26
MĠLLĠ HĠS– M. K EMAL ATATÜRK Bir iĢin ahlâki bir kıymeti olması, ayrı ayrı insanlardan daha ulvî bir membadan sadır olmasıdır. O memba cemiyettir; millettir. Filhakika, ahlâkıyet, hususî fertlerden ayrı ve bunların fevkinde, ancak içtimaî, millî olabilir. Milletin içtimaî nizam ve sükûnu hal ve istikbalde refahı, saadeti,selâmeti ve masuniyeti, medeniyette terakki ve tealisi için insanlardan, her hususta alâka, gayret, nefsin feragatini icap ettiği zaman seve seve nefsinin fedasını talep eden millî ahlâktır. Mükemmel bir millette millî ahlâkiyet icapları. o millet efradı tarafından adeta muhakeme edilmeksizin vicdanî, hissî bir saikle yapılır. En büyük millî his, millî heyecan itte budur. Sayfa.3 B U SAYIDA : MODERNİZM- POSTMODERNİZM BAĞLAMINDA DEMOKRASİ ARIF YILDIZ 5 SOL- SAĞ KARMAŞASINDA KEMALİZM Ġ LKER ZEHNİ 7 SAĞLAM KAFA, SAĞLAM VÜCUTTA BULUNUR MAZLUM ELİK 9 BİR MEDENİYET PROJESİ OLARAK: HARF DEVRİMİ ANIL OYMACI 14 BİR MUCİZENİN ADI: KÖY ENSTİTÜLERİ GIZEM KAYA 19 SURİYE MESELESİNİN İÇ YÜZÜ Kemal MAŞA 21 ENTELEKTÜEL VE TOPLUMSAL ĠġLEVĠ SĠNAN KESKĠN 23

MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Gaziantep Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu üye öğrencilerince hazırlanan Kemalist Bülten.

Citation preview

Page 1: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

MĠLLĠ HĠS– M. KEMAL ATATÜRK

Bir iĢin ahlâki bir kıymeti olması, ayrı ayrı

insanlardan daha ulvî bir membadan sadır

olmasıdır.

O memba cemiyettir; millettir.

Filhakika, ahlâkıyet, hususî fertlerden ayrı

ve bunların fevkinde, ancak içtimaî, millî

olabilir. Milletin içtimaî nizam ve sükûnu

hal ve istikbalde refahı, saadeti,selâmeti ve

masuniyeti, medeniyette terakki ve tealisi

için insanlardan, her hususta alâka, gayret,

nefsin feragatini icap ettiği zaman seve

seve nefsinin fedasını talep eden millî ahlâktır. Mükemmel bir millette millî

ahlâkiyet icapları. o millet efradı

tarafından adeta muhakeme edilmeksizin

vicdanî, hissî bir saikle yapılır. En büyük

millî his, millî heyecan itte budur.

Sayfa.3

BU SAYIDA:

MODERNİZM-

POSTMODERNİZM

BAĞLAMINDA

DEMOKRASİ

ARIF YILDIZ

5

SOL-SAĞ

KARMAŞASINDA

KEMALİZM

ĠLKER ZEHNİ

7

SAĞLAM KAFA,

SAĞLAM VÜCUTTA

BULUNUR

MAZLUM ELİK

9

BİR MEDENİYET

PROJESİ OLARAK:

HARF DEVRİMİ

ANIL OYMACI

14

BİR MUCİZENİN

ADI: KÖY

ENSTİTÜLERİ

GIZEM KAYA

19

SURİYE

MESELESİNİN İÇ

YÜZÜ

Kemal MAŞA

21

ENTELEKTÜEL VE

TOPLUMSAL ĠġLEVĠ

SĠNAN KESKĠN

23

Page 2: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

1921 Sakarya Meydan Muharebesi sırasında,

BaĢkomutan Mustafa

Kemal cephe hattının kırıldığı noktalarda tüm bir

ordunun geri çekilmesini

engellemek için tarihe

yepyeni bir mücadele anlayıĢı kazandırmıĢ ve Ģu

emri vermiĢtir: “Hattı

müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh

bütün vatandır. Vatanın

her karış toprağı vatandaşın kanı ile

ıslanmadıkça terk

olunamaz.”

Türk Ulusu bugün, irtica,

bölücülük, emperyalizm ve

cehalet gibi karanlık

odaklarla boğuĢarak, adeta Birinci Dünya SavaĢı

sonrasında yaĢadığı

korkunç günleri andıran bir manzarayla karĢı

karĢıyadır.

Ancak bilinmelidir ki, bu mübarek Anadolu

toprağına, Samsun‟dan bir

baĢka Mustafa Kemal PaĢa

daha gelmeyecektir.

Bu nedenle, tıpkı atalarımız ġahin Beylerin,

Karayılanların, Milli

Mücadele Döneminin bir mevzisi olan Antep‟te

yıllar önce yaptıkları gibi,

Türk‟ün gırtlağına sarılmıĢ

karanlıkla her adımda mücadele etmek için,

Gaziantep‟te kalemle,

kağıtla, bilgiyle yeni bir fikir MEVZĠsi

oluĢturmaya karar verdik.

Atatürk DüĢüncesini;

Türklük, Vatan ve

Aydınlanma aĢkını cesurca

haykıracak birer kalem

savaĢçısı olarak bizler,

tutunabildiğimiz bu ilk

MEVZĠden, Gaziantep‟e

ve tüm vatana

”MERHABA!” diyor;

sizleri okuyup, okutarak

mücadelemize destek

olmaya davet ediyoruz.

Gaziantep Üniversitesi

Atatürkçü DüĢünce

Topluluğu

’YE DAĠR

Devir, yüreği Vatan ve Millet aĢkıyla çarpan

herkesin, birer Mustafa

Kemal olması gereken devirdir. Korkarak,

sinerek, geri çekilerek

karanlığa karĢı mücadele

edebilmek imkansızdır. Sahip olduğumuz tüm

imkanlarla, kendimizden

ve Büyük Türk Ulusundan baĢka kimseye

güvenmeden, cesurca ve

kararlılıkla ileriye atılmak

vaktidir Ģimdi.

Zihnimizde

oluĢturduğumuz tüm o

eski satıhları, tüm cepheleri, mevzileri

unutup; “Satıh: tüm

vatandır; MEVZĠ: iĢ yerlerimiz, okullarımız,

sokaklar,… ve en

önemlisi: kafaların ve yüreklerin içleridir.”

diyerek bilekleri sıvamak

gerekmektedir.

“Hattı müdafaa

yoktur, sathı

müdafaa vardır. O satıh bütün

vatandır. Vatanın

her karış toprağı

vatandaşın kanı ile ıslanmadıkça terk

olunamaz.”

SAYFA 2

Page 3: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

Bir iĢin ahlâki bir kıymeti

olması, ayrı ayrı insanlardan

daha ulvî bir membadan sadır

olmasıdır.

O memba cemiyettir;

millettir.

Filhakika, ahlâkıyet, hususî

fertlerden ayrı ve bunların

fevkinde, ancak içtimaî,

millî olabilir. Milletin içtimaî

nizam ve sükûnu hal ve

istikbalde refahı, saadeti,

selâmeti ve masuniyeti, medeniyette terakki ve tealisi

için insanlardan, her hususta

alâka, gayret, nefsin

feragatini icap ettiği zaman

seve seve nefsinin fedasını

talep

eden millî ahlâktır.

Mükemmel bir millette millî

ahlâkiyet icapları. o millet

efradı

tarafından adeta muhakeme

edilmeksizin vicdanî, hissî bir saikle yapılır. En büyük

millî his, millî heyecan itte

budur.

Millet analarının, millet

babalarının, millet

hocalarının ve millet

büyüklerinin;

evde, mektepte, orduda,

fabrikada. her yerde ve her

iĢte millet çocuklarına, milletin her ferdine

bıkmaksızın ve mütemadiyen

verecekleri millî terbiyenin

gayesi

iĢte bu yüksek millî hissi

sağlamlaĢtırmak olmalıdır.

Ahlâkın millî, içtimaî

olduğunu söylemek ve maĢerî

vicdanın bir ifadesidir demek,

aynı zamanda ahlâkın

mukaddes sıfatını da tanımaktır.

hayatlarını Allah kelimesinin,

her yerde yükseltilmesine

hasr etmeğe mecburdular.

Bununla beraber, Allah'a

kendi millî lisanında değil,

Allah'ın Arap kavmine

gönderdiği Arapça kitapla

ibadet ve münacatta

bulunacaktı. Arapça

öğrenmedikçe,

Allah'a ne dediğini

bilemeyecekti. Bu vaziyet

karĢısında Türk milleti birçok

asırlar, ne yaptığını, ne yapacağını bilmeksizin, adeta

bir kelimesinin manasını

bilmediği halde Kuranı

ezberlemekten beyni

sulanmıĢ, hafızlara döndüler. BaĢlarına geçebilmiĢ olan

haris serdarlar, Türk

milletince, karıĢık, cahil

Hocalar ağziyle, ateĢ ve azap

ile müdhiĢ bir muamma

halinde kalan, dini, hırs ve

siyasetlerine alet ittihaz ettiler. Bir taraftan Arapları

zorla emirleri altına aldılar,

bir taraftan Avrupa'da,

Allah kelimesinin ilası

parolası altında, Hıristiyan

milletlerini idareleri altına

geçirdiler, fakat onların

dinlerine ve milliyetlerine

iliĢmeyi düĢünmediler. Ne

onları ümmet yaptılar ne

onlarla birleĢerek bir kuvvetli millet yaptılar. Mısır'da,

belirsiz bir adamı haifedir

diye yok ettiler, hırkasıdır

diye bir palaspareyi, hilâfet

alâmeti ve imtiyazı olarak

altın sandıklara koydular;

halife oldular. Gâh Ģarka,

cenuba, gâh

garba veya her tarafa birden

saldıra saldıra, Türk milletini

Allah için, peygamber

için topraklarını,

BAġ YAZI: MĠLLĠ HĠS– M. KEMAL ATATÜRK

Ahlâk mukaddestir; çünkü

aynı kıymette eĢi yoktur ve

baĢka hiçbir nevi kıymetle

ölçülemez.

Ahlâk mukaddestir; çünkü,

en büyük ahlâki Ģeniyet

sahibi bir faile racidir. O fail,

yalnız ve ancak cemiyettir.

Ondan baĢka bir fail yoktur.

Ülûhiyette, timsalî bir

Ģekilde düĢünülmüĢ cemiyet

dahi mündemiçtir. Çünkü,

vicdanlarımız üzerinde

müessir olan ruhî hayat,

cemiyetin efradı arasındaki amel ve aksülâmellerden

teĢekkül eder. Filhakika

cemiyet, kesif bir fikrî ve

ahlâki faaliyet mihrakıdır.

Din birliğinin de bir millet

teĢkilinde müessir olduğunu

söyleyenler vardır. Fakat

biz, bizim gözümüz önündeki

Türk milleti tablosunda

bunun aksini görmekteyiz.

Türkler Ġslâm dinini kabul

etmeden evvel de büyük bir millet idi. Bu dini kabul

ettikten sonra, bu din, ne

rapların, ne aynı dinde

bulunan Acemlerin ve ne de

sairenin Türklerle birleĢip bir

millet teĢkil etmelerine tesir

etmedi. Bilâkis, Türk

milletinin millî bağlarını

gevĢetti; millî hislerini, millî

heyecanını uyuĢturdu. Bu pek

tabiî idi. Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin

gayesi, bütün milliyetlerin

fevkinde,

Ģamil bir Arap milliyeti

siyasetine müncer oluyordu. Bu Arap fikri, ümmet

kelimesi

ile ifade olundu. Hz.

Muhammed'in dinini kabul

edenler, kendilerini

unutmağa,

―Ahlâkın millî,

içtimaî olduğunu söylemek ve maĢerî

vicdanın bir

ifadesidir demek,

aynı zamanda ahlâkın mukaddes

sıfatını da

tanımaktır. ‖

SAYFA 3 SAYI 1

Page 4: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

menfaatlerini, benliğini

unutturacak, Allah'a

mütevekkil kılacak

derin bir gaflet ve yorgunluk beĢiğinde uyuttular. Millî

duyguyu boğan, fani dünyaya

kıymet verdirmeyen,

sefaletler, zaruretler,

felâketler his olunmaya

baĢlayınca, asıl

hakiki saadete öldükten sonra

ahirette kavuĢacağını va't ve

temin eden dinî akîde

ve dinî his, millet uyandığı

zaman onun Ģu acı hakikatı görmesine mani olamadı. Bu

feci manzara karĢısında

kalanlara, kendilerinden

evvel ölenlerin. ahiretteki

saadetlerini düĢünerek veya

bir an evvel ölüm niyaz

ederek ahiret hayatına

kavuĢmak telkin eden din

hissi, dünyanın, acısı duyulur

takatiyle, derhal, Türk

milletinin vicdanındaki

çadırını yıktı; davetlileri, Türk düĢmanları olan Arap

çöllerine gitti. Türk vicdanı

umumîsi derhal, yüzlerce

asırlık kudret ve küĢayiĢiyle,

büyük heyecanlarla

çarpıyordu.

Ne oldu? Türkün millî hissi

artık ocağında ateĢlenmiĢti.

Artık Türk cenneti değil,

eski, hakiki, büyük Türk cedlerinin mukaddes

miraslarının, son Türk

ellerinin

müdafaa ve muhafazasını

düĢünüyordu. ĠĢte dinin, din hislerinin Türk

milliyetinde bıraktığı hatıra. Türk milleti, millî hissi;

insanî hisle yan yana

düĢünmekten zevk alır.

Vicdanında

millî hissin yanında insanî

hissin Ģerefli yerini daima

muhafaza etmekle müftehirdir.

Çünkü Türk milleti bilir ki;

bugün medeniyetin

şehrahında müstakil ve fakat

kendileriyle muvazi

yürüdüğü umum medenî

milletlerle mütekabil insanî

ve medenî

münasebet, elbette

inkiĢafımıza devam için

lâzımdır ve yine malûmdur ki; Türk

milleti, her medenî millet

gibi, mazinin bütün

devirlerinde keĢifleriyle,

ihtiralarıyla

medeniyet alemine hizmet

etmiĢ insanların, milletlerin

kıymetini takdir ve

hâtıralarını hürmetle

muhafaza eder. Türk milleti.

insaniyet âleminin samimî bir

ailesidir.

Kaynak:

Medeni Bilgiler ve M. Kemal

Atatürk‘ün El Yazıları, Prof.

Dr. A. Afet Ġnan, Atatürk

AraĢtırma Merkezi-2010,

s.434-444

―TÜRK MILLETI,

MILLÎ HISSI;

INSANÎ HISLE YAN

YANA DÜġÜNMEKTEN

ZEVK ALIR.”

SAYFA 4

Page 5: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

Dünya tarihi, iktidar

kavgaları ve bu iktidarlar

uğruna yok olup giden

insanların acı veren öyküleriyle doludur. Bugün

ki postmodern dünyayı

yaratanlarında bir iktidar, bir

güç peĢinde olduklarını

rahatlıkla gözlemleyebiliriz.

Aydınlanma çağı olarak

adlandırılan tarihsel dönem,

Skolastik dönemin yarattığı

karanlık döneme, kilise

iktidarına bir tepki olarak

doğmuĢtur ve siyaset, kültür, ekonomi, sanat, bilim, felsefe

gibi hayatımızın tüm

alanlarına etki etmiĢtir.

Postmodern felsefe de

Aydınlanma çağı felsefesi

gibi hayatımızın tüm

alanlarına etki eden çok geniĢ

bir kavramdır. Nasıl ki

Aydınlanma çağı felsefesi

skolastik düĢünceye tepki

olarak doğmussa;

Postmodern felsefe de Modern felsefeye tepki

olarak doğmuĢtur.

Buna göre Postmoderniteyi

düĢünecek olursak,

postmodernizm Aydınlanma

çağı‟nın aklı temel alan

felsefisine karĢıdır. Bu

bağlamda hayattaki her öge

insanı aklının

kulllanmasından mahrum etmek yani mevcut iktidarın

çıkarlarına hizmet için

kullanılan bir araçtan

ibarettir. Bugün dinler, bilim,

teknoloji, sanat, kültür gibi

insanlığın ve toplumların

karakterini belirleyen tüm bu

ögeler insan aklını

kullanmayı engellemeye

yönelik araçtan ibarettirler.

Kültür, Amerikan popüler kültürü ya da kültürsüzlüğü

ya da tüketim kültürüdür,

Sanat, kapitalizmin

propagandasını yapmaktadır;

refah düzeyi ve hepsinin

üstünde yurttaĢlık bilinci gibi.

Bundan dolayı yurttaĢ

kavramını bizzat yurttaĢların iyi anlamıĢ olması gerekir.

YurttaĢ, insan olmaktan

kaynaklanan yaĢama, eğitim,

sağlık, çalıĢma vs gibi en

temel hakları olan; yasaların

çizdiği çerçeve de eĢit ve

özgür; Mustafa Kemal‟in

“egemenlik kayıtsız şartsız

milletindir.” özdeyiĢindeki

milleti oluĢturan bireyler

demektir. YurttaĢ aynı zamanda aklını kullanan,

eleĢtiren, sorgulayan ülke

yönetiminde söz sahibi olan

bilinçli bireydir.

Demokrasinin tarihsel

geliĢimine kısaca göz

attığımızda ise; Fransız

devrimini yaratan asli unsur

burjuva sınıfı, bu devrimle

birlikte iktidarı kendi eline

geçirmeyi baĢarmıĢtır.

Fransız devrimine kadar toplumun itici gücü olan

burjuva bu tarihten itibaren

kendi hegemonyasını kendi

toplum ve sömürgelerinde ve

tüm dünyada hissettirmeye

baĢlamıĢtır. Fransız

devriminin ardından yaĢanan,

sanayileĢmeyle birlikte iĢçi

sınıfı burjuva iktidarına karĢı

yeni bir güç olarak ortaya

çıkmıĢtır. Bu iki sınıfın ideolojileri olan liberalizm,

sosyalizm, komünizm ve

sosyal demokrasi gibi

ideolojiler; yaklaĢık olarak 2

asırdır dünya tarihine Ģekil

vermekte ve demokrasiyi

sınıf temelli olarak kurmaya

çalıĢmaktadır. Bir Türk

aydınlanma hareketi olan

Kemalist hareket, bu iki

sınıfın ideolojilerine bir

alternatif olmuĢ ve halk egemenliği olan demokrasiyi

sınıf ayrılıklarını reddederek

MODERNİZM-POSTMODERNİZM BAĞLAMINDA DEMOKRASİ

Bilim, teknolojiye kurban

edilmektedir; bilimsel bilgi

sadece teknoloji için

kullanılmaktadır yani

kapitalizm(sermaye) için;

Dinin ve cemaatlerinde bir

görevi vardır: nası ki ortaçağ

karanlığında skolastik

düĢünce toplum hayatını

dogmalarla Ģekillendiriyorsa,

Küresel Kapitalizmle

çıkarlarını birleĢtirmiĢ bir

dinde aynı görevi

görmektedir.

Postmodernizmin,

modernizme tepki olarak

doğduğunu söyledikten sonra

demokrasi kavramınının ne

olduğuna, tarihsel geliĢimine

ve kemalizmle olan iliĢkisine

kısaca değinecek olursak ,

Demokrasi Aydınlanma çağı

felsefesiyle birlikte yeniden

doğan akıl, vicdan ve

erdemin ürünü olan eĢitlik ve

özgürlük temelli bir yönetim

biçimidir. VatandaĢlık

derslerimizde öğrendiğimiz

tanımı ile “Halkın, halk

tarından, halk için

yönetilmesidir”. Halk

kendisini kendi yararına nasıl

yönetecek? Ünlü Fransız

düĢünürü Rousseau halkı

şöyle tanımlıyor “ halk

kendiliğinden iyilik ister, ama

yine kendiliğinden her zaman

nerede olduğunu göremez.”

Nasıl ki her zemine bina inĢa

edilemezse, her toplumda

demokrasi ile yönetilemez.

Demokrasi için bazı ön

koĢullar gereklidir: Ġyi

eğitilmiĢ bireyler, güçlü sivil

toplum örgütleri, belirli bir

“ HALK

KENDILIĞINDEN

IYILIK ISTER, AMA YINE

KENDILIĞINDEN

HER ZAMAN

NEREDE OLDUĞUNU

GÖREMEZ.”

SAYFA 5 SAYI 1

Arif YILDIZ Elektrik-Elektronik

Mühendisliği Bölümü

Page 6: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

halk temelinde kurmuĢtur.

Kemalist halkçılık

prensibinin esin kaynağı olan

Ziya Gökalp kendi halkçılık anlayıĢını Ģu sözlerle

açıklamıĢtır: “Bir cemiyetin

dahilinde bir takım

tabakaların yahut sınıfların

bulunması, dahili müsavatın

(eşitlik) bulunmadığını

gösterir. Binaenaleyh,

halkçılığın gayesi tabaka ve

sınıf farlarını kaldırarak,

cemiyetin farklı zümrelerini,

yalnız iş bölümünün doğurduğu meslek

zümrelerine hasretmektedir.

Yani halkçılık, felsefesini bu

düsturda icmal eder: sınıf

yok, meslek var!” Attığı her

adım da halkla birlikte

hareket eden Mustafa Kemal

“ halkla beraber halk için”

fikrinden yola çıkarak bir

meclis oturumunda

“Zannederim bugün ki

varlığımızın asıl niteliği, milletin genel eğilimlerini

ispat etmiştir, o da

Halkçılıktır ve Halk

Hükümeti’dir. Hükümetlerin

halkın eline geçmesidir…

İradeyi halka teslim etmek

için çalışalım. O zaman

bütün güçlükleri bertaraf

olacağına bendeniz kaniim.

Ben bununla şahsen iştikal

etmekteyim.” Diyerek çağdaĢ anlamda demokrasiyi tesis

etmeye daha savaĢ yıllarında

baĢlamıĢtır.

Bu bağlamda çağımızda

Aydınlanma DüĢüncesinin

ürünleri olan demokrasi,

özgürlük, eĢitlik, halkçılık

gibi kavramlar, Modern

felsefeye tepki olarak doğan

Post-modern felsefe

tarafından gerek kapitalizm,

gerekse hükümetler ve diğer

güç odaklarının çıkarlarına

hizmet edecek biçimde

dönüĢtürülmüĢtür. Bugün

demokrasi artık kitleler için adeta bir “çoğunluk

diktatörlüğü” anlamı

taĢımakta toplumların

davranıĢları bu doğrultuda

şekillenmektedir. Yine

emperyalist güçler demokrasi

söylemini mazlum milletlere

karĢı adeta bir zulüm ve

sömürü aracı olarak

kullanmakta, dünyanın dört

bir yanında sözde demokrasi ihracatı bahanesiyle masum

halkların kanlarını

akıtmaktadır. Bu sebeple

Aydınlanma fikrine sıkıca

sarılmak bugün uygar

dünyanın karĢısında mazlum

milletlerinin tek kurtuluĢ

yoludur…

Kaynakça:

Bandırma dergisi, OMÜ

Atatürkçü DüĢünce

Topluluğu

Bilim ve Gelecek, Aylık

Bilim Kültür ve Politika

Dergisi

Toplum SözleĢmesi,

jj.Rousseau

Demokrasimizle YüzleĢmek,

Emre Kongar

ZANNEDERIM

BUGÜN KI VARLIĞIMIZIN ASIL

NITELIĞI,

MILLETIN GENEL

EĞILIMLERINI ISPAT ETMIŞTIR, O

DA HALKÇILIKTIR

VE HALK HÜKÜMETI’DIR.

SAYFA 6

Page 7: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

1700‟lerin sonlarında ortaya

çıkan sağ ve sol kavramları

geçmiĢte kesin çizgilerle

ayrılmıĢ olsa da günümüzde bu kavramlar geçerliliğini

büyük ölçüde yitirmiĢtir.

Fransa kralının sağında

oturan, geçerli sistemi

korumak isteyen

muhafazakar kesime sağcı,

solunda oturan ve geçerli

sistemi değiĢtirmeyi yeni

devrimler yapmayı

hedefleyen kitleye ise solcu

denilmekteydi. Sağ genel olarak sistemden fayda

sağlayan kralcı, zengin,

tüccar burjuva sınıfı ve din

adamı sınıflarını temsil

ederken; sol ezilen iĢçi,

köylü, emekçi kesime hitap

ediyordu. Ülkemizde sağ dine

fazla vurgu yapan, milliyetçi,

muhafazakar söylemleriyle

ve liberal ekonomi

politikasıyla siyasi kanadın

bir ucunda yer almıĢ, sol ise özgürlük, bağımsızlık ve

emek vurgulu söylemleriyle

ve Marksizm temelli bir

ekonomik sistemle bu

kanadın diğer ucunda yer

almıĢtır. Özellikle 1950

yılından sonra ülkemizde

fazlasıyla dile getirilen bu

söylemler 60‟lı yıllarda halk

arasında kutuplaĢmaların

baĢlamasına sebep olmuĢ, 80‟lerde ise iç savaĢa

dönüĢecek derecede

şiddetlenmiş ve askeri darbe

sonrası kısa sürede bu

çatıĢma çıkaran unsurlar

meydanlardan çekilmiĢtir.

21. yüzyılda durum

nasıldır?

21. yüzyılda sol da sağ da

kendi içerisinde bir fikir

birliği sağlayamamakla

beraber kendi çatıları altında

bulunduğu bu geniĢ

yelpazede halkın duygularına

hitap eden milliyetçi ve din

odaklı söylemler zamanla ağırlık kazanmıĢtır. Yakın

geçmiĢte ırk üstünlüğünü

iddia edip yüzlerce cinayet

iĢleyen gruplar olsa da

günümüzde bu grupların

etkisi pek yoktur. AnlaĢıldığı gibi sağın ve

solun geçmiĢte temsil ettiği

düĢüncelerin evrimleĢip

yayılması sonucu bu

kavramlar asıl anlamını yitirerek kalıplarını

yıkmıĢlardır. Günümüzdeki

durumu özetlemek istersek

Cemil Meriç'in "Evlat, bu

ülkede sağcı-solcu; ilerici-

gerici yoktur. Namuslular ve

namussuzlar vardır. Siz

namusluların safında olunuz.

Göreceksiniz çok kalabalık

olacaksınız." sözü her Ģeyi

anlatmaya yeterlidir. Kemalizm’in yönü nedir?

Yıllardır süregelen

tartıĢmalarda sürekli olarak

Kemalizm‟i bir yöne oturtma

çabası görülmektedir. Buna

Fransız Devriminden 'Cumhuriyetçilik,

Milliyetçilik, Laiklik' ilkeleri

ve Sovyet Devriminden

'Halkçılık, Devletçilik,

Laiklik' ilkelerinin alındığı

yönündeki yanlıĢ kanaat

neden olmuĢtur. Çünkü bu

ilkeler alınırken taklitçilik

yoluna gidilmemiĢ Türk

toplum yapısına uygun bir

şekilde düzenlenerek topluma

uyarlanmıĢtır. Mustafa Kemal ne solun kültüre önem

vermeyen enternasyonalist

devletçi politikalarını, ne de

sağın muhafazakar kimi

zaman etnisiteye dayalı,

Tanrı ile insan arasında

olması gereken dini

SOL-SAĞ KARMAŞASINDA KEMALİZM

oldukça farklı görüĢlere ev

sahipliği yapmaktadırlar.

Örneğin kendini solcu diye

nitelendirenlerin bir kısmı, dünya tarihinde

emperyalizme karĢı ilk ulusal

kurtuluĢ savaĢına liderlik

eden ve savaĢ sonrası ülkesini

çağdaĢ medeniyetler üzerine

çıkarma çabasına giriĢen

Mustafa Kemal‟e ve

devrimlerine saygı duyup

onları benimsemiĢ; ağırlıklı

olarak akla hitap ederek

çağdaĢlaĢma amaçlayan, anti emperyalist söylemlerle

eĢitlik özgürlük adalet temelli

demokratik mücadelesini

sürdüren kiĢilerden

oluĢurken; bir kısım solcular

da Mustafa Kemal‟e sövmeyi

kendisine ilke edinmiĢ anti-

emperyalizm sözcüğünü

ağzına almayan ama

emperyalist devletlerin

desteğini arkasına alarak

solla hiç bağdaĢmayan sınıf ya da etnisite dayalı bölücü

siyaset yapmakta, ayrım

yapmadan sokaktan geçen

herhangi bir vatandaĢı

öldürebilen terör örgütlerini

destekleyen, insanları

ayrıĢtırıp yüzyıllardır birlikte

yaĢayan bir toplumu

ayrıĢtırma çabası içerisine

girmiĢ kiĢilerden

oluĢmaktadır. Sağ ise aĢırı muhafazakarından aĢırı

milliyetçisine kadar geniĢ bir

yelpazede politikasını

sürdürmektedir. Vatanın

kurtulmasında liderliği

üstlenmiĢ Türk milletini yok

edilmekten kurtarmıĢ

Mustafa Kemal‟i seven

devrimlerine sahip çıkan bir

kitlenin yanı sıra her türlü

eylem ve söylemleriyle

Atatürk ve Büyük Türk Devrimine karĢı alerjisi olan

grupların da içinde çokça

"EVLAT, BU ÜLKEDE

SAĞCI-SOLCU;

ILERICI-GERICI

YOKTUR.

NAMUSLULAR VE

NAMUSSUZLAR

VARDIR. SIZ

NAMUSLULARIN

SAFINDA OLUNUZ.

GÖRECEKSINIZ ÇOK

KALABALIK

OLACAKSINIZ."

SAYFA 7 SAYI 1

Ġlker ZEHNĠ Makine Mühendisliği

Bölümü

Page 8: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

toplumsal kural olarak

dayatmaya çalıĢan tutumunu

benimsemiĢtir. Bu sebeple

artık onu ve devrimini farklı ideolojilere saptırma ve

yamama amacından

vazgeçilmelidir. Çünkü

Atatürk ideoloji transfer etme

yoluna gitmemiĢ, sağın ve

solun akla uygun yönlerini

yeniden yorumlayıp

toplumumuza uyarlamıĢ

sürekli çağdaĢ uygarlık

seviyesinin „üzerine‟

çıkarmak amacıyla; cumhuriyetçi, laik, halkçı,

devrimci, ulusçu, devletçi,

sınıfsız bir ideoloji yaratmıĢ

ve bu yeni ideolojiye

Kemalizm adını vermiĢtir.

Bunu bizzat kendi hazırladığı

1934 tarihli Cumhuriyet Halk

Fırkası parti tüzüğünde de

belirtmiĢtir. Nitekim

pratiğiyle birlikte teoriye

aktarılan bu ideoloji Türk

toplum hayatında gerçekleĢtirdiği baĢarılar ile

geçerliliğini de kanıtlamıĢtır.

Kısacası Kemalizm‟i sağ ya

da sol olarak adlandırmayıp

ileriyi hedefleyen bir ideoloji

olduğunu söylemek daha

doğru olur.

Hala Mustafa Kemal‟i farklı

ideolojilere hapsetmeye

çalıĢanlara Gazinin “Bizi mahvetmek isteyen

emperyalizme karĢı bizi

yutmak isteyen kapitalizme

karĢı heyeti milletçe

mücadeleyi öngören bir

mesleği takip eden insanlarız.

Fakat ne yapalım ki,

Demokrasi'ye

benzemiyormuĢ, Sosyalizm'e

benzemiyormuĢ. Hiçbir Ģeye

benzemiyormuĢ. Efendiler

biz benzememekle ve benzetmemekle iftihar

etmeliyiz çünkü biz bize

benzeriz.” sözünü hatırlatmak

gerektiğini düĢünmekteyim.

Kaynaklar

Aydınlanma 1923 Devrimi

21. Yüzyılda Kemalizm–

Cenk Yaltırak, Alper

IĢınduran …

Medeni Bilgiler– Afet Ġnan

Hangi Sol– Attila Ġlhan

Demokrasimizle YüzleĢmek– Emre Kongar

EFENDILER BIZ BENZEMEMEKLE

VE

BENZETMEMEKLE

IFTIHAR ETMELIYIZ ÇÜNKÜ

BIZ BIZE

BENZERIZ

SAYFA 8

Page 9: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

Sporun insan sağlığı için

öneminin ne kadar büyük

olduğunu tartıĢmanın bir

anlamı olmasa gerek. Maalesef Türk Halkı bu

konuda yeterince bilinçli

değil. Yapılan araĢtırmalara

göre Ģuan Türk nüfusunun %

96‘sı spordan tamamen uzak.

Peki bunun sorumlusu

bireyin kendisi midir sadece?

Hayır! VatandaĢın sağlığını

düĢünmek, korumak ve bu

konuda bilinçlendirmek

bütün devletlerin baĢlıca görevlerindendir. Bu bilinci

çocuk yaĢta insanlara

kazandırmak çok önemlidir.

Türkiye‘de spor salonlarının

sayısı çok az. Olanların da

çok büyük bir kısmı özel

salonlar. VatandaĢın da geliri

bellidir. Kazandığı parayı bu

salonlara harcamayı

istemiyor haliyle ve spordan

uzak kalıyor. Türk

mutfağının da durumu bellidir. Durumlar böyle

olunca Türk kası, göbeksiz

erkek balkonsuz eve benzer

gibi tabirler de elbette

kaçınılmaz oluyor. Aslında

sağlık konusunda ne kadar

vahim bir durumda

olduğunun farkında bile değil

insanımız. Sporu maç izleme

zanneden birçok

vatandaĢımız var.

Halbuki bu konuda devletin

yapacağı spor tesisleri ve

okullarda zorunlu olan beden

eğitimi derslerinde olsun

iletiĢim araçları yoluyla olsun

vatandaĢı spor konusunda

bilinçlendirmesi durumunda

bir çok sorun ortadan

kalkacaktır. Devlet

zamanında bu konuyla ilgili

hassasiyet gösterse de

zamanla ilerlemek yerine

gerilemiĢtir.

dersinin zorunlu ders olarak

okutulmasını sağlayan

Atatürk‘tür. Spor dernekleri

kurmuĢtur. Okullara özel

dersler koymuĢtur. Kültürel

ve sportif içerikli filmlerin

gösterimini sağlamıĢtır.

Askeri bir spor kulübü olarak

Muhafız Gücü‘nü

kurdurmuĢtur. Dönemim

ekonomik koĢulları nedeniyle

devletin köylere tesis

yapmaya gücü yetmese de en

azından köylerde güreĢlerin

yapılmasını zorunlu kılmıĢtır.

Atatürk‘ün çabaları

sonucunda 1924 yılında

Türkiye ilk kez devlet

statüsünde olimpiyatlara

katılabilmiĢtir. At ve At

YarıĢı Islah Encümeni‘ni

kurdurmuĢ ve Ankara

Hipodromu‘nu inĢa

ettirmiĢtir. Ġstanbul‘da Spor

ve Jimnastik Muallim

Mektebi‘ni açmıĢtır. Ġlk

jimnastik öğretmenleri

burada yetiĢmiĢtir. Jimnastik

eğitimi, ilk ve ortaöğretimde

aĢamalı olarak zorunlu

kılınmıĢtır. 19 Mayıs‘ın her

yıl Gençlik ve Spor Bayramı

olarak kutlanmasını

istemiĢtir. ―Ben sporcunun

zeki, çevik ve aynı zamanda

ahlaklısını severim‖ sözüyle

tıpkı savaĢ meydanlarında

düĢmanına saygı duyulmasını

istediği gibi sporcuların da

rakiplerine saygı duymalarını

istemiĢtir.

Kısa bir konuya daha

değineceğim. Atatürk hangi

takımı tuttuğunu hiçbir

zaman söylememiĢtir. O, bir

SAĞLAM KAFA, SAĞLAM VÜCUTTA BULUNUR

Bu konuda Türkiye‘de ilk

atılımlar cumhuriyet

kurulmadan önce baĢlamıĢtır.

1. Dünya SavaĢı‘nın baĢında, 1914 yılında, Ġttihatçılar,

gençleri bedenen ve ruhen

―idmanlı‖ ve ―formda‖

tutmak için ―Osmanlı Güç

(Genç) Derneklerini

kurmuĢlardır. 12 Mayıs 1916

tarihinde ilk ―Ġdman ġenliği‖

düzenlenmiĢ ve o dönemde

―Osmanlı Genç Dernekleri

MüfettiĢi Umumiliği‖ görevi

Mustafa Kemal Atatürk‘tedir. Her ne kadar bu görev

Atatürk‘e ülkenin iĢlerine

çomak sokmaması amacıyla

verilse de Atatürk bu görevi

gayet ciddiye alarak önemli

çalıĢmalar yapmıĢtır.

Hükümete spor ve beden

eğitimi konusunda önerilerde

bulunmuĢtur. Sporun ve

beden eğitiminin

yaygınlaĢtırılmasını

istemiĢtir. Milli bayramlar konusunda da öneride

bulunmuĢtur ve bu önerisi

dikkate alınarak 12 Mayıs

1916 tarihinden itibaren

Osmanlı‘da bir milli bayram

havasında ―Ġdman ġenlikleri‖

düzenlenmeye baĢlamıĢtır.

Hatta gençlik marĢı

biçiminde dillere düĢen ve 19

Mayıs Gençlik ve Spor

Bayramı marĢı olarak da kabul edilen ―Dağ BaĢını

Duman AlmıĢ MarĢı‖ bu

zamanda yazılmıĢ ve

Ģenliklerde söylenmiĢtir.

Cumhuriyet‘in ilk yıllarında

spor ve beden eğitimi

konusunda Osmanlı

Devleti‘nden aynen

devralınan ―Türkiye Ġdman

Cemiyetleri Ġttifakı‖ Türkiye

Cumhuriyeti‘nin sporu ulusal

ölçekte örgütleyen ilk üst spor kurumu olma özelliğini

taĢımıĢtır. Beden eğitimi

ATATÜRK‘ÜN ÇABALARI

SONUCUNDA 1924

YILINDA TÜRKĠYE

ĠLK KEZ DEVLET STATÜSÜNDE

OLĠMPĠYATLARA

KATILABĠLMĠġTĠR.

SAYFA 9 SAYI 1

Mazlum ELĠK ĠnĢaat Mühendisliği

Bölümü

Page 10: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

siyasetçinin tuttuğu takımı

söylememesi gerektiği

düĢüncesindeydi her zaman.

Bu konuda üç büyük takım da Atatürk‘ün kendi takımını

tuttuğunu iddia etmektedir.

Hatta buna örnek verecek

olursak da 3 Mayıs 1918 de

Fenerbahçe Spor Kulübü‘nü

ziyaret etmiĢ ve kulüp

defterine Fenerbahçe

hakkındaki duygu ve

düĢüncelerini yazıp

imzalamıĢtır. Fenerbahçeliler

bu durumu kendilerine kanıtlardan biri olarak

sunsalar da asıl amaç, bir yıl

sonra baĢlatacağı KurtuluĢ

SavaĢ‘ı sırasında Ġstanbul‘dan

Anadolu‘ya sevk edilecek

silahların kulübün

arkasındaki

Kurbağalıdere‘den

kaçırılmasını planlamaktır.

Hatta bu güzergahı incelemek

için kulüpten kayıkla

ayrılmıĢtır. Atatürk hangi takımı tutuyor dendiğinde illa

bir cevap verecekseniz

―GüneĢ Spor‖ deyin.

GüneĢ Spor Kulübü, 1933

yılında Galatasaray içinde

meydana gelen

anlaĢmazlıklar sonucu

kulüpten ayrılan bir grubun

kurduğu spor kulübüdür. Ġlk

olarak Sarı-Kırmızı adıyla

kurulmak için Ġstanbul

Valiliği‘ne yapılan

baĢvurunun reddedilmesinin

ardından kulüp, yine sarı ve

kırmızı rengi temsil eden

AteĢ-GüneĢ ismiyle

kurulmuĢ, fakat Atatürk‘ün

AteĢ kelimesinin isimden

çıkarılmasını istemesi

sebebiyle GüneĢ Spor Kulübü

adıyla yoluna devam etmiĢtir.

Atatürk bu kulüple yakından

fazlasıyla geri plana attığı

için hala dünya ortalamasında

spor yapma oranında

fazlasıyla gerilerdeyiz ve

ancak bu sorunu vatandaĢın

kararlılığı çözebilir.

ilgilenmiĢ ve maddi manevi

desteklerde de bulunmuĢtur.

Üç büyüklerden transferler

yapılmıĢ lig Ģampiyonluğu

elde etmiĢtir. 1937-38

sezonunda Fenerbahçe‘yi 4-2

Galatasaray‘ı 6-0 gibi farklı

yenilgilere uğratıp sezonu

BeĢiktaĢ ve Fenerbahçe ile

aynı puanda tamamlamıĢ

fakat gol averajı ile Ģampiyon

olmuĢtur. 1938-1939

sezonuna da iyi baĢlayan

kulüp Atatürk‘ün vefatından

sonra kendi kendini

feshederek kapatılmıĢtır.

Günümüzde spor alanında

birçok adımın temeli iĢte o

zamanlara dayanmaktadır.

Bunu her ne kadar inkar

edenler olsa da ve birçok

durumu kendi yapmıĢ gibi

gösterseler de hiç Ģüphesiz

hiçbir lider diğer birçok

konuda olduğu gibi spor ve

beden eğitimi konusunda da

Atatürk kadar çaba

göstermemiĢtir. Hatta o

dönemde dünyanın en güçlü

spor gazetesi olan ve

Fransa‘da yayınlanan

―L‘Auto‖ yayınladığı geniĢ

bir makalede Atatürk‘ün

spora verdiği büyük önemi

―Dünyada ilk defa beden

eğitimini mecburi kılan

devlet adamı o oldu‖ sözüyle

anlatmıĢtır. Gerçekleri

öğrenmek için araĢtırma

yapıp kaynaklara bakmak

yeterlidir. Ama maalesef bu

konudaki duyarlılık seviyesi

Türkiye‘de fazlasıyla

aĢağılarda ve sonrasında

gelen hükümetler bu konuyu

ATATÜRK HANGĠ

TAKIMI TUTUYOR DENDĠĞĠNDE ĠLLA

BĠR CEVAP

VERECEKSENĠZ

―GÜNEġ SPOR‖ DEYĠN.

SAYFA 10

Page 11: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

SAYFA 11 SAYI 1

Page 12: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

Atatürkçü DüĢünce

Topluluğuna üye öğrenciler

tarafından, Üniversitemiz Fen

– Edebiyat Fakültesi Ömer Asım Aksoy Konferans

Salonunda, Gazeteci – Yazar

Mustafa Mutlu‘nun

konuĢmacı olarak katıldığı

―Demokrasinin

Neresindeyiz‖ adlı konferans

düzenlendi.

KonuĢmasında demokrasinin

‗olmazsa olmaz‘ unsurlarına

dikkat çeken Mutlu,

―Cumhuriyet kurulduktan sonra tek partili sistem

yaĢadık. Daha sonra 50‘li

yıllarda çok partili sisteme

geçtik.‖ Ģeklinde konuĢtu.

Ahmet Taner KıĢlalı‘nın Türkiye‘nin yetiĢtirdiği en

önemli sosyologlardan birisi

olduğunu belirten Mutlu,

dünya çapında bilinen bir

bilim adamı olduğunu

söyledi.

Mutlu, ―Özgür ve eĢit oy,

siyasi partilere eĢit koĢullar,

bağımsız yargı, sivil toplum

örgütleri, güçlü ekonomi,

özgür medya demokrasinin olması gereken unsurlarıdır.

Özgürce oy kullanmak

sadece bir kabine girip,

herhangi bir sembolü

iĢaretlemek ise ve sonra onu oy sandığına atmaksa eğer siz

özgürce oy kullanmaktan

bunu anlıyorsanız özgürce oy

kullanıyoruz ama

demokrasilerde bu böyle

anlaĢılmıyor. Aslında bunun

yerel yönetimlere, meclise

yansıması da özgür olmalı‖

diye konuĢtu.

bu eĢsiz kahramanlığı ile hem

kendini kurtardı, hem de

Güneydoğu Anadolu‘yu

düĢman iĢgalinden kurtarmakla kalmadı, Batı

Anadolu‘da cereyan eden

Sakarya ve Dumlupınar

SavaĢlarına da umut ıĢığı

oldu‖ ifadesinde bulundu.

Dr. Bayrak, ―KurtuluĢ ve

gaziliğe giden yolda koca bir

tarih kitabını dolduracak

tatürkçü DüĢünce

Topluluğuna üye öğrenciler

tarafından Makine

Mühendisliği Bölümü Konferans Salonunda, Dr.

Samet Bayrak tarafından

―Antep Harbi‖ konulu söyleĢi

düzenlendi.

Fransız ordusunun bu Ģehri

almak için 11 ay bütün gücü

ile saldırdığını belirten Dr.

Bayrak, ―Antep Savunması,

kadar acı, hüzün veren ancak

Ģeref, gurur ve onur

destanımızdır. Antep Harbi

unutulmamalı, bilinip bellenmeli, kuĢaklar birbirine

aktarıp belleklerde canlı

tutulmalı. Günümüz olayları

ile birlikte değerlendirip yol

göstericimiz olmalıdır‖

Ģeklinde konuĢtu.

VATAN GAZETESĠ YAZARI MUSTAFA MUTLU “DEMOKRASĠNĠN NERESĠNDEYĠZ”

KONFERANSI

DR. SAMET BAYRAK ―ANTEP HARBĠ‖ SÖYLEġĠSĠ

DEVRĠM ġEHĠDĠ M. FEHMĠ KUBĠLAY‘I ANMA TÖRENĠ

devrimidir. Kubilay, Türk

ulusunun yobazlıkla

karartılmak istenen aydınlık

geleceğidir. Kubilay, yüce Türk devrimini korumak

uğruna canını feda etmeye

hazır milyonlarca Türk

gencidir" dedi. Yıldız,

"Gaziantep Üniversitesi

Atatürkçü DüĢünce

Topluluğu adına Türkün

özgürlüğü ve aydınlığına kast

edenlere, bugün hala Türk

ulusunu ve Türk devrimini

korumak uğruna gözünü

kırpmadan canını feda edecek

milyonlarca Atatürkçü Türk

gencinin, milyonlarca Kubilay'ın nefes aldığını

hatırlatır. BaĢta ilk devrim

Ģehidimiz Mustafa Fehmi

Kubilay ve diğer devrim

Ģehitlerimiz olmak üzere Ulu

Önder Atatürk ve tüm

Ģehitlerimizin aziz hatıraları

önünde saygıyla eğilir, ıĢıklar

içerisinde yatmalarını

dilerim" ifadelerini kullandı.

Atatürkçü DüĢünce

Topluluğu, Menemen

olaylarında Ģehit olan

Asteğmen Mustafa Fehmi Kubilay'ı 82. yılında

düzenlenen törenle andı.

Atatürkçü DüĢünce

Topluluğu Öğrenci

Temsilcisi Arif Yıldız yaptığı

konuĢmada, "Kubilay, Türk

ulusunun ve Türk devriminin

verdiği ilk devrim Ģehididir.

Kubilay, boğazına irticanın

paslı hançeri dayanmıĢ Türk

SAYFA 12 ~TOPLULUĞUMUZDAN HABERLER~

Page 13: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

Atatürkçü DüĢünce

Topluluğuna üye öğrenciler

tarafından ―Demirden Bir

Duvar: Atatürk Gençliği‖

konulu konferans düzenlendi.

GAÜN Ömer Asım Aksoy

Konferans Salonunda

gerçekleĢtirilen konferansa

Gazeteci-Yazar GüneĢ Erkul

konuĢmacı olarak katıldı.

Türklerin vatan sevgisiyle bu

topraklarda eĢi görülmemiĢ

bir destan yazdığını belirten

Erkul, ―Bu topraklarda vatan

sevgisinin, istiklal uğuruna ölmenin, vatanın namusla

eĢdeğer görüldüğü, yiğitliğin,

onurun destanı yazıldı. O

destan bugün bize Ģanlı

bayrağımız altında öğrenim görmemizi sağlıyorsa,

soluduğumuz havayı,

aldığımız her nefesi bize

armağan eden bizi köle

olmaktan, tutsaklıktan

kurtaran, kahraman

gazilerimizin, Ģehitlerimizi

minnetle anıyor, bir Atatürk

genci olarak sizlerle

Gaziantep Üniversitesinde

olmaktan büyük mutluluk duyuyorum‖ Ģeklinde

konuĢtu.

―Tarih kendisinden ders

almayanlar için acımasızdır‖

Ģeklinde konuĢan Erkul,

―Tarihini iyi bilen milletler ödedikleri bedelleri

unutmayan, bastığı

toprakların altındaki

Ģehitlerin kendilerine

yükledikleri sorumlulukları

unutmayan milletler, yaĢadığı

acıları bir daha asla

yaĢamazlar‖ ifadesinde

bulundu.

Topluluğu Öğrenci BaĢkanı

Arif Yıldız gezi kapsamında;

Zeugma Mozaik, Emine

GöğüĢ Mutfak, Medusa Cam, Gaziantep Mevlevihanesi

Vakıf, ġahinbey SavaĢ

Müzeleri, Handan Bey,

Ġhsanbey, Hacı Nasır

Camileri, Tarihi Antep

Evleri, Bakırcılar ÇarĢısı,

Kürkçü ve Tarihi Millet

Hanları, Zincirli Bedesten,

Gaziantep Kalesi gibi tarihi

Atatürkçü DüĢünce

Topluluğu, topluluk üyesi

öğrencilerin katılımıyla

―Gaziantep Tarih ve Kültür

Gezisi‖ düzenledi.

Atatürkçü DüĢüncenin

sağlam temeller üzerine

kurulmasını ancak güçlü bir

tarih ve kültür bilincine sahip

bireylerin sağlayacağını

belirten Gaziantep

Üniversitesi Atatürkçü

ve kültürel öneme sahip pek

çok yeri ziyaret ettiklerini

söyledi.

ĠLK KURġUN GAZETESĠ GENEL YAYIN YÖNETMENĠ GÜNEġ ERKUL “DEMĠRDEN BĠR

DUVAR: ATATÜRK GENÇLĠĞĠ” KONFERANSI

GAZĠANTEP TARĠH VE KÜLTÜR GEZĠSĠ

ONKOLOJĠ HASTANESĠ ÇOCUK SERVĠSĠ KÜTÜPHANESĠ OLUġTURULDU

GerçekleĢtirilen etkinliğe;

Rektör DanıĢmanı Prof. Dr.

Mehmet Mutaf, Atatürkçü

DüĢünce Topluluğu Akademik DanıĢmanı Yrd.

Doç. Dr. Yunus Emre Tansü,

TÜRKAV Gaziantep ġubesi

BaĢkanı Özgür Akıl,

Atatürkçü DüĢünce

Topluluğu Öğrenci

Temsilcisi Arif Yıldız ve

topluluk öğrencileri katıldı.

Üniversitemiz Atatürkçü

DüĢünce Topluluğu

Akademik DanıĢmanı Yrd.

Doç. Dr. Yunus Emre Tansü

―Toplumsal Duyarlılık Projeleri kapsamında

yürüttüğümüz ‗Lösemili

Çocuklar Ġçin Gönüllü

Eğitmenlik Projesi‘ açılıĢını

yapmaktan dolayı mutluluk

duyuyoruz.‖ ifadesinde

bulundu.

Gaziantep Üniversitesi

Atatürkçü DüĢünce

Topluluğuna üye öğrenciler

tarafından Gaziantep Üniversitesi Onkoloji

Hastanesi Çocuk Servisi

Kütüphanesi için düzenlenen

―Kitap BağıĢı

Kampanyası‖na Türkiye

Kamu ÇalıĢanları Vakfı

(TÜRKAV) Gaziantep

ġubesi tarafından çok sayıda

kitap bağıĢlandı.

SAYFA 13 SAYI 1 ~TOPLULUĞUMUZDAN HABERLER~

Page 14: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

Ekim 1923‟te, Ankara‟da Cumhuriyet ilan

edildiğinde Anadolu insanı

için yalnızca bir siyasi sistem değiĢmemiĢ,

tarihinin gördüğü en büyük

medeniyet hamlelerinden

birisi de gerçekleĢmeye baĢlamıĢtır. Büyük Türk

Devrimi olarak

adlandırılan ve Kemalist kadro ve düĢüncenin

lokomotifliğini yaptığı bu

aydınlanma süreci ile Anadolu, ÇağdaĢ

Medeniyet, Ulus ve

Laiklik gibi kavramları

içselleĢtirmek yolunda

devasa adımlar atmıĢtır.

Şüphesiz ki bu medeniyet

hamlesinin en önemli ayağını oluĢturan Dil

Devrimi ve buna bağlı

olarak Türk Harf Devrimi aydınlanma hareketimizin

en keskin giriĢimleri

arasında yer almaktadır.

9 Ağustos 1928 tarihinde

Sarayburnu Parkı‟nda,

Mustafa Kemal‟in

“YanlıĢları kökünden temizleyeceğiz.” diye

yazdığı mektubunu Falih

Rıfkı‟ya okutarak müjdelediği bu muhteĢem

proje; 1 Kasım 1928‟de

„Yeni Türk harflerinin

kabul ve tatbiki hakkında Kanun‟un kabulüyle Türk

toplum hayatında geri

dönülemez bir sürecin

baĢlangıcı olmuĢtur.

HARF

DEĞİŞİKLİĞİNE

NEDEN İHTİYAÇ

DUYULMUŞTUR?

Bir Ġslam Medeniyeti

temsilcisi olan Osmanlı

Ġmparatorluğu, Selçuklulardan aldığı

geleneği devam ettirerek

yazıda Arap harflerini

kullanmaya devam

etmiĢtir.

Ancak süreç içerisinde

yaklaĢık 519 iĢaretten oluĢan bu yazı üzerinde

gerek matbaacılık ve kitap

basımında ortaya çıkan güçlükler; gerek 3 sesli

harfi bulunan ve sessiz

harfler üzerinden kurgulanmıĢ bir dil olan

Arapçanın aksine, 8sesli

harfe sahip ve sesli harfler

üzerinden kurgulanmıĢ bir dil olan Türkçenin, Arap

Alfabesiyle yazımında

ortaya çıkan zorluklar; gerekse öğrenilmesinin 3

yıl gibi uzun bir süre alıyor

oluĢu ve okur yazar oranının toplumda hiç

sayılacak derece az olması;

3. Selim ve 2. Mahmut

gibi ıslahatçı padiĢahlar döneminden itibaren fark

edilmeye baĢlanmıĢ,

Tanzimat Fermanı, Jön Türkler ve 2. MeĢrutiyet

hareketleri ile de yazıda

değiĢiklik yapılması fikri

ciddi biçimde gündem

oluĢturur olmuĢtur.

BİR MEDENİYET PROJESİ OLARAK: HARF DEVRİMİ

TARİH BOYU

TÜRKLERİN

KULLANDIKLARI

ALFABELER

Tarihi kökenleri Orta

Asya‟nın derinliklerine

dayanan Türk Milleti ilk olarak kendi ihtiyaçları

neticesinde ve kendi diline

uygun olan Kök Türk

Alfabesini kullanarak yazılı hayata geçiĢ

yapmıĢtır.

Kök Türk Devletinin yıkılıĢının ardından

mirasçısı olarak kurulan

Uygur Devleti ilk önce Soğdak yazısından

esinlenerek oluĢturduğu

kendi alfabesini kullanmıĢ olsa da, sonrasında

Soğdak, Brahmi, Mani,

Süryani, Tibet, Çin ve

Moğol yazılarını kullanmıĢ; Türklerin

ĠslamlaĢmasıyla birlikte de

Uygurlar ve takipçisi diğer Türk Devletleri Arap

harfleriyle yazmaya

baĢlamıĢlardır.

Görüleceği üzre Latin

esasına dayanan Yeni Türk

Alfabesinin kullanılmaya

baĢlanması, Türklerin ilk alfabe değiĢikliği değildir.

Rahatlıkla ifade edilebilir

ki Türk toplumu her medeniyet değiĢikliğinde

yazısında da

değiĢikliklerde

bulunmuĢtur.

BÜYÜK TÜRK DEVRIMI

OLARAK ADLANDIRILAN

VE KEMALIST KADRO

VE DÜġÜNCENIN LOKOMOTIFLIĞINI

YAPTIĞI BU

AYDINLANMA SÜRECI

ILE ANADOLU, ÇAĞDAġ MEDENIYET, ULUS VE

LAIKLIK GIBI

KAVRAMLARI

IÇSELLEġTIRMEK YOLUNDA DEVASA

ADIMLAR ATMIġTIR.

SAYFA 14

Anıl OYMACI Endüstri Mühendisliği

Bölümü

Page 15: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

Nitekim kural değiĢiklikleri, ek harfler ya

da her bir harfin ayrı

yazılması gibi ıslah formülleri uygulanmaya

çalıĢılmıĢsa da, amaca

yönelik kayda değer bir

baĢarıya ulaĢamamıĢ; ilk kez Antepli Münif Efendi

trafından 11 Mayıs 1862

yılında dile getirilen ve ardından Abdullah Cevdet,

Mirza Fethali, Yusuf

Akçura, Kılıçzade Hakkı gibi pek çok Osmanlı

aydını tarafından da çözüm

olarak öne sürülen: Latin

harflerinin kullanımı, çoğunlukla dini

etkenlerden dolayı taraftar

bulamamıĢtır.

Sultan 2. Mehmet

döneminde yayınlanan bir

fetvayla „Cennet Dili‟ ilan edilen Arapça ve Farsça

karĢısında -halk tarafından

her zaman yaygın bir biçimde kullanılmıĢ olan-

Türkçe uzun süre atıl

durumda kalmıĢ ve bir

alfabe değiĢikliği 1910 yılında yayınlanan bir

fetva ile “Arap harfleri

dıĢında bir yazı kullanmanın ve hatta Arap

harflerinin yazılıĢında

değiĢiklikte bulunmanın

şerren caiz olmadığının” bildirilmesi ile ihtiyaç

duyulan bir dil devrimi

Cumhuriyetin ilanına kadar ne yazık ki

gerçekleĢememiĢtir.

Muhalefette bulunanlar alfabe değiĢikliğini

çoğunlukla dine dayalı bir

medeniyet kaygısı içerisinde öne sürülen

argümanlarla

eleĢtirmekteydi.

„Kur‟an‟ın Arapça olduğu, bu nedenle Arap

harfleriyle yazılıp

okunması gerektiği; Arap harfi kullanmanın bir

Ġslam Medeniyeti alameti

olduğu‟ en çok kullanılan

itiraz gerekçeleriydi.

Oysa muhalefette

bulunanlar Kur‟an‟ın yazılı değil sözlü olarak

inmiĢ bir kitap olduğunu,

Ġslam Peygamberinin okur

-yazar olmadığını ve Kur‟an‟ın Arap alfabesiyle

yazılmıĢ olmasının

yalnızca Peygamberin içerisinde yaĢadığı

toplumun o alfabeyi

kullanıyor oluĢundan kaynaklandığını görmek

istememekte. Nitekim 6.

yüzyıl Arapçası ile 20.

yüzyıl Arapçası arasında inanılmaz değiĢikliler

olduğunu, günümüzde

Arapların dahi Kur‟an Arapçasını okuyamadığını

göz ardı etmekte. Zaten

insan icadı olan iĢaretlere,

kutsal manalar yüklemenin Ġslam‘ın özü ile ters

düĢtüğünü de

anlamamaktadırlar.

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Kemalizmin

toplumun aydınlanması ve

çağdaĢlaĢması amacına ulaĢmasında, eğitim en

büyük araç olarak

görülmüĢ ve Arap

harflerinin bu amaç önünde ortaya koyduğu

engelleri bertaraf etmek

adına Yeni Türk Harfleri 1928‟de kabul edilmiĢtir.

Nitekim tüm muhalefete

karĢın 1928‟de %5‟i bulmayan okur-yazar

oranı, 1938de %20‟yi

aĢmıĢ ve Kemalist

kadronun Harf Devrimini gerçekleĢtirerek ne kadar

doğru bir karar aldığını

gözler önüne sermiĢtir.

HARF DEVRİMİNE

MUHALEFET

EDENLERİN

GEREKÇELERİ

NELERDİ?

Cumhuriyet öncesi ve

sonrasında bir dil reformu

ve alfabe değiĢikliğine muhalefet eden kesimler

çoğunlukla Osmanlıcı ve

Ġslamcı siyaset güden kesimlerdir. Arapçanın

devlet resmi dili olmasını

iddia edecek kadar ileri

giden ve uzun süre Osmanlıda iktidarda kalan

bu kesimler, Türkçülük

akımının güçlenmesiyle birlikte etkilerini

kaybetmiĢ, Cumhuriyetin

kuruluĢu ile birlikte de

yalnızca pasif bir direniĢ

ortaya koyabilmiĢlerdir.

YENI TÜRK HARFLERI

1928‟DE KABUL

EDILMIġTIR. NITEKIM TÜM MUHALEFETE

KARġIN 1928‟DE %5‟I

BULMAYAN OKUR-

YAZAR ORANI, 1938DE

%20‟YI AġMIġ VE KEMALIST KADRONUN

HARF DEVRIMINI

GERÇEKLEġTIREREK NE

KADAR DOĞRU BIR

KARAR ALDIĞINI GÖZLER ÖNÜNE SERMIġTIR.

SAYFA 15 SAYI 1

Page 16: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

“Arap toplumunun bir medeniyet hamlesi olan ve

özellikle 8. yüzyıldan

itibaren „Arap kültür emperyalizminin aracı‟

haline dönüĢen Ġslam

Medeniyetinin bir iĢareti

olarak, Arap alfabesinin kullanıldığı iddiası” bir

bakıma haklı bir iddiadır.

Ancak anlaĢılması gereken nokta Ģudur ki:

Cumhuriyetle birlikte Türk

Ulusu, uygar dünya karĢısında geri

kalmıĢlığının en büyük

sebebi olan ve kendi erken

Orta Çağını yaĢayan Ġslam Medeniyetinden

bağımsızlığını ilan etme

çabası içine girmiĢ ve Büyük Türk Devrimini de

bu gayede

gerçekleĢtirmiĢtir. Ki zaten Arap harfleriyle okur-

yazar oranının %5‟in

altında olduğu bir Osmanlı

coğrafyasında, küçük bir elit tabaka dıĢında kalan

halkın bu Ġslam

Medeniyeti alametiyle bir alakasının olmadığı da net

bir Ģekilde görülecektir.

Bu bakımdan Harf Devrimi, Türk toplumunun

aydınlanma, uluslaĢma,

laikleĢme ve uygar

medeniyetler düzeyine yükselmesi yönünde

atılmıĢ dev bir adımdır.

Nitekim özellikle Ġngiltere ve Fransa‟da ortaya çıkan

filozoflar ve onların

Aydınlanma düĢünceleri, Milliyet ve Laiklik

kavramlarının da ortaya

net bir Ģekilde konulması

ve Fransız Devrimi ile eğitimin devletin eline

geçmesi, artık

uluslaĢmasını tamamlamak üzere olan Avrupa

toplumlarında, Ġngilizce

Fransızca, Almanca gibi ulusal dillerin kendi

uluslarının hayatının

hemen her alanında

egemen olması ve Kilisenin tüm

mücadelesine rağmen

Latincenin yalnızca Katolik Kilisesi ve Papalık

tarafından kullanılan

marjinal bir dil halini almasıyla sonuçlanmıĢtır.

Böylece din siyasal

hayatın dıĢına itilmiĢ,

egemenlik tamamen

ulusların eline geçmiĢtir.

Burada açıkça

görülmektedir ki: ulusal dillerin oluĢturulup

kullanılması, Avrupa‟da

ulus devletlerin ortaya çıkması ve Aydınlanma

hareketinin güçlenmesinde

önemli bir paya sahiptir.

AVRUPA

AYDINLANMASI

SÜRECİNDE ULUSAL

DİLLER

Orta Çağ boyunca

Hıristiyan Kilisesi‟nin

resmi dili olması ve Kilise‟nin Avrupa

toplumları üzerinde

tartıĢmasız bir egemenliği

bulunmasından dolayı, Latince bir medeniyet dili

olarak yüzyıllarca etkisini

sürdürmüĢ ve Avrupa‟da yerel dillerin geliĢimini

engellemiĢtir.

Ancak Avrupalı monarklarla, Kilise

arasındaki iktidar

mücadelesi; monarkların egemenlikleri altındaki

topraklarda uluslaĢmayı

kolaylaĢtırması ve yerel

dillerin (Çoğunlukla hanedanın kullandığı

dilin.) toplum hayatında

kullanımının artmasını teĢvik etmesi, Latincenin

ve Hıristiyan

Medeniyetinin yavaĢ yavaĢ

gerilemesini baĢlatmıĢtır.

Luther, Calvin gibi din

adamlarının kendi

dillerinde ibadet etmeye baĢlaması; Ġngiltere,

Danimarka gibi ülkelerin

Kilise bağımsızlıklarını ilan etmeleri ile, toplum

hayatında ulusal dillerin

Latinceyle mücadelesini

daha da arttırmıĢtır.

ULUSAL DILLERIN OLUġTURULUP

KULLANILMASI, AVRUPA‟DA ULUS

DEVLETLERIN ORTAYA ÇIKMASI

VE AYDINLANMA HAREKETININ

GÜÇLENMESINDE

ÖNEMLI BIR PAYA SAHIPTIR.

SAYFA 16

Page 17: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

TÜRK TOPLUMUNDA

ULUSLAŞMA VE

TÜRKÇENİN

KULLANIMI

Tilly, Smith, Guibernau,

Sapir gibi bilim insanları

“uluslaĢmanın kendini bir diğer topluluktan

farklılaĢtırmak olduğunu.

Bu ötekileĢtirme yani

uluslaĢma iĢleminde en temel etkenlerden birisinin

ulusal dil kullanımı

olduğunun” altını

çizmektedirler.

Ġslam‘a geçiĢle birlikte,

Türk toplumunda yönetici elit sınıf Arapça ve Farsça

kullanımını tercih etmiĢ,

ancak halk kitlesi Türkçeyi kullanma konusunda ısrarlı

bir kararlılık göstermiĢtir.

Osmanlı Ġmparatorluğu içerisinde de yönetici

zümre uzun yıllar Arapça-

Farsça- Türkçe karıĢımı

olan Osmanlıcayı kullanmıĢ, 1894 yılında

Türkçenin zorunlu resmi

dil olarak okullarda okutulması yönünde

çıkartılan kanuna kadar bu

konuda pek bir giriĢimde

bulunmamıĢtır. Ancak Ģu noktanın da altını çizmek

gerekir ki: bahsedilen bu

dil, sıradan halkın kullandığı Türkçeden çok

uzak ve farklı bir dildir.

Çünkü Yusuf Akçura‟nın ifadesiyle “Osmanlı,

Türk‟ü tanımamakta, onu

ve dolayısıyla dilini

bilmemektedir.”

ÇağdaĢ Medeniyeti yakalama, UluslaĢma ve

Laiklik konularında Türk

toplumunun ötekileĢmesi gereken unsurlar olarak:

çöken Ġslam Medeniyeti,

Arap Kültürü ve

Osmanlıyı görmüĢtür.

Alman düĢünür Herder‟e

göre “Bir dilin ulus üyeleri

arasında iletiĢimi sağlamak gibi bir iĢlevi yanında, dıĢ

kültürel etkilere engel

olmak rolünü de vurgulamak gerekir.

Dolayısıyla benzersiz bir

ulusal dil, ülke bütünlüğünün ve

bağımsızlığının en önemli

güvencesidir.”

ĠĢte bu noktadan hareket

eden Mustafa Kemal, bir

Osmanlıcılık tasarısının ya

da Arap kültürüyle müĢterek bir Türkçülük

fikrinin baĢarı

sağlayamayacağı bilinciyle- zaten Türk‟le ayrılığını

Birinci Dünya SavaĢındaki

acı tecrübelerle ispatlamıĢ olan- Arap toplumuyla

kalan son bağları da söküp

atmıĢ. Yeni bir Türk

Ulusu, yeni bir medeniyet, yeni bir dil ve bu dile

uygun bir yazı seçiminde

bulunmuĢtur.

Ancak Osmanlının son dönemlerinde güç kazanan

Türkçülük fikri ile halkın

kullandığı Türkçenin güçlendirilmesi ve yaygın

kullanımının dile

getirilmesi uluslaĢmanın

da alt yapısını oluĢturmuĢtur. Keza bu

süreçte Türk dili ile Türk

kimliği arasında ilk bağlantı kuran kiĢi: 1898

yılında, ġemseddin Sami

Bey olmuĢtur.

1908 yılında Türk

Derneğinin kuruluĢuyla

birlikte bu yönde çabalar hız kazanmıĢ, Dernek

kurucularından Yusuf

Akçura “bundan böyle

milliyet kavramının, Osmanlı siyasasında

belirleyici olacağını”

söyleyerek mevcut olan Osmanlıcılık fikrinin

çöktüğünü haber vermiĢtir.

Yine Ziya Gökalp‟in halkın kullandığı

Türkçenin resmi dil olması

yönünde takındığı tavır, Kemalist hareketin ve

Türk Devriminin, Harf

Devrimini

gerçekleĢtirmesine kadar süren süreçte adeta bir

köprü vazifesi görmüĢtür.

Ancak Mustafa Kemal tüm öncüllerinden farklı bir

bakıĢ açısıyla „Türkçeyi ve

kullanımını yepyeni bir

ulus ve medeniyet inĢaa

aracı‟ olarak kavramıĢ.

Tilly, Smith,

Guibernau, Sapir gibi bilim insanları

“uluslaĢmanın kendini bir diğer topluluktan

farklılaĢtırmak

olduğunu. Bu ötekileĢtirme yani

uluslaĢma iĢleminde en temel etkenlerden

birisinin ulusal dil

kullanımı olduğunun”

altını çizmektedirler.

SAYFA 17 SAYI 1

Page 18: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

Çünkü Falih Rıfkı Atay‟ın ifadesiyle “Mustafa

Kemal, Deniz kızı

masalına inanmıyordu. Ya balık, ya insan vardı. Geri

bir memlekette, medeniyet

meselesi halledilmedikçe,

hiçbir meselenin halledilmeyeceğini

biliyordu. ġarklı-garplıya

inanmıyordu. Ya ġark, ya

Garp vardı.”

BİR KISSA

Mısır‟ı fetheden komutan, halife Ömer‟e bir mektup

yazmıĢ “Burada bir çok

kütüphaneler, içlerinde de bir çok kitaplar var.

Bunları yakayım mı, yoksa

bırakayım mı?”

Ömer yanıtlamıĢ

“Kitapları incele. Eğer

faydasız Ģeylerse yak. Yok eğer faydalıysa, yine yak.

Çünkü halk o kitapları

okudukça, onlara

uymaktan vazgeçmeyecekler, eskiyi

unutmayacaklar ve bize,

yani yeniye daima düĢman

olacaklardır.”

SONUÇ OLARAK

Cumhuriyetin ilanı ile birlikte Türkçenin resmi

dil olarak kabulü ve Yeni

Türk Alfabesinin

(Dikkatinizi çekerim Latin Alfabesi değil. Nitekim

ç,Ģ,ğ gibi sesler tamamen

Türk Alfabesine özgüdür.)

yürürlüğe girmesi,

Yeni Türk Harfleri ve Türk dilinin yazıda ve

öğretimde de etkin

kullanımı ile, asırlardır ümmet anlayıĢı ile kendi

benliğini unutmaya yüz

tutmuĢ; BoĢnak, Arnavut

ve nihayet Arap dindaĢları çoktan milliyetçilik trenine

binmiĢken, kendisi en son

ayıkmıĢ olan Türk Milleti, çevresiyle farklılaĢmayı

tamamlayarak, öz benliğini

yeniden bulmuĢ ve dünya modern ve özgür ulusları

ailesinde kendi yerini

almıĢtır.

O dönemin ĠçiĢleri Bakanı

Şükrü Kaya’nın da ifade

ettiği gibi artık

“Türkiye‟de dil ve yazı Türkçedir. Arapça olsun

iddiasında, Araplar bile

bulunamaz.”

Kaynaklar:

Medeni Bilgiler, Afet Ġnan

Söylev, M. Kemal Atatürk

Türkiye‟de Ulusçuluk ve

Dil Politikaları, Hüseyin

Sadoğlu

Atatürk ve Harf Devrimi,

M. ġakir ÜlkütaĢır

Harf Devriminin Öyküsü,

Sami N. Özerdim

Atatürk‟ten Sonra

Bugünlere Nasıl Geldik?,

Cüneyt Arcayürek

Türk Harf Devrimi

Üzerine Ġncelemeler, Bilal

Şimşir

atam.gov.tr

toplumun doğal ihtiyaçlarına cevap vermek

ve eğitimi yaygınlaĢtırmak

amaçlarına sahip olduğu kadar bir „Toplum

Mühendisliği çalıĢması‟dır

da.

Avrupa‟daki süreçle

benzerlik gösteren ve dini

dil Arapçanın tasfiyesi ve

çevresel olan Osmanlı, Arap ve Fars kültürlerine

yabancılaĢma ile;

uluslaĢma, laikleĢme ve aydınlanma hamlelerinin

Türk toplumunda da

tamamlanması Dil ve Harf Devrimi ile mümkün

olmuĢtur.

Böylece Türk Devrimi, Türk Ulusunun oluĢması

ve ÇağdaĢ Medeniyetle

bütünleĢmesi önündeki

tüm engelleri ortadan kaldırmıĢ. Toplumun

eskinin karanlığıyla olan

bağlantılarını kökünden sökerek, yeninin ıĢıltısını

ikame etmiĢtir.

Harf Devrimi ile Türk Kültürü, Arap ve Acem

boyunduruğundan

tamamen kurtarılmıĢ Ġsmet

Ġnönü‘nün deyimiyle ―bir ıĢık alemine yol almaya

baĢlamıĢtır.”

TÜRKIYE‟DE DIL

VE YAZI TÜRKÇEDIR.

ARAPÇA OLSUN

IDDIASINDA,

ARAPLAR BILE BULUNAMAZ.

SAYFA 18

Page 19: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

Yıllardır hepimizin bildiği

gibi; eğitim Ģöyle olmalıdır,

hayır eğitim böyle olmalıdır

gibi bir tartıĢmadır sürüp gider. Eğitimle ilgili her Ģey

söylenir, yazılır, çizilir.

Ġçlerinde güzel öneriler

olmaz olur mu? Elbette

vardır, ancak teoride olunca

lafta bey olanlar iĢ pratiğe

gelince susar, sinerler. Eğitim

sisteminin nasıl olması

gerektiğiyle ilgili bir soruya

ben, bir eğitim fakültesi

öğrencisi olarak Ģimdiki eğitim fakültelerindeki sistem

yerine Köy Enstitüleri gibi

bir sistemi cevap olarak

verirdim tereddütsüz.

Köy Enstitüleri, Türk

Aydınlanmasının en önemli

eğitim devrimidir. Bilindiği

gibi Mustafa Kemal

ATATÜRK, cumhuriyeti ilan

ettikten sonra her konuda

devrimler yapmıĢtır. Eğitim

devrimi ise üç aĢamada istenilene ulaĢır. Birinci

aĢama olan 3 Mart 1924

Tevhid-i Tedrisat Kanunu

yani Öğretim Birliği Yasası,

ikincisi; 1 Kasım 1928 Harf

Devrimidir. Ancak kalıcı bir

eğitim modeli için nüfusun %

80‘ini oluĢturan köylünün

kesinlikle aydınlatılması

gerekmekteydi. DüĢünsenize,

1930‗lu yıllarda 40 bin köyün 35 bini öğretmensizdi, 1

milyon 700 bin çocuktan

yalnızca 300 bini okula

gidebilmekte ve okur-yazar

oranı %5‘lerdeydi. Birde

köyleri yönetenlerin toprak

ağaları olduğu ve

üfürükçülere, büyücülere

itimat edildiği sorunu

eklenince bilançonun ne

kadar da kötü olduğunu

görmekteyiz. ĠĢte bu yüzden eğitim sorunu kesinlikle

çözülmeliydi. Peki, ne

Buradan mezunların ilk

görevleri köylere giderek

halkı örgütleyip beraber okul

yapmaktı. Bunun yanında diğer görevleri; köylüyü

aydınlatmak, bilmedikleri

tarım ürünlerini tanıtmak,

modern ziraat yöntemlerini

öğretmekti. Küçük sağlık

sorunlarıyla bile

ilgilenmekteydiler.

Bilinen sıradan eğitim

metotlarının dıĢında

öğretmen yetiĢtiren ve her

birinin kendi tarla ve atölyeleri olan 21 Köy

Enstitüsü sadece 6 yıl

içerisinde 15 bin dönüm

tarlayı tarıma elveriĢli hale

getirmiĢ ve üretim

yapmıĢ,750 bin yeni fidan

dikmiĢ,1200 dönüm bağ

oluĢturmuĢ, 150 büyük

inĢaat, 60 iĢlik, 210 öğretmen

evi, 20 uygulama okulu, 36

ambar ve depo, 48 ahır ve

samanlık, 12 elektrik santralı, 16 su deposu, 12 tarım

deposu, 3 balıkhane, 100 km.

yol yapmıĢtır. Sulama

kanalları oluĢturularak enstitü

öğrencilerinin uygulamalı

eğitim gördüğü çiftliklere

sulama suyu öğrenciler

tarafından getirilmiĢtir. Öyle

ki bu okullar 1950 yılında

mevcut olan 18426 köy

öğretmeni kadrosunun 13182 sini oluĢturur hale

gelmiĢlerdir. Kısacası Köy

Enstitüleri ile bugünün en

çok korkulan yani, anlayan,

sorgulayan, üreten nesil

yetiĢtirmek için somut bir

adım atıldı. 1940lar da atılan

bu adımı 21.yy biz hala

atamadık.

Peki neden mi kapatıldı?

Dönemin toprak ağalarının

çıkarlarına ters düĢen bir nesil yetiĢiyordu. Onlar da bu

BİR MUCİZENİN ADI: KÖY ENSTİTÜLERİ

yapılmalıydı? Çözüm yine

Mustafa Kemal‘den gelir ve

Köy Eğitmen Kursları açar.

Böyle üçüncü aĢamanın temeli atılır. Ancak bu

projeyi tamamlamaya Ulu

Önderin ömrü yetmez ve

Ġsmet Ġnönü, Hasan Ali Yücel

ve Ġsmail Hakkı Tonguç

bayrağı devralır. 17 Nisan

1940 yılında çıkarılan bir

yasa ile KÖY

ENSTĠTÜLERĠ kurulur.

Köy Enstitülerinin kurulma

düĢüncesi, köylerdeki ilkokul mezunu zeki çocukların bu

okullarda yetiĢtirildikten

sonra yeniden köylere

giderek öğretmen olarak

çalıĢmasıydı. Ancak ne yazık

ki temel amacını kimse

anlamadı. Aslında tek

amacının köylere iyi

öğretmen göndermek değildi,

temel amacı; kırsal kesimi

bilinçlendirmek, üreten ve

üretmesini bilen bireyler

yetiĢtirmekti.

Köy Enstitüleri‘nde yaĢam

öğretmen ve öğrenci arasında

tam bir birliktelik içinde

iĢlerdi. Yani burada yetiĢen

çocuklar tam bir demokrasi

bilincine sahip olurlardı.

Ayrıca oradaki öğrencilere

sadece donanımlı öğretmen

olmaları için bilgiler de

verilmiyordu, kendilerini her alanda her anlamda

geliĢtirilmeleri sağlanıyordu.

DüĢünsenize kaç tane köylü

pantomim bilir, ama onlar

pantomim öğrendiler, keman

çaldılar, arıcılıktan tutunda

bütün tarım-hayvancılık

faaliyetlerini öğrendiler,

bihaber oldukları dünya

klasiklerini, Gogol,

Shakespeare gibi batılı

yazarları okudular.

BURADAN MEZUNLARIN ĠLK

GÖREVLERĠ

KÖYLERE

GĠDEREK HALKI ÖRGÜTLEYĠP

BERABER OKUL

YAPMAKTI.

SAYFA 19 SAYI 1

Gizem KAYA Ġlköğretim Matematik

Öğretmenliği Bölümü

Page 20: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

nesilden kurtulmak için bu

kuruluĢlar da, komünistlerin,

dinsizlerin yetiĢtirildiğini,

fuhuĢ yuvaları olduğunu ileri sürerek çirkin iftiralarla

hükümete baskı yaptılar. Öte

yandan dönemin sığ

politikacıları bu enstitülerin

çağdaĢlaĢma hareketi

olduğunu anlamayıp yahut

tam da bundan korktukları ve

ABD‘ye yanaĢmak istedikleri

için bu önemli kurumu yok

etmiĢlerdir. Nitekim

Amerikan Örgütünün hazırladığı istihbarat

raporunda ― Dikkatli olun,

Türkler büyük bir eğitim

atılımıyla geliyorlar‖

denilmesi aslında büyük

güçleri tehdit edecek bir

eğitim devrimi olduğunun

göstergelerinden bir tanesidir.

Hatta parlamento da

Milletvekili Emin Sazak‘ın

―Köylere giden enstitü

mezunları kendilerini Atatürk zannediyorlar‖ sözü bile

açıkça korkunun sebebini

ortaya koymaktadır. Ancak

bu sözün üzerine Hasan Ali

Yücel‘in ― Bu çocukların her

birinin birer Atatürk olması

temenni edilir‖ cevabı da çok

manidardır. ĠĢte dönemin

toprak ağaları ve sığ

politikacıları yüzünden

baskılara dayanamayan DP hükümeti 1954 yılında bu

kuruluĢu kapatmıĢtır.

Böylece Türk Ulusu‘nun

aydınlanma yolunda ki en

önemli projesine bir tekme

atılır, köyler denetimsiz

imamlar, misyonerler ve

ağaların ellerine bırakılır.

Gelelim ― Köy Enstitüleri

kapatılmasaydı bugün neler

olurdu?‖ kısmına. En

önemlisi, en çok ta ekonomik durumu kötü olan aileleri

ilgilendiren bir durum olan

değil mi? ĠĢte Köy Enstitüleri

bir mucizenin adıydı. Bu

kurumlar, Anadolu insanın

bağnazlıktan kurtarıldığında nasıl yaratıcı ve üretici

yurttaĢlar olabileceğinin

kanıtıdır. ĠĢte biz böyle bir

kurumu, aydınlık geleceğin

mimarı olan bir kurumu

kaybettik yerine ezberci bir

sistem getirdik.

Geleceğimize çok yazık ettik.

paralı eğitim olmazdı.

Çünkü bu kuruluĢlar

kapatılmasaydı eğitim de

fırsat eĢitliği olurdu. Eğitim

fakültesi okuyanlarınız bilir

derslerde fırsat eĢitliğinden

ne kadar çok söz edildiğini

ancak olmadığını da çok iyi

bilirler. Köyden-kente göç

olmazdı böylece çorak arazi

kalmaz, gecekondulaĢma

yaĢanmaz ve hatta bunun

sonucu olarak ta dıĢarıdan

sanayi ve tarım ürünleri

almazdık ve belki de en

önemli sorunlarımızdan bir

tanesi olan okumuĢ cahilimiz

de olmazdı. Bilinmelidir ki

biz, eğitimsiz insanlar

yüzünden değil okumuĢ

cahiller yüzünden 21.yy da

hala gerideyiz. ĠĢte bunlar

kaybettiklerimizin sadece bir

kısmı, gerisini siz düĢünün…

Köy enstitüsü eğitim modeli;

yönetime katılma, sorgulama

ve sorma bilincine, eleĢtirel

düĢünme yeteneğine sahip,

dünyadaki geliĢmeleri izleyip

yorumlayabilen, sorunlar

karĢısında çözüm yolları

arayıĢında hep aklı ve bilimi

kullanan çağdaĢ insanları

yetiĢtirme projesiydi. Tüm

eğitim süreçlerinde

demokratik tartıĢma

süreçlerinin yaĢandığı,

katılımcılığın yaĢayarak

yaĢandığı, özümsendiği

cumhuriyet okullarının adıydı

köy enstitüleri. Okuyan,

resim yapan, müzik yapan ve

hatta pantomim yapan bir

köylüden bahsettik. Kulağa

ne kadar imkansız gelmekte

BU ÇOCUKLARIN HER BĠRĠNĠN

BĠRER ATATÜRK

OLMASI TEMENNĠ

EDĠLĠR

SAYFA 20

Page 21: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

Suriye ile henüz cephe

savaĢına girilmedi ama

yerlisinden yabancısına bütün

medya çoktan Türkiye‘yi savaĢa soktu bile. Haber

kaynaklarındaki atılan

manĢetlere bakarsanız

Türkiye savaĢa girmeye geç

bile kalmıĢ. Bu kaynaklara

göre Suriye Hatay‘ı

bombaladı, Kilis‘i iĢgal etti.

Öyle ya bu kadar sınır

ihlaline, sınırdaki konteynır

köylerin kurĢunlanmasına

karĢı söylenecek tek söz var:‖Bıçak kemiğe

dayandı‖.Birkaç yıl öncesine

kadar Suriye kardeĢ ülkeydi

ne oldu da Ģimdi düĢman ülke

oldu? Türkiye neden bu

savaĢa sürüklenmek

isteniyor?

Sözde Arap Baharı‘nın son

ayağı Suriye olarak

görülebilir. DıĢ destekli

kuvvetler, Suriye‘de Esad

rejimini devirmek için eylemler yapıyor. Esad

yanlıları da doğal olarak buna

tepki gösteriyor. Kısasa kısas

ilkesiyle düĢünüldüğünde

tepkiler sert olabiliyor.

Objektif olarak düĢünmek

gerekirse hangi ülke kendini

devirmek isteyen güçlerle

savaĢmaz ki? Sözde kurtarıcı

ve misafirperver

özelliğimizden dolayı Suriyeli muhaliflerin

Türkiye‘de barınmalarına izin

veriyoruz. Türk hükümeti

tarafından gelen muhaliflere

aylık bağlanıyor, ulaĢım ve

benzeri zaruri harcamalar

bedavaya yaptırılıyor, ayrıca

bin bir zorluklarla girdiğimiz

üniversitelere muhalifler

hiçbir koĢul gözetmeksizin

alınıyorlar. Hatta yerli ve

yabancı basında bu muhalifleri eğitip

silahlandırdığımıza dair

söz konusu olamaz mıydı?

Yoksa bunlar Türk milletini

kıĢkırtmaya yönelik

hareketler midir?

Olası bir Türkiye-Suriye

savaĢı için Türkiye-Suriye

sınırının güvenliği için

NATO‘dan destek istiyoruz.

Eski kardeĢimiz Suriye‘ye

karĢı kullanmak için

astronomik ücretler ödeyerek

Patriotları NATO aracılığıyla

getirtiyoruz ve her an

kullanmak için Suriye

yönünde konuĢlandırıyoruz.

SavaĢ açmamız yanlıĢ ama bu

desteği doğru bir karar olarak

görüyoruz. Peki bu desteği

NATO‘DAN almamızdaki

sebep nedir? Söz konusu

destek NATO kararnamesinin

5.maddesine

dayandırılmaktadır;

Taraflar, Kuzey Amerika‘da

veya Avrupa‘da içlerinden

bir veya daha çoğuna

yöneltilecek silahlı bir

saldırının hepsine yöneltilmiĢ

bir saldırı olarak

değerlendireceği ve eğer

böyle bir saldırı olursa BM

Yasası‘nın 51.Maddesi‘nde

tanınan bireysel ya da toplu

öz savunma hakkını

kullanarak, Kuzey Atlantik

bölgesinde güvenliği

sağlamak ve korumak için

bireysel olarak ve diğerleri ile

birlikte, silahlı kuvvet

kullanımı da dahil olmak

üzere gerekli görülen

eylemlerde bulunarak

saldırıya taraf ya da taraflara

yardımcı olacakları

SURİYE MESELESİNİN İÇ YÜZÜ

haberler yer alıyor. Güncel

verilere dayanarak

Türkiye‘de kayıtlı 180bin

civarında Suriyelinin olduğu

söylenmektedir.

Hükümet yetkilileri sürekli

açıklama yapıyor. Suriye‘nin

iç meselesinin bizim de iç

meselemiz olduğunu

söylüyorlar. Kendi iç

meselelerini çözmede

baĢarıya ulaĢamamıĢ bir

hükümetin, Suriye‘nin iç

sorunlarını kendi iç sorunu

sayması ilginçtir. Bunun yanı sıra yabancı ve yandaĢ medya

ekranlarda muhalif yaralıları,

arkadan gelen silah seslerini

ve hükümet binasına yürüyen

on binlerce kiĢiyi

gösteriyorlar; fakat iĢin

aslının böyle olmadığını yerli

medya grupları canlı

yayınlarla bütün dünyaya

göstererek yandaĢ ve yabancı

medyayı yalanlıyorlar. Kilis,

Öncüpınar Sınır Kapısı‘nda çıkan arbedeler sonucu

Suriyeli askerler muhaliflere

ateĢ açıyor ve yandaĢ

medyada sıkılan mermilerin

Türk tarafındaki

konteynırlara isabet ettiği

söyleniyor. ġimdi sorulması

gereken birkaç soru olduğuna

inanıyorum. Öncelikle sınır

ötesinden açılan bir ateĢ nasıl

oluyor da Türkiye topraklarındaki tam

güvenlikli bir konteynır kente

isabet ediyor? Suriye

askerlerinin kullandıkları

silahlar ve bu silahların

menzili belliyken nasıl oluyor

da yapılan konteynır kent bu

mermilerin erim uzaklığına

kuruluyor? Yine bu tehlikeler

göz önünde tutulacak olursa

bahsi geçen konteynır kentin

muhalifler için yapılmıĢ diğer çadır kentler gibi sınırdan

biraz daha içerilere kurulması

SÖZDE ARAP

BAHARI‘NIN SON

AYAĞI SURĠYE

OLARAK

GÖRÜLEBĠLĠR. DIġ

DESTEKLĠ

KUVVETLER,

SURĠYE‘DE ESAD

REJĠMĠNĠ DEVĠRMEK

ĠÇĠN EYLEMLER

YAPIYOR.

SAYFA 21 SAYI 1

Kemal MAġA Fizik Mühendisliği

Bölümü

Page 22: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

konusunda anlaĢmıĢlardır.

Böylesi herhangi bir

saldırının ve bunun sonucu

olarak alınan bütün önlemler

derhal Güvenlik Konseyi,

uluslararası barıĢ ve

güvenliği sağlamak ve

korumak için gerekli

önlemleri aldığı zaman, bu

önlemlere son verilecektir.

Yakın tarihimize bakacak

olursak Irak ve Libya‘ya da

bu madde öne sürülerek

girilmiĢti. ġimdi aynı oyun

Suriye üzerinde

oynanmaktadır. ġimdi bu

maddeden yola çıkacak

olursak Türkiye‘nin sorun

yaĢadığı tek sınırı sadece

Suriye sınırı mı diye sormak

yanlıĢ olmaz.1990‘lardan bu

yana Irak sınırından

Türkiye‘ye giriĢ yapan terör

örgütü militanları yıllardır

Türkiye topraklarında katliam

yaptı. Bu hareketler

neticesinde Türkiye kendi

sınırları içerisinde ve sınır

ötesinde sayısız hava ve kara

operasyonu yapmak

mecburiyetinde kaldı. Eğer

konu sınır güvenliğiyse Irak

Sınırı da tehdit aldığımız bir

sınırdır. Neden bu güne kadar

sözde destekçimiz

NATO‘dan Irak Sınırı için

destek istenmedi?

Sonuç olarak ABD

Ortadoğu‘da yeni bir cephe

açmak istemiyor. ABD

sadece Irak SavaĢı‘nda

yaklaĢık 3 trilyon dolar

harcadı, milyonlarca Iraklı ve

on binlerce ABD‘li asker

ve eski kardeĢimiz Suriye‘yle

iliĢkilerimizi düzeltmeli ve

dıĢ güçlerin piyonu olmaktan

artık vazgeçmeliyiz.

Sözlerime Atatürk‘ün Ģu

özdeyiĢiyle son

veriyorum.‖Yabancılardan

insaf ve iyilik dilenmek gibi

bir ilke yoktur. Türk ulusu,

Türk ilinin gelecek çocukları

bunu bir an olsun akıllarından

çıkarmamalıdır.‖

hayatını kaybetti. Gerekçe

kimyasal silahlardı, savaĢ

neticesinde Irak‘ta kimyasal

silah bulunamadı. ABD

Ortadoğu‘daki yeni bir

cephede neler

kaybedeceğinin farkında.

Artık kulvar değiĢtiren ABD

bu savaĢa girmek yerine

taĢeron aramaktadır. Buna en

uygun aday ise hiç kuĢkusuz

Türkiye‘dir. Senaryoya göre

Türkiye Suriye‘ye girecek,

Esad rejimini devirecek,

sonrasında ABD yanlısı bir

hükümet kurulacak, daha

sonra da Türkiye geri

çekilecektir. Suriye‘nin

kaynaklarını iĢletmek için

ABD‘li Ģirketler devreye

girecek bize bu Ģirketlerin

inĢaat, ucuz iĢçilik gibi

iĢlemleri için taĢeronluk

yapmak kalacak.

Türkiye, ABD baĢta olmak

üzere diğer dıĢ güçler

tarafından Suriye bataklığına

çekilmeye çalıĢılıyor ve bu

amacı gerçekleĢtirmek

üzereler. Sözde yandaĢımız

olan NATO ülkeleri böyle bir

savaĢta Ortadoğu‘da daha

fazla kayıp vermemek için bu

savaĢa girmeyeceklerdir.

Ama sözde desteklerini

esirgemeyeceklerdir, çünkü

Suriye‘nin düĢmesi demek

Ortadoğu‘nun kapılarının

sonuna kadar açılması ve

ABD liderliğindeki dıĢ

güçlerin Ortadoğu‘da

hakimiyet sağlaması

demektir. Türkiye bu oyunda

sadece bir piyondur. Kendi

çıkarlarımız için komĢumuz

TÜRKĠYE, ABD

BAġTA OLMAK

ÜZERE DĠĞER DIġ

GÜÇLER

TARAFINDAN

SURĠYE

BATAKLIĞINA

ÇEKĠLMEYE

ÇALIġILIYOR VE BU

AMACI

GERÇEKLEġTĠRMEK

ÜZERELER.

SAYFA 22

Page 23: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

“...şimdi sana neler yapıp

yapmayacağımı anlatacağım.

İster evim, ister yurdum, ister

kilisem olsun, inanmadığım

hiçbir şeye hizmet

etmeyeceğim ve kendimi

olabildiği kadar özgür ve

olabildiği kadar bütün olarak

dile getireceğim bir hayat ya

da bir sanat tarzı bulmaya

çalışacağım. Kendimi

savunmak için de

kullanmasını bildiğim tüm

silahları kullanacağım: Ki

onlar; sessizlik, sürgün ve

yahut kurnazlık olsun! ―

Joyce

Entelektüel kelimesi ilk

olarak, Fransa da Alfred

Dreyfus adında Yahudi bir

generalin gayri meĢru olarak

itham edilmesine karĢın,

aralarında Emily Zola,

Mallarmé nin de yer aldığı

bir grup Fransız aydınının bu

vakaya tepkisiz kalmayıp

Fransız hükumeti kararını

yargılamasıyla ve buna

mukabil, Fransız elitleri

tarafından bu aydınlara

yönelik ―ezikler‖

mahiyetinde ―entelektüel‖

adını yakıĢtırmalarıyla

kullanılmaya baĢlamıĢtır.

Lügatte, manuelin -el

iĢleriyle ilgilenen—anlamına

benzer, entelektüel –düĢünce

iĢleriyle ilgilenen- uğraĢ

bulan anlamındadır.

Bulunduğu coğrafyayla

yetinmeyip baĢka toplumlara

da hicret etmiĢ bu kelime için

birçok tarif yapılmasına

karĢılık- ideolojilere göre

değiĢen- net bir anlam

askerlerinin silah kuĢanması

gereken bir ülke de,

Hollywood tehdidine karĢı da

entelektüelleri silah

kuĢanacaktır.

Sağa karĢı düĢünen, sola

karĢı düĢünen, kutsala karĢı

düĢünen, kutsal olmayana

karĢı düĢünen, çoğunluğa,

azınlığa, azınlığın

çoğunluğuna, çoğunluğun

azınlığına değin düĢünecek

olan entelektüellerin sağ ve

sol düĢüncede izafe edildiği

nazariyeler Ģöyledir. Sağ

düĢünce temsilcileri için

entelektüel, ya karıĢıklık

çıkarmaktan hoĢlanan

huysuz, ukala bir deklase;

vekaletnamesi olmayan bir

avukat, Ģarkı söyleyeceğine

bildiriler imzalayan bir

ağustos böceği yahut da

heyecansız, suya sabuna

dokunmayan bir bilgi

uzmanıdır. Napolyon, çağının

en büyük düĢünce adamlarını

ideolog diye küçümsemiĢ,

onları, dalgacı hayalperest,

dünyadan bihaber kimse

olarak nitelendirmiĢtir. Sol

düĢünce için entelektüel ise

kendilerinden olmak Ģartıyla

alkıĢlanmaya layık olup,

ameli saha da görevler

üstlenmiĢ devrimci ve

modern failler olmuĢlardır.

Diyojenliği göze alacak

kadar pervasız çok fazla

aydının hayat bulmuĢ olduğu

Türkiye‘mizde, ne yazık ki,

bu aydınların sözlerine

katlanacak kadar sabırlı ne

halk, ne iktidar ne de AYDIN

ENTELEKTÜEL VE TOPLUMSAL ĠġLEVĠ

içermemektedir.

Entelektüelin, bir filozof mu,

bir katip mi, bir sanatkar mı

ya da bir devrimci mi olup

olmadığı, sosyal bir sınıfının

olup olamayacağı

konularında ciddi fikir

ayrılıkları bulunmaktadır.

Entelektüel en genel

çerçevede; Aklını, bilgisini

ve düĢüncelerini meslek

edinen, yerine göre tavır alan,

sorun üreten, sorunlar çözen

ve en elzem özelliğiyle

nesnel bir eleĢtirmen olarak

sahne de yer almaktadır.

Entelektüel, ayan beyan

çalıĢmalarının, engin

tecessüslerinin neticesinde

aydının bilgi sermayesiyle

yetinmeyip, kendi özgün

düĢüncelerine de mazhar

olabilmiĢ kiĢidir. Kısaca;

aydın, bilen kiĢiyken,

entelektüel daha çok düĢünen

kiĢidir. TeĢbihen, aydın bir

milletin aynası kabul

edilirken, entelektüel

pusulasıdır demek uygundur.

Adımda oturur, dilimden

gelirim, düĢüncelerimden

baĢka vatanım yoktur ve

yalnızca seçmiĢ olduğum

zihniyet ailesinin üyesiyim

diyen bu bağımsız sosyal

sınıfın, en büyük toplumsal

iĢlevi kendi toplumlarını

baĢka toplumlarla

karĢılaĢtırıp ortak bir üst

kültür yaratma ve aktarma

giriĢimleridir. Oldukça kritik

bir yükümlülük arz eden bu

iĢlevde, farz-ı muhal, olası bir

Pentagon tehdidine karĢı

ENTELEKTÜEL EN

GENEL ÇERÇEVEDE;

AKLINI, BĠLGĠSĠNĠ VE DÜġÜNCELERĠNĠ

MESLEK EDĠNEN,

YERĠNE GÖRE TAVIR ALAN, SORUN

ÜRETEN, SORUNLAR ÇÖZEN VE EN ELZEM

ÖZELLĠĞĠYLE NESNEL

BĠR ELEġTĠRMEN OLARAK SAHNE DE

YER ALMAKTADIR.

SAYFA 23 SAYI 1

Sinan KESKĠN Makine Mühendisliği

Bölümü

Page 24: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

bir zümre vaki olabilmiĢtir.

Vurgun yemek pahasına da

olsa en derinlere dalmaktan

kaçınmayan ve yalnız kendi

kafasıyla yaĢamayı reva

görmüĢ aydınlarımız ya

kazığa bağlanıp yakılmıĢ, ya

da sürgünlere gönderilmiĢ ve

neticede; boğulmuĢ,

zehirlenmiĢ çeĢitli Ģekillerde

katledilmiĢtir.

Toplumumuzda vücut bulmuĢ

her milliyet ya kendi aydınını

oluĢturmuĢ, A.Gramsci‘nin

tarifiyle kendi organik

entelektüelini (tatlı su

entelektüeli) oluĢturmuĢ ya

da toplumumuzdaki bütün

milliyetleri geçmiĢten

günümüze, sınıf farklarına

göre irdelemiĢ geleneksel

entelektüellerimizi, bayat

düĢüncelerin, ilkel

metaforların ferdasında

marjinalleĢtirmiĢtir. Esasen,

demokratik, modern bir ülke

olma yolunda söz almıĢ

ülkemizin bilhassa bu

günlerde fotokopi

katiplerinden ziyada ekmek,

su kadar geleneksel

entelektüel ihtiyacı

bulunduğu su götürmez bir

gerçektir. Asırlar boyu Ģüphe

götürmez inançlarla kuduz

köpekler gibi saldırdığımız

bu Ģüpheci, muhalif zümreye,

devlet daha politik

yaklaĢmalı ve onları, ― Ģüphe,

inancın kontrol edicisidir‖

felsefesinde koruma altına

almalı ve böylelikle daha

verimli kararlar, politikalar

üretmenin yolunu bulmalıdır.

Kaynakça:

Entelektüel-Edward Said,

Ayrıntı Yayınlar

Cemil Meriç-mağaradakiler,

ĠletiĢim Yayınlar

Mümtazer Türköne-Siyaset,

Lotus Yayınlar

Prof. Dr. Orhan Türkdoğan-

Ziya Gökalp sosyolojisinin

temel ilkeleri, Ġrfan Yayınlar

Ortaçağda Entelektüeller-

Jacques Le Goff-Mehmet ali

Kılıçbay-Ayrıntı Yayınlar

Aydınların Ġhaneti-Julian

Benda-Doğu-Batı Cem

Soydemir

Entelektüelin Geleceği-Alvin

W. Gouldner-Eti Yayınlar

Michel Foucault-

Entelektüelin siyasi iĢlevi

Ayrıntı Yayınlar

VURGUN YEMEK

PAHASINA DA OLSA EN

DERĠNLERE DALMAKTAN

KAÇINMAYAN VE YALNIZ

KENDĠ KAFASIYLA YAġAMAYI REVA GÖRMÜġ

AYDINLARIMIZ YA

KAZIĞA BAĞLANIP

YAKILMIġ, YA DA

SÜRGÜNLERE

GÖNDERĠLMĠġ VE

NETĠCEDE; BOĞULMUġ,

ZEHĠRLENMĠġ ÇEġĠTLĠ

ġEKĠLLERDE

KATLEDĠLMĠġTĠR.

SAYFA 24

Page 25: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

PROMETE

Kalbinde her dakika su ulvi

tahassürün minkar-i âtesini duy, dâima düsün:

Onlar niçin semâda, niçin ben

çukurdayim?

Gülsün neden cihan bana, ben yalniz

aglayim?..

Yükselmek âsümâna ve gülmek, ne

tatli sey!..

Bir gün su hastalikli vatan

canlanirsa... Ey

müstâk-i feyz u nûr olan âti-i milletin

meçhul elektrikçisi, aktâr-i fikretin

yüklen getir - ne varsa - biraz

meskenet - fiken,

bir parça rûhu, benligi, idrâki

besleyen

esmâr-i bünye-hiyzini; bos durmasin

elin.

Gör dâimâ önünde esâtir-i evvelin

gökten dehâ-yi nari çalan

kahramânını...

Varsin bulunmasin bilecek nâm ü

sânını!..

Tevfik Fikret

BU VATANA NASIL KIYDILAR

İnsan olan vatanını satar mı?

Suyun içip ekmeğini yediniz. Dünyada vatandan aziz şey var mı?

Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler, saçlarından tutup sürüklediler.

götürüp kâfire : «Buyur...» dediler.

Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vurulmuş,

vatan çırılçıplak yere serilmiş. Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.

Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Günü gelir çarh düzüne çevrilir, günü gelir hesabınız görülür.

Günü gelir sualiniz sorulur :

Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Nazim Hikmet Ran

ġĠĠR MEVZĠSĠ

BU YANGIN YERİNDE

Yaşamak bu yangın yerinde

Her gün yeniden ölerek

Zalimin elinde tutsak

Cahile kurban olarak

Yalanla kirli havada

Güçlükle soluk alarak

Savunmak gerçeği, çoğu kez

Yalnızlığını bilerek

Korkağı, döneği, suskunu Görüp de öfkeyle dolarak

Toplanıyor ölü arkadaşlar

Her biri bir yerden gelerek

Kiminin boynunda ilmeği

Kimi kanını silerek

Kucaklıyor beni Metin Altıok

"Aldırma" diyor gülerek

"Yaşamak görevdir bu yangın yerinde

Yaşamak, insan kalarak"

Ataol Behramoglu

SAYFA 25 SAYI 1

Page 26: MEVZİ- GAUNADT Aylık Bülteni- Sayı 1- Mart 2013

GAZĠANTEP

ÜNĠVERSĠTESĠ

ATATÜRKÇÜ DÜġÜNCE

TOPLULUĞU

Gaziantep Üniversitesi’nin en fazla etkinlik gerçekleştiren topluluklarından biri olup yıl boyunca

konferanslar, söyleşiler, film gösterimleri, anma

etkinlikleri, geziler, milli bayram kutlamaları, haftalık olağan toplantılar, aydınlanma günleri, çeşitli STK’lar

ve ilköğretim okullarıyla ortak etkinlikler v.b.

gerçekleştirmektedir.

Topluluğumuz haftalık olağan toplantılarını her hafta

Gaziantep Üniversitesi 80. Yıl Öğrenci Kültür

Merkezi Topluluk Odasında gerçekleştirmektedir.

Sizi de aramızda görmekten büyük memnuniyet

duyarız…

Gaziantep Üniversitesi

Atatürkçü Düşünce Topluluğu

Topluluğumuz 1998 yılında kurulmuş olup, 2005 yılından sonra bir yeniden yapılanma sürecine girmiştir

ve bugünkü bağımsız ve faal halini almıştır.

Gaziantep Üniversitesi Atatürkçü Düşünce Topluluğu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Büyük

Nutuk’unun sonunda yer alan Gençliğe Hitabe ile

kendisine vermiş olduğu görev ve sorumlulukları yerine getirmek amacına sahip, Türk Ulusu ve Türkiye

Cumhuriyeti’ni korumak, yaşatmak ve çağdaş

medeniyetler seviyesinin üzerine çıkartmak büyük

ülküsünün takipçisi Gaziantep Üniversitesi’nin Atatürkçü Gençleri’nin birbirlerini tanıması ve

dayanışma halinde bulunması, üyeleri arasında eleştirel

akılcılık ilkesi ve bilgi paylaştıkça çoğalır fikri ile, birlikte çeşitli etkinlikler düzenleyerek Atatürkçü

İdeoloji’yi, Türk Ulusu’nu ve Cumhuriyeti’ni geleceğe

taşıyacak olan tam donanımlı, düşünen, aydın, Atatürkçü Gençler yetiştirmek ve toplumu Atatürkçü İdeoloji

konusunda bilinçlendirmek amaç ve görevlerine sahiptir.

GAZĠANTEP ÜNĠVERSĠTESĠ ATATÜRKÇÜ DÜġÜNCE TOPLULUĞU

[email protected]

facebook.com/gaunadt