158
T.C. MARMARA ÜNİVERSİTESİ SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ ÇALIŞMA EKONOMİSİ ve ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİMDALI ÇALIŞMA EKONOMİSİ BİLİM DALI KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE REFAH DEVLETİNİN DÖNÜŞÜMÜ ve SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ROLÜ Yüksek Lisans Tezi AYŞE NUR TUZ İstanbul, 2010

KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE REFAH DEVLETİNİN ... · refah devletlerinin gerçekte küreselleşme sürecinden nasıl etkilendiğini ve 1970’lerden sonraki dönemde, refah devletinin

  • Upload
    others

  • View
    23

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • T.C.

    MARMARA ÜNİVERSİTESİ

    SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

    ÇALIŞMA EKONOMİSİ ve ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİMDALI

    ÇALIŞMA EKONOMİSİ BİLİM DALI

    KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE REFAH DEVLETİNİN

    DÖNÜŞÜMÜ ve SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ROLÜ

    Yüksek Lisans Tezi

    AYŞE NUR TUZ

    İstanbul, 2010

  • T.C.

    MARMARA ÜNİVERSİTESİ

    SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ

    ÇALIŞMA EKONOMİSİ ve ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİMDALI

    ÇALIŞMA EKONOMİSİ BİLİM DALI

    KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE REFAH DEVLETİNİN

    DÖNÜŞÜMÜ ve SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ROLÜ

    Yüksek Lisans Tezi

    AYŞE NUR TUZ

    Danışman: DOÇ. DR. ZEKİ PARLAK

    İstanbul, 2010

  • i

    ÖNSÖZ

    Bu çalışma, çeşitli kısıtlamalar ve yapılan reformlarla güçsüzleştiği ifade edilen

    refah devletlerinin gerçekte küreselleşme sürecinden nasıl etkilendiğini ve 1970’lerden

    sonraki dönemde, refah devletinin yeniden yapılandırılmasında oldukça önemli olan Sivil

    Toplum Kuruluşları’nın rolünü açıklamayı amaçlamaktadır.

    Bu çalışmanın tamamlanmasındaki katkılarından dolayı her zaman desteğini

    hissettiğim, görüşleri ile beni yönlendiren değerli Hocam Doç. Dr. Zeki Parlak’a, desteğini

    hiç esirgemeyen ve beni bu günlere getiren başta Annem Zühal Tuz olmak üzere çok

    kıymetli Aileme, Tez çalışmam boyunca bana destek veren sevgili dostum Duygu Utlu’ya,

    lisans ve yüksek lisans dönemlerinde bilgilerinden faydalandığım Çalışma Ekonomisi ve

    Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı’nın değerli hocalarına, başta Doç. Dr. Süleyman Özdemir

    olmak üzere çalışmanın bilgi edinme aşamasında yayınlarından yararlandığım tüm eser

    sahiplerine sonsuz teşekkürlerimi sunarım.

  • ii

    GENEL BİLGİLER

    İsim ve Soyadı : Ayşe Nur Tuz

    Anabilimdalı : Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri

    Programı : Çalışma Ekonomisi

    Tez Danışmanı : Doç. Dr. Zeki Parlak

    Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – İstanbul 2010

    Anahtar Kelimeler : Refah Devleti, Sosyal Politika, Küreselleşme, Sivil Toplum

    Kuruluşları

    ÖZET

    Sanayi Devrimi ile birlikte işçi sınıfının çalışma koşullarının giderek zorlaşması

    sonucu ortaya çıkan sosyal soruna çözüm getirmek amacıyla 20. yüzyılın başında sosyal

    politikanın önemli bir aracı olarak “refah devleti” kavramı ön plana çıkmıştır.

    II. Dünya Savaşı sonrasında refah devleti en geniş kapsamına ulaşmış ancak 1980’li

    yıllarda ortaya çıkan küreselleşme süreciyle birlikte tüm dünyada ekonomik, sosyal,

    kültürel, politik alanlarda yaşanan köklü dönüşüm refah devleti anlayışını da farklı bir

    boyuta taşımıştır. Bu süreç, devletin işlevlerinin küçültüldüğü, piyasalardan geri çekilişinin

    yaşandığı, sosyal refah hizmetlerinin daraltıldığı yeni bir devlet anlayışı arayışının olduğu

    bir süreç olmuştur. Bu bağlamda, Sivil Toplum Kuruluşları toplumsal refah sağlamada

    devlete yardımcı olmaya başlamıştır. Küreselleşme süreci ile birlikte yaşanan

    uluslararasılaşmaya bağlı olarak ulusal sınırları aşan sorunların çözümünde de Sivil

    Toplum Kuruluşları önemli bir yarar sağlamıştır.

  • iii

    Tüm bunlar, Sivil Toplum Kuruluşları’nın devletin yanında önemli bir sosyal

    politika bileşeni olduğunu göstermektedir. Bu doğrultuda bu çalışmada, refah devletinin

    tarihsel süreçte yaşadığı değişimler incelenerek, küreselleşme süreci ile birlikte yaşanan

    dönüşümde, STK’ların, refah devletinin yeniden yapılandırılmasındaki rolü anlatılmıştır.

  • iv

    GENERAL KNOWLEDGE

    Name nad Surname : Ayşe Nur Tuz

    Field : Labor Economics and Industrial Relations

    Programme : Labor Economics

    Supervisor : Assoc. Prof. Zeki Parlak

    Degree Awarded and Date : Master – İstanbul 2010

    Key Words : Welfare State, Social Policy, Globalization,

    Non-Governmental Organizations

    ABSTRACT

    Understanding of the welfare state as a means of social policy came into the stage

    in the beginning of 20th century as a solution for social problems stemming from the fact

    that proletariat working conditions became harder with the industrial revolution.

    After the world war 2 welfare state reached the widest borders, however, together

    with the globalization process starting in the 1980s, the radical changes in social, cultutal,

    political and economical fields gave the understanding of welfare state another dimension.

    This process had become the one that a new understanding of government was being

    searched, because at that tine government functions got narrower, there was a recession

    from the market, and social welfare services became weaker. Therefore, Non-

    Governmental Organizations (NGOs) started to help state in this respect. They also help to

    solve the international problems occuring in globalization process.

    http://tureng.com/search/perceptivehttp://www.seslisozluk.com/?word=beginning&from=begining

  • v

    All these demonstrates that NGOs is an important social policy component of state

    in this regard in this state NGOs role in the reconstruction of welfare state in the light of the

    hist changes welfare state has lived.

  • vi

    İÇİNDEKİLER

    Sayfa No.

    ÖNSÖZ ................................................................................................................................. i

    ÖZET................................................................................................................................... ii

    ABSTRACT........................................................................................................................ iv

    TABLO LİSTESİ................................................................................................................ x

    KISALTMALAR .............................................................................................................. xi

    GİRİŞ .................................................................................................................................. 1

    BİRİNCİ BÖLÜM

    KÜRESELLEŞME KAVRAMI ve KÜRESELLEŞMENİN BOYUTLARI

    I. KÜRESELLEŞME KAVRAMI ve TANIMI ................................................................. 5

    II. KÜRESELLEŞMEYE NEDEN OLAN FAKTÖRLER................................................. 7

    A. Bilgi ve İletişim Teknolojilerindeki Gelişmeler ....................................................... 7

    B. Neo-Liberal Politikaların Uygulanması .................................................................. 10

    C. Üretimin Küreselleşmesi ........................................................................................ 12

    1. Üretim Organizasyonunda Ulus-Ötesi Dönüşüm ............................................... 13

    2. Esnek Üretim Uygulamaları ve İşgücü Üzerine Etkisi....... ................................ 15

    D. Uluslararası Rekabetin Artması .............................................................................. 16

    1. Ekonomik Gelişme ............................................................................................. 16

    2. Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar .................................... 18

    a. Çokuluslu Şirketlerin Tarihsel Gelişimi .......................................................... 18

    b. Küreselleşmenin İtici Gücü: Çokuluslu Şirketler............................................ 19

    c. Uluslararası Ticaret ve Değişen Ticaret Kalıpları ......................................... 20

    III. KÜRESELLEŞMEYE YÖNELİK YAKLAŞIMLAR ............................................... 23

    IV. KÜRESELLEŞMENİN SOSYAL POLİTİKA ve REFAH DEVLETİ ÜZERİNE

    ETKİLERİ....... ........................................................................................................... 26

  • vii

    A. Sosyal Politika Üzerine Etkisi .................................................................................. 26

    B. Refah Devletinin Zayıflaması................................................................................... 28

    İKİNCİ BÖLÜM

    REFAH DEVLETİNİN DOĞUŞU, YÜKSELİŞİ ve KRİZİ

    I. REFAH DEVLETİ KAVRAMI ve TANIMI ................................................................ 33

    II. REFAH DEVLETİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ....... ................................................... 35

    A. Refah Devletinin Doğuşuna Kadar Olan Dönem (1880 Öncesi).............................. 36

    B. Refah Devletinin Doğuşu (1880-1945)..................................................................... 38

    C. Refah Devletinin Yükselişi (1945-1975).................................................................. 41

    III. REFAH DEVLETİNİN SINIFLANDIRILMASI ........................................................ 45

    A. Refah Devleti ile İlgili Sınıflandırma Girişimleri....... ........................................... 46

    B. Esping-Andersen’in Temel Üçlü Sınıflandırması................................................... 49

    C. Esping-Andersen’in Sınıflandırmasına Yönelik Eleştiriler ve Katkılar ................. 54

    IV. REFAH DEVLETİNİN FONKSİYONLARI .............................................................. 57

    V. REFAH DEVLETİNİN GÖREVLERİ ......................................................................... 59

    A. Sosyal Güvenlik Görevi....... ................................................................................... 59

    B. Eğitim Sağlama Görevi ............................................................................................ 63

    C. Sağlık Hizmetleri Verme Görevi ............................................................................. 64

    D. Adil Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele........................................................ 66

    VI. REFAH DEVLETİNİN KRİZİ ve ÇÖKÜŞÜ............................................................. 68

    A. Krizi Ortaya Çıkaran Faktörler.............................................................................. 70

    1. Dünya Ekonomi Politikalarındaki Değişim....................................................... 70

    2. Yaşanan Finansal Bunalım ................................................................................ 71

    3. İş Piyasaları ve Çalışma İlişkilerinde Değişim ................................................. 73

    4. Sosyal Hizmetlere Duyulan İhtiyacın Artması.................................................. 76

    B. Refah Devletinin Bunalımı ve Yeni Küresel Düzen....... ..................................... 77

    1. Yeni Sağ’ın Doğuşu ve Keynesyen Refah Devletinden Neo-Liberal Refah

    Anlayışına Geçiş (1975 Sonrası) .......................................................................... 77

  • viii

    ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

    REFAH DEVLETİNİ YENİDEN YAPILANDIRMA ARAYIŞLARI ve SİVİL

    TOPLUM KURULUŞLARI

    I. REFAH DEVLETİNE YÖNELİK YAKLAŞIMLAR....... ........................................... 80

    A. “Kalıntı” ve “Kurumsal” Refah Yaklaşımı............................................................... 80

    1. Kalıntı Refah Yaklaşımı ....................................................................................... 80

    2. Kurumsal Refah Yaklaşımı ................................................................................. 81

    B. Evrensellik ve Seçicilik Yaklaşımı.......................................................................... 81

    1. Evrensellik ........................................................................................................... 81

    2. Seçicilik ............................................................................................................... 83

    C. Refah Sistemlerinde “Yakınlaşma” ve “Uzaklaşma” Yaklaşım............................... 84

    1. Refah Sistemlerinin Yakınlaşması........................................................................ 84

    2. Refah Sistemlerinin Uzaklaşması ......................................................................... 85

    II. REFAH DEVLETİ ANLAYIŞINDA YENİ YÖNELİMLER VE ARAYIŞLAR.......85

    A. Refah Devletinin Dönüşümü ................................................................................... 87

    B. Devlet Müdahalesinin ve Devletin Sosyal Görevlerinin Azaltılması...................... 88

    1. Etkin Devlet Anlayışı .......................................................................................... 89

    2. Devletin Sosyal Sorumluluğu .............................................................................. 90

    C. Kamusal Harcamaların Azaltılması......................................................................... 91

    D. Sivil Toplumun Önplana Çıkması ........................................................................... 93

    III. REFAH DEVLETİNİN YAPILANMASINDA SİVİL TOPLUMUN ROLÜ ........... 95

    A. Sivil Toplum Kavramı, Sivil Toplum Kuruluşlarının Tanımı ve Tarihsel

    Gelişimi...................................................................................................................... 97

    1. Sivil Toplum Kavramı ve Tanımı...................................................................... 97

    2. Sivil Toplum Kuruluşlarının Tanımı................................................................. 98

    3. STK’ların Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Gelişimi .................................................. 99

    B. STK’ların Özellikleri ve Amaçları...................................................................... 101

    C. Devlet ve Sivil Toplum İlişkisi........................................................................... 104

    D. Sosyal Politika ve STK’lar ................................................................................. 107

    E. STK’ların Sosyopolitik Fonksiyonları ............................................................... 108

  • ix

    F. STK’lar ve Refahın Yeniden Dağılımı .............................................................. 111

    G. STK’ların Refahın Yeniden Dağılımındaki Rolü ile İlgili Tartışmalar............. 112

    H. STK’lar ve Ülke Uygulamaları......................................................................... 114

    1. Avrupa’da STK’lar....................................................................................... 114

    a. Almanya ve İngiltere ................................................................................ 116

    b. Fransa....................................................................................................... 117

    2. Amerike Birleşik Devletleri ........................................................................ 118

    3. Türkiye’de STK’ların Durumu.................................................................... 123

    SONUÇ .......................................................................................................................... 127

    KAYNAKÇA ................................................................................................................ 131

  • x

    TABLO LİSTESİ

    Sayfa No.

    Tablo 1 : Esping–Andersen’in Üç Tür Refah Kapitalizmi..................................................50

    Tablo 2 : Esping–Andersen’in Değişen Refah Devleti Sınıflandırması.............................54

    Tablo 3 : ABD’de STK’lara Dair Bazı Bilgiler................................................................122

    Tablo 4 : Çeşitli Ülkeler Açısından STK İstihdamının Tarım–dışı İstihdam İçindeki

    Payı, 1996 (%)......................................................................................................123

  • xi

    KISALTMALAR

    ABD : Amerika Birleşik Devletleri

    AR-GE : Araştırma Geliştirme

    BM : Birleşmiş Milletler

    CEEP : European Center of Employers and Enterprises Providing Public Services

    (Avrupa Kamu Katılımlı Özel Girişimler ve Ortak Ekonomik Amaçlı Girişimciler

    Merkezi)

    COPA : Common Agricultural Policy

    (Avrupa Birliği Mesleki Tarım Örgütleri Komitesi)

    ÇUŞ : Çok Uluslu Şirketler

    DTP : Devlet Planlama Teşkilatı

    ETUC : European Trade Unions Confederation

    (Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu)

    GATT : General Agreement on Tariffs and Trade

    (Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması)

    GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla

    GSYİH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla

    GT : Gönüllü Teşekküller

    IMF : International Money Fon

    (Uluslararası Para Fonu)

    IRS : Internal Revenue Service

    (Devlet Gelirleri Dairesi)

  • xii

    IBRD : International Bank for Reconstruction and Development (Dünya Bankası)

    ILO : International Labour Organization

    (Uluslararası Çalışma Örgütü)

    MAI : Çok Taraflı Yatırım Anlaşmaları

    OECD : Organization for Economic Cooperation and Development

    (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı)

    OPEC : Organization of Petroleum Exporting Countries

    (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü)

    s./ss. : Sayfa / Sayfalar

    STK : Sivil Toplum Kuruluşları

    STÖ : Sivil Toplum Örgütleri

    UNRISD : United Nations Research Institute for Social Development

    (Birleşmiş Milletler Sosyal Kalkınma Araştırmaları Enstitüsü)

    WTO : World Trade Organization

    (Dünya Ticaret Örgütü)

    v.b. : ve benzerleri

  • 1

    GĠRĠġ

    18. yüzyılın sonlarına doğru yaşanan Sanayi Devrimi ile birlikte temel üretim tarzı

    durumuna gelen kapitalizm, yeni bir sınıfın, işçi sınıfının doğumuna yol açmıştır.

    Kapitalizm ile birlikte, yeni oluşan işçi sınıfının oldukça kötü koşullarda ve çok düşük

    ücretlerle çalıştırıldığı bir dönem yaşanmıştır. Bu durum, işçi sınıfının sorunlarının giderek

    artmasına ve bu sorunlar karşısında büyük tepkilerin oluşmasına neden olmuştur. İşçi

    sınıfının giderek yükselen tepkisiyle birlikte ortaya çıkan sosyal soruna çözüm getirmek

    amacıyla sosyal politika ve refah devleti düşüncesi doğmuştur.

    Yaşanan bu tepkilerin ardından devlet bu duruma yasalar yoluyla müdahale etmeye

    yönelmiştir. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Almanya ve İngiltere başta olmak

    üzere, bazı ülkelerde oluşan yasal ve kurumsal düzenlemeler, refah devleti anlayışının

    temelini oluşturmuştur. Refah devleti için en parlak dönem, “Altın Çağ” olarak

    nitelendirilen Keynezyen politikaların uygulandığı 1945-1975 arası dönem olmuştur. Bu

    dönemde devlet, en iyi yaşam standardını oluşturmak amacındadır. Bu doğrultuda da

    oldukça kapsamlı sosyal güvenlik sistemleri oluşmuştur. Tüm bunlar, piyasa ekonomisinin

    devlete olan ihtiyacının artması ve bu nedenle devletin müdahalesine ihtiyaç duyması

    sonucu gerçekleşmiştir. Müdahaleci devlet anlayışı sonucunda, refah devletinin işlevleri

    gittikçe genişlemiştir. Bununla birlikte, sanayileşmenin, beraberinde sosyal sorunlar

    getirmesi, insana yaraşır yaşam ve çalışma koşulları arayışlarını doğurmuş ve devamlı bir

    gelişmeler dizisi sonucunda modern refah devletleri düzeyine ulaşılmıştır. Öncelikle ulusal

    Anayasalar ve yasalarla güvence altına alınan sosyal haklar, daha sonra evrensel bir nitelik

    kazanarak uluslararası sosyal normların gelişimini de doğurmuştur. AB gibi bölgesel

    birlikler de, bu süreci kendi iç dinamikleri içinde daha da ileriye götürmüştür. Eğitim ve

    sağlıktan, kentleşme, çevre ve tüketicinin korunmasına, istihdam ve gelir dağılımından

    çalışma yaşamının düzenlenmesine kadar güdülen bu sosyal politikalar, Batı toplumlarında

  • 2

    bir Altın Çağ‟ın yaşanmasına yol açmış; sendikalar güçlenmiş, ücretler yükselmiş, sosyal

    refah olanakları gittikçe genişlemiş ve bütün göstergeler pozitif yönde ilerlemiştir.

    1970‟li yıllara gelindiğinde ise, tüm dünyada ekonomik, sosyal, kültürel, politik

    alanlarda önemli dönüşümler yaşanmıştır. Bu dönüşüm, küreselleşme olarak

    adlandırılmıştır. Küreselleşme süreci dünyayı siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel

    açılardan, yani her yönüyle, büyük bir değişimin içene itmiştir. Bu süreç, tüm dünyayı hem

    olumlu hem de olumsuz yönleriyle etkilerken, Keynezyen refah devletini de aynı şekilde

    etkisi altına almıştır.

    Liberalizmin “doğal düzenine” geri dönmeyi amaçlayan değişim politikaları, devlet

    müdahalesinin uluslararası rekabet ortamında ülkelerin gelişimini engellediği ve rekabet

    edebilmek için müdahalenin olmaması gerektiği yönünde olmuştur. Bu durumda, 1975‟ten

    sonra dünyada rekabet edebilmek amacıyla sosyal harcamaların azaltılması gerektiği

    düşüncesi benimsenmeye başlanmıştır. Bu düşünce paralelinde, 20. yüzyılın ortalarından

    itibaren kamu harcamaları giderek artarken 1970‟lerde ortaya çıkan neo-liberal politikalarla

    birlikte vergiler düşmüştür. Bu nedenle kamu harcamaları devletin üstünde büyük bir yük

    olmaya başlamış ve refah devleti krize girmiştir. Krizden kurtulmak için refah devletini

    yeniden yapılandırma yoluna gidilmiştir. Bu doğrultuda, başta sosyal güvenlik sistemi

    olmak üzere pek çok alanda reformlar yapılmaya başlanmıştır. Kamu harcamalarının

    kısılması ve sosyal refah hizmetlerinin sunumunun sivil topluma aktarılma düşüncesi ön

    plana çıkmıştır.

    Küreselleşme süreci ile birlikte refah devleti yeni ekonomik politikalara

    uyumlaştırılmaya çalışılmakta ve sosyal refah hizmetlerinin sağlanmasında alternatif bir yol

    olarak Sivil Toplum Kuruluşları‟na başvurulmaktadır. ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya

    gibi birçok ülkede yasalarda gerçekleştirilen değişikliklerle, devletin sosyal refah

    hizmetlerindeki finansman ve denetim sorumluluğu devam ederken, hizmetlerin üretim ve

    dağıtım sorumluluğu STK‟ya devredilmiştir. Ancak, sosyal refah hizmetlerinin sivil

  • 3

    topluma aktarılmaya çalışılmasına rağmen kamunun bu alandaki sorumluluğunun hala

    oldukça önemli olduğu görülmektedir. Bu nedenle STK‟lara sorumluluk verilmesi asla

    devletin sorumluluğunun azalacağı anlamına gelmemektedir. Burada olan şey, sadece

    toplumun en yararına olacak şekilde, sosyal refahın uygulama şeklinin değişmesidir. Yoksa

    devletin sosyal sorumluluklarından geri çekilmesi amaçlanmamıştır. Aksine refah

    devletinin amacına ulaşmada mevcut olan kapasitesi, bu yolla genişletilmeye çalışılmıştır.

    Bu nedenle, refah devletinin yeniden yapılandırılmasında sivil toplumun rolünün

    anlatılması oldukça önemlidir.

    Bu çalışma ile amaçlanan, çeşitli kısıtlamalar ve yapılan reformlarla güçsüzleştiği

    ifade edilen refah devletlerinin gerçekte küreselleşme sürecinden nasıl etkilendiğini ve

    1970‟lerden sonraki dönemde, refah devletinin yeniden yapılandırılmasında oldukça önemli

    olan STK‟ların rolünü açıklamaktır.

    Bu çalışmanın hipotezi; her ne kadar Keynezyen dönemde Altın Çağını yaşayan

    refah devletlerinin küreselleşme süreciyle birlikte ortaya çıkan yeni politikalar

    doğrultusunda olumsuz bir şekilde etkilendiği yönündeki düşünceler yaygın olsa da,

    yaşanan bu gelişmelerin refah devleti anlayışı ve uygulamaları üzerinde büyük bir

    gerilemeye neden olmadığını, sosyal refah hizmetlerinin sunumunun devletin yanında

    başka kurumlara aktarılarak Sivil Toplumun sosyal refah hizmetlerini birlikte üstlenmeye

    başladığını ve bu durumun refah devleti anlayışını yok etmediğini göstermektir.

    Bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm‟de, refah devletlerini

    zayıflattığı düşünülen ve çalışmanın ana eksenini oluşturan dönüşümün ortaya çıkmasına

    neden olan küreselleşme süreci incelenmiştir. Bu bölümde, küreselleşme kavramının ortaya

    çıkışı anlatılmış, küreselleşmeye neden olan gelişmeler açıklanmış ve küreselleşmenin

    sosyal politika ve refah devleti üzerindeki etkileri anlatılmıştır.

  • 4

    İkinci Bölüm‟de, refah devletinin dönüşüm sürecini daha iyi aktarmnak amacıyla,

    sosyal politika üreticisi olarak refah devleti kavramı açıklanmış, refah devletinin tarihsel

    gelişimi ve refah devletlerini sınıflandırma amacına yönelik Esping–Andersen‟in çok

    bilinen “üç refah rejimi” ayrımı anlatılmış, refah devletinin fonksiyonları ve görevleri

    açıklanmış ve küreselleşme süreci ile birlikte refah devletinde yaşanan bunalımı doğuran

    faktörler üzerinde kapsamlı bir şekilde durulmuştur.

    Üçüncü Bölüm‟de ise, devletin krizden çıkmak üzere ne gibi arayışlara yöneldiği

    konu edilmiştir. Yani devletin kendisini yeni koşullara uyarlayabilmesi için ele alınan

    seçenekler (harcamaların kısılması, sosyal refah kurumlarının reformu ve sosyal refah

    hizmetlerinin sunumunun Sivil Toplum Kuruluşları‟na aktarılması) üzerinde durulmuş ve

    STK‟lara detaylı bir biçimde yer verilerek STK‟ların bazı ülkelerdeki gelişimi

    açıklanmıştır. Çalışma, genel bir değerlendirmenin yapıldığı ve sonuçların ele alındığı

    Sonuç Bölümü ile sona ermiştir.

  • 5

    BĠRĠNCĠ BÖLÜM

    KÜRESELLEġME KAVRAMI ve KÜRESELLEġMENĠN BOYUTLARI

    I. KÜRESELLEġME KAVRAMI ve TANIMI

    1980‟li yıllara kadar toplumlar tarafından bilinmeyen ve kullanılmayan bir kavram

    olan küreselleşme, son otuz yıla damgasını vuran en popular kavramlardan biri olmuştur.

    Bu kavramın temeli, modernizmin dünyayı bütünleştirdiğini öngören 19. ve 20. yüzyıl

    sosyologları ve politik–coğrafyacılarının çalışmalarında yatmaktadır. Bu kavramın gerçek

    anlamda kullanımı ise 1960–1970‟li yıllara Wendel Wilkie ve Roma Kulübü‟nün

    çalışmalarına dayanmaktadır. Bunlar, küreselleşme kavramını ilk kez, Brettonwood

    sisteminin çökmesinin ve yeni iletişim teknolojilerindeki gelişmenin hemen ardından

    kullanmıştır. Bu dönemde dünyanın ekonomik, sosyal ve politik açıdan artarak

    bütünleşmesi ve ülkelerin birbirine daha da bağımlı hale gelmesi karşında mevcut

    kavramlar yetersiz kalmıştır. Bu süreci açıklamak için geliştirilen çok sayıda alternatif

    kavramlardan biri küreselleşme olmuştur.1 Öte yandan, küreselleşme kavramının yaygın bir

    kabul görmesi, geleneksel kavramların bu yeni süreci ifade etmede yetersiz kalmasından

    kaynaklanmaktadır.2

    Küreselleşmenin birden çok tanımı bulunmaktadır. Her bir yazarın her şeyi

    açıklamak için kullandığı kendine ait bir küreselleşme tanımı olduğunu sıkça ifade

    edilmektedir. Dilip, küreselleşmenin 100‟e yakın tanımın bulunduğunu ifade etmektedir.3

    Son derece basit olduğu kadar oldukça karışık tanımlar da mevcuttur. Küreselleşmenin

    1 D. Held ve A. McGrew, “The Great Globalization Debate: An Introduction”, (eds.) D. Held ve A.McGrew,

    The Global Transformations Reader, London: Polity Press, 2003, s. 3. 2 R. Petrella, “Globalisation and Internationalization: The Dynamics of Emerging Word Order”, (eds.) R.

    Boyer ve D. Drache, State and Markets: The Limits of Globalisation, London: Rutledge Publ., 1996, s.

    64. 3 D. K. Dilip, Economic Dimensions of Globalization, Boston: Palgrave–MacMillan Publ., 2004, s. 6.

  • 6

    ekonomik, politik, sosyal ve kültürel boyutları mevcuttur. Ancak, küreselleşmeye yönelik

    tartışmalarda genellikle ekonomik boyut ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle yapılan tanımlar

    ve en yoğun tartışmalar ekonomi temellidir.4

    Küreselleşme, DPT‟nin 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı‟nda yaptığı tanıma göre;

    “ekonomik, politik, sosyal, kültürel alanlarda, bazı ortak değerlerin yerel ve ulusal sınırları

    aşarak dünya çapında yayılmasını” ifade etmektedir.5 Bu yeni süreç, ekonomik alanda

    liberal ekonomik düzenin, politik alanda ise demokrasinin (liberal demokrasi) ön plana

    çıkmasına yol açmıştır.6 Ekonomik alanda var olan etkileşim ve aktivite temel alınarak

    yapılacak tanımlamada küreselleşme, uluslararası ve liberalleşme kavramlarını

    içermektedir. Uluslararasılaşma, sınır ötesi ekonomik akış hacmindeki artış; liberalleşme

    ise, ticari engellerin ve sınırlar arası akışlara yönelik kısıtlamaların kaldırılması anlamına

    gelmektedir.7 Sermayenin uluslararası akış hacminin büyümesi, bağımsız ulusal

    ekonomilerin uluslararası düzenlemeler ve süreçler ile dünya ekonomisine eklemlenmek

    suretiyle kapsandığı, küreselleşmiş bir ekonomiye geçişi sağlamıştır.

    Diğer bir tanımlamaya göre ekonomik küreselleşme; siyasi sosyal ve teknik

    sebeplerle dünyada sermayenin, ticaretin, üretimin ve işgücünün uluslararası rekabete konu

    olma eğilimin kuvvetlenmesini dolayısıyla faktör ve ürün piyasalarının bütünleşmesini

    ifade etmektedir.8 Friedman‟a göre küreselleşme, serbest piyasa kapitalizminin hemen her

    ülkeye yayılması demektir ve kendine özgü kuralları vardır. Bu kurallar dışa açılma, devlet

    denetiminin azaltılması ve özelleştirme unsurları etrafında dönen unsurlardır.9 Buaman

    4

    J. E. Stiglitz, Globalization and its Discontents, New York: WW Norton 2002, s. 35.

    5 Sülayman Özdemir, KüreselleĢme Sürecinde Refah Devleti, No: 69, İstanbul: İstanbul Ticaret Odası

    Yayınları, 2004, s. 176. 6 DPT, KüreselleĢme Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara: DTP Yayınları, 2000, s. 3 7 Robert O‟Brien and Marc Williams, Global Political Economy, Evolution and Dynamics, New York:

    Palgrave Macmillan, 2004, s. 316. 8 Mustafa Aykaç, “Globalleşen Dünyada İşgücü Piyasaları”, Çevre Dergisi, Sayı: 14 (Mayıs-Temmuz 1995),

    s. 30. 9

    Thomas Friedman, Lexus ve Zeytin Ağacı KüreselleĢmenin Geleceği, İstanbul BZD Yayıncılık, 1999, s.

    31.

  • 7

    küreselleşmeyi; “şeylerin elimizden kaçtığı hissinin güç kazanması, dünya sorunlarının

    belirsiz, kuralsız ve kendine buyruk doğaya sahip olması, bir merkezin, bir kontrol

    masasının olmaması, kısacası yenidünya düzensizliği” olarak tanımlamaktadır.

    Sonuç olarak, farklı görüşleri taşısa da bu tartışmalarda üzerinde ortaklaşılan nokta,

    küreselleşmenin mal ve hizmet ticaretinin arttığı, doğrudan yabancı yatırım ve kısa vadeli

    sermaye hareketlerinin serbestleştiği, teknolojik yeniliklerin ve bilgi teknolojisinin ivme

    kazandığı ve yaygınlaştığı, kuralsızlaşmanın benimsenmesi ile dünya ekonomisinin

    bütünleştiği bir süreç olmasıdır.10

    II. KÜRESELLEġMEYE NEDEN OLAN FAKTÖRLER

    Özellikle 1980‟li yıllardan itibaren kilit bir kavram haline gelen küreselleşmeyi

    (globalleşme) bir süreç olarak ele alarak bu sürece neden olan faktörleri ana hatları ile

    incelemek yaralı olacaktır.

    A. Bilgi ve ĠletiĢim Teknolojilerindeki GeliĢmeler

    Teknolojik gelişmeler, toplum üzerinde büyük etki yaratan önemli bir faktör

    olmuştur. Özellikle 20. yüzyılın sonunda giderek önem kazanan yeni teknolojiler, ülke

    ekonomileri ve toplumlar arasında kuvvetli ilişkiler kuran ve ülkeler arasındaki mesafeleri

    ortadan kaldıran küreselleşmenin ortaya çıkmasında önemli bir etkiye sahiptir.

    Teknoloji; bir bilgi birikiminin, bir kültürün, bir düşünüşün ve bir davranışın ürüne

    yansıması, kısaca belirli hedeflere ulaşmak için çeşitli aşamalarda getirilen bilgi

    10

    Zeki Erdut, Uluslararası Sosyal Politika ve Türkiye, Dokuz Eylül Yayınları, İzmir: 2003, ss. 1-2.

  • 8

    birikiminin üretim sürecine uygulanmasıdır.11

    Teknolojik gelişme üretim ile ilgili

    yöntemleri, kullanılan araç ve aletleri bilgideki gelişmeyi ifade etmektir.12

    200 yıl önce İngiltere ve Batı Avrupa ülkelerinde, buharlı makine ve bu

    makinelerin kullanıldığı dokuma tezgâhları, kol gücü dönemini kapsayan ve makineleşme

    dönemine geçilmesini sağlayan yeni teknolojinin simgesi olmuştur. 19. yüzyılın sonları ve

    20. yüzyılın başlarında Fransa, Almanya ve İsveç gibi bazı Batı Avrupa ülkelerinde ve

    ABD‟de kimyasal ürünleri geliştirerek elektriği yaygınlaştırarak ekonomik büyümeyi

    sağlayan yeni teknolojiler teknolojik gelişmede yeni bir aşamayı oluşturmuşlardır.13

    II.

    Dünya Savaşı‟ndan 1970‟li yıllara kadar olan dönemde ise, teknolojik gelişmelerin büyüme

    ve olgunlaşma dönemine girdiği söylenebilir. Bir anlamda bu dönem, ekonomik gelişme ve

    teknolojik değişme açısından endüstri ilişkilerinde durgunluğun hâkim olduğu bir

    olgunlaşma dönemi olarak göze çarpmaktadır.14

    1970‟li yılların sonrasında ise, küreselleşmenin yayılma hızını etkileyen teknolojik

    gelişmeler 3 safhada (buluş, yenilik, yayılma) incelenebilir. Buluş ve yenilik safhaları

    arasında yapılan ayrım, teknik yeniliklerin ekonomik faaliyetlere yansımasını

    göstermektedir. Bu ayrıma göre buluş safhası; bilimsel ve teknolojik alanda bir gelişmeyi

    yenilik safhası ise; bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ekonomik faaliyetlere uygulanmasını

    ifade etmektedir. Yenilik safhasından yayılma safhasına geçmek için bazı uygulamalardan

    geçilerek maliyetlerin optimum seviyeye düşürülmesi gerekmektedir. Maliyeti optimum

    seviyeye düşüren yenilikler, öncelikle teknolojik alt yapının kurulması ve işletilmesi

    şartıyla nihai sonuca ulaşır.15

    11

    Tuncay Güllüoğlu, “Yeni Teknolojilerin Çalışma İlişkilerine Etkileri”,

    http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=190, (Çevirimiçi: 05.02.2009), s. 1. 12

    Yusuf Balcı, “Bilgi Teknolojisi ve İstihdam”, Çerçeve, Yıl 4 Sayı, 15 Ağustos-Ekim, 1995, s. 78. 13

    Hilmi Fuat Aran, “Dünyada ve Türkiye‟de Küreselleşme ve Sendikalar Üzerine Etkisi”, (Yayınlanmamış

    Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi, SBE), 2003. s. 76. 14

    Abdulkadir Şenkal, Sendikasız Endüstri ĠliĢkileri, Ankara: Kamu-İş Yayınları, 1999, s. 56. 15

    Şenkal, 1999, s. 56.

    http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=190,%20(Çevirimiçi:%2005.02.2009)

  • 9

    1980‟li yıllara gelindiğinde ise, bir ürünün üretiminden diğer bir ürünün üretimine

    geçişte çok az ayarlama ve bekleme süresi gerektiren üretim süreci, hızla ayarlanabilen ve

    programlanabilen esnek otomasyon teknolojilerinin giderek yaygınlaşması ve ürünün

    çeşitlendirilmesi üretim sürecinin genişlemesini sağlamıştır.

    Küreselleşmenin kaynaklarından biri olan teknolojik gelişim bir teknolojik ihtilalin

    sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu teknoloji ihtilali de iki ayrı devrimden ama ikisi birlikte

    oluşan iki devrimden meydana gelmiştir. Bunlardan birisi, iletişim teknolojisi devrimidir.

    Yani telefon denilen nesnedir. Diğeri ise, bilişim teknoloji devrimi, yani bilgisayardır. Bu

    iki nesne, birlikte inanılmaz bir teknolojik devrim yaratmışlardır. Dünyanın her yerinden,

    telefonla, her an her yere ulaşmak olanaklı hale gelmiştir. Bilgisayarlar inanılmaz bir hızla

    ve yanılmaz olarak hesap yaptıklarından ve karar verdiklerinden, her an, her yerden

    inanılmaz bir süratte hesap yaparak karar vermek olanaklıdır.16

    Tüm bu teknolojik değişimler, iletişim hızını arttırıp maliyeti düşürerek daha hızlı

    ve ucuz etkileşim sağlayarak ürün ve faaliyeti bölgeselleştirip entegre ağlar sayesinde

    dağıtımı kolaylaştırarak küreselleşmeye olanak sağlamıştır. Gümrük uygulamalarına ilişkin

    elektronik raporlama ve dokümantasyon uygulamaları uluslararası anlamda teknik engelleri

    ortadan kaldırmış ve ekonomik uzaklıkların giderek azalması zamandan tasarruf sağlayarak

    ülkeler ve kıtalar arası finans pazarlarını 24 saat faal duruma getirmiştir. Teknolojinin

    kullanımı ile sınır ötesi faaliyetlerin gerçekleştirilmesinin yanı sıra çalışma ilişkilerine

    değişiklikler getirmiştir. Her geçen gün daha fazla sayıda insan evinde çalışmaya

    başlamaktadır. Diğer yandan, üretim teknikleri de değişmektedir. Standart ürünlerin

    yığınsal üretimi için kullanılan sistemlerin yerini daha fazla çeşitlenen ürünlerin daha kısa

    üretim süreçlerinde üretilmelerine olanak sağlayan yöntemler almıştır.17

    16

    Emre Kongar, Küresel Terör ve Türkiye (KüreselleĢme, Huntington ve 11 Eylül), İstanbul: Remzi

    Kitabevi, 2001, ss. 18-19. 17

    ICTFU Sendikalar için Küreselleşme Rehberi, “Küreselleşme Rehberi-1”, DİSK Yayınları, No: 34, Ocak

    2003, s. 6.

  • 10

    Küreselleşme, enformasyon teknolojisindeki gelişmelerin hem nedeni hem de

    sonucu olarak dünyayı büyük bir pazara dönüştürmüştür. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin

    üretimdeki engelleri ve geleneksel engelleri kaldırmasıyla üretim süreçleri küresel nitelik

    kazanmıştır. Bu nedenle teknolojik gelişmelerin üretim sisteminde oluşturduğu değişimler

    küreselleşmenin hem sebebi hem de sonucu olarak değerlendirilmektedir.

    B. Neo-Liberal Politikaların Uygulanması

    Günümüzde bazı gözlemcilere göre, endüstri ilişkilerinde ve emek piyasalarında

    yaşanan değişimler, ürün piyasalarının küreselleşmesi ile rekabet baskılarını arttırmış ve

    uluslararası düzeyde daha ileri bir işbölümünün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Gelişmiş

    ülkelerdeki pek çok sektörde, maliyetlerin baskısıyla üretim süreçleri azgelişmiş ülkelere

    kaydırılmaktadır. Buna dayanarak gelişmiş ülkelerin özellikle üretim süreçlerinin emek

    yoğun kısımlarını, emeğin ucuz olduğu azgelişmiş ülkelerin yedek emek ordusuyla ikame

    ettikleri gözlenmektedir. Kimi yazarlar tarafından yeni uluslararası işbölümü olarak

    isimlendirilen bu olgu, üretim sürecine uluslarüstü bir nitelik kazandırmaktadır. Bunun

    sonucunda ulusal sınırlar geçirgen bir hal alırken bu olgu, ülkelerin birbirleri ile olan

    ekonomik bağımlılıklarını arttırmaktadır.18

    Evrensel olarak serbest piyasa ekonomisine geçişle birlikte dünya ekonomisinde

    yaşanan değişimin temel unsuru; bütün ülkelerin dünya pazarı ile bütünleşmesi, mal-

    hizmet-sermaye hareketlerinin tam serbestleşmesi ile ekonomik küreselleşme eğilimlerinin

    giderek artmasıdır. Bu doğrultuda; dış ticaretin koruma politikalarından arındırılması,

    sübvansiyonların kaldırılması, ulusal paraların konvertibilitesinin sağlanması, devlet

    tekellerinin kaldırılması, kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilmesi, mal-hizmet-

    sermayenin dolaşımındaki kamu müdahalelerinin kaldırılması; dolaysız yatırımlar, portföy

    yatırımları ve kısa vadeli sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması

    18

    Zeki Parlak, “Yeni Uluslararası İşbölümü Yaklaşımının Eleştirel Bir Değerlendirilmesi”, Prof. Dr. Nusret

    Ekin’e Armağan, Ankara: TÜHİS Yayınları, Yayın No: 38, 2000, s. 673.

  • 11

    hedeflenmektedir. Böylece dünya ekonomisi; katılımcıları özel girişimciler olan

    piyasalarına rekabet koşullarının hâkim olduğu ve dürtüsünün kar olduğu bir alana

    dönüşebilecektir. Kamu müdahaleleri ortadan kalkacağı için özel girişimciler, kendi rekabet

    güçleri nispetinde kazanacak veya kaybedecek ve sonuçta rekabet koşulları verimliliği ve

    karlılığı arttıracaktır.19

    Tüm bunlar yapısal uyum politikaları adı altında tüm dünyada

    uygulanmaya başlanmıştır.

    Neo-liberalizm, ekonominin bu derece değişmesi ve gelişmesinde en önemli etken

    olmuştur. “Yeni özgürlükçülük” anlamına gelen neo-liberalizm, küreselleşmenin temelini

    oluşturan politikalar ile 1980‟li yılların başından itibaren dünyada hâkim politika olmuştur.

    Dünyada yaşanan bu süreci yönlendiren en önemli güçler Amerika Birleşik Devletleri

    (ABD), diğer zengin ülkeler ve uluslararası örgütlerin asıl hedefi „tek küresel pazar‟

    idealine ulaşmaktır. Bunun için de devletin ekonomideki rolünün giderek sınırlandırılması

    ve yalnızca dış ticaret ve sermaye hareketlerinde değil, para ve maliye politikalarında da

    devletin ekonomiye hiç müdahale etmeyerek ekonominin serbest piyasa aktörlerine

    bırakılması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, dünya güçleri bu amaca yönelik olarak önlerine

    çıkan engelleri kaldırmak için Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Çok Taraflı Yatırım

    Anlaşmaları (MAI) gibi kurumsal ve hukuki antlaşmaları tüm dünyada yaymaya

    çalışmaktadır.20

    Ekonomiyi bu şekilde değiştiren neo-liberalizm, küreselleşmenin temelinde yatan

    ideoloji olarak 1980‟li yıllardan itibaren dünyaya hâkim olmuştur. Bunun sonucu olarak

    ekonomik durgunluk, kar oranlarında gerileme, üretimde düşüş ve işsizlik oranlarında artış

    gözlenmiştir. Bu gelişme küreselleşmenin sosyal boyutunun ne kadar yetersiz olduğunu

    göstermektedir.

    19

    Özlem Özkıvrak ve Dilek Dileyici, “Globalleşme, Bölgeselleşme ve Mega Rekabet”,

    http://www.econturk.org/dtm7.htm, (Çevirimiçi:13.04.2009), s. 4. 20

    Gülten Kazgan, Tanzimattan 21. Yüzyıl’a Türkiye Ekonomisi, İstanbul: Altın Kitaplar, 1999, s. 117.

    http://www.econturk.org/dtm7.htm

  • 12

    C. Üretimin KüreselleĢmesi

    Enformasyon ve mikro-elektronik teknolojilerinin gelişmesinin doğal sonucu olarak

    üretim süreci ulusal sınırları aşmış ve ulus-ötesi bir kimlik kazanmaya başlamıştır. Üretim

    artık parçalara ayrılabilmekte, dünya sanayi üretiminin büyük bir yüzdesini elinde

    bulunduran çok uluslu şirketler bunu emek-gücü mailiyetlerinin en düşük olduğu ülkelere

    yönelerek değerlendirmektedir. 1970‟li yıllardan sonra Japonya‟nın Post-Fordist üretim

    sistemini mikro-elektronik teknolojiyle birleştirmesi, merkez ülkeler arası varolan rekabeti

    arttırması bağlamında şirketlerin ve onların arkasındaki ulus devletlerin rakiplerine karşı

    rekabet üstünlüğü sağlamak için üretimin küreselleşmesi anahtar bir rol oynamıştır.

    Üretmin küreselleşmesi, herhangi bir mal veya hizmetin son anına geliş konumuna kadar

    ki, tasarım, AR-GE, bölünecek parçaların belirlenmesi, montaj, kalite kontrol, ambalaj

    aşamaları en düşük maliyetli ülkelerde veya bölgelere verilmektedir.21

    Bu noktada, üretilen

    mal veya hizmet küresel ağlarla birbirine bağlanmaktadır. Üretimin küreselleşmesi bu

    bağlamda dünya pazarları için üretim yapan fason ilişkileriyle küresel mal zincirleri içinde

    birbirlerine içiçe geçmiş, ihracat işlem bölgeleri olan küresel fabrikaları ortaya

    çıkarmıştır.22

    Bu çerçevede çokuluslu şirketler, küresel mal zincirlerini oluşturan aktör

    görevini yapmışlardır.

    Küreselleşmeyle birlikte çalışma ilişkilerinde yaşanan önemli dönüşümlerden biri

    olan üretimin küreselleşmesi konusunu “Üretim Organizasyonunda Ulus-Ötesi Dönüşüm”

    ve “Esnek Üretim Uygulamaları ve İgücü Üzerine Etkisi” olmak üzere iki başlık altında

    inceleyebiliriz.

    21

    Murat Kalyoncu, “Küreselleşme ve Sosyal Politika”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul:

    Marmara Üniversitesi SBE), 2005, s. 15. 22

    Metin Özuğurlu, “Küresel Fabrikanın Doğuşu ve Yükselişi”, 2000-2003 Petrol-ĠĢ Yıllığı: KüreselleĢme

    KoĢullarında Kapitalizm ve Sendikal Hareket, İstanbul: Petrol-İşYayınları No:85, 2003, s. 197.

  • 13

    1. Üretim Organizasyonunda Ulus-Ötesi DönüĢüm

    Küreselleşme süreciyle birlikte giderek liberalleşen ekonomiler paralelinde üretim

    organizasyonunda da köklü dönüşümler yaşanmıştır. Bunların en önemlilerinden birisi,

    üretimin artık ulusal sınırları aşması ve ulus-ötesi bir kimlik kazanmasıdır. İçe yönelik

    sermaye birikimi rejimi çerçevesinde uygulanan yüksek gümrük duvarlarıyla korunma

    altına alınmış ulusal üretim anlayışı terk edilmiş, sermayenin uluslararasılaşmasının doğal

    bir sonucu olarak dışa yönelik sermaye birikim rejimi uygulamaya sokulmuştur. Bunun

    anlamı ülke ekonomilerinin küresel (dünya) ekonomiler ile bütünleşmeleridir.23

    Dünya

    piyasalarındaki büyük rekabet ortamında maliyetlerini en aza indirenler ayakta kalacaktır.

    Bu nedenle endüstrileşmiş ülkeler emek-yoğun üretim alanlarını işgücü maliyetlerinin

    düşük olduğu az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere kaydırmıştır. Bu yönüyle üretimin

    küreselleşmesi refah devletinin temelini teşkil eden istihdamı etkilemiştir.

    Üretim organizasyonunda yaşanan ulus-ötesi dönüşüm, küreselleşme sürecinin

    önemli sonuçlarından biridir. Enformasyon ve mikro-elektronik teknolojilerinin

    gelişmesinin doğal sonucu olan bu durum, üretim sürecinin ulusal sınırlara hapsolmamasına

    ve ulus-ötesi bir kimlik kazanmaya başlamasına neden olmuştur. İşletme içinde ve

    işletmeler arasındaki ilişkilerde elektronik enformasyon teknolojisinin kullanılması ve bu

    kullanımın yarattığı örgütsel yeniden yapılandırmalar sayesinde işletmelerin karar alma

    merkezlerinin dünyanın her tarafındaki üretim birimleri ve montaj fabrikalarıyla saniyesi

    saniyesine temas halinde bulunabilmesi ve üretim sürecini yönlendirebilmesidir.

    Bu durum üretim sürecinin, özellikle de emek-gücü maliyetleri dikkate alınarak

    parçalara ayrılabilmesine, belirli aşamalarının değişik bölgelerde gerçekleştirilebilmesine

    olanak sağlamaktadır.24

    Böylece üretimin pek çok sektörde küreselleşmesi mümkün

    23

    Fuat Ercan, “Sermaye Birikim Rejiminin Çelişkili Sürekliliği”, Neoliberalizmin Tahribatı, (Derleyen

    Balkan, Neşecan ve Sungur Savran), İstanbul: Metis Yayınları, Mayıs 2004, ss. 9-43. 24

    Mustafa Acar, “Ekonomik, Siyasal ve Sosyal Kültürel Boyutlarıyla Küreselleşme : Bir Tehdit mi, Bir Fırsat

    mı?”, http://www.liberal-dt.org.tr/, (Çevirimiçi:23 Haziran 2005), s. 12. Aktaran: Ali Bakın, “Küreselleşme,

    http://www.liberal-dt.org.tr/,%20(Çevirimiçi

  • 14

    olmuştur. Bu nedenle özellikle 1980‟li yıllardan itibaren ucuz emeğe dayanan imalat

    sanayileri Güneydoğu, Asya, Çin, Latin Amerika ve Doğu Avrupa‟ya kaymıştır. Önceleri,

    1960‟lı yılların sonlarından itibaren tekstil, hazır giyim ve ayakkabı gibi emek yoğun

    sektörlerde başlayan küresel üretim 1970‟lerde elektronik ve otomobil gibi sermaye yoğun

    imalat sektörlerinde de yaygınlaşmıştır. 1990‟ların sonlarından itibaren ise, hizmet

    sektöründe çağrı merkezleri, bilgisayar yazılımı, finansal ve muhasebe hizmetleri gibi pek

    çok hizmet işi, gelişen ülkelerde taşeron işletmelere yaptırılır hale gelmiştir. Üretimin

    örgütlenme biçimdeki dönüşümün küresel ekonomik bütünleşmenin oldukça farklı ve ileri

    bir aşamasını teşkil ettiği ileri sürülmektedir.25

    Çokuluslu şirketler bu sürecin itici gücücü olmaktadır. 1960‟lara kadar çokuluslu

    şirketlerin genellikle dikey olarak bütünleştirilmiş hiyerarşik koordinasyon ve üretim

    yapılarına sahip oldukları bilinmektedir. Ancak, çokuluslu şirketler günümüzde oldukça

    farklı bir yapıya sahiptir. Zira, pek çok çokuluslu şirketin esneklik ve rasyonelleşme

    stratejileri çerçevesinde ihtiyaç duydukları pek çok ürün, ara–mal ve hizmeti üretmek

    yerine küresel piyasalardan tedarik etmeleri küresel düzeyde ağ tipi bir örgüt yapısının

    gelişimine yol açmıştır.26

    Bu yapı, her bir kademesinde farklı ölçek ve niteliklere haiz çok

    sayıda taşeron ve yan sanayi işletmesinin bulunduğu bir piramide benzemektedir.27

    Piramidin tepesinde merkezi gelişmiş ülkelerde bulunan çokuluslu şirketler, altında bir

    kısmı çokuluslu olan büyük tedarikçi şirketler bulunmaktadır. Daha alt kademeler de ise,

    dünyanın çok farklı ülkelerinde bulunan ve bir kısmı muhtemel kayıtışı olan binlerce küçük

    ve orta ölçekli işletme mevcuttur. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen

    Sosyal Politika Alanında Yaşanan Dönüşüm ve Türkiye‟ni Refah Rejiminin Karmaşık Niteliği”,

    (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi, SBE), 2005, s. 52. 25

    S. Hayter, “The Social Dimension of Global Production Systems: A Review of the Issues”, ILO Working

    Paper No: 25, 2004, s. 2. 26

    G. Gerreffi, J. Humphrey, ve T. Sturgeon, “ The Governance of Global Value Chaine”, Review of

    International Political Economy, Vol. 12, No1 February, 2005, s. 90. 27

    S. Hayter, 2004, s. 5.

  • 15

    gelişmeler, çokuluslu şirketlere böylesine karmaşık tedarik sistemlerini başarılı bir şekilde

    koordine etme imkanı vermektedir.28

    2. Esnek Üretim Uygulamaları ve Ġgücü Üzerine Etkisi

    Küreselleşme sürecinde üretimde yaşanan değişimin bir boyutu da esnek üretim

    uygulamalarının yaygınlık kazanması olmuştur. İkinci Dünya Savaşı‟ndan sonra geniş bir

    uygulama alanı bulan Fordist üretim modeli, yığın pazarlarına yönelik üretim yapan, bu

    yüzden toplumun korporatist nitelikte örgütlenmesini öngören bir toplum paradigmasını

    yansıtmaktaydı. Ancak, küreselleşme ile birlikte “post-kapitalist toplum”, “bilgi toplumu”

    olarak da bilinen yeni bir toplumsal oluşumdan söz edilmeye başlanmıştır.29

    Çalışma hayatında esneklik; sayısal, zamana göre, fonksiyonel, ücret gibi çeşitli

    şekillerde tanımlanabilmekle beraber esas olarak değişebilirlik ya da değişime ayak

    uydurabilme yeteneği olarak nitelenmektedir.30

    Bu bakış açısına göre, çalışma hayatında

    var olabilmek / ayakta kalabilmek için esneklik uygulamaları büyük önem taşımaktadır.

    Teknolojik ilerlemeye paralel olarak Fordist üretim modelinin yüksek maliyetli özel amaçlı

    makinelerinin yerini çok amaçlı programlanabilen robotların alması, üretim miktarı ve

    çeşitliliği gibi konularda büyük esnekliklerin sağlanmasına yol açmıştır.31

    Bu sayede

    Fordist üretim modelinin tersine iş küçük ve parçalanmış iş birimlerine ayrılabilmekte,

    değişen pazar koşullarına ve dalgalanmalara daha kolay uyum sağlayabilmektedir. Böylece

    sermaye, örgütlü işçi hareketlerinin kısıtlamalarından ve endüstriyel kurallardan

    kurtulabilmektedir.32

    Ayrıca esneklik uygulamaları ile sermaye, çalışma sürelerini

    belirsizleştirip iş güvencesini kaldırarak gelecek kaygısı ve korkusu içinde güvenini

    28

    D. Hummels, J. Ishii ve D. Yi, Kei–Mu, “The Nature and Growth of Vertical Specialization in World

    Trade”, Journal of International Economics, Vol. 54, 2001, s. 75–96. 29

    Tülin Öngen, “Esneklik: Kapitalizmin Yeni Fetişi”, Ġktisat, Sayı 357, Mayıs-Haziran 1996, s. 32. 30

    TİSK, “Çalışma Hayatında Esneklik”, Yayın No: 190, Kasım 1999, ss. 4-5. 31

    Şule Daldal Necef, “Esnekliğin Farklı Boyutları ve Uluslararası Dinamikler”, Petrol-İş ‟97- ‟99, Petrol-İş

    Yayınları, İstanbul, Mart 2000, s. 879. 32

    Öngen, 1996, s. 33.

  • 16

    kaybetmiş bir işçi sınıfı oluşturmaktadır.33

    Bu nedenle yarı-zamanlı çalışma, kısa dönemli

    ve geçici istihdam, taşeron çalışma ve tele-çalışmanın olduğu atipik istihdam biçimleri

    yaygınlaştırılmıştır. Bu durum Fordist üretim modelinin temel sosyal politika anlayışı olan

    düzenli ve sürekli olarak bir işte çalışmayı ifade eden standart istihdamın sonu olarak

    nitelendirilmektedir.

    D. Uluslararası Rekabetin Artması

    Bilgi ve iletişim teknolojilerinde hızlı gelişmelerin kolaylaştırdığı dünya

    ekonomisinde küreselleşme ve serbestleşme, işletmelerin gelişimi açısından yeni

    dinamikler ile birlikte yeni rekabet şartları dayatmaktadır. Bu teknolojiler ve küresel

    ekonomide yaşanan gelişmelerle birlikte işletmelerin örgütlenmelerinde, üretimin

    organizasyonunda, pazarlamasında, dağıtımında gerek ulusal ve gerekse küresel düzeyde

    köklü değişikliklere neden olmaktadır.34

    Ortaya çıkan yeni rekabet koşulları ekonomik gelişmeler ve çokuluslu şirketlerin

    gelişimi ve faaliyetleri açısından incelenecektir.

    1. Ekonomik GeliĢme

    Küreselleşme süreci ile birlikte dünya ölçeğinde oluşan rekabetin giderek artması

    ekonomik gelişme üzerinde etkili olmuştur. Bu rekabet ortamı ekonominin

    küreselleşmesine neden olmuş ve dünya sistemi küreselleştikçe merkezdeki güçler

    arasındaki ekonomik, siyasi ve kültürel rekabet giderek büyümüştür. Artık firmalar

    rakipleri ile yöresel pazarlarda değil, aynı zamanda dünyanın diğer bölgelerindeki

    33

    Yüksel Akkaya, “Küreselleşme Kıskacında Türkiye‟de İşçi Sınıfı ve Temel Özellikler”, Petrol-İş 2000-

    2003, Petrol-İş Yayınları, İstanbul 2003, s. 220. 34

    Mustafa Aykaç, Zeki Parlak ve Süleyman Özdemir, KüreselleĢme Sürecinde Rekabet Gücünün

    arttırılması ve Türkiye’de KOBĠ’ler, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, 2007, s. 15.

  • 17

    pazarlarda da mücadele etmek zorundadırlar. Aksi takdirde yeni şartlara uyum sağlamayan

    firma ve ülkelerin 21. Yüzyılda ayakta kalabilmeleri kolay olmayacaktır.35

    Ekonominin küreselleşmesi kendisini, üretim ve finansal faaliyetlerin küreselleşmesi

    olmak üzere iki farklı alanda göstermektedir. Üretimin küreselleşmesi, ülke bazında faaliyet

    gösteren firmaların üretim faaliyetlerini diğer ülkelere ve kıtalara yaymalarını ifade

    etmektedir. Finansal faaliyetlerin küreselleşmesi ise, ekonomik küreselleşmenin kendini

    gösterdiği bir diğer alandır. Finansal faaliyetlerin küreselleşmesiyle sermaye, herhangi bir

    coğrafi sınır içerisinde kalmayıp; daha düşük risk ve daha yüksek kazanç sağlamak

    düşüncesiyle herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadan sınır-ötesi alanlara kolayca

    yayılmaktadır. Bu alanın, küreselleşmenin en yaygın ve en yoğun olarak yaşandığı alan

    olduğu söylenebilir.36

    Bu nedenle ekonomilerin uluslararası sermaye akımlarına açık hale

    getirilmesi ile ulus-devletin düzenleyici gücünün özellikle para ve maliye politikaları

    alanında ortadan kaldırılması amacıyla küreselleşme sürecinde ülkelerin finansal sistemleri

    üzerindeki denetimlerin kaldırılması istenmektedir. Bu durumda finansal küreselleşmeyle

    birlikte ulus-devlet hem işlevleri hem de sınırları açısından etkinliğini kaybetmektedir.

    Küresel üretim alanları ile küresel finans potansiyel anlamda birbirleri ile

    çelişkilidir. Küreselleşmenin artması finansal istikrara, aynı zamanda siyasi istikrara

    bağlıdır. Günümüz finans piyasaları ise istikrarsızdır. Küresel finans sistemi kredi yaratmak

    fonksiyonuna sahip olması nedeni ile gelecekteki üretimi kontrol etmektedir. Finans

    alanındaki bir krizin reel alanda krize neden olma ihtimali, bugün, önceki dönemlerden

    daha yüksektir. Çünkü finans piyasaları hükümetlerin düzenlemeleri dışındadır. Küresel

    finans düzenleme dışı olarak çalışmaktadır. Küresel ekonominin yönetimi ulusal ekonomi

    yönetiminden farklı olarak siyasi merkez dışındadır.37

    35

    Aran, s. 53. 36

    Coşkun Can Aktan ve Hüseyin Şen, “Globalleşme ve Türkiye”, Mercek Dergisi, Ocak 2001, Yıl 6, Sayı

    21, ss. 104-105. 37

    Aran, ss. 3-4.

  • 18

    Girdiği ekonomilerde döviz arzını arttırıp, döviz paritesini yerli para aleyhine

    değiştiren finansal sermaye yatırımcı sermayeden çok geniş bir alanda ve çok daha yüksek

    miktarlar halinde dolaşmaktadır. İhracatın görece gerilediği, ithalatın yükseldiği

    ekonomilerin döviz gereksinimi de kronik olarak artmaktadır. Böylece periferik konumlu

    ekonomiler, finansal sermaye liberalizasyonu ortamında, ithal ikameci dönemlerde dışa

    bağımlı ekonomi yaratılmasına benzer biçimde, dış kaynak gereksinimi açısından dışa

    bağımlı hale getirilmiş olmaktadır.38

    2. Çok Uluslu ġirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar

    Güçlü bir rekabetçi yapı sergileyen Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) küreselleşmenin

    hızlanmasıyla yakından ilgilidir. Geçmişi çok eskilere dayanan ve kapitalist yapıyı temsil

    eden ÇUŞ‟lar küreselleşmeyi şekillendiren aktörlerin en önemlilerinden biri olmuştur.

    Küreselleşmenin iticü gücü olan ÇUŞ‟ları bu kısımda iki başlık altında inceleyeceğiz.

    a. Çokuluslu ġirketlerin Tarihsel GeliĢimi

    ÇUŞ‟ların geçmişi 14. Yüzyıla kadar dayanmaktadır. 17. ve 18. yüzyılda büyük

    kolonyal ticari firmaların kurulması ve bu firmaların devlet tarafından korunmasıyla

    birlikte Hollandalılar ve İngilizlerin Doğu Hint Kumpanyaları, Muscovy Kumpanyası,

    Kraliyet Afrika Kumpanyası ve Hudson Bay Kumpanyası ortaya çıkmıştır. Bu

    kumpanyalar koloni bölgelerinde toptancı ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu faaliyetler

    sermaye birikimine katkıda bulunarak kapitalist sistemin gelişmesini sağlamıştır. Böylece

    sanayi devrimiyle birlikte çağdaş anlamda ÇUŞ‟lar ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılda ortaya

    çıkan güçlü sanayi şirketlerine ulusal pazarlar yetmez olmuş ve dış piyasalara açılmaya

    başlamışlardır.39

    Böylece modern ulus aşırı imalat 1865 yılında Alman kimya devi Alfred

    Bayer‟in New York‟ta, iki yıl sonra da Amerikan Singer şirketinin Glasgow‟da açtıkları

    38

    Kazgan, ss. 126-127. 39

    Metin Aydoğan, Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye, 20. Yüzyılın Sorgulanması, Cilt 2, İstanbul:

    Kum Saati Yayınları, 2002, s. 712.

  • 19

    fabrikalarla ortaya çıkmıştır. Bunları, 19. yüzyıl sonlarında Ford, General Motors ve

    General Electric gibi Amerikan şirketlerinin Avrupa pazarında yabancı ortak arayışına

    girmesi takip etmiştir. Avrupalı şirketler bu ulus aşırı imalat girişimlerine katılmışlardır.

    1907 yılında Fiat Avusturya‟da 1909 yılında ABD ve 1912‟de Rusya‟da imalat kolları

    kurmuştur. Bosch, Fransa ve İngiltere‟de 20. yüzyılın ilk yıllarında otomobil parçaları

    üreten fabrikalar kurmuştur. 1930‟ların bunalım yılları ve 1940‟ların da savaş yılları olması

    nedeniyle tıkanan yabancı yatırımların oran ve akışının yönünde savaştan sonra, 1950‟lerde

    çok büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Burada en büyük etkenlerden biri Avrupa ve

    Japon ekonomilerinin hızla canlanması olmuştur. 40

    Kendini sömürgecilik olarak gösteren İngiltere‟nin liderliğindeki bu dönem II.

    Dünya savaşı sonrasında ABD‟nin liderliğinde Yeni Dünya Düzeni olarak ortaya çıkmıştır.

    Bu sistemin gelişmesinde en etkili olan faktörlerden biri de ÇUŞ‟lar olmuştur.

    Küreselleşmenin, ulus-devlet anlayışının üstünde, uluslarüstü işletme kanalları ile

    zenginliklerin yeniden değerlendirildiği, üretildiği, dağıtıldığı ve tüketildiği tam rekabet

    esasına dayalı bir sistem hedefi doğrultusunda ÇUŞ‟lar, küreselleşme sürecinin öncüsü

    olarak dünya ekonomisinin belirleyicisi olmuştur.

    b. KüreselleĢmenin Ġtici Gücü: Çokuluslu ġirketler

    Küreselleşmeyi ortaya çıkaran temel faktörlerden biri olan ve 1960‟lı yıllarda

    başlayıp 1970‟li yıllarda giderek artan ÇUŞ‟ların etkinlikleri 1980‟li yılların sonlarında

    giderek yayılmaya başlamıştır. Sermayenin uluslararası dolaşımındaki hızlanma ve

    serbestleşmesine paralel olarak ÇUŞ‟ların gücü giderek artmıştır. Küresel değer üretiminin

    3.4 trilyonluk bölümünü en büyük 100 ÇUŞ kontrol etmektedir. Kendi ülkeleri dışında 2.7

    trilyon yatırım yapan ÇUŞ‟larda çalışan ücretlilerin toplamı 75 milyonu bulmuştur.41

    40

    Erol Tümertekin ve Nazmiye Özgüç, Ekonomik Coğrafya, KüreselleĢme ve Kalkınma, İstanbul: Çantay

    Kitabevi, 1997, s. 39. 41

    Abdülhalim Çelik, KüreselleĢme Sürecinde Sosyal Güvenlik Sistemlerinin DönüĢümü ve Türkiye,

    Kamu-İş Yayınları, Ankara, 2002.

  • 20

    ÇUŞ‟ların dünya ölçeğinde verili kaynakları etkin kullanmak amacıyla geliştirdikleri

    yeni yönetim stratejileri özellikle gelişmekte olan ulus-devletleri doğrudan etkilemiştir.

    Bunlardan ilki büyük şirketlerin aralarındaki stratejik ittifaklar, diğeri ise büyük şirketlerle

    dünyaya yayılmış küçük şirketler arasındaki alt-sözleşme (taşeron) ilişkileridir. Dünyayı ağ

    gibi saran bu ilişkiler beraberinde metaların, sermayelerin ve bilgilerin dünya ölçeğinde

    serbest dolaşımını gerekli kılmaktadır.

    Ulusal şirketler ve çok uluslu şirketlerden sonra ortaya çıkan günümüz ÇUŞ‟lara

    bakıldığında ihracat, lisans ve teknik anlaşmaları ve dışa doğrudan yatırımları yönetim,

    imalat ile uluslarötesileşmeyi gerçekleştirdikleri gözlemlenmektedir. Bu çerçevede

    küreselleşme sürecine damgasını vuran ÇUŞ‟ların ulus-devlet anlayışının üstünde

    işletmeler olarak zenginliğin yeniden değerlendirildiği, üretildiği, dağıtıldığı ve tüketildiği

    tam rekabet esasına dayalı bir sistemin baş aktörlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.

    c. Uluslararası Ticaret ve DeğiĢen Ticaret Kalıpları

    Küreselleşmenin bir başka ifadesi de uluslar arası ticaret hacminin artması ve

    kalıplarının değişmesidir. Son 50 yılda ticaretin serbestleştirmesi, iletişim ve ulaşım

    teknolojilerinde gelişmeler uluslararası mal ve hizmet ticaretinin hacmini artırdığı gibi

    yapısını ve içeriğini de esaslı bir şekilde dönüştürmüştür. 42

    Tarihsel olarak bakıldığında, farklı küreselleşme dalgaları boyunca uluslararası

    ticaretin hacmi, yapısı ve kalıpları da değişmiştir. İlk küreselleşme dalgası 1870 ile 1914

    tarihleri arası döneme denk gelmektedir. Diğer bir ifade ile 19. yüzyılın sonu ile Birinci

    Dünya Savaşı ekonomisi, mal, sermaye ve işgücünün hareketliliği sayesinde ileri düzeyde

    bütünleşmiştir. Bu bütünleşme, bugün olduğu gibi, büyük ölçüde ulaşım (buharlı gemi ve

    demir yolları) ve iletişim (telgraf) teknolojilerinde meydana gelen gelişmelere bağlıdır. Bu

    42

    Aykaç, Parlak ve Özdemir, s. 36.

  • 21

    dönemde ulusal piyasaların dünya ekonomisine sömürgeci sistem adlında bütünleşmesi

    dünya da üretim ve uluslararası ticaretin hacminde önemli artışlara yol açmıştır. Birinci

    Dünya Savaşına kadar olan 30 yıllık süre içinde, dünya ticareti %3.2 oranında arttığı

    gözlemlenmiştir.43

    Dünya ticaretinde gerçekleşen bu artış dünya GSMH‟nın artışının

    yaklaşık iki katına eşittir.44

    Ulusal servet açısından ölçüldüğünde bu dönemde sermaye

    ihracat ve ithalat oranlarını günümüzden daha fazla olduğu ileri sürülmektedir. Bu sermaye

    hareketleri, toprağa dayalı birincil ürünlerin üretiminde ve ihracatında tam bir patlamaya

    yol açmıştır. Sonuç olarak, ticaretteki artışlar dünya üretimini % 33 arttırırken gelişen

    ülkelerin hammadde ve tarım ürünleri karşılığı imalat mallarının mübadele edildiği bir

    uluslar arası ticaret kalıbı ortaya çıkmıştır.45

    1914 ve 1945 yılları arası dünya ekonomisinde küreselleşmenin, üretimin ve

    ticaretin hacminin azaldığı yıllardır. 1930‟lu yıllarda yaşanan ekonomik bunalımın

    ardından ülkeler kendi içlerine kapanmayı, bireysel davranarak büyük bunalımın getirdiği

    sorunlara yönelmeyi tercih etmişlerdir. Bu da dünya ticaretinde işbirliğinden neden

    olmuştur. Ülkeler, kendi sanayilerini korumak ve dışödemeler dengesi problemlerini

    çözmek için gümrük tarifelerini arttırma yoluna gitmişlerdir.46

    ABD‟nin Smoot–Hawley

    Tarriff uygulaması ile öncülüğünü yaptığı korumacılık akımı ile uluslararası ticaret

    çökerken dünya ekonomik büyümesi de % 30 oranında düşmüştür.47

    Sonuç olarak, 1950‟ye

    kadar ihracat olarak dünya geliri, 1870‟deki seviyesinin % 5 altına düşmüştür.48

    43

    P. Hirst ve G. Thompson, Globalization in Question: International Economy and Possible Governance,

    Second Edition, London: Polity, 2001, s. 47.

    44

    A. Maddison, The World Economy: A Millennial Perspective, Paris: OECD, 2001

    s. 20–23.

    45

    World Bank, Globalization, Growth, and Poverty: Building an Inclusive World Economy, New York:

    WB / New York: Oxford, 2002, s. 27. 46

    Nil Karaca, “Gatt‟tan Dünya Ticaret Örgütüne”, http://www.kktcsanayiodasi.org/site/den20.pdf,

    (Çevirimiçi: 02.12.2009), s. 1. 47

    OXFAM, Rigid Rules and Double Standards: Trade, Globalization and Fight Aganist Poverty, 2002,

    s. 33. 48

    Maddison, s. 22.

    http://www.kktcsanayiodasi.org/site/den20.pdf

  • 22

    Yeni bir küreselleşe dalgası (ikinci dalga), 1945–1980 yılları arası döneme denk

    gelmektedir. 1945 yılında İkinci dünya savaşının sona ermesinden sonra Amerika Birleşik

    Devletlerinin öncülüğünde uluslararası ekonomik, sosyal ve siyasi yapılanma hedefi

    çerçevesinde önce Birleşmiş Milletler Örgütü, ardından dünya ekonomisinde piyasa

    koşullarının işleyişini sağlamak üzere Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası

    (IBRD) kurulmuş, uluslararası ticaretin serbestleşmesi hedefine yönelik olarak da Gümrük

    Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (General Agreement on Tariffs and Trade-GATT)

    imzalanmıştır. Ocak 1948'de yürürlüğe giren GATT, dış ticaretin serbestleşmesi hedefi

    çerçevesinde faaliyet göstermiştir. Dış ticarette rekabetin mal kalitesini artıracağı, fiyatları

    düşüreceği, böylece dış ticaretin hacminin artacağı düşüncesi ile dış ticaretin

    serbestleşmesinin önündeki engel olan gümrük tarifelerinin düşürülmesi, tarife dışı

    engellerin kaldırılması, karşılaşılabilecek diğer engellerin ve farklı muamelelerin ortadan

    kaldırılması GATT'ın temel amaçlarıdır.49

    GATT ile uluslararası ticaret sistemi ilk kez kurulmuştur. GATT'ın kuruluşundan

    günümüze kadar geçen süre içerisinde rekabeti bozucu, ticareti kısıtlayıcı engellerin

    kaldırılması nedeniyle dünya ticaretinde önemli artışlar kaydedilmiştir. GATT ile gelen

    sistem, ticaret pazarlıkları veya görüşmeler (rounds) serileri ile gelişmiştir. İlk round tarifler

    ve indirimlere yoğunlaşmış, daha sonra anti-damping ve tarife dışı önlemleri de

    kapsamıştır. Son round olan Uruguay Round (1986-94) Dünya Ticaret Örgütü‟nü

    kurmuştur. Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası

    ile birlikte Bretton Woods kurumlarının üçüncü ayağını oluşturmaktadır.50

    1947–1980 yılları arasında GATT çerçevesinde yürütülen çok taraflı ticaret

    görüşmeler ile birlikte ülkeler arasında imalat mallarına yönelik ticari engeller büyük

    ölçüde kalkmıştır. Bu dönemde ticari engellerin kısmen kaldırılması ile birlikte uluslararası

    ticaret küresel üretimin iki katına yakın artmış ve 1870–1914 dönemindeki oranına

    49

    Karaca, s. 1. 50

    Karaca, ss.1-2.

  • 23

    yaklaşmıştır.51

    Ancak, ikinci küreselleşme dalgası geleneksel kuzey–güney ticaret kalıbını

    yeniden canlandırmış, gelişen ülkeler tekrar tarım ürünleri ihraç edip imalat malları ithal

    eder hale gelmiştir. Diğer bir ifadeyle, bu ülkeler eşit şartlarda ticaret yapamamıştır. Bu

    dönem, gelişmiş ülkeler açısından oldukça kazançlı olmuştur. Kendi aralarında ticari

    engellerin kalkması, imalat malları ticaretini hızlandırmış, tarihte ilk kez imalat sektöründe

    uluslararası uzmanlaşma önemli hale gelirken büyük ölçekli üretimle ölçek ekonomileri

    sağlanmıştır. Bu gelişme, nihayetinde uluslararası ticaretin önemli ölçüde gelişmiş ülkelerin

    kendi aralarında gerçekleşmesine yol açmıştır. Gelişen ülkelerin büyük çoğunluğu bu

    dönemde küresel imalat malları ve hizmet ticaretinden çok az pay alabilmiştir.52

    1980

    yılında imalat malları gelişen ülkelerin ihracatı içinde sadece 25‟lik bir kısmını oluşturması

    bu gerçeği pekiştirmektedir.

    III. KÜRESELLEġMEYE YÖNELĠK YAKLAġIMLAR

    20. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan ve 21. yüzyılın temel belirleyicisi olan

    küreselleşme sürecine karşı çıkmak, bir yandan çağın gerisinde kalmak olarak ifade

    edilirken diğer yandan küreselleşmenin karşısında olanlar tarafından küreselleşme aleyhine

    kanıtlar ortaya çıkarılmaktadır. Bunların dışında küreselleşme ile ilgili olarak kesin bir

    yorum yapmayanlar da bulunmaktadır. Bu doğrultu da küreselleşmeye yönelik olarak üç

    yaklaşım bulunmaktadır.

    Birinci yaklaşım, küreselleşmeye eleştirel bakan şüphecilerdir. Bunlar “yeni küresel

    ekonomi” ile ilgili olarak gerçekte neyin yeni olduğu konusuna şüphe ile yaklaşmaktadırlar.

    Dünyada hiçbir şeyin yeni olmadığını, dünya ekonomisindeki gelişmelerin ise yüzyıl

    öncesine geri dönüşten başka bir şey olmadığını iddia etmektedirler. Küreselleşmenin yeni

    bir süreç olduğunu kabul etmedikleri gibi küreselleşmeyi, refah devletini yok etmek isteyen

    51

    C. Chase–Dunn, Y. Kawano ve B.D. Brewer, “Trade Globalization since 1975: Waves of Integration in the

    World System”, American Sociological Review, Vo. 65, No. 1, 2000, s. 80–83.

    52

    World Bank, s. 29.

  • 24

    çevrelerin kullandığı bir terim olduğunu ileri sürmektedirler. En şüpheci bakış açılarından

    birine sahip Hirst ve Thompson, küreselleşmeden kaçınılamayacağını iddia ederek “artık

    yapılacak bir şey yok” yargısına varanların, aslında tamamen yanlış bir şekilde bu karara

    varmalarına sebep olan şeyin, küresel güçler dengesindeki bir değişim değil, aslında

    küreselleşmenin kendisinin ortaya koyduğu “küresel miti” olduğunu iddia etmektedir. Bu

    mit sayesinde, küreselleşme gereğinden fazla abartılmaktadır.53

    Şüphecilere göre, dünya

    küresel bir uygarlık yerine, yeni anlayışlar çerçevesinde bölünmeye gitmektedir.

    Küreselleşme, bir bütünleşmeyi değil, farklı kültürler, farklı uygarlıklar ya da bölgeler

    arasında yeni çatışmaları beraberinde getirecektir.

    Küreselleşeme savunucularına göre ise, küreselleşme teknolojinin gelişmesi

    paralelinde ortaya çıkan kaçınılmaz bir süreçtir. Teknolojik gelişmeler ve iletişim

    teknolojisinin ulusal sınırları aşmasıyla birlikte sermayenin uluslararası hareketliğinin

    artması küresel bir pazarı gerekli hale getirmektedir. Bu görüşü savunanlara göre

    küreselleşme, teknolojik ve ekonomik gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir

    süreçtir. Küreselleşme savunucularından diğer bir kesim ise, küreselleşmeyi bireysel olarak

    değerlendirmektedirler. Bu görüşe göre, bireylerin farklı taleplerinin giderek artması soncu

    sistem bu noktada tıkanmış ve bu talebe karşılık verememiştir. Bu nedenle küreselleşme

    toplumlarda yaşanan modernite bunalımı ve devlete ve siyasete olan ilginin ve beklentinin

    zayıflamasını ortadan kaldıracak özgürlükçü-çoğulcu bir toplum ve modern bir dünya

    kurmanın yolu olarak görülmektedir.

    Üçüncü yaklaşım ise, küreselleşmeye eleştirel olarak bakan ve bu süreci

    dönüştürmek isteyenlerden oluşmaktadır. Küreselleşme karşıtlığının temelinde, teknolojik

    değişmenin getirdikleri yenilikler değil, gelişmiş ülkeler tarafından dikte edilen sosyo-

    ekonomik politikalara karşı çıkıldığı görülmektedir. Bunlara göre, “merkez” olarak ifade

    edilen gelişmiş ülkeler genelde küreselleşmeden karlı çıkmakta, aksine, “çevre” olarak

    53

    Paul Hirst ve Grahame Thompson, KüreselleĢme Sorgulanıyor, 2. Bs. Ankara: Dost Kitabevi, 2000.

  • 25

    ifade edilen gelişmekte olan ülkeler ise kaybedenleri oluşturmaktadır.54

    Küreselleşme

    karşıtları yoksul ülkelerin küreselleşme sürecinden zarar gördüklerini iddia etmektedir.

    2001 yılında Dünya Bankası‟nın yayınladığı “Küreselleşme, Büyüme ve Yoksulluk” raporu

    bu iddialarını desteklememektedir. Bu rapor, küreselleşmenin sanıldığının aksine, sadece

    gelişmiş sanayi ülkelerinin lehine değil, gelişmekte olan yoksul ülkeler, az küreselleşmiş ve

    çok küreselleşmiş yoksul ülkeler olarak ikiye ayrıldığında, çok küreselleşmiş yoksul

    ülkelerin zengin ülkelerden bile daha fazla büyüdüğünü ileri sürmektedir. Bu ülkelerin

    başında Çin, Hindistan ve Meksika gelmektedir. Toplam nüfusları 3 milyarın üzerinde olan

    gelişmekte olan bu ülkeler, 1990‟lı yıllarda milli gelir içindeki dış ticaret hacimlerini ikiye

    katlamış (dış ticaretin milli gelire oranı) ve kişi başına gelir bakımından yıllık ortalama %5

    oranında büyümüştür. Az gelişmiş dünyanın geri kalan kısmını oluşturan 2 milyarlık nüfus

    açısından ise durum farklıdır. Ticaret hacminin oranı düşmüş, kişi başı gelir ise ya çok

    yavaş gelişmiş ya da küçülmüştür. Bu ülkelerde yoksulluk da artmıştır. Kalkınmanın

    önündeki bu büyük sorun, bu marjinalleşmeyi tersine çevirmektir.55

    Küreselleşme karşıtlarının öne sürdüğü diğer bir görüş ise, küreselleşme ile

    insanların işlerini kaybetme ve yeni iş bulamama riskinin arttığı yönündedir. Küreselleşme

    süreci ile birlikte teknolojik gelişmeler sonucu vasıfsız işçilerin kendilerine uygun işi

    bulamadıkları, yüksek vasıflı işçilerin ise bu süreçte avantajlı oldukları ileri sürülmektedir.

    Küreselleşmeye yapılan bir diğer eleştiri ise, Küreselleşme sürecinin uluslararası

    sermayenin çıkarlarını korunmak amacıyla IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası

    kurumların mali ekonomik ve sosyal konularda önemli kararların alınması ve uygulanması

    şeklinde gerçekleştiği yönündedir. Diğer yandan, küreselleşmeyle birlikte Batı kültürünün

    tüm dünyaya yayılması ve benimsetilmesi amacının güdüldüğü yönünde eleştiriler de

    yapılmaktadır.

    54

    Gülten Kazgan, KüreselleĢme ve Ulus-Devlet: Yeni Ekonomik Düzen, 2. Bs., İstanbul: Bilgi Üniversitesi

    Yayınları, 2002, s. 15. 55

    Brad Delong, (Çevirimiçi): http://www.j-bradford-delong.net, 03.04.2009; & Ayrıca bkz.: Kontent XXI,

    “Küreselleşme ve Refah”, Sayı:5, Ocak-Şubat 2002, s. 30.

    http://www.j-bradford-delong.net/

  • 26

    Sonuç olarak küreselleşme ile ilgili pek çok görüş ileri sürülmüştür. Ancak,

    küreselleşmeyi savunanlar, küreselleşmenin karşısında olanlar ve şüpheyle yaklaşanlar ait

    birbirinden farklı bu görüşlerin tek ortak noktası küreselleşme kavramının gerçek

    olduğudur. Tüm bu görüşler birbirinden farklı olsa da küreselleşmenin varlığı tüm dünyada

    kabul edilmektedir.

    IV. KÜRESELLEġMENĠN SOSYAL POLĠTĠKA ve REFAH DEVLETĠ

    ÜZERĠNE ETKĠLERĠ

    Küreselleşme süreci sosyal soruna getirdiği yeni boyutlarla birlikte sosyal politika

    ve refah devleti anlayışında köklü sayılabilecek etkilerde bulunmaktadır. Bu çerçevede,

    küreselleşme sürecini sosyal politika ve refah devleti üzerindeki etkileri açısından ele

    almak söz konusu dönüşümü anlayabilmek açısından yararlı olacaktır.

    A. Sosyal Politika Üzerine Etkisi

    Küreselleşme süreciyle birlikte en çok sorgulanan ve tartışılan konu, ekonomik

    küreselleşmenin ulus-devletleri sosyal politikayı biçimlendirme yeteneğinden yoksun

    bırakıp bırakmayacağı ve bu durumun sosyal koruma sistemleri açısından ne gibi sonuçlar

    doğuracağı olmuştur.

    Konuyla ilgili yapılan yorumlar, 20. yüzyılın sonlarında küreselleşmenin etkisiyle

    sosyal koruma sistemlerine ve sosyal harcamalara yönelik baskıların arttığı ve ulusal

    devletlerin politika özerkliğinin eski döneme göre oldukça kısıtlı bir hale geldiği yönünde

    odaklanmaktadır. Devletlerin, küresel ekonomik güçlerin yönlendirmesiyle sosyal

    politikalarını yeniden şekillendirmek zorunda kaldıkları doğrultusundaki görüşler büyük bir

  • 27

    destek bulmaktadır. Günümüzde, “refah devleti”nden “rekabet devleti”ne doğru genel bir

    kayışa şahit olunmaktadır.56

    Uluslararası liberal piyasa düzeninin gittikçe daha da önem kazanması ve

    benimsenmesi doğrultusunda “refah devleti”ne bakışta da yeni anlayışlar ortaya çıkmaya

    başlamış ve refah devletinin rolü azaltılmıştır. Refah devleti küçültülürken sosyal

    sözcüğünün yerini de “sınırlı ve sorumlu” ibaresi almıştır. Bunlarla birlikte yeni ekonomik

    yapının oluşturduğu sosyal yapıdaki dengesizlikleri ortadan kaldırması amacıyla serbest

    piyasa ekonomisinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği şeklindeki ifadeler giderek

    artmıştır.

    Tüm bu tartışmalar çerçevesinde küreselleşme sürecinde sosyal refah devletleri

    politikalarına baktığımızda, devletlerin bu konudaki önlemlerinin giderek kısıtlandığını ve

    zorlandığını söyleyebiliriz. Bunun nedeni, küreselleşmeyle birlikte, hükümetlerin sosyal

    politikalarını sürdürebilmelerinin giderek zorlaşmasıdır. Yabancı yatırımcıları çekmek için

    dış ticarete yönelik korumacı uygulamaları gevşetmek ve vergi rekabetine girişmek zorunda

    kalan hükümetlerin, vergi tabanında meydana gelen erimeye bağlı olarak, vergi toplama

    yeteneklerinde azalma meydana gelir. Bu durum ise hükümetlerin eğitim, sağlık ve sosyal

    güvenlik hizmetlerini yerine getirmede güçlüklerle karşılaşmalarına yol açar. Bu süreç,

    neticede, geniş halk kitlelerinin yoksullaşması ve yoksulluk riski ile karşı karşıya kalmasına

    ve gelir dağılımının bozulmasına yol açmaktadır.57

    Tüm bu görüşler ışığında günümüz sosyal politikasının genel durumuna

    baktığımızda, ücretler ve iş piyasaları giderek düzensizleşmiş, artan oranlı vergilendirme

    azalmış, gelir araştırmasına dayalı yararlar genişlemiş, sosyal sigortalar zayıflamış ve

    56

    Christopher Pierson, Contemporary Challenges to Welfare State Development, Political Studies, 1998,

    s.785-787. 57

    Coşkun Can Aktan ve İsmail Yaşar Vural, “Gelir Dağılımında Adalet(siz)lik ve Gelir Eşit(siz)liği:

    Terminoloji, Temel Kavramlar ve Ölçüm Yöntemleri”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri”, (Haz.: Coşkun

    Can Aktan), Ankara: Hak-İş Konfedarasyonu Yay., 2002

    http://www.canaktan.org/ekonomi/yoksulluk/birinci-bol/aktan-vural-gelir-dagilimi.pdf, (Çevirimiçi:

    15.03.2009), s. 10.

    http://www.canaktan.org/ekonomi/yoksulluk/birinci-bol/aktan-vural-gelir-dagilimi.pdf

  • 28

    kamunun sahip olduğu endüstriler ve hizmetler yavaşa yavaş zayıflamıştır. Bütün bunlar

    Avrupa çapında çok yaygın bir şekilde görülmüştür.58

    Bu değişimin en önemli özelliği

    sosyal politikadaki merkeziyetçi yapıdan uzaklaşılmasıdır. Sosyal refah devleti

    hizmetlerinin yerel yönetimlere, özel sektöre ve kar gütmeyen kuruluşlara doğru yayılması,

    bu değişimin en önemli göstergesidir. Böylece küreselleşme süreciyle birlikte yalnızca

    devletin sosyal politika sağladığı merkeziyetçi ve tekdüze sosyal politika anlayışının

    geçerliliğini yitirdiği görülmektedir.

    Gerçekte sosyal politikalar iddia edildiği gibi ekonominin önünde bir engel olarak

    değil, aksine üretken bir faktör olarak görülmelidir. Çünkü