63
ALLAH’IN ŞEÂİRLERİ 1

şeâir

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: şeâir

1

ALLAH’INŞEÂİRLERİ

Page 2: şeâir

2

Şeair, İslâmiyet'i hatırlatan unsurlardır.Buna göre şeairler doğrudan doğruyaİslâmiyet'in ve bu dinin hükümlerinintoplumsal hayattaki sembolleridir.

Page 3: şeâir

3

Görülünce ve haklarında düşünülünce Allahü teâlâyı hatırlatan, onlara saygı göstermeye ve kulluk vazifelerinionlar vesilesiyle yapmaya davet edildiğimizşeylere "şeâir" denir.

Page 4: şeâir

4

Allahü teâlâ, Kur'ân Kerîm'de şöyle buyurur :

الل��ه� ع�ائ�ر� ش� ي�ع�ظ�م� و�م�ن� ذ�ل�ك�ل�وب� ال�ق� و�ى ت�ق� م�ن� ا ا�ن�ه� ف�

(Hac, 22/32 )

Page 5: şeâir

5

"Bu böyledir. Artık kim Allah'ın şeâirini tazim ederse,şüphe yok ki bu tazim ve hürmet,kalblerin takvâsındandır." )Hac, 22/32(

Page 6: şeâir

6

Kur'ân-ı Kerîm, Ka'be-i muazzama, Peygamber Efendimiz )aleyhissalâtü vesselâm(

ve namaz şeâirin en büyükleridir.

Page 7: şeâir

7

Şeâirullahı sevmek demek, Kur'ân-ı Kerîmi, Peygamber Efendimizi )sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem(,

Ka'be'yi ve namaz gibi ibadetleri, hattâ Allahü teâlâyı hatırlatan her şeyi sevmek demektir.

Page 8: şeâir

8

Bunlara gösterilen saygı da, onlar hakkındaki kusurlar da, Allah'a karşı yapılmış sayılır.

Page 9: şeâir

9

Evet, Allah'ın emrettiği esaslara, o esaslar çerçevesinde saygı duyma, ta'zimde bulunma kalbin takvasındandır.

Page 10: şeâir

10

Allah, neye ne derece önem veriyorsa, ona o kadar değer vermek kalbin Allah'la irtibatının emâresidir.

Page 11: şeâir

11

Yani, Allah Teâlâ namaza çok önem vermişse, namazla bütünleşen, günde şu kadar namaz kılan bir insanhafife alınmamalıdır.

Page 12: şeâir

12

Cenâb-ı Hak, Kendisine teveccühe önem veriyorsa, bir kulun sürekli ellerini açması, kollarını kaldırabildiği kadar kaldırıp yüreği çatlarcasına Allah'a yalvarması çok önemli bir meseledir.

Page 13: şeâir

13

Allah'ın alameti olarak tavsif edilen Safa ve Merve İslâm dinine ait ibadetlerin yerine getirildiği bir nitelik kazanmışlardır.

Page 14: şeâir

14

Safa ve Merve tepelerinin doğrudan Allah'ın alameti olarak tavsif edilmesi, bu mekanların Tevhid'i ihtar etmesi ve sa'y ibadetinin yerine getirildiği mekanlar olmasından ötürüdür.

Page 15: şeâir

15

ن� م� و�ة� ر� ال�م� و� ا ف� الص� ا�ن�الل��ه� ع�ائ�ر� ش�

ر� اع�ت�م� ا�و� ال�ب�ي�ت� ج� ح� م�ن� ف�ي�ط�و�ف� ا�ن� ع�ل�ي�ه� ن�اح� ج� ال� ف�

ا م� ب�ه�Bakara-158

Page 16: şeâir

16

Şüphesiz Safa ile Merve, Allah’ın (dininin) şeairlerindendir. Onun için her kim hac ve umre niyetiyleKâbe’yi ziyaret eder ve onları da tavaf ederse,bunda bir günah yoktur. Bakara-158

Page 17: şeâir

17

şeairin Tevhid inancını ihtar edici fonksiyonunun yanında, toplumsal hayatta mü'minlerin ortak özelliklerinin belirlenmesi ve inananların aynı anda ibadet etmesi gibi somut bir görünümü de vardır.

Page 18: şeâir

18

Bu yüzden şeairin yalnızca Allah'a imanı hatırlatan işleve sahip olmayıp, başlı başına bir ibadet olmasından ötürü tüm Müslümanları ilgilendirdiği degörülmektedir.

Page 19: şeâir

19

Meselâ şeair-i İslâm'ın Büyüklerinden birisi olan oruç başlı başına bir ibadet olduğu gibi Ramazan ayında toplumsal şuurda iman, İslâm gibi hakikatleri canlı tutmakta ve "İslâm" dininin varlığını somut pratiklerle hissettirmektedir.

Page 20: şeâir

20

Şeair "Tevhid" hakikatini hatırlatmakta, aynı şekilde Müslümanların ortak şuurla hareketini sağladığı için İslâmiyet'in ve Müslümanların alamet-i farikası olmaktadır.

Page 21: şeâir

21

Bir diğer söyleyişle şeairler genel olarak İslâm dininin yapısını, özel olarak da bir Müslüman'ınsorumluluklarını ve yaşam biçimini göz önüne sererler.

Page 22: şeâir

22

Allah, bizi bu şeairlere karşı saygısızlık yapmaktan sakındırmaktadır :

Page 23: şeâir

23

ن�وا ا�م� اال�ذين� �ي6ه� ا ذ�ي�االل��ه� ع�ائ�ر� ش� ل6وا ت�ح� ال�

ام� ر� ال�ح� ر� ه� الش� و�ال�ئ�د� ال� ال�ق� و�ال� د�ى� ال�ه� و�ال�

ام� ر� ال�ح� ال�ب�ي�ت� �ا�م�ين� ذ��و�الم� ب�ه� ر� م�ن� ال= ف�ض� ي�ب�ت�غ�ون�

ان=ا و� و�ر�ض�

Page 24: şeâir

24

Ey iman edenler! Allah’ın (koyduğu din) şeairlerine, haram aya, hac kurbanına, (bu kurbanlıklara takılı) gerdanlıklara ve de Rab’lerinden bol nimet ve hoşnutluk isteyerek Kâ’be’ye gelenlere sakın saygısızlık etmeyin. Maide-2

Page 25: şeâir

25

Bir insan, ibadetlerini, şuuruna misafir etmeden, hissinde ağırlamadan angarya kabilinden, baştan savma veya eda edip içinden sıyrılma gibi hareketlerle yerine getiriyorsa onun Allah'la münasebeti de okadar demektir.

Page 26: şeâir

26

Öyleyse, Cenâb-ı Hakk'ın önem verdiği şeylere fevkalade önem vermek müminler için bir esastır ve onların Hak karşısındakiderecelerini belirleyen bir ölçüdür.

Page 27: şeâir

27

Allah ile münasebetlerimiz, araya başka hiçbir şeyin girmesine meydan vermeden, bütün benliğimize O'nu hissettirme.. dilimiz O'nu anarken, şuurumuza da O'nu duyurma, hissimizi de O'nunla doyurma..

Page 28: şeâir

28

aklımızı, fikrimizi, kalbimizi, ruhumuzu Bu pak münasebetlerle beslemek.. işte bunların hepsi mü'minin Hak karşısındaki derecesini ve ihlasını belirleyen birer ölçü ve ünvandır .

Page 29: şeâir

29

Evet, kıyamet gününde rahatsızlık yaşamamak için sizin burada ibadetinize rahatsızlık vermemeniz ve ubudiyetin haklarına hırsızlık elini uzanmasına mani olmanız gerekir. Bütün kalbiniz, ruhunuz ve hissiyatınızla Allah'a yönelmelisiniz.

Page 30: şeâir

30

İslâmiyet bir bütündür; yani, usûlünden furûuna kadar onun esasları hepsi birden edâ edildiği zaman, insana vâd ettiği şeyler -dünya ve ukbâ adına beklenen semereler– elde edilir.

Page 31: şeâir

31

İmam Şâ'rânî diyor ki; "Bînamaz bir adamla yarım saat otursam kırk günnamazımın feyzini duyamıyor, ondan lezzet alamıyorum"

Page 32: şeâir

32

Müslümanın hakiki insanlık ufkuna ulaşması için dinin belirlediği esasların bütününün birden yerine getirilmesi şarttır.

Page 33: şeâir

33

Bundan dolayı, "Fîzilalil'Kur'an" sahibinin de dediği gibi: "Müslümanlığı hakkıyla yaşamak ancak İslamî bir toplum içindemümkün olur."

Page 34: şeâir

34

Yoksa insan, seccadesinde, namazgâhında, mescidinde, yuvasının içinde müstakimyaşayabilir.

Page 35: şeâir

35

Fakat, sokak ona yardımcı değilse, mektep onu desteklemiyorsa, ilim dünyası onun yanında yer almıyorsa, o insan istikamet üzere yaşamakta oldukça zorlanacak, belki de yenik düşecektir.

Page 36: şeâir

36

Günümüzde bu tür boşlukları ancak niyet-i hâliseyle doldurabiliriz. Yani, niyetimiz hâlis ise, sürekli "Yâ Rabbi, dünyada Senin için duruyoruz, Seni anlatmak için yaşıyoruz;

Page 37: şeâir

37

Çirkefin, bataklığın içine orada boğulma durumunda bulunaninsanları kurtararak Senin rızanı kazanmak için giriyoruz." diyebilir ve bu niyetimizi hep dipdiri ve dupduru tutabilirsek -inşaAllah–kurtulabiliriz.

Page 38: şeâir

38

Diğer taraftan, inanç sistemimiz,ibadet ü tâatlerimiz, ahlak anlayışımız ve sosyal münasebetlerimiz bir yönüyle bizim kimliğimizintezâhürleridir.

Page 39: şeâir

39

Biz bunları edâ ettiğimiz zaman kim olduğumuzu ortaya koymuş oluruz. Onları ihmal ettiğimiz, görmezden geldiğimiz takdirde, biz de büsbütün özümüzden uzaklaşır ve kimliksiz hâle geliriz.

Page 40: şeâir

40

Nice insan vardır ki, onlar bir yönleriyle Hristiyan, bir yönleriyle Yahudi ve diğer bir yönleriyle de adeta Budist gibidirler.

Page 41: şeâir

41

Evet, dini bir bütün olarak görmeme ve onun emrettiği esasları kimliğin bir buudu olarak kabul etmeme yozlaşmayı, özden uzaklaşmayı ve kimliksiz yaşamayı da beraberinde getirir.

Page 42: şeâir

42

İslam'da esas olan ameldir, davranıştır. İnsanlara etki eden husus da hâldir,tavırlardır. İnsanın, susmasıyla, hâliyle, tavırlarıyla, davranışlarıylayapacağı bir işin dışında sözlerin hiçbir kıymeti yoktur.

Page 43: şeâir

43

Başkalarına hak ve hakikatleri ulaştırmada kullanılması gereken dil de, kâlden ziyade Müslümanın hâl dili olmalıdır. Mühtedîlerin İslâm'a koşmalarının arkasındaİslâm'ın, temsil yoluyla seslendirilen hâl, Kur'ân ve Sünneti yaşamaktır.

Page 44: şeâir

44

Malumunuz: Hazreti İsa'nın havarileri de Ashâb-ı Kirâm ve efendilerimiz de, değişik milletlerle temasa geçtikleri ve onlara hakkı, hakikati anlattıkları dönemlerde o milletlerin dillerini bilmiyorlardı, onların kültürlerine de yabancıydılar.

Page 45: şeâir

45

Fakat, hâl, tavır ve davranışlarıyla, maddeye kilitlenmiş gönüllere, büyük ölçüde maneviyata dayanan hakikatleri anlatmaya muvaffak oldular.

Page 46: şeâir

46

Bu başarının sırrı "İman ve İslam'ın, hakkıyla inanmış gönüllere kazandırdığı hâl diliyle" olsa gerek.

Page 47: şeâir

47

Öyleyse, hâlimiz daima dilimizin önünde olmalı, tavır ve davranışlarımız sözlerimize yön vermelidir ki hem Allah nezninde yalancı olmayalım, hem de insanlar nazarında kendi itibarımıza dokunmayalım.

Page 48: şeâir

48

Evet, müstakim görünmek değil, mustakim olmak gerekir.

Page 49: şeâir

49

Allah Teâlâ, ت� ر� ا�م� ا ك�م� م� ت�ق� اس� ف�

ع�ك� م� ت�اب� و�م�ن�)Hud, 11/112(.

Page 50: şeâir

50

"Öyleyse ey Resulüm, seninle beraber tevbe edenlerle birlikte emrolunduğun gibi dosdoğru ol! " )Hud, 11/112( buyuruyor.

Page 51: şeâir

51

Evet, dinimizde görünme değil; "olma" önemlidir, yaşama ve uygulama önemlidir; söyleme ve telkin değil.

Page 52: şeâir

52

İslam, yeryüzünde "görünme" ve riyâkarlığın kökünü kesmek, "olma" ve anlatılanları yaşatmak için gelmiştir.

Page 53: şeâir

53

Müslüman, inandığı şeyleri önce yaşamalı, sonra başkasını davet etmeli aksi takdirde "yaşatmak için yaşamak"tan katiyen söz açmamalıdır; zira, bir hikmete binaen Allah anlatılan hususların tesir gücünü, anlatanın yaşamasına bağlamıştır.

Page 54: şeâir

54

Allah (cc) ,ن�وا ا�م� اال�ذين� �ي6ه� ا ذ�ي�ا

ع�ل�ون� ت�ف� ال� ا م� ول�ون� ت�ق� ل�م�الل��ه� ن�د� ع� ت=ا ق� م� ك�ب�ر�

ع�ل�ون� ت�ف� ال� ا م� ول�وا ت�ق� ا�ن�(Saff, 61/2-3)

Page 55: şeâir

55

"Ey iman edenler! Niçin yapmadığınız şeylerisöylüyorsunuz? Yapmadığınız şeyleri söylemek, Allah'ın en çok nefret ettiği şeylerdendir.“)Saff, 61/2-3( buyurmaktadır.

Page 56: şeâir

56

Kulaklarımız doydu. Fakat, gözlerimiz aç. İslamın lafını eden değil, onu yaşayan insanı görmekistiyoruz artık.

Page 57: şeâir

57

Çoğumuz cenaze gibi Allah huzuruna geliyor kalkıyor, eğiliyor, doğruluyor ve cenaze gibi gidiyor.

Page 58: şeâir

58

Dolayısıyla bu müslümanlar adına iyi bir görüntü olmuyor, hâlimiz kimseye bir şey ifade etmiyor. Genel manzara budur ne yazik ki.

Page 59: şeâir

59

Nice kimseler var ki, camide de olsalar çok boşlar, çok ürpertisiz yaşıyorlar, çok gâfiller. Namazı bile esneyerek edâ ediyorlar.

Page 60: şeâir

60

Allah Resûlü (aleyhissalatü vesselam): "Nice namaz kılanlar vardır ki, nasipleri sadece yorgunluk ve zahmettir." buyuruyor; Öyleyse gelin namaz yorgunu olmaktan Allah'a sığınalım.

Page 61: şeâir

61

"Allah'ım, bize hakkı hakk olarak göster; Bizi hakka uymaya muvaffak kıl.bize imanı sevdir ve onu gönüllerimize güzel göster. Hakikati ruhumuza hissettir. Ya Rabbi

Page 62: şeâir

62

Bâtılı da bize çirkin göster Ya Rabbi ve bizi ondan uzak durmaya muvaffak kıl." Hakkı hak bilip ona hakkıyla uyma, bâtılı batıl bilip ondan da büsbütün uzak durmaya muvaffak eyle.

Page 63: şeâir

63

آمينلله والحمدرب

العالمين