13
S A Y I 5 M A R T 2 0 0 9 A G O S G A Z E T E S N N Ü C R E T S Z E K D R SAYFA 01 S‹YAH MAV‹ KIRMIZI SARI 8 Mart’› kutlarken Yüzlerde hâlâ direncin ›fl›¤› 8 Mart’› kutlarken Yüzlerde hâlâ direncin ›fl›¤›

Agos Kitap Kirk 5

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Agos Kitap Kirk 5

SS AA YY II 55 • MM AA RR TT 22 00 00 99 • AA GG OO SS GG AA ZZ EE TT EE SS ‹‹ NN ‹‹ NN ÜÜ CC RR EE TT SS ‹‹ ZZ EE KK ‹‹ DD ‹‹ RR

SAY

FA

01S‹Y

AH

MA

V‹

KIR

MIZ

ISA

RI

8 Mart’› kutlarken

Yüzlerde hâlâdirencin ›fl›¤›

8 Mart’› kutlarken

Yüzlerde hâlâdirencin ›fl›¤›

Page 2: Agos Kitap Kirk 5

e d i t ö r d e n

‹‹MMTT‹‹YYAAZZ SSAAHH‹‹BB‹‹ AAGGOOSS YYaayy››nncc››ll››kk BBaass››mm HHiizzmmeettlleerrii SSAANN.. vvee TT‹‹CC.. LLTTDD.. fifiTT‹‹.. AADDIINNAA Rahil Dink KKUURRUUCCUU •• Hrant Dink•• SSOORRUUMMLLUU YYAAZZII ‹‹fifiLLEERR‹‹ MMÜÜDDÜÜRRÜÜ Aris Nalc› • KK‹‹TTAAPP EEKK‹‹ EEDD‹‹TTÖÖRRÜÜ Altu¤ Y›lmaz • GÖRSEL TASARIM VE SAYFA DÜZEN‹Leda Mermer • RREEKKLLAAMM SSOORRUUMMLLUUSSUU Linda Karin Özsu • [email protected] • YYÖÖNNEETT‹‹MM YYEERR‹‹ Halaskargazi Caddesi Sebat Apt. No 74 (Eski No 192), Kat 1, Daire 2 Osmanbey 34371 ‹stanbul • TTeell:: (212) 296 23 64 - 231 56 94 - 219 50 82 FFaaxx:: (212) 247 55 19 •HHTTTTPP www.agos.com.tr • ee--ppoossttaa:: [email protected] • BBAASSKKII Star Medya Yay›nc›l›k A.fi. ‹ n ö n ü C a d . B a s › n e k s p r e sy o l u S t a r S o k . N o : 2 ‹ k i t e l l i 34303 ‹ST . TTee ll :: ( 212 ) 629 08 12 •• YYAAYYIINN TTÜÜRRÜÜ Ay l › k Yayg ›n Sü r e l i Y ay ›n

Agos Kitap/Kirk’in beflinci say›s›, 8 Mart’tan befl gün sonra eliniz-de olacak. Bu say› için haz›rlad›¤›m›z ‘Direncin Ifl›¤›’ bafll›kl› dosyada, 19.yüzy›l sonlar› ile 20. yüzy›l›n bafllar›nda, Anadolu’da ve ‹stan-bul’da, cinsiyetleri, etnik ve dini kimlikleri ile var olma mücade-lesi veren Ermeni kad›nlar›n hikâyeleri yer al›yor: Ermenice ya-zan ilk kad›n romanc› S›rpuhi Düsap, geçmiflini kaybetmemeinad›yla sembolleflmifl Mufllu Gülizar ve zorla Müslümanlaflt›r›l-m›fl Ermeni neneler.Dosya d›fl›ndaki yaz›larda da, kad›nlar, direnen, mücadele eden,üreten kad›nlar›n ‘hikâye’lerini anlat›yorlar.Bu say›y› haz›rlarken, geçmiflin ve bugünün anlat›lar›nda, foto¤-raf karelerinde, ac› ve umutla yo¤rularak, direncin ›fl›¤›n› tafl›ma-ya devam eden portreler gördük. Bu ›fl›¤›n güçlenmesi umuduyla; Dünya Kad›nlar Günü kutlu olsun!

Agos Kitap/Kirk

4-5

6 7

10-11-12-13-14-15 DOSYA : D‹RENC‹N IfiI⁄I

18-19 ÇOCUK17

20

Savafl alan› bedenlerimiz

Hayat ‘yolda’ö¤renilir!

“Bir gece bulutunrüzgâr›ndan üflüdü” veölüme gitti Sylvia Plath...

S›rpuhi Düsap:Ermeni kad›nedebiyat›n›n bafllang›c›

MARAL AKTOKMAKYAN

Evsizlefltirilen neneler,masumlaflt›r›lan zalimlerGülçiçek Günel TekinKara Kefen

BEL‹NDA MUMCU

Gülizar kimin öyküsü?

NIVART TAfiÇI

Altm›fl y›l, dört farkl› hayatNancy HustonFay Hatlar›

NAZAN MAKSUDYAN

Bedenimizbizimdir!

Feminist sineman›n gücü

Aylin Dikmen ÖzarslanK›rm›z› Kar: Toplumsal ve Kültürel Aç›dan Ayhali

TÜLAY A. KILIÇDA⁄I

Anneke SmelikFeminist Sinema ve FilmTeorisi: Ve Ayna Çatlad›

DERYA UZUNKALA

Amerikan edebiyat›n›n genç yafltaintihar eden efsanevi flairi Plath

YEL‹Z KIZILARSLAN

Buket Uzuner

Yolda

YEL‹Z

KIZILARSLAN

22 - 23 ERMEN‹CE

• Bir bas›n emekçisi: Garbis Muradyan

• Khaçaduryan Korosu

• Zahrad sonunda ‘Kabak Tad›’ da verdi

Güney Kafkasya’n›n‘çifte tabular›’ ve bir roman

Sandra Albukrek-Sebban’lasöylefli

SAREM KÜLEGEÇ

Bir özgürlük atölyesi:Uçan filler, pembe kurba¤alar

9

21

Bir Ermenik›z›n gerçekhikâyeleri

Nancy Agabian’lasöylefli

MEL‹SSA B‹LAL

ILGAR’IN K‹TAPLI⁄IYA⁄MUR BATTAL

Prenses Sophie sihirli bir dünyan›n kap›lar›n› açt›S‹B‹L ÇEKMEN

Page 3: Agos Kitap Kirk 5

5mart 2009 AGOS kirk

kadar yer, annesinin çocukluk hayali merte-besine (sirkteki fiiflman Kad›n) gelinceyekadar, doymaks›z›n yer.

Gövdesiz insanlar: RandallAnnesinin kendi bedeniyle olan kronik so-runlar›n› anlayamayan küçük Randall’›nyapt›¤› insan resimleri, bu yüzden hep göv-desiz olur. Çizdi¤i resimlerde insanlar›n be-denleri yoktur; kollar› ve bacaklar› do¤ru-dan kafalar›ndan ç›kar. Sadie, kocas›na veo¤luna, kimseye söz hakk› tan›madanHayfa’ya tafl›nacaklar›n› söyledi¤inde,Randall’›n öfkesi yine resimler yoluyla an-nesinin bedenine yönelir: Gövdesiz insan-lar, memeleri kesilmifl, s›rtlar›na büyükhançerler saplanm›fl kad›nlar çizer, amayüzlerinin annesine benzememesine dikkateder. O yafla kadar küvete annesiyle birliktegiren ve annesinin memelerini görmeye izniolan Randall’›n, art›k büyüdü¤ü gerekçesiy-le bu hakk›n› kaybetmesi de böyle resimlerçizmesinde etkili olur.

Hayfa’da geçirdi¤i 1982 y›l›nda yaflananLübnan savafl› ve Sabra ve fiatila mültecikamplar›ndaki katliamlar, Randall’›n zih-ninde, yok olan, bütünlü¤ünü yitirip uzuv-lar›na ayr›lan beden imgelerini art›r›r. Gaze-telerde gördü¤ü ve unutamad›¤› sahneler,anneannesi Erra’n›n çocukluk oyunca¤›n›,kendisinin de çok sevip saklad›¤› ay›y› ma-kasla parça parça etmesine neden olur.

“Lübnan’da insanlar›n bedenlerini parça-lamaktalar, kollar ve bacaklar ve bafllarhavada uçufluyor, yüzlerce ölü beden

binlerce ölü beden ölü çocuklar ölü atlarölü ihtiyarlar çürüyüp kokan y›¤›nla ai-le.” (s. 143).

Çocuklu¤unda savafl›ntüm vahfletini görenRandall, yetiflkinbir erkek oldu-¤unda savaflç›robotlar, ya-ni ölmeyena s k e r l e rgelifltirenbir flirket-te çal›fl›r.A n n e s i n en e r e d e y s egözleri parlaya-rak anlatt›¤›, ölme-yen, bedensel ve ruh-sal ihtiyaçlar› olma-yan, hata yapmayan,duygusuz, zaafs›z sa-vaflç›lar... Sadie onu Nazileryaratmakla suçlar, ama belki deRandall, savafllar›n bitmedi¤i dünyada ölü veparçalanm›fl bedenler görmekten usanm›flt›r.

S›f›r beden: Sol

Kaliforniya’da, afl›r› korumac› bir anneninsonsuz müsamahas› ve özverisiyle çevrelen-mifl Sol, ayn› zamanda internetin ve televiz-yonun üstüne boca etti¤i afl›r› fliddet ve cin-sellik, hayat›n›n her alan›n› belirleyen terö-rizm söylemi (“Sana alçak terörist hücrelersald›rm›fl”, s. 51), kopan parmaklar›n uza-

yabildi¤i estetik ameliyatf›rsatlar›yla iç içe büyür. Gü-

nünü uygunsuz site-lerde geçirir, en vahfli

fliddet ve porno videolar›n›izler. ‹flkence, vahflet ve fliddet

sahnelerini açl›kla izler, hattagördüklerinden cinsel hazduyar.

“... internete giriyor veEbu Garip resimlerininiçinde kayboluyorum. He-

rifler diz çökmüfl halde üstüste y›¤›lm›fllar, sirkteki akro-

batlara benziyorlar biraz, yaln›zbunlar irik›y›m ve ç›r›lç›plaklar

(...) erkek ve kad›n ABD askerleriysebütün bu ç›plak Araplarla foto¤raf çek-tirmekten ve onlarla alay etmekten veonlar› tasmalar›ndan tutmaktan ve on-

lara ask›da elektrik vermekten ve birbir-lerini arkadan becermeye mecbur etmek-ten müthifl haz duyuyor gibiler; penisimsepsert oluyor...” (s. 45).

Kusursuz oldu¤una inand›¤› bedenineneler girece¤i ve neler ç›kaca¤› konusundada saplant›l› oldu¤u için sadece tats›z, renk-siz, yumuflak yiyecekleri, duda¤› ve difl etle-ri aras›nda emerek beslenir ve vücudundansadece biçimi ve k›vam› düzgün d›flk›lar ç›k-mas›na müsaade eder. Bu yüzden de, alt›yafl›nda bir çocuk olmas›na ra¤men anorek-si hastas›d›r. Biricikli¤ine ve mükemmelli¤i-ne patoloji noktas›nda inand›¤› için, yana-¤›yla aln› aras›ndaki benden kurtulmay›,annesinin de teflvikiyle saplant› haline geti-

rir. Kendini mükemmellefltirmek ad›na be-denine iflkence eder, zira benini ald›rmakiçin girdi¤i ameliyat çeflitli komplikasyonlardo¤urur ve Sol bir türlü iyileflemez.

Hapsoldu¤umuz bedenlerBir yanda Nazi yönetiminin soydu¤u, ze-hirledi¤i, üst üste y›¤d›¤›, yakt›¤› eksik be-denler, di¤er yanda üstün ›rk›n tüm özellik-lerini haiz kusursuz bedenler… Her iki ko-flulda da, insan bedeni üzerinde sonsuz dev-let tasarrufu… Devlet ya da toplumsal yap›taraf›ndan bedensel normlar›n belirlenmesi,ayn› zamanda defolu olanlar›n ay›klanmas›,türünün nadide örneklerinin de özel koflul-larda, itinayla büyütülmesi anlam›na geli-yor. Erra’n›n hayat hikâyesinde, totaliter re-jimlerin insan bedeni üstündeki iktidarlar›-n›n en uç örneklerini görüyoruz. Ancak FayHatlar›, farkl› siyasi rejimler, toplumlar, ta-rihsel dönemler ve bireyler baz›nda, bedenpolitikalar›n›n, baz› fleyler flekil de¤ifltirse deyeniden üretildi¤ini hat›rlat›yor.

K›yaslamak ilk bak›flta indirgemek gibigörünse de, beden üzerindeki bireysel flid-det ya da devlet fliddeti, tarihin her döne-minde çok yak›c› ve gerçek olmay› sürdürü-yor. Ebu Garip’te birer et parças›na, insan-l›ktan ç›km›fl ç›plak vücut y›¤›nlar›na dön-müfl bedenler, kendi bedenlerini cephaneyedönüfltüren canl› bombalar, yemeyi redde-dip kendi bedenlerini iskeletlefltirenler...

“Bedenime sahip olabilirsin, ama ruhu-ma asla” fliar› tüm anlam›n› yitiriyor; do-¤umdan ölüme, bedenlerimiz savafl alan›.

Modern tüketim kültürü, art›k otomo-bil kültüründen ba¤›ms›z düflünüle-

mez bir durumda. Bu kültürde otomobilinkendisi Henri Lefebvre’in adland›rmas›ylabir ‘kral-nesne’, bir ‘k›lavuz-fley’ olarak mo-dernizmin simge nesnesi. Serpil Aygün Cen-giz Modernizm, Otomobil Kültürü ve Reklamadl› çal›flmas›nda, bu simgeleflme sonucundamodern insan›n ‘otomobil-insan’a dönüflü-münü elefltirel bir çerçevede ele al›yor.

Çal›flma üç bölümden olufluyor. ‹lk bö-lümde, ‘Modernizm’ alt bafll›¤›yla, moder-nizm düflüncesinin kayna¤› ve temel varsa-y›mlar›, ard›ndan, insan› do¤a karfl›s›ndaayr›cal›kl› bir konuma yerlefltiren felsefi vebilimsel ö¤retileri ele al›n›yor. Yazar, insanusunun kendini gerçeklefltirme ve do¤ay›dönüfltürme gücünün anlat›lar› olan bu ö¤-retileri, Ayd›nlanma, evrim ya da ilerleme,birey, kapitalizm, tüketim kültürü kavram-lar› arac›l›¤›yla detayl› bir biçimde inceliyor.‹kinci alt bafll›k olan ‘Otomobil Kültü-rü’nde ise, modernizmin simge nesnesi ola-rak otomobilin konumland›r›lmas› ve oto-mobil kültürü tart›fl›l›yor. Bu bölümde, sözkonusu simgeleflmeyle birlikte modern kül-türde önemli bir yere sahip olan otomobilkültürünün karfl›s›nda yer alan ‘otomobilkarfl›t› kültür’ ve modern insan›n ‘otomobil-insan’a dönüflümü irdeleniyor. Otomobilininsan-biçimsellefltirilmesi yoluyla sa¤lananbu dönüflümde, modernizmin, yetkin birvarl›k olarak tasar›mlad›¤› insan ile otomo-bil aras›ndaki özdefllik iliflkisini de ele alanyazar, modern gündelik kültür içinde, ge-nellikle, isim verilerek, bir kiflilik kazand›r›-larak ve bir cinsiyet atfedilerek; reklam me-tinlerinde de, benzer biçimde –ama bu kez,isim verme yerine marka ve model ismi kul-lan›larak, en önemlisi ideal modern öznenin

kiflilik özellikleri aktar›larak– insan-biçim-sellefltirilen otomobil ve otomobilli yaflamolgusuna yak›ndan bak›yor.

‘Bir Anlat› Olarak Reklam ve OtomobilReklamlar›’ bafll›kl› altbölümde, reklamla-r›n tüketim kültürüyle iliflkisi sorgulanarak,reklamlar›n kimlik üretimini nas›l gerçek-lefltirdi¤i inceleniyor. Yazara göre ça¤›m›z-daki tüketim olgusuna, sadece faydac›l›kaç›s›ndan ve ekonomik bir süreç olarak de-¤il, gösterge ve sembollerin de içinde oldu-¤u bir kültürel süreç olarak da bak›lmal›d›r.Yazar, bu bölümde, ‘tüketimcilik’ ad› veri-len bir yaflam biçiminin olgusu haline gelentüketimin art›k yaln›zca ekonomi-politikbir görüngü olmad›¤›, ayn› zamanda bir ar-zu duyma ve arzulanan nesneye sahip olma,k›saca ‘arzu nesnesi yarat›lmas› etkinli¤i’ ol-du¤unu savunan görüfle dayanan çal›flma-s›nda, otomobil reklamlar›n› nas›l ele alaca-¤›n›n da temelini kuruyor.

‘Motorlu Araç Reklamlar›’ bafll›kl› ikincibölümde, yazar, National Geographic dergi-sinin 2001-2002 y›llar›nda yay›mlananTürkçe ve ‹ngilizce bask›lar›nda yer alantoplam 93 motorlu araç reklam metninigöstergebilim ve içerik çözümlemesi yön-temleriyle ele al›yor. Tüm dünyada elli mil-yondan fazla okuru bulunan NationalGeographic’in neden modernizmin simgedergilerinden biri oldu¤unu tart›flt›ktan

sonra, söz konusu reklammetinlerini Homo auto-mobilus kavram› çerçeve-sinde çözümlüyor. Yazar,otomobilin reklam me-tinlerinde insan-biçim-sellefltirilmesi sonucundaortaya ç›kan melez varl›k‘otomobil-insan’› tart›-fl›rken, söz konusu yenioluflumun arkas›nda bu-lunan modernist meka-nizm anlay›fl›, teknokrasive tüketim kültürününyabanc›laflma etkisini dedile getiriyor. Modern tüketim toplumundagündelik yaflam› yap›land›ran en önemlimeta-simgelerden olan otomobilin, NationalGeographic dergisinde yer alan motorlu araçreklamlar›ndaki tüm sunum biçimlerini in-celeyen yazar, reklam metinlerinin her biri-ni, devasa, tek bir reklam›n ayr› bir parça-s›ym›fl gibi ele al›yor ve otomobile, idealmodern bireyin özelliklerinin nas›l yüklen-di¤ini gösteriyor. Yazara göre, modern birproje olarak ‘otomobil-insan’, modern bire-ye kapitalizmden, mekândan-zamandan,toplumsal cinsiyet ve kusursuzluk bask›s›n-dan ba¤›ms›z bir özgürlük alan› yarat›yor gi-bi görünse de, gerçekte otomobil, moderntoplumda devasa bir panoptikon ifllevi gör-

mektedir. Modern yaflam›n oda¤› olan mo-dern özne, merkezdeki rolünü otomobilkültürü içerisinde otomobile b›rak›rken,tam, bütün ve özerk do¤as›n› da araca terketmektedir. Kitapta, bu terk edifl süreci, ide-al modern öznenin kimli¤ini oluflturan top-lumsal cinsiyet, ilerlemecilik, milliyetçilik,modern bilim anlay›fl›, teknoloji, zaman-mekân alg›lay›fl› gibi temel ö¤eler ayr› ayr›

ele al›narak çözümleniyor.Yazar, modernlik iktidar›-

n›n inflas›nda programlama,teknik ve stratejilerin üretildi¤ialanlardan biri olan otomobilreklamlar›n›n, bireyi flekillen-direrek gözetim-denetim alt›-na ald›¤›n› ileri sürüyor. Çal›fl-man›n sonuç bölümünde, mo-dernli¤in temel ö¤elerindenolan otomobil kültürününmotorlu araç reklamlar› dola-y›m›yla üretti¤i / yeniden üret-ti¤i modernlik iktidar›n› sor-gulayan yazar, hem kamusal

hem özel alanda, otomobille bütünleflenmodern insan, modernli¤in devinimle öz-defllefltirildi¤i bir yaflam biçiminde, göçebeyurttafl olarak belirlendi¤i, vatan olarak ken-disine ‘yol’u seçti¤i sonucuna var›yor.

Serpil Aygün Cengiz’in çal›flmas›ndan ç›-kan asal sonuca göre, reklam metinlerindegezgin olarak tasar›mlanan modern birey,Zygmunt Bauman’›n deyifliyle, yolculu¤ukendine amaç edinmifl, “vatan› çöl” olan birgöçebedir asl›nda.

Gündelik hayattan reklamlara ‘otomobil-insan’

MEL‹HA ÖZGÜ H‹KMET

Serpil Aygün CengizModernizm,

Otomobil Kültürü ve ReklamÜtopya Yay›nevi, 2009, 272 s.

4 mart 2009AGOS kitap

Bir aile zincirinde dört halka, dört beden.‹ki kad›n, iki erkek. Henüz alt› yafl›nda

bir çocukken tenlerinde hissettikleri ve ha-yatlar› boyunca kurtulamad›klar› tahakkümve tasarruflar…

Fay Hatlar›, 2004’te bafllay›p 1944’euzanan altm›fl y›ll›k bir zaman dilimi içinde,genel anlamda çocukluk, savafl, devlet, flid-det, kad›nl›k, erkeklik, mutsuzluk ve kötü-lük, özel olarak da beden politikalar› üzeri-ne, akademik bir incelemenin söyleyebilece-¤inden fazlas›n› anlatmay› baflar›yor. ‹lk ola-rak ailenin en küçü¤ü Sol’dan dinledi¤imizbüyük babaanne (BBA) Kristina (Erra), ba-baanne Sadie ve baba Randall’›n hayat hikâ-yelerini, zamanda geri giderek, kendi tan›k-l›klar›ndan ö¤reniyoruz. Kronolojik olarakErra’n›n çocuklu¤unda Münih’te bafllayananlat›, dört kufla¤›n bir araya gelmesiyle yi-ne Münih’te noktalan›yor. Çember bafllad›-¤› noktaya dönene kadar, kurgu Toron-to’ya, New York’a, Hayfa’ya uzan›yor; Po-lonya’ya, Ukrayna’ya, Küba’ya, Lübnan’a,Irak’a a¤ at›yor.

Roman, yirminci yüzy›l›n ikinci yar›s›n-daki ak›l almaz fliddetin ve insanl›k trajedi-lerinin panoramas›n› sunuyor farkl›; tarihseldönemlerde insanl›¤›n yüz yüze kald›¤› be-densel dayatmalar› ve fliddeti (kiflisel, top-lumsal, siyasi) gözler önüne seriyor. NaziAlmanya’s›n›n mükemmel bedeni (idealrenk, ideal uzunluk, ideal genifllik vb.) sap-lant›l› flekilde yücelten ›rkç› politikalar›ylaaç›lan perde, Sabra ve fiatila’da parçalananvücutlara, oradan da günümüze uzan›p,Ebu Garip cezaevi iflkencelerine, canl› bom-balara, porno endüstrisine ve çocuk yafltaanoreksi vakalar›na ›fl›k tutarak kapan›yor.

Geçmiflin dehlizleriRoman›n merkezindeki anne-k›z iliflkisinde,Erra ve k›z› Sadie, benlikleriyle ve bedenle-riyle iliflkileri Janus-yüz misali s›rt s›rta du-ran iki karakter çiziyor: Birinin yüzü ne ka-dar geçmifle dönükse, di¤eri o kadar gelece-¤e bakmay› tercih ediyor. Erra için hayat›,kiflisel tarihi, keza kaderi, dolay›s›yla da be-deni ne kadar tesadüfî, gelip geçici ve üze-rinde durmaya de¤meyecek fleylerse, Sadieiçin bir o kadar masaya yat›r›lmas›, analizedilmesi ve cevap bulunmas› gereken mese-leler. Erra çocuklu¤unun tümünden, Mü-nih’ten, eskiden bildi¤i dillerden, ailesi san-d›¤› insanlardan, hatta isminden nas›l kaç›-yor ve kaç›n›yorsa, Sadie tüm bu kapal› ku-tular› açmak için annesinin dostlu¤unu kay-betmek pahas›na çaba harc›yor.

Hayat›n› annesinin geçmiflini de ayd›nla-tan, “nazizmin beflikteki veçhesi” dedi¤i Po-lonya, Ukrayna ve baz› Balt›k ülkelerindeailelerinden çal›nan Aryan tipli çocuklar›nAlmanya’da birer Alman olarak yetifltirilme-si, yani lebensborn (hayat çeflmesi) politika-lar›n› araflt›rmaya ad›yor. Erra, kimlik, kifli-sel tarih ya da özgeçmifl denen fleyi, dilini veismini geride b›rakacak kadar inkâr eder-ken, Sadie yirmi yafl›ndan sonra kendi öz

iradesiyle edindi¤i Yahudi kimli¤ine, dinineve diline militanca ba¤lan›yor.

Mükemmelli¤in laneti: ErraAnne ile k›z› aras›ndaki farkl›l›klar, kendibedenleriyle olan iliflkilerinde belirginlefli-yor. Erra bedenine ne kadar kay›ts›zsa,Sadie o kadar düflman ve bedeniyle mücade-le halinde. Saç›na, makyaj›na, k›yafetlerinehiçbir zaman fazla önem vermeyen Erra,herkesin gözünde hep çok güzeldir, adetabir peri k›z›d›r. Kendisi tüm bunlar› umur-samaz görünse de alt›n sar›s› saçlar› ipek gi-bidir, masmavi gözleri ›fl›ldar, ince narin be-deniyle hep bir zarafet timsalidir.

Asl›nda Erra herkes taraf›ndan yüceltilenbu özelliklerini unutmak, görmemek, hattabelki bozmak ister. Saf sesle söyledi¤i flark›-lar dinleyenleri gözlerini kapatmaya zorlar,çünkü görsel dünya önemini kaybetmifltir.Belki de Erra’n›n yegâne hayali budur: Gö-rüntülerin ötesine geçmek. Neticede, o, saçve göz renginin ve vücudunun çeflitli ke-miklerinin ölçüsünün mükemmelli¤i yüzün-den ailesinden kopar›lm›fl bir çocuktur;kendisine atfedilen kusursuzluk, onun tümhayat›n›n trajedisi olmufltur. Bedeni üzerin-de hiçbir tasarrufu yoktur, onu hor kullan-maktan çekinmez: ilerleyen yafl›nda puroiçer, içkiyle aras› iyidir, genç yafl›ndan itiba-ren çok fazla sevgilisi olur... ‹kinci DünyaSavafl› s›ras›nda açl›k ve yoksunlu¤un dehfle-tini yaflar, kuru kemiklerin üzerindeki ya¤-lar› emmek için fliddetli bir arzu duyarken,tek hayali ‘sirkteki fliflman kad›n’ olmakolan Erra, neticede tüm diflleri dökülmüfl,tüy s›klet bir çocuk-kad›na dönüflür.

Hep ‘canl› - canl› de¤il’ oyunu oynayanküçük Kristina, kopan parmaklar›n tekraruzamad›¤›n› ama saçlar›n, t›rnaklar›n, yanivücudun ölü k›s›mlar›n›n uzad›¤›n› flafl›ra-

rak ö¤renir. Peki, canl› k›s›mlar neden uza-maz? Savafl Almanya’s›nda gördükleriyle(yanan flehirler, s›rtlar›nda fosfor alevleridans eden, normal boylar›n›n üçte biri ha-linde kal›p kömürleflmifl insanlar, k›rm›z›mor ve kahverengi mumyalar, yan›p kavrul-mufl yolcularla a¤z›na kadar dolu tramvay-lar, yerde kad›n elleri, tenis topu büyüklü-¤ünde insan bafllar›, kazanlar›n›n patlama-s›yla kemi¤ine kadar hafllanm›fl ya da küçükkül y›¤›nlar› haline gelmifl insanlar, s. 274)birlefltirince insan bedeninin ölümlülü¤ünübir kay›ts›zl›¤a dönüfltürür.

“fiehrimizdeki insanlar canl›lar ve Dres-den’in su perileri ve melekleriyle k›yaslan-d›¤›nda çirkinler, aceleleri varm›fl ve endi-fleliymifller ve en çok da açm›fllar gibi birhalleri var (...) erkeklerin pek ço¤u tekkollar›n› veya bacaklar›n› kaybetmifllerveya ikisini birden – ve uzuvlar› tekraruzam›yor, elbette.” (s. 230)“Askerler robot gibi hareket ederler ve ro-botlar canl› de¤ildir, halbuki askerler can-l›d›r – ancak Lothar gibi, üstlerine atefledildi¤inde veya kalplerinden veya beyin-lerinden b›çakland›klar› veya tepelerinebir bomba veya el bombas› düfltü¤ü tak-dirde hareket etmeyi ilelebet keserler veonlar› bir tabutun içine koyarlar ve birdaha onlar› kimse görmez çünkü cennetegitmifllerdir.” (s.241)

Ailenin her kufla¤›nda vücudun farkl› biryerinde ç›kan, üzeri yumuflak tüylerle kapl›kahverengi ben de beden-ruh iliflkisini tem-sil eder. Erra, hem en yak›n dostu, hem kar-defli, hem ilk aflk› mertebesindeki Janek’inyerine, durmadan, sol kolunun iç k›sm›nda-ki beni okflar ve ondan güç al›r. fiark› söyle-mesini sa¤layan da odur; ona dokundu¤un-da, ruhunun içine girer ve kendi a¤z›ndanbir kufl gibi uçar. Geçmifliyle, ailesiyle, be-deniyle, hatta d›fla vurmad›¤› benli¤iyle tekba¤› o ben gibidir. Çünkü o, kaybolmas›naengel olan bir t›ls›m, aryan mükemmelli¤iniyads›yan bir isyan bayra¤›d›r!

Defolu bedenler: SadieÇocuklu¤undan beri bedeninden hoflnutsuzolan Sadie ise, yemek yerken hep bir vicdanazab› duyar, kalças›ndaki beni hep saklama-ya çal›fl›r, durmadan s›k› rejimler yapar.Yapt›¤› sakarl›klar, üstünün bafl›n›n da¤›-n›kl›¤›, dar gelen etekleri, ufak gelen ayak-kab›lar›, oburlu¤u ve kafas›na takt›¤› flifl-manl›¤› yüzünden hep içindeki Düflmanlamücadele eden küçük Sadie, hiç kazanamaz.Okuldaki öbür k›zlarla iliflki kurmas› zor-dur, çünkü ip atlarken düfler, resim dersin-de çizdikleri bir fleye benzemez, makas› kö-relir, beden dersinde k›pk›rm›z› kesilip giyi-nemez, k›yafetleri asidir – bir dü¤me kopar,bir leke olur, ete¤i sarkar. Henüz alt› yafl›n-da bir çocukken bafllayan, kendine aynakarfl›s›nda not verme al›flkanl›¤› hayat›n›nlanetine dönüflür, çünkü notu k›t, mükem-meliyetçidir; kendini bir türlü be¤enmez.Geçer not alamad›kça, ya kafas›n› duvarlaravurmak ya da kendine sert flamarlar atmakzorunda kal›r.

“... kendimi daima tombul ve aptal, tu-haf ve d›fllanm›fl, sakar ve yamuk –tekkelimeyle yetersiz– hissedece¤im. (...)Ö¤retmenlerim ve anneannem (...) in-san içine ç›k›labilir hale getirmek içinbeynimi ve bedenimi yontmakta direti-yorlar... (...) fakat Düflman’› aldatmakimkâns›z, o benim derinlemesine kötüoldu¤umu biliyor. Bask› art›nca, yapa-bildi¤im tek fley karanl›kta bafl›m› duva-ra vurmak, tekrar tekrar.” (s. 166-7)

Bedeniyle iliflkisi annesine taban tabanaz›t olan Sadie, bedeninden kurtulmak içinkendini yemeyi dahi hayal eder (“Yapabil-sem kendimi yiyece¤im”, s. 191). Kalças›n-daki beni tahammül edilemez bir kusur, bireksiklik olarak görür ve ondan nefret eder.

“... kötülük ta içimde sakl› ama d›flar›dangörülen bir iflareti var yani sol kalçamdabefl kurufl büyüklü¤ünde kestane rengikorkunç bir ben. Bunun varl›¤›n› hemenhemen hiç kimse bilmiyor ama ben hiçunutam›yorum, bu bir kusur ve solda ol-du¤una göre ne sol taraf›ma yatabilirimne sol elimle bir süt barda¤› tutabilirimne de sol aya¤›mla kald›r›mdaki bir çat-la¤›n üstünde yürüyebilirim. (...) kalça-m›n üzerinde olmas› lekeli oluflumun birkan›t› gibi, tuvalette iyi silinmemiflim deyanl›fll›kla biraz kaka kalm›fl sanki, do¤u-fluma yön veren Düflman›n iflareti bu...”(s. 159).

Sadie, Hayfa’da geçirdi¤i trafik kazas›n-dan sonra felç olunca, bir türlü neticelendi-remedi¤i ruh-beden kavgas›n› bir kenara b›-rak›r. Bacaklar› tutmayan bir sakat olarakart›k mükemmellikten fersah fersah uzak ol-du¤una göre, ne kadar fliflman ya da çirkinoldu¤unun önemi kalmam›flt›r. Yiyebildi¤i

Savafl alan› bedenlerimizNAZAN MAKSUDYAN

Nancy HustonFay Hatlar›

çev. Sosi Dolano¤luMetis Yay›nlar›, Ocak 2009, 292 s.

Page 4: Agos Kitap Kirk 5

7mart 2009 AGOS kirk

fiu s›ralar Azerbaycan kamuoyu, gazeteci-yazar Ali Ekber Aliyev’in, “çifte tabular›

y›kmaya çal›flan” son roman› ile meflgul. fiu-bat ay›nda yay›mlanan ve kapa¤›nda ‘Tabu-lar› y›kmak kolay olmayacak’ notu yer alanArtufl ve Zaur’da, bir Ermeni ile bir Azerigenç aras›ndaki aflk hikâyesi anlat›l›yor. Ro-man›n baflkarakterleri Artufl ve Zaur, Ba-kü’de do¤up büyümüfl, ayn› okula gitmifl,s›n›fta ayn› s›ralar› paylaflm›fl iki erkek. Ara-lar›nda bir aflk›n yeflermeye bafllad›¤› s›radaKaraba¤ sorunu patlak verir ve savafl, onlar›birbirinden ay›r›r. Artufl Ermenistan’a göçeder, Zaur ise Bakü’de kal›r. Y›llar sonra, ikiyetiflkin olarak Tiflis’te yeniden buluflurlar.Geçmifli anarken eski duygular›n› yitirme-diklerini fark ederek, Gürcistan Cumhur-baflkan› Saakaflvili’nin eflinin de yak›n arka-dafl› olan Hollandal› bir papaz›n yard›m›ylaevlenirler. Hikâyenin sonunda, ümitleriniyitirirler ve kendilerini, bir 12. yüzy›l yap›s›–ve Azerbaycanl›lar için aflk›n efsanevi sem-bolü– olan Bakü K›z Kulesi’nden atarlar.

Yazar, hem eflcinsel bir aflk› roman›n›nmerkezine yerlefltirerek, hem de bu yasak afl-k› birbirine düflman edilmifl iki komflu ara-s›nda yaflatarak, “lanetli kara parças›” olaraktan›mlad›¤› Güney Kafkasya co¤rafyas›nahükmeden birtak›m tabular› y›k›yor. Kara-ba¤ Savafl›’nda kardeflini kaybetmifl biri olanyazar, bu co¤rafyada yaflanan trajediye vekomflu iki toplumun de¤er yarg›lar›na de-¤inmeyi bir görev biliyor. Bu durum, onunmuhalif bir yazar kimli¤iyle kendi vatan›ndakabul görmesini zorlaflt›r›yor, fakat Ali Ek-ber Aliyev, bu eserin hem bölgedeki hem dedünyadaki mücadele alanlar› için tafl›d›¤›önemin fark›nda:

“Bizler flimdi Ermenistan’la dolma ve ba-laban üzerinden bilgi savafllar› ile u¤rafl›yo-ruz, halbuki tüm gücümüzü, küresel mese-lelerin çözümü için sarf etmeliyiz. ‹nsanlar›-m›z, iki halk aras›ndaki ‘dondurulmufl çat›fl-ma’y› kesin ve nihai bir flekilde ortadan kal-d›rmak için gereken bilgelik, cesaret ve ka-rarl›l›¤› göstermeli. Bu küçük toprak parça-s›nda, iki komflu halk›n bar›fl içinde bir ara-da yaflayabilmesinin koflullar›n› yaratmaküzere güçlerimizi birlefltirmeliyiz.”

Aliyev, roman›n ana temas›n›n Ermenis-

tan ve Azerbaycan aras›ndaki ihtilaf oldu¤u-nu, eflcinsellik temas›n› ise, dikkatleri çek-mek üzere kulland›¤›n› söylüyor. “HerkesGüney Kafkasya’da eflcinselli¤e iliflkinolumsuz yarg›lar› biliyor. Tüm bunlar› te-mel alarak, üç komflu ülke aras›ndaki çat›fl-malar›n karmafl›kl›¤›n› göstermeye çal›flt›m”diyen yazar, Artufl ve Zaur’un sadece Azer-baycan’da de¤il, uluslararas› alanda da ko-layca kabul edilebilecek bir roman olmad›-¤›n› belirtiyor.

Kitaba toplumun çeflitli kesimlerindenhem olumlu hem de olumsuz tepkiler var.2008 y›l›nda heteroseksüel bir Ermeni-Aze-ri çiftinin aflk hikâyesinin yay›mlanmas›ylatabular› k›rmaya bafllayan ve olumlu tepki-ler gösteren Azerbaycan kamuoyu, Artufl veZaur roman›ndaki eflcinsellik temas›na ta-k›lm›fl gözüküyor. Dini otoritelerin tepkile-ri sert; Bakü ‹slam Üniversitesi’nden Hac›Fuat Nurullah, eflcinselli¤in Azerbaycan’ayurtd›fl›ndan geldi¤ini ve milli kültüre zararverdi¤ini; erkeklerin kad›n elbiseleri giyme-

lerinin, kad›n gibi davranmalar›n›n kabuledilemez oldu¤unu söylüyor ve “Böyle in-sanlar, hastal›klar›n› bulaflt›rmamalar› için,toplumun sa¤l›kl› üyelerinden tecrit edilme-lidir” diyor.

Azerbaycan’da eflcinsellik 2000 y›l›n›nEylül ay›ndan itibaren yasal olarak tan›n-m›flt›. Ancak, eflcinsellere karfl› ayr›mc›l›kyapmak yasalara ayk›r› olsa da, Azeri eflcin-seller yaflam›n pek çok alan›nda aç›kça taci-ze maruz kalmaya devam ediyorlar. Ülkede,eflcinsellere, yaflad›klar› zorluklar karfl›s›ndadestek veren tek bir sivil toplum kuruluflubulunuyor: Faaliyetine 2006 y›l›nda baflla-yan Union of Gender Development andFlourishment. Baflkan Kamran R›zayev’e gö-re, eflcinsellerin en büyük sorunlar› yaflad›k-lar› yerler, kendi aileleri: “Çocuklar›n›n ge-leneksel olmayan yönelimlerini ö¤renen ai-lelerin, çocuklara fliddet uygulad›¤› ve evdenkovdu¤u vakalar yaflanm›flt›r. Bu tip vaka-larda, bizler bu çocuklara psikolojik desteksa¤layarak aileleriyle konuflmaya çal›fl›yoruz.Baz› aileler, özellikle daha genç yaflta olan-lar, ofisimize gelirler ve bizler de çocuklar›-n›n uyuflturucu ba¤›ml›s› veya katil olmad›-¤›n›, normal bir hayat sürdüren, çal›flan, pa-

ra kazanan, okuyan vekendi ilgi alanlar› olaninsanlar olduklar›n›anlat›r›z.”

Yazar, ayr›ca eflcin-sellik alg›s›n›n siyasialanda ve seçim kam-panyalar›nda ‘karala-ma’ niteli¤i tafl›yabil-di¤ini belirtirken,Azerbaycan Halkç›Cephe Partisi Baflkan›Ali Kerimli’nin geçensene yürüttü¤ü seçimkampanyas›nda eflcin-sellik ‘suçlama’lar›ylakamuoyu nezdinde‘imaj›n›n sars›ld›¤›n›’hat›rlat›yor.

Azerbaycan ‹nsan Haklar› Merkezi Mü-dürü Eldar Zeynalov ise, toplumda, eflcin-sellere karfl›, AIDS ile ilgili yay›nlarla k›flk›r-t›lan bir düflmanl›¤›n yer etti¤ini söylüyor.Bir üniversite ö¤rencisi, öfkesini “SadeceErmeni ve Azeri de¤iller, bir de eflcinseller.Tam bir kâbus” sözleriyle ifade ederken, 35yafl›ndaki, temizlik iflçisi olarak çal›flan birkad›n, kitab›n tamam›n› okuduktan sonraeflcinsellerle ilgili görüfllerinin olumlu yöndede¤iflti¤ini belirtiyor, fakat ekliyor: “Milliyets›n›rlar› ve ayr›mlar› olmadan bir aflk yafl›-yorlar. Bunu anlayabiliyorum. Fakat bu afl-k›n bir Ermeni ile olmas›n› istemezdim.Afla¤›lay›c› bir durum.”

Aliyev, toplumun kal›plaflm›fl önyarg›lar›ve tahammülsüzlü¤ünün, kendisini ümitsiz-li¤e itti¤ini söylüyor: “Azerbaycan’da siyasidiktatörlük yoktur, toplumun kendisi zatendiktatör!” Ard›ndan, uygulanan siyaset vekurgulanan toplum alg›lar› aras›ndaki çelifl-kilerden yak›n›yor: “Bugün Azeri yetkililer,Azerbaycan s›n›rlar› dahilinde, Da¤l›k Kara-ba¤ bölgesine en yüsek özerklik hakk›n› su-nuyor ve bu özerklik, ilk defa Ermenilerinbizim sahip oldu¤umuz haklara sahip, eflitvatandafllar olmalar›n› öngörüyor. Ancakayn› anda, Azerbaycan toplumu ve medya-s›nda bir düflmanl›k alg›s› ifllenmeye devamediyor” diyen Aliyev, “Bu bir ikiyüzlülük vebana hiçbir anlam ifade etmiyor” diyor. Ba-külü bir ifladam›n›n yorum ise olumlu: “Ni-hayet, bir roman ç›k›p Azerbaycan’daki mu-hafazakâr fikirleri dumura u¤ratt›; bununiçin çok mutluyum. Önyarg›lar›n k›r›lmas›,kamuoyunda hâkim olan fikirlerin dalga ge-çilmesi, çoktan yap›lmas› gereken bir fleydi!”

Azerbaycan’›n büyük yay›nevlerindenhiçbiri, Aliyev’in roman›n› basma cesaretigöstermemifl. Baz›lar› roman› ‘utanç verici’bulmufl, baz›lar› da yay›mlamaktan kork-mufl. En sonunda, Mo¤olistan’daki bir yay›-nevi kitab› basmay› kabul etmifl. Roman›nsat›ld›¤› tek yer, Bakü’de bulunan, ‘Ali veNino’ adl› kitabevi zinciri. Kitabevinin sahi-bi Nigar Koçarl›, roman için “toplumumuziçin iyi bir tokat” ifadesini kullan›yor. Artufl

ve Zaur’un yaratt›¤› tart›fl-mayla birlikte, Azerbay-can’da kitap sat›fllar› can-lanm›fl. Koçarl›, Aliyev’in,insanlar› kitap okumayayöneltti¤i için sayg›y› haketti¤ini, senelerdir kitapokumayan insanlar›n ki-tapç›lara u¤ramaya baflla-d›¤›n› söylüyor. Öte yan-dan, kendilerine ‘nasyo-nal sosyalist’ diyen birgrup genç Azerbaycanl›,kitabevinin flubelerine gi-dip çal›flanlar› tehdit et-mifl ve kitab›n sat›fltankalkmas›n› istemifl.

Tahmin edilebilece¤igibi, kitap, internet orta-

m›nda da hararetli tart›flmalara konu olmufl.Nefret dolu ve homofobik ö¤eler içeren me-tinlerle, yazar, ulusal ç›karlara ihanetle suç-lanm›fl. Kitab›n toplat›l›p yak›lmas›n› iste-yenler, hatta yazar›n fleriat hükümlerine gö-re yarg›lanmas› gerekti¤ini ifade edenler deolmufl. Baz›lar› ise, ironik bir dille, Azerbay-can’›n kendi Salman Rushdie’sini ve OrhanPamuk’unu yaratt›¤› yorumunda bulun-mufl.

Ermeni toplumu ile Azeri toplumunun,birçok di¤er alanda oldu¤u gibi, homofobikonusunda da birbirine çok benzedi¤ini ifa-de eden Aliyev, Ermenistan’dan gelen tepki-lerin genelde olumsuz oldu¤unu ve Erme-nistan kamuoyunun “kitab› okumam›fl ol-mas›na ra¤men, bafll›ktan ve olas› içeriktenfloke olmufl oldu¤una” dikkat çekiyor. Ali-yev, roman›n›n Rusça çevirisinin haz›r oldu-¤unu, ‹ngilizce çevirisine baflland›¤›n›, Erme-nice ve Gürcüceye çevirisinin de gündemegelebilece¤ini söylüyor: “Malesef ben Erme-nice bilmiyorum; Bakü’de Ermenice bilen ta-n›d›¤›m da yok. Ama Ermenistan’da pek çokyazar, çevirmen ve yay›nc› arkadafl›m var. Ro-man›n Rusças› Rusya’da yay›mland›ktansonra, Ermeniceye, hatta Gürcüceye çevril-mesi için düflünmeye bafllayaca¤›z.”

“Malesef, önümüzdeki yüz y›l boyuncayaln›z Azerbaycan’da de¤il, tüm Güney Kaf-kasya bölgesinde hiçbir fley de¤iflmeyecek”diyen Aliyev, ülkesinde Ermenilere ve eflcin-sellere karfl› tutumun de¤iflmesi ihtimalininzay›f oldu¤unu düflünse de, sözlerini bar›fldilekleriyle bitiriyor: “Gürcistan, Azerbay-can ve Ermenistan, yani bölgemiz için bar›flve mutluluk diliyorum. ‹nsanca yaflamakzorunday›z. Baflka bir flans›m›z yok.” Yaza-r›n ifadesiyle, yaln›zca o flekilde Ermenis-tan’da Kara Karaev’in, Azerbaycan’da iseKhaçaduryan’›n müzikleri yükselebilecek!

‘Unzipped: Gay Armenia’ adl› internetsitesinde yer alan, Mika Artyan, MinaMuradova ve Nigar Musayeva imzal›metinlerden derleyip ‹ngilizceden çeviren:Anna Maria Aslano¤lu

Güney Kafkasya’n›n ‘çifte tabular›’ ve bir roman

6 mart 2009AGOS kitap

Bir kad›n olaca¤›m yine, yüzümde gülümseme.

Otuzunday›m daha.

Kedi gibi dokuz can›m var hem de.

(‘Lady Lazarus’tan)

Amerikan gotik edebiyat›n›n üstad› Ed-gar Allan Poe’nun unutulmaz fliirlerin-

den ‘Annabel Lee’de, deniz ülkesinin çocukprensesi Annabel Lee’nin zamans›z ölümü-nü anlatan “Bir gece bulutun rüzgâr›ndanüflüdü gitti Annabel Lee” dizesi, Amerikanedebiyat›n›n genç yaflta intihar eden efsane-vi flairi Sylvia Plath’›n trajik ölümünü anlat-mak için de kullan›labilir: “Bir gece bulutunrüzgâr›ndan üflüdü” ve ölüme gitti SylviaPlath. Henüz 30 yafl›nda, iki çocuk annesi,parlak bir flairken yaln›zl›¤›na yenilen veölümü seçen Plath için, Boston Üniversite-si’ndeki hocas›, flair Robert Lowell ölümün-den 2 y›l sonra flu sat›rlar› yazar: “Bu fliirler-de Sylvia Plath kendisi oluyor; imgesel birfleye dönüflerek, kendini deliflmen ve maha-retli olarak yeniden ya-rat›yor. Gerçeküstü, et-kileyici, hipnotize edici,muhteflem ve klasik ka-d›n kahramanlardan bi-rine dönüflüyor.” Tümbe¤eni ifadeleriyle,Plath’›n, sanatsal deha-s›yla kendini fliirde ye-niden yaratabilmesiniflafl›rt›c› bulan Lowellda, onun, benli¤ini dö-nüfltürerek yazd›¤›n›ölümünden sonra farkeder yaz›k ki.

Pek çok fliirini bir-kaç günde ve ayn› andayazan Plath, 11 fiubat1963’teki ölümündensonra flair efli Ted Hughestaraf›ndan bir araya ge-tirilerek yay›mlanan fliirkoleksiyonlar›nda da görüldü¤ü gibi, yazar-ken d›fl dünyadan soyutlanacak derecede içdünyas›na çekilen ve tüm yaflam enerjisinifliirine veren bir kad›n flairdir. Lowell’›nonun için kulland›¤›, “muhteflem ve klasikkad›n kahramanlardan biri” ifadesinde devar olan ve onun, ‘fliirin gizemli cad›s› ya da‘büyücü tanr›ça’ unvan›yla an›lmas›na ne-den olan yazma inzivalar›, Plath’›n, kendinidestanlar›n muzaffer kahramanlar›ndan zi-yade yaln›z, yaral› ama vakur bir tanr›ça ola-rak tasavvur etti¤ini gösterir. Amerikan ede-biyat›nda, aflk›nl›k gelene¤inin önemli isim-lerinden biri olan Ralph Waldo Emerson’›n‘muhteflem ve geliflkin benlik’ kavram›ndanhareket eden Plath için fliir, yazma an›ndayakalanan mitsel gücün, s›radan ve ehliolandan sanr›lara ve tam anlam›yla tekinsizolana transfer edilmesidir. Ölümlü kahra-manlar›n romantik egosunu fliirlerinde dra-

matize eden Plath, benli¤inin s›n›rlar›n› afla-rak, istihzan›n gücüyle, tüm becerisini aflk›nbenli¤ini parçalamak için kullan›r ve mo-dern bireyin bölünmüfl kiflili¤inin s›n›rlar›-na geri döner. Özellikle, ‘Lady Lazarus’ flii-rinde görüldü¤ü gibi, epik kahramanlaraözgü egosunu öldürerek, sanatsal yarat›c›l›karac›l›¤›yla flair benli¤ini yeniden diriltenPlath için döngüsellik, d›fl dünyada veriliolan toplumsal cinsiyet s›n›rlar›n› aflarak,‘kad›nl›¤a’ ulaflmak için ç›k›lan bir yolcu-luktur.

Sylvia Plath’›n fliirlerinde, Nazilerin soy-k›r›m›na u¤rayan Yahudiler temas› ve sevgi-nefret ikilemiyle anlat›lan baba figürü de birhayalet gibi dolafl›r. Ona, esas edebi kariye-rini sa¤layan ‘Ariel’ de, (1965) kilisenin giz-li günah ç›kartma hücresinde kad›nl›¤›n ka-ranl›k s›rlar›n› iffla eden bir azize gibi Plath,gizemli yaln›zl›¤›n›n dehfletini anlat›r. Özel-likle, babas›n›n yoklu¤unu ve bask›n annefigürünün yaratt›¤› ac›y›; ölüm ve yeniden

do¤umu sa¤layan sanat›nmucizevi büyüsüyle ifadeeden flair, kendi bireysel-li¤ini anlatt›¤› fliirleri ‘Ba-ba’, ‘Lady Lazarus’, ‘Ay-na’ ve ‘Medusa’da antikimgelerle, gençli¤inde ya-flad›¤› sinir hastal›¤›n›netkilerini birlefltirerek,modern zamanlar›n te-malar›n› yarat›r.

Annelerinin etkisi al-t›nda, efllerini sonsuz birduygusal ›st›raba terkeden erkekleri anlatt›¤› velezbiyen feministlerinmanifestosu say›lan ‘Les-bos’da ise, toplumsal da-yatmalarla ikiye bölün-müfl kiflili¤inin karanl›k-lar›n› a盤a ç›karan flair,ev kad›nl›¤›, annelik ve

yetimlik temalar›n› birlefltirerek, kendi yafla-m›n›n kuflat›lm›fll›¤›n› anlat›r. Lezbiyenli¤i,“Yahudi ve gardiyan bir anneye” düflkün er-keklerin duygusal bir ç›kmaza soktu¤u ka-d›nlar›n bir ç›k›fl› olarak gören Plath, kad›n-lar›n sessiz b›rak›lmalar›n›n bir sonucu olancinsel sorunlar›n›n nedenini, arkaik bir gele-ne¤in devam› olarak niteler. Annelerinin,k›ymetli bir ‘inci’ gibi kendilerine saklad›k-lar› o¤ullar›n, sorunlu evliliklerini sad›k bir‘köpek’ gibi yürütmeye çal›flan efllerini nas›laldatt›¤›n› ve delirtti¤ini, kad›nl›¤›n zalimmirasç›s› olan maderflahi aileleri çarp›c› birdille anlat›r ‘Lesbos’da.

Plath’›n, 11 yafl›ndan intihar›na kadartuttu¤u ‘Günlükler’i ise, Ça¤dafl Amerikanedebiyat›n›n önemli gotik yazarlardanCarol Joyce Oates taraf›ndan “dâhiyane biredebi olay” olarak tan›mlan›r. ‘Günlük-ler’inde, yaflam›n›n tüm ayr›nt›lar›na de¤i-

nen Plath’›n ölümünden önce yazd›¤› bö-lümler, Ted Hughes taraf›ndan kitaptan ç›-kar›l›r. 1982’de, ‘Toplu fiiirler’i PulitzerÖdülü’ne lay›k görülen Plath’›n, 2006’daVirginia Üniversitesi’nden bir ö¤rencininkeflfetti¤i yay›mlanmam›fl ‘Ennui’ (Can S›-k›nt›s›) adl› fliiri, onun edebi baflar›s›n› birkez daha tescillerken, yaflad›¤› buhranlar› dagözler önüne serer. Yaflam› boyunca çekti¤iac›lar ve fliirlerinde derin izler b›rakan sinirkrizleri, Plath’a, 8 yafl›ndayken ölen babas›-n›n ölümünden sonra yaflad›¤› travmalar-dan kalan mirast›r. 1950’de burs alarak bafl-lad›¤› üniversitede, ö¤rencili¤inin ikinci y›-l›nda uyku ilac› içerek intihar giriflimindebulunur. Bunun üzerine, ak›l hastanesineyat›r›l›r ve burada elektroflok tedavisi ile psi-koterapi görür.

1956’da Ted Hughes’la evlenen flair,onunla birlikte Londra’da yaflamaya bafllar.Yaklafl›k 5 y›l sonra ayr›l›rlar. 1963 k›fl›nda,Londra’da küçük bir dairede yaflayan veyoksulluk çekmesine ra¤men fliirlerini yaz-may› sürdüren Plath’›n sinir krizleri artar.11 fiubat 1963’te, trajik bir biçimde intihareder.

S›rça Fanus ve cinsiyet politikalar›

Kimi elefltirmenlere göre modern fliirin ka-ranl›k azizesi olan Slyvia Plath, on doku-zuncu yüzy›l›n kad›nlar için bask›c› olan at-mosferini sanat›n diline çevirerek, intihar›n-dan iki y›l sonra bafllayacak olan Amerikankad›n hareketinin de öncülü¤ünü yapar.1963’te, ‘Victor Lucas’ mahlas›yla yay›mla-nan tek otobiyografik roman› ‘S›rça Fa-nus’ta, gençli¤inde yaflad›¤› elektroflok teda-visini, annesinin afl›r› disiplininden kaynak-lanan depresyonunu ve üniversitedeykenyaflad›¤› McCarthy döneminin komünistle-re yönelik cad› av›n›n yaratt›¤› bo¤ucu poli-tik atmosferin ç›k›fls›zl›¤›n›, toplumsal cinsi-yet ve patriarkal bask›n›n elefltirisini yaparakanlatan Plath, roman›n marjinal karakterle-ri lezbiyen Joan ve evlenmek istemeyen ma-

nik depresif Ester arac›l›¤›yla, farkl› olduk-lar› için toplum taraf›ndan kabul edilmeyentüm kad›nlar›n ayn› cinsiyet politikalar›natabi tutulup d›fllanmas›n› elefltirir.

Roman›n ana karakteri olan üniversiteö¤rencisi Ester Greenwood, McCarthy dö-neminde Amerikan paranoyas›n›n bir yans›-mas› olarak, haks›z yere Ruslarla iflbirli¤iyapmakla suçlanan ve idam edilenRosenberg’lerle kendini özdefllefltirir. ‹ngilizfeminizminin önemli isimlerinden Jacqueli-ne Rose, S›rça Fanus’u özgür bir toplum is-te¤inin bir ifadesi olarak görür; romanda ifl-lenen lezbiyenlik ve delili¤i, anneden devra-l›nan toplumsal cinsiyetin reddi, uygar top-lumun de¤erlerine irrasyonel bir baflkald›r›olarak yorumlar. Dönemin, flaire, kamusalalanda muhaliflik imkân› tan›mayan politikkoflullar›, Plath’›n bilinçd›fl›ndaki biseksüelcinsel kimli¤ini de romana yans›t›r.

Rose’a göre, Plath, konuflamayan bir lez-biyendir; gerçek yaflam›ndaki cinsel kimli¤i-nin müphemli¤i, politik bir flartland›r›lm›fl-l›¤›n simgesi olarak dilsel ikilemini ortayakoyar. Yine Rose’a göre, roman, Plath’›nkendisinin bu dönemde politik olarak ken-dini temsil edecek bir alan bulamay›p dahada içine kapanmas›n›n bir ifadesidir. Bu an-lamda, Plath, Amerika’daki kad›n hareketi-nin bafllamas›ndan iki y›l önce intihar ede-rek, ard›nda bütün bir suskun toplumu suç-lu olarak b›rak›r. Bugün gizemini hâlâ koru-yan intihar›, yarat›c›l›¤› ve gelecek kuflaklarab›rakt›¤› efsanevi edebi kiflili¤iyle SylviaPlath, edebiyat›n ölümsüz kad›n kahraman-lar›ndan biri ve feministlerin tanr›ças› ola-rak kabul ediliyor.

“Bir gece bulutun rüzgâr›ndan üflüdü”ve ölüme gitti Sylvia Plath…

YEL‹Z KIZILARSLAN

Türkçede Sylvia Plath kitaplar›

Temmuz Gelincikleriçev. Gürkal AylanArtshop Yay›nc›l›k, Nisan 2007, 80 s.

Üç Kad›nçev. Gürkal AylanO¤lak Yay›nlar›, Aral›k 2006, 60 s.

Sylvia Plath’›n fiairli¤inin‹ntihar› Ba¤lam›nda AnaliziNilgün MarmaraEverest Yay›nlar›, fiubat 2006, 70 s.

Suyu Geçifl çev. Gürkal AylanArtshop Yay›nc›l›k, Haziran 2006, 77 s.

Johnny Panik ve Rüyalar›n Kutsal Kitab›çev. Olcay BoynudelikAlt›k›rkbefl Yay›nlar›, 2000, 221 s.

Sylvia Plath’›n Günceleriçev. fiadan Karadeniz O¤lak Yay›nlar›, May›s 1998, 438 s.

Ben’den Önce Tufan: Sylvia Plath ve fiiiriYusuf Eradam‹mge Kitabevi, May›s 1997, 180 s.

Ariel çev. Yusuf Eradam ‹mge Kitabevi, May›s 1996, 96 s.

S›rça Fanusçev. Handan SaraçCan Yay›nlar›, A¤ustos 1987, 252 s.

Page 5: Agos Kitap Kirk 5

9mart 2009 AGOS kirk

Nancy Agabian’›n geçti¤imiz Ekim ay›ndayay›mlanan kitab› Me as her again: True

Stories of an Armenian Daughter (Yeniden OOlarak Ben: Bir Ermeni K›z›n Gerçek Hikâye-leri), kendi tan›mlamas›yla “büyükannesininsoyk›r›mdan kurtulma hikâyesi ve 1950’lerintutucu Amerikas›nda yetiflmiflfeminist annesi arac›l›¤›yla, LosAngeles, New York ve Türki-ye’de (Anadolu’da), ailesininhikâyesi ile eflcinselli¤i aras›ndaözgün bir kimlik aray›fl›n› anla-t›yor.”

1968’de ABD - Massachu-setts’te do¤an Agabian, Welles-ley College’da stüdyo sanat›okudu. 1990’da Los Angeles’ta-ki Beyond Baroque (Barok Öte-si) Edebiyat ve Sanat Merke-zi’nde, Michelle T. Clinton’unçokkültürlü kad›n fliirleri atöl-yesine kat›ld›. Bir süre tek kifli-lik kad›n oyunlar› yaz›p sahne-ledikten sonra, 2000 y›l›nda fliirlerini ve per-formans metinlerini Princess Freak (PrensesKaç›k) bafll›¤›yla yay›mlad›. Kitab›n yay›mlan-mas›ndan birkaç y›l sonra dünyan›n farkl› yer-lerinden, ço¤unlukla da gençErmeni kad›nlardan mesajlarald›¤›n› ve sadece 500 adet ba-s›lan bu kitab›n bu kadar geniflbir kitleye ulaflm›fl olmas›n›nkendisi için bir sürpriz oldu¤u-nu söylüyor. Princess Freak’te-ki fliirlerden baz›lar› Ermenice-ye çevrilerek P›nakir (ÖzgünMetin) ve ‹nknakir (‹mza) der-gilerinde yay›mlanm›fl.

Nancy Agabian, Los Ange-les’ta yaflad›¤› y›llarda Ann Pe-rich’le birlikte Guitar Boy adl›bir folk-punk ikilisi kurdu ve1999’da Freaks like me (BenimGibi Kaç›klar) adl› bir albümç›kard›. 1999’da New York’a tafl›narak, Colum-bia Üniversitesi’nde, yazarl›k program›nda yük-sek lisans›n› tamamlad›. Yüksek lisans tezi, Meas her again adl› kitab›n›n bir ön tasla¤›yd›.2006-2007 döneminde, Yerevan Devlet Üni-versitesi’nde yarat›c› yazarl›k dersleri verdi. fius›ralar, Yerevan’dayken yazd›¤› denemeleri TheFear of Large and Small Nations (Büyük ve Kü-çük Uluslar›n Korkusu) ad›ndabir romana dönüfltürme projesiüzerinde çal›fl›yor. Bu roman,kendi deyimiyle “Ermeni sanatç›-lar›n yaflamlar›nda, kültürel çat›fl-malar›n, kapitalizmin, kimli¤in vesavafl›n tezahürlerini” iflliyor.

Agabian ayr›ca, 2007’de, fiu-flan Avagyan ve Lara Aharonian’labirlikte (An)daradzutyan Meç / Inthe (Un)Space (Uzams›zl›kta) adl›deneysel çal›flmaya da imza att›.Ayn› y›l, Yerevan’daki Kad›nMerkezi’nde (Women’s ResourceCenter), ‘Kurgusal Olmayan Ka-d›n Yaz›lar›’ bafll›kl› bir atölye dü-zenledi. Bu atölyede ortaya ç›kaneserler, Matnashoonch-Madnaflunçad›yla, ‹ngilizce ve Ermenice ola-

rak yay›mland›. ‘Mad’ (parmak), ‘na’ (o) ve‘flunç’ (nefes) kelimelerinin yan yana gelmesiyleoluflan Madnaflunç, ‘kad›nlar›n parmaklar›ndakinefes’i, yani kendi hikâyelerini yazma hevesleri-ni simgeliyor. Antolojide yer alan baz› hikâyele-ri www.utopiana.am sitesinde okumak müm-

kün. Agabian, 2003’ten beri

Queens College’da yarat›c› ya-zarl›k dersleri veriyor ve halen,New York’taki bir kafede Erme-ni edebiyat› okuma toplant›lar›düzenliyor.

Nancy Agabian, kitab›n›n ta-n›t›m› için bir süredir New Yorkve Los Angeles’ta okuma ve per-formans toplant›lar› gerçekleflti-riyor. Ayr›ca, 13ve 14 Ocak’ta, ‹s-viçre’de, BirleflmiflMilletler ve Ce-nevre Kantonue¤itim departma-

n›n›n Mémoires Blesses /Wounded Memories (Yaral› Hat›-ralar/Haf›zalar) projesinde, Wa-ter and Wine (Su ve fiarap) per-

formans›yla yer al-d›. Bu performans-ta, Ermeni Kilise-si’ndeki deneyim-lerini, kendi icatetti¤i ritüelleri vekad›n›n Kilise’deki rolüyle ilgilidüflüncelerini, kitab›ndan al›nt›-lad›¤› monologlarla aktard›.Nancy, son olarak, 11 fiubat’ta Il-linois Devlet Üniversitesi’ndeyapt›¤› bir konuflmada, büyükan-nesinin hayatta kalma hikâyesiniaray›fl›n› anlatt›.

Nancy’ye, yeni kitab›, okumatoplant›lar› ve hikâyesinin oluflu-munda önemli bir dönüm nok-

tas› sayd›¤›, büyükannesinin köyü Istanos’ayapt›¤› ziyaretle ilgili birkaç soru sordum.

• An›lar›n›/deneyimlerini, birçok Ermenikad›n›n paylaflt›¤› –ve senin hayat hikâ-yende de takip edebildi¤im– iç çeliflkile-rini k⤛da dökerken zorland›¤›n anlaroldu mu? Bir Ermeni kad›n olarak ailene

ve cemaatine sahip ç›karken bir yandanda onlar› de¤ifltirme, dönüfltürme müca-delen, kimli¤inin farkl› bileflenlerinin ve-rili bir Ermeni kimli¤inin içine s›¤mad›-¤› anlar...Kitab›n ilk yar›s›nda ele ald›¤›m konular›,

daha önce yay›mlad›¤›m, fliirlerim ve perfor-manslar›mdan oluflan kitab›mda da ifllemifltim.Yani, Boston’un bir banliyösünde büyüyen birçocu¤un Ermeni kimli¤i ve asimilasyonla mü-cadelesi ve daha sonra, ailemle, cinselli¤im ko-nusunda yaflad›¤›m çat›flmalar... 1998’de, bü-yükannemin köyünü bulmak için Türkiye’yegitti¤imde, içimde bir fley harekete geçti ve be-ni, ailemin geçmiflini aramaya yöneltti. Yazar-ken baz› fleylerin, özellikle de kay›plar›n çocuk-lar ve torunlar üzerindeki etkisinin fark›na var-

d›m. Ayr›ca, ço¤u eflcinselve(ya) feminist olan Ermeni ar-kadafllar›mla, aileleriyle yaflad›k-lar› deneyimler üzerine yapt›-¤›m sohbetler, beni bu fikrimihayata geçirmek konusunda ce-saretlendirdi.

• Sence okur kitlen kim-lerden olufluyor, ve kitab›n bukitleye nas›l hitap ediyor?

Okurlar›m genellikle ikincikuflak Ermeniler, yani soyk›r›m-dan kurtulanlar›n torunlar›. Ai-lenin beklentileri ve travman›nmiras al›nmas› konular›yla ilgi-lenen baflka okurlar›m da var.

• Istanos ziyaretinden bahseder misin bi-raz?Oraya teyzemle birlikte gitmifltim. Teyzem

hem sanatç›, hem de ailemde anneannemin sa¤kalma hikâyesini gerçekten dinlemifl olan tekkifli oldu¤undan, onu kendime çok yak›n his-sederim. Ondan ailemin hikâyesine dair çokfley ö¤rendim. Turda, bizim gibi ailesinin kö-yünü ziyaret eden baflkalar› da vard› ve bizimköy, gezinin son duraklar›ndand›. MinibüsleAnadolu’yu gezerken çok fley ö¤renme f›rsat›moldu. Istanos’ta geçirdi¤imiz gün duygu yük-lüydü. Anadolu gezimizin büyük bir bölümüy›k›nt›lar› görmek ve kaybolan fleyin fark›navarmakla geçmiflti, ama Istanos’ta köylülerleçok ilginç paylafl›mlar›m›z oldu. Bizi o toprak-lardan ony›llar önce sürülen Ermenilerin ço-cuklar› olarak tan›d›lar ve bizimle birlikte on-

lar da duygusallaflt›lar.

• Yerevan’da geçirdi¤iny›lla ilgili izlenimlerini, ki-flisel deneyimlerini ve dü-zenledi¤in yaz› atölyesinianlatabilir misin biraz? Bukad›nlar nas›l bir araya gel-diler?

Asl›nda flu s›ralar, Erme-nistan’daki günlerim üzerinebir kitap haz›rl›yorum. Benoraya, Sovyet sonras› Erme-nistan’da kültürel, ekonomikve siyasi de¤iflimlerin, sanatç›-lar›n, ilericilerin ve ailelerinyaflamlar›ndaki etkilerini ö¤-renmek amac›yla, bir gözlem-ci olarak gitmifltim. Ama so-

nunda, diasporal› bir Ermeni olarak kendikimli¤im üzerine yazmaya bafllad›m. Kendim-le ilgili de çok fley ö¤rendim.

Atölye ise, kulaktan kula¤a, internet arac›l›-¤›yla, Utopiana ve Kad›n Merkezi’nden yap›-lan duyurularla yay›ld›. Atölyeye baflvuran ka-d›nlar›n hepsi kendilerini yazar olarak nitelen-diriyorlard›. Farkl› yafl gruplar›ndan, farkl› yer-lerden gelen bu kad›nlar aras›nda diasporadangelenler de vard›, ve çal›flman›n sonunda yaz-d›klar› da farkl› tarzlarda oldu. Kat›l›mc›lar›nbirbirlerine ›s›nmalar›, özellikle birbirlerininyazd›klar›n› elefltirmeye bafllad›klar›nda ve de-neyimlerini paylaflt›klar›nda mümkün oldu.Atölye çal›flmalar› daha sonra baflka yazarlar vekat›l›mc›larla devam etti.

• Biraz da seyahatlerinden, New York’takiErmeni Gay ve Lezbiyen Örgütü’ndeki(AGLA) okuma toplant›lar›ndan ve Ce-nevre’deki performans›ndan söz eder mi-sin? Seyahat etmekten de, okuma toplant›lar›n-

dan da büyük zevk ald›m. Los Angeles’ta, Ab-ril kitabevinde bir okuma toplant›s› oldu. Benigerçekten çok s›cak karfl›lad›lar. Ben uzun süreAGLA - New York’ta aktivist olarak yer alm›fl-t›m, bu yüzden kitab›m› onlarla paylaflaca¤›miçin çok heyecanlan›yordum. Y›llar boyunca,onlar›n varl›¤› benim için büyük destek olmufl-tu. En güzeli de, daha önce Gartal toplant›la-r›ndan tan›d›¤›m Ermenilerin bu merkeze gel-meleri ve destekleyici bir tav›r sergilemeleriydi.Cenevre’de ise oldukça küçük fakat aktif birErmeni cemaati vard›. Performans›m› 60 kifliizledi; izleyicilerin ço¤unlu¤u Ermeni de¤ildi.Bu performans› daha önce Ermenistan’da veLos Angeles’ta, ‹ngilizce ve Ermenice olaraksahnelemifltim. Ermeni Kilisesi’nin ataerkil ya-p›s›na ve kad›nlar›n din görevlisi olamamalar›-na yönelik elefltirilerim ve buna ra¤men birmaneviyat bulma mücadelemle ilgili olan buperformans, farkl› izleyici/dinleyici/okur kitle-leri taraf›ndan, farkl› flekillerde alg›lan›yor.Mesela, Ermenice versiyonunu sahneledi¤im-de, din temas›, biseksüel kimli¤imi aç›kça ifa-de ediyor olmam kadar ilgi çekmemiflti.

Bir Ermeni k›z›n gerçek hikâyeleriMEL‹SSA B‹LAL

Me as her again: True Stories of an

Armenian Daughter(Aunt Lute Books, 2008)

Princess Freak(Beyond Baroque Books, 2000)

Madnaflunç(Metis Press, 2007)

‘Su ve fiarap’ta, Anne-Shlomit Deonna’yla (13 Ocak 2009, Cenevre)

Utopiana

Gender, toplumsal cinsiyet,kad›n haklar›...

Yay›nlar›m›z›, Heinrich Böll Stiftung Derne¤i Türkiye Temsilcili¤i’ndenücretsiz olarak siparifl edebilirsiniz.

Ayr›nt›l› bilgi için: www.boell-tr.org veya [email protected]

Heinrich Böll Stiftung Derne¤i, Türkiye’de faaliyet göstermeye bafllad›¤› 1994 y›l›ndan bu yana gerçeklefltirdi¤ietkinliklerde ve destekledi¤i projelerde, ‘kad›nlar›n güçlendirilmesi’ (empowerment) adl› bir ana çal›flma alan›oluflturmufltur. Bu alanda birçok kad›n örgütü ile birlikte çok say›da proje gerçeklefltirdik. Var olan toplumsalhareketlerin odak noktas› neyse, biz de bu konulara a¤›rl›k vermekteyiz. ‹lk y›llarda, kad›n hareketinin en çokçal›flt›¤› konu kad›na yönelik fliddet oldu¤u için, Heinrich Böll Stiftung Derne¤i de bu konuda yo¤un olarakçal›flmaktayd›. Kad›na yönelik fliddet konusu çok önemli olsa da, toplumsal cinsiyet alan›nda ve özellikle de eflitlikkonusunda baflka sorunlar›n çözüme ihtiyac› oldu¤u bilinmektedir. Bu nedenle, 2005 y›l›n›n bafl›nda çeflitli kad›nörgütleri, feminist akademisyen ve konuyla ilgilenen kiflilerle birlikte bir strateji toplant›s› düzenleyip toplumsalcinsiyetin çeflitli boyutlar› ve gelecekte önem tafl›yacak konular› tespit etmeye çal›flt›k. Bu beyin f›rt›nas›n›n birneticesi olarak, derne¤imiz ekonomik ve sosyal konulara daha çok de¤inip mevcut durumu analiz etmeye, stratejive politikalar üretmeye yönelik faaliyetleri destekledi.

Ayr›ca, derne¤imiz, 2005 y›l›ndan itibaren bütün faaliyet alanlar›ndaki çal›flmalar›nda toplumsal cinsiyetyaklafl›m›n› uygulamaya bafllad›. Toplumsal cinsiyet yaklafl›m› sadece kad›n-erkek iliflkileri ile ilgili de¤ildir; dahaçok, toplumun cinsiyete iliflkin bak›fl›n› ve toplumsal iliflkilerini analiz edip, eflitlik kavram› üzerinde durmakgerekti¤ini savunmaktad›r. Ayr›ca, her alan›n bir cinsiyet boyutunun oldu¤unu, buna de¤inilmedikçe sorununçözümünün eksik kalaca¤›n› ve ‘toplumsal cinsiyet’in, insanlar›n cinsel kimlikleri yüzünden u¤rad›klar›ayr›mc›l›¤a karfl› eflitlik haklar›n›n savunulmas› için zemin oluflturan, kapsay›c› bir kavram oldu¤unu düflünmek-teyiz. Bu nedenle, derne¤imiz LGBT’lerin haklar› ve sorunlar› ile de ilgilenmeye bafllad›. Bu düflüncelerin birsonucu olarak, 2007 y›l›ndan beri ‘kad›n güçlendirme alan›’m›z› kapat›p bütün faaliyet alanlar›m›zda toplumsalcinsiyet boyutunu ortaya koymaya çal›flmaktay›z. Toplumsal cinsiyeti, cinsiyet eflitli¤ini bir anlay›fl ve yöntemolarak alg›l›yor ve bu flekilde uygulamaya çal›fl›yoruz.

Heinrich Böll Stiftung Derne¤i olarak ‘toplumsal cinsiyet demokrasisi’ sorununun çözümünde toplumun çeflitlikesimlerinin sorumluluklar›n› ortaya ç›karan çal›flmalara ve projelere katk› sunuyoruz. Bu amaçlarla, afla¤›dakialan ve konularda çal›flmalar yürütüyoruz:

• Kad›nlar›n siyasetteki yerinin, kad›nlar›n ve kad›n sorunlar›n›n siyasette görünürleflmesi için seçim kanunu gibi temel konular› incelemek ve somut ad›mlar at›lmas›na destek olmak.

• Türkiye’de kad›nlar›n toplumsal yaflama kat›lmalar›ndaki en büyük sorunlardan biri kad›n istihdam›n›n yetersizli¤i ve kad›n eme¤inin yeterince de¤erlendirilmemesidir. Kad›n›n toplumsal yaflama kat›lmas› konusunda çal›flan kad›n örgütleri ile kad›n istihdam› alan›nda çal›flan kad›n örgütleri aras›nda bir a¤ ve iflbirli¤i oluflturulmas›na katk›da bulunmak.

• Kad›na yönelik fliddet ve s›¤›naklarla ilgili olarak 10 y›ld›r çal›flmalar yürüten Kad›n S›¤›naklar› ve Dan›flma/Dayan›flma Merkezleri kurultaylar›n› desteklemek

• Yasal deste¤e ihtiyac› olan kad›nlara hukuki dan›flmanl›k hizmeti verilerek yasal haklar›n›n anlat›lmas› ve bilinçlenmelerini sa¤lamak amac›yla bu alanda çal›flma yapan kurumlarla ortak projeler gelifltirmek.

• Türkiye’de kad›nlarla ilgili çeflitli alanlarda faaliyet gösteren STK’lar üzerine bir araflt›rma yaparak Türkiye kad›n hareketinin ihtiyaç analizinin yap›lmas›na destek olmak.

• LGBT’lerin kimlik sorunlar›, yaflad›klar› ayr›mc›l›k tecrübeleri ve ayr›mc›l›¤a karfl› stratejilerin belirlenmesine katk› sunmak.

• LGBT’lerin ayr›mc›l›k deneyimleri konusunda kamuoyuna yönelik bilgilendirme faaliyetleri ve kampanyalar›n gelifltirilmesine destek vermek.

• K›rsal kalk›nma, çevre ve enerji politikalar›ndan demokratikleflmeye kadar her alanda toplumsal cinsiyet boyutlar› ile ilgili bilgilendirme faaliyetleri yürütmek.

Heinrich Böll Stiftung Derne¤i Türkiye Temsilcili¤i olarak toplumsal cinsiyet konusunda uluslararas› deneyim vetart›flmalar›n yer ald›¤›, Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Tart›flmalar› isimli bir yay›n haz›rlad›k. Bu kitapta,Türkiye’de ve uluslararas› alanda konuflulmaya bafllam›fl olan ‘toplumsal cinsiyet’ konusunda Türkiye’de nelerintart›fl›ld›¤›, nas›l alg›land›¤› ve dünyada yaflanan geliflmelerin neler oldu¤u incelenmektedir. Bu yay›n›noluflmas›ndaki en büyük etkenlerden biri, 2006 y›l›nda toplumsal cinsiyet konusunda gerçeklefltirdi¤imiz ikietkinliktir: Bunlardan biri siyaset, e¤itim, çal›flma hayat› ve aile-din-toplum gibi konularda çal›flan kad›nlar›n biraraya geldi¤i atölye çal›flmalar›yd›. Di¤er etkinlik ise, gerçeklefltirilen atölye çal›flmalar›n›n sonuçlar›n›n da sunul-du¤u ve Türkiye’de toplumsal cinsiyet konusunun akademik ve sivil toplum alanlar›nda çal›flanlar›n kat›l›m›yla,toplumsal cinsiyetin kurumsallaflmas› ve Türkiye’deki politikalara yerleflmesi konusundaki konferanst›. Bu kitapta ayr›ca kad›n›n siyasete kat›l›m› konusundaki eksikliklerin ve engellerin ne oldu¤unun tart›fl›ld›¤›makaleler ve Mart 2007’de KADER’in düzenledi¤i ‘Bu Mecliste Kad›n fiart’ isimli seçim kampanyas›yla ilgiliolarak, farkl› kesimler taraf›ndan yap›lm›fl de¤erlendirmeler yer almaktad›r.

Ulrike Dufner & Semahat Sevim

“Müdahil olmak gerçekçi olabilmenin tek yoludur”

Page 6: Agos Kitap Kirk 5

Roman ve makalelerininarkas›ndaki “Çal›fl!” düsturu Kad›n›n ekonomik ve sosyal hayat için-deki yerini, romanlar›n›n yan› s›ra ma-kalelerinde de (‘Kad›nlar›n E¤itimi’,1880; ‘Kad›nlar›n Çal›flmas› ‹lkesi’,1881; ‘Kad›nlar›n Çal›flmamas›na DairBirkaç Söz’, 1881) ele alan Düsap, Er-meni kad›nlar›n›n pasifize edilip kaybol-malar›ndan yak›n›r. Ayr›ca, hangi s›n›faait olursa olsun kad›n›n içinde bulundu-¤u ekonomik ve sosyal koflullar›n esiriolup tembelleflmesi ve kendi kendini et-kisizlefltirmesi üzerinden a¤›r elefltiriler-de bulunur. Düsap’›n en büyük düsturuve kad›nlara yönelik en önemli mesaj›çal›flmak olmufltur. Araksiya roman›,Düsap’›n makalelerinin esas dayana¤›olan ‘her alanda özgürlük’ fikri eksenin-de düflünüldü¤ünde yaratt›¤› yeni kad›-n›n önemi bir kez daha gözler önüne se-rilir.

Ve elefltiriler…Düsap, ça¤dafllar› taraf›ndan, özellikle dilive izledi¤i edebi ak›m nedeniyle yo¤un elefl-tiriler alm›flt›. Bu elefltirilerin bafl›nda, üç ro-man›n›n da ‘romantik’ olmas› geliyordu.Düsap’›n, dönemin ak›m› realizmi de¤il deromantizmi seçmifl olmas›n›n nedenleri var-d› hiç flüphesiz. Özellikle ilk roman› Mayda,alttan alta özgür ve romantik aflk› savundu-¤u için Krikor Zohrab ve Hagop Baronyangibi ayd›nlar taraf›ndan a¤›r flekilde elefltiril-mifl, eserde savunulan romantik aflk kavra-

m›na indirgemeci bir tav›rla yaklafl›lm›flt›.Halbuki, kad›nlar›n flikâyetlerini, bask› veac›lar›n›, k›saca Ermeni kad›nlar›n duygula-r›n› dillendirme teflebbüsü, kad›n edebiyat›-na ve bunun için yarat›lacak dile do¤ru at›l-m›fl bir ilk ad›mdan baflka bir fley de¤ildi.

Di¤er bir aç›dan, elefltiri oklar›n› sak›n-mayan baz› Ermeni ayd›nlar, Düsap’› bellibir s›n›fa mensup Ermeni kad›nlar› betimle-mekle elefltirmifl ve onu Ermeni kad›n›n›anlamamakla suçlayacak kadar ileri gidebil-miflti. Arpiar Arpiaryan’›n bu elefltirisi karfl›-

s›nda, Ermeni kad›n edebi-yat› üzerine çal›flmalar›olan Victoria Rowe’un söz-lerini ödünç alarak “Bir er-ke¤in Ermeni bir kad›na,Ermeni kad›n› hakk›ndahiçbir fley bilmedi¤ini söy-lemesi son derece ironiktir”demek, san›r›m bu noktadaverilebilecek uygun cevapolacak.

Ne büyük gürültü kopa-ran elefltiriler, ne de yazar-l›k kariyerinin a¤›rl›¤› Dü-

sap’› pes ettirebilmiflti. Dü-sap, 1891’de, on sekiz ya-fl›ndaki k›z› Dorin’in ve-remden ölmesinden sonra,‘盤l›klar atmaya devamedecek’ nice yaz›ya hayatvermekten vazgeçti ve sus-kunlu¤unu on sene boyun-ca, ölümüne dek korudu.Fakat her fleye ra¤men,

onun ›fl›¤›n› izleyecek edebiyat dünyas›nda-ki ‘k›z’lar› Zabel Yesayan ve Zabel Asadurgibi kad›n yazarlar›n yetiflmesini sa¤lad›,modern Ermenicenin oldu¤u kadar modernErmeni kad›n›n›n dillenmesinde de milatoldu.

***Birçok aç›dan önemli olan S›rpuhi Dü-

sap’›n Türkçeye –ve di¤er dillere– çevrilme-mifl olmas› ne yaz›k ki büyük bir kay›p. Fa-kat, bir Düsap eserinin Türkçeye kazand›r›-

laca¤› güne kadar, Aras Yay›nc›l›k’tan ç›k-m›fl olan Bir Adalet Feryad›: Osmanl›’danTürkiye’ye Befl Ermeni Feminist Yazar adl›derlemede, onun yan› s›ra, döneme damga-s›n› vurmufl, Türkiye’nin ilk Ermeni kad›ngazetecisi say›lan Elbis Gesaratsyan, flair veyazar Zabel Asadur (nam-› di¤er Sibil), ya-zar ve aktivist Zabel Yesayan ve ilk aktif fe-minist Ermeni kad›n say›lan HayganuflMark hakk›nda bilgi edinebilir, baz› eserle-rinin k›sa çevirilerini okuyarak fikir sahibiolabilirsiniz.

11mart 2009 AGOS kirk

de¤inilen kitaplar:

S›rpuhi Düsap

Araksiya gam Varjuhin

(Araksiya veya Mürebbiye).

‹stanbul, Arev Yay›nc›l›k, 1925.

Siranufl. Yerger (Tüm Eserleri) içinde.

Yerevan, Sovedagan Krog Hradaragutyun

(Sovyet Yazarlar Birli¤i Yay›n›), 1981.

Mayda. Yerger (Tüm Eserleri) içinde.

Yerevan, Sovedagan Krog Hradaragutyun

(Sovyet Yazarlar Birli¤i Yay›n›), 1981.

Lerna Ekmekçio¤lu, Melissa Bilal (der.)

Bir Adalet Feryad›: Osmanl›’dan Türkiye’ye

Befl Ermeni Feminist Yazar 1862-1933.

‹stanbul, Aras Yay›nc›l›k, 2006.

Victoria Rowe. A History of Armenian

Women’s Writing: 1880-1922

(Ermeni Kad›n Yaz›n› Tarihi: 1880-1922).

Cambridge Scholars Press, 2003.

mart 2009AGOS kitap 10

S›rpuhi Düsap (1841-1901), ilk Osman-l›-Ermeni kad›n yazar… fiüphesiz, onu

önemli k›lan, bir ilke imza atmas›n›n yan›s›ra romanlar›yla Ermeni edebiyat›nda bir盤›r açm›fl olmas›. Yaflad›¤› dönemde, dene-meleri ve romanlar›yla tüm dikkatleri üstü-ne çekecek konular ifllemifl, o güne kadarsorgulanmam›fl kad›n kimli¤ini gündemetafl›m›flt›. Erkekleri ve erkek egemen Ermenitoplumunu elefltirdi¤i kadar, Ermeni kad›-n›n› sosyal, ekonomik ve kültürel aç›dan elealm›fl ve gerekti¤inde Ermeni kad›n›n›n ek-sikliklerini dile getirmekten de kaç›nmam›fl-t›. Eserlerindeki radikal söylemi ve duruflu,‘yeni Ermeni kad›n›’n›n do¤uflunu ilan ederniteliktedir. Düsap’›n, Ermeni edebiyat›ndakad›n edebiyat›n› bafllatan üç roman›, May-da (1883), Siranufl (1884) ve Araksiya ya daMürebbiye (1887) o dönemde oldu¤u kadargünümüzde de kad›n›n sosyal konumu, ma-ruz kald›¤› bask›lar ve cinsel politikalar hak-k›nda pek çok fley söylemekte.

Üç ‘kad›n’ roman› ve Düsap’›n sesi‹lk roman› Mayda, Düsap’›n bafleseri olma-s›n›n yan› s›ra radikal söylemiyle de ön pla-na ç›kar. Düsap, Mayda’da, dul kalm›fl, an-

nesini ve babas›n› kaybetmifl, tekk›z›yla yapayaln›z kalm›fl bir kad›-n›n sosyal ve ekonomik olarakayakta kalma çabas›n› ele al›r.Mektuplardan oluflan roman, bü-yük ölçüde, Sira Han›m ile May-da’n›n yaz›flmalar›yla akar. Okur,olaylar› bu iki temel kad›n karakte-rin mektuplar› üzerinden takipederken, zaman zaman ikincil ka-rakterlerin mektuplar›yla di¤er ses-leri de dinleme f›rsat›n› bulur. SiraHan›m, ümitsizli¤e düflen May-da’y› karfl› teselli eder, ona ayaktakalman›n önemini anlat›r. Asl›ndabunlar, Ermeni kad›n›na verilennasihatlerdir. Onun gibi bir ak›lhocas›yla, Mayda, önce hayat›naçeki düzen verecek, sonra da özgür aflk› tec-rübe etmenin s›k›nt›s› ve mücadelesi içinde,daima kendi olmaya çal›flacakt›r.

Yazar›n ikinci roman› Siranufl, daha bas-k›n bir flekilde, kad›nlar üzerinden kurulansosyal yap› ve ataerkil kurallar› ele al›r. Ken-dinin de mensubu oldu¤u yüksek s›n›f›,özellikle de, Ermeniler içindeki büyük tüc-car ve bürokrat s›n›f›n› oluflturan amiralar›hedef alarak elefltiren Düsap, zorla ve sade-ce s›n›fsal düzenin korunmas› için yap›lanbir anlaflma ile evlendirilen Siranufl’un hikâ-yesini anlat›r. Görücü usulü veya ‘düzen-lenmifl’ evlili¤in yayg›n ve ‘do¤al’ oldu¤u odönemde, Düsap, bu meseleyi do¤rudando¤ruya, tüm yönleriyle sergilemifl, s›n›fsalfarkl›l›klar›n kad›n› sadece öldürece¤inin al-t›n› çizmifltir.

‹lk iki roman›n›n kad›n kahramanlar›düzene karfl› kendi dengelerini, dillerini, is-tedikleri varolufl flekillerini gerçeklefltirmekad›na bir mücadele içerisindedirler. Son ro-man› Araksiya ya da Mürebbiye ise, bafll› ba-fl›na ‘yeni Ermeni kad›n›’n›n portresidir.Araksiya karakterinde hayat bulan ‘yeni Er-meni kad›n›’, koflullar ne olursa olsun çal›-flan, toplumda cinsel kimli¤ini, sosyal veekonomik konumunu oluflturmufl, dolay›-s›yla hem maddi hem manevi yönden bireyolabilmifl kad›n› temsil eder. Tabii, kad›nla-r›n e¤itimi, bunun için önkofluldur. Dü-sap’›n di¤er romanlar›ndaki karakterlerdenfarkl› olarak, Araksiya, roman›n bafl›nda ol-du¤u kadar sonunda da ‘özgür’ ve kendinigerçeklefltirmeyi baflarm›fl bir kad›n olacak,ölümle veya yenilgiyle sonland›rmayacakt›r

kendini. Araksiya, alt-orta s›n›famensup bir ailenin tek çocu¤u-dur. Babas›n›n iflas etmesi vehemen arkas›ndan felç olmas›nedeniyle ailenin geçimini üst-lenir. ‹yi bir e¤itim alm›flt›r vekendine en uygun mesle¤i seçip,istemeyerek de olsa mürebbiye-lik yaparak ailesini geçindire-cektir. Yaflanan iflasla birliktesosyal s›n›f fark›n›n alt›nda ezi-len ve burjuva endifleleri içindeyak›nan annesinin aksine, Arak-siya çal›flmak zorunda kalmak-tan ne utanç duyar, ne de yak›-n›r. Mürebbiyelik yapt›¤› aile-nin büyük o¤luna âfl›k olmas›,ama her koflulda s›n›fsal bir ç›-kar yerine yeni kad›n tipinin

peflinde oldu¤u aflk evlili¤i, özgür irade veekonomik olarak ayaklar›n›n üzerinde dur-mas›, onu roman›n oldu¤u kadar ikincil ka-rakterlerin de ‘kahraman’› yapar. Tipik birmodern ve kesinlikle erken feminist gönder-meleri olan bir Pamuk Prenses hikâyesidiranlat›lan. Kötü kraliçe, büyük o¤lun üveyannesi önlerine sürekli engellerle ç›ksa da,Araksiya iyilik mele¤i olmaktan ödün ver-mez. Ödün vermedi¤i bir baflka fley de kifli-li¤idir. Böylece, Pamuk Prenses’in temelleri,Ermeni kad›n›n dilinde yeni bir platformaoturtulur. Baflka bir deyiflle, kendi cinsel,sosyal ve ekonomik aidiyetini ezdirmedende evdeki melek olur. Böyle bir denge, hemDüsap hem de Ermeni kad›n edebiyat› içingayet iddial› bir bafllang›çt›r.

S›rpuhi Düsap: Ermeni kad›n edebiyat›n›n bafllang›c›

MARAL AKTOKMAKYAN

S›rpuhi Düsap’›n edebiyat dünyas›ndakiyeri üzerine

S›rpuhi Düsap’›n yazarl›k kariyerinde, üç isim önemli rol oyna-

m›flt›r. Öncelikle, annesinin yetifltirme tarz› ve duruflu S›rpu-

hi’nin hayat›ndaki birincil etki olmufltu. Yüksek s›n›ftan Kato-

lik bir ailenin tek k›z› olarak do¤an S›rpuhi, küçük yaflta baba-

s›n› kaybedince, annesi taraf›ndan büyütülmüfltü. Bir amira k›-

z› olan annesi Nazl› Vahan, Ermeni cemaati içinde, k›z çocuk-

lar›n›n okumas› gibi hemcinslerine iliflkin birçok aktiviteye ön-

cülük etmifl veya katk›da bulunmufl biriydi. Geleneksel kad›n-

l›k halinden uzak bir annenin etkin ve bilinçli yetifltirmesiyle,

S›rpuhi çok genç yaflta toplumsal hayat hakk›nda fikir sahibi ol-

maya, kendini sarmalayan entelektüel çevrenin etkisiyle belli

de¤erler edinip olgunlaflmaya bafllam›flt›.

‹kinci önemli isim ise, efli Paul Düsap’t›. S›rpuhi Düsap, Ab-

dülhamit döneminde M›z›ka-i Hümayûn’un flefli¤ini yapm›fl ve

pafla unvan› alm›fl olan Frans›z bestekâr Paul Düsap ile evlen-

dikten sonra, onun da deste¤ini gördü.

Evi dönemin ayd›nlar›yla dolup taflan Düsap’› Ermeni edebi-

yat›na haz›rlayan üçüncü önemli figür ise M›g›rdiç Befliktafll›-

yan’d›. Dönemin romantik flairlerinden olan Befliktafll›yan, S›r-

puhi’yi anadiliyle bar›flt›ran ve yeni yeni oluflmakta olan mo-

dern Ermenicenin savunucusu yapan isimdi. S›rpuhi Düsap’›n

e¤itim hayat› tümüyle Bat› ve özellikle de Frans›z kültürünün

etkisinde geliflmifl olsa da, Befliktafll›yan sayesinde anadiline ge-

ri dönüfl yapm›flt›.

Düsap, Ermeni kültürü ve edebiyat›nda ‘uyan›fl’ (zartonk)

olarak tan›mlanan bir tür ‘Rönesans’a tan›kl›k eden ve bafllama-

s›nda önemli rol oynayan isimlerden biri oldu. Hocas› Befliktafl-

l›yan gibi, Klasik Ermenicenin (krapar) günlük hayatta ve ede-

biyatta gereksinimleri karfl›lamad›¤›n› savunarak, yeni ve Mo-

dern Ermenicenin (aflkharapar) geliflmesini destekledi. Kad›n›

ezen, ikincil gören, sessizlefltirip etkisizlefltiren ataerkil sisteme

karfl›, kad›n kimli¤ine iliflkin sorun ve bask›lar› eserlerinde dile

getirerek sergiledi¤i tav›r, tutum ve tepkiselli¤i bir kad›n dili ve

edebiyat›n›n do¤ufluna öncülük etti. Dildeki yenilikçi tavr› eser-

lerine amaçlad›¤› ölçüde yans›mam›fl ve bu konuda baflar›s›zl›¤a

u¤rad›¤› yönünde elefltiriler alm›fl olsa da, bu elefltirileri haks›z

ç›kar›rcas›na, bir sonraki kuflakta Zabel Yesayan gibi isimler ara-

c›l›¤›yla meyvesini vermifltir.S›rpuhi Düsap (Abdullah Freres stüdyosu)

Düsap’›n Siranufl (1884) ve Araksiya veya Mürebbiye (1887) adl›

romanlar›n›n 1925 ‹stanbul bas›ml› kopyalar›n›n kapaklar›

Page 7: Agos Kitap Kirk 5

Kritik bir y›l 1889. Frans›z Devrimi’ninyüzüncü y›ldönümü bir defa… Bir yan-

dan II. Enternasyonal’in tohumlar›n› atan sos-yalist partiler Avrupa ülkelerinde boy göster-meye bafllam›fl, di¤er yandan Avrupa’n›n do¤uucunda, ‹stanbul’da, Devrim’in ‘eflitlik, özgür-lük, kardefllik’ idealleri, ço¤unlu¤unu askerie¤itim görmüfl vatansever doktorlar›n ve su-baylar›n oluflturdu¤u Jön-Türk hareketine iv-me kazand›rm›fl. Yeni filizlenmeye bafllayanmilliyetçilik ideolojisi, ulusal kimlik aray›fl› vereformizm, yaln›z Osmanl› ‹mparatorlu-¤u’nun bask›n etnik gruplar› aras›nda de¤il,1870’lerden itibaren Ermeniler aras›nda dakendini hissettirmeye bafllam›fl. Türkmen veKürt afliretlerinin a¤›rl›kl› oldu¤u bölgelerdeyaflayan, ço¤unlu¤unu köylülerin oluflturdu¤uErmeniler, Anadolu’nun do¤u vilayetlerininalt›s›nda oldukça büyük bir az›nl›k kesimioluflturuyor. Tarihin ‘büyük anlat›s›na’ SultanII. Abdülhamit’in 1890’da kurdu¤u HamidiyeAlaylar›’n› eklememek düflünülemez elbette:1877-78 y›llar›nda Osmanl›-Rus savafl›n›npatlak verdi¤i, imparatorlu¤un do¤u s›n›r›n-dan toprak kayb› korkusunun iyice artt›¤›, üs-tüne üstlük ba¤›ms›zl›k söyleminin dolaflacakkanallar› en kolay flekilde buldu¤u topraklar-da, y›llard›r bölgeyi kontrol etmekte zorlanan‹stanbul hükümeti çareyi Kürt afliretlerini dev-reye sokmakta bulur. Yörenin güvenli¤indenKürt afliretlerin sorumlu tutulmas›, hem bugruplar›n merkezi hükümete tabi k›l›nmas›,hem de sultan ile aralar›ndaki ‹slami birlik ba-¤›n›n güçlendirilmesi gibi sonuçlar do¤urur.

Peki, tarihi yapan büyük aktörlerden ötesi-nin görünmedi¤i bu tabloda, sar›, dalgal› saç-l›, ceylan gözlü, on dört yafl›nda, Mufllu bir k›-z›, Gülizar’› nereye koymal›? Musa Bey veadamlar› taraf›ndan kaç›r›ld›ktan 50 y›l sonra,canl› ve berrak bir haf›zayla, yaflad›klar›n› k›z›Armenuhi’ye anlatan Gülo’nun hikâyesini na-s›l yapmal› da kaybetmemeli?

Gülizar’›n öyküsüBir yanda Mufllu bir Ermeni k›z, Gülizar; nam›di¤er Gülo. Kars’›n tan›nm›fl ailelerinden Mi-ro’nun (Mihran) torunlar›ndan. Annesini alt›ayl›kken kaybediyor; kendi ifadesiyle, bollu¤unve neflenin eksik olmad›¤› bir konakta, kalaba-l›k bir ailede büyüyor. Di¤er yanda da MuflluMirza Bey’in o¤ullar›ndan Musa... Bitlis ken-tinde, emrinde 300 adam; zalimli¤i çevre köy-lere yaka silktirmifl. Miro’nun k›z› Manuflak’›ndü¤ününde gördü¤ü güzel Gülo’yu gözünekestiriyor. Sar›, dalgal› saçl›, ceylan gözlü, ondört yafl›ndaki bir Ermeni k›z›, Gülo’yu...

Bir at ve a¤›rl›¤›nca alt›n karfl›l›¤›nda k›z›ailesinden istiyor. Reddediliyor. Yetmezmifl gi-bi, yöre halk›n›n kendisi hakk›ndaki flikâyetle-rini Bitlis Valisi Edhem Pafla’ya iletenlerdenbirinin Miro oldu¤unu ö¤reniyor (di¤eriMufl’un Arkavank köyünden Ohan Bey). Veintikam çanlar› çal›yor. Musa Bey’in halas› Pe-riflan Han›m’›n Gülo’nun ailesini öncedenuyarmas› ifle yaram›yor; tehlikeye birlikte karfl›koymak üzere komflu Kürt köyleriyle yap›lanplanlar da hayata geçirilemiyor. Paskalya’y› iz-leyen pazartesi gününün ilk saatlerinde, MusaBey 150 adam›yla Miro’nun evini kuflat›yor.Gülo’nun babas› A¤acan ve amcas› M›kho ya-ralan›yor; tek bafl›na odalardan birine s›¤›nanGülizar saklanmay› baflaram›yor, kaç›r›l›yor.Çok sonralar›, flöyle anlat›yor o geceyi:

“Köyümden gelen çan seslerini duyunca

ac› ac› a¤lad›m. Evlilik töreni bitti¤inde,

genç çiftin kafalar›nda yeflil k›rm›z› bir

taçla kiliseden ç›k›fllar›na efllik eden da-

vul ve zurnan›n sesinin, çanlar›n tatl› se-

sine kar›flt›¤› anlar› hat›rlad›m. Benim

kara dü¤ün alay›msa, o kapkaranl›k ge-

ceydi! Silah sesleri eflli¤inde, bilinmez bir

kadere do¤ru ilerliyordum.”

Musa Bey’in Hevedig köyündeki evine gö-türülen Gülizar, ›fl›ks›z, so¤uk bir odada, yal-n›z bafl›na b›rak›l›yor. Aile büyükleri, Güli-zar’›, zaten dört kar›s› olan Musa Bey yerine,kardefli Cezahir’e vermeyi uygun görüyor. Ar-d›ndan Gülizar’›, ya da yeni ismiyle Fatma’y›,bu co¤rafyan›n kad›nlar›n›n makûs talihini yi-nelemekten al›koyan, as›l hikâye bafll›yor.

Fatma’n›n öyküsüSondan bafla gidelim bu defa: Gülizar kurtu-luyor! A¤layarak, kendini açl›¤a mahkûm ede-rek, gizlice dua ederek ve yeni ismini, yeni di-nini, yeni ailesini redderek geçen günlerinkurtulufl olmad›¤›n›n fark›na var›yor. Birç›k›fl yolu bulma umuduyla sonu görün-meyen bir ‘mutlu gelin’ rolüne soyu-nuyor. Köyüne haber gönderebile-ce¤i ufac›k f›rsatlar› de¤erlendir-meye çal›fl›yor. Cezahir veMusa Bey’in tüm tehditleri-ne, zorlamalar›na ve kor-kutmalar›na gizlice dire-niyor. Sonunda, ‹stan-bul hükümetinin, Gü-lizar’›n ‹stanbul’a ge-tirilip sorgulanmas›-n› emretmesi üzeri-ne, Musa Bey içinde, Cezahir içinde yapacak birfley kalm›yor.Kaç›r›ld›¤›n›nertesi günü, Musa Bey’e “‹stersen Ohan Bey’iyakt›¤›n gibi, beni de diri diri yak, kurtulmuflolurum. Yüz y›l da geçse vazgeçmeyece¤im!”diye hayk›ran Gülo, aylar sonra ilk defa mah-keme kap›s›nda gördü¤ü annesine, plan›n›nbir parças› olarak, büyük bir so¤ukkanl›l›kla“Git ana, ben art›k Türk’üm!” diyebiliyor. Vedaha da önemlisi, yüzlerce insan›n nefretiniensesinde hissetti¤i, davan›n art›k bir etnik ça-t›flmaya dönüfltü¤ü mahkeme salonunda, “Er-meni misin, Türk mü?” sorusuna ölümü gözealarak cevap veriyor:

“Bütün vücudumu bir atefl ve titreme

hissi kaplam›flt›. Ölümün terinde bo¤u-

luyor gibiydim. Hâkimin sorusu kulakla-

r›mda yank›lan›yordu: ‘Ermeni misin,

Türk mü?’ Gözlerim karar›yordu, umu-

dumu kaybetmifltim ve cevap vermeye

mecburdum.”

Mahkeme salonunun ortas›nda, üzerindekielbiseleri y›rtarak “Kaç›r›ld›¤›m gün neysem,babam›n evine öyle dönmek istiyorum” diyenGülizar’›n bundan sonraki öyküsü, Ke¤am

Der Garabedyan’la ve koca bir halkla birlefli-yor. Bunlar öyle zamanlar ki, tek bir kiflininhikâyesi, bir halk›n hikâyesine dönüflüyor.Der Garabedyan çifti için de durum de¤iflmi-yor… Musa Bey’in dinmeyen tehditleri, Ke-¤am Der Garabedyan’›n Mufl’ta Taflnaksut-yun lideri olmas›; II. Meflrutiyet’in ilan›ylabirlikte meclise girmesi; Ermeni ayd›nlar›n›nölüme yolland›¤› 24 Nisan gecesi hastal›¤›n›nonu kurtarmas›; sevdiklerini kaybetmenin ac›-s›yla geçen 3 y›l ve 28 Kas›m 1918’deki ölü-mü. Baki kalan tek fleyse Gülo’nun savafl› vedirenifli oluyor:

“Ke¤am yabanc› bir ülkede, yüre¤inde

vatan hasretiyle öldü. Ve ben, asla avuna-

mad›m. Mucizelere inan›yorum. Ke-

¤am’dan artakalanlarla birlikte, onun

kutsal topra¤›na birlikte gömülmek üze-

re, geri dönece¤im günü bekliyorum. O

güne kadar dayanaca¤›m.”

Sonuç olarak, Gülizar’›n kaç›r›lmas› ve da-va süreci olay›n faillerini fazlas›yla afl›yor. Er-meni toplumunun hareketlenmesi aç›s›ndanbir çözülme noktas›, yabanc› bas›n için Os-manl› yönetimini elefltirme ve iç çat›flmalar›nvarl›¤›n› görünür k›lma f›rsat›na dönüflüyor.Dönemin koflullar› içinde toplumsal roller da-ha da belirginlefliyor. Söz gelimi, Gülizar’›elinden kaç›rmay› sineye çekmek zorunda ka-lan Cezahir, intikam duygular›n› Ohan Bey’inailesine ve Arkavank köyüne yöneltiyor; nevar ki halktan daha önce görülmemifl bir dire-niflle karfl›lafl›yor. Akabinde Cezahir ve adam-lar›n›n Mufl’un Vartenis köyünde bir Ermenidü¤ün alay›n› basmalar›yla bafllayan bir diziolay, Ermenilerin bir Kürt afliretine karfl› ilksilahl› ve örgütlü direnifli göstermeleriyle so-nuçlan›yor.

Kaç›r›lma olay›n›n ve davan›n ayr›nt›lar›,Saint-Petersburg’da yay›mlanan Araks ve Lon-dra’da yay›mlanan Hayasdan dergilerinde ay-larca konu ediliyor. ‹lk aflamada tüm iddialar-dan aklanarak ç›kan Musa Bey, davan›n tekra-r› talebi üzerine yeniden yarg›lan›yor. Mek-ke’ye sürülüyor; burada bir y›l kald›ktan son-

12 mart 2009AGOS kitap mart 2009 AGOS kirk13

ra geri dönüyor ve Sultan Abdülhamit taraf›n-dan bir Hamidiye Alay›’n›n bafl›na getiriliyor.

Gülo’nun cesaretinde tohumlanan tüm buhikâyeler, bugün bizim için bambaflka türdenkarfl›laflmalar›n güzelli¤ini tafl›mal›… T›pk›Gülo’nun torunu Anahid Ter Minasyan ileLiceli Kürt yazar Mehmet Emin Bozarslan’›nbuluflmas› gibi: Gülo ile Musa’n›n hikâyesininkonu edildi¤i say›s›z flark› ve fliirden biri olanGulê û Hecî Mûsa Beg (Gülo ve Hac› MusaBey), Anahid Ter Minasyan’a Mehmet EminBozarslan taraf›ndan gönderiliyor. fiiirin çevi-risini Mehmet Emin Bozarslan’›n o¤lu HamidBozarslan yap›yor. Bugün bu fliirler ayn› top-ra¤›n çocuklar› taraf›ndan, flüphesiz bambaflkaduygularla söyleniyor. Ortak haf›zam›z bizi

bir arada tutuyor.S›ra, hayat›n› bu haf›zadan yolaç›karak kuran, bu ortakl›¤a en

fazla ayna tutanda: Gülo’nunk›z› Armenuhi’de…

Armenuhi’ninöyküsü

Tarihçilerin, araflt›rd›kla-r› dönemin kay›tlar›

olarak masallara, flark›-lara, a¤›tlara baflvur-

malar›, 1980’ler-den itibaren ivmekazanm›fl biryaklafl›m. Geç-mifl yenidenkurgulan›rken

büyüteç alt›na al›nan, yaln›zca, büyük co¤raf-yalara ve genifl zaman aral›klar›na hükmeden-ler de¤il art›k. Bütün o kaosun içinde varl›¤›n›korumaya çal›flan bir köylü, bir tüccar veya birdeli de hikâyenin baflaktörlerinden say›l›yor.Kürt Musa Bey davas› gibi kendi s›n›rlar›n›aflan bir olayda kimi görünmez ba¤lar› gözdenkaç›rmak çok kolay. Fakat, ne mutlu ki, hayatdedi¤imiz, tarihçinin körlü¤üne yenik düflmü-yor. Ac›lar flark›lara iflliyor. Çocuklar do¤uyor.Ve kimseye de¤il, tüm bir halka ait olan a¤›t-larda temsil edilen gerçekler, birilerinin haf›za-s›na, yüre¤ine illa ki iflliyor... ‹flte ArmenuhiGarabedyan’a (Kevonyan) olan da bu!

Kaç›r›lma olay›ndan y›llar sonra annesininanlatt›klar›n› kaleme alan Armenuhi, bask› al-t›nda yaflamaya çal›flan bir halk›n, korkuylay›ld›r›lmaya çal›fl›lan bir genç k›z›n Gülizar’datekrar eden hikâyesini kaleme ald›¤›nda, ama-c› profesyonel bir tarih çal›flmas› yapmak de-¤ildi. Büyük olas›l›kla sadece Gülizar’a ödedi-¤i bin gönül borcundan biriydi bu... Zira ya-flam›n›, halk›n›n a¤›tlarda dillenen ac›lar›n›unutulmaktan kurtarmaya adam›flt›.

1904’te Mufl’un Surp Marine mahallesindedünyaya gelen Armenuhi, Ermeni müzi¤iyleçocuklu¤unda tan›flm›flt›. Mebus olan babas›y-la birlikte ‹stanbul’a geldi¤i 1908 y›l›nda, Go-midas’›n kurdu¤u Kusan korosunun ilk pro-valar›nda yer alan en küçük üye olma flans›n›yakalad›. Bu karfl›laflman›n s›cak an›lar› sonra-ki y›llar›n› da derinden etkileyecek, ileride,Vartan Sarkisyan ve V. S›rvantzyan’›n piyanoeflli¤inde verdi¤i resitallerde, Gomidas’›nkilerbaflta olmak üzere Ermeni müzi¤inin çeflitliörneklerini baflar›yla seslendirecekti. 1925’teParis’e yerleflen Armenuhi, müzik çal›flmalar›-n› burada da sürdürdü. Gurbetin besledi¤i öz-lemler, bir süreli¤ine yan›na gelen annesi Gü-lizar’dan ö¤rendi¤i flark›larla, hat›ralarla dahada perçinlendi. Margarit Babayan’dan ald›¤›derslerin ard›ndan, ilk konserini 6 Kas›m1946’da Paris’teki Chopin Salonu’nda verdi.Ard›ndan Amerika’ya, Beyrut’a, Halep’e dü-zenlenen turneler, ya da baflka bir deyiflle, top-

ra¤›ndan kopar›lm›fl say›s›z insana sunulan efl-siz bir arma¤an: Hat›rlama flans›...

Bu k›sac›k yaflamöyküsü daha da ayr›nt›-land›r›labilir, hatta bir monografiye dahi konuolabilir. Fakat hakk›nda yap›lm›fl onca araflt›r-maya, arflivleri kaplam›fl onca belgeye ra¤menGülizar’› bilmenin en hakiki yolu onun ‘sesinidinlemek’se e¤er, k›z› Armenuhi’yi anlaman›nen iyi yolu da, bu a¤›tlar›n onun kimli¤indeinfla etti¤i geçmifli görmeye çal›flmakt›r. “Ma-mig, babig, garkek zis, çulhag martu d›vek zis”(ana, baba, evlendirin beni, dokumac›ya verinbeni) diyen bir halk flark›s›, Mufllu genç ka-d›nlar›n dilinde nas›l sürekli tekrarlanan birdua gibi kalm›flsa, Armenuhi’nin de kendi du-as›n› aramad›¤›n› kim söyleyebilir? Hatta ana-s› Gülo’ya adanm›fl bu a¤›tta kendini bulma-d›¤›n›?...

“Daha dün dam›m›z nefleli ve mutluydu,

Hiçbir fleyden korkmadan,

sen, yak›n›mda oturur, konuflurdun,

Ailemiz bugün hepten yas içinde

Hepsi senin için iç çeker;

hepsi senin ard›ndan a¤lar;Ah! Benim Küçü¤üm, benim biricik GülomGözlerim karard›! Seni kaç›rd›, Cezo.”

Ve Anahid, ve Talin,ve bizim öykümüzArmenuhi’nin k›z› Anahid Ter Minasyan, Ga-rabedyan ailesinin üçüncü kuflak üyelerinden

bir akademisyen. T›pk› annesi gibi, ata topra-¤› Anadolu’da de¤il, Paris’te yafl›yor. 1988 y›-l›nda France-Arménie dergisine verdi¤i bir rö-portajda, bafllang›çta fizikçi olmak istedi¤ini,fakat ‘maddenin yap›s›na’ duydu¤u merak›,‘toplumlar›n yap›s›n›’ anlamaya vakfetmekdurumunda kald›¤›n› söylüyor. Söylefliye ba-k›l›rsa Anahid’i tarihçi olmaya iten temel ne-den, pozitif bilimlerin uzun ve masrafl› bire¤itim sürecini gerektirmesi. On üç y›l liseler-de tarih ö¤retmenli¤i, ard›ndan 1969’da, Sor-bonne ve EHESS’te uluslararas› iliflkiler veça¤dafl tarih e¤itmenli¤iyle bafllayan akademikhayat›... “Tarih bir sanat dal›d›r” diyor, “Ha-yal gücüne ve hikâyeye yap›lan bir ça¤r›d›r.Ben, sen, biz, tarihin bir sonucuyuz.”

Ermenilerin bugünkü siyasi düflünce kal›p-

lar›n›n, yak›n tarihlerine göbekten ba¤l› oldu-

¤unu savunuyor Anahid. ‘Zihniyet tarihi’ ola-

rak ele ald›¤› Ermenilerin geçmiflini, 1915’te

savrulanlar›n kurduklar› hayatlar üzerinden

yeniden toparl›yor. Rusya’da, Viyana’da, ‹z-

mir’de, Bitlis’te... Bu infla süreci sadece mekâ-

na s›k›flt›r›lm›fl de¤il; Ermenilerin, 1980’ler-

den sonra, tarihlerini de¤ifltiren trajedilere ve

kimliklerine nas›l bakt›klar› üzerine de kafa

yoruyor. Fakat tüm bu akademik u¤rafllardan

çok daha öncelikli bir fley var onun hayat›nda:

Annesi Armenuhi’nin a¤›tlar› miras almas› gi-

bi, ailesinden miras ald›¤› ‘örgütlülük’. Kendi-

ni bir entelektüelden çok bir propagandac›, en

iyi ihtimalle bir militan entelektüel olarak ta-

n›ml›yor:

“Yapt›¤›m fley ajitasyondan ibaret. Partiyle,

asl›nda her türlü duygusall›ktan muaf olmas›

gereken iliflkim, olmas› gerekenin tam tersi bir

ba¤lanma içinde geliflti. Köklerini aile öyküm-

de tafl›yan, beni bedenen ve ruhen parças› ol-

du¤um örgüte (Taflnaksutyun) ait k›lan bir

ba¤ bu. Böyle bir zihniyet yap›s›ndan, böyle

bir ruhun varl›¤›ndan söz etmek kesinlikle

mümkün. Bu öyle bir vatanseverlik ki, zorluk-

lara direnmeyi sa¤l›yor ve Ermeni halk›na,

kendi kaderinin efendisi olma inanc›n› afl›l›-

yor.”Anahid’e göre, Ermeni sorununun bir aya-

¤›n› 1915 üzerinde uzlaflma oluflturuyorsa,ötekini, bugün Ermenistan halk›n›n ve hattatüm Ermenilerin yurttafl olarak korkular›n›yenmesi, karfl›lar›na dikilen yasaklar› alt etme-si ve koskoca bir halk›n özsayg›s›n› yenidenkazanmas› zorunlulu¤u teflkil ediyor. Anahid,gençli¤in kendi tarihinden bihaber oldu¤un-dan yak›n›yor. Vatanseverli¤in öne ç›kar›ld›¤›veya milliyetçili¤in kamç›land›¤› söylemlerdesadece ulusal ba¤a yer verildi¤ini, Bakülü bir

proleterle Yerevanl› bir fabrika iflçisi aras›nda-ki ba¤›n, yani s›n›fsal ba¤›n, burada asla yer al-mad›¤›n› hat›rlat›yor. Anahid’e göre gençlerinhareket alan› çok genifl, fakat tarih bilincin-den, tarih bilgisinden yoksun bir kitleyle gele-ce¤e dair umut beslemek ne kadar mümkün?

Anahid’in k›z› Talin Ter Minasyan da,bahsi geçen neslin biraz farkl› bir üyesi. Anne-si gibi tarihçi. Çal›flma alan›ysa, annesininkinek›yasla daha fazla siyasi tarih içeriyor. SovyetRusya dönemi ve Ermenistan’›n 20. yüzy›l›üzerine bir dizi incelemenin sahibi... Görüneno ki, hem Anahid, hem Talin, kiflisel geçmifl-lerini baflkalar›n›nkiyle birlefltirmeye soyun-mufllar. Di¤er bir deyiflle, var olma savafl› ve-ren Gülo’yu bir halk›n kimlik savafl›na ekleye-rek, görünüflte onu bu kalabal›k içinde kaybe-diyor, ama hiç flüphesiz kendi kaderinin efen-disi olacak nesillerde yeniden, baflka isimlerle,baflka yüzlerle do¤urmufl oluyorlar.

Peki, tüm bu hikâyeler bir araya geldi¤indepay›m›za düflen, bizim olan öykü hangisi, yada bizim öykümüzde Gülo, Armenuhi nerede?

Tuhaf benzetmeler geliyor akl›m›za... San-ki tarihin ‘olay yerinde’, ete¤inde çamurla di-kilmifl Gülo, az ötesinde ancak ‘sesler’ duyabi-len Armenuhi ve daha daha da ötesinde, akta-r›lanlarla yetinen, hayal gücüne s›¤›nm›fl Ana-hid ve Talin. Bir ailenin dört kuflak kad›nlar›-n›n Mufl’tan Paris’e uzanan bir yol üzerindedurup, adeta kulaktan kula¤a oyunu oynar-m›flças›na birbirine aktard›¤› bu öykü kimin?Okullarda bize tek bir tarih olmad›¤›, tarihindüz bir çizgide ilerlemedi¤i ö¤retildi. Lakinengebelerle dolu da olsa, tek bir hat üzerindes›ralanm›fl olan bu öykü, bize kal›rsa Gülo’danbafll›yor. Aksini söylersek, onun direniflininyak›n›ndaki insanlara afl›lad›¤› gücü ve herüyesiyle bize ilham veren bir nesli mümkünk›l›fl›n› göremeyece¤iz. Hükümdarlar› bilmek,ekonomik koflullar› sunmak, hukuk yap›s›n›büyüteç alt›na almak, Gülo’nun ve k›z›n›n vetorunlar›n›n, bilimselli¤in, hukukun, erkekli-¤in ve ilerleme mitinin dünyas›nda direnmek-ten vazgeçmeyen bu kad›nlar›n savafl›n› anla-mam›z› belki kolaylaflt›r›yor... Ama, o kadar!Bu yaz›n›n en bafl›ndaki paragraf› at›n, veyayerine baflka isimler, baflka tarihler koyun, de-¤iflen hiçbir fley olmayacak. Sadece, Gülo’danve ayn› kaderi paylaflan di¤erlerinden uzaklafl-t›kça bilimsellik artacak, inand›r›c›l›k ve umutbulan›klaflacak...

Gülizar kimin öyküsü?NIVART TAfiÇI

Arménouhie KévonianLes Noces Noires de Gulizar

(Gülizar’›n Kara Dü¤ünü)Ermeniceden Frans›zcaya

çev.: Jacques Mouradian, Editions Parenthèses, Marsilya, 1993, 166 s.

Gülizar (sa¤da), üvey annesi Nartun (solda), day›s› Der Harutyun. ‹stanbul, 1889.

Gülizar’›n torunu, tarihçi Anahid Ter Minasyan,

dedesi Mufl mebusu Ke¤am Der Garabedyan’›n fiiflli Ermeni

Mezarl›¤›’ndaki mezar›n›n bafl›nda. (27 May›s 2008)

‹stanbul’daki dava s›ras›nda Londra’da sat›lan bir kartpostal

Gülizar (ortada, haç kolyeli), Ke¤am Der Garabedyan (oturmufl, solda). Soldaki çocuk Armenuhi Kevonyan, arkas›nda ablas› Hayganufl. Mufl, 1905 civar›.

Gülizar ve k›z› Armenuhi, 1909, Kudüs (Hac yolculu¤u)

Page 8: Agos Kitap Kirk 5

mart 2009 AGOS kirk15

olaylar› s›ras›nda bir Ermeni kad›n› (baba-anesini) kendisine efllerinden biri olarak seç-ti¤ini söyledi. Yabanc›s› olmad›¤›m›z, hattafazlas›yla ‘kendisi’ oldu¤umuz Annean-nem’de, Kara Kefen’de de anlat›lanlara benzerbir hikâyeye özet bir girifl yapm›flt›.

Sessizce dinlemifltim. Erkek torun, dilegetirilemese de gerisinde ba¤›ran zulüm hikâ-yelerini saklayam›yordu. Gündelik hayat›n,yaflanan trajedileri f›kralaflt›ran ac›mas›z di-liyle, kad›n hikâyelerini kahve muhabbetleri-ne malzeme etmesi gibi çok ‘s›radan’, ‘bildik’hikâyeleri kesik kesik, ama k›s›k de¤il, ‘alayl›’bir edayla anlat›yordu. Anlat›rken rahat ol-mad›¤›n› da hissediyordum. Sanki ‘bana’ de-¤il de, özellikle bir Ermeni’ye anlat›p üstün-den atmak istiyordu bu hikâyeyi. Ermenili-¤im sayesinde, babaanne hikâye d›fl› edilmek

üzereydi. ‘Ben’ ve ‘temsil etti¤im’ Ermenilik-te, bir yak›nl›ktan ziyade, bunca zamand›ryük gibi tafl›d›¤› babaanne hikâyesinin iadeedilece¤i bir yer ar›yordu. Ömür biçilmifl birhikâyeyi ‘sahibine’ iade ediyordu.

Ben, o an art›k her ne isem, sadece utançduydum – bir kad›n›n ömrü billah bedeni üze-rinden hüküm giymesinden, bir erke¤in ken-dine dedesinden miras hikâyesine s›¤›n›p baba-annesini kap› efli¤inde b›rakmas›ndan, bir ka-d›n›n torununun a¤z›nda ‘Ermeni meselesi’nes›k›flt›r›lm›fl hikâyesinden, s›rt›ma yüklenen Er-menili¤in ve kad›nl›¤›n a¤›r ac›lar›n›, sorunlar›-n› –ve sorumluluklar›n›– tafl›yamamaktan...

Bir kad›n›n ailesinden, geçmiflinden bu-güne kalan tek fley olan torununun, kad›n›nac›lar›n› dillendirmede ve sahiplenmede bo-calad›¤›n› gördüm. Kestirmeden anlatmak,özellikle de bana duyurmak istiyor gibiydi.Sanki o anlatacakt›, ben üzülecektim. Sanki,bu hikâyede a¤lamak benim görevimdi. De-de ‘zalim’di, ama ‘ismini veren’ de oydu. Hi-kâyede torunu taraf›ndan kap› d›flar› edil-mekte olan ise babaanneydi. Torun, dedeningünah›n› ç›kar›yordu. Ben babaanneyi sahip-lenecektim. ‹yi de, ne haddime? Torunu kar-fl›mda dururken, babaaneyi ve onun ac›s›n›torunundan çok sahiplenmek ne haddime?Torununun kendi ac›s›n› bilebilme ve bunuözgürce dillendirebilme imkân› olmal›yd›.Benim kendi hikâyem onun anlatt›klar›n›nuza¤›na düflmüyordu belki, ama o kad›n›ndertlerini önce torunu sahiplenebilmeliydi.

Babaanneden kendisine ac› an›lar, dede-den ise mülkiyet miras kalm›flt›. Babaanne hi-kâyenin öznesi de¤il, bohças› bile olmayan bir‘gelin’iydi. Dede evine d›flar›dan getirilmifltibabaanne. Kim bilir, belki de içinde yaflanan

ev, mülk babaannedendi. Ama torun, evindededen kalma oldu¤u bilgisiyle büyümüfltü.

‘Benim’ hikâyeme iade edilecek ‘evsiz veac›’ babaanne hikâyesi, kendisinde fazla du-ruyordu. Keflke, babaannesinin hikâyesinibana havale etmeden, baflka bir dille kursa vesahiplenebilse. Keflke, ‘aile’ ve ‘ev’, erkekli¤inreferanslar› olan din, devlet ve milliyet flidde-tinden göbek ba¤›n› koparabilse. Yok sayma,afla¤›lama, üstünlük kurma, tecavüz etme, elkoyma hikâyeleri ile beslenip ‘büyüyen’ her-kes evinde yaflananlar› dillendirse ve dedeleri-nin yan›nda anneanne, teyze ve hatta ‘evlat’bildiklerini ac›lar›yla birlikte sahiplense. Kefl-ke, “Nenem Ermeni’ydi” diyebilen cumhur-baflkanlar›, bakanlar› olsa bu memleketin.

Keflke herkes yaflanan zulümlerle ve fliddetlehesaplaflsa, ve evinin içini temizlese.

Hikâye devam ediyor fiimdilerde ‘üç maymun’ olma hallerine karfl›nispeten daha güçlü bir direnç var. Art›k gençnesiller “Seni görüyorum” anlam›na gelecek,karfl›l›kl› etnik espriler yap›yorlar. Renkli etnikkimliklerini giyinip kavga edenlerin yan› s›ra,ayn› renkli k›yafetler ve flark›larla karfl›l›kl› gö-bek atanlar da var. Halklar›n kardeflli¤i, dost-lu¤u ba¤lamlar›nda ‘ezilmifl’ halklardan olma-ya da sanki bazen özeniliyor... Zaten bu yüz-den de art›k kimse ‘Türk’ de¤il; herkes bir kö-ken aray›fl›nda. ‘Türklük’ uza¤a itiliyor. Bas-k›n kimlikten soyunup, daha ‘masum’ kimlik-leri giyinip ruh ac›lar›m›z› dindirmeye çal›fl›-yoruz. Yüzleflme döneminin sanc›lar› bunlar...

Ermenili¤in görünmezli¤i, reddi ile, tan›-d›¤›m birinin, köyünde –asl›nda olmayan–Ermenili¤i buldu¤unu san›p, kulaklar›mdahâlâ ç›nlayan “Ne güzel, bizde de Ermenilikvar” kutlamas› gibi haller aras›ndaki mesafene? Bu ‘güzellik’ nas›l bir fley? Bu, etnik çat›fl-malar›, nefreti, tahammülsüzlü¤ü karfl›l›kl›anlay›fla, dostluk umuduna dönüfltürmekiçin verilen mücadelelere ya da ‘köklerini’,geçmiflini, yok say›lman›n ne demek oldu¤u-nu ö¤renmeye çal›flma hallerine yöneltilmiflbir soru de¤il. Ermeni olmay› kutlamak da,reddetmek de bu kimli¤in hâlâ normallefle-medi¤ine iflaret eden tav›rlar. Ama ev içlerininefessiz k›lan ‘üç maymun’luklarla hesaplafl-mak, konu Ermenilerle ilgili meseleler olun-ca, bu memlekette çok daha zor bir savafl. Ka-ra Kefen, inand›¤›m iyi niyeti ile bu savafla gi-riflmesine ra¤men hikâyesini, mücadelesinitamamlayamam›fl bir kitap.

1920'li y›llarda Danimarkal› misyoner Karen Yeppe’nin kurtard›¤› Ermeni kad›nlardan biri (Ermeni Soyk›r›m Müzesi)

Kendisini kaç›ranlar taraf›ndan yüzüne, bölgedekiMüslüman halklar›n geleneklerine göre dövmeleryapt›r›lm›fl, 17 yafl›nda, Antepli bir genç kad›n(Nubarian Koleksiyonu)

Biliyorum at s›rt›nda bir gerdek öyküsüymüfl Han›m Nenem

Etek uçlar›na tak›l› tarihini gezdiren Sanki köyün yazl›k sinemas›ym›fl

pembe flifon entarisi Tam elli iki dü¤meli...

(...)Kerem’in sabr›yla çözülüp ah›yla iliklenen. (...)Anam›n a¤lamalar›ndan bilirim (...) Kökü sökülmüfl a¤aç gibiydi nenem Gö¤ünü yitirmifl kartal...

Bu dizeler, 12-13 yafllar›ndayken bütünailesini, akrabalar›n›, tan›d›¤› herkesi

kaybeden, bu arada bir çavufl taraf›ndan ‘be-¤enilip’ kaç›r›lan Erzurum-H›n›sl› bir Er-meni kad›n›n, Fahriye Han›m’›n torunu ta-raf›ndan yaz›lm›fl. Fahriye Han›m’›n k›z›,annelerinin geçmifliyle ilgili fazla bir fley bil-mediklerini, hatta ona önceki ismini sorma-y› bile ak›l edemediklerini söylüyor. K›z›,babas› olan çavuflu ‘annelerini kurtaranadam’, Fahriye Han›m’› ise dirençli, asil, ço-cuklar› için yaflam›fl bir kad›n olarak anlat›-yor. Annenin geçmiflinden kalan tek fley, ka-ç›r›ld›¤› gün üzerinde olan elbise. “fiimdifilmlerde gördü¤ümüz saray kad›nlar›n›ngiydi¤i gibi bir elbiseydi. Etekleri kabar›k,pembe flifon ve tüldendi. Biz, o zamana ka-dar böyle bir elbise görmemifltik. Anam za-man zaman bu elbiseyi ç›kar›p öper, koklarve a¤lard›” diyor k›z›. Neneden k›z›na ve to-rununa kalan, daha sonra baflka bir kad›n ta-raf›ndan kesilip ‘kese’ yap›lm›fl bir elbiseninard›ndan yaz›lm›fl dizeleri ve k›z›n›n dilin-

den Fahriye Han›m’›n hikâyesini, GülçiçekGünel Tekin, Kara Kefen: Müslümanlaflt›r›-lan Ermeni Kad›nlar›n Dram› isimli kitab›n-da kaydetmifl.

Kara Kefen, 1915 ve sonras›nda Müslü-manlar taraf›ndan ‘kurtar›lan’, ‘kaç›r›lan’Ermeni k›z çocuklar›n›n hikâyelerinin pefli-ne düflen bir kitap. Günel Tekin, kendisineanlat›lanlar aras›ndan, çok önemli bir konu-ya dikkat çekiyor: “Anlat›lanlara göre, tehcirs›ras›nda Müslüman erkekler, tehcir edilenailelerin k›zlar› ile evlenebiliyor, isteyen iste-di¤i Ermeni k›z›na el koyabiliyormufl. Hü-kümet böyle bir karar ç›karm›fl” (s. 8). Ata-erkil ulus zihniyetinin ulus tahayyülü nas›lkad›n kimli¤ini, bedenini ‘ulusun anneleri’,toplumsal ‘namus’ kurallar›n›n bir numara-l› uygulama alan› vb. flekillerde nesnelefltiri-yorsa, ayn› flekilde baflka milletleri, uluslar›,halklar› yok etmeyi hedefledi¤inde de o mil-letin kad›nlar›n› özellikle hedefliyor. BüyükFelaket döneminde de, benzer bir zihniyet-le, Ermeni kad›nlar ve ‘müstakbel’ çocukla-r›, Ermeni erkeklerden farkl› flekilde hedefal›nd›. Bu hedef, bir yandan da, kad›nlar› vekad›nlar›n ‘egemen’ Müslüman halklar›nerkeklerinden do¤uraca¤› çocuklar› ‘hak di-ne getirme’, ‘kurtarma’ düsturuyla ‘masum-laflt›r›lmaya’ çal›fl›ld›. Ama iflte, ‘hak dinegelmesi’ için erkeklerden ya da genel olarakhalk›n kendisinden ziyade özellikle kad›nlarseçildi.

Günel Tekin, kitab›nda ad› geçen Erme-ni kad›nlar içinde sadece Pire Hatun ve ebe-si Sittö Zero’yu (Sittö, Arapça ‘büyükanne’,yerel kullan›m› ‘çok bilmifl’) tan›m›fl. Ama

kitaptaki hikâyeleri –art›k hayatta olmad›k-lar› için– kad›nlar›n kendilerinden de¤il ço-cuklar›ndan toplayabilmifl. Çocuklar›n an-lat›lar›nda da, babalar›n ya da dedelerin ko-numlar› “Anlatt›¤›na göre babam öldürmeifline pek kar›flm›yormufl” ‘masumlu¤u’ ilegeçifltiriliyor (s. 8). En fazla, baba ile anne-nin pek muhabbetli olmad›¤› söyleniyor.fiimdiye kadar bu konu üzerine yaz›lanlardada henüz babalar›n ve dedelerin (ya da hala-lar›n, teyzelerin, yengelerin yani ‘baba tara-f›’n›n) bu hikâyelerdeki konumlar› ile yeter-li ölçüde ve gerekti¤i flekilde yüzleflilmedi¤isöylenebilir. Bu tip bir yüzleflme flüphesizzor, ama yüzleflememenin sanc›lar› çok a¤›r.

Hikâyeleri dillendirebilmek Fethiye Çetin’in, okuyan herkesin üzerindeiz b›rakm›fl kitab› Anneannem’i (Metis Yay.,2004) hat›rlamadan bu kitab› okumak pekmümkün de¤il. Anneannem’de, Çetin sade-ce anneannesini de¤il, kendini de anlat›yor-du; kendisi de anlatt›¤› hikâyenin bir parça-s›yd›. Bu anlamda, kitapta neneden toruna,torundan di¤er torunlara bir aktar›m vard›.Kara Kefen de, Anneannem gibi, yok say›l-d›kça derinleflmifl ac›lar› görme, anlama, ak-tarma derdinde olan bir kitap. GülçiçekGünel Tekin, Müslümanlaflmak zorundab›rak›lan Ermeni kad›nlar›n y›llarca üstü ör-tülen, evlerin arka odalar›na kilitlenen hikâ-yelerini görebilmek, fark edebilmek, ac›lar›-n› hissedebilmek ve dillendirmek için yolaç›km›fl. Yazar›n, çevresinde bu kad›nlar› ko-layca bulabilmesi de, Müslümanlaflmak zo-runda kalan bu kad›nlar› bilmeden, görme-den yaflamak için iyi bir ‘üç maymun’ oyun-cusu olmak gerekti¤ini düflündürüyor. Gü-nel Tekin ‘üç maymun’u oynamay› redde-

diyor. Ancak, hikâyeler, kad›nlar›n yaflad›k-lar›n›n derinlerine inilemeden anlat›l›yor.Yazar›n, bunu özellikle, k›sa bir anlat› içinseçmifl oldu¤u da söylenebilir. Bunun, ka-d›nlar›n yaflad›klar›n› çocuklar›na aktarma-malar›, ya da çocuklar›n bunlar› dillendire-cek, detayland›racak bir yüzleflme aflamas›nahenüz varamam›fl olmalar› gibi farkl› sebep-leri de olabilir. Ayn› zamanda, kitapta baz›hikâyeleri hem yazar›n kendisinin do¤rudananlatmas›, hem de hikâyeyi dinledi¤i kifliler-den aktararak tekrarlara düflmesi gibi tekniksorunlar, kitab›n detaylara giremeyen acele-cili¤ini ve uzun soluklu bir çal›flman›n ek-sikli¤ini hissettiriyor.

Yazar›n konufltu¤u evlatlar›n, torunlar›nhepsinin ortaklaflt›¤› nokta, kitab›n bir neviözeti gibi: “Onu hiç anlayamad›k”, “Hepyaln›zd› ve ac› çekiyordu”, “Hiç kimse onunderdini sormad›.” Çocuklardan biri flöylediyor: “Bugün en ac› duydu¤um fley, bafltabiz çocuklar› ve efli olmak üzere, hiç kimse-nin onu anlamamas›, onu dinlememesi,onun an›lar›n›, ac›lar›n› paylaflmamas›yd›.Bu da içimdeki en büyük ac›, en büyük s›-z›d›r.” (s, 20). Annesinin “Mezar›m› da yap-t›rmay›n, dümdüz olsun” dedi¤ini ve “Yafla-m›m kara oldu. Ölürsem kefenim de karaolsun” vasiyetiyle, kitaba da ad›n› veren ka-ra bir kefenle gömüldü¤ünü anlat›yor.

Kitab›n sonuç bölümünün bafll›¤› ‘Er-menilerle Kürtler Kardefl Gibiydiler’. Önce-ki bölümlerde Ermeni-Kürt iliflkilerine dairhiçbir söz söylemeyen yazar›n, kitab›n sonu-nu söylefli yapt›¤› birine referans vererekaniden bu bafll›¤a ba¤lamas›, kitab›n ak›fl›-n›n beklenmedik bir noktada kesildi¤i hissi-ni uyand›r›yor. Ermenileri kurtaran Kürtler,Türkler ya da baflka halklardan insanlar el-bette vard›. Ancak yazar›n yedi sayfal›k so-nuç bölümünde aktard›¤› öykülerin gerekdilindeki, gerekse içeri¤indeki yetersizliklevard›¤› noktan›n “Ermenilerle Kürtler kar-defl gibiydiler” olmas› ve son olarak “KürtlerErmenileri niye öldürsünler ki?” gibi tart›fl-mal› bir soruyu/duruflu ortaya koyup, bumesele üzerinde yeterince durmadan kitab›bitirmesi, bence kitab›n önemli bir eksikli-¤i.

Kimin hikâyesi? Kara Kefen’i okurken, “Bu hikâyeleri nene-lerinin ac›lar›n› görmemifl, duymam›fl, bil-memifl torunlar okumal›” diye düflündüm.‹nsan›n nenesinin, kendi ailesinin ac›s›n› bi-lememesi, görememesi, dillendirememesi,buna mecbur b›rak›lmas›, yaray› daha dabüyüten bir fley de¤il mi?

Bir defas›nda, bir arkadafl grubuyla lafl›-yorduk. Gruptan biri, benim Ermeni oldu-¤umu ö¤renince, ilk önce bana, belki de biryak›nl›k hamlesi olarak, babaannesinin deErmeni oldu¤unu ‘itiraf’ etti. Dedesinin sözügeçen, güçlü, zalim bir a¤a oldu¤unu, 1915

Gülçiçek Günel TekinKara Kefen

Belge Yay›nlar›, 2008, 175 s.

Evsizlefltirilen neneler, masumlaflt›r›lanzalimler: Kimin hikâyesi?

BEL‹NDA MUMCU

AGOS kitap mart 200914

Page 9: Agos Kitap Kirk 5

mart 200916AGOS kitap

Kurflunkalem Fabrikas› (roman) Soti Triantafyllouçev. Fulya KoçakLiteratür Yay›nlar›,346 s., 22 TL

Triantafyllou, Yu-nanistan’da 1999’dayay›mlanan bu ro-man›nda, 1866-

1940 y›llar› aras›nda M›s›rl› Helen bir aileninüç kuflakl›k hikâyesini Kahire, Zürih, Berlin,Sen Petersburg ve Atina gibi, bu 80 y›ll›k dö-nemin çalkant›l› kentlerinde gezinerek anla-t›yor. Roman, iki temel hikâye etraf›nda örülü-yor. ‹lki, liberal fikirleriyle, 19. yüzy›l Avru-pas›’n›n modernleflme ak›m›na kap›lan Asi-makis ailesi’nden, Afrika k›tas›n›n yat›r›m-c›lar taraf›ndan keflfedilmeyi bekleyen alan-lar›n› tan›maya çal›flan, baba-o¤ul iki mü-hendisin hikâyesi. Roman›n kurgusunda‘diyalog’u yaratan ana karakterlerden NikosVangalis ise, karamsarl›k ile devrimci ro-mantizm aras›nda gidip gelen ve bu faaliyet-leri u¤runa bahsi geçen kentlerde yaflam›n›sürdüren komünist bir ayd›nd›r. Romanda,paralel yaflamlar›n bir araya gelmesiyle yüz-y›l sonundaki fikir ak›mlar›n›, aile ve dost-luk öyküleriyle kurgulan›yor ve yazar›nkendi deyimiyle “bireyin Tarih karfl›s›ndakiduruflu, siyasi fikirler ve toplumsal gerçek-lik” eflli¤inde sunuluyor. Sonuç olarak, bu roman iki dünya savafl›n-dan, Avrupa’y› sarsan çeflitli olaylar eflli¤in-de, Lenin, Troçki, Rosa Luxemburg ve Ma-yakovski gibi kifliliklerin de boy gösterdi¤i,ulafl›lamayan düfllerin, gerçekleflmeyen ha-yallerin, hayal k›r›kl›klar›n›n, devrimin vedevrimcilerin hikâyesi…*

Eski Sinagog Meydan›(roman) Öykü Didem Ayd›n ‹letiflim Yay›nlar›,421 s., 21,5 TL

2004 y›l›nda ‘ÜçDemokraside Dü-flünce Özgürlü¤ü

ve Ceza Hukuku’ adl› monografisi Türki-ye’de, ‘ABD ve Almanya’da Kin ve NefretSuçlar›’ adl› monografisi Almanya’da ya-y›mlanan, ulusal ve uluslararas› ceza huku-ku, düflünce özgürlü¤ü, kad›n haklar›, cin-sel haklar ve çoçuk haklar› alanlar›nda çal›fl-malar yürüten Öykü Didem Ayd›n, ayn› za-manda, Kitap Çevirmenleri Meslek Birli-¤i’nin kurucu üyelerinden. ‹lk roman›n›2000 y›l›nda yazan ve flu s›ralar, paralel ola-rak yazd›¤› Ben Nikolay Adl› Bir Kanifl, Sa-hibem Gölgesi Olmayan Kad›n, Ortaklar,K›rk Dönüm ve Elsa Niyego adl› dört romançal›flmas›n› daha yay›na haz›rlayan Ayd›n,Eski Sinagog Meydan›’nda, Almanya’n›nKöln ve Freiburg kentlerinde geçen bir hi-kâye anlat›yor. Ayd›n, Uluslararas› SuçMerkezi’nin güvenli koridorlar›ndan Al-manya sokaklar›nda dedektifli¤e uzanan,gerçekle kurmaca aras›nda, paralel iki aflkhikâyesi anlat›rken flu sorulara da yan›t ar›-yor: ‹nsanlar› bir arada tutan nedir? Konufl-tu¤umuz diller ne anlatamaz? Kimli¤imizibelirleyen nerede do¤du¤umuz mu, neredebüyüdü¤ümüz mü?

Çarfl›: Bir BaflkaTaraftarl›k(spor, sosyoloji) Sema Tu¤çe DikiciDipnot Yay›nlar›, 190 s., 12 TL

Kocaeli ÜniversitesiSiyaset Bilimi ve Ka-

mu Yönetimi Bölümü’ne yüksek lisans teziolarak sunulan bu çal›flmada, Befliktafl taraf-tar camias›n›n önemli bir grubu olan Çarfl›ele al›n›yor. Kitap, ‘Çarfl›, savafla karfl›’, ‘Çar-fl›, küresel ›s›nmaya karfl›’, ‘Çarfl›, nükleersantrallere karfl›’, ‘Çarfl›, tiyatro y›k›m›na kar-fl›’, ‘Çarfl›, faili meçhullere karfl›’, ‘Çarfl›, ›rk-ç›l›¤a karfl›’, ‘Çarfl›, teröre karfl›’, ‘Çarfl›, ço-cuk pornosuna karfl›’, ‘Amerikan flahinlerinekarfl›’, ‘Çarfl› ya¤l› gürefle karfl›’, ‘Çarfl› Te-kel’in özellefltirilmesine karfl›’, ‘Çarfl› bomba-ya karfl›’, ‘Çarfl› hayvan itlaf›na karfl›’, ‘Çarfl›,alay›na karfl›’ gibi sloganlar› ile tan›nan gru-bun tarihini ve geliflim dinamiklerini inceli-yor. Dikici’ye göre Çarfl› her konuda söyleye-bilecek sözü olup, her fleye karfl› olabilendir.Asilikle harmanlanm›fl bir sevginin tezahürüolan Çarfl› ruhunu yeniden üreten taraftarkitlesini di¤er gruplardan farkl› k›lan noktaise, Befliktafll› kimlikleriyle çevresel, kültürel,siyasal ve sosyal mesajlar vermeleri, taraf ol-malar› ve bu ba¤lamlarda oluflturduklar› sonderece yarat›c› tepkisel söylemleridir.*

Kemalist Modernleflme veSeçkincilik: Peyami Safa veFalih R›fk›Atay’da Halk›n ‹nflas› (tarih, edebiyat) Tezcan DurnaDipnot Yay›nlar›, 245 s, 15 TL

Kemalist Modernleflme ve Seçkincilik, asl›ndahâlâ günümüzde, Kemalist laik kanada iç-kin oldu¤u söylenen bir siyasal stratejininCumhuriyet’in ilk y›llar›nda nas›l kurumsalbir söylem haline geldi¤ini Peyami Safa veFalih R›fk› Atay gibi iki etkin entelektüel fi-gürün dönem içerisindeki tüm metinleri te-mel al›narak yap›lm›fl siyasal bir analizdir.Dönem içerisinde Kemalist alt› okun en id-dial› ilkesi olan halkç›l›¤› çözümleyerek seç-kincili¤in izlerini sürmek kitab›n özgün ya-n›n› oluflturuyor. Söylemde ‘halk›n inflas›’kavramsallaflt›rmas›, halk kavram›n›n içininyazarlar›n metinlerinde nas›l dolduruldu¤u-nu anlat›yor. Günümüzde solun baflar›s›zl›-¤›, solun bir dönem Kemalist modernleflmeparadigmas›na ulusalc›l›k, antiemperyalizm,halkç›l›k gibi söylemsel kanallardan eklem-lendi¤i hat›rda tutulursa daha anlafl›l›r halegelir. Bu nedenle bu çal›flma, sol entelektüel-ler ve Kemalist laik kanad›n halk› alg›lamas›ve anlamas› aç›s›ndan ufuk aç›c› bir çal›flmaolarak duruyor. (…) Bu çal›flma halk›n ho-mojen bir millet kategorisi içine yerlefltiril-mesi yerine halk›n içinde yer bulan farkl› vetikel unsurlar› ile siyasal alana zenginlik vedinamizm kazand›rd›¤›n› da iddia ediyor.(tan›t›m bülteninden)

Siyasal ‹slam ve Liberalizm(siyaset) der. Ayflen Uysal Yak›n Yay›nlar›, 254 s., 16 TL

Bu kitab›n plan›ndanda aç›kça anlafl›labile-

ce¤i gibi, ‹slam bir din ama ayn› zamandabir toplumsal düzen olarak ele al›nmakta,daha özelde de ‹slamc›l›k bir siyasal ak›molarak de¤erlendirme konusu yap›lmakta,liberalizm ise bir yandan bir iktisadi sistem,di¤er yandan da siyasal bir ideoloji olarakkabul edilmektedir. Di¤er bir anlat›mla, li-beralizm iki yönlü düflünülmektedir: Eko-nomik liberalizm ve siyasal liberalizm. (…)Elinizdeki kitap iki bölüm olarak tasarland›:‹slam’›n daha çok ekonomik liberalizmleba¤lant›s›n› sorgulayan birinci bölüm ve ‹s-lam’›n siyasal liberalizm ile ba¤lant›s›n› sor-gulayan ikinci bölüm.Bu derleme ‹slam›nbir yandan ekonomik liberalizm, dolay›s›ylada küreselleflme ile iliflkisini masaya yat›r›r-ken, di¤er yandan da demokrasi ile karma-fl›k ba¤lar›n› tart›flma konusu yapmaktad›r.Söz konusu iliflkileri, çeflitli ülkelerden vefarkl› siyasal, toplumsal ve ekonomik alan-lardan oldu¤u kadar, farkl› kuramsal pence-relerden hareketle ortaya koymaktad›r. Buzenginlik ve çok boyutluluk, ayn› zamandakonunun çetrefilli¤ini ve üzerinde uzlaflma-n›n güçlü¤ü de gözler önüne sermektedir. *

Do¤u Öyküleri(roman)Marguerite Yourcenarçev. Hür Yumer Helikopter Yay›nlar›, 112 s., 15 TL

“Biz gençken bu ki-tab› tekrar tekrarokuduk. Baflucu ki-tab›m›z yapt›k. Er-

nesto Saboto’nun Tünel’i, Italo Calvi-no’nun Görünmez Kentler’i neyse, Do¤uÖyküleri de oydu bizim için. Bir flölen.Düzyaz› sevmeyen dostlar›m›z bile önündesecdeye dururlard› bu kitab›n. Yourcenar,efsanevi isim. Bu kitap, efsanevi bir kitap.Nefî divan›n› Bulak bask›s›yla karfl›laflt›ranve fliir deyince, aç›yorum eskileri okuyorumdiyen en yak›n arkadafl›m, ad›n› vermeye-yim, Do¤u Öyküleri deyince sadece mutlu-luktan havalara uçard›. Tabii, çevirmeninpay› büyüktü bu durumda. Hür Yumer,okuyup okuyabilece¤imiz en güzel çeviriler-den birini hediye etmiflti Türkçeye. Her-hangi bir okur, mesela, ‘Wang-Fo Nas›lKurtuldu’ bafll›kl› ilk öyküyü okudu¤unda,hakikaten selamlayacakt›r edebiyat›n gücü-nü. Güzelin niye güzel oldu¤unu aç›kla-makta zorlan›r›z genelde. Ben de anlata-mazd›m eskiden bu kitab›n niye güzel oldu-¤unu. fiimdi biliyorum: Yarat›c›l›¤›n, yenibir fley yapman›n yani poiesis’in en has ör-ne¤i bu. Uzun müddet de afl›labilecek tür-den de¤il. Güzel, bu. Tam da bu. Bafldön-dürücü.” (tan›t›m bülteninden)

Bir Deliler EvininYalan Yanl›fl Anlat›lan K›sa Tarihi (roman) Ayfer Tunç Can Yay›nlar›, 482 s., 26,5 TL

Sakl› adl› öyküsü ile1989 Yunus NadiÖykü Arma¤an›’n›,

Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecekadl› an› kitab›yla 2003 Balkanika Ödülü’nüalan Tunç, son roman› Bir Deliler EvininYalan Yanl›fl Anlat›lan K›sa Tarihi’nde, ya-k›n tarihimizin önemli bafll›klar›n›n kifliselhayatlar üzerine düflen etkilerine de¤iniyorve hayat›n içinde akl›n yerinin neresi oldu-¤unu soruyor. Roman›n öyküsü, Karade-niz’in küçük bir kentinde, denize penceresiolmayan bir ak›l hastanesinde 2007 y›l›ndageçiyor, ancak hastanenin kurulufl y›l› olan1898’e kadar uzan›yor. *

‹nsan Co¤rafyas› Atlas› (roman)Almudena Grandesçev. Muhittin Kark›nKanat Kitap, 516 s., 24 TL

1998’de yay›mla-nan ve Lulu ve Ka-

d›n Modeller’in ard›ndan, Grandes’in Türk-çeye çevrilen üçüncü roman› olan ‹nsanCo¤rafyas› Atlas›, di¤er birkaç roman› gibi,filme çekilmiflti (2007; yön. Azucena Rod-riguez). “Ana, Rosa, Marisa ve Fran, büyükbir yay›n grubu bünyesinde, fasiküller ha-linde yay›mlad›klar› ‹nsan Co¤rafyas› Atlas›üzerinde çal›flmaktad›rlar. Her biri farkl›görevlere, kifliliklere, geçmifllere sahiptir.Ancak ortak bir noktalar› vard›r: Mesele is-ter çocuk yapmak, ister yürümeyen bir bir-likteli¤in gelece¤ini saptamak, isterse de ye-ni bir aflka yelken açma cesaretini göstermekolsun, dördü de hayatlar›n›n kritik bir evre-sinde, kritik kararlar alman›n, kuflkular› vehayal k›r›kl›klar› ile yüzleflmenin efli¤inde-dirler. Umutsuzlukla doludur bu süreç,‘ama bazen ifller de¤iflir. ‹mkâns›z, inan›l-maz gibi geliyor, ama bazen olur’.” (tan›t›mbülteninden)*

Arumi’nin Rüzgârgülü (roman) Handan Öztürk Do¤an Yay›nc›l›k, 248 s., 15 TL

Yönetmen ve yazarHandan Öztürk,bu roman›nda Me-z o p o t a m y a ’ n › n

köklü bir kentinde, Do¤u ve Bat› kültürüaras›nda s›k›flm›fl bir aileden gelen Mer-yem’in, kendisine dayat›lan kültürel rollerikarfl›s›na alarak ç›kt›¤› yolun hikâyesini an-lat›yor. Geleneksel anal›k ve kad›nl›k rolle-rini reddeden Meryem, Asya k›tas›n› boy-dan boya kat ediyor. Bu yolculukta, kad›n-l›¤›n›n ve cinselli¤inin ‘fark›na vararak’ yüz-y›ll›k gelenekleri parçalarken, bir yandan dadokunakl› ve ilginç kad›n öykülerine tan›k-l›k ediyor.

Geçen ay›n kitaplar›

17mart 2009 AGOS kirk

Kan ve ‹nanç:PKK ve Kürt Hareketi(siyaset)Aliza Marcusçev. Ayten Alkan‹letiflim Yay›nlar›,428 s., 22,50 TL

2007’de ABD’deyay›mland›¤›ndabüyük ilgi gören

ve PKK konusunda bugüne dek yaz›lm›fl ennesnel ve kapsaml› çal›flma olarak nitelenenKan ve ‹nanç, Aliza Marcus’un y›llara daya-nan eme¤inin ürünü. PKK militanlar›ylagörüflen ilk Bat›l› gazetecilerden biri olanMarcus, 1989’dan beri Güneydo¤u’daki ge-liflmeler, Kürt sorunu ve PKK hareketi hak-k›nda haberler yapm›fl, makaleler yazm›fl vehatta bunlardan biri dolay›s›yla yarg›lanm›flbir isim. Marcus’un eski PKK üyeleri, bölgehalk› ve süreci yak›ndan takip eden politika-c›lar ve hukukçularla yapt›¤› röportajlar›nyan› s›ra, resmî kaynaklardan, dönemin ko-mutanlar›n›n yazd›klar› metinlerden, köfleyaz›lar›ndan ve gazete haberlerinden yarar-lanarak ortaya ç›kard›¤› Kan ve ‹nanç, Tür-kiye’de yepyeni bir tart›flma alan› açmayaaday bir kitap. (tan›t›m bülteninden)“Türkiye’deki Kürt sorununu anlayabilmekiçin, PKK’y› tan›mak gerek. Örgüt Türki-ye’deki Kürtler ve Kürt siyaseti üzerindekikontrolünü nas›l sürdürebildi? Genç erkek-lerle kad›nlar› sivil hayatlar›ndan vazgeçip

ba¤›ms›z bir devlet için savaflmak üzere da¤-lara ç›kmaya yönelten ne? Kürtler, yoksulolduklar› ve baflka bir seçenekleri bulunma-d›¤›ndan m›, yoksa örgüte ve hedeflerinetam manas›yla inand›klar›ndan m› PKK’yakat›l›yorlar? Bu sorular› yan›tlayabilmekiçin, bizzat asilerle konuflmak laz›m. (…)Peki, PKK de¤iflebilir mi? Kolay de¤il. Ni-hai olarak bu, Türkiye devletinin y›llard›rsüren çat›flmay› sonland›rmak üzere ilk ad›-m› atmas›yla söz konusu olabilir.” (yazar›n,kitab›n Türkçe bask›s› içi yazd›¤› önsözden) *

Bir Yafldönümü Rüyas› (roman)Erendiz Atasü Everest Yay›nlar›,311 s., 15 TL

Sanat Edebiyat‘81, Düflün,Ça¤dafl TürkDili, Varl›k, Pa-

pirüs, Cumhuriyet Kitap, Saçak gibi dergiler-de edebiyat sorunlar›, kitaplar, kad›n özgür-lü¤ü, laik toplum ve Cumhuriyet devrimle-ri üzerine deneme, inceleme ve makaleleriyay›mlanan Atasü’nün son roman›, konusu-nu yak›n tarihin kad›nl›k imgelerinden al›-yor. Çal›kuflu’na yapt›¤› göndermeler arac›-l›¤›yla kad›na dayat›lan rolleri ve bu roller-den kurtulufl çabas›n› sorgulayan Atasü, Fe-ride ve Kâmuran iliflkisini yeniden kurar-

ken, yak›n tarihimizin erkek imgesiyle dehesaplafl›yor. *

Düflman›m›n Befli¤i (roman) Sara Young çev. Füsun Talay Bilge Yay›nlar›, 366 s, 18,5 TL

II. Dünya Sava-fl› y›llar›nda Na-zilerin gelifltirdi-¤i, ‘Savafl Ço-cuklar›’ olarak

da hat›rlanan Lebensborn projesi dahilindeözel olarak Aryan ›rktan seçilmifl erkek vekad›nlar›n çiftlefltirilmesinden do¤an ço-cuklar›n say›s› sadece Almanya’da 8 bindi.Bu merkezler, ayn› zamanda, SS subaylar›n-dan hamile kalan kad›nlar›n Führer için do-¤um yapt›¤› yerlerdi. Çocuk kitaplar› yazar› Sara Young, bu ro-man›nda, s›¤›nd›¤› Hollandal› akrabalar›n›nevinde kalarak Nazilerden kaçmaya çal›flanYahudi bir kad›n›n, Cryla’n›n, ölüm kamp-lar›ndan kaçmak için Lebensborn evlerindesaklanmak zorunda kal›fl›n›n hikâyesini an-lat›yor. Cryla, Nazilerden daha fazla kaça-mayaca¤›n› anlay›nca, bir SS subay›ndanhamile kald›¤› için bir Lebensborn evine ya-z›lmak zorunda kalan Hollandal› kuzenininyerine geçer, yani ‘düflman›n›n befli¤inde’saklanmaya çal›fl›r.

Güçler (roman) Ursula K. Le Guinçev. Çi¤dem Erkal ‹pek Metis Yay›nlar›, 349 s., 22,5 TL

Fantastik ve bilim-kurgu edebiyat›n ya-flayan en önemli isim-

lerinden Ursula K. Le Guin, ‘Bat› Sahili Y›l-l›klar›’ adl› dizisinin üçüncü roman› olanGüçler’le, 2008 Nebula En ‹yi Roman Ödü-lü’nü ald›. Kitab›n anlat›c›s› olan Gavir, efen-dilerden ve kölelerden oluflan bir toplumdayaflayan bir köledir. Gelece¤e dair olaylar› ‘ha-t›rlama’ ve asla unutmama özelli¤ine sahipolan Gavir bu gücün yarar›ndan çok zarar›n›gömektedir. Gavir, köleli¤e do¤mufl ve budurumu hiç sorgulamam›fl, halinden mem-nun yaflamakad›r. Bu durum, yaflad›¤›n evinsahibi efendilerin küçük o¤lu bir köleyi öl-dürmesine kadar devam eder. Gavir bu ola-yan sonra ç›kt›¤› yolculukta köleli¤i ve gücüsorgulamaya bafllar. Köleli¤in oldu¤u yerdeadalet olabilir mi? Güven ve sadakatin ihanet-le, itaatin zulümle sonuçland›¤› bir yerde sev-gi yaflayabilir mi? Kitaplardan korkulan biryerde bilgi bar›nabilir, yeni fikirler yeflerebilirmi? Yasaklar ve engellerle dolu bir yerde insan‘kendisi’ olabilir mi? Henüz olmam›fl olaylar›‘hat›rlama’ ve muazzam haf›zas› sayesinde birkere okudu¤unu asla unutmama ‘gücü’ne sa-hip olan ve kendisine ulaflmak, kendisi olabil-mek için diyarlar aflan bir çocu¤un öyküsü..

“Varl›¤›n kökeni harekettir. Hareket-sizlik varl›¤›n içinde yer almaz, çün-

kü varl›k hareketsiz olamaz, olursa kayna¤›-na yani H‹ÇL‹⁄E döner. ‹flte bu yüzdendünyada ve ahirette yolculuk hiç bitmez.”Buker Uzuner’in yeni kitab› Yolda’n›n giri-flinde yer alan bu sözler, onun yolculuk fel-sefesini okurlara anlatmak için, ‹bn-el Ara-bî’nin Kitabü’l Efsâr adl› kitab›ndan al›nt›-

lanm›fl. Uzuner’in Fas’tan, ‹spanya, Alman-ya, Finlandiya, Japonya, Hawaii ve Kana-da’ya uzanan yedi flehirlik gezisini anlatankitab›, bu yerlerin dillerini, insan hikâyeleri-ni ve yemek kültürlerini de içeren, s›ra d›fl›bir gezi rehberi olma özelli¤ini tafl›yor. ‹s-tanbullu, gezgin bir yazar olan Uzuner’inuçak, otobüs ve trenlerde geçen yolculuklar›s›ras›nda dinledi¤i benzersiz öykülerdenoluflan kitapta, her öykünün sonunda, o ül-keyle özdeflleflen yemeklerden birinin tarifide veriliyor.

“Seyahat bir zevk iflidir” diyen Uzuner,bir edebiyat bursuyla gitti¤i New York’takisanat kolonisinde çal›fl›rken ‘seyahat içindeseyahat’ ederek, Kanada’da yaflayan bir ar-kadafl›n› ziyarete gider ve arkadafl›n›n kü-tüphanesinde buldu¤u, Gabriel GarciaMarquez’in On ‹ki Gezici Öykü adl› kita-b›ndan çok etkilenir. Bu kitap, Yolda’y› ka-leme almas›nda büyük etken olur. Montre-al’den New York’a dönerken, trende, yeniroman› için notlar tutarken, kendine özgübir seyahat kitab› yazmaya karar verir ve yolöykülerini bir an önce okurlar›na aktarmakiçin, notlar›n› tuttu¤u kitab› erteler.

Yazar, tan›mad›¤› insanlar›n öykülerin-den oluflan Yolda’da, keflfetmek ya da icatetmekten çok, yerleflik hazlara gönül koymafikrinden hareket eder. Tam da bu yüzden,Türkiyeli bir yazar olarak, yurtd›fl›nda yafla-yan göçmen Türkleri de¤il, ilk defa karfl›lafl-

t›¤› ve muhtemelen birdaha görüflemeyecek-lerini bilmenin verdi¤irahatl›kla ona bütüns›rlar›n› ve hikâyeleriniaçan yabanc›lar› yaz-maya karar verir. Yedifarkl› flehirde geçen ye-di gizemli öykününyer ald›¤› Yolda’n›n enilginç hikâyesi, Uzu-ner’in, ünlü ‹spanyolyazar Juan Goytisolo’ylayapt›¤› 15 dakikal›kunutulmaz bir arabayolculu¤unu konu al›-yor.

Buket Uzuner’in,yabanc› insanlar›n bi-linmeyen öyküleriyle, yabanc› co¤rafyalarayapt›¤› yolculuklar›n öykülerinden oluflanYolda, herkesi s›rt›na çantas›na al›p görmedi-¤i yerlere yolculuk etmeye teflvik ediyor. Ya-zar, kitaptaki bölümlerin sonuna o ülkedekigeleneksel bir yeme¤in tarifini koyma fikrini,Marcel Proust’un ünlü Kay›p Zaman›n ‹zin-de adl› kitab›nda geçen madlen keklerin s›rr›-na dayand›r›yor. Kokular gibi tatlar da an›la-r›m›z› harekete geçirir, ve bir yolculuk an›s›-n› benzersiz k›lmak için yap›lacak en iyi ifl, oülkenin esasl› bir yeme¤ini tatmakt›r. Yolcu-luk yapma iste¤i uyand›r›r düflüncesiyle, ki-

taptaki hofl tariflerden bir örne¤i afla¤›da ve-riyorum.

Japon çöp flifli: Kufli age

Japonlar›n orta direk yeme¤i olarak30’dan fazla çeflidiyle pratik, ekonomik veçok lezzetli bir spesiyal olan taze at›flt›rmal›k

Japon çöp flifli kufliage’ler, Japonya’da çokpopülerdir.

Haz›rlan›fl›: Arzuyagöre vejetaryenler içinçi¤ kabak, lahana,mantar brokoli, so¤an,kuflkonmaz gibi sebze-ler veya klasik olaraksosis, midye, karides,kuflbafl› et, tavuk, kala-mar, ahtapot gibi et vedeniz ürünleriyle haz›r-lanan kufli age’ler inceince kesilip bambu çöpflifllere dizilir. Önce ga-leta ununa sonra yu-murta, un ve su ile ha-z›rlanan sosa bulanarak

k›zg›n ya¤da k›zart›l›r. Alt›n gibi k›zaran çöpflifller, ya¤›n›n süzülmesi için peçetelere ko-nulup üzerlerine birkaç damla limon damla-t›l›r. Kalamar sosu, ketçap-mayonez ya da so-ya sosuna banarak yenilen çöp flifller, Japon-ya’da kufli age barlar›nda Japonlar›n gelenek-sel pirinç rak›s› sake ile servis edilse de biraveya flarapla da iyi gider. Afiyet olsun!

Hayat ‘yolda’ ö¤renilir!YEL‹Z KIZILARSLAN

Buket UzunerYolda

Turkuvaz Kitapç›l›k, fiubat 2009, 160 s.

Foto¤raf • Enif Yavuz

Page 10: Agos Kitap Kirk 5

18AGOS kitap mart 2009

Ald›¤› sahne tasar›m› e¤itiminin ard›n-dan, çocuk kitaplar› resimlemeye yöne-

len Sandra Albukrek-Sebban, Paris’teki atöl-yesinde, çocuklar› bafltan sona bir kitab›nyarat›l›fl öyküsüne davet ederek onlara birözgürlük alan› sunuyor.

Çocuklar, senelik olarak kaydolduklar› vehaftada bir kez gittikleri bu atölyede, kendikitaplar›n› yarat›yorlar. Sevdikleri bir masal›veya yaratt›klar› bir hikâyeyi resimleyip, ki-tab›n tasar›m ve ciltleme aflamalar›n› da ken-dileri gerçeklefltirerek, kendilerini ve ihtiyaç-lar›n› ifade etme yollar›n› gelifltirdikleri birsüreçten geçiyorlar. Sandra, çocuklara, fikir-lerin dahi haz›r›n›n bulundu¤u, üretim ihti-yac›n›n azald›¤› bir dünyada, yarat›c›l›k, ka-rarl›l›k, yetebilirlik gibi birçok duygu duru-munu yaflama f›rsat› sunuyor. 17-19 fiubattarihleri aras›nda, ‹stanbul Frans›z KültürMerkezi’nde bir atölye çal›flmas› düzenledi.Sandra ile çal›flmalar› üzerine konufltuk.

• Çocuklar sizinle kitap yaratma süreci-ne dahil oluyorlar; hatta her biri kendikitab›n› yarat›yor. Bu sürede ne gibiyaflam becerileri ediniyorlar?Öncelikle, kitab›n yap›m sürecini takip

edebiliyorlar. ‹lk kez yoktan var olan bir fleyinevrelerini izlemenin, onu bizzat gerçeklefltir-menin mutlulu¤unu yafl›yorlar. Bu sürecinher aflamas›nda aktif görevdeler. E¤lenceli,keyifli olman›n yan› s›ra zorlay›c› bir yolculukbu, çünkü konsantrasyon ve dayan›kl›l›k ge-

rektiriyor. Bu süreçte çocu¤un zorluklarlakarfl›laflt›¤›, h›z›n›n kesildi¤i zamanlar olabili-yor. Baflaramama korkusundan kaynaklananblokajlar, çocu¤un geçici olarak duraklamas›-na sebep olabiliyor. ‹flte o noktalarda, zorlu-¤un üstesinden gelmesi için çocu¤a yard›mc›oluyorum. Çocuklar, bu süreçte, insan›n sev-di¤i bir fleyi yaparken de konsantre olmas› veçaba göstermesi gerekti¤ini anl›yor.

• Bu süreç boyunca çocuklar›n kendile-rini ifade edebilmeleri için yeni bir ka-nal açt›¤›n›z› söyleyebilir miyiz? Aslareddedilmedikleri ve iyi, kötü, güçlü,zay›f tüm hislerini ak›t›p ifade edebile-cekleri bir kanal…Evet. Benim gayem, çocuklar›n yarat›c›-

l›klar›n›n bilincine varmalar› ve bunu, res-min d›fl›ndaki alanlarda da, ihtiyaç duydukçakullanabilmeleri ve bu çal›flman›n bir süreçoldu¤unu anlamalar›. Yarat›c›l›k ve resim, za-man geçtikçe geliflen, de¤iflen ve çocukla bü-yüyen bir kanald›r. Dokuz senedir kesintisizatölye çal›flmas›na devam eden çocuklar var;onlar›n bu kanal› keflfedip benimsemifl ol-duklar›n› rahatl›kla söyleyebilirim.

Ayr›ca, bir çocu¤un, atölyeye hoplayaz›playa gelip “Ben burada istersem uçan fil,istersem pembe kurba¤a çizebilirim” diye-bilmesi, baz› çocuklar›n, her sabah uyand›k-lar›nda, annelerine “Bugün atölye günümü?” diye sormalar› beni mutlu ediyor.

• Çocuklar›n yapt›¤›, iki pencereli, ikikatl› evi, ‘m’ harfi seklindeki kufllar›,bulut, günefl ve fondaki çift da¤lar› ileayn› kompozisyonlu resimleri nas›l de-¤erlendiriyorsunuz?Modellere ve kal›plara karfl›y›m. Befl ya-

fl›nda benimle çal›flmaya bafllayan ve yarat›-c›l›¤› gayet genifl olan bir çocuk bile, devre-ye giren ‘mant›¤›’, yan›lmama kayg›s› ve ci-var telkinlerden dolay›, sekiz yafl›na geldi-¤inde bazen kal›ba girmifl olabiliyor. Benimamac›m, çocu¤u bu kal›plardan ar›nd›rmak.Çok rahat çizen bir çocuk, bir sonraki haftaokulda gördü¤ü, kal›plaflm›fl, kare fleklindebir ev çizebilir. Bunu gördü¤ümde hementepki vermiyorum. Bitirmesini bekliyorum,sonra, “Çok güzel, flimdi baflka bir tane çi-zebilirsin” diyerek çocu¤u o kal›ptan uzak-laflt›rmaya çal›fl›yorum. “Okulda öyle yapa-

bilirsin ama burada istersen pembe bir denizbile çizebilirsin!” diyorum.

• Bu anlamda, atölyeniz bir özgürlükalan›…Evet, ve böyle kalmas› için hem çocukla-

ra yaklafl›m›ma hem de çocuklar›n aralar›n-daki iletiflime dikkat ediyorum. Biri di¤eri-nin resmini be¤enmedi¤ini ifade etti¤inde,ben resmin güzel oldu¤unu söyleyerek, herçizgiyi, rengi ve çabay› destekliyorum. Be-nim bu tavr›m›, zamanla çocuklar da, adetayaz›l› olmayan bir kural gibi benimsiyorlar.Bu flekilde birbirlerine yaklafl›mlar› konu-sunda bir yenilik ve kabul anlay›fl› sa¤l›yo-rum. Bu da atölyemizi özgür k›l›yor.

• Tüm bu yarat›m sürecini, teknik bilgi-lerle birlikte anlatt›¤›n›z L’Atelier deslutins (Afacanlar›n Atölyesi) ad›nda birkitab›n›z var. Bu kitab›n hikâyesi nedir?Bir yay›nevinin editörü, atölyeme gele-

rek, bana bir tablonun nas›l kopya edilebile-ce¤ine dair teknik bir kitap haz›rlamam›teklif etmiflti. Ben hayatta böyle bir kitapyazamayaca¤›m›, çünkü yapt›¤›m›n bununtam tersi bir ifl oldu¤unu söyledim. Bir bu-çuk saat atölyemde kal›p çal›flmam› izleyeneditör, “Tamam, sen burada ne yap›yorsantam da onu anlatan bir kitap yaz” dedi.‹çinde bir kitab›n yarat›l›fl›n›n tüm evreleri-nin oldu¤u bu kitap, böylelikle ortaya ç›kt›.

• Yafllar› 5 ile 17 aras›nda de¤iflen ço-cuklarla atölyenizde bir çal›flma sürdü-rüyorsunuz. Çocuklar›n geliflimsel ev-releri çal›flman›za nas›l yans›yor?Resim sadece e¤lence de¤il, bir ifade flek-

lidir. 5-6 yafllar, çocuklar›n en yarat›c› oldu-¤u y›llar. Okul ça¤›na geldikçe bu yarat›c›l›kyerini mükemmeliyete b›rak›yor. Ben çal›fl-ma boyunca çocuklar›n o spontan hallerininkaybolmamas›na özen gösteriyorum. Aslakal›plarla çal›flm›yorum. 5 yafl›ndaki bir ço-cuk a¤ac› nas›l istiyorsa öyle çizsin... Benimonda düzeltecek bir fleyim olamaz, tersineondan ö¤reneceklerim vard›r. Çocu¤un, ge-liflimi süresince o bak›fl› kaybetmemesini is-tiyorum. Sonuçta resim bir görme, bir alg›-lama ifli. Küçük bir çocuk henüz insan›nboynunu göremiyorsa, ona vücudun bu par-ças›n› da çizmesi gerekti¤ini söyleyemem.Zaman› gelince, kendili¤inden detaylar› gö-

recektir zaten. Ancak, geliflimsel olarak, göl-geyi, derinli¤i fark etti¤i anda bunu en iyi fle-kilde gerçeklefltirebilmesi için tüm tekni¤iona sunar›m. Çocu¤un geliflimine göre, ol-du¤u yere göre, ona yeni bilgiler veririm.

• Geleneksel e¤itim sisteminin çal›flma-n›z› sabote etti¤i noktalar var m›? Çocuklar kitaplar› resimledikten sonra

yaz›lar›n› yaz›yorlar. Yaz› yazd›klar› zamanistedikleri kadar imla hatas› yapabilirler...Çocu¤a “Buras› okul de¤il, istedi¤in gibiyaz” diyorum ki, ak›c›l›k kaybolmas›n. Ço-cuk masal›n› yaratmaya bafllad›¤› anda “Bunas›l yaz›l›yordu?” siye düflünürse, yarat›c›l›-¤›n yüzde ellisi yok olur. Dolay›s›yla, bençocuklar› bu konuda tamamen rahat b›rak›-yorum. Ayr›ca bu imla hatalar›, çocu¤un,on sekiz yafl›na geldi¤inde gülerek bakaca¤›bir hat›ra belgesi olacakt›r. Baz› anne- baba-lar teker teker imla hatalar›n› düzeltmeyekalk›fl›yorlar. Bense çocu¤a “‹stersen imlahatlar›n› düzeltebilirim, istersen b›rakal›m”diyerek, seçimi ona b›rak›yorum. Onlar dakendilerini rahat hissediyorlar, ço¤u zaman“Böyle b›rakal›m” diyorlar.

Kitab›n, çocu¤un o yafl›ndaki tüm duygudurumunu, geliflimini, akademik baflar›s›n›,yapabildikleri ve yapamad›klar›yla gösterenbir belge, bir çocukluk foto¤raf› oldu¤unusöyleyebiliriz o halde.

• Günümüzde, sanat ve oyun, pedagog-lar›n s›kça baflvurdu¤u yöntemler. Buanlamda çal›flmalar›n›z›n bir terapi ni-teli¤i de tafl›d›¤› söylenebilir mi?Öncelikle foto¤raf konusunda size kat›l›-

yorum. Bu, kendini oldu¤u gibi kabul et-mek gibi bir fley, kendini yarg›lamadan…Di¤er yandan, iyilefltirici olmak gibi bir id-diam veya amac›m olmasa da, yapt›¤›m›ziflin çocuklar›n psikolojisine iyi geldi¤inidüflünüyorum. Mesela çocuklar istedikleribir hikâye üzerinde çal›flabiliyorlar. Bu esna-da resimlemek üzere seçtikleri, bildi¤imizperi masallar›, asl›nda kendi içsel çat›flmala-r›n› yans›tabiliyor. Her masal›n gizli mesaj-lar› var. Çocuk bunu aç›kça dile getiremesede (ki getirmemesi sa¤l›kl›d›r) mesajlar› sez-gi yoluyla alg›lar. Tüm bir sene, seçilen bumasal üzerinde çal›fl›yor; bir yandan, hoflu-na gitti¤i için s›k›lm›yor, bir yandan da bukonu ile u¤rafl›p meflgul oldu¤u için iç çat›fl-malar›n›n üstesinden gelmesi kolaylafl›yor.

• Bafllarken, çocuklar›n bu süreçten na-s›l faydaland›¤›n› sormufltum. Peki, siznas›l faydalan›yorsunuz?Ben onlarla ö¤reniyorum. Bana ‘ö¤ret-

men’ demelerini istemiyorum. Kendimi birnevi rehber olarak görüyorum. Çocuklara“Ben sizden ö¤reniyorum” dedi¤imde flafl›-r›yorlar. Atölyemde çocuklar›n yarat›c›l›¤›-na, spontanl›¤›na, sadeli¤ine, do¤all›¤›na,içtenli¤ine flahit olmak beni duyguland›r›-yor. Buras› ayn› zamanda kendi özgürlükalan›m. Ve bu alanda çocuklarla yol ald›¤›miçin kendimi flok flansl› hissediyorum.

Bir özgürlük atölyesi: Uçan filler, pembe kurba¤alar

SAREM KÜLEGEÇ

SSaannddrraa AAllbbuukkrreekk--SSeebbbbaann 1974’te ‹stanbul’da do¤du. 1994’te gitti¤i

Paris’te önce güzel sanatlar, ard›ndan da sah-

ne tasar›m› e¤itimi ald›. Bir süre tiyatro, si-

nema ve dans için dekorlar tasarlad›ktan

sonra çocuk kitaplar›na yöneldi. Paris’te,

2003 y›l›nda kurdu¤u L’Atelier des lutins ad-

l› atölyede, çocuklara kitap yaratma serüven-

lerinde rehberlik etmeye devam ediyor.

Yay›mlanm›fl kitaplar›: L’Atelier des lutins

(Yarat›c› Afacanlar Atölyesi, 2006); Contes

judéo-espagnols: La mariée de sucre et de miel

(Judeo-Espanyol Masallar›: fieker ve Bal Ge-

lini, 2007); Abécédaire: La cuisine des anima-

ux farfelus (ABCD: fiakac› Hayvanlar›n

Mutfa¤›, 2007); Contes turcs: Dans la nuit

des temps (Türk masallar›: Zaman Zaman

‹çinde, 2008)

‹stanbul’daki atölye çal›flmas›na kat›lan çocuklardan Kris’in çizdi¤i bir resim

19mart 2009 AGOS kirk

Ilgar’› krefle göndermeye kararverdi¤imde, belki de daha sonra

soraca¤›, cinsel geliflim, kad›nlarlaerkekler aras›nda farkl›l›klarla ilgilisorulardan kaç›nmak için, ona in-san vücudunu anlatan bir kitap al-d›m. Bir yumurta hücresinin döl-lenmesinden bafllayarak, bebe¤indo¤umunu ve insan vücudununözelliklerini anlat›yor. Aileden ge-len genler nedeniyle insanlar›nfarkl› göz, deri ve saç renklerine sa-hip oldu¤unu, çok güzel resimlereflli¤inde aç›klan›yor kitapta. Vü-cut, katmanlar halinde, sayfalaraçizilmifl; sayfalar› çevirdikçe deri-nin alt›nda, kaslar›n alt›nda, ke-

miklerin alt›nda ne oldu¤unu gö-rüyoruz. Bafllang›çta, k›z ve erkekçocuklar aras›ndaki yap›sal farkl›-l›klar› gösteren birçizim de var. Tabii,benim merakl› o¤-lum “Anne, bu k›z›npipisi nerede?” diyesorarak bafllad› kita-ba. Dilim döndü-¤ünce anlatt›m. Fa-kat ya kafas›ndaoturtamad›¤›ndan,ya da konuyu pekifl-tirmek için, çevre-sindekilere “Sen birk›zs›n” ya da “Sen

bir adams›n” diyerek aç›klay›c› bil-giler verdi bir süre... Neyse, bu dö-nemi çabuk atlatt›k. Ard›ndan,oyuncak tercihinde bafllad› erkekoldu¤unu göstermeye. ‹lk önce biroyuncak firmas›n›n eve gönderdi¤ikatalogda gördü¤ü bir nevresimi“Anne yata¤›m› arabaya dönüfltü-relim mi?” diyerek istedi, sonra birbakt›m ki arabalarla, inflaat oyun-caklar›yla, tamirat iflleriyle ilgilen-meye bafllad›.

Bir gün mutfakta bir fleyler pifli-riyordum. Ilgar yan›ma geldi, çek-

meceden tirbuflo-nu ald›, kremapompas›n›n uçla-r›ndan birini se-çip götürdü. Birsüre sesini duy-mad›m; kendikendine oynuyordiye mutluydum.Sonra bakt›m, tir-buflona kremapompas›n›n ucu-nu takm›fl, burguk›sm›n› tetik ola-

rak kullanm›fl, ve belli ki bir silahtasarlam›fl... “Bu ne?” diye sordum;“Silah” dedi. “Ne yap›yorsun busilahla?” Sadece “t›fl” yap›yormufl,atefl etmiyormufl, çünkü askerleratefl edermifl...

***

Seçim vaatlerinin bi-

ninin bir para oldu-

¤u, bu vaatlerin pek ço-

¤unun gerçekleflmeye-

ce¤inin hem vaatte bu-

lunan aday hem de kar-

fl› taraf seçmen için afli-

kâr oldu¤u, dolay›s›yla

“Ne koparsam kârd›r”

mant›¤›n›n al›p yürü-

dü¤ü bu dönemde bah-

setmek istedi¤im kitap,

“Can›n› en çok ne yakar?” sorusu-

na yan›t ar›yor.

Tavflan ve s›rtlan bal›k avlamaya

giderler. Sohbet s›ras›nda tavflan

s›rtlana sorar bu soruyu: “Can›n›

en çok ne yakar?” Birkaç tahmin-

den sonra s›rtlan s›k›l›r ve tavflana

sorunun yan›t›n› sorar. Yan›t, ‘ya-

lan’d›r. S›rtlan yalan›n can yakaca-

¤›na inanmaz, tavflanla dalga geçer,

ona güler. Tavflan da yalan›n nas›l

can yakt›¤›n›, kalp k›rd›¤›n› kan›t-

lamak için, dostu anne sinekten

yard›m ister.

S›rtlan dersini

fena al›r, yala-

n›n ne kadar

kötü bir fley ol-

du¤unu ö¤renir

kitab›n sonun-

da. Kitapta yer

alan, sürrealistüslubu ça¤r›flt›-ran resimlerdensöz etmedengeçmeyelim. Il-

gar en çok s›rtlan›n k›r›k kalpli res-mini seviyor. Her seferinde “Annebak, tavflan yalan atm›fl, s›rtlan›nkalbini k›rm›fl” diyor. Hele s›rtla-n›n tavflana güldü¤ü resimde, s›rt-lan›n a¤z›ndan ç›kan kahkahan›ntavflan›n kocaman kulaklar›na dol-mas›, çok farkl› ve güzel çizilmifl.

o k u l ö n c e s i

ILGAR’INK‹TAPLI⁄I

YA⁄MUR BATTAL

Vücudumuz

Mars›k Yay›nc›l›k,

May›s 2004, 35 s.

Paco LivanCan›n› En Çok Ne Yakar?

çev. Esin Üngörresimleyen: Roger Olmos

Redhouse Kidz, Ekim 2006, 32 s.

Fransa’da bundan birkaç y›l önce esmeyebafllayan Tara Duncan f›rt›nas›, yay›m-

lanan her yeni kitapla daha da büyüyor. Es-prili, biraz sakar, ak›l almaz sihirli güçleriolan, ama bazen onlar› kontrol etmekte zor-lanan Tara’tylanhnem T’al Barmi Ab SantaAb Maru T’al Duncan’›n, 12 yafl›nda sihiryapabildi¤ini keflfetmesiyle bafllayan dekalo-jinin (10 kitapl›k serinin) 6. kitab›, geçti¤i-miz Ekim ay›nda, Tara hayranlar›n›n kü-tüphanelerindeki yerini ald›.

Kitab›n yazar›, Prenses Sophie Audouin-Mamikonian, anneannesinin taraf›ndan,‘Ermenistan taht›’n›n vârislerinden biri. Ai-lesinde, aralar›nda büyük büyük amcas›Tristan Bernard, amcas› Francis Veber (Ledîner des cons), dedesi Pierre Gilles Veber(Fanfan la Tulipe) ve anneannesi CatherineVeber’in (Neige, Mademoiselle Fanny) debulundu¤u toplam 15 kifli yazar. Yazarl›kyetene¤ini ve mizah duygusunu ailesinden

ald›¤›n› düflünen Sophie Audouin-Mami-konian’la Ermeni kimli¤i, yazarl›k kariyerive Tara serüveni üzerine söylefltik.

• Kendinizden ve yazmaya nas›l bafllad›-¤›n›zdan söz eder misiniz? 24 A¤ustos 1961’de, Saint Jean de

Luz’da do¤dum. Annemle babam›n ayr›l-mas›ndan sonra, Georgette Paul takmaad›yla heyecanl› aflk hikâyeleri yazan büyü-kannem Catherine ve edebiyatç› dedem Pi-erre taraf›ndan büyütüldüm. Dedem bana,6 ayl›kken bile Alexandre Dumas, VictorHugo, Corneille ve Moliere okurmufl.

Annem ilgimi hep Voltaire, Rousseau,Descartes üstüne çekmeye çal›flt› fakat benAsimov, Tolkien ve Homeros’u seviyor-dum. 12 yafl›nda, apandis problemi yüzün-den bir süre yatakta kalmam gerekti ve budönemde yazmaya bafllad›m; bir daha dakalemi elimden hiç b›rakmad›m. Chantecla-ir le petit phénix d’or (Küçük Alt›n AnkaKuflu Chanteclair) adl› ilk kitab›mda, ailesive kabilesi gümüfl olan alt›n bir Anka kuflu-nun hikâyesini anlatt›m. Alexander Du-mas’y› keflfetmemle ise, kitaplar›m, tarihselolaylarla zenginleflti ve jeopolitik ilgimi çek-meye bafllad›. Yüksek e¤itimimi, Diplomasive Strateji bölümünde tamamlad›m çünküelçi olmak istiyordum. Fakat evlendim; ön-ce ev kad›n›, daha sonra anne, sonunda dayazar oldum.

• Ermeni kimli¤inizi nas›l tan›ml›yorsu-nuz?Ben Ermeni as›ll› bir Frans›z’›m. Ama

Frans›zca, ‹ngilizce ve biraz Rusça konufla-bilmeme ra¤men Ermenice konuflam›yo-rum. Fransa’da ‘Ermeni’ kelimesi, ‘çok ça-l›flkan’la eflde¤erdir. San›r›m buna iyi bir ör-nek teflkil ediyorum, çünkü birçok yazar›n

aksine, günde yaklafl›k 15 saat çal›fl›yorum.

• Tara’y› 80’li y›llar›n sonunda yazd›n›zama kitab›n bas›m› uzun y›llar sonragerçekleflti…‘AutreMonde’u (Di¤erDünya) yaratmaya

ve Tara’n›n serüvenlerini yazmaya 1987’de,k›z›m Diane’›n do¤umundan sonra baflla-d›m. Shakespeare’in ‘Bir Yaz Gecesi Rüya-s›’ndaki elflerden ve sihirli yarat›klardan et-kilenerek Di¤erDünya’y›, bu dünyan›n bit-ki örtüsünü, orada yaflayan hayvanlar›, halk-lar› ve son olarak kitab›n as›l kahramanlar›-n› yaratt›m. Kitab›n yaz›m›n› 1990’da, kü-çük k›z›m Marine’in do¤umundan hemensonra bitirdim.

Fransa’da fantastik hikâyeler o dönemderevaçta de¤ildi, ve yazd›¤›m kitap 1000 say-fal›kt›. Bu yüzden hiçbir yay›nevi kitab› bas-may› kabul etmedi. Editörler bana “Sihirhiçbir zaman ifle yaramayacak, ve kitab›n›zçok kal›n” dediler.

Daha sonra Harry Potter geldi. 2003 y›-l›nda, kocam ve k›zlar›m›n önerisi üzerine,kitab›m› editörlere tekrar yollad›m. ‹lk ikikitap, Les sortceliers (Cad›lar*) ve Le livre in-terdit (Yasak Kitap) Seuil Yay›nc›l›k taraf›n-dan bas›ld›. Tara baflar›s› uluslararas› plat-forma yay›l›nca, Le sceptre maudit’den (La-netli Hükümdarl›k Asas›) itibaren, kitapla-r›m›n bas›m›n› Flammarion Yay›nc›l›k üst-lendi.

• Tara hangi dillere çevrildi? fiu ana ka-dar toplam kaç kitap sat›ld›?Japoncadan Çinceye, Almancadan Rus-

çaya kadar, toplam 14 dile çevrildi. Ve 7milyonun üstünde sat›ld›.

• Bir sonraki kitap ne zaman ç›kacak?fiu anda, Ekim 2009’da piyasaya ç›kacak,

Les fantômes d’AutreMonde (Di¤erDün-

ya’n›n Hayaletleri) adl› yedinci kitab› yaz›-yorum. Kitab›n yaz›m›n› bitirir bitirmezTara Duncan’›n ilk filminin senaryosu üze-rine çal›flaca¤›m.Bir sinema uyarlamas› pro-jemiz var. Prodüktörüm sene sonuna kadarsenaryoyu bitirmemi bekliyor.

• Tara Duncan kitaplar›n›n arkas›nda“di¤erleri gibi olmayan bir cad›”*aç›klamas› kullan›l›yor. Tara’y› di¤er-lerinden farkl› k›lan nedir?Sihri kullanmay› reddetmesi san›r›m.

Di¤erlerinin aksine, o sihri kullanmay› sev-miyor. Sihir, biraz da sakarl›¤› nedeniyle,bafl›n›n sürekli belaya girmesine yol aç›yor.

• Bu tür kitaplarda güç, cesaret ve bunaba¤l› olarak gelen baflar› daha çok er-kekler üzerinden tan›mlan›rken, siz,Tara ad›nda bir genç k›z kahraman ya-ratmay› seçtiniz…Ben bir kad›n›m ve Tara’y› 25 yafl›mday-

ken yazmaya bafllad›m. Kendimi onun yeri-ne koydum, onun yerinde oldu¤umu hayalettim hep. Bu yüzden, Tara bir erkek ola-mazd›. Ama e¤er onu çok seven erkek arka-dafllar› olmasayd›, flu ana kadar (yani serinin6. kitab›na kadar) çoktan ölmüfl ya da ‘kötütarafa geçmifl’ olurdu. Kahraman›n erkek yada genç k›z olmas› önemli de¤il; önemliolan cesaret, istek ve tabii ki mizah.

• Tara Duncan’›n yak›n zamanda Erme-nice ya da Türkçeye çevrilmesi söz ko-nusu mu?fiimdilik ne yaz›k ki bu konuda bir çal›fl-

ma yap›lm›yor.

* Mamikonian, Tara Duncan kitaplar›nda, Frans›zca-da ‘cad›’ kelimesine karfl›l›k gelen ‘sorcier’ kelimesi ye-rine, ‘sort’ (büyü) ve ‘lier’ (ba¤lamak) kelimelerindenoluflan ve ‘büyüleri birbirine ba¤layan’ anlam›na gelen‘sortcelier’ kelimesini kullan›yor.

Prenses Sophie Audouin-Mamikonian, yaratt›¤› Tara Duncan karakteriyle, Fransa’da en çok okunan yazarlar aras›nda

Prenses Sophie sihirli bir dünyan›n kap›lar›n› açt›S‹B‹L ÇEKMEN

Page 11: Agos Kitap Kirk 5

mart 200920AGOS kitap

Türkiye’de birbirinden farkl› feministgruplar›n kulland›¤› ortak bir slogan

vard›r: “Bedenimiz bizimdir.” Özellikle1980’lerin sonunda popülerleflen bu slogan,kad›n hareketinin varolufl nedenini çok aç›kbir flekilde ifade eder: Kad›n kendi bedeni-nin sahibi de¤ildir. Kad›n›n ataerkil top-lumda yüz yüze kald›¤› toplumsal adaletsiz-lik, bekâret tabusu, namus, töre cinayeti,cinsel taciz gibi tüm sorunlar›n temelinde,onun kendi bedenine sahip olmad›¤› gerçe-¤i yatar. Kad›n›n, evleninceye kadar ailesi-nin denetiminde olan bedeni, evlilikle koca-s›na geçer, hatta kendi do¤urdu¤u erkek ço-cuk bile büyüdü¤ünde bu bedenin sahiple-rinden biri olur. Kad›n, bedeninin ‘as›l sa-hiplerinin’ belirledi¤i kurallar ve k›s›tlama-lar alt›nda, bedenine yabanc›laflarak yafla-mak zorunda kal›r. Bedeni ile ilgili her ko-nu, toplumsal ve kolektif bir meseledir.Hatta en basit fizyolojik ifllevler bile tabula-ra maruz kal›r.

Bu durumun en basit yans›mas›, her ka-d›n›n ergenlikle birlikte yaflamaya bafllad›¤›ve kad›n üretkenli¤inin göstergesi olan ay-bafl› kanamas›n›n (menstruasyon) alg›lan›fl›-d›r. Tarih boyunca farkl› kültürlerde âdetdönemindeki kad›n toplumsal yaflamda çoksay›da k›s›tlama ve yasaklama ile karfl› karfl›-ya kalm›fl, sosyal anlamda damgalanm›fl ved›fllanm›flt›r. Bu konudaki tabular›n yayg›n-l›¤› Bat›’da konunun sosyal ve antropolojikçal›flmalarda çokça ifllenmesine neden ol-mufltur. Ancak Türkiye’de genel olarak ka-d›n bedeni, özel olarak da ayhaliyle ilgilisosyolojik ve antropolojik çal›flmalar›n say›-s› oldukça s›n›rl›d›r. Aylin Dikmen Özars-lan’›n K›rm›z› Kar: Toplumsal ve KültürelAç›dan Ayhali bafll›kl› kitab›, Türkiye’de bukonuda yap›lan az say›daki çal›flmadan birioldu¤u için dikkat çekici. Dikmen, ayhali-

nin toplumsal yönlerini incelemenin yararl›oldu¤unu, çünkü kad›n›n bunu nas›l an-lamland›rd›¤›, nas›l yaflad›¤›n›n, çevresi ta-raf›ndan nas›l alg›land›¤›n›n ve ne gibi dav-ran›fllara maruz kald›¤›n›n, büyük orandasosyal ve kültürel olarak belirlendi¤ini söy-lüyor.

Kitab›n ilk bölümü tarih öncesi dönem-de ayhalinin nedeni ile ilgili söylencelerlebafllay›p, farkl› toplumlardaki kültürel yan-s›malar›na iliflkin antropolojik çal›flmalar-dan örneklerle devam ediyor. Oldukça ay-r›nt›l› ve zengin bir literatür taramas›n›n ya-p›ld›¤› bu bölümde, ilginç oldu¤u kadar ko-nunun önemine de iflaret eden bilgilere yerveriliyor. Dikmen, ilkel insan›n, görünürdehiçbir neden yokken kad›n›n bedenindenher ay düzenli kan gelmesini ve bunun ka-d›na zarar vermemesini anlamland›ramad›-¤›, bu nedenle korku duyulan bir olgu ola-rak alg›lad›¤›na dikkat çekiyor. ‹lkel insanduydu¤u bu korku nedeniyle kad›n›n âdetdöneminde do¤aüstü güçlere sahip oldu¤u-na inanm›fl, onun tehlikeli ve kirli oldu¤u-nu düflünmüfl. ‹nsanlar tarih boyunca bugizemli olay› aç›klamaya çal›flm›fllar; heraç›klama ile kad›nlara yönelik yeni k›s›tla-malar ve yapt›r›mlar ortaya ç›km›fl. Sonuçolarak kirli, tehlikeli ve korkuuyand›ran bu fizyolojikolay, kad›n› toplumsalyaflamdan uzaklafl-t›rmak ve erke¤eba¤›ml› haleg e t i r m e kiçin kulla-n›lm›fl.

B i r -çok kül-t ü r d e ,ilk âdetkanamas›(menarfl)ile birlikte,k›z çocuklar›için, kad›nla-r›n toplumda fark-l› bir yeri oldu¤u ile il-gili uyar›lar içeren ritüeller yap›l›-yor. Gruptan uzak tutulma,topra¤a basmama, yiye-ceklere dokunmama vegüneflten uzak tutulma,çeflitli kültürlerde rastla-nan benzer ritüeller. Kültür-den kültüre farkl›l›k gösteren ise,ritüellerdeki detaylar. Mesela, ‹n-giliz Klolombiyas›’nda bir K›z›lderilikabilesi, ergenli¤e giren genç k›zlar› üç-dörty›l boyunca yerleflim yerinden uzakta birkulübede inzivada tutarken, Alaska’da birkabile, bir y›l boyunca ateflten uzak, hareketetmeden, küçük bir hava deli¤i d›fl›nda ta-mamen kapat›lm›fl olan ufac›k bir kulübeyekapat›yor. Do¤u Afrika’da, kad›n, âdet dö-nemi boyunca kocas›ndan ayr› yatakta yat›-yor, çünkü kad›n›n nefesinin erke¤i zay›fla-

t›p güçten düflürece¤ine inan›l›yor. Bu tarzk›s›tlamalar sadece basit toplumlarda görül-müyor; Avrupa’da da benzer inan›fllara rast-lamak mümkün. Mesela Aristo, âdet görenkad›n›n bir bak›fl›n›n aynadaki s›rr› ç›kara-ca¤›n› ve bu aynaya bakan› büyüleyece¤iniileri sürüyor. En eski ansiklopedi olarak bi-linen Pliny’nin Do¤al Tarih’inde ise, aybafl›halindeki kad›n›n bir dokunuflu ile flarab›sirkeye çevirece¤i, ürünleri yakaca¤›, fidele-ri öldürüp bahçeleri kurutaca¤›, usturalar›köreltip demiri pasland›raca¤› yaz›yor. Hat-ta, bu tarz inan›fllar ‘bilimsel çal›flmalarla’da destekleniyor. 1878’de ‘British MedicalJournal’ adl› t›p dergisinde, aybafl› kanama-s› geçiren kad›n›n dokundu¤u etin bozulupkoktu¤u, flüphe götürmeyen bir gerçek ola-rak belirtilebiliyor.

Semavi dinlerin konuya yaklafl›m›, kita-b›n ilk bölümünde yer verilen di¤er birönemli bafll›k. Dikmen’in kad›n bedeninidenetim alt›nda tutmaya yard›m eden ide-olojik araçlar›n en etkilisi olarak nitelendir-di¤i din, bu konudaki tabular›n kurumsal-laflmas›n› sa¤l›yor. Dikmen’e göre, tek tan-r›l› üç dinde de, âdet kanamas›, kad›n›ntoplumdaki ikincil konumunu pekifltirmek-

te kullan›lan bir araca dönüfl-müfl. Tevrat’ta, âdet gö-

ren kad›n›n murdaroldu¤u, ona yak-

laflan erke¤in demurdar olaca¤›aç›kça yaz›l-m›fl. H›risti-yanl›¤›n ilkyüzy›l›nda,kilise pa-p a z l a r › ,âdet gören

kad›n›n ne-ler yap›p ya-

pamayaca¤›k o n u s u n d a

uzun mesai harca-m›fllar. Kuran’da ise,

Bakara Suresi’nin 222.ayetinde, ayhalinin bir eza ol-

du¤u belirtildikten sonra, budönemde kad›n›n Allah’›nsevgisinden mahrum kalaca-¤› ima edilmifl.

Yazar›n, bu alandaki li-teratüre özgün bir katk› sun-

du ‘Türkiye’de Âdet Kana-mas›’ ve ‘Kirliden Temize: Üç

Kuflak Kad›n›n Ayhali Anlat›lar›’bafll›klar›n›n yer ald›¤› ikinci bölümde,.Dikmen, Türkiye’de bu konuda neredeysehiçbir çal›flma yap›lmad›¤›na dikkat çekip,bu durumu “resmi sessizlik” olarak nitelen-diriyor ve yayg›n olarak görülen tabular› s›-ral›yor. Dini alandaki k›s›tlamalar›n d›fl›n-da, Türkiye’de en s›k rastlanan tabu, âdetgören kad›n›n yeni do¤mufl bebe¤in yan›nayaklaflt›r›lmamas›. Âdet gören kad›n›n be-be¤i hasta edece¤i inan›fl›, ayhalinin Türki-

ye’de de ‘tehlikeli’ olarak alg›land›¤›n› gös-teriyor.

Dikmen, kitapta, bu konuda yapt›¤›araflt›rmaya da yer veriyor. Kad›nlar›n âdetkanamas› döneminde kendilerini nas›l his-settikleri ve bunu nas›l yaflad›klar›n› anla-mak amac›yla k›zlardan (18), anne (15) veanneannelerinden (4) oluflan 37 kiflilik birgrup kad›n üzerinde derinlemesine mülakatmetoduyla yap›lan araflt›rman›n sonuçlar›bir hayli çarp›c›. Kat›l›mc›lara ilk âdet kana-mas› deneyimlerini, ayhali ile ilgili alg›, tu-tum ve düflüncelerini irdeleyen, aç›k uçlusorular›n yöneltildi¤i görüflmelerden eldeedilen veriler, kitapta, anlat› tarz›nda, ayr›n-t›l› olarak veriliyor.

Araflt›rma sonuçlar› bu konudaki yasakve alg›lamalar›n kad›nlar›n kendileri tara-f›ndan sonraki kuflaklara aktar›ld›¤›n› göste-riyor. Bu da, ataerkil düzenin devam›ndakad›nlar›n üstlendi¤i role iflaret etmesi aç›-s›ndan oldukça önemli. Araflt›rma, ayhalikonusunun Türkiye’de bir tabu oldu¤unu,bu konuda konuflman›n ay›p, hatta günaholarak görüldü¤ünü de gösteriyor. Konu-flulmamas›, ilk âdet kanamas› öncesi yeterlibilgi al›namamas›na yol aç›yor, bilgisizlikise yaflam boyu devam edebiliyor. Çal›flma-da, ilk âdet kanamas›n›n yaratt›¤› korku veendifleye iliflkin birçok örnek ile de karfl›la-fl›lm›fl. Âdet kanamas›n›n kad›nlar aras›ndanas›l kodland›r›ld›¤› ile ilgili bölümde ise,sadece kat›l›mc›lar›n söylediklerine de¤il,farkl› kültürlerde kullan›lan deyim ve te-rimlere de yer veriliyor.

Dikmen, çal›flman›n inceleme grubunuoluflturan genç k›zlar›n, âdetin do¤al bir fiz-yolojik süreç oldu¤unu düflündüklerini; an-neler aras›nda, hâlâ, âdet kanamas›n›n birkirlilik oldu¤u görüflünün hâkim oldu¤unu;bu alg›lamay› paylaflan genç k›zlar›n say›s›-n›n azalmakta oldu¤unu; çok az say›da k›z-da ise hâlâ eski geleneklerin izlerinin görül-dü¤ünü belirtiyor. Dikmen, araflt›rmas›ndaâdet dönemine iliflkin eski alg› ve tutumla-r›n bir yandan kuflaktan kufla¤a aktar›larakve gelenekler yoluyla sürdürüldü¤ü, di¤eryandan de¤iflime u¤ramakta oldu¤u sonu-cuna var›yor.

Dikmen’in görüfltü¤ü 18 genç k›z›n hep-sinin Mimar Sinan Üniversitesi SosyolojiBölümü ö¤rencisi olmas› ve dahas›, görüflü-len toplam 37 kad›n›n ço¤unlu¤unun kentkökenli olmas›, çal›flmadan ç›kar›lan sonu-cun Türkiye genelini ne kadar temsil etti¤ikonusunda ciddi flüpheler uyand›r›yor.Türkiye’de özellikle k›rsal kesimde kad›nla-r›n maruz kald›¤› bask› düflünüldü¤ünde,bu alanda yaflayan kad›nlar üzerine yap›la-cak bir araflt›rman›n çok daha farkl› ve çar-p›c› sonuçlar vermesini tahmin etmek zorde¤il. Gelenekleri sorgulaman›n çok zor ol-du¤u k›rsal kesimde de¤iflimden ne kadarsöz edilebilece¤i de flüpheli. Ancak, tüm bueksikliklere ra¤men, Dikmen’in çal›flmas›,bu konuda Türkiye’de bir ilk olmas› bak›-m›ndan dikkate ve okunmaya de¤er.

Bedenimiz bizimdir!TÜLAY A. KILIÇDA⁄I

Aylin Dikmen ÖzarslanK›rm›z› Kar:

Toplumsal ve Kültürel Aç›dan AyhaliBa¤lam Yay›nlar›, Temmuz 2004, 335 s.

Hep s›nam›fl, suçlam›fls›n ya beni, O ölümün teciline denk izni,Hak edebilece¤imi söyleyen bak›fl için Seve seve verirdim can›m›.

Emily Dickinson

Hollandal› görsel kültür profesörü An-neke Smelik’in And the Mirror Crac-

ked: Feminist Cinema and Film Theory(1998) adl› çal›flmas›, geçti¤imiz y›l, Sinemave Film Teorisi: Ve Ayna Çatlad› ad›yla,Agora Kitapl›¤›’ndan yay›mland›.

Ve Ayna Çatlad›, feminist sinemay›, top-lumsal ve sembolik de¤iflim aç›s›ndan iticibir kuvvet olarak sunan, feminist sinema-n›n, görsel kültürü sonsuza dek dönüfltüre-bilece¤ini ortaya koyan bir kitap. Öznellikkavram›n›, bir varolufl hali olmaktan ziyade,bitmeyen bir oluflum olarak gören yazar, öz-nelli¤in dinamik bir süreç olarak alg›lanma-s›n›n, bu alandaki de¤iflim ve dönüflümlerinsebeplerinin de anlafl›lmas›n› sa¤layaca¤›n›savunuyor.

Smelik, kitab›n›n önsözünde, 1978 y›-l›nda izledi¤i Margarethe Von Trotta’n›n‘Christa Klages’in ‹kinci Uyan›fl›’ isimli fil-minin onu nas›l derinden etkiledi¤indenbahsediyor ve bu etkinin, esas olarak, yö-netmenin seyircisini feminist olarak kuranve onlara bir kad›n olarak seslenen yaklafl›-m›ndan kaynakland›¤›n› belirtiyor. Smelik,1970’lerde ikinci feminist dalgan›n ve ‘YeniSinema’ türünün ortaya ç›kmas›yla filmçekme pratiklerinde adeta bir uyan›fl yaflan-d›¤›n› söylerken, bu tarihsel dönüflümle ki-fliselli¤i aras›nda bir ba¤ kuruyor. Bugünise, tarihsel ba¤lam›yla feminizmin hem bir‘kad›n yönetmen’ konumu yaratt›¤›n›, hemde kad›n seyirciye bilinçli ve kendi üzerinedüflünen bir özne rolü yükledi¤ini ifade edi-yor. Yazar, toplumsal cinsiyet iliflkilerininasimetrik iktidar yap›s›na elefltirel bir far-k›ndal›kla yaklaflt›¤›n› belirterek feministanlat› sinemas›nda yer alan temsiller ve diflilözneler üzerine odaklan›yor. Feminizmin,erkekçil kültürün mimetik aynas›n› çatlatt›-¤›n› öne sürerken, feminist sineman›n ‘ka-d›n’ imgesini küçültüp üzerine baflka an-lamlar yükleyerek, Virginia Woolf’un ifade-siyle “erke¤in görüntüsünü oldu¤undan ikikat› büyük yans›tan” geleneksel görsel tem-sil alan›n› dönüfltürdü¤ünü vurguluyor.

Smelik, feminist yönetmenlerin, eskitemsil biçimlerini bir kenara atarak, kad›n-lar›n hayatlar› ve deneyimlerini temsil etme,diflil öznelli¤i görüntüleme ve diflil seyirciyeseslenme üzerine yeni yollar bulma giriflim-lerinden bahsederken, kendi çal›flmas›n› da,feminist sinema ile feminist teorinin kesiflti-¤i noktaya yerlefltiriyor. Bunun için filmanalizlerine baflvuran yazar, filmlerin formve yap›lar› üzerinde durururken, anlat›lar›,karakterleri, imgeleri, görsel ifadeleri, kare-leri, kameran›n konumunu ve hareketlerini,montaj› ve metaforlar› araç olarak kullan›-yor.

Anneke Smelik, Ve Ayna Çatlad›’n›n

‘Göze Çarpanlar’ bafll›kl› ilk bölümünde,1970’lerin ortalar›ndan günümüze feministfilm teorisine genel bir bak›fl sunuyor. Kla-sik Hollywood sinemas› ile –ço¤u 1970’le-rin sonlar› ve 1980’lerin bafllar›nda çekilmiflolan filmlerin temsil etti¤i– deneysel kad›nsinemas›n›n, göstergebilimsel ve psikanali-tik bak›fl aç›s› kullan›larak okunmas› üzeri-ne kurulu olan feminist film teorisindenfarkl›l›¤›n› vurguluyor. Feminist film teori-sinin yerleflmifl parametreleriyle uyumsuzolarak ifade etti¤i feminist anlat› sinemas›,Smelik’in esas çal›flma nesnesini oluflturu-yor. Sosyolojik perspektif içerisinde sine-ma ile gerçeklik aras›nda ba¤ kurmayaçal›flan yazar, ‘gerçe¤in’ oldu¤u gibigösterilmesi durumunda ideoloji iletoplum aras›ndaki iliflkinin de de¤i-flebilece¤inden bahsediyor ve buçerçevenin içine, özgürlefltirici ka-d›n sinemas›n› yerlefltiriyor. Bunagöre, kad›n yönetmenler beyaz-perdede ‘gerçek’ kad›nlar›n ‘ger-çek’ hayatlar›n› göstererek kad›nl›-¤a dair her yerde karfl›m›za ç›kan vekültürel aç›dan hegemonik fantezibüyüsünü bozabilirler. Örne¤inbir Greta Garbo’nun, bir MarleineDietrich’in ya da bir Marilyn Monroe’nunpar›lt›s›na karfl› kad›n yönetmenler, ‘nor-mal’, yani par›lt›s›z kad›n›n gündelik haya-t›n› filme çekmelidirler.

‘Yarat›c›n›n Peflinde’ isimli ikinci bö-lümde ise, Smelik, yönetmenlik ba¤lam›ndadiflil öznelli¤i tart›fl›yor. Bir filmin yap›m veizleme aflamalar›nda en az›ndan üç farkl› öz-nenin iflin içinde oldu¤undan bahsediyor:Kad›n yönetmen, kad›n karakter ve kad›n

seyirci. Sinemasal yarat›c›l›k ba¤lam›nda,Helke Sander’in yaz›p yönetti¤i ‘Der Sub-jective Faktor’ (Öznel Aktör, 1980) adl› fe-minist Alman filmini çözümleyen yazar,hem siyasal hem de teorik sebeplerden dola-y›, feminizmin, bir yönetmenin toplumsalcinsiyetinin farkl›l›k yaratt›¤›n› ve bununteorik aç›dan anlaml› oldu¤unu teslim et-mesinin hayati önem tafl›d›¤›n› belirtiyor.Bu noktadan hareketle, bu bölümde yönet-menin toplumsal cinsiyetinin temsil edile-bilirlik ve diflil öznellik temsilleri aç›s›ndannas›l bir farkl›l›k yaratt›¤› sorusu üzerindeduruyor.

‘Sessiz fiiddet: Bak›fl Aç›s› Üzerine’ bafll›-¤›n› tafl›yan bölümde, kad›nlara karfl› flidde-tin konu edildi¤i filmlerde diflil öznelli¤innas›l infla edildigi inceleniyor. Bunun için,Belçikal› yönetmen Marion Hansel’in‘Dust’ (1983) ve ‘Barbar Dü¤ünler’ (1987)isimli iki filmi analiz eden yazar, bir fliddetdeneyiminin, öznelli¤i tam da bu fliddet ey-lemi sonucunda y›k›lan kurban›n bak›fl aç›-s›ndan nas›l temsil edilebilece¤i sorusu üze-rinde durarak, kad›n karakterlerin öznellik-lerini kazanmalar›n› ve eril nazar›n psikana-litik aç›dan yorumluyor. Yazar, diflil öznelli-¤in farkl› anlat›bilimsel düzeylerde y›k›l›ptekrar infla edilmesinin, seyircide bir trajedihissi yaratt›¤›n› savunuyor

Kitapla ayn› ad› tafl›yan bölümde, Hol-landal› yönetmen Marleen Gorris’in gerilimtüründeki feminist filmleri ‘Bir SessizlikSorgusu’ (1982) ve ‘K›r›k Aynalar’ (1984),seyircinin yaflad›¤› deneyimlerden yola ç›k›-larak inceleniyor. ‘Sessizlik Sorgusu’nda ka-d›nlar›n yasad›klar› evler ile hapishaneleraras›nda para-lellikler

kurulurken, ‘K›r›k Aynalar’da dünya, meta-forik olarak, bir genelev fleklinde temsil edi-liyor. Smelik’in, bu bölümde ‘hakikat’ ve‘duygulan›m’ kavramlar› çerçevesinde orta-ya koydu¤u yaklafl›mda kad›n öznelli¤ini‘toplumsal cinsiyet hapishanesine’ yerlefltir-di¤i söylenebilir. Yazar, her iki filmin do¤-rudan do¤ruya gerçekli¤i yans›tmas›ndanötürü ‘hakikate’ flahitlik ettiklerini ileri sü-rüyor. Bu filmleri izlerken, kad›n kimli¤i-nin içinde bulundu¤u dünyan›n hakiki birresminin yans›t›ld›¤›n› oldukça ac›mas›z birflekilde fark etti¤ini ifade ederken, filmlerinBat› toplumlar›nda kad›nlar›n nas›l ezildi¤i-ni göstermekte alabildi¤ine ac›mas›z olduk-lar›n› vurguluyor.

Kitab›n ‘Altüst Edici Kuvvetler: ‹mgeselAfl›r›l›k Üzerine’ bafll›kl› beflinci bölümündeise, görüntü ve imge üzerinde durularak,“Görsel ve anlat›sal hazz›n baflka yollar› ola-bilir miydi?” sorusuna yan›t aran›yor. ‘Bag-dad Cafe’ (Percy Adlon, Almanya, 1988) ve‘Sweetie’ (Jane Campion, Yeni Zelanda,1989) gibi birbirinden çok farkl› iki filmdeyer alan görsel afl›r›l›klar›n tart›fl›ld›¤› bubölümde, görsel afl›r›l›¤›n dikizcilik ve feti-flizmin yap›lar›n› de¤ifltirebilece¤i varsay›-m›ndan hareket ediliyor. Smelik, ‘BagdadCafe’de erkek bak›fl› ve seyirlik bir malzemeolarak kad›n kliflelerinin, imgenin görselafl›r›l›¤› yoluyla y›k›ld›¤›n› belirtiyor.Sweetie’nin sinemasal üslubundaki afl›r›l›-¤›n ise, tekinsiz ve d›flk›lamayla ilgili psiflikyap›lanmalar›n, klasik görsel ve anlat›sal ya-p›lar›n üzerinde tutarak, daha fazla öne ç›k-malar›n› sa¤lad›¤›n› belirtiyor. Burada ‘afl›-r›l›k’ terimiyle, anlat›y› infla eden, ama ayn›zamanda daima filmin hikâyesini aflan biranlam tafl›yan görsel imgeye dair bütün ni-

telikleri kastetti¤ini vurguluyor. Ya-zar, bu bölümde, söze döküle-

meyen, yani ‘temsil’ fleklindekarfl›m›za ç›kan imgeler-

den söz ederken, görselafl›r›l›¤›n fliddetli duy-gular uyand›ran ve za-man zaman kendi s›-n›rlar›n›n da ötesinegeçen anlamsal etkileriüzerinde de duruyor.

‘Filmin Göbek De-li¤i’ bafll›kl› son bölüm-

de, ‘The Virgin Machine’(Monika Treut, 1988)

isimli Alman filmi arac›l›-¤›yla lezbiyen arzu ve cinselli-

¤in temsilleri inceleniyor. Smelik,bu filmde bir yandan geleneksel cinsel

farkl›l›k kurgular›na karfl› bir durufl sergi-lendi¤ini, di¤er yandan da geleneksel temsiltarzlar›na meydan okundu¤unu vurgulu-yor. Lezbiyen arzu meselesinin psikanalitikçerçevede ele al›nd›¤›n› belirten yazar, d›flk›-lama ve mizahi anlat›m gibi iki farkl› farkl›stratejinin, yads›ma ve meydan okuman›nbiçimleri olarak, meydan okuyucu doku-sundan bahsediyor.

Feminist sineman›n gücüDERYA UZUNKALA

21mart 2009 AGOS kirk

Anneke SmelikFeminist Sinema ve Film Teorisi:

Ve Ayna Çatlad›çev. Deniz Koç

Agora Kitapl›¤›, Mart 2008, 256 s.

Page 12: Agos Kitap Kirk 5

22 ßÅÒÔ 2009Äú˙Í ˘ïëŘ

‡ı≠ÅÖÒÅı üÅıÅ˘Åõ·© ßè

ÏâÒÁâÒÎ ¶·ıÒÅÔ ˙˝Îçë ÔÂÅ-ÒÅ´ç´ ó·©Î ÔâÎÅı úÅÒÂïÎ à.¶·ıÒÅÔâÅ´ï 328 çÁâÒç ÉÅ£ùÅ-

ÛâÅó ÆÄù´ÅÒù´âÒ` ‡ıëâÒ·Òá Ñïı£ç´Øô·ÒÅÖÒâÅó üÅÔ·Òè:

úÅÒÂïÎ à. ¶·ıÒÅÔâÅ´ îÎëŴ·ı-óÅüÅ© ßÅß·ıóï ÂÅÔ´ç≠ï´ ÌÒÅ© áâÈâıÎÂÅ©˘ÅÒ·£ âÒçÛ ÎâÒ·ı´áï õÅ´˚ë ˘Ò·-´ïùÅÖïÒ âı üÒÅÂÅÒÅùÅÖïÒ´âÒ·ı Ìâ-ëâÒÅ´ ´âÒùÅ©ÅÛ·ıÛï„´´âÒç´ ç: îÒùâ´ÎÅÖÒÅùÅ´è, ·Ò Ôâ£ÅáÒ·ıÅõ ç ÖïÒ-˘ï ù·£˘ï´ ÌâÒÁï´ çÁï´ ÌÒÅ©, ÅÒáç´ïÎù ù·ı ÖÅ© ˜ÅÎÔâó ïÒ ÉÅãßÅù·£ßÅ´ï©ÅÔù·ıëïı´´âÒ´ ·ı ÉÅãßÅëïı ´ßÅ-´·ıëïı´´âÒè ïÒâ´ ÎâÒ´áÅùïÛ ÖÒ·£´â-Ò·ı´ üâÔ: Ä´ Åó ÖÒâó ÎùÎÅõ ç ÔÅδÌâÛÔÅÒâùÅ´ï´` ÎÔ·ÒÅÖÒâó·Ì âÒÖïõÅùÅ´©˚á·ıÅõ´âÒ ·ı ˘Ò·´ïù´âÒ, Å≠ôÅÔÅù-ÛÅõ` ˘Å£Å˘ïÎ ûÅ© ßÅß·ıóï´ ÉÅãßÅ-ëïı ëâÒëâÒ·ı´, ï´„ÂçÎ ´Åâı îÎëÅ´-·ıóï ßçÁ üÒÅÔÅÒÅù·ıÅõ ˝ÒÅ´ÎâÒç´ëâÒëâÒ·ı´ ßçÁ:

ÍÔÅÛÅõ ç ˝ÒÅ´ÎÅùÅ´ ·ıηıß` ÌùÅ©-·ıâó·Ì ˆÅÒïãï Ecole Universelle par

correspondance-ç´: îÒ ÖÒÅùÅ´ ÌÅÎÔÅ-ùï´ ßçÁ ùè ©ï≠·ıï´ Åıâóï ˘Å´ âÒù·ıüÅÒïıÒ üÅÒÛÅãÒ·©Û´âÒ âı âÒ⢠ÉâßÅ-ùÅ´ ëÅÒÖßÅ´·ıëïı´´âÒ:

‰Å≠Ô˚´ÅÌÅÒÅõ ç ´Åâı ˘Å£Å˘ïÎûÅ© ÌÅÒìÅÒÅ´´âÒ·ı´ ßçÁ ïÉÒâı üÅ©â-Òç´ âı ˝ÒÅ´ÎâÒç´ óâã·ı´âÒ·ı ·ıηı-Ûï„: ¶·ıÒÅÔâÅ´ ÌâÒÁâÒÎ ù˛Å≠ôÅÔÅù-Ûï ƶÅÒßÅÒÅØ ˚ÒÅëâÒëï´, ÆÄù´ÅÒù-´âÒØ Îïı´Åùè ÖÒÅıâó·Ì` úචùÒ•Å-Ô·ıß·Ì:

™âÒùÅ© üÅÔ·Òè ´ïıëâÒ·ı üÅßÅ°Å©´ÉÅì´·ıÅõ ç „·ÒÎ â´ëÅÉÅìï´´âÒ·ı.

Å.- ÑÒÅáÅÔÅùÅ´ åÁâÒ,É.- ò·üâÒ,Ö. -äÅıâ≠ÔÅùÅ´ úÎßïë´âÒ,á.- é´ùâÒÅ©ï´ ÄÂÒ·ıß´âÒ:ÄÈÅÁï´ ÉÅìï´è ùè ÂÅÒ˜Åùç 68

üÅ´ÒÅõÅ´˚ë Å´·ı´´âÒ·ı ßÅÎï´ Å´-üÅÔÅùÅ´ õÅ´˚ëÅÖÒ·ıëïı´´âÒ:

Æò·üâÒØ ô·ÒÅÖïÒï ´âÒ˘âı ùè üÅ´-áïÂï´˘ ÔÅδßçù ÖÒ·ıëïı´´âÒ·ı,·Ò·´˘ ÅÈüÅÎÅÒÅù üÅ© âı ßÅ´ÅıÅ´áΘïıÈ˘ÅüÅ©âÒ·ı ßÔÅü·Ö·ıëâÅ´ÛßÅÎï´ ô·ÒüÒáÅõ·ıëïı´´âÒ â´:

îÎù ÆäÅıâ≠ÔÅùÅ´ ùÎßïë´âÒØ âıÆé´ùâÒÅ©ï´ ÅÂÒ·ıß´âÒØ·ı´ Åó ùè©Å©Ô´·ıï ßÅÒáè, ó·ù ßÅÒáè ùÅß ßïÅ©-´Åù ïÒ üÅ´áïÂÅõ ùÅß ÂÅÔ•ÅÈÅõüÅùÅηıëïı´´âÒ·Ì:

ÜïıÒè´ëâÈ´âóï âı üâÔâıÅÉÅÒ Åó©Å•âóï üÅıÅ˘Åõ·© ßè´ ç úà¶-ï Å©ÎÖïÒ˘è, ·Ò ÖÒÅáÅÒÅ´ï ßçÁ ùÒùï´ ·ıùÒùï´ ˚ÖÔÅÖ·Òõâó·ı ùÅÒâóï·ıëïı´ù·ı ÔÅ© ÖÒÅÎçÒï´, ßÅ´ÅıÅ´á` ü·´©ï≠·ıÅõ Å´·ı´´âÒ·ı ßÅÎï´ ïÒ ÂÅÒ·ı-´ÅùÅõ Ôâ£âù·ıëâÅßÉ:

îÉÒ ´ß·©≠ ßâ´˘ è´ÔÒâÛï´˘ ÖïÒ˘ï´ßçÁ ©ï≠·ıÅõ ÉÅãßÅëïı Å´·ı´´âÒç´ßçùè` ìÅßÅ´ÅùÅùïÛ ßâõ ÉÅ´ÅÎÔâ£õÑç·ÒÖ åßï´ï ßÅÎï´ üâÔâıâÅó ÖÒ·ıëïı´è:

Ñç·ÒÖ åßï´ (¶·ıÒÅÔâÅ´)

ÇÅ´ÅÎÔâ£õ âı ëÅÒÖßÅ´ï„, Ñç·ÒÖåßï´ õ´Åõ ç Ä≠ÔÅÒÅù, ÉÅ©Û ßÅ´ù·ı-ëïı´´ ·ı ÂÅÔÅ´âù·ıëïı´è Å´Û·ıÛÅõç àÒâıÅ´: ÇÅÒ°ÒÅÖ·©´ ùÒë·ıëïı´èÎÔÅÛÅõ ç àÒâıÅ´ï ˜·óïëç˘´ï˘ üÅßÅ-óÎÅÒÅ´è, ·ıÒùç ÌùÅ©·ıÅõ ç ·ÒÂçΕÅÒÔÅÒÅÖçÔ, ÉÅ©Û ´·ıïÒ·ıÅõ ç ÖÒÅ-ùÅ´ ùâÅ´˘ï´: ûÒÅÂÅÒÅù ïÁÅõ ç 1940-ÅùÅ´ ë·ıÅùÅ´´âÒ·ı´, ïÉÒâı ˘´ÅÒâÒ-ÖÅù ÉÅ´ÅÎÔâ£õ` âÒÖâó·Ì üÅ©Òâ´ï˘,É´·ıëïı´, ÎçÒ, ˜ÅÈÅÉÅ´âó·Ì üÅ© ì·-£·Ì·ıÒáï ÂÅ´õÅóï Å´ÛâÅó´ ·ı ≠ï´Å-ÒÅÒ ´âÒùÅ´:

Ñç·ÒÖ åßï´ï ÅÈÅÁï´ ÖïÒ˘è, Æ™Å-ôÅ≠Åıï£Øè óÅı è´á·ı´âó·ıëïı´ ÖÔÅıè´ëâÒÛ·£´âÒ·ı´ ù·£ßç: ÄÂÅ ó·©Î è´-õÅ©âÛ` Æòţţ·ıëâÅ´ õôÅß·Ò•èØ,Æ™·Ò˘Ø, ÆàÒù·ı •ÅßÉÅ©Ø, ƶﴄâıÅ©Î˚ÒØ üÅÔ·Ò´âÒè, ·Ò·´Û ßçÁ ùÅ´ãÖÅÛ·ıß·Ì Ô·Ö·Ò·ıÅõ ˘´ÅÒÅùÅ´ ÉÅ-´ÅÎÔâ£õ·ıëïı´´âÒ, Öâ£˚´´âÒ, ÌïÂâÒÖ-´âÒ:

åßï´ ïÒ ·ıìâÒè ˜·Ò°Åõ ç ´Åâı ÅÒ-°Åùï ßçÁ. ïÒ Æà˚ëè âÒÖØ ÅÒ°ÅùÖÒ·ıÅõ˘´âÒ·ı üÅÔ·Òè ´·ıïÒÅõ ç ûÅ-©ÅÎÔÅ´ï Å´ÛâÅóï´ ·ı ´âÒùÅ©ï´: úÅ-ÔÅÒÅõ ç ´Åâı ëÅÒÖßÅ´·ıëïı´´âÒÈ·ıÎ âı âıÒ·ÂÅÛï ÖÒ·£´âÒç:

ûÅ© ÂÅÔßÅ-ß≠Åù·ıëÅ©ï´ ù·ıÔÅ-ù·ıßï ßçÁ ïıÒÅ©ÅÔ·ıù âÒâı·©ë çâÒÖ„ÅôßÉÅ©ï´ ÅıÅ´áè: ™Åô

ù˛ÅÒìç ©ï≠âó, ·Ò ûÅ© âùâ£âÛï´ ÂÅüÂÅ-´Åõ âı ßâÒ ˚ÒâÒ·ı´ üÅÎÛ·ıÛÅõ ç üÅ-Ò·ıÎÔ âÒÅì≠ÔÅùÅ´ ·• ßè: Ä©Î˚Ò ßâÒâùâ£âÛï´âÒç´ ´âÒÎ ÅÒ°ÅÖÅ´Ö·£ ≠Å-ÒÅùÅ´´âÒ·ı Å´ÛâÅóè ùÅÒâóï ç ÔÅ´ïóßï´„âı ßâÒ ì·£·Ì·ıÒáï´ üÅßÅÒ ˘ÒïÎ-Ô·´ç·ıëâÅ´ ÂâÔÅùÅ´ ùÒ˚´ üÈ„Åù-ßÅ´ ìÅßÅ´Åù´âÒ·ı´: êâÒâıÎ Ñ·£-ëÅ´ âÒÖï„´âÒ·ı üâÔ˘âÒ·Ì ´·©´ïÎùÅıâóï Åó ùÅ´·ıô, ßï´„âı üâëÅ´·ÎÅ-ùÅ´ ≠ÒÁÅ´ï ßâ£âáï´âÒ·ı üâÔ˘âÒèÖÔ´âó ùÅÒâóï ç üÅ© ü·Öâı·Ò âÒÅìè≠-Ô·ıëâÅ´ ßçÁ: ÄüÅ Å©Î ïÒ·£·ıëïı´èï´˘´ï´ üÒÅßÅ©ÅùÅ´ ßè èóóÅó·Ì ùè©Å©Ô´·ıï üÎùÅ© ÅıÅ´áï´ ßâÒ˚ÒâÅ©ùÅÔÅÒ·£´âÒ·ı ÅÈÅ˘âó·ıëïı´è ÂÅÒ-ãâó·ı üÅßÅÒ: ò·ÒüÒáÅõâ´˘ ·Ò ÉÅÛïÅ©á Å´˜·˜·ô ß´ÅÛÅõ ≠ÅÒÅùÅ´´â-Ò·ı, ÔÅ£âÒ·ı ´ß·©≠´âÒç´, âùâ£âÛï´˚ìÔ·ıâÛÅı ´Åâı ÉÅãßÅ°Å©´ ÂÅÔÅ-ÒÅÖÅßÅÔ·©Û·Ì: ÑóôÅı·Ò·ıëâÅßÉ` ¶Å-ùÅÒ àùßÅóâÅ´ï âı ú·ßïÔÅÎ ÏÅÒ-áÅÂâÔï ÉÅãßÅ°Å©´ ßâù´ÅÉÅ´·ı-ëïı´´âÒ·ı´, ÔÅùÅıï´ ´·Ò ©˚Òï´·£´â-Ò·ı ≠´·Òü·Ì ùè ãÅÒÖÅ´Å© Å©Î ·•´ Åó:ÇÅãßÅ°Å©´ âÒÖâÛ·£·ıëâÅ´ Å´ßïÁÅ-ùÅ´ ÂÅüÅ´Á˘´ ç ÉÅãßÅ´áÅß âÒÖï„-

´âÒ·ı ô·ıßÉè, ·Ò ùè ù·„â´˘ âÒÖ„Å-ô·ıßÉ:

͘ïıÈ˘ÅüÅ© ïÒÅùÅ´·ıëâÅ´ ßçÁ,âùâ£âÛï´ ·ı ïÒ ©ÅÒÅùïÛ ßÅÒßï´´âÒè,·ı´ï´ ©ÅıâóâÅó ´≠Å´Åù·ıëïı´´âÒ,·Ò·´˘ ÅÈè´„·ıÅõ â´ Åıâóï ≠ÅÔ Å≠-ôÅÒüïù ÅÂÒ·ıß´âÒ·ı, ˘Å´ ü·Öâı·Ò:

ÜÂÒ·Ûè, Å£˘ÅÔÅô´Åß ßÅÒßï´èâı âÒÖ„Åô·ıßÉè Å©Î ÅÈÅ˘âó·ıëâÅ´©ÎÔÅù ˚Òï´Åù´âÒè èóóÅó ùè ë·ıï´:àÒÖ„Åô·ıßÉ´âÒ´ â´ ·Ò ïÒâ´Û âÒùÎâÈùÅãßâÒ·Ì ùè Ö·©ÅÛ´â´ è´ùâÒÅ©ï´ ßï-ÁÅÌÅ©Ò ·ı Å©á ßïÁÅÌÅ©Òï´ ÅÒÔÅá-Ò·ıëïı´è ù˛èóóÅ© âùâ£âÛı·© ã·ıÖÅüâÈõÅÈÅ©âó ´Åâı ì·£·ÌÒáÅùÅ´ ß≠Åù·©-ëï´:

ûÅ©ÅÂÅüÂÅ´ßÅ´ ïßÅÎÔ·Ì ùÅÒâ-ı·Ò õÅÈÅ©·ıëïı´ ·ı´âÛ·£ ôßÉÅı·-Ò·ıß ßè´ ç ñ·Î Ä´•âóèÎï òÅ„ÅÔ·ıÒ-âÅ´ âÒÖ„Åô·ıßÉè, ·Ò Å´ÛâÅó´âÒÎÔ˚´âÛ ïÒ üïß´ÅÒù·ıëâÅ´ 30-ÅßâÅùèâı ïÒ 30-ÅßâÅ© ÂÅÔßÅùÅ´è Åߘ·-˜âÛ Öâ£ÅÔï ©·ı≠ÅßÅÔâÅ´ï ßè ßçÁ:ÄüÅ Å©á ©·ı≠ÅßÅÔâÅ´è Å©Î˚Ò ßâÒÎâ£Å´ï´ ÌÒÅ© ç ·Ò·ı´ çÁâÒè ë£ëÅÔâ-ó·Ì ßâ´˘ ùè ÖÔ´â´˘ ÑÅÒâÖï´ Ç. Äßâ-´Å©´ ûÅ©·Û úÅë·£ïù·Îï, ê·ÒÖ·ßÄÒ˘. ¶Å´·ıùâÅ´ àÒ·ıÎÅ£çßÅ© ‰ÅÔ-ÒïÅÒ˘ï, ¶âÎÒ·Â ÄÒ˘. ¶·ıëÅ˝âÅ´ê·ıÒ˘ï·© ûÅ©·Û ‰ÅÔÒïÅÒ˘ï ˚Òü´·ı-ëâÅ´ ÖïÒâÒè: ®·ı≠ÅßÅÔâÅ´è âıâÒÖ„Åô·ıßÉï 30-ÅßâÅùè ·£Á·ı´·£ÖÒ·ıëïı´´âÒ·ı ≠ÅÒ˘è ùè ≠ÅÒ·ı´Åù-ıï´ ûÅ©ÅÎÔÅ´âÅ©Û âùâ£âÛı·© ûïı-ÎïÎÅ©ï´ ÄßâÒïùÅ©ï ÄÒâıßÔâÅ´ êâßïÄÈÅÁ´·Òá ®·Ì´Å´ ÄÒ˘. ÓçÒÔçÒâÅ´ï,ÄÒâıâóâÅ´ êâßï ÄÈÅÁ´·Òá òÅìÅù

ÄÒ˘. ‰ÅÒÎÅßâÅ´ï, ÄÒâıßÔâÅ´ êâßï´Åôùï´ ÅÈÅÁ´·Òá ÏÅ„ç ÄÒ˘. ®·ÌÎç˜-âÅ´ï, ûÅ©ÅÎÔÅ´ï Ñ·ıÖÅÒÅÛ êâßïÅÈÅÁ´·Òá Íâ·ıü àÂÎ. ‚·ıó•·ıâÅ-´ï, ™ÅÒâù Äı. ¯ü´©. ¶ÅÔÅÒâÅ´ï, ÄÒ-≠Åù Äı. ¯ü´©. òÅ„ÅÔ·ıÒâÅ´ï, ¶·ı-≠⣠Äı. ¯ü´© êÅ≠•âÅ´ï âı ¨´·Òü˘ Äı.¯ü´©. ÓçßïÒ•âÅ´ï ·£Á·©´ï ÖïÒâÒ·Ì:

û·Öâı·ÒÅùÅ´´âÒ·ı ©ÅÔùÅÛ·ıÅõ ç-ÁâÒ·ı´ ùè ©ÅÁ·Òáç Å´ßïÁÅÂçÎ âÒÖ-„Åô·ıßÉï Åßâ´ÅùÅÒùÅÈ·ı´ áçߢ,üïß´ÅáïÒ´âÒ·ı ÅÈÅÁ´ÅÔÅÒ, âÒÖ„Å-ô·ıßÉï´ âÒâδÅßâÅ© ôßÉÅÌÅÒ ÍÔâ-˜Å´ ÍÒù. úç˚ãïıßâÅ´ï ÎÒÔï ô˚΢è:®âÔ·© ïÒâÒÅ©ÅÁ·Òá âÒ⢠çÁâÒ·ı´ ßçÁïÒâ´Û ·£Á·©´ï ô˚΢è ù˛èÎâ´ ÆíÅßÅ-´ÅùØï ÖóôÅı·Ò ôßÉÅÖïÒ ÄÒÅ Ñ˚„·ı-´âÅ´, ƶÅÒßÅÒÅØï ôßÉÅÖÒÅÂâÔË·ÂçÒ ûÅÔÔç•âÅ´ âı ÆÄù˚ÎØï ôèß-ÉÅÖÒ·ıëïı´è:

‡£Á·©´ï Å©Î ÖÒ·ıëïı´´âÒç´ âÔ˘Åıâóï ˘Å´ 400 çÁâÒç ÉÅ£ùÅÛâÅó ©·ı-≠ÅßÅÔâÅ´ï ÂÅÔùâÒÅãÅÒá çÁâÒ·ı´ßçÁ ù˛Å´Û´ï´˘ ñ·Î Ä´•âóèÎï òÅ-„ÅÔ·ıÒâÅ´ àÒÖ„Åô·ıßÉï Å´Û´·£30 ÔÅÒï´âÒ·ı ©·ı≠âÒ·ı´ ÅùÅ´ÅÔâÎáÅÈ´Åó·Ì:

ûÅÒù ç ©ï≠âó, ·Ò Å©Î Öâ£ÅÔï üÒÅ-ÔÅÒÅù·ıëïı´è ó·©Î ÔâÎÅõ ç êÅßÅÈÅ™ïãÅßâÅ´ï ßâùâ´ÅηıëâÅßÉ:

ÆÆÄÄùù´́ÅÅÒÒùù´́ââÒÒ ‡‡ııëëââÒÒ··ÒÒáá ÑÑïïıı££çç´́ØØ,úÅÒÂïÎ à. ¶·ıÒÅÔâÅ´

¶·ıÒÅÔ ˙˝Îçë ÓÂÅÒÅ´, îÎëŴ·ıó 2008, 328 çÁ

òÅ„ÅÔ·ıÒâÅ´ ÜÂÒÅÛ ÜÅÎ àÒÖ„Åô·ıßÉï 30-ÅßâÅùï

©·ı≠ÅßÅÔâÅ´, ñ·Î Ä´•çóèÎ 2008, 408 çÁ

30-ÅßâÅù` ©ÅıâÒì·ıëâÅ´ •ÅßÉ·ı´ ÌÒÅ©

¶Åü·ıÅ´ Ç. ÔÅÒâóïÛï´äÅüÒÅÔç´ ÉÅÒâı ùÅ©fi

îÒ ßÅü·ıÅ´ Ç. ÔÅÒâóïÛï´ äÅü-ÒÅÔ ÆÜá·ıßï ûÅßØ ô·ÒÅÖÒâÅó´·ÒÅÔï üÅÔ·Ò·Ìè ùè ÉÅÒâıç

ßâã, ÄÒÅÎ ûÒÅÔÅÒÅù„ÅÔÅ´ ßïÁ·-ÛÅı, ·Ò â£Åõ çÒ ´Åâı ïÒ ÅßÉ·£ÁÅùÅ´Ö·ÒõâÒ·ı´ üÒÅÔÅÒÅùï„è:

®âÔ ßÅü·ı Å©Î üÒÅÔÅÒÅù·ıëïı´èùè ÉÅ£ùÅ´Å© â˚ëè ÉÅìï´´âÒ·ı ßçÁÅߘ·˜·ıÅõ üÅÒïıÒ ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ı-ëïı´´âÒç, ·Ò·´˘ ßâõ ßÅÎÅßÉ äÅüÒÅ-Ôï ÌâÒÁï´ Å´Ôï´âÒ´ â´` ÖÒ·ıÅõ2005-2006ï´: ÑÒ˘ï´ Å´·ı´´ Åó ùèÂÅÒÔï´˘ ´·©´ï´˘´ üâ£ï´Åùï´, ï´„-ÂçÎ ùè üÅ£·Òáç ôßÉÅÖïÒè, ëç äÅü-ÒÅÔ ÅÒáç´ ·Ò·≠Åõ çÒ Å´·ı´è âÒÉ2006-ï ÅÒßÅ´ õïõÅ£ÅôÅÈ´ ù˛èÎçÒ.ÆÅó áá·ıßï üÅß ù·ı ÔÅ©Ø ÅßÉ·£ÁÅ-ùÅ´ âÒùâÒ·ı üÒÅÔÅÒÅù·ıëâ´ç´ ÌâÒÁ´·Ò ÖïÒ˘ ßèfi:

ÄÒáÅÒâı, äÅüÒÅÔ „çÒ ùÒ´ÅÒ „ÅÒ-ÔÅáÒâó, ˘Å´ï ßï≠Ô ·ı´çÒ èÎâóï˘ô˚΢ âı ùè ÖÒçÒ ´·Ò ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ı-ëïı´´âÒ, ù·ıÔÅùâó·Ì ãÅ´·´˘ ë£ëÅõ-ÒÅÒï ßè ßçÁ: ˙ìÔ·ıÅõ´âÒ·ı ©ÅÔ·ıùߣ·ıß ßè´ çÒ Å©á, ï´„ÂçÎ ¶´°·ıÒï´ù˛èÎçÒ. Æúè ÖÒâß, ·Ò·ÌüâÔâı „âßùÒ´ÅÒ „ÖÒâó: ú·ı ÖÅ´Ø:

äÅüÒÅÔï´ Åó Æù·ı ÖÅ©ï´Ø âı óÅı ç·Ò ù·ı ÖÅ©ï´, ·Ò·Ì Å´ õ·Ì ßè ÉÅ´ÅÎ-Ôâ£õ·ıëïı´´âÒ·Ì ·£·£âÛ ßâÒ ÖÒÅùÅ-´·ıëâÅ´ áÅ≠Ôè, ´·ÒÅÒÅÒ ≠·ı´„ ßèÉâÒâó·Ì ‰·óÎÅüÅ© ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ı-ëâÅ´:

Ä´ Ö´ÅüÅÔ·ıâÛÅı ˚ÔÅÒ´âÒ·ı ù·£-ßç Åó âı ïÒ ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëïı´´âÒèëÅÒÖßÅ´·ıâÛÅ´ ˘ÎÅ´ç Åıâóï óâã·ı-´âÒ·ı: ú˛ÅÒìç ©ï≠âó, ëç 1980-ï´ ñ·ı-Ìç´ï ßçÁ Ôâ£ï ·ı´âÛÅõ ÆàıÒ·ÂÅ-ùÅ´ ÇÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëâÅ´ ˆÅÈÅÔ˚´Øï´äÅüÒÅÔ ´âÒùÅ©ÅÛ·ıÛï„´âÒç´ ßï´ çÒê·ıÒ˘ï·©, âı ©·ı≠ÅÖïÒ˘ï´ ßçÁ è´á-ÖÒùâó Ô·ıÅõ çÒ üÅ©âÒç´è ·ÒÂçÎ âıÒ·-ÂÅùÅ´ óâã·ı:

äÅüÒÅÔ ÉÅãßÅëïı óâã·ı´âÒ·ı ÅÈ-è´ëâÒ ëÅÒÖßÅ´·ı´âÛÅı ´Åâı ëÒ˘â-Òç´ï. ˙üÅ´ ¨Å≠˘Åóï ëÅÒÖßÅ´·ı-

ëâÅßÉ 1993-ç´ ÎùÎâÅó ó·©Î ÔâÎÅ´âÒ⢠üÅÔ·Ò´âÒ, ·Ò·´˘ âıÎ ÅÒìÅ´Å-ÛÅ´ óÅ©´ è´á·ı´âó·ıëâÅ´ âı ·ıηıß-´ÅÎïÒ·ıëâÅ´:

ÆÜá·ıßï ûÅßØè ÌâÒÁï´ üÅ´ÖèÒ-ıÅ´´ ç ÉÅ´ÅÎÔâ£õï ÎÔâ£õÅÖ·ÒõÅùÅ´•Å´ÅÂÅÒüï´, ·Ò ÎùïãÉ ÅÈÅõ ç 1940-ÅùÅ´´âÒ·ı´ âı ·Ò ÅÈÅÁï´ ÂÔ·ı£èÔ·ıÅõ ç ©ïηı´ ÔÅÒï´âÒ ÅÈÅÁ ƶâõ¯Å£Å˘èØ üÅÔ·Ò·Ì: Ä©Î ÂÅÒÅÖÅ´ ùè≠â≠Ô·ıï ´Åâı ïÒ Ô·£âÒ·Ì, ï´„ÂçÎÆÄ©ÎØ ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëâÅ´ ßçÁ äÅü-ÒÅÔ ù˛èÎç.- Æîß ùÅÒùÅ´áÅùïÎ ÌâÒÁï´≠âÒÔ´ ç Å©Îfi ÄÈç˘ ùÅÒáÅÛç˘ - Å´-Ôï ëâÒëÎ ç Å©ÎØ:

ò˚΢è ë·£·ı´˘ Óïùï´ Ä´Å©ïÎ àÅó-Ôèã•âÅ´ï` 1963-ç´ ÎùÎâÅó äÅüÒÅÔïÎÔâ£õÅÖ·ÒõÅùÅ´ •Å´ÅÂÅÒüï´ ù·-£ÅùïÛ-·ı£âùÛï´` ·Ò ÆÜá·ıßï ûÅßØèùè ´âÒùÅ©ÅÛ´ç üâÔâıâÅó Ô·£âÒ·Ì.

ÆäÅÒâüè ´·©´ÅÛÅõ çÒ ïÒ ÖÒÅùÅ-´·ıëâÅ´ üâÔ. Å´ ù˛ÅÂÒçÒ ÉÅ´ÅÎÔâ£-õ·ıëâÅ´ ßçÁ, ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëâÅ´ ã·ı-ÖÅüâÈ, ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëâÅ´ üÅßÅÒ:îÒ â£âó·ıëâÅ´ ÅÈÅ´Û˘è Å©á Å´°âÈ´-ßôâóï´, Å©á Å´ëŘŴÛâóï´ çÒ, ïÒÌÅüÅ´è` «ÌÅüÅ´ ß˛Å´´ïıë, ã·ıÔÖţŘÅÒ, É·ÒÉ üÅıÅÔ˘» ã·Ò «áÒ˚≠ïÂçÎ ù·ıÒõ˘ï´ ÌÒÅ© ùè ÉÈ´çÒ»:

Ä©á ù·ıÒõ˘è Å©óâıÎ „ùÅ©: ÇÅ©Û ùÅ©Å©Î üÅÔ·Òè, ã·Ò ïÒâ´Û ù·ıÒõ˘ï´ ÌÒÅ©ôÅ´áÅ£ÅÔÅ´˘·Ì ÂïÔï Îâ£ßâ´ É·ó·ÒÅ´·´˘ ·Ò·´˘ ÎïÒâÛï´ ïÒ ÔÅ£âÒÖ·ı-ëïı´è âı ïÒ Å´°è ·ÒÂçÎ äÄû�ÄÓé-‡Ù�î¨é-ÓÄ�Çà�éØ:

***

ääÅÅüüÒÒÅÅÔÔ

Ç·ı´ Å´·ı´·Ì äÅÒâü àÅóÔèã•âÅ´10 ¶Å©ïÎ 1924-ï´ õ´Åõ ç ™≠Å´ëÅ≠`‰·óïÎ: 1942-ï´ ≠ÒÁÅ´ÅıÅÒÔ â£Åõ çÇÅ´ùÅóëïï ¶ôïëÅÒâÅ´ óïÎçç´ âı ©Å-•ÅôÅõ` îÎëŴ·ıó ûÅßÅóÎÅÒÅ´ï áâ-£ÅÖ·ÒõÅùÅ´ ·ı Éì≠ùÅùÅ´ ˝Å˘ïıóëç-´âÒè. ùïÎÅıÅÒÔ ë·£ó·Ì ·ıηıßè ´âÔ-ıÅõ ç Ö·Òõï ÅÎÂÅÒçã. 1940-ÅùÅ´´â-

Ò·ı´ ÎùÎÅõ ç ÖÒâó ÉÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëïı´-´âÒ. Å≠ôÅÔÅùÛÅõ ç ãÅ´ÅãÅ´ ëâÒëâ-Ò·ı âı ÂÅÒÉâÒÅùÅ´´âÒ·ı. â£Åõ ç üïß-´ÅáïÒ Å´áÅß ¶ôïëÅÒâÅ´ ÍÅ´·ıÛ¶ï·ıëâÅ´ âı ôßÉÅÖïÒ` ¶ï·ıëâÅ´ÆÍÅ´Ø üÅ´áçÎï´: ‡ı´ï ·ıë ÉÅ´Å-ÎÔâ£õ·ıëâÅ´ ÖïÒ˘âÒ` (¶âõ ˘Å£Å˘è,úÅ´Å´„ ü·£, Ñ·ı´Åı·Ò ÎÅüßÅ´´âÒ,ÇÅÒï âÒùï´˘, ¶çù ˘ÅÒ·Ì âÒù·ı ÖÅ-Ò·ı´, ¶Å£ ßè Á·ıÒ, öÅ©Òè õÅ©Òï´,Ê·ıÒè ÂÅÔç´ ÌâÒ), ·Ò·´˘ Åߘ·˜·ıÅõâ´ âÒù·ı üÅÔ·Ò´âÒ·Ì` ÇÅ´ÅÎÔâ£õ·ı-ëïı´´âÒ Ä. âı Ç.: îÒ Ö·ÒõâÒç´ ùÅÔÅÒ-ıÅõ â´ è´ÔÒÅ´ï´âÒ` üÅ©âÒç´ ëç Å©óóâã·ı´âÒ·Ì. äÅüÒÅÔ ëÅÒÖßÅ´·ıÅõ ç˘ÎÅ´âÒù·ı óâã·ı´âÒ·ı, ÅÒìÅ´ÅÛÅõ ç´Åâı ãÅ´ÅãÅ´ ≠˘Å´≠Å´´âÒ·ı, ÂÅÔ-ıÅÖïÒ´âÒ·ı âı ßÒÛÅ´Åù´âÒ·ı: ¶Å-üÅÛÅõ ç 21 ˆâÔÒ·ıÅÒ 2007-ï´, ßÅÒ-ßï´è Åߘ·˜·ıÅõ ç ¨ï≠óïï ûÅ©·Û Öâ-ÒâãßÅ´ÅÔ·ı´è` ïÒ è´ÔÅ´âùÅ´ áÅß-ÉÅÒÅ´ï´ ßçÁ:

***ÄÄ££ÅÅıı´́ÅÅùùââÒÒÂÂ

Ä£Åı´ï´âÒè üÅß·ãâÛï´, èÎï´ ·ÒïÒâ´Û ÌÒÅ©„â´ ùÒÅùâÒ, ûÒÅ´á üÅıÅÔÅÛ: êçÂçÔâÒù„·Ô`üÅıÅÔÅÛ ëç Å£Åı´ï ßè´ ç:ÇÅ©Û ùÒÅùâÛï´:™ÅôÅÔâÎÅõ çÒ, ßçù ˘Å´ï ÔÅÒïÅÈÅÁ èÎÅõ çÒ ï´õï.Æîß ßÅüè ÂïÔï èóóÅ© ·Ô˘ï ÌÒÅ©` ùÅ´-Ö´Åõ, ·„ ëç ÂÅÈùÅõ` Å´ù·£ï´ï ßçÁØ:ê·£ ÂÅÈùï ó·©ÎâÒ·ı ßçÁ:àëç ßâãï üÅÒÛ´ç˘, Å´ ßï≠Ô ©Å£ëÅ-

ùÅ´ ÂïÔï ùÅ´Ö´ï`Å´Å£ÅÒÔ ÅÒ°Å´ï ßè ÂçÎ:

***

¶¶ââõõÅÅßßââõõèè

¶âõÅßâõè Å£˚ëâÛ- Ó·ıÒ ·Ò ˘Åóâ´˘ °ïı´ï´ ÌÒÅ©

ÉÅ©Û ·Ô˘ï üâÔ˘ „ë·£·ı´˘í·£·Ì·ıÒáè ßïÅÉâÒÅ´ èÎÅı - Åßç´ -

¶âõÅßâõè Å£˚ëâÛ- Ó·ıÒ ·Ò ©Å•Åô ÎÅÔÅ´Å©ï ́©ÅÒßÅÒï´ ̆-

ëç ïÒ Ö·Òõï˘´ â´˘ „ßÅÔ´ç ÎÅÔÅ´Å´ -

í·£·Ì·ıÒáè - Åßç´ - âÒïÛÎ Åßç´ -

¶âõÅßâõè Å£˚ëâÛ- Ó·ıÒ ·Ò âëç ßâ´ ̆Å≠ÔÅÒÅù ßè Ö·£´Å´˘

ÂÅÔÒÅÎÔ èóóÅ© Ô·ÂÒÅùè - ßçÁè ÂÅüâ´˘ -

í·£·Ì·ıÒáè - Åßç´ - âı ˘·ı ÎïÒ·©á üâÔ -

¶âõÅßâõè Å£˚ëâÛêç ÂÅÔÅüï ·Ò ÉÅÒï˘ Ö·Òõâ´˘ - Ô·ıÒ ·Ò

ÉÅÒï˘è õ·Ìè ´âÔâ´˘ÉÅ©Û ´ÅôÅÂçÎ ó·£Åó ηÒÌï´˘ °·ıùï ÂçÎ

í·£·Ì·ıÒáè - Åßç´- Åßç´ -

‡ı ¶âõÅßâõè èÎÅı -ú˛ÅÒ°Åùâß °âã - âóç˘ ÖÅÛç˘ Å´ÌÔÅ´Ö

™·Ò õ·ı£Åù´âÒ óÅÒâÛ碙·Ò áÅıâÒ ÎÅÒ˘âÛç˘ -

àı ïÒ °âÈ˘âÒè ó·ıÅÛ***

™™≠≠ÅÅ´́ÅÅùù··ııëëïïıı´́

ÄÂÒïó - ùè ´≠Å´ÅùçÅßç´ ˚Ò™·Ò ´·Ò ßâ£˘âÒ Ö·Òõâó

ùè ´≠Å´Åùç´·ÒÅ´·Ò ßâ£˘âÒÉÅÒáâó üï´ï´ ÌÒÅ©

ÎÅùÅ©´ âÒâıïó ηıÒÉï ÂçÎ Å´Éïõßï´„ ´âÒ˘´ÅÂçÎ ßâ£˘âÒ·ı

ù·ıÔÅù·ıßï´ ÔÅù ù˘ïó

ÄÂÒïó - ùè ´≠Å´Åùç Å´ß⣠°âıÅ´Åóßâ£Åı·Ò´âÒ·ı Å≠ôÅÒüï

ßè ßçÁ***

òò˚̊Î΢̆ïï´́ ¨̈ÅÅÔÔèè

àÒùÅÒ ÉÅÒÅù ô˚ÎâÛÅı‚ÉÅıâÛéÎÅõè ÂÅÔç´ ùÅôâÛ

¨ÅÔ çÒ ô˚ÎâÒ‚áïßÅÛÅı õÅ´Ò·ıëâÅ´‰ÅÔè ˜óÅı

***

ÆÆÜÜáá··ııßßïï ûûÅÅßßØØ,,äÅüÒÅÔ, ÇÅ´ÅÎÔâ£õ·ıëïı´´âÒ,

ÆÄÒÅÎØ üÒÅÔÅÒÅù„ÅÔ·ı´, 160 çÁ, ˆâÔÒ·ıÅÒ 2009, îÎëŴ·ıó,

üÒÅÔÅÒÅù·ıëâÅ´ ÂÅÔÒÅÎÔâÛ`ÄÒÔÅ≠çÎ ¶ÅÒù·ÎâÅ´:

äÅüÒÅÔ ïÒ Å≠ôÅÔÅÎâ´-âÅùï ÖÒÅ- áÅÒÅ´ï´ ÅÈÁâı, ï °âÈï´·ı´â´Åó·Ì ïÒÉÅ´ÅÎÔ⣠õÅùÅ´üÅÔ·Ò´âÒ·ıÄ�ÄÍ-ï ù·£ßçùÅÔÅÒ·ıÅõÅßÉ·£ÁÅùÅ´üÒÅÔÅÒÅù·ı-ëïı´èfi

Page 13: Agos Kitap Kirk 5

8 MART’TA AYfiE NUR ZARAKOLU’NUN ANISINAKad›n›n kurtuluflu olmadan özgürlük bir hayaldir

BELGE ULUSLARARASI YAYINCILIK

Divanyolu Cad. Binbirdirek Han 15/1 Sultanahmet - ‹stanbul

Tel: +90 212 638 34 58 Faks: +90 212 517 44 53

[email protected] www.belgeyayincilik.com

Ayfle Nur Zarakolu

YAZMA VE YAYINLAMA

ÖZGÜRLÜ⁄Ü ‹Ç‹N

Silva Gabudikyan

fiARKILARIN fiARKISI

Seçme fiiirler

Zabel YeseyanS‹LAHTARIN BAHÇELER‹

Seçme Öykü ve Yaz›larçeviren: Jülide De¤irmenciler

Emine Erdem

B‹R YERDE B‹R GÜL A⁄LAR

6-7 Eylül Bulgur Palas

Yelda

ÇO⁄UNLUK AYDINLARINDA

IRKÇILIK

Yüksel Genç

BARIfiA TUTUNMAK

Ayfer Coflkun

DURAN ZAMAN

Kad›n Öyküleri

Maria Yordanidu

ÇILGIN KUfiLAR G‹B‹

‹stanbul ‹skenderiye Atina

Eva Groepler‹SLAM VE OSMANLIDÜNYASINDA YAHUD‹LERçeviren: Süheyla Kaya

Sabiha Sertel

ROMAN G‹B‹

Demokrasi Mücadelesinde Bir Kad›n

Gün Benderli

SU BAfiINDA DURMUfiUZ

An›lar

Sevim Belli

BOfiUNA MI Ç‹⁄NED‹K?

An›lar

Saliha ScheinhardtPUSUDA K‹N

Yanl›fl Cennete Veda

Ayfle HülyaDÖ⁄ÜfiENLER KONUfiACAK

Metris fiiirleri

Lissy SchmidtÖZGÜRLÜ⁄ÜN BEDEL‹

Irak Kürt Bölgesinden Röportajlarçeviren: Zeynep Herkmen - Süheyla Kaya

Aleksandra KollontayÖZGÜR B‹R KADIN KOMÜN‹ST‹N

OTOB‹YOGRAF‹S‹

çeviren: Nesrin Oral

Ingrid StroblFAfi‹ZME VE ALMAN ‹fiGAL‹NEKARfiISilahl› Direniflte Kad›nlarçeviren: Nesrin Oral

Uluslararas› Af ÖrgütüTÜRK‹YE

Kad›nlara Yönelik Gözalt›nda Cinselfiiddete Son

Ümit Cizre, Serpil Üflür

LAT‹N AMER‹KA’DA

ASKER‹ D‹KTATÖRLÜK VE

KADIN

Elizabeth Burgos-Debray

BEN… R‹GOBERTA MENCHU

Guatemala’da Yaflam

çeviren: Gülsen Özilkiz

Marta Rojas ,Mirta Rodriguez CalderónTANYA

La Guerilla

Y›ld›z SertelANNEM

Sabiha Sertel Kimdi, Neler Yazd›

Rosa Luxemburg

SERMAYE B‹R‹K‹M‹

Feryal Kaya

AYfiEN