kazanımlarıylacan veren Öğrenci Kolektifleriüyeleriyle de konuşma fırsatıelde ettik.

11

KampüsMerak edenler için

▲ Akdeniz Kolektif 1Mayıs'ta Antalya'da

güçlü bir üniversite kortejikuracak. Üniversite sorun-larını ve mücadelesini alan-lara taşımanın önemine dik-kat çeken Kolektifler,Akdeniz Üniversitesiöğrencilerini 1 Mayıs'taÖğrenci Kolektifleri pan-kartı arkasında eşit, parasız,bilimsel, anadilde eğitim vedemokratik üniversitemücadelesi eksenindebuluşmaya davet ediyor.

Akdeniz Üniversitesi

Akdeniz’de Kolektif umut veriyorAkdeniz Üniversitesi Öğrenci Kolektifleri

kurulduğu günden bu güne hangi çalışma-larda bulundu?

Akdeniz Öğrenci Kolektifleri olarak adımı-zı ilk defa 2006 yılında ders geçme sisteminekarşı yaptığımız 1500 kişilik yürüyüş veardından rektörlük önünde başlattığımız

oturma eylemi ile duyurduk.Yine aynı yılda üniversite-

mize konferansa gelenAli Sabancı’yı protestoettik. Tekel direnişin-de işçi sınıfıyla gün-lerce çadırlarda daya-nışma içerisinde

bulunduk. Üniversite-de yürüttüğümüz

yemekhane süreci kazanı-mıyla, Mehmet Ali Şahin pro-

testosuyla ve Yaşar Holding yönetim kurulubaşkanına attığımız yumurta ile muhalefetifi-mizi yükselttik.

2008 yılında yaşanan faşist saldırı üniver-site siyasetini ve Kolektif’i nasıl etkiledi ?

Saldırılar sırasında yaşananlar üniversitegenel muhalefetini ve Kolektif’i olumsuz etki-ledi. Onlarca öğrenci yurtlardan, okuldanatıldı. Bu dönem sonrası üniversite yönetimibaskıya dayalı bir politika izlemeye devam

ediyor. Üniversite de fikirlerimizi özgürceifade etmemizi engellemek için masa açma,afiş asma yasaklarının olduğu üniversitemiz-de, sivil polislerin sayısı gün geçtikçe artıyor.

Başarıyla sonuçlanan bir yemekhanekampanyası düzenlemiştiniz, bu dönemdenbahsedebilir misiniz ?

Kasım ayında yürüttüğümüz yemekhanekampanyasını bütün üniversiteye yaydık,ardından gürültü eylemleri, imza kampanya-sı ve yürüyüş sonrasında kazanımla sonlan-dırdık. Günlük 3,40 lira olan yemek kartını vehaftalık satılan gidilmeyen günlerin de para-sının ödendiği karton kartları kaldırtarakyerine öğrenci kartlarımıza para yükletebildi-ğimiz elektronik kontörlü sistemi getirttik. Busayede gidilmeyen günlerin parasını ödeme-den ve günlük 1,70'e yemekhaneden yararla-nabiliyoruz. Bu süreçte yaptığımız eylemlilik-ler ile 2008 süreci sonrasındaki ölü toprağınıüniversite siyasetinin üzerinden attığımızıdüşünüyoruz.

Kolektiflerin yumurta eylemlerinden birinide Yaşar Holding Yönetim Kurulu başkanınayumurta atarak siz gerçekleştirdiniz, o eylemgerekçelerinden ve sonrasından bahsedermisiniz?

Üniversitelerimizde sermayedarları veAKP’lileri istemediğimizi her fırsatta dile

getiriyorduk. Bu nedenle gelen patronları veAKP’lileri yumurtalarımızla karşılıyorduk.Yaşar Holding patroniçesi de üniversitemizegirişimcilik günü vasıtasıyla geldi. 6 ÖğrenciKolektifi üyesi arkadaşımız etkinlik salonunaalınmadı. Salona giren bir arkadaşımız daüniversitelileri işsizliğe mahkûm edenleriüniversitelerimizde istemediğimizi belirterek,yumurta atarak protesto etti. Eylemini ger-çekleştirdikten sonra ÖGB’lerce darp edilereksalondan dışarı çıkarılan arkadaşımızı gözal-tına alınmaktan kurtardık. Ertesi gün isegeniş katılımlı bir eylem düzenleyerek ÖGBfaşizmini ve girişimcilik günlerini protestoettik.

Üniversitemizde yükselen muhalefete karşırektörlüğün yürütmüş olduğu sindirme polti-kasını geçtiğimiz hafta birkez daha gördük.Bizlerinde aralarında bulunduğu 30 öğrenci-ye soruşturma açıldı ve disiplin komisyonukuruldu. Özel yetkiler verilen disiplin komis-yonundaki öğretim görevlileri bizlere savun-ma sırasında sordukları sorularla psikolojikbaskı uyguladı. Buna benzer politikalarlaönümüzdeki süreçte de karşılaşma ihtimali-miz yüksek. Akdeniz Kolektif olarak"Soruşturanları soruşturuyoruz" diyerek rek-tör İsrafil Kurtcephe'yi soruşturduk. AkdenizÜniversitesi öğrencilerini bu konuda duyarlıolmaya davet ediyoruz.

RÖPORTAJ

Page 10: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 12 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

TarihKızıldere katliamının üzerinden tam 39 yıl

geçti. Aradan geçen onca yıla rağmenKızıldere unutulmuyor, her yıl 30 Martgününde üniversiteliler kampüslerinde,sokaklarda anmalar gerçekleştiriyor.Kızıldere gençlik için ne ifade ediyor, nedenbu kadar önem taşıyor sorusunun cevabı;‘on’ların yaşamlarında ve yaptıklarının için-de gizli. Türkiye'de 60'lı yılların sonlarından80 darbesine kadar yaşanan sürece dairbugün her yaş diliminden insan az çok bilgisahibidir. Mahirler, Denizler bugün halagençlik tarafından önder olarak benimseni-yor. Toplumsal muhalefetin yaratıcısı olangençliğin öyküsü ise üniversitelerde kurulanFikir Kulüpleri Federasyonunda (FKF) başlar.FKF’nin ilk olarak 1968’de Nato’ya HayırHaftası ardından 1969 yılında 6. Filo veKommeri’in arabasının yakılması eylemlerioldukça etkili olmuştur. Gençliğin gelişenmücadelesinin ihtiyacı doğrultusunda 10Ekim 1969’ da gerçekleşen FKF KongresindeDevrimci Gençlik Dernekleri Federasyonukurulur. Dev-Genç yükselen gençlik eylemle-rinin siyasallaşmasında oldukça önemli birdönemeçtir. Gençlik artık daha militan birmücadele vermenin gerekliliğinin farkınavarmıştır. Mahir Çayan’ın önderliğinde kuru-lan THKP-C 12 Mart darbesi karşısında ger-çekleştirdiği eylemelerle Türkiye halklarınınbir nebze nefes almasını sağlayabilmiş,emperyalistlere karşı mücadeleyi hiçbirkoşulda bırakmayarak Başbakan Erdoğangibi “Van münit”lik şov yapmamış, İsrailBaşkonsolosu kaçırarak direnen Filistin halkı-nın yanında olduğunu tüm dünyaya göster-miştir.

Kızıldere…12 Mart Muhtırası’nın ardından Başbakan

Nihat Erim kendisine hedef olarak toplumsalmuhalefeti seçti ve bu kesimlere dönükbüyük bir operasyon başlattı. Bu amaçla 6ilde sıkıyönetim ilan edildi, kitlesel tutukla-malar birbirini takip etti. Deniz Gezmiş,Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’da yakalanarakidamla yargılanmaya başlandı. İşte böyle birtabloda hem darbenin karanlığını parçala-mak hem de idamları durdurmak amacıylabirçok eylem gerçekleştirildi. Bu eylemler içe-risinde en çok ses getireni ise 17 Mayıs’taİsrail Başkonsolosu Efraim Elrom’un kaçırıl-ması oldu. Ancak darbeciler yaşananlar kar-şısında daha fazla şiddete başvurdu veBalyoz harekatını başlattılar. İlk olarak 31

Mayıs 1971’de Nurhak dağlarında gençlikönderlerinden Sinan Cemgil, Kadir Manga,Alparslan Özdoğan, 1 Haziran 1971’de iseMaltepe’de Hüseyin Cevahir öldürüldü. Yine1 Haziran 1971’de çıkan aynı çatışmadaMahir Çayan yaralı bir şekilde yakalanaraktutuklandı. Mahirler, Denizlerin idamını dur-durmak için 30 Kasım 1971’de MaltepeAskeri Cezaevi’nden büyük bir firar gerçek-leştirdi. Mahir Çayan, Cihan Alptekin veÖmer Ayna firardan sonra Fatsa’ya geçti vediğer devrimcilerle buluşarak Denizlerin ida-mını engellemek amacıyla 26 Mart 1972’deNato Ünye Radar Üssü’nde görevli 3 İngilizteknisyeni kaçırdı. Ancak 30 Mart 1972’de ondevrimci Cihan Alptekin, Saffet Alp, AhmetAtasoy, Sinan Kazım Özüdoğru, NihatYılmaz, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, ÖmerAyna, Sabahattin Kurt ve Mahir Çayan idam-ları durdurmak için düştükleri yolda katle-dildiler.Darbeciler mi?

Son zamanlarda AKP arkasına aldığı libe-rallerle birlikte devrimci hareketin tarihinikirletmek için, yaşamlarını darbelere karşımücadeleye adamış kişileri darbeci, güncelşekliyle Ergenekoncu ilan ediyor. Ancak bukonuda pek de başarılı sayılmazlar. Çünküonlar yaşamları boyunca ne ordudan medetummuşlardır ne de egemenlerle kirli bir çıkarilişkisine girmişlerdir. Yine 12 Mart’ta darbe-nin baskıcı ve gerici yüzünü yaptıklarıeylemlerle teşhir eden Mahirler olmuştur.Zaten bu yüzden de Kızıldere’de kuşatıldık-ları evde ‘darbeciler’ tarafından katledilmiş-lerdir.

AKP Mahirlerden korkuyorAKP bir yandan gençliğin onurlu tarihini

toplumsal zeminde itibarsızlaştırmaya çalışır-ken bir yandan da bu tarihe sahip çıkanlaracezalar yağdırıyor. Daha geçtiğimiz aylar içe-risinde Samsun'da 3, Adana’da 21 kişiMahirleri andığı için ‘suçu ve suçluyu’övmekten tutuklandı. Konya’da ise evlerin-de Mahir Çayan’ın resmi bulunan öğrencileronlarca yıllık tutuklama talepleriyle yargılan-dı. Ancak AKP’nin bu kadar tahammülsüzolmasının bir nedeni var o da duyduğukorku. Üniversitelilerden bütün toplumsalkesimlere kadar saldırganlaştığı bir dönemdeAKP, Kızıldere’nin temsil ettiği özgürlük,eşitlik, dayanışma ve bunların uğruna müca-dele etme duygusunun yeniden güncellen-mesini istemiyor.

30 Mart 1972’de Kızıldere’de yaşamını yitiren devrimcilerKızıldere katliamının 39. Yılında da unutulmadı. Direnişinve dayanışmanın tarihi onurumuzdur diyen binlerceinsan Türkiye’nin birçok farklı yerinde sokaklara çıkarak‘on’ların izinden gittiğini bir kez daha göstermiş oldu.Üniversiteliler de Kızıldere’nin 39 yılında birçok anma veetkinlik gerçekleştirdi. İstanbul, Ankara, İzmir, Mersin,Kocaeli, Niğde, Isparta, Eskişehir ve Ordu’ da üniversiteli-ler gerçekleştirdikleri eylem ve etkinliklerle Kızıldere’ninson olmadığını ve bugün ’on’lardan devraldıkları müca-deleyi daha da yükselteceklerini belirttiler.

KIZILDEREYE GIDENTARIH

.

.

12

Bu tarih gençligin .

12 Mart 1971: Gittikçe güçlenen gençlik hareketinden ve toplumsal muhalefetten korkan egemenlergelişen halk hareketliliğini yok etmek için askeri bir muhtıra gerçekleştirdi. Muhtıra sonucu binlerce insangözaltına alınarak tutuklandı.

16 Mart 1971: Gençlik hareketinin önderlerinden, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun kurucuları DenizGezmiş ve Yusuf Aslan Sivas’ın Gemerek ilçesinde yakalandı. 1 hafta sonra ise Hüseyin İnan’ da yakala-narak idamla yargılanmaya başladılar.

17 Mayıs 1971: Mahir Çayan ve arkadaşları darbenin karanlığını parçalamak ve her şart altında emperyal-istlere karşı savaştığını göstermek için İsrail Başkonsolosu Ephrahim Elrom’u kaçırdı.

29 Kasım 1971: Mahir Çayan, Cihan Alptekin, Ulaş Bardakçı, Ömer Ayna ve Ziya Yılmaz, Denizlere ver-ilmesi planlanan idam kararını engellemek için Maltepe Askeri Cezaevinden tünel kazarak firar ettiler.

3 Şubat1972: Askeri Yargıtay verilmesi planlanan idam kararına yapılan itirazları reddetti. Deniz Gezmiş,Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan hakkında verilen idam kararı kesinleşmiş oldu.

30 Mart 1972: Mahir Çayan ve 9 arkadaşı Denizlerin idamını engellemek için çıktıkları yolda Tokat’ınNiksar İlçesine bağlı Kızıldere köyünde kuşatıldılar. Kendilerine yapılan teslim olun çağrılarına kulakasmayan ‘on’lar biz buraya dönmeye değil ölmeye geldik diyerek çıkan çatışmada katledildiler

Page 11: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 13 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Anadolu’nun dört bir yanında suyu ticarileştirenHES’lere karşı mücadele yükselirken, İstanbul’ daPoliteknik Genç ve Öğrenci Kolektifleri HES panel-leri gerçekleştirdi. 3 Martta İTÜ’ de, 31 Mart ve 1Nisan da Yıldız Teknik, Mimar Sinan ve İstanbulÜniversitesi’deki panellerde HES’ler tartışıldı.Panellerde suyun metalaşma süreci, HES’lerindoğaya verdiği tahribat, yapımındaki hukuksuzluk-lar, mücadele deneyimleri ve enerji ihtiyaçları elealındı. “Toplumun” mühendisi, mimarı olarakdoğayı katleden bu projeleri durdurmanın, toplumyararına projeler üretmenin önemi vurgulandı. 9Nisan’ da suyun ticarileşmesine karşı gerçekleşe-cek mitinge çağrı yapılarak etkinlikler sonlandırıldı.

13

NükleerTürkiye’yegelecek mi?

Dünyada felakete yol açabilecek derecede 169 nükleer santral kazası olmuştur.Tüm tablolar santrallerin normal seyrinde bu kadar ciddiyken, reaktörlerin sızdır-ması veya patlaması durumunda tablonun boyutu felaketin çok ötesine geç-

mekte. Bunların en büyükleri; Çernobil (1986), Winscale(1957-İngiltere), Three MileIsland(1979-ABD) kazalarıdır. Çernobil nükleer kazası Türkiye açısından hala güncelli-ğini korumaktadır. 1986 yılında Çernobil’deki santralde meydana gelen dev patlama-dan sadece o bölgede yaşayanlar değil tüm dünyadaki insanlar etkilendi. Patlama ileradyasyon, bulut halinde yayılarak tüm dünyaya ulaştı ve İngiliz bilim insanlarınınyaptığı araştırmaya göre, 40 bin ile 65 bin arasında insan hayatını kaybetti. Kazadansonraki ilk aylarda, radyoaktif iyodin düzeyi yüksek sütlerden içen çocuklar yüksekradyasyon dozları aldılar. 2002 yılına kadar bu grup içinde 4 binden fazla tiroid kan-seri teşhis edildi. Ayrıca, 25 yıl önce radyasyona maruz kalan insanların çocuklarındagenetik mutasyon, çocukların bazılarında iç organların eksik olması ve kalp rahatsız-lıkları görülüyor. Tüm bu veriler nükleer santrallerin ne derece tehlikeli olduğunu göz-ler önüne sermektedir. Dolayısıyla halk nükleer santrallere temkinli, tedirgin ve olum-suz bakmaktadır.

Japonya'da, yaşanan depremin ardındanülkede bulunan Fukuşima NükleerSantrali'nde başlayan sızıntı, gün geçtikçe

felakete dönüşüyor. Sızıntıdan dolayı ilk haf-tadan 14 kişi hayatını kaybetti ve binlerceinsan bölgeden uzaklaştırılmaya başladı.Radyasyon bir ay içerisinde normal seviye-nin 10 bin katına çıkarken, radyoaktif bulut-larla da tüm dünyaya yayıldı. 7 Nisan da ger-çekleşen 7.1 şiddetindeki depremin de yenifelaketlere yol açabileceği düşünülüyor.Yaşanan bu nükleer felaket, Türkiye'de yapıl-ması planlanan nükleer santrallerle ilgili tar-tışmaları da beraberinde getirdi.

Nükleer santrallerin tarihi ve işlevi:1950'lerden sonra emperyalist güçler, enerji

ihtiyaçlarını karşılamak için nükleer santral-lere yöneldi. Nükleer santrallerde uranyumatomunun fizyon tepkimesine girerek bölün-mesi sonucu açığa çıkan enerji, su buharınınçok yüksek sıcaklıklara kadar ısıtılmasını sağ-lar. Bu yüksek sıcaklıktaki buhar türbinleriçevirerek elektrik enerjisi üretimini sağlar.

Hiçbir nükleer zararsız değildir!Nükleer santral dendiğinde akla ilk gelen

“Güvenli mi?” sorusu gelir. Nükleer santralyapımı gerçekleştiren emperyalist şirketlerde, çevreye ve insanların güvenliğine göretasarlandığını dile getirir. Ancak santrallerinyapımında ne kadar büyük önlemler alınsada, santral kurulduğu bölgeye aşırı zararverir. Araştırmalara göre, nükleer santrallerincivarında yaşayanlarda kanser vakalarında

%400 artış, genetik mutasyonlar sonucu nor-mal olmayan doğumlar ve yaygın lösemi has-talıkları görülmüştür.

Ayrıca uranyum işlenirken çekirdek parça-laması yoluyla nükleer atıklar meydana gelir.Bu atıklar, yaydıkları yüksek dozdaki radyo-aktif ışınlar nedeniyle insanlar için hayati teh-like taşıyor. Bu nedenle atıkların yüz binler-ce yıl tüm canlılara ulaşamayacak şekildesaklanması gerekiyor. Ancak nükleer santralesahip bir çok ülke atığı, sömürge ülkelerepara karşılığı depolayarak çözmektedir.Mesela, Almaya'dan getirilen radyoaktif atık,para karşılığı Göltaş Çimento Fabrikası ileKonya'daki çeşitli tesislerde yakılarak imhaedilmiştir. Ayrıca Sinop'ta bulunan radyoak-tif atık varilleri nükleer atıklardan kurtulma-ya çalışan ülkelerin niyetlerini ortaya koy-maktadır.

Türkiye tehlikeli şeylere meraklıEgemenler, günümüzde sandıkları kadar

ucuz olmayan nükleer santrallerden, hızlı birbiçimde vazgeçmeye başladılar. Ancak budurum sadece kendi ülkelerine tabiydi. Artıknükleer enerji Türkiye gibi 3. Dünya ülkeleri-ne pazarlanmaya başladı. Bunun en büyüknedeni uzakta, zararsız, halkının tepkisinialmayacak bir biçimde nükleer enerji projele-rini satacaklardı ve kendileri de hiçbir tehli-kesi olmayan yenilebilir enerji projelerinigeliştirecekti.

Sinop ve Mersin Akkuyu'da kurulmasıplanlanan nükleer santraller, bu durumun ensomut örneği. Türkiye'de kurulacak nükleer

santrallerin gerekçesi, enerjide dışa bağımlılı-ğın sona ermesidir. Türkiye kendi enerjisiniüretirse dışa bağımlılıktan kurtulacaktı.Ancak, Akkuyu'da yapılması gündemde olannükleer santralin yapımı için Rusya ile anlaştıve tabi en önemlisi de Türkiye Uranyum'udışarıdan almak zorundaydı. Yani nükleersantral kurulması Türkiye'yi enerjide dışabağımlılığını devam ettirecek.

Enerji Bakanı Taner Yıldız Türkiye'dekurulacak santrallerin Japonya'daki gibi 1.nesil değil en güvenli olan 3. nesil santrallerolacağından bahsetti. Ancak kurulması plan-lanan nükleer santraller fay hattına yakınlığınedeniyle birinci dereceden riskli konumdabulunuyor. İş güvenliği olmadığı için ikigünde 20 işçinin hayatını kaybedebildiği(OSTİM patlaması) bir ülkede nükleer gibibüyük bir tehlikeye nasıl güvenilebilir? Enönemlisi de Türkiye'de bu zihniyetin yıllar-dan beri değişmemiş olmasıdır. BugünTayyip Erdoğan "Riski olmayan hiçbir yatı-rım yoktur. Yani evinize Aygaz tüpü de koy-mamak gerekir", "Tehlikeliyse o zaman bilgi-sayar da kullanmayın" derken 25 yıl önceÇernobil faciası sonrası dönemin SanayiBakanı Cahit Aral'ın ekranlarda 'içiniz rahatolsun' mesajıyla çay içmesini hatırlattı. İnsanhayatının ne kadar değersiz olduğunun birkez daha gösterildiği bu ülkede nükleer sant-ral kurulması ne kadar sağlıklıdır? AyrıcaTürkiye'nin enerji ihtiyacını karşılamak içinnükleer gibi zararlı, tehlikeli bir enerji yerine,daha güvenli, alternatif yenilebilir bir enerjisistemi ile karşılanabilir.

CERN fizikçileri yüzyılındeneyinde saniyenin onda birisüresince “anti-maddeyi”gözlemledi. Yani evren olmadanönce var olan “şey” bulundu.Bu olay baskın çevreler tarafın-dan “Tanrı’nın parçacığı bulun-du” şeklinde yorumlandı. Anti-madde, evreninin var oluşu (bigbang) teorisine göre maddedenönceki şeydir. Yani, boşlukturçok kısa bir süre gözlem-lenebiliyor.

Birçok insan günde 8 saatuykunun ideal olduğunu

düşünmektedir. Ancak 8 saatyada daha uzun uyuyanların içinkötü bir gerçek; 8 saat ve üzeriuyumak oldukça tehlikeli.California Üniversitesi'nden Prof.Daniel Kripke'nin 2004'te 1.1mil-yon insan üzerinde yaptığı altıyıllık bir araştırmaya göre, 8 saatve üzeri uyuyan insanların 6-7saat uyuyan insanlara göre dahagenç yaşta öldüğü görülmüştür.

Evrimsel Biyoloji ÖğrenciKongresi HacettepeÜniversitesi'nde 5-6 Mayıs

günlerinde yapılacak. H.ÜBiyoloji Topluluğu tarafındandüzenlenen kongrede bu kezöğrenciler anlatacak. Uzmankişilerden alınan bilgilerlesunumları öğrenciler gerçek-leştirecek. Her yönüyle öğrenciüretimi olan Evrimsel BiyolojiÖğrenci Kongresi oldukça yoğunve renkli geçeceğe benziyor.

▼▼

Bu da mı olmuş?

Hayal kırıklığı

Tanıtım

Bilim

Fukişima ne ilk ne de son kazaydı

Page 12: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 14 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Bugüne kadar kalemleriyle AKP için çalışangazetecilerden Yiğit Bulut, Mümtazer Türköne,Şamil Tayyar ve Fikri Akyüz seçim dönemininyaklaşmasıyla birlikte AKP tarafından milletvekiliaday adaylığına davet edildi. Teklifi kabul edenMümtazer Türköne dışında hiçbir gazeteci isehenüz bu konuda açıklama yapmadı ancak birçoğunun teklifi kabul etmesine kesin gözüylebakılıyor. AKP’nin kamuoyunda köşeye sıkıştığıher dönemde görevi AKP’yi içine düştüğü cen-dereden çıkarmak ve muhalif olanlara hakaretetmek olan bu gazetecilerin yeni görevleri, eldeettikleri ‘kirli’ unvanla AKP için kritik olan seçimbölgelerinde oyların artışını sağlamak olacak.

Gazetecilik mesleğini yapmak iste-yenlere veya yapanlara ilk öğretilen“tarafsızlık” olur. Zaten gazetecilik

ve medya denince de herkesin aklına bu“ilke” gelir. Türkiye tarihi ise gazeteciliketiğine sığmayan basına yönelik sansür,susturulan gazeteciler ve devlete bağlıgazetecilik örnekleri ile doludur. Tarihtengünümüze uygulanan baskılar sonucundaise genel medya büyük ölçüde sermaye vesiyasi iktidarın hegemonyası altına alın-mıştır.

Her ne kadar egemenler eliyle yazacak-ları ve araştıracakları çoktan yukarıdanbelirlense de, gazetecinin temel görevi; ile-tişimi karşılıklı bir süreç ve bir hak olarakgörerek, haberleri doğru, tarafsız ve halk-tan yana yapmaktır. Kısacası gazetecinintarafı; sermaye veya siyasi iktidar değil,kendisinin çok da bağımsız olmadığı ezi-lenler olmalıdır.

Türkiye’nin basın tarihi de kendisi kadarkaranlık. Gazetenin ilk basıldığı dönemdenitibaren yoğun sansür, gazete kapatmalar,hapis ve para cezaları; hatta yaygın gazete-ci cinayetleri Osmanlı’dan günümüzekadar gelmiş. Ancak 9 yıllık AKP iktidarıy-la basın, hiç olmadığı kadar baskı altında.Kendisine AKP ve yandaşları tarafındançizilen “meslek sınırlarına” rağmen karan-lığı aydınlatma, doğru olanı söyleme,insanların iletişim hakkına sahip çıkmagibi temel misyonlarla gazetecilik yapmayaçalışanların sonu tehdit, kovulma, itibarsız-laştırılma ve dava edilmek oluyor.

En son Nedim Şener ve Ahmet Şıktutuklanırken, Şık’ın söylediği “Dokunanyanar!” sözü, son sürecin özeti niteliğinde.Ahmet Şık derin devlet katliamları veinsan haklarıyla, Fethullah Gülen cemaati-nin kirli ilişkileriyle ilgili; Nedim Şener isedevlet yolsuzlukları, cemaat ve gazeteciHrant Dink cinayetleri ilişkilerini inceleyenve yazılar yazan gazeteciler olarak bilini-yorlar. Kısacası ikisi de AKP’nin istediği“yandaş” gazeteci konumunun tam karşı-sında duruyorlar, dokunuyorlar.

AKP’nin gözünde suçlu olmak, terörlemücadele veya düşünce suçundan yargı-lanmak hatta Ergenekon’dan alınmak içinartık gazeteciler için mesleğinin getirdiğitemel görevleri yapmak bile yetiyor. Sırfhaberin kaynağıyla yapılan herhangi birtelefon görüşmesi bile, aylarca hapis yatmasebebi olabiliyor. Yani kimle, nasıl, ne hak-kında haber yapılacağını artık gazetecibelirleyemez hale geldi. TürkiyeGazeteciler Cemiyeti’nin verilerine göre,cezaevlerinde 68 gazeteci tutuklu.Gazetecilerle ilgili 2 bin dava ve 4 binsoruşturma açılmış. Tayyip Erdoğan’ınverilerine göreyse Türkiye son 8 yıldabasın özgürlüğü konusunda çok ileri stan-dartlara kavuşmuş, AKP’nin cesur adımla-rıyla konuşulamayanlar artık gündemetaşınır hale gelmiş.

Türkiye’de “yandaş” diye nitelendirilen,doğrudan AKP’nin ve cemaatin sözcülüğü-nü yapan medya organları ise gittikçe güç-leniyor. Cemaatin elinde bulunan, AKP’nin

aleyhinde tek bir yazı yazmayan, ülkedekitüm muhalif güçlere savaş açmış gazetelerve televizyonlardan oluşan bu medyaorganları, ellerinde ekonomik imkanlarsayesinde Türkiye’nin en uç köşelerinekadar “dağıtılan” gazeteler bazen insanla-rın ulaşabildiği tek haberleşme aracı olu-yor. Bu medya organları sadece muhalifkimlikler ve toplumsal muhalefet hakkındakaralama haberler yapmıyor, aynı zaman-da spekülatif haberleri ve yalan yazıları ileyeni bir yaşam biçimini –özellikle televiz-yon kanallarıyla- yaygınlaştırmaya çalışı-yor. AKP’nin elindeki sermaye gücü, bir-çok medya kuruluşunu sindirmiş veya elegeçirmiş durumda.

Herkesin aklındaki soru aynı:Basılmamış bir kitap için ortalığı birbirinekatan ileri demokrasinin ileri hukuku,temel görevi insanları aydınlatmak, doğru-ları yazmak olan gazetecileri bile sırf “yaz-dıkları” için hapsediyorsa; artık “farklıdüşünmek” bile suç mu olacak?

Yazı kalıcıdır. Köşeyazarlığı küçük düşünceparçacıklarını her günyüksek bir penceredeninsanların üzerine serp-meye benzer. Bu parçacık-lar tek başına ele alındı-ğında anlaşılmazdır, muğ-laktır, bin bir çeşit yorumaaçıktır. Fakat bu parçacık-lar kolay yutulur, ezberle-nir, bambaşka bağlamlar-da ve bir anda ağızlardandökülür. Gündelik dil buparçacıklarla doludur veher gündemde bu parça-cıklar yer değiştirir. Buparçaların muğlaklığıonların gerçek gücüdür.Çünkü böylece onlar arka-larındaki zihniyeti, hesapkitabı, önyargıları saklamaşansını elde ederler. Köşeyazarı bu parçacıklarınsahibidir. Güçlüdür çünkütoplumun diline en uygunlokmaları bulur, sorum-suzdur çünkü görüşleriherhangi bir bağlayıcılık-tan yoksun kişiselliğinyansımalarıdır, saygındırçünkü toplumun birebirkonuşurmuşçasına dinle-yebileceği, kendi sesinionda bulabileceği birkaçtekelci gazetenin birkaçköşe yazarından biridir.

Etyen Mahçupyandüşünce parçacıklarınınmuğlaklığından AhmetŞık ve Nedim Şener’intutuklanmasının ardındanyazdığı yazılarda haylifaydalandı. Zaman’daçıkan “Çorbadaki Kıl” adlıyazısı, Ahmet Şık’ı kitabı-na “okuyucuyu tahrikeden başlık” vermekle(İmamın Ordusu), “doku-nan yanıyor” diyerekGülen cemaatiyleErgenekon soruşturmasıarasında haksız bir bağ-lantı kurmakla ve kitabı-nın temelini teşkil edenverilerin “devletin içindeçatışma halinde olan ikigüçten birinden gelmekte”olmasıyla suçladı. NedimŞener’in suçuysa “Hrantiçin, adalet için” diyebağırarak “kendisine yapı-lanlarla Hrant’a yapılanla-rı aynı kaba sokması”nitekim “vakarlı bir

duruş” sergileyememesiy-di. Mahçupyan’ın Şık veŞener’in “iyi gazeteci”olmadığını kanıtlamaçabası olan yazısı, bugazetecilerinErgenekon’un parçasıoldukları tezinin güçlendi-ğine yapılan nereden gel-diği belli olmayan bir belaltı vuruşla sona eriyor.Yani “zorlama bir ahlakiyozlaşma varsayımı” onla-rın bir suç örgütünün par-çası olmasına varıyor.

Mahçupyan ahlaki birsorun varsayımından suçörgütlüğüne giden “işaretokunu” nasıl çizdiğinitopluma açıklamak zorun-da değil. Çünkü amaçzaten bunun bilinmezli-ğinde yani düşünce parça-sının muğlaklığında yatı-yor. Devletin itibarsızlaş-tırma politikasının toplumhafızasında izlerini yarat-mak, “ya suçluysa?” soru-sunu sordurtmak, devletegüveni yeniden perçinle-yen sinsi bir kuşkuyuinsanların içine akıtmakbu amacın özü.

Kesinkez söyleyelim:Mahçupyan’ın yaymayaçalıştığı aynı sinsi şüphe,Hrant Dink’in ölümünezemin hazırlayan şüphe-dir. Toplumun zihniyeti-nin derinliklerinde bircinayete ya da ağır birtutuklamaya yer edindir-meye çalışan şüphetohumcusu derin devletinana dilini konuşmaktadır.Mahçupyan’a bir şarkı daArat Dink’ten gelsin:“Devletten mi öğrendik kidüşmanlarımızın adını,dostu da ondan soralım.”

Şık ve Şener’i siyasimilitanlığı gazeteciliğinönüne koymaktan muzda-rip gören Mahçupyanağızlarını bağlayarakbasın özgürlüğüne sahipçıkanları gözlerini açmayadavet ediyor. Oysa bugazetecilerin yeni hayatla-rına ilk göz kırpışlarıdır.Ve düşünce parçacıkları-nın kötü niyetlerine karşıvicdan parçacıklarının ilkhareketlenişidir.

Zengin içeriğiyle toplumsalmuhalefetin internetteki

sesi olan sendika.org 10 yılınayeniliklerle giriş yapıyor.Emek haberlerinin anında eri-şilebildiği sitede ayrıcasendika.org yazıları ve çeviri-leri güncel siyasetin tartışma-larını okuyucusuna aktarıyor.Öğrenci hareketinin renkli,dinamik yönüne de duyarlı

olan sendika.org gençliğineylem ve etkinliklerine de site-de yer veriyor. Sürekli güncel-lenen aktüel gündem, söyleşi,dosya, kitap ve grev gözcüsüiçeriği dolu dolu olan sendi-ka.org'un diğer başlıklarınıoluşturuyor. Zengin içeriğiylesendika.org 17 nisanda yenile-nen renkli sitesiyle okuyucula-rıyla buluşacak.

Günümüzün en önemlihaber alma ve bilgi edin-

me araçlarının başında geleninternet siteleri en fazla san-süre uğrayan kaynaklardan

bir tanesi. Bugüne kadar yüz-lerce internet sitesi ve blogsayfası muhalif yayınlar yap-tığı iddiasıyla kapatıldı. Hattayalnızca yayınlanan videolarsakıncalı bulunduğu için‘youtube’ gibi yasaklanansiteler bile mevcut. İşte san-

sursuzinternet.org.tr buyasaklara karşı internet kulla-nım özgürlüğünü savunanla-rın bir araya geldiği bir plat-form. Bu sitede internetyasaklarına karşı yapılanetkinliklerden, sansüre karşıyapılan ve yazılan bütünaraştırmaların toplandığıarşivleri bulabilmek müm-kün. Ayrıca siteyi ziyaret ede-rek sansürsüz internet için birimza da siz verebilirsiniz.

10. yılında yenilenen sendika.org sansursuzinternet.org.tr

Vicdan parçacıkları Basın değildir !

14

@06melihgokcek Tayyip Erdoğan'ın "Basına baskı,basının uydurmasıdır." sözünün ardın-dan bazı organlarca yapılan araştırma-lar da basına baskının somut izlerinigösteriyor.

Uluslararası Basın Enstitüsü'nün(IPI), Türkiye'deki "basın özgürlüğü" ileilgili yayımladığı açıklamaya göreTürkiye, 57 tutuklu gazeteci ile Çin veİran'ı geride bırakarak, "gazeteci hapsilistesi"nde 1 numaraya oturdu. ABD

Dışişleri Bakanlığı 2010 İnsan HaklarıRaporunda ise Ergenekon soruşturma-sını izleyen gazetecilere 5 binden fazladava açıldığı ve 20 gazeteciye mahku-miyet kararının verildiği ve diğerleri-nin davalarının hala devam ettiği belir-tildi. Verilere göre dünya sıralamasındahangi alanda birinci olduğumuzuTayyip Erdoğan karıştırmış olacak ki"Basına baskı karşısında ilk biz duru-ruz" açıklaması yapabiliyor.

emir kipi

Medya

Page 13: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 15 SœYAH MAV KIRMIZISARI

ültür

“Toplumsal işlevinden kaçmadığı sürece,sanat, dünyanın değişebileceğini göstermeli,değişmesine yardımcı olmalıdır.”Ernst Fischer

Yaşamın bizlere sunmuş olduğusevinç, mutluluk, cesaret, öfke, baş-kaldırı gibi tüm duygu ve hareketler

sanatçının ilham kaynağı olarak eserlerindekarşılık bulur. Sanatçı ve eserini buluşturannokta da bütün bu yaşanmışlık ve tepkisel-liklerdir. Ancak Fischer’in de dile getirdiği“Sanatın toplumsal işlevi ve konusu” konu-su çokça tartışmayı da beraberinde getir-miştir. İnsanın sınırsız düş gücünün yansı-ması olan sanatın anlaşılırlığın dışında,sanat galerine hapsolmasına ve toplumungerçekliğinden soyut bir biçimde var olma-sına karşı çıkan tavır çeşitli biçimlerde ken-dini var ediyor.

Sanat sokaktaSanatın sokağa inmesi, toplumsal belki

de politik konuları işlemesi görüşüyle eser-lerini oluşturan sanatçılar, günlük yaşantı-mızın yer ve mekansal olarak en geniş yel-pazesine sahiptirler. Bu anlamda sanatbaşka bir açıdan da kendi durduğu yerdentepkisel ve protesttir. İngiliz sanatçıBanksy’nin eserleri bu anlamda en güzelörnekler olarak karşımıza çıkıyor. Gerçekadını gizleyen Banksy, başka bir dünyanınmümkün olduğunu dünyanın dört biryanında duvarlara yaptığı resimlerle göste-

riyor. Estetik açıdan oldukça başarılı veprotesto yönü ağırlıklı eserleri İngiltere’dençıkarak dünyayı dolaşıyor. Sisteme karşıduyduğu öfkeyi, tüketime olan nefretini,umuda olan sevgisini resmetmek için yolaçıkan Banksy’nin protestolarının en önemli-lerinden biri İsrail’in Filistin sınırına inşaettiği ‘güvenlik duvarı’na yaptığı çalışma-lardır. Banksy bu duvara ‘TatilEnstantaneleri’adını verdiği dokuz adetboyama yapar. Bunların kimisinde başınıduvarın diğer tarafına çıkarmış bir at kimi-sinde duvarın öte tarafına çıkmayı sağla-yan bir merdivene çıkan çocuk kimisindede iki çocuğun duvara açtıkları düş gediğivar. Bu utanç duvarı Banksy’nin ellerindenbir düş kumsalına açılır.

Savaş karşıtlığını Brookyn Müzesi’neastığı elinde sprey boya ile “savaşa hayır”duvar yazısı önünde duran bir asker port-resi yaparak gösteren Banksy, hayvan hak-ları konusundaki duyarlılığını daLondra’daki bir hayvanat bahçesinde fille-rin bulunduğu duvara “Dışarı çıkmak isti-yorum, burası çok soğuk. Bakıcı kokuyor.Sıkıcı, sıkıcı, sıkıcı…” yazarak gösterir.

Duvarlara yaptığı resimleri dünyacaünlenen Banks’ye Simpsons çizgi filmininjeneriğini yapması teklifi de geliyor.Banksy’nin yaptığı üretim sömürüsünüanlatan bu jenerik de kendinden oldukçasöz ettiriyor.

Melek kanadındaki sarı yumruklarEstetik ve yaratıcılığı buluşturan sokak

eylemciliği örnekleri ile İstanbul’da karşı-laşmak mümkün. Galata, Karaköy,Cihangir civarında dolaşıp da sarı yumruk-ları görmeyen yoktur. Yüksek binalarınçatılarından, köprü altlarına kepenklerdençöp kutularına kadar her yerde karşımızaçıkan bu resimlerin altında hep aynı imzavar: Kripoe. Şehrin çeşitli yerlerinde görselbir şölen sunan bu resimlerin sahibiMarmara Güzel Sanatlar FakültesiErasmus öğrencisi bir grafiti sanatçısı.Kendisi kimliğini gizlediği için biz de yazı-mızda çeşitli yerlerde Kripoe imzasınıngerçek kimliği olduğu iddia edilen ismiyazmamayı tercih ediyoruz. İlk kezAlmanya’da sıkıldığı söylenen yumruklaraimzasını atan Kripoe ilk gençlik yıllarındanberi grafiti yaptığını ve sanata “mülkügüzelleştirerek” başladığını söylüyor.

Çoğunlukla kepenklerin kapalı olduğusabah ya da akşam saatleri karşımıza çıkansarı sol yumruklar kimi zaman tek başınakimi zaman da gruplar halinde çizilmiş.Bazen bir melek kanadıyla sarılmış bazende bir patenin içinden başkaldırıyor.Zaman zaman da sarı yumruklara eşlikeden, görenleri kendisine hayran bırakan,uçurtma olup açılmış gözler var. Bu yum-ruklar ve bakışlar farkında olmadan algıla-dığımız dünyaya giriveriyorlar.

Bugüne kadarki değerlendirme-lerin çok daha dışında, dili, res-medilişi bambaşka şekillerde,

bu sefer konuşan çizgilerle anlatılıyorAKP saltanatının icraatları.

Milli görüş hareketinin köklerin-den başlayarak 28 Şubattan sonraİslam’ ın, kendisine çekilen ayarla,dünyanın değişen düzeninde ılımlı-laşmasıyla ve gömlek değiştirmesiy-le sistem içinde filizlenen AKP’ ninkurulmasını anlatarak başlıyor çizgi-ler. AKP’yi iki döneme ayırarak, ilksürecini alternatifsizlik ve mağduredebiyatı sayesinde %47 lik oy aldığı2007 seçimlerine kadar, ikinci süreçteise saldırılarını çok daha görünüryapmaya başlayarak ilk önce yargı veYÖK’e el attığını, sonrasında isedemokratik Kürt açılımı gibi safsata-larla aslında yeni saldırılara açıldığı-nı, çok açık ve sade bir dille ve poli-tik olmayan birinin bile süreci kolay-ca anlayabileceği bir biçimde karika-

türize ediyor. Resmin sanatsal işlevini en vurucu

şekilde kullanan Davut Kanmaz çiz-gileriyle, ifade gücünün doruğa çıktı-ğı yalın anlatımıyla dikkat çekenDamla Öz’se yazdıklarıyla, AKP’ninaklımızdan uçup giden yolsuzlukları-nı, yağmalarını bizlere ufak ayrıntı-larla tekrar tekrar hatırlatıyor, adetabir AKP nostaljisi yaşatıyor okuyan-lara. Bu yönüyle öğrencisinden öğret-menine, mahallelisinden üniversiteli-sine, memurundan işçisine emeklisi-ne, kadınından erkeğine, ‘yetmezama evet’ çisinden boykotçusuna‘hayır’ cısına her kesimin kendindenbir şeyleri hatırlayacağı, “ Bunları damı yapmıştı?” diyeceği, ”HalkıAKP’den soğutma eylemi” nin isyan-kar karikatürleri, kapağındaki pek deisyankar olmayan karikatür Tayyipçikle raflarda en görünür yeri almayaşimdiden aday.

Çizgilerle AKP iktidarının

9 yıllık serüveni

“Ucube” yıkılıyor

Başbakan RecepTayyip Erdoğan'ın"ucube" dediği veoldukça tartışma konusuolan Kars'taki İnsanlıkAnıtı'nın yıkımı için KarsBelediyesi'nin 7 Mart'tayaptığı ihale sonuçlandı.

İhaleyi 272 bin TL teklifveren Avşin İnşaatkazandı ve heykelin yıkıl-ması kesinleşti. Yapılanaçıklamalara göre yak-laşık 15 gün içindeİnsanlık Anıtı’nın yıkımişlemlerine başlanacak.

Sanatin Gundemi.. ..

15

Sanat için daha da cesurolma vakti gelmişti. Sanateserleri yıkılırken, ülkedeezilenlerin, ayrımcılığauğrayanların, sessizliğemahkûm edilenlerin, dışla-nanların hikâyelerininanlatılma vakti. Sinemadanihayet kameraların kadra-jı görülmeyenlere, anlatıl-mak istenmeyenleredöndü. Bunlardan bir tane-si geçtiğimiz senelerdeİlksen Başarır’ın çektiği;çağrı merkezinde çalışanla-rın sorunlarına ışık tutanve işitme engellilerininsanca yaşam için projele-rine yardımcı olan BaşkaDilde Aşk filmiydi. Nisanayının başında vizyonagiren İlksen Başarır’ınsenaryosunu yazdığı veyönettiği, başrolünde MertFırat ‘ın oynadığı AtlıKarınca filminde ise ensestilişkinin yaşandığı bir aile-nin yaşamını anlatıyor.Filmde babanın aile içinde-ki otoritesinin sarsılması veşairlikte başarıyı yakalaya-mamış olması erkek ve kızçocuklarına yönelik cinselsaldırganlığa dönüşüyor.

Görmek istemedikleri-miz, anlatamadıklarımız

Filmde rahatsız eden birşey var. Nefret, öfke,hüzün… Yapılan cinsel sal-dırıları açık bir şekilde gös-termeyi tercih etmeyenyönetmen filmde kullandı-ğı imgelerle gerçek anlam-da övgüyü hak ediyor.Gazete, film veya televiz-yonlarda gerçekleşmişveya planlanan bu tür sal-dırıların yansıtılması, gös-terilmesi veya anlatılmasıözendirici etkilere sebepolabilir. Bu yüzden etikolarak aydınların önündedurması gereken sorumlu-luk bunu farklı biçimlerdeyansıtmak olmalıdır. İlksenBaşarır filmde bunu güzelbir biçimde başarmış; atlıkarıncanın parçalanması,babaya duyulan nefretinbir an gerçekten uzaklaşanyansımalarla ve müzikleanlatılması bunun güzelörneklerinden.

Filmde rahatsız eden ne?Aslında cevap zor değilkapalı aile yapısından kay-naklı tacize maruz kalankişinin, suçu dillendireme-mesi, devletin cinsel şidde-te yönelik önlem almamasıve ataerkil sistemin söy-lemlerini yeniden üretilme-si.

Film tüm anlatımıylarahatsız eden ama bunuetik değerler ve ataerkilliğeyaptığı eleştirileriyle izlen-meye değer kılan cesur birfilm.

Basın özgürlüğünündeğişmeyen gerçekliği;

Değişen çok şey varülkemizde bilim, teknoloji

ilerliyor, demokrasinin bile‘ilerisi’ uygulanıyor. Örne-ğin demokrasinin ileri gitti-ğine dair örneklerden biride basın özgürlüğü. Pressfilmi bu tespit için biçilmişkaftan. Film, ÖzgürGündem gazetesininDiyarbakır bürosu muha-birlerinin 1990’lı yıllardayani OHAL zamanı yaşa-dıklarını anlatıyor. PRESS,basın özgürlüğü için yayınyapan ve Kürt halkınayönelik insan hakları ihlal-lerini anlatan özgür gün-dem gazetesinin muhabir-lerine yapılan işkencelerive yargısız infazları anlatı-yor. Bugün ise çok değişenbir şey yok. Özgürlükgetirdiğine dair çığırtkan-lık yapan AKP, OHALzamanını ülkenin heryerinde devam ettiriyor.Basılmamış kitapların tas-lakları yok ediliyor, gazetemanşetleri sansürleniyor.Yine devlet eliyle gazeteci-ler katlediliyor.

Her şeye rağmen dire-nen sanatçılar; filmleriyle,müzikleriyle; gazetecileryasaklanan kitapları basa-rak, baskılara karşı hep bir-likte yürüyerek teslimolmuyorlar. ÖzgürGündem ise 17 yıl sonrageçtiğimiz günlerde tekraryayın hayatına başladı.

Kayıp Öykü; işkence-nin, JİTEM’ in yok etmeyeçalıştığı bedenler ve birhalk…

Kayıp Özgürlük filmiİstanbul’da 1990’lı yıllarınortalarında örgütle bağlan-tısı olduğu düşünülen birgencin JİTEM tarafındanevinin bulunduğu sokaktaalınıp işkence ve sorgula-ma için JİTEM merkezinegötürülmesiyle başlıyor.Film örgüsünde anlatılanhikaye aslında bizlerin çokyabancı olmadığı 1990’lıyıllarda ülkenin hemenhemen her yerinde varolan kaçırılmalar, işkence-den geçirmeler günümüz-de AKP eliyle ve yepyenihaliyle hala devam ediyor.

Onurlu bir direniştiraslında anlatılan öyküyleçekilen filmler: İşkencedeölenlerin, kayıpların, hesapsoranların, unutmayanlarınvar olduğunu hatırlatır.Kurşunlanan, tutuklanangazetecilerin kalemlerininbir gün tekrar özgür olaca-ğını, iktidarın aile içerisin-deki kalıntısı olan erkeğin,uyguladığı cinsel şiddetinsonucu sessiz akan gözyaş-larıyla hayatı anlatır bizesinema. Sonsuz öykü vegerçeklik içerisinde dola-şan kameradan daha bizolan filmler bekliyoruzartık.

Her zaman daha cesurol sinema.

Yazılan, çizilen,anlatılan senin hikâyen…

sanat

Sokakta muhalefet yapan sanat

K

Page 14: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 16 SœYAH MAVœ KIRMIZISARI

Türkiye öğrenci hareketi açısından büyükgün yaklaşıyor. 5 yıldır Türkiye'nin tümüniversitelerinde üniversitesine, ülkesine

sahip çıkanların sesi olan Öğrenci Kolektiflerigücüne güç katıyor, giderek büyüyor. Üniver-sitenin her sorununda, AKP'nin üniversiteyeher müdahalesinde Kolektifler dikiliyor karşı-larına. Padişah özentisi Tayyip Erdoğan'ın sal-dırılarından da, üniversitelerde artan baskıdanda korkmadan yılmadan, sessizliği yırtarakkaranlığın üstüne gidiyorlar. Eğitimi satanla-ra, padişah özentilerine, gençliğin sesini kısan-lara ve AKP karanlığına karşı üniversitelilere"Yapabileceğin bir şey var!" diyerek mücadeleetmeye çağırıyorlar.

Son yıllarda ülkemizde ve üniversitelerdebir yanlış var, haksızlıklar artarak devam edi-

yor. AKP iktidarı kararlılıkla üniversiteleriarka bahçesi haline getirmeye çalışıyor. Üni-versiteye dair projelerini hayata geçirmeyeçalışıyor. AKP üniversiteleri satmak, eğitimiparalı kılmak , bilimi gericileştirmek istiyor.Ancak bu hesapları tutmayacak. Bugün degörüldüğü gibi üniversiteliler karanlığa teslimolmuyor. Gençlik inatla karanlığın üstüneyürüyor, yeri geliyor suratlarına yumurtayıçarpıyor ve teslim olmuyor.

Öğrenci Kolektifleri 5 yıldır üniversitelilerinsesi oluyor. Kolektifler kurulduğu günden bugüne öğrencinin müşterileştirilmesine isyanediyor. Yapılması planlanan harç zamlarınıdurduruyor, ulaşım zamlarını geri çektiriyor,kayıt paralarını iptal ettiriyor. Kolektifler herfırsatta üniversitelerin parasız ve nitelikli eği-

tim, ulaşım, barınma, beslenme, hakkını savu-nuyor yaşadığımız bütün sorunlarımıza karşıkararlı hak alıcı eylemler düzenliyor.

Üniversite artık daha güçlü!Gençliğin öz örgütü Öğrenci Kolektifleri

yeni bir dönem başlatıyor. 16 Nisan günügençlik için bir milat olacak. Türkiye’nin dörtbir yanında haklarına sahip çıkan öğrencilerinkurduğu, kolektif birimleri tek bir çatıda bir-leşme kararı aldı. 40’ı aşkın üniversitedeörgütlü olan Öğrenci Kolektifleri seslerinidaha gür çıkarmak, haklarını daha güçlüsavunmak ve daha fazla kazanım elde etmekiçin 16 Nisan’da Ankara’da bir araya gelecek.Beş yıldır üniversitelerine sahip çıkanların sesiolan Öğrenci Kolektifleri 16 Nisan'daAnkara'da birleşecek

11:00GenelKurulAnkara Üniversitesi

Hukuk Fakültesi

19:00Şenlik REDD veMARSİSODTÜ VİŞNELİK

16 NisanCumartesi

Kolektifler Birleşiyor

ÜNİVERSİTE ARTIKDAHA GÜÇLÜ

Büyük Öğrenci Buluşması GenelKurulu oldukça yoğun geçecek bir prog-rama sahip. 16 Nisan günü saat 11’de baş-layacak olan programda ilk olarak divanseçimi ve divan başkanının konuşmasıyer alıyor. Sonrasında Öğrenci Kolektifleritarihinin sunumu ve bu tarihi yaratanÖğrenci Kolektifleri çalışmasının yapıldığıher ilin salonu selamlamasının ardındankonuklar salonu selamlayacak. ProgramKolektif Yürütme Koordinasyonu seçi-miyle devam edecek. Seçim sonrasındaise Türkiye Gençlik Mücadelesi Tarihisunumları üç başlık altında farklı konuk-ların anlatımıyla gerçekleşecek. Dev Gençtarihi Oktay Etiman, Öğrenci Dernekleritarihi Arzu Çerkezoğlu, ÖğrenciKoordinasyonu tarihi Özgür Tüfekçi tara-fından sunulacak. Genel kurulun son tar-tışma konusu olan 1 Mayıs ve seçimdönemi programının da çıkarılmasıylasaat 18.00’da ODTÜ Vişnelik Çim Amfideüniversiteliler Redd ve Marsis konseriylebuluşacak.

E kim 2010 tarihinde emeklilik reformuna karşıFransa'daki öğrencilerin gösterdiği direnişiöğrenci hareketleri açısından yeni bir milat ola-

rak görmek ve özellikle '60'lı yıllardaki öğrenci hareke-ti başta olmak üzere tarih boyunca öğrencilerin müca-deledeki yerini ve önemini bilmek şarttır. 80'li yıllarınve 12 Eylül'le Türkiye'de yarattığı tahribat ve kurumla-rının öğrenciler üzerindeki baskısının getirdiği bocala-ma dönemi özellikle son 5 yıldır yerini daha umutverici gelişmelere bırakmakta.

Toplumun her kesiminin olması gerektiği gibiöğrenciler de mücadelenin içerisindeki yerini artıkdaha sağlam ve kararlı biçimde almak zorundadırlar.Çünkü toplumun ilerici değişiminin en dinamik vegeleceğe dönük yüzü öğrencilerdir.

Her gün daha fazla isyan edeceğimiz o kadar şeyvar ki!

Artık susmak çok daha zor !

S iyasi iktidarın “ileri demokrasi” parolasıylamuhalif her türlü görüş ve düşünceyi akıl almaz tertiplerle sin-dirmeye çalıştığı bir dönemde seslerini yumurtalı protestola-

rıyla duyuran Öğrenci Kolektifleri’ni destekliyoruz. Mevcut üniversitelerde yaşananlar bir kenara, Türkiye’nin hemen

her yerinde mantar gibi biten, isimlerini dahi aklımızda tutamayaca-ğımız yeni üniversiteler; tek tip, inanç eksenli, kulluk esasına dayalı,paralı yeni bir eğitim anlayışının oluşturulmaya çalışıldığını açıkçagöstermektedir.

Üniversiteleri imam hatip liseli sanan bu anlayış, öğrencilerinyaşam ve barınma ihtiyaçları –yurtlara giriş-çıkış saatleri vb- inançeksenli “ilkel” bir tutuculuğun içerisine hapsetmeye çalışmaktadır

AKP’nin yaratmak istediği öğrenci profilinde; yumurta atmak,parasız ve çağdaş bir eğitim talep etmek, muhalif olmak gibi kav-ramlar yoktur.

Siyasi iktidarların üniversitenin asıl sahiplerinin üniversite öğrenci-leri olduğunu kabul etmeyip, polis şiddetiyle öğrencileri hizaya geti-receğini düşündüğü bir ortamda Öğrenci Kolektifleri’nin direnişi,içinde akıl ve yaratıcılık barındıran eylemleri çok ama çok önemlidir.

Sanatçılar büyük buluşmaya çağırıyor !büyük buluşmanın

programı

Page 15: Üniversiteli Gazetesi Nisan 2011

SAYFA 9 SœYAH MAV KIRMIZISARISAYFA 8 SœYAH MAV KIRMIZISARI

Ceza alan üniversitelilerden Neval Kösedağı yaşanan sürece ve ÖğrenciKolektifleri’ne dair sorularımızı cevapladı

Öğrenci Kolektifleri 2006 yılında İTÜ’de kuruldu. Kurulduğu ilk yıl-

larda üniversiteleri piyasa kurallarına göre işletmeye çalışan anlayı-

şa karşı “MP3 Kampanyası” ile birçok üniversitede sesini duyurma-

ya başladı. Üniversitelerin giderek daha fazla ticarileştirildiği ve

öğrencilerin müşteri yerine konulduğu bir dönemde

“Müşterileştirmeye ve piyasalaştırmaya karşı üç talep” sloganı ile

başlayan kampanya toplanan binlerce imza ile sürdü. Üniversite

ve üniversitelilerin temel sorunlarını ve taleplerini dile getiren ve

bunlar için mücadele eden Öğrenci Kolektifleri, 2 yıl boyunca

bulundukları üniversitelerde nasıl bir üniversite olması gerektiğinin

cevabını bulmaya çalıştı. Bu bilinçle yola çıkan Kolektifler zamanla

üniversitelilerin gerçek temsilcisi olmayı başarmıştır. Sadece üni-

versitenin sorunlarına karşı değil ülke gündemindeki gelişmelere

dair de üniversitedeki tepkinin sesi olmuşlardır. 2006’da Lübnan-

İsrail savaşı sırasında AKP’nin Lübnan’a asker gönderme kararına

karşı en güçlü tepki üniversitelilerden geldi. 28 Ağustos’ta asker

gönderme kararının alınmasının ardından 30 Ağustos törenlerinde

Öğrenci Kolektifi “İsrail askeri olmayacağız” pankartı açarak

Ortadoğu’daki kirli savaşın parçası olmayacaklarını söylemişlerdir.

2007 yılında üniversite öğrencilerinin hiçbir karar hakkının olmadı-

ğı rektör seçimlerine karşı “Kendi rektörünü kendin seç” kampan-

yası ile üniversitelerde sandık kuran Öğrenci Kolektifleri, üniversite

yönetiminde öğrencilerin söz ve karar hakkı olması gerektiğini vur-

gulamıştır.Üniversiteden yükselen ses: AKP’ye bırakma!

Ülkenin dört bir yanındaki üniversitelerinde Öğrenci Kolektifleri

ulaşım, barınma, harç, kayıt parası gibi sorunlarına karşı mücadele

ederek birçok kazanım elde ettiler. Üniversitelerdeki bu dinamizm

ülkede yaşanan AKP’nin gerici, piyasacı saldırılarına karşı da kendi-

ni gösterdi. Halkın daha fazla yoksulluğa, yolsuzluğa, gericiliğe

tahammülü kalmadığı bu dönemde Öğrenci Kolektifleri AKP’nin

karşısına dikildi. 2008 yılında üniversitelilerin AKP’ye karşı gelişen

politik tepkilerini sokağa çıkardı. 2008’de İTÜ’nün açılışına gelen

Tayyip Erdoğan’ın protesto edilmesi ve Öğrenci Kolektifi’nin 28

Ekim’de Taksim’in üç farklı yerinde “Ülkeni, Üniversiteni AKP’ye

bırakma” yazılı pankart açarak yaptıkları eylemler bu anlamda

gençlik mücadelesindeki bir eşiktir.

Ülkede yükselen üniversite muhalefetinin öncüsü olan Öğrenci

Kolektifleri, AKP karşısında önemli bir direnç merkezi oluşturmuş-

tur. 2009 yaz ayında harçlara yapılmak istenen %500’e varan

zamlar Öğrenci Kolektifleri’nin ülkenin dört bir yanından yürüttük-

leri mücadele ile geri çekilmiştir. Benzer şekilde İstanbul’da met-

robüse yapılan zamlar, halkın da günlerce turnikelerden atlayarak

büyük destek verdiği eylemler sonucu geri çekilmiştir. Aynı yıl

KTÜ’ye gelen İsrail Büyükelçisini kovan Öğrenci Kolektifleri emper-

yalizme ve İsrail siyonizmine karşı örnek bir mücadele örneği gös-

termiş ve ülke sınırlarını aşarak dünya gündeminde yerini almıştır.

Irkçılığa, AKP’nin sözde açılım politikalarına karşı ise Kürt halkı ile

gerçek dayanışma örneği göstererek Kürt halkına barış eli uzatan

Kolektifler, 1969 yılında yapılan Devrimci Gençlik köprüsünü

Hakkari’de yeniden inşa etmişlerdir. Ayrıca Öğrenci Kolektifleri her

yaz parasız eğitimin mümkün olmadığı iddialarına ve gericiliğe

karşı yoksul mahallelere giderek çocuklara ders veriyorlar.

İktidarın korkulu rüyası: Yumurta

Öğrenci Kolektifleri’nin kendinden en çok söz ettiren ve egemen-

lerin korkulu rüyası ise yumurtalı eylemlerdir. Bugüne kadar üni-

versitelere gelen birçok AKP’li bakan ve sermayedarlar yumurta

yiyerek üniversitelerden kovuldular. Tayyip Erdoğan’ın bu yıl rektör

ve öğrenci temsilcileri ile yaptığı görüşmelerle başlayan üniversite-

ler etrafındaki siyasal süreç üniversitelilerin müdahalesi ile boşa

çıkarılmıştır. Dolmabahçe’de polis şiddetine maruz kalan öğrenci-

ler, Ankara Üniversitesi SBF’ye gelen Burhan Kuzu’ya hazırladıkları

“Kolektif yumurta şenliği” ile mağduriyetlerinin ötesine geçerek

atılan yumurtalar ile kendi taleplerinin tartışılmasını sağlamışlardır.

Öğrenci Kolektifleri’nin özne olduğu, AKP’yi hedef göstererek süre-

ce müdahale ettiği bu eylem gençlik mücadelesi tarihindeki yerini

şimdiden aldı.

dünden bugüne

Öğrenci Kolektifleri’nin bir süredir merkezileşme ve kurumsallaşma tartışmaları yürüttüğünübiliyoruz. Öncelikle bu tartışmaların hangi ihtiyaçlar doğrultusunda geliştiğini anlatır mısınız vegençlik hareketinin yeni dönemini inşa ederken hangi özelliklerinin altını çizmek istersiniz?

Kolektif birimlerinin kendi arasında daha etkin bir merkez çatı oluşturmasının asıl sebebi önce-likle üniversiteye ve öğrenciye yönelen saldırıların artık dayanılmaz boyutlara ulaşması. AKP’nin,rektörlerin saldırılarına üniversitelerde artık tahammül edilemiyor. Giderek artan bu saldırılarkarşısında bu saldırıları alaşağı edecek, ülkemizi ve üniversitemizi dönüştürecek kurumsal,bütünsel hızlı hareket edebilen daha güçlü bir harekete ihtiyaç duyuluyor. Kolektifler özelliklegeçtiğimiz aylar içinde yaptığı ataklarla, bazı şeylerin değişebileceğini göstermiş, üniversiteninumudu olmuştur. Sessizliği bozmuş, halkın yüreğine su serpmiştir. Artık Kolektifler’in sorumluk-larının çok daha fazla olduğunu biliyoruz. Tepkiler büyüyor, bu tepkilerin daha bütünlüklü halegelmesi ve etkili olabilmesi; tüm fakültelerdeki, kampüslerdeki, üniversitelerdeki bu tepkilerin,üniversiteyi dönüştürecek çalışmaların birbirini beslemesi; eş güdümlü hale gelmesi işte bumerkezi bir çatı altında toplanmasıyla gerçekleşecek. Daha fazla kazanım elde etmek, müşter-ileştirme ve paralılaştırma saldırılarını tersine çevirmek, AKP karşısında üniversite ve halk adınadaha dik durabilmek için güçlerimizi birleştirecek, iş bölüşümü yapacağız birlikte ve hep birlikteyeni dönemin programını inşa edeceğiz.Tüm bu tartışmalar ışığında 40’tan fazla üniversitede çalışma yapan Öğrenci Kolektifleri’ni 16Nisan’da Ankara’da yapacağımız bir Genel Kurul’la merkezi güçlü bir çatı altında toplayacağız. Buda Öğrenci Kolektifleri’nin üniversitenin gerçek ve tek adresi olma görevini bir adım öteye taşı-ması anlamına geliyor.

Hakları için büyüyen bir gençlik hareketi:Öğrenci Kolektifleri yola çıkarken, üniversitenin tüm sorunlarına çözüm bulmak, üniversitelilerinhakları için mücadele etmek ve üniversitelilerin haklarını kazanma hedefini önüne koymuştur.Kurulduğu günden bu yana ulaşımdan barınmaya, yurtlardan kantinlere kadar eğitim hayatınındevamı için gerekli olan ihtiyaçların paralılaştırılmasına, üniversitelerin gericileştirilmesine karşıçalışmalarını yürütüyor. Tüm Türkiye üniversitelerinde irili ufaklı onlarca kazanımı bulunanKolektifler, bu güne kadar YÖK’ün tüm baskıcı uygulamalarına teslim olmayan ve özellikle ulaşı-ma, harçlara yapılan zamların geri çektirilmesiyle, tüm paralılaştırma uygulamalarının önüne setçeken bir hareket olma özelliğini kazanmıştır. Uzun zamandır dişiyle tırnağıyla ısrarcı bir çizgiyleparalılaştırma uygulamalarına ve gericiliğe karşı birikim yaratan Öğrenci Kolektifleri, öğrencihareketinin yeni aşamasını inşa ederken daha fazla hak kazanımı için büyüyen bir hareket olmahedefini de önüne koyuyor. Geniş üniversite kitlelerine ulaşabilecek kurumsal kanallaryaratırken, merkezileşme çalışmalarıyla çok daha disiplinli, koordineli, hızlı ve üretken bir yapıyakavuşacak ve iktidar politikalarına seri cevaplar üretebilecek, daha fazla hak kazanımları eldeedecektir. Bu güne kadar biriktirdikleriyle yol açan Öğrenci Kolektifleri, merkezi ve kurumsalyapısıyla geniş kitlelerle buluşabilecek ve açılan yol kitleselleşme olanaklarını arttıracaktır.

Gerçek demokrasi kültürü:Öğrenci Kolektifleri’nin temel gücü fakültelerdeki, kampüslerdeki yerel çalışmalara dayanır.Kolektifler, bu çalışmaları merkezi bir çatı altında toplayarak, yakaladığı bu yerel gelişkinlikleri,yerel çalışmaların zenginliğini, temsiliyetini arttırma hedefini taşımaktadır. Yerel zenginlikler,tabandan gelen demokrasi kültürü, her yerel birimin görüşlerinin temsilciler aracılığıyla dahabüyük bir bütüne aktarılmasıyla, hareketin merkezi işleyişinde, demokratik işleyişin kurumsallaş-masını sağlayacaktır. Bu sayede karar alma süreçleri ortaklaşacak ve genişleyecektir. Gençlikhareketinin yeni dönem ihtiyaçları yerel birimlerin üzerine dengeli bir biçimde dağılırken, dahagörünür ve tanımlı bir iç işleyişle her bir üniversitelinin harekete katılımı kolaylaşacaktır. Ancaküniversitelilerin yalnızca bir kere oy kullanıp temsilcilerini belirleyip kenara çekildikleri bir işleyişdeğildir kesinlikle. Yerel çalışmalarda her üyenin alacağı sorumluluk, çalışmanın bütün sürecineaktif katılım sağlama önceliklidir. Yani üniversitedeki anti demokratik ÖTK seçim mekanizmasıgibi işlemeyecektir . Merkezi hareket içinde ise doğrudan demokrasi anlayışı ile her üyenin plan-lı iş bölümüne aktif katılımı zorlanacaktır. Daha acil süreçlerde ise her fakülte/kampüs çalış-masının demokratik seçimlerle seçtiği temsilciler hızlı ve kolay bir koordine ile çalışmaları plan-layacaktır.

Özgürleştiren bir hareket:Öğrenci Kolektifleri, bütün yerel çalışmalarını tek bir çatı altında topladığı yeni yapısıyla aynızamanda gençliğin kendini ifade edebileceği kanalları çoğaltmakta, her bir bireyin kendini varedebileceği alanlar da yaratmaktadır. Üniversiteli kadınların Üniversiteli Kadın Kolektifi ile, kendisorunları etrafında biraraya gelerek, baskı ve ayrımcılığa karşı özgürlük taleplerini yükselttikleribu kanal öncü örneklerdendir. Ayrıca tüm üniversitelilerin düşüncelerini özgürce ifade edebildik-leri, tartışma ve karar süreçlerine dahil olabildikleri bir hareket anlayışı ile her bireyi üretimeteşvik eden, yeteneklerini açığa çıkaran, kendini ifade edecek kanallar ile özneleştiren birhareket olmayı hedeflemektedir. Üniversitelerdeki piyasalaştırma saldırılarının bir ayağı olankariyer kulüpleriyle rekabete, bencilliğe zorlayan, cemaat ağlarıyla gericileştiren ya da disiplinyönetmelikleri vb. ile özgürlüğü kısıtlayan, üniversiteli kimliğinden uzaklaştırıp yalnızlaştıran tümbu uygulamalara karşı dayanışma içinde yan yana durma zeminlerini çoğaltmaktadır Kolektifler.Toplumsal baskılardan koruyan, dayanışma kültürü gelişmiş ve yaygın bir şekilde kabul gören,kapsayıcı, kitlesel bir gençlik hareketi ancak gençlik kitlelerini özgürleştirebilir.

Hareketin bu yeni döneminde, yeni kurumsal altbaşlıklar, yeni birim faaliyetleri ile mücadeleyedevam edeceğinizi söylüyorsunuz. Bu örgütselmodeli kısaca anlatır mısınız? Yerel çalışmalar daha hareketli, daha güçlü:Yerel çalışmaların merkezi bir çatı altında bir-leşmesi ile özgün, zengin faaliyetlerin merkeziçalışmayı güçlendirmesi sağlanacak. Yerellerdegerçekleştirilen tartışmalar daha hızlı merkezi çalış-maya ulaşacak. Kolektifler temel gücünü üniver-sitenin tek tek sınıfından, kantininden, yurdundanalır. Bu yüzden Kolektifler’in yeni dönemdeki güç-lerini birleştirme hedefi fakültelerdeki, kam-püslerdeki, üniversitelerdeki var olan çalışmalarıngüçlerini olgunlaştırmasıyla mümkün olmuştur.Kolektifler’in merkezi çatısının en temel amacı herbir üniversitedeki çalışmasını güçlendirmek vebuna göre hareket etmektir. Tüm Türkiye’dekigörece esnek yerel çalışmalar merkezi çatısayesinde, birbirleriyle daha fazla deneyim pay-laşabilecek, araçlarını aktarabilecek, dayanışmaetkinliklerinde bulunacak, yeni kurulan çalışmalardestek olacaktır. Böylece bütün yerel çalışmalardaha güçlü hale gelecek.

Merkezi birim faaliyetleri:Öğrenci Kolektifleri’nin yeni çatı modelindeki enönemli değişiklik ise merkezi birim faaliyetleridir.Kolektif Basın Sözcüleri, Kampanya ve propagandabirimi, Örgütlenme ve üye ihtiyaçlarını karşılamabirimi, Üniversiteli Gazetesi, WEB Araçları birimi,Üniversiteli Kadın Kolektifi, Kolektif Sinema veSosyal Araştırmalar birimi gibi birimler Kolektifler’idaha güçlü kılacak önemli faaliyetlerdir. Kısaca bubirimlerin neler yapacağından söz edelim. BasınSözcüleri, Kolektif’in merkezi düzeyde kurumsaltemsiliyetini ve Kolektif’e ulaşılabilirliği hedefleye-cektir. Kampanya ve Propaganda Birimi, alınankampanya, eylem, etkinlik kararlarının afiş, broşürvb. araçlarını üretmek, aynı zamanda bu gibi çalış-ma önerileri sunmakla sorumludur. Örgütlenme veÜye İhtiyaçlarını Karşılama Birimi, ülke çapındaKolektifler’in yaygınlığını sağlama, üyelik ilişkilerinigeliştirme, olmayan yerlerde çalışmanın başlatıl-ması için gerekli ihtiyaçları sağlamakla görevlidir.Ayrıca yaz çalışmalarından da sorumludur. GazeteBirimi, bir süredir çalışmalarını yürütmekte ve ülkeçapında Üniversiteli Gazetesi’ni aylık olarak yayın-lamaktadır. WEB Araçları Birimi, Kolektifler’in resmiinternet sitesinden ve resmi sosyal paylaşımsitelerinden sorumludur ve yaygınlaştırmakla,buraların gelişkinliğini arttırmakla sorumludur.Üniversiteli Kadın Kolektifi, bir süredir kendi ayrımeclisini kurmuş bir merkezi birim olarak çalış-malarını sürdürmektedir ve devam edecektir.Kolektif Sinema, geçtiğimiz dönem ilki düzenlenenGençlik Filmleri Festivali’nin daha güçlü ve yaygınbir şekilde sürdürülmesi ve üniversitelerde çeşitlisanatsal üretimlerin gelişmesini sağlayacaktır. GFF,yüzlerce üniversitelinin ortak çalışmalarıyla, eşza-manlı başladığı illerde toplam 10 bin üniversiteliyeulaşmıştır. Sosyal Araştırmalar Birimi, üniversiteyedair çeşitli sosyal, ekonomik, politik verileri bilim-sel olarak değerlendirecek, bunları yayınlayacakaynı zamanda sermayenin ve siyasal iktidarınsaldırılarıyla üniversitedeki değişim dönüşümü deraporlama, üniversite mücadelesine veri havzasıyaratma sorumluluğundadır.

Türkiye Üniversiteler Meclisi,

tüm birimlerden temsilcilerinkatıldığı en geniş karar alma

organıdır. Bu toplantılarda herkeskatılabilmektedir. Sene de 2 defa bu

meclis toplanmaktadır. TÜM dedönem değerlendirilmesi gelecek

dönem izlenecek olan politik hat veyapılacak pratik faaliyetler tartışıla-

caktır. Katılan herkesin kişiselolarak konuşulmasını istediği

konularda tartışılacaktır.

Türkiye BirimKoordinasyonu,

Öğrenci KolektifleriBirimlerinden temsilcilerin bir

araya geldiği TÜM dışındaaralarda toplanarak planları yap-mak için bir araya gelen ikinci

en önemli karar organıdır.TÜM dışında senede 3

defa toplanacaktır.

KolektifYürütme Kurulu,

Öğrenci Kolektifleri’nin TÜMveya TBK’da aldığı kararları uygu-

lanmasında koordinasyonu sağlayacakbirimdir. Ancak hızlı karar alınması gerek-tiği durumda TÜM ve TBK toplantılarında

çıkartılan genel çerçevenin dışına çıkmadankarar alma hakkına sahiptir. Seçilen 13 kişikendi içinde görev dağılımı yaparak kolektifmerkezi birimlerin çalışmasını koordine ede-

cektir. Öğrenci Kolektifleri’nin dönemarasında en geniş karar alma organı olanTÜM’de herkesin aday olabildiği çarşaf

liste gizli oy açık sayım ilkesi ileseçim yapılacaktır.

Kolektif’in yeni modeli, pratik içerisinde eksiklikleri iyiyönleri daha iyi görülerek tam anlamıyla gerçekliğinikazanacak. Bugünden merkezi çatı altında oluşturulanbirimler ise şunlardır. Türkiye Üniversiteler Meclisi,Türkiye Birim KoordTabi bu model pratik içerisindeeksiklikleri iyi yönleri daha iyi görülerek tam anlamıylagerçekliğini kazanacak. Bugünden merkezi çatı altındaoluşturulan birimler ise şunlardır. Türkiye ÜniversitelerMeclisi, Türkiye Birim Koordinasyonu, KolektifYürütme Kurulu, Kolektif Merkezi Birimleri’dir. inasyonu, Kolektif Yürütme Kurulu, Kolektif MerkeziBirimleri’dir.

ÜNİVERSİTE KOLEKTİF’TE BİRLEŞİYOR