Upload
trandung
View
252
Download
1
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
SAĞLIK BAKANLIĞI
OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ
FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON KLİNİĞİ
ŞEF: DR. M. HAYRİ ÖZGÜZEL
KOMPLEKS BÖLGESEL AĞRI SENDROMU TİP 1 TEDAVİSİNDE GABAPENTİN KULLANIMININ
FİZİK TEDAVİ PROGRAMINA ETKİSİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ
(UZMANLIK TEZİ)
Dr. Börteçine Nurkan ARSLAN
İSTANBUL-2005
1
İÇİNDEKİLER
1.ÖNSÖZ………………….......................................................................................................................1
2.GİRİŞ VE AMAÇ............................................................................................................................2
3.GENEL BİLGİLER……………………………………………….…......................................….4
1.KOMPLEKS BÖLGESEL AĞRI SENDROMU TİP 1 TANIMI VE TARİHÇESİ……..................4
2.ETYOPATOGENEZ………………………………………………....................................................….7
3.ANATOMOPATOLOJİ….………………………………….…........................................................….13
4.KLİNİK BULGULAR VE DÖNEMLERİ………………........................................................…..…....16
5.TOPOGRAFİK FORMLAR….…...........................................................................................................20
6.LABORATUVAR BULGULARI……………………….....................................................…………...24
7.YARDIMCI TANI YÖNTEMLERİ……………………………….......................................................25
8.TANI KRİTERLERİ…………………………………………….....................................................…...28
9. AYIRICI TANI………………………………………….....................................................………...…29
10.TEDAVİ…………………………………………………...................................................………...…30
4.GEREÇ VE YÖNTEM………...……………………...................................……….................48
1. OLGU SERİSİ………………………………………….........................................…………….48
2. DEĞERLENDİRME………………………………….........................................……………...50
5.BULGULAR………………………………………………......................................…….…..…....52
6.TARTIŞMA……………………………………………….......................................……..…..……61
7.ÖZET VE SONUÇ………………………………………....................................…..................69
8.KAYNAKLAR………………………………………………....................................……..........71
2
ÖNSÖZ
Sağlık Bakanlığı Okmeydanı Eğitim Hastanesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniği’ nde uzmanlık eğitimim süresince bilgi ve deneyimlerinden yararlandığım, bilimsel ve manevi desteğini gördüğüm değerli hocam ve hastane başhekimimiz Sayın Dr. M. Hayri ÖZGÜZEL’ e,
Rotasyonlarım sırasında bilgi ve tecrübelerinden yararlanma fırsatı bulduğum, yakınlık ve ilgi gördüğüm hastanemiz Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği Şefi Doç. Dr Okan YALAMAN’ a, 2. Dahiliye Klinik Şefi Doç. Dr Ayşen YÜCEL’ e, Nöroloji Klinik Şefi Prof. Dr. Osman TANIK’ a,
Uzmanlık eğitimim boyunca yakınlıklarını ve desteklerini esirgemeyen tez çalışmalarımın yürütülmesi sırasında katkıda bulunan klinik uzmanlarımız Dr. Canan BERKER Dr. Cemal KOCABAŞOĞLU, Dr. Nilnur KONURALP, Dr. Berrin SENDİNÇ, Dr. Aliye YILDIRIM GÜZELANT ve Dr. Gülçin GÜREL’e,
Birlikte çalışmaktan mutluluk duyduğum asistan arkadaşlarım Dr. Berna TANDER, Dr. Ali Rıza AYDOĞAN, Dr. İlyas TUTAR, Dr. Fatma Devrim MEYDAN OCAK, Dr. Öznur ECERKALE, Dr. Sevgi ATAR, Dr. Dilek ÜN, Dr. Sezgin HACIOĞLU, Dr. Meral KAYACAN AKMAN’ a
Birlikte çalışmaktan keyif aldığım fizyoterapist arkadaşlarım Sakine ATEŞÇİ ve Veysi ASLAN’ a, eğitim süresince sevgi saygı ve desteklerini esirgemeyen kliniğimiz hemşireleri Zeynep AKSU ve Halime DOĞAN’ a, kliniğimiz ve tedavi ünitesi personellerine teşekkür ederim.
Her zaman arkamda olan, benim en iyi şekilde yetişmem için hiçbir özveriden kaçınmayan anneciğime, babacığıma ve tüm aileme sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Son olarak destekçim, arkadaşım, eşim Dr. Hakan ARSLAN ve fındık içi, boncuk kızım Ilgaz Zehra ARSLAN’ a
Teşekkür ederim.
Dr. Börteçine Nurkan ARSLAN
3
GİRİŞ VE AMAÇ
Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu (KBAS) son yıllarda üzerinde yapılan
çalışmaların artması ile gün geçtikçe daha fazla ilgi çeken ve belki de hakkında daha çok
şey öğrendikçe tanısı daha sık konulan bir sendromdur. Özellikle her hangi bir sinir hasarı
olmadan karşımıza çıkan KBAS Tip 1, hastayı etyolojiye sebep olan rahatsızlıktan kimi
zaman daha fazla etkilemektedir. Tedavide yetersiz kalındığı durumlarda hastanın yaşam
kalitesini düşürmekte, iş gücü kaybına sebep olmakta ve hatta engelliliğe yol
açabilmektedir. Etyolojisi tam olarak bilinmeyen bu hastalığın tedavisinde de tam bir fikir
birliği yoktur.
Bu sendromun görüldüğü hastaların takibinde başlıca hedefler;
1. Erken dönemde teşhisin koyulabilmesi
2. Tedavi aşamasında agresif ve çabuk olmak
3. Hastanın klinik ve psikiyatrik durumunu tekrar tekrar değerlendirmek
4. Yeterli psikolojik destek tedavisi vermek
5. Hastanın ağrısını mümkün olan en üst düzeyde azaltıp fonksiyonel iyileşme hali
yaratmak olmalıdır1.
Tedavinin temelini oluşturan; hastanın ekstremitesini immobilizasyondan koruma
ilkesi, ağrı faktörüyle yeterli başa çıkılamaması sebebiyle hastanın tedaviye uyum
sağlayamaması yüzünden yeterince uygulanamayabilir. Ağrıdan sakınma kaygısıyla
hareketsiz tutulan ekstremitede bir süre sonra hastalığın evresi ilerlemekte ve kalıcı hareket
kısıtlılığı gelişebilmektedir.
Bundan yola çıkarak, KBAS hastalarında tedavide etkin fizik tedavinin yanı sıra,
ağrı kontrolü açısından tedavimize etkilerini değerlendirmek üzere, son yıllarda hızla
genişleyen kullanım alanıyla öne çıkan gabapentin molekülünü çalışmamıza dahil ettik.
4
Çalışmamızda KBAS Tip 1 tanısı alan 40 hasta iki gruba ayrıldı. Her iki gruba da
aynı fizik tedavi protokolü (alternatif banyo, girdaplı havuz tedavisi ve egzersiz) uygulandı
ve bir grupta tedaviye gabapentin eklendi. Her iki grubun tedaviye verdiği yanıt
karşılaştırıldı.
5
KOMPLEKS BÖLGESEL AĞRI SENDROMU TİP 1 (KBAS TİP 1)
TANIMI VE TARİHÇESİ
KBAS tutulan vücut kısımlarında, şiddetli yanıcı ağrı, tutukluk, ödem, vazomotor,
distrofik ve atrofik değişikliklerle karakterize bir klinik tablodur.
Potts 1700 yılında ilk kez travmanın, ekstremitenin atrofisine ve yanıcı ağrıya neden
olduğuna dikkat çekmiştir. Takiben J.Hunter (Fransa 1766) “Cerrahinin Genel Prensipleri
Üzerine Dersler” adlı kitabında travmanın eklem ve kaslar üzerindeki etkisini inceleyerek
KBAS’ nun ilk tanımlamalarını yapmış olarak kabul edilebilir. Radyodiagnostik bilim
dalının gelişiminden önce net bir tanımlama tabii ki yapılamadı. Ancak klinik görünüm ve
seyir hakkında somut bilgiler edinildi. 1813’ te Denmark, Mitchell ve Dunglizen periferik
sinir yaralanmalarından sonra ekstremitede şişlik, ağrı, atrofi tarif etmiştir. 1864’ de, S. W.
Mitchell ve arkadaşları, oldukça ayrıntılı tanımlamalar yaptılar ve kozalji terimini KBAS’
na kazandırarak, özellikle ekleme ait bulguları belirginleştirdiler. J. M. Chargoty ve
A.Vulplan da hastalığın trofik etkilerini tanımladılar. 1867’ de, P.E. Chevallier vazomotor
ve trofik değişiklikleri iyice inceledi. Destat ve Mouisset 1898’ de, travmanın etkilerini ve
KBAS’ nun radyolojik dönemlerini irdelediler.
Klinik tablo 1900’ lerde Alman Cerrahi Kongresinde, P. Sudeck’ in “Akut
İnflamatuar Kemik Atrofisi” olarak tanımlamasıyla, yeterince vurgulandı. 1916’ da I. Dünya
Savaşıyla birlikte algodistrofiler deyimiyle yeni bir boyut kazandı. J. Babinski ve J.
Froment, refleks orijinli vazomotor ve temel problemleri tanımladı. Yaralılar üzerinde
yapılan çok çeşitli çalışmalar özellikle posttravmatik osteoporozun, değişik boyutlu
tanımlamalarını ortaya çıkardı. Amerikan ekolunun 1925–1945 yılları arasında yaptığı çok
6
sayıda çalışmayla ekstremitelerdeki distrofiler çok yönlü olarak araştırıldılar. 1947’ de
Nedefi ve Evans Refleks Sempatik Distrofi (RSD) deyimini gündeme getirdi. 1969’ larda
algodistrofinin kalçayı tutan formu da tam olarak, tüm yönleriyle, G. Vincent ve arkadaşla
rınca belirlendi. 1972’ lerde yapılan 5. Uluslararası Romatizmal Hastalıklar Konferansı’
nda; lokalizasyon, etyoloji ve diğer yönleriyle hastalık tam anlamıyla irdelendi.
KBAS için çok çeşitli isimlendirmeler mevcuttur. İngiliz, Fransız ve Alman
kaynaklarında, akut kemik atrofisi, algonörodistrofi, posttravmatik ağrılı osteoporoz,
posttravmatik sempatik atrofi, refleks sempatetik distrofi sendromu, omuz-el sendromu,
sudeck atrofisi, sempatik refleks distrofi, transient osteoporosis, refleks algonörodistrofi,
Sudeck-Leriche sendromu, algodistrofi pseudoartrit, refleks distrofik pseudoartritis, sudeck
tanımlamalarıyla adlandırılmaktadır2.
Belirtilerin ve semptomların zaman içinde ve olgular arasında değişkenlik
göstermesi ve bazı olgularda distrofik bulguların görülmemesi gibi nedenler ile
terminolojide ve tanı kriterlerinde yeni düzenleme arayışı olmuştur3. 1994’ te kriterlerde
birliktelik sağlamak amacıyla Uluslararası Ağrı Araştırma Teşkilatı, sendromu yeniden
tanımlamış ve 3 tipe ayırmıştır. Tip 1 eski tanımlamadaki refleks sempatik distrofiye, Tip 2
kozaljiye eşdeğerdir ve Tip 3 ise sınıflanamayan olarak belirlenmiştir. Bunların ötesinde
yakın zamanda ispatlandığı üzere stimulusun sempatik liflerle taşındığı ağrı
(sympathetically mainted pain = SMP) sempatik blokaja cevap verir ve sempatik liflerden
bağımsız ağrı isminden de anlaşıldığı üzere, bu tür blokajlara cevap vermez. Bu iki ağrı
türü, KBAS Tip 1, 2 veya 3’ ün her hangi birinde olabilir.
Teşhisi koyarken yararlanılacak bu kriterlere ek olarak, yardımcı birçok tamamlayıcı
tetkikden yararlanmak mümkündür. Radyografi, 3 fazlı kemik sintigrafisi, termografi, EMG,
kemik dansitometresi, biyopsi, vasküler tetkikler, diagnostik farmakolojik bloklar vs. gibi
liste uzatılabilir.4,5
7
KOMPLEKS BÖLGESEL AĞRI SENDROMU ( KBAS )
KBAS TİP 1
1- Başlatıcı zarar veren bir olayı takip eder.
2- Tek periferik sinir alanının ötesine yayılan, başlangıçtaki olayla orantısız spontan
ağrı veya allodini / hiperaljezi görülür.
3- Ağrı bölgesinde ödem, deri kan akımında bozukluk ve anormal sudomotor
aktivite görülür.
4- Ağrının ve disfonksiyonun derecesini açıklayacak başka durumların varlığı tanıyı
geçersiz kılar.
KBAS TİP 2
Bu hastalık tablosu sinir yaralanmasını takip eder. Diğer özellikleri Tip 1’ e benzer.
1- Ayak bileği, dirsek, el bileği gibi bir eklem veya yüz, göz gibi bir alan şeklinde
daha bölgesel sınırlıdır ve zarar veren bir olayla birlikte görülür.
2- Spontan ağrı veya allodini / hiperaljezi genellikle tutulan alanla sınırlıdır fakat
alanın distal veya proksimaline dermatomal veya periferik sinir dağılımı ile ilişkisiz olarak
yayılabilir.
3- İntermittan ve değişken ödem, deri kan akım değişiklikleri, anormal sudomotor
aktivite ve motor disfonksiyon, başlatıcı durum ile uyumsuz olarak tutulan alanda görülür.
8
ETYOPATOGENEZ
KBAS, fonksiyon kaybı ve otonomik disfonksiyon ile karakterize ağrılı bir
sendromdur. Patogenezi aydınlatılamamış olmakla birlikte, arter ve venleri innerve eden
sempatik vazokonstriktör nöronlar arasındaki dengesizlik olarak görülmektedir.
Fizyopatolojide olay, sempatik sinir sisteminin hiperaktivasyonu sonucu gelişir.
Ağrılı periferik stimuluslar, somatik duyusal sinirleri izleyerek arka boynuzdan omuriliğe
girerler. Ara nöronlar aracılığı ile ön ve yan boynuzdaki efferent otonom ve motor nöronları
uyararak bir dizi refleks olay başlatırlar. Bu yolla kaslarda spazm oluşur, arteriollerden
gelen kan akımı yavaşlar, kapiller ve venüller genişler. Staz sonucu metabolik artıklar ağrı
oluştururlar. Mekanik olarak ekstremite hareketlerinde bozukluk oluşur, immobilizasyonun
da venöz ve lenfatik staza yol açmasıyla ödem gelişir. Ekstremitede beslenme yetersizliği
nedeniyle kemik ve yumuşak dokularda değişiklikler meydana getiren olaylar başlayıp
gelişir 6.
KBAS gelişen hastalarda işleyen patofizyolojik mekanizmaları açıklayan birçok
hipotez geliştirilmiştir. Son yıllarda özellikle bu hipotezlerden ikisi önem kazanmıştır.
Roberts’ a göre KBAS’ nda sempatik sisteme bağlı olarak gelişen ağrı, miyelinli düşük
eşikli mekanoreseptörlerdeki tonik aktiviteye bağlı olarak ortaya çıkar7.
Bu aktivite postgangliyonik sempatik uyarının duysal afferentlerini uyararak, daha
önce sensitize olmuş multireseptif nöronları ateşlemesine ve semptomların sürmesine neden
olur. Bu teori sempatik postgangliyonik efferentlerin aktivasyonunu gösteren hayvan
çalışmalarını temel almaktadır. Raja ve ark8 ile Campbell ve ark9 ise tam tersine, sempatik
sisteme bağlı ağrının nedeninin periferik sinir sisteminde yattığını düşünmüş ve primer
afferent nosiseptörler üzerindeki alfa 1 adrenoseptörlerinin sayısındaki anormal artışın,
9
sempatik uyarı ile ağrıya neden olduğunu ileri sürmüşlerdir. Araştırılan diğer olasılıklar
arasında sempatik postgangliyonik nöronların ve afferent nöronların, vasküler yatak diğer
nonnöronal hücreler veya indirekt kimyasal mekanizmalar aracılığı ile indirekt patolojik
temasları sayılabilir.
Patofizyolojiyi açıklamak için öne sürülen hipotezler4, 10
1. Spinal korda aşırı afferent aktivite artışı sebebiyle sempatik efferent uyarı
oluşturduğu düşünülen sempatik bozukluk,
2. Parsiyel sempatik denervasyon sebebiyle katekolamin hipersensitivitesi,
3. Nörojenik inflamasyon,
4. Ağrılı uyaranlara karşı reseptörlerde “upregulasyon”,
5. α- adrenerjik reseptörlere artmış yanıt
şeklinde sıralanabilir.
KBAS semptomlarında görülen polimorfizm etyolojide de mevcuttur. KBAS
potansiyel sebepleri çok sayıdadır ve tıbbın hemen hemen tüm branşlarını ilgilendirir11
Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu terimi, kemik ve yumuşak doku hasarından
sonra gelişen belirti ve bulguları içerir. Tedavisiz kaldığında kalıcı trofik değişiklikler
oluşur. Tipik olarak travma, inflamatuar hastalıklar, miyokard infarktı, serebral infarkt,
osteoartrit, dejeneratif eklem hastalığı, soğuk travması, malignite ve paraneoplastik sendrom
ve özellikle fenobarbital başta olmak üzere ilaç kullanımından sonra, ekstremitede gelişir12.
Vakaların % 35’ inde ise altta yatan bir sebep bulunamaz.
A. Genel etyolojik özellikler
1. Yaş:
Tüm yaş gruplarında görülebilir. Ancak çok sayıdaki araştırmalar, 40–70 yaş
grubunda sıklıkla görüldüğünü göstermiştir. Çocuklarda da görüldüğü bildirilmektedir13,14,15.
10
2. Cinsiyet:
Klasik erkek hâkimiyeti, tüm araştırmacılarca kabul edilmemektedir. Şerre ve
arkadaşlarına göre erkek/kadın oranı 3/2 civarındadır2. Bouvier ve arkadaşları ise ancak
%55 oranında erkek hâkimiyeti saptamışlardır2. KBAS sendromunun ortaya çıkışında
genetik yatkınlıktan da söz edilmektedir6.
B. Özel etyolojik faktörler
Olguların % 10–26 sında herhangi bir etyolojik faktör saptanamamaktadır3. Sık
görülen etyolojik faktörleri şöylece sıralayabiliriz.
I. Travma
KBAS’ nun etyopatogenezinde en önemli rolü travmalar oynamaktadır. Bu oran alt
ekstremite olgularında çok daha yüksek değerlere ulaşmaktadır16-20.
1. Travmanın şiddeti
Travmanın şiddeti ile KBAS’ nun şiddeti arasında herhangi bir korelasyon yoktur.
2. Travmanın tabiatı
Travmanın cinsi çok değişiktir. Konfüzyondan, yaralanmalara, düşmelere, direkt
vurma ve kırıklara kadar değişebilir. Posttravmatik KBAS’ nu kolaylaştıran nedenler
arasında, immobilizasyon öncelik kazanmaktadır.
3. Travmanın bölgesi
KBAS’ nun oluşmasında, eklem bölgelerine olan travmalar, diyafiz bölgelerine olan
travmalara oranla, çok daha etkindirler.
4. Immobilizasyon
Travma kadar, travma sonrası gereken immobilizasyonun da KBAS oluşumunda çok
önemli bir rol oynadığı kanıtlanmıştır2
II. Travmatik olmayan etkenler
11
Lokomotor sistemin çok sayıda hastalığı, KBAS’ na eşlik edebilir. Bunlar flegmon,
paronişi gibi ekstremitedeki infeksiyonlar olabilirler. Septik artrit, gut gibi kristal
atropatileri, KBAS’ yla birlikte olabilirler.
KBAS’ na yol açan, oluşumunu kolaylaştıran inflamatuar artiküler hastalıklar
arasında, romatoid artrit, ankilozan spondilit, Reiter sendromu, periarteritis nodosa,
polymyaljia romatica, Weber-Christian hastalığı, tendinit ve omuz ekleminin akut bursiti
sayılabilir11, 16, 17, 21, 22.
III. Nörolojik sistem hastalıkları
1. Periferik sinirlerin tutulumu
Periferik sinirlerin hasarı, KBAS’ nu uyarabilir. Sinir kompresyonları, kontüzyonları
ve herpes zoster de KBAS’ nu başlatabilir.
Servikobrakialjiler, krural radikulaljiler, lumbalji, siyatalji, disk herniasyonu da
KBAS nedeni olabilirler.
Polinöritler ve Guillain-Barre sendromunun da KBAS sebebi olabildiği
yayınlanmıştır23, 24. Daha önce belirtildiği gibi etyolojide bir sinir hasarı mevcutsa KBAS
Tip 2 olarak anılmaktadır.
2. Merkezi sinir sistemi hastalıkları
Çok sayıdaki serebral ve meningeal hastalıklar ve bazı akut veya kronik meduller
hastalıklar KBAS’ na yol açabilirler. Bunları; beyin ve meninkslerin hasarları,
tromboembolik olaylar, kafa travmaları, serebral tümörler, nöroşirürjikal girişimler, akut
meningeal infeksiyonlar, menenjit, meningoensefalit, meningeal kanamalar, arteriografi,
elektroşok şeklinde sıralayabiliriz11,23,25–28. Meduller olgular olarak da, siringomiyeli,
amyotrofik lateral skleroz ve meduller metastazlar sayılabilir.
IV. Kardiyovasküler hastalıklar
12
Lenegre %4 olguda, KBAS’ nun koroner arter hastalığına, eşlik edebileceğini
bildirmiştir2. Froment’ e göre, miyokard infarktüsü sonucu %10 olguda KBAS ortaya
çıkmaktadır2.
KBAS ayrıca aortit, aort anevrizmaları, akut perikardit ve infektif endokarditlerde de
sık olarak görülebilirler. Kardiak cerrahi, tromboflebitler, özellikle diabetik arteritler KBAS
nedenleri arasında sayılabilirler2.
V. Pleuropulmoner hastalıklar
Bütün pulmoner hastalıklar ve intratorasik operasyonlar, KBAS sebebi
olabilmektedir.
Pulmoner tüberküloz, bronş kanseri, pulmoner infarktüs, pnömotoraks, plörezi,
göğüs travmaları, kontüzyonlar, kaburga kırıkları ve hemotoraks en önemli sebeplerdir2.
VI. Hipertiroidizm
KBAS özellikle Basedow hastalığında kendini göstermektedirler2.
VII. Diabetes mellitus
Patent ya da latent diabetes mellitusun, özellikle ekstremite KBAS’unda önemli rol
oynadığı değişik araştırmalarda gösterilmiştir 28, 29.
VIII. Hiperlipidemi
1970’ lerde, Pinals ve Jabbs, tip IV hiperlipoproteineminin KBAS’ ndaki rolünü
gösterdiler2. Son zamanlarda, Amor ve arkadaşları da kontrollü bir çalışmada bu olguyu
vurgulamışlardır2.
IX. Gebelik
Gebeliğin herhangi bir döneminde, özellikle son aylarında alt ekstremitede KBAS
gelişimine sıklıkla rastlanmaktadır. KBAS bazen, doğumdan sonra da gelişebilir 2
X. İatrojenik ve ilaca bağlı KBAS
13
KBAS oluşumunda, barbituratla tedavi edilen epileptik hastalar ve barbiturat
kullanan diğer hastalar ön sırayı oluşturmaktadır11. Dozu kadar, kullanım süresinin uzunluğu
da önemli rol oynamaktadır. Arlet ve arkadaşlarına göre kullanımın ardından KBAS ortaya
çıkma süresi 19 günden 25 yıla kadar uzayabilmektedir2. Barbituratlara bağlı KBAS
genellikle bilateraldir. Barbituratların kullanımının hemen durdurulması tedavide ilk
adımdır2. Antitüberküloz ilaçlarından özellikle izoniazid ve ethionamide kullanımı KBAS
oluşumunda oldukça sık rol oynamaktadır2.
XI. Diğer etyolojik faktörler
Karbonmonoksit intoksikasyonu, elektrokoter, akupunktur uygulamaları, antitetanus
vaksini uygulaması, osteid osteoma, ve kalça kondromatozisi, yapılan bazı araştırmalara
göre, KBAS’ nun diğer etyolojik faktörleri arasında sayılabilirler2, 6.
14
ANATOMOPATOLOJİSİ
Kemik ve yumuşak dokularda önemli patolojik gelişmeler izlenmektedir24, 28, 30–32
A) Sinovya bulguları
Patolojik araştırma sonuçlarında ortaya çıkan tablo genellikle retraktil kapsülit
durumudur. Makroskopik olarak, sinovyal membran kalınlaşmıştır. Mikroskopik olarak ise,
superfisyel tabakada, inflamatuar bir görünüm söz konusudur. İnflamatuar tip hariç, sellüler
infiltrasyon yoktur, hipervaskülarizasyon mevcuttur ve derin sinovyal tabakalarda fibrozis
gelişmiştir2.
B) Kartilaj bulguları
Esas bulgu, normal fibrokartilajinöz yapının bulunmasıdır. Başlangıçta hafif kartilaj
değişiklikleri olur. Ancak uzun süren ve çok şiddetli seyreden olgularda, pannus hatta
fibröz ankiloz bulguları da saptanabilir.
C) Kemik bulguları
1. Makroskopik olarak:
Tüm yazarlar ve patologlar, yakalanan kemiklerin dayanıklılığının azaldığını ve
operasyonlarda çok frajil olduğunu gözlemişlerdir. “Islak şeker” tanımlaması bu duruma
çok uyan bir tanımlamadır.
Kemik trabeküllerindeki rarefaksiyon gözle görülebilmekte, kemik ağının
düzensizliği seçilebilmektedir, bazı trabekülasyonlar atrofik, bazıları ise kalınlaşmıştır. Bu
kalınlaşma zaman zaman filamentöz görünümlere yol açmaktadır.
2. Mikroskopik olarak:
Kemik trabeküllerinin sayısı ve kalınlıkları azalmıştır, subkondral kemikler de
oldukça incelmiş ve zorlukla seçilebilmektedir. Erken dönemdeki osteoporoz kemik
15
trabekül kalınlığının azalması, meduller volümün artmasıyla karakterizedir. Dönemler
ilerledikçe, periostal ve intraosseöz damarlarda hiperemi görülür. Osteoklastik
rezorpsiyonda artış mevcuttur. Fusiform mononükleer hücreler ve dev osteoklastlar
belirginleşmektedir. Sonuçta yamalı akut kemik atrofisi gelişir. Yani mozaik görüntü
bozulur. Özellikle Evre 3’ de, atrofi, belirgin trabekülasyon bozulumu ile birliktedir.
Kortikal tabaka iyice incelmiştir ve benekli görünüm mevcuttur. Aktif rezorpsiyon ve
osteolizis sonucu, süratle dekalsifikasyon gelişmektedir. Sonuçta kemik dokunun açıkça
azalması ortaya çıkmaktadır. Elektron mikroskopu ile yapılan çalışmalarda da, yaygın
şeffaf görüntü ve trabeküler yapının kaybı belirgin olarak gözlenmiştir.
D) Periartiküler doku bulguları
Periartiküler doku değişikliklerine dair oldukça az çalışma mevcuttur.
1. Kapsül
Kapsül bulguları sıklıkla sinovyal membran bulgularıyla birlikte tanımlanmıştır.
Düşük dereceli bazen orta dereceli kronik inflamasyon bulguları ve fibröz doku
proliferasyonu saptanmıştır.
2. Aponevroz, bursa ve tendonlar
Lenfosit infiltrasyonu, fibrotik görünüm ve fibröz kılıflarda kalınlaşmalar
saptanmıştır. Seröz bursa tutulumu çok azdır, nadiren de olsa inflamasyon bulguları
saptanabilir.
3. Kaslar
Hiperemi, perivasküler sellüler infiltrasyon, çapraz striasyon, sarkolemmada
granülasyon ve vaskülarizasyon şeklinde müsküler dejenerasyon bulguları ve intersitisyel
ödem saptanmıştır. Bütün bu lezyonlar, tümüyle geri dönüşümlü olmayabilir. Ödem
vasküler duvarlarda skleroza yol açarsa, hipoksi gibi durumlar geri dönüşümsüz olarak
ortaya çıkabilir.
16
4. Kutanöz dokular
Atrofik epidermis, dermal skleroz bulguları saptanmıştır. Kollajen lifler, belirgin
olarak kalınlaşmışlardır ve fibroblastların sayısında yoğun bir artış mevcuttur. Yağ
dokusunun kalınlığı azalmıştır. Bazı şiddetli olgularda, epidermiste bariz atrofi ve kıl
foliküllerinde atrofi ile foliküler hiperkeratoz görülebilir. Dermis ödemlidir ve subkutanöz
doku kaybolmak üzeredir.
5. Damarlar
Lezyon bölgesinde refleks kapiller staz, iskemi, psödoinflamatuar görünüm,
dolaşımda azalma, drenaj güçlükleri, efferent kemik damarlarında staz gözlenmektedir.
Fibrozis, osteoklastik aktivasyonu kolaylaştırır görünmektedir.
Vasküler oluşumlar 4 grupta izlenebilir:
Tip 1: Sinüsoidlerin ektazisi, plazmostozis, hemorajiler, arteriollerin kalınlaşması,
ksantomatizasyon ve fibrozis ile tam iskemi oluşumu görülür.
Tip 2: Meduller nekroz ve dislokasyon, fragmantasyon, eozinofilik retiküler nekroz
gelişir.
Tip 3: Trabeküler nekroz gelişir, osteositlerin kaybı ve mikrofraktürler belirir.
Tip 4: Trabeküllerin ölümü ve nekrozun tamamlanması gözlenir.
6. Sinirler
Miyelinli liflerde, yağlı dejenerasyon ile kromatoliz bulgularına rastlanmıştır. Bazı
aksonal dejenerasyon bulguları da görülebilir. Erken devrelerde, kapiller innervasyonda
değişiklik, geç devrelerde ise motor end platelerin dejenerasyonu saptanmıştır. Medulla,
çeşitli açılardan incelenmiştir ve pratik olarak normal kabul edilebilir. Üst ekstremite
olgularında, servikal bölgede, bazı aksonal dejenerasyon bulguları özellikle posterior
kolumnada gözlenmiştir. Peridural mesafede bir özellik saptanmamıştır2.
17
KLİNİK BULGULAR VE DÖNEMLERİ
Başlangıç değişiklikler gösterebilir, ancak belirgin bir sebep olsun veya olmasın
tetiği çeken ani ve progresif bir ağrı vardır. Birkaç gün sonra tabloya şişlik, vazomotor
bozukluklar ve eklem hareket kısıtlılığı eklenir. Yani klinik tablo ağrı, eklem hareket
kısıtlılığı, sempatik disfonksiyonlardan oluşur.2, 21, 30, 33, 34. Bazı araştırmacılar bu tabloya
psikolojik değişiklikleri de eklemektedirler33, 35.
Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu’ nun klinik bulguları, devrelere göre özellik
gösterir ve 3 dönemde izlenir 36-44. Steinbrocker’ ın sınıflamasında 1. evre, akut faz; 2. evre,
distrofik faz; 3. evre ise atrofik faz olarak belirlenmiştir; fakat klinik olarak görülmüştür ki
evreler kesin sınırlarla ayrılamaz ve birbirlerinin içerisine girmişlerdir. Bazı yazarlar
günümüzde Belcher tarafından oluşturulmuş olan ciddi, orta ve hafif ayrımını tercih
etmektedir 45.
Birinci dönem (Akut Dönem)
Akut faz, zedelenme sırasında başlar ve birkaç haftadan birkaç aya kadar sürebilir.
Kızarıklık, ödem ve azalmış eklem hareket açıklığı bu dönemde görülebilir 45.
Bu dönem ağrı, ödem, eklem sertliği ve vazomotor bozukluklarla karakterizedir.
Ağrı değişebilir; mekanik, psödoinflamatuar ya da mikst tarzdadır. Tüneller seviyesinde,
tuzağa bağlı olarak gelişen, nörolojik kaynaklı da olabilir. Bu tip olgular KBAS Tip 2
olarak değerlendirilmelidir.
Vazomotor bozukluklar ve yumuşak gode bırakan bir ödem oluşur, deri gergindir,
pembe kırmızı renktedir, terleme ve deri ısısında artış mevcuttur.
Distalde ödeme bağlı olarak eklemlerde sertlik gelişir, ROM’ da limitasyon ve
antaljik pozisyon mevcuttur
18
İkinci dönem (Distrofik Dönem)
Distrofik faz, zedelenmeden 3 ay sonra görülür yaklaşık olarak 6 ay sürer. Orijinal
vasküler sahadan veya sinir zedelenmesinin dermatomundan bağımsız ağrıyla
karakterizedir. Eklemde sertlik, katılık, ağrı, şişlik belirginleşir. Distrofik fazda kas kaybı
ve osteoporoz görülebilir45. Bu devrede vazokonstrüksiyon ve ekstremitenin soğukluğu ile
soğuğa karşı hassasiyet vardır. İlk devredeki ödem artar ve parmaklar fuziform özellik
kazanır. ROM kısıtlıdır.
Deri rengi soluktur, siyanotik değişiklikler vardır. Hiperhidroz yaygın bir belirtidir,
karakteristik benekli veya noktalı osteoporoz, ilk kez bu devrede ortaya çıkar. Ağrı
devamlıdır ve nöropatik ağrı karakteri alır. Bu dönem, trofik bozuklukların ortaya
çıkmasıyla başlar. Ağrı azalıp, ödem ve vazomotor bozukluklar gerilerken, periartiküler
doku değişiklikleri gelişmeye başlar.
Üçüncü dönem (Atrofik Dönem)
Atrofik faz, KBAS’ nun son dönemini ifade eder. Genelikle tablonun
başlamasından 6 ay sonra gelişir. Ağrı, yoğun olarak devam eder fakat daha önceki evreye
göre hafiflemesi de mümkündür. Deri siyanotik ve soğuk olabilir. Deride ve subkutan
dokuda geri dönüşümsüz trofik değişiklikler olabilir. Deri pürüzsüz, parlak, normal
kıvrımlarını ve çizgilerini kaybetmiş olabilir. Eklem hareketleri büyük ölçüde sınırlıdır. Bu
aşamada kas zayıflığı ve osteoporoz daha sıklıkla karşımıza çıkar 45.
Bu devrede diğer atrofik değişiklikler oluşur. Deri soluktur, fakat tutulmuş ve
tutulmamış olan ekstremiteler arasındaki fark, ikinci devreden daha azdır. Tırnaklar kolay
kırılır. Ağrı dayanılmaz bir şekilde veya hafif olabilir. Subkutan atrofi ve tendon
kontraktürleri gözlenir.
Osteoporoz yaygındır. Ülserler ve büllöz değişiklikler bildirilmiştir ve bunların
travma veya aşırı duyarlılıktan ortaya çıktığı belirtilmiştir2.
19
Motor bozukluklar olarak distoni, kuvvetsizlik, tremor, istemsiz hareket ve
spazmların, ikinci ve üçüncü devrelerde görülebileceği bildirilmektedir2.
Etkilenen hastalar arasında kişilik bozukluğu olduğuna dair kanıt yoktur fakat
ağrının ciddiyeti ve hayat kalitelerinin düşmesi depresyon ve anksiyeteye sebep olabilir45.
20
Tablo 1
Devre I Devre II Devre III
Semptomlar Sempatik denervasyon Sempatik overaktivite Atrofi
Başlangıç süresi 1 ay 3 - 6 ay BelirsizDamarsal özellik Vazodilatasyon Vazokonstrüksiyon VazokonstrüksiyonSıcak intoleransı Var Yok YokSoğuk intoleransı Yok Var VarTemparatür Sıcak Soğuk Soğuk, iki ekstremite
farklıHiperestezi Var Yok Yok
Renk Eritematöz koyu kırmızı Soluk, siyanoze, Siyanoz, parlak vebenekli eritem pürüzsüz
Ödem Var Var, yaygın, fusiform Yok
Saç Büyümesi artar Büyümesi azalır HipertrikozTırnaklar Büyümesi artar, Kolay kırılır Kolay kırılır
transvers kavis var
Terleme Anhidroz, geç dönemde Hiperhidroz Anhidrozhiperhidroz
Ağrı Var Var, yaygın, nöralji Az veya kolaydurdurulmayan
Kaslar Hipertonik Atrofik AtrofikSubkutan doku Atrofi var veya yok Atrofi Atrofi, incelmiş
parmaklarKontraktür Yok Yok veya var Var
Sensorial bozukluk Hipoestezi veya Var veya yok Varhiperestezi
Subluksasyon Yok Yok NadirenDisabilite Var Var Çok belirginOsteoporoz Yok Benekli Benekli veya difüzROM Azalmış (kas spazmı Azalmış Azalmış (fleksiyon
nedeniyle) kontraktürü nedeniyle)Prognoz İyi Kötü Kötü
KBAS devrelerine göre klinik özellikleri topluca gösterilmiştir
21
TOPOGRAFİK FORMLAR
Pratikte klinik tablo, patolojik süreç ve lokalizasyona bağlıdır. Şematik olarak, 4
formda incelenebilir2.
A- Üst ekstremitelerin KBAS
B- Alt ekstremitelerin KBAS
C- Omurganın KBAS
D- Diğer bölümlerin KBAS
A) Üst ekstremitelerin KBAS
İlk bulgular birkaç günden birkaç haftaya kadar değişen bir süreç içinde başlar.
KBAS’ nun üç dönemi de üst ekstremitede izlenebilir.
1. El ve el bileği
Ağrı, ödem, sıcaklık ve hareket kısıtlılığından sonra deri, soluk ve atrofiktir ve
incelmeye başlar, hatta bazı olgularda sklerodaktilik bir görünüm alır. Kıllar incelir ve
subkutanöz doku atrofiye uğrar, tırnaklar kolaylıkla kırılabilir. Deride pigmentasyon
görülebilir. Isı düşer ve KBAS bulunan el diğer ele nazaran daha soğuk hale gelir.
Metakarpofalengeal (MCP) ve interfalengeal eklemlerin sekonder kapsüloligamentöz ve
tendinöz retraksiyonuna bağlı olarak, parmaklarda fleksiyon pozisyonu oluşur. Palmar
fasyada da, longitudinal nodüler infiltrasyonlar gelişebilir. Spontan ağrı bu dönemde
minimaldir. Atrofi özellikle, tenar ve hipotenar kasları etkiler, distal nabızlar normaldir.
2. Omuz
Başlangıçta yanıcı spontan ağrı, ikinci dönemde azalır ve kaybolur. Ancak
palpasyon ve hareketle ağrı olur. Özellikle artiküler aralığın ön yüzü ve supraspinatus
kasının yapışma yerinde palpasyonla provokasyon ağrısı yaratılabilir. Hareketler giderek
kısıtlanır.
22
ROM limitasyonu, kapsüler retraksiyon bulguları mevcuttur, özellikle abduksiyon
ile eksternal ve internal rotasyon kaybı görülür. Kas atrofisi değişik derecelerdedir,
özellikle deltoid kasında belirgindir.
3. Dirsek
Dirsek genellikle tutulmaz. Bazen latent KBAS’ un belirtisi olarak, röntgenle
bariz demineralizasyon bulguları görülebilir.
B) Alt ekstremitelerin KBAS
KBAS alt ekstremiteleri, üst ekstremitelerden daha sıklıkla tutar ve özellikle,
klinik tablo alt ekstremitede, hastadan hastaya büyük farklılıklar gösterebilir.
1. Ayak
“Akut inflamatuar kemik atrofisi”, “postravmatik ağrılı osteoporoz” tanımlamaları
da kullanılır. Gelişiminin uzun olması, diagnostik problemleri de beraberinde
getirmektedir. Travmatik etyoloji ön plandadır. İlk bulgular ortalama 1 ay sonra başlar.
Ağrının yanında şişme, ödem en sık rastlanan bulgudur. Progresif başlangıç, ani
başlangıca oranla çok daha sıktır. Ağrının şiddeti, yürümeyi imkânsız kılar ve genellikle
koltuk değneği gerekir. Tablonun bu ağırlığı yanı sıra, objektif bulguların yokluğu tam bir
zıtlık oluşturur. Ödem sık rastlanan bir bulgudur, genellikle diffüzdür ve gode bırakır.
Yorgunluk ayakta durmayla artar, kutanöz değişiklikler olguların ancak yarısında görülür.
Eritem, lokal ısı ve terlemede artış görülebilir. Ayağın çeşitli eklemlerindeki
sertlik, bazen muayeneyi imkansız kılabilir.
İleri dönemde, birkaç hafta veya ay sonra, spontan remisyonla tablo değişir, ağrı
ve şişmeler azalır, ancak terleme devam edebilir. Planter fasya retrakte olabilir. Bu
görünüm “Ledderhose hastalığı (plantar fibromatozis)” nı andırır. İyileşme süreci diz ve
kalçaya göre daha yavaştır. Ortalama iyilik hali 12 ayda ortaya çıkar.
23
2. Diz
Oldukça nadir tutulur. Genellikle ayağın KBAS’ nun sekonder lokalizasyonu
olarak belirir ve o zaman tanı kolaylaşır. Bazen de, esas olarak dizde yerleşim gösterir,
izole kalabilir veya alt ekstremitenin diğer eklemlerine yayılabilir. Bu ikinci şekilde tanı
zordur.
3. Kalça
KBAS’ nun çok nadir yerleştiği yerlerden biridir. Genellikle erkeklerde görülür.
Diğer KBAS tutulum bölgelerine oranla 10 yıl daha erken yaşlarda görülür ve sol kalça
sağa oranla daha sık tutulum göstermektedir. Yaklaşık 1/5 olguda bilateral tutulum
görülmektedir. Tüm otörlere göre, diğer bölgelere oranla daha idyopatiktir ve travma
etyolojisi daha azdır.
Ağrı, karakteri ve bölgesi değişmekle birlikte, esas semptomdur. Başlangıç sıklıkla
anidir. En şiddetli ağrı birkaç günden 1–2 aya kadar değişen sürede görülür. Ağrının
karakteri hastadan hastaya değişim gösterir. Sıklıkla mekanik tiptedir, yürüme veya ağırlık
taşıma durumunda belirginleşir ve istirahatle azalır. Fonksiyonel yetersizlik, bazen ağrının
derecesiyle ters orantılı olabilir.
Deri normal renktedir, ısı artmamıştır. Herhangi bir şişlik ve palpe edilebilen
adenopati yoktur. Kalçanın kapsüler retraksiyonunu düşündürecek derecede özellikle
abdüksiyon ve rotasyon hareketleri sınırlanmıştır. Ağrının iskiopubik ramus veya büyük
trokantere yapılan bası ile arttığı bildirilmiştir.
Atrofi, 2. veya 3. haftada gelişir, kalçalarda belirgindir, kuadriseps kasında
yaklaşık 1–4, 5 cm’ lik atrofi saptanmaktadır.
C) Omurganın KBAS
Özellikle lomber ve torakolomber bölgeyi tutar, zamanla kifoza yol açabilir.
Dayanılmaz derecede ağrı sebebi olabilir. Klinik salah, radyolojik stabilizasyonla
tamamlanır. Etyolojide travma çok önemlidir. “Posttravmatik ağrılı osteoporoz" olarak da
24
adlandırılmıştır.
D) Diğer KBAS lokalizasyonları
Diğer lokalizasyonlara ait literatürde az bilgi vardır. Ama kesin olmasa da, KBAS’
nu düşündürecek çalışma ve olgulara rastlanmaktadır.
Miyokard infarktüsü sonrası, sternokostal eklemlerde ağrıyla karakterize olan, “ön
duvar sendromu’’ bildirilmiştir.
Prostatektomilerden sonra gelişen symphisis pubis olguları KBAS’ nun değişik
lokalizasyonları olarak yorumlanmaya açık olgulardır.
25
LABARORATUVAR BULGULARI
KBAS tanısında birçok laboratuvar tetkiki yapılmaktadır fakat hiçbiri tanı kriterleri
arasında yer almaz 47.
1. İnflamasyonun nonspesifik göstergeleri
Çok sayıda olguda sedimantasyon değerinde; birinci devre için 28 mm/saat, ikinci
devre için 30 mm/saat ve üçüncü devre için 20 mm/saat olmak üzere hafif bir yükselme
mevcuttur. Genel olarak KBAS’ nda sedimantasyon hızı normaldir, nadiren de olsa hafif
yükselme olabilir.
2. Kan ve idrar kalsiyum, fosfor seviyeleri
Birçok otör, KBAS’ unda kan kalsiyum, fosfor ve alkalen fosfataz seviyelerinin
genellikle normal olduğu fikrinde birleşirler, idrar kalsiyum ve fosfor seviyeleri de
genellikle normal değerlerdedir.
3. Kalsitonin testi
Kalsitoninin ufak doz enjeksiyonu hipokalsemi yaratır. Bu teste cevabın çabuk
alınması, kemiğin resorbsiyon fonksiyonlarında artışın göstergesi olarak yorumlanabilir.
4. İdrar hidroksiprolin düzeyi
Kemik metabolizmasını yansıttığı için hidroksiprolinin idrar düzeyi, KBAS’ nda
oldukça önemlidir. Genelde düzey artmış olarak bulunmuştur. Ortalama değerler; 0–1 yaş
grubunda 33mg/24saat, 1–10 yaş grubunda 67mg/24saat, 11–16 yaş grubunda
143mg/24saat, 17–24 yaş grubunda 50mg/24saat, 24 üstü grubunda 25mg/24 saattir.
Genelde KBAS olgularında hidroksiprolinüri saptanmaktadır.
5. Parathormon
Belirgin hiperkalsiüri ve fosfor, kalsiyum metabolizmasında anormallikler
saptanmıştır. Fakat bu konuda şu ana kadar yeterince çalışma yapılmamıştır.
26
YARDIMCI TANI YÖNTEMLERİ
Tanıya yardımcı olması amacıyla birçok yöntem kullanılmaktadır.
1. Radyoloji
KBAS tanısını koymada klinik bulgular ön planda olmakla beraber, bunu
doğrulamakta radyolojik değerlendirme önemli yer tutar. Standart radyografiler genellikle
yeterlidir, bazen özel projeksiyonlara gereksinim duyulabilir.48-52
Bilgisayarlı tomografi ve magnetik rezonans görüntüleme yöntemleri şüpheli
bölgelerin verifikasyonunda değer taşımaktadır.
A) Yumuşak doku bulguları
Yumuşak dokuların şişliği esas bulgudur, subkutanöz yağ dokusunun ödemine
bağlı olarak gelişir.
B) Kemik bulguları
Esas radyolojik bulgu, osteopenidir ayrıca radyolojik bulgu olarak aşağıda
belirtilenler de görülebilir.
1. Osteopeni
İki tip değişiklik ayırt edilebilir. Sağlam ekstremite ile karşılaştırıldığında; uzun
kemiklerde periartiküler ve küçük kemiklerde diffüz benekli osteoporoz görünümü tanıda
yardımcıdır. Mineral içeriğindeki % 30-50’ lik bir azalma gösterilebilir. Benekli
osteoporoz KBAS için özgül değildir, olguların % 30-80’ inde görülür.3 Benekli
osteoporoz metafizyel lokalizasyonda görülür.53
2. Subkondral lizis
Subkondral lizis ya da subkondral kemik rezorpsiyonu, erken bulgulardan biridir.
Subkondral kemik laminası kaybolur ve kontur düzensizliği ortaya çıkar. Rezorpsiyon
homojen veya laminal olabilir.
27
3. Kortikal kemiğin rezorpsiyonu
Diafizyel kortikal tabakaların incelmesi el ve ayak kemiklerinde görülebilir.
Subperiostal rezorpsiyon kortikal kemiğin dejenerasyonudur. Bu konumda, primer
hiperparatiroidizmde görülen fibröz osteitin yumuşak formuna benzerlik gösterir.
KBAS ilerledikçe, geniş medüller kanal, ince korteks görünümü ortaya çıkmaktadır. İkinci
metakarplardaki kortikal tabakanın kalınlığının ölçümü birçok otörce, mineralizasyon
ölçümünde esas olarak alınmaktadır. Sonuçta bulgular ilerledikçe, intrakortikal
rezorpsiyon ortaya çıkmaktadır.
4. Juksta artiküler erozyonlar
Üç bölümde incelenebilir. Değerlendirme kriterleri şöyledir.
0= herhangi bir değişim yok
1= sınır olgular
2= düzensiz rezorpsiyon ve fragmantasyon, reaktif kemik formasyonları gösteren
yüzey erozyonlarının belirmesi
3= ceplerin oluşumu
KBAS’ unda eklem aralıkları ve marjinleri; enfektif olaylardan ve romatoid
artritten farklı olarak, normal görülür.53
2. Artrografi
Kalça ve omuzda retraktil kapsülit bulguları elde edilmiştir.
3. Üç Fazlı Radyonüklid Kemik Sintigrafisi
Önemli bir tanı yöntemidir. Direkt radyografiye göre daha erken bulgu verir.
İntravenöz enjeksiyon sonrası radyonüklidin saniyeler içinde (Faz I= arteryel faz),
dakikalar içinde (Faz II= yumuşak doku fazı) ve saatler içinde (Faz III= mineral fazı)
tutulumu incelenir. Normal, fokal, multifokal veya diffüz aktivite artışı şeklinde sonuçlar
elde edilir. KBAS için tanı değeri olabilecek bir incelemede geç fazda radyokarpal,
interkarpal, karpometakarpal eklemler, metakarpal alanlar ve parmaklarda jukstaartiküler
28
bölgelerinde diffüz aktivite artışı görülmelidir. Periartiküler yoğunlaşma karakteristik
bulgudur3. Tutulan bölgede, hiperfiksasyon veya isofiksasyon, hipofiksasyon bulguları
saptanabilir. Fakat unutulmamalıdır ki artmış aktivite KBAS için spesifik değildir50-51.
Sintigrafik bulgular, klinik kriterlerle birlikte değerlendirilmelidir.
4. Termografi
Termografide esas, hipertermi ve hipotermi bulgularının kolaylıkla saptanıyor
olmasıdır. Özellikle hastalığın tedaviye verdiği cevabın takibinde ve safhaların
izlenmesinde oldukça değerlidir 54
5. DEXA (Dual enerji X- ışınlı absorbsiyometri) Dansitometri
Kemik mineral yoğunluğundaki kaybı gösterir. Özgül tanı değeri yoktur; fakat
tedaviye yanıtı takipte kullanılabilir 55.
29
TANI KRİTERLERİ
KBAS Tip 1 tanısı aşağıdaki kriterlere bağlıdır49,51.
1. Klinik kriterler
Ağrı, ortaya çıkabilir, progresif seyirli olabilir. Mekanik, inflamatuar veya mikst
tipte olabilir, artiküler tutulum, diffüz veya lokalize olabilir. Ağrı spontan veya palpasyon
ve mobilizasyonla ortaya çıkarılabilir. Allodini veya hiperaljezi olabilir. Ağrıyı
açıklayacak başka bir hastalığın olmaması gerekir. Periferik sinir hasarı olmamalıdır.
Ayrıca şişlik ve lokal ısıda artış mevcuttur. Derinin görünümünde de değişiklikler
mevcuttur, pembe hatta siyanotik renktedir, eklem hareket kısıtlılığı ile belirgin
fonksiyonel özürlülük hali gelişebilir.
2. Radyolojik kriterler
KBAS’ nun başlangıcında herhangi bir radyolojik özellik saptanmayabilir. Birkaç
hafta sonra, homojen veya vitreöz demineralizasyon, benekli osteoporoz belirginleşir.
Demineralizasyon özellikle subkondral alanda belirgindir.
4. Sintigrafik kriterler
KBAS, kemik sintigrafisinde Teknesyum-99 ile en fazla tutulum gösteren
hastalıktır46. Bu bulgu, en erken hatta daha radyolojik değişiklikler ortaya çıkmadan
belirir.
Ancak hastalığın natürüne ters ve nadir de olsa, bazen hipoaktivite gözlenebilir50, 51. KBAS
tanısında en güvenilir görüntüleme yöntemi Üç Fazlı Radyonüklid Kemik Sintigrafisi’ dir.
Yöntemin KBAS’ unda tanı koydurucu olabilmesi için Faz III’ te etkilenmiş ekstremite
eklemlerinde periartiküler belirgin tutulum görülmelidir. 54
30
AYIRICI TANI
Tanıya giren diğer hastalıklar gut, romatoid artrit, skleroderma, herpes simpleks,
iskemik istirahat ağrısı, Pancoast tümörü, flebit ve tabes dorsalis’ dir. Ayrıca kemik,
eklem ve yumuşak doku hastalıkları ile ayırıcı tanı yapılmalıdır.
Diabetik osteopati, KBAS osteopatisi ile birçok benzerliklere sahiptir. Otonomik
disfonksiyon her iki hastalığın karakteristik özellikleridir. Ayrıca inaktivite osteoporozuna
dikkat edilmelidir28, 48, 49.
TEDAVİ
KBAS’ nun tedavisinde, ilk kez tanımlandığından bu yana yaklaşık 100 yıldır, çok
sayıda tedavi yöntemi denenmiştir. KBAS’ nun tedavi ve takibi sırasında klinisyeni en çok
uğraştıran, ağrı semptomu olacaktır. Veldman’ ın KBAS kriterlerine bakıldığında
açıklanamayan yaygın ağrı, sağlam tarafla karşılaştırıldığında deride renk değişikliği,
yaygın ödem, diğer ekstremiteye göre cilt ısısında değişiklik ve aktif eklem hareket
açıklığında kısıtlanma bulunması, ki bunlardan 4 veya 5 tanesinin bir arada olması gerekir,
tanı koydurucudur12.
Tedavinin ana hedefi koruma olmalıdır. Ekstremiteyi uygunsuz pozisyonlarda
uzun süre immobilize kalmaktan korumak gerekir. Rehabilitasyon tekniklerinin ve
ajanlarının erken dönemde uygulanması gerekir. Semptomları kontrol altına almak için
salisilatlardan opiyatlara kadar analjezikler, kalsitonin ve kalsiyum kanal blokörleri gibi
bir çok ilaç kullanılmıştır. Kimyasal veya cerrahi sempatektomi ve spinal
elektrostimülasyon olası tedavilerdendir 4,56,57.
Tanı koyulması için olmazsa olmaz kriter, ağrıdır. Hastanın ağrısı ekstremite
31
hareketi ile birlikte artma gösterdiğinden ekstremiteyi sabitleme eğilimi görülür.
İmmobilizasyonun ve ağrının oluşturduğu kısır döngü sebebiyle hastaların tedaviye
uyumunun sağlanması zorlaşacaktır.
Nöropatik ağrı tedavi stratejileri geniş anlamda şu şekilde sınıflandırılabilir:
1- Fizik tedavi ve rehabilitasyon
2- Bilişsel-davranışsal tedavi
3- Girişimsel tedaviler
4- Farmakolojik tedavi
1- Fizik tedavi ve rehabilitasyon
Fizik tedavi ve rehabilitasyon tedavinin temel taşıdır. Erken dönemde ağrının kontrolü
ile aktif hareketin sağlanması, geç dönemde ise eklem hareket açıklığındaki ve
fonksiyonlardaki kayıpların giderilmesi temel hedeflerdir. KBAS’ nun her evresinde uygun
fizik tedavi yöntemleri diğer tedaviler ile birlikte mutlaka uygulanmalıdır. Fizik tedavi ne
kadar erken başlarsa başarı o kadar yüksektir. Hafif olgularda, erken başlanır ise sadece fizik
tedavi ve aktif egzersiz programının başarılı olduğu bildirilmiştir. Fizik tedavi eklemlerin
mobilizasyonunu ve ekstremitenin aktif hareketini sağlayacak şekilde hastaya cesaret verici
olmalıdır 58, 59. Ancak tedavi esnasında hastanın kliniği yakından dikkatlice gözlenmeli; ağrıda
ve sempatik yanıtlarda artış görüldüğü takdirde tedavi yöntemlerinde düzenleme yapılmalıdır.
Fizik tedavi ve egzersizler ile ağrı ve ödemin kontrolü, ağrının hareketi engelleyici etkisinin
kaldırılması, olumlu trofik etkiler, dolaşımı düzenleyici etkiler, eklem sertliğinin giderilmesi,
kemik mineral yoğunluğundaki kaybın durdurulması ve sempatik yanıtlarda azalma
amaçlanır. En önemli etki, oluşabilecek ciddi kontraktürlerin önlenmesidir.
Erken dönemde tutulan ekstremite kalp seviyesinin üzerinde sürekli elevasyonda
tutulmalıdır58,60. Hipersensitif dokuların taktil desensitizasyonunun sağlanmasında,
uygulama kuvveti progresif olarak artırılan hafif masaj, kontrast banyolar ve girdap banyosu
32
uygulamaları etkilidir58, 61. Bu yöntemler ile distal ödemde de azalma görülür. Sıcak ve soğuk
paketler tedavi uygulamalarında yer almaktadır. Ancak aşırı soğuk ve sıcaktan kaçınılmalıdır.
Afferent iletim artarak sempatik yanıtlarda artma ve tabloda ağırlaşma görülebilir. Kontrollü
uygulamalar ile dolaşım üzerinde olumlu etkiler elde edilir. Aşırı sıcak ve soğuktan kaçınarak
yapılan kontrast banyolar ile ağrı ve ödem üzerinde olumlu sonuçlar görülür. Desensitizasyon
ve antiödem etkiler için ayrıca izotoner eldiven, pnömotik kompresyon uygulamaları ve
fluidoterapi yapılabilir60, 61. Ağrının, hareketi inhibe edici etkisinin önlenip kısır
döngünün kırılmasında, kuvvetli analjezik etkileri olan TENS tutulan ekstremite
üzerinde etkili ve güvenli olarak uygulanır61,62. TENS ile ağrının kontrolünde anlamlı
sonuçlar elde edilmiştir. Konservatif olarak transkutanöz uygulandığı gibi, dorsal
kolon stimulasyonu, implante elektrodlar gibi invaziv yöntemlerle de uygulama alanı
vardır. Kapı kontrol teorisi ile etkili olan TENS kozaljide %25 tam, %60 kısmi iyileşme
göstererek uygulanmıştır59. Ultrason da KBAS’ unda çeşitli şekillerde
kullanılmaktadır. Ultrason terapötik dozlarda membran permeabilitesini ve periferik
kan akımını arttırması özellikleri ile dolaşım düzenlenmesi ve ödemin giderilmesinde
olumlu etki gösterir63. Analjezik ve spazmolitik etkileri de ağrının kontrolünde
yardımcıdır. Ekstremite üzerine su içi uygulama yapılabilir. Erken olgularda düşük doz
ve kısa süre, Evre 3 gibi geç dönem kontraktürlü olgularda daha yüksek dozlarda ve
uzun süre uygulama önerilir.
Ultrason sempatik aktiviteyi inhibe etmek amacı ile üst ekstremite
tutulumlarında stellar, alt ekstremite tutulumlarında ise lomber sempatik gangliyonlar
üzerinde 3 W/cm2 gibi yüksek dozda uygulanır63. Sempatik blokaj etkisi ile elde edilen
olumlu etkiler geçici de olsa egzersiz toleransını artırırlar. Diyadinamik akımlar da
sempatik blokaj için kullanılırlar. Üst ekstremitede stellar gangliyon üzerine (+)
kutupdan uygulanan diyadinamik akımın DF (Difaze fiks) ve LP (Long period)
modulasyonlarının sempatik aktiviteyi baskılayıcı etkisi vardır64. Ancak uygulama
33
esnasında inhibe edici dozun üzerine çıkılmaması için dikkat edilmelidir. Dozun 1 ila 5
mA arasında olması önerilmiştir. Elektrodlar altında rahatsız edici iğnelenme ve adele
kasılması görülür ise doz azaltılmalıdır65. Alt ekstremite için de benzer biçimde
uygulanabilir. İnterferens akımın analjezik, desensitizan ve dolaşımı aktive edici
etkileri ve sempatik sistemi inhibe edici özelliği vardır66. 50 Hz’ lik uygulamalar duyu
sinirleri üzerinde uyarı eşiğinde yükselme ve çevresel kas aktivasyonunu destekleyerek
lokal ödemin rezorpsiyonunda artmaya yol açar. 100 Hz frekansda interferensial
akımın analjezik etkisi vardır. 50 -100 Hz’ lik frekanslar kullanılır. İnterferens
uygulaması ile Sudeck atrofili hastalarda direkt grafideki osteoporozda düzelme ile
desteklenen anlamlı klinik iyileşme görülmüştür67.
Termal biyofeedback uygulamaları ile üst ekstremite KBAS’ nda iyi sonuçlar
alınmıştır. Bir olguda, el ısısında 1–1,5 derecelik artışla ağrıda anlamlı azalma ve bir
yıllık takipte tamamen düzelme bildirilmiştir. Termal biofeedback diğer tedaviler ile
birlikte uygulanabilen alternatif bir yöntem olarak önerilmiştir59.
Eklem hareket açıklığının korunmasında ve aktif hareket sağlanmasında
egzersizlerin önemi büyüktür. Erken aktif hareketin sağlanması tedavide amaçtır.
Ekstremite sürekli elevasyonda iken egzersizler başarı ile uygulanır. Pasif eklem
hareketleri, eklem hareket açıklığını korumak için özellikle erken evrelerde aşırı
kuvvet uygulamadan itinalı bir şekilde yapılmalıdır ve germeler hafif uygulanmalıdır.
Elevasyon esnasında kontraktürlerin önlenmesi için splintler ve hafif traksiyonlar da
önerilmiştir58, 59, 61.
Aktif egzersizler elevasyonda iyi tolere edilirler ve erken dönemden itibaren
tedavi programı içinde yer almalıdırlar. Aktif ROM ile başlanıp kademeli olarak
gevşeme ve kuvvetlendirme egzersizlerine geçilir, fonksiyonel eğitim uygulanır59. Üst
ekstremite tutulumunda omuzun mobilizasyonu erken dönemde hedeflenmelidir. Alt
ekstremite tutulumunda ise destek cihazları ile erken ambulasyon önerilir, ancak
34
istirahat esnasında elevasyon uygulanır.
Kontraktürlerin tabloda ağırlık kazandığı Evre 2 ve 3’ de pasif germe
egzersizleri daha agresif olarak uygulanır. Bu dönemde parafin banyosu, infraruj, sıcak
paketler ve ultrason uygulamaları pasif germe egzersizlerine eşlik eder. Tendonların
kısaldığı ve sabit kontraktürlerin görüldüğü fonksiyonel kayıplı geç olgularda
ortopedik girişimler ve arkasından uygulanan rehabilitasyon tedavide yer alır59.
2- Bilişsel-Davranışsal Tedavi
Özellikle yaşlı hastalarda nöropatik ağrı için kullanılan davranışsal tedaviler:
— Gevşeme,
— Aktivite-istirahat siklusu,
— Dikkati başka yöne çekme teknikleri,
— Bilişsel sınırlama,
— Meditasyon olarak sayılabilir.
Ciddi oranda bilişsel fonksiyon bozukluğu ya da depresyonu olan hastalar bu
tedavi modaliteleri için kötü adaydırlar68.
3- Girişimsel Tedaviler
Bu tedavi sistemik tedavi gereksinimini azaltabilir ya da ortadan kaldırabilir.
Sınırlı bir role sahiptir. Tedavi seçenekleri Tablo 2’ de verilmiştir.
Periferik Sinir Blokları
Periferik nöralji tedavisinde tanısal, prognostik veya terapötik amaçlı sinir blokları
planlanabilir. Kimyasal ya da fiziksel nöroliz oluştururlar. Lokal anestezik ajanlarla
yapılan geçici sinir bloğu ile tedaviye yanıt konusunda bilgi edinilebilir. Ancak plasebo
yanıt oranı %30 - 40’ lara varır ki bu da tedavi başarısını karıştırabilir. Tanısal ve terapötik
sinir blokları mikst somatik sinir veya pleksuslara, meraljia parestetikada olduğu gibi saf
duyusal sinirlere, sempatik sinir ya da visseral sinir ve gangliyonlara yapılabilir69. Son
35
zamanlarda sempatik sinirleri bloke etmek için, iki terapötik teknik kullanılmaktadır;
etkilenen vücut kısmına yayılan sempatik paravertebral gangliyon çevresine lokal
enjeksiyon (sempatik gangliyon blokları) ve bölgesel intravenöz guanetidin, bretilium
veya reserpin enjeksiyonu70.
Kimyasal ve Fiziksel Nöroliz
Trigeminal nevraljide en çok uygulanan tedaviler Gasserian gangliyona
radyofrekans, balon dekompresyon ya da gliserol enjeksiyonudur. Trigeminal sinirin
posterior fossada mikrovasküler dekompresyonu seçilmiş olgularda önerilebilir. Periferik
sinir nöromalarında alkol ya da fenol enjeksiyonları ile uzun süreli iyilik sağlanabilir.
Dekstroz içinde %5’ lik lidokain solüsyonu analjezi sağlar.
Radyofrekans veya kriyorizotomi teknikleri ile büyük ölçüde, uzun süreli analjezi
elde edilebilir69.
Tablo 2: Girişimsel tedavi modaliteleri.
Periferik sinir blokları Pleksus, mikst somatik sinirler, saf duyusal sinirler
sempatik sinirler (pleksus ya da gangliyon), viseral sinirler Kimyasal nöroliz Alkol, fenol, %5 lidokain
Fiziksel nöroliz Kriyoanaljezi, radyofrekans lezyon
Santral nöral blokaj Epidural, intratekal
Nöroaksiyal ilaç uygulaması Opioidler (morfin, hidromorfon, fentanil, sufentanil),
lokal anestezikler (bupivakain, ropivakain, tetrakain),
adrenerjik antagonistler (klonidin, tizanidin), Baklofen
Nöroaugmentasyon Spinal kord stimülasyonu, periferik sinir stimülasyonu
Nörocerrahi teknikler Dekompressif laminektomi, mikrovasküler dekompresyon,
foraminotomi
I
Radyofrekans akım uygulaması termal lezyon oluşturmak için kullanılan bir yön
36
temdir. Değişik bölgelerde nosiseptif yolları kesmek için kullanılır ancak komplikasyonu
olan palyatif bir tedavidir. Bu nedenle kullanımı, konservatif cerrahi dışındaki tedavilerin
etkisiz olduğu ya da tolere edilemediği kanser ve kanser dışı kronik ağrılı hastalarla
sınırlandırılmalıdır. Bununla beraber radyofrekans nörotomi trigeminal nevralji, sinir
kökü avülziyonu ve spinal ağrı tedavisinde önemli role sahiptir71.
Santral Nöroaksiyal Farmakolojik Tedavi
Bu tedavi santral sinir sisteminde önceden bilinen reseptör yerlerine ilaç
vermektir. Uygulama ilacın çok küçük dozlarda alınmasını sağlar, ilacın oral olarak
verildiğinde gereken miktarından %1’ i kadar azı yeterli olur. İntratekal morfin en yay
gın kullanılan opioiddir; oral morfinden yaklaşık 100 kat daha güçlüdür. Uygulamaların
çoğu kanser ağrısı üzerinedir. Hidromorfon, sufentanil, fentanil, metadon ve petidin
(meperidin) intratekal olarak uygulanmaktadır, intratekal bupivakain nöroaksiyal
opioidlerle sinerjistik aktiviteye sahiptir. Bu kombinasyon nöropatik ağrıda etkili
olmaktadır, intratekal klonidin hem hayvan modellerinde hem de insanlarda nöropatik
ağrı kontrolünde daha etkilidir69.
İntratekal baklofen multiple skleroz, omurilik yaralanması ya da serebral palsiye
bağlı kas spastisitesinin iyileşmesine katkıda bulunur72. Ancak implante cihazlar pahalı ve
invazivdir ve yalnızca daha konservatif diğer tedaviler başarısız olduklarında
uygulanmalıdır.
Spinal Cerrahi Teknikleri
Fonksiyonel nörocerrahi yöntemler bazı hastalarda ağrının ciddi biçimde
azalmasını sağlarlar. Spinal kord stimülasyonu siyatik nöropatisi için alternatif bir
tedavidir. Yöntem doğru bireylerde uygun endikasyonda kullanıldığında % 60–80
olguda uzun süreli ağrı iyileşmesi sağlar. Bu tedaviler postherpetik nevralji (PHN),
periferik vasküler hastalığa bağlı iskemik ağrı, refrakter anjinada uygulanabilir.
İnme sonrası santral ağrının konvansiyonel tedavi modaliteleri ile yeterli biçimde
37
tedavi edilmesi çoğu kez zordur. Motor korteks stimülasyonu ümit verici bir yöntemdir.
Bir diğer tedavi yöntemi ise kronik derin gri madde stimülasyonudur. Her iki modalite
de inme sonrası hastalarda önemli role sahiptir73.
4- Farmakolojik Tedavi
Nöropatik ağrı tedavisinde kullanılan ilaçların çoğu “adjuvan analjezikler” olarak
tanımlanırlar. Bu ilaçlar primer endikasyonları analjezi olmayan ilaçlardır. Amitriptilin
ve gabapentin dahil birçok adjuvan ilaç son yıllarda primer olarak ağrı tedavisinde
kullanılmaktadır. Buradan hareketle trisiklik antidepresanlar (TSA) ve antiepileptik
ilaçlar (AEİ) nöropatik ağrı tedavisinin ana ürünleri olmuştur. Son on yıl içinde
kontrollü çalışmalar diğer birçok ilacın nöropatik ağrıyı iyileştirdiğini göstermiştir.
Nöropatik ağrının oluşumunda primer olarak hızlı sodyum kanalları ve ektopik deşarjlar
katkıda bulunurlar. Farmakolojik tedavideki ilerlemelerin çoğunluğu, bu bozuklukları
düzeltme girişimlerine odaklanmıştır. Bu bozukluklar ya sodyum kanal antagonistleri
(lidokain, meksiletin ve fenitoin gibi membran stabilize edici ilaçlar dahil) ile ya da
spinal nörotransmisyonu inhibe eden ilaçlarla düzeltilir. TSA’ ın da beyin serotonin
düzeyini artırma rolüne ek olarak, hızlı sodyum kanallarını inhibe etme yolu ile etkili
oldukları konusunda artan kanıtlar vardır.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO)’ nün analjezik kullanım basamaklarında tanımlanan
nonsteroidal antiiflamatuar ilaçlar (NSAİİ) ve opioidler gibi standart tedaviler nöropatik
ağrıya az oranda yanıt verirler.
a - Trisiklik Antidepresanlar
TSA bugün için en iyi bilinen nöropatik ağrı tedavisi seçeneklerindendir74, 75.
Analjezik etkileri çeşitli farmakolojik mekanizmalarla açıklanabilir. Başlangıçta
araştırmalar presinaptik noradrenalin (NE) ve serotonin geri alımını inhibe etme ye
tenekleri üzerine odaklanmıştır. Ancak bu ilaçlar aynı zamanda N-metil D-aspartat
(NMDA) reseptör antagonisti olarak hareket ederler ve iyon kanallarını da bloke
38
ederler76. Değişik oranlarda kolinerjik, histaminerjik, alfa-1 adrenerjik ve serotonerjik
reseptörlerde antagonist etki gösterirler. Bu geniş boyutlu reseptör aktivitesi özellikle
yaşlılarda doz arttığında problem olabilen klinik olarak ciddi yan etki sıklığına neden
olur69.
Amitriptilin en yaygın kullanılan trisiklik antidepresandır. Presinaptik
sonlanmalardan hem serotonin hem NE geri alımını inhibe ederler. Serotonin yolları
üzerindeki santral etkisine ek olarak periferik antinosiseptif etkiye sahiptir. Diabetik
nöropati (DN) ve PHN’ de ağrıyı azaltır. Allodiniyi iyileştirebilir. İnmeli hastaların
yaklaşık %2’ sinde görülen santral ağrı, genç hastalarda daha sık olup en fazla önerilen
tedavi amitriptilindir77. Ağrıyı azaltmak için önerilen ortalama doz antidepresan etkiye
ulaşmak için gerekli dozlardan daha küçüktür. Genellikle 10mg dozlarla yanıt
alınmaktadır69. Güçlü sedatif oluşu zor uyuyan hastalarda arzu edilen bir etkidir. Kardiyak
ileti bozuklukları büyük oranda ilacın muskarinik, antikolinerjik etkisine bağlıdır.
Özellikle yaşlı hastalara başlanacaksa, çok düşük dozlarda başlanmalı (ör: 10 mg/gün) ve
giderek arttırılmalıdır75.
Desipramin ve noriptilin PHN ve ağrılı DN’ de amitriptilin kadar etkilidirler75.
Hastalar bu ilaçlara amitriptilin kadar iyi yanıt verirler, fakat daha az antikolinerjik yan
etki görülür ve anlamlı ölçüde daha az sedasyon yaparlar. Son yıllarda yapısal olarak 5-
Hidroksitriptamin ve Noradrenalin geri alımını inhibe eden bir antidepresan olan
venlafaksinin de nöropatik ağrıda oldukça etkili olduğu ve eski antidepresanlardan
farklı olarak çok nadir antikolinerjik etki gösterdiği belirtilmektedir78, 79.
Amitriptilin ve noriptilinin karşılaştırıldığı bir çalışmada her iki ilaç eşit etkinlikte
bulunmuş, ancak noriptilinle daha az yan etki saptanmıştır80. TSA’ ın yan etkileri iyi
bilinmekle birlikte ilaca ve hasta grubuna göre prevalansı değişir. Genelde yaşlı
hastalarda daha yüksek sıklıkta olup düşük dozlar önerilir. En sık görülen yan etkiler
antikolinerjik etkilere bağlı gelişen konstipasyon, ağız kuruluğu, bulanık görme, bilişsel
39
değişiklikler, taşikardi, idrar retansiyonudur. Diğer yan etkiler ortostatik hipotansiyon,
düşmeler, kilo alma ve sedasyondur. Sekonder aminler (desipramin, noriptilin) tersiyer
aminlerden (amitriptilin, imipramin, doksepin) daha az antikolinerjik ve sedatif etkiye
sahiptirler81.
TSA sitokrom P-450 (CYP) 2D6 enzim sistemi tarafından metabolize edilir ve
olguların %7’ sinde duyarlılık ve/veya toksisite görülebilir. Kalp bloğu, dar açılı glokom
ve prostatizmi olan hastalarda kontrendikedir. TSA’ ın nöropatik ağrıya yanıtı (3 -10 gün)
depresyona yanıtından (2-4 hafta) daha hızlıdır ve depresyon için alınan dozun 1/3 ile 1/2’
si yeterlidir.81 Yan etkileri en aza indirmek için düşük dozda başlanabilir82.
b- Antiepileptik ilaçlar
AEİ ağrılı nöropati tedavisinde oldukça yaygın kullanılmaktadır. Sodyum ve
Kalsiyum kanallarını nonspesifik olarak bloke ederler, membran stabilizan etkileri ile
uyarılma eşiğini yükseltirler ve hipereksitabiliteyi azaltırlar. Kemik iliği depresyonu,
hepatik disfonksiyon, konfüzyon, ataksi, nistagmus, çift görme gibi yan etkileri vardır.
Fenitoin, karbamazepin, valproik asit birinci kuşak, lamotrijin, gabapentin ve topiramat
ikinci kuşak AEİ’ dır. Karbamazepin trigeminal nevraljide, gabapentin DN ve PHN’
de, lamotrijin ise santral ağrıda daha yararlıdır73.
Yeni AEİ’ ın klinik uygulamada doğru kullanılması için farmakokinetik
özelliklerini anlamak gerekir. Oral alımdan sonra emilimleri hızlıdır. Atılımları farklıdır.
Fenitoin ve karbamazepinin atılım yarı ömrü 20 saat iken gabapentinin 5–7 saattir.
Metabolize olan tüm ilaçlar için yarı ömür kısadır ve hastalar barbitürat, fenitoin ve
karbamazepin gibi enzim stimüle eden ilaçlar aldığında klirens artar.
Karbamazepin nöropatik ağrı tedavisinde kullanılan en eski AEİ’ tır. Yapısal
olarak imipramine benzer. Hızlı analjezik etkilidir. DN tedavisinde ilk seçenek ilaçtır81.
Hastada keskin, batıcı ya da elektrik şok benzeri komponenti olan bir ağrı varsa AEİ
yararlıdır ve denenmelidirler70. Kontrendikasyonları, kemik iliği depresyonu öyküsü ve
40
karbamazepin veya TSA’ a karşı aşırı duyarlılıktır. Yan etkileri alım yöntemi ve doza
bağlıdır. En sık yan etkiler doza bağlı ya da geçicidir ki; bunlar nistagmus, sersemlik hissi,
çift görme ve letarjidir. Bilişsel kayıp, duygu durum ve uyku değişiklikleri (ajitasyon,
huzursuzluk, rahatsızlık hissi, uykusuzluk), yetersiz ADH sekresyonu ve GİS etkileri de
olabilir. Yüksek konsantrasyonlarda başağrısı, diplopi, dizartri, ataksi gelişebilir81. Yaş
lılarda hiponatremi ve kardiyak ileti defektleri bildirilmiştir. Aşırı duyarlılık
reaksiyonları olabilir, %10’ dan az hastada lökopeni ve trombositopeni oluşur, fakat bu
yaşlı nüfusta önemlidir. Tedaviye başlamadan önce tam kan sayımı ve karaciğer
fonksiyon testlerine bakılmalıdır69.
Fenitoin membran stabilizasyonu yoluyla etki eder. Sodyum kanalı üzerine etkili
bir ilaç olup nöronal eksitabiliteyi azaltır. Ağrılı DN’ de kullanılmıştır, insülin
serbestleşmesini inhibe ederek hiperglisemiyi arttırma eğilimindedir. Bu nedenle DN’ li
hastalarda dikkatli kullanılmalıdır. Diğer sık karşılaşılan yan etkiler uyku hali ve
sersemlik hissidir. Özellikle yaşlılarda önemli olabilir. Terapötik doz aralığı 200-350
mg/gündür69.
Gabapentin
Gabapentin Şubat 1994’ de 12 yaşın üzerindeki hastalarda epilepsi tedavisinde
kullanılmak üzere piyasaya sürülmüştür. 1995 senesinde antikonvülzif tedavinin ötesinde
KBAS’ da kullanılmaya başlanmıştır. KBAS’ undaki etkisinin monoaminerjik yolları
etkileyen serotoninin artışı ile olduğu düşünülmektedir. Etki mekanizması kesin olarak
ortaya konmamışsa da GABA ile aynı şekilde etki ettiği düşünülmektedir. Gabapentinin
nöropatik ağrı tedavisindeki rolü son zamanlarda ortaya çıkmıştır, gamaaminobutirik asit
(GABA) analoğu olarak geliştirilmişse de GABA-erjik reseptörlerde etkisi ya da GABA
alımı üzerine etkinliği olmadığı belirlenmiştir84. GABA molekülü ile yapısal benzerlik
gösterir. Metabolik olarak GABA ya da bir GABA antagonistine dönüştürülür. Sistemik
yolla verilen GABA’ nın aksine gabapentin kolaylıkla kan beyin bariyerini geçer. Etki
41
mekanizması tam olarak bilinmemektedir. TSA’ dan farklı bir mekanizmaya sahiptir.
Beyinde GABA sentezinin ve serbestleşmesinin değişikliğe uğratılması, kalsiyum
kanallarına yüksek bağlanma affinitesi, sodyum kanallarının inhibisyonu,
nörotransmitter düzeylerinin değişikliğe uğratılması gibi etkileri vardır.
Kan beyin bariyerini geçebilir, GABA sinapsları ile etki eden valproik asit,
fenobarbital, benzodiazepin ve vigabatrin ile etkileşime girmez. Bağlandığı noktalar
neokorteks ve hipokampüsün dış katmanlarındadır ancak reseptörleri ve biyokimyasal
fonksiyonları tam olarak açıklanamamıştır. Oral emilimi yemeklerden etkilenmez, 2 – 3
saat içinde pik serum konsantrasyonlarına ulaşır. Plazma proteinlerine bağlanmaz.
Karaciğerde metobolizmaya uğramaz, böbreklerden atılır, hepatotoksite oluşturmaz.
Gabapentin hepatik enzimleri indüklemez, diğer antiepileptik ilaçlarla etkileşimi yoktur.
Antiasitler ilacın biyoyararlılığını % 24’ e varan oranda azaltır. Simetidin renal atılımda
hafif azalma yapsa da klinik bir önemi yoktur. Yan etkileri somnolens, nistagmus,
sersemlik hissi, ataksi, baş ağrısı, tremor olabilir. Dozu azaltmakla üstesinden gelinir. 900
mg/günden başlayan dozlarla kullanılabilinir. Genel başlangıç dozu 300 mg birinci gün,
600 mg ikinci gün, 900 mg üçüncü gün şeklinde kullanılabilinir85.
Yapılan çalışmalar PHN, postpoliomyelit nöropatisi, KBAS’ na bağlı nöropatik
ağrıda olumlu sonuçlar vermiş, plasebo kontrollü klinik çalışmalar DN ve PHN’ de
gelişen ağrının tedavisinde gabapentinin etkinliğini göstermiştir86. Gabapentinin
tedaviye yanıtsız nöropatik ağrı ve KBAS olan hastalarda ağrıları giderdiği, böylelikle
diğer analjezik ilaçların azaltılması ya da kesilmesine olanak sağladığı belirlenmiştir87, 88.
Hem klinik hem hayvan çalışmalarında diğer ilaçlarla karşılaştırılmış olan
gabapentinin kronik nöropatik ağrı modelleri de dahil olmak üzere bazı sıçan
modellerinde analjezik etkisi olduğu kanıtlanmıştır89, 90. Abdi ve ark.91 gabapentinin akut
etkilerini nöropatik ağrılı bir rat modeli kullanarak amitriptilin ve lidokain ile
karşılaştırmışlardır. Üç test edilen ilaç, tedaviden sonra 30 dakika süre ile mekanik
42
allodini eşiğini artırarak etkili olmuş ve bu etki en az 1 saat sürmüştür. Gabapentinin
santral mekanizma ile etki ettiği ortaya çıkmıştır. Amitriptilinin hem periferik hem
santral etkilere, lidokainin ise büyük oranda periferik etkiye sahip olduğu
belirlenmiştir.
Çeşitli hayvan çalışmalarında hiperaljezi ve allodini gibi nöropatik ağrı bulguları
üzerine etkileri klinik gözlemlerle uyumludur. Son zamanlarda akut ağrı için yapılan
hayvan modeli üzerine çalışmalar, insizyonel yaralanma veya artrite bağlı gelişen ağrıda
da gabapentinin rolünü göstermiştir86.
Gabapentinin yan etkileri halsizlik, uyku hali, somnolens, sersemlik hissi, ataksi
ve yorgunluktur. Daha az sıklıkla nistagmus, tremor ve diplopi görülmüştür. Bu etkiler
genellikle kısa süreli olup 2-3 hafta sonra geçer. Konvansiyonel AEİ’ a (karbamazepin,
fenitoin ve valproat) benzemeyen gabapentin kabul edilebilir yan etki profili, organ
toksisitesinin olmaması ve ilaç-ilaç etkileşiminin olmaması gibi önemli avantajlara
sahiptir69. Başlangıç dozu günde 3 kez olmak üzere 100-300 mg/gün’ dür. Tedavi yaşlı
hastalarda 100 mg test dozu ile başlatılmalıdır. Ağrıda yeterli iyileşme olana ve ciddi yan
etki çıkana kadar her 3-5 günde bir 100-300 mg arttırılmalıdır. Ortalama günlük doz
900-1200mg/gün’ dür. 1800mg/gün dozlara güvenle çıkılabilir. Yanıt 100mg/gün doz ile
çıkabildiği gibi 3600 mg/gün de gerekebilir. Gabapentinin biyoyararlılığı lineer değildir.
Doz arttıkça absorbsiyonda rölatif azalma olur. Yarı ömrü kısa olması nedeniyle günde üç
kez alım önerilir. Daha yüksek dozlarda günde 4 kez alınması gerekebilir69. Böbreklerden
değişmeden atıldığı için böbrek fonksiyon bozukluğu olan hastalarda doz ve sıklık
azaltılmalıdır81. Bu değişmeden atılım özelliği, diğer ilaçlarla minimal etkileşim anlamına
gelmekte olup ek ilaçlar kullanan yaşlı hastalarda avantaj sağlar92, 93.
Lamotrijin yeni bir AEİ olup sodyum kanallarını stabilize ederek etkili olmaktadır.
Yaşlılarda oluşan bazı nöropatik ağrı sendromlarında etkinliği olgu çalışmaları ile
43
belirlenmiştir94, 95. Sık görülen yan etkileri ataksi, inkoordinasyon, bulanık görme ve çift
görme, sersemlik hissi, uyku hali ve raştır96, 97. Nadir fakat ciddi deri reaksiyonları
bildirilmiştir.
c- Lokal Anestezikler ve Antiaritmikler
Lidokain ve diğer lokal anestezikler (markain, bupivakain ve diğerleri) akut
nöropatik ağrıda oldukça etkilidirler98. Ancak bu ilaçların oral formları olmaması
nedeniyle kronik nöropatik ağrı tedavisinde kullanımları sınırlıdır.
d- NMDA Reseptör Antagonistleri
Bu ilaçlar santral sensitizasyondan sorumlu olduğu düşünülen eksitatör
reseptörleri bloke ederler. NMDA-reseptörleri bloke etme özellikleri olan maddeler
ketamin, dekstrometorfan, memantin ve amantidindir. Birçok ülkede analjezik tedavi için
lisanslı değildir ve bu nedenle çok dikkatle reçete edilmelidirler.
Bu grup ilaçların yan etkileri sedasyon, bulantı, tolere edilemeyecek ölçüde
psikolojik bozukluklar ve halusinasyonlardır70. Ketamin subanestezik dozları sedasyon
yapmaksızın analjezi oluşturabilir. Dekstrometorfan, memantin ve amantidinin, daha
az yan etkisi vardır.
e- Tramadol
Tramadol akut ve kronik ağrı tedavisine uygun merkezi etkili bir analjeziktir.
Reseptör aktivitesi zayıftır, aynı zamanda NE ve seretonin geri alım inhibitörü olarak
hareket eder. Bu nedenle nöropatik ağrı tedavisinde ümit vericidir.
Sık bilinen yan etkileri sersemlik hissi, baş dönmesi, bulantı, konstipasyon,
başağrısı ve somnolenstir. Serotonin geri alımını inhibe ettiği için, serotonin reseptör
bölgelerinde aktif olan diğer ilaçlarla (selektif MAOI ve serotonin geri alım
inhibitörleri) etkileşimleri olabilir.
f- Opioidler
Opioidlerin postoperatif, kanser ve inflamatuar ağrıdaki yararları tartışılmazdır.
44
Akut ağrının tedavisinde de oldukça etkindirler. Ancak nöropatik ağrı dahil kronik ağrılı
durumlarda narkotik analjezik kullanımı, ağrı tedavisi alanındaki uzmanlar arasında bile
tartışmalıdır. Bu durum nöropatik ağrı mekanizmalarının iyi anlaşılamamasından
kaynaklanabilir.
Yaşlı nüfusta oksikodon kullanımı sırasında konstipasyon, bulantı ve sedasyon gibi
yan etkiler gözlenir.
Santral ve periferik sinir yaralanmasına bağlı kronik ağrılı birçok hasta, stabil
dozlarda narkotik analjeziklerle başarıyla ve güvenle tedavi edilebilir. Ancak kimyasal
bağımlılık veya solunum sistemi hastalığı olan hastalarda dikkatli olmak gerekir.
Alternatif yaklaşımlarla tedavide başarısız olunduğunda uzun etkili opioid analjeziklerin
kullanımı düşünülmelidir. Çoğu olguda invaziv tedaviler başlanmadan önce bir opioid
denenmelidir, intravenöz opioid infüzyon denemesi uzun süreli tedavi için bir gösterge
olabilir. Mide bulantısı ve konstipasyon gibi bilinen yan etkilerin profilaktik tedavisi
gereklidir ve bu şekilde hasta uyumu artabilir70.
g- Topikal Ajanlar
Topikal ajanlar tek başına etkili olmamalarına rağmen oral medikasyon yükünü
azaltmak için, özellikle oral tedavi ile yan etki ortaya çıkanlarda ek tedavi olarak
önerilebilirler. Bu ajanlar absorbsiyon derecesi ve ulaştığı sistemik kan düzeyine bağlı
olarak farklı etkilere sahiptir69. Nöropatik ağrıda kullanılan topikal ajanlar lokal
anestezikler, kapsaisin ve NSAİİ’ dır.
Kapsaisin ağrı tedavisinde yüzyıllardır kullanılmaktadır. Acı Şili biberinden
ekstrakte edilen bir alkoloid derivesidir. Nöropatik ağrıda gelişen allodinide deriye hafif
bir mekanik uyarı, ağrı oluşturur. Bu durumda tedavi yaklaşımlarından biri kapsaisin
kullanımıdır. Uygulama başlangıcında kapsaisin ile myelinsiz C lifleri aktive olup
eksitatör etki ile yanıcı ağrı ve hiperaljezi oluşur, fakat tekrarlanan ve uzamış
uygulamalarda nosiseptörlerin reseptif terminalleri inaktive olur, C liflerinin
45
fonksiyonu bloke olur, P maddesi giderek azalır ve hipoaljezi gelişir69, 70. Kapsaisin
ekstresinin ticari olarak %0,025 ve %0,075’ lik bileşimleri vardır. Bunlar PHN’ de
ağrıyı azaltır99. DN ağrısı için %0.075’ lik kapsaisin uygundur. Ancak tolere edilemeyen
yanmalar oluşturabilir ve birçok hasta tedaviyi bırakır100.
Yan etkileri, uygulama yerinde birkaç hafta sürebilen ve bazı hastalarda tolere
edilemeyen geçici yanma ve eritemdir. Kapsaisin krem (% 0,025 -0,075) ağrılı alana
günde 3-5 kez uygulanmalıdır, ilaç etkileşiminin olmaması ve uygulama kolaylığı ilacı
yaşlılarda yararlı bir seçenek yapmıştır.
Lidokain gibi topikal lokal anestezikler voltaja bağlı sodyum kanallarını bloke
ederler. Ağrı iyileşmesi için membran stabilize edici ilaçların etki yeri, in vivo
kanıtlanmamış olmakla birlikte invitro çalışmalar lokal anesteziklerin hasarlanmış
primer afferent nosiseptörler tarafından oluşturulan ektopik impulsları, normal aksonal
iletiyi bloke etmek için gerekenden daha düşük konsantrasyonlarda yok ettiğini
göstermiştir101. Topikal lidokainin dermise penetre olabilen preparatlarını formüle etmek
zordur.
Klonidin alfa-adrenerjik agonist bir ilaçtır, inatçı nöropatik kanser ağrısı ve akut
postoperatif ağrı tedavisinde epidural ve intratekal kullanılabilir. Topikal klonidin PHN
ve KBAS Tip1 ile ilgili nöropatik ağrıda etkili bulunmuştur102.
Ketamin hidroklorid (KET) genel anestezide kullanılan bir ajandır. Lokal anestezik
etkiye ve NMDA reseptör antagonist aktivitesine sahiptir. Ushida ve ark.103 KBAS Tip 1
ve 2’ li hastaların etkilenen bölgelerine KET (%0,25-%1,5) içeren merhem uygulamışlar
ve akut erken distrofik KBAS Tip l’ li hastalarda yararlı olduğu, KBAS Tip 1 kronik
atrofik evreli ve KBAS Tip 2’ li hastalarda ise etkili olmadığını belirlemişlerdir.
h- Baklofen
Baklofen esas olarak MS (Multiple Skleroz)’ a bağlı spastisiteyi azaltmak için
uygulanır ancak trigeminal nevraljide de etkilidir. Analjezik etkisini presinaptik eksitatör
46
aminoasitlerin serbestleşmesini inhibe ederek gösterir. Karbamazepinden daha az etkili
olmasına rağmen karbamazepinle karşılaştırıldığında daha benign yan etkileri nedeniyle
bazı araştırıcılar tarafından ilk seçenek adjuvan tedavi olarak düşünülmektedir.
Kontrendikasyonları epilepsi varlığı ve ilaca aşırı duyarlılıktır. Sık görülen yan etkileri
uyku hali, sersemlik hissi, ataksi, mental konfüzyon, bulantı ve kusmadır. Yan etkiler
nedeniyle %10 hastada tolere edilemez.
i- Sempatolitik Ajanlar
İntravenöz fentolamin sempatolitik ajanların etkili olup olmadığını
değerlendirmek için uygulanır. Ağrı iyileşmesi için gereken süre 48 saattir ve tedavinin
ilk haftası içinde ağrısı azalan hastalar teorik olarak sempatolitik ajanlardan yararlanırlar.
Elektrokardiyografi (EKG) ve kan basıncı izlemi fentolamin infüzyonu süresince
gereklidir ve resüsitasyon ekipmanı hazır bulundurulmalıdır. Uygulama 500 mg sıvı
yükledikten sonra 30 dakika içinde 35 mg biçimindedir81.
Sık görülen yan etkileri ağız kuruluğu, sersemlik hissi, sedasyon ve
konstipasyondur. Diğer yan etkiler taşikardi ve hipotansiyondur. Daha az olarak postüral
hipotansiyon ve seksüel disfonksiyon gelişir. Transdermal preparatlar yan etkileri en aza
indirebilir. Ancak lokalize eritem, kaşıntı veya allerjik kontakt dermatit yapabilir, ilacın
kesilmesinden sonra rebound hipertansiyon olabilir.
j- lnterlökin-2 gen Tedavisi
IL-2’ nin hem santral hem periferik sinir sisteminde antinosiseptif etkisi
(analjezik) olduğu, bunu spinal arka boynuz nöronlarının nosiseptif yanıtlarını inhibe
ederek yaptığı ve bu antinosiseptif etkinin opioid reseptörlere IL-2’ yi bağlayarak
aracılık edebileceği bildirilmiştir. Ancak IL-2’ nin in vivo yaşam süresi çok kısadır. Bu
durum klinikte analjezi için pratik değildir. Küratif etkiye ulaşmak için IL-2 sürekli
alınmalıdır. Bu da yüksek maliyet gerektirir. Pratikte IL-2’ nin antinosiseptif etkisini
ortaya çıkarmak için yeni verilme yolları araştırılmaktadır. Gen tedavisi IL-2’ nin lokal
47
salınımını sağlayabilen bir stratejidir. Kronik ağrı tedavisinde gen tedavisi ile ilgili iki
yaklaşım hayvan modellerinde araştırılmaktadır. Serebrospinal sıvıya antinosiseptif
moleküllerin rekombinan adenovirus aracılığı ile verilmesi ve antinosiseptif peptidleri
aşırı sunarak ya da sinir sisteminde endojen nosiseptif moleküllerin sunumunu azaltarak
herpes virüslerinin kullanılması. Her iki yaklaşımda kalıcı nosiseptif durumları tersine
çevirir ya da zayıflatabilir.
Yao ve ark.104 ratlarda siyatik sinirin kronik yaralanması ile oluşturulan kronik
nöropatik ağrı modelinde insan IL-2 geninin basit intratekal enjeksiyonunun nöropatik
ağrı tedavisinde gen tedavisinin bir parçası olarak pratik bir kullanımı olabileceğini
bildirmişlerdir.
k- α2-adrenerjik agonistler
α2-adrenerjik agonistlerin santral sinir sisteminde norepinefrinik aktivite
yoluyla analjezi oluşturduğu gösterilmiştir. Son zamanlarda en sıklıkla kullanılan alfa
2-adrenerjik agonist klonidindir. Ancak birçok istenmeyen hemodinamik ve sedatif yan
etkiye sahiptir. Tizanidin santral bir α2-adrenerjik agonist olup yapı olarak klonidine
benzer ve hemodinamik değişiklikler oluşturmaksızın analjezi oluşturur.
48
GEREÇ VE YÖNTEM
“Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu ( KBAS ) Tip 1 olan hastalarda Gabapentin
kullanımının tedavi etkinliğine katkılarını değerlendirmek” konulu çalışma, 2004 Kasım –
2005 Eylül tarihleri arasında Sağlık Bakanlığı Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Kliniğinde yürütülmüştür.
OLGU SEÇİMİ
Hastanemiz Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Polikliniğine başvuran hastalar içinde
Kompleks Bölgesel Ağrı Sendromu ( KBAS ) tanı kriterleri ile üst ekstremitede kesin
KBAS tanısı konmuş yaklaşık 100 hasta değerlendirmeye alınmıştır. Periferik sinir hasarı
olan, böbrek fonksiyon bozukluğu olan, antiasit ilaç kullanan ve nöropatik ağrı
sendromuna yol açabilecek başka bir hastalığı olan hastalar çalışmadan çıkarılmıştır.
Hastalarda standardizasyonu sağlamak için, diğer travmalar sonrasında oluşmuş KBAS
Tip 1 bulunan hastalar çalışmadan çıkartılarak geriye kalan 50 Colles fraktürlü olgu,
çalışmaya dahil edilmiştir.
Hastaların çalışmaya alınma kriterleri :
1. Kooperasyon kurulabilmesi
2. Colles fraktürü olması
3. Fraktür olan ekstremitede KBAS Tip 1 gelişmiş olması (Distrofik Dönem
Hastası)
Hastaların çalışmadan dışlanma kriterleri :
1. Periferik sinir hasarı olması
49
2. Hastada nöropatik ağrı sendromlarına yol açabilecek başka bir hastalık olması:
Romatoid artrit, diyabetik nöropati, postherpetik nevralji, karsinamatöz nöropati,
hipotiroidi nöropatisi, beriberi nöropatisi, alkol nöropatisi, Fabry hastalığı, amiloid
nöropatisi, izoniazid nöropatisi, Pellegra nöropatisi, miyoloma nöropatisi, Guillain Barre
Sendromu, siringomiyeli, omurilik yaralanmaları, multiple skleroz gibi.
3. Hastanın böbrek fonksiyonlarının normal sınırlarda olmaması
4. Antiasit kullanması
Tüm hastaların ayrıntılı ortopedik ve nörolojik muayeneleri yapıldı.
Değerlendirmeye radyolojik tetkikleri (el bilek AP/lateral, her iki el mukayeseli AP grafi),
3 fazlı kemik sintigrafisi, hemogram, sedimentasyon, karaciğer ve böbrek fonksiyon
testleri, kan kalsiyum, fosfor, alkalen fosfotaz düzeylerini de içeren geniş biyokimyasal
tetkikler dahil edildi.
Hastaların yaş, cinsiyet, hastalık nedeni ve meslekleri ile ilgili bilgiler Tablo 2’ de
gösterilmiştir. Daha sonra, önceden hazırlanmış olan muayene formları ile muayeneleri
yapılarak başvuru sırasına göre hastalar randomize edildi.
1. Grup: KBAS Tip 1 tanısı almış 25 kişilik kontrol grubuna basit analjezik
(parasetemol), pasif ve aktif ROM egzersizleri, kontrast ve girdaplı banyo tedavileri
uygulandı.
2. Grup: KBAS Tip 1 tanısı almış 25 kişilik hasta gurubuna ise bu tedavilere ek
olarak Gabapentin (900 mg / gün den başlanan dozlarla) tedavisi uygulandı.
Hastaların egzersizleri tedavi protokolü süresince (toplam 20 seans) aynı
fizyoterapist tarafından uygulandı. Ayrıca hastalar tedavi süresince ve sonrasında da
egzersizlerini ev programı şeklinde uyguladılar.
50
DEĞERLENDİRME
Çalışmaya alınan tüm hastaların; tedaviye alınmadan önce, tedavi programına
başlandıktan sonra 8. haftaya kadar haftada bir ve 8. haftadan sonra ayda bir olmak üzere
değerlendirmeleri yapılmıştır. Hasta takipleri 6 ay sürmüştür.
Hastalarda değerlendirme 3 parametreye göre yapılmıştır.
1- Ağrının Değerlendirilmesi
Omuz, el bileği ve eldeki spontan ve ROM ölçümü sırasında hareketle oluşan ağrı,
1 cm aralıklı 0 (Hiç ağrım yok)’ dan 10 (Hayatımda duyduğum en şiddetli ağrı)’ a kadarı
skalası olan VAS (Visual Analog Scala) ile değerlendirildi.
2- Eklem Hareket Açıklığı ( ROM ) değerlendirilmesi
Her hastanın omuz ROM muayenesi supin pozisyonda, skapulotorasik eklem
hareketini minimalize edecek şekilde, nötral sıfır metoduna göre gonyometre ile
yapılmıştır.
Elde ROM ölçümü, üçüncü parmak MCP ve proksimal interphalangeal (PIP)
ekleminin, el bileğinde ROM ise el bileği ekstansiyon ve fleksiyonunun gonyometrik
ölçümü ile sağlanmıştır.
3- Elde otonomik disfonksiyon ve ödemin değerlendirilmesi
Üçüncü parmak PIP eklem çevresinin ölçümü, genişlik numaraları yazılı aletle yapılmıştır.
Bütün muayeneler dışında, tedavi öncesi lokomotor sistem muayenelerinde
kullanılan yöntemler, tedaviden sonra da tekrarlanarak karşılaştırılmış ve tedavinin
etkinliği konusunda biyoistatistiksel değerlendirme yapılmıştır.
Çalışmaya colles fraktürü sonrası KBAS Tip 1 tanısı almış toplam 50 hasta ile
başlanmış; fakat takipler sırasında 10 hasta çalışmadan çıkarılmıştır. Çalışma iki gruptan
toplam 40 hasta ile tamamlanmıştır. Hastalara ardı ardına olmak üzere haftada 5 gün,
51
toplam 20 seans pasif ve aktif ROM egzersizleri ve kontrast banyo tedavileri yapılmıştır.
Gabapentin kullanılan grupta ilaç dozu 900 mg/gün olarak başlanmış ve hastanın cevabına
göre bu doz 1800 mg/gün dozuna kadar çıkarılmıştır.
Çalışmaya alınan olgulara, uygulamaya geçilmeden önce yapılacak işlemlerin
içeriği konusunda bilgi verilmiştir.
Araştırmamızın istatistiksel değerlendirmelerinde, ölçümsel değerler için; grup içi
karşılaştırmalarda, eşlendirilmiş seriler için t testi (bağımlı gruplar için), gruplar arası
farkların karşılaştırmalarında “Student-t” testi (bağımsız gruplar için) kullanılmıştır.
52
BULGULAR
Gabapentin tedavisi verilen çalışma grubundan toplam 5 hasta çalışmadan
çıkarılmıştır. 2 hasta vertigo şikayetini tolere edememeleri sebebiyle, 1 hastada sersemlik ve
uykuya eğilim şikayeti sebebiyle gabapentin tedavisi kesilmiş ve çalışmadan
çıkarılmışlardır. 1 hasta tedavi süresince kilo alımı sebebiyle ilaç almayı kesmiştir.1 hasta
tedavi programına devamsızlığı sebebiyle çalışmadan çıkarılmıştır. Kontrol grubundan 1
hasta nörinom gelişimi sebebiyle ortopedi hekimi tarafından opere edilmiş ve çalışmadan
çıkarılmıştır. 4 hasta, tedaviye düzenli devam etmedikleri için çalışma dışı bırakılmışlardır.
Her iki grupta yaş ve cinsiyet dağılımları arasında fark gözlemlenmemiştir (tablo3).
Tablo 3: Yaş ve Cinsiyet Dağılımları
YAŞ(ort) CİNSİYETErkek Kadın
KONTROL 50.8 7 ( %28) 18 ( %72)
GABAPENTİN 51.1 6 ( %24) 19 ( %76)
Kontrol grubunda el bileği ekstansiyonu, el bileği fleksiyonu ve PIP eklem ROM
larındaki değişim, tedavi sonrası, tedavi öncesine göre istatistiksel olarak iyileşme yönünde
anlamlı bulunurken (p<0.05), MCP ve omuz eklem ROM’ larında anlamlı fark
bulunamamıştır (Tablo 4), (Grafik 1).
Tablo–4:Kontrol grubunda Rom değerlerinin tedavi öncesi ve sonrası ortalama ve standart sapması
KONTROL GRUBU
TEDAVİ ÖNCESİ TEDAVİ SONRASI P
Ortalama SD Ortalama SDOMUZ 174,6 5,54 180 0 >0,5
EL BİLEĞİ EKS 35,76 19,02 61,92 19,52 < 0,001 *
EL BİLEĞİ FLEK 41,15 10,43 63,07 16,52 =0,0016 *
53
MCP 66,15 17,09 70,07 14,93 >0,0832
PIP 72,30 20,87 88,46 5,54 =0,022 *
GRAFİK 1
KONTROL ( GRUPIK) GRUBU TEDAVİ ÖNCESİ VE SONRASI ROM DEĞİŞİMLERİ
020406080
100120140160180200
OMUZ EL BİL EXT EL BİLE FLEX MCP PIP
ROM
ORT
ALA
MAS
I
ÖNCESİSONRASI
Gabapentin tedavi grubunda da tüm eklemlerin ROM değerlerindeki değişim; tedavi öncesi,
tedavi sonrasına göre istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05)( Grafik 2), (Tablo 5).
Tablo-5: Kontrol grubunda Rom değerlerinin tedavi öncesi ve sonrası ortalama ve standart sapması
GABAPENTİN GRUBU
TEDAVİ ÖNCESİ TEDAVİ SONRASI P
Ortalama SD Ortalama SD
OMUZ 143,33 47,6 178,88 3,33 =0,0485 *
EL BİLEĞİ EKS 21,11 15,36 57,77 17,87 =0,0059 *
EL BİLEĞİ FLEK 35,0 7,90 64,44 14,24 <0,001 *
MCP 44,44 18,78 87,77 6,66 <0,001 *
PIP 74,44 15,09 90,0 0 =0,0148 *
54
GRAFİK 2
050
100150200
RO
M
ORT
ALA
MA
SI
OMUZ EL BİLEXT
EL BİLEFLEX
MCP PIP
ÖNCESİSONRASI
GABAPENTİN GRUBU (GRUPIIG) TEDAVİ ÖNCESİ VE SONRASI ROM DEĞİŞİMLERİ
ÖNCESİSONRASI
Gabapentin tedavi grubunda, omuz ekleminde ROM değerlerindeki artışa etkinliği, kontrol
grubuna göre istatistiksel olarak daha anlamlı bulunmuştur( p<0.05)( Grafik 3), (Tablo-6).
Tablo-6: Rom değerlerinin Kontrol ve Gabapentin gruplarında ortalama ve standart sapması
KONTROL GABAPENTİN P
Ortalama SD Ortalama SD
OMUZ 5,4 1,32 35,5 16,6 <0,001 *
EL BİLEĞİ EKS 26,15 18,50 36,66 29,58 =0,316
EL BİLEĞİ FLEK 21,92 19,52 29,44 12,85 =0,325
MCP 16,92 19,31 43,88 18,16 =0,004 *
PIP 16,93 18,43 15,55 15,09 =0,856
55
GRAFİK 3
OMUZ EKLEMİNDE TEDAVİ ETKİNLİĞİNİN GRUPLAR ARASI KARŞILAŞTIRILMASI
0
5
10
15
20
25
30
35
40
GRUP IK GRUP IIG
ORT
ALAM
A RO
M
GRUP IKGRUP IIG
*p<0,001
El bileği ekstansiyonu, el bileği fleksiyonu ve PIP eklem ROM değerlerindeki artışın,
gruplar arası karşılaştırılmasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır (Grafik
4,5,7), (Tablo-6)
GRAFİK 4
EL BİLEĞİ EKLEMİ EKSTANSİYONUNDA TEDAVİ ETKİNLİĞİNİN GRUPLAR ARASI
KARŞILAŞTIRILMASI
05
10152025303540
GRUP IK GRUP IIG
ORT
ALA
MA
RO
M
GRUP IKGRUP IIG
p>0,05
56
GRAFİK 5
EL BİLEĞİ EKLEMİ FLEKSİYONUNDA TEDAVİ ETKİNLİĞİNİN GRUPLAR ARASI
KARŞILAŞTIRILMASI
0
5
10
15
20
25
30
35
GRUP IK GRUP IIG
ORT
ALA
MA
ROM
GRUP IKGRUP IIG
p>0,05
MCP ekleminde ROM değerlerindeki artış, Gabapentin tedavi grubunda kontrol grubuna
göre istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur ( p<0.05) ( Grafik 6), (Tablo-6).
GRAFİK 6
MCP EKLEM ROMUNDA TEDAVİ ETKİNLİĞİNİN GRUPLAR ARASI KARŞILAŞTIRILMASI
05
101520253035404550
GRUP IK GRUP IIG
ORT
ALA
MA
RO
M
GRUP IKGRUP IIG
*p==0,004
57
GRAFİK 7
PIP EKLEMİ ROMUNDA TEDAVİ ETKİNLİĞİNİN GRUPLAR ARASI KARŞILAŞTIRILMASI
14,5
15
15,5
16
16,5
17
17,5
GRUP IK GRUP IIG
OR
TALA
MA
RO
M
GRUP IKGRUP IIG
p>0,05
VAS ağrı skorlamasında hem grup içi (Grafik 8), (Tablo-7) hem de gruplar arasındaki
(Grafik 9),( Tablo-8) değişim istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
Tablo–7: Kontrol ve Gabapentin grublarında Ağrı Skorlamasının tedavi öncesi ve sonrası ortalama ve standart sapması
AĞRI TEDAVİ ÖNCESİ TEDAVİ SONRASI P
Ortalama SD Ortalama SDKONTROL GRUBU 5,69 1,43 1,07 0,49 <0,001 *GABAPENTİN GRUBU 7,11 1,53 1,22 0,97 <0,001 *
Tablo-8: Ödem ve Ağrı Skorlamasının Kontrol ve Gabapentin grublarında ortalama ve standart sapması
KONTROL GABAPENTİN P
Ortalama SD Ortalama SDÖDEM -0,61 0,65 -0,77 0,44 =0,523
AĞRI -4,61 1,12 -5,88 1,45 =0,031 *
58
GRAFİK 8
VAS AĞRI SKORLAMALARININ TEDAVİ ÖNCESİ VE SONRASI GRUPLARDA DEĞİŞİMİ
012345678
GRUP IK GRUP IIG
ÖNCESİ SONRASI
*p<0,001
*p<0,001
GRAFİK 9
VAS AĞRI SKORLAMASININ GRUPLAR ARASI DEĞİŞİMİ
-7
-6
-5
-4
-3
-2
-1
0
ORT
ALA
MA
AĞ
RI S
KO
RLA
RI
GRUP IKGRUP II G
GRUP IK GRUP IIG
*p=0,031
59
Elde ödem değerlendirilmesinde grup içi (Grafik 10), (Tablo-9) değişimler istatistiksel
olarak anlamlı bulunurken (p<0.05), gruplar arası değişim istatistiksel olarak anlamsız
bulunmuştur (Grafik 11), (Tablo-8).
Tablo–9: Kontrol ve Gabapentin grublarında Ödem Skorlamasının tedavi öncesi ve sonrası ortalama ve standart sapması
ÖDEM TEDAVİ ÖNCESİ TEDAVİ SONRASI P
Ortalama SD Ortalama SDKONTROL GRUBU 1,07 0,27 0,46 0,51 =0,0052 *GABAPENTİN GRUBU 1,11 0,33 0,33 0,5 <0,001 *
GRAFİK 10
GRUP İÇİ ELDE ÖDEM DEĞİŞİMİ
0
0,2
0,4
0,6
0,8
1
1,2
GRUP IK GRUP II G
OR
TALA
MA
ÖD
EM S
KO
RU
ÖNCESİSONRASI
*p=0,0052 *p<0,001
60
GRAFİK 11
ELDE ÖDEM SKORLAMASININ GRUPLAR ARASI DEĞİŞİMİ
-0,9
-0,8
-0,7-0,6
-0,5
-0,4
-0,3-0,2
-0,1
0
OR
TALA
MA
ÖD
EM S
KO
RU
GRUP IKGRUP II G
GRUP IK GRUP IIG
p=0,523
61
TARTIŞMA
KBAS; hastaların yaşam kalitesini ve iş gücünü düşüren, şiddetli ağrı komponentinin
ön planda olduğu, tutukluk, ödem, vazomotor değişikliklerle beraber giden atrofik ve
distrofik değişikliklerin de eklendiği bir tablodur. Hastalarda gelişen ağrı kısır döngüsü
sebebiyle, hastanın ekstremiteyi hareket ettirmeye karşı direnci artmakta, eklem
hareketlerindeki kısıtlanma katlanarak devam etmektedir1.
KBAS ile birlikte olan ödem; etkilenen bölgedeki vasküler dokuyu innerve eden C -
nörofibrillerinden inflamasyon nedeniyle vazoaktif nöropeptitlerin salınması ve
vazodilatasyon, permeabilite artışı ile birlikte sıvı ve proteinlerin transudasyonu sonucunda
gelişebilir105.
Uher ve ark.106 tarafından yapılan randomize kontrollü çalışmada 35 hasta iki gruba
ayrılmış. Bir gruba 6 hafta boyunca egzersiz tedavisine ek olarak manüel lenf drenajı haftada
3 kez uygulanmış; diğer gruba haftada 3 kez egzersiz tedavisi tek başına uygulanmıştır.
Hasta takipleri VAS, ROM, cilt ısısı, volümetre ve sintigrafi ile yapılmıştır. Tedavi sonunda
her iki gruptaki hastalarda belirgin iyileşme gözlenmiş, fakat gruplar arasında istatiksel fark
gözlenmemiştir.
Bizim çalışmamızda hastalarımızın tedavi öncesi ve sonrası ekstremite ödemleri
arasında, kontrol ve tedavi grubunda istatiksel olarak olumlu yönde anlamlı fark tespit
edilmiştir (Grafik 10). Grupların birbirleriyle karşılaştırılmalarında anlamlı istatiksel fark
saptanmamıştır. Bu sonuçlar ödem üzerine egzersiz tedavisinin, kontrast banyonun ve
girdaplı havuz tedavisinin etkisini öne çıkarmaktadır.
Fizik tedavinin KBAS için en uygun tedavi metodu olduğu yıllardır
belirtilmektedir56. Kemler ve ark.107 6 aydan uzun süredir KBAS tanısıyla takip edilen ve
62
daha önce uygulanan çeşitli tedavilere (radyofrekans, kimyasal veya cerrahi sempatik blokaj,
egzersiz, TENS, ilaç tedavisi vs.) yanıt vermemiş 54 hastada (37 kadın ve 17 erkek),
egzersiz tedavisinin etkinliğini incelemişlerdir. 21-65 yaş arası olan hastalara; 6 ay boyunca,
haftada 2 kez, günde yarım saat, seanslar arası en az 2 gün olacak şekilde pasif ve aktif
ROM egzersizleri uygulanmıştır. Hastalar 12 ay boyunca takip edilmiştir. Tedavi sonunda
hastalarda başlangıca göre ağrı şikayetinde ve eklem hareket açıklığında iyileşme görülse de
istatistiksel olarak anlamlı değildir.
Oerlemans ve ark.108 üst ekstremitesinde tek taraflı KBAS teşhisi almış 135 hastada
prospektif, randomize kontrollü tek kör klinik çalışma yapmışlardır. 3 gruba ayrılan
hastalarda: grup 1, fizik tedavi; grup 2, iş uğraş tedavisi, grup 3, kontrol tedavi olarak
ayrılmıştır. Fizik tedavi programı; yumuşak doku masajı, TENS, egzersiz şeklinde
düzenlenmiştir. İş uğraş tedavisi; günlük yaşamda bağımsız hareket eğitimi, ekstremitenin
ağrısını en aza indiren pozisyonların tayini ve hastanın bu yönde eğitimi, sensibiliteyi
azaltmak için taktil ve propriyoseptif uyaranlarla eğitim şeklinde düzenlenmiştir. Kontrol
tedavi programında; hastalara sadece hastalık hakkında bilgi verilmiş ve hastanın
yakınmalarını müdahale etmeden dinleyen sosyal hizmet uzmanlarından yararlanılmıştır. Bu
çalışmanın sonucunda yeni tanı almış KBAS vakalarında engelliliğin ortadan kalkmasında,
hareket kısıtlılığının ve ağrı şikayetinin azalmasında fizik tedavinin etkisi belirgindir.
Ağrının keskinleşmesi ve eklem kontraktürlerinin eklenmesi ile daha da komplike hale gelen
Kronik KBAS tedavisinde; 1 senelik takibin sonunda ekstremitenin aktif hareket açıklığında
gruplar arası istatiksel fark bulunamamıştır. Bizim çalışmamızın sonuçlarında hem tedavi
hem kontrol grubumuzda eklem hareket açıklıklarında istatiksel anlamlı iyileşme
görülmüştür. Oerlemans ve ark. çalışmasında 18 hastada hastalığın süresi 1 seneye
ulaşmaktadır, Kemler ve ark. çalışmasında hastaların tamamı kronik KBAS hastasıdır. Oysa
bizim hastalarımızın hastalık süresi daha kısaydı. Fizik tedavi programının erken dönemde
63
uygulanmasının prognozu olumlu yönde etkilediğini düşünüyoruz.
Lee ve ark.109 yapmış olduğu prospektif, randomize, tek kör çalışmada; 8- 17 yaş
arası 26 kız 2 erkekten oluşan ve alt ekstremitede KBAS tanısı almış 28 hastaya, fizik tedavi
ve bilişsel- davranışsal tedavi programı uygulanmıştır. İki gruba ayrılan hastalardan birinci
gruba, 6 hafta boyunca haftada 1 saat olmak üzere toplam 6 seans fizik tedavi; ikinci gruba
ise 6 hafta boyunca haftada 3 saat olmak üzere toplam 18 seans fizik tedavi uygulanmıştır.
Fizik tedavi programı, her hasta için özelleştirilerek düzenlenmiştir ve içeriğinde TENS,
taktil desensitizasyon, masaj, kontrast banyo, egzersiz tedavisi bulunmaktadır. Kısa süreli
(10 hafta) ve uzun süreli (60 hafta) takip sonrasında bütün hastaların eklem hareket
açıklıklarında ve ağrı şikayetlerinde anlamlı iyileşme görülmüştür. Hastaların hepsi bağımsız
ambulasyon sağlamıştır. İki grup arasında tedavi sonuçları açısından istatiksel anlamlı fark
saptanmamıştır.
Sherry ve ark.110 KBAS tanılı 103 çocukta, yoğun fizik tedavi programı (günde 5
saat) uygulamışlardır. 95 çocukta (%92) tedavi bitiminde tamamen iyileşme
bildirilmiştir.103 çocuktan 49 tanesinin uzun dönem takibi yapılabilmiştir. 5 senelik takip
sonucunda 14 hastada inatçı ağrı ve semptomlarda zaman zaman yineleme görülmüştür.1
hastada iyileşme olmamıştır. Bu çalışmalar fizik tedavi programının yoğunluğunun
arttırılmasının prognozu olumlu etkilediğini düşündürmektedir. Bizim çalışmamızda günde 1
kez girdaplı havuz tedavisi (haftada 5 defa), 2 kez kontrast banyo, 3 kez egzersiz tedavisi
(haftada 7 defa) uygulanmıştır. Uygun frekans ve sürenin tespiti için daha çok çalışmaya
ihtiyaç olduğunu düşünmekteyiz.
KBAS tedavisinde birçok ilaç tedavisi denenmiştir. Rauck ve ark.111 26 KBAS’ lu
hastayı 3 gruba ayırmış. 1. gruba klonidin 300 microgr epidural, 2. gruba klonidin 700
microgr epidural, 3. gruba plesebo tedavisi uygulanmıştır. Randomize plesebo kontrollü çift
kör çalışmada plesebo alan grupta iyileşme görülmezken klonidin tedavisinde ağrıda
64
iyileşme görülmüştür. Sedasyon ve kan basıncında düşme görülmüştür. Düşük doz klonidin
uygulanan grupta sedasyon daha az olmuştur.
Blanchard ve ark.112 21 KBAS tanılı hastayı 3 gruba ayırmışlardır.1. gruba intravenöz
rezerpin, 2. gruba intravenöz guanitidin, 3. gruba plesebo uygulamışlardır. İlaç tedavisi
verilen gruplarda pleseboya göre iyileşme yönünden fark saptanmamıştır.
Kettler ve Abram113 yaptıkları çift kör, plesebo kontrollü çalışmada 6 hastayı
intravenöz droperidol ve plesebo uygulamak üzere iki gruba ayırmışlardır. Uygulama
sonucunda droperidolun ağrı iyileşmesinde pleseboya üstünlüğü olmamış üstelik belirgin
yan etkileri olmuştur.
KBAS tedavisinde sempatik blokaj amaçlı ilaç kullanarak yapılan çalışmalarda
yukarıda örneklerini gördüğümüz gibi tatmin edici sonuçlar alınmamıştır.
Gobelet ve ark.114, 115 10 sene arayla yapmış oldukları iki çalışmada kalsitoninin
KBAS’ nda etkisini incelemişlerdir. İlk çalışmalarında 24 hastayı iki gruba ayırmışlardır. 1.
gruba fizik tedavi (analjezik etkili elektroterapi, basınç tedavisi, egzersiz) ve 300 IU/ gün
kalsitonin, 2. gruba sadece fizik tedavi uygulanmıştır. 3 haftalık takip sonrası hastalarda ağrı,
ödem, ROM, laboratuvar testlerinde ve çalışma yetisinde anlamlı iyileşme görülmüştür.
Sonraki çalışmalarında 66 hastayı çift kör çalışmaya almışlardır. İki gruba ayırdıkları
hastalardan bir gruba günde 300 IU kalsitonin ve fizik tedavi (ödem için basınç tedavisi,
TENS ve soğuk uygulama), diğer gruba plesebo ve fizik tedavi uygulanmıştır. 8 haftalık
takip sonunda pleseboya göre ağrı, ROM ve çalışma yetisinde anlamlı iyileşme görülmüştür.
Bickerstaff ve Kanis’ in116 yapmış olduğu çift kör çalışmada iki gruba ayrılan 40
KBAS tanılı hastanın 1. grubuna 4 hafta boyunca günde 2 kez 200 IU intranazal kalsitonin,
2. grubuna plesebo uygulanmıştır. Çalışma sonucunda KBAS’ nun klinik veya kemik yapı
üzerine etkilerinin hiçbirinde pleseboya göre anlamlı fark görülmemiştir. Kalsitonin tedavisi
alan hastalarda hipoglisemi gözlenmiştir.
65
Şahin ve ark,117 yapmış oldukları randomize kontrollü tek kör çalışmada 35 hasta iki
gruba ayrılmıştır. 1. grup parasetemol 1500 mg/gün, 2. grup 200 IU7gün salmon kalsitonin 2
ay boyunca kullanmıştır. Her iki gruba da kalsiyum 500 mg/ gün verilmiştir. Bütün hastalara
3 hafta boyunca, haftada 5 gün fizik tedavi ve egzersiz programı uygulanmıştır. Fizik tedavi
olarak ultrasonla (3 W/cm2, 2-3 dakika) stellar ganglion blokajı, TENS, kontrast banyo
uygulanmıştır. Egzersiz programında ROM egzersizleri uygulanmıştır. 2 aylık takip sonunda
ağrı ve eklem hareket açıklığında her iki grupta da istatiksel anlamlı iyileşme olmuştur. İki
grup birbirleriyle karşılatırıldığında anlamlı fark görülmemiştir. Kalsitonin kullanımının
fizik tedavi programına anlamlı katkısı gözlenmemiştir.
Bizim hastalarımızda kontrol grubu ve gabapentin grubu karşılaştırıldığında tedavi
öncesi ve sonrasında ağrı semptomu açısından istatiksel olarak ileri derecede anlamlı fark
bulunmuştur (Grafik 9). Tedavi takibimiz sırasında ağrı kontrolünde sağlamış olduğumuz bu
farkla hastaların egzersiz protokolüne uyumunun arttığı sonucuna vardık. Ağrı şikayeti
sebebiyle egzersiz programına uyum göstermeyen hastalarda gabapentin kullanımı sonrası
tedaviye katılımda istek artışı gözlemledik. Çalışma sonuçlarımız da gözlemlerimizi doğru
çıkardı.
Mellick ve ark85. KBAS’ lu hastalarında gabapentin kullanımış ve vaka serilerini
sunmuşlardır. 42 – 68 yaş arası 6 tane kadın hastadan oluşan olgu serisinin bir kısmı erken
evre, bir kısmı geç evre KBAS tanısı almıştı ve o zamana kadar çeşitli tedaviler görmüşlerdi.
Hastaların klinik durumuna göre gabapentin günde 3 kez 300 mg, bir hastada da günde 3 kez
800 mg olarak kullanılmıştı. Bütün vakalarda ağrının verbal değerlendirmesi yapıldığında
gabapentin ile hastalarda % 60- % 100 arası cevap alınmıştı. Bu sonuçlar bizim çalışmamızla
da uyumluydu.
Wheeler ve ark118. tarafından sunulan bir olguda, 9 yaşında çocuk hastada sol ayak
başparmak enfeksiyonundan 2 ay sonra gelişen KBAS tarif edilmektedir. Bu vakada da
66
gabapentin 100 mg günlük dozda kullanılarak tedavi başarıyla sağlanmıştır.
R. A. Stevens ve ark119 tarafından yapılan randomize kontrollü çift kör çalışmada 12
aydan uzun süredir KBAS Tip 1 hastası olan 18’ er kişi, plesebo ve gabapentin 1800 mg
/gün ve 2700 mg/gün olmak üzere tedavi almışlardır. Çalışma sonucunda hastaların
başlangıç ve sonuç VAS’ ları karşılaştırıldığında anlamlı fark görülmemiştir. Bizim
çalışmamızdaki hasta grubu KBAS Tip1 ikinci evredeydi. Daha da önemlisi hastalarımız
fizik tedavi ve rehabilitasyon programı ile takip edilmişti. Hem kontrol grubunda hem de
gabapentin grubunda, tedavi programının başlangıç ve sonuna göre ağrı semptomunda
istatiksel olarak iyileşme yönünde anlamlı farkın oluşumunda, hastalara uygulanan aktif ve
pasif ROM ve güçlendirme egzersizlerini içeren egzersiz programının da etkili olduğunu
düşünüyoruz. Bununla birlikte her iki grubun birbirleriyle olan karşılaştırmasında da
gabapentin adına anlamlı sonuç alınmıştır.
C.Vusse ve ark120 tarafından yapılan randomize kontrollü çift kör 58 hastalık
çalışmada, hastalar gabapentin ve plesebo uygulanan iki gruba ayrılmıştır. 3 haftalık tedavi
programından sonra hastalarda 2 hafta tedavi kesilmiştir. Sonrasında yeniden randomize 3
haftalık gabapentin ve plesebo uygulaması yapılmıştır. Gabapentin kullanan hastalarda ilk
dönem ağrıda istatiksel olarak belirgin iyileşme saptanmıştır. Fakat çalışma ilerledikçe iki
hasta grubu arasında belirgin bir fark saptanmamıştır. Bizim çalışmamızda gabapentin
grubundaki hastalara en fazla 8 hafta süreyle medikal tedavi uygulanmıştır. 8 haftadan kısa
süre içerisinde arka arkaya 2 hafta boyunca tamamen ağrısız olduğunu ifade eden hastalarda
Gabapentin tedavisi kesilmiştir. 8. haftadan sonra rutin hasta takipleri haftada bir yerine 4
haftada bir yapılmıştır. Kontrol grubunda, nörinom gelişen bir hasta dışında VAS takibinde
ağrı derecesi 3 (çok hafif ağrı)’ ün üzerinde devam eden hastamız olmamıştır. Hastaların 6
aydan sonra takipleri yapılmamıştır bu sebeple uzun dönem tedavi etkinliği
değerlendirilememiştir.
67
Kontrol grubunda el bileği ekstansiyonu, el bileği fleksiyonu ve PIP eklem ROM’
larındaki değişim, tedavi sonrası, tedavi öncesine göre istatistiksel olarak anlamlı
bulunurken, MCP ve omuz eklem ROM’ unda anlamlı fark bulunmamıştır. Gabapentin
tedavi grubunda da tüm eklemlerin ROM değerlerindeki değişim tedavi öncesi, tedavi
sonrasına göre istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (Grafik 2).
Omuz ekleminde ROM değerlerindeki artış, gabapentin tedavi grubunda kontrol
grubuna göre istatistiksel olarak daha anlamlı bulunmuştur (Grafik 3). Omuz eklemi, insan
vücudundaki en hareketli eklemdir. Glenohumeral, skapulotorasik, akromiyoklavikuler,
sternoklaviküler eklemlerin ortak etkisiyle bu hareket genişliği mümkün olur121. KBAS’
unda görülen ağrı komponenti, hastayı ekstremitenin hareketini kısıtlayan kısır döngünün
içine sokar. İmmobilizasyon ile yumuşak dokuların, kasların yapısındaki kollajen liflerin
sentezinde bir artış olur. İmmobilizasyonda kollajen molekülleri arasında yeni çapraz bağlar
oluşarak kollajen lifler daha sert hale gelir, yeni kollajenin düzeni ve sonuçta fonksiyonu
bozulur. Uzun süreli immobilizasyon ve inaktivite kollajen sentez ve yıkımı arasındaki
dengeyi bozar. Konnektif doku, immobilizasyon ile 7 gün içinde sertleşir. KBAS Tip 1 de
olduğu gibi ödem, travma, dolaşım bozukluğu varsa bu süre 3 güne kadar iner. Omuz
ekleminde immobilizasyon ile sekizinci haftadan itibaren eklem kapsülü ve subskapular
bursada adhezyon ve sinoviyal hücrelerde proliferasyon, sinoviyal damarlanmada artış
gelişmektedir122. Bizim hastalarımızda gabapentin tedavisi verilen grupta, hastaların ağrı
komponentindeki iyileşme sebebiyle egzersiz uyumunun arttığı; böylece immobilizasyon
kısır döngüsünün kırıldığı ve bu sebeple immobilizasyona en duyarlı eklemlerden olan omuz
ekleminde, tedavi sonuçlarının kontrol grubuna göre daha iyi olduğunu düşünmekteyiz.
El bileği ekstansiyonu, el bileği fleksiyonu ve PIP eklem ROM değerlerindeki artış,
gruplar arasında karşılaştırıldığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunamamıştır
(Grafik 4, 5, 7).
68
MCP eklem ROM değerlerindeki artış, gabapentin tedavi grubunda kontrol grubuna
göre istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (Grafik 6). MCP ve PIP eklemler arasında,
tedaviye cevaptaki farkı anlayabilmek için, iki eklemin anatomik farklılıklarının incelenmesi
gerekir. Bu farklılıklar şöyle özetlenebilir123.
1. MCP eklem, top yuva eklemdir ve abduksiyon, adduksiyon, ve sirkümdiksiyon
hareketlerine izin verir. İnterfalangeal eklem ise menteşe tipi eklemdir ve yalnızca fleksiyon
ve ekstansiyon hareketlerine izin verir.
2. İki eklemin eklem yüzeyi konfigürasyonları tamamen farklıdır.
3. Hiperekstansiyon MCP eklemde pasif olarak mümkünken, interfalangeal eklemde
mümkün değildir.
4. Kollateral ligamentler, MCP eklemde fleksiyon sırasında gergin, ekstansiyon
sırasında gevşektir. İnterfalangeal eklemdeki kollateral ligament yapıları tam olarak
anlaşılamamıştır.
5. MCP eklemde, palmar platlar, derin transvers ligament, interossöz tendonlar ve
palmar aponörozis gibi mobil yapılara bağlanmıştır. İnterfalangeal eklemdeki platlar daha az
mobildir.
İyibozkurt PA’ nın123 uzmanlık tezinde işaret edilen bu farklılıklar sebebiyle MCP
eklemin immobilizasyondan daha fazla etkilendiğini ve etkin egzersiz tedavisine daha iyi
cevap verdiğini düşünüyoruz. Gabapentin verilen grupta ağrıdaki iyileşme sonucunda
hastaların egzersiz programına uyumunun ve dolayısıyla egzersiz etkinliğinin arttığı
kanaatindeyiz. Gabapentin molekülünün KBAS’ unda kullanılmasıyla ilgili daha geniş hasta
populasyonları ile plesebo karşılaştırmalı, uzun takip süreli çalışmalara ihtiyaç vardır. Bu
çalışmamız sonucunda KBAS tedavisinde, egzersiz ve fizik tedavi modalitelerine ek olarak
gabapentin molekülünün klinisyen için akılda tutulması gereken bir farmakolojik seçenek
olduğunu düşünüyoruz.
69
ÖZET VE SONUÇ
KBAS Fizik Tedavi, Nöroloji, Ortopedi ve Ağrı polikliniklerinde sıkça rastlanan bir
sendromdur.
Etyopatogenezi ve tedavisi konusunda birçok araştırma mevcuttur, buna rağmen
kesin etkenler ve tedavi yöntemleri belirlenememiştir.
Gabapentin molekülünün uluslararası kongrelerde ve yayınlarda geçerli olan
endikasyonları arasında KBAS tedavisi yer almaktadır.
Biz de bu çalışmamızda KBAS’ nda, bir gruba egzersiz, girdaplı havuz ve alternatif
banyo tedavisi şeklinde düzenlenmiş fizik tedavi programını uygulayarak; diğer gruba da
aynı fizik tedavi programına gabapentin tedavisi ekleyerek karşılaştırmalı olarak
değerlendirdik.
Genel bilgiler bölümünde KBAS’ nun etyopatogenezi, patoloji ve kliniği, tedavi
yöntemleri litaratür taramaları ile vurgulanarak sunulmuştur.
Gereç ve yöntem olarak, olgu seçimi, klinik, laboratuvar ve radyolojik olarak
muayeneleri yapılan ve KBAS tanı kriterleri ile değerlendirilen 40 KBAS Tip 1 tanılı olgu
çalışmaya dahil edilmiştir.
20 kişilik iki guruba ayrılan hastalardan:
I. gurup: 20 colles fraktürü sonrası KBAS Tip 1 gelişmiş hastaya egzersiz, girdaplı
havuz ve alternatif banyo tedavisi uygulanmıştır.
II. gurup: 20 colles fraktürü sonrası KBAS Tip 1 gelişmiş diğer hasta grubuna
girdaplı havuz, alternatif banyo ve egzersiz tedavisine ek olarak gabapentin ilaç
tedavisi uygulanmıştır.
Omuz ekleminin abduksiyon, el bileği ekleminin fleksiyon, ekstansiyon, el parmak MCP
eklem fleksiyon, PIP eklem fleksiyon, DIP eklem fleksiyon ölçümleri yapılmıştır. Ağrı
70
takibi VAS kullanılarak tedavinin başında, haftalık vizitlerinde ve tedavinin sonunda
yapılmıştır. Ödem (3. parmak PIP eklem çevresi) ölçümleri yapılmıştır. Tedaviler her gün
olmak üzere 20 seanslık bir kür olarak uygulanmıştır. Gabapentin birinci gün 300 mg ikinci
gün 600 mg ve üçüncü gün 900 mg olmak üzere 300 mg X 3 günlük dozda tedaviye
başlanmış ve 1800 mg’ a kadar kullanılmıştır. Her iki grupta da muayeneler tedavinin
başında, haftalık vizitlerinde ve tedavinin sonunda yapılmıştır. Sonra da iki tedavi sonuçları
karşılaştırılarak biyoistatiksel anlada farklılığı araştırılmıştır.
Elde edilen bulgular, bu konularda yapılmış araştırmalarla karşılaştırılmış ve
sonuçlar tartışılmıştır.
KBAS en sık 50 -60 yaş grubunda görülmektedir.
Kadın erkek tutulumu arasında belirgin bir farklılık yoktıur. Ekstremitelerde bilateral
tutulum gözlenmemiştir.
KBAS’ lu hastaların ağrı, eklem hareket açıklıkları ve vazomotor değişiklikleri
yönünden; gabapentin tedavisiyle eş dönemde fizik tedavi programı uygulanması ve tek
başına fizik tedavi programı uygulanması biçiminde düzenlenen her iki tedavi seçeneğinin
de etkili olduğu, ancak gabapentin tedavisi eklenen grubun, kontrol grubuna göre üstünlüğü
gözlenmiştir.
Sonuç olarak Gabapentin grubunun üstünlüğü, ağrı mekanizması üzerine etkisi ve
egzersiz tolerabilitesini arttırması ile açıklanabilmektedir. Erken dönemde yakalanan KBAS
hastalarında fizik tedavi ve egzersizin etkin olarak uygulanması hastalığın kronikleşmesini
ve engelliliğe gidişi önleyebilir. Hastaların tedaviye uyumunu arttırdığını düşündüğümüz
Gabapentin molekülü ağrı kontrolü için kullanılabilir.
Bu konuda daha geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç vardır.
71
KAYNAKLAR
1- Ghai B, Dureja GP Complex Regional Pain Syndrome: a review J Postgrad Med. 2004;
50: 300 – 7
2- Alyanak AM, Refleks sempatik distrofili olgularda karbondioksitli su ile yapılan kısmi
banyonun klinik semptomlardaki etkinliği, İstanbul Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Tıbbi Ekoloji ve Hidroklimatoloji AD, Uzmanlık Tezi, İstanbul, 1996
3- Beyazova M, Kutsal YG. Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon, Cilt II, Chapter 7, Güneş
Kitabevi, 2000; 1903–1915
4- Avelanet M, Saenz A, Gonzalez-Viejo MA. Treating complex regional pain syndrome,
after heart surgery, with gabapentin: a case report. The Pain Clinic 2001; 13(2): 177–81
5- Geertzen JHB. Reflex sympathetic Dystrophy, outcomes and measurment studies:
introduction. Acta Orthop Scand 1998; 69: 1–2
6- Mailis A, Wade J. Profile of Caucasian Women with possible genetic predisposition to
reflex sympathetic dystrophy: a pilot study. Clin J Pain 1994; 10(3): 210–7
7- Roberts J: A hypothesis on the physiological basis for causalgia and related pains. Paın
1986; 24: 297–311
8- Campbell JN, Meyer RA, Raja SN. Is nociceptor actıvıtatıon by alpha – 1 adrenoceptors
the culprit in sympathetically maıntained pain? Amerıcan Pain Society Journal 1992;1:3l- 11
9- Raja SN, Turnquist JL, Meleka S et al: Monitoring adequacy of alpha-adrenoceptor
blockade following systemic phentolamin admistration. Pain 1996; 64: 197–204
10- Kurvers HAJM. Reflex sympathetic Dystrophy: facts and hypothesis. Vasc Med 1998; 3:
207 -14
11- Falasca GF, Toly TM, Reginato AJ et al. Reflex sympathetic dystrophy associated with
antiepileptic drugs. Epilepsia 1994; 35(2): 394–9
72
12- Manning DC. Reflx sympathetic dystrophy, sympathetically maintained pain and
complex regional pain syndrome: diagnoses of inclusion, exclusion, or confusion? J Hand
Ther 2000; 13: 260 – 8
13- Bruscas Izu C, Ostariz MA, Simon L. Algodystrophy in the child and the adolescent the
comparative aspects with that in the adult. An Med-Interna. 1995; 12(4):197–200
14- Rogers JN, Valley MA. Reflex sympathetic dystrophy. Clin Pediatr Med Surg 1994;
11(1): 73–83
15- Uthman I, Masr F. Juvenile reflex sympathetic Dystrophy: Division of Rheumatology J
Med Liban 1993; 41(3): 168–70
16- Bickerstaff DR, Kaniş JA. Algodystrophy: an under Recognized complication of minör
trauma. Br J Rheumatol.1994; 33(3): 240–8
17- Geertzen JH, EismaWH. Amputation and reflex sympathetic dystrophy. Prosthet Orthod
Int 1994; 18(2): 109–11
18- Poplawski EJ, Wiley AM, Murray JF. Posttraumatic dystrophy of the extremities. J.
Bone Joint Surg. 1984; 66(4): 625–29
19- Rubin LM. Acute post-traumatic bone atrophy (Sudeck’ s atrophy). J Am Pediatry
Assoc 1968; 58: 266–267
20- Shelton RM, Lewis CW. Reflex sympathetic dystrophy: a Review J Amer Academ
Dermatol 1990; 22: 3–22
21- Ecker, A. Norepinephrin in reflex sympathetic dystrophy: a hypothesis. The Clinical
Journal of Pain 1989; 5: 313–315
22- Steinberg P, Belgrade MJ, Anderson DC. Reflex sympathetic dystrophy: an adverse
reaction to immunotherapy. J Allergy Clin immunol 1995; 95(3): 775–6
23- Cooper C. A review of the autonomic nervous system and exploration of diagnosis
associated with reflex sympathetic dystrophy. J Hand Ther 1994; 7(4): 245–50
73
24- Kurvers HA, Jacobs MJ, Beuk RJ et al. Reflex sympathetic dystrophy result of
autonomic denervation. Clin Sci Colch 1994; 87(6): 663–9
25- Cardoso F, Jankovic J. Peripherally induced tremor and parkinsonism. Arch- Neurol
1995; 52(3): 263–70
26- Griffen JW. Hemiplegic Shoulder Pain. Phys Ther 1986; 12
27- Yen HL, Kong KH, Tan ES. Reflex sympathetic dystrophy in hemiplegia two case
reports and review of the litaratüre. Ann Acad Med Singapore 1994; 23(3): 391–5
28- Yılmaz H. Refleks sempatik distrofi sendromu. Fizik Ted Rehab Derg 1992; 16: 109
29- Kaplan R. Is diabetic autonomic neuropathy protective against reflex sympathetic
dystrophy (Letter). Clin J Pain 1995; 11(1): 76–83
30- Herrick A, el-Hadidy K, Marsh D et al Abnormal thermoregulatory responses in patients
with reflex sympathetic dystrophy syndrome. J Rheumatol 1994; 21(7): 1319–24
31- Jönig W. Pathophysiological Mechanisms in Reflex sympathetic Dystrophy. Problems
and Open Questions. Phys Med Rehab 1992; 2: 2–31
32- Mehbe MA. Reflex sympathetic dystrophy. J Hand Surg Am 1994; 19(5): 884–6
33- Lang AF. Psychogenic dystonia: a review of 18 cases. Can J Neurol Sci 1995; 22(2):
136–43
34- Portenoy RK. Pain mechanism and RSD syndromes. W.B.Saunders Company, 1989; 7:
217–218
35- Geertzen JH, de Bruijn H, de Aruijn Kofman AT, Arendzen JH. Reflex sympathetic
dystrophy: Early treatment and psychological aspects. Arch Phys Med Rehab 1994; 75(4):
442- 6
36- Adebajo AO, Hazleman BL. Shoulder pain and reflex sympathetic dystrophy, Current
Opinion in Rheumatology 1990; 2: 270–275
37- Amadio PC, Mackinnon SE, Merrithy WH. Reflex sympathetic dystrophy syndrome:
74
Consensus report of an ad Hoc commitee of an Ad Hoc of the American Association for
hand surgery on the definition of reflex sympathetic dystrophy syndrome(special topic).
Plastic and Reconstructive Surg. 1991.
38- Galer BS. Reflex Sympathetic dystrophy syndrome. Lancet 3, 1994; 344(8923): 691
39- Greipp ME. Reflex sympathetic dystrophy syndrome. A retrospective pain study. Jour
Advanc Nurs 1990; 15: 1452–1456
40- Greipp ME, Thomas AF. Reflex sympathetic dystrophy syndrome. Med Surg Nurs 1994;
3(5): 378–81, 384
41- lnfohe PD, Garcia Moral CA. Reflex sympathetic dystrophy, A review of the litaratüre
and a long-term outcome study. Orthop Rev 1994; 23(8): 655–61
42- Kozin, F. Painful shoulder and the reflex symphathetic dystrophy syndrome, Arthritis.
Mccarty D.J, 11th edition, 1989: Chap 97; 1509–1544, Philadelphia
43- Ochoa JL, Cerdogo RJ. Reflex sympathetic dystrophy. A common clinical avenue for
somatoform expression. Neurol Clin 1995; 13(2): 351–63
44- Smith D, Campbell SM. Reflex sympathetic dystrophy. West J Med 1987; 147: 342–345
45- Stanton Hicks M, Janig W, Hassenbusch S et al. Reflex sympathetic Dystrophy:
changing concepts and taxonomy. Pain 1995; 63: 127–33
46- Ciccone DS, Bandilla EB, Psychological dysfunction in patients with reflex sympathetic
dystrophy. Pain 1997;71: 323-33
47- Low PA, Amedio RC, Wilson PR et al. Laboratory findings in reflex sympathetic
dystrophy: A preliminary report. Clin J Pain 1994; 10(3): 235–9
48- Engel A, Kramer S. Differential Diagnosis for Reflex Sympathetic Dystrophy. Phys Med
Rehab 1992; 2: 2–48
49- Fialka V. The Diagnosis of Reflex Sympathetic Dystrophy. Phys Med Rehab 1992; 2: 2–
40
75
50- Lee GW, Weeks PM. The role of bone scintigraphy in diagnosing reflex sympathetic
dystrophy. J Hand Surg Am 1995; 20(3): 458–63
51- Rosenthall L, Kaye M. Technetium 99m pyrophosphate kinetics and imaging metabolic
bone disease. J Nucl Med 1975; 16: 33–39
52- Schimmerl S, Schursvvitzki J. Imaging Modalities for Diagnosis of Reflex Sympathetic
Dystrophy. Phys Med Rehab 1992; 2: 2–45
53- Yochum TR, Rowe LJ. Essentials of Skeletal Radiology, Chapter 14, Lippincott, 1996;
1340
54- Brotzman SB, Wilk KE. Clinical Orthopaedic Rehabilitation, Chapter 8, Mosby, 2003;
545-546
55- Chapurlat RD, Duboeuf FP, Liens D, Meunier PJ: Dual Energy x- ray absorptiometry in
patients with lower limb reflex sympathetic dystrophy syndrome. J Rheumatol 1996;
23(9):1557-1559
56- Kingery WS. A critical review of controlled clinical trials for peripheral neuropathic
pain and complex regional pain syndromes. Pain 1997; 73: 123–39
57- Schwartzman RJ. New treatments for Reflex sympathetic Dystrophy. New Engl J Med
2000; 343: 654–6
58- Lopez RF. Reflex sympathetic distrophy. Postgraduate Medicine 1997; 101(4):185–190.
59- Gellman H. Reflex sympathetic distrophy. Nickel VL, Botte MJ (Ed): Orthopaedic
rehabilitation. Churchill Li-vingstone, NewYork, 1992, S. 645–657.
60- Garrison SJ, Rolak LA: Rehabilitation of the stroke patient. De Lisa JA, Gans BM (Ed.):
Rehabilitation Medicine. J. B. Lippincott Company, Philadelphia, 1993, S. 801–824.
61- Strakowski JA, Wiand JW, Johnson EW: Upper limb musculoskeletal pain syndromes.
Braddom RL (Ed.): Physical medicine and rehabilitation W. B Saunders Company,
Philadelphia, 1996, s. 780–781.
76
62- Walker SM, Cousins MJ. Review. Complex Regional pain syndromes: Including “reflex
sympathetic distrophy” and “causalgia”. Anaesth Intens Çare 1997; 25: 113–125.
63- Kalyon TA: Ultrason tedavisi. Tuna N (Ed): Elektroterapi. Nobel Tıp Kitabevi İstanbul,
1989. S. 177–185.
64- Tuna N. Diyadinamik akımlar. Tuna N (Ed.): Elektroterapi. Nobel Tıp Kitapevi,
İstanbul, 1989, S. 97–106.
65- Çetinyalçm İ: Alçak frekanslı sinusoidal akımlar. Fizik tedavi ve rehabilitasyon I.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Yayınları, İstanbul, 1970, S. 88–98.
66- Arman MI, Tuna N: Orta frekanslı akımlar. Tuna N(Ed): Elektroterapi. Nobel Tıp
Kitabevi, istanbul, 1989, S. 107–128.
67- Kloth LC: Interference current. Nelson RM, Currier DP(Ed): Clinical electrotherapy.
Appleton Lange, Nor-walk, Connecticut, 1991, S. 221–260.
68- Ferrell BR. Patient educatıon and nondrug interventions. İn: Ferrell BR, Ferrell BA.
(Eds). Pain İn The Elderly. IASP Press, Seattle,1996: 35–44.
69- Ahmad M, Goucke CR. Management strategies for the treatmentof neuropathic pain in
the elderly. Drugs Aging 2002; 19: 929–45.
70- Baron R. Neuropathic pain-The long path from mechanisms to mechanism-based
treatment. Intern J Pain Med Palliative Çare 2001: 1: 2–14.
71- Lord SM, Boğduk N. Radiofreguency procedures in chronic pain. Best
Practice&Research Clin Anaesth 2002; 16(4): 597–617.
72- Krames E. Implantable devices for pain control: spinal cord stimulation and intrathecal
therapies. Best Practice&Research Clin Anaesth 2002; 16: 619–49.
73- Nandi D, Smith H, Owen S et al. Peri-ventricular grey stimulation versus motor cortex
stimulation for post stroke neuropathic pain. J Clin Neuroscience 2002; 9(5): 557–61.
74- Magni G. The use of antidepressants in the treatment of chronic pain. Drugs 1991; 42:
77
730–48.
75- Sindrup SH, Jensen TS. Efficacy of pharmacological treatments of neuropathic pain: An
update and effect related to mechanism of drug action. Pain 1999; 83: 389–400.
76- Eisenach JC, Gebhart GF. Intratechal amytriptyline acts as an N-methyl-D-aspartate
antagonist in the presence of inflammatory hyperalgesia in rats. Anesthesiology 1995; 83:
1046–54.
77- Bowsher D. The management of central post stroke pain. Postgrad Med J 1995; 71: 598–
604.
78- Galer BS. Neuropathic pain of periferal origin: Advances in pharmacological treatment.
Neurology 1995; 45: 17–25.
79- Taylor K, Rowbotham MC. Venlafaxine hydrochloride and chronic pain. West J Med.
1996; 165: 147–8.
80- Sawynok J, Esser MJ, Reid AR. Peripheral antinociceptive actions of desipramine and
fluoxetine in an inflammatory and neuropathic pain test in the rat. Pain 1999; 82: 149–58.
81-Watson CB, Vernich L, Chipman M et al. Nortriptyline versus amitriptyline in
postherpetic neuralgia: A randomized trial. Neuorology 1998; 51: 1166–71.
82- Guay DRP. Adjunctive agents in the management of chronic pain. Pharmacotherapy
2001; 21(9): 1070–81.
83- Bryson HM, VVİlde MI. Amitriptyline. A revievv of its pharmacological properties and
therapeutic uses in chronic pain states. Drugs Aging 1996; 8: 459–76.
84- McOuay H, Carroll D, Jadad AR et al. Anticonvulsant drugs for management of pain: a
systematic review. BMJ 1995; 311: 1047–52.
85- Mellick GA, Mellick LB. Reflex Sympathetic dystrophy treated with Gabapentin Arch
Phys Med Rehabil 1997; 78: 98 -105
86- Jensen TS. Anticonvulsants in neuropathic pain. Eur J Pain 2002; 6 Suppl. A: 61–8.
78
87- Mao J, Chen LL. Gabapentin in pain management. Anesth Analg 2000; 91: 680–7.
88- Mellick GA, Mellicy LB. Gabapentin in the management of reflex sympathetic
dystrophy. J Pain Symptom Manage 1995; 10: 265–6.
89- Rosner H, Rubin L, Kestenbaum A. Gabapentin adjunctive therapy in neuropathic pain
states. Clin J Pain 1996; 12: 56–8.
90- Gillin S, Sorkin LS. Gabapentin reverses the allodynia produced by the administration of
anti-GD2 ganglioside, an immunotherapeutic drug. Anesth Analg 1998; 86: 111–6.
91- Hwang JH, Yaksh TL. Effect of subarachnoid gabapentin on tactile-evoked allodynia in
a surgically induced neuropathic pain model in the rat. Reg Anesth 1997; 22: 249–56.
92- Perucca E. The clinical pharmacokinetics of the new antiepileptic drugs. Epilepsia 1999;
40 Suppl.(9): 7–13.
93- Gatti G, Bonomi I, Jannuzzi G et al. The new antiepileptic drugs: pharmacological and
clinical aspects. Current Pharmaceutical Design 2000; 6: 839–60.
94- Canavero S, Bonicalz V. Lamotrigine control of central pain. Pain 1996; 68: 179–81.
95- Harbison J, Dennehy F, Keating D. Lamotrigine for pain with hyperalgesia. Irish Med J
1997; 90: 56.
96- Eisenberg E, Lurie Y, Braker C et al. Lamotrigine reduces painful diabetic neuropathy: a
randomized, controlled study. Neurology 2001; 56: 184–90.
97- Carter GT, Galer BS. Advances in the management of neuropathic pain. Phys Med
Rehabil Clin North Am 2001; 12: 447–59.
98- Chabal C, Russell LC, Burchiel KJ. The effect of intravenous lidocaine, tocainide, and
mexiletine on spontaneously active fibers originating in rat sciatic neuroma. Pain 1989; 38:
333–8.
99- Watson CP, Babul N. Efficacy oxycodone in neuropathic pain: a randomized trial in
postherapetic neuralgia. Neurology 1998; 50: 1837–41
79
100- Capsaicin study group. Effect of treatment with capsaicin on daily activities of patients
with painful diabetic neuropathy. Diabetes Care 1992; 15: 159–65
101- Chabal C. Membrane stabilizing agents and experimental neuromas. In: Fields HL,
Leibeskind JC. Pharmological approaches to the treatment of chronic pain: New concepts
and critical issues. Seattle, IASS pres, 1994: 205–10
102- Devers A, Galer BS. Open-label trials of topical clonidine gel for the treatment of
postherpetic neuralgia and complex regional pain syndrome. Am Pain Society Abst 1998
103- Ushida T, Tani T, Kanbara T et all. Analgesic effect of ketamine ointment in patients
with cmplex regional pain syndrome type I. Reg Anesth Pain Med 2002; 27(5): 524–8
104- Yao MZ, Gu JF, Wang JH et al. Interluekin–2 gene therapy of chronic neuropathic
pain. Neuroscience 2002; 112(2): 409–16.
105- Connolly HM, Oh JK, Orszulak TA. Aortic valve replacement for aortic stenosis with
severe left ventricular dysunction: prognostic indicators. Circulation 1997; 95: 2395 – 400
106- Uher BM, Vacarin G, Sennetger B et al. Comparison of manual lymph drainage with
physical theraphy in complex regional pain syndrome type I. A comparative randomized
controlled therapy study. Wien Klin Wochenschr 2000; 112: 133-137
107- Kemler AM, Rijks CP et al. J Manipulative Physiol Ther 2001; 24 :272-8
108- Oerlemans HM, Goris RJA, de Boo T et al. Do physical therapy and occupational
therapy reduca the impairment percentage in reflex sympathetic dystrophy? Am J Phys Med
Rehabil 1999; 78: 553-539
109- Lee BH, Scharff L, Sethana NF et al. Physical theraphy and cognitive- behavioral
treatment for complex regional pain syndromes. J Pediatr 2002; 141: 135-40
110- Sherry DD, Weisman R. Psychological aspects of childhood reflex neurovascular
dystrophy in children. Clin Orthop 1988; 81: 572-8.
80
111- Rauck RL, Eisenach JC, Jackson K et al. Epidural clonidin treatment for reflex
sympathetic dystrophy. Anesthesiology 1993; 79: 1163-1169
112- Blanchard J, Ramamurthy S, Walsh N et al. Intravenous regional sympatholysis: a
double-blind comparison of guanethidine, reserpine, and normal saline. J Pain Symptom
Manage 1990; 5: 357-361
113- Ketler RE Abram SE. Intravenous regional droperidol in the management of reflex
sympathetic dystrophy: a double- blind placebo- controlled, cross-over study.
Anesthesiology 1988; 69: 933-936
114- Gobelet C, MeierJ-L, Schaffner W, et al. Calsitonin and reflex sympathetic dystrophy
syndrome. Clin Rheum 1986; 5:382-388
115- Gobelet C, Waldburger M, Meier JL. The effect of adding calcitonin to physical
treatment of reflex sympathetic dystrophy. Pain 1992;48:171-175
116- Bickerstaff DR, Kanis JA. The use of nasal calsitonin in the treatment of post-traumatic
algodystrophy. Br J Rheumatol 1991; 30: 291-294
117- Sahin F, Yılmaz F, Koteyoglu N et al. Efficacy of salmon calcitonin in comlex regional
pain syndrome (type 1) in addition to physical therapy. Clinical Rheumatology 2005; 1153-2
118- Wheeler DS, Vouxx KK, Tam DA. Use of Gabapentin in the treatment of childhood
Reflex Sympathetic Dystrophy Pediatr Neurol 2000; 22: 220 – 221
119- Stevens RA, Powar M. Gabapentin as an analgesiz in CRPS Type 1. Regional
Anesthesia and Pain Medicine 1999; 24(3)
120- Anton C van de Vusse, Suzanne GM, Stomp – van den B. Randomised controlled trial
of gabapentin in complex Pain Syndrome type 1. BMC Neurol 2004; 4: 13
121- Dursun N Üst Ekstremite Hareket Analizi. Beyazova M,Gökçe Kutsal Y. Fiziksel Tıp
ve Rehabilitasyon, Güneş Kitapevi, 2000,Bölüm 3.19, 444–458
81
122- Atakanlı LK. Fizik tedavi uygulanan adeziv kapsülitli hastalarda kan şekeri düzeyinin
tedaviye etkisinin değerlendirilmesi, Uzmanlık tezi, 2005, İstanbul, 24–27
123- İyibozkurt PA. Üst ekstremitenin travmatik periferik sinir yaralanmalarında
rehabilitasyon, Uzmanlık tezi, 2003, İstanbul, 7–10.
82