66
T.C. SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ ÜNİTEMİZDE TAKİPLİ TALASEMİ MAJÖRLÜ HASTALARDA SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLER, YAŞAM KALİTESİ, DEPRESYON, İLAÇ UYUMU VE BİYOKİMYASAL PARAMETRELER ARASINDAKİ İLİŞKİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Dr. Aslıhan BADUR İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI UZMANLIK TEZİ DANIŞMAN Dr. Öğr. Üyesi Demircan ÖZBALCI ISPARTA-2019

ÜNİTEMİZDE TAKİPLİ TALASEMİ MAJÖRLÜ HASTALARDAtez.sdu.edu.tr/Tezler/TT01279.pdf · 2020. 8. 20. · Talasemi minör (trait, heterozigot): Klinik asemptomatik, hipokrom, mikrositer

  • Upload
    others

  • View
    10

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • T.C.

    SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ

    TIP FAKÜLTESİ

    ÜNİTEMİZDE TAKİPLİ TALASEMİ MAJÖRLÜ HASTALARDA

    SOSYODEMOGRAFİK ÖZELLİKLER, YAŞAM KALİTESİ,

    DEPRESYON, İLAÇ UYUMU VE BİYOKİMYASAL

    PARAMETRELER ARASINDAKİ İLİŞKİNİN

    DEĞERLENDİRİLMESİ

    Dr. Aslıhan BADUR

    İÇ HASTALIKLARI ANABİLİM DALI

    UZMANLIK TEZİ

    DANIŞMAN

    Dr. Öğr. Üyesi Demircan ÖZBALCI

    ISPARTA-2019

  • ii

    TEŞEKKÜR

    Bu uzun soluklu tez çalışmamın her aşamasında bilgi ve tecrübesine

    başvurduğum, disiplinli, özverili yoğun çalışma temposu ve hastalara olan yaklaşımı

    ile her zaman örnek aldığım, her daim birlikte çalışmaktan keyif ve onur duyduğum

    değerli tez danışmanım Dr. Öğr. Üyesi Demircan ÖZBALCI’ya sabrı ve emeği için

    sonsuz teşekkür ederim.

    Uzmanlık eğitimim boyunca bana bilgi ve tecrübelerini aktaran başta İç

    Hastalıkları ABD Başkanı Prof. Dr. Muhammed Cem KOÇKAR olmak üzere beni

    yetiştiren, emeği geçen tüm hocalarıma,

    Birlikte çalıştığım, hastane ve dışında pekçok anı paylaştığım başta Fatma

    Gür Hatip ve Rüveyda Sak olmak üzere, çalışma fırsatı bulduğum tüm asistan

    arkadaşlarıma, asistanlık süresince yardımlarını unutamayacağım şuan uzman olan

    abi ve ablalarıma,

    Hayatımın her döneminde bıkmadan, yorulmadan bana destek olan,

    üzerimdeki en büyük emek sahibi canım aileme ve öğrencilik yıllarımdan beri iyi,

    kötü her anımda yanımda olan sevgili eşime sonsuz teşekkürler…

    Aslıhan BADUR

    Isparta/2019

  • iii

    İÇİNDEKİLER

    TEŞEKKÜR ............................................................................................................... ii

    İÇİNDEKİLER ......................................................................................................... iii

    KISALTMALAR ....................................................................................................... v

    TABLOLAR DİZİNİ ............................................................................................... vii

    ŞEKİLLER DİZİNİ ................................................................................................ viii

    1. GİRİŞ VE AMAÇ .................................................................................................. 1

    2. GENEL BİLGİLER ............................................................................................... 3

    2.1. Talasemi Tanım ve Tarihçesi ............................................................................ 3

    2.2. Epidemiyoloji .................................................................................................... 4

    2.3. Talasemi Sınıflandırması ................................................................................... 4

    2.3.1. Alfa Talasemiler ......................................................................................... 5

    2.3.2. Beta Talasemiler ......................................................................................... 5

    2.4. Beta Talasemi Major ......................................................................................... 5

    2.4.1. Beta Talasemi Major Patofizyolojisi .......................................................... 5

    2.4.2. Beta Talasemi Major Tanı ve Klinik Bulgular ........................................... 6

    2.4.3. Beta Talasemi Major Tedavi ...................................................................... 7

    2.4.3.1. Eritrosit Transfüzyonu ......................................................................... 7

    2.4.3.2. Demir Şelasyon Tedavisi ..................................................................... 8

    2.4.3.3. Splenektomi........................................................................................ 10

    2.4.3.4. Hematopoetik Kök Hücre Nakli......................................................... 10

    2.4.3.5. Gen Tedavisi ...................................................................................... 10

    2.4.4. Beta Talasemi Major Komplikasyonları ................................................... 11

    2.4.4.1. Kardiyak Komplikasyonlar ................................................................ 11

    2.4.4.2. Endokrin Komplikasyonlar ................................................................ 12

    2.4.4.3. Enfeksiyöz Komplikasyonlar ............................................................. 12

    2.4.4.4. Hepatik Komplikasyonlar .................................................................. 13

    2.5. Depresyon Kavramı ve Beck Depresyon Envanteri ........................................ 13

    2.6. Yaşam Kalitesi Kavramı ................................................................................. 14

    3. MATERYAL METOD ........................................................................................ 16

    3.1. Çalışmaya Alınacak Olguların Seçimi ............................................................ 16

    3.2. Çalışmada Değerlendirilen Parametreler ve Kullanılan Ölçekler ................... 16

    3.3. İstatistiksel Analiz ........................................................................................... 18

  • iv

    4. BULGULAR ......................................................................................................... 19

    4.1. Katılımcıların Sosyodemografik, Klinik ve Laboratuar Verileri .................... 19

    4.2. Katılımcıların Beck Depresyon Envanteri Sonuçları ve Gruplar Arası

    Karşılatırılması ....................................................................................................... 21

    4.3. Katılımcıların Yaşam kalitesi Ölçeği Sonuçları ve Gruplar Arası

    Karşılaştırılması ...................................................................................................... 25

    4.4. Katılımcıların Depresyon Düzeyleri İle Yaşam Kaliteleri Arasındaki

    İlişkinin Değerlendirilmesi ..................................................................................... 31

    4.4. Değişkenler Arasındaki Korelasyonlar ........................................................... 32

    5. TARTIŞMA .......................................................................................................... 33

    ÖZET ......................................................................................................................... 43

    ABSTRACT .............................................................................................................. 45

    KAYNAKLAR ......................................................................................................... 46

    EKLER ...................................................................................................................... 52

    Ek 1. Anket Formu ................................................................................................. 52

    Ek 2. Yaşam Kalitesi Ölçeği Kısa Form-36 ........................................................... 53

    Ek 3. Beck Depresyon Envanteri ........................................................................... 56

  • v

    KISALTMALAR

    ALT : Alanin aminotransferaz

    ASHP : Alfa Hemoglobin Stabilize edici protein

    AST : Aspartat aminotransferaz

    BDI : Beck Depresyon Envanteri

    BTM : Beta talasemi majör

    BTI : Beta talasemi intermedia

    Cr : Kreatinin

    DFO : Desferrioksamine

    DFP : Deferiprone

    DFX : Deferasiroks

    DSÖ : Dünya Sağlık Örgütü

    EPO : Eritropoetin

    Fe : Demir

    HBV : Hepatit B virüsü

    HCC : Hepatoselüler karsinom

    Hct : Hematokrit

    HCV : Hepatit C virusu

    Hgb : Hemoglobin

    HIV : İnsan immunyetmezlik virusu

    HSM : Hepatosplenomegali

    Iv : İntravenöz

    LDH : Laktat dehidrogenaz

    MCH : Ortalama eritrosit hemoglobini

    MCHC : Ortalama korpusküler hemoglobin konsantrasyonu

    MCV : Ortalama eritrosit hacmi

    MOS : Medical outcome study

    Plt : Trombosit değeri

    PTH : Pulmoner hipertansiyon

    RBC : Kırmızı kan hücresi

    RDW : Eritrosit dağılım genişliği

  • vi

    ROS : Reaktif Oksijen Ürünleri

    Sc : Subkutan

    SDBK : Serum demir bağlama kapasitesi

    SF-36 : Kısa form -36

    SİYK : Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi

    TIF : Uluslararası Talasemi Federasyonu

    WBC : Beyaz kan hücresi

    α : Alfa

    β : Beta

    γ : Gama

    δ : Delta

    fl : Femtolitre

  • vii

    TABLOLAR DİZİNİ

    Tablo 1. Türk Toplumu için SF-36 Norm Değerleri ................................................. 18

    Tablo 2. Hastaların Sosyodemografik ve Klinik Verileri .......................................... 20

    Tablo 3. Hastaların Başlıca Laboratuar Düzeyleri .................................................... 21

    Tablo 4. Ferritin Değerine Göre Gruplar ................................................................... 21

    Tablo 5. Hastaların depresyon durumlarının cinsiyete göre dağılımları ................... 22

    Tablo 6. Grupların Beck Depresyon Envanteri puanlarına göre karşılaştırılması ..... 24

    Tablo 7. Ferritin ve hemoglobin değerleri ile BDI puanlarının karşılaştırılması ...... 24

    Tablo 8. Hastaların SF-36 alt parametrelerinin sonuçları ......................................... 25

    Tablo 9. SF-36 alt parametrelerinin cinsiyete göre karşılaştırılması ......................... 26

    Tablo 10. Hastaların sosyodemografik özellikleri ile yaşam kalitesinin

    karşılaştırılması .......................................................................................................... 28

    Tablo 11. Hastaların klinik ve laboratuar verileri ile yaşam kalitesinin

    karşılaştırılması .......................................................................................................... 30

    Tablo 12. SF-36 alt parametreleri ile BDI karşılaştırılması ...................................... 32

    Tablo 13. Değişkenler Arasındaki Korelasyonlar ..................................................... 32

  • viii

    ŞEKİLLER DİZİNİ

    Şekil 1. Hastaların depresyon durumlarının dağılımı ................................................ 22

    Şekil 2. Kadın-erkek cinsiyete göre SF-36 alt parametre dağılımları ........................ 26

  • 1

    1. GİRİŞ VE AMAÇ

    Talasemi en sık görülen monogenetik hastalıktır. Talasemik sendromlar,

    hemoglobin (Hgb) yapısında bulunan alfa (α) ya da beta (β)-globulin zincir

    sentezinin az miktarda yapılması veya yapılamaması ile ilişkili heterojen bir grup

    hastalıktır. İnefektif hematopoez ve artmış hemoliz ile karakterize otozomal resesif

    geçişli kan hastalıklarıdır. Beta talasemi klinik spektrumu moleküler defektlerin

    heterojenitesini yansıtır.

    Beta talasemi majör (BTM) klinik olarak; ağır anemi, sarılık, kalp yetmezliği,

    büyüme gelişme geriliği, ekstramedüller eritropoeze bağlı organomegali

    (hepatosplenomegeli, lenfadenopati), inefektif eritropoeze bağlı kemik iliği

    hipertrofisi, kemik deformiteleri, talasemik yüz görünümü (alında şişlik, nazal

    kemikte çökme, belirgin elmacık kemikleri) ve patolojik kırıklar ile gelebilir. Bu

    klinik bulgular genelde yaşamın ilk yıllarında ortaya çıkar.

    Günümüzde uygulanan güncel tedaviler, düzenli kan transfüzyonları, demir

    şelasyon tedavisi, splenektomi, komplikasyonların izlem ve tedavisidir. Düzenli

    transfüzyon ile doku hipoksisinin engellenip normal büyüme gelişmenin devamı ve

    aşırı demir yükünden kaçınmak için hedef hgb değerlerinin sağlanması, uygun

    şelatör tedavileri amaçlanmalıdır. Düzenli kan transfüzyonunun sağladığı yararlar

    yanı sıra uzun dönemde demirin organlarda birikimi ile oluşacak komplikasyonlar

    rutin tarama ve izlem gerektirmektedir.

    Yaşamın ilk yıllarından genel sağkalıma uzanan bu süreçte belirli aralıklarla

    uygulanan tedavi protokolleri, hastalık izlem ve komplikasyon taramaları hasta ve

    klinisyen işbirliğiyle yürütülmesi gereken kronik bir süreçtir. Hastaların belirli

    aralıklarla yapılan taramaları, transfüzyon bağımlı olmaları, her vizitte uygulanan

    damar yolu girişimleri hastaları mental yönden yıpratmakta, zaman ve iş gücü

    kayıpları çalışma hayatına adaptasyonlarını zorlaştırmaktadır. Fenotipik özellikleri

    ve komplikasyonların sebep olabileceği bedensel zorlukları sosyal çevrelerinden

    uzaklaşmalarına neden olabilmektedir. Bu süreçlerle başedebilmede hastaların

    sosyodemografik özellikleri (eğitim durumları, sosyal statüleri, gelir durumları vs.),

    fiziksel ve ruhsal sağlık durumları önemli rol oynamaktadır.

  • 2

    Hastaların yaşam kalitesi, depresyon durumları ile düzenli transfüzyon ve

    şelasyon tedavi uyumları arasındaki ilişki ve bunun hastalık mortalite ve morbidite

    üzerine etkileri inceleyen çalışmalar mevcuttur.

    Çalışmamızda ünitemizde takipli talasemi majörlü hastaların yaşam kaliteleri

    ve depresyon düzeylerini araştırmayı ve bunların hasta-ilaç uyumuna etkisinin olup

    olmadığı ve dolaylı olarak biyokimsayal parametreler üzerine olan sonuçların

    değerlendirilmesini hedefledik.

  • 3

    2. GENEL BİLGİLER

    2.1. Talasemi Tanım ve Tarihçesi

    Talasemik sendromlar, hgb yapısında bulunan globin zincirlerinin sentez

    azlığı veya sentez yokluğu sonucu ortaya çıkan, otozomal resesif kalıtım gösteren

    hemoglobinopatilerdir. Değişken hemoliz dereceleri, kronik anemi ve inefektif

    eritropoez ile karakterize heterojen bir grup hastalıktır (1).

    Çocuklarda yaşamın ilk yıllarında splenik anemi sendromları olarak

    klinisyenler tarafından farkedilmeye başlandı ve ilk kez 1889 da Rudolf Von Jaksch

    tarafından anemi, lökositoz ve splenomegalisi olan bir erkek çocukta “anemia

    infantum pseudoleucamia” olarak tanımlandı. Sonrasında yapılan otopside lösemi

    değişiklikleri göstermediği ortaya çıktı ve bu tabloya “von Jaksch anemisi” adı

    verilmiştir (2, 3).

    1925’de Thomas B. Cooley & P.Lee tarafından ilk kez klinik bir hastalık

    olarak tanımlanmıştır. Yaşamlarının erken döneminde derin anemi,

    hepatosplenomegali, cilt ve skleralarda sararma, kafa ve yüz kemik değişiklikleri,

    büyüme-gelişme geriliği olan çocuklarda hastalığın geniş bir tanımlaması yapılıp

    "Cooley Anemisi" olarak anılmıştır. Başlarda sadece konjenital olduğu, kalıtsal

    olmadığı düşünülmüştür (2, 4). Mendelian genetik geçişi 1938’de Caminopetros

    tarafından tanımlanmıştır (2, 5).

    Talasemi kelimesi ilk olarak 1936’de George Whipple ve Lesley Bradford

    tarafından kullanıldı. Karşılaştıkları vakalar Akdeniz ülkelerinden olması nedeniyle

    kelime kökeni yunanca deniz kelimesinden türeyen "Thalassanameia" adını aldı (6).

    1950’de Neel ve İtano tarafından elektroforezde anormal Hgb tanımlandı (7).

    1960’ların başlarında hastalığın moleküler patolojisi anlaşılmaya başlandı, 1970’lerin

    sonlarında globülin genlerinin kromozomal lokalizasyonunu belirlemek mümkün

    olmaya başladı ve talasemilerin genetik heterojenitesi olduğu saptandı (2).

  • 4

    2.2. Epidemiyoloji

    Kalıtsal hgb bozuklukları en yaygın monogenik hastalıklardır. Dünya

    nüfusunun yaklaşık % 5.2'sinin anormal hgb geni taşıdığı ve yılda yaklaşık 300,000-

    400,000 bebeğin ciddi bir hgb bozukluğu ile doğduğu tahmin edilmektedir, bunların

    yaklaşık % 17’si talasemi hastalıkları olup, % 83’ü orak hücre hastalıklarıdır (8, 9).

    Sahra altı Afrika, Akdeniz, Güneydoğu Asya, Hindistan alt kıtası dâhil

    olmak üzere özellikle sıtma endemik bölgelerde prevalansı en yüksektir (10). Dünya

    çapında talasemi doğumlarının % 95’ini bu bölgeler oluşturmaktadır (11).

    Türkiye’de yaklaşık 1.300.000 talasemi taşıyıcısı ve 4.500 kadar talasemi

    hastası vardır. Türkiye’de, β-talasemi taşıyıcılığı % 2,1 olup Antalya, Edirne, Aydın,

    İzmir, Hatay gibi Akdeniz, Ege ve Trakya illerinde talasemi taşıyıcılığı sıktır.

    Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından 41 ilden 2008-2015 yılları arasında her ikisi

    de taşıyıcı olan toplam 7.013 yeni çift bildirilmiştir. Son yılların verilerinde önceki

    yıllara göre düşüş saptansa da prenatal tanı ve taramaların önemi vurgulanmaktadır

    (12). Tunç ve arkadaşları tarafından 2002 yılında Isparta ili ve bölgesindeki β-

    talasemi prevalansı ve moleküler temeli, rastgele seçilen 6054 sağlıklı lise

    öğrencisinde belirlenmiştir. β-talasemi insidansı 6.054 katılımcı içerisinde % 25

    saptanmış (149 kişi). Şehir merkezinde β-talasemi sıklığının komşu kasabalardan

    daha düşük olduğu saptanmıştır (13).

    2.3. Talasemi Sınıflandırması

    Tetramer yapıdaki hgb’ler, birbirinden farklı iki çift globülin molekülünden

    oluşmaktadır. Talasemiler; α (alfa), β (beta), γ (gama), δ (delta) olarak adlandırılan

    globülin zincirlerinin üretim azlığı veya yokluğu ile karakterizedir. Etkilenen zincirin

    adına göre isimlendirilirler. En sık görülenler α-talasemi ve β-talasemilerdir. Sentezi

    etkileyen genler 11.kromozom (β-globulin gen ailesi) ve 16.kromozom (α-globulin

    gen ailesi) üzerinde yerleşmişlerdir (14, 15).

    Erişkin hgb’leri HbA (α2β2), HbA2 (α2δ2) ve fetal Hb, HbF (α2γ2)

    yapısındadır. Sağlam populasyonda HbA >% 95, HbA2 % 2-3.5, HbF

  • 5

    2.3.1. Alfa Talasemiler

    Alfa talasemide α-globulin gen sentezinde sorun vardır. Sorunlu gen sayısına

    göre dört klinik durum oluşmaktadır. Sessiz taşıyıcı ( αα/ α-), α-talasemi taşıyıcısı (--

    /αα veya α-/ α-), HbH hastalığı (--/α-) ve α-talasemi majör (--/--) veya Hb Bart’s-

    Hidrops fetalis (γ4 ) (16).

    2.3.2. Beta Talasemiler

    Beta talasemi değişik oranlardaki β-globulin zincir üretim defekti sonucu

    oluşur. Dünya çapında β-globulin geninde yaklaşık olarak 300 mutasyonun, hastalığa

    yol açtığı bildirilmiştir. Bu değişken mutasyonlar neticesinde farklı klinik tablolar

    oluşmaktadır. Kliniği belirlenmesinde sadece β-globulin zincir miktarı olmayıp α/β-

    globulin oranı da önemlidir (17). Klinik formlar;

    Sessiz taşıyıcı: Sessiz mutasyon, klinik normal

    Talasemi minör (trait, heterozigot): Klinik asemptomatik, hipokrom,

    mikrositer anemi vardır.

    Talasemi intermedia (homozigot): Hafif-orta dereceli anemi, değişken

    transfüzyon gereksinimi vardır ( enfeksiyon, cerrahi vs. durumlarda).

    Talasemi major (hasta, homozigot): Bebeklik döneminde derin anemi ile

    başlar yaşam boyu transfüzyon bağımlıdır (15).

    2.4. Beta Talasemi Major

    Kliniği en ağır olan formudur. BTM; β-globin zinciri üretimi hiç yoktur. İki

    β0 içeren homozigot veya çift heterozigot mutasyon sonucu sentez yokluğu

    mevcuttur (18).

    2.4.1. Beta Talasemi Major Patofizyolojisi

    Beta talasemi majörde, β-globulin zincir yapımının olmaması ve serbest α-

    globin zincirlerinin birikimi rol oynar. Hastaların kliniğindeki etken β-globulin zincir

    yokluğundan çok, α/β globülin zincir oranındaki dengesizliktir (18, 19).

  • 6

    Serbest α-globulin, eritroid öncül hücrelerini tahrip edebilen kararsız, reaktif

    bir moleküldür. Bu molekülün normal şartlarda stabilizasyonu α-hemoglobin

    stabilize edici protein (AHSP) olarak bilinen proteinin bağlanmasıyla başarılır.

    Ortamda üretilmeye başlayan β-globulin, HbA yapımı için AHSP’yi ayırarak α-

    globülin ile bağlanır. β-globulin yokluğunda AHSP ve α-globülin bağlı kalmaya

    devam etmekte ve normal bağlama kapasitesinin üstünde α-globulin

    sentezlenmektedir. Bu dengesiz molekül, stabilizatör bulunmadığında, eritroid öncü

    hücrelerin yaklaşık üçte birinde büyük çözünmeyen agregatlar oluşturur. Kararsız

    serbest α-globulinler reaktif oksijen türlerini (ROS) arttırır. ROS tarafından

    tetiklenen nonenzimatik yol, hemin (okside demir içeren hem) ve hücre zarında

    bulunan serbest demirin salınmasına neden olur. Okside hem ve serbest demir hücre

    membran hasarına yol açmaktadır. ROS, kırmızı kan hücresi (RBC) membran

    proteinlerinin (Bant 4.1, spektrin ve transmembran Bant 3) oksidasyonuna neden

    olarak, ciddi membran anormalliklerine ve sonunda hemolize yol açmaktadır. Ayrıca

    ROS apoptoz yolunu aktive ederek eritrosit maturasyon kaybı ve inefektif

    eritropoeze neden olmaktadır (17, 20). Sonuç olarak ortaya çıkan anemi, BTM

    hastalarda klinik belirtileri oluşturmaya başlamaktadır.

    2.4.2. Beta Talasemi Major Tanı ve Klinik Bulgular

    Yaşamın erken dönemlerinde ana hgb olan HbF yerine yaklaşık 6. ay

    civarında erişkin tip olan HbA oluşmaya başlar. BTM bulguları β-globulin

    üretilememesi ve HbF üretiminin azalmasıyla 6 ay-2 yaş arasında görülmeye

    başlamaktadır. Talasemi majör genellikle iki yaşından küçük bir bebekte derin

    anemi, hafif sarılık ve hepatosplenomegali (HSM) ile şüphelenilir. Kısa boy, büyük

    baş, belirginleşmiş abdomen inspeksiyonda göze çarpar (21).

    Yapılan tam kan sayımında düşük hgb seviyesi (

  • 7

    şeklindedir. Hgb elektroforezinde HbA azalır (% 10-20), HbF (% 70-80) ve HbA2

    artar (22).

    Özellikle bazı gelişmekte olan ülkelerde, BTM tedavi edilmemiş veya yeterli

    transfüzyon yapılamayan bireylerde klinik bulgular; büyüme gelişme geriliği,

    solukluk, sarılık, cildin kahverengi pigmentasyonu, kas sisteminde zayıflık, HSM,

    bacak ülseri, anemiyi tolere etmek için ekstramedüller hematopoeze bağlı kemik iliği

    genişlemesi ve iskelet değişiklikleridir. Maksiller hipertrofi ve hiperplazi, dental

    deformite, frontal ve zigomatik kemiklerde hipertrofi, uzun kemiklerde patolojik

    kırıklar hastalarda görülen iskelet değişiklikleri arasındadır (23).

    Klasik olarak, BTM hastaları halsizlik, çabuk yorulma, ekstramedüller

    hematopoeze bağlı kemik iliği genişlemesi, iskelet deformiteleri, kas-eklem ağrıları,

    HSM’ye bağlı karında şişlik ile başvururlar. Genellikle, bu belirtiler hgb

    seviyelerinin 9-10 gr/dl'de tutulması koşuluyla, transfüzyon tedavisine erken

    dönemde başlanırsa yoktur veya çok azdır (24).

    2.4.3. Beta Talasemi Major Tedavi

    Genel olarak tedavi basamakları eritrosit transfüzyonu, demir şelasyon

    tedavisi, splenektomi ve hematopoetik kök hücre naklini içermektedir.

    2.4.3.1. Eritrosit Transfüzyonu

    Eritrosit transfüzyonu en önemli tedavi basamağını oluşturur. Tedavinin

    amacı, normal eritrosit desteği ile aneminin ve doku hipoksisinin önüne geçilmesidir.

    Böylece hastaların normal yaşam aktivitelerinin sağlanması, büyüme ve gelişmenin

    normal sürdürülmesi, anemiye bağlı komplikasyonların önlenmesi amaçlanmaktadır.

    Eritropoezin baskılanması ile intestinal demir emiliminin önüne geçilmektedir (15,

    25).

    Uluslarası Talasemi Federasyonu ( Thalassemia International Federation-TIF)

    ,BTM tanılı hastalarda transfüzyon tedavisi için önerilerde bulunmuşlardır. Hgb

    seviyesi 7 gr/dl’nin altında ve iki haftadan uzun süreli yapılan iki ölçümde artış

    olmaması düzenli transfüzyon programı başlanmasında laboratuar kriteri olarak yer

    almaktadır. Anemi düzeyinin yanısıra klinik kriterler de belirlenmiştir. Tipik yüz

  • 8

    görünümü, büyüme geriliği, patolojik fraktürler, anlamlı ekstramedüller hematopoez

    bulgular varlığında düzenli transfüzyon tedavisi başlanabilir. Transfüzyon öncesi

    hedef hgb değerleri 9-10.5 gr/dl arası tutulmalıdır. Fakat kalp hastalığı, klinik olarak

    belirgin ekstramedüller hematopoez bulgusu veya kemik iliği aktivitesini baskılayan

    diğer klinik durumlar varlığında bu hedef daha yüksek seviyeye çıkarılabilir (11-12

    gr/dl). Transfüzyon sonrası hgb seviyeleri 14-15 gr/dl’yi aşmamalıdır. Önerilen

    transfüzyon sıklığı 2-5 haftada bir, uygun transfüzyon hızı ortalama 4-5 ml/kg/sa,

    transfüzyon miktarı 10-20 ml/kg olmalıdır. Verilecek süspansiyon mümkünse

    beklememiş eritrosit olmalı, lökosit filtresi ile uygulanmalıdır (26).

    Transfüzyon kararı alınan hastalara ilk transfüzyon öncesi viral seroloji

    markerları bakılmalı, özellikle yoksa Hepatit B aşısı yapılmalı, alloimmünizasyondan

    korunmak için ABO ve Rh alt grupları (C, c, D, E, e), Kell, Duffy ve serum

    immünoglobülin olmak üzere geniş bir antijen tiplendirilmesi yapılmalıdır (25).

    2.4.3.2. Demir Şelasyon Tedavisi

    Anemi, doku hipoksisi ve sonucunda artan eritropoetin (EPO) üretimi,

    eritroblastlarda demir ihtiyacı oluşturmaktadır. Bu ihtiyaç hepsidini suprese etmekte

    ve demir geri emilimini arttırmaktadır (27). Sağlıklı bireylerde demir emilimi 1-2

    mg/gün'dür ve fizyolojik kayıplar (menstrüasyon, gebelik vs.) ile oluşan demir kaybı

    ile dengelenir. Demir emilimi anemi, hipoksi, etkisiz eritropoez varlığı ile arttırılır

    (28).

    İnsan vücudunun demir uzaklaştırmak için bir yolu yoktur. Talasemik

    hastalarda 420 ml donör kanından oluşan bir birim yaklaşık 200-250 mg demir içerir.

    Bir hastanın ayda 2-4 ünite arasında kan aldığı düşünülürse günde yaklaşık 5000-

    10000 mg arasında demir birikimi olacaktır, ek olarak demirin, yetersiz eritropoez

    sonucu gastrointestinal emilimi de birikimi arttırmaktadır (15).

    Artan demiri vücuttan uzaklaştırabilmek için demir şelatörlerine ihtiyaç

    duyulur. BTM tanılı hastalarda birinci yılını dolduran düzenli transfüzyon ve/veya

    toplam 12-15 transfüzyona ulaşıldığında ve/veya serum ferritin düzeyi 1000 ng/ml

    olduğunda şelatör tedavi başlanmalıdır. Tedavi takibinde hedef ferritin düzeyinin

    500–1000 ng/ml arasında tutulması önerilmektedir (29).

  • 9

    Desferrioksamine (DFO), deferiprone (DFP) ve deferasiroks (DFX) tedavide

    kullanılan şelatörlerdir. Her hasta için bireyselleştirilmiş tedaviler uygulanmalıdır.

    DFO şelatör tedaviler arasında en eski, en uzun süre deneyime sahip olunan

    şelatördür. Genelde haftada 5-7 gün, 8-12 saatlik infüzyonlar ile 40-60 mg/kg/gün

    dozunda uygulanır. Subkutan (sc) veya intravenöz (iv) kullanımları mevcuttur, fakat

    yetersiz şelasyon veya tedavi uyumsuzluğu dışında iv form önerilmemektedir. DFO

    ile uygulama şekli, maliyet, enjeksiyon yeri problemleri, alerjik reaksiyonlar,

    yersinia enfeksiyon riski nedeniyle yeterli şelasyon sağlanamamaktadır (30, 31).

    Kalp yetmezliği gelişen ve kardiyak toksisite riski yüksek olan hastalarda, 24 saatlik

    DFO infüzyonu kalp fonksiyonlarında anlamlı düzelme sağlamaktadır (32).

    Deferiprone, 75-100 mg/kg/gün ve üçe bölünmüş dozlarda oral kullanılan

    formdur. En düşük molekül ağırlığına sahiptir. İntraselüler alana iyi nüfus ederek ve

    tekrarlayan hücre içine girişlerle şelasyon sağlamaktadır. Kardiyak demir birikimini

    ve kardiyak komplikasyonları azaltmada DFP’nun DFO’ya üstünlüğünü gösteren pek

    çok çalışma bulunmaktadır (33). Kombine tedaviler (DFP ve DFO ) yetersiz şelasyon

    ve artan ihtiyaçtan dolayı ilk kez 1998’de kullanılmaya başlanmıştır. Böylelikle

    kullanılan tek bir şelatörün ihtiyaç duyulan doz miktarında azaltma sağlanarak hem

    mevcut ilaç toksisitesinde artışın önüne geçilip, hem de ikinci bir farklı

    mekanizmayla daha etkili bir şelasyon sağlanmıştır. Hastanın ihtiyacı ve kliniğine

    göre kombinasyondaki gün sayıları ve/veya dozları değiştirilerek daha etkin bir

    tedavi amaçlanmıştır (31, 34).

    Deferasiroks oral formlar arasında daha önce patent almış fakat kullanıma

    girişi daha sonradır. Günde tek sefer ve 20-40mg/kg/gün dozunda kullanılmaktadır.

    Günde tek doz uygulanımı hasta memnuniyetini ve ilaç uyumunu arttırmaktadır (31).

    Bir yılı aşan düzenli kullanımda serum ferritin ve karaciğer demir birikiminde

    anlamlı azalma saptanmıştır. Beş yıl boyunca devam eden hem pediatrik hem erişkin

    hastaların katılımının olduğu yapılan ilk prospektif çalışmada DFX’un güvenilirliği

    ve uzun dönem etkinliği kanıtlanmıştır (35).

  • 10

    2.4.3.3. Splenektomi

    Progresif splenomegali gelişen hipersplenizm nedeniyle anemiyi

    ağırlaştırmakta, transfüzyon öncesi hgb seviyelerinin hedeflenen düzeye erişilmesi

    zorlaşmakta, transfüzyon ihtiyacı artmakta, transfüze edilen donör kan hücrelerinin

    dolaşımdaki yaşam süresini kısaltmaktadır. Artan transfüzyon ihtiyacı (250-275

    ml/kg/yıl eritrosit süspansiyonu olarak tanımlanır) ve hipersplenizm bulguları olan 5

    yaş ve üzeri hastalarda splenektomi önerilmektedir (36).

    Splenektomi, talasemili hastalarda pulmoner hipertansiyon ve tromboz için

    güçlü bir risk faktörüdür (37). Pulmoner hipertansiyon (PTH) en ciddi

    komplikasyondur. Düşük dereceli hiperkoagülopati ve trombositoz nedeniyle oluşan

    trombotik olaylar pulmoner vasküler direnç artışından sorumludur. Bu artış PTH’a

    zemin hazırlamaktadır (38).

    2.4.3.4. Hematopoetik Kök Hücre Nakli

    Kök hücre nakli, transfüzyon protokolleri ve şelasyon tedavilerine alternatif

    tek küratif şeçenektir. Demir birikimiyle ilgili olarak, nakil öncesi adaylarda

    hepatomegali ve hepatik fibrozis yokluğu hastalıksız sağkalımı arttırmaktadır. Bu

    sağkalım pediyatrik vakalarda % 90’a ulaşırken, erişkin talasemi hastaları çoğunlukla

    aşırı demir yüküne uzun süre maruz kalmaları nedeniyle hem hastalık hem de nakille

    ilişkili komplikasyonlar nedeniyle kür oranları % 65’lere gerilemektedir (23, 39).

    2.4.3.5. Gen Tedavisi

    Talasemi hastalarında kök hücre nakli şuan tek küratif tedavi olmasına

    rağmen sadece HLA doku uyumu sağlanan hastalarda seçenektir. Geçtiğimiz aylarda

    β-talasemi hastalarını ilgilendiren Zynteglo gen tedavisi için olumlu görüşler

    alınmıştır. Önümüzdeki günlerde de onaylanması beklenmektedir. Onaylanması

    halinde, Zynteglo talasemi için ilk gen terapisi onayı olacaktır. Bu tedavi, hastadan

    kemik iliği hücrelerinin çıkarılarak ex vivo ortamda CD34+ hematopoetik kök

    hücrelerinin, β-globin arttırıcı ve lokus kontrol bölgesinin denetiminde fonksiyonel

    olarak değiştirilmiş, β-globin genini kodlayan bir BB305 lentiviral vektör ile

    dönüştürülmesi esasına dayanıyor. Bunun sonucunda elde edilen modifiye kemik

  • 11

    iliği hücreleriyle vücudun, transfüzyon ihtiyacını azaltabilen veya ortadan

    kaldırabilen fonksiyonel hemoglobin üretmesi beklenmektedir (40).

    2.4.4. Beta Talasemi Major Komplikasyonları

    Kontrolsüz aşırı demir yükü doku ve organlarda birikerek çoklu organ

    hasarına neden olmaktadır. Önemli morbidite ve mortalite nedenidir. En sık klinik

    yansımalar karaciğer hasarı, kalp hastalıkları, endokrin bezlerin disfonksiyonudur.

    Ayrıca tedavi bazlı karşılaşılan sorunlar veya komplikasyonlar da olabilmektedir.

    Transfüzyon ile ilişkili komplikasyonlar, splenektomi sonrası enfeksiyona yatkınlık

    olması, sık damar yolu girişimleri (rutin kontrol taramaları veya iv şelatör tedavileri )

    ve uzun süreli transfüzyon uygulamaları sonucunda viral enfeksiyon bulaş riskleri

    başlıca sayılabilir (22, 41).

    2.4.4.1. Kardiyak Komplikasyonlar

    Talasemi majörlü hastalarda en sık mortalite nedeni kardiyak

    komplikasyonlardır, bunlar içerisinde en sık neden ise aşırı demir yüküne bağlı kalp

    yetmezliğidir (42).

    Tedavi edilmemiş hastalarda kronik derin anemi, yüksek kardiyak debili kalp

    yetmezliğine neden olur ve genç yaşta ölümcüldür. Düzenli transfüzyonun erken

    dönemde başlanması, aneminin komplikasyonlarını önlemekte fakat ilerleyici demir

    birikimi ile kardiyak toksisiteye neden olmaktadır (43).

    Şelasyon tedavileri öncesinde karşılaşılan kardiyak komplikasyonlar

    perikardit, miyokardit, kalp yetmezliği ve aritmiler iken modern tedaviler ile birlikte

    perikardit ve miyokardit nadir görülmektedir. Yapılan otopsi çalışmalarında ciddi

    kardiyak fibrozis varlığı gösterilmiştir. Günümüzde dilate kardiyomiyopati ve

    aritmiler (özellikle atriyal fibrilasyon) daha yaygın görülmektedir. Ciddi demir yükü

    varlığında ventriküler aritmiler daha yaygın hale gelebilmektedir. Yoğun şelasyon

    tedavisi ile erken dönemde oluşan dilate kardiyomyopatinin geri dönüşümlü

    olduğunu gösteren çalışmalar mevcuttur (32, 43).

  • 12

    2.4.4.2. Endokrin Komplikasyonlar

    En sık endokrin bozuklukları anormal glukoz metabolizması,

    hipogonadotropik hipogonadizm, hipotiroidi ve hipoparatiroididir. Anormal glukoz

    metabolizması; pankreas adacık hücrelerinde aşırı demir birikimi hücre hasarına

    neden olmakta, yetersiz insülin salınımı ile sonuçlanmaktadır. Karaciğerde de oluşan

    demir birikimi hepatik kapasiteyi ve dokularda insülin kullanımı azalmaktadır, ayrıca

    biriken demir serbest yağ asidi oksidasyonunu arttırıp, glikojen salınımını

    azaltmaktadır, böylece hiperinsülinizm, insülin direnci ve bozulmuş glukoz toleransı

    gelişmektedir (44).

    Yeterli transfüze edilmiş, iyi şelatlanan hastalarda spontan fertilite

    olabilmekte, fakat çoğunluğunda transfüzyonel hemosiderozise sekonder

    hipogonadotropik hipogonadizm gelişmektedir. Bazı çalışmalarda hastaların % 40 ile

    % 80'inde puberte gecikmesi, cinsel işlev bozukluğu ve infertilite bildirilmiştir (45,

    46).

    Hipotiroidi endokrin komplikasyonlar arasında en sık görülenidir. Aşırı demir

    yükünün bez disfonksiyonuna neden olduğu düşünülse de yapılan bazı çalışmalarda

    ferritin düzeyi ile hipotirodi arasında ilişki saptanmadığı, hemosiderozdan daha

    belirgin olarak kronik iskemik süreçlerin bez hasarına neden olduğu öne sürülmüştür

    (47).

    Hipoparatiroidizm nadir görülen bir komplikasyon değildir. Görülme sıklığı

    243 talasemi hastasını içeren bir çalışmada % 13,5 oranında saptanmıştır. Osteoporoz

    önemli bir morbidite nedenidir. Etken multifaktöriyeldir fakat ağırlıklı olarak

    hipogonadizm ve kemik iliği genişlemeleri sorumlu tutulmaktadır (48).

    2.4.4.3. Enfeksiyöz Komplikasyonlar

    Kalp yetmezliğinden sonra enfeksiyonlar en sık mortalite nedenidir. Aşırı

    demir yükü bakteriyel enfeksiyonlara yatkınlığı arttırmaktadır (özellikle Yersinia

    enterocolitica ve bazı Klebsiella türleri) (49).

    Talasemilerde düzenli kan transfüzyonu, genel sağkalımlarını arttırmıştır,

    ancak transfüzyon kaynaklı viral enfeksiyonların; hepatit B virüsü (HBV), hepatit C

  • 13

    virüsü (HCV), İnsan İmmün Yetmezlik Virüsü (HIV) başta olmak üzere bulaş riskini

    beraberinde getirmiştir. Günümüzde transfüzyon programı öncesi yapılan serolojik

    değerlendirme ve hepatit B’ye karşı yapılan aşılama, HBV enfeksiyonunun

    bulaşmasını etkili bir şekilde azaltmıştır. Özellikle 1992’den itibaren donörlerde

    HCV tarama kapsamına alınmasıyla transfüzyon ilişkili HCV bulaşı da anlamlı

    ölçüde azalmıştır (50, 51).

    Postsplenektomi enfeksiyonu talasemi hastalarında total splenektominin

    ölümcül bir komplikasyonudur. Splenektomi yapılan hastalar kapsüllü bakterilere

    karşı duyarlı hale gelmektedir. Vakalarının % 70’inden fazlası Streptococcus

    pneumoniae’den kaynaklanmaktadır (52).

    2.4.4.4. Hepatik Komplikasyonlar

    Karaciğer hastalığı BTM hastalarında sık görülür ve şelasyon tedavilerine

    rağmen hastaların % 30-40’ında ciddi hemokromatozis hala gözlenmektedir. Kronik

    hemoliz ve ekstramedüller hematopoez nedeniyle yaşamın ilk yıllarında

    hepatomegali gelişir, aşırı demir yükü ve hepatik hücrelerde birikim sonucu ilerleyen

    karaciğer parankim hasarı ve siroz görülebilmektedir (53, 54).

    HCV enfeksiyonu transfüzyona bağlı talasemilerde karaciğer fibrozisi için

    ana risk faktörüdür. Bu bireylerde birikmiş karaciğer demiri, fibrozis ve siroz

    gelişiminde kofaktör olarak kabul edilir (55). Enfekte HBV veya HCV veya sıklıkla

    oluşan hemokromatozis siroz gelişimi için risk faktördür, gelişen siroz zemininde de

    hepatoselüler karsinom (HCC) riski artmaktadır. Yapılan çalışmalarda talasemili

    bireylerde HCC insidansı % 2 civarında olduğu tahmin edilmektedir (56).

    2.5. Depresyon Kavramı ve Beck Depresyon Envanteri

    Depresyon kişide çökkünlük hissi, üzüntü, ilgi, istek kaybı, yaşamdan zevk

    alamama, suçluluk hissi, güvensizlik, iştahsızlık, uyku bozuklukları, yorgunluk hissi

    ve konsantrasyon bozukluğu ile karakterize suisidal girişimlere kadar uzanabilen

    hem bireysel hem de toplumsal boyutta önemli bir küresel sağlık problemidir. Dünya

    Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre yaklaşık 300 milyonun üzerinde depresyon

    hastası bulunmaktadır (57).

  • 14

    Beck Depresyon Envanteri (BDI) (Beck Depression Inventory) depresyon

    derecesinin kantitatif olarak belirlenmesi amacıyla 1961’de Beck ve arkadaşları

    tarafından oluşturulmuş bir formdur. Başlangıçta rastgele seçilen 226 psikiyatrik

    hasta değerlendirmeye alınmış, sonrasında 183 hasta daha dâhil edilmiştir,

    envanterdeki puanlar ile klinisyenlerin kararları karşılaştırılmış ve yüksek geçerlilik

    oranları saptanmıştır (58). Formun ikincisi 1978 yılında geliştirilmiştir. İlk form

    hasta ve klinisyen ile birlikte değerlendirilirken ikinci form bireysel ölçüme olanak

    sağlamaktadır (59).

    Ülkemizde her iki formun da Türkçe’ye uyarlamaları yapılmıştır. 1961

    yılındaki formun Buket Tegin tarafından 1980 yılında, 1978 yılındaki formun ise,

    Nesrin Hisli Şahin tarafından 1988 yılında geçerlilik ve güvenilirlik çalışmaları

    yapılmıştır (60, 61).

    2.6. Yaşam Kalitesi Kavramı

    Yaşam kalitesi kavramı, DSÖ tarafından bireylerin hedefleri, beklentileri,

    standartları, kaygıları ile ilişkili olarak, yaşadıkları kültür ve değer yargılarının

    bütünü içerisinde kendi yaşamlarını algılaması olarak tanımlanmıştır (62).

    İnsanın mutluluk, iyi olma hali olarak karşılık bulan bu kavram için tıp dışı

    pek çok alanda da tanımlamalar yapılmıştır. Bu kavram, tıp alanında ilk kez 1960

    yılında Long’un makalesinde kullanılmıştır (63). Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi

    (SİYK), bireylerin fiziksel dayanıklılık isteyen aktiviteler ile günlük yaşam

    fonksiyonlarını yerine getirmedeki yeteneklerini ve yaşamlarında algıladıkları

    fiziksel, mental ve sosyal sağlığı ifade eder (64, 65).

    Hastalarda fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan tam iyilik halinin amaçlanmasının

    yanı sıra, hastaların hastalığı ile ilgili duygularına ulaşmak; hastalığının günlük

    yaşamını, aktivitelerini nasıl etkilediğini anlamak da genel sağlık algısı açısından

    önemli hale gelmektedir. Bu doğrultuda kişilerin kendi tanımlamalarıyla yaşam

    kalitesinin belirlenmesi için çeşitli ölçeklere ihtiyaç duyulmuştur. Kısa Form-36

    (Short Form-36, SF-36) genel kullanım için tasarlanmış ölçeklerden biridir (66).

  • 15

    Yaşam kalitesini değerlendirmek amacıyla SF-36, 1992’de Rand Corporation

    tarafından Medical Outcome Study (MOS) çalışmasına dayandırılarak geliştirilmiş

    ve kullanıma sunulmuştur (67).

    Ülkemizde Hikmet Koçyiğit ve arkadaşları tarafından 1999 yılında Türkçe’ye

    uyarlanmıştır. 50 osteoartrit ve 50 kronik bel ağrısı olan hasta değerlendirmeye

    alınarak, SF-36’nın güvenilir ve geçerliliği kanıtlanmış, kronik ve fiziksel hasta

    gruplarında kullanılabileceği belirlenmiştir (68).

    Türk toplumunun demografik özellikleri, sosyoekonomik, kültürel

    değişkenleri göz önüne alındığında SF-36 formunun norm değerlerinin oluşturulması

    hedeflenmiştir. Bu amaçla yapılan kapsamlı bir çalışma (1279 kişinin dâhil edildiği)

    ile Türk toplumunun norm değerleri hesaplanmıştır (69).

    Günümüzde kronik hastalıklarda sağkalımın artmasıyla birlikte, tek başına

    medikal desteğin yetersiz olduğu, kaliteli yaşama kavramının da benimsenmeye

    başlandığı görülmüştür. Bu amaçla yaşam kalitesini arttırmaya yönelik çalışmaların

    daha da önemli hale geldiği anlaşılmaktadır (66, 70).

  • 16

    3. MATERYAL METOD

    Bu çalışma için Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik

    Kurulu’ndan 05.04.2019 tarih ve 126 numarayla onay alınmıştır. Çalışmaya alınması

    planlanan tüm kişiler araştırma hakkında sözel ve yazılı olarak ayrıntılı bilgilendirildi

    ve çalışmayı kabul edenlerden ‘bilgilendirme ve onay imzaları’ alındıktan sonra

    çalışmaya dâhil edildi.

    3.1. Çalışmaya Alınacak Olguların Seçimi

    Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Hematoloji Polikliniğinde BTM

    tanısı ile takip edilen 18 yaş ve üzeri 33 hasta çalışmaya alındı. Bu hastalardan 6

    tanesi son altı ay veya daha fazla süredir poliklinik takibi olmaması üzerine

    çalışmaya dâhil edilemedi. Belirli aralıklarla poliklinik takibi olan, düzenli

    transfüzyon tedavisi alan ve katılmayı kabul eden 27 hasta çalışmaya dâhil edilmiştir.

    3.2. Çalışmada Değerlendirilen Parametreler ve Kullanılan Ölçekler

    Tüm katılımcıların sosyodemografik özellikleri ve tıbbi verileri tarafımızca

    hazırlanan formların kullanılmasıyla elde edilmiştir. Form içeriği hastaların yaşı,

    cinsiyeti, medeni hali, eğitim ve çalışma durumları, çalışıyor ise aylık gelir düzeyleri,

    eşlik eden ek hastalık varlığı ve kullanılan şelatör tedavisine uyumu sorgulamaktadır.

    Hastaların gelir düzeyleri için Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK) son verilerine göre

    yoksulluk sınırı baz alınarak, alt ve üst değer şeklinde belirlenmiştir. Hastaların

    kullandıkları şelatör türünden bağımsız olarak sadece kullanım uyumları dikkate

    alınmıştır (Ek. 1).

    Laboratuvar verileri hastane sisteminden geriye dönük bakılarak

    kaydedilmiştir. Hastaların hemogram parametreleri bakılan son beş ölçümün

    (transfüzyon tedavisi öncesi) ortalaması alınarak kullanılmıştır. Serum kreatinin (Cr),

    alanin aminotransferaz (ALT), aspartat aminotransferaz (AST), laktat dehidrogenaz

    (LDH), serum demir (Fe), serum demir bağlama kapasitesi (SDBK) için son

    muayene tarihli değerler kaydedilmiştir. Hastaların üçer aylık periodlarla bakılan son

    3 ferritin ölçümleri ve bunların ortalama değerleri çalışmamızda kullanılmıştır.

  • 17

    Verileri oluşturan ölçeklerin ilki BDI olup çalışmamızda 1978 yılında

    geliştirilen, bireysel ölçüme olanak sağlayan formun ikincisi kullanılmıştır (59). BDI

    çoktan seçmeli 21 soruluk, depresyonun şiddetini ölçmekte kullanılan bir araçtır.

    Ölçek 21 depresif belirti içerir. (Duygu durumu, Kötümserlik, Başarısızlık duyumu,

    suçluluk duygusu, cezalandırılma durumu, doyumsuzluk, kendinden nefret etme,

    kendini suçlama, kendini cezalandırma arzusu, ağlama nöbetleri, sinirlilik, sosyal

    içedönüklük, kararsızlık, bedensel imge, çalışabilirliğin ketlenmesi, uyku

    bozuklukları, yorgunluk, iştahın azalması, kilo kaybı, somatik yakınmalar, cinsel

    dürtü kaybı) (58). Her soru 0-3 arası derecelendirilen cümlelerden oluşmaktadır.

    Hastalardan her soru için son bir hafta içerisindeki duygu durumlarını ifade eden

    cümle veya cümleleri işaretlemeleri istenmektedir. Toplam puanlara göre hastaların

    depresyon seviyeleri; minimal depresyon (0-9 puan), hafif depresyon (10-16 puan),

    orta depresyon (17-29 puan), şiddetli depresyon (30-63 puan) olarak kategorize

    edilmiştir (Ek. 3).

    Çalışmamızda kullanılan ikinci ölçek yaşam kalitesinin değerlendirildiği SF-

    36’dır. Kişinin kendisinin cevapladığı, bir yıl öncesiyle sağlık durumunu kıyasladığı,

    son dört haftayı içeren fonksiyonel kapasitesini değerlendirdiği sağlıkla ilgili 36

    maddeyi içermektedir. Ölçek kişinin sağlık durumunu 8 alt parametrede (Fiziksel

    Fonksiyon, Fiziksel Rol Güçlüğü, Emosyonel Rol Güçlüğü, Enerji/ Canlılık /Vitalite,

    Ruhsal Sağlık, Sosyal İşlevsellik, Ağrı, Genel Sağlık Algısı ) değerlendirmektedir.

    Her madde kendisi için belirlenmiş katsayılar kullanılarak 0 ile 100 arasında bir puan

    almaktadır, alt parametre skorunun hesaplanmasında o parametre ile ilgili maddelerin

    dönüştürülmüş değerlerinin ortalaması alınır. Ölçeğin değerlendirilmesinde toplam

    puan yerine her alt ölçeğin ayrı ayrı puanları kullanılmaktadır. Puan yükseldikçe

    ilgili alandaki yaşam kalitesinin yüksek olduğu anlaşılmalıdır (Ek. 2). Demiral ve

    arkadaşlarının yaptığı bir çalışma ile Türk toplumu için SF-36 ölçeğinin norm

    değerleri belirlenmiştir (Tablo 1) (69).

  • 18

    Tablo 1. Türk Toplumu için SF-36 Norm Değerleri

    Kadın (ort±SS) Erkek (ort±SS)

    Fiziksel fonksiyon 80.6±21.7 87.2±17.1

    Fiziksel rol güçlüğü 82.9±28.6 89.8±19.3

    Ağrı 81.0±20.2 85.1±16.4

    Genel sağlık algısı 69.1±16.9 73.6±14.9

    Enerji/canlılık/vitalite 63.4±13.7 65.7±11.9

    Sosyal işlevsellik 90.1±12.9 91.7±12.8

    Emosyonel rol güçlüğü 89.0±22.5 92.8±15.1

    Ruhsal sağlık 70.1±11.4 71.0±10.6

    3.3. İstatistiksel Analiz

    İstatistiksel analizler için SPSS for Windows version 22.0 paket programı

    kullanılmıştır. Niceliksel verilerin karşılaştırılmasında iki grup durumunda,

    parametrelerin gruplar arası karşılaştırmalarında Mann Whitney U testi kullanıldı.

    İkiden fazla bağımsız grup durumunda, normal dağılım göstermeyen parametrelerin

    karşılaştırmalarında Kruskal Wallis testi kullanıldı. Kategorik değişkenlerin

    dağılımının dengeli olup olmadığı veya gruplar arasında anlamlı fark olup olmadığını

    test etmek için ise Chi square (Ki-kare) testleri kullanıldı. Ölçek alt puanları ile

    sayısal verilerin karşılaştırılmasında Spearman Korelasyon analizi kullanılmıştır.

    Tanımlayıcı istatistikler, kategorik değişkenler için n (%), sayısal değişkenler

    için ise ortalama ± standart sapma (ort±ss) şeklinde verilmiştir. İstatistiksel

    anlamlılık p

  • 19

    4. BULGULAR

    4.1. Katılımcıların Sosyodemografik, Klinik ve Laboratuar Verileri

    Çalışmamıza 18-71 yaş arası 27 hasta dâhil edilmiştir. Çalışmaya alınan 27

    hastanın genel yaş ortalaması 28,2±10,2’dir. Hastaların 11’i kadın (% 40,7)

    cinsiyette olup yaş ortalaması 26,8±6,4; 16’sı erkek (% 59,3) cinsiyette olup yaş

    ortalaması 29,1±12,2 olarak hesaplanmıştır. Hastalar genel yaş ortalamasına göre 28

    yaş üstü, 28 yaş ve altı olarak ikiye ayrılmıştır. Tüm hastalarımız düzenli transfüzyon

    tedavisi almakta idi.

    Hastaların sosyodemografik verileri tarafımızca oluşturulan formlar

    neticesinde belirlenmiştir. Hasta sayısı ve formlardaki grup dağılımları dikkate

    alınarak kategorize edilmiştir. Hastaların medeni halleri incelendiğinde 6 kişinin evli

    (% 22,2) olduğu 21 kişinin de bekâr ve diğer (% 77,8) grubunda olduğu belirlendi.

    Eğitim durumlarına bakıldığında 9 kişinin ilkokul veya ortaokul (% 33,3) mezunu, 9

    kişinin lise (% 33,3) mezunu, 9 kişinin ise üniversite (% 33,3) mezunu olduğu

    görüldü. Çalışma durumları incelendiğinde 11 kişinin çalışmadığı (% 40,7); 3 kişinin

    sadece öğrenim hayatına devam ettiği (% 11,1); 12 kişinin gelir getiren bir işte

    çalıştığı (% 44,4); 1 kişinin de hem öğrenim hayatını sürdürüp hem de çalıştığı (%

    3,7) görüldü. Hastaların aylık gelir düzeylerine göre 14 kişinin gelirinin olmadığı (%

    51,9); çalışan 13 kişinin ise yoksulluk sınırı altında (% 48,1) gelire sahip olduğu

    görüldü. Aylık gelir düzeyi yoksulluk sınırı üzerinde olan kimseye rastlanmadı.

    Hastaların eşlik eden komorbiditeleri (hipertansiyon, kalp hastalığı, diyabetes

    mellitus, tiroid hastalıkları, osteoporoz, büyüme-gelişme geriliği, HBV ve/veya HCV

    enfeksiyon varlığı) sorgulandığında 21 kişide olmadığı (% 77,8); 6 kişide ise var

    olduğu (% 22,8) saptandı. Var olanlardan 4’ünde büyüme-gelişme geriliği, 1’inde

    osteoporoz, 1’inde ise hipertansiyon, kalp hastalığı ve osteoporoz birlikteliği

    saptandı. Demir şelatör kullanım uyumlarına bakıldığında hastalardan 3’ünün şelatör

    kullanmadığı (% 11,1); 15 kişinin düzenli önerilen dozda kullandığı (% 55,6); 8

    kişinin haftada 1-2 kez unuttuğu (% 29,6); 1 kişinin ise haftada 3-4 kez veya daha

    fazla unuttuğu (% 3,7) belirlendi. Tedaviyi hiç kullanmayan hastaların sebepleri

    bakıldığında 1 kişinin ihtiyaç olmaması nedeniyle tedaviye ara verildiği, 2 kişinin ise

    gebelik ve laktasyon durumu nedeniyle ara verildiği öğrenildi (Tablo 2).

  • 20

    Tablo 2. Hastaların Sosyodemografik ve Klinik Verileri

    Hasta grupları n (%)

    Yaş ≤ 28 yaş 18 (% 66,7)

    >28 yaş 9 (% 33,3)

    Cinsiyet Kadın 11 (% 40,7)

    Erkek 16 (% 59,3)

    Medeni Durum Evli 6 (% 22,2)

    Bekâr ve diğer 21 (% 77,8)

    Eğitim Durumu İlkokul/ortaokul 9 (% 33,3)

    Lise 9 (% 33,3)

    Üniversite 9 (% 33,3)

    Çalışma Durumu Çalışıyor/öğrenci ve çalışıyor 13 (% 48,1)

    Çalışmıyor veya öğrenci 14 (% 51,9)

    Aylık Gelir Düzeyi Geliri yok 14 (% 51,9)

    < Yoksulluk sınırı 13 (% 48,1)

    >Yoksulluk sınırı -

    Komorbidite varlığı Var 6 (% 22,2)

    Yok 21 (% 77,8)

    Şelasyon tedavisi uyumu Kullanmayan 3 (% 11,1)

    Düzenli kullanan 15 (% 55,6)

    Düzensiz kullanan 9 (% 33.3)

    Hastaların genel laboratuar verileri incelendiğinde sırasıyla beyaz kan hücresi

    (Wbc) ortalaması 16,3 103/µL (±15,3), Trombosit değeri (Plt) 568,1 103/µL (±290,0),

    MCV 80,2 fl (±2,7), RBC değeri 3,35 106/µL (±0,34) , RDW % 17,4 ( ±3,3), Serum

    Cr değerleri 0,55 mg/dl (± 0,14), Serum AST, ALT, LDH değerleri sırasıyla 34,9

    U/L (±18,3); 31,9 U/L (± 29,8); 280,2 U/L (±167,8)‘dir. Serum Fe düzeyi 223,8

    mg/dl (± 82,7), SDBK düzeyi 91 ug/dl (± 82) olarak hesaplandı. Hastaların hgb

    değeri olarak son 5 ölçümün ortalaması dikkate alındı, bu bağlamda bir hastanın son

    5 ölçümüne ulaşılamadığı için hasta ölçüm dışı bırakıldı. 26 hastanın hgb ortalaması

    8,99 gr/dl (±0,98) olarak bulundu. Analizlerde ortalama değer baz alınarak hgb

    değerine göre 9 gr/dl altında olanlar ile 9 gr/dl ve üzerinde olanlar şeklinde gruplar

  • 21

    oluşturuldu. Ferritin değeri olarak ise üçer ay ara ile bakılan son 3 ölçümün

    ortalaması alındı. Hastaların ferritin ortalaması 1849,9 ng/ml (± 726.5) olarak

    bulundu (Tablo 3). Ferritin açısından gruplar ise ferritin düzeyi 1000 ng/ml’nin

    altında, 1000-2000 ng/ml arasında ve 2000 ng/ml üzerinde olmak üzere üç grup

    şeklinde oluşturuldu (Tablo 4).

    Tablo 3. Hastaların Başlıca Laboratuar Düzeyleri

    N Min Maks Ort SS

    Hb 26 6,9 gr/dl 11,1 gr/dl 8,99 gr/dl 0,98

    MCV 27 74 fl 86 fl 80,2 fl 2,7

    WBC 27 3,8 103/µL 77 103/µL 16,3 103/µL 15,3

    PLT 27 189 103/µ 1056 103/µ 568,1 103/µ 290,0

    ALT 27 7 U/L 153 U/L 31,9 U/L 29,8

    LDH 27 112 U/L 737 U/L 280,2 U/L 167,8

    FERRİTİN 27 853 ng/ml 4156 ng/ml 1849,9ng/ml 726,5

    Ort: ortalama; SS: standart sapma; min: en düşük değer; maks: en yüksek değer

    Tablo 4. Ferritin Değerine Göre Gruplar

    Gruplar Hasta sayısı (n) %

    Ferritin değeri

    2000 ng/ml 6 22,2

    Toplam 27 100

    4.2. Katılımcıların Beck Depresyon Envanteri Sonuçları ve Gruplar

    Arası Karşılatırılması

    Hastaların envanterden alınan toplam puanlarına göre depresyon seviyeleri;

    minimal depresyon (0-9 puan), hafif depresyon (10-16 puan), orta depresyon (17-29

    puan), şiddetli depresyon (30-63 puan) olarak kategorize edilmişti. Hastaların %

    40,7’sinde minimal depresyon (n:11); % 29,6’sında hafif depresyon (n:8); % 18,5

    ‘inde orta depresyon (n:5); % 11,1’inde şiddetli depresyon (n:3) izlendi (Şekil 1).

  • 22

    Hastalar cinsiyet dağılımına göre değerlendirildiğinde gruplar açısından anlamlı fark

    saptanmadı (p=0,318) (Tablo 5).

    Şekil 1. Hastaların depresyon durumlarının dağılımı

    Tablo 5. Hastaların depresyon durumlarının cinsiyete göre dağılımları

    Minimal

    depresyon

    Hafif

    depresyon

    Orta

    depresyon

    Şiddetli

    depresyon Total

    P

    değeri

    Cinsiyet

    Erkek N 6 4 3 3 16

    0,318

    % 37,5 25 18,8 18,8 100

    Kadın N 5 4 2 0 11

    % 45,5 36,4 18,2 0 100

    Toplam N 11 8 5 3 27

    % 40,7 29,6 18,5 11,1 100

    Çalışmamızda hastaların depresyon durumlarının sosyodemografik veriler ve

    laboratuvar paramatreleri ile kıyaslanmasında gruplar arasındaki dağılım yetersizliği

    nedeniyle analizlerde anlamlı sonuçlar olamayacağı için hastaların BDI’inde aldıkları

    toplam puan değerlerine göre karşılaştırma yapılmıştır. Bir diğer çalışma ölçeği olan

    SF-36 alt parametreleri ile yapılan karşılaştırma da ise Beck depresyon durumları

    (minimal, hafif, orta, şiddetli depresyon) kullanılmıştır.

    Hastaların hesaplanan beck depresyon puan ortalamaları 14,40 ± 11,29 olarak

    bulundu. Yaş dağılımlarına göre incelendiğinde 28 yaş ve altı grupta BDI puanı daha

    yüksek olup, gruplar arasında yaş açısından anlamlı fark saptanmadı (p=0,164).

  • 23

    Erkeklerin BDI puanları kadınların puanlarından daha yüksek olup (sırasıyla

    17,37±13,42 ve 10,09±5,20) cinsiyete göre depresyon düzeylerinde istatistiksel

    olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0,126). Evli olan hastaların depresyon düzeyleri

    (8,33±4,84), bekâr ve diğer gruptaki hastalara (16,14±12,07) göre daha düşüktür.

    Medeni durumlarına göre değerlendirildiğinde depresyon düzeylerinde istatistiksel

    olarak anlamlı fark bulunmadı (p=0,136). Hastaların eğitim durumlarına

    bakıldığında hastalar arasında okuryazar olmayan yoktu. Eğitim seviyeleri arttıkça

    hastaların depresyon düzeylerinde artış gözlendi. İlkokul/ortaokul mezunlarında BDI

    puanı 13,3±16,5; lise mezunlarında 13,4±7,1; üniversite mezunlarında 16,4±9,01

    olarak hesaplandı. Gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmadı

    (p=0,310). Düzenli aylık gelire sahip çalışan grubun Beck depresyon puanı

    (16,7±8,8) çalışmayan veya öğrenci olan grubun puanına (12,2±13,1) göre anlamlı

    olarak yüksek bulundu (p=0,044). Aylık gelir düzeyine göre değerlendirildiğinde

    çalışan hastaların hepsinin gelir düzeyi yoksulluk sınırının altında olması nedeniyle

    benzer istatistik ile sonuçlanmıştır. Yoksulluk sınırı altında geliri olanların depresyon

    puanları (16,7± 8,8), geliri olmayanların puanlarına göre (12,2±13,1) anlamlı olarak

    yüksek bulundu (p: 0,044). Eşlik eden komorbiditeye göre değerlendirildiğinde var

    olan grubun Beck depresyon puanı (17,3±6,6) olmayan grubun puanına göre

    (13,5±12,3) daha yüksek bulunmuştur, fakat gruplar arasında istatistiksel açıdan

    anlamlı fark saptanmadı (p=0,110). Demir şelasyon tedavi uyumları incelendiğinde

    düzensiz kullanımı olan grubun Beck depresyon puanı (21,4±14,7), düzenli

    kullanımı olan grubun puanına (12,2±7,1) göre daha yüksek saptandı. Tarafımızca

    tedaviye ara verilen grubun depresyon puanı ise 4±3 olarak bulundu. Gruplar

    arasında istatistiksel olarak anlamlı fark saptandı (p=0,013). Farkın kaynağının

    şelatör kullanmayanlar ile düzensiz kullananlar arasındaki farklılık olduğu yapılan

    post-hoc testte bulundu (Tablo 6).

    Hastaların hgb ortalamalarına bakıldığında hgb değeri 9 gr/dl’nin altında olan

    grubun depresyon puanı (16,3±13,7); 9 gr/dl ve üstünde olan grubun puanından

    (10,8±6,2) daha yüksek bulunmuştur, fakat gruplar arasında istatistiksel açıdan

    anlamlı fark saptanmadı (p=0,164). Ferritin gruplarının depresyon puanları

    incelendiğinde istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmadı (p=0,455)(Tablo 7).

  • 24

    Tablo 6. Grupların Beck Depresyon Envanteri puanlarına göre karşılaştırılması

    Hasta grupları Min Maks Ort ± SS P

    değeri

    Yaş ≤ 28 yaş 6 55 16,27±12,04

    0,164 >28 yaş 1 30 10,66± 9,11

    Cinsiyet Kadın 1 17 10,09±5,20

    0,126 Erkek 3 55 17,37±13,42

    Medeni Durum Evli 1 16 8,33±4,84

    0,136 Bekâr ve diğer 3 55 16,14±12,07

    Eğitim Durumu

    İlkokul/ortaokul 1 55 13,3±16,5

    0,310 Lise 6 27 13,4±7,1

    Üniversite 7 32 16,4±9,01

    Çalışma Durumu

    Çalışıyor/öğrenci ve

    çalışıyor 4 32 16,7±8,8

    0,044 Çalışmıyor veya

    öğrenci 1 55 12,2±13,1

    Aylık Gelir Düzeyi

    Geliri yok 1 55 12,2±13,1 0,044

    Yoksulluk sınırı -

    Komorbidite

    varlığı

    Var 10 30 17,3±6,6 0,110

    Yok 1 55 13,5±12,3

    Şelasyon tedavisi

    uyumu

    Kullanmayan 1 7 4±3

    0,013 Düzenli kullanan 3 30 12,2±7,1

    Düzensiz kullanan 8 55 21,4±14,7

    Tablo 7. Ferritin ve hemoglobin değerleri ile BDI puanlarının karşılaştırılması

    Hasta grupları Min Maks Ort+SS P değeri

    Hemoglobin < 9 gr/dl (n:14) 6 55 16,3±13,7

    0,471 ≥ 9 gr/dl (n:12) 1 18 10,8±6,2

    Ferritin

    2000 ng/ml 1 20 10,5±8,1

  • 25

    4.3. Katılımcıların Yaşam kalitesi Ölçeği Sonuçları ve Gruplar Arası

    Karşılaştırılması

    Ünitemizde takipli BTM tanılı hastaların yaşam kalitesini değerlendirdiğimiz

    SF-36 alt parametrelerinin ortalama değerleri Tablo 8’de gösterilmiştir.

    Tablo 8. Hastaların SF-36 alt parametrelerinin sonuçları

    Ort+SS Min Maks

    Fiziksel fonksiyon 82,7±18,3 10 100

    Fiziksel rol güçlüğü 60,1±41,1 0 100

    Emosyonel rol güçlüğü 57,3±43,4 0 100

    Enerji/ canlılık/vitalite 50,3±19,3 10 85

    Ruhsal sağlık 59,8±17,8 8 96

    Sosyal işlevsellik 67,1±27,3 0 100

    Bedensel ağrı 66,3±25,6 10 100

    Genel sağlık alıgı 53,8±23,9 10 95

    Kadın ve erkek cinsiyet için alt parametrelerin ortalama değerleri ayrı ayrı

    hesaplandı. Erkek cinsiyete bakıldığında fiziksel fonksiyon, fiziksel rol güçlüğü,

    sosyal işlevsellik, ağrı, genel sağlık algısı puanlarının daha yüksek olduğu

    görülürken kadın cinsiyette ise emosyonel rol güçlüğü, enerji/canlılık/vitalite ve

    ruhsal sağlık puanlarının daha yüksek olduğu görülmektedir (Şekil 2). Her iki

    cinsiyet karşılaştırıldığında sadece enerji/canlılık/vitalite alt parametresinde

    istatistiksel olarak anlamlı fark saptanırken (p=0,045) kadınların puanı (60,0±14,4)

    erkeklere (43,7±19,7) göre anlamlı olarak yüksek bulundu. Diğer parametrelerde

    cinsiyet açısından anlamlı fark yoktu (p>0,05) (Tablo 9).

  • 26

    Şekil 2. Kadın-erkek cinsiyete göre SF-36 alt parametre dağılımları

    Tablo 9. SF-36 alt parametrelerinin cinsiyete göre karşılaştırılması

    Kadın (n: 11)

    Ort+SS

    Erkek (n:16)

    Ort+SS P değeri

    Fiziksel fonksiyon 80,0±15,0 84,6±20,6 0,254

    Fiziksel rol güçlüğü 59,0±43,6 60,9±40,7 0,837

    Emosyonel rol güçlüğü 57,5±44,9 57,2±43,8 0,876

    Enerji/ canlılık/vitalite 60,0±14,4 43,7±19,7 0,045

    Ruhsal sağlık 66,9±14,5 55,0±18,6 0,101

    Sosyal işlevsellik 65,9±22,4 67,9±30,9 0,617

    Bedensel ağrı 62,7±21,3 68,9±28,6 0,498

    Genel sağlık algısı 53,6±22,2 54,0±25,7 0,980

    Hastaların yaş dağılımlarına göre yaşam kaliteleri değerlendirildiğinde 28 yaş

    ve altı grubun tüm alt parametre puanları daha yüksek bulundu. Fakat gruplar

    arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Medeni durumlarına

  • 27

    bakıldığında evli olan hastaların tüm alt parametre puanları bekâr /diğer grupta olan

    hastalara göre daha düşük izlendi. Evli olanların fiziksel fonksiyon (65,0±30,3)

    puanları bekâr/diğer olanların (87,8±9,2) puanlarına göre anlamlı olarak düşük

    bulundu (p=0,012). Yine evli olanların fiziksel rol güçlüğü (29,1±40,0) puanları

    bekâr/diğer olanların (69,0±37,8) puanlarına göre anlamlı olarak düşük bulundu

    (p=0,048). Diğer alt parametrelerde medeni durumlarına göre anlamlı faklılık yoktu

    (p>0,05). Hastaların eğitim seviyeleri arttıkça alt parametrelerin genelinde yaşam

    kalitesinin arttığı görüldü. Fakat eğitim durumlarına göre değerlendirildiğinde

    gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Düzenli bir

    işte çalışan hastaların tüm alt parametre puanlarının çalışmayan hastalara göre daha

    yüksek olduğu görüldü. Çalışan hastaların fiziksel rol güçlüğü puanı (80,7±29,1)

    çalışmayan hastalara göre (41,0±42,2) anlamlı olarak yüksek bulundu (p=0,011).

    Çalışanların ruhsal sağlık puanları (67,3±13,4) çalışmayanlara göre (52,8±18,9)

    anlamlı olarak yüksek bulundu (p=0,016). Çalışanların sosyal işlevsellik puanı

    (78,8±18,6) çalışmayanlara göre (56,2±30,1) anlamlı olarak yüksek bulundu

    (p=0,037). Son olarak çalışanların bedensel ağrı puanları (76,9±21,4) çalışmayanlara

    göre (56,6±26,1) anlamlı olarak yüksek bulundu ( p=0,046). Çalışan hastalarımızın

    tamamının aylık gelir düzeyi yoksulluk sınırı altında olması nedeniyle istatistiksel

    analizler çalışma durumu ile benzer sonuçlanmıştır. Yoksulluk sınırı altında da olsa

    aylık düzenli geliri olan hastalarımızın geliri olmayan hastalara göre tüm alt

    parametre puanları daha yüksek saptanmıştır. İstatistiksel açıdan anlamlı bulunan alt

    parametreler sırasıyla fiziksel rol güçlüğü, ruhsal sağlık, sosyal işlevsellik, ağrı olup

    p değerleri sırasıyla p=0,011; p=0,016; p=0,037; p=0,046’dir (Tablo 10).

  • 28

    Tab

    lo 1

    0. H

    asta

    ları

    n s

    osy

    odem

    ogra

    fik ö

    zell

    ikle

    ri i

    le y

    aşam

    kal

    ites

    inin

    kar

    şıla

    ştır

    ılm

    ası

    SF

    -36 a

    lt p

    ara

    met

    rele

    ri

    Fiz

    ikse

    l

    fon

    ksi

    yon

    Fiz

    ikse

    l ro

    l

    çlü

    ğü

    Em

    osy

    on

    el

    rol

    çlü

    ğü

    En

    erji

    /

    can

    lılı

    k/

    vit

    ali

    te

    Ru

    hsa

    l

    sağlı

    k

    Sosy

    al

    işle

    vse

    llik

    A

    ğrı

    Gen

    el

    sağlı

    k

    alg

    ısı

    Yaş

    ≤28 y

    84,4

    ±12,8

    68,0

    ±40,0

    65,7

    ±38

    ,9

    54,4

    ±21

    ,1

    63,3

    ±15

    ,3

    70,8

    ±24

    ,2

    70,0

    ±23

    ,9

    54,7

    ±23

    ,9

    >28 y

    79,4

    ±26

    ,9

    44,4

    ±41

    ,0

    40,7

    ±49

    ,3

    42,2

    ±12

    ,2

    52,8

    ±21

    ,1

    59,7

    ±32

    ,9

    59,1

    ±28

    ,9

    52,2

    ±25

    ,3

    P d

    eğer

    i 0,8

    33

    0,1

    47

    0,1

    94

    0,0

    88

    0,2

    24

    0,4

    35

    0,4

    48

    0,8

    57

    Med

    eni

    Du

    rum

    Evli

    65,0

    ±30

    ,3

    29,1

    ±40

    ,0

    55,5

    ±50

    ,1

    41,6

    ±14

    ,0

    56,6

    ±24

    ,9

    54,1

    ±30

    ,2

    49,5

    ±26

    ,3

    42,5

    ±18

    ,9

    Bek

    âr/d

    iğer

    87,8

    ±9

    ,2

    69,0

    ±37

    ,8

    57,9

    ±42

    ,6

    52,8

    ±20

    ,1

    60,7

    ±15

    ,8

    70,8

    ±26

    ,0

    71,1

    ±24

    ,0

    57,1

    ±26

    ,4

    P d

    eğer

    i 0,0

    12

    0,0

    48

    0,9

    51

    0,1

    51

    0,8

    14

    0,2

    38

    0,1

    03

    0,2

    41

    Eğit

    im

    Du

    rum

    u

    İlkokul/

    ort

    aokul

    77,7

    ±27

    ,3

    52,7

    ±42

    ,2

    46,2

    ±48

    ,4

    46,1

    ±15

    ,9

    53,3

    ±2

    0,0

    59,7

    ±32

    ,9

    63,0

    ±31

    ,5

    50,5

    ±25

    ,7

    Lis

    e

    85,0

    ±10

    ,0

    55,5

    ±44

    ,6

    51,8

    ±44

    ,4

    51,1

    ±16

    ,5

    59,1

    ±17

    ,2

    69,4

    ±29

    ,3

    59,4

    ±23

    ,5

    50,0

    ±26

    ,3

    Üniv

    ersi

    te

    85,5

    ±14

    ,2

    72,2

    ±38

    ,4

    74,0

    ±36

    ,4

    53,8

    ±25

    ,4

    67,1

    ±14

    ,8

    72,2

    ±19

    ,5

    76,6

    ±20

    ,2

    61,1

    ±20

    ,4

    P d

    eğer

    i 0,4

    52

    0,5

    66

    0,3

    65

    0,8

    24

    0,2

    62

    0,7

    68

    0,4

    92

    0,8

    02

    Çalı

    şma

    Du

    rum

    u

    Çal

    ışıy

    or

    86,5

    ±12

    ,3

    80,7

    ±29

    ,1

    71,7

    ±38

    ,1

    54,6

    ±19

    ,9

    67,3

    ±13

    ,4

    78,8

    ±18

    ,6

    76,9

    ±21

    ,4

    61,1

    ±19

    ,9

    Çal

    ışm

    ıyor/

    öğre

    nci

    79,2

    ±22

    ,5

    41,0

    ±42

    ,2

    44,0

    ±45

    ,1

    46,4

    ±18

    ,5

    52,8

    ±18

    ,9

    56,2

    ±30

    ,1

    56,6

    ±26

    ,1

    47,1

    ±26

    ,0

    P d

    eğer

    i 0,2

    84

    0,0

    11

    0,1

    08

    0,2

    13

    0,0

    16

    0,0

    37

    0,0

    46

    0,1

    88

    Gel

    ir

    zeyi

    Gel

    iri

    yok

    79,2

    ±22

    ,5

    41,0

    ±42

    2

    44,0

    ±45

    ,1

    46,4

    ±18

    ,5

    52,8

    ±18

    ,9

    56,2

    ±30

    ,1

    56,6

    ±26

    ,1

    47,1

    ±26

    ,0

    <Y

    oksu

    lluk s

    ınır

    ı 86,5

    ±12

    ,3

    80,7

    ±29

    ,1

    71,7

    ±38

    ,1

    54,6

    ±19

    ,9

    67,3

    ±13

    ,4

    78,8

    ±18

    ,6

    76,9

    ±21

    ,4

    61,1

    ±19

    ,9

    P d

    eğer

    i 0,2

    84

    0,0

    11

    0,1

    08

    0,2

    13

    0,0

    16

    0,0

    37

    0,0

    46

    0,1

    88

  • 29

    Eşlik eden ek hastalığı olanların yaşam kalitesinin olmayanlara göre daha

    kötü olduğu saptandı. Komorbidite varlığında tüm alt parametrelerde daha düşük

    puanlar izlendi. Ek hastalığı olanların fiziksel rol güçlüğü puanı (33,3±37,6)

    olmayanlara göre (67,8±39,6) anlamlı olarak düşük bulundu (p=0,041). Ek hastalığı

    olanların ağrı puanı (42,5±21,9) olmayanlara göre (73,2±22,7) anlamlı olarak düşük

    bulundu (p=0,012). Yine ek hastalığı olanların genel sağlık algısı puanı (37,5±14,4)

    olmayanlara göre (58,5±24,2) anlamlı olarak düşük bulundu (p=0,030). Diğer alt

    parametrelerde istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmadı (p>0,05). Hastaların

    kullanmakta olduğu demir şelasyon tedavi uyumları ile yaşam kalitesi

    değerlendirildiğinde gruplar arasında istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmadı

    (p>0,05). Hastaların ferritin ve hgb ortalama değerleri ile yaşam kaliteleri

    karşılaştırıldığında istatistiksel açıdan anlamlı fark saptanmadı (p>0,05) (Tablo 11).

  • 30

    Tab

    lo 1

    1. H

    asta

    ları

    n k

    linik

    ve

    labora

    tuar

    ver

    iler

    i il

    e yaş

    am k

    alit

    esin

    in k

    arşı

    laşt

    ırıl

    mas

    ı

    SF

    -36 a

    lt p

    ara

    met

    rele

    ri

    Fiz

    ikse

    l

    fon

    ksi

    yo

    n

    Fiz

    ikse

    l ro

    l

    çlü

    ğü

    Em

    osy

    on

    el

    rol

    çlü

    ğü

    En

    erji

    /

    can

    lılı

    k/

    vit

    ali

    te

    Ru

    hsa

    l

    sağ

    lık

    So

    sya

    l

    işle

    vse

    llik

    A

    ğrı

    G

    enel

    sa

    ğlı

    k

    alg

    ısı

    Ko

    mo

    rbid

    ite

    va

    rlığ

    ı

    Yo

    k

    85

    ,2±

    12

    ,3

    67

    ,8±

    39

    ,6

    62

    ,6±

    42

    ,7

    52

    ,1±

    19

    ,7

    61

    ,7±

    15

    ,6

    71

    ,4±

    25

    ,3

    73

    ,2±

    22

    ,7

    58

    ,5±

    24

    ,2

    Var

    7

    4,1

    ±3

    2,0

    3

    3,3

    ±3

    7,6

    3

    8,8

    ±4

    4,2

    4

    4,1

    ±1

    7,7

    5

    3,3

    ±2

    4,4

    5

    2,0

    ±3

    1,0

    4

    2,5

    ±2

    1,9

    3

    7,5

    ±1

    4,4

    P d

    eğer

    i 0

    ,40

    2

    0,0

    41

    0,1

    87

    0,4

    64

    0,5

    19

    0,1

    75

    0,0

    12

    0,0

    30

    Şel

    asy

    on

    ted

    av

    isi

    uy

    um

    u

    Kull

    an

    mayan

    7

    5,0

    ±2

    2,9

    6

    6,6

    ±5

    7,7

    6

    6,6

    ±5

    7,7

    5

    1,6

    ±7

    ,6

    73

    ,3±

    12

    ,2

    70

    ,8±

    31

    ,4

    77

    ,5±

    22

    ,5

    61

    ,6±

    12

    ,5

    Düze

    nli

    kull

    anan

    8

    0,6

    ±2

    2,0

    6

    0,0

    ±3

    5,1

    5

    1,0

    ±4

    3,3

    4

    7,3

    ±1

    8,9

    5

    3,8

    ±1

    76

    60

    ,0±

    25

    ,5

    61

    ,0±

    24

    ,9

    51

    ,0±

    23

    ,9

    Düze

    nsi

    z

    kull

    anan

    8

    8,8

    ±6

    ,5

    58

    ,3±

    50

    ,0

    64

    ,8±

    42

    ,8

    55

    ,0±

    22

    ,9

    65

    ,3±

    16

    ,6

    77

    ,7±

    28

    ,4

    71

    ,6±

    28

    ,3

    56

    ,1±

    27

    ,8

    P d

    eğer

    i 0

    ,55

    2

    0,8

    78

    0,6

    70

    0,6

    94

    0,0

    83

    0,2

    69

    0,4

    84

    0,6

    87

    Hem

    og

    lob

    in

    < 9

    gr/

    dl

    80

    ,0±

    22

    ,7

    64

    ,2±

    38

    ,8

    67

    ,8±

    39

    ,4

    51

    ,7±

    22

    ,4

    58

    ,8±

    20

    ,8

    68

    ,7±

    28

    ,9

    67

    ,6±

    28

    ,3

    52

    ,8±

    25

    ,2

    ≥ 9

    gr/

    dl

    85

    ,4±

    12

    ,8

    56

    ,2±

    46

    ,6

    44

    ,4±

    47

    ,8

    48

    ,7±

    16

    ,6

    60

    ,0±

    14

    ,7

    63

    ,5±

    26

    ,8

    63

    ,9±

    24

    ,3

    55

    ,8±

    24

    ,2

    P d

    eğer

    i 0

    ,75

    2

    0,6

    66

    0,1

    74

    0,7

    37

    0,8

    97

    0,5

    15

    0,6

    95

    0,7

    57

    Fer

    riti

    n

    <1

    00

    0 n

    g/m

    l 9

    2,5

    ±3

    ,5

    87

    ,5±

    17

    ,6

    50

    ,0±

    70

    ,7

    52

    ,5±

    3,5

    6

    8,0

    ±2

    2,6

    7

    5,0

    ±3

    5,3

    7

    2,5

    ±3

    8,8

    5

    5,0

    ±2

    8,2

    10

    00

    -200

    0 n

    g/m

    l 7

    9,7

    ±2

    0,8

    5

    7,8

    ±4

    3,3

    6

    2,2

    ±4

    0,7

    5

    0,2

    ±2

    1,8

    6

    0,4

    ±1

    9,6

    6

    7,7

    ±2

    9,2

    6

    5,0

    ±2

    6,0

    5

    1,5

    ±2

    4,7

    >2

    00

    0 n

    g/m

    l 8

    9,1

    ±8

    ,0

    58

    ,3±

    40

    ,8

    44

    ,4±

    50

    ,1

    50

    ,0±

    14

    ,8

    55

    ,3±

    9,9

    6

    2,5

    ±2

    2,3

    6

    8,7

    ±2

    5,5

    6

    0,8

    ±2

    3,3

    P d

    eğer

    i 0

    ,33

    9

    0,7

    12

    0,7

    01

    0,9

    55

    0,5

    17

    0,7

    68

    0,8

    91

    0,7

    48

  • 31

    4.4. Katılımcıların Depresyon Düzeyleri İle Yaşam Kaliteleri Arasındaki

    İlişkinin Değerlendirilmesi

    Hastaların depresyon düzeyleri ile yaşam kalitesi düzeylerini

    karşılaştırdığımızda genel olarak depresyon seviyelerinde artış oldukça SF-36 alt

    parametrelerin tümünde puanlarda azalma göze çarpmaktadır. Şiddetli depresyon

    aralığındaki grup yaşam kalitesi en kötü grup olarak saptandı (Tablo 12).

    Beck depresyon durumu ile fiziksel rol güçlüğü alt parametresi arasında

    istatistiksel açıdan anlamlı fark saptandı (p=0,042). Yapılan post-hoc testte farklılık

    kayboldu. Ruhsal sağlık, sosyal işlevsellik ve ağrı alt parametreleri ile gruplar

    arasında da anlamlı farklılık saptandı (sırasıyla p=0,041; p=0,014; p=0,021).

    Yapılan post-hoc testte farklılıkların kaybolduğu görüldü.

    Beck depresyon durumu ile genel sağlık algısı alt parametre puanları arasında

    istatistiksel açıdan anlamlı fark saptandı (p=0,005). Yapılan post-hoc test sonucunda

    farkın kaynağı şiddetli depresyon grubu (23,3±20,0) ile minimal depresyon grubu

    (71,8±16,4) arasındaki fark olduğu bulundu, minimal depresyon grubunun genel

    sağlık algısı şiddetli depresyon grubuna göre anlamlı olarak yüksek idi (p=0,022).

    Farkın kaynaklandığı bir diğer grup ise orta depresyon grubu (41,0±11,9) ile minimal

    depresyon (71,8±16,4) gruplarıydı. Orta depresyon grubunun genel sağlık algısı

    minimal depresyon grubuna göre anlamlı olarak düşük saptandı (p=0,045).

  • 32

    Tablo 12. SF-36 alt parametreleri ile BDI karşılaştırılması

    BDI

    SF-36 alt parametreleri

    Fiziksel

    fonksiyon

    Fiziksel

    rol

    güçlüğü

    Emosyonel

    rol

    güçlüğü

    Enerji/

    canlılık/

    vitalite

    Ruhsal

    sağlık

    Sosyal

    işlevsellik Ağrı

    Genel

    sağlık

    algısı

    Minimal

    depresyon 85,9±13,9 77,2±41,0 75,7±39,6 55,4±20,0 65,0±16,5 77,2±24,8 81,5±17,7 71,8±16,4

    Hafif

    depresyon 85,6±10,5 68,7±37,2 64,5±38,2 56,8±14,8 66,5±14,1 79,6±17,5 66,8±27,9 48,7±21,3

    Orta

    depresyon 83,0±10,9 35,0±28,5 26,6±43,4 39,0±19,8 54,4±4,5 50,0±12,5 49,5±10,0 41,0±11,9

    Şiddetli

    depresyon 63,3±46,1 16,6±28,8 22,2±38,4 33,3±14,4 32,0±21,1 25,0±25,0 37,5±28,8 23,3±20,0

    P değeri 0,716 0,042 0,088 0,186 0,041 0,014 0,021 0,005

    4.4. Değişkenler Arasındaki Korelasyonlar

    Değişkenler arasındaki korelasyon varlığı incelenmiştir. Hgb düzeyi ile

    emosyonel rol güçlüğü alt parametresi arasında negatif yönlü orta düzeyde anlamlı

    korelasyon saptandı (p=0,038; rho=-0,408). Diğer değişkenlerin birbirleri ile veya

    SF-36 alt parametreleri arasında anlamlı korelasyon saptanmadı. SF-36 alt

    parametrelerin birbirleri ile pozitif yönlü, orta/güçlü düzeylerde anlamlı

    korelasyonlar bulundu (p

  • 33

    5. TARTIŞMA

    Talasemiler, normal hemoglobin sentezinin azalması veya yokluğu ile kabul

    edilen, dünya çapında en yaygın monogenik bozukluklardır. Talasemik sendromlar,

    değişken derecelerde hemoliz, kronik anemi ve etkisiz eritropoez ile karakterize,

    klinik heterojenite gösteren hastalık gruplarıdır (71). BTM’de iki β0 içeren

    homozigot veya çift heterozigot mutasyon sonucu β zincir sentez yokluğu mevcuttur

    (18). BTM klinik olarak 6ay-2yaş arasında bulgu vermeye başlayan; derin anemi,

    sarılık, büyüme gelişme geriliği, ekstramedüller eritropoeze bağlı organomegali,

    inefektif eritropoeze bağlı kemik iliği hipertrofisi, kemik deformiteleri, talasemik yüz

    görünümü (alında şişlik, nazal kemikte çökme, belirgin elmacık kemikleri) ve

    patolojik kırıklar ile tanı almaktadır (21, 23).

    Hastalıkla mücadelede uygulanan güncel tedaviler, düzenli kan

    transfüzyonları, demir şelasyon tedavisi, splenektomi, komplikasyonların izlem ve

    tedavisidir. Düzenli transfüzyon ile doku hipoksisinin engellenip normal büyüme

    gelişmenin devamı, doku ve organlarda aşırı demir birikiminin önlenmesi için uygun

    şelatör tedavileri amaçlanmalıdır (15). Tedavi sürecindeki en önemli basamaklardan

    biri hem hastalığın hem de tedavi süreçlerinden kaynaklanan kronik

    komplikasyonlarının engellenmesidir. Hastaların hem fizyolojik hem psikolojik

    olarak olabildiğince normal yaşam sürdürmeleri, sağlığın tanımında da geçen tam

    iyilik halinin sağlanması amaçlanmalıdır. Bu klinisyen-hasta işbirliği ile yürütülmesi

    gereken uzun soluklu bir süreçtir. Güncel tedaviler sayesinde talasemik hastaların

    yaşam beklentisi ve sağkalımı önceki yıllara oranla önemli ölçüde artmıştır (72).

    Günümüzde kronik hastalıklarda sağkalımın artmasıyla birlikte, tek başına

    medikal desteğin yetersiz kaldığı, kaliteli yaşama kavramının da benimsenmeye

    başlandığı görülmüştür. Bu amaçla yaşam kalitelerinin belirlendiği çeşitli ölçekler

    oluşturulmuştur (66). Yine pek çok çalışmada kronik hastalıklara sahip bireyler bu

    ölçekler ile değerlendirilmiş, sağlıklı nüfusa oranla yaşam kalitelerinin daha kötü

    olduğu bulunmuştur. Bu amaçla yaşam kalitesini arttırmaya yönelik çalışmaların

    daha da önemli hale geldiği görülmektedir.

  • 34

    Talasemi majör hastalarının da ortalama yaşı, yaşam beklentisi arttıkça,

    hastaların yaşam kalitesi kavramı ve psikososyal sorunları giderek daha önemli bir

    hale gelmektedir (73).

    Kronik hastalıklara sahip bireylerin yer aldığı pek çok çalışmada yaşam

    kalitesinde etkilenmeler, bozulmalar olduğu bilinmektedir; orak hücre anemisi,

    kronik akciğer hastalıkları, kronik artritler, obezite araştırılan konulardır. Sağlıkla

    ilişkili yaşam kalitesi kavramı da hastalıkların tedaviye yanıtını belirlemede önemli

    bir belirteç haline gelmektedir (74, 75).

    Çalışmamızdaki amacımız ünitemizde takipli hastalarımızın fiziksel, ruhsal

    ve sosyal iyilik halinin araştırılması; yaşam kalitesinin ve depresyon durumlarının

    değerlendirilmesi, birbirleri ve sosyodemografik belirteçler ile olan ilişkilerinin

    saptanmasıdır. Düzenli transfüzyon tedavisi altında 18 yaş ve üzeri hastalarımızdan

    SF-36 ve BDI sorularının cevaplandırılması istenilmiş, aldıkları puanlar hesaplanarak

    kıyaslamalar yapılmıştır.

    Literatürlerde hastaların yaşam kaliteleri değerlendirilirken çoğunlukla benzer

    demografik veriler kullanılmıştır. Yaş ve cinsiyet başta olmak üzere, medeni halleri,

    eğitim durumları, iş hayatları, aylık gelir düzeyleri ve komobidite varlığıdır.

    Laboratuvar verileri ile yapılan çalışmalar seyrektir. Ferritin düzeyleri sınırlı sayıda

    çalışmada kullanılmıştır. Şelasyon tedavi uyumları da sıkça kullanılan

    parametrelerdendir. Fakat çoğu çalışma ek olarak şelasyon tedavi türlerini

    değerlendirmiştir. Bizim hastalarımızın hepsinin oral tedavi alması ve büyük

    çoğunluğunun DFX kullanması nedeniyle çalışmamızda sadece tedavi uyumları

    kıyaslanmıştır.

    Çalışmamızda ünitemizde takipli 27 hastaya yer verildi. Hastaların tümü

    düzenli transfüzyon tedavisi altındaydı. Veriler toplanmaya başlandığında sadece 3

    hastamızın şelasyon tedavisine ara verilmişti. Kalanlar oral tedavi ile

    desteklenmekteydi. Diğer çalışmalara benzer şekilde bizde demografik verileri

    topladık, ek olarak hastaların geriye dönük olarak son ölçüm ortalamalarına göre hgb

    ve ferritin değerlerini hesapladık. Hastalarımızın % 40,7’si kadın, % 59,3’ü erkek

  • 35

    cinsiyettendi. Genel yaş ortalaması 28,2±10,2 idi. Ferritin ortalaması 1849±726,5

    ng/ml ve hgb ortalaması 8,99±0,98 gr/dl olarak hesaplandı.

    Hastalarımızın SF-36 genel puanları, Demiral ve arkadaşlarının yaptığı Türk

    kentsel popülasyonunun yaşam kalitesinin norm değerlerinin oluşturulduğu çalışma

    ile kıyaslandığında bizim talasemi hastalarımızda tüm alt parametrelerde daha düşük

    puanlar izlenmiştir. Çalışmamızda kontrol grubumuz yoktu. Bu kıyaslama ile

    talasemi hastalarımızın yaşam kalitesinin normal popülasyona göre daha kötü olduğu

    varsayılmaktadır (69).

    Hastalarımızın SF-36 puanları değerlendirildiğinde genel olarak erkeklerde

    (emosyonel rol güçlüğü, vitalite, ruhsal sağlık hariç) daha yüksek puanlar izlendi.

    İleri yaş ve evli olan hastaların yaşam kalitesi daha düşük izlendi, fakat istatistiksel

    anlamlı fark saptanmadı. Hastalarımızın çoğunluğunun bekâr olması (% 77,8), evli

    olan bireylerin sahip olduğu daha fazla sorumluluk hissi, kendi dışında ilgilenilecek

    bireylerin olması, geçim telaşı, gelecek planları, kaygıları bu sonuçları açıklayabilir.

    Yükseköğrenim seviyesine sahip, düzenli bir işte çalışan, aylık geliri olan,

    komorbiditenin eşlik etmediği grubun yaşam kalitesinin daha iyi olduğu görüldü.

    Kısaca akademik ve kişisel başarı oranları yükseldikçe, hastalığın fiziksel

    kısıtlamalarına rağmen toplumda kendine yer edinen bireylerin yaşam kalitelerini

    daha iyi tanımladıkları görüldü.

    Töret ve arkadaşlarının talasemi hastalarında depresyon ve yaşam kalitesinin

    araştırıldığı bir çalışmada 57 BTM hastası ve kontrol grubu demografik verileri

    eşliğinde değerlendirmeye alınmış. Çalışmada SF-36 ve BDI kullanılmış. Hastaların

    yaş ortalaması 21,6±6,6 hesplanmış, hastaların yaş ile depresyon düzeyleri arasında

    fark saptanmaz iken SF-36 alt parametrelerinden sadece fiziksel rol güçlüğü yaşı

    küçük olanlarda daha yüksek saptanmış. Bizim çalışmamızda BDI ortalaması

    14,4±11,29 hesaplanırken bu çalışmadaki puan ortalaması 13,5±6,4 ile benzer

    sayılabilir. Çalışmada demografik veriler ile depresyon düzeyleri arasında anlamlı

    fark saptanmamı