Upload
iue
View
0
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
1
Çevrim içi spor ortamlarında nefret söylemi: Bir topun peşinde koşan yirmi iki adam, taraftarlar ve medya 1. Giriş
Nefret söyleminin çevrim içi (online, internet) spor ortamlarında var olma
biçimini anlamayı ve devamında onunla mücadele yollarını tartışmayı mesele edinen bu
incelemeye; nefret söylemi araştırılmak istenildiğinde akla ilk gelen alanlardan birinin
niçin spor, özellikle de futbol olduğuna dair bir tartışmayla başlamak yerinde olacaktıri.
Bunun sayesinde, hem araştırdığımız alana dolaylı bir giriş yapmak, hem de bu
araştırmada benimsenen yaklaşım ve bakış açısını ortaya koymak mümkün olacak.
Bu düşüncenin (“nefret söylemini futbol ortamlarında kolaylıkla buluruz”) altında
yatanın, genelde spor özellikle de futbol çevresinde cereyan edenler, olan bitenler kadar
(hatta belki de bundan çok), futbolun çoğunlukla ana akım medya tarafından
şekillendirilen toplumsal algılanış biçimiyle alakalı olduğunu iddia edebiliriz. Bu iki
faktörden ilkinin, yani nefret söyleminin futbol çevresinde kolaylıkla vücut bulabildiğinin
sayısız örneği, malesef, mevcut: Sosyal Değişim Derneği tarafından hazırlanan “Ulusal
Basında Nefret Suçları: 10 Yıl, 10 Örnek” (Alğan & Şensever, 2010) çalışmasında özel
olarak ele alınan, yani kategoriler üstü bir örnek teşkil eden ‘Two Size’ olayıii; ya da
geçen sezon futbolda Süper Lig şampiyonluğuna ulaşan Bursaspor’un kendi evinde
oynadığı Diyarbakır Spor maçında yaşanan korkunç görüntüleriii gibi.
Medya ve stadyum olarak tanımlayabileceğimiz futbol çevresinde cereyan eden
nefret söylemlerine dair oldukça güçlü bu iki örnek, spor alanındaki nefret söylemi
meselesinin yalnızca Türkiye için söz konusu olduğu izlenimini doğurmamalı. 2009-2010
futbol sezonunda Kamerun’lu yıldız futbolcu Samuel Eto’nun, İspanya Ligi’nde
formasını giydiği Barselona’yı bırakıp İtalya’ya (İnter Milan) gitmesinin esas
sebeplerinden birinin, İspanyol Ligi’nde oynadığı maçlar boyunca rakip seyirciler
tarafından ‘maymun ve goril’ sesleri çıkarılmak üzere taciz edilmesi olduğu bilinen bir
gerçek. Afrikalıların ‘medenileşmemiş hayvanlar’ olduğu imasını taşıyan bu tavır, kimi
karşılaşmalarda siyahi futbolculara muz atılması gibi ürkütücü boyutlara ulaşabiliyor.
Cinsel temelli nefret söylemi açısından da, uluslararası geçerliliği olan bazı pratikler
mevcut: Hakemlere hakaret edilirken heteroseksüellik dışındaki cinsel tercihlerden
hareketle küfürler tercih edilmesi birçok ülkede karşılaşılan bir durum. Veya uluslararası
2
karşılaşmalar, milli maçlar gündeme geldiğinde medya tarafından dolaşıma sokulan
militarist ve şoven-milliyetçi üslup, ulusal sınırları aşan bir vaka.
Nefret söylemi denilince gözlerin bir anda futbol alemine çevrilmesinin bu haklı
sebeplerinin yanında, futbolun yukarıda bahsettiğimiz tatsız manzaradan ibaret olduğunu
varsayan; futbol etrafındaki bu kuvvetli akımın aksi yönde herhangi bir varoluşun
imkansızlığından emin, güçlü bir önkabulun varlığının da altını çizmeliyiz. Futbol
etrafında inşa edilen oldukça muhalif sayısız girişimdeniv bihaber bu yaklaşımın, futbola
dair haber akışını ‘televole-vari’ spor-magazin, maç sonuçları-yorumları ve ‘holigan
şiddeti’ çerçevesinin dışında sunamayan medya pratiği tarafından beslendiği açık.
Kısaca, ‘futbol alemi’ diye adlandırabileceğimiz çevre dahilinde vücut bulan
bulan bazı olaylarla; futbolun, özellikle de bu aleme mesafeli duranlar tarafından
kalıplaşmış algılanma biçimleri, futbol alanının ‘nefret söylemi’ üretme açısından verimli
bir alan olduğu kanısını pekiştiren iki faktör olarak düşünülebilir.
2. Futbol etrafındaki nefret söylemini nasıl çalışmalı?
Bu durumda ortaya iki temel mesele çıkıyor: 1) Nefret söylemi futbol etrafında
neden ve nasıl varoluyor? 2) Genel olarak futbol alanını, özel olarak ise nefret söylemi
bağlamında futbol alanını, yukarıda bahsettiğimiz önyargılı yaklaşımdan başka türlü
düşünmek mümkün mü (ya da, başka türlü bir futbol tahayyülü mümkün mü)?
Farkedilebileceği üzere bu iki soru farklı düzlemlerde sorulmuş, dolayısıyla da iki
farklı yöntemle cevaplanabilecek araştırma soruları: İlki sosyal bir vakanın (nefret
söylemi), belli bir bağlamda (çevrim içi spor ortamlarında) incelenmesi sonucu
cevaplanabilecek bir soru. İkincisi ise, sosyal bir vakanın (futbol) ele alınışıyla,
algılanışıyla ilgili olduğu için, bu vakanın hangi şekilde ele alınırsa daha iyi
incelenebileceğine dair bir tercihi, yani teorik bir çerçeveyi gerektiren bir soru. Bu farka
dikkat çekmemizin sebebi, futbolun nasıl ele alındığı, algılandığının (yani ikinci
meselenin), futbol alanının çevrim içi örneklerindeki nefret söylemini inceleme biçimini
(birinci meseleyi) belirleyecek olması.
Bu önemli metodolojik tespit üzerinde ilerleyecek bu incelemenin öncelikli
amacı, futbol aleminin çevrim içi örneklerine odaklanıp, nefret söyleminin bu
ortamlardaki varoluşuna bakmak (Birinci mesele), ve nefret söylemi açısından ‘ismi
3
kötüye çıkmış’ futbol alemini, medyatik kalıplardan-klişelerden uzak durarak anlamaya
çalışmak (ikinci mesele). Bu şekilde, futbol kültürüne mesafeli duran kesimlerin de, bu
dünyanın içinde olup bitenlere dair daha sağlıklı bilgi sahibi olması, ve dolayısıyla tespit
edilen nefret suçuyla ilgili problemlere müdahale edebilme potensiyelinin artması
hedeflenmiştir. Yukarıda bahsettiğimiz sebeplerden dolayı, incelememize ikinci meseleyi
tartışarak, yani futbolun bu araştırmada ne şekilde ele alındığı noktasından başlamalıyız.
Bu incelemenin, futbolun ana eksenlerinden birini teşkil ettiği popüler kültürü
yalnızca anlaşılmaya, araştırılmaya değer bir sosyal vaka olarak değil, aynı zamanda
toplumsal dönüşüm açısından hayati bir alan olarak kabul eden duruşa dahil olduğunu
söyleyebiliriz. Silverstone ve Lunt’un (1994), popüler kültürün bir diğer ana hattını
oluşturan medya incelemelerinde, televizyon özelinde ‘konukların tartışmacı olarak
katılabildiği gündüz kuşağı programları’ için benimsediği, Habermas’ın ‘iletişimsel
aksiyon teorisi’ üzerine kurulu yaklaşımı bu araştırmada futbol aleminin ele alınış
biçimine zemin hazırladı.
Silverstone ve Lunt’a göre güncel sosyal vakaları-fenomenleri anlayabilmek için
onları, Habermas’ın önerdiği (Habermas, 1987, 1989) beş ana kabul eşliğinde ele almakta
fayda var:
1) Görüngü-bilimsel (fenomenolojik) olarak anlamlı sosyal hareketler (action)
olarak,
2) Bu hareketlerin yapısal (structural) olarak sahneye konulduğu, gerçekleştirildiği
boyut hesaba katılarak,
3) Bu hareketlerin toplumsal-kurumsal (institutional) boyutu unutulmayarak,
4) Güç, otorite ve kontrol ilişkileriyle olan ilişkisi düşünülerek, ve
5) Direniş potensiyelleri içerdikleri gerçeği kabul edilerek. (Silverstone, 1994, 7)
Bu beş noktayı futbol fenomenine uyarladığımızda ortaya çıkan yaklaşım,
futbolun bu inceleme kapsamında ele alınışını belirledi. Buna göre futbol, futbolseverler
için bir anlam taşıyan; futbol federasyonları, yayıncı kuruluşlar, sponsorlar gibi aktörler-
kurumlar tarafından sahneye konan; günümüz toplumlarında kültürel-kurumsal bir alan
4
kaplayan; iktidar, otorite ve kontrol ilişkilerini içeren durumlara, ve aynı zamanda, olası
direniş hamlelerine gebe bir sosyal vaka, fenomen olarak ele alındı.
3. Nefret Söyleminin üç bağlamı: Modern spor, medya ve çevrim içi alem
Araştırmanın futbola genel yaklaşımına dair bu çerçeveyi sunduktan sonra,
çevrim içi örnekler üzerinden nefret söylemini inceleyeceğimiz bu alanı ve etrafındaki
iletişimsel süreci sağlam bir tarihi bağlam içine oturtmalıyız. Bunun için ise modernitenin
sporla olan münasebetine, başka bir deyişle, bir toplumsal kurum olarak sporun bugünkü
(modern) anlamını edinme sürecine kısaca da olsa değinmek yerinde olacak.
3.1 Sporu anlamak: Modernite ve spor
Sporun bugünkü anlamıyla kitlesel bir eğlence, sosyalleşme ve tüketim nesnesi
haline gelmesi ile farklı spor dalları etrafında yaşanan izleyicilik-taraftarlık tecrübeleri,
çalışma hayatı ve boş zamana dair düzenlemelerin modernite sürecinde yaşadığı
dönüşümler bağlamında değerlendirilebilir. İncelememizin yoğunlaşacağı futbol özelinde
bakıldığında bu durum açıkça görülecektedir.
14. yüzyıl İngilteresi’nde oynandığı bilinen, bugünkü futbolun atası olarak kabul
edilebilen ‘halk-futbolu’ (folk-football), yegane amacın topu karşı takımın alanına
(köyüne) ulaştırmak-taşımak olduğu, bundan başka neredeyse hiçbir kuralı (yer, zaman,
katılımcılar, hamleler vs.) olmayan, izleyici-oyuncu ayrımının olmadığı, ve hareketliliği
sınırlı ortaçağ toplumlarına özgü, karnavalı andıran bir boş zaman eğlencesiydi. 17.
yüzyıldan itibaren yaşanan kültürel, ekonomik ve toplumsal dönüşümler, halk futboluna
zemin oluşturan yaşam biçimini (modunu), özellikle de boş zaman ve çalışma arasındaki
dengeyi kökünden değiştirdi. Protestan çalışma ahlakı, endüstriyel üretim biçimine geçiş,
özel mülkiyetin yaygınlaşması ve kapitalist çalışma mantığı, ‘düzenlenmemiş-regüle
edilmemiş’ boş zamanı ve bu zamanlarda tecrübe edilen modern-öncesi eğlenceleri,
kendi mantığı doğrultusunda dönüştürdü. Bu süreçte boş zaman, endüstriyel üretime
emeğini sağlayan büyük halk kesimlerinin (alt sınıfların) kendilerini bir sonraki üretim
faliyetine hazırladıkları (recreation) zaman, bu zamanları dolduran meşgaleler ise
‘dinlenme-yenilenme’ aktiviteleri (recreation activities) olarak düzenlendi. Başı-sonu,
kuralı ve dolayısıyla da muktediri olmayan halk-futbolunun bu yeni yaşam modunda,
5
yani ‘modern zamanlarda’ yeri yoktu. Modernitenin doğurduğu bir kurum olan okul,
halk-futbolunu kurallar dahilinde düzenleyen, ‘medenileştiren’, yani modern futbol haline
getiren müessese işlevini gördü. 19. yüzyılın ortalarının İngiltere’sine gelindiğinde, bu
okullardan 14’ü arasında oyunun kuralları üzerinde varılan uzlaşma, 1863’te İngiliz
Futbol Federasyon’unun temellerinin atılmasına, ardından da futbolun çoğunlukla İngiliz
‘tacirler’ aracılığıyla, büyük bir hızla tüm dünyaya yayılmasına yol açtı (Sandvoss, 2003,
4-5).
Bu süreç içinde futbol ‘icra edilen’ bir eğlence-spordan uzaklaşmış daha çok
‘seyirlik’ bir mefhum halini almıştı. 19. yüzyılın ortalarından itibaren, yani futbolun
kuralları ve aktörleriyle kurumsal bir hal almasından sonra, modern-öncesi döneme göre
çok daha az boş zamana sahip alt ve orta sınıfların boş zamanlarını doldurdukları
etkinliklerin en önemlilerinden biri ‘seyirlik sporlar’ (spectator sports) oldu, bunların
başında da futbol geldi: 1870lere gelindiğinde İngiltere’deki futbol maçları ortalama
20.000 kişi önünde oynanıyordu (Guttmann, 1986). Futbolun ücrete tabii bir temaşa
haline gelmesi ise, 1874’de İngiltere’nin ilk profesyonel futbol klüplerinden Aston Villa
tarafından uygulamaya konan, futbol stadına giriş ücretinin alınması kuralı ile başlamış
oldu (Sandvoss, 2003, 6).
Özetle, 14. yüzyıldan 20. yüzyıl başlarına uzanan; düzenlenmemiş ve kitlesel
katılımlı halk-futbolunun kurumsallaşmış, bürokratikleşmiş ve rasyonelleşmiş ‘modern’
futbola dönüşümü sürecinin, endüstri toplumunun modern ve rasyonel üretim-tüketim
mantığını ve koşullarını, başka bir deyişle moderniteye geçiş döneminin dinamiklerini
yansıttığını söyleyebiliriz.
3.2 Sporu izlemek, dinlemek: Medya ve Spor
20. yüzyılın başından itibaren yaygınlaşan kitle iletişim araçları, seyirlik sporların
takip edilme imkanını mesafelerden bağımsız hale getirerek, sportif karşılaşmalara dair
bilgilerin (sonuçlar, maç yayınları gibi) ‘uzaklara’ iletilebilmesini sağladılar. Önce
telegraf ve telefon, ardından da radyo sayesinde spor karşılaşmalarını, bulunulan
mekandan bağımsız bir şekilde takip etmek mümkün hale geldi. Bu gelişme bir yandan, o
ana dek yerel çapta tecrübe edilen spor olaylarının önce ulusal (ligler), sonra ise
uluslararası (dünya şampiyonaları) boyut kazanmasını doğururken, öte yandan ise sporun
6
bir kurum olarak toplumsal yaygınlığını ve popüleritesini artırmış oldu. Aynı zamanda,
spor karşılaşmalarının yeni oluşmakta olan ‘tüketim gücüne sahip’ alt-orta sınıfların
evlerine ulaşması sağlanmıştı. 1938’de Preston North End takımının kazandığı FA
Kupası maçı Britanya’daki radyo alıcısına sahip onbinlerce evde aynı anda dinlenebildi
(Sandvoss, 2003, 7-9).
Televizyonun ortaya çıkmasıyla futbolun ‘uzaklardaki evlerden’ görsel olarak da
takip edilmesi, yani ‘izlenmesi’ mümkün olmuştu. Bu gelişmeler futbolun, Fordist üretim
mantığı ve Keynesyen ekonomik model üzerinde vücut bulan ‘tüketim toplumunun’
dokusuna son derece uygun bir boş zaman faliyeti olarak popülerliğini artırmasını
doğurdu. Buna bağlı olarak, ‘futbolun beşiği’ İngiltere’nin iki televizyon yayıncısı, BBC
ve ITV, ilk olarak günlük yayınlarında spor programlarına yer verdiler (Sports Special,
World of Sportengraved gibi), ardında da spor karşılaşmalarının canlı yayınlarını
izleyicilerine sundular. Artık stadyuma gitmeden ve ücret ödemeden futbol izlemek
mümkündü. Bu açıdan televizyonun, futbolun son elli yıldır geçirdiği dönüşümün en
büyük sebebi olduğu tespitine katılmamak elde değil (Sandvoss, 2003, 2).
Futbolun bir boş zaman faliyeti olarak artan popülerliği, televizyon ve radyoya
benzer bir şekilde, basının da ona verdiği önemi artırmasını beraberinde getirdi. Spor
sayfaları arttı, spor gazeteciliği yeni bir uzmanlık halini aldı, yalnızca spor haberleri
içeren yayınlar ortaya çıktı. Medyanın spora verdiği önem ve ayırdığı alan günümüze dek
artan bir grafik izledi. Boyle’a göre, İngiliz gazete sektöründe son yirmi yıldır gözlenen
en dikkat çekici değişikliklerden biri, spor haberlerin miktarındaki büyük artış oldu (Boyle, 2006, 1).
Benzer bir tabloyu, Türkiye için de çizmek mümkün. Türkiye medya ortamında
seksenlerden itibaren yaşanan kökten dönüşümler (80ler’in ortasında ortaya çıkan Sabah
gibi ‘hafif’ içerikli gazetelerin spora geniş yer ayırması; 90’ların başından itibaren
Fotomaç gibi yalnızca spor-futbol içerikli gazetelerin ortaya çıkması; yine aynı dönemde
özel kanalların ortaya çıkmasıyla spor karşılaşmalarının yayın haklarından doğan ciddi
maddi kaynak sebebiyle sporun öncelikle ekonomik, sonra ise kültürel-sembolik
öneminin artması gibi) bir yandan farklı mecralarda spora dair yazılan, çizilen,
yayımlanan içeriğin artmasını doğururken, bir yandan da spor olaylarının toplumsal
gündemde kapladıkları alanın genişlemesine yol açtı (Talimciler, 2000).
7
Tüm bu gelişmelerin sonucu olarak günümüzde medya, genel olarak sporun
özelde ise futbolun toplumun büyük kesimince tecrübe edilmesinde hayati bir rol
oynamakta. Bu rol yanlızca ‘aracılık’ (mediation) değil, futbol etrafındaki sembolik
alanın oluşturulması, futbolseverlerin futbolla kurdukları ilişkinin ana hatlarının
belirlenmesi olarak düşünülmelidir. Dolayısıyla medya kuruluşları, futbol alanındaki
söylemlerin ortaya çıkıp dolaşıma girmesinde, bu alandaki diğer aktörlere göre
(sporcular, taraftarlar gibi) çok daha fazla gücü elinde bulundura gelmiştirv. Bu durum,
bu incelemede ele alınan spor alanındaki nefret söylemi için de geçerlidir.
Fakat, son dönemde yaşanan bazı gelişmeler, geleneksel medyanın spor
alanındaki bu hakim pozisyonun tehdit altında olduğu izlenimini doğurmaktadır. Tam bu
noktada, spor etrafında yaşanan iletişimsel sürecin bir ‘alt-yan alanı’ olarak
görebileceğimiz çevrim içi futbol ortamlarından bahsetmeliyiz.
3.3 21. yüzyılın futbol tecrübesi: Çevrim içi alem ve Spor-Futbol
Aslında, futbolla alakalı çevrim içi faliyetleri, bu alanda vuku bulan iletişimin
yalnızca bir ‘alt-yan alanı’ olarak tanımlamak, bu alanın sahip olduğu büyük önemi
gizleyebilir. Zira ‘futbolun sanal dünyaya dahil oluşu’ günümüz futbol kültürünü-
tecrübesini belirleyen iki temel etmen olan teknolojik gelişmeler ve küreselleşme
süreçlerinin (Boyle, 2009, 3) her ikisini de gözle görünür hale getirmesi, ve bugünkü
futbol tecrübesini adeta karakterize etmesi açısından alt-alan olmakla sınırlanamayacak
kadar esaslı bir dinamik. Bugün yalnızca futbolseverlerin değil, futbolculardan spor
medyasına, futbolla haşır neşir olan tüm aktörlerin-kurumların tecrübeleri, internet öncesi
ve sonrası olarak kolaylıkla dönemselleştirilebilir.
Fakat yine de, çevrim içi futbol ortamlarını bir alt-yan alan olarak
kavramlaştırmakta fayda var. Bu ortamları, futbol aleminin merkezinde yaşananların
(futbol maçlarının) tüm yeniliklere rağmen esası teşkil ettiği, ancak bu alandaki aktörlerin
hareket ve tecrübelerini yeni biçimlerde (modlarda) yaşamalarına sebep olan-imkan
tanıyan yeni alt-yan alanlar olarak düşünmeliyiz. Şimdi bu alanlara yakından bakıp,
nefret söylemi konusunda ortaya çıkan tabloyu inceleyebiliriz.
4. Çevrim içi spor ortamlarında nefret söylemi
8
Nemes’in (2002, 273) söylediği gibi internet birçok farklı açıdan akademik
araştırmalara konu edilmiş olsa da, futbolla olan münasebeti açısından oldukça az ele
alınmış bir alan. Bu yüzden, internet-futbol ilişkisine dair yaygınlaşmış bir araştırma
yönteminin henüz ortaya çıkmadığını söyleyebiliriz. Bu makalede çevrim içi spor
ortamları ortaya çıkışları üzerinden iki ana grup altında kategorize edildi:
1) Medya kuruluşlarının çevrim içi platformları,
2) Taraftarların oluşturduğu çevrim içi platformlar,
4.1) Medya kuruluşlarının çevrim içi platformları:
Bu grupta yer alan örnekler, sanal dünya dışında da varolan, yukarıda bahsi geçen
medyaların internet yapılarının sporla ilgili bölümleri (Hürriyet Spor, NTV Spor gibi) ile
yalnızca internette varolan sporla alakalı medya (Ajansspor, SporX gibi) olarak iki ana alt
grupta toplanabilir. Her iki grupta yer alan örneklerin temel özelliği, sayfaların arkasında
çoğunlukla kar amaçlı kurumların, şirketlerin olması, ve bu anlamda daha profesyonel bir
mantıkla işlemeleri.
Bu örnekler sözkonusu olduğunda, çevrim içi ortamda yaşanan iletişimsel sürecin
çevrim içi olmayan, geleneksel medyalar etrafında yaşanan iletişim biçimine göre en
belirleyici farkı, sunulan haberlerin kullanıcı yorumlarına açık olması. Dolayısıyla, bu
alanlardaki nefret söyleminin araştırılması bu iki cephenin de (yapılan haberlerin içeriği
ve kullanıcı yorumlarının içeriği) incelenmesini gerektiriyor.
Bu metodolojik gereklilik (hem haberlerin hem yorumların hesaba katılması ihtiyacı),
aslında, spor ortamlarının çevrim içi diğer alanlardan büyük bir fark taşımadığı gerçeğine
işaret ediyor (bir haber sitesinin, ya da müzikle ilgili blogun söylem incelemesi de aynı
mantık üzerinden ilerlemeyi gerektirecekti). Bu yüzden, spor ortamlarının diğer
ortamlardan farklı olduğu noktanın, iletişimsel süreçte değil de spor-futbol kültürüne
özgü bazı noktalarla (rekabet, güçlü grup kimliği edinme, dayanışma vs.) ilgili olarak
ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Dolayısıyla, bu ortamlardaki nefret söylemine dair
incelemeler bu noktalar etrafında örülen söylemleri dikkate almalıdır.
Fakat bundan önce medyaların söylem üretme sürecindeki rolüne, nefret söylemi
özelinde kısaca değinmeliyiz. Medya nefret söyleminin oluşmasında ve
yaygınlaştırılmasında en etkili araçlardan biri olabilmektedir. Lakin, toplumsal
9
algılarımızı şekillendiren önemli unsurlardan biri medyadır (Alğan & Şensever, 2010,
17). Yer-zaman ayrılacak konu-haberlerden, bunların ele alınış biçimine, bu içeriklerin
sunumunda kullanılan üslup-dile kadar, medyatik üretim sürecinin birçok aşamasında
medya kuruluşları-çalışanları tarafından yapılan tercihler, bu içerikleri tüketen
izleyicilerin bahsi geçen konu-habere dair edinecekleri kanıyı genel çerçeveleri ile
belirlemektedir. Dolayısıyla, bu konulardan nefret söylemi üretme potansiyeli yüksek
olanlarının medya tarafından ele alınma, kurgulanma ve yayılma süreçleri oldukça hassas
olunmasını gerektirir. Fakat, medya kuruluşlarının ideolojik tercihlerinden, medya
sektöründeki çalışma koşullarına kadar birçok farklı etken, bu hassasiyetin
gösteril(e)memesine ve nefret suçlarına yol açan ayrımcılığı oluşturan ve besleyen
önyargıların, yani nefret söyleminin, medya tarafından üretilmesine yol açabilmektedir.
(Alğan & Şensever, 2010, 17).
Bu duruma spor medyası özelinde bakıldığında ortaya çıkan tablo, nefret söylemine
zemin hazırlayan farklı tipte önyargıların kolayla dolaşıma sokulduğunu ortaya
koymakta. Bu incelemenin başında değindiğimiz Two Size örneğinde görüldüğü gibi,
uluslarası karşılaşmalarda zirveye ulaşabilen şoven-milliyetçi üslup spor medyası
tarafından nefret söylemi üretiminin karakteristik bazı özelliklerini taşıyor. Bu
özelliklerden ilki, spor medyasının hitap ettiği kitlenin çoğunlukla bir takımla
özdeşleşmiş ‘taraftarlardan’ oluşması sebebiyle kendini dahil hissettiği grup kimliğinin
dışlayıcı bir şekilde haber metinlerine sızması. Milli maçlar sözkonusu olduğunda rakip
takımın temsil ettiği ‘millet’ ile ‘biz’ olarak kurgulanan ulusun, futbol üstü bir mücadele
yaşamakta olduğunu çağrıştıran, militarist terminolojiyle süslenmiş dil, medyanın
sesleniği ulusal okuyucu-izleyici kitlesinin ulusal kimliğinin en dışlayıcı halini
canlandırmakta, harekete geçirebilmekte. Kısaca, nefret söylemi bağlamında
düşünüldüğünde, spor-futbol etrafındaki taraftarlık kültürünü, grup aidiyetinin içe kapalı
ve dışlayıcı yanından beslenen, ve aynı zamanda onu pekiştiren bir spor medyası dilinden
bahsedilebilir.
Bu dile zemin hazırlayan, spora dair ikinci özellik ise rekabet. Sporlar öz itibariyle
insanın doğayla, kendi limitleriyle ya da rakiple mücadele ettiği sosyal formlardır. Futbol
örneğinde durum, diğer takımlarla mücadeleyi esas aldığı, yani bir ‘ötekinin’ varlığını
gerektirdiği için, ötekileştirmeye özü itibariyle müsait bir tahayyülden bahsediyoruz.
10
Spor medyasının nefret söylemi ürettiği örneklerde beslendiği ikinci kaynak tam da
böylesi bir ‘ötekinin’ varlığı. Bu açıdan, milli maçların nefret söylemine elverişli
ortamlar olması, milliyetçi tahayyülün sürekli olarak ürettiği ya da ayakta tuttuğu öteki
milletler algısı olduğunu söyleyebiliriz.
Özetle, taraftarlık kültürüne özgü iki unsurun (güçlü grup aidiyeti ve rekabet), spor
medyası tarafından ele alınış biçimleri, nefret söylemini kolaylıkla dolaşıma
sokabilmelerine yol açıyor. Burada altı çizilmesi gereken nokta, medya kuruluşları
arasında farklılıkların bu kurumların nefret söylemini besleyen tavırlara (milliyetçilik,
ırkçılık vs.) yaklaşımlarını da farklı kılmakta olduğu, dolayısıyla medya kuruluşlarının bu
konudaki performansları arasında ciddi farklılıklar olduğudur (X gazetesi, Y kanalına
göre daha milliyetçi bir çizgideyse nefret söylemi konusundaki tavırları da farklı
olacaktır).
Medya kuruluşlarının çevrim içi alanlarına baktığımızda, yukarıdaki tablonun büyük
ölçüde geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Haber üretim süreçlerinde internet tabanlı
mecraların (web sayfaları, taşınabilir araç arayüzleri gibi), basılı ya da görsel-işitsel
mecralarla yakınlaşması, içiçe geçmesi sebebiyle çevrim içi kanallara yansıyan dil çevrim
içi olmayan kanallarla ciddi benzerlikle göstermekte, aynılaşmakta. Bu sebeple herhangi
bir spor olayının kaynak teşkil ettiği bir haber metnini nefret söylemi barındırır bir
şekilde sunan bir medya kuruluşunun çevrim içi ortamındaki söylemi de aynı problemi
barındırmakta.
Haber metinlerine gelen okuyucu yorumlarına baktığımızda ortaya çıkan tablo
genelleme yapmaya müsait olmasa da, büyük oranda medya kuruluşu tarafından haberde
kullanılan dili, yaklaşımı onaylayan ya da sahiplenen bir okuyucu profili yansıtmakta.
Her ne kadar zaman zaman ayrımcılığa ve ön yargılı haber üslubuna eleştirel yaklaşan
yorumlar görülse de, bunlar azınlıkta kalmakta, ve söyleme haber metninde çizilen genel
çerçeve hakim olmakta. Bu noktada büyük önem arzeden konu, medya kuruluşlarının
internet sayfalarındaki okuyucu yorumlarına dair kuruluş tarafından benimsenen
denetleme politikası. Çoğunlukla okuyucu yorumlarını filtreden geçirme mantığı üzerine
kurulu moderatörlük mekanizması uygulansa da, yorumların hangi kriterler üzerinden
denetlendiği konusu, nefret söylemi bağlamında oldukça muğlak bir görünüm arz ediyor.
11
Örneğin okuyucu yorumlarında kullanılması genellikle yasaklanmış olan küfür barındıran
yorumlar moderatörler tarafından onaylanmayıp silinirken, nefret söylemi sayılabilecek
etnik ya da cinsel aşağılamalar içeren yorumlar internet sayfalarının okuyucu yorumları
kısmında yer bulabiliyor.
Çevrimi içi ortamlardaki okuyucu yorumları konusundaki politikaları daha sonra ele
almak üzere bir kenara bırakıp, bu gruptaki nefret söylemine dair bir özetleme yaparsak,
bahsi geçen medya kuruluşunu düzenli olarak takip eden kişiler tarafından ziyaret edilen
bu çevrim içi ortamlarda, medya ve okuyucular arasında üzerinde uzlaşılmış bir söylem
çerçevesi olduğunu söyleyebiliriz. Tercih ettiği medya kanalının kullandığı dile ve
yaklaşıma aşina olan okuyucuların bu ortamlarda dolaşıma sokulan nefret söylemlerine
yaklaşımları da bu tercih sebebiyle çoğunlukla onaylayan ya da kanıksamayan bir tavrı
barındırmakta. Üzerinde uzlaşılmış bu dilin farklı sebeplerle sarsıldığı durumlar (eleştirel
okuyucu yorumları gibi) ise okuyucuların tepkilerini sergiledikleri, ortak söylemi yeniden
tesis etmeye gayret ettikleri durumlar olarak ortaya çıkıyor.
4.2) Taraftarların oluşturduğu çevrim içi platformlar (Internet sayfaları,
forumlar vs.)
Öncülü matbu halde yayımlanan taraftar fanzinleri olarak görülebilecek bu alt grubu
oluşturan örnekler, belli bir takımın-sporcunun taraftarlarının (‘fan’larının) çoğunlukla
bir araya gelerek oluşturdukları taraftar siteleri ve bunların uzantılarından oluşmakta.
Kronolojik olarak bakıldığında basit web sayfaları ve mail grupları kurulması ile ortaya
çıkan ‘sanal-taraftar’ grupları, kısa süre içinde ‘gerçek taraftar grupları’yla yakınlaştıp
kaynaştılar, ve güncel dönemde taraftarlık tecrübesinin önemli unsurlarından biri haline
geldilervi. İnternet ortamının yeniliklerini başarılı ve hızlı bir şekilde uygulamayı
becerebilen taraftar gruplarının internet siteleri-forumları, Facebook gibi sosyal paylaşım
ağları ve Youtube gibi görsel-işitsel tabanlı platformlardan verimli bir şekilde
faydalanmaları, bir anlamda kendi medyalarına kavuşmaları anlamına geldi.
Destekledikleri takıma dair haber akışı yaratabildikleri bu süreç, taraftar gruplarının bu
incelemede ilk grubu oluşturan spor medyasından bağımsız yeni bir iletişim alanı
edinmeleri olarak da değerlendirilebilir. Benzer bir şekilde, bu sanal platfromlar,
taraftarların destekledikleri klüplerin resmi görüşlerinden farklı bir duruş
12
sergileyebilmelerine, zaman zaman ise resmi görüşlere karşı harekete geçebilmelerine
imkan tanıdılar. Bu anlamda internetin sağladığı çevrimi-içi hareketlilik (mobilizasyon),
taraftarların, hem ana akım medyaya bağımlı olmadan seslerini duyurabilme, hem de
klüplerinin geleceğine müdahil olabilme fırsatı sağlaması sebebiyle, taraftarlığın daha
katılımcı bir hal almasına yani ‘demokratikleşmesine’ vesile oldular.
Taraftar kaynaklı internet ortamlarındaki nefret söylemi incelemesi, kullanılan
platformun özelliklerine bağlı olarak farklı unsurları hesaba katmak durumunda olsa da,
tüm bu platformların ortak noktası bu alanlardaki kullanıcı-taraftar katkısının ya da
yorumlarının, haber metinlerine-öğelerinine göre daha büyük önem taşıması. Lakin bu
ortamların birincil amacı haber akışından çok o camianın taraftarlarını bir araya getirmek,
bunu da kullanıcıların yorum ya da başka türlü katkılarıyla sağlamak. Bu tip ortamların
birinci grupta yer alan kurumsal medyanın çevrim içi kanallarından farklı olduğu bir
diğer nokta ise, yukarıda değindiğimiz futbol kültürünün temel değerlerinden ‘taraftarlık’
etrafında inşa olmaları. Dolayısıyla herhangi bir medya kuruluşunun en azından ilke
bazında benimsediği ‘tarafsız olma’ tavrının taraftar kaynaklı ortamlar için sözkonusu
olmaması sebebiyle ortaya çıkan, bu ortamlara has söylemlerden bahsedebiliriz.
Genellikle ‘biz’ ve ‘diğerleri’ diyalektiği üzerine inşa olan taraftarlık tahayyülünün
beraberinde getirdiği güçlü grup kimliği kaçınılmaz olarak, ‘içeri’ ve ‘dışarıyı’
tanımlayan bir sınır inşasını gerektirir. Sembolik olarak üretilen bu sınırların hayati önem
taşıdığı ‘taraftar olma durumunun’ ortaya çıkmasını ve yeniden üretilmesini sağlayan
faktörlerden en önemlilerinden biri de dil-söylem üzerinden kurulan hayali dünyalar. İşte
bu sebeple genel olarak taraftarlık aleminde, özel olarak da çevrim içi ortamdaki
taraftarlık tecrübesinde dolaşımda bulunan söylemlerin içeriği ve kullanım biçimleri
oldukça önemli.
Taraftarların oluşturdukları çevrim içi ortamlarda yaygın olarak dolaşımda olan
konulara bakıldığında ilk göze çarpan, desteklenen takıma dair farklı temaların tüm
konular içinde en büyük ağırlığa sahip olduğu. Söz konusu takımın yeni transferlerinden,
hafta sonu oynanacak maç için organizasyonlara, önceki hafta oynanan maçın
analizinden, rakip takımlardan haberlere kadar onlarca farklı konu bu ortamlarda yer
bulmakta. Bu anlamda taraftar ortamlarının konusu itibariyle oldukça ‘spesifik’, yalnızca
bu konuyu merak edenleri çekmesi sebebiyle de oldukça ‘kapalı’ alanlar olduğunu
13
söylemek mümkün. Başka bir deyişle yalnızca ‘bizler’den oluşan, ‘onlar’ olmayan bir
kitlenin takipçisi oldukları bir konu hakkında, sanal bir paylaşım yaşadığı bir cemaatten
bahsediyoruz.
Nefret söylemi açısından bakıldığında, bahsi geçen konuya bağlı olarak
değişebilen ‘biz’ tanımlamasının önemli bir fonksiyon üstlendiği görülüyor. Örneğin
Galatasaraylı taraftarların oluşturduğu bir internet forumunda ‘biz’ tanımına kaynak
teşkil eden ‘Galatasaraylılık’ kimliği (Fenerbahçeliliğe karşı), bir milli maç öncesinde
‘Türklük’le (yabancıya karşı), bu maç bir İsrail takımına karşı oynanacak ise
‘müslümanlık’la (yahudiye karşı), kaybedilen bir maç sonrasında hakem kararları
eleştirilirken ise ‘heteroseksüellikle’le (‘ibne’ hakeme karşı) ikame edilebilmekte. Tüm
bu biz-onlar örneklerinde olduğu gibi, forumlarda ele alınan konu nefret söylemini
tetikleyebilecek bir özelliğe sahip olduğu durumlarda, ayrımcı dil dolaşıma kolaylıkla
girebiliyor, ve girebildiği oranda da ‘biz’ tanımlamasını yeniden biçimlendirip, yeniden
üretiyor. Burada dikkat çekilmesi gereken nokta, bu tip futbol merkezli taraftar
forumlarında nefret diline karşı muhalif söylemleri dolaşıma sokabilmek mümkün olsa da
böylesi bir tavrın pratik olarak sergilenmesinin oldukça güç olduğu. Nefret söyleminin
azınlıkta olan ve bu söyleme muhattap olanları sessiz kalmaya zorlaması argümanı
(Nielsen, 2002, 1) dikkate alındığında, çevrim içi spor ortamlarında karşıt söylemleri
yaymanın niçin zor bir tavır olduğu daha iyi anlaşılıyor.
Tam bu noktada, yani çevrim içi spor ortamlarında varolan nefret söylemi ile
mücadelede kullanıcıların bireysel çabalarının yetersiz kaldığı noktada kurumsal
önlemlerden yani bu tip ortamların tesis edilmiş kurallarından bahsetmemiz gerekiyor.
Lakin çevrim içi ortamların özellikle de kullanıcı katkısı üzerine inşa edilmiş olanları
(forumlar, bloglar, multi-medya paylaşım alanları gibi), kullanıcıların uymaları gereken
kurallar çerçevesinde işleyen ve bu kuralların platformun yöneticileri tarafından
tanımlandığı yapılar. Dolayısıyla nefret söylemine karşı kuralların tanımlanması ve
ardından bunların uygulamaya konulması imkanı mevcuttur.
Türkiye’deki önde gelen taraftar gruplarının oluşturduğu internet forumlarının bu
tip düzenlemelerine, kurallarına bakıldığında henüz çok yaygınlaşmamış ‘nefret söylemi’
tabiri kullanılmasa da bu kavramlaştırmada tanımlanan bazı ifadelere yönelik önlemlerin
alınmaya çalışıldığı görülüyor. Alınan önlemlerin ilk grubu, nefret söylemi üretme
14
potansiyeli yüksek konuların forumlarda tartışılmasını tümden yasaklamak. Beşiktaş
Çarşı grubunun internet platformlarından biri olan Çarşı Forum’un ‘Üyelik Sözleşmesi’
adı verilen forum kullanım kuralları arasında ‘Mesaj İçerikleri’ne dair 2. kural bu
yasaklamaya örnek teşkil etmekte: 2 - Siyasal ve dini konuların konuşulmasına Forum yönetimi sıcak bakmamaktadır. Bu tür
konular, çok ciddi fikir çatışmalarına ve tatsızlıklara açık konular oldukları için üyeler arasında
büyük gerginlikler oluşturmaktadır. Bu nedenle forumda din, dil, ırk ve siyaset hakkında tartışma
yapmak, bu konularla ilgili iletiler göndermek ve materyaller kullanmak kesinlikle yasaktır. İçeriği
dil, din, ırk, siyaset olan yazılar ve konular forum yetkilileri tarafından haber verilmeksizin
silinir/saklanır gerekirse bu konuları açan üye hesabına belirlenmiş olan Ceza Puanı hanesine
eklenir.
Forumlarda benimsenmesi gereken üsluba yönelik kurallar, çevrim içi taraftar
yapılanmalarında rastlanan bir diğer düzenleme türü. Fenerbahçe taraftarlarının öncelikli
forumu olan Antu.com tarafından tanımlanmış ‘Üyelik Kuralları’ arasında yer alan
aşağıdaki metin, bu tip düzenlemelerin bir örneği: Diğer Takım Taraftarları: Antu Foruma her takım taraftarı üye olabilir. Forumda bulunan ve
Fenerbahçeli olmayan üyelerimiz bu forumda misafirdir bir misafire yakışan bir şekilde
davranmalıdırlar. Fenerbahçeli üyelerimiz de bu üyelere karşı önyargılı olmamalı bir ev sahibinin
misafire davranması gereken şekilde davranmalıdır.
Antu.com yönetimi tarafından öncelikle Fenerbahçeli olmayan, yani taraftarların
‘biz’ tanımının dışında yer alan üyelere karşı hoşgörüyü sağlamayı hedefleyen bu
düzenleme, zaman içinde site yönetimi tarafından yapılan ilave düzenlemelerle daha
kapsamlı bir hal almış: “Artan üye sayımızla beraber forum kurallarına eklemeler yaptık. Bu eklemeler daha medeni daha
rahat tartışabilmek fikir alışverişinde bulunmak amacıyla yapılmıştır. Hakaretin kime yapıldığı
önemli değildir. Kendinize sarfedilmesini hakaret olarak gördüğünüz eşiniz çocuğunuz anneniz
babanız ve dostlarınız arasında kullanmadığınız kelimeleri ifadeleri forumda da kullanmayınız.
Sizinle aynı fikirde olmayan kişileri Fenerbahçeli olmamakla itham etmeden onlara kendi
fikirlerinizi kuralları ihlal etmeyecek şekilde anlatınız. Unutmayınız ki her Fenerbahçeli aynı
fikirde olmayabilir.”
Bu düzenlemede dikkat çeken nokta Fenerbahçeliler arasındaki hakaret barındıran
diyalogları önlemenin amaçlanmış olması kadar, bahsi geçen saldırgan diyaloglarda
15
kullanılıdığı anlaşılan ‘Fenerbahçeli olmamak’ suçlamasının da önüne geçilmek istenmiş
olması. Bu hassasiyet, yukarıda bahsettiğimiz ‘biz’ tanımlamasının taraftarlık
ortamlarında ne kadar önemli bir kimlik unsuru olduğunu bir kez daha ortaya koymakta.
Üçüncü tür önlemler ise nefret söylemi kavramlaştırması altında yer alan ifade ve
söylem biçimlerini, bunların adını anarak, yani daha doğrudan ortadan kaldırmayı
hedefleyen önlemler olarak gruplanabilir. Taraftarlar arası bir çevrim içi platform olan ve
sonuç bölümünden bir kez daha değinilecek olan TribünDergi forumlarının ‘Kullanım
koşulları’ bu tip doğrudan önlemlerin bir örneği olarak gösterilebilir: “Küfürlü, müstehcen, kaba, iftira niteliğinde, nefret dolu, tehdit edici, sekse yönelik veya
ülkenizin kanunlarını çiğneyici içerikler göndermemeyi kabul ediyorsunuz, "Tribun Dergi" sitesi
hangi ülkede barındırılıyorsa o ülkenin kanunları veya Uluslararası kanunlar geçerlidir. Bunları
dikkate almamanız durumunda hemen ve süresizce siteden yasaklanırsınız ve eğer tarafımızca
gerekli görülürse İnternet Servis Sağlayıcınız da haberdar edilir. Bütün mesajların IP adresi bu
koşulların uygulanmasına yardımcı olmak için kaydedilmektedir.”
Nefret söylemi karşıtı doğrudan önlemlere dair bir diğer örnek ise çoğunlukla
Karşıyaka taraftarlarının kullandıkları, Karşıyaka Çarşı grubunun gayri resmi taraftar
forumu olan Uyurgezer.net tarafından tanımlanmış ‘Site Kuralları’ arasında yer alan bazı
maddelerden oluşmakta: “2- T.C. yasalarını ya da uluslararası kanunları, anlaşmaları, tüzükleri çiğneyen mesajlar foruma
gönderilemez.
3- Topluluklar hakkında tahrik edici ve küçük düşürücü yazılar yazılamaz. (Örneğin: Türk, Kürt,
Ermeni, Yahudi, Çerkez, Zenci, Hint, Arap, Çingene, Roman, Rus, Göçmen gibi.)
4- Tehdit edici, küfürlü, örf ve adetlere karşı, nefret dolu ya da çok miktarlarda istenmeyen
mesajlar göndermek; din, dil, ırk ayrımına yönelik iletiler göndermek ve materyaller kullanmak;
forum yöneticilerini ve kullanıcılarını küçümser davranışlar sergilemek yasaktır.
5- Yorum amacı taşımayan salt propaganda içerikli parti ve siyaset yazıları yasaktır.
6- Karşı görüşteki kimse yada kimselerin kişiliklerini ve düşüncelerini rencide edici, aşağılayıcı
mesajlar yazmak kesinlikle yasaktır.
7- Her türlü taciz edici yazı yasaktır.”
Antu.com’daki uygulamaya benzer olarak Uyurgezer.net yöneticileri tarafından
zaman içinde güncellenen ‘Site kuralları’, nefret söylemine zemin oluşturabilecek
16
‘hassas’ konulara dair benimsenmiş, ve ‘Din, Siyaset, Takım Muhabbeti gibi konular
hakkında’ başlığıyla duyurulmuş yeni önlemleri yansıtmakta: “Biz artık seviyesi düşük tartışmalardan çok sıkıldık.
Sitemizde düzeysiz karşılıklı atışmalar içeren dialoglar istemiyoruz.
Şu andan itibaren bahsi geçen konu ile ilgili bir daha bu kadar net bir açıklama yapılmayacak.
*Siyaset konuşmak Uyurgezer’de yasak değildir. Ancak sadece ve sadece bireyler kendi
düşüncelerini belirtecektir.
Siyasi ve Dini konularda bir başka düşünceye atıfta bulunmak, alıntı yaparak cevaplamak, karşı
düşüncedekini rencide edici yada aşağılayıcı yorumlarda bulunmak kesinlikle yasaktır. En ufak
düzeysizlik sezildiği takdirde eylem içinde bulunan kullanıcı yöneticilerimiz tarafından
uyarılmaksızın uzaklaştırılacaktır.
*Sonu olmayan dini ve siyasi tartışmalar açmak kesinlikle yasaktır.
*Forumda spor haberleri verilir, görüş bildirilir ancak gerzek takım muhabbetleri yapmak yukarıda
belirtilen uyarımız ile aynı platformda değerlendirilerek, yaptırımı da aynı şekilde olacaktır.
Ortak amaç düzeyli bir ortamda bulunabilmekse bizlere yardımcı olacağınızı umuyoruz.
YUKARIDA BELIRTILEN KURALLARA UYMAYAN HER KULLANICI
UYARILMAKSIZIN UYURGEZERDEN UZAKLASTIRILIR.”
Bu ilave kurallardan anlaşılacağı üzere benimsenen yöntem hassas konuları
yasaklamak değil, bunların ele alınış biçimlerini nefret söylemine zemin hazırlayacak
üsluplardan uzaklaştırmaktır. ‘Gerzek’ spor muhabbeti, ya da ‘sonu gelmeyen’ dini ve
siyasi tartışmalar bu hedefe yönelik olarak yasaklanırken, spor muhabbeti ve dini-siyasi
tartışmalar yasaklanmamıştır.
Taraftarların oluşturduğu bu çevrim içi örneklerde görüldüğü üzere, nefret
söylemi tanımlamasına uyan tavır ve dilin bahsi geçen ortamlardan uzak tutulmasına dair
belirli bir çaba olsa da, bu çabanın pratikte ne derece sonuç getirici olduğu konusunda
kesin bir neticeden bahsetmek mümkün değil. Özellikle ayrımcılık niteliği üzerinde hem
fikir olunmuş etnik temelli hakaretlerdense, çoğu zaman hakaret olarak kabul edilmeyen
cinsel içerikli nefret söylemleri konusunda olumlu bir tablo çizmek kolay değil. Fakat
yine de, bu araştırmada incelenen taraftarların oluşturduğu çevrim içi platformların büyük
bir çoğunluğunun nefret söylemi konusunda, medya kuruluşlarının platformlarına göre
daha sorumlu bir tavır takındıklarını en azından tanımladıkları kurallar açısından
söyleyebiliriz. Bu kuralların uzun vadede, kullanıcılar tarafından içselleştirilecek normlar
olacağını umabiliriz.
17
Kullanıcıların katkılarının denetimi bahsinde değinmemiz gereken son nokta
Youtube, Facebook gibi doğrudan sporla ilgili olmayan sosyal paylaşım plaformlarını.
Farklı bir denetim mekanizmasına sahip bu yapıları, taraftarların oluşturduğu çevrim içi
ortamların bir alt grubu olarak düşünmekte fayda var. Her ne kadar bu ortamlar, bu
araştırmada ilk grubu oluşturan medya kuruluşları tarafından da kullanılsa, spor özelinde
bu uygulamanın çok yaygın olduğunu söylemek mümkün değil.
Yukarıda bahsedilen iki gruba göre oldukça farklı bir işleyiş mantığı olmakla
beraber Youtube, Facebook gibi multi-medya tabanlı paylaşım sitelerinin, spor-futbolla
ilgili çevrim içi dünyada kapladığı yer oldukça önemli. Bireysel ya da farklı toplulukları
temsil eden kullanıcılar tarafından bu ortamlara yüklenen içeriklerin diğer sanal spor
ortamlarında ‘linklenmesi’, tavsiye edilmesi sayesinde kısa süre içince yayılmaları; ve bu
ortamların çoğunda oldukça ‘gevşek’ işleyen ‘yorum denetleme’ mekanizması sebebiyle
gerek yüklenen içeriğin, gerekse kullanıcı yorumlarının adeta kontrol dışı olması, bu
alanlara nefret söylemi açısında özel bir anlam yüklüyor; nefret söylemine dair en
olumsuz örneklerle bu platformlarda karşılaşılıyor.
5) Sonuç
Bu araştırmanın başında iki hedefimiz vardı: Çevrim içi spor ortamlarında nefret
söyleminin neden ve nasıl varolduğunu anlamak, ve bu ortamlarda nefret söyleminin
yaygınlaşmasının önüne geçme için yöntemlerini tartışmak.
Bu iki hedefimize dair yukarıda çizdiğimiz tabloda ortaya çıkan sonuçlardan ilki
medya kuruluşlarının çevrim içi platformlardaki nefret söylemine dair olanlar. Buna göre
medya kaynaklı bu ortamlardaki nefret söylemine dair tavır:
1) Medya kuruluşunun bu konudaki hassasiyetine, duyarlılığına göre değişmekte,
2) Medya kuruluşu ile okuyucu-izleyicileri arasında tesis edilmiş söylemsel
uzlaşmaya bağlı olarak şekillenmekte,
3) Okuyucu-izleyiciler tarafından eleştirilmesi oldukça zor.
Bu sonuçlar ışığında bahsi geçen medya kuruluşlarının nefret söylemi karşıtı bir
tavır benimsemedikleri ya da böyle bir tavır medya alanında faliyet gösteren düzenleyici
18
kurumlar ya da meslek örgütleri tarafından dayatılmadığı sürece, nefret söylemi
konusunda olumlu adımlar beklemenin oldukça güç olduğu söylenebilir.
Araştırmamızda ikinci grubu teşkil eden taraftar kaynaklı çevrim içi platformlara
dair bulgularımız ise:
1) Bu kanalların taraftarlık durumunu daha katılımcı ve bağımsız hale getirme
potansiyeline sahip oldukları,
2) Esasen kullanıcıların katkıları üzerine inşa edildikleri,
3) Güçlü grup aidiyeti ve rekabet mevhumları üzerinden işleyen taraflı yapılar
oldukları,
4) ‘Biz’ tanımlamasının dışlayıcı niteliğe bürünmesi durumunda nefret söylemi
üretme potansiyellerinin arttığı,
5) Nefret söylemine karşı değişen seviyeler ve şekillerde önlemler aldıkları,
6) Bu konudaki hassasiyetlerine ve denetleme mekanizmalarının derecesine bağlı
olarak nefret söylemini engellemeye çalıştıkları.
İncelememizde amaçladığımız ikinci hedefimize, yani çevrim içi spor
ortamlarındaki nefret söyleminin önlenmesine dair kısa tartışmamız ise bu konuda
oldukça başarılı sayılabilecek bir örneğin, Tribün Dergi Forumu, sunumundan oluşmakta.
Bu tercihimiz halihazırda işe yaradığı görülen bir yöntemin, bundan sonra atılacak
adımlara kaynak teşkil edebileceğine olan inancımız.
Nefret Söylemi karşıtı, olumlu bir örnek: Tribün Dergi Forum
Tribün Dergi Forumu, 2001-2003 yılları arasında 8 sayı olarak yayımlanmış
Tribün Dergisi’nin çevrim içi ortama taşınması sonrası kurulmuş bir spor forumu. Bu
araştırmada bahsi geçen taraftar forumlarından en önemli farkı ise kullanıcılarının
herhangi bir spor klübünün taraftarları ile sınırlı olmayıp tribünler-camialar arası yapısı
olması. Forum’un kurucu ve kullanıcılarının bu tercihi altında yatan temel motivasyonu
anlamak için Tribün Dergi’nin ortaya çıkışına ve felsefesine bakmakta fayda var.
Tribün Dergi’nin yayın hayatına başladığı 2000ler’in başında, tüm dünya da
olduğu gibi Türkiye’de de futbol ve kültürü ciddi bir dönüşüm içerisindeydi. Özel
televizyon kanallarının büyük paralar karşılığı satın aldıkları maç canlı yayın hakları ve
Televole ve pazar gecesi futbol yorum programları gibi yollarla, futbol üzerindeki
19
belirleyici gücü artmakta, klüplerin şirketleşmesiyle birlikte futbol alanına akan maddi
kaynaklar yükselmekte ve futbolun şiddetle birlikte anılma süreci hız kazanmaktaydı. Bir
yandan da uluslararası arenadaki sportif başarılar artmaktaydı ancak bunun bedeli gittikçe
agresifleşen, kaybetmeyi hazmedemeyen bir halet-i ruhiyenin taraftar kitleleri arasında
yaygınlaşması olmaktaydı. Tribün Dergi bu atmosferde, yalnızca kazanmak üzerine
kurulan taraftarlık mantığına muhalif bir söylemle ortaya çıktı, ve bu dönemde ortalığı
kaplamış olan klüp dergilerine ya da takımlarla anılan futbol yorumcularına alternatif bir
söylem geliştirdi. Amatör bir ruhla, farklı takım taraftarlarının bir araya gelip, takım
sevgilerini ve futbol tutkularını, kazanmak-kaybetmek gerilimi dışında paylaşabilecekleri
bir yayın olarak doğdu ve yaşadı. Yazarlar, futbolun iş adamlarının ya da sponsorların
değil, taraftarların kültürü olduğu fikriyle bir araya geliyordu ve telif ücreti olmaksızın
dergiye katkıda bulunuyorlardı. Tribün Dergi’nin ilk dönemi, Tanıl Bora’nın, ilk baskısı
1993’de yayımlanan Futbol ve Kültürü derlemesinde isabetle işaret ettiği gibi öncesinde
halkı uyuttuğu sebebiyle hor görmüş olduğu futbolla, 80li yıllarda barışan entellektüel
camiaya benzer bir biçimde, futbol ‘olayına’ soldan bakanların ama aynı zamanda ona
tutkuyla bağlı olanların (Bora, 1993, 11) kısa süreli ama kalıcı izler bırakan bir
birliktelikteliği olarak görülebilir.
Derginin 2003 yılında ekonomik kaynak ve dağıtım güçlüklerini aşamaması
sebebiyle, Tribün Dergi internet üzerinden varlığını sürdüren bir platforma/foruma
dönüştü. Forum, kendi ifadesiyle “Tribün kültürü üzerine yazılar ve haberler içeren
dergiden yazılar ve tartışmalar” olarak tasarlandı ve o günden bu yana bu doğrultuda
varlığını sürdürmekte. 26 temmuz 2010 itibariyle 23917 üyesi bulunan, 31077 başlık
altında 2049063 mesajın yer aldığı TribünDergi forumlarında paylaşılanlar, diğer spor
forumlarında ya da medyasında olanın aksine, yalnızca haftalık maç yorumları ve onlara
dair tartışmalarla sınırlı değil. Örneğin ‘Audio/video/doküman arşivi’ kategorisi altında
tezahüratlar, kayıtlar, videolar paylaşılmakta, ya da ‘Televizyon, sinema, müzik, kitap,
fanzin...Taraftar entellektüelite sahibi olamaz mı birader ?’ açıklamasıyla sunulan
‘Sanatsal Kaygı’ kategorisi altında daha ‘ağır’ içerikli tartışmalar yaşanmakta.
Forum, ekonomik olarak siteye alınan reklamlarla ayakta duruyor ve derginin
kurucularından oluşan 4-5 kişilik bir yönetici/moderatör kadrosu tarafından yönetiliyor.
Takımlara karşı tarafsızlık ilkesi üzerinden sürdürülen ‘adil moderatörlük’, kullanıcıların
20
şikayetleri durumunda yazışmalara müdahale edilmesi mantığına dayanıyor. Yeni
başlıkların kullanıcılar tarafından açılması, başlıkların sabitlenmesi ya da kaldırılması
gibi uygulamaların ise moderatörler tarafından hayata geçirilmesi gibi internet
forumlarında karşılaşılan işleyiş Tribün Dergi için de geçerli ve kullanıcıların forumdan
atılması moderatörler tarafından uygulanılabilen en sert yaptırım.
Tribün Dergi Forumu’nu nefret söylemi bağlamın örnek teşkil eden bir çevrim içi
alan olarak görmemizi sağlayan en önemli nokta, aşağılayıcı ve ön yargılardan beslenen
söylemlerin çoğunlukla diğer kullanıcılar tarafından eleştirilemesi dolayısıyla da nefret
söyleminin forumu kullananlar tarafından ‘kendi kendine’ engellenemesi. Daha önce de
belirttiğimiz üzere TribünDergi’nin kullanım koşulları nefret söylemi kapsamındaki ifade
ve tavırları yasaklamış durumda (örneğin, ‘Hakaret, iftira, kufurlu konusma, asagilama,
din ayrimi yok’ ya da ‘Küfürlü, müstehcen, kaba, iftira niteliğinde, nefret dolu, tehdit
edici, sekse yönelik veya ülkenizin kanunlarını çiğneyici içerikler göndermemeyi kabul
ediyorsunuz’). Fakat bundan da önemlisi nefret söyleminin bu kurallar yani yukarıdan
gelen denetime gerek kalmadan, kullanıcıların çoğunluğu tarafından eleştirilmesi, bu
söylemleri üretenlerin kınanması, dışlanması.
TribünDergi Forum’da karşımıza çıkan böylesi bir tavrın altında yatan sebeplerin
en önde geleni, bu incelemede ısrarlar altı çizilen taraftarlık kültürünün en önemli
kaynaklarından ‘biz’ tanımlamasında yatıyor. Herşeyden önce, TribünDergi ortamındaki
‘biz’ tanımı belli bir camianın taraftarlığındansa, futbol sever olmak üzerinden kurulmuş.
Forumlarda ‘tribüncü’ ya da ‘tribün emekçisi’ olarak ifade edilen bu kimlik camilar-
klüpler üstü bir nitelikte olması sebebiyle farklı taraftar grupları arasında dışlayıcı
tavırların yerine ‘herhangi bir takıma gönül vermiş olma’ ortak paydasını öne çıkarıyor.
Böylece diğer taraftar kaynaklı çevrim içi ortamlarda gözlenen taraftar grupları
arasındaki nefret dili olabildiğince azalıyor. İncelememizde bahsettiğimiz Karşıyaka
taraftarlarının yarı-resmi Uyurgezer.net forumunun yöneticilerinden birinin ifadesiyle,
TribünDergi forumları ‘Bir Karşıyakalı ile bir Göztepeli’nin birbirlerine o. çocuğu
demeden diyalog kurabildikleri tek ortam.’ TribünDergi’de yaşanan bu camialar üstü
paylaşımı yakından incelediğimizde karşılaştığımız kim olaylar ortaya çıkan bağların
sanal dünya ile sınırlı kalmayıp, gerçek hayata da yansıdığını gösteriyor. Örneğin
deplasman maçlarına gidecek Tribüncüler, misafir olacakları takımın taraftarlarını
21
TribünDergi üzerinden haberdar edip olası çatışma senaryolarının önüne geçiyor, zaman
zaman ise birbirlerinin evlerinde konaklıyorlar. Bu dayanışmanın zirveye ulaştığı anlar
ise Tribündergi üzerinden örgütlenen cenaze organizasyonları. Herhangi bir taraftar
grubunun üyesinin, özellikle takımla ilgili sebeplerle hayatını kaybettiği durumlarda
Tribüncüler birbirlerinin yanında yer alıyorlar, ve spor medyasının sıklıkla sunduğu
‘şiddet düşkünü holigan’ tablosunun tam aksinde dayanışma tabloları ortaya çıkıyorvii.
TribünDergi ortamında birbirine karşı nefret söylemini oldukça düşük tutabilen
kullanıcıların, etnik, dini ya da cinsel azınlıklara karşı takındıkları dilin kontrolu
konusunda da oldukça başarılı olduklarını söylemek mümkün. Tribün Dergi’nin
yayımlandığı dönemden bu yana yazar ve okuyucularda gözlenen hassasiyet, forum
ortamında kullanılan üslup ve dile de yansımakta, bu konuda problemli tavırlar
gözlendiğinde kullanıcıların büyük kısmı tarafından eleştirilmekte. Özetle TribünDergi
forumlarının nefret söylemi konusunda örnek gösterilebilecek bir çevrim içi spor
platformu olduğu söylemek mümkün. TribünDergi örneğinden çıkarılacak en önemli
dersler:
1) Dışlayıcı olmayan, geniş kapsamlı bir şekilde tanımlanan ‘biz’, nefret
söylemini azaltıyor.
2) Futbol kültürünün asli mevhumlarından ‘rekabet’ bir diğer unsur olan
‘dayanışma’ ile birlikte var olabiliyor, ve bu gruplar arasında gerilimi azaltıyor.
3) Spor medyasının hakim pozisyonuna alternatif bir alan ve dil oluşturulabiliyor.
4) Ortaya çıkan paylaşımlar sanal dünya ile sınırlı kalmıyor.
5) Spor alanı şiddet ve nefret gibi yıkıcı duygulardan başka dayanışma, dostluk
gibi olumlu hislere de gebe bir alan.
TribünDergi örneğinin ışığında çevrim içi spor ortamlarının nefret söylemine
karşı duruşların, tavırların geliştirilebileceği alanlar olarak tahayyül edebilir; böylesi
yapıların yaygınlık kazanmasının toplumsal hayatımızı, sivilliğimizi tehdit eden nefret
söyleminin azalmasına vesile olabileceğini umabiliriz. Albert Camus etik adına öğrendiği
herşeyi futbola borçlu olduğunu söylemişti. Biz de, azınlıkta olsalar da, çevrim içi spor
alanlarındaki olumlu örneklerden nefret söylemiyle mücadele adına birşeyler
öğrenebiliriz.
22
Notlar: i Aslında tartışılması gereken bir diğer nokta da, spor denildiğinde akıllara niçin ilk
olarak futbolun geldiği. Bunda, futbolun diğer spor dallarına oranla daha popüler bir spor
olması kadar, ana akım medyada futbola ayrılan alanın diğer branşlara göre kıyaslanamaz
ölçüde fazla olmasının da rolü var. Bu iki faktör arasındaki nedensellik ilişkisini
tartışmak ise bu incelemenin kapsamı dışında. Çevrim içi spor alanlarındaki nefret
söylemininin incelendiği bu araştırmada seçilen, yoğunlaşılan alanın futbol olması ise,
analitik ve pratik sebepler kadar futbolun bu bahsi geçen popülaritesi, dolayısıyla da
toplumsal hayatta kapladığı geniş alanla ilgili olduğunu ifade etmeliyiz. ii 6 Nisan 2000 günü İstanbul’da oynanan Galatasaray-Leeds United futbol karşılaşması
öncesinde Taksim meydanında yaşanan ve iki İngiliz taraftarın hayatını kaybettiği kavga-
linç girişimi sonrası Türk gazetelerinin hemen hepsi yaşananları Leeds taraftarlarına karşı
nefret dolu bir dille aktardılar. Bu yayınların başında o dönem Yılmaz Özdil’in
editörlüğünü yaptığı Uzan Grubu’na ait Star gazetesinin ‘Two Size’ başlıklı haberi
gelmişti. 2-0 Galatasaray galibiyetiyle biten maçı, Taksim’de öldürülen iki Leeds
taraftarına gönderme yaparak ve tükürme efektini çağrıştırarak ‘Two Size’ başlığıyla
sunan haber, ulusal kimlik tabanlı-ırkçı nefret söylemi kullanımına dair bulunmaz bir
örnek. iii 26 Eylül 2009 günü Bursa’da oynanan Bursaspor-Diyarbakır karşılaşmasının sonlarına
doğru, iki takım taraftarları arasında maç başından beri süren gerilim fiziksel çatışmaya
dönüştü. ‘PKK dışarı’ tezahüratları ve Türk bayraklarıyla maç başından beri
Diyarbakırspor’lu taraftarları taciz eden Bursaspor taraftarları maç sonuna doğru karşı
takım taraftarlarını taş yağmuruna tuttular. Aralarında yedi yaşında bir çocuğun da
bulunduğu onlarca kişinin yaralandığı olaylar sonrasında birçok yorumcu, gerilimin bu
noktaya gelmesinde ulusal ve yerel basında süregelen Diyarbakırspor üzerinden Kürtlere
yönelen ayrımcı dilin Bursa’daki karşılaşma öncesinde iyice yükselmesinin etkili
olduğuna dikkat çekti. iv Muhalif eğilimli taraftar gruplarının futbol ortamlarını çeşitli toplumsal mücadeleler
için bir yaygınlaştırma, propaganda alanı olarak kullanması ya da kimi taraftar
gruplarının felsefelerini muhalif bir çıkış noktasından inşa etmeleri futbol kültürünün çok
23
dışından çok bilinmese de alışılmış unsurları. Futbolun bu yüzünün görünür hale geldiği
onlarca olaydan biri, 4 eylül 2009 günü Adanademir Spor ile İtalya’nın Livorno takımları
arasında Adana’da oynanan dostluk maçıydı. Che bayraklarının dalgalandığı, Ciao
Bella’ların söylendiği karşılaşma sol eğilimli iki camianın dayanışma amacıyla bir araya
geldikleri bir ‘alternatif futbol’ gecesi olarak görülebilir. v Hiç şüphe yok ki bu güç, medya içindeki farklı kurumlar arasında eşit bir şekilde
dağılmamıştır, kimi medya kuruluşları diğerlerine göre daha hakim pozisyondadır. Buna
bağlı olarak da farklı medya kuruluşlarının söylem üretme-yayma kapasiteleri ve
tercihleri de farklı olacaktır. vi Karşıyaka Spor Klübü taraftarları tarafından oluşturulan Kafsinkaf.org ve Ksklist
yapılanmaları hakkında detaylı bilgi için (Akın, 2010, 79-80). vii 16 Kasım 2008 tarihinde Banvit Spor-Karşıyaka basketbol maçı için Bandırma’ya
giderken pompalı tüfekle öldürülen Karşıyaka taraftarı Özgür Soylu’nun 18 tarihindeki
cenaze töreni, böylesi bir örnekti. Türkiye’nin dört bir yanından yola çıkan Tribüncüler
cenaze törenine katılmış ve Özgür takımların farklılığını ortaya koyan bir renk cümbüşü
içinde uğurlanmıştı. Detaylı bilgi için bakınız (Akın, 2009).
Referanslar: Akın, Altuğ (2010). “Mesafelere rağmen sevebilmek: Diasporadaki Karşıyakalılar.” Kafsinkaf. Yiğit Akın (der.) içinde. İletişim Yayınları. 73-84. Akın, Altuğ (2009). “Medya Eleştirisi Stadyuma Girdiğinde: ‘Sayın Basın, Bunu da Yazın!’”. Meyda ve Kültür: V. Kültürel Çalışmalar Sempozyumu’nda sunuldu. Karaelmas Üniversitesi, Zonguldak, Türkiye. 2-4 Temmuz, 2009. Alğan, Cengiz & Şensever, Levent. (2010). Ulusal Basında Nefret Suçları: 10 Yıl, 10 Örnek. Sosyal Değişim Derneği. İstanbul. Bora, Tanıl (1993). “Sunuş.” Futbol ve Kültürü. Roman Horak, Wolfgang Reiter, Tanıl Bora (der) içinde. İletişim Yayınları. 11-19. Boyle, Raymond (2006). Sports Journalism. Sage. London Boyle, Raymond (2009). “More Than a Game? Some Reflections on Football and Identity”. “When football creates identities: Celtic Glasgow and Barça on debate”,
24
sempozyumunda sunulan konuşma metni. Olympic Studies Centre at the Autonomous University of Barcelona. 13 October 2009. Guttmann, A. (1986) Sports Spectators. New York: Columbia University Press. Habermas (1987). The Theory of Communicative Action, Volume 2, Lifeworld an system: A Critique of functionalist reason. Boston: Beacon Press. Habermas (1989). The Structural Transformation of the public sphere: An Inquiry into the category of bourgeois society. Cambridge & Mass: The MIT Press. Nemes, Irene (2002). “Regulating hate speech in Cyberspace: issues of desirability and efficacy” Information and Communication Technology Law 11(3): 193-220. Nielsen, Laura Beth (2002). “Subtle, Pervasive, Harmful: Racist and Sexist remarks in public as hate speech” Journal of Social Issues 58(2): 265-280. Sandvoss, Cornel (2003). A Game of Two Halves: Football, television and globalization. London: Routledge. Silverstone, Sonia M. & Lunt, Peter (1994). Talk on Television: Audience participation and public debate. London: Routledge. Talimciler, Ahmet (2000). “Türk Futbol Medyası.” Medya ve Kültür içinde. I.Ulusal İletişim Sempozyumu 3–5 Mayıs, 2000, Ankara.