Upload
others
View
23
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÇALIŞMA EKONOMİSİ ve ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİMDALI
ÇALIŞMA EKONOMİSİ BİLİM DALI
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE REFAH DEVLETİNİN
DÖNÜŞÜMÜ ve SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ROLÜ
Yüksek Lisans Tezi
AYŞE NUR TUZ
İstanbul, 2010
T.C.
MARMARA ÜNİVERSİTESİ
SOSYAL BİLİMLER ENSTİTÜSÜ
ÇALIŞMA EKONOMİSİ ve ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ ANABİLİMDALI
ÇALIŞMA EKONOMİSİ BİLİM DALI
KÜRESELLEŞME SÜRECİNDE REFAH DEVLETİNİN
DÖNÜŞÜMÜ ve SİVİL TOPLUM KURULUŞLARININ ROLÜ
Yüksek Lisans Tezi
AYŞE NUR TUZ
Danışman: DOÇ. DR. ZEKİ PARLAK
İstanbul, 2010
i
ÖNSÖZ
Bu çalışma, çeşitli kısıtlamalar ve yapılan reformlarla güçsüzleştiği ifade edilen
refah devletlerinin gerçekte küreselleşme sürecinden nasıl etkilendiğini ve 1970’lerden
sonraki dönemde, refah devletinin yeniden yapılandırılmasında oldukça önemli olan Sivil
Toplum Kuruluşları’nın rolünü açıklamayı amaçlamaktadır.
Bu çalışmanın tamamlanmasındaki katkılarından dolayı her zaman desteğini
hissettiğim, görüşleri ile beni yönlendiren değerli Hocam Doç. Dr. Zeki Parlak’a, desteğini
hiç esirgemeyen ve beni bu günlere getiren başta Annem Zühal Tuz olmak üzere çok
kıymetli Aileme, Tez çalışmam boyunca bana destek veren sevgili dostum Duygu Utlu’ya,
lisans ve yüksek lisans dönemlerinde bilgilerinden faydalandığım Çalışma Ekonomisi ve
Endüstri İlişkileri Anabilim Dalı’nın değerli hocalarına, başta Doç. Dr. Süleyman Özdemir
olmak üzere çalışmanın bilgi edinme aşamasında yayınlarından yararlandığım tüm eser
sahiplerine sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
ii
GENEL BİLGİLER
İsim ve Soyadı : Ayşe Nur Tuz
Anabilimdalı : Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri
Programı : Çalışma Ekonomisi
Tez Danışmanı : Doç. Dr. Zeki Parlak
Tez Türü ve Tarihi : Yüksek Lisans – İstanbul 2010
Anahtar Kelimeler : Refah Devleti, Sosyal Politika, Küreselleşme, Sivil Toplum
Kuruluşları
ÖZET
Sanayi Devrimi ile birlikte işçi sınıfının çalışma koşullarının giderek zorlaşması
sonucu ortaya çıkan sosyal soruna çözüm getirmek amacıyla 20. yüzyılın başında sosyal
politikanın önemli bir aracı olarak “refah devleti” kavramı ön plana çıkmıştır.
II. Dünya Savaşı sonrasında refah devleti en geniş kapsamına ulaşmış ancak 1980’li
yıllarda ortaya çıkan küreselleşme süreciyle birlikte tüm dünyada ekonomik, sosyal,
kültürel, politik alanlarda yaşanan köklü dönüşüm refah devleti anlayışını da farklı bir
boyuta taşımıştır. Bu süreç, devletin işlevlerinin küçültüldüğü, piyasalardan geri çekilişinin
yaşandığı, sosyal refah hizmetlerinin daraltıldığı yeni bir devlet anlayışı arayışının olduğu
bir süreç olmuştur. Bu bağlamda, Sivil Toplum Kuruluşları toplumsal refah sağlamada
devlete yardımcı olmaya başlamıştır. Küreselleşme süreci ile birlikte yaşanan
uluslararasılaşmaya bağlı olarak ulusal sınırları aşan sorunların çözümünde de Sivil
Toplum Kuruluşları önemli bir yarar sağlamıştır.
iii
Tüm bunlar, Sivil Toplum Kuruluşları’nın devletin yanında önemli bir sosyal
politika bileşeni olduğunu göstermektedir. Bu doğrultuda bu çalışmada, refah devletinin
tarihsel süreçte yaşadığı değişimler incelenerek, küreselleşme süreci ile birlikte yaşanan
dönüşümde, STK’ların, refah devletinin yeniden yapılandırılmasındaki rolü anlatılmıştır.
iv
GENERAL KNOWLEDGE
Name nad Surname : Ayşe Nur Tuz
Field : Labor Economics and Industrial Relations
Programme : Labor Economics
Supervisor : Assoc. Prof. Zeki Parlak
Degree Awarded and Date : Master – İstanbul 2010
Key Words : Welfare State, Social Policy, Globalization,
Non-Governmental Organizations
ABSTRACT
Understanding of the welfare state as a means of social policy came into the stage
in the beginning of 20th century as a solution for social problems stemming from the fact
that proletariat working conditions became harder with the industrial revolution.
After the world war 2 welfare state reached the widest borders, however, together
with the globalization process starting in the 1980s, the radical changes in social, cultutal,
political and economical fields gave the understanding of welfare state another dimension.
This process had become the one that a new understanding of government was being
searched, because at that tine government functions got narrower, there was a recession
from the market, and social welfare services became weaker. Therefore, Non-
Governmental Organizations (NGOs) started to help state in this respect. They also help to
solve the international problems occuring in globalization process.
http://tureng.com/search/perceptivehttp://www.seslisozluk.com/?word=beginning&from=begining
v
All these demonstrates that NGOs is an important social policy component of state
in this regard in this state NGOs role in the reconstruction of welfare state in the light of the
hist changes welfare state has lived.
vi
İÇİNDEKİLER
Sayfa No.
ÖNSÖZ ................................................................................................................................. i
ÖZET................................................................................................................................... ii
ABSTRACT........................................................................................................................ iv
TABLO LİSTESİ................................................................................................................ x
KISALTMALAR .............................................................................................................. xi
GİRİŞ .................................................................................................................................. 1
BİRİNCİ BÖLÜM
KÜRESELLEŞME KAVRAMI ve KÜRESELLEŞMENİN BOYUTLARI
I. KÜRESELLEŞME KAVRAMI ve TANIMI ................................................................. 5
II. KÜRESELLEŞMEYE NEDEN OLAN FAKTÖRLER................................................. 7
A. Bilgi ve İletişim Teknolojilerindeki Gelişmeler ....................................................... 7
B. Neo-Liberal Politikaların Uygulanması .................................................................. 10
C. Üretimin Küreselleşmesi ........................................................................................ 12
1. Üretim Organizasyonunda Ulus-Ötesi Dönüşüm ............................................... 13
2. Esnek Üretim Uygulamaları ve İşgücü Üzerine Etkisi....... ................................ 15
D. Uluslararası Rekabetin Artması .............................................................................. 16
1. Ekonomik Gelişme ............................................................................................. 16
2. Çok Uluslu Şirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar .................................... 18
a. Çokuluslu Şirketlerin Tarihsel Gelişimi .......................................................... 18
b. Küreselleşmenin İtici Gücü: Çokuluslu Şirketler............................................ 19
c. Uluslararası Ticaret ve Değişen Ticaret Kalıpları ......................................... 20
III. KÜRESELLEŞMEYE YÖNELİK YAKLAŞIMLAR ............................................... 23
IV. KÜRESELLEŞMENİN SOSYAL POLİTİKA ve REFAH DEVLETİ ÜZERİNE
ETKİLERİ....... ........................................................................................................... 26
vii
A. Sosyal Politika Üzerine Etkisi .................................................................................. 26
B. Refah Devletinin Zayıflaması................................................................................... 28
İKİNCİ BÖLÜM
REFAH DEVLETİNİN DOĞUŞU, YÜKSELİŞİ ve KRİZİ
I. REFAH DEVLETİ KAVRAMI ve TANIMI ................................................................ 33
II. REFAH DEVLETİNİN TARİHSEL GELİŞİMİ....... ................................................... 35
A. Refah Devletinin Doğuşuna Kadar Olan Dönem (1880 Öncesi).............................. 36
B. Refah Devletinin Doğuşu (1880-1945)..................................................................... 38
C. Refah Devletinin Yükselişi (1945-1975).................................................................. 41
III. REFAH DEVLETİNİN SINIFLANDIRILMASI ........................................................ 45
A. Refah Devleti ile İlgili Sınıflandırma Girişimleri....... ........................................... 46
B. Esping-Andersen’in Temel Üçlü Sınıflandırması................................................... 49
C. Esping-Andersen’in Sınıflandırmasına Yönelik Eleştiriler ve Katkılar ................. 54
IV. REFAH DEVLETİNİN FONKSİYONLARI .............................................................. 57
V. REFAH DEVLETİNİN GÖREVLERİ ......................................................................... 59
A. Sosyal Güvenlik Görevi....... ................................................................................... 59
B. Eğitim Sağlama Görevi ............................................................................................ 63
C. Sağlık Hizmetleri Verme Görevi ............................................................................. 64
D. Adil Gelir Dağılımı ve Yoksullukla Mücadele........................................................ 66
VI. REFAH DEVLETİNİN KRİZİ ve ÇÖKÜŞÜ............................................................. 68
A. Krizi Ortaya Çıkaran Faktörler.............................................................................. 70
1. Dünya Ekonomi Politikalarındaki Değişim....................................................... 70
2. Yaşanan Finansal Bunalım ................................................................................ 71
3. İş Piyasaları ve Çalışma İlişkilerinde Değişim ................................................. 73
4. Sosyal Hizmetlere Duyulan İhtiyacın Artması.................................................. 76
B. Refah Devletinin Bunalımı ve Yeni Küresel Düzen....... ..................................... 77
1. Yeni Sağ’ın Doğuşu ve Keynesyen Refah Devletinden Neo-Liberal Refah
Anlayışına Geçiş (1975 Sonrası) .......................................................................... 77
viii
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
REFAH DEVLETİNİ YENİDEN YAPILANDIRMA ARAYIŞLARI ve SİVİL
TOPLUM KURULUŞLARI
I. REFAH DEVLETİNE YÖNELİK YAKLAŞIMLAR....... ........................................... 80
A. “Kalıntı” ve “Kurumsal” Refah Yaklaşımı............................................................... 80
1. Kalıntı Refah Yaklaşımı ....................................................................................... 80
2. Kurumsal Refah Yaklaşımı ................................................................................. 81
B. Evrensellik ve Seçicilik Yaklaşımı.......................................................................... 81
1. Evrensellik ........................................................................................................... 81
2. Seçicilik ............................................................................................................... 83
C. Refah Sistemlerinde “Yakınlaşma” ve “Uzaklaşma” Yaklaşım............................... 84
1. Refah Sistemlerinin Yakınlaşması........................................................................ 84
2. Refah Sistemlerinin Uzaklaşması ......................................................................... 85
II. REFAH DEVLETİ ANLAYIŞINDA YENİ YÖNELİMLER VE ARAYIŞLAR.......85
A. Refah Devletinin Dönüşümü ................................................................................... 87
B. Devlet Müdahalesinin ve Devletin Sosyal Görevlerinin Azaltılması...................... 88
1. Etkin Devlet Anlayışı .......................................................................................... 89
2. Devletin Sosyal Sorumluluğu .............................................................................. 90
C. Kamusal Harcamaların Azaltılması......................................................................... 91
D. Sivil Toplumun Önplana Çıkması ........................................................................... 93
III. REFAH DEVLETİNİN YAPILANMASINDA SİVİL TOPLUMUN ROLÜ ........... 95
A. Sivil Toplum Kavramı, Sivil Toplum Kuruluşlarının Tanımı ve Tarihsel
Gelişimi...................................................................................................................... 97
1. Sivil Toplum Kavramı ve Tanımı...................................................................... 97
2. Sivil Toplum Kuruluşlarının Tanımı................................................................. 98
3. STK’ların Ortaya Çıkışı ve Tarihsel Gelişimi .................................................. 99
B. STK’ların Özellikleri ve Amaçları...................................................................... 101
C. Devlet ve Sivil Toplum İlişkisi........................................................................... 104
D. Sosyal Politika ve STK’lar ................................................................................. 107
E. STK’ların Sosyopolitik Fonksiyonları ............................................................... 108
ix
F. STK’lar ve Refahın Yeniden Dağılımı .............................................................. 111
G. STK’ların Refahın Yeniden Dağılımındaki Rolü ile İlgili Tartışmalar............. 112
H. STK’lar ve Ülke Uygulamaları......................................................................... 114
1. Avrupa’da STK’lar....................................................................................... 114
a. Almanya ve İngiltere ................................................................................ 116
b. Fransa....................................................................................................... 117
2. Amerike Birleşik Devletleri ........................................................................ 118
3. Türkiye’de STK’ların Durumu.................................................................... 123
SONUÇ .......................................................................................................................... 127
KAYNAKÇA ................................................................................................................ 131
x
TABLO LİSTESİ
Sayfa No.
Tablo 1 : Esping–Andersen’in Üç Tür Refah Kapitalizmi..................................................50
Tablo 2 : Esping–Andersen’in Değişen Refah Devleti Sınıflandırması.............................54
Tablo 3 : ABD’de STK’lara Dair Bazı Bilgiler................................................................122
Tablo 4 : Çeşitli Ülkeler Açısından STK İstihdamının Tarım–dışı İstihdam İçindeki
Payı, 1996 (%)......................................................................................................123
xi
KISALTMALAR
ABD : Amerika Birleşik Devletleri
AR-GE : Araştırma Geliştirme
BM : Birleşmiş Milletler
CEEP : European Center of Employers and Enterprises Providing Public Services
(Avrupa Kamu Katılımlı Özel Girişimler ve Ortak Ekonomik Amaçlı Girişimciler
Merkezi)
COPA : Common Agricultural Policy
(Avrupa Birliği Mesleki Tarım Örgütleri Komitesi)
ÇUŞ : Çok Uluslu Şirketler
DTP : Devlet Planlama Teşkilatı
ETUC : European Trade Unions Confederation
(Avrupa İşçi Sendikaları Konfederasyonu)
GATT : General Agreement on Tariffs and Trade
(Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması)
GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla
GSYİH : Gayri Safi Yurtiçi Hasıla
GT : Gönüllü Teşekküller
IMF : International Money Fon
(Uluslararası Para Fonu)
IRS : Internal Revenue Service
(Devlet Gelirleri Dairesi)
xii
IBRD : International Bank for Reconstruction and Development (Dünya Bankası)
ILO : International Labour Organization
(Uluslararası Çalışma Örgütü)
MAI : Çok Taraflı Yatırım Anlaşmaları
OECD : Organization for Economic Cooperation and Development
(Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı)
OPEC : Organization of Petroleum Exporting Countries
(Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü)
s./ss. : Sayfa / Sayfalar
STK : Sivil Toplum Kuruluşları
STÖ : Sivil Toplum Örgütleri
UNRISD : United Nations Research Institute for Social Development
(Birleşmiş Milletler Sosyal Kalkınma Araştırmaları Enstitüsü)
WTO : World Trade Organization
(Dünya Ticaret Örgütü)
v.b. : ve benzerleri
1
GĠRĠġ
18. yüzyılın sonlarına doğru yaşanan Sanayi Devrimi ile birlikte temel üretim tarzı
durumuna gelen kapitalizm, yeni bir sınıfın, işçi sınıfının doğumuna yol açmıştır.
Kapitalizm ile birlikte, yeni oluşan işçi sınıfının oldukça kötü koşullarda ve çok düşük
ücretlerle çalıştırıldığı bir dönem yaşanmıştır. Bu durum, işçi sınıfının sorunlarının giderek
artmasına ve bu sorunlar karşısında büyük tepkilerin oluşmasına neden olmuştur. İşçi
sınıfının giderek yükselen tepkisiyle birlikte ortaya çıkan sosyal soruna çözüm getirmek
amacıyla sosyal politika ve refah devleti düşüncesi doğmuştur.
Yaşanan bu tepkilerin ardından devlet bu duruma yasalar yoluyla müdahale etmeye
yönelmiştir. 19. yüzyılın sonu ve 20. yüzyılın başlarında Almanya ve İngiltere başta olmak
üzere, bazı ülkelerde oluşan yasal ve kurumsal düzenlemeler, refah devleti anlayışının
temelini oluşturmuştur. Refah devleti için en parlak dönem, “Altın Çağ” olarak
nitelendirilen Keynezyen politikaların uygulandığı 1945-1975 arası dönem olmuştur. Bu
dönemde devlet, en iyi yaşam standardını oluşturmak amacındadır. Bu doğrultuda da
oldukça kapsamlı sosyal güvenlik sistemleri oluşmuştur. Tüm bunlar, piyasa ekonomisinin
devlete olan ihtiyacının artması ve bu nedenle devletin müdahalesine ihtiyaç duyması
sonucu gerçekleşmiştir. Müdahaleci devlet anlayışı sonucunda, refah devletinin işlevleri
gittikçe genişlemiştir. Bununla birlikte, sanayileşmenin, beraberinde sosyal sorunlar
getirmesi, insana yaraşır yaşam ve çalışma koşulları arayışlarını doğurmuş ve devamlı bir
gelişmeler dizisi sonucunda modern refah devletleri düzeyine ulaşılmıştır. Öncelikle ulusal
Anayasalar ve yasalarla güvence altına alınan sosyal haklar, daha sonra evrensel bir nitelik
kazanarak uluslararası sosyal normların gelişimini de doğurmuştur. AB gibi bölgesel
birlikler de, bu süreci kendi iç dinamikleri içinde daha da ileriye götürmüştür. Eğitim ve
sağlıktan, kentleşme, çevre ve tüketicinin korunmasına, istihdam ve gelir dağılımından
çalışma yaşamının düzenlenmesine kadar güdülen bu sosyal politikalar, Batı toplumlarında
2
bir Altın Çağ‟ın yaşanmasına yol açmış; sendikalar güçlenmiş, ücretler yükselmiş, sosyal
refah olanakları gittikçe genişlemiş ve bütün göstergeler pozitif yönde ilerlemiştir.
1970‟li yıllara gelindiğinde ise, tüm dünyada ekonomik, sosyal, kültürel, politik
alanlarda önemli dönüşümler yaşanmıştır. Bu dönüşüm, küreselleşme olarak
adlandırılmıştır. Küreselleşme süreci dünyayı siyasal, ekonomik, toplumsal ve kültürel
açılardan, yani her yönüyle, büyük bir değişimin içene itmiştir. Bu süreç, tüm dünyayı hem
olumlu hem de olumsuz yönleriyle etkilerken, Keynezyen refah devletini de aynı şekilde
etkisi altına almıştır.
Liberalizmin “doğal düzenine” geri dönmeyi amaçlayan değişim politikaları, devlet
müdahalesinin uluslararası rekabet ortamında ülkelerin gelişimini engellediği ve rekabet
edebilmek için müdahalenin olmaması gerektiği yönünde olmuştur. Bu durumda, 1975‟ten
sonra dünyada rekabet edebilmek amacıyla sosyal harcamaların azaltılması gerektiği
düşüncesi benimsenmeye başlanmıştır. Bu düşünce paralelinde, 20. yüzyılın ortalarından
itibaren kamu harcamaları giderek artarken 1970‟lerde ortaya çıkan neo-liberal politikalarla
birlikte vergiler düşmüştür. Bu nedenle kamu harcamaları devletin üstünde büyük bir yük
olmaya başlamış ve refah devleti krize girmiştir. Krizden kurtulmak için refah devletini
yeniden yapılandırma yoluna gidilmiştir. Bu doğrultuda, başta sosyal güvenlik sistemi
olmak üzere pek çok alanda reformlar yapılmaya başlanmıştır. Kamu harcamalarının
kısılması ve sosyal refah hizmetlerinin sunumunun sivil topluma aktarılma düşüncesi ön
plana çıkmıştır.
Küreselleşme süreci ile birlikte refah devleti yeni ekonomik politikalara
uyumlaştırılmaya çalışılmakta ve sosyal refah hizmetlerinin sağlanmasında alternatif bir yol
olarak Sivil Toplum Kuruluşları‟na başvurulmaktadır. ABD, Fransa, İngiltere ve Almanya
gibi birçok ülkede yasalarda gerçekleştirilen değişikliklerle, devletin sosyal refah
hizmetlerindeki finansman ve denetim sorumluluğu devam ederken, hizmetlerin üretim ve
dağıtım sorumluluğu STK‟ya devredilmiştir. Ancak, sosyal refah hizmetlerinin sivil
3
topluma aktarılmaya çalışılmasına rağmen kamunun bu alandaki sorumluluğunun hala
oldukça önemli olduğu görülmektedir. Bu nedenle STK‟lara sorumluluk verilmesi asla
devletin sorumluluğunun azalacağı anlamına gelmemektedir. Burada olan şey, sadece
toplumun en yararına olacak şekilde, sosyal refahın uygulama şeklinin değişmesidir. Yoksa
devletin sosyal sorumluluklarından geri çekilmesi amaçlanmamıştır. Aksine refah
devletinin amacına ulaşmada mevcut olan kapasitesi, bu yolla genişletilmeye çalışılmıştır.
Bu nedenle, refah devletinin yeniden yapılandırılmasında sivil toplumun rolünün
anlatılması oldukça önemlidir.
Bu çalışma ile amaçlanan, çeşitli kısıtlamalar ve yapılan reformlarla güçsüzleştiği
ifade edilen refah devletlerinin gerçekte küreselleşme sürecinden nasıl etkilendiğini ve
1970‟lerden sonraki dönemde, refah devletinin yeniden yapılandırılmasında oldukça önemli
olan STK‟ların rolünü açıklamaktır.
Bu çalışmanın hipotezi; her ne kadar Keynezyen dönemde Altın Çağını yaşayan
refah devletlerinin küreselleşme süreciyle birlikte ortaya çıkan yeni politikalar
doğrultusunda olumsuz bir şekilde etkilendiği yönündeki düşünceler yaygın olsa da,
yaşanan bu gelişmelerin refah devleti anlayışı ve uygulamaları üzerinde büyük bir
gerilemeye neden olmadığını, sosyal refah hizmetlerinin sunumunun devletin yanında
başka kurumlara aktarılarak Sivil Toplumun sosyal refah hizmetlerini birlikte üstlenmeye
başladığını ve bu durumun refah devleti anlayışını yok etmediğini göstermektir.
Bu çalışma üç bölümden oluşmaktadır. Birinci Bölüm‟de, refah devletlerini
zayıflattığı düşünülen ve çalışmanın ana eksenini oluşturan dönüşümün ortaya çıkmasına
neden olan küreselleşme süreci incelenmiştir. Bu bölümde, küreselleşme kavramının ortaya
çıkışı anlatılmış, küreselleşmeye neden olan gelişmeler açıklanmış ve küreselleşmenin
sosyal politika ve refah devleti üzerindeki etkileri anlatılmıştır.
4
İkinci Bölüm‟de, refah devletinin dönüşüm sürecini daha iyi aktarmnak amacıyla,
sosyal politika üreticisi olarak refah devleti kavramı açıklanmış, refah devletinin tarihsel
gelişimi ve refah devletlerini sınıflandırma amacına yönelik Esping–Andersen‟in çok
bilinen “üç refah rejimi” ayrımı anlatılmış, refah devletinin fonksiyonları ve görevleri
açıklanmış ve küreselleşme süreci ile birlikte refah devletinde yaşanan bunalımı doğuran
faktörler üzerinde kapsamlı bir şekilde durulmuştur.
Üçüncü Bölüm‟de ise, devletin krizden çıkmak üzere ne gibi arayışlara yöneldiği
konu edilmiştir. Yani devletin kendisini yeni koşullara uyarlayabilmesi için ele alınan
seçenekler (harcamaların kısılması, sosyal refah kurumlarının reformu ve sosyal refah
hizmetlerinin sunumunun Sivil Toplum Kuruluşları‟na aktarılması) üzerinde durulmuş ve
STK‟lara detaylı bir biçimde yer verilerek STK‟ların bazı ülkelerdeki gelişimi
açıklanmıştır. Çalışma, genel bir değerlendirmenin yapıldığı ve sonuçların ele alındığı
Sonuç Bölümü ile sona ermiştir.
5
BĠRĠNCĠ BÖLÜM
KÜRESELLEġME KAVRAMI ve KÜRESELLEġMENĠN BOYUTLARI
I. KÜRESELLEġME KAVRAMI ve TANIMI
1980‟li yıllara kadar toplumlar tarafından bilinmeyen ve kullanılmayan bir kavram
olan küreselleşme, son otuz yıla damgasını vuran en popular kavramlardan biri olmuştur.
Bu kavramın temeli, modernizmin dünyayı bütünleştirdiğini öngören 19. ve 20. yüzyıl
sosyologları ve politik–coğrafyacılarının çalışmalarında yatmaktadır. Bu kavramın gerçek
anlamda kullanımı ise 1960–1970‟li yıllara Wendel Wilkie ve Roma Kulübü‟nün
çalışmalarına dayanmaktadır. Bunlar, küreselleşme kavramını ilk kez, Brettonwood
sisteminin çökmesinin ve yeni iletişim teknolojilerindeki gelişmenin hemen ardından
kullanmıştır. Bu dönemde dünyanın ekonomik, sosyal ve politik açıdan artarak
bütünleşmesi ve ülkelerin birbirine daha da bağımlı hale gelmesi karşında mevcut
kavramlar yetersiz kalmıştır. Bu süreci açıklamak için geliştirilen çok sayıda alternatif
kavramlardan biri küreselleşme olmuştur.1 Öte yandan, küreselleşme kavramının yaygın bir
kabul görmesi, geleneksel kavramların bu yeni süreci ifade etmede yetersiz kalmasından
kaynaklanmaktadır.2
Küreselleşmenin birden çok tanımı bulunmaktadır. Her bir yazarın her şeyi
açıklamak için kullandığı kendine ait bir küreselleşme tanımı olduğunu sıkça ifade
edilmektedir. Dilip, küreselleşmenin 100‟e yakın tanımın bulunduğunu ifade etmektedir.3
Son derece basit olduğu kadar oldukça karışık tanımlar da mevcuttur. Küreselleşmenin
1 D. Held ve A. McGrew, “The Great Globalization Debate: An Introduction”, (eds.) D. Held ve A.McGrew,
The Global Transformations Reader, London: Polity Press, 2003, s. 3. 2 R. Petrella, “Globalisation and Internationalization: The Dynamics of Emerging Word Order”, (eds.) R.
Boyer ve D. Drache, State and Markets: The Limits of Globalisation, London: Rutledge Publ., 1996, s.
64. 3 D. K. Dilip, Economic Dimensions of Globalization, Boston: Palgrave–MacMillan Publ., 2004, s. 6.
6
ekonomik, politik, sosyal ve kültürel boyutları mevcuttur. Ancak, küreselleşmeye yönelik
tartışmalarda genellikle ekonomik boyut ön plana çıkmaktadır. Bu nedenle yapılan tanımlar
ve en yoğun tartışmalar ekonomi temellidir.4
Küreselleşme, DPT‟nin 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı‟nda yaptığı tanıma göre;
“ekonomik, politik, sosyal, kültürel alanlarda, bazı ortak değerlerin yerel ve ulusal sınırları
aşarak dünya çapında yayılmasını” ifade etmektedir.5 Bu yeni süreç, ekonomik alanda
liberal ekonomik düzenin, politik alanda ise demokrasinin (liberal demokrasi) ön plana
çıkmasına yol açmıştır.6 Ekonomik alanda var olan etkileşim ve aktivite temel alınarak
yapılacak tanımlamada küreselleşme, uluslararası ve liberalleşme kavramlarını
içermektedir. Uluslararasılaşma, sınır ötesi ekonomik akış hacmindeki artış; liberalleşme
ise, ticari engellerin ve sınırlar arası akışlara yönelik kısıtlamaların kaldırılması anlamına
gelmektedir.7 Sermayenin uluslararası akış hacminin büyümesi, bağımsız ulusal
ekonomilerin uluslararası düzenlemeler ve süreçler ile dünya ekonomisine eklemlenmek
suretiyle kapsandığı, küreselleşmiş bir ekonomiye geçişi sağlamıştır.
Diğer bir tanımlamaya göre ekonomik küreselleşme; siyasi sosyal ve teknik
sebeplerle dünyada sermayenin, ticaretin, üretimin ve işgücünün uluslararası rekabete konu
olma eğilimin kuvvetlenmesini dolayısıyla faktör ve ürün piyasalarının bütünleşmesini
ifade etmektedir.8 Friedman‟a göre küreselleşme, serbest piyasa kapitalizminin hemen her
ülkeye yayılması demektir ve kendine özgü kuralları vardır. Bu kurallar dışa açılma, devlet
denetiminin azaltılması ve özelleştirme unsurları etrafında dönen unsurlardır.9 Buaman
4
J. E. Stiglitz, Globalization and its Discontents, New York: WW Norton 2002, s. 35.
5 Sülayman Özdemir, KüreselleĢme Sürecinde Refah Devleti, No: 69, İstanbul: İstanbul Ticaret Odası
Yayınları, 2004, s. 176. 6 DPT, KüreselleĢme Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Ankara: DTP Yayınları, 2000, s. 3 7 Robert O‟Brien and Marc Williams, Global Political Economy, Evolution and Dynamics, New York:
Palgrave Macmillan, 2004, s. 316. 8 Mustafa Aykaç, “Globalleşen Dünyada İşgücü Piyasaları”, Çevre Dergisi, Sayı: 14 (Mayıs-Temmuz 1995),
s. 30. 9
Thomas Friedman, Lexus ve Zeytin Ağacı KüreselleĢmenin Geleceği, İstanbul BZD Yayıncılık, 1999, s.
31.
7
küreselleşmeyi; “şeylerin elimizden kaçtığı hissinin güç kazanması, dünya sorunlarının
belirsiz, kuralsız ve kendine buyruk doğaya sahip olması, bir merkezin, bir kontrol
masasının olmaması, kısacası yenidünya düzensizliği” olarak tanımlamaktadır.
Sonuç olarak, farklı görüşleri taşısa da bu tartışmalarda üzerinde ortaklaşılan nokta,
küreselleşmenin mal ve hizmet ticaretinin arttığı, doğrudan yabancı yatırım ve kısa vadeli
sermaye hareketlerinin serbestleştiği, teknolojik yeniliklerin ve bilgi teknolojisinin ivme
kazandığı ve yaygınlaştığı, kuralsızlaşmanın benimsenmesi ile dünya ekonomisinin
bütünleştiği bir süreç olmasıdır.10
II. KÜRESELLEġMEYE NEDEN OLAN FAKTÖRLER
Özellikle 1980‟li yıllardan itibaren kilit bir kavram haline gelen küreselleşmeyi
(globalleşme) bir süreç olarak ele alarak bu sürece neden olan faktörleri ana hatları ile
incelemek yaralı olacaktır.
A. Bilgi ve ĠletiĢim Teknolojilerindeki GeliĢmeler
Teknolojik gelişmeler, toplum üzerinde büyük etki yaratan önemli bir faktör
olmuştur. Özellikle 20. yüzyılın sonunda giderek önem kazanan yeni teknolojiler, ülke
ekonomileri ve toplumlar arasında kuvvetli ilişkiler kuran ve ülkeler arasındaki mesafeleri
ortadan kaldıran küreselleşmenin ortaya çıkmasında önemli bir etkiye sahiptir.
Teknoloji; bir bilgi birikiminin, bir kültürün, bir düşünüşün ve bir davranışın ürüne
yansıması, kısaca belirli hedeflere ulaşmak için çeşitli aşamalarda getirilen bilgi
10
Zeki Erdut, Uluslararası Sosyal Politika ve Türkiye, Dokuz Eylül Yayınları, İzmir: 2003, ss. 1-2.
8
birikiminin üretim sürecine uygulanmasıdır.11
Teknolojik gelişme üretim ile ilgili
yöntemleri, kullanılan araç ve aletleri bilgideki gelişmeyi ifade etmektir.12
200 yıl önce İngiltere ve Batı Avrupa ülkelerinde, buharlı makine ve bu
makinelerin kullanıldığı dokuma tezgâhları, kol gücü dönemini kapsayan ve makineleşme
dönemine geçilmesini sağlayan yeni teknolojinin simgesi olmuştur. 19. yüzyılın sonları ve
20. yüzyılın başlarında Fransa, Almanya ve İsveç gibi bazı Batı Avrupa ülkelerinde ve
ABD‟de kimyasal ürünleri geliştirerek elektriği yaygınlaştırarak ekonomik büyümeyi
sağlayan yeni teknolojiler teknolojik gelişmede yeni bir aşamayı oluşturmuşlardır.13
II.
Dünya Savaşı‟ndan 1970‟li yıllara kadar olan dönemde ise, teknolojik gelişmelerin büyüme
ve olgunlaşma dönemine girdiği söylenebilir. Bir anlamda bu dönem, ekonomik gelişme ve
teknolojik değişme açısından endüstri ilişkilerinde durgunluğun hâkim olduğu bir
olgunlaşma dönemi olarak göze çarpmaktadır.14
1970‟li yılların sonrasında ise, küreselleşmenin yayılma hızını etkileyen teknolojik
gelişmeler 3 safhada (buluş, yenilik, yayılma) incelenebilir. Buluş ve yenilik safhaları
arasında yapılan ayrım, teknik yeniliklerin ekonomik faaliyetlere yansımasını
göstermektedir. Bu ayrıma göre buluş safhası; bilimsel ve teknolojik alanda bir gelişmeyi
yenilik safhası ise; bilimsel ve teknolojik gelişmelerin ekonomik faaliyetlere uygulanmasını
ifade etmektedir. Yenilik safhasından yayılma safhasına geçmek için bazı uygulamalardan
geçilerek maliyetlerin optimum seviyeye düşürülmesi gerekmektedir. Maliyeti optimum
seviyeye düşüren yenilikler, öncelikle teknolojik alt yapının kurulması ve işletilmesi
şartıyla nihai sonuca ulaşır.15
11
Tuncay Güllüoğlu, “Yeni Teknolojilerin Çalışma İlişkilerine Etkileri”,
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=190, (Çevirimiçi: 05.02.2009), s. 1. 12
Yusuf Balcı, “Bilgi Teknolojisi ve İstihdam”, Çerçeve, Yıl 4 Sayı, 15 Ağustos-Ekim, 1995, s. 78. 13
Hilmi Fuat Aran, “Dünyada ve Türkiye‟de Küreselleşme ve Sendikalar Üzerine Etkisi”, (Yayınlanmamış
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi, SBE), 2003. s. 76. 14
Abdulkadir Şenkal, Sendikasız Endüstri ĠliĢkileri, Ankara: Kamu-İş Yayınları, 1999, s. 56. 15
Şenkal, 1999, s. 56.
http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/mkl_gos.php?nt=190,%20(Çevirimiçi:%2005.02.2009)
9
1980‟li yıllara gelindiğinde ise, bir ürünün üretiminden diğer bir ürünün üretimine
geçişte çok az ayarlama ve bekleme süresi gerektiren üretim süreci, hızla ayarlanabilen ve
programlanabilen esnek otomasyon teknolojilerinin giderek yaygınlaşması ve ürünün
çeşitlendirilmesi üretim sürecinin genişlemesini sağlamıştır.
Küreselleşmenin kaynaklarından biri olan teknolojik gelişim bir teknolojik ihtilalin
sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu teknoloji ihtilali de iki ayrı devrimden ama ikisi birlikte
oluşan iki devrimden meydana gelmiştir. Bunlardan birisi, iletişim teknolojisi devrimidir.
Yani telefon denilen nesnedir. Diğeri ise, bilişim teknoloji devrimi, yani bilgisayardır. Bu
iki nesne, birlikte inanılmaz bir teknolojik devrim yaratmışlardır. Dünyanın her yerinden,
telefonla, her an her yere ulaşmak olanaklı hale gelmiştir. Bilgisayarlar inanılmaz bir hızla
ve yanılmaz olarak hesap yaptıklarından ve karar verdiklerinden, her an, her yerden
inanılmaz bir süratte hesap yaparak karar vermek olanaklıdır.16
Tüm bu teknolojik değişimler, iletişim hızını arttırıp maliyeti düşürerek daha hızlı
ve ucuz etkileşim sağlayarak ürün ve faaliyeti bölgeselleştirip entegre ağlar sayesinde
dağıtımı kolaylaştırarak küreselleşmeye olanak sağlamıştır. Gümrük uygulamalarına ilişkin
elektronik raporlama ve dokümantasyon uygulamaları uluslararası anlamda teknik engelleri
ortadan kaldırmış ve ekonomik uzaklıkların giderek azalması zamandan tasarruf sağlayarak
ülkeler ve kıtalar arası finans pazarlarını 24 saat faal duruma getirmiştir. Teknolojinin
kullanımı ile sınır ötesi faaliyetlerin gerçekleştirilmesinin yanı sıra çalışma ilişkilerine
değişiklikler getirmiştir. Her geçen gün daha fazla sayıda insan evinde çalışmaya
başlamaktadır. Diğer yandan, üretim teknikleri de değişmektedir. Standart ürünlerin
yığınsal üretimi için kullanılan sistemlerin yerini daha fazla çeşitlenen ürünlerin daha kısa
üretim süreçlerinde üretilmelerine olanak sağlayan yöntemler almıştır.17
16
Emre Kongar, Küresel Terör ve Türkiye (KüreselleĢme, Huntington ve 11 Eylül), İstanbul: Remzi
Kitabevi, 2001, ss. 18-19. 17
ICTFU Sendikalar için Küreselleşme Rehberi, “Küreselleşme Rehberi-1”, DİSK Yayınları, No: 34, Ocak
2003, s. 6.
10
Küreselleşme, enformasyon teknolojisindeki gelişmelerin hem nedeni hem de
sonucu olarak dünyayı büyük bir pazara dönüştürmüştür. Bilgi ve iletişim teknolojilerinin
üretimdeki engelleri ve geleneksel engelleri kaldırmasıyla üretim süreçleri küresel nitelik
kazanmıştır. Bu nedenle teknolojik gelişmelerin üretim sisteminde oluşturduğu değişimler
küreselleşmenin hem sebebi hem de sonucu olarak değerlendirilmektedir.
B. Neo-Liberal Politikaların Uygulanması
Günümüzde bazı gözlemcilere göre, endüstri ilişkilerinde ve emek piyasalarında
yaşanan değişimler, ürün piyasalarının küreselleşmesi ile rekabet baskılarını arttırmış ve
uluslararası düzeyde daha ileri bir işbölümünün ortaya çıkmasına yol açmıştır. Gelişmiş
ülkelerdeki pek çok sektörde, maliyetlerin baskısıyla üretim süreçleri azgelişmiş ülkelere
kaydırılmaktadır. Buna dayanarak gelişmiş ülkelerin özellikle üretim süreçlerinin emek
yoğun kısımlarını, emeğin ucuz olduğu azgelişmiş ülkelerin yedek emek ordusuyla ikame
ettikleri gözlenmektedir. Kimi yazarlar tarafından yeni uluslararası işbölümü olarak
isimlendirilen bu olgu, üretim sürecine uluslarüstü bir nitelik kazandırmaktadır. Bunun
sonucunda ulusal sınırlar geçirgen bir hal alırken bu olgu, ülkelerin birbirleri ile olan
ekonomik bağımlılıklarını arttırmaktadır.18
Evrensel olarak serbest piyasa ekonomisine geçişle birlikte dünya ekonomisinde
yaşanan değişimin temel unsuru; bütün ülkelerin dünya pazarı ile bütünleşmesi, mal-
hizmet-sermaye hareketlerinin tam serbestleşmesi ile ekonomik küreselleşme eğilimlerinin
giderek artmasıdır. Bu doğrultuda; dış ticaretin koruma politikalarından arındırılması,
sübvansiyonların kaldırılması, ulusal paraların konvertibilitesinin sağlanması, devlet
tekellerinin kaldırılması, kamu iktisadi teşebbüslerinin özelleştirilmesi, mal-hizmet-
sermayenin dolaşımındaki kamu müdahalelerinin kaldırılması; dolaysız yatırımlar, portföy
yatırımları ve kısa vadeli sermaye hareketleri üzerindeki kısıtlamaların kaldırılması
18
Zeki Parlak, “Yeni Uluslararası İşbölümü Yaklaşımının Eleştirel Bir Değerlendirilmesi”, Prof. Dr. Nusret
Ekin’e Armağan, Ankara: TÜHİS Yayınları, Yayın No: 38, 2000, s. 673.
11
hedeflenmektedir. Böylece dünya ekonomisi; katılımcıları özel girişimciler olan
piyasalarına rekabet koşullarının hâkim olduğu ve dürtüsünün kar olduğu bir alana
dönüşebilecektir. Kamu müdahaleleri ortadan kalkacağı için özel girişimciler, kendi rekabet
güçleri nispetinde kazanacak veya kaybedecek ve sonuçta rekabet koşulları verimliliği ve
karlılığı arttıracaktır.19
Tüm bunlar yapısal uyum politikaları adı altında tüm dünyada
uygulanmaya başlanmıştır.
Neo-liberalizm, ekonominin bu derece değişmesi ve gelişmesinde en önemli etken
olmuştur. “Yeni özgürlükçülük” anlamına gelen neo-liberalizm, küreselleşmenin temelini
oluşturan politikalar ile 1980‟li yılların başından itibaren dünyada hâkim politika olmuştur.
Dünyada yaşanan bu süreci yönlendiren en önemli güçler Amerika Birleşik Devletleri
(ABD), diğer zengin ülkeler ve uluslararası örgütlerin asıl hedefi „tek küresel pazar‟
idealine ulaşmaktır. Bunun için de devletin ekonomideki rolünün giderek sınırlandırılması
ve yalnızca dış ticaret ve sermaye hareketlerinde değil, para ve maliye politikalarında da
devletin ekonomiye hiç müdahale etmeyerek ekonominin serbest piyasa aktörlerine
bırakılması amaçlanmıştır. Bu doğrultuda, dünya güçleri bu amaca yönelik olarak önlerine
çıkan engelleri kaldırmak için Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Çok Taraflı Yatırım
Anlaşmaları (MAI) gibi kurumsal ve hukuki antlaşmaları tüm dünyada yaymaya
çalışmaktadır.20
Ekonomiyi bu şekilde değiştiren neo-liberalizm, küreselleşmenin temelinde yatan
ideoloji olarak 1980‟li yıllardan itibaren dünyaya hâkim olmuştur. Bunun sonucu olarak
ekonomik durgunluk, kar oranlarında gerileme, üretimde düşüş ve işsizlik oranlarında artış
gözlenmiştir. Bu gelişme küreselleşmenin sosyal boyutunun ne kadar yetersiz olduğunu
göstermektedir.
19
Özlem Özkıvrak ve Dilek Dileyici, “Globalleşme, Bölgeselleşme ve Mega Rekabet”,
http://www.econturk.org/dtm7.htm, (Çevirimiçi:13.04.2009), s. 4. 20
Gülten Kazgan, Tanzimattan 21. Yüzyıl’a Türkiye Ekonomisi, İstanbul: Altın Kitaplar, 1999, s. 117.
http://www.econturk.org/dtm7.htm
12
C. Üretimin KüreselleĢmesi
Enformasyon ve mikro-elektronik teknolojilerinin gelişmesinin doğal sonucu olarak
üretim süreci ulusal sınırları aşmış ve ulus-ötesi bir kimlik kazanmaya başlamıştır. Üretim
artık parçalara ayrılabilmekte, dünya sanayi üretiminin büyük bir yüzdesini elinde
bulunduran çok uluslu şirketler bunu emek-gücü mailiyetlerinin en düşük olduğu ülkelere
yönelerek değerlendirmektedir. 1970‟li yıllardan sonra Japonya‟nın Post-Fordist üretim
sistemini mikro-elektronik teknolojiyle birleştirmesi, merkez ülkeler arası varolan rekabeti
arttırması bağlamında şirketlerin ve onların arkasındaki ulus devletlerin rakiplerine karşı
rekabet üstünlüğü sağlamak için üretimin küreselleşmesi anahtar bir rol oynamıştır.
Üretmin küreselleşmesi, herhangi bir mal veya hizmetin son anına geliş konumuna kadar
ki, tasarım, AR-GE, bölünecek parçaların belirlenmesi, montaj, kalite kontrol, ambalaj
aşamaları en düşük maliyetli ülkelerde veya bölgelere verilmektedir.21
Bu noktada, üretilen
mal veya hizmet küresel ağlarla birbirine bağlanmaktadır. Üretimin küreselleşmesi bu
bağlamda dünya pazarları için üretim yapan fason ilişkileriyle küresel mal zincirleri içinde
birbirlerine içiçe geçmiş, ihracat işlem bölgeleri olan küresel fabrikaları ortaya
çıkarmıştır.22
Bu çerçevede çokuluslu şirketler, küresel mal zincirlerini oluşturan aktör
görevini yapmışlardır.
Küreselleşmeyle birlikte çalışma ilişkilerinde yaşanan önemli dönüşümlerden biri
olan üretimin küreselleşmesi konusunu “Üretim Organizasyonunda Ulus-Ötesi Dönüşüm”
ve “Esnek Üretim Uygulamaları ve İgücü Üzerine Etkisi” olmak üzere iki başlık altında
inceleyebiliriz.
21
Murat Kalyoncu, “Küreselleşme ve Sosyal Politika”, (Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul:
Marmara Üniversitesi SBE), 2005, s. 15. 22
Metin Özuğurlu, “Küresel Fabrikanın Doğuşu ve Yükselişi”, 2000-2003 Petrol-ĠĢ Yıllığı: KüreselleĢme
KoĢullarında Kapitalizm ve Sendikal Hareket, İstanbul: Petrol-İşYayınları No:85, 2003, s. 197.
13
1. Üretim Organizasyonunda Ulus-Ötesi DönüĢüm
Küreselleşme süreciyle birlikte giderek liberalleşen ekonomiler paralelinde üretim
organizasyonunda da köklü dönüşümler yaşanmıştır. Bunların en önemlilerinden birisi,
üretimin artık ulusal sınırları aşması ve ulus-ötesi bir kimlik kazanmasıdır. İçe yönelik
sermaye birikimi rejimi çerçevesinde uygulanan yüksek gümrük duvarlarıyla korunma
altına alınmış ulusal üretim anlayışı terk edilmiş, sermayenin uluslararasılaşmasının doğal
bir sonucu olarak dışa yönelik sermaye birikim rejimi uygulamaya sokulmuştur. Bunun
anlamı ülke ekonomilerinin küresel (dünya) ekonomiler ile bütünleşmeleridir.23
Dünya
piyasalarındaki büyük rekabet ortamında maliyetlerini en aza indirenler ayakta kalacaktır.
Bu nedenle endüstrileşmiş ülkeler emek-yoğun üretim alanlarını işgücü maliyetlerinin
düşük olduğu az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelere kaydırmıştır. Bu yönüyle üretimin
küreselleşmesi refah devletinin temelini teşkil eden istihdamı etkilemiştir.
Üretim organizasyonunda yaşanan ulus-ötesi dönüşüm, küreselleşme sürecinin
önemli sonuçlarından biridir. Enformasyon ve mikro-elektronik teknolojilerinin
gelişmesinin doğal sonucu olan bu durum, üretim sürecinin ulusal sınırlara hapsolmamasına
ve ulus-ötesi bir kimlik kazanmaya başlamasına neden olmuştur. İşletme içinde ve
işletmeler arasındaki ilişkilerde elektronik enformasyon teknolojisinin kullanılması ve bu
kullanımın yarattığı örgütsel yeniden yapılandırmalar sayesinde işletmelerin karar alma
merkezlerinin dünyanın her tarafındaki üretim birimleri ve montaj fabrikalarıyla saniyesi
saniyesine temas halinde bulunabilmesi ve üretim sürecini yönlendirebilmesidir.
Bu durum üretim sürecinin, özellikle de emek-gücü maliyetleri dikkate alınarak
parçalara ayrılabilmesine, belirli aşamalarının değişik bölgelerde gerçekleştirilebilmesine
olanak sağlamaktadır.24
Böylece üretimin pek çok sektörde küreselleşmesi mümkün
23
Fuat Ercan, “Sermaye Birikim Rejiminin Çelişkili Sürekliliği”, Neoliberalizmin Tahribatı, (Derleyen
Balkan, Neşecan ve Sungur Savran), İstanbul: Metis Yayınları, Mayıs 2004, ss. 9-43. 24
Mustafa Acar, “Ekonomik, Siyasal ve Sosyal Kültürel Boyutlarıyla Küreselleşme : Bir Tehdit mi, Bir Fırsat
mı?”, http://www.liberal-dt.org.tr/, (Çevirimiçi:23 Haziran 2005), s. 12. Aktaran: Ali Bakın, “Küreselleşme,
http://www.liberal-dt.org.tr/,%20(Çevirimiçi
14
olmuştur. Bu nedenle özellikle 1980‟li yıllardan itibaren ucuz emeğe dayanan imalat
sanayileri Güneydoğu, Asya, Çin, Latin Amerika ve Doğu Avrupa‟ya kaymıştır. Önceleri,
1960‟lı yılların sonlarından itibaren tekstil, hazır giyim ve ayakkabı gibi emek yoğun
sektörlerde başlayan küresel üretim 1970‟lerde elektronik ve otomobil gibi sermaye yoğun
imalat sektörlerinde de yaygınlaşmıştır. 1990‟ların sonlarından itibaren ise, hizmet
sektöründe çağrı merkezleri, bilgisayar yazılımı, finansal ve muhasebe hizmetleri gibi pek
çok hizmet işi, gelişen ülkelerde taşeron işletmelere yaptırılır hale gelmiştir. Üretimin
örgütlenme biçimdeki dönüşümün küresel ekonomik bütünleşmenin oldukça farklı ve ileri
bir aşamasını teşkil ettiği ileri sürülmektedir.25
Çokuluslu şirketler bu sürecin itici gücücü olmaktadır. 1960‟lara kadar çokuluslu
şirketlerin genellikle dikey olarak bütünleştirilmiş hiyerarşik koordinasyon ve üretim
yapılarına sahip oldukları bilinmektedir. Ancak, çokuluslu şirketler günümüzde oldukça
farklı bir yapıya sahiptir. Zira, pek çok çokuluslu şirketin esneklik ve rasyonelleşme
stratejileri çerçevesinde ihtiyaç duydukları pek çok ürün, ara–mal ve hizmeti üretmek
yerine küresel piyasalardan tedarik etmeleri küresel düzeyde ağ tipi bir örgüt yapısının
gelişimine yol açmıştır.26
Bu yapı, her bir kademesinde farklı ölçek ve niteliklere haiz çok
sayıda taşeron ve yan sanayi işletmesinin bulunduğu bir piramide benzemektedir.27
Piramidin tepesinde merkezi gelişmiş ülkelerde bulunan çokuluslu şirketler, altında bir
kısmı çokuluslu olan büyük tedarikçi şirketler bulunmaktadır. Daha alt kademeler de ise,
dünyanın çok farklı ülkelerinde bulunan ve bir kısmı muhtemel kayıtışı olan binlerce küçük
ve orta ölçekli işletme mevcuttur. Bilgi ve iletişim teknolojilerinde meydana gelen
Sosyal Politika Alanında Yaşanan Dönüşüm ve Türkiye‟ni Refah Rejiminin Karmaşık Niteliği”,
(Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul: Marmara Üniversitesi, SBE), 2005, s. 52. 25
S. Hayter, “The Social Dimension of Global Production Systems: A Review of the Issues”, ILO Working
Paper No: 25, 2004, s. 2. 26
G. Gerreffi, J. Humphrey, ve T. Sturgeon, “ The Governance of Global Value Chaine”, Review of
International Political Economy, Vol. 12, No1 February, 2005, s. 90. 27
S. Hayter, 2004, s. 5.
15
gelişmeler, çokuluslu şirketlere böylesine karmaşık tedarik sistemlerini başarılı bir şekilde
koordine etme imkanı vermektedir.28
2. Esnek Üretim Uygulamaları ve Ġgücü Üzerine Etkisi
Küreselleşme sürecinde üretimde yaşanan değişimin bir boyutu da esnek üretim
uygulamalarının yaygınlık kazanması olmuştur. İkinci Dünya Savaşı‟ndan sonra geniş bir
uygulama alanı bulan Fordist üretim modeli, yığın pazarlarına yönelik üretim yapan, bu
yüzden toplumun korporatist nitelikte örgütlenmesini öngören bir toplum paradigmasını
yansıtmaktaydı. Ancak, küreselleşme ile birlikte “post-kapitalist toplum”, “bilgi toplumu”
olarak da bilinen yeni bir toplumsal oluşumdan söz edilmeye başlanmıştır.29
Çalışma hayatında esneklik; sayısal, zamana göre, fonksiyonel, ücret gibi çeşitli
şekillerde tanımlanabilmekle beraber esas olarak değişebilirlik ya da değişime ayak
uydurabilme yeteneği olarak nitelenmektedir.30
Bu bakış açısına göre, çalışma hayatında
var olabilmek / ayakta kalabilmek için esneklik uygulamaları büyük önem taşımaktadır.
Teknolojik ilerlemeye paralel olarak Fordist üretim modelinin yüksek maliyetli özel amaçlı
makinelerinin yerini çok amaçlı programlanabilen robotların alması, üretim miktarı ve
çeşitliliği gibi konularda büyük esnekliklerin sağlanmasına yol açmıştır.31
Bu sayede
Fordist üretim modelinin tersine iş küçük ve parçalanmış iş birimlerine ayrılabilmekte,
değişen pazar koşullarına ve dalgalanmalara daha kolay uyum sağlayabilmektedir. Böylece
sermaye, örgütlü işçi hareketlerinin kısıtlamalarından ve endüstriyel kurallardan
kurtulabilmektedir.32
Ayrıca esneklik uygulamaları ile sermaye, çalışma sürelerini
belirsizleştirip iş güvencesini kaldırarak gelecek kaygısı ve korkusu içinde güvenini
28
D. Hummels, J. Ishii ve D. Yi, Kei–Mu, “The Nature and Growth of Vertical Specialization in World
Trade”, Journal of International Economics, Vol. 54, 2001, s. 75–96. 29
Tülin Öngen, “Esneklik: Kapitalizmin Yeni Fetişi”, Ġktisat, Sayı 357, Mayıs-Haziran 1996, s. 32. 30
TİSK, “Çalışma Hayatında Esneklik”, Yayın No: 190, Kasım 1999, ss. 4-5. 31
Şule Daldal Necef, “Esnekliğin Farklı Boyutları ve Uluslararası Dinamikler”, Petrol-İş ‟97- ‟99, Petrol-İş
Yayınları, İstanbul, Mart 2000, s. 879. 32
Öngen, 1996, s. 33.
16
kaybetmiş bir işçi sınıfı oluşturmaktadır.33
Bu nedenle yarı-zamanlı çalışma, kısa dönemli
ve geçici istihdam, taşeron çalışma ve tele-çalışmanın olduğu atipik istihdam biçimleri
yaygınlaştırılmıştır. Bu durum Fordist üretim modelinin temel sosyal politika anlayışı olan
düzenli ve sürekli olarak bir işte çalışmayı ifade eden standart istihdamın sonu olarak
nitelendirilmektedir.
D. Uluslararası Rekabetin Artması
Bilgi ve iletişim teknolojilerinde hızlı gelişmelerin kolaylaştırdığı dünya
ekonomisinde küreselleşme ve serbestleşme, işletmelerin gelişimi açısından yeni
dinamikler ile birlikte yeni rekabet şartları dayatmaktadır. Bu teknolojiler ve küresel
ekonomide yaşanan gelişmelerle birlikte işletmelerin örgütlenmelerinde, üretimin
organizasyonunda, pazarlamasında, dağıtımında gerek ulusal ve gerekse küresel düzeyde
köklü değişikliklere neden olmaktadır.34
Ortaya çıkan yeni rekabet koşulları ekonomik gelişmeler ve çokuluslu şirketlerin
gelişimi ve faaliyetleri açısından incelenecektir.
1. Ekonomik GeliĢme
Küreselleşme süreci ile birlikte dünya ölçeğinde oluşan rekabetin giderek artması
ekonomik gelişme üzerinde etkili olmuştur. Bu rekabet ortamı ekonominin
küreselleşmesine neden olmuş ve dünya sistemi küreselleştikçe merkezdeki güçler
arasındaki ekonomik, siyasi ve kültürel rekabet giderek büyümüştür. Artık firmalar
rakipleri ile yöresel pazarlarda değil, aynı zamanda dünyanın diğer bölgelerindeki
33
Yüksel Akkaya, “Küreselleşme Kıskacında Türkiye‟de İşçi Sınıfı ve Temel Özellikler”, Petrol-İş 2000-
2003, Petrol-İş Yayınları, İstanbul 2003, s. 220. 34
Mustafa Aykaç, Zeki Parlak ve Süleyman Özdemir, KüreselleĢme Sürecinde Rekabet Gücünün
arttırılması ve Türkiye’de KOBĠ’ler, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, 2007, s. 15.
17
pazarlarda da mücadele etmek zorundadırlar. Aksi takdirde yeni şartlara uyum sağlamayan
firma ve ülkelerin 21. Yüzyılda ayakta kalabilmeleri kolay olmayacaktır.35
Ekonominin küreselleşmesi kendisini, üretim ve finansal faaliyetlerin küreselleşmesi
olmak üzere iki farklı alanda göstermektedir. Üretimin küreselleşmesi, ülke bazında faaliyet
gösteren firmaların üretim faaliyetlerini diğer ülkelere ve kıtalara yaymalarını ifade
etmektedir. Finansal faaliyetlerin küreselleşmesi ise, ekonomik küreselleşmenin kendini
gösterdiği bir diğer alandır. Finansal faaliyetlerin küreselleşmesiyle sermaye, herhangi bir
coğrafi sınır içerisinde kalmayıp; daha düşük risk ve daha yüksek kazanç sağlamak
düşüncesiyle herhangi bir kısıtlamaya maruz kalmadan sınır-ötesi alanlara kolayca
yayılmaktadır. Bu alanın, küreselleşmenin en yaygın ve en yoğun olarak yaşandığı alan
olduğu söylenebilir.36
Bu nedenle ekonomilerin uluslararası sermaye akımlarına açık hale
getirilmesi ile ulus-devletin düzenleyici gücünün özellikle para ve maliye politikaları
alanında ortadan kaldırılması amacıyla küreselleşme sürecinde ülkelerin finansal sistemleri
üzerindeki denetimlerin kaldırılması istenmektedir. Bu durumda finansal küreselleşmeyle
birlikte ulus-devlet hem işlevleri hem de sınırları açısından etkinliğini kaybetmektedir.
Küresel üretim alanları ile küresel finans potansiyel anlamda birbirleri ile
çelişkilidir. Küreselleşmenin artması finansal istikrara, aynı zamanda siyasi istikrara
bağlıdır. Günümüz finans piyasaları ise istikrarsızdır. Küresel finans sistemi kredi yaratmak
fonksiyonuna sahip olması nedeni ile gelecekteki üretimi kontrol etmektedir. Finans
alanındaki bir krizin reel alanda krize neden olma ihtimali, bugün, önceki dönemlerden
daha yüksektir. Çünkü finans piyasaları hükümetlerin düzenlemeleri dışındadır. Küresel
finans düzenleme dışı olarak çalışmaktadır. Küresel ekonominin yönetimi ulusal ekonomi
yönetiminden farklı olarak siyasi merkez dışındadır.37
35
Aran, s. 53. 36
Coşkun Can Aktan ve Hüseyin Şen, “Globalleşme ve Türkiye”, Mercek Dergisi, Ocak 2001, Yıl 6, Sayı
21, ss. 104-105. 37
Aran, ss. 3-4.
18
Girdiği ekonomilerde döviz arzını arttırıp, döviz paritesini yerli para aleyhine
değiştiren finansal sermaye yatırımcı sermayeden çok geniş bir alanda ve çok daha yüksek
miktarlar halinde dolaşmaktadır. İhracatın görece gerilediği, ithalatın yükseldiği
ekonomilerin döviz gereksinimi de kronik olarak artmaktadır. Böylece periferik konumlu
ekonomiler, finansal sermaye liberalizasyonu ortamında, ithal ikameci dönemlerde dışa
bağımlı ekonomi yaratılmasına benzer biçimde, dış kaynak gereksinimi açısından dışa
bağımlı hale getirilmiş olmaktadır.38
2. Çok Uluslu ġirketler ve Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Güçlü bir rekabetçi yapı sergileyen Çok Uluslu Şirketler (ÇUŞ) küreselleşmenin
hızlanmasıyla yakından ilgilidir. Geçmişi çok eskilere dayanan ve kapitalist yapıyı temsil
eden ÇUŞ‟lar küreselleşmeyi şekillendiren aktörlerin en önemlilerinden biri olmuştur.
Küreselleşmenin iticü gücü olan ÇUŞ‟ları bu kısımda iki başlık altında inceleyeceğiz.
a. Çokuluslu ġirketlerin Tarihsel GeliĢimi
ÇUŞ‟ların geçmişi 14. Yüzyıla kadar dayanmaktadır. 17. ve 18. yüzyılda büyük
kolonyal ticari firmaların kurulması ve bu firmaların devlet tarafından korunmasıyla
birlikte Hollandalılar ve İngilizlerin Doğu Hint Kumpanyaları, Muscovy Kumpanyası,
Kraliyet Afrika Kumpanyası ve Hudson Bay Kumpanyası ortaya çıkmıştır. Bu
kumpanyalar koloni bölgelerinde toptancı ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu faaliyetler
sermaye birikimine katkıda bulunarak kapitalist sistemin gelişmesini sağlamıştır. Böylece
sanayi devrimiyle birlikte çağdaş anlamda ÇUŞ‟lar ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılda ortaya
çıkan güçlü sanayi şirketlerine ulusal pazarlar yetmez olmuş ve dış piyasalara açılmaya
başlamışlardır.39
Böylece modern ulus aşırı imalat 1865 yılında Alman kimya devi Alfred
Bayer‟in New York‟ta, iki yıl sonra da Amerikan Singer şirketinin Glasgow‟da açtıkları
38
Kazgan, ss. 126-127. 39
Metin Aydoğan, Yeni Dünya Düzeni Kemalizm ve Türkiye, 20. Yüzyılın Sorgulanması, Cilt 2, İstanbul:
Kum Saati Yayınları, 2002, s. 712.
19
fabrikalarla ortaya çıkmıştır. Bunları, 19. yüzyıl sonlarında Ford, General Motors ve
General Electric gibi Amerikan şirketlerinin Avrupa pazarında yabancı ortak arayışına
girmesi takip etmiştir. Avrupalı şirketler bu ulus aşırı imalat girişimlerine katılmışlardır.
1907 yılında Fiat Avusturya‟da 1909 yılında ABD ve 1912‟de Rusya‟da imalat kolları
kurmuştur. Bosch, Fransa ve İngiltere‟de 20. yüzyılın ilk yıllarında otomobil parçaları
üreten fabrikalar kurmuştur. 1930‟ların bunalım yılları ve 1940‟ların da savaş yılları olması
nedeniyle tıkanan yabancı yatırımların oran ve akışının yönünde savaştan sonra, 1950‟lerde
çok büyük değişiklikler meydana gelmiştir. Burada en büyük etkenlerden biri Avrupa ve
Japon ekonomilerinin hızla canlanması olmuştur. 40
Kendini sömürgecilik olarak gösteren İngiltere‟nin liderliğindeki bu dönem II.
Dünya savaşı sonrasında ABD‟nin liderliğinde Yeni Dünya Düzeni olarak ortaya çıkmıştır.
Bu sistemin gelişmesinde en etkili olan faktörlerden biri de ÇUŞ‟lar olmuştur.
Küreselleşmenin, ulus-devlet anlayışının üstünde, uluslarüstü işletme kanalları ile
zenginliklerin yeniden değerlendirildiği, üretildiği, dağıtıldığı ve tüketildiği tam rekabet
esasına dayalı bir sistem hedefi doğrultusunda ÇUŞ‟lar, küreselleşme sürecinin öncüsü
olarak dünya ekonomisinin belirleyicisi olmuştur.
b. KüreselleĢmenin Ġtici Gücü: Çokuluslu ġirketler
Küreselleşmeyi ortaya çıkaran temel faktörlerden biri olan ve 1960‟lı yıllarda
başlayıp 1970‟li yıllarda giderek artan ÇUŞ‟ların etkinlikleri 1980‟li yılların sonlarında
giderek yayılmaya başlamıştır. Sermayenin uluslararası dolaşımındaki hızlanma ve
serbestleşmesine paralel olarak ÇUŞ‟ların gücü giderek artmıştır. Küresel değer üretiminin
3.4 trilyonluk bölümünü en büyük 100 ÇUŞ kontrol etmektedir. Kendi ülkeleri dışında 2.7
trilyon yatırım yapan ÇUŞ‟larda çalışan ücretlilerin toplamı 75 milyonu bulmuştur.41
40
Erol Tümertekin ve Nazmiye Özgüç, Ekonomik Coğrafya, KüreselleĢme ve Kalkınma, İstanbul: Çantay
Kitabevi, 1997, s. 39. 41
Abdülhalim Çelik, KüreselleĢme Sürecinde Sosyal Güvenlik Sistemlerinin DönüĢümü ve Türkiye,
Kamu-İş Yayınları, Ankara, 2002.
20
ÇUŞ‟ların dünya ölçeğinde verili kaynakları etkin kullanmak amacıyla geliştirdikleri
yeni yönetim stratejileri özellikle gelişmekte olan ulus-devletleri doğrudan etkilemiştir.
Bunlardan ilki büyük şirketlerin aralarındaki stratejik ittifaklar, diğeri ise büyük şirketlerle
dünyaya yayılmış küçük şirketler arasındaki alt-sözleşme (taşeron) ilişkileridir. Dünyayı ağ
gibi saran bu ilişkiler beraberinde metaların, sermayelerin ve bilgilerin dünya ölçeğinde
serbest dolaşımını gerekli kılmaktadır.
Ulusal şirketler ve çok uluslu şirketlerden sonra ortaya çıkan günümüz ÇUŞ‟lara
bakıldığında ihracat, lisans ve teknik anlaşmaları ve dışa doğrudan yatırımları yönetim,
imalat ile uluslarötesileşmeyi gerçekleştirdikleri gözlemlenmektedir. Bu çerçevede
küreselleşme sürecine damgasını vuran ÇUŞ‟ların ulus-devlet anlayışının üstünde
işletmeler olarak zenginliğin yeniden değerlendirildiği, üretildiği, dağıtıldığı ve tüketildiği
tam rekabet esasına dayalı bir sistemin baş aktörlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz.
c. Uluslararası Ticaret ve DeğiĢen Ticaret Kalıpları
Küreselleşmenin bir başka ifadesi de uluslar arası ticaret hacminin artması ve
kalıplarının değişmesidir. Son 50 yılda ticaretin serbestleştirmesi, iletişim ve ulaşım
teknolojilerinde gelişmeler uluslararası mal ve hizmet ticaretinin hacmini artırdığı gibi
yapısını ve içeriğini de esaslı bir şekilde dönüştürmüştür. 42
Tarihsel olarak bakıldığında, farklı küreselleşme dalgaları boyunca uluslararası
ticaretin hacmi, yapısı ve kalıpları da değişmiştir. İlk küreselleşme dalgası 1870 ile 1914
tarihleri arası döneme denk gelmektedir. Diğer bir ifade ile 19. yüzyılın sonu ile Birinci
Dünya Savaşı ekonomisi, mal, sermaye ve işgücünün hareketliliği sayesinde ileri düzeyde
bütünleşmiştir. Bu bütünleşme, bugün olduğu gibi, büyük ölçüde ulaşım (buharlı gemi ve
demir yolları) ve iletişim (telgraf) teknolojilerinde meydana gelen gelişmelere bağlıdır. Bu
42
Aykaç, Parlak ve Özdemir, s. 36.
21
dönemde ulusal piyasaların dünya ekonomisine sömürgeci sistem adlında bütünleşmesi
dünya da üretim ve uluslararası ticaretin hacminde önemli artışlara yol açmıştır. Birinci
Dünya Savaşına kadar olan 30 yıllık süre içinde, dünya ticareti %3.2 oranında arttığı
gözlemlenmiştir.43
Dünya ticaretinde gerçekleşen bu artış dünya GSMH‟nın artışının
yaklaşık iki katına eşittir.44
Ulusal servet açısından ölçüldüğünde bu dönemde sermaye
ihracat ve ithalat oranlarını günümüzden daha fazla olduğu ileri sürülmektedir. Bu sermaye
hareketleri, toprağa dayalı birincil ürünlerin üretiminde ve ihracatında tam bir patlamaya
yol açmıştır. Sonuç olarak, ticaretteki artışlar dünya üretimini % 33 arttırırken gelişen
ülkelerin hammadde ve tarım ürünleri karşılığı imalat mallarının mübadele edildiği bir
uluslar arası ticaret kalıbı ortaya çıkmıştır.45
1914 ve 1945 yılları arası dünya ekonomisinde küreselleşmenin, üretimin ve
ticaretin hacminin azaldığı yıllardır. 1930‟lu yıllarda yaşanan ekonomik bunalımın
ardından ülkeler kendi içlerine kapanmayı, bireysel davranarak büyük bunalımın getirdiği
sorunlara yönelmeyi tercih etmişlerdir. Bu da dünya ticaretinde işbirliğinden neden
olmuştur. Ülkeler, kendi sanayilerini korumak ve dışödemeler dengesi problemlerini
çözmek için gümrük tarifelerini arttırma yoluna gitmişlerdir.46
ABD‟nin Smoot–Hawley
Tarriff uygulaması ile öncülüğünü yaptığı korumacılık akımı ile uluslararası ticaret
çökerken dünya ekonomik büyümesi de % 30 oranında düşmüştür.47
Sonuç olarak, 1950‟ye
kadar ihracat olarak dünya geliri, 1870‟deki seviyesinin % 5 altına düşmüştür.48
43
P. Hirst ve G. Thompson, Globalization in Question: International Economy and Possible Governance,
Second Edition, London: Polity, 2001, s. 47.
44
A. Maddison, The World Economy: A Millennial Perspective, Paris: OECD, 2001
s. 20–23.
45
World Bank, Globalization, Growth, and Poverty: Building an Inclusive World Economy, New York:
WB / New York: Oxford, 2002, s. 27. 46
Nil Karaca, “Gatt‟tan Dünya Ticaret Örgütüne”, http://www.kktcsanayiodasi.org/site/den20.pdf,
(Çevirimiçi: 02.12.2009), s. 1. 47
OXFAM, Rigid Rules and Double Standards: Trade, Globalization and Fight Aganist Poverty, 2002,
s. 33. 48
Maddison, s. 22.
http://www.kktcsanayiodasi.org/site/den20.pdf
22
Yeni bir küreselleşe dalgası (ikinci dalga), 1945–1980 yılları arası döneme denk
gelmektedir. 1945 yılında İkinci dünya savaşının sona ermesinden sonra Amerika Birleşik
Devletlerinin öncülüğünde uluslararası ekonomik, sosyal ve siyasi yapılanma hedefi
çerçevesinde önce Birleşmiş Milletler Örgütü, ardından dünya ekonomisinde piyasa
koşullarının işleyişini sağlamak üzere Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası
(IBRD) kurulmuş, uluslararası ticaretin serbestleşmesi hedefine yönelik olarak da Gümrük
Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşması (General Agreement on Tariffs and Trade-GATT)
imzalanmıştır. Ocak 1948'de yürürlüğe giren GATT, dış ticaretin serbestleşmesi hedefi
çerçevesinde faaliyet göstermiştir. Dış ticarette rekabetin mal kalitesini artıracağı, fiyatları
düşüreceği, böylece dış ticaretin hacminin artacağı düşüncesi ile dış ticaretin
serbestleşmesinin önündeki engel olan gümrük tarifelerinin düşürülmesi, tarife dışı
engellerin kaldırılması, karşılaşılabilecek diğer engellerin ve farklı muamelelerin ortadan
kaldırılması GATT'ın temel amaçlarıdır.49
GATT ile uluslararası ticaret sistemi ilk kez kurulmuştur. GATT'ın kuruluşundan
günümüze kadar geçen süre içerisinde rekabeti bozucu, ticareti kısıtlayıcı engellerin
kaldırılması nedeniyle dünya ticaretinde önemli artışlar kaydedilmiştir. GATT ile gelen
sistem, ticaret pazarlıkları veya görüşmeler (rounds) serileri ile gelişmiştir. İlk round tarifler
ve indirimlere yoğunlaşmış, daha sonra anti-damping ve tarife dışı önlemleri de
kapsamıştır. Son round olan Uruguay Round (1986-94) Dünya Ticaret Örgütü‟nü
kurmuştur. Dünya Ticaret Örgütü (WTO), Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası
ile birlikte Bretton Woods kurumlarının üçüncü ayağını oluşturmaktadır.50
1947–1980 yılları arasında GATT çerçevesinde yürütülen çok taraflı ticaret
görüşmeler ile birlikte ülkeler arasında imalat mallarına yönelik ticari engeller büyük
ölçüde kalkmıştır. Bu dönemde ticari engellerin kısmen kaldırılması ile birlikte uluslararası
ticaret küresel üretimin iki katına yakın artmış ve 1870–1914 dönemindeki oranına
49
Karaca, s. 1. 50
Karaca, ss.1-2.
23
yaklaşmıştır.51
Ancak, ikinci küreselleşme dalgası geleneksel kuzey–güney ticaret kalıbını
yeniden canlandırmış, gelişen ülkeler tekrar tarım ürünleri ihraç edip imalat malları ithal
eder hale gelmiştir. Diğer bir ifadeyle, bu ülkeler eşit şartlarda ticaret yapamamıştır. Bu
dönem, gelişmiş ülkeler açısından oldukça kazançlı olmuştur. Kendi aralarında ticari
engellerin kalkması, imalat malları ticaretini hızlandırmış, tarihte ilk kez imalat sektöründe
uluslararası uzmanlaşma önemli hale gelirken büyük ölçekli üretimle ölçek ekonomileri
sağlanmıştır. Bu gelişme, nihayetinde uluslararası ticaretin önemli ölçüde gelişmiş ülkelerin
kendi aralarında gerçekleşmesine yol açmıştır. Gelişen ülkelerin büyük çoğunluğu bu
dönemde küresel imalat malları ve hizmet ticaretinden çok az pay alabilmiştir.52
1980
yılında imalat malları gelişen ülkelerin ihracatı içinde sadece 25‟lik bir kısmını oluşturması
bu gerçeği pekiştirmektedir.
III. KÜRESELLEġMEYE YÖNELĠK YAKLAġIMLAR
20. yüzyılın son çeyreğinde ortaya çıkan ve 21. yüzyılın temel belirleyicisi olan
küreselleşme sürecine karşı çıkmak, bir yandan çağın gerisinde kalmak olarak ifade
edilirken diğer yandan küreselleşmenin karşısında olanlar tarafından küreselleşme aleyhine
kanıtlar ortaya çıkarılmaktadır. Bunların dışında küreselleşme ile ilgili olarak kesin bir
yorum yapmayanlar da bulunmaktadır. Bu doğrultu da küreselleşmeye yönelik olarak üç
yaklaşım bulunmaktadır.
Birinci yaklaşım, küreselleşmeye eleştirel bakan şüphecilerdir. Bunlar “yeni küresel
ekonomi” ile ilgili olarak gerçekte neyin yeni olduğu konusuna şüphe ile yaklaşmaktadırlar.
Dünyada hiçbir şeyin yeni olmadığını, dünya ekonomisindeki gelişmelerin ise yüzyıl
öncesine geri dönüşten başka bir şey olmadığını iddia etmektedirler. Küreselleşmenin yeni
bir süreç olduğunu kabul etmedikleri gibi küreselleşmeyi, refah devletini yok etmek isteyen
51
C. Chase–Dunn, Y. Kawano ve B.D. Brewer, “Trade Globalization since 1975: Waves of Integration in the
World System”, American Sociological Review, Vo. 65, No. 1, 2000, s. 80–83.
52
World Bank, s. 29.
24
çevrelerin kullandığı bir terim olduğunu ileri sürmektedirler. En şüpheci bakış açılarından
birine sahip Hirst ve Thompson, küreselleşmeden kaçınılamayacağını iddia ederek “artık
yapılacak bir şey yok” yargısına varanların, aslında tamamen yanlış bir şekilde bu karara
varmalarına sebep olan şeyin, küresel güçler dengesindeki bir değişim değil, aslında
küreselleşmenin kendisinin ortaya koyduğu “küresel miti” olduğunu iddia etmektedir. Bu
mit sayesinde, küreselleşme gereğinden fazla abartılmaktadır.53
Şüphecilere göre, dünya
küresel bir uygarlık yerine, yeni anlayışlar çerçevesinde bölünmeye gitmektedir.
Küreselleşme, bir bütünleşmeyi değil, farklı kültürler, farklı uygarlıklar ya da bölgeler
arasında yeni çatışmaları beraberinde getirecektir.
Küreselleşeme savunucularına göre ise, küreselleşme teknolojinin gelişmesi
paralelinde ortaya çıkan kaçınılmaz bir süreçtir. Teknolojik gelişmeler ve iletişim
teknolojisinin ulusal sınırları aşmasıyla birlikte sermayenin uluslararası hareketliğinin
artması küresel bir pazarı gerekli hale getirmektedir. Bu görüşü savunanlara göre
küreselleşme, teknolojik ve ekonomik gelişmelerin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir
süreçtir. Küreselleşme savunucularından diğer bir kesim ise, küreselleşmeyi bireysel olarak
değerlendirmektedirler. Bu görüşe göre, bireylerin farklı taleplerinin giderek artması soncu
sistem bu noktada tıkanmış ve bu talebe karşılık verememiştir. Bu nedenle küreselleşme
toplumlarda yaşanan modernite bunalımı ve devlete ve siyasete olan ilginin ve beklentinin
zayıflamasını ortadan kaldıracak özgürlükçü-çoğulcu bir toplum ve modern bir dünya
kurmanın yolu olarak görülmektedir.
Üçüncü yaklaşım ise, küreselleşmeye eleştirel olarak bakan ve bu süreci
dönüştürmek isteyenlerden oluşmaktadır. Küreselleşme karşıtlığının temelinde, teknolojik
değişmenin getirdikleri yenilikler değil, gelişmiş ülkeler tarafından dikte edilen sosyo-
ekonomik politikalara karşı çıkıldığı görülmektedir. Bunlara göre, “merkez” olarak ifade
edilen gelişmiş ülkeler genelde küreselleşmeden karlı çıkmakta, aksine, “çevre” olarak
53
Paul Hirst ve Grahame Thompson, KüreselleĢme Sorgulanıyor, 2. Bs. Ankara: Dost Kitabevi, 2000.
25
ifade edilen gelişmekte olan ülkeler ise kaybedenleri oluşturmaktadır.54
Küreselleşme
karşıtları yoksul ülkelerin küreselleşme sürecinden zarar gördüklerini iddia etmektedir.
2001 yılında Dünya Bankası‟nın yayınladığı “Küreselleşme, Büyüme ve Yoksulluk” raporu
bu iddialarını desteklememektedir. Bu rapor, küreselleşmenin sanıldığının aksine, sadece
gelişmiş sanayi ülkelerinin lehine değil, gelişmekte olan yoksul ülkeler, az küreselleşmiş ve
çok küreselleşmiş yoksul ülkeler olarak ikiye ayrıldığında, çok küreselleşmiş yoksul
ülkelerin zengin ülkelerden bile daha fazla büyüdüğünü ileri sürmektedir. Bu ülkelerin
başında Çin, Hindistan ve Meksika gelmektedir. Toplam nüfusları 3 milyarın üzerinde olan
gelişmekte olan bu ülkeler, 1990‟lı yıllarda milli gelir içindeki dış ticaret hacimlerini ikiye
katlamış (dış ticaretin milli gelire oranı) ve kişi başına gelir bakımından yıllık ortalama %5
oranında büyümüştür. Az gelişmiş dünyanın geri kalan kısmını oluşturan 2 milyarlık nüfus
açısından ise durum farklıdır. Ticaret hacminin oranı düşmüş, kişi başı gelir ise ya çok
yavaş gelişmiş ya da küçülmüştür. Bu ülkelerde yoksulluk da artmıştır. Kalkınmanın
önündeki bu büyük sorun, bu marjinalleşmeyi tersine çevirmektir.55
Küreselleşme karşıtlarının öne sürdüğü diğer bir görüş ise, küreselleşme ile
insanların işlerini kaybetme ve yeni iş bulamama riskinin arttığı yönündedir. Küreselleşme
süreci ile birlikte teknolojik gelişmeler sonucu vasıfsız işçilerin kendilerine uygun işi
bulamadıkları, yüksek vasıflı işçilerin ise bu süreçte avantajlı oldukları ileri sürülmektedir.
Küreselleşmeye yapılan bir diğer eleştiri ise, Küreselleşme sürecinin uluslararası
sermayenin çıkarlarını korunmak amacıyla IMF ve Dünya Bankası gibi uluslararası
kurumların mali ekonomik ve sosyal konularda önemli kararların alınması ve uygulanması
şeklinde gerçekleştiği yönündedir. Diğer yandan, küreselleşmeyle birlikte Batı kültürünün
tüm dünyaya yayılması ve benimsetilmesi amacının güdüldüğü yönünde eleştiriler de
yapılmaktadır.
54
Gülten Kazgan, KüreselleĢme ve Ulus-Devlet: Yeni Ekonomik Düzen, 2. Bs., İstanbul: Bilgi Üniversitesi
Yayınları, 2002, s. 15. 55
Brad Delong, (Çevirimiçi): http://www.j-bradford-delong.net, 03.04.2009; & Ayrıca bkz.: Kontent XXI,
“Küreselleşme ve Refah”, Sayı:5, Ocak-Şubat 2002, s. 30.
http://www.j-bradford-delong.net/
26
Sonuç olarak küreselleşme ile ilgili pek çok görüş ileri sürülmüştür. Ancak,
küreselleşmeyi savunanlar, küreselleşmenin karşısında olanlar ve şüpheyle yaklaşanlar ait
birbirinden farklı bu görüşlerin tek ortak noktası küreselleşme kavramının gerçek
olduğudur. Tüm bu görüşler birbirinden farklı olsa da küreselleşmenin varlığı tüm dünyada
kabul edilmektedir.
IV. KÜRESELLEġMENĠN SOSYAL POLĠTĠKA ve REFAH DEVLETĠ
ÜZERĠNE ETKĠLERĠ
Küreselleşme süreci sosyal soruna getirdiği yeni boyutlarla birlikte sosyal politika
ve refah devleti anlayışında köklü sayılabilecek etkilerde bulunmaktadır. Bu çerçevede,
küreselleşme sürecini sosyal politika ve refah devleti üzerindeki etkileri açısından ele
almak söz konusu dönüşümü anlayabilmek açısından yararlı olacaktır.
A. Sosyal Politika Üzerine Etkisi
Küreselleşme süreciyle birlikte en çok sorgulanan ve tartışılan konu, ekonomik
küreselleşmenin ulus-devletleri sosyal politikayı biçimlendirme yeteneğinden yoksun
bırakıp bırakmayacağı ve bu durumun sosyal koruma sistemleri açısından ne gibi sonuçlar
doğuracağı olmuştur.
Konuyla ilgili yapılan yorumlar, 20. yüzyılın sonlarında küreselleşmenin etkisiyle
sosyal koruma sistemlerine ve sosyal harcamalara yönelik baskıların arttığı ve ulusal
devletlerin politika özerkliğinin eski döneme göre oldukça kısıtlı bir hale geldiği yönünde
odaklanmaktadır. Devletlerin, küresel ekonomik güçlerin yönlendirmesiyle sosyal
politikalarını yeniden şekillendirmek zorunda kaldıkları doğrultusundaki görüşler büyük bir
27
destek bulmaktadır. Günümüzde, “refah devleti”nden “rekabet devleti”ne doğru genel bir
kayışa şahit olunmaktadır.56
Uluslararası liberal piyasa düzeninin gittikçe daha da önem kazanması ve
benimsenmesi doğrultusunda “refah devleti”ne bakışta da yeni anlayışlar ortaya çıkmaya
başlamış ve refah devletinin rolü azaltılmıştır. Refah devleti küçültülürken sosyal
sözcüğünün yerini de “sınırlı ve sorumlu” ibaresi almıştır. Bunlarla birlikte yeni ekonomik
yapının oluşturduğu sosyal yapıdaki dengesizlikleri ortadan kaldırması amacıyla serbest
piyasa ekonomisinin yeniden gözden geçirilmesi gerektiği şeklindeki ifadeler giderek
artmıştır.
Tüm bu tartışmalar çerçevesinde küreselleşme sürecinde sosyal refah devletleri
politikalarına baktığımızda, devletlerin bu konudaki önlemlerinin giderek kısıtlandığını ve
zorlandığını söyleyebiliriz. Bunun nedeni, küreselleşmeyle birlikte, hükümetlerin sosyal
politikalarını sürdürebilmelerinin giderek zorlaşmasıdır. Yabancı yatırımcıları çekmek için
dış ticarete yönelik korumacı uygulamaları gevşetmek ve vergi rekabetine girişmek zorunda
kalan hükümetlerin, vergi tabanında meydana gelen erimeye bağlı olarak, vergi toplama
yeteneklerinde azalma meydana gelir. Bu durum ise hükümetlerin eğitim, sağlık ve sosyal
güvenlik hizmetlerini yerine getirmede güçlüklerle karşılaşmalarına yol açar. Bu süreç,
neticede, geniş halk kitlelerinin yoksullaşması ve yoksulluk riski ile karşı karşıya kalmasına
ve gelir dağılımının bozulmasına yol açmaktadır.57
Tüm bu görüşler ışığında günümüz sosyal politikasının genel durumuna
baktığımızda, ücretler ve iş piyasaları giderek düzensizleşmiş, artan oranlı vergilendirme
azalmış, gelir araştırmasına dayalı yararlar genişlemiş, sosyal sigortalar zayıflamış ve
56
Christopher Pierson, Contemporary Challenges to Welfare State Development, Political Studies, 1998,
s.785-787. 57
Coşkun Can Aktan ve İsmail Yaşar Vural, “Gelir Dağılımında Adalet(siz)lik ve Gelir Eşit(siz)liği:
Terminoloji, Temel Kavramlar ve Ölçüm Yöntemleri”, Yoksullukla Mücadele Stratejileri”, (Haz.: Coşkun
Can Aktan), Ankara: Hak-İş Konfedarasyonu Yay., 2002
http://www.canaktan.org/ekonomi/yoksulluk/birinci-bol/aktan-vural-gelir-dagilimi.pdf, (Çevirimiçi:
15.03.2009), s. 10.
http://www.canaktan.org/ekonomi/yoksulluk/birinci-bol/aktan-vural-gelir-dagilimi.pdf
28
kamunun sahip olduğu endüstriler ve hizmetler yavaşa yavaş zayıflamıştır. Bütün bunlar
Avrupa çapında çok yaygın bir şekilde görülmüştür.58
Bu değişimin en önemli özelliği
sosyal politikadaki merkeziyetçi yapıdan uzaklaşılmasıdır. Sosyal refah devleti
hizmetlerinin yerel yönetimlere, özel sektöre ve kar gütmeyen kuruluşlara doğru yayılması,
bu değişimin en önemli göstergesidir. Böylece küreselleşme süreciyle birlikte yalnızca
devletin sosyal politika sağladığı merkeziyetçi ve tekdüze sosyal politika anlayışının
geçerliliğini yitirdiği görülmektedir.
Gerçekte sosyal politikalar iddia edildiği gibi ekonominin önünde bir engel olarak
değil, aksine üretken bir faktör olarak görülmelidir. Çünkü