TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI ANTALYA ŞUBESİ · TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI ANTALYA ŞUBESİ BASIN, YAYIN VE İLETİŞİM BÖLÜM 13-Basın Açıklamalarımız-Televizyon

TMMOBELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI

ANTALYA ŞUBESİ

BASIN, YAYIN VE İLETİŞİM

BÖLÜM 13

-Basın Açıklamalarımız-Televizyon ve Radyo Konuşmaları-Basında Şubemiz-Şube Bültenlerimiz

9. ddöneeem çaaalışmmma raapporru / 2200100 -- 20011


BASIN AÇIKLAMALARIMIZ

9. Dönem içerisinde Şubemizce, Şubemizin de Kurul içerisinde yer aldığı Antalya Meslek Odaları Eşgüdüm Kurulu ve TMMOB Antalya İl Koordinasyon Kurulu tarafından; Antalya ve enerji sektörünün yaşadığı sorunlar ve bu sorun-lara ilişkin çözüm önerilerimizin yanı sıra mesleki haklarımız ve Ülkemiz enerjisini bekleyen tehlikelerle, Antalya’nın çevresel ve Kentsel Sorunları hakkında kamuoyunu uyarma ve bilgilendirmeye yönelik basın açıklamaları gerçek-leştirilmiştir.Bu konularda 9.dönemde 44 basın açıklaması yapılmış olup ;Basın açıklamalarının tam metinleri web sitemizde bulunmaktadır.

1.EMO ANTALYA ŞUBESİ (08 MART 2010): 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

2.EŞGÜDÜM KURULU BASIN AÇIKLAMASI (25 MART 2010): ANTALYA KENT PLANLAMASI

3.EŞGÜDÜM KURULU BASIN AÇIKLAMASI (21 NİSAN 2010): ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ

4.EŞGÜDÜM KURULU BASIN AÇIKLAMASI (26 NİSAN 2010): KAMU HASTANELERİ BİRLİK YASA TASARISI

5.EMO ANTALYA ŞUBESİ (07 MAYIS 2010): ENERJİ VERİMLİLİĞİ VE BİNALARDA ENERJİ PERFORMANS YÖNETMELİĞİ

6.EMO ANTALYA ŞUBESİ (17 HAZİRAN 2010): ENERJİ VERİMLİLİĞİ VE BİNALARDA ENERJİ PERFORMANS YÖNETMELİĞİ

7.EMO ANTALYA ŞUBESİ (21 HAZİRAN 2010): ELEKTRİK KESİNTİLERİNİN SON BULMASI GEREKİR

8.EŞGÜDÜM KURULU BASIN AÇIKLAMASI (22 HAZİRAN 2010): YASALAR, ÜLKENİN İHTİYAÇLARINA GÖRE DÜZENLENMELİDİR.

9.EMO ANTALYA ŞUBESİ (24 HAZİRAN 2010): HES YATIRIMLARI

10.EMO ANTALYA ŞUBESİ (26 TEMMUZ 2010): ENERJİNİ BOŞA HARCAMA - PARAN CEBİNDE KALSIN-ENERJİDE DIŞA BAĞIMLILIKTAN KURTUL-ÇEVREYİ KORU

11.EMO ANTALYA ŞUBESİ (22 TEMMUZ 2010): IPTV‘YE SANSÜR YARGIYA TAŞINDI.

12.EŞGÜDÜM KURULU BASIN AÇIKLAMASI (29 TEMMUZ 2010): ANAYASALAR TOPLUMSAL UZLAŞMA METİNLERİDİR.

13.EMO ANTALYA ŞUBESİ (04 AĞUSTOS 2010): NÜKLEER SANTRALA HAYIR

14.EMO ANTALYA ŞUBESİ (19AĞUSTOS 2010): SIRA AKDENİZ EDAŞ ‘A GELDİ

15.ANTALYA İKK (25 AĞUSTOS 2010): ANTALYA REFERANDUMA HAYIR DİYOR

16.EMO ANTALYA ŞUBESİ (01EYLÜL 2010): APARTMAN VE SİTE YÖNETİCİLERİNİ UYARIYORUZ

17.EMO ANTALYA ŞUBESİ (04EKİM 2010): ASANSÖR KAZALARINA ENGEL OLALIM

18.EMO ANTALYA ŞUBESİ (11 EKİM 2010): CAN KAYIPLARINI VE YANGINLARI ÖNLEMEK İÇİN 5 YILDIR BEKLETİLEN ELEKTRİK İÇ TESİSLERİ YÖNETMELİĞİ BİR AN ÖNCE YÜRÜRLÜĞE KONULMALI...

19.EMO ANTALYA ŞUBESİ (13 EKİM 2010): TÜRKİYE’NİN ALTINCI BÜYÜK ELEKTRİK ŞEBEKESİ NASIL YÖNETİLİYOR (13.10.2010)

20.EMO ANTALYA ŞUBESİ (05 EKİM 2010): ENERJİ SEKTÖRÜNDEKİ ÖZELLEŞTİRMELER

21.ANTALYA İKK (26 KASIM 2010): DOĞAL VARLIKLARIMIZI RANTA TESLİM ETMEYECEĞİZ

22.EMO ANTALYA ŞUBESİ (24 KASIM 2010): ELEKTRİĞİMİZE SAHİP ÇIKALIM. VATANDAŞLARIMIZ İÇİN PAHALI ELEKTRİK , ÇALIŞANLAR İÇİN İŞSİZLİK DEMEK OLAN ÖZELLEŞTİRMELERE KARŞI ÇIKALIM.

TMMMOOB ELLEKKTRRİK MÜHEENDİSSLERİ ODASSSI ANNTTALYYA ŞUBEESİ


23.ANTALYA İKK (30 KASIM 2010): ENERJİDE ÖZELLEŞTİRMEYE, YABANCILAŞMAYA, ÇALIŞANLAR İÇİN İŞSİZLİĞE, HAK İÇİN PAHALI ELEKTRİĞE HAYIR!

24.EMO ANTALYA ŞUBESİ (10 OCAK 2011): BÜYÜK HAKSIZLIK

25.EMO ANTALYA ŞUBESİ (11 OCAK 2011): FATURALARIMIZI AZALTALIM, ÇEVREMİZİ KORUYALIM, DIŞA BAĞIMLILIKTAN KURTULALIM ENERJİMİZİ VERİMLİ KULLANALIM

26.EMO ANTALYA ŞUBESİ (28 OCAK 2011): EMO’DA ENERJİ KİMLİK BELGESİ EĞİTİMLERİ VERİLMEYE BAŞLANDI

27.EMO ANTALYA ŞUBESİ (08 ŞUBAT 2011): GİZLİ ZAM

28.EMO ANTALYA ŞUBESİ (10 ŞUBAT 2011): ÖZELLEŞTİRME SÜRECİNDE BULUNAN AKEDAŞ‘TAKİ ÇALIŞAN MESLEKTAŞLARIMIZ İLE DİĞER PERSONELİN HAKLARI KORUNMALIDIR.

29.EMO ANTALYA ŞUBESİ (28 ŞUBAT 2011): ALIM FİYATI KÖTÜ, YERLİYE TEŞVİK İYİ

30.EMO ANTALYA ŞUBESİ (08 MART 2011): EMO-GENÇ TEMSİLCİSİNİ BELİRLEDİ

31.EMO ANTALYA ŞUBESİ (08 MART 2011): 8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ

32.EMO ANTALYA ŞUBESİ (14 MART 2011): JAPONYADAKİ FELAKET ZİNCİRİNDEN NÜKLEER UYARILAR

33.EMO ANTALYA ŞUBESİ (26 MAYIS 2011): PROJE ONAYI VE TESİS KABULÜ KAMU GÖREVİDİR PİYASALAŞTIRILAMAZ

34.EMO ANTALYA ŞUBESİ (10 MAYIS 2011): YAPI VE DENETİM ÇALIŞTAYI

35.ANTALYA İKK (05 MAYIS 2011): HAKLARIMIZ, GELECEĞİMİZ, HALKIMIZ VE ÜLKEMİZ İÇİN 15 MAYIS’TA ANKARADAYIZ

36.ANTALYA İKK (22 NİSAN 2011): NÜKLEER SANTRALLARA VE YAŞAMI YOK EDEN ENERJİ ÜRETİMLERİNE HAYIR

37.ANTALYA İKK (22 MART 2011): ANTALYA TÜM İNSANLIĞA SAHİP ÇIKALIM

38.ANTALYA İKK (07 TEMMUZ 2011): BİR USTALIK DÖNEMİ ESERİ (KARARNAMELER DÖNEMİ VE TMMOB’NİN İŞLEVSİZLEŞTİRİLMESİ)

39.EMO ANTALYA ŞUBESİ (15 AĞUSTOS 2011): AKDENİZ EDAŞ BURDUR İL MÜDÜRLÜĞÜ ELEKTRİK ŞEBEKESİ KİMLERE EMANET

40.ANTALYA İKK (19 EYLÜL 2011): “BUGÜN HEPİMİZ TMMOB’LİYİZ” ÜLKEMİZE HALKIMIZA MESLEĞİMİZE VE ÖRGÜTÜMÜZE SAHİP ÇIKIYORUZ

41.ANTALYA İKK (28 EYLÜL 2011): “TÜM TEMEL HAKLARIMIZ İÇİN, İNSANCA YAŞAMI SAVUNUYOR, EŞİT, ÖZGÜR, DEMOKRATİK BİR TÜRKİYE İSTİYORUZ”

42.EMO ANTALYA ŞUBESİ (05 EKİM 2011): SANAYİ, KONUTLARA, HASTANELERE, OKULLARA, KIRSALA KATMERLİ ZAM

43.ANTALYA MESLEK ODALARI EŞGÜDÜM KURULU (19 EKİM 2011): HAKKARİ TERÖR SALDIRISI

44.ANTALYA İŞ DÜNYASI VE MESLEK ODALARI TEMSİLCİLERİ (21 EKİM 2011): İŞDÜNYASI VE MESLEK ÖRGÜTLERİNDEN TERÖRE KARŞI ORTAK DURUŞ



ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI ANTALYA ŞUBESİ BASIN AÇIKLAMASI

“YAPI VE DENETİM ÇALIŞTAYI” (10 Mayıs 2011 Yapı Denetim Çalıştayı)

Saygıdeğer Basın Mensupları;

TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Antalya Şubesi, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası Antalya Şubesi, TMMOB Jeofi zik Mühendisleri Odası Antalya Şubesi, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Antalya Şubesi, TMMOB Makine Mühendisleri Odası Antalya Şubesi ve TMMOB Mimarlar Odası Antalya Şubesi birlikteliğiyle Yapı Denetim mevzua-tı, işleyişi, uygulamaları ve sorunları ile çözüm yollarının aranacağı 14 Mayıs 2011 tarihinde Elektrik Mühendisleri Odası Antalya Konferans salonunda “Yapı ve Denetim Çalıştayı” gerçekleştirilecektir.

17 Ağustos, 12 Kasım 1999 Doğu Marmara Depremleri sonrası Türkiye’de Yapı Denetimin gelişimi, 11 Mart 2011 Japonya Depreminin etkileri, Yapı Denetim Yasasının ve Yönetmeliği’nin getirdikleri, Yapı Denetim Yasa Taslağı, 7 Ağustos 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan “Yapı Denetim Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik” gereği 1 Ocak 2011 tarihi itibariyle Yapı Denetim Kanunu 81 ilde uygulanmaya başlanması, karşı-laşılan sorunlar ve çözüm önerilerinin ilgili tarafl arca birlikte tartışılacaktır.

Konunun ilgili tarafl arı; TMMOB Meslek Odaları temsilcileri, Belediyeler, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı‘nın temsil-cileri, Yapı Denetim Kuruluşları Birliği temsilcileri, Müteahhitler Derneği Federasyonu temsilcileri, mimar ve mühen-disler bir araya gelecektir. Değişik bakış açılarına sahip birçok katılımcı, olayı çeşitli yönleriyle tartışacaktır.

Bireyler, sağlam, güvenceli ve doğal afetlere dayanıklı yapılarda oturma hakkına sahiptir.

Türkiye, dünyanın en aktif deprem kuşakları içerisinde bulunmaktadır. Hızlı nüfus artışı, göçler, denetimsiz kentleş-me, kaçak yapılaşma, deprem ve diğer afet risklerini her geçen gün arttırmaktadır. Doğayı esas almayan yapılaş-malar, uygun olmayan yer seçimleri ve bu yapılaşmalarla ilgili yanlış uygulamalar ya da kullanım kusurları afetlerin etkilerini - zararlarını arttırmaktadır.

Sürekli değişen plan kararları, imar kararları, birbiriyle bağlantı kurulamayan karmaşa yaratan, ayrı ayrı yapılan yasal düzenlemeler, yapı sürecine parçacılı bakan ve insan merkezli olmayan yaklaşımların göstergesidir. Bu anla-yışın doğal sonucu olarak da, afet zararlarının azaltılmasında en akılcı yol olan, her ölçekteki planlama çalışmaları sırasında, doğal afet zararlarını azaltmaya yönelik planlama önlem ve faaliyetleri ihmal edilmiştir.

Depremlerin afete dönüşmemesi için; bilime, bilim insanlarına ve ilgili meslek odalarına kulak verilmeli, önem veril-meli, eğitim, planlama ve denetim çalışmalarında görev almaları, tüm ilgili bileşenler arasında dayanışma sağlan-malıdır.

Büyüyen, değişen ve nüfusu hızla artan kentlerimizde; afetlerden etkilenme riski büyüyerek devam etmekte iken, yapı denetimi ve yapı üretim sürecinde uygulanacak politikalar, düzenlemeler, ilgili tarafl arın ( Bakanlık, Belediye, Meslek Odaları, Yapı Denetim ve Müteahhitlik Kuruluşları.vb) katılımlarıyla oluşturulmalıdır.

Ülkemizde yaşanılabilecek depremlerde, can ve mal kaybetmeden yaşamanın yolunun, eğitimli ve bilimsel esasları benimseyen, denetim ve kontrol yapabilen bir toplumsal yapıdan geçmektedir. Yapılarımız yetkin mimar ve mühen-disler aracılığı ile yasa, yönetmelik ve standartlara uygun denetlenmelidir. Denetimlerdeki rekabet yapı kalitesini arttırmaya yönelik olmalıdır.

Tüm duyarlı kamuoyunu, kamunun haklarını ve çıkarlarını savunan TMMOB’nin iradi gücü ile Denetçi ve Kontrol Elemanı Mimar ve Mühendislerin gücünün bir araya getirilerek, “kamu adına denetim yapılması mücadelesini” hep birlikte sürdüreceğiz.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur. 10.05.2011

İlhan METİNElektrik Mühendisleri Odası

Antalya Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı


ANTALYA MESLEK ODALARI EŞGÜDÜM KURULU BASIN AÇIKLAMASI

“HAKKARİ TERÖR SALDIRILARI” (19 Ekim 2011 Terörü Kınama)

Hakkari’ den gelen haberler nedeniyle üzüntümüz sonsuzdur. Barış umudumuz bir kez daha dinamitlendi. Ölen canlarımıza rahmet, ailelerine ve bu olayların acısını yüreğinde hisseden herkese başsağlığı diliyoruz.

İnsanların can güvenliğinin sağlanmadığı hiçbir yerde demokrasiden ve insan haklarından söz edilemez. Bir ülkede yürütme organının en önemli görevi yurttaşların can ve mal güvenliğini sağlamak, birlik ve bütünlüğü korumaktır. Bunun için her şeyden önce Büyük Önder’in “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine sahip çıkmak ve uygulamak gerekir.

Hiçbir hak diğer insanların can güvenliğinin üzerinde değildir. Kürt yurttaşlarımızın insan hakları talepleri dikkate alınmalı, ancak bölücü ve terörist, insan haklarını yok eden saldırılara prim verecek uygulamalardan kaçınılmalıdır. Terör örgütünün tek başına hareket etmediği hangi emperyalist güçlerden destek aldığı ortadadır. Uluslararası destek olmadan ayrılıkçı terör örgütünün saldırıları yapması olası değildir. Bunu önlemek için yapılması gereken kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapmamadır. Libya’nın Suriye’nin iç işlerine başka ülkelerin isteği ile karışmak “Yurtta Sulh Cihanda Sulh” ilkesine aykırıdır. Hangi sonuçlar vereceği ve neler yapılacağı açıklanmadan günü birlik destekler sağlamak için açılım politikaları söylemlerinin ne sonuçlar doğurduğu ortadadır.

Terörün tek amacı korku yaratmak, kardeşlik ve bir arada yaşama arzusu taşıyanları, yılgınlığa, umutsuzluğa düşür-mektir. Terör odakları ve onların destekçisi emperyalistler de bilmelidir ki; emellerine ulaşamayacaklardır.

Bir an önce TBMM’nin olağanüstü toplanarak birlik ve beraberliği sağlayacak gereken tedbirleri alması en büyük dileğimizdir.

Antalya Meslek Odaları olarak terör saldırılarını şiddetle ve nefretle kınıyor, aziz şehitlerimizin hatıraları önünde saygı ile eğiliyor, kederli ailelerine ve milletimize başsağlığı, gazilerimize acil şifalar diliyoruz.

Saygılarımızla.

ANTALYA MESLEK ODALARI EŞGÜDÜM KURULU 19.10.2011




10 Şubat 2011 Özelleştirme ve Çalışan Meslektaşlarımızın Hakları

“ÖZELLEŞTİRME SÜRECİNDE BULUNAN AKEDAŞ’TAKİ ÇALIŞAN MESLEKTAŞLARIMIZ İLE DİĞER PER-SONELİN HAKLARI KORUNMALIDIR.”

Tüm dünyada enerji alanında yürütülen serbest piyasa uygulamaları sorgulanırken, ne yazık ki enerji arz güvenliği sorunuyla karşı karşıya bulunan ülkemizde iktidar, enerji alanında özelleştirmeleri sürdürmektedir. Sanayinin ve günlük yaşamımızın vazgeçilmezi olan elektriği evlerimize getiren enerji dağıtım kuruluşlarımız birer birer özel sektöre devredilmektedir.

Bu dönemde enerji sektörünün 20 yıllık özelleştirme serüveni çok önemli bir aşamaya gelmiştir. Enerji sektörü hem üretim santralleri hem de dağıtım şebekelerinin özelleştirilmesiyle birlikte büyük bir kaosun içine sürüklenmektedir.

Özel sektörün tüm işletmelerinde olduğu gibi, Elektrik Dağıtım hizmetinde de birincil önceliği nitelikli KAMU hizmeti değil, en fazla kardır.

Son olarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından Antalya, Burdur, Isparta illerini kapsayan AKDENİZ EDAŞ‘ta 17 Ağustos 2010 tarihinde yayınlanan özelleştirme ilanıyla satışa çıkarılmış olup 19 fi rma dosya almış ve dosya alan 19 fi rmanın tamamı yeterli bulunmuş ve yeterli bulunan bu fi rmalardan 15 tanesi son teklif verme tarihi olan 24.11.2010 tarihin de teklifl erini teslim etmişler ve yapılan ihale sonucu 1.165.000.000 $ bedelle Park Holding A.Ş en yüksek teklifi vermiştir. İhalenin onaylanmasını müteakip devir işlemleri gerçekleşecektir.

Elektrik Piyasası Düzenleme Kurulu‘nun (EPDK) kurulmasıyla, elektrik sektörünün özelleştirilmesi süreci başla-mış, sektörde kamusal yatırımlar kısılmış, personel alımları durdurulmuş, emekliye ayrılan personellerin yerleri doldurulmadığı gibi, abone sayısı artmasına rağmen personel sayısı azaltılmıştır. İçinde bulunduğumuz dönemde taşeronlaştırmaya hız verilmiştir, Sayaç okuma, açma-kesme, arıza, bakım, işletme gibi hizmetler taşeronlar eliyle gerçekleştirilmektedir. Bunların yansıması olarak hizmet kalitesinde meydana gelen düşüş enerji sektöründe özel-leştirmelerin psikolojik gerekçesi haline getirilmiştir.

Üretilen Enerjinin hemen tüketilmesi gerektiğinden enerji merkezi bir otorite tarafından yönetilmelidir. Parçalı hale getirilirse sağlıklı bir yönetim olmaz. Rekabet sonucu elektrik fi yatları ucuzlayacak istihdam artacak denilmektedir. Ancak bunların hiçbirisinin gerçekleşmediğini görüyoruz. Her dağıtım bölgesinin tek şebekesi vardır. O şebekeyi de bir fi rmanın alması halinde rekabetten söz etmek mümkün değildir.

Ayrıca Elektrik enerjisi rekabet edilebilecek bir alan da değildir. Verimlilik adı altında çok çalıştırılan personelin yaptı-ğı iş kazalarında ciddi artış olmakta ve buna bağlı olarak ta iş güvencesi azalmaktadır. Özel sektörün tek düşündüğü az maliyetle çok para kazanmaktır.

AKDENİZ EDAŞ‘ta mühendisinden işçisine ve memuruna kadar çalışanlar, çok değişik statülerde istihdam edilmektedirler. Nakle tabi memurlar ise bugüne kadar kazanmış oldukları mesleki bilgi ve uzmanlık alanları ile ilgili olmayan diğer kamu kurumlarına kadro ve pozisyonları yok sayılarak nakil edilmektedirler. Memur-lar dışındaki diğer çalışanlar özelleştirme sonrasında; emekliliği gelenler zorunlu emekli edilirken, emeklili-ği hak etmeyenler 4/C statüsünde güvencesiz ve düşük ücretle diğer kamu kurumlarına gönderileceklerdir. Ayrıca bu güne kadarki deneyimleri göz önüne alınmadan, vasıfsız statüde çalıştırılacaklardır. Özelleştirme sonucunda kurum seçme hakkı olmayan çalışanlar içinde yasal düzenleme bir türlü yapılamamış olup mağ-duriyetleri giderek artacaktır. Özellikle Kepez Elektrik TAŞ‘nin devri sonucunda AKDENİZ EDAŞ‘a geçen mühendis ve teknisyenler ile diğer çalışanlar kapsam dışı daimi işçi statüsünde çalışırlarken özelleştirme sonucunda güvece ve statüleri belli olmayan bir duruma düşeceklerdir. Kapsam dışı çalışanlarla ilgi yasal düzenleme acilen yapılarak açıklığa kavuşturulup, mağduriyetleri giderilmelidir.

Bu özelleştirme sözleşme sürecinde, Elektrik Mühendisleri Odası olarak bizleri ilgilendiren, önemli bir hu-



susta çalışanların özlük haklarının korunmasıdır. Özellikle işçi statüsünde AKEDAŞ ın değişik birimlerinde çalışan başta mühendis meslektaşlarımız ve diğer çalışan personelin durumu, TEDAŞ özelleştirmelerinde diğer kurumlardan farklı olarak şirketin inisiyatifi ne bırakılmaktadır. Fiiliyatta kapsam içine alınan perso-nelle aynı faaliyetleri yürütürken ve her türlü idari, mali, teknik ve makamsal sorumlulukları alırken, Özel-leştirme sözleşmelerinde kapsam içi bırakılarak, nakil haklarının olmaması dolayısı ile şirketle uzun süreli anlaşma güvencelerinin olmayışı nedeniyle Türkiye çapında 1200 e yakın kalifi ye genç Elektrik Elektronik Mühendisi meslektaş ve oda üyelerimizin mağduriyeti söz konusudur. Kuruma büyük katkıları olan genç dinamik mühendislerin ve çalışanların özlük haklarının korunması hak ve hukukun gereği olduğuna inan-maktayız ve ilgililerin duyarlılığını beklemekteyiz.

Sonuç itibari ile Türkiye Cumhuriyetine tabi tüm devlet kurum ve kuruluşlarını kapsayan Anayasa, Kanun-lar, Tebliğler ve Kanun Hükmünde Kararnameler çerçevesinde açıklanan kapsam dışı personel tanımla-malarına rağmen TEDAŞ Genel Müdürlüğü dinamik genç beyinleri maruz bıraktığı bu pozisyon karşısında kendi bünyesinde kapsam dışı işçi olmadığını belirtmekte ısrar ederek söz konusu üniversite mezunu işçi personellerini sendikalı personel gibi nakil haklarının olmadığı yönünde tamamen kanunla bağdaşmayan bir uygulamayla karşı karşıya bırakmaktadır.

Elektrik Mühendisleri Odası Antalya Şubesi olarak bizler emekten ve haktan yana tavır sergilenmesini ve bu konumda çalışan meslektaşlarımız ile işçilerin nakil hakları dahil tüm özlük haklarının verilmesini sağlayıcı düzenlemelerin bir an önce yapılmasının istiyor ve ilgilileri göreve çağırıyoruz. 10.02.2011






“HES YATIRIMLARI” (24 Haziran 2010 HES’ler)

Türkiye Cumhuriyeti dünyanın 17. büyük ekonomisinin sahibidir. (Kaynak: IMF ve Dünya Bankası 2009 verileri) Ülkemiz, yıllık toplam elektrik enerjisi tüketiminde de ilk 20 içerisinde bulunuyor. Aşağıdaki grafi kte 2009 yılının tamamında ülkemizde üretilen toplam elektrik enerjisinin, üretim tiplerine göre dağılımı görülmektedir.

Gündemi takip eden, bilinçli bir yurttaş gibi grafi ği yorumlayalım;

Rusya, İran yada diğerleri doğalgazı kestiğinde karanlıkta mı kalacağız?

Kirlilik yaratıyor diye Gökova’da, Yatağan’da hep gündeme gelen linyit kömürlü ve diğer santraller az değilmiş! Üçte bir payları var. (Termik diğer)

60 yılda (Sarıyar ve Hirfanlı ile başlayan) barajlarla gelebildiğimiz noktada enerjinin beşte birini bile üretemiyor muyuz?

Yenilenebilir kaynaklar dilimi de iyice küçükmüş, çoğu rüzgar, çok konuşulan güneş neden yok?

Mühendis olarak ne ilave edebiliriz bu soru-yorumlara;

Üretim fazlası yedeklerimizi tam olarak kullansak doğalgazın payını nereye kadar geriletebiliriz? Barajların mevsim-sel kullanım durumu buna engel mi?

Doğalgazın anlaşmalardan doğan kullanma önceliği var mı?

Güneş enerjisi yatırımları için alım garantisi mi bekleniyor?

Kalıcı Çözüm Nerededir?

Doğalgaz dışındaki termik üretimlerin karbondioksit emisyonu sorunu vardır. Kyoto Protokolü ile de salınımları sınırlandırma zorunluluğu gelmektedir. Yerli linyit kaynaklarımızı düşük salınımla kullanmanın yolunu bulmazsak, geriye hidrolik, rüzgar, güneş, jeotermal, biogaz vb. gibi “yenilenebilir”, yani kullanmakla sonunu getiremeyeceğimiz



kaynaklar kalmaktadır.

Doğalgazın elektrik enerjisi üretimindeki payını düşürmek adına, en ucuz, en uygun ve yüksek potansiyelli yerli çö-zümün su (hidrolik) kaynaklarımızı etkin kullanmak olduğu aşikardır. Rüzgar ve güneşle üretilebilecek enerji, -kısa vadede- suya göre çok daha küçük olduğundan sudan vazgeçmek mümkün değildir. Fotovoltaik güneş ve rüzgar yatırımlarının neredeyse tamamen ithalata dayalıdır.

Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) Haziran 2010 verilerine göre, halen devam eden 494 adet hidrolik kay-naklı enerji yatırımı mevcuttur. Toplam kurulu lisans gücü 13.500 MW olan bu santraların hedefl enen yıllık ortalama lisans üretimleri toplamı, 50 Milyar kWh civarındadır. Türkiye’nin 2010 planlanan üretimi 200 Milyar kWh düzeyin-dedir. Devam eden hidrolik yatırımları tamamlandığında, teorik olarak lisansları kadar üretim yapsalar dahi üretimin ancak % 40 kadarını sudan üretmiş olacağız, doğalgazı da ancak 1/3 ‘e indirmiş olabileceğiz gibi görünüyor.

Hidroelektrik santral (HES) yatırımlarında süreç; DSİ ile yapılan su kullanım hakkı anlaşması ile başlayıp, EPDK’ dan üretim lisansı alınması, çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) raporunun Çevre ve Orman Bakanlığı’ndan onay-latılması ile devam etmektedir.

ÇED Raporunun Önemi

ÇED raporu, yatırım kararında en önemli süreçlerden biridir. Elektrik enerjisi kullanmanın vazgeçilmez konforu yanında, üretimi sırasında dünyamıza vermek zorunda kaldığımız zararı inkar edemeyiz. Yaşanabilir bir dünya istediğimiz, elektrik enerjisiz de yapamadığımıza göre; ekonomiklik ve çevresel etki eğrilerinin optimum noktasında enerji yatırımı kararını almak durumundayız.

HES yatırımlarının ÇED raporu sürecinde tüm olumsuz etkiler konunun tüm tarafl arının katılımıyla değerlendirilmek-tedir. “75 km nehir vadisinde ardı ardına 24 adet tünel tipi HES”, “can suyu tabir edilen, doğal yatağa bırakılan suyun yetersizliği”, “vahşi hayvan yaşamının dikkate alınmaması”, “beton imal etmek için taşocağı kurulması”, “hafriyat dökümündeki sorunlar” gibi basına da yansıyan şikayetler, ÇED raporunun savsaklanamayacağını göstermektedir.

Devam eden 500 ‘e yakın HES’ in 380 kadarı 30 MW’ın altındaki güçlerdeki akarsu tipi HES’lerdir. Antalya, Burdur, Isparta bölgesinde EPDK tarafından lisanslandırılmış otuz kadar HES yatırımı başlamış yada başlayacaktır. Dört adedi Isparta’dadır. Başvurusu EPDK‘ca uygun bulunmuş, ancak henüz lisans almamış, Isparta’da iki, Antalya’da üç yatırım mevcuttur. DSİ ile su kullanım anlaşması yapmış ancak EPDK’ ya başvurmamış yirmi kadar yatırımın olduğunu biliyoruz. Bölgemizde toplam 44,32 MW gücünde beş adet nehir tipi HES de inşaatı tamamlanarak üre-time başlamıştır.

Elektrik Mühendisleri Odası olarak HES‘lerden elektrik enerjisi üretiminin kesin gerekliliğine inanmaktayız. Ancak hiçbir kamu yararı gözetmeden, çevresel etkileri hesaplanmadan ve yörede yaşayanların görüşleri dikkate alınma-dan, sadece küresel kapitalizmin ticari kaygılarıyla planlanan ve yapılan HES‘lerin birer cinayet olduğunu ve bunları onaylamadığımız da bilinmelidir.

Enerji Tasarrufu

Avrupa’da enerji talebinin artmadığı ülkeler mevcuttur. Bunlar Türkiye’den farklı olarak, nüfus artış hızı düşük yada negatif, sanayileşmesini büyük ölçüde tamamlamış, enerji tasarrufu yöntemlerini çok ciddi kullanan ülkelerdir. Ülke-mizde yasalarla özendirilmeye başlanan, enerji verimliliği ve tasarrufu uygulamaları, enerji talebinin karşılanmasın-da, yeni santral kurmak kadar önemlidir. Özellikle ısıtma-soğutma için kullandığımız enerjiden büyük ölçüde tasarruf edilebileceğini, üzerine sorumluluk düşen, yerel yada merkezi tüm kurumların ilgili yönetmeliklerin uygulamalarına destek vermelerini EMO olarak bekliyoruz.



Aşağıdaki tabloda Antalya ve Isparta’da üretim lisansı almış HES projeleri ve kurulu güçleri verilmiştir.

Tesis AdıKurulu Güç

MWİnşa Halindeki Kapasite

MWİşletmedeki Kapasite

MW

Sinanhoca HES 54,15 54,15 Dim HES 38,25 38,25 Damlapınar HESManavgat 36,28 36,28 Manavgat II HES 24,1 24,1 Manavgat I 23,46 23,46 Kanyon HES 23,3 23,44 Gökbel I II Ağlasun-Isparta 21,24 21,24 Sugözü 16 16Düzlen HES 15,49 15,49 Aksu, Şahmallar 14 14Kürce HES 12,05 12,04 Kumluca Çayağzı HES 9,76 9,76 Bucakköy HES 9,6 9,6 Kumluca Kozdere HES 9,46 9,46 Köprüçay-Manavgat HES 9 9 Isparta Aksu reg ve HES 8,77 8,77 Çenger reg ve HES 8,56 8,56 Tınaztepe HES 7,5 7,5Burgular-Gebeş HES 7,17 7,17 Değirmen reg. ve HES 6,84 6,84 Altınyaka I II III 5,36 5,36 Gevne- Karapınar HES 5,26 5,26 Tocak I HES 4,76 4,76Kargı Reg. ve HES 4,4 4,4 Berat Reg. ve HES 4,19 4,19 Anak reg ve HES 3,75 3,75 Duraliler HES I-II-III-IV 3,72 3,71 Maraton HES ISPARTA 3,65 3,65Isparta Çukurçayı HES 3,54 3,54 Korkuteli Reg. ve HES 2,85 2,85 Eskiköy Reg. ve HES 2,63 2,63 Doyran HES 2,3 2,3 Alakır HES 2,06 2,06Kazandere Reg. ve HES. 0,35 0,35

24.06.2010






“SIRA AKDENİZ EDAŞ ‘A GELDİ” (19 Ağustos 2010 AKDENİZ EDAŞ Özelleştirmesi)

“Enerji dağıtım kuruluşlarımızın birer birer; meslek örgütleri, sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinin karşı duru-şuna rağmen hızla özelleştirmeleri tamamlanmaktadır. Sıra şimdi AKDENİZ EDAŞ a gelmiştir!”

Tüm dünyada enerji alanında yürütülen serbest piyasa uygulamaları sorgulanırken, ne yazık ki enerji arz güvenliği sorunuyla karşı karşıya bulunan ülkemizde, enerji alanında özelleştirmeler bir bir gerçekleşmektedir. Sanayinin ve günlük yaşamımızın vazgeçilmezi olan elektriği evlerimize getiren enerji dağıtım kuruluşlarımızın birer birer; meslek örgütleri, sendikalar ve demokratik kitle örgütlerinin karşı duruşuna rağmen hızla özelleştirmeleri tamamlanmakta-dır. Sıra şimdi AKDENİZ EDAŞ a gelmiştir. Akdeniz EDAŞ için 24.11.2010 tarihinde ön yeterliği alan fi rmalar teklifte bulunacaklardır.

Satış Öncesi Karlılık Oranı Artırılıyor.

Dağıtım özelleştirmeleri yapılmadan önce, alıcı şirketlerin karlarını garanti altına alan bir tarife metodolojisi hazırla-narak uygulamaya konulmuştur. Buna göre dağıtım şirketleri, satın aldıkları enerjinin maliyetini, işletme giderlerini, kayıp ve kaçak bedellerini, yatırım için kullandıkları kredileri ve bu kredilerin faizlerini, eğer kendi sermayesini kullanacak olursa da bu sermaye üzerinden getirisini tarifeye yansıtacaklardır. Tüm bunlarla da yetinilmemiş, bele-diyelerin dağıtım kuruluşlarına ödemedikleri sokak aydınlatma bedellerinin yükü, özelleştirme sonrasında dağıtım şirketlerinin bu tahsilat zorluğuna düşmemeleri için Hazine üzerine yıkılmıştır. 2009 yılı başından itibaren aydınlat-ma bedelleri Hazine tarafından dağıtım şirketlerine 2015 yılı sonuna kadar ödenecek, daha sonra da aydınlatma bedelleri faturalara yansıtılarak, Belediye Tüketim Vergisi yanında ikinci kez tüketicilerden tahsil edilecektir. Ayrıca her dağıtım kuruluşu için, Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş.‘a (TEDAŞ) ait olan mülkiyetin işletme devri yapılarak, Özel-leştirme İdaresi tarafından bir işletme hakkı devir bedeli öngörülmüştür. Bu bedel de tarifeye yansıtılmaktadır. Kayıp ve kaçak oranını öngörülen düzeyden daha fazla düşürürse şirket, tüketiciden düşürdüğü düzeyden değil hedefl e-nen yüksek düzeyden kayıp ve kaçak bedellerini tahsil etmeye devam ederek, bu parayı da kasasına koyacaktır.

Öte yandan dağıtım bölgelerindeki şebekelerin iyileştirilmesi için özelleştirme öncesi yapılan çalışmalar da dik-kat çekici boyutlara ulaşmıştır. Kamu kaynaklarının yetersizliği gerekçesiyle bölge bölge özelleştirilmeye çalışılan TEDAŞ‘ın satış öncesi kamu fi nansmanı ile ciddi yatırımlar yapabilmesi, “kaynak yok” iddialarını da çürütmektedir. Kayıp ve kaçak oranlarının düşürüleceği ve verimlik sağlanacağı söylemleri de doğru değildir. Kayıp oranlarını dü-şürmek için gerekli yatırımların özelleştirme öncesi gerçekleştirilebildiği ortadadır.

Örneğin Akdeniz EDAŞ 2010 yılında ilk 8 ayında yaklaşık 24 milyon TL lik yatırım gerçekleştirilmiştir.

Akdeniz EDAŞ kayıp ve kaçak oranı açısından oldukça iyi durumda sayılabilecek bir bölgede faaliyet göstermekte-dir. Akdeniz EDAŞ, 2007 yılında yüzde 9.3 olan kayıp ve kaçak oranını 2009 yılında yüzde 9 ‘a düşürmüştür. Bu da Bölgede ciddi yatırımların yapıldığına işarettir. Bölgeye sunulan enerji miktarı; 2007 yılında 5,56 milyar kilovat saat düzeyindeyken, 2009 yılında 6,526milyar kilovat saate yükselmiştir. Yıllar itibariyle abone sayılarına baktığımızda 2007 yılında 1,395 milyonken, 2009 yılında 1,550 milyon aboneye ulaşmıştır. Böylece 3 yıllık süreçte abone sayı-sını yüzde 11, sattığı enerji miktarını da yüzde 17,3 artırmıştır.

Dağıtım özelleştirmeleri için temel gerekçe olarak sunulan kayıp ve kaçak oranlarının özel sektör tarafından düşü-rüleceği iddiası, özelleştirme öncesi ortadan kalkmıştır. Görüldüğü gibi özelleştirilmeden de kayıp ve kaçak oranları düşürülebilmektedir.

Elektrik alanında yaşanan maliyet artışları büyük oranda özelleştirme ve piyasalaştırma uygulamalarından kaynak-lıdır. Kamu yararı bulunmayan özelleştirme uygulamalarına karşı mücadelemiz devam edecektir. 19.08.2010






“ASANSÖR KAZALARINA ENGEL OLALIM” (10 Ekim 2010 Asansör Kazaları)

Cumhuriyet Mahallesi, Tonguç Caddesi üzerinde bulunan bir apartmanda geçen hafta üzücü bir asansör kazası yaşanmıştır. Bu tür kazalara alınabilecek tedbirlerle ve uyarılarla engel olabiliriz.

Teknolojinin, ihtiyaçların hızla geliştiği günümüzde; iş merkezleri, oteller ve çok katlı konutlarda asansörler zamana yenik düşmektedir. Eski asansörler hem can ve mal güvenliği açısından hem de yaratacağı yeni ekonomik boyut yönünden bir an evvel Sanayi Bakanlığı‘nın gündemine oturmalıdır.

2000‘li yılların başında otomotiv sektörünün özellikle 2001 krizinden sonra girdiği bunalımı atlatabilmesi için Türkiye‘de hurda araç indirimi gündeme getirildi ve satışlar bir anda hareketlendirildi. Eski otomobiller otomotiv sek-törünün içinde bulunduğu krizden çıkışta önemli rol oynadı.Benzer çalışmalar asansör sektöründe yapılabilinir mi?

Bir asansörün ortalama ömrü, uzmanlar tarafından periyodik bakımlarının yapılması koşulu ile yaklaşık 25 yıl olarak gösteriliyor.

Ülkemizde şu an yaklaşık 250 bin civarında asansör olduğu tahmin ediliyor. Bu asansörlerin %65‘lik bölümü yürür-lükteki standart ve yönetmeliklerin belirlediği kriterlere uygun değil.

Eski asansörlere yönelik yapılacak iyileştirme çalışmalarının çerçevesini Sanayi Bakanlığı‘ndan bir an evvel ger-çekleştirmesi beklenmektedir. TS EN 81-80 “Yapım ve Montaj için Güvenlik Kuralları: Yolcu ve Yük Asansörleri için Özel Uygulamalar-Bölüm 80: Mevcut Yolcu ve Yük Asansörlerinin Güvenliğini Geliştirme” Türk Standardı Tasarısına ilişkin olarak eski asansörlerin durumuyla ilgili konunun sektörün her kesimince çok iyi irdelenmesi gerekmektedir.

Konu hakkında Avrupa‘daki uygulamaların artı ve eksi yönlerinin de titizlikle incelenmesi gerektiğini ve kullanıcılar dahil her kesimin üzerinde mutabık kaldığı bir yöntem uygulanmalıdır.

Mevcut asansörler ve EN 81-80 Standardı

Bilindiği üzere, Avrupa Birliği Komisyonu‘nun 95/16/EC Asansörler Direktifi , yeni asansörlerin yeterli güvenlik şart-larını taşımasını sağlamaktadır. Direktife uygun asansörlerin 1998 yılından bu yana yani 12 yıldır piyasaya arz edildiğini düşünsek bile, bu oran bugün en iyimser tahminle %25 civarındadır. ‘‘Mevcut Yolcu ve Yük Asansörlerinin Güvenliğini Geliştirme‘‘ yani ‘‘SNEL‘‘ hayata geçirilemediği ve yeni asansör üretimi sabit hızla devam ettiği varsa-yımından hareket edersek, bu oran 10 yıl sonra %40; 20 yıl sonra %55‘e erişebilecektir. Emniyetli asansörlerin bu oranda varoluşunun, kabul edilebilir bir durum olduğu söylenemez. 2030 yılında, kullanmak zorunda olduğunuz bir asansörün % 55 ihtimalle güncel emniyet şartlarına sahip olmadığını bilmek, olacak şey değildir.

Standartta sözü edilen yetmiş dört risk‘in ülkemiz koşulları ve öncelikleri uyarınca sıralanması ve bu risklerin ta-mamen ortadan kaldırılması için bir süre konulması yapılacak ilk iştir. Bundan sonra parlamentodan ilgili yasanın geçirilmesi ve bu yasa çıktıktan sonra da Sanayi ve Ticaret Bakanlığı‘nın diğer ilgili grupları - Bayındırlık Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı (Belediyeler), Odalar ve Dernekler gibi - organize ederek programın uygulanmasını, planlamasını yapması gerekir.

Diyelim ki yukarda saydığımız tüm adımlar atıldı ve işlere başlama zamanı geldi; ülkemizdeki iki yüz elli bin civarın-daki mevcut asansörün en az yüz elli bininin modernize edilmesi gerekecektir. Asansör sanayimiz bu ekstra yükü “layığı ile” kaldırabilecek durumda mıdır? Konut, iş yeri sahipleri bu rakamları ödeyebilecekler midir? Bankalarımız makul kredi olanakları sunabilecekler mi? Yetkili kuruluşlar bu aktiviteleri kontrol edip denetleyebilecekler mi?

Gördüğünüz gibi ortada cevapsız bir çok soru, kesin olmayan tutumlar ve ciddi şüpheler bulunmaktadır. Fakat her şeye rağmen bir yerden başlamak ve sebatla ve emin olarak ilerlememiz gerekmektedir. Mevcut asansörlerin gü-venliğinin geliştirilmesinde mühendislik uygulamaları önemli rol oynamaktadır.



Asansörlerin emniyet şartlarının geliştirilmesi, ancak SNEL normunun zorunlu olmasına bağlıdır. Bu standart her biri bir risk değerlendirmesiyle analiz edilmiş bulunan çeşitli farklı tehlikeleri ve tehlike durumlarını sınıfl andırmaktadır. Bütün mevcut yolcu ve yük asansörlerinin emniyetini günümüzün emniyet düzeyine adım adım, kademeli ve selek-tif bir şekilde yükseltmek amacına yönelik düzeltici eylemler önermeyi amaçlamaktadır. SNEL; 74 tehlikeye işaret etmiştir. Standartta tanımlanan 74 adet tehlikeler / tehlikeli durumlardan birkaç tanesi aşağıdadır.

Kapısız kabin, Kabinde aşırı yük kontrolü, Emniyetli olamayan kat kapısı kilit cihazları, Olmayan veya yetersiz kabin eteği, Elektrikli asansörlerde emniyet freni ve hız regülatörü olmaması veya yetersizliği, Olmayan veya yetersiz regülatör halatı gergi sistemi, limit şalterlerinin olmaması veya yetersizliği, Tamponların olmayışı ve yetersizliği, Kapıda uygun olmayan cam, Kabin içinde yetersiz aydınlatma, Kırılma valfi olmayışı, Kat kapısı ile kabin kapısı arasında aşırı mesafe olması, alarm cihazı olmayışı veya yetersizliği, Anma yüküne göre büyük kabin, Acil kurtarma sisteminin olmaması, Makine veya makara dairesinde yetersiz aydınlatma, Özel bir anahtar olmadan kat kapısının açılabilmesi, Kötü hassas duruşa ve seviyelemeye neden olan tahrik sistemi, Unutulan ikaz, işaretleme ve kullanma talimatları.

Bir başka faktör de, her zaman ortak mal olan asansörlere, kişisel mallar kadar önem verilmemesidir. Yaklaşımlar ve olaylar, insanların ortak mallarla kıvanç duyma düzeyine gelemediklerini gösteriyor. Pek çok kişi için, otomobili, cep telefonu, evindeki elektrikli cihazı,kliması, yaşadığı apartmanın asansöründen çok daha önemlidir. Otomobilinin periyodik bakımına 600-800 TL verirken hiç rahatsızlık duymayan kişi, asansör bakımı faturasından kendi payına düşen 20-40 TL‘yi ödememek için her yolu denemektedir.

Geçtiğimiz aylarda ilimizde, mevcut asansörlerin denetlenmesine yönelik Muratpaşa Belediyesi, Makine Mühen-disleri Odası Antalya Şubesi ve Elektrik Mühendisleri Odası Antalya Şubesi birlikte Asansör Denetim Merkezini (ADM) kurulmuşlar ve Asansör denetimlerine başlamışlardır. Profesyonel denetçi ekipler tarafından 01 Temmuz 2010 tarihinden bugüne kadar 85 adet yönetici Asansör Denetim Merkezine Başvuru yapmış olup 85 adet asansör denetlenmiştir. Bunlardan 25 adeti yeşil ( İnsan can ve mal sağlığı açısından güvenli),32 adeti mavi (eksik ve hata-ların ivedilikle giderilmelidir), 28 adeti kırmızı( eksik ve hataların giderilinceye kadar kullanılması sakıncalıdır) etiket işaretlemesi yapılmıştır. Bizleri KIRMIZI etiket alan asansörlerin hala kapatılmaması üzmektedir. Bu tür asansörlerin eksikliklerinin giderilinceye kadar kullanılmaması gerekmektedir.

Apartman, site yöneticilerini uyarıyoruz, asansör kazalarının önüne geçmek, can ve mal kayıplarına zemin hazır-lamamak için, asansörlerinizin koruyucu bakımlarını ihmal etmeyiniz. Ve Asansör Denetim Merkezine başvurarak asansörlerinizin denetimini yaptırınız.

Asansör Kontrolleri bir prosedür değil, can ve mal güvenliğimiz açısından bir gerekliliktir. 04.10.2010






“NÜKLEER SANTRALA HAYIR” (04 Ağustos 2010 Nükleer Santraller)

Hükümet, ülkemizi enerji alanında daha da bağımlı hale getirecek, teknoloji merkezi olmak bir yana teknolojik hüküm-ranlık altına girmeyi kabul ettiği bir anlaşmayı 14.07.2010 tarihinde TBMM‘den geçirerek, Rusya Federasyonu‘nun Türkiye‘de bir nükleer santral sahibi olması noktasında ilk adımı atmıştı. Ardından Cumhurbaşkanlığı tarafından da onaylanan bu anlaşma resmi gazete de yayınlanmıştır. EMO ;14.07.2010 tarihinde TBMM‘deki milletvekillerimize, Genel Kurul gündemine alınan Rusya Federasyonu ile Mersin Akkuyu‘da nükleer santral kurulumuna ilişkin devlet-lerarası anlaşmayı onaylamamaları için çağrıda bulunmuştu.

Sekreteryasını Elektrik Mühendisleri Odasının yürüttüğü Nükleer Karşıtı Platform (NKP) Mersin Akkuyu da 8 ağus-tos Pazar günü saat 16:00 da sendikalar meslek örgütleri siyasal partiler ve çeşitli demokratik kitle örgütlerinin de katılacağı NÜKLEER SANTRALA HAYIR mitingi düzenleyecektir.

NÜKLEER SANTARALA NEDEN HAYIR DİYORUZ.

•- Türkiye nükleer santral sahibi olmayacaktır. Nükleer teknolojinin Türkiye‘ye getirilmesi söz konusu değildir. Yapı-lan iş, Rusya‘dan hat çekip Türkiye‘ye elektrik satılmasıyla aynıdır. Tek farklılık Rusya‘ya bedava arazi verilmesi ve satacağı elektriğe de alım garantisi sunulmasıdır. Rusya, Türkiye‘de bedavaya verilen arazi üzerinde, 15 yıl boyun-ca yüksek fi yatlı satış garantisiyle nükleer santral sahibi yapılmaktadır. Bu anlaşmada ülkemiz açısından ekonomik ve toplumsal anlamda hiçbir yarar bulunmamaktadır. Tersine milyarlarca dolarla ifade edilebilecek bir kamu zararı oluşturulacaktır.

•- Rusya‘ya nükleer santral kurdurma işinin hukuka aykırı olduğu açılan davalarda kanıtlanmıştır. Tek katılımcı ihale ile Rusya‘ya nükleer santral kurdurma işi verilmeye çalışılmış, TMMOB‘un açtığı dava sonucunda yargının verdiği kararla adına ihale bile denilmeyen yarışma iptal edilmek zorunda kalınmıştır. Hukuka aykırılığı saptanmış olan işlemler, ihale sürecinden ve yargı denetiminden kaçırılarak devletlerarası anlaşma yoluyla dayatılmaktadır.

•- Ülkemizin enerji güvenliği açısından da ciddi tehdit oluşturulmaktadır. Nükleer enerji santralının sahibi olan Rus-ya, enerji kaynağını da istediği yerden temin edecektir. Ülkemizin Rusya‘ya olan bağımlılığı daha da yükselecektir. Enerji alanında dışa bağımlılık oranımız yüzde 80‘lere tırmanacaktır.

•- Alım garantileri nedeniyle bugüne kadar oluşan kamu zararının hesabı dahi tutulamamışken, böylesi bir anlaş-mayla nükleer santraldan üretilecek pahalı enerjiye garanti verilmesini anlamak mümkün değildir. Üstelik garantinin kapsamı nükleer santraldan öngörülen düzeyde elektrik üretilemezse Rusya‘nın bir şekilde temin edeceği elektriği de kapsamaktadır.

•- Ülkemizin yerli ve yenilebilir enerji kaynakları değerlendirilmemişken, bu şekilde dışa bağımlı, pahalı ve riskli bir teknolojiyle enerji üretimini kabul etmek mümkün değildir. Türkiye‘de 150-180 milyar kilovat saat olarak hesaplanan hidrolik potansiyelinin 2009 yılsonu itibarıyla yüzde 24‘ü kullanılabilmiştir. Rüzgar enerjisine ilişkin olarak 48 bin megavatlık potansiyel açıklanmış olup; 20 bin megavatlık bölümünün ekonomik olduğu düşünülse bile, işletmeye alınan rüzgar enerji santralı kapasitesi 1030 megavat civarında olması önemli bir yerli ve yenilenebilir kaynağımı-zın henüz değerlendirilmediğini göstermektedir. Güneş enerjisi potansiyeli de yıllık 380 milyar kilovat saat olarak açıklanmıştır. Jeotermal ve biyoyakıt da önemli enerji kaynakları olarak sıralamada yer almaktadır. Baz yük santralı olarak görev yapmak üzere, 10 milyar tonluk linyit kömür rezervi de değerlendirilmeyi beklemektedir.

•- Nükleer teknoloji dünyada, yenilenebilir enerji kaynakları, temiz yakma teknoloji ve pek çok çevre teknolojisinin gelişmediği dönemde dünya ülkelerinin cazip gördüğü bir teknolojidir. Uluslararası Enerji Ajansı ve ABD Enerji Bakanlığı tahminlerine göre 2030 yılında nükleer enerjinin elektrik üretimindeki payının düşmesi beklenmektedir.

•- Nükleer enerji üretiminde hiçbir enerji üretim modelinde olmayan ciddi bir atık sorunu bulunmaktadır. Atıkların depolanması ve yok edilmesi konusunda nihai bir çözüm hala bulunabilmiş değildir.



•- Ülkemiz için enerji alanında ciddi çözüm olanakları bulunmaktadır. Nükleer enerji santralının alternatifsiz olarak sunulması doğru değildir. Mevcut enerji potansiyelimizin değerlendirilmesi bir yana, öncelikle ülkemizde enerji ve-rimliliği uygulamasıyla yüzde 25 düzeyinde enerji tasarrufu olanaklı görülmektedir ki bu tasarruf gerçekleştirildiğinde dahi Rusya ile yapılan anlaşma çerçevesinde kurulacak nükleer santraldan elde edilecek enerjiden daha fazlası, çok daha kolay ve ucuz bir yoldan elde edilebilir.

•- Ülkemizdeki mevcut santralların ciddi bir yenileme ve bakımdan geçirilmesi sonucunda kapasite kullanım oran-larının arttırılması da enerji ihtiyacımız için acil gündeme alınması gereken bir çözüm yoludur. Bu çerçeveye iletim ve dağıtım hatlarındaki kayıp enerjinin azaltılmasına yönelik çalışmalar da eklenmelidir.

Ülkemiz toprakları üzerinden enerji ithalatı anlamına gelen Rusya Federasyonu ile yapılan nükleer güç santralı anlaşması hiçbir şekilde kamu yararı içermemektedir ve yerli yenilenebilir enerji kaynakları üzerinden bir enerji stra-tejisi geliştirmemizin de önüne geçilmektedir. Nitekim TBMM‘de yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin yasa 2 yıldır beklerken, nükleer santral yasaları üzerinde çalışılmaya imkan verilmeksizin hızla geçirilmektedir.

Tüm bu olgulardan dolayı NÜKLEER SANTRALA HAYIR denilmelidir. 04.08.2010






“Enerji Verimliliği ve Binalarda Enerji Performans Yönetmeliği” (17 Haziran 2010 Enerji Performans Yönetmeliği)

BEP hayatımızdaki yerini almaya hazırlanıyor. Binalarda Enerji Performansı (BEP) Yönetmeliği uygulamasına 1 Temmuz’da başlanıyor. 2007’de çıkan ancak, konuyla doğrudan ilgili insanların dışında bilgi sahibi olunmayan uygulama, 1 Temmuz’dan itibaren 50 m2 ve üzerindeki konutların satış ve kiralanmasında, “enerji kimlik belgesi”nin ibrazı şartının yürürlüğü ile birlikte hayatımıza girecek.

“Enerji tapusu” ismiyle halkın diline yerleşecek gibi görünen bu belge nedir, ne işe yarar? EMO olarak bu konuda bir bilgilendirme yapmayı görevimiz sayıyoruz.

En yakın örnek beyaz eşyalarda görmeye artık alıştığımız, misal buzdolabının üzerindeki A-B-C gibi harfl e işaret-lenmiş ve cihazın enerji verimliliğine ilişkin müşteriyi bilgilendirmeyi amaçlayan verimlilik etiketidir. Artık konutların da benzer bir bilgilendirme etiketi olacaktır. Bu etiketle binanın; ısıtma, soğutma, aydınlatma, asansör, hidrofor vb. gibi bileşenlerin toplamıyla oluşan toplam enerji giderlerinin yıllık ne mertebede olacağına ilişkin bilgilendirme yapıl-ması amaçlanmaktadır. Enerji giderleri düşük binaların tercih edileceği öngörüsü ile ülkemizde uygulaması yeterli olmayan ısı izolasyonu (mantolama), merkezi ısıtma, hız (devir) ayarlı motorlar vb. gibi enerji tasarrufu sağlayan uygulamaların yaygınlaşması amaçlanmaktadır.

Enerji kimlik belgeleri binaların görünür yerlerine asılacaktır.

Peki enerji kimlik belgesi nereden alınabilecek?

Enerji İşleri Etüt İdaresi tarafından yetkilendirilen EVD (enerji verimliliği danışmanlığı) şirketlerinin Enerji Yöneticisi Belgesine sahip uzman mühendisleri binaları denetleyerek kimlik belgesi düzenlemekle yetkililer.

Binalarda enerjinin ve enerji kaynaklarının etkin ve verimli kullanılmasına, enerji israfının önlenmesine, çevrenin ko-runmasına ilişkin esasları düzenleyen Bina Enerji Performans Yönetmeliği (BEP) sadece mevcut binaları değil, yeni yapılacak binalarda da tasarım aşamasından başlayıp, binanın kullanıma başlanılmasından sonrayı da kapsayan kontrol ve denetimlerini de beraberinde getirmektedir.

Yeni yapılacak binalarda, proje tasarımında yer almış ve Bina Enerji Yöneticisi Belgesine sahip olan mühendis ve mimarlar enerji kimlik belgesi düzenlemeye yetkilidirler.

Satış veya kiralama yapılmayacaksa, mevcut binalarda, 2017 yılına kadar Enerji Kimlik Belgesi düzenleme süresi bulunmaktadır.

Yönetmeliğin konutlar dışında ticari binalar ve sanayi tesislerine de zorunlululuk getirdiği uygulamalar vardır. Kısaca değinmek gerekirse;

Toplam kullanım alanı 2000 m2 ve üstü olan yeni binalarda merkezi ısıtma sistemi yapılacaktır.

Soğutma ihtiyacı 250 kW’ tan daha büyük olan konut dışı yeni binalarda merkezi soğutma sistemi yapacaktır.

Yapı ruhsatına esas olan kullanım alanı 2000 m2 ve üstündeki oteller, hastaneler ve yurtlar gibi (konaklama amaçlı konut harici) binalar ile spor merkezlerinde merkezi sıhhi sıcak su (kullanma suyu) sistemi planlanacak ve tesis edilecektir.

10.000 m2 ve üstü olan binalar merkezi ısıtma, soğutma iklimlendirme sistemi ve aydınlatma sistemleri ile birlikte bilgisayar kontrollü otomasyon sistemi projelendirip buna göre tesis edeceklerdir.

Kullanım alanı 20.000 m2 ve üstünde olan binalarda, enerji ihtiyacının tamamen veya kısmen karşılanması ama-cıyla, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı yönünde proje çalışması yapılması ve kısmen uygulanması şartı getirilmektedir. (17.06.2010)






“8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ” (08 Mart 2010 Dünya Kadınlar Günü)

8 Mart 1857 tarihinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşulları istemiyle bir tekstil fabrikasında greve başladı. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamaması sonucunda çoğu kadın 129 işçi can verdi.

1910 yılında yapılan 2. Enternasyonale bağlı Kadınlar toplantısında 8 Mart 1857 tarihindeki tekstil fabrikası yangı-nında ölen kadın işçiler anısına 8 Mart’ın “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak anılması önerisini getirildi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti.

Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında “Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlanmaya başlandı. 1975 yılından sonra daha yaygın olarak kutlandı ve sokağa taşındı. 1984’ten itibaren ülkemizde her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından “Dünya Kadınlar Günü” kutlanmaya başlandı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşuyla birlikte Türk kadını Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimleriyle; çağdaş ve dünya kadınlarının sahip olduğu kazanımları tek tek elde etmiş ve modern Türkiye’nin kurulmasında da önemli bir görev üslenmiştir.

8 Mart, tüm dünya kadınlarının eşitlik, özgürlük ve dayanışma içinde toplumsal hayatta hak ettikleri konuma gelme mücade-lesinin ortak simgesidir. Kadın annedir. Kadın üretkendir. Toplumun temel yapısı olan ailenin değişmez yapı taşı kadındır.”Kadının görev almadığı bir toplumsal yapı düşünülemez. Kadın erkek eşitliği o toplumun ayakta kalabilmesinin ana nedenlerinden biridir.

Günümüze baktığımızda, ülkemizde yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler toplumumuzda erkeklerden daha çok kadınlarımızı etkilemekte, onları aile içi şiddete ve toplumsal baskılara maruz bırakmaktadır.Veriler ekonomik krizin kadınları çalışmaya zorladığını ve ucuz işgücü olarak piyasaya dahil olabildiklerini göstermektedir...Kadınlar yan-lızca ekonomik krizin yükü altında ezilmemekte giderek artan şiddet ,taciz olayları ile de karşı karşıya kalmaktadır.

Kadınlara karşı şiddet dünyada en yaygın, ancak en az cezalandırılan suçtur.

Tahminlere göre 113 ile 200 milyon arasında kadın demografi k olarak “kayıp” (yok) görünmektedir. Ya doğar doğ-maz öldürülmüşler (erkek çocuğun kız çocuğa tercih edilmesi) ya da erkek kardeşleri ve babalarıyla eşit derecede gıda ve tıbbi olanaklara ulaşamamışlardır.

Küresel olarak, on beş ile kırk beş yaş arası kadınlar, kanser, sıtma, trafi k kazaları ve savaşlardan daha ziyade, er-kek şiddetinin sonucu hayatını kaybetmekte veya sakatlanmaktadır. En az üç kadından biri dövülmüş, cinsel ilişkiye zorlanmış ya da hayatı boyunca başka türlü suiistimal edilmiştir.Paylaşmayı bilmeyen beceremeyen toplumların yapıları her zaman başarısızlıkla sonuçlanacaktır. Kadının yeteneklerini gizleyerek körelterek her türlü faaliyetten uzaklaştırmak, işsiz-güçsüz-kimliksiz konuma getirmek toplumun yarısından faydalanmamak demektir. “Ulu Önder Atatürk, kadının seçme ve seçilme hakkına kavuşmasıyla ilgili olarak, ‘Medeni memleketlerin birçoğunda kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu salahiyet ve liyakatle kullanacaktır’ diyerek kararlılığını belirtmiştir. Toplum olarak hak etmiş olduğumuz medeniyet seviyesine ulaşabilmemiz için, 80 yıl önce kadınlarımıza tanımış olduğumuz ve günümüzde giderek eriyen bu haklara yenilerini eklememiz ve kadınımıza hak ettiği değeri verebilmemiz gereklidir.

Cinsiyet ayrımcılığı çözülmeden özgür ve eşit bir toplum yaratılması mümkün değildir.

ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI ANTALYA ŞUBESİ 9. Dönem Yönetim Kurulu olarak Türkiye’mizde ve tüm dünyada kadınların hak ve taleplerini elde etme mücadelelerinin başarılı olması için destekliyor ve “8 Mart Dünya Kadınlar Günü”nü kutluyoruz.

Kadın erkek yan yana, omuz omuza, hayatın her alanında güzellikleri birlikte yaşayalım! 08 Mart 2010


Antalya Şubesi Yönetim Kurulu Başkan




(11 Ekim 2010 Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliği)

“CAN KAYIPLARINI VE YANGINLARI ÖNLEMEK İÇİN 5 YILDIR BEKLETİLEN ELEKTRİK İÇ TESİSLERİ YÖ-NETMELİĞİ BİR AN ÖNCE YÜRÜRLÜĞE KONULMALI...”

Okul alışveriş merkezi, otel hastane gibi toplu yaşam alanlarında ve konutlarda çıkan yangınlar ve elektrik kazası sonucu meydana gelen yaralanma ve can kayıplarının önlenmesi için, EMO tarafından 5 yılı aşkın bir süredir Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığında bekletilen Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliği‘nin bir an önce yürürlüğe konulması 1.10.2010 tarihinde bir yazı ile istenmiştir.Yazıda “Bugüne kadar yaşanmış olaylardan ve yönetmeliğin bu haliyle kalması durumunda yaşanması olası facialardan tek tek kişi ya da kurumlar değil, gerekli standartların yaşama geçirilmesini sağlamayan yetkililer de sorumludur” uyarısı yapılmıştır.Hala yeni yönetmeliğin yayımlanmaması ne-deniyle elektrik tesisatlarının uluslararası normlara uygun ve güvenli bir şekilde yapılması sağlanamamakta, mevcut yönetmeliğe göre yapılan tesisatlar yetersiz kalmaktadır.

Ülkemizde yapılan elektrik tesisatları standartlara ve yönetmeliklere tam olarak uygun halde tesis edilmediği gibi elektrik tesislerinin işletme ve bakımına gereken önem verilmemektedir. Bunun sonucunda elektrik tesisatlarından kaynaklı yangınlar da meydana gelebilmektedir.

Yürürlükteki Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliği‘nde tıbbi yerlerin elektrik tesisatlarının yapılması ve güvenlik tedbirleri-ne ilişkin yeterli düzenleme bulunmamaktadır. EMO tarafından ulusal ve uluslararası standartlara uygun olarak ha-zırlanan Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliği Taslağı‘nın 31 Mayıs 2005 tarihinde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘na gönderilmiştir.

“Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliği Taslağı‘nda güvenlik tedbirlerine en geniş şekilde yer verilmiştir. 5 yılı aşkın bir süre geçmesine rağmen hala yeni yönetmeliğin yayımlanmaması nedeniyle elektrik tesisatlarının uluslararası normlara uygun ve güvenli bir şekilde yapılması sağlanamamakta, mevcut yönetmeliğe göre yapılan tesisatlar yetersiz kal-maktadır. Bu türden kazaların tekrarlanmaması için yönetmeliğin bir an önce yayımlanması tesisatların buna uygun olarak yapılması gereklidir.

Otel, Alışveriş Merkezleri, Okul ve Hastane gibi çok sayıda insanı barındıran ve yaşamsal öneme sahip olan özel-likli yapılara ait özel tesisat kuralları uygulanması gerekirken, bu yapılardaki tesislerin yetersiz yönetmeliklere göre yapılması ölümlere ve yangınlara davetiye çıkarmaktadır.Aynı zamanda gerek yapım aşamasında gerekse işletme döneminde bu gibi tesislerde Elektrik Mühendisi bulundurulması gerekliliktir. Ne yazık ki yukarıda sıraladığımız tür-den faciaları önleyecek sistemlerin kurulmasını sağlayacak uluslararası kurallar ise anlaşılmaz bir şekilde yıllardır savsaklanmaktadır. Bugüne kadar yaşanmış olaylardan ve yönetmeliğin bu haliyle kalması durumunda yaşanması olası facialardan tek tek kişi ya da kurumlar değil, gerekli standartların yaşama geçirilmesini sağlamayan yetkililer de sorumludur. Bu kapsamda, söz konusu faciaları önleyebilecek şekilde TSE ve uluslar arası EN standartlarına uygun olarak hazırlanmış olan Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliği‘ni Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı‘nın bir an önce gündemine alıp hızla yürürlüğe koyması gerekmektedir.”

Tüm yapılarımızın Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliğine uygun ve Elektrik Mühendislerince yapılmış, denetlenmiş ve işletiliyor olması can ve mal kayıplarının önlenmesi açısından son derece önemlidir ve gerekliliktir.

Halkın can ve mal güvenliğini yakından ilgilendiren elektrik iç tesisleri tasarımı ve yapımı alanında bilim ve mühen-disliği esas alan yasal düzenlemelerin bir an önce yapılmasının, bundan sonra da yaşanabilecek muhtemel ölümleri önlemenin tek yolu olacağı unutulmamalıdır. 11.10.2010





ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ANTALYA ŞUBESİ BASIN AÇIKLAMASI

“EMO DA ENERJİ KİMLİK BELGESİ EĞİTİMLERİ VERİLMEYE BAŞLANDI.” (28 Ocak 2011 Enerji Kimlik Belgesi)

Bina Enerji Performans Yönetmeliği gereğince 01 Ocak 2011 tarihinden itibaren yeni binaların ruhsatlandırılması aşamasında Enerji Kimlik Belgesi düzenlenmesi zorunluluğu getirilmiştir. Yönetmelik gereğince Enerji Kimlik Bel-gesi yeni binalar için o binanın tasarımında görev almış, proje müellifi mimar ve mühendisler arasından, yetkilendi-rilmiş kuruluşlardan eğitim alan ve eğitim sonucunda sınavdan başarılı olan Enerji Kimlik Belgesi ( EKB ) uzmanı tarafından verilecektir.

Elektrik Mühendisleri Odası Binalarda Enerji Kimlik Belgesi Uzmanı (Yeni Tasarlanan) Eğitimini vermeye yetkili kuruluşlardan olup Antalya Şubemiz MİSEM kapsamında Enerji Kimlik Belgesi Uzmanı Eğitimi’nin ilkini gerçekleş-tirmiştir.

Bu eğitimin amacı; Enerji Kimlik Belgesi Uzmanı olarak görev yapacak olan serbest müşavir mühendis (SMM) üyelerimiz ile diğer meslek odalarına üye olan Serbest müşavir mühendis ve serbest mimar belgesi sahibi olan-ların binalarda enerjinin ve enerji kaynaklarının etkin ve verimli kullanılması, enerji israfının önlenmesi ve çevrenin korunması, binanın enerji ihtiyacı,aydınlatma sistemleri, enerji tüketim sınıfl andırması, yalıtım özellikleri ve ısıtma/soğutma sistemlerinin verimi konularında bilgilendirilmelerini ve bu alanda çalışabilmeleri için belgelendirilmelerini sağlamaktır.

Bilindiği üzere 2011 yılında tasarlanan binaların yapımında Enerji Kimlik Belgesi (EKB) olmayanlara belediye ve ilgili idareler tarafından bina ruhsatı verilmeyecektir.

3 gün süren eğitimlerde EMO Antalya Şubesinden Elk.Müh. İbrahim SEYDAN ve Abdüssamet ÖZENÇ hem uy-gulamalı eğitim hem de mevzuatla ilgili genel bilgilendirmelerde bulundular.Düzenlenen ilk eğitime başta elektrik mühendisleri olmak üzere İnşaat Mühendisleri ve Mimarlar da yoğun ilgi gösterdi.EMO Antalya Şubesince 02-04 Şubat 2011,10-12 Şubat 2011,17-19 Şubat 2011,21-23 Mart 2011, 16-18 Mart 2011,28-30 Mart 2011 ve 20-22 Ni-san 2011tarihlerinde de eğitimler verilmeye devam edilecektir.

Elektrik Mühendisleri Odası Antalya Şubesi olarak amacımız Kentimizde Enerji sınıfı yüksek binaların inşa edilmesi için üzerine düşen görevi yerine getirmektir.28.01.2011






“ALIM FİYATI KÖTÜ, YERLİYE TEŞVİK İYİ” (27 Şubat 2011 Yenilenebilir Enerji Kaynakları)

“Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimim Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapıl-masına Dair Kanun” 1 yıl sonra tamamen yeniden düzenlenerek TBMM de görüşülmüş ve 08.01.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Yasa 2 yıl bekletildikten sonra Meslek Odamız ve diğer ilgili kesimlerin görüşlerini dikkate almadan yasalaşmıştır. İçerik olarak çevreye duyarlı, milli ve stratejik bir yaklaşım öngörmemektedir.

Dışa bağımlılığımızın önlenmesi adına ciddi bir adım içermemektedir. Elektriğin konforundan vazgeçemeyeceğimiz ama çevreye de bir o kadar duyarlı davranacağımız bir düzenleme yapılmamış olup, ormanların doğal ve tarihi sit alanları ile koruma alanlarının da GES, RES, HES amaçlı kullanımına imkân tanımaktadır.

Yasanın bu hali güneş enerjisine dayalı elektrik üretimini desteklemekten uzaktır. Hem alım fi yatlarının düşüklüğü hem de hedefl enen kapasite, ülkemizin güneş enerjisi potansiyelinin yalnızca %0,3’ne karşılık gelmektedir. Destek-leniyor gibi görünüp kısıtlar ve sınırlamalar getiren bir yasa olmuştur.

Yasa ile Güneş Enerjisinden Elektrik üretimi için yıllık 600 MW sınırlaması getirilmiştir. “5000 MW başvuru olursa ne yapılacaktır? Lisanslar ilk müracaat edene mi verilecektir? Neye göre verileceği bellimidir?” gibi sorulara cevap bulunamamaktadır.

Bu yasadan beklenen en önemli husus alım fi yatlarıdır. Ancak buda beklentileri karşılamamıştır. 2005 yılındaki düzenlemede bu alım fi yatı RES ve HES için 5.5 cent idi, şimdiki düzenlemede 7,3 dolar cente dönüşmüştür. Deği-şen bir şey yoktur. Yenilenebilir Enerji alanının pazar büyüklüğünün yaklaşık 30 milyar $ olduğu bir ortamda; Yasa yatırım yapacak insanların beklentisine cevap vermemektedir. Düşük alım fi yatı nedeniyle kısıtlı öz sermeyesi bu-lunan yerli fi rmalar bu ortam karşısında yatırım yapamayacak olup ülkemizin yerli kaynakları da yabancıların eline geçecektir.

Yasanın olumlu tek noktası yeterli olmasa bile yerli sanayi üretimine teşvik getirilmesidir. Böylece pazarın en azın-dan bir kısmı yerli sanayi tarafından kullanılmış olup yurt içinde kalacaktır. Ancak yerli sanayinin gelişmesi için planlı ve bilinçli sektörel yatırım teşviklerine ağırlık verilmeli, Enerji Ekipman üretimleri için gerekli destek mekanizmaları acilen gündeme alınmalıdır. Bu tip yatırımların özellikle, her türlü altyapısı ile hizmette olan Organize Sanayi Bölge-lerine yönlendirilmesi son derece önemli bir husustur.

Dışa bağımlılığın azaltılması, yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının değerlendirilmesi, arz güvenliğinin sağlan-ması, çevreye verilen zararın asgari düzeyde olması, enerji verimliliğinin yaşam biçimi haline getirilmesi için kamu eliyle planlama ve yatırım yapılmalı, özelleştirmeler durdurulmalıdır. 27.02.2011






“EMO-GENÇ TEMSİLCİSİNİ BELİRLEDİ” (08 Mart 2011 EMO Gemç)

Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Elektrik Mühendisleri Odası ’nın öğrenci komisyonu olan EMO GENÇ, Üniversitelerimizin lisans programlarında okuyan Elektrik, Elektronik, Bilgisayar, Kontrol, Haberleşme, Biyomedikal Mühendisliği öğrencilerinden oluşmaktadır.

EMO-Genç, EMO’nun toplumsal yaşamdaki yerini bugünün mesleki anlamda gereklerini yerine getirebildiği ölçüde kazandığını görüyor ve EMO-GENÇ’in katılımıyla bunu daha da ileriye taşınabileceği inancındayız. Bir gün üyesi olacakları odamızın çalışmalarına üniversite öğrenimleri boyunca da aktif olarak katkı koymak, odanın çalışmaları-nın sürekliliğinin, üretkenliğinin ancak EMO-GENÇ’in de özverili çalışmalarıyla mümkün olacağını biliyoruz.

EMO geçmişten bugüne getirdiği değerlere bakıldığında, mesleki ve toplumsal anlamda her türlü haksızlık ve yan-lışlıklara yanıt vermiştir. Bundan ötürü, bugün bilimsel ve demokratik bir eğitimden, düşünceden, düşündüğü ile üretenden, teknolojinin toplumdan yana kullanılmasından, sosyal yaşamdan ve ilerici, aydın, bilimsel düşünceyi savunan, kamu yararına taraf olmuştur. EMO-Genç üyelerini geleceğin mühendisleri ve EMO’nun bir parçası olarak görüyor, EMO-Genç-öğrenci ilişkisini EMO - üye ilişkisine taşımayı hedefl iyoruz.

Bu amaçla, EMO-GENÇ’lerin kendilerini mesleki, toplumsal, kültürel olarak ifade edebilmeleri ve oda çalışmalarımı-za katkı koymalarına yönelik olarak Akdeniz Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği bölümünde okuyan öğren-cilerimiz demokratik bir ortamda EMO-GENÇ Temsilcilerini seçtiler. Şubemize bağlı EMO-GENÇ üyeler Akdeniz Üniversitesi Elektrik-Elektronik Mühendisliği Bölümü’nün öğrencisi Mehmet Burak DEMİR’ i EMO-GENÇ Temsilcisi olarak belirlediler. Yardımcılıklarına ise Ayhan GÖKTAŞ, Selami AKTAŞ, Meryem ÜRÜN, İnan BEY-HAN, Gökçe ÇAKMAK, Serkan USLU, Gürkan BULUT, Yasin ÇANGA’yı seçtiler.

İlerici, aydın, bilimsel düşünceyi savunan, kamu yararına taraf bir bakış açısına sahip öğrencilerimize başarılar diliyoruz. 08 MART 2011






“JAPONYA’DAKİ FELAKET ZİNCİRİNDEN NÜKLEER UYARILAR” (14 Mart 2011 Fukuşima Nükleer Santral Kazası)

Japonya’da meydana gelen 8.9 büyüklüğünde şiddetli depremin ardından bölgede nükleer santrallar konusunda alarm verilmiştir. Miyagi Bölgesi‘nde yer alan Onagawa Nükleer Tesisi zarar görmüş, santralın bir türbininde yan-gın çıkmıştır. Buradaki yangın söndürülürken, bazı santrallarda soğutma sistemi çalışmadığı bildirilmiştir. Ardından gelen haberler ise ne yazık ki endişelerin gerçeğe dönüştüğünü göstermektedir. Fukuşima 1 santralında patlama olduğu ve nükleer sızıntı meydana geldiği açıklanmıştır.

Yaşananların ardından santralın bulunduğu alandan 80 bin kişinin tahliye edildiği açıklandı. Japonya tarihinde hü-kümet ilk kez nükleer acil durum ilan etti ve bu durum halen devam ediyor. Aslında 1986 yılında yaşanan Çernobil Faciası‘ndan bu yana depremlerin tetiklediği ya da farklı teknik hatalarla meydana gelen onlarca kazanın gizlendiği ve sonuçları hakkında güvenlik, teknolojik sır vb. gerekçeler gösterilerek, gerçeklerin açıklanmadığı, nükleer güven-lik konusunda sicili bozuk bir ülkede yaşanan son olay, çok önemli bir dönüm noktasına gelindiğini göstermektedir.

Tüm bu gelişmeler, Türkiye‘nin Akkuyu‘da kurmaya çalıştığı nükleer santral için çok önemli bir uyarı niteliği taşı-maktadır.

Bugün Hükümet, çeşitli pazarlıkların da dahil olduğu bir süreçle, ihale dahi yapılmaksızın Rusya‘nın Akkuyu‘da nükleer santral sahibi olmasına yönelik bir devletlerarası anlaşmayı yürürlüğe koymuştur.

Akkuyu‘da kurulmak istenen nükleer santral, Ecemiş Fay Hattı‘na 25-30 kilometre uzaklıkta yer almaktadır. Deprem kuşağında olan bu bölgeye nükleer santral kurulamayacağına ilişkin bugüne kadar yapılan uyarılar dinlenmemiştir. Ancak Japonya‘da yaşanan 8.9 büyüklüğündeki depremin ardından yaşanmakta olan nükleer felaket, Akkuyu‘da kurulmak istenen nükleer santral inadından vazgeçilmesi konusunda bir uyarıdır. Japonya‘da yaşanan bu felaket, nükleer santral savunucularının güvenlik kriterlerine ilişkin bugüne kadar dile getirdikleri savların gerçek bir doğal felaket karşısında geçersiz kaldığını gözler önüne sermektedir. Sağlam bir inşaat ve güvenlik kriterlerine uyulması durumunda nükleer santralların güvenli olduğu iddialarının gerçekleri yansıtmadığı ne yazık ki bu acı olayla bir kez daha gözler önüne serilmiştir. Görüldüğü gibi güvenlik kültürünün gelişmişliği ve çalışma disiplini sorgulaması bile böylesine büyük bir felaket karşısında anlamını yitirmektedir.

Rusya, Akkuyu‘da nükleer santral kurulmasına yönelik şirket kurma çalışmalarını tamamlamış; 5 Rus şirketinin or-tak olduğu Akkuyu Nükleer Güç Santralı Elektrik Üretim Anonim Şirketi‘nin kuruluşunu 14 Aralık 2010 tarihi itibarıyla resmi olarak gerçekleştirmiştir. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu‘nun 1983 yılından beri yürürlükte olan Nükleer Tesis-lere Lisans Verilmesine İlişkin Tüzüğü‘ne göre kurulacak santral için 3 lisans alınması gerekmektedir. Bunlardan birincisi yer lisansıdır. Akkuyu‘da kurulacak olan santral, 35 yıl önce 1976 yılında verilmiş olan yer lisansına dayan-maktadır. Bu lisans kapsamında değerlendirilecek olan konuların başında, “bölgenin topografi k, jeolojik, jeoteknik, hidrolojik, sismolojik ve meteorolojik özelliklerine ilişkin bilgi ve incelemelerin, seçilen yerin deprem, sel baskını, fırtına gibi doğal olaylar ve bu olayların ikincil etkileri yönünden değerlendirilmesine ilişkin bilgiler” yer almaktadır. Oysa Akkuyu için bundan 35 yıl önce alınmış olan yer lisansının güncellenmesi söz konusu değildir. 35 yıl içindeki değişimleri hesaba katmayan bir yer lisansının kabulü mümkün değildir.

Şirketin ikinci olarak alması gereken lisans inşaat lisansıdır. İnşaat lisansı kapsamında ise santralda yapılacak yapıların ve sistemlerin sismik, güvenlik ve kalite sınıfl arı ön güvenlik analizi raporu kapsamında incelemeye alına-caktır. Akkuyu‘da kurulacak santral için ihale yapılmadığı için bu konuya ilişkin karşılaştırma yapmak dahi mümkün değildir. Oysa 1980‘li yıllarda yapılan ihalede ise fi rmaların tek tek teklifl eri değerlendirilirken, Akkuyu‘nun deprem koşulları ve fi rmaların buna ilişkin verileri de ihale kapsamında değerlendirmeye alınmıştı. Bugün ise önce anlaşma yapılmakta, ardından deprem koşullarına ilişkin olarak değerlendirme yapılacağı anlaşılmaktadır. Böyle bir sürecin kabul edilmesi mümkün değildir.

Birçok bilim insanı tarafından Ecemiş Fayı‘nın sismik karakteri konusunda yapılan araştırmalarda; Ecemiş Fayı‘nın 300 km uzunluğunda olduğu, Akkuyu‘nun 20-25 km yakınından geçerek denizde devam ettiği, aktif bir fay özelliğine



sahip olduğu, 6-7 büyüklüğünde bir deprem için tehlikeli bir enerji birikimi oluşturacak suskun tarihsel bir sürece sahip olduğu belirtilmektedir.

Nükleer santral konusunda 4 sayfalık yasayla yola çıkan Hükümet, TMMOB‘un açtığı davayı kazanması üzerine tek katılımcılı olan ihalesini iptal etmek zorunda kalmış, ancak bu kez de devletlerarası anlaşma yoluyla hukuk sistemini yok saymıştır. Böyle bir anlayışla hareket eden hükümet, deprem gibi insanların can ve mal güvenliğini ilgilendiren bir kriteri de içeren yer lisansını yenilemeyi düşünmediği gibi inşaat lisansı kapsamında yapılara ilişkin sismik de-ğerlendirmeyi de daha sonraki aşamalara bırakmakta sakınca görmemektedir.

Japonya‘da yaşanan kaygı verici gelişmelerin hükümet tarafından da ciddiye alınarak, Akkuyu Nükleer Santral macerasından vazgeçmeye çağırıyoruz. Yalnızca Akkuyu değil, Sinop‘ta kurulması öngörülen nükleer santral konu-sunda Japonya ile yürütülen görüşmelerden de vazgeçilmelidir.

Deprem, tsunami ve nükleer patlama ile yaşanmakta olan felaketler zinciri nedeniyle başta Japonya olmak üzere tüm insanlığa geçmiş olsun diyor, daha büyük felaketler yaşanmaması için gereken derslerin çıkarılacağını umut ediyoruz. 14.03.2011





TMMOB ANTALYA İL KOORDİNASYON KURULU BASIN AÇIKLAMASI

“BİR USTALIK DÖNEMİ ESERİ” (07 Temmuz 2011 Meslek Odalarımızı ilgilendiren Kararnameler)

“(Kararnameler Dönemi ve TMMOB’nin İşlevsizleştirilmesi)”

Seçimler öncesi çıkardıkları torba yasa ile çalışanların haklarını birçok alanda kısıtlayan iktidar bununla yetinme-miş, 6 Nisan 2011 tarihinde TBMM tatile girmeden önce hükümete kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermiştir. “Kamu Hizmetlerini düzenli etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesini sağlamak üzere kamu kurum ve kuruluşlarının teşkilat, görev ve yetkileri ile kamu görevlilerine ilişkin konularda yetki kanununu” meclisten geçiren AKP; mühendis, mimar, şehir plancılarının meslek alanlarına ve mesleki örgütlerine ilişkin düzenlemelere hemen koyulmuştur. Anayasaya ve yetki yasasına aykırı bu düzenlemeler ilgili TMMOB’ne bağlı meslek odalarının etkisiz-leştirilmesi ve iktidara bağlı kuruluşlar haline getirilmesi amaçlanmaktadır.

08 Haziran 2011 tarihinde yayınlanan Kanun Hükmünde Kararnamelere göre bazı bakanlıklar birleştirilip kapatı-larak yerlerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Avrupa Birliği Bakanlığı, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Çevre-Orman ve Şehircilik Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Kalkınma Bakanlığı kurulmuştur.

636 sayılı kanun hükmümdeki kararname ile Bayındırlık ve İskân Bakanlığı ile Çevre ve Orman Bakanlığı kapatıl-mış, bu iki bakanlık “ Çevre, Orman ve Şehircilik Bakanlığı’’ adı altında birleştirilmiş ardından 4 Temmuz 2011 tarihli 644 ve 645 sayılı kararnamelerle Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı kurulmuştur. Bu kararnameler 636 sayılı kararnameye göre yerel yönetimler, meslek odaları ve kamu yararı aleyhine çok daha ağır hükümler taşımaktadır.

Yeni kurulan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile yerel yönetimlerin planlama ve denetim yetkileri ellerinden alınmak-ta ve merkezi idareye devredilmektedir. Çevre ve şehircilik Bakanlığının birleştirilmesi ile “kentsel ve kırsal rant” üzerindeki sermaye birikim süreci hızlandırılmak istenmektedir. Çevre mevzuatının değiştirilmesi ile kıyı alanları, orman ve mera dışına çıkarılan alanlar ve gece-kondu bölgeleri rant paylaşımına açık hale getirilmektedir. Finans merkezleri ve benzeri özel proje alanları ile özel yapım gerektiren yapılaşmalar ve Toplu Konut İdaresi Başkanlığı tarafından yapılacak uygulamalar 644 sayılı kararname ile Bakanlığın yetkisine devredilerek yerel yönetimler ve meslek odalarından gelen engellemeler ortadan kaldırılmaya çalışılmaktadır.

645 sayılı kararname ile kurulan Orman ve Su İşleri Bakanlığı eli ile ormanlık alanlarımız ve su kaynaklarımız başta olmak üzere yer altı ve yer üstü zenginliklerimizin piyasalaştırılması ve talan edilmesi amaçlanmaktadır.

Bütün bu süreci iktidar partisinin seçim döneminde de ifade ettiği Galataport, Haydarpaşa, Kanal-İstanbul, 3. Köprü, Vakıf Üniversiteleri, Sağlık Üsleri gibi büyük kentsel projelerle, kent rantı üzerindeki paylaşımın önündeki çevre ve ormana ilişkin mevzuat engellerinin ortadan kaldırılması olarak yorumlamak mümkündür.

TMMOB’ne bağlı odaların hak, yetki ve görevleri anayasanın 135.maddesine ve 6235 sayılı TMMOB yasasına rağmen 645 sayılı kararname ile bakanlık bünyesindeki Mesleki Hizmetler Genel Müdürlüğü’ne devredilmiştir. Ana-yasaya ve yetki yasasına aykırı bu devir ile demokratik işleyişin tüm usul ve esasları çiğnenmiştir.

Hukuki açıdan olduğu kadar siyasal etik ve demokrasi anlayışı açısından sorunlu olan bu düzenlemelerle doğal var-lıklarımızın piyasalaştırılması ve rant uğruna elden çıkarılmasının önünde en büyük engel olarak görülen TMMOB işlevsizleştirilmeye ve teslim alınmaya çalışılmaktadır.

Ülkenin yargısını, eğitimini, tüm kurumlarını düzene ve hizaya sokmaya çalışan AKP iktidarı TMMOB’yi de yandaş-larının çıkarları doğrultusunda düzenlemek istemektedir.

Bilim ve tekniğin gelişimi, mühendis, mimar ve şehir plancılarının yeterliliği ve meslek odalarının kuralları ve işleyişi bakanlık bünyesinde ki bir genel müdürlüğe teslim edilemez. Mühendis, mimar ve şehir plancılarının düşünce ve emekleri iktidar yandaşlarına ve dünya ticaret örgütünün taşeronlarına teslim edilemeyecek kadar kutsaldır. Bilimin



ürettiği hizmet iktidar bürokratlarının yürürlüğe koyacakları normlarla hayata geçirilemez. Aklın ve bilimin ışığına inanmış ve bu ülkenin emekten ve halktan yana olan mühendis, mimar ve şehir plancıları ve mesleki örgütleri ka-nun hükmünde kararnamelerle iktidarın dümen suyuna sokulamaz. Bu ülkenin mühendis, mimar ve şehir plancıları bilimden ve örgütlülüklerinden aldıkları güçle yeni statüko yaratma hevesinde olanları kendi statükolarında yok olmaya mahkum edecektir.

İktidarı, kentlerimiz, kıyılarımız, denizlerimiz, tarım alanlarımız, doğal kaynaklarımız ve ülkemizin geleceği açısın-dan bir kez daha düşünmeye davet ediyoruz. Bu ülkenin doğal kaynaklarını ve güzelliklerini kamu yararı ve gelece-ğimiz açısından korumaya çalışan Mühendis, mimar ve şehir plancıları geçmişte olduğu gibi gelecekte de ülkenin gelişmesi ve korunması yolunda katkılarını ve hizmetlerini her türlü engellemeye karşın sürdüreceklerdir.

Saygılarımızla

07 Temmuz 2011TMMOB ANTALYA İL KOORDİNASYON KURULU



TMMOB ANTALYA İL KOORDİNASYON KURULU BASIN AÇIKLAMASI

(05 Mayıs 2011 TMMOB Mitingi)

“HAKLARIMIZ, GELECEĞİMİZ, HALKIMIZ VE ÜLKEMİZ İÇİN 15 MAYISTA ANKARA‘DAYIZ.”

Ülkemiz, ekonomik ve sosyal yapısı günden güne yoksulluk sınırına ulaşan, demokratik düşüncenin, ifade özgür-lüğünün kısıtlandığı, işsizliğin mühendis, mimar ve şehir plancılar ile doktor ve öğretmenlere kadar indiği, sosyal devlet yapısına büyük darbeler aldığı, kamunun piyasaya hizmet eder hale geldiği bir Türkiye‘dir. AKP hükümetinin büyüme adı altında dikta ettiği; ancak bunun tam tersine, büyük dış ticaret açıklarına, ülke borçlarının yükselmesine ve gelir dağılımında dengesizliklere neden olduğu bir büyüme ile karşı karşıyayız.

İş ve işçi sağlığının düşünülmediği, güvencesiz çalışma koşullarının arttığı, çalışanlar üzerinde yine ek bir yük olan vergilerin oranlarının yükseldiği, özelleştirmelerin kamu yatırımlarının önünü tıkadığı bir süreçteyiz.

Türkiye‘miz doğa güzellikleri ile tanınan, var olan yenilenebilir enerjileriyle kendi ihtiyaçlarını giderebilen bir ülke iken, inşaat, sanayi, tarım, doğa, çevre, enerji, maden, sağlık, eğitim, ulaşım, işçi sağlığı ve güvenliği ve hizmet sektörlerindeki olumsuz gelişmeler Türkiye‘yi maalesef dışa bağımlı hale getirmiştir. Her geçen gün de bu bağımlılık artış göstermektedir.

Bütün bu gelişmeler, mühendislik, mimarlık, şehir plancılığı uygulamaları ve eğitiminde de büyük tahribata yol açmış ve nitelikli işgücü olan mühendis, mimar ve şehir plancılarının işsizlik oranını artırmıştır. Mühendisliğin sanayi, tarım, kent ve toplum yaşamına yönelik, bilimsel teknik temellerdeki kamusal-toplumsal hizmet niteliği aşındırılmıştır. Sa-nayi, çalışma yaşamı, işçi sağlığı ve güvenliği, yapı denetimi, imar, tarım, gıda, madencilik, orman, su kaynakları, enerji, çevre ve kentleşme ile ilgili yasalar ve yönetmelikler, anayasal mesleki kuruluşlar olan mühendis, mimar şehir plancıları odalarının önerilerinin aksi doğrultuda düzenlenmektedir.

Örgütümüz TMMOB ve ülkemizin diğer yüz akı meslek kuruluşlarının kamu ve toplum yararı doğrultusundaki fonksi-yonları ile idari, örgütsel, mali yapı ve seçim sistemlerini değiştirmeye yönelik yasa ve uygulama hazırlıkları iktidarın gündemindedir. AKP iktidarı dönemindeki serbestleştirme, ticarileştirme yönündeki yasa ve mevzuat değişiklikleri ile tüm toplumu ve ilerici meslek kuruluşlarını otoriter bir yapı içinde teslim alarak dönüştürme çabaları, örgütümü-zün de kapısına gelmiş dayanmıştır. Kamusal alanı büyük oranda tasfi ye eden AKP‘nin alternatif örgütlenme formu olan iktidar yandaşı “sivil toplum kuruluşu” yapıları, hedefl enen neo-liberal tekelci otoriter projeksiyonla uyumludur.

Mühendisler kendi uzmanlık alanlarında iş yapamaz hale getirilmekte; kamu sağlığı ve güvenliği iş sahibinin insafı-na bırakılmaktadır. Kamu eliyle yürütülmesi gereken hizmetlerde hızla taşeronlaşma süreci yaşanmaktadır. Örgütü-müzün bütün bu baskılara, demokrat, yurtsever, toplumcu meslek kuruluşlarını etkisiz kılma çabalarına hep birlikte göğüs gerecektir.

AKP iktidarı yasama ve yargının yanı sıra diğer devlet organlarını, güvenlik güçlerini, üniversiteleri, bilim kurumları ve medyayı baskı ve zor yöntemleriyle hakimiyeti altına almaya çalışmaktadır. Yapılmak istenen İslami ideolojinin yaygınlaştırılması ile Türkiye Cumhuriyeti‘nin tepeden tırnağa her açıdan değiştirilerek ABD‘nin BOP projesine uy-gun bir yapıya dönüştürülmesidir.

İçinde bulunduğumuz koşullar etkili bir mücadele verilmesini gerektirmektedir. Tarih bizi göreve çağırmaktadır. Ör-gütümüz, meslek-meslektaş-ülke-kamu-halk yararı bütünlüğünde, yaşamın tüm alanlarını kapsayan tepkileri ve istemlerini birlik ruhuyla haykırmalıdır.

Birlikteliğimizin tüm antidemokratik çalışmalar karşısında dik duruş sergileyeceğini bir kez daha göstermek için, tüm meslektaşlarımızı 15 Mayıs 2011 Pazar günü Ankara‘daki haykırışımıza çağırıyoruz. 05 Mayıs 2011

TMMOB ANTALYA İL KOORDİNASYON KURULU



TELEVİZYON VE RADYO KONUŞMALARI

Antalya ve Ülkemizde mesleğimizi ve meslektaşlarımızın sorunları ve enerji sektörü ile ilgili gündemi oluşturan ko-nularda oda görüşlerimizin kamuoyuna aktarılmasında, televizyon ve radyo programları önemli bir yer tutmaktadır. TV ve radyo programlarının içerikleri tarih sırasına göre aşağıda özetlenmiştir.

10 Ağustos 2010: Şube Yönetim Kurulu Başkanı İlhan METİN, Radyo Ekspres’ de yayınlanan “Batı Akdeniz’de Eğitim ve İş Zamanı” adlı programa canlı yayın konuğu olarak katıldı. EMO’nun kuruluşundan, amaçlarından, şube çalışmalarından ve iş arayan üyelerimizle ilgili ya-pılan çalışmalardan bahseden Metin, Odanın ve Şube-mizin düzenlediği MİSEM kapsamındaki eğitimlerle ilgili bilgilendirmede bulunarak eğitimlere verdikleri öneme değindi. İlhan METİN ayrıca “Nükleer Santrale Neden Hayır” dediklerini, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının ge-rekliliğine, Antalya’nın enerji sorunları ve trafolu tesislerin İşletme Sorumlusu bulundurması ve Elektrik tesisatları-nın yetkili Elektrik Mühendisi tesisatçılar tarafından yapılması gerektiği konularına ilişkin görüşlerini kamuoyu ile paylaştı.

16 Ağustos 2010: Şube Yönetim Kurulu Başkanı İl-han METİN, TRT Antalya Radyo’sunda yayınlanan “Akdeniz’den” adlı programa canlı yayın konuğu olarak katıldı. Programda Antalya’nın enerji sorunlarına değinen Metin, enerjinin verimli kullanılmasının, kaynak çeşitliliği-nin, Yerli ve Yenilenebilir Enerji kaynaklarının kullanımı-nın tam bağımsızlık için önemli olduğunu ifade etti. Nük-leer santral ve HES’ lerle ilgili görüşlerini de belirten İlhan METİN; ÇED raporunun, yatırım kararında en önemli sü-reçlerden biri olduğunu, Elektrik enerjisi kullanmanın vaz-geçilmez konforu yanında, üretimi sırasında dünyamıza vermek zorunda kaldığımız zararı inkâr edemeyeceğimizi ve yaşanabilir bir dünya istediğimize, elektrik enerjisiz de yapamadığımıza göre; ekonomiklik ve çevresel etki eğri-lerinin optimum noktasında enerji yatırımı kararını almak durumunda olduğumuzu ifade etti.

20 Ağustos 2010: Şube Yönetim Kurulu Başkanı İlhan METİN, Box Radyo’da gazeteci yazar Ümit ZİLELİ, Eda YALÇIN, Ali ORHAN ve Nihat TOKLU’nun hazırlayıp sunduğu “Sesli Gazete” programına canlı telefon bağlantısı ile katılarak elektrik dağıtım özelleştirmeleri ile ilgili soruları yanıtladı.

11 Eylül 2010: Şube Yönetim Kurulu Başkanı İlhan METİN Akdeniz Tv’de yayınlanan Reşat GÜNEY’in sun-duğu “İş ve Eğitim Zamanı” adlı programa canlı yayın konuğu olarak katılmış olup, EMO’nun kuruluş ve amacı hakkında bilgilendirmede bulunarak Meslek İçi Sürekli Eğitime verdikleri önemi vurgulamış olup, ilimizin sorun-larından biri olan enerji sıkıntısının nasıl giderilebileceği hakkında görüşlerini bildiren Metin, ayrıca yenilenebilir enerji kaynaklarına önem verdiklerini ilimizin ve ülkemi-zin enerji sıkıntısının temiz enerjiye yönelinerek çözüle-bileceği ve bu konuda çalışmalara devam ettiklerini ve 17-18 Eylül 2010 tarihlerinde Mimarlar Odası Antalya Şubesi işbirliği ile düzenlenecek olan “Antalya Güneş Sempozyumu” na ilişkin açıklamalarda bulundu.



18 Eylül 2010: Şube Yönetim Kurulu Başkanı İlhan METİN, TRT Antalya Radyo’sunda canlı yayın konuğu olarak katıldığı programda; Güneş enerjisi, yenilebilir enerji kaynakları hakkında görüşlerini belirtti. , Dünyadaki tüm enerji türlerinin kökeni güneş enerjisi olduğunu diğer enerjiler ise güneş enerjisi kökenli, dönüşüm enerjileri olarak tanım-landığını ve tüm yenilenebilir enerjiler ve hatta fosil yakıtlar enerjilerini güneşten almakta olduğunu ifade etti.

24 Eylül 2010 : Şube Yönetim Kurulu Başkanı İlhan METİN, Akdeniz Radyo’da katıldığı programa EMO’dan ve Şube çalışmalarından bahsederek enerjinin verimli kullanılmasının, kaynak çeşitliliğinin, Yerli ve Yenilenebilir Enerji kaynaklarının ve güneş enerjisinin önemini vurguladı. Mecliste çıkmayı bekleyen YEK kanunun bir an önce STK’nın da görüşü alınarak çıkarılması gerektiğini ifade etti.

06 Ekim 2010: Şube Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İbrahim KÜCÜ, Umut Radyo’da Zübeyde KARTALMIŞ’ın hazırlayıp sunduğu “Hayata Dair” programına canlı yayın konuğu olarak katılarak Asansör kazaları ve denetimleri ile ilgili soruları yanıtladı.



08 Ekim 2010: Şube Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı İbrahim KÜCÜ, TRT Antalya Radyo’sunda “Akdeniz’den” adlı programa canlı yayın konuğu olarak katıldı. EMO meslek örgütümüz hakkında kısa bilgilendirmeden son-ra, binaların yapım esnasındaki asansör seçimi, asansör kazaları ve denetimleri ile ilgili soruları yanıtladı. Asan-sörlerin emniyet şartlarının geliştirilmesi, ancak EN 81-80 Standardı / SNEL( mevcut asansörler için emniyet normu) normunun zorunlu olmasına bağlı olduğunu ve standarda bahsi geçen 74 tehlikenin düzeltilmesi gerekti-ğini söyledi. Bina sahiplerinin, asansör kazalarının önüne geçmek, can kayıplarına zemin hazırlamamak için, her ay yürürlülükteki asansör bakım yönetmenliğine uygun olarak asansörlerin koruyucu bakımlarının yaptırmasının prosedür olmadığını, zorunlu olduğunu ve denetimlerin yapılması gerektiğini vurgulayan İbrahim KÜCÜ, Asansör Denetim Merkezi’nden ve kontrolleri yapılan asansörlere ilişkin görüşlerini kamuoyu ile paylaştı.

15 Ekim 2010: Şube Yönetim Kurulu Başkanı İlhan METİN, Radyo Müjde FM’de programa canlı telefon bağlantısı ile katılarak 5 yıldır bekletilen Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliği’ne ile ilgilki görüşlerini kamuoyu ile paylaştı. İlhan ME-TİN, tüm yapılarımızın Elektrik İç Tesisleri Yönetmeliğine uygun ve Elektrik Mühendislerince yapılmış, denetlenmiş ve işletiliyor olması can ve mal kayıplarının önlenmesi açısından son derece önemli ve gerekli olduğunu ifade etti.

01 Aralık 2010: Şube Başkanı İlhan METİN, Radyo Box‘ta Yrd. Doç.Dr. Mustafa ŞANLI‘nın hazırlayıp sun-duğu “Akdeniz İktisat” adlı programda, Elektrik Dağıtım Özelleştirmelerine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Metin konuşmasında, “Özel sektörün tüm işletmelerinde olduğu gibi, Elektrik Dağıtım hizmetinde de birincil önce-liği nitelikli KAMU hizmeti değil, en fazla kardır. Özelleş-tirrmelerden vaz geçilmelidir .

08 Aralık 2010 : Şube Başkanı İlhan METİN, Saat Radyo Box‘ta Yrd. Doç.Dr. Mustafa ŞANLI‘nın hazırla-yıp sunduğu “Akdeniz İktisat” adlı programda, HES’lere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.İlhan Metin; ÇED ra-porunun , yatırım kararında en önemli süreçlerden biri olduğunu, Elektrik enerjisi kullanmanın vazgeçilmez konforu yanında, üretimi sırasında dünyamıza vermek zorunda kaldığımız zararı inkâr edemeyeceğimizi ve yaşanabilir bir dünya istediğimize, elektrik enerjisiz de yapamadığımıza göre; ekonomiklik ve çevresel etki eğri-lerinin optimum noktasında enerji yatırımı kararını almak durumunda olduğumuzu ifade etti.



16 Ocak 2011: Şube Yönetim Kurulu Başkanı İlhan METİN, TRT Antalya Radyosu’nda yayınlanan programa canlı yayın konuğu olarak katılarak Ènerji Verimliliği ve Enerji Tasarrufuna` ilişkin görüşlerini ifade etti..Ayrıca programda İlhan Metin;Enerji verimliliği nedir?, Neden Enerji Verimliliği?,Enerji verimliliğinde ülke olarak neredeyiz?,Ne kadar tasarruf edebiliriz?,Nasıl başarırız? gibi sorulara ilişkin cevaplar vererek, enerji tasarrufu hakkında halkımızın gün-lük hayatta dikkat etmesi gereken püf noktalarla ilgili bilgilendirmede bulundu.

03 Şubat 2011: Şube Başkanı İlhan METİN, Radyo Box‘ta gazeteci Nihat TOKLU ve gazeteci Ali ORHON’un ha-zırlayıp sunduğu “Başkanlar Konuşuyor” adlı programda, HES’lere ve özelleştirmelere ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

04 Mart 2011: Şube Yönetim Kurulu Başkanı İlhan ME-TİN, Akdeniz Tv`de Selami ŞAHİN ve Songül BAŞKAYA’ nın hazırlayıp sunduğu Gündem adlı programa canlı ya-yın konuğu olarak katılarak Yenilenebilir Enerji Kaynakla-rı, HES ve elektrik dağıtım özelleştirmelere ilişkin görüş-lerini kamuoyu ile paylaştı.

14 Nisan 2011 : Şube Yönetim Kurulu Başkan Yardım-cısı İbrahim KÜCÜ, Akdeniz Radyo’sunda canlı yayın konuğu olarak katıldığı programda 24 Nisan 2011 tari-hinde İstanbul’da yapılacak olan NKP mitingine katılım çağrısında bulunarak, Ülkemizde yapılacak olan “Nükleer Santrale Neden Hayır “ dediklerini ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarına ilişkin görüşlerini kamuoyu ile paylaştı.



05 Temmuz 2011: Şube Yönetim Kurulu Başkanı İl-han METİN TRT Antalya Radyo`sunda yayınlanan Akdeniz’den adlı programın Uzman Gözüyle köşesine canlı yayın konuğu olarak katılarak Ènerji Verimliliği ve Enerji Tasarrufuna` ilişkin görüşlerini kamuoyu ile pay-laştı.

11 Ekim 2011: Şube Başkanı İlhan METİN kanal VIP TV’ye Şubemizde, Elektrik Dağıtım Özelleştirmeleri, elektrikte kayıp-kaçak, Yenilenebilir enerji kaynakları, güneş enerjisi ve Antalya Büyükşehir Belediyesi İmar Yönetmeliği tas-lağı konularında görüşlerini kamuoyuyla paylaştı.

16 Kasım 2011 : İlhan METİN TRT Antalya Radyo`sunda yayınlanan Akdeniz’den adlı programın Uzman Gözüy-le köşesine canlı yayın konuğu olarak katılarak Ènerji Verimliliği, Binalarda Enerji Kimlik Belgesi ve Binalarda Enerji Performansı Yönetmeliği`ne ilişkin görüşlerini ka-muoyu ile paylaştı.



BASINDA ŞUBEMİZ

































ŞUBE BÜLTENLERİ

ŞUBE BÜLTENLERİ

• Teknoloji Fakülteleri Kurulması

• Güneşi Odaklamak

• Hidroelektrik Santraller Paneli

• Asansör Denetim Merkezi Çalışmaları

• Akdeniz EDAŞ Özelleştirmesi

• Antalya Hafi f Raylı Ulaşım Sistemi

• Raylı Sistemlerin Özelleştirilmesi

• Bilgisayar Mühendisleri ve EMO

• Transformatör Direklerinin Seçimi

• Otuzsekizinci Madde Uygulaması

• Elektrikle Kumanda Devreleri

• Güvenlik ve Asansör

• Antalya Elektriğinin Tarihçesi

• Yağlı Tip Transformatörlerde Toz ve Nem Alıcı Cihaz Kullanımı

• EIB / KNX Akıllı Bina ve Enerji Yönetim Sistemleri

• Transformatör Direklerinin Seçimi

Ocak 2010Sayı - 1

Şubat 2010Sayı - 2

Ocak 2011Sayı - 1

Documents

TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI ANTALYA ŞUBESİ · TMMOB ELEKTRİK MÜHENDİSLERİ ODASI ANTALYA ŞUBESİ BASIN, YAYIN VE İLETİŞİM BÖLÜM 13-Basın Açıklamalarımız-Televizyon