Upload
others
View
14
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
1 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
İÇİNDEKİLER
İçindekiler .................................................................................................................. 1
Dergi Ekibi .................................................................................................................. 2
Merhaba! Murat ÇİÇEK ................................................................................................. 3
Sevgili Öğrencilerim! Mikayil ŞAHİN ............................................................................... 4
Üniversiteyi Kazanan Öğrencilerimiz .............................................................................. 5
Öncekiler, Sonrakiler -Ethem BARAN ............................................................................. 7
Kişiliğimizin Aynası El Yazılarımız-Hakan ÇELİK ............................................................... 9
Şiir Günlüğü ( Yağmur KOCABAŞ-Günay ÇALLI) .............................................................. 11
Bir Biyografi: Yaşar KEMAL (Reyhan ŞAHAN-Esma Nur KÖKVERDİ ) ................................. 12
Hayata Engelimle Güldüm-Öykü( Ayşe SEVİNÇ) .............................................................. 13
Öğretmenlerimizi Tanıyalım – ( Nurmisal DOĞAN-Ayşe SEVİNÇ ) ...................................... 15
Mor Menekşeler-Öykü (Aleyna Mahican ATEŞ) ................................................................ 16
Heves- Öykü (Yasin TATAR) .......................................................................................... 17
Annem Her Şeye Değer-Deneme ( Şükran PEHLİVAN) ...................................................... 20
Sarıkamış Şehidine Mektup (İrem GÜDÜCÜ) ................................................................... 21
.
Okulumuzdan Haberler ................................................................................................. 22
Genç Yazarlarla Baş Başa ............................................................................................. 25
Kitaplar… Kitaplar ........................................................................................................ 28
Bulmaca ve Zekâ Oyunları ............................................................................................ 30
Gülmece (Kürşat Kaan AYAR) ........................................................................................ 31
Çizimler ..................................................................................................................... 32
2 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Dergi Ekibimiz
Murat ÇİÇEK Genel Yayım Yönetmeni
Hakan ÇELİK Yayım Yönetmeni
Reyhan ŞAHAN Araştırma
Ayşegül ŞAHİN Araştırma
Mustafa ÇETİN Dizgi
T utku Görkem KALE Araştırma
Nurmisal DOĞAN Yazar
Furkan GÖKSU Yazar
Esmanur KÖKVERDİ Yazar
Vahid Orbay ERDEM Araştırma
Ayşe SEVİNÇ Yazar
Y usuf ATİK Fotoğrafçı
3 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Merhaba!
3. yıl ve 5. sayıya ulaşan okul dergimizi sizlerle
buluşturmanın mutluluğu içerisindeyim. Bu yıl da
okulumuzda hem eğitsel hem de kültürel-sosyal açıdan
dolu dolu geçirdik.
Amacımız bu etkinlikleri kanıtlamak değil, geriye
dönüp baktığımızda neler yaşadığımızı hatırlamak ve
geleceğe bir anı bırakmak. En çok da sizleri okumaya,
yazmaya yüreklendirmek ve yazdıklarınıza bir araç olmak.
Okuyan, düşünen ve yazan öğrencilerimize kapımız
her zaman açık olacaktır. Yanlış bildiğimiz kimi atasözü ve
deyimlere birkaç örnek vererek her alanda Türkçemizin
doğru ve güzel kullanılması için sizleri “ Türkçenin Diriliş
Hareketi”ne katılmaya davet ediyorum.
1. "Güzele bakmak sevaptır" değil, "Güzel bakmak sevaptır"
biçimindedir.
2. "Su küçüğün söz büyüğün" değil, "Sus küçüğün söz büyüğün"
biçimindedir.
3. "Göz var nizam var" değil, "Göz var izan var." biçimindedir.
(izan: anlayış, anlama yeteneği. nizam: düzen, kural)
4. "Eşek hoşaftan ne anlar" değil, "Eşek hoş laftan ne anlar"
biçimindedir.
5 "Aptala malum olurmuş" değil, "Abdala malum olurmuş"
biçimindedir. (aptal: alık. abdal: derviş)
6. "Kısa kes Aydın havası olsun" değil, "Kısa kes Aydın abası olsun"
biçimindedir. (aba bir giysidir ve Aydın efesinin abası kısa ve
dizleri açıktır.)
7. "Su uyur düşman uyumaz" değil, "Sü uyur düşman uyumaz"
biçimindedir. (sü: asker)
8. "Saatler olsun" değil, "Sıhhatler olsun" biçimindedir. (sıhhat:
sağlık)
9."Elinin körü" değil, "ölünün kûru" biçimindedir. (kûr: mezar, gömü
İyi okumalar!
Murat ÇİÇEK
Genel Yayın Yönetmeni
DÜŞSEL SELAHATTİN AKBİLEK ANADOLU
LİSESİ KÜLTÜR, SANAT VE EDEBİYAT
DERGİSİ 3. YIL 5. SAYI MAYIS-2015
İMTİYAZ SAHİBİ Mikayil ŞAHİN Okul Müdürü
GENEL YAYIN YÖNETMENİ Murat ÇİÇEK Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
YAYIN EDİTÖRÜ Hakan ÇELİK Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
GRAFİK-TASARIM
Ferya BAYSAL
Bilişim Teknolojileri Öğretmeni
YAYIN KURULU Nurmisal DOĞAN Ayşe SEVİNÇ Esmanur KÖKVERDİ Reyhan ŞAHAN Mustafa ÇETİN Yusuf ATİK Kürşat Kaan AYAR Yusuf ATİK Ayşegül ŞAHİN T utku Görkem KALE Furkan GÖKSU Vahid Orbay ERDEM
Adres:
Yunus Emre Mh. Çatalyürek Sk.
Fatih / Sincan / ANKARA
Telefon: 0 (312) 273 99 11 Faks:
0 (312) 273 99 12
E-posta: [email protected]
Web:www.selahattinakbilekanad
olulisesi.meb.k12.tr
4 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Sevgili Öğrencilerim,
2014-2015 eğitim ve öğretim yılının son dönemine gelmiş bulunmaktayız. Yıl boyunca geleceğinizi kazanmak adına yaptığınız çalışmaları, çabanızı takdir ediyorum.
Bu süreçte idareci arkadaşlarım ve öğretmenlerimizle hep yanınızda olduk. İhtiyaçlarınızı ve sorunlarınızı en kısa sürede çözmeye çalıştık.
Dergimizdeki “Üniversiteyi Kazanan Öğrencilerimiz” listesi, okulumuz adına
kazandığınız yarışmalar “ şiir, bilgi yarışmaları ve voleybol turnuvası birincilikleri “ göğsümüzü kabarttı. Emeklerinizin ve emeklerimizin karşılığını almak bizi çok mutlu etti.
Bizler de imkânlarımız ölçüsünde sizleri mutlu etmek için çeşitli etkinlikler düzenledik. Çanakkale gezisi, Nevruz kutlamaları, çeşitli seminerler gibi. 2014-2015
eğitim ve öğretim yılında yarışmalara, etkinliklere katılan tüm öğrencilerimize ve öğretmenlerimize teşekkür ediyor, iyi tatiller diliyorum.
Mikayil ŞAHİN Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi Müdürü
Mikayil ŞAHİN Kimdir?
20 Şubat 1966 yılında Sivas’ın Şarkışla ilçesinde doğdu. İlk, orta ve lise
öğrenimini Şarkışla’da tamamladı.1989 yılında Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldu. Aynı yıl Ankara Etlik Kanuni Lisesinde Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliğine başladı. 2000 yılında Etimesgut Anadolu Lisesine öğretmen
olarak atandı. 2003-2011 yılları arası Etimesgut Anadolu Lisesinde müdür yardımcılığı yaptı. 2011 yılında Etimesgut Hayriye-Ethem Turhanlı Kız Meslek Lisesinde müdür
yardımcılığı görevini sürdürdü. 2014 yılı Aralık ayı itibari ile okulumuz Selahattin Akbilek Anadolu Lisesine müdürlük görevine başlamıştır. Evli olup biri kız biri erkek olmak üzere iki çocuğu vardır.
5 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
SELAHATTİN AKBİLEK ANADOLU LİSESİ
2014 YILINDA ÜNİVERSİTEYİ KAZANAN ÖĞRENCİLERİMİZ
1 ABDULKADİR KUTLU BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ Zonguldak Meslek Yüksekokulu/Harita ve Kadastro (İÖ)
2 ABDULKADİR SARI TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ İzmir Havacılık Meslek Yüksekokulu/Sivil Havacılık Kabin Hizmetleri (Ücretli)
3 AHMET ÇEVİK ORDU ÜNİVERSİTESİ/Fen-Edebiyat Fakültesi/Türk Dili ve Edebiyatı (İÖ)
4 ALİCAN SEYFELİ GAZİ ÜNİVERSİTESİ /İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri
5 ALPARSLAN KASAPKARA ANADOLU ÜNİVERSİTESİ /Açıköğretim Fakültesi/İşletme Yönetimi (Açıköğretim)
6 ALPER HALICI KARADENİZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ /İletişim Fakültesi/Halkla İlişkiler ve Reklamcılık
7 AMİNE ARUK GÜLHANE ASKERİ TIP AKADEMİSİ //Hemşirelik Yüksekokulu
8 ASLI DOĞAN ANKARA ÜNİVERSİTESİ/Kalecik Meslek Yüksekokulu/Peyzaj ve Süs Bitkileri
9 AYSUN TEPE ANADOLU ÜNİVERSİTESİ)/Açıköğretim Fakültesi/İlahiyat (Önlisans) (Açıköğretim)
10 BARAN TÜRK HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ Edebiyat Fakültesi/Bilgi ve Belge Yönetimi
11 BATUHAN DEMİRAL NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ /Seydişehir Ahmet Cengiz Mühendislik Fakültesi/Makine Mühendisliği (İÖ)
12 BETÜL BÜKEN BARTIN ÜNİVERSİTESİ/Edebiyat Fakültesi/Sosyoloji
13 BEYTULLAH AKDEMİR GAZİ ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Maliye
14 BEYZA KENDİR DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ (KÜTAHYA)/Fen-Edebiyat Fakültesi/İngiliz Dili ve Edebiyatı (İÖ)
15 BUHARA POLAT KARABÜK ÜNİVERSİTESİ/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme (İÖ)
16 BURAK SUAT AYAZ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme
17 BURCU ÇINAR AKSARAY ÜNİVERSİTESİ/Fen-Edebiyat Fakültesi/Tarih
18 BÜŞRA YAMAN ERCİYES ÜNİVERSİTESİ (KAYSERİ)/Eğitim Fakültesi/İngilizce Öğretmenliği
19 BÜŞRA DUĞAN KARABÜK ÜNİVERSİTESİ/Mühendislik Fakültesi/Raylı Sistemler Mühendisliği (İngilizce) (İÖ)
20 BÜŞRA ŞENSES SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Kamu Yönetimi
21 CANSU KARADERE GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ/Gümüşhane İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme (İÖ)
22 CANSU BATIR SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/İletişim Fakültesi/Halkla İlişkiler ve Tanıtım
23 CEM ÖZTÜRK ERCİYES ÜNİVERSİTESİ (KAYSERİ)/Mühendislik Fakültesi/İnşaat Mühendisliği (İÖ)
24 CENGİZ ÖZDEMİR GAZİ ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Fen Fakültesi/İstatistik
25 CEREN ÜSTÜNTAŞ TOBB EKONOMİ VE TEKNOLOJİ ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İktisat (%50 Burslu)
26 CEREN KARAKAŞ GAZİ ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Polatlı Fen-Edebiyat Fakültesi/Tarih
27 CEREN BÜYÜKÇINAR ANKARA ÜNİVERSİTESİ/Mühendislik Fakültesi/Jeofizik Mühendisliği
28 ÇAĞLA BULUT TURGUT ÖZAL ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Ankara Meslek Yüksekokulu/Adalet (Ücretli)
29 DENİZ AYCAN ÖZDEMİR KARABÜK ÜNİVERSİTESİ/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Uluslararası İlişkiler
30 DİDEM KESER KARABÜK ÜNİVERSİTESİ/Edebiyat Fakültesi/Sosyoloji (İÖ)
31 DİLARA DÖNMEZ UFUK ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Adalet Meslek Yüksekokulu/Adalet (Ücretli)
32 DİLARA DOĞAN AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ (AFYONKARAHİSAR)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Maliye
33 DİLARA DİLEK ÇANKIRI KARATEKİN ÜNİVERSİTESİ/Edebiyat Fakültesi/Tarih
34 DİLARA GÜLTEKİN KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme
35 DOĞAN YILDIZ SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/Beyşehir Ali Akkanat Meslek Yüksekokulu/Muhasebe ve Vergi Uygulamaları
36 EBRAR KULA YALOVA ÜNİVERSİTESİ/Yalova Meslek Yüksekokulu/Peyzaj ve Süs Bitkileri (İÖ)
37 ELBRUZ AKKUŞ AKSARAY ÜNİVERSİTESİ/Mühendislik Fakültesi/Makine Mühendisliği
38 ELİF YILDIRIM GAZİ ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Edebiyat Fakültesi/Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları
39 ELİF TUBA AKIN BARTIN ÜNİVERSİTESİ/Eğitim Fakültesi/Sosyal Bilgiler Öğretmenliği
40 EMRE EKER CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ (SİVAS)/Edebiyat Fakültesi/Mütercim-Tercümanlık (İngilizce, Fransızca, Türkçe)
41 EMRE ALTINDAŞ ERZURUM TEKNİK ÜNİVERSİTESİ/Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi/Makine Mühendisliği (İÖ)
42 EMRE KARTAL AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ (AFYONKARAHİSAR)/Afyon Meslek Yüksekokulu/Turizm ve Otel İşletmeciliği
43 EMRE ARSLAN KARABÜK ÜNİVERSİTESİ/Mühendislik Fakültesi/Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İngilizce)
44 EMRE DAĞCIOĞLU BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ (ZONGULDAK)/Mühendislik Fakültesi/İnşaat Mühendisliği
45 ESLEM ÖZYURT SAKARYA ÜNİVERSİTESİ/Mühendislik Fakültesi/Çevre Mühendisliği
46 ESMA ARSLAN CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ (SİVAS)/Mühendislik Fakültesi/Bilgisayar Mühendisliği
47 ESMA NUR AVCI GÜMÜŞHANE ÜNİVERSİTESİ/Gümüşhane İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme (İÖ)
48 ESME BALCI ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ (ERZURUM)/Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi/Fen Bilgisi Öğretmenliği
49 ESRA BALCI HİTİT ÜNİVERSİTESİ (ÇORUM)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İÖ)
50 ESRA ARSLANER SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/Sağlık Bilimleri Fakültesi/Hemşirelik
51 EZRA DEMİRHAN ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BOLU)/Fen-Edebiyat Fakültesi/Türk Dili ve Edebiyatı
52 FATİH TEMEL AKDENİZ ÜNİVERSİTESİ (ANTALYA)/Alanya İşletme Fakültesi/İşletme
53 FATMA KARCIK AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ (AFYONKARAHİSAR)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Maliye (İÖ)
54 FATMA NUR EKCİ AHİ EVRAN ÜNİVERSİTESİ (KIRŞEHİR)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İktisat
55 FUNDA YILDIRIMOĞLU KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ/Devrekani Meslek Yüksekokulu/İnsan Kaynakları Yönetimi
56 FURKAN GÜLBAHAR ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Uluslararası İlişkiler
57 FURKAN ARMUTÇU ERCİYES ÜNİVERSİTESİ (KAYSERİ)/Mühendislik Fakültesi/Makine Mühendisliği (İÖ)
58 GAMZE YÜCEL SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/Karapınar Aydoğanlar Meslek Yüksekokulu/Gıda Teknolojisi
59 GÖKÇE MARAŞLI ANKARA ÜNİVERSİTESİ/Siyasal Bilgiler Fakültesi/Uluslararası İlişkiler
60 GÖKÇE DURUSU ANADOLU ÜNİVERSİTESİ (ESKİŞEHİR)/Açıköğretim Fakültesi/Sağlık Kurumları İşletmeciliği (Açıköğretim)
61 GÖKHAN ÇELİK KARABÜK ÜNİVERSİTESİ/Edebiyat Fakültesi/Sanat Tarihi (İÖ)
62 GÖZDE ÜNAL ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ (ERZURUM)/Edebiyat Fakültesi/İngiliz Dili ve Edebiyatı
63 GÖZDE ATUÇURANOĞL HİTİT ÜNİVERSİTESİ (ÇORUM)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi (İÖ)
64 GÜLBEYAZ EREN AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ (AFYONKARAHİSAR)/Bolvadin Meslek Yüksekokulu/Bilgisayar Programcılığı
65 GÜLSEN KUL NECMETTİN ERBAKAN ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/Konya Ereğli Kemal Akman Meslek Yüksekokulu/Muhasebe
66 GÜRKAN DEMİR ADNAN MENDERES ÜNİVERSİTESİ (AYDIN)/Atça Meslek Yüksekokulu/Halkla İlişkiler ve Tanıtım (İÖ)
67 HAKAN CAN ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BOLU)/Eğitim Fakültesi/Sosyal Bilgiler Öğretmenliği
68 HALİDE TAŞKIN BOZOK ÜNİVERSİTESİ (YOZGAT)/Fen-Edebiyat Fakültesi/Tarih
69 HANİFE SUNACA ANADOLU ÜNİVERSİTESİ (ESKİŞEHİR)/Açıköğretim Fakültesi/İlahiyat (Önlisans) (Açıköğretim)
70 HASAN H. ALEÇAKIR HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Maliye
71 HATİCE BAYRAKLILI ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ (SAMSUN)/Eğitim Fakültesi/İşitme Engelliler Öğretmenliği
72 HATİCE KARAHAN GAZİ ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Gazi Eğitim Fakültesi/Sınıf Öğretmenliği
73 HATİCE K ÖZTÜRK ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BOLU)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Kamu Yönetimi
74 HEDİYE M. KUTLUTÜRK TURGUT ÖZAL ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Ankara Sağlık Yüksekokulu/Sosyal Hizmet (Ücretli)
75 İBRAHİM B. KAYA KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ/İletişim Fakültesi/Radyo, Televizyon ve Sinema (İÖ)
76 İFFET İREM KILIÇARSLAN BARTIN ÜNİVERSİTESİ/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme
77 İLKER YASİN ÖZTÜRK BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ (ZONGULDAK)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlş.
78 İLYAS KANDEMİR AFYON KOCATEPE ÜNİVERSİTESİ (AFYONKARAHİSAR)/Bolvadin Meslek Yüksekokulu/İşletme Yönetimi
79 İREM ER ANKARA ÜNİVERSİTESİ/İletişim Fakültesi/Gazetecilik
80 İSA BERAT YILDIRIM BOZOK ÜNİVERSİTESİ (YOZGAT)/Mühendislik-Mimarlık Fakültesi/Makine Mühendisliği
81 İSMAİL F. ORHAN ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ (ERZURUM)/Mühendislik Fakültesi/Metalurji ve Malzeme Mühendisliği (İÖ)
6 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
82 KEZBAN ASİLER UFUK ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Sağlık Hizmetleri Meslek Y.O./Yaşlı Bakımı (Ücretli)
83 KÜBRA ATASEVER ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ (SAMSUN)/Eğitim Fakültesi/Sosyal Bilgiler Öğretmenliği
84 KÜBRA ENDOĞAN UŞAK ÜNİVERSİTESİ/Fen-Edebiyat Fakültesi/Tarih (İÖ)
85 KÜBRA KORKMAZ PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ (DENİZLİ)/Fen-Edebiyat Fakültesi/Arkeoloji
86 MEHMET BARAÇ TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Ankara Havacılık Meslek Yüksekokulu/Havacılıkta Yer Hizmetleri Y
87 MEHMET ALİ GÖREN SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/Teknoloji Fakültesi/Makine Mühendisliği (İÖ)
88 MEHMET K. GÜNER BATMAN ÜNİVERSİTESİ/Teknoloji Fakültesi/Otomotiv Mühendisliği
89 MEHMET O. GÜRAY GAZİ ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu/Endüstri Ürünleri Tasarımı
90 MELİKE KAYA DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ (KÜTAHYA)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Ekonometri
91 MELİKE K. ÖZDEMİR ANKARA ÜNİVERSİTESİ/Fen Fakültesi/Astronomi ve Uzay Bilimleri
92 MELİKE NUR SÖĞÜTDELEN SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/Akşehir İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme
93 MERT SUBAŞI KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme (İÖ)
94 MERT BİÇER MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ/Fethiye Ali Sıtkı-Mefharet Koçman Meslek Yüksekokulu/Turizm ve Otel İşle.
95 MERT CAN AKAR ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BOLU)/Fen-Edebiyat Fakültesi/Türk Dili ve Edebiyatı (İÖ)
96 MERVE KINCIOĞLU SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme
97 MERVE DERİN HİTİT ÜNİVERSİTESİ (ÇORUM)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme
98 MERVE NUR ATAMAN ANKARA ÜNİVERSİTESİ/Ziraat Fakültesi/Toprak Bilimi ve Bitki Besleme
99 MERVEGÜL ENGİN CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ (SİVAS)//Veteriner Fakültesi
100 MERYEM KAYA ANKARA ÜNİVERSİTESİ/Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi/Tarih Öncesi Arkeolojisi
101 MERYEM M. COŞĞUN KARABÜK ÜNİVERSİTESİ/Edebiyat Fakültesi/Sanat Tarihi (İÖ)
102 MİRKAN AVCU İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ/Açık ve Uzaktan Eğitim Fakültesi/Sosyal Hizmetler (Açıköğretim)
103 MUHAMMED A. ERDOĞAN HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Edebiyat Fakültesi/Mütercim-Tercümanlık (Fransızca)
104 MUHAMMED C ARAS SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/Silifke Taşucu Meslek Y.O./İnşaat Teknolojisi
105 MUHAMMED E ÇELİK DÜZCE ÜNİVERSİTESİ/Mühendislik Fakültesi/Elektrik-Elektronik Mühendisliği (İÖ)
106 MUHAMMED E. ÜNVER TRAKYA ÜNİVERSİTESİ (EDİRNE)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Ekonometri (İÖ)
107 MUHAMMED S. GÜLEÇ KOCAELİ ÜNİVERSİTESİ/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İktisat
108 MUHAMMET A. YALÇINKAYA UŞAK ÜNİVERSİTESİ/Karahallı Meslek Yüksekokulu/Büro Yönetimi ve Yönetici Asistanlığı
109 MUSTAFA PEKDEMİR İHSAN DOĞRAMACI BİLKENT ÜNİVERSİTESİ (ANKARA) /İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı (İngilizce) (Ücretli)
110 MUSTAFA ALTUNEL HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Eğitim Fakültesi/Fen Bilgisi Öğretmenliği
111 MUSTAFA ÇELİK SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/Edebiyat Fakültesi/Alman Dili ve Edebiyatı
112 MÜHİDE KARAKAYA KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İktisat
113 NAZİFE DÖMEKE AKSARAY ÜNİVERSİTESİ/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İktisat (İÖ)
114 NEJLAN . AYDIN CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ (SİVAS)/Eğitim Fakültesi/Fen Bilgisi Öğretmenliği
115 NESLİHAN ŞAHİN GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ (TOKAT)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İktisat (İÖ)
116 NİL UZ ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Adalet Meslek Yüksekokulu/Adalet (%25 Burslu)
117 NUH ACAR SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/Silifke Taşucu Meslek Y.O./Turizm ve Otel İşletmeciliği
118 NUH ARSLAN MEHMET AKİF ERSOY ÜNİVERSİTESİ (BURDUR)/Bucak Hikmet Tolunay Meslek Yüksekokulu/Halkla İlişkiler ve T.
119 NURAY TOPRAK ANKARA ÜNİVERSİTESİ/Ziraat Fakültesi/Peyzaj Mimarlığı
120 NURBANU MERCAN BÜLENT ECEVİT ÜNİVERSİTESİ (ZONGULDAK)/Zonguldak Meslek Yüksekokulu/İnşaat Teknolojisi
121 NURİYE DUY ÇİÇEK GAZİ ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Polatlı Fen-Edebiyat Fakültesi/Tarih
122 OSMAN ZENGİN SÜLEYMAN DEMİREL ÜNİVERSİTESİ (ISPARTA)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Kamu Yönetimi (İÖ)
123 ÖMER SAĞNAK YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi/Elektrik-Elektronik Mühendisliği
124 ÖMER FARUK AVCI MARMARA ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL)/İktisat Fakültesi/İktisat (İÖ)
125 ÖMER FARUK KURT AMASYA ÜNİVERSİTESİ/Merzifon Meslek Yüksekokulu/İnşaat Teknolojisi
126 ÖMER UTKU ÜÇER ÇANKAYA ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Mühendislik Fakültesi/Makine Mühendisliği (İngilizce) (%50 Burslu)
127 ÖNDER SÖZERİ HİTİT ÜNİVERSİTESİ (ÇORUM)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme (İÖ)
128 ÖVGÜ İPEK ANADOLU ÜNİVERSİTESİ (ESKİŞEHİR)/Açıköğretim Fakültesi/İlahiyat (Önlisans) (Açıköğretim)
129 PELİN BALATLI EGE ÜNİVERSİTESİ (İZMİR)/Edebiyat Fakültesi/Amerikan Kültürü ve Edebiyatı
130 RABİA AYDOĞDU ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ (SAMSUN)/Mühendislik Fakültesi/Bilgisayar Mühendisliği
131 RABİA ERGÜN CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ (SİVAS)/Suşehri Sağlık Yüksekokulu/Hemşirelik
132 RABİA CEVİZ HİTİT ÜNİVERSİTESİ (ÇORUM)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Maliye
133 RUKİYE BAŞER DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ (KÜTAHYA)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İktisat
134 RÜVEYDA DEMİR ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BOLU)/Eğitim Fakültesi/Sosyal Bilgiler Öğretmenliği
135 SAVAŞ ŞAHİN KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ//Hukuk Fakültesi (İÖ)
136 SEDA ŞİMŞEK KASTAMONU ÜNİVERSİTESİ/Eğitim Fakültesi/Sınıf Öğretmenliği
137 SEDA ÖZTÜRK ATATÜRK ÜNİVERSİTESİ (ERZURUM)/Kazım Karabekir Eğitim Fakültesi/Fen Bilgisi Öğretmenliği
138 SEDA NUR ÖNAL ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ (SAMSUN)/Eğitim Fakültesi/Fransızca Öğretmenliği
139 SEDANUR GÜNER NİŞANTAŞI ÜNİVERSİTESİ (İSTANBUL)/Nişantaşı Meslek Yüksekokulu/Fizyoterapi (%50 Burslu)
140 SEDANUR ALPSOY NİĞDE ÜNİVERSİTESİ/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
141 SEFA ÜNAL ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ/Ayvacık Meslek Yüksekokulu/İşletme Yönetimi
142 SENANUR ATMACA ABANT İZZET BAYSAL ÜNİVERSİTESİ (BOLU)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İşletme
143 SEVDENUR KARADENİZ ANKARA ÜNİVERSİTESİ/Mühendislik Fakültesi/Fizik Mühendisliği
144 SEZER CAN AYDINYER SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/Mühendislik Fakültesi/Çevre Mühendisliği (İÖ)
145 SİMGE KOÇYİĞİT CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ (SİVAS)/Gemerek Meslek Yüksekokulu/Maliye
146 SÜMEYYE ÖZER AMASYA ÜNİVERSİTESİ/Eğitim Fakültesi/İlköğretim Matematik Öğretmenliği
147 ŞEHRİBAN ALTIN GAZİ ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Gazi Eğitim Fakültesi/Sosyal Bilgiler Öğretmenliği
148 ŞEYDA KILCI BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ/Fen-Edebiyat Fakültesi/Sosyoloji
149 ŞEYMA SÖNMEZCAN DUMLUPINAR ÜNİVERSİTESİ (KÜTAHYA)/İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi/İktisat
150 ŞEYMANUR ÇELİK UFUK ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/Sağlık Hizmetleri Meslek Y.O./Elektronörofizyoloji (Ücretli)
151 ŞULE BAKRIYANIK İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ/İktisat Fakültesi/Maliye (Uzaktan Öğretim)
152 TUBA MUTLU MUĞLA SITKI KOÇMAN ÜNİVERSİTESİ/Edebiyat Fakültesi/Tarih (İÖ)
153 TUĞÇE GÜN BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ/Havran Meslek Yüksekokulu/İşletme Yönetimi
154 UĞUR ONLAR CUMHURİYET ÜNİVERSİTESİ (SİVAS)/Teknoloji Fakültesi/Mekatronik Mühendisliği (İÖ)
155 ÜMMÜGÜLSM TELLİ TÜRK HAVA KURUMU ÜNİVERSİTESİ (ANKARA)/İşletme Fakültesi/Havacılık İşletmeciliği (%50 Burslu)
156 YASEMİN ADA BALIKESİR ÜNİVERSİTESİ/Gönen Meslek Yüksekokulu/Muhasebe ve Vergi Uygulamaları
157 ZÜHRE NUR ACAR ANKARA ÜNİVERSİTESİ/Fen Fakültesi/Astronomi ve Uzay Bilimleri
158 YASİN AYGÖR KIRIKKALE ÜNİVERSİTESİ/Kırıkkale Meslek Yüksekokulu/Rafineri ve Petro-Kimya Teknolojisi (İÖ)
159 YAŞAR ÇİÇEK SELÇUK ÜNİVERSİTESİ (KONYA)/Beyşehir Ali Akkanat İşletme Fakültesi/İşletme
160 YUNUS ÜLGER ANADOLU ÜNİVERSİTESİ (ESKİŞEHİR)/İşletme Fakültesi/İşletme (Açıköğretim)
161 ZEYNEP TEKELİ ÇANAKKALE ONSEKİZ MART ÜNİVERSİTESİ/Fen ve Edebiyat Fakültesi/Coğrafya
7 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Öncekiler, Sonrakiler…
Ethem BARAN
Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Rehber Öğretmeni
Ortaokul Türkçe kitabındaki o öykü bugün gibi aklımda: Sait Faik’ten “Son Kuşlar”. On iki veya on üç yaşındayım ve sabahlara kadar roman okuyorum. Yine Türkçe kitabında –bir sonraki yıl olabilir– “Karanfiller ve Domates Suyu” adlı bir metin vardı. O da Sait Faik’ten. Oradaki Kör Mustafa’yı çok sevmiştim. Ömer Seyfettin’den öyküler de vardı okuduklarım arasında ama “Son Kuşlar” bende öykü yazma isteği uyandırmıştı; öyle hatırlıyorum. Roman yazmaya çalıştığım ve neredeyse yalnızca roman okuduğum yıllardı. Elime geçen dergilerdekiler dışında öykü okumuyordum. Daha doğrusu elime öykü kitabı geçmiyordu. Dergilerdeki öykülere bakarak ben de öykü yazmaya başladığımda doğal olarak öykü kitaplarının ardına düştüm. Sait Faik’lere o dönemde ulaştım, Halk Kütüphanesi’nde. Şehirdeki kitapçıya çok az kitap gelirdi, onlar da çoğunlukla romandı; hepsini alıp eve götürmek istediğim bu kitapların ancak çok azını alabiliyordum harçlığımla. Alabildiğim o kitaplardan biri de, Sevinç Çokum’un “Makina” adlı öykü kitabı. 1976’da basılan bu kitabı ben bir yıl sonra almışım. (Tarih atardım o yıllarda aldığım kitaplara.) Yıl 1977, ben lise birinci sınıf öğrencisiyim. Ev içleri, dar sokaklar, yaşlılar rengârenk kelimelerle yürekleri titreterek, tutup sarsarak, değip geçerek
dile geliyordu. “Edirne Edirne”yi, “Paşa Mahallesi”ni, “Galata Bahçeleri”ni kim bilir kaç kez okudum… Yine aynı yıl Abbas Sayar’ın “Yorganımı Sıkı Sar”ı çıktı. Neredeyse her gün çarşıda rastladığım ama bir türlü tanışıp konuşmaya cesaret edemediğim, ortaokuldan beri bütün kitaplarını okuduğum Abbas Sayar, bu küçük şehirden bile bir yazar çıkabileceğinin en büyük kanıtı olarak benim kahramanımdı. Tanıdığım insanları, bildiğim toprakları anlatıyordu. Sanki akrabalarımız, komşularımız konuşuyordu sayfalar boyu. Okuduğum her yazarla bir uçtan diğer uca savrulup duruyordum. Sonra okul kütüphanesinde Tarık Buğra’nın “Hikâyeler”ini bulunca yeni bir kapı aralamış gibi olduğumu hatırlıyorum. O kitaptaki her öykü aklımın ve yüreğimin ayrı bir yerinden yakalıyordu beni. Kafama üşüşen sorular azalacağına artıyordu. Sözgelimi, “Bitmemiş Senfoni” ve “Kardan Adam” gibi öyküler bildiklerimin, alıştıklarımın, zihnimdekilerin, içimde dolaşıp duran satırların kimi yerlerine değiyor, kimi yerlerinin uzağından, çok uzağından geçiyor, geçerken de bende yepyeni heyecanlar uyandırıyordu. Üslup sahibi olmak böyle bir şey herhalde diye düşünüyordum. Nasıl yazmam gerektiği konusunda ve elimde tutacağım, hatta içinde dolaşacağım dilin mahiyeti, sınırları, kıvraklığına ilişkin bana önemli ipuçları verdiğini hissediyordum bu yeni okuduklarımın. Yol gösterenim yoktu; her şeyi kendi kendime keşfetmeye çalışıyordum. Tabii, fazlasıyla zaman harcadığımın ve gereksiz nice kitabı boşuna okuduğumun farkında değildim. O yüzden, birçok kitaba ve yazara geç ulaştım. Sözgelimi Çehov’la tanışmam üniversite yıllarına denk gelir. O da Bilgi Yayınevi’den çıkan iki ciltten ibarettir. (Külliyata sonraki yıllarda ulaşacaktım.) Yine o yıllarda Selim İleri ve Füruzan’ın kitaplarıyla tanıştım. Ardından Nezihe Meriç ve Tomris Uyar geldi. Farklı anlatımları, dil kullanımları, oluşturdukları
8 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
atmosfer ve taşıdıkları duygu çeşitliliği ile bu yazarların beni eğittiklerini düşünmüşümdür. Anlattıkları veya yarattıkları dünyayı kendilerinin kılıyordu bu yazarlar. Bilinen dünyaya ve hayatlara benzese de kendilerine özgü yanları okuyucuyu sarsıyordu. Gerçekliğin böylesi bir tarzda yeniden yaratılması veya farklılaştırılması çarpıcıydı. O dönemde okuduğum her öyküyü anladığımı, sindirdiğimi, hatta öykünün bütününü görebildiğimi söyleyemem. Öykünün bazı yerleri, hatta bazen tek bir yeri beni etkiliyordu ama bunun ne olduğunu, nedenlerini, mahiyetini kendime bile açıklayamıyordum. Bir metne dışarıdan bakma deneyimini, o bütüncül gözü edinememiştim henüz. Metnin içinde kaybolmak hoşuma gidiyordu elbette, ne var ki, nerelerde dolaştığım ve neler gördüğüm sorulsa, buna verilecek cevabım yoktu. Bir okur olarak, okumanın keyfini çıkarıyordum, bu da bana yetiyordu. Bütün bunlar yazdıklarıma da bir biçimde sızıyordu tabii, ben farkında olsam da olmasam da. Selim İleri, Nezihe Meriç öykülerindeki yaklaşım, bakış açısı, anlatım tarzı, atmosfer, dil farklılığı ile Füruzan’ın öykülerinde karşıma çıkanlar ya da benim gördüklerim zihnimde ayrı ayrı yerlere yerleşerek kendi etki alanlarını oluşturuyorlardı. Sabahattin Ali’yi ve Memduh Şevket Esendal’ı yine yirmili yaşlarımda okudum. Artık yoğun olarak öykü yazıyor, neredeyse hiçbir öykü kitabını kaçırmamaya çalışıyordum. Yusuf Atılgan’ın öyküleri, Onat Kutlar’ın “İshak”ı ve MitatEnç’ten “Uzun Çarşının Uluları”… Mustafa Kutlu’nun kitapları, “Yokuşa Akan Sular”, “Yoksulluk İçimizde”, “Ya Tahammül Ya Sefer” ve diğerleri farklı ve yeni bir ses olarak yerini aldı okuduklarım arasında.
Kafka ve Borges’le de –onca okuyan biri olarak– geç tanıştım. Borges’in birçok öyküsü yanında “Yolları Çatallanan Bahçe”yi nasıl unuturum? Hele şu satırları: “Sonra insanoğlunun başına gelen her şeyin, tam ama tastamam şimdide geçtiğini hatırladım. Yüzyıllar geçiyor ve yalnızca şimdiki zamanda oluyor her şey; havada, yerin ve denizin üzerinde sayısız insan var, ama gerçekte, olup biten her olay bana oluyor…” Sonra da şu: “Bir sözcüğü hiç kullanmamak, onun yerine yetersiz benzetmeler ve dolambaçlı anlatım yollarına başvurmak, onu vurgulamanın belki de en etkili yoludur.” Sonra Marquez ve onun pek çok öyküsünün yanında gelip başucumda duran “Boğularak Ölenlerin En Yakışıklısı”. Köyü, insanları, tüm hayatı, tüm dünyayı, bilinenleri, hatta ölümü bile değiştiren o güzel ölü… Nasıl unutulur? KatharineMansfield’in öyküleri… Salinger, Cortazar, FlanneryO’Connor, AmbroseBierce, HeinrichBöll, John Cheever… Ve tabii Alice Munro, bütün öyküleriyle. Ve tabii AndreyPlatonov “Dönüş”üyle, “Muhteşem Vahşi Dünya”sıyla. Akla gelenler ve gelmeyenler. Gelmeyenlere bir özür borcum var, biliyorum.
9 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Kişiliğimizin Aynası El Yazılarımız
Hakan ÇELİK
Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni
Grafoloji, yazıbilimi anlamına gelmektedir. Bu
bilimin ışığı altında kişinin yazısı incelenerek
“yaşamına ve kişiliğine” dair çıkarımlar
yapılabilmektedir. Bu bilimin ışığında bir test
derledik ve kişiliğinizin yazıya yansıması ne
şekildeymiş görelim istedik.
ABD'de yapılan araştırmaya göre, el yazısı 5 bin ayrı karakterin izlerini taşıyor. Sağa yatık yazanlar daha insancıl oluyor. Harfleri küçük yazanlar utangaç, iri yazanlarsa ilgi meraklısı... Yönteme, iş görüşmelerinde ve mahkemelerde sıkça başvuruluyor. ABD'deki National Pen isimli şirket, el yazısının 5
bin farklı kişilik özelliğini ortaya çıkardığını
gösteren bir araştırma yayımladı. Buna göre harfler
arasındaki boşluklar, harflerin büyük ya da küçük
olması ve imzanın nasıl atıldığı, kişinin çekingen mi,
dışa dönük mü ya da özgür ruhlu mu olduğunu ele
veriyor. İşte el yazısından karakter tahlili için
ipuçları:
HER HARF BİR MESAJ...
Yazı yazarken küçük harfler kullananlar utangaç,
çalışkan ve dikkatli, büyük harfler kullananlar ilgi
meraklısı ve dışa dönük mizaca sahip.
Kelimeler arasında büyük boşluklar bırakanlar
özgürlüğüne düşkün olurken, kelimeleri birbirine
yakın yazanlar, yalnız kalmaya dayanamıyor ve
çevresindekilere baskı yapmayı seviyor.
Yeni deneyimlere açık ve yeni insanlarla
tanışmayı seven kişiler, sağa yatık bir şekilde
yazıyor. İçine kapanık kişilerin yazılarıysa sola yatık
oluyor. Yazısı herhangi bir tarafa yatık olmayan
kişiler, genelde mantıklı ve pratik oluyor.
Bazı harflerse, karakter analizinde ayrı bir öneme
sahip. Örneğin 'i' ve 'e' harfleri arasında geniş
boşluklar bırakanlar genelde rahat, açık fikirli ve
aklına estiği gibi davranan kişiler oluyor.
ŞİZOFRENİ İŞARETİ OLABİLİR
"İ" harfinin noktası çok yukarıdaysa bu, kişinin
hayal gücünün çok zengin olduğuna işaret ediyor.
Daha çocuksu bir kişiliğe sahip olanlarsa, noktayı
bir daire gibi çiziyor. El yazısı analizine grafoloji adı
veriliyor. Grafoloji, işe alacakları kişilerin karakter
özellikleriyle ilgili ipuçları elde etmek isteyen bazı
şirketler ve mahkemeler tarafından da kullanılıyor.
Uzmanlar grafolojinin şizofreni ve tansiyon gibi
sağlık sorunları ile enerji seviyesinin anlaşılmasında
da kullanıldığını, kişilerin yazım karakterinin
hastalığı ele verdiğini söylüyor.
DAR 'E' ŞÜPHECİ, GENİŞ 'E' RAHAT
Dar "L"
Kendinizi fazla kısıtlıyorsunuz, bu da gerginliğe yol
açar.
Geniş "L"
Rahat bir kişisiniz; kendinizi ifade etmekte sıkıntı
çekmiyorsunuz.
Dar "e"
Karşı tarafa şüpheyle yaklaşıyorsunuz; başkalarının
duyguları sizi etkilemiyor.
Geniş "e"
Yeni deneyimlere açıksınız. Aklınıza eseni
yapıyorsunuz.
Eğim:
El yazısının sağa doğru eğimi, kişinin iletişim
yeteneğinin göstergesi olarak yorumlanıyor. Örneğin
kişi daha arkadaş canlısı, yönlendirici, sorumluluk
sahibi, girişken olma eğilimi taşıyordur. Aynı
zamanda satış yapmaya, kontrolü elinde tutmaya,
sevilmeye, destekçi olmaya kadar uzayan birçok
olasılığı barındırır.
Yazı sağa doğru eğildikçe kişinin kararlarında
duygularının etkisinde kalma özelliği artar.
El yazısının genellikle dik oluşu kişilik
bağımsızlığına işarettir.
Sola doğru eğilen el yazısı, duygusal olarak
ihtiyatlılığı temsil eder. Bu el yazısının sahibi,
öncelikle her detayı doğrulama ihtiyacı duyar.
Başkalarının onu herhangi bir söz vermeye
zorlamasından hoşlanmaz.
Büyüklük: Büyük el yazısıyla yazan kişiler daha çok
dışadönük, dost tavırlı kimselerdir. El yazısının
sahibi kişi yabancılara karşı daha mesafeli olmayı
tercih etse de kendine güvenle hareket eder.
Küçük el yazısı mantığı temsil etmenin yanı sıra
zıt düşülen kişilere karşı acımasız olmayı da ifade
10 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
eder. Akademik ve zihinsel uğraşılardan hoşlanan
kişilerde bu tip el yazısı görülür.
Eğer yazı hem küçük hem de zarif ise kişinin
kendi dalga boyuna uygun olmayan kişilerle de iyi
bir iletişim kurması olası değildir. Bu kişiler, sosyal
olarak kabul görmüş kuralları yıkmak konusunda
zorlanırlar.
Baskı: Koyu harflerle yazan kişiler verdikleri sözü yerine
getirmek konusunda çok titizdirler. Ve etraflarındaki
birçok olan biteni ciddiye alırlar.
Çok koyu harfler ise kişinin gerginliğinin,
eleştiriye karşı sinirlerine fazla hakim olamayışın ve
küçük imalardan bile alınganlık göstermenin ifadesi
olarak yorumlanıyor. Bu kişiler önce tepki gösterir
sonra soru sorarlar. Ve duygusal davranışlarını
devam ettirirler.
Çok silik ve ince yazılar ise ortama ve insanlara
olan hassasiyeti temsil ediyor. Ama yazı aynı
zamanda kaba saba ve şekilsiz ise kişi duygusal
derinliği bile devam ettiremiyordur ve sönük bir
yaşam tarzı sürdürüyordur.
L, t ve h harflerindeki sırlar: Bu harflerin üst kısımlarının uzun olması hedef ve
hırsın mevcudiyetini gösterir. Ancak üst tarafı fazla
uzun l, t ve h'ler, kişinin başarması gerektiğini
düşündüğü meselede gerçekdışı beklentiler içinde
olabileceği anlamına gelir.
Bu harflerin üst tarafının oranlı bir şekilde
kuyruklu olması kişinin her şey üzerine etraflı bir
şekilde düşündüğünü ve hayalgücünü makul bir
şekilde kullandığını gösterir.
Kıvrımın enli olması, yeni fikirler üretme ve
bunların üzerine uzun uzadıya düşünme eğilimini
ortaya koyar.
Üst kıvrımın tekrar harfe geri dönmesi, yazı
sahibinin hayal gücünü kullanmaktan kaçındığını ve
elindeki işi bitirebilmek minimum gerekliliklerle
kendini sınırladığını gösterir.
G, y, p harflerindeki sırlar: Kuyruğun dik olması, sabırsızlık alametidir.
Kuyruğun basık bir şekilde yuvarlanması,
saldırganlık ve yüzleşmekten uzak durma isteğini
ortaya koyar.
Kuyruğun bastırılarak yazılmış tam bir kanca
halini alması, enerji, para kazanma isteği ve
tenselliğin göstergesidir.
Kuyruğun bastırmadan tam bir kanca şeklini
alması güvenlik ihtiyacını gösterir.
Kelimeler arasındaki mesafe
Kelimeler arasındaki mesafenin fazla olması,
"bana nefes alacak alan bırak" mesajını içerir.
Kelimeler arasındaki mesafenin daha az olması
ise başkalarıyla birlikte olma isteğini ortaya koyar,
ama böyle yazan insanlar zaman zaman gereksiz bir
kalabalığa neden olabilirler ve dayatmacı bir kişilik
sergileyebilirler.
Satırlar arasındaki mesafe: Satırların arasının açık olması, olaylara sakin ve
geniş perspektiften bakma eğilimini ortaya koyar.
Satır aralarının dar olması, yazarın hareketi
sevdiğini ve eylemin içinde olmaktan hoşlandığını
gösterir.
Satır araları dar olup, harfler arasındaki bağlantı
çok sıkı değilse, söz konusu el yazısının sahibi baskı
altında sükûnetini koruma disiplinine sahiptir.
Sayfa kenarındaki boşluk: Sayfanın sol tarafındaki boşluk, kişinin köklerini
ve ailesini gösterir.
Sağ taraftaki boşluk, diğer insanları ve geleceği
temsil eder.
Tepedeki boşluk hedef ve hırslardır.
Sayfanın dibindeki boşluk, enerji, içgüdü ve
pratiklik anlamına gelir.
+ Sayfanın sol tarafındaki geniş bir boşluk
bırakılması, hareketliliği sürdürme isteğini ortaya
koyar
Soldaki mesafenin az olması ise temkinlilik ve
hazır olmadığı takdirde bir şeyleri yapmaya
zorlanmaktan kaçınma isteğini belirtir.
Sağ taraftaki boşluğun az olması, sabırsızlık
göstergesidir ve bir an once işe başlayıp işi bitirme
eğilimini yansıtır.
Sağda geniş bir boşluk bırakılması ise bilinmeze
karşı korkunun mevcudiyetini ortaya koyar.
Kaynak: Kişisel Gelişim Dergisi
11 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Şiir Günlüğü
Çocukların Emaneti* Varken yeşillik, orman Soluma o ciğere duman. Güller dikelim her karış toprağa, Güzel koksun, temizlensin hava. Gelecek ve çevre, Çocukların emaneti bize. Bilinçsizce ateş yakıyoruz, Yavaş yavaş ölüyoruz. Ah o papatyalar… Neşe veriyor çocuklara, Anlam katıyor onların kahkahalarına, Huzur buluyorlar kıvır kıvır yapraklarında. Haydi, çocuklar, salıncakları kurun, Uçurtmaları uçurun, Piknikler yapın yemyeşil doğada, O güzel çiçeklerin arasında. Belki bir gün, Doğa kokan bir çocuk koklarım, Belki bir gün, Umut görürüm onların gözbebeklerinde. Ey güzel toprak; ya sen sevdiklerimizi bizden aldığın için mi böyle güzel kokuyorsun? Ey sen yağmur; bizler bu kadar kirliyiz diye mi yağıyorsun? Doğa kirli kalamaz, Çocuk oyunsuz duramaz. Geleceğimiz çocukların elinde. Kırma onları cahil düşüncenle. Bırak gönüllerince yaşasınlar, Sevgi dolu, umut dolu, yarın dolu… Artık görmek istemiyorum, Mutsuz insanları, sararmış yaprakları. Artık görmek istemiyorum, Elden giden doğayı, yok olan insanlığı. Bir beton yığını uğruna, Gitmemeli ormanlar. Haydi durma! Geleceğe katkı sağla. Denizin üstünden çıksa gökkuşağı, Dalsam ufuklara, Çocuklar hayal kursa, Yaşasak hep birlikte sağlıklıca.
Yağmur KOCABAŞ 9-A
*Bu şiir “ Çocuk ve Çevre” konulu Ankara genelinde yapılan yarışmada 1. olmuştur.
Sonbahar Hüznü
Sonbaharın sessizliği sardıysa eğer,
İnsan sessizlikten anlamazmış meğer.
Ne olursa olsun dinlemeye değer,
Belki bize hüzün verir belki de keder.
Sonbahar sonsuz ulu bir çınar,
İnsanlar bu zamanda ne hayaller kurar.
Yaşamak belki bizim için kumar,
Düşündükçe geçmişi gözlerimiz dolar.
Ağaçtan dökülüp, yapraktır yerde kalan,
Anlayamadığımız şeydir yıllarımızı alan.
Düşündükçe bizden dakikalar çalan,
Sonbahardır ömrümden bana geriye kalan.
Günay Çallı 9-B
12 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Bir Biyografi: Yaşar KEMAL
Reyhan ŞAHAN-Esma Nur KÖKVERDİ 9/E
YAŞAR KEMAL (1922-2015)
Asıl ismi Kemal Sadık Gökçeli‘dir. 1. Dünya Savaşı esnasında Van’ın Muradiye ilçesinin bir köyünden göç ederek Adana’nın Osmaniye ilçesine bağlı Gökçedam köyüne yerleşen bir ailenin çocuğu. Küçük yaşta bir kaza sebebiyle bir gözünü kaybetti. Beş yaşındayken babasının camide namaz kılarken öldürülmesine şahit oldu. Adana’da ortaokula devam ederken bir taraftan da çırçır fabrikasında işçilik yaptı. Ortaokulu son sınıfta terk ettikten sonra ırgat kâtipliği, Adana Halkevi kitaplığında memurluk, vekil öğretmenlik, pamuk tarlalarında ırgatlık, ırgatbaşılığı, traktör sürücülüğü, çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptı. Askerlikten sonra 1946 senesinde gittiği İstanbul’da Fransızlara ait Havagazı firmasında çalıştı. 1948’de Kadirli’ye döndü, bir süre yine çeltik tarlalarında kontrolörlük yaptıktan sonra arzuhalcilik yapmaya başladı. 1950’de tutuklandı ve bir süre Kozan Cezaevinde hapis yattı. 1951’de salıverilince İstanbul’a gitti. Cumhuriyet gazetesinde röportaj yazarlığı ile başladığı gazeteciliği fıkra yazarlığı ve kurduğu yurt haberleri serisinin yönetimi ile sürdürdü. 1963’te ayrıldığı gazetecilikten sonra kendini tümden roman yazma uğraşına verdi. 1974-75 senelerinde Türkiye Yazarlar Sendikasının kuruluşuna katıldı ve ilk genel başkanlığını üstlendi. PEN Yazarlar Derneğine üye seçildi, ilk romanı “İnce Memed” ile 1955 yılında Varlık Roman Armağanı ‘na layık görüldü. 1974 tarihinde “Demirciler Çarşısı Cinayeti” adlı yapıtı, Madaralı Roman Ödülü’ nü aldı. “Yer Demir Gök Bakır” Fransa’da 1977 yılında, Edebiyat Eleştirmenleri Sendikası tarafından yılın en iyi yabancı romanı seçildi. “Binboğalar Efsanesi” 1979 yaz dönemi için Büyük Edebiyat Jürisi tarafından seçilen kitaplar arasında yer aldı. 1982 yılında uluslararası Del Duca Ödülü’ ne değer görülerek 1984 yılında Fransa’nın Legion D’Honneur nişanını aldı. 28 Şubat 2015 İstanbul’da vefat etmiştir.
♦ Türkiye’de tarımdan sanayileşmeye geçildiği 1950’li yıllarda, Çukurova’nın geniş biçimde makineleşmeye açılması ve verimli topraklar üzerindeki ağalar arası rant savaşımının kızışması, bunun yoksul Çukurova köylüsü üzerindeki sonuçları, romanlarının ilk evresinin ana temasını oluşturmuş; köy ve köylü gerçeğini abartmadan destansı bir anlatımla yansıtmıştır.
♦ 70’li yılların ortalarından itibaren yazarlığında yeni bir yönelimin ürünleri olarak nitelenebilecek ürünler vermeye başlamış; “Al Gözüm Seyreyle Salih“, “Kuşlar da Gitti” ve “Deniz Küstü” romanlarında ilk kez Çukurova dışına çıkarak kenti ve deniz insanını konu edinmiştir. Anadolu insanının sözlü anlatım geleneğinin ürünleri olan destanlardan, efsanelerden, ağıtlardan, halk öykülerinden, masallardan, türkülerden ve çağdaş roman tekniklerinden yararlanarak vardığı bireşim ve üslup, onu her bakımdan özgün bir çağdaş sanatçı kimliğine ulaştırmıştır.
Eserleri Öykü Sarı Sıcak Roman
İnce Memed,
Algözüm Seyreyle Salih
Çakırcalı Efe,
Yılanı Öldürseler
Kuşlar da Gitti,
Deniz Küstü
Yağmurcuk Kuşu
Bir Ada Hikâyesi Serisi
Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana
Karıncanın Su İçtiği,
Tanyeri Horozları
Dağın Öte Yüzü Serisi
Orta Direk,
Yer Demir Gör Bakır
Ölmez Otu
Demirciler Çarşısı Cinayeti
Yusufçuk Yusuf
Kimsecik Serisi
Yağmur Kuşu,
Kale Kapısı,
Kanın Sesi Efsane Derlemeleri – Romanlar
Üç Anadolu Efsanesi
Ağrı Dağı Efsanesi Röportaj
Allanın Askerleri
Yanan Ormanlarda 50 Gün
Çukurova Yana Yana,
Peribacaları
Bu Diyar Baştan Başa
Bir Bulut Kaynıyor
Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor
Taş Çatlasa,
Baldaki Tuz Ağacın Çürüğü
13 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Hayata Tüm Engelimle Güldüm-Öykü
Ayşe SEVİNÇ 9/E
Yıl 1976
Küçük ve fakir bir evde açtım küçücük
gözlerimi. Başımda gülen ama ağlayan
birçok teyze vardı. İlk başlarda benim
gelişime sevindiklerinden ağladıklarını
zannettim. Ama büyüdükçe bunun hiç de
böyle olmadığını anladım. Aynı zamanda
kollarımda ve bacaklarımı hissetmediğimi de
fark ettim. Meğersem kollarım ve bacaklarım
olmadan dünyaya gelmişim. Birçok insan
geliyordu bizim eve özellikle de benim
odama.
Her gelen güler yüz ile gelir ağlayarak ve
gözlerinde ki acıma duygusuyla dışarı
çıkıyorlardı. Benim durumuma çok üzülen
annem üzüntüsünü benden saklamaya
çalışıyorsa da beceremiyordu. Hayata
geriden başlamışım ne olur ki? Büyüdükçe
kollarım ve bacaklarım yerine gelir. İşte o
zamanı iple çekeceğim. Anneme karşı koşup
o mis gibi kokan göğsüne sarılacağım.
Hayali bile beni mutlu ediyor.
Yıl 1980
Artık dört yaşıma geldim. Normalde
yaşıtlarım koşup yürüyor ve kendi
yemeklerini kendileri yiye biliyorlarmış.
Bana ne benim kollarım ve bacaklarım
olacak. O zamana kadar biraz bakıma
ihtiyacım var. Artık ayda bir kez doktora
gitmeye başladık. Her halde çıkacak olan
kollarım ve bacaklarımı düşünüp
konuşuyorlar. Belki yerine gelecek olan
kollarım ve bacaklarım için bir kutlama
vereceklerdir.
Bu arada babam çok güçlü ve kuvvetlidir.
Kollarındaki kasları beni hayrete düşürüyor.
Bazen kaslarını bir şişiriyor ki kendimi
gülmekten alamıyorum.Bu arada babam ve
annemin ben güldükçe mutlu olduklarını
gördüm bu yüzden her şeye karşı gülmeye
başladım.
Yıl 1985
Artık dokuz yaşındayım. Yalnız halen daha
kollarım ve bacaklarım oluşmadı belki biraz
daha zamana ihtiyaçları vardır. Belki
kendilerini güzelleştirip öyle çıkacaklardır.
Bu arada artık boynumu daha iyi
kullanmaya başladım. Yalnız arada bir
düşüyorum. Çok zor kalkıyorum ama gene
de hayattan vazgeçmiyorum.
Karşıma her gelene o yüzümdeki gülümseme
ile bakıyorum. Bana o kadar garip ve
acıyarak bakıyorlar ki bazen kendimden
korkuyorum. Bir de kolları ile bacakları olan
arkadaşlarıma bakıyorum. Ben bu halimle
etrafa gülümserken onlar ağlamaklı bir
şekilde bakıyorlar herkese.
Normalde bunun tam tersi olması gerekiyor.
Bazen arkadaşlarım benimle oyun oynamak
için bize geliyorlar. Kollarımın ve
bacaklarımın neden olmadığını soruyorlar.
Bunu bana soran herkese yakın zamanda
çıkacak diyorum.
Yıl 1990
On dört yaşıma da bastım. Artık yaşıma
göre çok küçük bir cüsseye sahibim. Bazen
bana kolların ve bacakların olmayacak
diyorlar. Ama ben onlara inanmıyorum.
Benim kollarım ve bacaklarım olacak.
Annem bu süre zarfında hep bana yardımcı
ve destek oldu.
Babamın da bana destek olmasını çok
isterdim ama maalesef dünyaya
dayanamadı. Az alan bir umutla kollarım ve
bacaklarımın oluşacağı ve babamın kabrine
gidip dua etmeyi bekliyorum. Artık
düştüğümde kalkmayı da öğrendim. Sesimin
ne kadar güzel olduğunu da fark ettim. Artık
canım sıkıldığı zamanlar da şarkılar
söyleyip eğleniyorum.
14 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Yıl 2000
Artık yirmi dört yaşıma da geldim. Kolları ve
bacakları olmayan ve olmayacak bir genç
kızım. Bazen annemle beraber dışarıya
çıkıyorum. Sevgilileriyle dolaşan kızları
görüyorum. İçimde derinlerde bir yerde bir
şey beni hüznüne davet ediyor. Bazen fazla
duygusal oluyorum ve ağlamaya başlıyorum.
Yıl 2005
Artık yirmi dokuz yaşındayım. Ağlamamamı
sağlayan bir arkadaş edindim. Adı da Vedat
kendi de adı gibi çok iyi. Vedat ile bir işe baş
koyduk. O Kızılay Meydanı’nda gitar
çalacak bende ona eşlik edeceğim.
Yıl 2010
Artık otuz dört yaşındayım. Vedat ile işimiz
kısa sürede büyüdü. Bizim bu yeteneğimiz
kenarda köşede kalmış bir yetenek değil
artık. Aynı zamanda bu zaman dilimi
içerisinde Vedat ile evlenmeye karar verdik.
O zaman ki sevincimi kimseye anlatamam.
Küçüklüğümden beri hayal ettiğim kollarım
ve bacaklarım olmasa bile beni seven bir
insan var. Yakın zamanda evlendik. Annemi
de bu yıl içerisinde kaybettim. Ama hiç
yılmadım çünkü düşsem bile beni kaldıracak
biri var artık. Vedat ile biz evlatlık çocuk
edindik. Büyüdüğü zaman hayal kırıklığına
uğrayabilir ama hiç değilse bir evi ve bir
ailesi olacak.
Yıl 2014
Artık otuz sekiz yaşındayım. Vedat, ben ve
kızımız Meliha ile mutlu bir yıla daha
başlamıştık. Ama bu yıl içerisinde amansız
bir hastalığa kapıldığımı öğrendim.
Doktorlar bu kolsuz ve bacaksız kadına
öleceğini söyleyip üzülmesini bekliyorlar.
Aslında ölmeye üzülmüyorum ama eşime ve
kızıma üzülüyorum. Bensiz ne yaparlar diye
düşünmeden edemiyorum.
Bir sabah uyandım vücudum normalden
daha tuhaftı bugün sanki içimde bir sıkıntı
var beni boğuyor gibi oluyordum. Bana ne
oluyordu diye çok düşündüm. Göz
kapaklarımda bir ağırlık vardı. Sanki bu
zamana kadar hiç kapanmadılar. Göz
kapaklarım o kadar ağırlaştı ki açamaz
oldum. Kulağıma ağlama sesleri geliyordu.
Hareket de edemiyorum yoksa yoksa
gerçekten öldüm mü? Otuz sekiz yıl kolsuz ve
bacaksız bir hayat sürdüm.
Düştüm ama kalktım, yıkılmadım,
yıktırmadım. Düştüysek kalkarız sözü var ya
işte o söz benim tüm hayatımı anlatıyor
aslında. Bir umutsuzluğa kapıldığım zaman
eşim Vedat çıka geldi yanıma. Sevindim her
kızın hayalidir beyaz atlı prensinin olması.
İşte benim beyaz atlı prensimde Vedat’tı.
Sonradan bir de tatlı mı tatlı bir kızımız oldu
Meliha. O da benim gibi hiç yıkılmadı
benimle hep gurur duydu övdü beni herkesin
içerisinde ama artık bir karış toprağımı över
kim bilir. Şey bir de şu anki düşüncem
hastalığımı öğrendiğim zaman komşumuza
vasiyetimi yazdırmıştım.
Varım yoğum hepsi eşime ve kızıma adadım.
Bir de mezarımın üzerine ‘’Tüm eksikliklere
karşı inadına hayat’’ yazdırmalarını
istemiştim. Umarım ellerine ulaşır. Artık
benden bu dünyaya bu kadar güler yüz. Gül,
düş ve kalk ne yapacaksın ki bu hayatta.
Ama unutma hayatındaki engelin ne olursa
olsun sen ona gülümse ve umudunu yitirme.
15 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Öğretmenlerimizi Tanıyalım Nurmisal DOĞAN-Ayşe SEVİNÇ 9/E
Adı - Soyadı : Rana DEMİREL
Branşı : Almanca
Mezun Olduğu Ünv. : Atatürk Ünv.
Öğretmenlik Süresi : 17 Yıl
Yaşam Felsefesi : Yaşadağın sürece umudunu yitirme!
Adı - Soyadı : Melahat YORGUN
Branşı : Biyoloji
Mezun Olduğu Ünv. : Gazi Ünv.
Öğretmenlik Süresi : 24 Yıl
Yaşam Felsefesi : Doğayı sev ve yaşama sıkı sarıl!
Adı - Soyadı : Bahri Özkan ŞENGÜL
Branşı : Matematik
Mezun Olduğu Ünv. : Gazi Ünv.
Öğretmenlik Süresi : 16 Yıl
Yaşam Felsefesi : Hayatı kendin için yaşa!
Adı - Soyadı : Tuncay TÜRKER
Branşı : Edebiyat- Müdür Yardımcısı
Mezun Olduğu Ünv. : Dumlupınar Ünv.
Öğretmenlik Süresi : 14 Yıl
Yaşam Felsefesi : Güzel bak!
Adı - Soyadı : Seda Çekiç TOROSLU
Branşı : Fizik
Mezun Olduğu Ünv. : Gazi Ünv.
Öğretmenlik Süresi : 13 Yıl
Yaşam Felsefesi : Hayat en güzel hediye.
Adı - Soyadı : Filiz PÜRSÜNLÜ
Branşı : Tarih
Mezun Olduğu Ünv. : Ankara Ünv. DTCF
Öğretmenlik Süresi : 18 Yıl
Yaşam Felsefesi : Mutlu ol!
Adı - Soyadı : Murat KELEŞ
Branşı : Din Kültürü
Mezun Olduğu Ünv. : Harran Ünv. İlahiyat Fak.
Öğretmenlik Süresi : 6 Yıl
Yaşam Felsefesi : İncinsen de incitme!
Adı - Soyadı : Tuğba Çelik
Branşı : Beden Eğitimi
Mezun Olduğu Ünv. : Adnan Menderes Ünv.
Öğretmenlik Süresi : 3,5 yıl
Yaşam Felsefesi : Dün doğduk, yarın öleceğiz.Bugünü iyi yaşa!
16 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Mor Menekşeler-Öykü
Aleyna Mahican ATEŞ-11AL/H O gün hava kasvetliydi. Gökyüzü grinin her tonunda bulutlardan oluşmuştu. Sokağın başında, ön cephesindeki payandalarından biri kırık, oldukça yıpranmış cumbalı evin dar tahta penceresine yağmur çiseliyordu. Pencerenin önünde büyük bir toprak saksıda bulunan, yaprakları hafif ıslanmış mor menekşeler vardı. Bu güzel menekşelerin sahibi Elvan'dı. Her gün çiçeklerini özenle sular, onlarla dertleşirdi. On yaşlarında bir kızı birde on altı yaşında hayat yükünü öksüzlüğü nedeniyle genç yaşta omuzlamış bir oğlu vardı. Kendisi de boş durmuyor evin giderleri için terzilik yapıyordu. Dükkân açacak parası olmadığı için siparişleri arkadaşı getiriyor, o da bu istekler doğrultusunda kıyafetleri evde dikiyordu. Hem ev uğraşları hem çocukları hem de istenen zamana yetiştirmek zorunda olduğu kıyafetler onu hayli yoruyordu. Günün sonunda evin en üst katında bulunan cumbada yorgunluğunu alacağını düşünerek orta şekerli kahvesini yudumluyor, bir yandan da pencereden görünen evin önündeki Arnavut kaldırımlı dar sokağı izliyordu. Birden sabahtan beri çiseleyen yağmurun yerini şiddetli yağışın aldığını gördü. Elindeki kahve fincanını bırakarak telaşla pencereyi açtı ve doludan yaprakları delik deşik olan mor menekşelerini içeri aldı. Pencereyi sıkı sıkıya kapattı. Daha sonra aklına eşinin ona ilk aldığı çiçekler yani menekşeleri geldi. Bir de veremden kocasını kaybettiği gece. Yüreği sıkıştı. Derdi, acısı gözyaşlarıyla birlikte katre katre elindeki çiçeğin yapraklarına düştü. O kendisini hep çiçeklerine benzetirdi. Menekşeler sonbaharda bile canlı kalır çiçek verirdi. Bir anlık içinde olsa acısını unutmaya, dökülen gözyaşlarında bırakmaya karar verdi. Çocuklarını öptü ve yorgun bedenini yatağa usulca bıraktı. Ertesi sabah namaza kalktı. Seccadesini serdi, ellerini göğe, Rabbi’ne doğru açarak: ''Yarabbi bana güç ve sabır ver, kalbimi serinlet, içimdeki tüm acıları sil, bir daha da tattırma.' 'dedi. Ardından yatağının başucuna seccadesini katlayarak koydu. O gün de diğer günler gibi geçip gitti. Hayat günlük telaşeleriyle akıp gitmekteydi. Takvim Aralık'ın yirmi beşini gösteriyordu. Hava hayli soğumuştu. Yatağının sol tarafına döndü, gözlerini açtı. Dışarıda yağmakta olan iri pamuk parçalarına benzeyen kar tanelerini gördü. Üzerine hırkasını alarak pencereye koştu. Kar gece yağmaya başlamış kaldırımlarda yığınlar oluşturmuştu. Tam sokağı seyre dalmışken aklına bir buçuk ayda zor tamamladığı kırmızı atlastan, menekşe deseni işlemeli oldukça narin elbise geldi. Bu elbiseyi yine elbisenin görünüşü kadar
zengin bir hanımefendiye dikmişti. Elbiseyi o gün teslim etmeliydi. Özenle elbiseyi sardı. Üzerine montunu giydi sonra da pençe attırmaktan kendinden geçmiş botlarını. Dışarı çıkmasıyla birlikte yüzüne vuran ayaz da bir oldu. Bu ayazda fazla yürüyemeyeceğini düşünerek sokağın sonuna kadar ilerledi ve sonra boş duran faytonu fark etti. Kar yağdığı için faytonun körüğü kapalıydı. Hemen faytona bindi arabacıdan muşambayı alarak dizlerine örttü. Elindeki paketi inene kadar sımsıkı tuttu. Ali Rıza Beylerin konağının önünde faytonu durdurdu. İndi ve kapının önüne vardı. Tokmağı hafifçe tıklattı. Kapıyı orta yaşlı bir hizmetçi açtı. Konağın hanımı evde olmadığı için paketi hizmetçiye bırakarak geldiği faytonla evine döndü. Eve gelir gelmez annesinden kalan dikiş makinesinde yarım kalan elbiseyi bitirme işine girişti. Elbiseyi baskı ayağının altına yerleştirdi, kolu indirdi. Pedala yavaşça bastı, iğne hareket etti. Dikkatle kenarlarını diktikten sonra elbiseyi dikiş makinesinden kurtardı. Dikiş kutusunu açtı. Tam desen işlemeye başlayacağı sırada kapı çaldı. Gelen arkadaşı Zehra’ydı. Hemen içeri davet etti. Zehra, Banu Hanım'ın kendisine diktirdiği kıyafeti çok beğendiğini ve arkadaşlarını da ona yönlendireceğini sevinerek dile getirdi. Elvan da bu duruma çok sevindi. Çünkü şu sıralar ev giderlerine yetişemez olmuştu. Biraz daha sohbet edebilmek için hemen bol köpüklü iki fincan kahve yaptı. Ne yazık ki Zehra'nın yapması gereken birçok işi vardı, bundan dolayı sohbet edecek vakti yoktu. Kahvesinden iki yudum alarak ''Ziyade olsun, kalkmam gerek, seni de daha fazla meşgul etmeyeyim.''dedi ve kapıya yöneldi. Kabanını giydi tam çıkacağı vakit ''Unutmadan, menekşe desenini, dikeceğin elbiselerde tekrar görmeyi istediklerini söylediler.'' dedi ve merdivenlerden inerek sokağın üst tarafına doğru yürümeye başladı. Elvan, kapıyı kapattıktan sonra Zehra'ya el sallayabilmek için pencereye koştuğunda bir süre önce ektiği menekşe tohumlarının büyüdüğünü gördü ve kötü talihinin döndüğünü düşünerek sevinç çığlıkları attı. O günden sonra sipariş sayısı da arttı, kazancı da. Öncelikle oğlunu işten aldı ve ona artık çalışmasına gerek kalmadığını söyledi. Oğlu da gittiği kurslar sayesinde kısa zamanda kaybettiği yıllarını telafi ederek üniversite sınavını kazandı. Kederli ve sıkıntılı günleri geride bırakarak bir dükkân satın aldı ve işlerini büyüttü. Mor menekşeleri ona sadece dert ortağı değil, ilham kaynağı, yaşam sevinci de oldu. Gözünden kıskandığı çiçeklerini dükkânının bereketi olarak gördü ve her gün onlarla beraber dükkânını açtı.
17 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Heves-Öykü Yasin TATAR
''Her zaman yetmiş sekizli olduğum için
kendimi ayrıcalıklı hissettim, ama maalesef
şansızlıktan paçayı kurtaramamış, yarı yarıya batmış
bir ayrıcalık... Evet, şansızlık bir insanın peşine
takıldı mı, insanoğluna kendi gölgesi ne kadar da
gereksiz bir mahlûkat gibi geliyor değil mi?
Gölgeden tek farkı, sizi adım adım takip etmesine -
bazense sizin onu-, çevrenizde dört dönmesine
rağmen onu hiçbir zaman görememeniz, fakat her
daim hissetmenizdir. Belleğimde, bana karıncalı bir
ekranın içinde, kır saçlı bir adamın nitekim o tekim,
bu tekim gibi anlaşılmaz laflarına boş boş baktığım
andan başka bir şey anımsatmayan On iki Eylül
dışında hayatım da pek değişiklik hissetmedim.
Benim hayatımda ayrıcalık nasıl kendini
şansızlığımla var ettiyse, değişiklik dediğim şey de
kendini eksiklik duygusu ile hissettirdi. İlk eksiklik
veya değişiklik dayımın gidişiydi. Ben aaaaa...''
-Demek dayının gidişiydi yapma yahu?
Bu alaycı ifadenin ardından, sol kulağının soğuktan
donup matlaşmış ve kopsa ancak bu derece acı
verebilecek olan memesi, sert bir eşek şakasıyla
titrediğinde, daktilonun benzerlerinin aksine
Fenerbahçe rengi plastik tuşları, altındaki metalik
düzenin birbirine hışımla vurarak çıkardığı ''tık
tık''ların beyaz kâğıt üzerinde, sanki hiç bitmeyecek
''a'' harfine programlanmış, bir çığlığın seremonisine
sahne olmasına sebep olmuştu. Azim, hışımla
suratını, bu iğrenç şakanın sahibine yani gök
gürüldemesini andıran bu deli kahkahanın adeta
şimşek görevi gördüğü, tükürük yağmuruna
dönmüştü.
Gördüğü manzara onun, çiçek bozuğu yüzünde
ancak denizi gören bir insanın mutlu olacağı kadar
bir tesir yaratmıştı, fakat elbette yüzme bilmeyen ve
bu konuda can sıkıcı bir ısrara maruz kalmış birinin
yüzü gibi... Güneş yanığı suratı, pasajdaki nüfuzunu
da her fırsatta açığa vuran, yanığın teğet geçtiği ve
insanda solgun haliyle bayat bir et izlenimi
uyandıran ve hatta bazen tiksindiren uzun burnuyla,
şakadan yalnız kendini güldürmeyi anlayan adam,
Azmi'nin kulağına eğilip, yalnız kendisinin
duyamayacağı bir sesle;
-Oğlum ben seni düşündüğümden yapıyorum, bırak
bu boş işleri, roman falan ne iş oğlum bunlar?
-Kaç defa diyeceğim abi, arkadan yaklaşırken haber
ver diye?
Hayatta en nefret ettiği şey olan, soruya soruyla
karşılık verilmesi yüzünü bulutlandırsa da Cemal'in,
verdiği nasihatin havada kalmasına, üstün akıl
olmanın zevkini ilk defa doyasıya yaşayamamanın
verdiği sinire daha fazla tahammül edemeyen
parmakları nişan alıp aynı hedefi bir daha vurmayı
denedi, başaramasa da Azmi sinir olmuştu ya, o
bugünlük doymuştu. Çünkü nasihat vermeyi üstün
akıl olmak sayardı Cemal, bu yüzden ne zaman
birinin bir noksanını görse zevkten dört köşe olmuş
elleri, teatral bir havayla tulumbadan su çeker gibi
bir aşağı bir yukarı gider gelirdi, bir Kızılderili
şefinin savaş çığlığını andırır bir sesle, ''Ben
demiştim'' deyişi ve sonra inip kalkan elleriyle
devam eden tiyatro, bir elinin bükülüp diğerinin
üstüne balyoz gibi inmesiyle yani herkesin malumu
bir hareketten sonra, pasaj esnafının alkışları
eşliğinde perdeyi kapatırdı. Daha sonra milletle
dalga geçmekten dört dönüp, önünü dahi görmesine
izin vermeyen, sanki yerini kaybetmiş gibi, onu
çerçeve gibi saran etlere yaklaşıp uzaklaşan çipil
gözleri, daktilonun kırık ayağına adeta koltuk
değneği görevi görsün diye koyulan incecik bir
hikâye kitabına ilişti.
Bu koltuk değneğini, enine boyuna evirip çevirip
ona marstan gelmiş ve her an ''Selam dünyalı ben
dostum'' diyecekmiş gibi kısa bir bakış attıktan
sonra, fazlaca inince gözbebeklerine adeta yarım ay
havası veren, beyazına fazlaca baktığınızda insanda
''Bu günlük güneşlik havada ayın ne işi var''
sorusunu akla getiren gözkapakları birden
havalanıverdi.
-Oğlum, bildiğin, burada emmeli gömmeli küfürler
var lan?
Gülünce hilal haline gelecek kadar yamuk olan ağzı,
biriyle maytap geçeceği sırada aynı şekilde eğrilen
kaşlarıyla birleştiğinde tam, bir siyasi sembol
görünümünü alacaktı ki, suratı birden yeni bir
hareketlenmeye hazırlanır gibi ciddileşiverdi. Sonra
kitap, sanki fotokopisi çekiliyormuş gibi bir havayla
sert bir biçimde Azmi’nin kafasına tane tane inip,
devamında havalanırken, Cemal'in ağzından da
kitaba senkronize edilmiş gibi tane tane şu sözler
duyuldu:
-Bunları...
-Çocuklar...
-Okursa...
-Ne olacak lan...
-Hı, utanmaz...
Beşinci ve son vuruştan sonra elini siper etmek
ancak aklına gelen Azmi, hızla pasajın bu on beş
yıllık demirbaşının elinden, üçüncü vuruştan sonra
onda beton etkisi yaratan bu ince nesneyi kaptı ve
daktilonun kırık ayağına saplar gibi yerleştiriverdi.
Hakikaten kitap, koltuk değneğinin adeta sakat bir
adamı sabit tutması gibi işe yarasa da, daktilonun ara
sıra Azmi’nin sert vuruşlarıyla bir sağa bir sola
gitmesine engel olamıyordu.
18 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Gri gömleği ve dimdik duruşuyla demirden bozma
kimliksiz bir heykeli andıran adam, nihayet geyiğe
doymuş olduğuna hükmetmiş olmalı ki, onun bu
iğrenç şakalarına karşı sanki özel bir meditasyon
yöntemi bulmuş gibi, hareketsiz, sakat nesneye
bakakalan Azmi'nin yanında daha fazla kalamadı.
Kaldığı yerden tam gaz devam eden bu ''tık tık''
senfonisi, tuşları sarı ve bir de lacivert diye
yutturulup kakalanmış masmavi bir boyanın içine
bandırılmış gibi duran daktiloyu daha da
alevlendiriyor, parmak izlerini yakıp silerek bütün
bedenine yayılan bu duyguda Azmi de şehveti
andırır bir his uyanmasına sebep oluyordu.
Satırların paragrafa dönüştüğü, paragrafların da sarı,
lacivert karışımı bir dağın üzerinde siyah bir bina
olup kat kat yükseldiği beyaz zeminin aklığı
azalırken kâğıt yavaş yavaş kendini bu siyah fakat
düzenli kirliliğe bırakıyordu. Ardından bu siyah
bina, makinanın sert demirlerine çarpıp tuzla buz
oluyor gibi görünse de, tüysüz parmakların sert
darbeleriyle sanki sıfırdan var ediliyordu.
Azmi böylece işaret parmağındaki morlukların
başlıca sebebi olan ''A'' harfine son defa hışımla
basıp, denizin çekilip yerini karaya bırakması gibi,
beyazın dört bir tarafa ürkekçe dağıldığı kâğıdı, onu
adeta boğacakmış gibi sıkan mekanizmanın
ellerinden kurtarıverdi. O sırada oradan geçen
avukatlar, yalancı şahitler, sağa sola saldıran davalı
yakınlarının hiçbirinin farkında değildi genç adam,
hepsi sanki dışarıdaki hırçın rüzgâra takılmış oradan
oraya uçuşan küçük toz bulutları çıkarmaktan başka
hiçbir işe yaramayan harflerden ibaretti.
Daktilonun, tırtıklı bir sesle içine aldığı kâğıdın
üzerindeki cümleler, ne eziliyor, ne de yok oluyor,
bir yere kaybolmuyor sadece daha da hırçınlaşan
rüzgârın etkisiyle etrafa saçılıp, onu neredeyse iki
saattir bu basit mekanizmanın başında esir etmiş
romanının son sözlerini tamamlamak üzere, tekrar
Azmi'nin hipnoz olmuş bilincine, tane tane saplanıp
yeniden var edilecekleri anı bekliyorlardı.
''Dayım kalın bıyıkları ve bıyığın görüntüsünden
korkup adeta basireti bağlanmış gibi duran yok
dememek için ancak silik lafını kullanabileceğiniz
kaşlarıyla, her daim bende kötü şeyler olacağına dair
bir his uyandırırdı. Evet, bu duyguyu ilk ne zaman
anımsadım, hatırlıyorum, seksen iki yılıydı, hava
soğuktu ve evimiz ilk defa aranmıştı. Aynı zamanda
evimizin yirmi polisi aynı anda içine alıp aynı ayna
her yeri talan ettirilebilecek kadar geniş olduğunu da
o zaman keşfetmiştim.
Her ne kadar dördüncü söyleyişten sonra insanda
eylemdeymiş hissini uyandıran Nazım'ın şu uzun
mısraını, ''İçinde kırık plak mı var'' dedirtecek kadar
tekrarlasa da... Güzel günler göreceğiz çocuklar...
Ama dayım bende iyi biriymiş gibi bir his
yaratmadı, fakat nefrette... Dayımı çok seviyordum.
O gün bu gündür kötüleri sevmek adet oldu bende.
Zaten bu bir bakıma bağımlı hatta hastalıklı bir ruh
halinin dışavurumuydu belki de... Allah aşkına bu
aşkın, Yeşilçam’da kâhyanın kızına tecavüz eden
Bilal İnci'yi sevmekten ne farkı vardı.''
Azmi bir ara duraklayıp, zavallı romanının paçasını,
saatlerdir boğuşup durduğu, dayısının kocaman
bıyıklarının arasından nasıl ayıklayacağını
düşünüyordu ki, sanki karşındakini bakışlarıyla buz
kestirecek bir süper kahraman olacakken, kırtasiyede
fotokopi başında pineklemeyi kendisi tercih etmiş
gibi mağrur bir pozla kendisine bakan Veysel'i fark
etti. Sanki biraz daha ilerlese, genç adamın bıyık
takıntısına bir yenisini ekleyecek kadar gür ama
biçimli kaşlarının üzerine döküldüğü krem beyazı
teni ve normalden fazlaca kalın gözkapakları, kalın
dudaklarıyla birleştiğinde Hz Ali tasvirlerini andıran
yüzü, Azmi'de, sanki poz veriyormuş da, önümden
çekilmeliymiş hissi yaratırdı. Bakışı her daim
böyleydi Veysel'in, sanki tepenizde sizden bağımsız
bir olay oluyordu da onu izliyordu endişeyle...
Kendisine bakmadığına yemin bile edebilirdi ki,
adamın dublaj Türkçesini aratmayacak tok sesi ile
irkildi.
-Azmi bu ne uzun dilekçe be kardeşim, saatlerdir ne
yazıyorsun?
-Yok, be Veysel, ben başka işlerin peşindeyim, bir
roman yazmaya başladım, baya da ilerledim. On altı
sayfa oldu az mı?
Veysel, pasaj esnafının mebusu gibi bir şeydi, esnaf
ne düşünür hepsi Veysel'in sözlerinde ayan beyan
belli olurdu. Bu ceylan saflığındaki gözlerine taban
tabana zıt gevrek bir kahkaha atmaya hazırlanan
adam, önce iyi bir girizgâh yaptı, sebepsiz
gülemezdi ya...
-Yaz oğlum yaz, nasıl olsa fotokopisini benden
çektireceksin, az olmuş az...
Bu gevrek kahkahayı atmasaydı, muhtemelen, şark
kurnazlığının keskin kokusunun alttan alta kendini
hissettirdiği, bu espri denemeyecek kadar basit ama
gerçek harf dizisi, Azmi'yi daha fazla yazmaya
yöneltebilirdi. Ama olmadı, hücrelerinin içine
saklanmış harfler, beyin damarlarını delse bile,
Azmi'de koruduğu şeyin boyutuna dair korkular
uyandıracak kadar küçük fakat sert kafatasını
delmemekte diretiyorlardı.
Genç adamda diretmedi, tuşlarda, parmaklarını
yumuşak bir zemindeymişçesine gezdirip, altındaki
küçük demir balyozun yer yer fark edildiği plastik
nesnenin başını okşadıktan sonra, bir anda
devamındaki cümlenin başını çektiği için,
cezalandırmak ister gibi, belki de harften ziyade
19 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
cümleden korktuğu için normalden farklı sertlikte
bir parmak darbesini ''A'' harfinin tam ensesine
indirdi. Sanki sonsuza kadar tamamlanamayacak bir
cümlenin ruhundan gelen acı, -tamamlanamadığı
için acı- bir yardım çığlığının baş aktörüydü,
ardından ne geleceğini kim tahmin edebilirdi ki?
- Oğlum benim fotokopi ile ne işim olur? Bitirince
yarışmaya göndereceğim, tek nüsha yeter zaten...
-Bana ne lan, o zaman...
Bu son sözleri, kalın dudakları izin verirse uzaktan
ancak görebileceğiniz, kara mı, yeşil mi olduğu belli
olmayan haliyle, çürük veya maydanoz artığından
çok ışık vurduğunda altını andıran azı dişine çarpıp
vızıldayarak çıkarken, eli de aynı anda dar bir
kavisle sağa doğru hamle yaptı. O sırada Veysel, seri
hareketlerine, özellikle de sonuncuna daha fazla
dayanamayıp sola doğru kayan, tavşankanının yere
dökülen üç beş damlasından pantolonunun da
nasiplenmesine engel olamamıştı. Kıvrılan eli, bu
defada kadife siyah pantolonunun içine saklanmış,
sadece dokununca görülebilen damları çırparken
çıkan, ancak zikir sırasında duyabileceğiniz ''Ha, hu,
ha'' sesinin yavaş ama ritimli tınısı eşliğinde selam
bile vermeden dükkânına yöneldi.
Azmi, Veysel'in ''Yürüyen tablo'' diye lakap
takılmasına sebep olmuş donuk yüzünün, bilincini
beş saat içinde onuncu kez işgal ettiğini fark
ettiğinde, aynı anda dokuz defa çalıp onuncuya
hazırlanmanın verdiği kızgınlığın kendini ele
verdiği, öncekilerden daha sert bir tokmak sesinin
varlığını da hissetti kulakları... Kapı daha tam
açılmasa bile, menteşelerin arasındaki boşluktan
parça parça görebildiğiniz, gördükçe kapı deliğinin
ne kadar gereksiz olduğunu insana düşündürecek
kadar kısa, alnına bakıldığında akneden ziyade,
törpülenmiş iki boynuz görebileceğiniz kapıcının
oğlu beliriverdi eşikte...
- Abi iyi akşamlar, yarışmanın tarihi belli olmuşta
onu haber vereyim dedim.
- Hadi ya, ne zamanmış?
Çocuk, tam boğazında sıraladığı ve birazdan
Azmi'nin duyup heyecanlanacağı umuduyla yavaş
yavaş söylemeyi planladığı rakamları, tam ağzından
kusar gibi çıkartacaktı ki, ani bir hareketin gırtlağına
kadar getirdiği tükürükle hepsi eriyip gitti. Aniden
çekip almıştı elinden dergiyi Azmi... İki damla yağa
susamış kurşuni menteşeler, gıcırtıyla döndüğünde,
Azmi h rakamları bir hesap numarası gibi
birleştirerek okuyordu.
- İki gün kaldı, evet daha hızlı olmalıyım.
Bu hafif telaş kokusu hissedilen kelimeler, gece beş
buçuğa kurulan bir saatin tıkırtıları eşliğinde
çıkıvermişti ağzından belli belirsiz... Azmi'nin göz
kapakları, bir dinamit fitilinin üstünde yol alan
kıvılcım gibi, seri bir şekilde beş buçuğa yetişmeye
çalışan saliseleri izlerken kapanıverdi. Yarım saat
sonra yüzü ekşidi, kaşları çaresizliğini vurgulamak
ister gibi derin bir soluk eşliğinde, bükülüverdi.
Sonra gözkapaklarına sığamayacak kadar büyük bir
karıncayiyen fark etti gözkapaklarının ucunda...
Daha da kötüsü, karıncayiyen değildi bu... Tüylü
hortumuyla onu usulca izleyen bir daktiloydu,
yalayıp yutuyordu bütün kelimeleri... Elden
gidiyordu bütün roman, yutamadığı harflerde salya,
mürekkep karışımı zift gibi bir sıvıya bulanmıştı.
Cemal abi çıkageliyordu sonra, ağzında oynak ve bu
yüzden yamuk bir hilalle...
-Ben senin iyiliğin için yapıyorum oğlum.
-Dokunmayın ulan hepsi benim, o kelimelerin hepsi,
çek elini, dur yırtma...
Bu iğrenç kâbus poposu ile yatak arasında yaklaşık
yarım metre kadar geçici bir boşluk oluşmasına
sebep olurken, teni saten çarşafa değmeden yere
yuvarladı kendini... Elleri hızla hayali bir zifti
temizliyor gibi, pijamanın üstünde hışımla
tepinmeye başladı.
-Allah kahretmesin, yok çantada, daktilonun üstünde
unuttum.
Heyecandan büyümüş göz bebekleri, detektör gibi,
evrakların üstünde dolaşmanın, satır aralarında
tanıdık bir kelime bulmanın derdindeydi. Nafile
yarını beklemeliydi, kaç defa Cemal'den pasajın
anahtarını istemişti, söke söke almalıydı ondan...
Azmi, pişmanlık hezeyanları içinde kıvranırken,
artık hesap numarasından farksız ve ezbere olmuş
rakamlar belli belirsiz çıkıveriyordu ağzından...
Hayali bir ziftin parlaklığının kendini yer yer
hissettirdiği kadınsı bir el, bangır bangır Ferdi
Tayfur çalan alarmı susturduğunda, saat beş
buçuktu. Bırak kahvaltıyı, yüz yıkamak bile angarya
bir iş gibi geliyordu ona. Azmi nihayet bir saat sonra
heyecanla daktilonun başındaki dosyaya bakıyordu.
Parmakları gayri ihtiyari, dosyanın ucunu kıvırıp,
gelin duvağını açar gibi, zarifçe romanın üzerine
yöneldi.
- Hayır, hayır, kendine gel gerçek değil bu...
Genç adam iğrenç bir kâbusun onlarca metre
derinine düşmüştü sanki feryat ediyordu ama duyan
yoktu. Bir karıncayiyen gibi umursamaz tavırla onu
izleyen bir daktilo, hortumunu imha etmiş, yamuk
hilali andırır bir ağızla salyalarını saça saça
kahkahalar atıyordu. Ve genç adamın gözyaşları
eşliğinde, zift dolu parmaklarını gezdirdiği, parça
pinçik olmuş sayfalar arasında belli belirsiz bir not
fark ettiriyordu kendini...
-'' BEN SENİN İYİLİĞİN İÇİN YAPIYORUM
OĞLUM''
20 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Annem Her Şeye Değer/ Deneme
Şükran PEHLİVAN 11-I
Anne… Öyle bir kelime ki bu tarifi
olmaz. Öyle bir sevgi ki bu kalemim
kâğıda anlatamaz. Karşılık beklemeden
seven, her daim yaslandığın bir duvar,
sığındığın bir limandır anne. Sonu olmayan
bir sevgiyle evladına sarılan bir annenin
ve evladının tattığı sıcaklıktır. Kokusu
yaşamak için aldığın nefesle eş değer,
gülüşü yaşanan her olumsuzluğu siler.
Çoğu zaman o sevgiyi hor görürüz.
Nazımız anneye geçer doğal biliriz. Her
derdimizde başımızı çevirdiğimizde aynı
yüzü görürüz. Hep haklı çıkarlar ya hani…
Yapma yavrum etme evladım derler,
dinlemeyiz. Hâlbuki bizim yeryüzündeki
koruyucu meleklerimizdir anneler. Besler,
büyütürler, karşılık beklemeden saf bir
sevgiyle sahiplenirler.
Büyürken adım atmayı öğretenler
de, hâlâ hayat denen yolda yürürken
elimizden tutanlar da anneler. Bu sevgiyi
tadanlar annelerini el üstünde tutar,
gözlerinin içine bakarlar. Bazıları ise
yaşadığı her olumsuzlukta anneye atar
içindekilerini. Bilir mi ki her yükselen sesi,
her çattığı kaşı o anne yüreğine ne kadar
zarar verir?
Onlar başucumuzdalar. Küçükken
hastalandığımızda da yanımızdalardı,
hayatta yaşadığımız tecrübelerde de,
sevinçlerde de her daim yanımızdalar. Her
sabah senle kalkar her akşam senle uyur
anne.
Çoğu zaman bu ilgiden şikâyetçi
olsak da muhtacızdır aslında. Bir gün o
yasamak için aldığın nefes yanımızdan
ayrıldığında anlarsak aslında ne
kaybettiğimizi, büyük keder içine düşeriz.
Kızarsın ona, o da kızar sana. Ama
üzüldüğün kadar üzdüğünü bilmek daha
çok canını yakar insanın. Beş dakika küs
kalamadığın, asla yapmam dediğin
durumlarda bile sırf isteği için boyun
eğdiğin yegâne varlıktır anne.
Kışın güneş, yazın rüzgâr misali bir
huzur kapısıdır. Annelerin satırların
yetmeyeceği bir fedakârlığa, yüreklerin
alamayacağı kadar bir yorgunluğa sahip
olduğunu söylemek fazlaca abartılı olmaz
diye düşünüyorum. Siz böyle bir annenin
erdemlerini sayıp değerini ölçebilir misiniz
bir şey ile? Bizler onların yeryüzündeki
emanetleriyiz, canlarıyız, yaşamama
sebepleriyiz.
Bizler nasıl emanetsek annelerimize,
onlarla cennetin kokusunu taşıyan ve
annelerin rızaları ile bizi en büyük azaptan
kurtaracak olan Rahman’dan emanetti
bizlere. Öyle ya buyurmuyor muydu Allah
c.c “…Onlardan bir veya ikisi yanınızda
yaşlanırsa, üf bile demeyiniz…” (İsra suresi
23. âyet) Bakınız bizim için her şeye değer
annelerimiz, yüce katta da değeri
ölçülemeyecek kadar büyük bir sıfatta…
Kelimeler yetersiz kalıyor annelerin
değerini anlatmak için zira hiçbir yerde
bulamayız bir annenin “evladım”
demesindeki manevi tefsiri... Annemin
erdemleri ne karşılık tek cümle
kurabiliyorum şimdi: “Anneler her şeye
değer!”
21 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Sarıkamış Şehidine Mektup
20.02.2015
Güzel Dedeciğim ,
Yine seni çok özledim dede. Hani bana hep öğüt verirdin ya, seni özlemenin nasıl
bir çare olduğunu öğütlememiştin ve bunu öğretmemiştin bana. Seni en son gördüğümde
yine çok yakışıklıydın, kar beyazı saçların nur yüzüne serpmişti adeta harikaydın.
Ama bir şey dikkatimi çekti o umut dolu, sevgi dolu, vatanı için kör olmuş o güzel
gözlerin kapalıydı. Sana çok seslendim, yalvardım beni duy diye ama sen bana hiç cevap
vermedin, alındım doğruyu söylemek gerekirse. Acaba o tabutta olmasaydın, yine bana
umut dolu gözlerinle bakıp saçlarımı okşayıp bana güzel torunum sever miydin güzel
dedem? Hava çok soğuk ama benim içime kocaman alevli bir kar düştü, bu kar bile
ısıtmadı içime senin verdiğin güven kadar, ciğerim yanıyordu.
İnsanın ciğeri nasıl yanar dede? Bak bunu da öğretmemiştin bana. Beni şu an
görüyor musun, gözlerimdeki yaşları hissedebiliyor musun bilmiyorum. Bu mektubu
sana nasıl ulaştıracağımı, göndermek istediğim adresi bile bilmiyorum. Ben daha hiçbir
şey bilmiyorum dedecim. Bütün bunları bana öğretmeden nasıl gidersin? Nasıl yalnız
bırakırsın torununu?
Bilmiyor musun bugün annem, babam ve babaannemle birlikte sana geldim. Senin
asil kanını aktığı Sarıkamış’a. Herkes senin öldüğünü söylüyordu ama hepsi yalancıymış
dede. Ben eni bugün gördüm. Yine her zamanki gibi umut, sevgi dolu gözlerinle, bana
bakıp kocaman gülümsüyordun, Bugün kar yağmıyordu ama sen beyazlar içindeydin.
Kocaman bir kavak ağacının arkasında olsan bile benden saklanamamıştın yine
küçükken oynadığımız saklambaçlardaki gibi. Yine sen bulmuştun gözlerim biraz da
şımarmıştı kalbim sayende o kadar.
Ben Sarıkamış’ta Çanakkale`de, Sakarya’da savaşıp tüm düşmanı silmiş bir
dedenin torunuyum, güzel dedeme ve şehitlerime ant olsun ki sizin kanınıza bulanmış
bayrağımız göklere hiçbir zaman hasret kalmayacak!
İrem GÜDÜCÜ-9D
22 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Okulumuzdan Haberler
2014-2015 eğitim ve öğretim yılında okulumuzda idari yapıda değişiklik olmuştur.
Okulumuzda uzun yıllar görev yapan Müdür Naci Gözeler, Müdür Yardımcıları Abbas UYGUN,
Agâh SÖNMEZ ve Burhanettin AYDEMİR başka okullara atanmışlardır. Yerlerine Okul müdürlüğüne
Mikayil ŞAHİN, Müdür yardımcılıklarına Tuncay TÜRKER, Özlem SARIKOCA ve Zahide DEMİR
getirilmiştir.
Okul Müdürümüz Mikayil ŞAHİN Müdür Yardımcısı Tuncay TÜRKER
Müdür Yardımcısı Özlem SARIKOCA Müdür Yardımcısı Zahide DEMİR
Nevruz Etkinlikleri
23 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
10 Kasım Atatürk’ü Anma Etkinlikleri İlçe Programı
Satranç Turnuvası
Madde Bağımlığı Semineri
Çanakkale Gezisi
24 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Sincan Liseler arası 1. Olduğumuz Kız Voleybol Takımımız ve Final Maçı
Kutlu Doğum Haftası Etkinlikleri
Okulumuzdan Ayrılan İdareci ve Öğretmenlerimizin Veda Yemeği
25 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Genç Yazarlarla Baş Başa
Durma Hayal Et!
Hayalsiz hayat, ruhsuz insana benzer,
Yapraksız ağaç, kokusuz gül gibi
Eksik yaşantı, yarım gülüşler gibi,
Hayalsiz hayat umutsuz insana benzer,
Buruk bir kalp, soğuk bir el gibi,
Hayalsiz hayatı ağlanmayan omza benzer,
Yalnız ve soğuk, düşsüz gece gibi
Nurmisal Doğan 9-E
Aşk Nedir?
Gecenin gündüze,
Hayatın zamana uyumudur aşk.
Soğuk ama yıldızlı bir günde
Ateş yakmaktır aşk.
Dinin İslam’a,
Gecenin kudrete uyumudur aşk.
Umutların bittiği yerde,
Umutla beklemektir aşk.
Akşamın sessizliği,
Gündüzün ışığı,
Zalimin neşesi.
Doğrunun direğidir aşk.
Ömer Güngör 9-B
Yoksun
O kadar muhtacım ki sana,
O kadar muhtacım ki beni seven anlayan aşkına
O kadar muhtacım ki mutluluğa,
Sadece bu üç şey için ölebilirim, evet !
Gözümü kırpmadan ölürüm, çünkü
Öyle bir acıyor ki canım, çok yakıyor
Uyutmuyor ve unutulmuyor,
Her zaman her yerde bir etkisi oluyor
Söz vermiştin, geleceğim demiştin, gelmedin!
Belki de gelemedin…
Ben ayaklarımın altında! Kızgın toprakla,
Topuklarımı yara yara !
O terk edilmiş, çölleşmiş yollarda yürürken,
Hani yoksun?
Kavurucu sıcaklık var gündüzleri,
Dondurucu soğukluk var geceleri,
Ama sen yoksun!
Her yürüdüğüm yolda sımsıcak toprak var.
Beni karşılayan keskin bıçaklı taşlar var
Ama sen yoksun, yoksun!
Söz vermiştin, gelecektin, gelemedin.
Şimdi sen orda kara toprakta çürürken
Ben burada senin yalnızlığınla çürüyeceğim.
Sen orda cennetin kapılarında
Benim yolumu gözlerken
Ben her gün yanına gelme umuduyla
Mezarına sen kokan bir çiçek getireceğim
Belki inanmadın ama ben seni hep sevdim.
Hepte seveceğim…
Özge Nur Çıkrıkçı 9-H
Güneşim
Bugün de güneşim battı, sanki hiç doğmayacak
gibi
Kapalı gri bir gökyüzü, nerde nerde bu
gökyüzünün güzel görüntüsü.
Nerde o sevgi dolu bakan, baktığımda huzur dolan
Yıldız gibi parlayan gözlerin.
Bugün de güneşim battı, sanki hiç doğmayacak
gibi
Gökyüzünün gürültüsü, yağmurun sesi, ağlayan
bulutlar sanki hepsi bana küstü.
Nerde parlayan güneş, masmavi gökyüzü nerde
Onlarda seninle birlikte mi gitti?
Bugün de güneşim battı sanki hiç doğmayacak
gibi
Her şey bitti, güneşim gitti, umutlarım tükendi.
Her şey bitmeyecek bir rüya, sana yakın bir
hayattı.
Sanki sonu olmayan bir karanlıktı içinde
kaybolduğum
Karanlıkta Kalan Adam
26 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Ruhumdaki Mazi
Yediğin önünde yemediğin arkanda? Bu duyguyla
yaşamak nasıl bir his sizce? Güzel değil mi hep
gülümseyebilmek! Bu şekilde düşüneniniz var mı
sahiden? Yoksa dış görünüş mü aldatıcı
miladımızda olduğu gibi!
Günlük sorunlarımız içimizdeki tarih aşkını yok
etmekte mi? Yoksa kumsala yazılmışçasına her
dalga darbesinin hışmına kapılıp gitmekte mi? Ya
o darbeler aslında bizim ruhumuzun aynasıysa?
Yani bir damla gözyaşımız ya da bir
gülümsememizle oraya buraya savrulmaktaysa!
O zaman çıkmaz mı bambaşka bir kıyıda
karşımıza? Dalgaların kıyıda süzüldüğü gibi
süzülmez mi içimizde en derinimizde! Neyse
bırakalım bunları.
Bakalım kalbimize arayalım o duyguları
çalkalanan denizimizde. Bulalım onu bir balık
gibi süzülen duygularımızda. Buldunuz mu? Ben
buldum mesela bir mercan tanesine sığınmış bir
şekle.
Baktım! Biz kartopu oynarken bahçemizde onlar
donmaktaydı tepelerin zirvesindeki ayazda.
Küçük bir çocuğun gülümsemesi için
çırpınmaktaydılar orada. Yediden yetmişe
çatışmaktaydılar kışın soğuğunu kıran düşman
bombalarıyla.
Tam o sırada Çanakkale geçilmez diye bir hışımla
püskürttüler düşmanı arı burnundan! Etten duvar
ördüler nefsi suretleriyle. Kalplerindeki imanla
Zülkarneyn aleyhisselamın ye’cüc ve me’cüc ile
aramıza gerdiği set gibi uzaklaştırdılar kıyımızdan
onları.
Boşuna dememişler Türkler bağımsızlığına
düşkündür diye! Kimsenin himayesi altına
giremez diye! Boşuna söylemediler: Çanakkale
geçilmedi, geçilemez diye…
Elif Büşra Ece 9/F
Umut ve Hayal
Mutlu olmak isteriz günün her saati, her dakikası,
her anı ancak çoğu zaman bu mümkün olmuyor.
Karşımıza ters bir şey çıkabiliyor ve işte o zaman
insan doğası umut etmeye başlıyor, hayal
ediyor…
Umut etmek insanı rahatlatan bir şeydir evet bu
doğru ancak fazla umutlanmak? Hayal ederiz
düşünürüz ve umut ederiz, her şey çok güzel
olacak. Ama çoğu kişi bunun için çabalamaz
sadece umut etmekle yetinir ancak bunun
gerçekleşmesi için herhangi bir çabada bulunmaz
hayallerinizin peşinden gidin umutlarınızı
kovalayın…
Hayaller ve umutlar kovalamaca oynamayı çok
severler, sürekli sizden kaçarlar sürekli bir adım
önündeler. Aslında, mesele bir adım atıp onlara
ulaşmaktır… Hep kaçamazlar sizden her şey gibi
onlarda yorulacak ve onlar bitkin düştüğünde ise
siz hala kovalıyor iseniz hayallerinize ve
umutlarınızı gerçekleştirmiş olacaksınız…
Asla umut etmekten korkmayın bazı insanlar
umutları ve hayalleri içinde kaybolacaklarını ve
hayalleri içinde boğulacaklarını düşünürler ancak
bu benim dünyamda tamamen yanlış bir
düşüncedir nerede duracağınızı bilirseniz böle bir
sorununuz olmayacaktı.
Kendinizi kötü hissettiğiniz zaman hayal kurarak
rahatlamayı tercih edersiniz, acınızı o yolla
dindirmek istersiniz bu sizin seçiminiz tabii ki
karışamam, gerçi ben de öyle yapıyorum kendimi
iyi hissetmemi sağlıyor ancak ben bunun yanında
hayallerimin peşinden koşuyorum son gücümle, ta
ki alnımdan akan son ter damlasına kadar
kovalıyorum.
Asla korkmayın umut etmekten asla çekinmeyin
umut ettiklerim gerçekleşmezse diye üzülmeyin
tam tersine bunun için sonuna kadar çabalayın.
Unutmayın siz istedikçe her şey değişebilir ve her
şey olabilir her saat, her dakika ve her an…
Selim Doğukan Altun 9-B
27 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
O Başka Kadına Âşık
Rüzgâr öyle şiddetli esiyor ki
İçinde ki fırtınalar, çığlıklar, hayal kırıklıkları
Hepsini savurdu bir bir yüreğime
Mutsuzluğunu yüreğimde hissettim
Haykırışların içime işledi
Ağlamak istedim yapamadım sevgilim
Sana mutluluktan çok acı verdim
Seni onsuz, kanatsız bıraktım
Belki seversin, belki mutlu oluruz sandım
Yanıldım.
Başkasına ait kalbini kendime mühürledim
İzin dahi almadan.
Acı çekiyorsun, ben de öyle
O zaman bekleme daha fazla
Çünkü ne mücadele edecek gücüm kaldı
Ne de seni mutsuz görüp direnecek bir ruhum
Biliyorum, sen gidince kalbimde ruhumda ölecek
Karanlığa gömülecek bütün duygularım
Şu an yaptığım gibi dualar edeceğim tanrıya
Hıçkırıklar içinde deli gibi ağlayacağım belki de
Ama senin güneşi aratmayan gülümsemen
Bir nebze de olsa su serpecek
Kimliğini kaybetmiş yüreğime
Her şey senin için sevgilim
Her şey senin için...
Benim sana baktığım gibi bak ona
Bana hiçbir zaman bakmadığın
O zümrüt gözlerinle bak
Benim asırlarca ayrılmak istemediğim
O sımsıcak bedeninle sarıl ona
Beni sarhoş ettiğin kokunla dur yanında
Ağladığımda gözyaşlarımı sildiğin ellerinle
Sımsıkı tut ellerini.
Ölen ruhumun tek vasiyeti
Mutlu ol, büyüle gamzelerinle herkesi
Ve unutma sakın,
Güzel günlerimizi.
Yurdagül ÖZDEMİR 11 /J
Gidiyorum
Çok yoruldum seni kazanmaya çalışmaktan her
yolu denedim ve anladım ki bu şehrin sokakları
sana çıkmıyormuş. Bazen seni hiç tanımasaydım,
görmeseydim, sana böyle delice kapılmazdım
diyorum. Ve son bir yıldır olmazsa olmazım
değilsin çünkü seni çok iyi tanıma fırsatım oldu
geçen dört yıl içerisinde.
Zaten biz olsaydık da uzun süre biz olarak
kalamazdık sen kimseyi kendinden çok
sevemezsin. Şimdi gidiyorum bu şehirden
sevdiğim "gözden uzak olan gönülden ırak olur
"dediler seni unutmak için gidiyorum belki seni
unutursam daha mutlu olurum.
Boş ver şimdi onları sevdiğim bu sana son kez
yazışım. Eskiden seninle bu şehrin sokaklarında
karşılaşmak için beklediğim köşelerde
olmayacağım artık uzaktan göz göze
gelemeyeceğiz. Birbirimize bir adım yakın ama
gönüllerimizin bir o kadar uzak olduğu sınıfta da
göremeyeceksin. Şimdi sana Hoşça kal
demiyorum benden sonra HOŞ kalsan ne olur...
Furkan GÖKSU 11-GL/A
Sokağımın Sessizliği
Sokağın sessizliğinde çığlık atıyor gözlerim.
Masmavi denizin parlayan dalgalarında süzülüyor
düşlerim. Gözyaşlarımla pençeleşirken ansızın
aklıma geliyor gözlerin. Gözlerin hep gülerdi o
masum gözlerin.
Hiçbir zaman bu dünyanın ağlamaya
değmeyeceğini söylerdin. Gözlerim değil kalbim
ağlıyor günümün güzelliği. Sahilde yürürken o
masum kuşların, cıvıl cıvıl sesleri şekillendiriyor
zihnimi.
Yollarımız geliyor aklıma ve ansızın gözlerim
doluyor. Hatırlatınca günümü güzelleştiren o
masum gülüşünü.
Efkâr basıyor ve yine düşler ülkesine gidiyorum.
Yanıma geliyorsun ve gözyaşlarımı siliyorsun.
Her zaman yanımda olduğunu söylüyorsun.
Biliyorum sen yanımdasın her zaman günümün
güzelliği.
Bugünü hatırladın mı gökyüzüm? Yaşasaydın
yıldönümümüz olacaktı. Her gün seninle vakit
geçirdiğimiz yerlere gidiyorum.Ama gücüm
tükeniyor. Şimdi mezarının başındayım günümün
güzelliği. Beni görüyorsun, bugünde yanımdasın.
Hep yanımdasın değil mi aydınlığım. Sahilde
genç sevgilileri görüyorum, Onlar da bizim gibi
olmaz değil mi sırdaşım.
Aşkları yüzünden sonları bizim gibi olmaz değil
mi hayatım. Artık gücümün bittiği yerdeyim. Sana
geliyorum can yoldaşım. Sana ve gülüşüne
kavuşacağım artık. Sana ve gülüşüne. Kızma bana
olur mu dayanamıyorum sensizliğe.
Fatmanur KOYUN 9/F
28 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Kitaplar… Kitaplar
Kitabın Adı : Üç Anadolu Efsanesi (Köroğlu, Karacaoğlan, Alageyik)
Yazarı : Yaşar KEMAL Türü : Halk Hikâyeleri Sayfa Sayısı : 222 Fiyatı : 8.50 TL
"Kilometrelerce yürüyüp, dağ bayır koşup ne kurtarırsa kardır kuralınca, öne ağıtları, sonra da türküleri, koşmaları, destanları, Çukurova'nın tüm uyaklı uyaksız söz çeşitlerini, tekerlemelerini, küfürlerini avlıyordu. Folklor derlemesi filan değildi, bu iş hayat memat işiydi, özbeöz malını kurtarıyordu Çukurova'nın, sorumlusuydu kurda kuşa karşı, şaka değil." Abidin Dino, Milliyet Sanat "Yaşar Kemal, Anadolu aşık-hikayelerinin geleneğine göbek bağıyla bağlanmış bir yazar. Onu ta çocukluğundan başlayarak Anadolu sözlü geleneğinin destansı türleri büyülemiş." Pertev Naili Boratav
Kitabın Adı : Son Kuşlar Yazarı : Sait Faik Abasıyanık Türü : Hikâye Sayfa Sayısı : 144 Fiyatı : 6 TL
"Söz vermiştim kendi kendime: Yazı bile yazmayacaktım. Yazı yazmak da, bir hırstan başka ne idi? Burada namuslu insanlar arasında sakin, ölümü bekleyecektim. Hırs, hiddet neme gerekti? Yapamadım. Koştum tütüncüye, kalem kâğıt aldım. Oturdum. Ada'nın tenha yollarında gezerken canım sıkılırsa küçük değnekler yontmak için cebimde taşıdığım çakımı çıkardım. Kalemi yonttum. Yonttuktan sonra tuttum öptüm. Yazmasam deli olacaktım." "Haritada Bir Nokta" adlı öyküden.
29 Selahattin Akbilek Anadolu Lisesi
Kitabın Adı : Kafamda Bir Tuhaflık Yazarı : Orhan Pamuk Türü : Roman Sayfa Sayısı : 480 Fiyatı : 14 TL Kafamda Bir Tuhaflık hem bir aşk hikâyesi hem de modern bir destan. Orhan Pamuk'un üzerinde altı yıl çalıştığı roman, bozacı Mevlut ile üç yıl aşk mektupları yazdığı sevgilisinin İstanbul'daki hayatlarını hikâye ediyor. 1969 ile 2012 arasında, kırk yılı aşkın bir süre Mevlut, İstanbul sokaklarında yoğurtçuluk, pilavcılık, otopark bekçiliği gibi pek çok iş yapar. Bir yandan sokakların çeşit çeşit insanla dolmasını, şehrin büyük bölümünün yıkılıp yeniden inşa edilmesini, Anadolu'dan gelip zengin olanları izler; diğer yandan ülkenin içinden geçtiği dönüşümlere, siyasi çatışmalara, darbelere tanık olur. Onu başkalarından farklı kılan şeyin, kafasındaki tuhaflığın kaynağını hep merak eder. Ama kış akşamları boza satmaktan ve sevgilisinin aslında kim olduğunu düşünmekten hiç vazgeçmez. Aşkta insanın niyeti mi daha önemlidir, kısmeti mi? Mutluluk veya mutsuzluğumuz bizim seçimlerimize mi bağlıdır, yoksa bizim dışımızda mı gelişip başımıza gelirler? Kafamda Bir Tuhaflık bu sorulara cevap ararken aile hayatıyla şehir hayatının çatışmasını, kadınların ev içlerindeki öfke ve çaresizliklerini resmediyor.
Kitabın Adı : Yalnızlık Paylaşılmaz Yazarı : Özdemir ASAF Türü : Şiir Sayfa Sayısı : 120 Fiyatı : 6 TL
Yarın düzenleyecekler aşklarımızı, Ner'deyse. Huysuzluğumuz ondan. Perdeleri kapatmalı mı? Perdeyse. Yaşamlarımızın, doğumlarımızın Tadı kaçmadan.. Gökteyse, yerdeyse, Bir şeyse. Çarpık çizdiriyorlar, Karanlık yazdırıyorlar, Canından bezdiriyorlar.. Kırgınlığımız ondan. Acı-acı güldürüyorlar.. Hırçınlığımız ondan. Ağlamaca karamsarlık tütüyor Buram-buram Konularımızdan.. Burukluğumuz ondan. Kısa dizelerle, çağdaş bir içerikle kurduğu, kendine özgü dokunaklı söyleyişiyle bir hayat dersi gibi okunabilecek şiiri genç kuşak okurların her zaman ilgisini çeken, Yalnızlık Paylaşılmaz dendiğinde akla gelen ilk şair Özdemir Asaf bir kez de tek vuruşta okumak için en sevilen kitabıyla bütün yalnızlıklara sesleniyor.