72
“İlmihal, ilmihal, ilmihal, ilmi- halinizi öğrenin, ilmihalinizi öğrenin” diye adeta feryat eden Allah dostu bizi en güzel bir yola sevk ediyormuş meğer. İl- mihal denince hal ilmi. Bulunduğu hal ne ise bir insanın o hale lazım olan bütün ilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin- den kazanması için “ticarette neyin helal, neyin haram” olduğunu bilmesi, evlenmeye kalkışan bir kişinin evliliğin hü- kümlerini “nikâh, mehir, talak, iddet” vs. bilmesi, zenginliğe ulaşan bir kişinin “zekât ve ona taalluk eden konuları bilmesi gibi “bulunduğu halin il- mini” öğrenmek her Müslüman erkek ve kadına farzdır. Bunların yanında sahih bir ehl-i sünnet inancına sahip olabilmek için akaidi iyi bilmeliyiz. Hele günümüzde zeh- rin altın kâselerde sunulduğu “Yahudi ve Hıristiyanların kâfir olmadığının” Müslü- manlar! tarafından savunulduğu ve Ya- hudi ve Hıristiyanlarında cennete gideceğine fetvalar ve deliller getirildiği, kader inancının sonradan emeviler döne- minde uydurulduğu, kabir azabının olma- dığı, İsa (a.s)’ın ölüp gittiği ve inmeyeceği, ehl-i sünnetten sapmış dalalet fırkalarıyla ehl-i sünnet olmanın bir farkının olma- dığı… gibi ehli sünnet inancının yok edil- meye çalışıldığı zamanımızda bir Müslüman dinini nerden, kimlerden öğ- rendiğine dikkat etmelidir. Bu meyanda bizlerde üzerimize dü- şeni yapmaya çalışarak okurlarımızı dini eğitim ve öğretimde duyarlı olmaya çağı- rıyoruz. Başkalarının gündeminden sıyrı- larak Kur’ân’ı ve dini öğrenmeyi gündeme taşıyoruz. Dolu dolu bir “is- lamî eğitim – öğretim” dosyamız var. Nureddin Yıldız hocamız “Eğitimde Rab- banilik” başlığıyla, Dr. Ramazan Şahan hocamız “Hidayet ve hayat rehberimiz Kur’an” çalışmasıyla, Mehmet Talu hoca- mız “Tatilde çocuklara Kur’an öğretimi ve İslami eğitim” adlı çalışmasıyla, Fuat Tür- ker hocamız da “Yakınlarınızı Ateşten Ko- ruyun” diyerek katkıda bulunuyor dosyamıza. Röportajcımız Aydın Başar söyleşi- lerine devam ediyor ve Nureddin Yıldız hocamızla “Din dindardan öğrenilir” baş- lığıyla enfes bir sohbeti sizlerle paylaşıyor. Dr. Ebubekir Sifil hocamız “mehdi ve Mesih” konusunu işliyor. Nihat Morgül hocamız “Allah’ın Rahmet İklimi: Üç Aylar” diyerek bizleri manevi iklimden na- siplenmeye çağırıyor. Ahmet Haliloğlu hocamız ise ulema ve mürşitlerimizin hiz- metini yazıyor. Hasan Başar kardeşimiz “İslamiyet kendi kavramları üzerinde yük- selir” diyerek katkı sağlıyor. Ayrıca Emre Topoğlu, Yusuf Karagözoğlu, Çocuk say- fası ve diğer yazılarla birlikte dergimiz yine dolu dolu. Nureddin Yıldız Bu sayımızdan itibaren sohbetle- riyle, kitaplarıyla ve çalışmalarıyla yakın- dan tanıdığınız Nureddin Yıldız hocamız yazılarıyla her ay bizlerle olacak. Kendisi- nin yazar kadromuza katılmış olması biz- leri ziyadesiyle heyecanlandırmış ve mutlu etmiştir. Yoğun çalışmalarına rağmen biz- leri kırmayarak aramıza katıldığı için Nu- reddin Yıldız hocamıza çok teşekkür ediyoruz. Allah kendilerinden razı olsun. Daha iyi Burhan’larda buluşabilmek dile- ğiyle Allah’a emanet olunuz. EDİTÖR Yıl 6 Sayı 69 Haziran 2011 “Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

  • Upload
    others

  • View
    17

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

“İlmihal, ilmihal, ilmihal, ilmi-halinizi öğrenin, ilmihalinizi öğrenin”diye adeta feryat eden Allah dostu bizi engüzel bir yola sevk ediyormuş meğer. İl-mihal denince hal ilmi. Bulunduğu hal neise bir insanın o hale lazım olan bütünilimleri bilmesi üzerine farz.

Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyinhelal, neyin haram” olduğunu bilmesi,evlenmeye kalkışan bir kişinin evliliğin hü-kümlerini “nikâh, mehir, talak, iddet”vs. bilmesi, zenginliğe ulaşan bir kişinin“zekât ve ona taalluk eden konularıbilmesi gibi “bulunduğu halin il-mini” öğrenmek her Müslüman erkek vekadına farzdır.

Bunların yanında sahih bir ehl-isünnet inancına sahip olabilmek içinakaidi iyi bilmeliyiz. Hele günümüzde zeh-rin altın kâselerde sunulduğu “Yahudi veHıristiyanların kâfir olmadığının” Müslü-manlar! tarafından savunulduğu ve Ya-hudi ve Hıristiyanlarında cennetegideceğine fetvalar ve deliller getirildiği,kader inancının sonradan emeviler döne-minde uydurulduğu, kabir azabının olma-dığı, İsa (a.s)’ın ölüp gittiği ve inmeyeceği,ehl-i sünnetten sapmış dalalet fırkalarıylaehl-i sünnet olmanın bir farkının olma-dığı… gibi ehli sünnet inancının yok edil-meye çalışıldığı zamanımızda birMüslüman dinini nerden, kimlerden öğ-rendiğine dikkat etmelidir.

Bu meyanda bizlerde üzerimize dü-şeni yapmaya çalışarak okurlarımızı dinieğitim ve öğretimde duyarlı olmaya çağı-rıyoruz. Başkalarının gündeminden sıyrı-larak Kur’ân’ı ve dini öğrenmeyi

gündeme taşıyoruz. Dolu dolu bir “is-lamî eğitim – öğretim” dosyamız var.Nureddin Yıldız hocamız “Eğitimde Rab-banilik” başlığıyla, Dr. Ramazan Şahanhocamız “Hidayet ve hayat rehberimizKur’an” çalışmasıyla, Mehmet Talu hoca-mız “Tatilde çocuklara Kur’an öğretimi veİslami eğitim” adlı çalışmasıyla, Fuat Tür-ker hocamız da “Yakınlarınızı Ateşten Ko-ruyun” diyerek katkıda bulunuyordosyamıza.

Röportajcımız Aydın Başar söyleşi-lerine devam ediyor ve Nureddin Yıldızhocamızla “Din dindardan öğrenilir” baş-lığıyla enfes bir sohbeti sizlerle paylaşıyor.Dr. Ebubekir Sifil hocamız “mehdi veMesih” konusunu işliyor. Nihat Morgülhocamız “Allah’ın Rahmet İklimi: ÜçAylar” diyerek bizleri manevi iklimden na-siplenmeye çağırıyor. Ahmet Haliloğluhocamız ise ulema ve mürşitlerimizin hiz-metini yazıyor. Hasan Başar kardeşimiz“İslamiyet kendi kavramları üzerinde yük-selir” diyerek katkı sağlıyor. Ayrıca EmreTopoğlu, Yusuf Karagözoğlu, Çocuk say-fası ve diğer yazılarla birlikte dergimiz yinedolu dolu.

Nureddin Yıldız

Bu sayımızdan itibaren sohbetle-riyle, kitaplarıyla ve çalışmalarıyla yakın-dan tanıdığınız Nureddin Yıldız hocamızyazılarıyla her ay bizlerle olacak. Kendisi-nin yazar kadromuza katılmış olması biz-leri ziyadesiyle heyecanlandırmış ve mutluetmiştir. Yoğun çalışmalarına rağmen biz-leri kırmayarak aramıza katıldığı için Nu-reddin Yıldız hocamıza çok teşekkürediyoruz. Allah kendilerinden razı olsun.Daha iyi Burhan’larda buluşabilmek dile-ğiyle Allah’a emanet olunuz.

ED

İTÖ

R

Yıl 6

Sayı 69

Haziran 2011

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 2: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

AYLIK İLİM KÜLTÜR DERGİSİ

Yıl: 6 Sayı: 69

Haziran 2011

SAHİBİ

Burhan Basın Yayın

Eğitim ve Tur. Ltd. Şti.

SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ

Serdar TAŞAR

YAYIN DANIŞMANLARI

Prof. Dr. İbrahim BAYRAKTAR

Prof. Dr. Mustafa AĞIRMAN

Yard. Doç. H. Murat KUMBASAR

YAYIN KURULU

Yusuf ELİBOL

Ramazan ÇAKIR

Aydın BAŞAR

Salih AYDIN

Musa KARACA

REDAKSİYON

Mürsel LÜLECİ

DAĞITIM ORGANİZASYONU

Asim AYDOĞDU 0538 233 5000

Fiyatı

Tek Sayı: 6 TL

1 Yıllık (12 Sayı) Abone: 72 TL

6 Aylık Abone: 36 TL

Yurtdışı

1 Yıllık Abone: 75 Euro

Abonelik İçin Hesap Numaraları

Posta Çeki No: 5091167

Türkiye Finans Sultanbeyli Şubesi

Hesap No: 291928-1

IBAN:TR67 0020 6000 6300 2919 2800 01

Ziraat Bankası Sultanbeyli Şubesi

Hesap No: 1673–44165588

IBAN:TR690001001673441655885002

YAYIN VE İLETİŞİM ADRESİ

Mehmet Akif Mah.

Kuran Kursu Cad.No: 87

Sultanbeyli / İST.

Tel: +9 (0216) 498 94 00

Faks: +9 (0216) 498 94 00

İNTERNET ADRESİ

[email protected]

[email protected]

www.burhandergisi.com

BASKI

Milsan A.Ş. 0212 697 1000

YAYIN TÜRÜ

Aylık Süreli Yayın

Gönderilen yazılarda editör ve yayın kurulu de-ğişiklik yapabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez.Yazılardan kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir.

Yayınlanan reklamlardaki ürün ve hizmetlerin so-rumluluğu reklam verene aittir.

içindekilerEğitimde Rabbanîlik 4

HİDAYET VE HAYAT REHBERİMİZ KUR’AN 10

TATİLDE ÇOCUKLARIMIZA KUR'AN ÖĞRETİMİVE İSLÂMÎ EĞİTİM... 18

ÇOCUKLAR TATİLDE YAZ KURSLARINAGİTMELİ Mi? 26

Allah’ın Rahmet İklimi: Üç Aylar 30

Hikmetli Söz: Hacı Şaban Efendi (K.S.) 33

Röportaj Nureddin Yıldız: “Din DindardanÖğrenilir” 34

Hikmetli Söz: Ahmed er-Rufai Hazretleri(K.S.) 39

MESİH ve MEHDİ 40

İSLAMİYET KENDİ KAVRAMLARI ÜZERİNDEYÜKSELİR 46

Son Devrin Din Alimleri 50

MARKS’IN KASVETİ VE HAKİKAT HÜZMELERİ 54

Modern İnsan İdeolojilerin Kıskacında 60

Yer Sofrası Kültürü 66

Burhan Çocuk 68

Nureddin YILDIZ

Dr. Ramazan ŞAHAN

Mehmet TALU

M. Emin KARABACAK

Nihat MORGÜL

Aydın BAŞAR

Dr. Ebubekir SİFİL

Hasan BAŞAR

Ahmet HALİLOĞLU

Emre TOPOĞLU

Yusuf KARAGÖZOĞLU

Aydın BAŞAR

Musa KARACA

Page 3: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Eğitimde RabbanîlikNureddin YILDIZ

Tatilde çocuklarımıza Kur’an Öğretimive İslami Eğitim...

Mehmet TALU

Röportaj Nureddin Yıldız: “Din DindardanÖğrenilir”Aydın BAŞAR

MESİH ve MEHDİDr. Ebubekir SİFİL

Son Devrin Din AlimleriAhmet HALİLOĞLU

4

18

34

40

50

Page 4: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Nureddin YILDIZ

Çocuklarımızın eğitilmesinde kısavadeli düşünceler sakıncalıdır. Beş yıllıkplanlarla iş yeri kurulabilir ama insan ye-tiştirilemez. Uzun, en uzun olan hesap-larla yola çıkılmalıdır. Bir anne babanınçocuğuyla ilgili planı, doğumdan öncebaşlamalı ama ölümle bitememelidir. Birçocukla cennette sürdürülecek beraber-lik hesap edilerek plan yapılmalıdır ki, oplan meleklerin de desteği ile sürsün.Diploma, iş gibi kısır ideallerin öldür-düğü planlar, sadece dünyeviliği yansı-tır.

EğitimdeRabbanîlik

¸ Her şeyden önce eğitim kavramı, küçük çocuk-

ların yetiştirilmesi olarak anlaşıldıkça içine girilemeye-

cek demektir. Eğitimi küçük veya büyük, insanın

yetiştirilmesi olarak anlamalıyız.

¸ Eğitim adına okulu yeterli görmek yanlışın ilk

basamağıdır. Okul hayatın ne kadarıdır ki eğitimin bü-

tünü olsun? Öğretimle eğitimi karıştırmamalıydık.

¸ Müslümanlar olarak, eğitimimizin en önemli ba-

samağının evlerimiz olduğunu anlamakta geciktik. An-

ladıktan sonra da eğitimle ilgili kitaplar alıp kitaplığa

koymayı yeterli gibi gördük. Hâlbuki asıl eğitim, anne

babanın eğitecek kıvama gelmesi ile mümkündür.

Müslümanlar, iyi bir okul iyi bir öğretmenden önce iyi

bir anne iyi bir baba bulmalıydılar.

¸ Biz, bugünkü neslin de yarınki neslin de eğiti-

minin rabbanîleşmesi ile Allah katındaki mesuliyeti-

mizden kurtulabileceğimiz bir eğitim vermiş oluruz.

4

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 5: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

¸ Eğitimimizin rabbanîleşmesinin, çocukların genç

yaşta Kur'an okumalarını, ilmihâl bilmelerini sağla-

makla oluşmayabileceğini de idrak etmeliyiz. Rabba-

nîleştirme önce mantık ve idrak üzerinden

sağlanmalıdır.

EĞİTİMİ İDRAK ETMEK

Eğitim adı ‘okul’ olan kurumların tek başına yü-

rüttüğü bir iş değildir. Ev, iş yeri, çevre ve en önemlisi

mescit eğitim kurumudur. Bu kurumların arasında da

en güçlü eğitim kurumu evlerdir. Eğitimin şu veya bu

vasıftan çıkarılıp rabbanîleştirilmesi düşünüldüğünde

bunu, okulların rabbanîleştirilmesi şeklinde anlarsak

hem şu an için zor bir talepte bulunmuş oluruz hem de

köklerini ihmal ettiğimiz bir ağacın dallarını süslemeye

kalkarız. Eğitim, insanın bulunduğu ve yetiştirildiği her

yerde eğitimdir.

Eğitimi rabbanîleştirmek, evlerimizin kıblegâh

olmasıdır. Yazlık anlayışımızın, tatilimizin, eğlencemi-

zin şer’ilik vasfına haiz olması da eğitimimizin rabba-

nîleştirilmesi süreci içindedir. Kurduğumuz

derneklerin, vakıfların, şirketlerin helal-haram süzge-

cinden geçerek kurulmasını temin etmedikçe, çocuk-

larımızın hayatlarının bir bölümünde devam

edebildikleri okulları arzu ettiğimiz seviyede ve kali-

tede görmeyi isteme hakkımız da olmayacaktır.

5

Evlerimizin rabbanîleştirilmesi, mescitlerimizin

rabbanîleştirilmesi de öncelikle evlerimizin esası olan

kadınlarımızın rabbanîleşmesini ve o rabbanîleşmenin

simgesi durumunda olan Meryem’e benzemeleri ihti-

yacını karşımıza çıkaracaktır. Mescitlerimizde, mihraba

geçip tekbir getirerek batıla ve nefse karşı savaş orta-

mında bizi idare eden durumundaki imamlarımızın,

Allah'ın adını her gün yücelten müezzinlerimizin kimin

vekili olduklarını, kimin makamına vekâlet ettiklerini

müdrik olarak iş yapmalarını gerektirecektir. Namazı

memurluk gereği kıldıran arkasında kılınan namazın

eğitim gücüyle, kendisini Resûlullah sallallahu aleyhi

ve sellemin makamında cılız bir vekil olarak görüp

ayaklarının bağı kesilerek namaz kıldıran bir imamın

arkasındaki namazın eğitim gücü aynı olabilir mi?

Kendisini Allah'ın insan üretmek için seçtiği bir fabrika

gibi görüp, doğurduğunu Allah'a adama lezzetini his-

seden mü'min kadınla, erkeğinin hakkı olduğu için bir

çocuk doğurmayı kabul eden kadının kıyas edilmesi

mümkün müdür? Eğitim için okuldan önce ev seçil-

melidir. En büyük öğretmen annedir. Anneyi yetiştire-

meyenlerin iyi öğretmen arayışları, gece karanlığında

odun toplamaya benzetilse yeridir.

Çocuklarımızın eğitilmesinde kısa vadeli düşün-

celer sakıncalıdır. Beş yıllık planlarla iş yeri kurulabilir

ama insan yetiştirilemez. Uzun, en uzun olan hesap-

larla yola çıkılmalıdır. Bir anne babanın çocuğuyla il-

gili planı, doğumdan önce başlamalı ama ölümle

bitememelidir. Bir çocukla cennette sürdürülecek be-

raberlik hesap edilerek plan yapılmalıdır ki, o plan me-

leklerin de desteği ile sürsün. Diploma, iş gibi kısır

ideallerin öldürdüğü planlar, sadece dünyeviliği yan-

sıtır.

RABBANÎ BİR EĞİTİM İÇİN

a- Eşyayı ve insanı yerli yerine oturtmak birinci

esas olmalıdır. İnsan her şeyden öncedir. Her şey

insan için vardır. İnsan da Allah'a kulluk için vardır.

Plan ve çalışma bu mantık üzerine kurulu olmalıdır.

Ahiret için yaşıyoruz ama ahiretimizi dünya üzerinden

kazanacağız. Ahireti istediğimiz gibi dünyadan da na-

sibimizi unutmayız. Dünyanın bütün mübahlarına ta-

libiz fakat hiçbir mübah boğulma ve erime nedenimiz

Haziran 2011

Page 6: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

olmamalıdır. Eşyanın doğal yeri, insanlar arasındaki

doğal tasnif, Allah'ın yaptığı tasniftir. Modern gelişme-

lerin ortaya çıkardığı tasniften, dinimizin temel esas-

larına aykırı olanı alamayız. Eğer dinimiz ahlâkı öne

çıkardı ise biz, işi ve sermayeyi öne çıkaramayız. Me-

sela bir aile tesisi için ‘dininden ve ahlâkından razı ol-

duğunuz’ birini uygun görün dedi ise bunun yerine

biz, işi ve kazancı öne çıkaran bir anlayışı kabul ede-

meyiz.

b- İlimler arasında öncelikli ve daha önemli ay-

rımı yaparız ama gereksiz ilim görmeyiz. Akide ilmi al-

fabeden öncedir. Konuşmayı, yazmayı bilmeden hatta

Kur'an öğrenilmeden akide öğrenilmelidir. Akide en

üst ve sarsılmaz yerine oturduktan sonra diğerleri

önem sırasına göre gelmelidir. Beşerî isimlerle adlan-

dırılan ilimler de insana yararı kadar önemli ve önce-

liklidirler. İlimsiz kalmak kadar ağır bir yanlış olan iki

hataya düşmemeye dikkat ederiz: Bunların birincisi,

ilimler arasındaki sıralamanın yanlışlığıdır. Anatomiyi

bilmeyene cerrahi tatbikatının yaptırılmasındaki ağır

hata bunun örneği sayılabilir. İkincisi de Allah'ın her

insana farklı yerleştirdiği yetenekleri yok sayarak her-

kesin her alanda uzmanlaşabileceği anlayışını yansı-

tan yetenek farklılığına rağmen bir alanda eğitim

baskısıdır. Bunun örneği olarak da farz ilim olarak

namaz kılacak kadar Kur'an bilmenin yeterli olacağı

kabiliyet sahibi bir insana bütün Kur'an’ı ezberleme

zorunluluğu getirme hatası sayılabilir. Herkes yeteneği

ile baş başa bırakılmalıdır. İlmin yersiz verilmesi de bir

tür cahil bırakmadır.

c- Tefekkürde aşırılığa sevk edecek ifrat nedeni

olan eğitim de rabbanîlik açısından hatalıdır. Allah

sevgisi dışında sınırsız bir sevgi ve alaka yoktur. Hiçbir

ilgi ve bilgi abartılmamalıdır. Hor görülme, kıymeti bi-

linmeme seviyesine de düşürülmemelidir ama abartı-

lan ilgi ve alaka, hayatın bir alanını abartıp diğer

alanlarında körelmeye neden olacaksa bu yanlıştır.

Haziran 20116

Öncelik planı örneği

¸ Akide fıkıh bilgisinden önce

gelmelidir.

¸ Fıkhın ana bilgileri,

farzlar/haramlar ayrıntılı bilgilerden

öncedir.

¸ Kur'an ve Sünnet diğer ilimlerden

öncedir.

¸ Kur'an’ı namaz kılacak kadar

öğrenmek, onu okuyarak ibadet

etmekten öncedir. Kur'an okuyan

mü'min olmak onu ezberlemekten

öncedir. Amel edecek kadar

hükümlerini bilmek, tefsirini

okumaktan öncedir.

¸ Hadis ilmi için de Kur'an ilmi için

söylenenler geçerlidir.

¸ İlmihâl bilgileri diğer fıkıh

bilgilerinden öncedir.

¸ Yeteneğimizin uygun olduğu ilim

dalı, zorlanacağımız ilimden

öncedir.

¸ Çevrenin iyi olması, iyi bir okul ve

iyi bir öğretmenden öncedir.

Page 7: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

d- Bilgide ve uygulamada masumluk yoktur.

Kimse de kâmil değildir. Kemal sıfatı Allah'a mahsus-

tur. Masumluk da nebilere aittir. Bizim eğitimimizin

rabbanîlik kalitesini yakalayabilmesi için eğitenin ve

eğitilenin üzerinde kemal ve ısmet sıfatlarının bulun-

mayacağını bilmiş olmalıyız.

e- Bilgiyi uygulama için elde etmediğimiz sürece,

o bilgiden ibadet ecrinin oluşması mümkün değildir.

İbadet düzeyinde olmayan bir bilgi de kimseyi Rab-

bine kavuşturmaz. Bu kural, tefsir ilmi için de geçerli-

dir coğrafya ilmi için de.

f- Dinde yenilik peşinde olmak veya yeniliğe alet

olmak da eğitimimizin rabbanîleşmesine mânidir. Dini

olduğu gibi korumak ve bir sonraki nesle aktarmak

asıl amaç olarak öne çıkarılmalıdır.

g- İlim öğrenmede ve insan eğitmede tedric

(adım adım gitmek) Kur'an medeniyetinin koyduğu

bir esastır. Hazmederek ilerlemek, birden ilerleme ar-

zusuna göre daha başarılı bir metottur. Bu adımlama-

7

nın gereklerinden biri de avam ve havas arasındaki

algılama farkına dikkat ederek eğitim vermek olmalı-

dır. Avamdan olmak yani bir ilim dalında derinleşme

imkânı olmayan bir mevkide olmak ilme ve eğitime

yüzeysel bakabilmek demektir. Eğiten ve öğreten kim

ise o, bu hakikate dikkat etmelidir.

h- Eğitim ve öğretim, açık seçik kavramlar üze-

rinden yapılmalıdır. İnsanlar sözlüğe muhtaç olmadan

verileni alabilmelidir.

i- Kur'an’ımız, ‘güzel öğüt kullanmayı ve en güzel

olanla Allah'a davet emeyi’ tavsiye ederken bize de

eğitimin ana kurallarından birini göstermiş olmakta-

dır.

j- Peygamberler başta olmak üzere Allah Teâlâ’nın

Kur'an’da örnek gösterdiği isimleri ve Ümmet’in tari-

hini yazan isimleri örnekliğiyle öne çıkaran bir eğitim

tatbik edilmelidir.

k- Şatıbî, şu alanlarda gündem oluşturmayı, soru

üretmeyi mü'min kültürüne aykırı bulmaktadır. (Mu-

vafakât, Âl-i Selman baskısından özetle, 5/387) Böy-

lece Şatıbî, eğitim ve öğretim önceliğimiz konusunda

bize ışık tutmaktadır.

- Din ve davet konusunda gereksiz olan tartışmalar,

- Yeterli seviyenin üstünde kalan bölümü tartışmaya

açmak,

- Zamanı olmayan konularda gündem açmak,

- Derin ve muğlak konulara dalmaya zorlayan ko-

nular,

- Akıl yürütülemeyecek meselelerde fikir yürütmeye

çalışmak,

- Zorlamaya sevk eden, tabii seviyeyi aşan konular,

- Kur'an ve Sünnet’a ters düşen konular,

- Kur'an’ın müteşabih konularına yani Allah Teâ-

lâ’nın kullarına açmadığı bilgilere dayalı konular,

- Sahabe, selefi salihin ve ulema arasındaki tartış-

maların öne çıkarıldığı konular.

l- Eğitimimizin rabbanî olması muhasebe edilir ve

tarafları muhasebeye hazır bir eğitim olmasını mecbur

kılmaktadır. Kıyamet gününün hesabına hazırlanan

Haziran 2011

Page 8: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

mü'min, dünyada da bir hesap şuuru ile yaşamalıdır.

Ebu Davud’un Üseyd bin Hudayr radıyallahu anhtan

rivayet ettiği bir olay, örneğimiz ve önderimiz Resû-

lullah sallallahu aleyhi ve sellem üzerinden kendimize

öğüt almamıza yarayacak bir örneği temsil etmekte-

dir:

Üseyd cemaate konuşma yapıyordu. Konuşma-

sında da güldürücü espriler vardı. O cemaati güldü-

rürken Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem elindeki

bir odun parçası ile onu dürttü. Bunun üzerine Üseyd,

kendisini incittiğini söyleyerek hakkını almak istediğini

söyledi. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de:

‘Hakkını al!’ (yani sen de bana vur.) dedi. Üseyd:

‘Senin üzerinde gömlek var. Benim üzerimde gömlek

yoktu.’ dedi.

Bu sefer Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem

gömleğini kaldırdı. Üseyd Peygamber aleyhisselamı

bağrına basıp onun böğrünü öpmeye başladı. Sonra

da dedi ki:

‘Ya Resûlellah! Ben bu öpmeyi istemiştim.’

(Edeb, 150/5224)

Sireti Nebi’ye ait bu tatlı hatıra, her şeyden önce

sevgili Peygamber aleyhisselam efendimizin bir itiraza

karşı nasıl cevap verdiğini örneklendirmektedir. Eği-

tim ve öğretim alanında bunun kadar cazip bir örnek

nereden bulunacaktır?

Eğitim ve öğretimimiz muhasebeye açık tutul-

malıdır; harcanan mal kadar harcanan umutlar ve

emeller de muhasebe edilmelidir.

m- Eğitimimizin rabbanileşmesinde en önemli et-

kenlerden biri de dünya nimetlerine kapılmaya karşı

alınacak tedbirler olacaktır.

Dinimizin bizden dünyadan el etek çekmeyi

beklemediğini bilakis dünya nimetlerinin de mü'min

kullar için sunulmuş bir lütuf olduğunu biliriz. Ancak

her nimet aynı zamanda bir imtihandır da. Hiçbir

nimet hesapsız ve sınırsız sunulmuş değildir. Bu bilin-

çle kullanılmaları halinde nimetler nimet olarak kalır.

Bu bilinç olmadan sunulan nimetler, nimetlikten çok

sıkıntıdır.

Sevgili Peygamber aleyhisselam efendimiz üze-

rinden inceleme yaptığımızda şunu görürüz: Tatlı ve

Haziran 20118

Page 9: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

güzel şeylerden hoşlanıyordu. Ama sürekli onlarla iç

içe değildi. Sınırsız bir şekilde de onlara dalmıyordu.

Kadınları sevdiğini defalarca dillendirmişti. Kesilmiş

bir hayvanın etini gördüğünde ‘Şurasını daha çok se-

viyorum.’ demişti. Ashabı da bunlar çok iyi biliyordu.

Bütün bunlara rağmen sevgili Peygamber aleyhissela-

mın hayat tarzı zevklere dalmama, aşırıya kaçmama

üzerine kurulu idi. Nesil yetiştirirken oluşturduğumuz

eğitimin, rabbanîlik düzeyini yakalamasının en önemli

mânilerinden biri, çocukların aile büyüklerinden daha

lüks ve daha masraflı bir hayat yaşamaya alıştırılma-

larıdır. İleriki dönemlerde kendilerinden büyük feda-

kârlıklar beklenecek bu gençlerin, hiçbir fedakârlık

yapmadan, onun eğitimini görmeden tam aksine lüks

düşkünü olarak yetiştirilmeleri hâlinde bu gençler ken-

dilerini lüksün olmadığı hayata nasıl alıştıracaklar? Kü-

çükken yapamadıklarını büyükken nasıl yapacaklar?

Evet, lüks ve zevke uygun yaşamak bu asrın getirdiği

bir imtihan çeşididir. O kadar ki fakirlik standardı yok-

luğu değil, lüksü bulamamayı temsil eder duruma gel-

miştir.

Cihat kalitesinde işlere aday olarak yetiştirilecek

neslin; sadece sefere çıkma, silah kullanma, yazı yazıp

9

kudretli konuşmalar yapma üzerine yetiştirilmesi yet-

mez. Nefsine mâni olabileceği, keyfinin bozulmasına

karşı hazırlıklı olacağı bir ortamı gençler muhakkak

görmelidirler. Telefonsuz da yaşanabileceğini, her is-

tediğinin hemen olmasının her zaman mümkün ol-

mayacağını bilmelidirler. Biz de ticaretin bile evden

çıkmadan bir tuşla yapılabilir hâle gelmesinden ken-

dimize ipuçları çıkarmalıyız.

Ailelerimizde ‘infak günleri’ tayin edebilir, aile

fertlerinin kendileri dışındakileri de kendileri gibi dü-

şünebilecekleri fırsatlar üretebiliriz.

Nafile oruca yoğunluk kazandırılması, böyle bir

anlayış için iyi bir eğitimdir.

En azından belli dönemlerde evlerimizde yeme

içmeye sınırlar getirebiliriz. Mesela bir ay yağ tüketi-

mini, öbür ay şeker tüketimini kısabiliriz. Bir hafta

kahvaltıları normalleştirebiliriz yani bir iki çeşitle ya-

pabiliriz. Nefsimizin çok arzuladığı şeylere ara sıra sınır

koyabiliriz.

Kesinlikle selefimizin hayatına dair bize ciddi

yollarla ulaşan bilgileri ailece okuyup öğrenmeliyiz.

FARKLI BİR ÖRNEK!

Ashaptan Abdullah bin Amr bin As’a birisi

‘muhacirlerin fakirlerden sayılıp sayılmayacaklarını’

sormuş. O da: ‘Beraber olacağın bir hanımın var

mı?’ demiş. ‘Evet.’ cevabını alınca: ‘Gireceğin bir

evin var mı?’ diye sormuş. Cevap yine ‘evet’

olunca: ‘Sen zenginlerdensin!’ demiş. Bunun üze-

rine adam: ‘Benim hizmetçim de var!’ deyince şöyle

demiş: ‘Sen o zaman krallardansın.’ (Müslim, Zühd,

2979)

Haziran 2011

İleriki dönemlerde kendilerindenbüyük fedakârlıklar beklenecek bu genç-lerin, hiçbir fedakârlık yapmadan, onuneğitimini görmeden tam aksine lüks düş-künü olarak yetiştirilmeleri hâlinde bugençler kendilerini lüksün olmadığı hayatanasıl alıştıracaklar?

Page 10: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Dr. Ramazan ŞAHAN*

“Sizler insanlara iyiliği em-rediyor da kendinizi unutuyormusunuz? Kitab'ı okuduğunuz

halde, aklınızı kullanmıyormusunuz?”28

HİDAYET VEHAYATREHBERİMİZKUR’AN

KUR’AN NEDİR?

Kur’an; insanları karanlıklardan aydınlığa, dala-letten hidayete, küfür cenderesinden iman bahtiyarlı-ğına ulaştırmak için, 1400 küsur sene evvel, 23 yılda,Allah (c.c.) tarafından Hz. Muhammed’e çeşitli vesile-lerle, Cebrail vasıtası ile, vahiy yoluyla indirilen, mus-haflarda yazılan, tevatürle nakledilen, tilâvetiyle ibadetedilen, dünya ve ahiret nizamını sağlayan, Arapça, se-mâvî, ilâhî, mûcize ve kutsal bir kitaptır.

KUR’AN KELİMESİNİN ANLAMI

Kur’an; Arapça “ / karae” fiil kökündentüremiş, ism-i mef’ul/edilgen sıfat anlamında “ ...........fu’lan” vezninde/hece ölçüsünde mastar bir kelimedir.Bu kelime okumak, okunan, okunması gereken,çokça okunacak olan bir kitap demektir. Allah (c.c.)bir ayette

“Şüphesiz onu, toplamak (senin kalbine yer-leştirmek) ve onu okutmak (Kur’ânehu) bizeaittir. O halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen

10

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 11: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

onun okunuşunu (Kur’ânehu) takip et.”1 buyur-muştur. Bu ayetlerde Kur’an’ın bu “okuma” manasıaynen ifade edilmiştir. Demek ki Kur'an deyince ak-lımıza her şeyden önce okumak gelecektir. ZatenKur'an’ın ilk emri de .... /“oku!” olmuştur.2 BöyleceKur'an’ın kelime anlamını öğrenirken ona karşı ya-pacağımız en önemli görevlerimizden birini dekavramış bulunuyoruz: Okumak.

KUR’AN’A GÖRE KUR’AN

Kendi ifadesiyle Kur’an

“Elif. Lâm. Mîm. O kitap (Kur'an); ondaasla şüphe yoktur. O, müttakîler (Allah’a (c.c.)karşı gelmekten sakınanlar ve arınmak isteyen-ler) için bir yol göstericidir.”3 O şüphe götürmez,üzerinde tartışma ve tereddüt kabul etmez, muttakilereyol gösteren ilahi bir kitaptır. Bir başka ayet-i ker-ime’de de Kur'an-ı Kerîm şöyle tarif edilmektedir:

“Şüphesiz bu Kur’an en doğru yola er-iştirir. İslâm’ın amel-i salih denilen emirleriniyaşayan mü’minlere büyük ecirler müjdeler.Ahrete inanmayan kafirlere ise elem verici birazap hazırlandığını bildirir.”4

HADÎS-I ŞERÎF’TE KUR'AN-I KERÎM

Kur'ân-ı Kerîm’i en iyi tanımlayacak olanPeygamberimiz’dir (s.a.v.). Zira Kur'ân-ı Kerîm ona in-dirilmiştir. O halde Kur'ân’ı ve özelliklerini onun hadîs-i şerîflerinden dinleyelim:

11

Hz. Ali: Hz. Ali (r.a.) demiştir ki:- Ben Rasûlullah’ın (a.s.) şöyle söylediğini işittim:- “Haberiniz olsun bir fitne çıkacak!”- Ben hemen sordum: Bundan kurtuluş yolu

nedir Ey Allah'ın Rasûlü? Buyurdular ki:

- “Allah'ın Kitabı (na uymak)dır. O'nda siz-den önceki (milletlerin durumlarıyla ilgili)haber, sizden sonra (kıyamete kadar) gelecekfitneler ve kıyâmet ahvâli ile ilgili haberler mev-cut. Ayrıca sizin aranızda (iman-küfür, taat-isyân, haram-helâl vs. türünden) cereyânedecek olayların da hükmü vardır. O, hak ilebatılı ayırd eden ölçüdür. O'nda her şey cid-dîdir, gâyesiz bir kelâm yoktur. Kim akılsızlıkedip, O'na inanmaz ve O'nunla amel etmezse,Allah onu helâk eder. Kim O'nun dışındahidâyet ararsa Allah onu saptırır. O Allah'ınsağlam ipidir. O, hikmetli olan zikirdir, O dos-doğru yoldur. O, kendine uyan arzu ve isteklerikaymaktan, kendisini (kıraat eden/okuyan) dil-leri iltibastan, karışıklıktan korur. Alimler onadoyamazlar. Onun çokça tekrarı usanç vermez,tadını eksiltmez. İnsanı hayretlere düşürenharika yönleri son bulmaz, tükenmez, O öylebir kitaptır ki, cinler işittikleri zaman şöyle de-mekten kendilerini alamadılar: ‘Biz, hiç duyul-madık bir Kur’ân/okuyuş dinledik. Bu doğruyagötürmektedir, biz ona (Allah kelâmı olduğuna)inandık…’5. Kim ondan haber getirirse doğrusöyler. Kim onunla amel ederse ücrete mazharolur. Kim onunla hüküm verirse adaletlehükmeder. Kim ona çağrılırsa, doğru yolaçağrılmış olur. Ey A'ver, bu güzel kelimeleriöğren.”6

KUR'AN-I KERÎM KARŞISINDAÜÇ FARKLI GRUP

Allah Teala Kitabında şunu haber vermektedir:

Haziran 2011

Page 12: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

“Sonra Kitab'ı, kullarımız arasındanseçtiklerimize verdik. Onlardan (insanlardan)kimi (bu şerefi terk ederek) kendisine zulmeder(yazık eder), kimi ortadadır (normal bir haldeyoluna devam eder), kimi de Allah'ın izniylehayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte büyükfazilet budur.”7

Bu ayette Allah (c.c.) Kur'an-ı Kerîm’e varisoldukları (ona sahip olup, inandıkları) halde takındık-ları tavır nedeniyle insanları üç gruba ayırmaktadır:

1. İnandıkları halde Kur'an-ı Kerîm’e karşıalakasız davranıp, onu bir kenara iterek bir mümineyakışmayacak tavır ve davranışlara girerek önceliklekendine zulüm yapan, yani kendine yakışmayandavranışlarda bulunanlar.

2. Orta halli insanlar. Yani normal bir hayat tarzıyaşayıp Kur'an-ı Kerîm’le çok sıkı bir irtibatı olmayanbazen sevap bazen günah işleyebilen, çok hassasdavranmayan insanlardır.

3. Kur'an-ı Kerîm’i kendine rehber edinen ve buuğurda yarış halinde olanlar. Hayatlarında Kur'an’danbaşka bir şeyin yer almadığı seçkin insanlar. Ayetinson kısmında “İşte büyük fazilet budur” denilerek bi-zlere hedef gösterilmiştir. Bir müslümanın hayatıboyunca bütün derdi davası Kur'an-ı Kerîm olmalıdır,onunla düşünmeli, onunla konuşmalı ve onunlahareket etmelidir. Aksi halde kendine yazık edenlergrubuna dahil olur.

Ayeti her ne kadar farklı yorumlayanlar olmuşsada öncesi ve sonrasını incelediğimizde ayetteki üçgrubun da Müslümanlar olduğunu anlarız. Fakat bun-ların mahşerdeki hesabı ve cennetteki dereceleri farklıolacaktır.8

Peygamberimiz (s.a.v.) de Kur'an’ı okuyupöğrenme ve onunla amel etme konusuna teşvik et-miştir.

Ukbe bin Âmir (r.a.) anlatıyor: “Biz Suffa'da ikenResûlullah (a.s.) (evinden yanımıza) çıkarak:

- “Hanginiz her gün hiç günah işlemeden veakrabalık bağlarını da bozmadan Buthân'a veyaAkik’e gidip oradan (zahmete ve masrafagirmeden) iki adet iri hörgüçlü dişi deve tutupgetirmeyi ister?” diye sordu. Biz:

- “Ey Allah'ın Resûlü bunu hepimiz isteriz.” dedik.Hz. Peygamber (a.s.):

- “O halde birinizin mescide gidip orada Al-lah'ın kitabından iki âyeti öğrenmesi veya oku-ması, kendisi için iki deveden daha hayırlıdır. Üçâyet onun için üç deveden, dört âyet onun içindört deveden ve okunacak âyetler kendisayılarınca deveden daha hayırlıdır.” buyurdular.9

KUR'AN-I KERÎMKARŞISINDAKI TAVRIMIZ

Kuran, belirli gün ve gecelerde, kabirlerde veyamerasimlerde okunan, ya da çeşitli mekanlarısüsleyen bir tablo gibi amacının dışında kullanılacakbir kitap değildir. Milli şairimiz M. Akif ERSOY, bukonuda şunları söylemiştir:

“Ya açar bakarız Nazmı Celilin yaprağınaYa da üfler geçeriz bir ölünün toprağınaİnmemiştir hele Kur’an şunu hakkıyla bilinNe mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak içinBu havalideki insanlar çok yaya kalmış dinceÖyle Kur’an okuyorlar ki sanırsın Çince!Ölüler dini değil, sen de bilirsin ki bu din,Diri doğmuş, duracak dipdiri, durdukça zeminDoğrudan doğruya Kuran’dan alarak ilhamı,Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı.”10

Milli şairimiz eleştirilerini sıralarken ne yap-mamız gerektiğini de aslında aynı dizelerde belirt-mektedir. O halde bir Müslüman olarak Kur'an-ıKerîmle nasıl ilgilenmeliyiz, onun karşısında tavrımızne olmalıdır?

KUR'AN-I KERÎMLE İLGILIYAPILMASI GEREKENLER

1. Kur'an-ı Kerîm’i Sürekli Okumakİlk inen ayetler;

“Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanıbir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku! insana

Haziran 201112

Page 13: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı)öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.”11

diye gelmiştir. Yine vahyin ilk yıllarında indirilenMüzzemmil suresinde; ...

“…Kur’an’dan kolayınıza gelen yerleriokuyunuz…”12 buyrularak yaşamadan önceokuyup anlamanın ve ona göre yaşamanın önemi an-latılmaktadır.

Peygamberimiz (s.a.v.), Kur’an’a göre insanlarındurumunu değerlendirip şöyle buyurmuştur:

Ebu Musa’nın (r.a.) anlattığına göre Peygam-berimiz (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

1. Kur’an okuyan mümin turunçgillere benzer;kokusu da güzel, tadı hoştur.

2. Kur’an okumayan mümin hurmaya benzer;kokusu yoktur fakat tadı hoştur/güzeldir.

3. Kur’an okuyan günahkar reyhan otuna ben-zer; kokusu hoş fakat lezzeti acıdır.

4. Kur’an okumayan günahkar/münafıkEbucehil karpuzuna benzer; kokusu yoktur, tadı daacıdır.13

Bu veciz ifadeleriyle Peygamberimiz (s.a.v.)Kur’an’ın insan üzerindeki maddi ve manevi etkisinedikkat çekmiştir. Kur'an’ı okuyarak ve inanarakyaşayan mümin ile ona inandığı halde okumadanyaşayanın farkını gösterdiği gibi, onun emir ve yasak-larına uymadığı halde onu okuyan, araştıran ileKur'an’la hiç alakadar olmayanın farkını da çarpıcı birbenzetmeyle ortaya koymuştur.

Başka bir hadîste ise kolay da olsa zor da olsa,bıkmadan, usanmadan Kur'an’ı okuyanlara şumüjdeyi vermiştir:

13

Hz. Aişe (r.a.) validemizin anlattığına göreResûlullah (al.) şöyle buyurmuştur: “Kur'ân'damâhir olan (hıfzını ve okuyuşunu güzel yapan),Sefere denilen kerîm ve mutî meleklerleberâber olacaktır. Kur'ân'ı kekeleyerek zorluklaokuyana iki sevap vardır.”14

2. Kur'an-ı Kerîm’i Amacına Uygun Okumak

Kuran’ın geliş gayesi incelediği zaman Cenab-ıHakk’ın bir ayette şöyle buyurduğu görülmektedir:

“Biz ona (Peygamber'e) şiir öğretmedik.Zaten ona yaraşmazdı da. Onun söyledikleri,ancak Allah'tan gelmiş bir öğüt ve apaçık birKur'an'dır. Diri olanları uyarsın ve kafirlercezayı hak etsinler diye.”15 Başka bir ayette deşöyle buyurmuştur:

“Alemlere uyarıcı olsun diye kuluMuhammed'e Furkan'ı indiren, göklerin ve yerinhükümranlığı kendisine ait olan, hiç çocuk ed-inmeyen, mülkünde ortağı bulunmayan, herşeyi yaratıp ona bir nizam veren ve mukadder-atını tayin eden Allah, yüceler yücesidir.”16

Allah (c.c.) bu ayetlerle Kur’an’ın cihanşümul birkitap olduğunu ve niçin indirildiğini bildirmiştir. Buayetlere göre Kur'an-ı Kerîm bütün insanlığı hattabütün âlemleri uyarmak, evrenin sahibi ve yeganehâkiminin Allah (c.c.) olduğunu ilan etmek ve O’nukendi sözleriyle tanıtmak için gönderilmiştir. Allah(c.c.) Peygamberimiz (s.a.v.)’e hitaben şöyle buyur-maktadır:

“Şehirlerin anası (olan Mekke'de) ve onunçevresinde bulunanları uyarman ve asla şüpheolmayan toplanma günüyle onları korkutmaniçin, sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik.(İnsanların) bir bölümü cennette, bir bölümüde çılgın alevli cehennemdedir.”17 Başka birayette de Peygamberimiz (s.a.v.)’in insanlara şunu ilanetmesini emretmektedir: ...

Haziran 2011

Page 14: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

“… Bu Kur'an bana, kendisiyle sizi veulaştığı herkesi uyarmam için vahyolundu…”18

Bu ayetlerde de öncelikle Kur'an’ın indiği Mekkeve çevresi daha sonra da ulaşabildiği bütün insanlarınuyarılması istenmektedir. Kur'an-ı Kerîm herhangi birsınır koymadan ulaşabildiğimiz bütün insanlara evreniyoktan yaratan Allah’ı tanıtmayı, hayatın budünyadan ibaret olmayıp öldükten sonra başlayacakolan yeni bir hayatın var olduğunu, ahiret denilen bualemde cennet ve cehennem gibi mükafat ve ceza yer-lerinin olduğunu, dolayısıyla bu dünyada hak veadalet üzere yaşamanın gereğini bildirmemizi emret-mektedir. Zaten tarih boyunca gönderilen bütünpeygamberlerin ve indirilen bütün kutsal kitaplarıngayesi de budur. Bunu da Allah (c.c.) şöyle ifade et-mektedir:...

“And olsun biz peygamberlerimizi açıkdelillerle gönderdik ve insanların adaleti yerinegetirmeleri için beraberlerinde kitab ve mîzanindirdik...”19 Bu ayette de belirtildiği gibi Kur'an-ıKerîm’in temel gayelerinden biri de nizam, intizam veadalettir. Kur'an’a inanan ve onu okuyan müminlerinbu amaçla okuyup incelemeleri, hayata tatbik için dene gerekiyorsa onu yapmaları gerekir.

3. Kur'an-ı Kerîm’i Dinlemek

Allah (c.c.) bir ayette övgüyle bahsettiğikullarının şu özelliğine dikkat çekmektedir:

“(Ey Rasûlüm!) Dinleyip de sözün engüzeline uyan kullarımı müjdele. İşte Allah'ındoğru yola ilettiği kimseler onlardır.”20 Bunagöre bir Müslüman sözü dinler, anlar ve en güzelineuyar. Sözlerin en güzeli ise Allah’ın sözleridir. “Al-lah'tan daha doğru sözlü kim olabilir?”21

Allah (c.c.) bir başka pasajda ise müminlereşöyle seslenmektedir:

“Ey iman edenler! Allah'a ve Resûlüneitaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çe-virmeyin. İşitmedikleri halde işittik diyenlergibi olmayın. Şüphesiz Allah katında canlılarınen kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.Allah onlarda bir hayır görseydi elbette onlaraişittirirdi. Fakat işittirseydi bile yine onlar yüzçevirerek dönerlerdi. Ey inananlar! Hayat vere-cek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah veResûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onunkalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzu-runda toplanacaksınız.”22

Bu ayetlerde Allah (c.c.) kesinlikle kendine verasulüne itaati emrediyor. Onlara itaat etmenin entemel şartı ise dinlemek ve emirlerini anlamaktır. Allah(c.c.) ve rasulünün emirlerine kulak asmayanları iseen ağır bir şekilde tahkir ediyor, onları insanların değil,canlıların en adisi diye niteliyor. Sonra da Allah ve ra-sulünün emirlerinin hayat dolu olduğunu, gerçek hay-atın bu emirleri yaşamaya bağlı olduğunu vurguluyor.Nihayet ahiret ve hesap gününü hatırlatarak insanlarıciddi bir şekilde uyarıyor.

Kur'an’ı dinleme konusunda şu iki ayet deoldukça mühimdir: Allah (c.c.) bir ayette şöyle buyur-maktadır:

“Kur'an okunduğu zaman onu can-ügönülden dinleyin ve sessiz sakin olun! Belkirahmete nail olursunuz.”23 Bu ayette Allah (c.c.)Kur'an’ı tam bir teslimiyetle dinlemeyi emretmektedir.Kâfirler ise tam bunun zıddını istemektedirler. Allah(c.c.) onların sözlerini de başka bir ayette şöyle naklet-mektedir:

“İnkâr edenler: ‘Bu Kur'an'ı dinlemeyin,okunurken gürültü yapın. Belki böylecebastırırsınız, galip gelirsiniz’ dediler.”24

Bu son iki ayetin özellikle orijinal kelimeleri vemanaları edebi üslup ve medeniyet açısından şöylemukayese edilebilir.

Haziran 201114

Page 15: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

4. Kur'an-ı Kerîm’i Bir Bütün OlarakKabul Etmek

Kur'an-ı Kerîm bir bütündür. Ya hepsi kabuledilir veya hiçbir bölümü kabul edilmez. Allah (c.c.)bir ayette şöyle buyurmuştur:

“İşte siz öyle kimselersiniz ki, onlar sizisevmedikleri halde siz onları seversiniz. Siz,kitaba tamamen (veya bütün kitaplara) iman et-tiğiniz halde, onlar sizi sevmezler.…”25

İşte bu ayetlerde Allah Teala, müminlere karşıtavrını açıkça ortaya koyan ve sinsi planları olanlarıbizlere tanıtırken aynı zamanda Kitab’ın tamamınaiman etmemiz gerektiğini de vurgulamaktadır. ŞayetKur’an’ın tamamını değil de bir kısmını kabul edipdiğer kısımlarını reddedersek buna mukabil Allah(c.c.) şöyle buyurmaktadır: ...

“…Yoksa siz Kitab’ın bir kısmına inanıpbir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden öyledavrananların cezası dünya hayatında ancakrüsvaylık (insanlar içinde aşağılık, ezilmek);kıyamet gününde ise en şiddetli azaba itilmek-tir. Allah sizin yapmakta olduklarınızdan aslagafil değildir.”26

Kur'an’dan sadece işine geldiği kadarını kabuledip, istediği kadarına iman eden Müslümanlarınsayısı ne kadar çok olursa olsun bu ayete göre kalitekaybına uğramaktadırlar.

5. Uzmanlarla İstişare Etmek (İşi EhlineSormak)

Kur'an’ın mesajlarını iyi anlayarak kitabımızı sıksık okumalı, anlamaya çalışmalıyız. Anlayamadık-

ALLAH’IN (C.C.) DIKKATÇEKTIĞI HUSUSLAR

- Kur'an okunduğu zaman onu can-ügönülden dinleyin

- Sessiz sakin olun- Belki rahmete nail olursunuz.

KAFIRLERIN DIKKATÇEKTIĞI HUSUSLAR

- Bu Kur'an'ı –basitçe de olsa – dinlemeyin- Kur'ân okunurken gürültü yapın- Belki böylece bastırırsınız, galip gelirsiniz

15

larımızı da doğru anlamak için bir bilene başvurmamızgerekir.

Kur’an’ı da hayata tatbik etmek isteyen kişileryeterli bilgilerinin olmadığı konularda konunun uz-manlarıyla fikir alış verişi yapılmalıdır. Allah (c.c.) bukonuda ...

“Eğer bilmiyorsanız zikir ehlinden (işi ehlin-den, uzmanlarından, bilenlerden) sorunuz.”27

buyurmaktadır.

6. Kur'ân’ın Buyruklarını UygulayıpTebliğ Etmek

Kur'an-ı Kerîm’de “Emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-iani’l-münker” yani iyiliği emredip kötülüğü yasakla-makla ilgili pek çok ayet vardır. Burada bir ayeti veripdiğerlerini konuya ilgi duyanların araştırmalarınabırakmak istiyoruz. Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:

“Sizler insanlara iyiliği emrediyor da ken-dinizi unutuyor musunuz? Kitab'ı okuduğunuzhalde, aklınızı kullanmıyor musunuz?”28

Bu ayetin çok iyi anlaşılıp hayata rehberedinilmesi gerekir. Bu ayette, yapılan yanlışlar baştansona doğru sıralanmıştır. Bunların doğrusunu yapmakisteyen kişi sondan başa doğru bir sıra takip etmelidir.Şöyle ki:

Bu ayetin çok iyi anlaşılıp hayata rehberedinilmesi gerekir. Bu ayette, yapılan yanlışlar baştansona doğru sıralanmıştır. Bunların doğrusunu yapmakisteyen kişi sondan başa doğru bir sıra takip etmelidir.Şöyle ki:

a. “Aklınızı kullanmıyor musunuz?” kısmınıntersini (yani işin doğrusunu) yaparak aklı ve mantığıKur’an ışığında çok güzel kullanmak. Düşünmek, bil-imsel merak sahibi olmak.

b. “Kitab'ı okuduğunuz halde” kısmını iyi an-layarak faydalı eserleri bol bol okumak.

c. “Kendinizi unutuyor musunuz?” kısmınınaksine kendini unutmamak, okuduğunu önceliklehayatına tatbik etmek

Haziran 2011

Page 16: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

d. “Sizler insanlara iyiliği mi emrediyorsunuz?”cümlesinin mana ve hikmetini kavrayıp dinin emir veyasaklarına kendisi uyduğu gibi çevresine de tebliğetmek.

KUR'AN’A ALDIRIŞ ETMEDENYAŞAYANLARIN DURUMU

Kur’an’sız hayat insanı hem dünyada hem deahirette felakete götürür. Çünkü Kur’an olmadan imanesasları ve İslam’ın şartları tam anlaşılamaz. Kur’an’ınolmadığı yerde adalet ve denge olmaz. Allah (c.c.)Kur’an’ı mihenk kabul etmeden İslâm’ı yaşadığınızannedenleri şöyle tarif etmektedir:

“Kim Rahman’ın zikrinden gafil yaşarsa,yanından ayrılmayan bir şeytanı ona musallatederiz. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğruyoldan alıkoyarlar da onlar, kendilerinin doğruyolda olduklarını sanırlar.”29

Allah (c.c.) bir başka pasajda Kur'an’sız hayatınmaddi/dünyevî ve manevi/uhrevi zararını şöylebildirmektedir:

“Benin zikrimden (mesajımdan,Kur’an’dan) yüz çevirenin sıkıntılı bir hayatıolacak ve biz onu, kıyamet günü kör olarakhaşredeceğiz. O (Kur’an’dan yüz çevirenkimse): Rabbim! Beni niçin kör olarak haşret-tin? Oysa ben, hakikaten görür idim!, der.(Allah da cevaben) buyurur ki: İşte böyle.çünkü sana âyetlerimiz geldi; ama sen onlarıunuttun. Bugün de aynı şekilde sen unutulur-sun!”30

Ayetlerin açıkça belirttiği gibi Kur’an’sız hayathem dünyada hem ahirette kişinin sıkıntıya düşme-sine sebeb olur. İslâm’ı yaşamanın yolu, dünya veahirette selamete ve huzura kavuşmanın yegane çıkış

kapısı Allah’ın hükümlerini hayata hâkim kılıp,Kur’an’ın kurallarını icra etmektir.

KUR'AN’A BAŞVURMAYANLARINDINÎ DURUMU

Allah (c.c.), hayatlarını ve aralarındaki hüküm-lerini Kur’an’a göre ayarlamayanları yermiş Allah'ınindirdiğine (Kitab'a) ve Resûl'e (O’nu sünnetine) görehayatlarını sürdürmeyenlerin yanlış yollara saparakdinden uzaklaşacaklarını bildirmiştir. Ayrıca sözledeğil, gerçekten yaşayarak inananların Allah’a (c.c.)teslim olabileceklerini vurgulamıştır.31

Peygamberimiz (s.a.v.) “Şefaatim ümmetimdenbüyük günah sahipleri içindir.”32 deyip onların kurtul-ması ve af edilmesi için dua edeceği halde kıyametgünü bir topluluğu bizzat kendisi Allah’a (c.c.) şikayetedeceğine dair şöyle buyrulmaktadır:

“Peygamber der ki: Ey Rabbim! Kavmimbu Kur'an’ı büsbütün terk ettiler.”33

O halde Kur’an’ın

“Hep birlikte Allah'ın ipine (İslâm'a) sım-sıkı yapışın; parçalanmayın…”34 buyruğunu iyikavrayıp gereğini yapmak yegane kurtuluş yoludur.

Kul hatasız olmaz, insan beşer, elbet şaşar. Oyüzden konuyu sunuş ve ifade tarzında olsa dahihatalı gördüğünüz yerleri bildirir, bu konuda bizleriuyarırsanız şimdiden teşekkürlerimi bir borç bilirim.

“Onların oradaki duası: «Allah’ım! Seninoksan sıfatlardan tenzih ederiz!» (sözleridir).Orada birbirleriyle karşılaştıkça söyledikleri ise«selâm» dır. Onların dualarının sonu da şudur:Hamd, âlemlerin Rabbi Allah’a mahsustur.”35

...........................................................................

* Kartal Anadolu İ.H.L. Meslek Dersleri Öğretmeni.

1 Kıyamet 75/17-18., 2 Peygamberimiz (s.a.v.)’e 610 yılında Mekke yakınındaki Hira

mağarasında ilk kez Alak 96/1-5. ayetler gelmiştir., 3 Bakara 2/1-2, 4 İsra 17/9-10.

Haziran 201116

Page 17: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

5 Cin 72/1-2. Bu konuyla ilgili ayrıca bkz. Ahkaf 46/29-32.

6 Tirmizî, Sevâbu'l-Kur'ân 14., 7 Fatır 35/32., 8 Mevdûdî, Ebu’l-Ala, Tefhimu’l-Kur’an, trc.:

Ali Bulaç ve heyet, Kur’an’ın Anlamı ve Tefsiri, İstanbul 1996, IV, 559., 9 Müslim, Salatû'l-

Müsâfirin 251; Ebu Dâvud, Salat 349., 10 Mehmed Akif Ersoy, Safahat, İz Yayıncılık, İs-

tanbul 1991, s. 155-156, 403-404., 11 Alak 96/1-5., 12 Müzzemmil 74/20., 13 Buhârî,

Et'ime 30, Fedailu'l-Kur'ân 17, 36, Tevhid 57; Müslim, Müsafirin 243., 14 Buhârî, Tevhid

52; Müslim, Müsafirin 244; Ebu Dâvud, Vitr 14., 15 Yasin 36/69-70., 16 Furkan 25/1-2.,

17 Şûra 42/7., 18 En’am 6/19., 19 Hadid 57/25, 20 Zümer 39/17-18., 21 Nisa 4/87;

122; Maide 5/50., 22 Enfal 8/20-24., 23 A’raf 7/204., 24 Fussilet 41/26., 25 Ali İmran

17

3/119., 26 Bakara 2/85. Ayrıca bkz. Nisa 4/150-152.

27 Nahl 16/43; Enbiya 21/7., 28 Bakara 2/44.

29 Zuhruf 43/36-37., 30 Taha 20/124-126.

31 Nisa 4/60-61.

32 Tirmizi, Kıyamet 12; Ebu Davud, Sünnet 23; Tirmizi, şu ziyadeyi kaydeder: "Hz. Câbir

(r.a.) dedi ki: "Kebâir (büyük günah) ehli olmayanın şefaate ne ihtiyacı var!"

33 Furkan 25/30.

34 Ali İmran 3/103.

35 Yunus 10/10., 36 İnne aleyhi le-helâveten, ve inne fîhi le-talâveten.

Haziran 2011

MUCİZE KİTAP KUR’AN

Kur’an sonsuz bir mucize.Kendini şerh eder bize.Daldım bir umman denize,Sonu gelmez yüze yüze!

Ceste ceste inmiş yere.Ayet ayet sûre sûre.Okunsa da milyar kere,Açarsın ki yine taze.

Alimler O’na hiç doymaz.Mümin bu davadan caymaz.Münafıklar vahye uymaz,Sonunda gelirler dize.

Üstü ballı, altı tatlı.36

Ayetleri beyyinatlı.İlim- iman çift kanatlıYol gösterir hepimize.

Peyderpey indirmiş Allah!Yüz on dört sûre "Bismillah!"Yüz bin kere barekellah!Nazar değmez, gelmez göze.

Ümmetlerin târihidir.Kainatın şârihidir.Buzlu kalbleri eridirÇağlar karışır denize.

Yer verir hacca oruca.Teşvik var türlü araca.Aklın ererse miraca,İbret al yapıver füze.

Hükümleri tartışılmaz.Edebiyatı aşılmaz.İcazına ulaşılmaz,Lüzum yoktur gayri söze.

Ben ona aşığım ozan.Kadrini tartamaz mizan.Seyreder doymaz Ramazan,O sanki canlı bir müze.

Onunla şenlenir cihan,Medrese, kışla, saray, han.Yoluna kurbandır ŞahanKatar geceyi gündüze.

KUR'ÂN-I KERÎM

Feyz-i cândır, emr-i canândır Kur'ân.Kalbe nurdur, derde dermandır Kur'ân.

Her hayır ondan çıkar ve neşrolur.Menbâ-ı feyz-ü îmândır Kur'ân.

Hakka vasıl olur her kim uyarsa,Hayra-şerre doğru furkandır Kur'ân.

Kavl-i haktır, hikemattan yücedir.Pend-i Rab’dır, lü’lü mercandır Kur'ân.

Hâlık’ın halka ulaşmış sözüdür.Bize gelmiş yüce fermandır Kur'ân.

Kör olan rengi tanır sanma sakın.Okuyanlar sana hayrandır Kur'ân.

Sensizin ömrü cehennem gibidir.Ehline lutûf-u Yezdan’dır Kur'ân.

Allah’ın emrine kaynak olarakDinin ahkâmına burhandır Kur'ân.

Hoşça bak zatına Galip Dede sen.Âlemin zübdesi insandır Kur'ân.

M. Tarık AblakKartal Anadolu İHL12. Sınıf Öğrencisi2011 Mezunu

Page 18: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Mehmet TALU

Her ev bir Kur’ân-ı Kerîmokulu haline gelmeli. Kur’ân-ıKerîm hayatımıza girmeli. Hayatı-mıza renk, içimize ferahlık katmalı.

TATİLDEÇOCUKLARIMIZA KUR'ANÖĞRETİMİVE

İSLÂMÎEĞİTİM...

Bilindiği gibi ilk ve ortaöğretim okullarında oku-yan hatta yüksek tahsil gören öğrenciler de yaz tati-line girdiler. Bu süreyi en güzel ve en verimli bir şekildedeğerlendirmek ne büyük kazanç... Bu iş için en ha-yırlı çalışmanın ne olduğunu hiç düşündünüz mü?Hz.Osman (R.A.) den rivayete göre Resûlullah(S.A.V.) Efendimiz:

“Sizin en hayırlılarınız, Kur'ân-ı Kerîm'iöğrenen ve başkalarına öğretenlerinizdir,”1 bu-yurdu.

En hayırlılar arasına girmeyi kim istemez, değilmi? Biliyorum, göz bebeğimiz sevgili öğrencilerimizöğrenim yılı boyunca çok yoruldular. Fakat insan, birömür “öğrenci” durumunda... Beşikten mezarakadar... Nobel ödüllü bir ilim adamı Prof. Abdusse-lam: "Yorulduğunuz zaman nasıl dinlenirsiniz?” şek-lindeki bir soruya şu karşılığı veriyor:

- Dinlenmek mi? Biz 6-7 çeşit ilim ile meşgul olu-yoruz. Birinden yorulursak, diğerine geçiyor ve öylecedinleniyoruz.

18

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 19: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Çocuklarımız da öyle... Kur’an-ı Kerim gibi din-lendirici ve ferahlatıcı bir kitaba yönelmek en hayırlıiş...

Çocuklarımızı ihmal etmeyelim. Anne-babalarda, bu en hayırlı iş konusunda çocuklarını teşvik ediciolmalılar...Çocuklarını Kur’an-ı Kerim gibi dünya veahiret saadetini kazanmanın yollarını öğreten bir ki-taptan mahrum bırakmamalılar...

Bu düşünceden hareketle, öğrencilerimizin ön-lerinde çok güzel bir fırsat var. Rabbimizin kitabı olanKur'ân-ı Kerîm'i öğrenmek... Yani sözlerin en güzelini...

Kur'ân-ı Kerîm'i ve dini bilgileri öğrenmek için,yaz tatili güzel bir fırsat. İnsanlığa asıl kurtuluş reçete-sini sunan Kur'ân-ı Kerîm'i okumayı ve anlamayıihmal etmemeliyiz.

İnsanoğlu için Rabbisini ve Rabbisinin gönder-diği bilgileri öğrenmekten daha büyük bir şeref olabi-lir mi? O, bizim Yaratıcımız... Yok iken var edenimiz...Sayılmayacak kadar çok nimetlerini bize ihsan edipyaşatanımız…

Çocuklarımız bizim canımız, ciğerimiz, enönemli varlığımız... Onları her türlü kötülük ve zararlıalışkanlıklardan kurtarmanın en önemli yöntemi,Kur’an-ı Kerim ile buluşturmak... ALLAH kelamını öğ-retmek... İyilik ve kötülükleri ayırt edebilmeleri için kı-

19

lavuzluk etmek... Anne-babalar şunu çok iyi bilmeli-dirler ki, çocuklarımızın yalnız yiyecek, giyecek ihti-yaçlarını karşılamak yeterli değil... Onları manevîalanda da donanımlı hale getirmek gerekir. Hayatınanlamını, dünya ve ahirette mutlu olmanın yollarınıda öğretmek lâzım... Bunu yapmayan anne-babalar,sonunda pişman olurlar. Fakat, son pişmanlık faydavermez.

Çocuklarımız bizim en kıymetli varlıklarımız...Bizim neslimizi sürdürecekler... Onları Kur'ân-ı Kerîmgibi bir kitaptan nasıl mahrum edebiliriz? Biz, cennetve cehennemin varlığına iman etmişiz. O canlarımızı,cehennemde görmeye gönlümüz nasıl razı olur? Rab-bimiz bu konuda bizi şöyle uyarıyor:

“Ey iman edenler!.. Kendinizi ve ehilleri-nizi, ailenizi, çoluk-çocuğunuzu yakıtı insanlarve kükürt, kibrit taşı olan bir ateşten, cehen-nem ateşinden koruyunuz...Cehennem ateşinesürüklenmelerine sebep olacak fitne ve isyan-dan koruyarak ALLAH-ü Teâlâ'nın emirlerine,itaate sevkedin…2

Bu ayet-i kerime inince Hz.Ömer (R.A.) Resû-lullah (S.A.V.) Efendimize şöyle sordu:

- Ya Resûlellah! Kendimizi korumaya çalışıyoruz,ya aile halkını nasıl koruyalım? Hz.Peygamber (S.A.V.)Efendimiz şöyle buyurdu:

“ALLAH'ın sizi menettiği şeylerden onlarımen edin; ALLAH'ın size emrettiği şeyleri on-lara emredin.”3 Meselâ, sabah namazına önce sizkalkacaksınız. Sonra eşinizi ve çocuklarınızı kaldıra-cak-sınız.

İşte, herkesten ve özellikle öğrencilerimizden yaztatilini fırsat bilerek öğrenmelerini istediğimiz Kur’ân-ıKerîm’den mahrum olmak, hiçbir mahrumiyete ben-zemez. Bu, telâfisi mümkün olmayan bir kayıptır. Nasılki, yabancı dil ve okul derslerinden başarılı olabilmekiçin yüksek paralar ödüyor, dersane-dersane, öğret-men-öğretmen dolaşıyorsak; Kur’ân-ı Kerîm’in de öğ-renip anlaşılmasına büyük önem vermeliyiz.

KUR’AN-I KERİM’LETAM BULUŞMA ZAMANI

ALLAH’ın yüce kelâmını öğrenmek ve Kur’ân-ıKerîm ilimleri ile meşgul olmak için önümüzde güzel

Haziran 2011

Page 20: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

bir fırsat var. Yaz tatili. Bugünün dünyasında Kur’ân-ıKerîm'e ulaşabilmek hiç de zor değil. Camilerimizdehocalarımız okutuyor. VCD, kaset, elif-ba’lar, kitapgibi pek çok öğrenme materyali mevcut. Bazı TV ka-nalları her gün Kur’ân-ı Kerîm kıraatı yayınlıyorlar.Eğer spor, müzik, yabancı dil öğrenimi gibi konularaayırdığımız vakitler gibi; Kur’ân-ı Kerîm öğrenimini deciddiye alır, vakit ayırırsak, Kur’ân-ı Kerîm ile buluş-mak, öğrenmek hiç de zor olmayacaktır.

Burada, Kur’ân-ı Kerîm öğreticisi hocalarımızada bir hatırlatma yapmak istiyorum. Kur’ân-ı Kerîmöğreterek “en hayırlılar” içinde yer almaya devametmek onlar için de bir fırsat. Kur’ân-ı Kerîm öğren-mek için gelenlere gösterecekleri şefkat ve güzel mua-mele sayesinde Kur’ân-ı Kerîm'in mesajını daha çokkişiye ulaştırmaya vesile olabilirler. Böyle bir şerefeulaşmak her insana nasip olmaz. Hatta, her Kur’an-ıKerim bilen, bir yakınına, bir komşusuna Kur’ân-ıKerîm öğretebilmek için çırpınmalı. Her ev bir Kur’ân-ı Kerîm okulu haline gelmeli. Kur’ân-ı Kerîm hayatı-mıza girmeli. Hayatımıza renk, içimize ferahlık katmalı.

KUR'ÂN-I KERÎM ÖĞRENMEMENİNHİÇ BİR BAHANESİ YOK.

Bu konuda hiç bir kimsenin bir bahane bulmayahakkı yok. İşte Diyanet İşleri Başkanlığı, bütün cami-lerde “yaz kursları” başlatmış bulunmaktadır. Hocala-rımızın da bu konuda duyarlı davranıp fedakârlık

yapacaklarına inanıyorum. Çocuklarımızın bu “yazkursları”na gönderilmesi büyük bir imkândır.

Bu itibarla çocuklarımızın gönüllerini ve hayat-larını Kur’ân-ı Kerîm'le aydınlatmak durumundayız.Çocuklarımızı Kur’ân-ı Kerîm'le buluşturmanın daral-dığı zaman ve ortamlarda, her evin Kur’ân-ı Kerîmmektebi haline getirilmesi ve çocukların ilk mektep veilk mabed sayılan kendi yuvalarında Kur’ân-ı Kerîm'iöğrenmeleri gerekir. Çocuklarımızı kesinlikle ihmal et-meyelim. Çünkü bu konudaki ihmalin faturasının çokağır olacağını bilelim. Teyp ve video kasetleri, VCD'ler,elektronik cihazlar, hatta internetten de faydalanarakKur'ân-ı Kerîm öğrenmemiz mümkün...Yeter ki, bu işiciddiye alalım ve öğrenmeye karar verelim. Çünkü kı-yamet gününde Kur’an-ı Kerim’i niçin öğrenmedin?Çocuğuna niçin öğretmedin? diye sorulunca, necevab vereceğiz? Geçerli bir mazeretimiz olacak mı?Kesinlikle olmayacaktır. Ona göre..

Bir sohbetimizde bu konudan yani Kur’an-ı Ke-rim’i öğrenmek ve eşimize-çocuklarımıza öğretmektenbahsederken, dinleyenlerden biri:

- Hocam! Ne yapalım! Anne-babamız bize öğret-memiş, ALLAH onlardan sorsun! Deyince:

- Böyle söyleme! ALLAH afetsin, de! Öğrenmeğeçalış, demiştim. O ise, aynı düşüncesini sürdürünce,kendisine:

- Neyle meşgul oluyorsun, ne iş yaparsın? Diyesordum.

- Ağır vasıta şöförüyüm. Bir nakliye şirketinde ça-lışıyorum. Kamyon-tır vesaire kullanıyorum, diyecevab verdi. Kendisine:

- Peki! Bunları yani ağır vasıta şöförlüğünü, kam-yon-tır vesaire kullanmasını sana kim öğretti? Annen-baban mı öğretti? Diye sordum. Şaşırır gibi oldu.Böyle bir soru beklemediği halinden belliydi.

- Hayır, annem-babam öğretmedi, ben kendimöğrendim! Dedi. Ben de ona:

- Peki! Ağır vasıta şöförlüğünü, kamyon-tır vesairekullanmasını kendin öğrendiğin gibi, Kur’an-ı Kerim’ineden kendin öğrenmedin? Diye sordum. Bir cevabveremedi. Sadece:

Haziran 201120

Page 21: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

- Eh, işte! Demekle yetindi. Nasıl iyi demiş miyim?Evet! Muhteremler! Annemiz-babamız şu veya bu se-beble bize Kur’an-ı Kerim’i, dini bilgileri öğretmemiş,buna imkan bulamamış olabilirler. Peki bu imkanlarlabiz öğrensek, ne olur? Elbette çok güzel olur. Hemkendimizi, hem de onları büyük bir vebalden kurtar-mış oluruz.

Çocuğumuz nerede okursa okusun, şu bilgi-leri yavrularımıza ezberletelim, biz de ezber-

leyelim:

Rabbimiz ALLAH,Dinimiz İslâm,Kitabımız Kur’an-ı KerimPeygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sal-

lALLAHü aleyhi ve selem efendimiz,Kıblemiz Ka’be,Hz.Adem (A.S.)ın neslindeniz,Hz.İbrahim (A.S.)ın milletindeniz,Bütün insanlarla kardeşiz,Kâlu belâ’dan beri Müslümanız,4

Sözlerin en güzeline uyanlardanız.İçini HAK için, dışını halk için süsleyenlerdeniz.İtikatta, Ehli sünnet vel-cemaat Mezhebindeniz.

İSLÂM, BEŞ ŞEY ÜZERİNE KURULDU

1- ALLAHın varlığına ve birliğine inanmak,Hz.Muhammed (S.A.V.) Efendimizin O’nun pey-gamberi olduğuna şehadet etmek.

21

2- Namazı dosdoğru kılmak,3- Oruç tutmak,4- Zekât vermek,5- Hacca gitmek

İMANIN ŞARTI ALTIDIR

1- ALLAHa iman.ALLAH vardır, birdir, eşi ve benzeri yoktur.

2- Meleklere iman.Melekler; yemeyen, içmeyen, erkeklik ve dişiliği

olmayan, ALLAHın emrettiğini yerine getiren, nurdanyaratılmış varlıklardır. Cebrail, Mikail, İsrafil ve Azrail(A.S.) büyük meleklerdirler.

3- Kitaplara iman.ALLAH’ın, peygamberlerine indirdiği yüz dört

kitap vardır. Dördü büyük kitap, yüzü sahifedir. Dörtbüyük kitaptan Tevrat Hz. Musa (A.S.)a, Zebur Hz.Davud (A.S.)a, İncil Hz. İsa (A.S.)a, Kur’an-ı KerimHz.Muhammed Mustafa (S.A.V.) Efendimize indirildi.Yüz sahifenin, on sahifesi Hz. Adem (A.S.)a, elli sa-hife Hz. Şit (A.S.)a, otuz’u Hz. İdris (A.S.)a, on’u Hz.İbrahim (A.S.)a indirildi.

4- Peygamberlere iman.ALLAH Teâlâ’nın, dinini kullarına bildirmek için

görevlendirdiği değerli insanlara peygamber denir.Peygamberlerin:

a- Sıdk = doğruluk,b- Emanet = güvenilirlilik,c- Fetanet = kuvvetli bir akıl,d- İsmet = günahlardan korunmak,e- Tebliğ = kendilerine gelen dini olduğu gibi in-

sanlara tebliğ etme sıfatları vardır.

5- Ahirete iman,6- Kadere, hayır ve şerrin ALLAH’tan oldu-

ğuna iman.

Bu sütunu keserek, her gün her an görebilece-ğiniz yere asıp, günde birkaç defa okuyarak çocukla-rımızla beraber biz de ezberleyelim.

SEVGİLİ ÇOCUKLAR!

Sizler geleceğimizin taze baharları, geleceğimi-zin rüyalarısınız. Sevgili çocuklar, biz hepimiz Müslü-manız. ALLAH’a inanıyor, Kur’an-ı Kerim'e inanıyor,

Haziran 2011

Page 22: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Hz.Muhammed (S.A.V.) Efendimizin sevgili Peygam-berimiz olduğuna inanıyor ve can-ı gönülden imanediyoruz.

Müslüman olmak bizim için ayrıcalık. Çünkübizim inanıp, iman ettiğimiz İslâm dini barış ve esen-lik dinidir. Dolayısıyla Müslümanlar da barış dinininmensuplarıdır. Nitekim Şair dinimizin bu özelliklerini“Benim Dinim” başlıklı şiirinde ne güzel de anlatır:

“Benim dinim yücedir; ben dinimi severim,Onu bütün dinlerden üstün tutar, överim.

İslâm’dır benim dinim; dinlerin en güzeli,“ALLAH birdir” demektir dinimizin temeli.

“ALLAH birdir” diyoruz; “ALLAH birdir” diyoruz,“ALLAH birdir” demekten başka söz bilmiyoruz.

Peygamberim “Muhammed” iki cihan güneşi,Peygamberler içinde yoktur O'nun bir eşi.

Kitabımız Kur’an’dır; okuruz O'nu her an,Çok şükür ALLAH’a, Müslümanız Müslüman!”

İslâm dini, bir nimet, hem de nimetlerin en yü-cesidir, en güzelidir. Bu en yüce nimeti bize ihsan et-tiği için ALLAH’a ne kadar şükretsek azdır. Her şeyALLAH’tandır. Her şey O'na muhtaçtır. O ise hiçbirşeye muhtaç değildir. O vardır ve tektir.

ALLAH yücelerin en yücesidir. En büyük sığı-naktır. Gökleri yerleri, dağları denizleri yaratan O’dur.İnsanı yoktan var eden, toprağa can veren de O’dur.O'nun rahmeti ve nimeti saymakla tükenmez. Güneşe

göklerde altın bir taç takan, güzel güzel ağaçları yara-tan, minicik bir çekirdeği koskoca ağaç yapan yineO’dur.

Yağmurları yağdıran O; toprağa can veren O;kırları, ağaçları yeşillendiren O’dur; yeryüzünü döşekyapan, dağları birer denge unsuru yapan, geceyi gün-düzü birbirine ekleyen O’dur.

O'nun her şeye gücü yeter. O gizliyi, saklıyı bilir.O bırakın insanların seslerini, böceklerin ayak sesle-rini bile duyar.

Biz kullarına rahmeti, merhameti boldur. Bizegöz verip gördüren, kulak verip duyduran, dil veripkonuşturan da O’dur. Bize sayama-yacağımız kadarsayısız nimetler veren yine O’dur. Bu sebeple O'na çokşükretmek, O’nu anmak, O’na dualar etmek gerekir.Tıpkı şairin şu mısralarında olduğu gibi:

“Yürüt bizi ALLAH’ım,Nuru sönmez yolundan

Ayırma bizi sen,Sevgili Resûlünden

Biliriz ki keremini,Eksilmez tek kulundan

Mahrum kalmaz tövbesi,Lütfundan kabulünden

Yürüt bizi ey Rabbim,Resûlünün yolundan”

Haziran 201122

Page 23: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Yalnız insanlar değil, kurtlar kuşlar, çiçekler bö-cekler, dağlar ovalar ALLAH’a secde eder. Bütünâlemler ALLAH’a secde eder. Şairimiz, bu gerçekliğimısralarıyla şöyle dile getiriyor:

“Bitmez, tükenmez âlemler;Huzurunda secde eder.Gece, gündüz, sabah akşam,Milyonlarca ehli İslâm.“ALLAHü ekber” der durur,Bu sesler arşa vurur…Beni de dinle ya Rabbi!

Bir küçücük melek gibi,Küçük yüreğimle ben de,Ediyorum sana secde!“ALLAHü ekber” diyorum,Sana şükür ediyorum.Pek büyüksün sen ALLAH’ım,Bunu kalbimle anlarım…”

Evet, değerli çocuklar; Rabbimizin bize en güzelemanetleri. İmkânınız varsa bu şiirleri defterlerinizeyazın ve arkadaşlarınızla da paylaşın...

ÇOCUKLARIMIZA HER BİRİ ALTIN100 ÖĞÜT

Sevgili çocuklar!Sizler ALLAH'ın en güzel emanetlerisiniz. Bu

yüzden sizleri çok seviyoruz. Sizlerin güzel gözlerinizi

23

gördükçe, mis gibi kokunuzu duydukça yüreğimiz fe-rahlıyor. Kokunuz bizim için dünyanın en güzel ko-kusu.

Sizleri güzel ahlaklı ve faziletli yetiştirmek ise biz-lerin en büyük görevi. Bu nedenle size bazı nasihat-lerde bulunacağız. Kalbinizin dikenlik ve taşlıkolmaması için bu tavsiyelere büyük önem veriniz vebu tavsiyeleri aklınızdan hiç çıkarmayınız ki kalbiniztaşlık ve dikenlik olmak yerine, güllük, gülistanlıkolsun. Hayatın zorlukları sizi yabancısı olduğunuz or-tamlara sürüklemesin! Hayatın tuzakları sizi mahvet-mesin.

Şayet siz bu ve benzeri nasihatlere kulak verir-seniz sizi ALLAH da sever, Hz.Peygamber (S.A.V.)Efendimiz de sever, anne babanız da sever, insanlarda sever. Böyle bir sevgiyi kim istemez? Şimdiden bunasihatlere kulak veren, onları hayatın bütününde hiçaklından çıkarmayan 5-6 yaşlarındaki çocuklardantutun da, en yaşlılarımıza varana dek herkesi can ügönülden kutluyor ve hiç hatırdan çıkarılmaması ge-reken bazı tavsiyeleri tek tek sıralıyoruz:

1- ALLAH'ı çok seviniz. Çünkü her şeyin başıALLAH sevgisidir. Kalbinde ALLAH sevgisi veALLAH korkusu olanların elinden ve dilinden kötülükgelmez.

2- ALLAH'ın emirlerini harfiyen yerine getiriniz. 3- Kalbinizde ALLAH sevgisinin hâkim olmasına

dikkat ediniz. 4- Mukaddes kitabımız Kur'an-ı Kerim'i okumasını

öğreniniz, başkalarına öğretiniz ve çokça okuyunuz.5- Kur'an-ı Kerim'i yalnızca okumakla yetinmeyi-

niz. Onu iyice anlayınız ve hayatınıza uygulayınız. 6- Sevgili Peygamberimiz Hz Muhammed

(S.A.V.)Efendimizi çok seviniz ve O'nun yaşamını enince ayrıntısıyla öğreniniz.

7- Tek önderimiz olan sevgili Hz.Peygamber(S.A.V.) Efendimizin güzel ahlakını kendinize ölçü edi-niniz.

8- ALLAH'ımızın ve Hz.Peygamber (S.A.V.) Efen-dimizin çok sevdiklerini siz de çok seviniz. Onların nef-ret ettiklerinden siz de nefret ediniz.

9- Namazlarınızı dosdoğru kılınız. Çünkü namazinsanı hayâsızlığın ve kötülüğün her türlüsünden alıkoyar.

10- Dinimiz olan İslâm'ı her şeyin üstünde tutu-nuz.

11- İlme sımsıkı sarılınız. Çünkü ilim öğrenmekALLAH'ın en başta gelen emirlerindendir.

Haziran 2011

Page 24: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

12- İyi olanı emrediniz. Kötülülükten uzaklaşınız. 13- Sabrı kendinize kalkan edininiz. Adaletten hiç

ayrılmayınız. 14- Böbürlenip kibirlenmeyiniz. Çünkü ALLAH,

böbürlenip, kibir-lenenleri hiç sevmez. 15- Yürürken mütevazi yürüyünüz. İnsanları

küçük görmeyiniz, onlara tepeden bakmayınız. 16- Annenize ve babanıza karşı itaatli olunuz. On-

lara asla asi olmayınız, saygısızlık yapmayınız. 17- Büyüklerine saygılı olunuz. Küçüklerinizi ko-

ruyunuz ve kollayınız. 18- Kibirlenmeyiniz. Mağrurun düşmanının

ALLAH olduğunu unutmayınız. 19- Vatanımızı çok seviniz. Çünkü bu vatan aziz

şehitlerimizin bize bıraktığı bir emanettir, bir mirastır.20- Derslerinize çok çalışınız. Dersleriniz de üstün

başarı gösteriniz. 21- Anne ve babanızın tavsiyelerine, nasihatlerine

sımsıkı sarılınız. 22- Hocalarınızın, öğretmenlerinizin anlattıklarını

can kulağıyla dinleyiniz. 23- Sabahleyin evden abdestsiz çıkmayınız.24- Her işe başlarken besmele çekmeyi prensip

edininiz. 25- Sözlerinizde ve işlerinizde doğruluktan ayrıl-

mayınız. 26- Üzerinize aldığın her işi en iyi şekilde yap-

maya çalışınız.

27- Kötü huylularla ve ikiyüzlülerle dost olmayı-nız.

28- Yalan söylemeyiniz ve yalan yere yemin et-meyiniz. Dilinizi yemine alıştırmayınız.

29- Zulme ve zalimlere baş eğmeyiniz.30- Size söylenmiş bir sırrı başkalarına açmayınız. 31- Size emanet edilen şeyi iyi muhafaza ediniz.32- Arkadaşlarınızla iyi geçininiz. 33- Daima güler yüzlü ve tatlı sözlü olunuz. 34- Söz verdiğiniz zaman sözünüzde durunuz.

Kimseye kaba ve çirkin söz söylemeyiniz. 35- Daima cesur olunuz. Cesaretinizi asla kaybet-

meyiniz.36- Kendinize ait olmayan şeyleri almayınız.37- Başkalarının oturduğu yere izinsiz girmeyiniz. 38- İnsanlara karşı kin tutmayınız, affedici olunuz. 39- İnsanların arasını açmayınız. Onları birbirine

düşman etmeyiniz.40- Kendiniz için istemediğiniz şeyleri başkaları

için de istemeyiniz. 41- Kendiniz için sevdiğiniz şeyleri başkaları için

de seviniz ve isteyiniz. 42- Kötülüğü gördüğünüz zaman onu düzeltmeye

çalışınız. 43- Bugünün işini yarına bırakmayınız. 44- Elinize geçen parayı faydasız yerlere harca-

mayınız.

Haziran 201124

Page 25: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

45- Temizliğinize özen gösteriniz. Üstünüzü başınıtemiz ve düzenli tutunuz.

46- Temizliği alışkanlık edininiz. Her türlü hastalı-ğın kaynağının pislik olduğunu unutmayınız.

47- Müslümanları çok seviniz. Müslümanlarınsizin kardeşleriniz olduğunu hiç aklınızdan çıkarmayı-nız.

48- Yerli yersiz konuşmayınız. Sonunda pişmanolacağınız bir şeyi ne söyleyiniz ne de yapınız.

49- ALLAH'a İyi bir kul olunuz. En iyi Müslüman,dili ve eli temiz, ahlakı en güzel olandır.

50- Dedikoduya kulak vermeyiniz. Gıybettenuzak durunuz.

51- Boş şeylerle vaktinizi harcamayınız. Vaktini-zin kıymetli olduğunu biliniz.

52- Başkalarının ayıplarını ve kusurlarını görmeyeçalışmayınız,

53- Kalbinize ve gönlünüze hâkim olunuz; kötüdüşünceleri, kötü duyguları kalbinizden çıkarınız.

54- Duygularınıza ve isteklerinize hâkim olunuz. 55- Nefsinizin her istediğini yapmaya çalışmayı-

nız. Nefsinizi frenleyiniz.56- İyi düşünmeden karar vermeyiniz. 57- Görünüşe aldanmayınız, her tatlı söze kan-

mayınız. 58- Ağzınızdan çıkan sözün kıymetini biliniz. 59- Yapamayacağınız bir iş için kimseye söz ver-

meyiniz. 60- Verdiğiniz bir sözü yerine getiremediyseniz

özür dilemeyi unutmayınız. 61- Öfkeli zamanlarda karar vermeyiniz. 62- Öfkenize yenilmeyiniz, kızdığınız zaman ab-

dest alınız. 63- Karar verirken duygularınıza kapılmayınız. Fe-

raseti kuşanınız. 64- Her ne olursa olsun doğruluktan ayrılmayınız. 65- Kimsenin malına izinsiz dokunmayınız.66- Kimsenin arkasından hoşlanmayacağı sözler

söylemeyiniz. 67- Hiç kimsenin ayıbını ortaya dökmeyiniz. 68- Yalan söylemeyiniz. Yalanın bir yılan oldu-

ğunu aklınızdan çıkarmayınız. 69- Dargınları barıştırmaya çalışınız. 70- Haset etmeyiniz. Çünkü haset ateşin odunu

yaktığı gibi insanların iyiliklerini yakıp yok eder. 71- Sözlerinizde ve hareketlerinizde nazik ve kibar

olunuz. 72- Yetimlere ve kimsesizlere yardım ediniz. 73- Kendinizden ileri olanlar gibi olmaya çalışınız

fakat onları kıskanmayınız. 74- Hiçbir canlıyı aldatmayınız.

25

75- Dakik olunuz. Her işi vaktinde yapınız.76- Hayvanlara eziyet etmeyiniz. Onlara karşı şef-

katli olunuz. 77- Herkesin iyiliğine çalışınız. Herkesin yardı-

mına koşunuz. 78- Ağaçları, ormanları çok seviniz. Onlara zarar

vermeye çalışmayınız. 79- Hareketlerinizi daima kontrol ediniz. 80- Her gün iyi ve güzel bilgiler öğreniniz. 81- Okumayı prensip edininiz; kitaplarla dostlu-

ğunuzu ilerletiniz. 82- Ne israfçı olunuz, ne de cimri. 83- Annenize babanıza sıkıntı vermeyiniz. 84- Ailenizin üzüntülerini ve sıkıntılarını paylaşı-

nız. 85- Ailenizin şeref ve haysiyetine dikkat ediniz.86- Her yaşta yararlı ve faydalı bir insan olunuz. 87- Size verilen görevleri baştan savmayınız,

özenle yerine getiriniz. 88- Emanete hıyanet etmeyiniz. 89- Ne kimsenin hakkını alınız, ne de kendi hak-

kınızı çiğnetiniz.90- Yağcılıktan ve dalkavukluktan uzak durunuz. 91- Bilmediğiniz bir şey hakkında söz söylemeyi-

niz. 92- İçiniz dışınız, özünüz sözünüz bir olsun! 93- Kalp huzuru ile vücut sağlığının en büyük

nimet olduğunu unutmayınız. 94- Sağlığınıza dikkat ediniz. Hastanın çektiği ıs-

tırap, ihmalciliğinin cezasıdır. 95- Yerlere tükürmeyiniz. Çünkü yeryüzü Müslü-

manların mescididir.96- İnancınız ve davanız için öfkelenmeyi iyi bili-

niz. 97- Alın teri ve emek hırsızlarına karşı çıkınız. 98- Küçük yanlışlarda ısrar etmeyiz. Çünkü büyük

yanlışlara kapı aralar. 99- Akrabalarınızı ihmal etmeyiniz. Onları sık sık

ziyaret ediniz. Onlara ikramlarda bulununuz. 100- İslâm dinine sımsıkı sarılınız. Çünkü İslâm,

şeref ve asaletin simgesidir, göstergesidir.

Sevgili çocuklar! Sizlere bu öğütleri armağanediyorum, siz bunları okuyunuz her zaman.........................................................................

1 Buhari, Fezailü'l-Kur'ân: 21, Tirmizi, Sevabü'l-Kur'ân: 15, Ebu Davud, Vitir: 14-19, İbn-

i Mace, Mukaddime: 16, Darimi, Fezailü'l-Kur'ân: 2, Müsned-i Ahmed: 1/57 58, 69, 153.

2 Tahrim Sûresi: 6

3 Kurtûbî, Tefsir, 18/195-196

4 “Kâlu belâ” şuna derler ki, ALLAH bütün ruhları yarattı. Ve “Ben sizin Rabbiniz değil

miyim?” diye sordu. Bütün ruhlar da “Kâlu belâ=Evet sen bizim Rabbimizsin” dediler.

İşte o günden beri Müslümanım.

Haziran 2011

Page 26: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

M. Emin KARABACAK

“Ya Musa; rızam için ilim öğ-renmeye çalışan bir çocuğun baba-sına azap etmekten hayâ ederim.Bu adamın kabir azabını da bu ço-cuğun hürmetine kaldırdım” buyu-rurlar.

ÇOCUKLARTATİLDE YAZKURSLARINAGİTMELİ Mi?

Padişahın biri, bir gün ormanda vezirleriyle bir-

likte gezintiye çıkar. Yolu bir değirmene rastlar. Değir-

menle ilgili bütün soruları cevaplayan değirmencinin

bilgisi padişahın çok hoşuna gider. Konu dini konu-

lara gelince değirmencinin dini bilgisinin olmadığını

öğrenen padişah adama çok kızar ve cezalandırılması

için saraya götürülmesini emreder.

Padişah orman gezintisi bitirip saraya dönerken

çobalık yapan bir çocuğa rastlar. Çocukla sohbet eden

padişah; çocuğun çobanlık ve dini bilgisinin yanı sıra

pratik zekâsına hayran kalır ve kendisini saraya gö-

türmek istediğini söyler. Çocuk padişaha: “Giderim

fakat bir şartla; o da eli bağlı şu adamı salıvermeniz”

karşılığı der.

Padişah: “Sen bizim bu adamın neden elini bağ-

ladığımızı biliyor musun? Bu adam değirmenle ilgili

ne kadar soru sordumsa hepsini bildi; fakat dini ko-

nularda ise ne sordumsa da hiç birini bilemedi. Onun

26

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 27: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

için değirmenciliği öğrendiği kadar dinini öğrenmediği

için ceza vereceğim” der. Çocuk bunun üzerine:

-“Padişahım, bence siz babamı değil de

onun mezarda yatan babasına ceza vermelisi-

niz. Çünkü demin benim ne kadar zeki ve dini

konularda bilgili olduğumu söylediniz. Bence

babam görevini beni okutarak yapmıştır. Eğer

ceza verilecekse, babamı okutmayarak dini ko-

nularda cahil bırakan dedeme ceza vermelisi-

niz” der.

Çocuğun cevabı ve pratik zekâsı padişahın çok

hoşuna gider. Çocuğun babasına; dini konularını öğ-

renmesi için bir yıl mühlet vererek çocukla birlikte sa-

rayın yolunu tutar.

***Rivayete göre bir gün Musa (a.s) bir mezarlığın

kenarından geçerken kabirde yatan bir ölünün azap

çektiğini görür. Musa (a.s) işini bitirip geri döndüğünde

o kabirde yatan adamın kabir azabının kalktığını

görür. Bunun hikmetini soran Musa (a.s) Cenab-ı

Hakk:

- “Ya Musa bu adam ölmeden önce hanımı ha-

27

mile idi. Hanımına karnındaki çocuğu büyüdüğü

zaman okutması konusunda vasiyet etti. İşte bu çocuk

bu gün hocanın önüne geldi ve euzü besmeleyi öğ-

rendi.

“Ya Musa; rızam için ilim öğrenmeye çalı-

şan bir çocuğun babasına azap etmekten hayâ

ederim. Bu adamın kabir azabını da bu çocu-

ğun hürmetine kaldırdım” buyururlar.

Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed

(s.a.v.)’in “İnsanoğlunun öldükten sonra ameli-

nin kesilmeyeceği üç şeyden birinin de kendisi

için arkadan dua edecek hayırlı evlat” olduğunu

bilmeyenimiz yoktur. Bu sebepledir ki çocuklara veri-

lecek dini eğitim hem çocuk hem de anne babalar için

ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Okullar kapandı çocuklarımız üç aylık bir tatile

girdiler. Yaz tatilinde çocuklar hem tatillerini yapsınlar

hem de dinini öğrenmek için yaz kurslarını bir fırsat

olarak düşünülmelidir.

Olaya bir de psikolojik ve sosyolojik boyutuyla

baktığımız zaman konu daha iyi anlaşılacaktır. Ço-

cuklar üç aylık tatil boyunca okul ve arkadaş orta-

mından uzak kalacağı için çocuk için bu dönem stresli

bir dönem olabilir.

Haziran 2011

Page 28: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Dört duvar ve sosyal ortamlardan uzak kalan bu

çocuklar, evde sürekli tv, internet, bilgisayar oyunları

çocuğun gelişimine olumlu yönde çok fazla katkı sağ-

lamayacağı için sıkılacaklardır.

Tatil boyunca da bu çocuklar can sıkıntısından

oflayıp puflayarak ve okul açılsa da gitsek diyerek ge-

lişimsel olarak sosyal ortamları arayacaklardır. Bu du-

rumdan kurtulmak için çocuklar değişik arkadaş

gruplarına ya da internet cafelere takılmaya başlaya-

caktır.

Çocukların kişiliğini olumsuz etkileyecek ortam

ve arkadaşlardan korumak amacıyla bu çocukları yaz

dönemlerinde açılan kurslara göndermek gerekir. Bu

kurslar çocuğun hem yeni bir sosyal çevre edinmesini

sağlayacak hem de dini bilgilerini öğrenmesini sağla-

yacaktır. Bunun yanında bu kurslar sorumluluk, öz-

güven ve benlik saygınsın geliştirmenin yanı sıra kötü

ortam ve arkadaşlardan çocukları koruyacaktır.

Çocuklar kurslarda; Kur’an-ı Kerim’i öğrenme-

nin yanında ailelerin kendilerine öğretmekte yetersiz

kaldığı dini bilgilerle toplum ve aile tarafından yanlış

öğretilen dini değerlerin doğrusunu öğrenebilecekler-

dir.

Çocuklar, daha yaşları küçüktür diyerek

yaz döneminde açılan bu kurslardan mahrum

bırakılmamalıdırlar. Çünkü öğrenme yedi ya-

şında başlar. Yedi yaş ve yukarısı çocuğun söy-

lenenleri anlayabileceği zihinsel olgunluğa

eriştiği bir yaştır. “Çocuklar yedi yaşına geldiği

zaman namaz kılmasını öğretiniz” hadisinin te-

melinde de bu yatmaktadır.

Öğrenmenin en ideal olduğu yaş ve zamanlarda

(7–21 yaşları arası) kurslara gönderilmeyen çocuklar,

zihin ve zamanlarını boşa harcayacaklardır. Bu dö-

nemlerde dinini öğrenmek için kurslara gönderilme-

yen bu çocuklara ileride eğitim vermek ya da

verdirmek gerçekten güçleşecektir.

Gününü kurslarda geçiren çocuklar; hem dinini

öğrenme hem tatili değerlendirme hem de uygun ar-

kadaş ortamına girerek kötü arkadaş ve etkilerinden

uzak kalacaktır. Öğrenmek için zihinsel olgunluğun en

uygun olduğu bu yaşlarda öğrenilen bilgiler, öğrenme

ve kalıcılık için en uygun bir dönemdir çocuklar için.

Nasıl okuma yazma okulda öğreniliyorsa

Kur’an-ı Kerim de bu amaçla açılmış kurslarda öğre-

nilir. Çünkü nasıl okuma yazma öğrenmenin bir

Haziran 201128

Page 29: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

kuralı varsa Kur’an-ı Kerimi öğrenmenin de bir

kuralı vardır: Kuralına göre öğrenilmeyen bir

bilgi, hem yanlış öğrenilir hem de düzeltilmesi

eğitim ve öğretim açısından zor olur. Bunun için

de çocuklara Kur’an-ı evde değil de kurslara gönde-

rerek ehlinden öğrenmeleri sağlanmalıdır.

Kurslara giden çocuklar, itikat ve ibadet gibi dini

bilgileri sosyal ve akran grubu içinde öğrenmeleri on-

ların bu bilgileri daha iyi öğrenmelerini sağlayacaktır.

Aynı duygu ve düşünceleri paylaşmanın öte-

sinde aynı şeylere inanma ve aynı şeyleri

yapma çocukların benlik saygısını yükselterek

dini değerlere olumlu yönde bakmasını sağla-

yacaktır.

ÇOCUKLARI YAZ KURSLARINA

GÖNDERİRKEN NELERE

DİKKAT EDİLMELİ:

1. Çocuklar kurslara sevdirerek ve özendirerek

gönderilmelidir. Çünkü zorla gönderilmeye çalışan

çocuk sizden olduğu kadar dinden ve kurslardan so-

ğuyabilir.

2. Kursun ciddiyet ve önemi çocuğa güzel bir şe-

kilde kavratılmalıdır.

3. Çocuklar, kursa tertipli, düzenli ve kurs ada-

bına uygun kıyafetlerle gönderilmeye çalışılmalıdır.

4. Çocuklar, kursa abdestli gitmesi konusunda

teşvik edilmelidir.

5. Okuldaki gibi çocukların, kursun giriş çıkış sa-

atlerine dikkat etmeleri konusunda gereken hassasi-

yet göstermeleri sağlanmalıdır.

6. Nasılsa devam zorunluluğu yok diyerek çocu-

ğun mazeretsiz olarak kursa gitmemesinin önüne ge-

çilmelidir.

7. Çocukların kursta okuyacakları cüz ve kitap-

ları kurs hocasına danışılarak alınmamalıdır.

8. Kursta verilen derslere okuldaki gibi rehberlik

yapılmalıdır.

29

9. Çocuklar kursa gitmek istemedikleri zaman

kurstan ve dinden soğutucu söz ve davranışlar içine

girilmemelidir.

10. Çocukların kursta öğrendiklerini unutmama-

ları ve sorumluluklarının farkına varmaları açısından

onları günlük hayatta kullanmalarına imkân sağlan-

malıdır.

Sonuç olarak ailelerin; çocuklarının dini bilgileri

almaları konusunda gereken hassasiyeti göstermeleri

gerekir. Bunun için de her konuda olduğu gibi

dini konuları öğretme ve kurslara göndermede

ilk yapılacak şey; çocuklara sevgiyle yaklaş-

maktır. Kaş yapalım derken göz çıkarmamak için yo-

lumuz sevgi yolu olmalıdır. Hadiste Sevgili

Peygamberimizin (s.a.v) “Müjdeleyiniz nefret et-

tirmeyiniz” hadisini çocuk eğitiminde de dikkate

almak dileğiyle...

Her insan gibi çocuklar da, sevmediği ki-

şilerin önerilerini dikkate almayacakları için

işe; çocukları kendimizi sevdirmekle başlamak

gerekir. Kaş yapalım derken göz çıkarmamak için yo-

lumuz sevgi yolu olmalıdır.

Haziran 2011

Page 30: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Nihat MORGÜL

[email protected]

"Şaban ayının yarısı (Beraatgecesi) gelince; gecesini namazla,gündüzünü oruçla geçiriniz. Şüp-hesiz ki Allah, o gece güneşin bat-masıyla dünya göğüne iner ve şöyleder: Benden af dileyen yok mu?Onu affedeyim! Rızık isteyen yokmu? Rızık vereyim! Şifa dileyen yokmu? Şifa vereyim!"2

Allah’ınRahmetİklimi:ÜÇ AYLAR

Manevi rahmet ve bereketlerle dopdolu olan biriklime giriyoruz. Büyüklerimizin kısaca üç aylar dediğibu mübarek zamanlar, ruh ve gönül dünyamıza çokzengin, çok bereketli, çok maneviyatlı kapılar açar, biz-lere büyük manevi fırsatlar sunar. Bu aylarda, inançve ibadet hayatımız daha bir kuvvetlenir, daha bir dü-zene girer. Evimize huzur, soframıza bereket gelir.

İçinde yaşadığımız evimiz zamanla eskir, bakımaihtiyaç duyar. Kullandığımız arabamız yıpranır tamireihtiyaç duyar. Kışın yanmakta olan sobanın içindekiodun bittikçe ateşi ve sıcaklığı azalır sönmeye yüztutar. Ateşin canlanması, harlanması için ara sıra so-baya odun atma ihtiyacı hâsıl olur. Bunun gibi dünyameşgaleleri, evlâd-u iyal kaygısı, istikbal ve ikbal dü-şüncesi insanı yorar, eskitir, zayıflatır. Zaman zamaninsan ruhu da dinlenmeye, güçlenmeye, takviye edil-meye ihtiyaç duyar.

İşte üç aylarla idrak edeceğimiz manevi atmos-fer, insanı kendine getirir, ona kulluğunu, acziyetini in-sanı insan yapan sevgi, merhamet, yardım severlik ve

30

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 31: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

diğergamlık gibi yüksek hasletleri tekrar hatırlamasınıve onları doya doya yaşamasını sağlar.

Halkımız bu ayları öyle benimsemiş, öyle sev-miştir ki bu mübarek üç ayların isimlerini kendi ço-cuklarına isim olarak vermiştir ve hala vermektedir.

Bu rahmet iklimi Recep ayı ile başlar, Şaban ayıile devam eder Ramazan ayı ile olgunluğa ve kemaleerer, zirveye çıkar. Manevi bolluğun neticesinde ise,Ramazan Bayramı sabahı ile beraber inananlar af vemağfirete nail olurlar.

Rahmet sağanağının müjdesi ve ilk damlasıRecep Ayıdır. Pek yakında idrak edeceğimiz bu mü-barek aylardan ve faziletlerinden bir nebze olsun bah-setmek isterim.

RECEP AYI

Hicrî takvim aylarının yedincisi olan Receb-işerif, aynı zamanda "üç aylar"ın ilkidir. Recep ayıharam aylardandır. Haram aylar kendisine hürmetedilmesi gereken aylardır. Zira Kur'an-ı Kerim'deharam aylara saygı gösterilmesi emredilmektedir1.

Receb-i şerif içinde iki kandil gecesinin bulun-ması ayrı bir fazilettir. Receb ayının ilk cuma gecesiRegaib gecesidir. Meleklerin ve Allah dostlarının çokrağbet ettikleri, ibadet ve tâatla, zikir ve Kuranla ihya

31

ettikleri bir gece olması hasebiyle bu geceye Regaibdenmiştir. İslâm âlimleri, Hz. Peygamber (s)'in bu ge-cede Yüce Allah'ın manevi ikramlarına eriştiğini, busebeple şükür ve hacet namazı kıldığını bildirmekte-dirler. Bu gece hakkında halk arasında bilinen şekliyle,Regaib gecesi Hz. Peygamber (s)'in anne rahminedüştüğü gecedir, tarzındaki ifade yanlış bir iddiadanibarettir.

İSRA VE MİRAÇ

İsra, Hazreti Peygamberimizin bir gece Mek-ke’deki Mescid-i Haram’dan alınarak Kudüs’teki Mes-cid-i Aksâ’ya götürülmesidir. Orada HazretiPeygamberimiz geçmiş tüm peygamberlere imamolmuş ve beraber namaz kılmışlardır.

Miraç ise, Hazreti Peygamberimizin oradan alı-narak göklere yükselmesi, Allah’ın huzuruna çıkması-dır.

Bu gece İslâm dünyasında Mîraç gecesi olarakbilinir ve ihya edilir. İşte bu mübarek gece Receb-i şerifayının yirmi yedinci gecesidir. Hem Hazreti Peygam-berimiz hem onun ümmeti, bu manevi yolculuklabüyük müjdelere, rahmet ve bereketlere nail olmuş-lardır. Miraçta ümmet-i Muhammed’e verilen üç nimetşunlardır;

1. Beş vakit namaz bu gecede farz kılınmıştır.Hazreti Peygamberimiz: “Namaz müminin miracıdır”buyurmuştur. Bu sayede hakkıyla namaz kılan mü-minler Peygamberimiz gibi miracı yaşayabileceklerdir.Bu, kadrini bilenler için gerçekten büyük bir nimettir.Kur’an, Cebrail vasıtasıyla indirilirken, Peygamberi-mizin Allah’ın huzuruna çağrılıp doğrudan namaz em-rinin kendisine tebliğ edilmesi onun ehemmiyetinigöstermesi bakımından dikkat çekicidir.

2. “Âmenerresulü” diye bilip okuduğumuz,Bakara suresinin son ayetleri bu gece Peygamberefendimize direkt olarak nâzil olmuştur. Bu ayetlerde,Allah’ın hiç kimseyi güç yetiremediği işlerden sorumlututmayacağı, iradeleri dışında yaptıkları amellerdendolayı onları hesaba çekmeyeceği, ümmet-i Muham-med’in sorumluluklarının geçmiş ümmetlere göredaha hafif olacağı müjdelenmektedir.

3. Hazreti Peygamberimizin ümmetine Allah'aortak koşmadıkları, tevhidden ayrılmadıkları takdirdeCennete girecekleri müjdelenmiştir.

Haziran 2011

Page 32: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Ayrıca bu mucizevî hâdise ile ilgili olarak Kur'an-ı Kerim'de başlı başına "İsrâ" suresi indirilmiştir. Bu su-renin bir bölümünde İslâm'ın bir özeti, on iki esashalinde bu gecede bildirilmiştir.

ŞABAN AYI VE BERAAT GECESİ

Mübarek üç ayların ikincisi de Şaban ayıdır. Bumübarek ayın on beşinci gecesi Beraat gecesidir. İbniMâce, Şaban ayı ve özellikle Beraat gecesi hakkındarivayet edilen şu hadisi kaydeder:

"Şaban ayının yarısı (Beraat gecesi) ge-lince; gecesini namazla, gündüzünü oruçla ge-çiriniz. Şüphesiz ki Allah, o gece güneşinbatmasıyla dünya göğüne iner ve şöyle der:Benden af dileyen yok mu? Onu affedeyim!Rızık isteyen yok mu? Rızık vereyim! Şifa dile-yen yok mu? Şifa vereyim!"2

Peygamber Efendimiz (s) bu geceyi Hz. Âişe va-lidemize tanıtırken şöyle buyurmuştur:

Bu gece Şaban'ın onbeşinci gecesidir. AllahTeâlâ bu gecede Beni Kelb kabilesinin koyunlarınıntüyleri sayısınca insanları Cehennem'den kurtarır.Ancak kendisine şirk koşanların, müslümanlara karşıkin ve düşmanlık besleyenlerin, akrabaları ile müna-sebeti kesenlerin, gururlu ve kibirlilerin, ana-babasınaasî olanların ve içki içmeye devam edenlerin yüzünebakmaz."3

NELER YAPALIM?

Bu mübarek günleri en iyi şekilde değerlendir-mek için;

¸ Kuran hatmi başlayalım,¸ Nafile namazlarımızı ve her aydan en az üç günolmak üzere nafile oruçlarımızı çoğaltalım,¸ Allah’ı daha fazla analım, zikir ve tesbihatla meşgulolalım. (Örneğin her gün yüz’er defa istiğfar, kelime-itevhid, lafza-i celal, salavât-ı şerife…) ¸ Muhtaç olan konu komşuyu gözetip sadakalar ve-relim,

Allah’ın rahmetinin sağnak sağnak yağdığı şumübarek günlerde o rahmetten doya doya istifadeedebilmeyi Allah hepimize nasip eylesin. Allah Tealagünlerimizi bereketli, üç ayları hakkımızda hayırlı ey-lesin. Ramazan ayını daha sonra değerlendirmeküzere sözümüzü Hazreti Peygamberimizin duasıyla bi-tirelim.

Hazreti Peygamber Efendimiz Recep ayına gir-diğinde şöyle dua ederdi:

“Allah’ım, Recep ve Şaban aylarını bizemübarek eyle, bizi Ramazana kavuştur”4.............................................................1 Maide, 5/2 ve 97.ayetlerindeki “haram ay” ifadesi ile Muharrem, Zilkade, Zilhicce veRecep aylarından her biri kastedilmektedir. , 2 İbn-i Mâce, Sünen, İkâmetü's-Salât, 191 ,3 Buhârî, et-Tergîbve't-Terhib, II, 118 , 4 Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/259

Haziran 201132

Hazreti Peygamber Efendimiz Recep ayına girdi-ğinde şöyle dua ederdi:

“Allah’ım, Recep ve Şaban aylarını bizemübarek eyle, bizi Ramazana kavuştur”

Page 33: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

33

Page 34: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Aydın BAŞAR

Din dindardan, müttakiden öğrenilir. Or-

yantalistten din öğrenilmez, papazdan din öğ-

renilmez. Din Müslüman’dan öğrenilir.

Müslüman’ın da aliminden öğrenilir. İlminin

içini dolduramayanın herhangi bir şekilde bize

bir şey öğretmesi mümkün değildir. Bizim din

öğreneceğimiz insanlar dini öğretmeyi eshab-

ı kiram gibi anlayan insanlardır.

Nureddin Yıldız: “Din Dindardan Öğrenilir”

İslam fıkhına dair çalışmalarından tanıdığımız

Sosyal Doku Derneği kurucu başkanı ve Milli Gazete

yazarı Nureddin Yıldız Hoca ile “hayat ve istikamet”

konulu bir mülakat yaptık. Burhan Dergisi okurlarının

istifadesine sunuyoruz.

İstikamet üzere olmak ne demektir? Müs-

lüman için bu ne anlama gelir?

İstikamet her şeyden önce müminin bir sorunu-

dur, kâfirin böyle bir sorunu yoktur. İstikamet, Allahü

Teala’nın imtihan amacıyla kulunun önüne çıkardığı

fitnelerden birine takılmamak demektir. Allahü Teala

mal mülk fitnesi koyar kulunun önüne; kul o fitneye

takılmadan yoluna devam eder. Şehvet fitnesi koyar

kulunun önüne; kul o fitneye takılmadan yoluna

devam eder. Bir ara faizli bir imkân koyar kul ona da

takılmadan yoluna devam eder. Demek ki istikamet

faize takılmamak, şehvete takılmamak, yalana takıl-

34

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Röportaj

Page 35: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

mamak, gıybete takılmamaktır. Kur’an’sız kalmamak

ve hadis-i şerifi de basit görmemektir. İstikameti şöyle

bir benzetmeyle anlatabiliriz: Otobana giriyorsunuz,

otobanın sonunda cennet var, son durağa ulaşıncaya

kadar sağa sola sapmadan, virajlara takılmadan yo-

lunuza devam ediyorsunuz. O halde siz istikamet üze-

risiniz. Yolda her hangi bir sapağa girmişseniz

istikametten ayrılmışsınız. Ancak istikametten ayrılmak

demek tekrar geri dönmemek demek değildir. Yanlış

bir sapağa girdiniz ve sonuna kadar gittiyseniz bu

zaten küfürdür. Eğer sapağın yanlış bir yol olduğunu

yarı yolda anlayıp tekrar otobana geri dönüyorsanız

yine istikamet üzeresiniz. Yani en son gelen melek (Az-

rail) sizi otobanda yakalıyorsa kurtuluyorsunuz. Bütün

mesele son nefese kadar istikamet üzere olabilmektir.

Alem-i insaniyetin imanı noktasında bizedüşen görevler nelerdir? Fert olarak işe nere-den başlamalıyız? Sonra toplum olarak neleryapmalıyız?

Bir İslam projesi yani İslamlaştırma nasıl olur?

Bunu kastediyorsunuz herhalde. Bir insanı İslamlaş-

tırma veya toplumu İslamlaştırmaya nereden başla-

malıyız? Bir; evvela imansız hiçbir şey olmadığı için

imanın kökleşmesi için çalışacağız; on üç yıl Me-

dine’de olduğu gibi… İki: Haramsız bir ortam oluştu-

35

racağız. Haramlardan arınma savaşı yapacağız. Fert

planında da böyle, toplum planında da böyle… Faiz

varken, kumar varken, alkol varken sana ibadetin ya-

pacağı bir şey yok ki; kova delik çünkü… Haramlar-

dan korunmadan sonra üçüncü madde de şudur:

Yapabildiğim kadar ibadet. Beş vakit namaz artı ya-

pabildiğim kadar namaz; Ramazan orucu artı tutabil-

diğim kadar oruç; farz olan zekat artı verebildiğim

kadar sadaka… Son maddemiz de şudur: Bir Müslü-

man yalnız kalmayacak yoksa kurda yem olur. Ce-

maat içinde olacaksın. Cemaat iki şekildedir. Bir:

Ümmet-i Muhammed’in Kabe’ye yönelen ve onun et-

rafında halka halka büyüyen büyük cemaati ki bu tüm

Müslümanların oluşturduğu cemaattir. İki: Seni din

kardeşi görerek sana emri maruf ve nehyi münker ya-

pacak olan dinî çevre. Yüz kişi olur, bin kişi olur, on

bin kişi olur; bu önemli değil. Üç kişi de olsak cemaat

olacağız. Pazartesi mi Perşembe mi toplanacağız,

orada birbirimizi ikaz edeceğiz.

Amerika’da yaşayan bir tanıdığım Türki-

ye’deki vaazların çok sönük olduğunu söyle-

mişti. Amerika’da bir vaazı dinleyince

insanların “Bugün Allah için bir şeyler yapma-

lıyım” diye şevklendiklerini anlatmıştı. Okudu-

ğumuz kitaplar, dergiler ve gazeteler;

dinlediğimiz sohbetler, söyleşiler, hutbeler ve

vaazlar dini açıdan yeteri kadar toplumu mo-

tive edebiliyor mu? Bu konuda ne düşünüyor-

sunuz?

Bir defa elli yıl öncesine göre tanınmayacak bir

toplumda yaşıyoruz. İslam hızla yükseliyor. Bu ne sa-

yesinde oldu. Bu en başta imamlar sayesinde oldu.

İmamlar ne kadar gevşek konuşsallarda en azından

küfrün gelişmesini engelliyorlar. Bir adam belki dine

imana da sövecek birisi ama cumaya gidip iki ayet

dinleyince, hatta uyuklayarak bile dinlese, imanı sıfır-

lanmıyor. Yani Cuma namazı en azından onu imana

bağlayan bir ip oluyor. Şu da var ki her zaman üm-

meti Muhammed, hatiplerin kendisini coşturduğu bir

ortamı yakalayamamıştır. Bu bir aşk meselesidir… Bir

de müminlerin ihtiyacıyla ilgilidir. Mesela şuandaki

hoca efendilerin tesir gücü İnönü zamanındaki kadar

değil… O dönemdeki hoca efendiler ölmek üzere olan

Haziran 2011

Page 36: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

bir topluma hitap ettikleri için, onları uyandırmak için

etkili konuşmalar yapıyorlardı. O hoca efendiler dağ-

larda, çoğu zaman gizli bir şekilde, ormanlarda, ha-

pishanelerde nesil yetiştirdiler. O yüzden onların tesiri

daha güçlüydü. Şimdi Müslümanların olanakları arttı,

lüks sayılabilecek mekânlara kavuştular. Ama tesir

güçleri azaldı. Züht üzere kurulu olan bazı tarikatlar

bile bugün plaza gibi mekânlarda zikir yapıyorlar.

Amerika’da hutbe dinleyen kardeşimizin Cuma’dan

sonra gidip İslam için bir şeyler yapmak istemesi, o

toplumda Müslümanların konumunun rahat olmadı-

ğını, toplumun bir sıkışıklık içinde olduğunu gösterir.

Biz burada Sultan Fatih’in toprağında kendimizi biraz

rahat hissediyoruz. Bu rahatlık müminin aleyhine…

Ne gibi? Fakir bir adam kapı kapı gezip “İş var mı abi”

diye sorarak iş ararken, zengin bir adamın çocuğunun

ayağına gelen imkanları tepmesi ve çalışmak yerine

babasının hazır parasını yemesi gibi… Biz de bunun

gibi hala Sultan Fatih’in mirasını yiyoruz.

Heyecanları tetikleyen sloganik yaklaşım-

ları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu bir eğitim meselesidir… Maalesef Hasan El

Benna gibi hem ruh terbiyesi, hem cemaat terbiyesi,

hem siyaset şuuru veren zeminlerimiz çok gevşek. Ya

ruh terbiyesini, tasavvuf terbiyesini verip siyasi yö-

nünü çürük bırakıyorlar ya da siyasi bilinci veriyor

ama ruh yönü hiç yok. Yani sosyal bir adam yetişiyor

ama ruh yönü ölü… Biz Seyid Kutub’un yoldaki işa-

retleri ile Gazzali’nin İhyayı Ulumu’d Din’ini beraber

okursak bu konuda doğru bir anlayışa sahip olabiliriz.

Sadece Gazzali okumak da sadece Seyid Kutub oku-

mak da yetmiyor. Ne yapacağız? İkisini sentez yapıp

okuyacağız. Hasan El Benna o sentezdi işte… Hem

cihat ruhu olsun, hem de işin ahlaki yönü ihmal edil-

mesin... Cihat yapan bir peygamberimiz olduğunu

unutmuyoruz ama bu peygamberin “ihtiyarlara ve ka-

dınlara dokunmayın” diyerek merhamete yaptığı vur-

guyu da unutmuyoruz.

Bildiğiniz gibi magazin ilahiyatçısı diyebi-leceğimiz bir kısım kimseler tabir-i caizse dinikonuları sulandırıyorlar. Bu tür kimselerin dinezarar verdiğini düşünüyor musunuz?

Kesinlikle dine zararları söz konusudur. Mutezi-

lenin on iki asır önce verdiği zararları biz bugün hala

kapatamadık. Ne demek “bana göre?” Yani Allah bir

şey dediyse ben de bir şey diyorum demek istiyor.

Bana göre bu ayet diye bir şey olur mu? Bu Mutezi-

le’nin Abbasi sarayında icat ettiği bidattır. Mutezilenin

üzerinden asırlar geçti, onu çıkaranların kemiklerin-

den eser kalmadı dünyada; ama ekolleri devam edi-

yor. Modernizasyon yanlısı bu okumuş yazmışların bu

hastalığı maalesef tehlikeli bir yoldur. Bazıları da yük-

selmek için bu tehlikeli yola başvuruyorlar.

Haziran 201136

Page 37: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Bu zevatın ortaya attığı “Kuran İslam’ı…”ifadesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sözün bir tuzaktan başka bir şey olmadığınıdüşünüyorum.

Dini konularda sahih bilgilere ulaşmanoktasında insanlara nasıl bir yöntem tavsiyeedersiniz? Dini kimden öğrenmeliyiz?

Din dindardan, müttakiden öğrenilir. Oryanta-

listten din öğrenilmez, papazdan din öğrenilmez. Din

Müslüman’dan öğrenilir. Müslüman’ın da aliminden

öğrenilir. İlminin içini dolduramayanın herhangi bir

şekilde bize bir şey öğretmesi mümkün değildir. Bizim

din öğreneceğimiz insanlar dini öğretmeyi eshab-ı

kiram gibi anlayan insanlardır. Eshab-ı Kiram dini öğ-

retmeyi bir cihat olarak kabul ediyordu. Öğrendiklerini

önce kendileri hayatlarında tatbik ediyor, onu yaşıyor,

sonra öğretiyorlardı. İkinci olarak bir ihtisastan söz et-

meliyiz. Hadisi hadisten anlayan birinden, tefsiri tef-

sirden anlayan birinden, fıkhı fıkıhtan anlayan

birinden öğrenmeliyiz. Gazzali gibi bir adam, ilmin en

üstününe sahip olduğu halde “Hadiste pek güçlü de-

ğilim benden hadis almayın” demiştir.

Hocam günümüzde kelam ilminin önemifazla anlaşılamıyor diye düşünüyorum. Günü-

37

müzün imanî sorunlarına cevaplar verme nok-

tasında kelam ilminden yeteri kadar faydalana-

biliyor muyuz?

Şimdi kelam ilminde bir çıkmazımız var. Kelam

ilminin kendi iç sorunları var... Git gide kelam ilmi çiz-

gisini değiştirmiştir. Kur’an’ı savunmak için kurulmuş

bir ilim olduğu halde, Kur’an’dan hiç yararlanılmayan

bir ilim haline gelmiştir. Felsefeye dönüşmüştür. Kelam

bugün yine Maturidi’nin Eşari’nin yaptığı şey haline

gelmelidir. Her gelen kelam üzerine çalışırken, kelam

kitabını kalınlaştırıyor. Fakat felsefe üzerinden kalın-

laştırıyor. Bu ümmet Kur’an etrafında döndüğü zaman

dağılmayacaktır. Ama kelam ilmi zamanla eksenini şa-

şırmıştır, Kur’an’dan uzaklaşmıştır. Kuran’ın etrafın-

daki şüpheleri kaldırmak için cevap bulmak için

çalışması gerekirken, buldukları her cevap yeni bir

şüphe doğurur hale gelmiştir.

Gelenek ve modernite arasında Müslü-

man’ın konumu neresidir? Modernistlerin veya

gelenekçilerin din algısı arasında Müslüman

hangi çizgide olmalıdır?

En başta biz hiçbir şekilde modernist olamayız.

Neyi değiştireceğim ben? İmanın şartlarını mı değişti-

receğim. Sadece imanın şartları eskiden divitle yazılı-

yordu şimdi bilgisayarla yazılıyor. Ben bugün

Mutezilenin on iki asır önce verdiği za-rarları biz bugün hala kapatamadık. Nedemek “bana göre?” Yani Allah bir şey de-diyse ben de bir şey diyorum demek isti-yor. Bana göre bu ayet diye bir şey olurmu? Bu Mutezile’nin Abbasi sarayında icatettiği bidattır.

Haziran 2011

Page 38: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

bilgisayarda yazarım printte çıkartırım, o kadar…

Bundan başka yapacağım bir şey yok benim. Yani biz

geleneğimizi yani Ebu Henife’yi bilgisayardan öğreni-

riz. Yani içerik olarak geleneğimizden en ufak bir şe-

kilde sapmayız ama yöntem olarak çağın gerektirdiği

alet edevatı kullanırız.

Eski alimlerimiz kendi dönemlerindeki za-

rarlı felsefelere karşı ciddi anlamda mücadele

etmişlerdi. Günümüzde Müslümanlar için za-

rarlı felsefeler nelerdir? Bu konuda ilim sahip-

leri sizce üzerine düşeni yapıyor mu?

Yapanı var yapmayanı var elbette… Mesela laik

anlayış İslam toplumuna sinmeye başlamıştır. Sekuler

anlayışlar içimize sinmiştir, benimsenmiştir, kılık kıya-

fetimize sinmiştir, eğitim anlayışımıza sinmiştir. En

büyük tehlike de budur. Ve bu sinerken içimize akılcı-

lıkla sinmiştir. Aklı Allah ile kul arasında sigorta haline

getirilmeye başlanmıştır. Allah’tan geleni akıl süzge-

cinden geçiriyor, ağır gelirse, onu reddediyoruz. Oysa

akıl bir trafo vazifesi yapmalıdır. Allah’tan gelenler

akılda voltajı ayarlanıp bize gelmelidir. Bu sebeple en

büyük sıkıntımız akılcılığın sekülerizmi içimize yerleş-

tirmiş olmasıdır. Bizim savaşımız bunun üzerinden ola-

caktır. Bir de şu hususu hatırlatmakta yarar vardır.

Hadis-i şerifte buyruluyor ki: “Fakirlikten değil dün-

yanın size açılmasından korkuyorum.” Dünyevileşme

yani.. “Bir de otelde geçirelim tatili” Ya senin köyün

var otelden bin kat daha güzel… Ya da perdeye bir

kat daha perde yapıyoruz. O da güneşten perdeyi ko-

rumak için. İşte bu dünyevileşmedir.

Hocam ıhlas ve samimiyet noktasında diniiştiyakımızın artması için bize nasıl bir reçeteyazarsınız?

Müslüman’ın böyle samimi bir arzusu varsa

Kur’an’ı Kerim’e sarılacak, okuyacak, anlasa da anla-

masa da okuyacak anlamaya çalışacak. Ama bu baş-

tan aşağı Ku’ran meali okumak değil. Mesela üç ay

süren bir Kehf Suresi dersi görmek. Bu suredeki sırları

anlayan biri heyecanlanır, dağlara çekilir Allah’ın iz-

niyle. Demek ki birinci olarak enerjimizi Kur’an’dan

alacağız. İkincisi; mürşitsiz yol almak mümkün değil,

bir mürşidimiz olacak. Mürşidimiz, siyasetten anlayan,

şeriatı idrak etmiş, dünyanın gidişatını gözlemleyen

âlim biri olmalıdır. Sadece züht yönünü bilen biri bizi

pısırıklığa sevk eder, sadece siyasetten anlayan biri

ayağımız kaydırır, başkasını kurtaralım derken kendi-

miz helak oluruz.

Haziran 201138

Mutezilenin üzerinden asırlar geçti,onu çıkaranların kemiklerinden eser kal-madı dünyada; ama ekolleri devam ediyor.Modernizasyon yanlısı bu okumuş yazmış-ların bu hastalığı maalesef tehlikeli bir yol-dur. Bazıları da yükselmek için bu tehlikeliyola başvuruyorlar.

Page 39: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

39

Page 40: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Dr. Ebubekir SİFİL

[email protected]

“Onlar kıyametin kendilerineansızın gelmesinden başka bir şeybeklemiyorlar. İşte muhakkak onunalametleri gelmiştir. (Kıyamet) ken-dilerine gelip çatınca ibret almalarıneye yarar?”

MESİHveMEHDİ

Son zamanlarda kıyamet alametleri cümlesin-den olarak Mesih ve Mehdi inancının sıklıkla tartışmakonusu yapıldığı dikkatinizi çekmiştir. Gerek akade-mik çevrelerde, gerekse halk arasında -medyanın dakatkılarıyla- bu meseleler üzerinde zaman zaman hayliateşli tartışmalar cereyan ediyor.

Mesih ve Mehdi meselesi elbette sebepsiz, dur-duk yere tartışma gündemine sokulmuyor. Tıpkı dahapek çok benzerleri gibi... Farklı kesimlerin bu tartış-malar üzerinden farklı beklentileri bulunduğunu anla-mak zor değil. Ancak biz bu yazıda konunun buyönünden ziyade, İslâm’da Mesih ve Mehdi inancınınbulunmadığını söyleyenlerin ileri sürdüğü gerekçelerüzerinde duracağız.

Ehl-i Sünnet’in konuyla ilgili kabulleriakaid/kelam kitaplarında, hadis şerhlerinde ve tefsir-lerde detaylarıyla zikredilmiştir. Hatta genel olarak kı-yamet alametleri, özel olarak da Mesih ve Mehdi

40

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 41: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

konusunda müstakil kitap ve risaleler kaleme alınmış-tır. Ancak günümüzde bu konuyla ilgili olarak birçokyeni soru işaretinin ve tereddüdün izhar edilmiş ol-ması, ulemanın ortaya koyduğu hususların, mezkûrsoru ve tereddütleri ortadan kaldıracak şekilde yeni-den ifade edilmesini gerekli kılmaktadır.

SORU İŞARETLERİ

İslâm’da Mesih ve Mehdi inancına yer olmadı-ğını söyleyenlerin hareket noktalarını şu şekilde mad-deleştirebiliriz:

1. Kur’an’da kıyametin ansızın kopacağı haberverilmektedir. En’am Suresi’nin 31, A’raf Suresi’nin187, Yusuf Suresi’nin 107. ayetlerinde ve aynı muh-tevadaki daha pek çok ayette bu husus açıkça görü-lebilir. O halde kıyametin bir takım “alametlerinin”bulunduğunu söylemek ve buna inanmak Kur’an’aaykırıdır. Zira kıyamet kopmadan önce bir takım ala-metler ortaya çıkacaksa, kıyametin “ansızın” kopmasısöz konusu değil demektir ki, bu durum Kur’an’la açıkbir çelişki oluşturur.

2. Mehdi ve Mesih inancı İslâm’a diğer din vekültürlerden geçmiştir. Bunun en önemli delili, İs-lâm’dan önceki dinlerde ve inançlarda da bir “kurta-rıcı Mesih/Mehdi” inancının bulunmasıdır.

41

3. Ne Mesih, ne de Mehdi Kur’an’da zikredil-memektedir.

4. Efendimiz s.a.v.’in gaybı bilmediği Kur’an’daaçıkça zikredilmiştir. “De ki: Size, ‘Allah’ın hazi-neleri elimdedir’ demiyorum. Gaybı da bilmem.Size, ‘Ben meleğim’ de demiyorum. Ben sadecebana vahyolunana uyarım...” (En’âm, 50) ve “Gaybınanahtarları O’nun katındadır. Onları ancak Obilir.” (En’âm, 59) ayetleri ve benzerleri bu hususu ifadeetmektedir. Kıyametten önce bir takım şeylerin mey-dana geleceğini söylemek, gaybden haber vermektir.Dolayısıyla Efendimiz s.a.v.’in bunları bildiğine ve söy-lediğine inanmak Kur’an’a aykırı düşer.

KUR’AN VE KIYAMET ALAMETLERİ

Bu soruları aynı sıra içinde cevaplayacak olur-sak:

1. Kıyametin ansızın kopacağının Kur’an’da bir-çok ayette ifade buyurulduğu doğrudur. Ancak dikkatedilecek olursa, bu ayetlerin istisnasız hepsi inkârcı-lardan bahsetmekte, kıyametin onların üzerine ansı-zın kopacağı bildirilmektedir. Dolayısıyla Kur’an’ı da,Efendimiz s.a.v.’i de inkâr edenler için kıyametin ala-metlerinin herhangi bir anlamı yoktur. Kıyamet ala-metlerinin anlamı biz müminler içindir.

Bu söylediğimizin en büyük delili, yine bizzatKur’an ayetleridir. Yukarıdaki iddiada bulunanlar,Kur’an’ı iyi tetkik ettiklerinde göreceklerdir ki,Kur’an’da kıyametin bir takım alametlerinin bulun-duğu açık bir şekilde zikredilmektedir. Mesela Mu-hammed Suresi’nin 18. ayetinde şöyle buyurulur:“Onlar kıyametin kendilerine ansızın gelmesin-den başka bir şey beklemiyorlar. İşte muhak-kak onun alametleri gelmiştir. (Kıyamet)kendilerine gelip çatınca ibret almaları neyeyarar?” Dikkat edilecek olursa bu ayet de inkârcılarıbahse konu etmekte, üstelik de kıyametin alametleri-nin geldiğini açıkça bildirmektedir.

Aralarında Elmalılı’nın da bulunduğu müfessir-ler burada ifade buyurulan alametlerin, Rasul-i Ekrems.a.v. Efendimiz’in risaleti, ayın ikiye yarılması... gibihususlar olduğunu belirtmişlerdir ki, bunların kıyame-tin “uzak alametleri” olduğunu söylemek -Allahu

Haziran 2011

Page 42: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

a’lem- yanlış olmaz. Zira aşağıda zikredeceğimiz ayettede kıyametin alametlerinden bahsedilmekte, ancak oalametler geldiğinde iman edenin imanının kendisinebir fayda sağlamayacağı bildirilmektedir:

“Rabbinin bazı alametleri geldiği gün, ön-ceden inanmamış ya da imanında bir hayır ka-zanmamış olan kimseye artık imanı bir faydasağlamaz.” (En’âm, 158). Bu ayette ifade buyurulan ala-metlerin de “yakın alametler” olduğunu söylemekmümkündür. Daha önce iman etmemiş yahut ima-nında gerekli samimiyeti göstermemiş, salih ve faydalıamel işlememiş olanlar için bu “yakın alametler”zuhur ettiğinde iman etmek artık bir fayda sağlama-yacaktır. Kurtubî ve sair müfessirler, burada güneşinbatıdan doğmasının kastedilmiş olabileceğini belirt-mişlerdir.

Zikrettiğimiz bu iki ayetin ne anlattığı konusundafarklı şeyler söylemek de mümkündür. Biz, tercih edi-len tefsirleri ifade ettik. Ancak her halükârda bu ayet-lerin, kıyametin birtakım alametlerinin bulunduğunuaçıkça ortaya koyduğu hususu inkâr edilemez bir ger-çektir.

Şu halde Kur’an’da kıyametin ansızın geleceği-nin belirtildiği, dolayısıyla onun bir takım alametleri-nin bulunduğunun söylenmesinin Kur’an’a aykırıolduğu tezi hiçbir şekilde geçerli değildir.

MESİH VE MEHDİ İNANCIİSLÂM’A DIŞARIDAN MI SOKULDU?

2. İslâm’dan önceki birtakım dinlerde ve inançsistemlerinde Kurtarıcı Mesih/Mehdi inancı bulunduğudoğrudur. Sadece Yahudilik ve Hıristiyanlık’ta değil,Sümerler’de dahi bu inancın bulunduğu bilinmekte-dir. Ancak başka dinlerde şu veya bu şekilde bulun-ması, Mesih ve Mehdi inancının İslâm’a dışarıdangeldiğini göstermez.

Hz. İsa Mesih a.s.’ın ölmediği, kendisini öldür-mek isteyen yahudilerin elinden Allah Tealâ tarafın-dan kurtarılarak göğe çekildiği, Kur’an’ın delaleti vemütevatir Sünnet’in açıkça haber vermesiyle bilin-mektedir. Mehdi ise Hz. İsa a.s.’ın gökten ineceğini an-latan rivayetlerde geçmekte, ayrıca müstakilrivayetlerde de Efendimiz s.a.v.’in soyundan geleceğive ahir zamanda Ümmet-i Muhammed’in işlerini ted-vir edeceği haber verilmektedir.

Burada bir noktanın altını kalın bir çizgiyle çize-lim: Gerek Mesih ve Mehdi konusunda, gerekse dahafarklı meselelerde inkâr tarafını tutanların ilk sığındığı,bunların İslâm’a dışarıdan girdiği iddiasıdır. Böyle birşeyin mümkün olabilmesi için her şeyden önce sos-yal, siyasal ve kültürel şartların elverişli olması gerekir.Daha açık söylemek gerekirse, müslümanların her-hangi bir inanç unsurunu dışarıdan aldığını söyleye-

Haziran 201142

Page 43: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

bilmek için, olağanüstü bir dinî ve toplumsal zaafiçinde bulunmuş olmaları gerekir. Ancak böyle bir du-rumda İslâm Ümmeti’nin hakim milletlerin dinî inanç-larından ve kültürlerinden etkilendiğini söylemekinandırıcı olabilir.

Ne var ki, Mesih ve Mehdi ile ilgili rivayetlerinyer aldığı hadis kitaplarının ve itikadî metinlerin vü-cuda getirildiği zaman dilimine baktığımızda şunu gö-rüyoruz: İslâm bütün izzet ve ihtişamıyla bölgesinin vehatta dünyanın her bakımdan en güçlü devletidir. Ya-hudi ve hıristiyanlar ancak “zimmî” statüsüyle İslâmdevletinde yaşayabilmektedir. Müslümanların“hakim”, diğerlerinin “mahkûm” olduğu bir zaman di-liminde derlenen eserlere herhangi bir yabancı unsu-run, üstelik de “itikadî bir kabul olarak” girmesi buşartlar altında nasıl mümkün olabilmiştir acaba?!

Diğer din ve inanç sistemlerindeki Mehdi veMesih inancının genellikle toplumun zayıf düştüğü, in-sanların her şeyden ümit kesip çaresizlik içinde bir“kurtarıcı” beklediği durumlarda baş gösterdiği bilin-mektedir. Oysa yukarıda da söylediğimiz gibi bu ko-nudaki rivayetlerin derlendiği dönemde müslümanlarizzet ve şehametin zirve dönemlerinden birisini yaşa-maktaydı. Böyle bir durumda kim, niçin “kurtarıcı”beklesin ki?!

43

Mehdi inancının Ehl-i Sünnet’e Şia’dan geçtiği-nin ileri sürülmesinin de ciddiye alınacak yanı yoktur.Zira Şia, 12. İmam olarak kabul ettiği Muhammed b.el-Hasan el-Askerî’nin, 260/873 yılında 5 yaşınday-ken gaybete girdiğini (gayb alemine çekildiğini) ve kı-yamete yakın ortaya çıkacağını söylerken, Ehl-iSünnet inancında “gaybet”e yer yoktur. Mehdi, ola-ğanüstü özelliklere sahip birisi değildir. O, bu ümme-tin tarih boyunca yetiştirdiği büyük insanlardan birisiolarak doğup büyüyecek ve zamanı geldiğinde haya-tın tabii akışı içinde görevini icra edecektir.

Kaldı ki Mehdi ile ilgili rivayetlerin, Muhammedb. el-Hasan el-Askerî daha dünyaya gelmeden öncekaleme alınmış -Abdürrezzâk’ın el-Musannef’i, Ahmedb. Hanbel’in el-Müsned’i gibi- hadis eserlerinde yeralmış olması, konunun Şia ile irtibatlandırılmasını im-kânsız kılmaktadır.

“KUR’AN’DA YOKSA İSLÂM’DA DA YOK-

TUR” ANLAYIŞI

3. Mesih ve Mehdi meselesinin Kur’an’da yer al-madığı gerekçesiyle inkâr edilmesi de bir başka prob-lemli bakış açısının ürünüdür. Bu bakış açısına göreherhangi bir şey Kur’an’da açık bir şekilde yer almı-yorsa islâmî değildir, reddedilmelidir.

Oysa böyle bir düşünce öncelikle Kur’an’ın ken-disine aykırıdır. Zira Sünnet, Kur’an’ın mücmel (detayvermeyen) ayetlerini tafsil ve müphem (anlamı ilk ba-kışta anlaşılmayan, kapalı) ayetlerini açıkladığına göre,kıyamet alametleriyle ilgili ayetlerin beyan ve tafsili-nin de Sünnet tarafından yapılmış olmasında garipse-necek bir durum yoktur. Zira Efendimiz s.a.v’in entemel görevlerinden birisi Kur’an’ın “tebliği” ise, birdiğeri de “açıklanması”dır. (Nahl, 44, 64)

Bu cümleden olarak Efendimiz s.a.v.’in kıyametalametleriyle ilgili ayetleri beyan ve tafsil etmiş olmasıda son derece tabiidir. Nitekim bir keresinde Saha-be’den bazılarının bulunduğu bir meclise gelen Efen-dimiz s.a.v. ne yaptıklarını sorduğunda, “Kıyamettenbahsediyoruz” cevabını alınca şöyle buyurdu: “Sizonun öncesinde 10 alamet görmedikçe kıyametkopmayacaktır...” Burada Efendimiz s.a.v, duman,

Haziran 2011

Page 44: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Deccal, Dâbbe-i Arz, güneşin batıdan doğması, Hz.İsa a.s’ın nüzulü, Ye’cüc-Me’cüc, doğuda, batıda veArap yarımadasında bir yer batması ve Yemen’den,insanları önüne katarak sürükleyen bir ateşin çıkma-sını zikretmiştir. (Müslim)

İşte bu, yukarıdaki 1. maddede zikrettiğimizEn’âm 158 ayetinin tefsiri sadedinde irat buyurulmuşhadislerden sadece birisidir. Hadis kitaplarının “Eşrâ-tu’s-Sâ’a”, “Fiten”, “Melâhim”... gibi bölümlerinde yeralan ve kıyamet kopmadan önce meydana gelecekhadiseleri anlatan rivayetlerin tamamını bu bağlamdadüşünmek gerekir ki, ulema bu hadislerin mütevatirolduğunu ifade etmiştir.

Öte yandan, “Kur’an’da geçmiyorsa kabuletmem” anlayışında olanlara şunu sormak gerekir:“Cuma namazı”, “Bayram namazı”, “Cenaze namazı”adı altında kıldığımız namazların hangisi Kur’an’damevcuttur? Namaz, zekât, hac gibi temel ibadetlerinne zaman ve nasıl yerine getirileceği konusundaKur’an’da bir açıklama var mıdır? Bütün bu husus-larda ve burada zikretmediğimiz daha pek çok mese-lede Sünnet’le amel etmekten başka bir yol var mıdır?Bu sorunun cevabı ne ise, Mesih ve Mehdi hadisleri-nin kabulü konusundaki cevap da odur.

EFENDİMİZ S.A.V. VE GAYB BİLGİSİ

4. Efendimiz s.a.v.’in gaybı bilmediği iddiasınadelil olarak ileri sürülen birçok ayet bulunduğunu bi-liyoruz. Bunları tek tek ele alıp cevaplandırmak ve ko-nuyu detaylı olarak tartışmak bu yazının çerçevesiniaşacağı için, biz burada bu itiraza genel bir cevap ver-mekle yetineceğiz.

Kur’an’da Allah Tealâ’nın, bazı gaybî bilgileribazı kullarına bildirdiğini açıkça gösteren ayetler var-dır. Mesela Hızır a.s. ile ilgili kıssayı anlatan ayetlerbunlardandır. Ulü’l-azm bir peygamber olan Hz. Musaa.s.’ın dahi muttali kılınmadığı bir takım gaybî bilgilerionun bildiğini Kehf Suresi’nin 65 ve devam edenayetlerinden öğreniyoruz.

Öyleyse “De ki: Göklerde ve yerde gaybıAllah’tan başka bilen yoktur.” (Neml, 65) ayeti gibigaybı Allah Tealâ’dan başkasının bilmediğinin ifadebuyurulduğu ayetleri şöyle anlamak gerekir: “Yerdeve gökte hiçbir varlık, Allah Tealâ tarafından bildiril-medikçe, kendiliğinden gaybı bilemez.” Yukarıdaki ör-nekte geçtiği gibi nasıl ki Hızır a.s. gaybî bilgileri AllahTealâ’nın bildirmesiyle biliyor idiyse, işte Efendimizs.a.v. de kendisine bildirilen gaybî haberleri öyle bili-yordu.

Nitekim bir keresinde Sahabe’den ba-zılarının bulunduğu bir meclise gelen Efen-dimiz s.a.v. ne yaptıklarını sorduğunda,“Kıyametten bahsediyoruz” cevabını alıncaşöyle buyurdu: “Siz onun öncesinde 10alamet görmedikçe kıyamet kopmaya-caktır...”

Haziran 201144

Page 45: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Nitekim “Allah müminleri (şu) bulunduğu-nuz durumda bırakacak değildir. Sonunda mur-darı temizden ayıracaktır. Bununla birlikteAllah size gaybı da bildirecek değildir. FakatAllah, elçilerinden dilediğini seçer (ve gaybıona bildirir).” (Âl-i İmran, 179) ayeti de Allah Tealâ’nın,bazı gaybî haberleri, seçtiği bazı elçilere (melek ve pey-gamberlere) ilettiğini ifade etmesi bakımından mut-laka göz önünde bulundurulmalıdır.

Yine bu cümleden olarak Efendimiz s.a.v.’eKur’an dışında da vahiy geldiğini gösteren ayetler bu-lunduğu vakıasını da hatırdan çıkarmamak gerekir.Kur’an’ın beyan ve tefsiri ve hayata aktarılması bağ-lamındaki hadislerin “Kur’an dışı vahiy” olduğu İslâmalimlerinin genel kabulüdür. Dolayısıyla bir takımgaybî hususların ve bu arada Mesih/Mehdi ile ilgili ha-berlerin Efendimiz s.a.v’e bu Kur’an dışı vahiyler cüm-lesinden olarak iletildiğini söylemek, gerçeğin ifadesiolacaktır.

NETİCE

Burada ele aldığımız hususların her biri, hak-kında müstakil kitaplar yazılacak kadar önemlidir. Ni-tekim gerek geçmişte gerekse günümüzde buhususlarda pek çok kitap ve risale kaleme alınmıştır.Mesih/Mehdi konusunda kaleme alınmış eserler ve il-gili rivayetlerin durumu kısaca şöyledir:

45

Hadis ilminin birçok otoritesi, Hz. İsa Mesiha.s.’ın nüzulü (kıyamete yakın yeryüzüne inmesi) veMehdi hadislerinin “mütevatir” olduğunu belirtmiştir.Ezcümle hepsi de hadis hafızı olan Muhammed b. el-Hüseyin el-Âburî, müfessir Kurtubî (et-Tezkire, 651),İbnu’l-Kayyım (el-Menâru’l-Münîf, 142), el-Mizzî (Teh-zîbu’l-Kemâl, XXV, 149), İbn Hacer (Fethu’l-Bârî, VI,493; Tehzîbu’t-Tehzîb, IX, 126), es-Sehâvî (Fethu’l-Muğîs, III, 43) ve daha birçok alim, Mesih ve Mehdihadislerinin tevatür seviyesinde olduğunu söylemiştir.

Ayrıca gerek genel olarak “kıyamet alametleri”,gerekse Hz. İsa Mesih a.s.’ın nüzulü ve Mehdi konu-sunda müstakil eser veren el-Berzencî (el-İşâ’a, 112),es-Sefârînî (Levâmi’u’l-Envâr, II, 84), eş-Şevkânî veel-Kınnevcî (el-İzâ’a, 61-2), el-Heytemî (el-Kavlu’l-Muhtasar, 17-8), el-Kevserî (Nazratun Âbire, 55) gibiulema bu hadislerin mütevatir olduğunu açıkça ifadeetmiştir.

el-Kettânî, mütevatir hadisleri zikretmek masa-dıyla kaleme aldığı Nazmu’l-Mütenâsir’inde (236 vd.)Mehdi hadislerinin 20 sahabi tarafından nakledildiğinibelirtmiştir. Bu sahabîlerden bazılarının, konu hak-kında birden fazla rivayet naklettiğini burada belirte-lim.

el-Arfu’l-Verdî isimli risalesinde (el-Hâvî içinde,II, 123 vd.) es-Süyûtî, konuyla ilgili merfu hadisler ya-nında mevkuf ve maktu hadislere (Sahabî ve Tabiîsözlerine) ve daha sonraki nesillerden bu konudagelen ifadelere de yer vermiştir ki, toplamı -hızlıca yap-tığım numaralandırmaya göre- 244’tür.

Ali el-Müttakî, es-Süyûtî’nin eserlerinden istifa-deyle hazırladığı el-Bürhân’da bu rakamı daha da yu-karıya çıkarmış ve her türden 300 civarında rivayetderlemiştir.

Konuyla ilgili rivayetlerin tamamının sahih vebağlayıcı olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu sorunun ce-vabını “hayır” olarak versek bile, bu durum şu gerçeğideğiştirmeyecektir: İslâm’ın ilk kuşaklarında Mesih veMehdi meselesi, yaygın olarak bilinen, inanılan ve dil-den dile dolaşan bir meseledir ki bu kadar rivayetekonu teşkil edebilmiştir.

Haziran 2011

Page 46: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Hasan BAŞAR

“Karşımda müthiş bir yangınvar. Alevleri göklere yükseliyor,içinde evladım yanıyor, imanım tu-tuşmuş yanıyor. O yangını söndür-meye, imanımı kurtarmaya koşuyorum.”

İSLAMİYETKENDİKAVRAMLARIÜZERİNDEYÜKSELİR

Ortada iyi gitmeyen gerek toplumsal, gerek si-yasal, gerek ekonomik, gerekse sosyal bir bunalım var.Aslında bu bunalımlar son 200 yıldır var ve biz son200 yıldır bu bunalımlardan kurtulmak için hep birarayış içerisinde olmuşuz. Din adamları ve düşünürlerbu yangını söndürmeye çalışmışlar, bu kötü gidişatadur demek için çözüm önerileri sunmuşlardır. Bu ara-yışların içerisinde olmazsa olmazlardan bir tanesi dehiç şüphesiz İslamiyet olmuştur. Çünkü Müslüman birmemlekette sorunlara çözüm aranacaksa İslamiyet’iyok sayamayız ki, İslamiyet sadece imanı noktadadeğil sosyal, siyasi, ekonomik noktalarda da köklüpratikleri olan ve mevcut sorunların çözümüne yöne-lik doğru ve yapısal öneriler sunabilen dinamik bir ya-pıdır. Üstelik bir de ortada 1400 yıllık bir birikim var.Bütün bu birikimler İslamiyet’in hayatın her alanınauygulanabileceğini bizlere pratik halinde göstermiştir.Üstelik bu pratikler arkasında muhteşem bir İslam me-deniyeti de bırakmıştır. İçinde bulunduğumuz şuandabir çöküntü ve bunalım yaşıyorsak bunun yegâne ne-deni de İslamiyet’ten uzaklaşmış olmamızdır. Kurtu-

46

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 47: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

luşta İslamiyet’e tekrar sarılmak ve sorunların çözü-münde İslami kaynaklara yönelmektir. Referans nok-tamız İslamiyet olmalıdır.

İslam medeniyetinin kalbi imandır. Biz kalplereimanı yerleştirdiğimiz zaman yüksek İslam kültürükendiliğinden meydana gelecektir. Çünkü içinde Allahkorkusu, peygamber sevgisi olan iman sahibi bir bireykendisini insanlığın yararına adar. Siz o insandan, in-sanların ve insanlığın zararına hiçbir şey göremezsiniz.Yüksek medeniyetler insanlara yatırım yapan mede-niyetlerdir. Merkeze insanı oturtan medeniyetler, üstünmedeniyet olmayı başarmıştır. Bizler büyük medeni-yete kavuşmak istiyorsak çok şey yapmamıza gerekyok. Kafamızı kaldırıp şöyle bir geçmişe bakmamız ye-terlidir. Aradığımız şey öyle çok uzaklarda değil hemenyanı başımızda duruyor: “İslamiyet”

Bütün bunları söylerken yanlış anlaşılmak iste-mem. Sanki daha önce bu iş hiç yapılmıyordu demekistemiyorum. Sorunların çözümünün merkezine İsla-miyet’i koyanlar olmuştur ve üstelik bunun mücade-lesini de vermişlerdir. Ve o kişiler bugün için İslamcıolarak adlandırılmaktadır. Ve onların pratik halinde sa-vundukları bu fikirlere de İslamcılık denmektedir.Gerçi onlar bu ismi kendilerine vermemişlerdir. Onlarkendilerine Müslüman demişler ve bir Müslüman has-sasiyetiyle sorunlara çözüm aramışlardır. Sait Nursihazretlerinin söylediği gibi: “Karşımda müthiş bir

47

yangın var. Alevleri göklere yükseliyor, içindeevladım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. Oyangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya ko-şuyorum.” Evet, bugün İslamcı olarak adlandırılankişilerin büyük çoğunluğu gördükleri bu yangını nasılsöndürürümün kaygısını yaşamışlardır. Ve hep refe-ransları da İslamiyet olmuştur. Onların ortaya koy-dukları bu pratiklerde beraberinde İslamcılığıdoğurmuştur.

İslamcılık ile ilgili tanımlardan bazıları şunlardır:“İslamcılık 19.-20. yüzyılda bir bütün olarak

(inanç, ibadet, ahlak, felsefe, siyaset, eğitim…) yeni-den hayata hâkim kılmak ve akılcı bir metotla Müslü-manları, İslam dünyasını batı sömürüsünden, zalim vemüstebit yöneticilerden, esaretten, taklitten, hurafe-lerden… kurtarmak; medenileştirmek, birleştirmek vekaldırmak uğruna yapılan aktivist, modernist ve ek-lektik yönleri baskın siyasi, fikri ve ilmi çalışmaların,arayışların, teklif ve çözümlerin bütününü ihtiva edenbir hareket olarak tarif edilebilir.” ( İsmail KARA, Tür-kiye de İslamcılık Düşüncesi)

“İslamcılık, kültürel, politik ve sosyal önder züm-resinin- ki bunlar belli iddia ve taleplerle farklı etkinlikalanlarında ortaya çıkarlar- İslamiyet’in manevi, ah-laki, kültürel ve sosyal değerlerine uygun bir dünyanınkurulmasını sağlamaya çalışmaları ve bu uğurda çe-

Haziran 2011

Page 48: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

şitli alanlarda ve düzeylerde cehd göstermeleri olaraktanımlanabilir.” ( Ali BULAÇ, İslam’ın Üç Siyaset Tarzıveya İslamcıların Üç Nesli)

İslamcılık, İslam’ın temel kaynaklarına dönüşü,zamanın gereklerine göre dinin yeniden yorumlan-masını ve İslam’ın özüne uymayan kavram ve güçlerlemücadeleyi amaçlamaktadır.(Yalçın AKDOĞAN, Si-yasal İslam- Refah Partisinin Anatomisi)

Bütün bu tanımlar bize şunu gösteriyor ki İsla-miyet ve onun pratiklerini savunan İslamcılık bu top-lum için elzemdir. Onu ayakta tutmak ve geliştirmekMüslüman kimliğine sahip bizlere vebaldir. Evet, za-manında İslamiyet’in güçlü sesleri vardı ve bütün in-sanlığa bu hakikati korkusuzca haykırıyordu. Oysagünümüz öyle değil. Yok artık bu güçlü sesler. BirNecip Fazıl, bir Nurettin Topçu, bir Sezai Karakoç yokartık. Kültür hayatımız bir boşluk içinde. Bu boşluğudolduracak, bu boşluğun bayraktarlığını yapacak bir

fikir adamı da yetişmiyor. Fikirler şahıslar üzerindenyürütülür. Onlar sayesinde fikirler ayakta kalmayı ba-şarırlar. Böyle insanlar ve fikir adamları da yetişme-yince kültürü canlı tutamıyor ve gelecek kuşaklaraaktaramıyoruz. Bugün için yaşadığımız en büyüksorun bu. İslami kimliği ile var olmayı başarabilen yenifikir adamları çıkaramamaktır. İslami kimliğe sahipolmak İslami dili ve İslami kavramları kullanmayı ge-rektirir.

Bizim en büyük açmazımız İslami kavramlarıkullanan kişilerin, İslamiyet’i referans olarak almak is-temeyenler tarafından dinci yaftası yemesidir. O in-sanlara dinci diyerek toplumsal baskı uygulanmayabaşlanır. Bu dili kullananlar gerici imajı yer ve dışla-nırlar. Biz Müslümanlarda bu baskıdan kurtulmak içinve toplumda dışlanmadan var olabilmek için Avrupaikavramlar üzerinden kendimizi ifade etmeye çalışırız.Oysa bu yol sonu olmayan bir yoldur. İslamiyet’i İs-lami olmayan Avrupai kavramlarla açıklamaya çalı-

Haziran 201148

Müslüman,

Müslüman kimliği ile var

olmayı başarmalıdır. Ken-

dine meşruluk kazandır-

mak için ithal kavramlar

kullanmamalıdır. Her şey-

den önce yapması gere-

ken kendi medeniyetini

özgünleştirmek olmalıdır.

Kendi başına kalmayı ba-

şarmalıdır. Modernizm

adına Avrupai dili kullan-

mamalıdır. O zaman or-

taya biraz Avrupai biraz

da İslam düşüncesi doğar

ki, ortaya, bugün olduğu

gibi ne olduğu belli olma-

yan bir medeniyet çıkar.

Page 49: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

şırsak anlatmak istediklerimizi tam olarak anlatama-yız. Her medeniyet kendisi olmayı başardığı zamanayakta kalabilir. Ve her medeniyetin kendine ait birdili ve kavramları vardır. Bu kavramlar sayesinde birmedeniyet diğer medeniyetlerden ayrılır. Bugün İs-lamcı ya da dinci olarak adlandırılan kişiler İslami dilive kavramları kullandığı için bu isimle anılmaktadır.Ve bu kişiler öncelikle kendi medeniyetlerinin üstünolduğunu kabul ettiler, merkeze kendi medeniyetlerinikoydular ve bu medeniyetin kavramları ve dili ile dü-şünce sistemi geliştirdiler.

Müslüman, Müslüman kimliği ile var olmayı ba-şarmalıdır. Kendine meşruluk kazandırmak için ithalkavramlar kullanmamalıdır. Her şeyden önce yapmasıgereken kendi medeniyetini özgünleştirmek olmalıdır.Kendi başına kalmayı başarmalıdır. Modernizm adınaAvrupai dili kullanmamalıdır. O zaman ortaya birazAvrupai biraz da İslam düşüncesi doğar ki, ortaya,bugün olduğu gibi ne olduğu belli olmayan bir mede-niyet çıkar. Yani Çandır bir medeniyet. Biraz Avrupalıbiraz da Doğulu. Dikkat edilirse günümüzde tam birkavram kargaşası yaşıyoruz. Kavramların içi boşaltıldıya da yanlış kavramlar kullanıyoruz. Bunun en önemlisebebi İslam kültürüne ait değerleri Avrupai kelime vekavramlarla açıklamaya çalışmaktır.

Düşünce dediğimiz şey kavramlardan ve keli-melerden ibarettir. Her kelimenin anlamı aslında bir

49

düşüncedir. Çünkü bizler kelimelerle düşünürüz. Hermedeniyetin kendine ait bir dili ve kelime hazinesi var-dır. Biz düşüncelerimizi, fikirlerimizi, kültürümüzü bukavramlar üzerinden yeni kuşaklara aktarırız. Oysa gü-nümüzde en revaçta olan kavramlar Avrupa’dan bizeithal kavramlardır: Adalet, özgürlük, demokrasi, eşitlik,hukuk vb.

Avrupai bir dil kullanırsak Avrupa düşüncesinimeşru hale getiririz. Bu kavramların çok kullanılmasıAvrupa kültürünü yüceltir. Oysa bize düşen Avrupakültürünü yüceltmek değil, İslam ve Türk kültürünüyüceltmektir. Sahip olduğumuz İslam medeniyetinikendi kavramları üzerinden yeniden yeşertmeliyiz.Çünkü kurtuluşumuz İslamiyet ve onun ortaya koy-duğu medeniyetidir. Avrupa’dan aldığımız kavramlartek başlarına hiçbir şey ifade etmez. Onların yanınaaile, dostluk, sevgi, fedakârlık, vefa, kulluk, rab, ilah,ibadet, rahmet, şefkat, samimiyet, muhabbet, akraba,dost, fitne, maruf, münker, tebliğ, ümmet, af, tövbe,şahadet, şefaat, istişare, meşveret, tecdit, içtihat, biat,İslam, mümin, emin, mazlum ve benzeri kavramlarıda yerleştirmeliyiz.

Her medeniyet kendi kavramaları üzerinde yük-selir ve özgün hale gelir. Bizler medeniyetimizi bu kav-ramlar üzerinde yükseltmeye çalışmadıkça başarılıolamayız ve nafile bir çalışma yapmış oluruz.

Haziran 2011

Page 50: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Ahmet HALİLOĞLU

Bayburtluları cahil bıraktık di-yenler sinirlerinden çatlasalar daHacı Şaban Efendi, SanemerliAhmet Baba’dan tevarüs ettiği, Ka-leardılı Hacı Ahmet Baba’dan ema-neten aldığı nurdan parlak, kardanbeyaz Rufai yolunu; zerre kadar de-ğiştirmeden kendisinden sonragelen zata teslim etmiştir.

Son DevrinDin Alimleri

Ehl-i Sünnet her daim büyük isimler ile anılagelmiştir. Hiç olmadık zaman diliminde Ehl-i Sünnetmezhebinin uleması, urefası ve sulehası, zamanın ge-tirdiği fitneleri, mezhebin temel itikadi ve ameli um-delerinden kıl kadar taviz vermeden söndürmüşlerdir.Felsefenin ortalığı kasıp kavurduğu, kalpleri felsefedendoğan inkar ve isyan ateşleri yakarken, Basra’dan birarif-i rabbani zuhur eder. Seyyidüna Ahmed-er Rufai(ks) aşkın ihya edici rüzgarı ile taş kalpleri tek tek can-landırır. Hindistan’da Ekber Şah’ın dinleri birleştirmefitnesi başladığında, Serhend Köyünden bir İmam-ıRabbani çıkar, körlenmeye çalışılan iman ateşini kö-rükler. Her zaman diliminde böyle büyük kametler varola gelmiştir.

Ama yirminci asırda yaşananlar ve bu asrın kah-ramanları apayrıdır. Anadolu topraklarında zuhureden batılılaşma fitnesi medreseleri kavurmuş geçmiş,kimi ayakları kaydırmıştır. Tekkelerin kapısına kilit vur-muş, dergâhların çatılarına baykuşlar yuva kurmuştu.Saçını medresesinde ağartmış dersiam medresesininönünden geçemez olmuş; tekkesindeki hücresinde ko-

50

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 51: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

camış derviş hazirede yatan sadatının kabrine bir Fa-tiha için yaklaşamaz olmuştu. Fitnenin kodamanları-nın, zındıka komitelerinin elebaşlarının tam “bitti buiş, köklerine kibrit suyu döktük” dedikleri zaman, ina-nılmaz olmuş, müthiş bir canlanış gerçekleşmişti. İştebu canlanışın kahramanlarından bahsedeceğiz siz-lere…

Kahramanlar dedik… Kahraman kelimesindensiz neyi anlıyorsunuz bilmem ama, bendeniz hayatın-dan vazgeçenleri anlarım hep. Hayattan vazgeçmekderken gözü kapatıp ölüme gitmeyi kast etmiyorum;ölüme gitmek bir noktada kolay iş. Ölüm; çilenin, ezi-yetin, hapsin, sürgünün ve işkencenin sona ermesidemek ki, bir anlamda basit iş. Ama çileyi, işkenceyi,hapsi göze almak, rüzgara karşı eğilmeden dik dura-bilmek, yaprak gibi oradan oraya savrulmamak ancakkahramanların başaracağı bir iş. Eh böyle bir başarıyıyakalayanlara kahraman denmez de ne denir?

Anadolu Coğrafyası böyle kahramanlar ile do-ludur. Medreselerin kapatıldığı, İslam harflerinin ya-saklandığı bir dönemde bir Silistreli Süleyman HilmiEfendi’nin gayretleri hem takdire şayandır hem hayretimuciptir. Dini tedrisat yasaklanmıştır, hocalar takip al-tındadır ama kimsenin aklına gelmedik çareler ile ta-lebe okutur Süleyman Efendi. Mandıra kiralarmesela. Talebelerini mandırada işçi olarak gösterir.Bazen taksi tutar, İstanbul’u dolaşırken okurlar. Bazentrene binerler, boş bir kompartımanda ders okurlar.

51

Talebe bulamadığı zaman gider amele pazarına, yev-miyesini verir alır gelir işçileri eve. Geldikleri zamanda ders okutur onlara. Kısa zamanda kazancıdan, de-mirciden, inşaat ustasından hoca yetiştirir. Kimi der-siamın çaresi farklıdır. Alasonyalı Hacı Cemal Efendi;Arnavut Hüsrev Efendi çıkarlar Fatih Camiinin kürsü-süne. Vaaz ediyor gibi yaparlar ama asıl dinleyicileriellerinde kitapları ile dağılmıştır cemaatin içine. Peşle-rindeki vazifeliler Hacı Cemal Efendi vaaz ediyor zan-neder ama onlar gizli gizli talebe yetiştirirler. Korkularıda yoktur onların.

Hüsrev Efendi bir gün talebeleri ile ders okur-ken polis basar. Hocaefendi ve talebelerini mücrimgibi derdest edip götürürler karakola. Eh; mazlumlarkarakola gider de suç aleti bırakılır mı? Suç aletini degötürürler. Suç aleti dediğime bakmayın siz; SahihiBuhari’yi adamlar suç aleti kabul ederler. Anlayın sizbu milletin ne çektiğini. Komiser karşısında sarığı ileHocaefendi’yi azarlamaya kalkar ve ne yaptıklarınısorar. Hüsrev Efendi koltuğunun altından Buhariyi çı-karır ve işte bunu okuyorduk der mülayim bir sesle.Komiser bir kitaba bakar, bir Hocaya. Bir şey anlamazkitaptan. “ Ne bu ?” diye sorar. Hoca efendi’nin gay-ret-i diniyyesi şahlanır; “bilmiyorsan bizi ne getiriyor-sun be adam” diye kükrer ve komiserin şaşkın veürkmüş bakışları altında döner arkasını çıkar gider ka-rakoldan, bir kimse de nereye diye sormaya bile ce-saret edemez.

İstanbul böyle canla başla okur, ama Bayburt’tacanlı bir ilim tedrisi zordur. Zındıka komitesinin Bay-burt şubesi, “eh burada bu medrese işini hallettik,bunlar cahil kaldı” diye sevinedursunlar; Allah onlarınplanlarını bozar. Bayburt’tan bir Şaban Efendi çıkar.Ümmidir, okuması yazması yoktur ama ömrü bo-yunca, Ehl-i Sünnetten kıl kadar ayrılmaz. Hacı ŞabanEfendi Şarki Anadolu’yu, Karadeniz’i, İç Anadolu’yuköy köy dolaşır hem insanları irşad eder, hem tenvireder, hem ilme teşvik eder. Sarhoşlar cemaliyle töv-bekâr, münkirler nazarıyla ihvan olur. Bayburtlularıcahil bıraktık diyenler sinirlerinden çatlasalar da HacıŞaban Efendi, Sanemerli Ahmet Baba’dan tevarüs et-tiği, Kaleardılı Hacı Ahmet Baba’dan emaneten aldığınurdan parlak, kardan beyaz Rufai yolunu; zerrekadar değiştirmeden kendisinden sonra gelen zata tes-lim etmiştir.

Bir başka ümmi veli; Lâdikli Ahmet Ağa İç Ana-dolu’da gösterir aynı ahvali. Hacı Şaban Efendi’ninkerametleri, kemalatı, nezaheti Karadeniz ve Doğu

Haziran 2011

Page 52: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Anadolu’da dillere destan olurken; Lâdikli Ağa aynı-sını Konya’da, Karaman’da gösterir. Ege’nin ümmivelisi Kulalı Hacı Mehmed Ruhi Efendi’dir. Ümmidirama İzmir gibi bir yerde Uşşaki yolunu yere düşürmez.Nice secdesiz alınları namaza başlatır. Yolunuz düşerseİzmir’de Kokluca Kabristanında caminin hemen karşı-sında Mürşidi Bekir Visali Hazretleri ile beraber yatanMehmed Ruhi Efendi’yi ziyaret edin. Hem bu acizinselamlarını iletin hem de bir Kur’an aşığının manevifeyzine ve himmetine şahit olun. Kur’an’a abdestsizdokunulur diyen sahte Kur’an aşıkları gibi değildirMehmed Ruhi Efendi. Haftada bir Kur’an’ı hatmederki işte size hakiki Kur’an aşığı…

Biz; son dönemde evlenmeyen âlimlerden birtek Bediüzzaman’ı biliyoruz ama daha kaç tane âlimİslam Dini için evlenmemiş, bir sıcak çorbaya muhtaçterk-i dünya etmişlerdir. Tahirül Mevlevi, PostacıAhmed Avni Konuk, İsmail Sahib Sencer, Gümülci-neli Mustafa Efendi… Daha sayalım mı? Üstelik hemTahir Efendi hem Ahmed Avni Efendi Mesnevi’yi şe-rifi şerh etmişlerdir. Ahmed Avni Hoca Efendi üstelikbir de Muhyiddin-i Arabî Hazretlerinin Fususul Hi-kem’ini de şerh etmeyi başarmıştır.

Onlar; Osmanlı’nın son döneminde medrese vetekkeden yetişen âlimler ilimde de zirveydi. HakkıylaArapça’ya, Farsça’ya vakıftılar ama Batı dillerini de bi-

lirlerdi. Elmalılı Hamdi Efendi kırk beş günde Fransız-canın belini kırmış, altı ayda da tercüme yapacakkadar vukufiyet kazanmıştı. Üstelik Fransızcadan birde “ Metalik ve Mezahib” isimli bir eser tercüme et-miştir. Şimdi Arapça’dan basit bir metni bile irab ha-tası yapmadan okuyabilen insan bulabilirsekşükrediyoruz.

Sürgün… Vatanından, evinden, ailesinden uzakbir diyarda mecburi ikamete tabi tutulmak kimbilir neacıdır. Said Nursi, Taşkesenli Yusuf Efendi, SeyyidMuhammed Raşid Hazretleri, Seyyid Abdulhakim Ar-vasi Hazretleri… Hele hele Seyyid Abdulhakim ArvasiHazretleri sürgünde; Ankara’da vefat eder, dostların-dan, talebelerinden uzakta.

Hapis onların ikinci mekânıdır adeta. Onlar; ha-pishaneyi halvethaneye dönüştürürler. Menemendedüzmece bir olay ile kimler tutuklanmaz ki… Nakşi-lerden Esad Erbili ve oğlu Şeyh Ali Efendi, Halveti Uş-şakilerden Abdurrahman Sami Saruhani ve halifesiBekir Sıdki Visali başta olmak üzere memlekette nekadar alim ve arif varsa toplanır getirilir Menemen’e…Hatta Necip Fazıl’ın deyimiyle Menemen’in yolunu bil-meyen; Sarıkamışlı bir Hocayı tutarlar getirirler Me-nemen’e. Şeyh Ali Efendi’yi idam ederler, Esad ErbiliHazretlerini yaşından ötürü idam edemezler ama birzehirli iğne ile şehid ederler. Abdurrahman SamiEfendi ve Bekir Sıdki Efendiler ise altı ay hapiste tu-tulduktan sonra beraat ederler. Halveti Uşşaki ŞeyhiAbdurrahman Sami Efendi gibi nazenin ruhlu bir Os-manlı Âlimini hapiste tutmak, üstelik yok yere hapistetutmak ne demektir varın siz düşünün. AbdurrahmanSami Uşşaki Hazretleri Arapça ve Farsça’ya hakimdir,divan edebiyatına vakıf alim ve fazıl bir kişidir. Üstelikkimyagerdir, dersiamlık maaşını şeyhi ŞucaeddinEfendiye gönderir kendisi misk imal edip onunla ge-çinir. Varın işin vahametini siz anlayın…

Bir fırtına eser; haydi bakalım alimleri önünekatar Denizli Hapishanesine… Said Nursi merhum-dan Şeyh Şerafeddin Dağistani’ye, Gönenli Hoca-efendi’ye kadar herkes zindana atılır. Hangi birinisayayım ki sizlere…

O devirde okumak ve okutmak kadar zor ikincibir şey yoktur dense sezadır. Mesela Şahin YılmazHoca; İstanbul’da; koca İstanbul’da bir zamanlar ilminmerkezi, başkenti olan İstanbul’da Katrün Neda ki-tabı bulamaz. Bir arkadaşının kitabını alır; satır satıryazar öyle ilim tahsil eder. Eh ancak böyle bir alim de;gözlerini dünyaya kapadığında üç binden fazla hafız-

Haziran 201152

Page 53: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

lık icazeti yazar. Hüsrev Hocaefendiyi hasta halindeziyarete gelen bir dostu; Hocanın sırtındaki pijamanınyamalı olduğunu görünce içi kıyılır, dayanamaz Ho-caefendi’ye yardım teklif eder. Kendisi muhtaç du-rumdayken Hocaefendi müthiş bir teklif yapar :“Bunlara” der ve eliyle talebelerini gösterir : “ Tirmiziokutacağız ama kitab alacak paramız yok. Acaba bizeon takım Tirmizi alır mısınız?” Siz olsanız almaz mısı-nız? Hasta yatağında; sırtında pijaması ile melek si-malı gençlerin kitabını düşünen bir alime yok denirmi?

O devirde talebe olmak demek sadece kitapyokluğu demek değildir. Talebe olmak demek her şey-den yoksun olmak demektir. Eğer aileniz zengin de-ğilse ve İstanbul’da tek desteğiniz Gönenli MehmetEfendi ise; o zaman çuvaldan ne çıkarsa razı olacak-sınız demektir. O zamanlar İstanbul’daki talebe-i ulu-mun en büyük destekçisi Gönenli Mehmet Efendi’dir.Hocaefendi; sırtına çuvalı alır; girer Nuru OsmaniyeÇarşısına veya Kapalı Çarşıya. Hocaefendi’nin hatı-rını kıramayan esnafta imkanları nispetinde yardımeder. Kimisi nakit para atar çuvala kimisi malzeme.Osmanlı’nın ilim tahsil usülü unutulmadıysa işte böylekahramanlıklar sayesinde olur.

Bir gün derste Alasonyalı Hacı Cemal Efendinintalebeleri; hocalarının gözyaşlarına anlam veremezler.Hocaefendi mutad dersi okumaktadır ama gözünden

53

inci gibi yaş taneleri akmaktadır. Dersin sonunda Ho-caefendi; “Benim bir kızım vardı. Vefat etti şimdi deO’nu defnetmeye gideceğiz” deyince işin sırrı çözülür.Ebus’ Suud Efendi’nin ilim silsilesinden gelen biralimi; kızının vefat etmesi bile dersten vazgeçiremez…Ahıskalı Ali Haydar Efendi; yaşlılıktan dolayı talebeokutamaz olur; işitmesi ağırlaşmıştır zaten. Ama ogece “ Kim ilmi gizlerse” hadisini sabaha kadar tekrareder durur ve sabah olunca eşini doğru talebelerinegönderir; gelsinler der ölene kadar ders okuyacağız…Dört mezhebin müftüsü işte böyle olur.

Silistreli Süleyman Hilmi Efendi; dedik ya bam-başkadır diye. Bir gün Kuduri okuturken şekeri yük-selir; burnundan kan boşalır. Talebeler telaşlanır amaHocaefendi gayet sakindir, cebinden mendilini çıka-rır, üzerindeki ve kitabındaki kanları siler ve “ Durma-yın, vaktimiz yok devam edin okumaya” der…Arnavut Hüsrev Efendi de son demlerine kadar talebeokutur. Ancak sekiratına yakın talebeleri dayanamaz-lar hocalarının hallerine ve en azından iyileşen kadardersleri tatil etmeyi teklif ederler. Hocaefendi; ilmi giz-leme hadisinin tehditinden ürperir ve açar elleriniMevlasına “ Ya Rabbi! Ben bırakmadım dersi. Sen şa-hitsin. Bunlar bıraktılar”…

Kimi zikredelim ki… Nefsine ağır geldiği için ya-malı şalvar giyen Serezli Hasib Efendiyi mi? Geçine-mediği için evinde keçi besleyen Kazanlı Aziz Efendiyimi? Coğrafyanın büyüklüğüne bakarmısınız? Son dev-rin alimlerinin üzerinde hapis, sürgün, takip vardır, pa-rasızlık vardır bir de memleketlerinin düşman işgalineuğraması vardır. Ali Haydar Efendi Ahıskalıdır, CemalEfendi Alasonyalı, Esad Dede Selaniklidir, SüleymanHilmi Efendi Silistreli, Mehmet Akif Kosovalıdır, AliYakup Cenkçiler Üsküplü, Aziz Efendi Kazanlı, Şera-fettin Efendi Dağistanli, Ali Yekta Efendi Karadağlı-dır…

Doğru bildiniz, Onlar Osmanlıydılar. Osmanlı-nın varisleriydi. 622 senelik Devlet-i Aliyyenin hesabıonlardan soruldu. Molla Gürani’nin, Molla Hüsrev’in,Zenbilli Ali Cemali Efendinin, İbni Kemal Paşaza-de’nin, Ebus’Suud Efendinin hesabı onlardan so-ruldu.

Onlar ise; alınlarının yüz akı ile bu hesabı verdi-ler, imtihanlarını başardılar. Ruz-u Mahşerde LivaülHamdün altında Osmanlının Son Alimleri; pırıl pırılçehreleri ile Resulu Zişan Efendimizin elini öpecek-ler… İnşallah şefaat ederler bize…

Haziran 2011

Page 54: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Emre TOPOĞLU1

İnsan sabavetten gençliğe, ora-dan ihtiyarlığa, oradan kabre, ka-birden haşre, ve haşirden ebedekadar bir yolcudur.16 Bu yolculuksırasında ona cismaniyeti cihetiylehiçbir önem atfedilmezken, vazifesiitibariyle cihan kadar değerlidir. Bugörevi bize bahşeden dünyayı bizehane, ay ve güneşi bir lamba yapanAllah vermiştir.

MARKS’INKASVETİVEHAKİKATHÜZMELERİ

(İSLAM EKONOMİSİ ÖNGÖRÜLERİ VE

MODÜLER İKTİSAT STRÜKTÜRÜNE GÖRE BİR

SOSYALİZM VE KAPİTALİZM ELEŞTRİSİ)

ÖZET

Bilindiği üzere Karl Marks, ekonomik ve tarihselaçıdan ortaya attığı görüşler ile toplumların gelecekyönelişlerini ciddi biçimde etkilemiştir. Bugün, Marksve onun öğretilerinin, uygulandığı çeşitli ülkelerde is-tenilen sonuçları vermediği, daha net bir ifade ile hüs-ran ile neticelendiği açıktır. Ancak tüm bunlararağmen, Marks ve öğretilerinin güncellenmeye çalışıl-ması sonucu, halen bu öğretiden olumlu sonuçlar bek-leyen kişilerin sayısı, azımsanmayacak birbüyüklüktedir.

Karl Marks Sosyalizmi ise maddecilik kuramıüzerine kuruludur. Buna göre, insan, hayat ve kâinattabiat kanunlarına göre kendiliğinden gelişen bir mad-dedir. Yaratıcı ve yaratılan yoktur. Ancak maddeninevrimi vardır.

54

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 55: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Bu bağlamda çalışmamızda kısada olsa Marks’ınhayatından çarpıcı kesitler ile görüşlerine ilişkin özetbilgiler yer almaktadır. Yine görüşlerinin tarihsel süreçiçerisinde sağlam bir temele dayanmadığı da açıklan-maya çalışılmıştır.

Son olarak, çalışmayı yapmamıza vesile olan,Modüler İktisat anlayışı bağlamında Sosyalizm ve hâ-lihazırda etkileri geniş alanlara yayılmış olan Kapita-lizm hususunda bazı somut gerçekler ve eleştriler,İslam Ekonomisi penceresinden oldukça kısa bir şe-kilde tahlil edilmeye çalışılmıştır.

Anahtar Kelimeler: 1 İslam Ekonomisi, 2 Mo-düler İktisat, 3 Sosyalizm, 4 Kapitalizm

Hayatı muazzam çelişkilerle dolu olan Karl He-inrich Marks, 5 Mayıs 1818’de Prusya’nın Ren bölge-sinde bulunan ve Almanya’nın en eski kasabası olanTrier’da, mütevazı bir kasaba evinde doğmuştu. Var-lıklı sayılabilecek dokuz çocuklu bir ailenin hayattakalan en büyük erkek çocuğu olan Karl’ın babası, Ya-hudi olmasına karşılık, daha sonraları meslek seçiminedeni ile Lutheryen2 olmuştur.3 Anne Marks ise, Ya-hudi bir din adamının kızı olmasına rağmen, içindebulundukları dönem gereği Hristiyan olmanın sosyalaçıdan daha faydalı olacağı kanaati nedeni ile din de-

55

ğiştirmiştir. Bu bağlamda Hristiyan olarak vaftiz edi-len Marks, özellikle lise yıllarında Hristiyanlık inancı ilealakalı olarak farklı makaleler kaleme almıştır.4 Hattadaha sonraki yıllarda ortaya atmış olduğu görüşlerinide İncil’den alıntı yapıp, kendi amaçları doğrultu-sunda düzenleyerek sunduğu, diğer bir ifade ile çar-pıttığı yani dogmalarının orijinal olmadığı yönündeciddi eleştiriler vardır. Ünlü biyograf Robert Payne,“Marks Hristiyanlığa sırtını dönünce, bu kez aynı din-sel tutkuyu ve yabancılaşma dehşetini sosyal adaletfikrine katıyordu.” ifadesi ile bu gerçeğe dikkat çek-miştir.5

Üniversite yıllarında siyah sakalları, kalın saçlarıve sert mizacı nedeniyle arkadaşları O’na Moor6 diyehitap ediyorlardı. Bu dönemde Marks’ın fikir dünya-sının şekillenmesine sebep olan en önemli aktörler,şüphesiz FeuerBach7 ve Hegel8’dir. Feuerbach’ın“Hristiyanlığın Özü” adlı eseri sayesinde Hristiyanlı-ğın reddini rasyonalize etmiştir ve “Tanrı insanı değil,insan Tanrı’yı yaratmıştır!” mantığı ile hayatına devametmiştir.

Ailesinin aşağı yukarı tüm davranış ve seçimle-rinden oldukça muzdarip olduğu Marks, 1843’te kar-şılıklı ailelerin itirazlarına rağmen, Jenny vonWestphalen ile evlenmiştir.

Zaman içerisinde kendisine altı çocuk bahşedi-len Marks’ın sadece iki kızı belirli süre hayatta kalabil-miştir. Diğer çocukları ise yetersiz beslenme, açlık gibinedenlerle ölmüş ve bazıları ise Payne’e göre, Marksnedeniyle intihara sürüklenmiştir.9

Marks’ın İlahi Kudret’in varlığından bihaber ol-duğu ya da kabullenmek istemediği bir dönemde ta-nıştığı Engel, O’nun bundan sonraki hayatının enönemli aktörlerinden birisi olmuştur. İlk kez Paris’tekarşılaşan bu iki kafadar, birbirlerinin düşünce ve ruhâlemlerini ciddi biçimde etkilemişlerdir. Bununla bir-likte Engel’in geniş finansal kaynakları ile Marks’ı des-teklediği de bilinen bir gerçektir. Bu dönemden sonraberaber fikir çalışmalarına başlayan Marks ve Engel,karşıt oldukları düşüncelere karşı oldukça acımasız birtavır sergiliyorlardı. Bu bağlamda, “Eleştirel EleştrininEleştrisi”10 başlıklı ilk ortak çalışmalarında bu tavır netolarak anlaşılmaktaydı. Barzun’a göre Marks, fikirle-rine itiraz etme cürreti gösterecek herkesi şiddetle yer-den yere vuruyordu.11 Tüm bunlarla birlikte, Marks’ın

Haziran 2011

Page 56: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

hayatı ve eserleri dikkatle incelendiğinde, komünizminmutlu dünyasına dair yazılarının azlığı ile Kapitalizmeleştirisi yazılarının çokluğu dikkate şayan bir durum-dur.12

Hayatı uzun bir kaçış ve debdebe ile dolu olanMarks, nihayet Londra’ya yerleşmiş ve buradaki ça-lışmaları sonucu, “Komünist Manifesto” gibi önemlieserleri arasında gösterilen ve defalarca çürütülen“Das Kapital” adlı eserini 1867’de oluşturdu. Ne varki “Das Kapital” beklenen etkiyi 20.yy’a kadar pekgösterememiştir. Bu döneme ilişkin bir diğer dikkat çe-kici not ise, Marks’ın maddi durumunun biraz düzel-diği dönemlerde, özellikle Amerikan hisseleriyle İngilizBorsası’nda yapmış olduğu spekülasyonlardır. Devrimsonrasında borsanın kesinlikle lağvedilmesi görüşünüşiddetle savunan “Komünist Manifesto” eserinin ya-zarının, frak elbise giyen ve silindir şapka takan birburjuvaya dönüşmesi oldukça manidar bir durumdur.

Hayatının uzunca bir süresini hasta olarak geçirenMarks, 1881’de eşini kanserden kaybetmiştir. Bu sıra-larda eşinin cenazesine dahi katılamayacak kadarhasta olan Marks, iki yıl sonra eşi gibi Jenny isminiverdiği kızını da aynı hastalıktan kaybetmiştir. 17 Mart1883’te ise kimileri için ebedi saadetgâh, kimileriiçinse tarifi imkânsız sıkıntıların yaşanması muhtemelolan yolculuğa doğru yol aldı. Ölümünden sonraMarks’ın izinden yürüyen ve hayatta olan iki kızı dasırasıyla 1898 ve 1911 yıllarında intihar ederek öldü-ler.

Marks’ın hayatına ilişkin kısa notlardan sonra,hayal ettiği ve eserlerinde belirttiği bazı noktaları daaydınlatmakta yarar olacağı kanaatini taşımaktayız.Bu bağlamda kendisini Yunan mitolojisinden Zeus’abenzetmeye çalışan Karl Marks13, Komünist Manifes-tosu’nde şu noktalara işaret etmiştir;

• Toprakta özel mülkiyetin yok edilerek, toprak rant-larının kamusal alanlara tahsis edilmesi,• Ağır bir artan oranlı veya aşamalı gelir vergisi,• Miras haklarının lağvedilmesi,• Göçmen ve isyancıların mallarına el konulması,• Mutlak tekel konumda olan ve devlet sermayeli birbanka aracılığı ile kredilerin merkezileştirilmesi.

Marks, özel mülkiyetin kavga, sınıf mücadelesive bir kölelik biçimi olduğunu öne sürmüş ve bu sis-temin tamamen ortadan kaldırılması gerektiğini sa-vunmuştur. Bununla birlikte özel mülkiyetin ortadankaldırılması ile mübadeleye ihtiyaç duyulmayacağını,bu nedenle mübadele ve dolayısıyla para olmadan daüretim ve tüketim sisteminin işleyebileceğini, hattadaha makul seviyelerde işleyebileceğini savunmuştur.Yine çocukların anne ve babaları tarafından sömürül-düğü gerekçesi ile geleneksel aile yapısının ortadankaldırılmasını savunmuş, aile eğitimi yerine toplumsaleğitim mantığı ile hareket etmiştir. Bu bağlamda öğ-renim hayatının her aşamasında da paralı eğitimekarşı çıkmıştır.

Haziran 201156

Page 57: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Son olarak Marks’a dair belirtilmesi gereken birdiğer hususta elbette içtimai hayatın en önemli pan-zehri konumunda olan din ile alakalıdır. Marks, “dinhalkın afyonudur” sloganı ile komünizmin, din, man-eviyat ve ezeli hakikatleri yeni bir temele oturtmak ye-rine, tamamen ortadan kaldırdığını ve tüm geçmiştarihsel kalıpları yıktığını ifade etmiştir.

Polonya Komünist Partisi eski lideri Leszek Ko-lakowski, “Marks’ın tüm önemli kehanetleri yanlışçıktı” diyerek durumun vehametini ortaya koymakta-dır. Bu bağlamda bakıldığında;

• Kapitalizmin hükmü altında yüzyıllar boyunca dahafazla sermaye birikimi gerçekleşmiş olmasına rağmen,karlılık oranı düşmemiştir.

• İşçi sınıfı her geçen gün daha ciddi bir sefalete düş-memiş aksine sanayileşmiş ülkelerde işçi sınıfınınyaşam standartlarında önemli artışlar meydana gel-miştir.

• Say yasasını14 kabul etmeyen Marks’ın görüşlerininaksine, eğer bireyler bir ürünü talep etmezler ise, omal için ne kadar emek harcandığı bir anlam ifade et-memiştir ve etmemektedir.

• Emek-değer teorisi gereği, emek yoğun endüstrilerinsermaye-yoğun endüstrilere nazaran daha fazla karlı

57

olması gerektiği görüşüne rağmen, tecrübeler ile sa-bittir ki, endüstriler arasındaki karlılık oranları benzeş-mektedir.15

• Teknolojik gelişmenin yada makineleşme yani oto-masyonun işçi sınıfını ortada bıraktığı görüşüne karşıolarak ise, nitelikli işgücünün otomasyon sayesindegelir düzeyinin arttığı, yalnızca niteliksiz işgücünün budurumdan olumsuz etkilendiği açıktır. Eğitimin gerek-liliği göz önüne alındığında bu durumun, kişilerin ge-lişmişlik düzeylerine negatif değil pozitif yönlü bir katkıyapması gerekliliği açıktır.

Sosyalizm ya da net bir ifade ile komünizminmakul ve mantıklı olmadığı görüşüne rağmen, mev-cut sistemin de büsbütün mükemmel olarak işlediği veherhangi bir sorun teşkil etmediğini savunmak da faz-laca mantıklı bir yaklaşım olmasa gerektir. Biz sonuçkısmında bu konuya farklı ve muhakkak bakılması ge-reken bir pencereden kısaca gördüklerimizi özetleye-rek devam etmek istiyoruz.

İnsan sabavetten gençliğe, oradan ihtiyarlığa,oradan kabre, kabirden haşre, ve haşirden ebedekadar bir yolcudur.16 Bu yolculuk sırasında ona cis-maniyeti cihetiyle hiçbir önem atfedilmezken, vazifesiitibariyle cihan kadar değerlidir. Bu görevi bize bah-şeden dünyayı bize hane, ay ve güneşi bir lambayapan Allah vermiştir. İnsan organik yönünü ilgilen-diren ihtiyaçları bir disiplin içerisinde ele alınmalıdır.Ve bu da iktisat ilminin önemli bir konusudur. Çünküher arzunu bir ihtiyaç olarak kabul edilmesi ve karşı-lanması mümkün değildir. Ferdin huzursuzluğu ve saa-deti ihtiyaç ve bu ihtiyaçların karşılanması arasındakidengeye bağlıdır. Bu da kişinin hiç bir zorlanmayatabii olmadığı, insiyatifi elinde tutacağı bir iktisat dü-şüncesi ile mümkündür.17

Bu bağlamda Marksistlere göre sosyalizm, ko-münizme geçişte yaşanması gerekli bir basamaktır. İlktohumları Fransız İhtilaliyle atılmış olan sosyalizm,vatan ve mukaddesatı tahrip ederek komünizm veanarşiye sebebiyet vermiştir. Sosyalizmin hâkim ol-duğu ülkeler, zulmün, baskının hakim olduğu ve me-deniyet ve istiklaline sahip olmayan milletler olmuş veolacaklardır. Bunlara ilişkin örnekleri günlük yaşamı-mızda ve tarih sayfalarında rahatlıkla görebilmekteyiz.Kapitalizmin zaaf noktası olan üretimde başarı fakatdağıtımda başarısızlık noktasından hareketle ortaya

Haziran 2011

Page 58: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

çıkan sosyalizm kar ve özel menfaat sağlamayı dü-şünmeyen, kamu yararını esas alan bir sistemdir.

Kapitalizmde ise hürriyet esastır. Fakat böyle birortamda fazla kazanma arzusu hergün daha fazla ka-zanma arzusu meşru sınırlar içerisinde tutulamamıştır.Bunu sağlayacak müessese ve müeyyide de yoktur.Kapitalizm kontrolsüz kazanma enerjisi, yoldan çıkmışkötü fırsatlar ve israf edilen bir hayat olarak tanımla-nabilir.

Bununla birlikte, işçilere tanınan grev hakkı vediğer sosyal güvenlik imkânları sosyalizmin kapita-lizme tesirleridir. Elbette kapitalizmin bu hale gelme-sinde batı medeniyeti kültürünün büyük tesirlerivardır. Batının bu menfi ilkelere dayanması neticesisaadeti elinden alınmıştır. Çünkü batıda işçilerinolanca güçleriyle çalışmalarına karşı patronları çokbüyük miktarda para kazanmakta fakat bunun sebebiişçi emeğinin karşılığı olarak çok az kazanmaktadır.Buda iki tabaka arasında uçurum da isyanlara sebepolmaktadır. Yine sınırsız kar ve faiz sistemi kapitaliz-min en büyük handikaplarındandır ve Hıristiyanlıkdini insanların dünya yaşamlarını düzenleme adınakurallar vazetmediği ve etkili olmadığı için tabakalararası uçurumlar büyümekte insanlar dış ve iç denge-lerini kuramamaktadırlar.

Yine sosyalizmin mutlak manada karşı çıktığıözel mülkiyet hususunda da İslâmiyet, doğuşu esna-sında özel mülkiyetle karşılaşmış ve onu kaldırmak ye-rine, mülkiyeti elde etme yollarını ıslah etmiş ve özelmülkiyet hakkı yanında bir de amme (kamu) mülki-yetini müesseseleştirerek içtimai hayatı düzenlemeadına oluşturulmuş diğer sistemlerden ayrılmaktadır.18

Bu bağlamda bakıldığında, mutlak manadamülkiyetin sahibi Allah'tır. Allah malın yaratıcısı, hibeedeni ve rızık olarak vericisidir. Bu sebeple Kur'an-ıKerim bu gerçeği “Onlara Allah'ın size verdiğimaldan verin..." (en-Nûr, 24/33); "Size rızık ola-rak verdiklerimizden infak edin" (el-Bakara,2/254); “Allah'ın bol olarak verdiği nimetindecimrilik edenler, sakın bunun kendileri için ha-yırlı olduğunu sanmasınlar, bilakis bu onlarınkötülüğünedir. Cimrilik yaptıkları şey kıyametgünü boyunlarına dolanacaktır. Göklerin veyerin mirası Allah’ındır. Allah yaptıklarınızdanhaberdardır" (Âl-i İmrân, 3/180) gibi ayetlerde malı,

Haziran 201158

Page 59: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

gerçek sahibi olan kendisine izafe etmek suretiyle veya"...Allahın sizi vâris (halef) kıldığı şeylerden in-fakta bulunun...” (el-Hadîd, 57/7) ayetinde olduğugibi malda insanın bir vekil veya halef yahut hazineemini durumunda olduğunu açıklayarak vurgulamak-tadır. Bununla beraber malın gerçek sahibi olan Allahmalı insana izafe etmektedir. İnsanın bir şeye malik ol-ması demek, malın kendisi veya menfaati ile fayda-lanmaya başkalarından daha haklı olması demektir.Bu haklılık da kazanma, akit, miras ve benzeri gibimeşru mal elde etme vasıtalarından biri ile mala sahipolmaktan kaynaklanmaktadır.19

Bu konu ile ilgili olarak şu manidar söz, aslındabahsedilen tüm cümlelerin geniş manalı bir özeti ma-hiyetindedir; “kapitalizm ve sosyalizm, biri necistir, di-ğeri encestir. Tahiri mutlak yalnız desatiri İslamdır”.

Sonuç olarak son yaşanan finansal krizde, hü-kümetlerin ve merkez bankalarının ekonomiye mü-dahale etme şekilleri ve bu şekillerin sebep olduğutartışmalar ve temelde bu iki perspektiften hangisinintercih edildiği ciddi biçimde sorgulanmaktadır. Ancakgelinen noktada, devletin bir biçimde finansal piyasa-lara müdahale etmesi kaçınılmaz olmaktadır. Bu bağ-lamda devletin ekonomiden mümkün mertebe eliniçekmesi gerekliliğini şiddetle savunan neo-liberal dü-şünce sisteminin revize edilmesi gerekliliği önümüz-deki dönemin en ciddi tartışma konularından

59

olacaktır. Kısacası başta gelişmiş ülkeler olmak üzere,tüm dünyada devlet ekonomiye müdahale etmekte-dir ve etmeye de devam edecektir.

Son tahlilde üzerinde durulması gereken önemlibir konu da şüphesiz, krizin piyasa ekonomisinin birbaşarısızlığı mı, yoksa devletçilik ya da kumandacılığınsonucu mu olduğudur. Krizin kapitalizmin öncü ülke-lerinden biri olan ABD’de baş göstermesi, kapitalizmmuhaliflerinin, başta sosyalistler olmak üzere, krizi li-beral politikalara bağlamalarına sebebiyet vermiştir.Ancak, kapitalizm tarihinde pek çok kriz yaşanmış vealınan önlemler ile bir şekilde atlatılmıştır. Bu bağ-lamda mevcut küresel krize “Kapitalizmin Sonu” gözüile bakmak, fazlaca akılcı bir yaklaşım olmasa gerektir.Yapılması gereken şüphesiz küreselleşen ve doğal ola-rak sorunları da küresel bir ölçeğe taşıyan yenidünyaekonomisinde, sağlam durabilmek adına yeni bir an-layış ve yeni kurumlar meydana getirebilmektir. İştetam bu noktada, içtimai hayatın her aşamasında ol-duğu gibi, ekonomik açıdan da öngörüleri İslami dü-şünce sistemi ile terbiye etme zorunluluğumuz bir kezdaha apaçık ortada bulunmaktadır.

.............................................................................

1 Öğretim Elemanı /Kırıkkale Üniversitesi / Ekonomi, 2 Protestanlığın kurucusu sayıları M.

Luther'e tâbi olanlara Lüteryen veya Reforme denir. Alman, İskandinav ve Baltık ülkeleri

bu mezhebe bağlıdır., 3 Bir avukat olan baba Marks, 1816’da Yahudilerin hukuk alanında

çalışmalarının yasaklanmış olması nedeniyle din değiştirmiştir., 4 Yazılarından bazıları,

“İman Edenlerin İsa İle Birleşmesi”, “Tanrı Tarafından Reddedilme Korkusu”, 5 Mark

Skousen, “Modern İktisadın İnşası”, sf.118 - 119, 6 Önemli ölçüde Kuzay Batı Afrika’da

yaşayan, etnik olarak Berberi ve Arap melezi Müslüman topluluklarına verilen isim., 7

19. yüzyıl Alman materyalizminin ilk düşünürü olan Feuerbach'ın temel eseri Hıristiyan-

lığın Özü'dür. , 8 Alman Filozof., 9 İlerleyen dönemlerde Marks’ın gayrimeşru çocuğu ol-

duğunu öğrenen kızı intihar etmiştir., 10 Kitap basım aşamasında iken “Kutsal Aile” başlığı

ile değiştirilmiştir., 11 Mark Skousen, “Modern İktisadın İnşası”, sf.124, 12 Yani komünizme

dair ince detaylar verilmemesi bu açıdan bakıldığında oldukça ilginçtir., 13 Bkz. Yunan mi-

tolojisindeki Zeus tasviri ile Karl Marks portlerinin benzerliği konusu ile alakalı olarak,

Marks’ın kendisine hediye edilen Zeus heykelini yanından ayırmadığı ve saç ile sakalını

bu heykele benzettiği söylenmektedir., 14 İktisat literatüründe, “Her arz kendi talebini

oluşturur” olarak ifade edilen ve John B.Say tarafından ortaya atılan Klasik İktisadi görüş.

15 Mark Skousen, “Modern İktisadın İnşası”, 16 Bediüzzaman Said Nursi, “Mesnevi-i

Nuriye”, 2006, s. 353, 17 Yeni Asya Neşriyat, “Risale-i Nur’dan İktisadi Prensipler”, 18

Fahri Demir, İslâm Hukukunda Mülkiyet Hakkı ve Servet Dağılımı, Ankara 1986, s. 127,

19 Yusuf el-Kardâvî, Fıkhuz-Zekât, Beyrut 1389/1969, I,127-129

Haziran 2011

Page 60: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Yusuf KARAGÖZOĞLU

Allah buyurdu: Ben sana emret-mişken seni secde etmekten alıkoyannedir? (İblis): Ben ondan daha üstünüm.Çünkü beni ateşten yarattın, onu ça-murdan yarattın, dedi. Allah: Öyle ise,"İn oradan!" Orada büyüklük tasla-mak senin haddin değildir. Çık!çünkü sen aşağılıklardansın! bu-yurdu."

Modern İnsanİdeolojilerinKıskacında

İnsanlık tarihi Hz. Adem’le başlamıştır ve kıya-mete kadar da devam edecektir. Sadece insanlık ta-rihi değil tevhid-şirk savaşı, zülum-adalet çarpışması,hakk-batıl mücadelesi de Hz. Adem’ le daha doğrusuHz. Adem’in oğulları olan Habil ile Kabil arasında ce-reyan eden ve kıyamete kadar sürecek olan mücade-leyle başlamıştır. İnsanlığın atası Hz. Adem (A.S)’ınAllah’ın halifesi olarak yaratılış kıssası Kuran-ı Ke-rim’de söyle geçer:

“Hani Rabbin meleklere: Ben, yeryüzündebir halîfe yaratacağım, demişti de melekler: Bizseni hamd ile tesbîh, takdis eder dururken yer-yüzünde fesâd çıkarıp, kanlar dökecek kimsemi yaratacaksın? demişlerdi. Allah da : Sizinbilmediklerinizi ben bilirim, buyurmuştu.” (Ba-kara / 30)

Allah (c.c), insanlık tarihi serüveninin iki zıt kut-bunu temsil eden Hz. Adem’ in iki oğlunu yani Habilve Kabili örnek veriyor. Sünnetullah gereği ilk tefrika,ilk kan dökmeyle beraber hak ve batıl çizgisi ayrışıyor.

60

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 61: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Habil ve onun yolundan gidenler tevhidin, özgürlü-ğün, adaletin sembolü olurken; Kabil ve onun yolun-dan gidenler şirkin, esaretin, zulmün sembolü oluyor.

“Onlara Âdem'in iki oğlunun kıssasınıdoğru olarak anlat. Hani ikisi birer kurban sun-muşlardı da; birininki kabul edilmiş, diğerininkikabul edilmemişti. O: Andolsun seni öldürece-ğim, deyince (kardeşi): Allah, ancak müttaki-lerden kabul eder, demişti”

“Beni öldürmek için elini bana uzatırsan;ben, seni öldürmek için elimi sana uzatmam.Muhakkak ki ben, âlemlerin Rabbi olan Al-lah'tan korkarım.”

“Dilerim ki, sen benim günâhımı da, kendigünâhını da yüklenip cehennemliklerden ola-sın. Zâlimlerin cezası da budur.”

“Bunun üzerine kardeşini öldürmektenefsine uydu ve onu öldürdü de, hüsrana uğra-yanlardan oldu.« Sonra Allah, kardeşinin ölü-sünü nasıl gömeceğini göstermek için, ona yerieşeleyen bir karga gösterdi. Yazıklar olsunbana, bu karga gibi bile olmaktan âciz kaldımda kardeşimin ölüsünü örtemedim, dedi. Piş-manlık duyanlardan oldu.” (Maide / 27-31)

Bundan sonra insanlar yeryüzüne dağılıp farklıuygarlık ve medeniyetler kurarak hayatlarını idame et-tirecek, bu hayat sahnesinde başrolde oynayacaklar.Yeryüzünü kendilerine bahşedilen güç ve istidatla imaredecek, sonraki kuşakların istifadesine sunacaklar.Böylelikle ilk dönemde tarım ve ziraat gelişecek, dahasonra sanayi en sonunda da günümüze gelirken bili-şimin geliştiğine şahit olacağız. Süregelen zamandayaşayış tarzına göre toplumları şöyle bir sınıflandırıl-dığını görürüz." İnsanlığın 3-5 bin yıllık kısa tarihindeilkel toplum, tarım toplumu, sanayi toplumu ve bugünde bilgi toplumunu yaşamaktadır. İnsanlığın geçmiş-ten günümüze küreselleşen süreçte her dönemin ken-dine özgü unsurları bulunmaktadır. Tarım toplumunungücü insan ve 1000 küsur yılda gerçekleşti. Sanayitoplumunun gücü makine ve yaklaşık 300 yıllık birgeçmişi var, ancak bilgi toplumunun itici gücü bilgi ve100 yıllık bir geçmişi var ve hızla yaygınlaşmaktadır. "1

Bugünkü uygarlık ilim ve teknikte çok ileri düzeye gel-miş ama etiğini kaybeden bilim insanı bayağı nesne-leştirmiş birer makine haline gelmiştir. Sanat cinselliğekurban edilmiş, kutsal yok olmaya yüz tutmuş, ar da-

61

marı çatlayanlar mahremiyeti alabildiğince teşhir et-meye kalkışmış, toplumda ahlaki erozyon baş göster-miş, toplumun temeli olan aile kurumu büyük yaraalmış, kişilerarası güven duyguları zedelenmiş. Herkesgündelik yaşamın medyatikleştiği sahtelikler üzerinekurulmuş bir toplumda sahnedeki rutin rolünü oynu-yor. Hepimiz doğal olarak sergilenen aynı oyunungöstericisi ve seyircisi oluyoruz.

Geçmişten günümüze kainatın gözbebeği olaninsana sözüm ona çözüm sunmaya çalışan islama al-ternatif gibi görünen birçok beşeri çağdaş ideoloji vedüşünce sistemleri varolagelmiştir. Bu ideoloji ve dü-şünce sistemleri insanın anlam arayışının ürünüdür-ler. İnsanı bireyselleştiren, yalnızlığa iten ve kendineyabancılaştıran yönleri ağır basmaktadır. Belli başlılarıKarl Marx’ın materyalist bakış açısı, Hegel’in faşist veırkçı teorileri, August Comte’nin ateist-pozitivist yak-laşımı, Adam Smith’in kapitalist tüketim anlayışı, Be-nito Mussolini ve Adolf Hitler’in nasyonalist ve ırkçıeğilimleri. Kısaca bu ideolojileri marksizm, faşizm, na-zizm, kapitalizm, sekülarizm, olarak sayabiliriz. İdeolojiise, insan davranışlarını yönlendiren, inanç unsurunadayanan, sosyal, siyasî ve ekonomik talepleri içerenfikir sistemidir. Dini afyon olarak gören marksizm ideo-lojisi emek-sermaye döngüsünde insanı üretim yapanbit meta olarak görür. Bu sistemin temelini diyalektik

Haziran 2011

Page 62: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

ve tarihsel maddecilik anlayışı oluşturur. Bu sistemde,bir sınıf veya toplumun üyesi olan insanın özel mülki-yet hakkı yoktur. İnsan tek başına bir anlam ifadeetmez ancak bu sınıfın bir üyesi olduğundan mal veeşyadan yararlanabilir. Dolayısıyla insanın mal veeşya karşısında değeri o kadar düşmüştür ki özel mül-kiyet hakkı elinden alınmıştır. Yani sermaye, para,meta bir topluluğa aittir. İslam düşüncesinde ise servetedinme hakkı bir zümreye veya bir topluluğa has kı-lınmamıştır. Zekat, sadaka, nafaka, miras ve diğer yar-dımlaşma şekilleri servetin belli eller de toplanmasınıönleyen ve özel mülkiyetin yaygınlaştırılmasını sağla-yan sadece islam’da bulunan tedbirlerdir. Şu ayetbuna işaret eder. "Taki bu servet içinizden sadecezenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın."(Haşr / 7) İşte islamın sosyal adalet ve eşitlik anlayışıbudur.

Faşizimdeyse militarizm, nasyonalizm ve şove-nizm özellikleri hakimdir. İtalyan faşizimin Mussolinisi,iktidara zor ve güç kullanılarak geldiği için militaristyani baskıcı rejimini halka korku ve şiddet yoluyla be-nimsetmiş, topladığı asil, elit kesimin kadrosuyla ikti-dar ve yayılma politikası güderek özlem duyduğudevleti kurmayı amaçlamıştır. Daha çok miliyetçi veşovenist söylemlerini gerçek hayatta uygulama yolunagitmiştir. Alman nazizimindeyse Hitler, nasyonal sos-yalizmi uygulama zemini bularak ırkçı antisemitist dü-şüncesini resmi ideoloji haine getirmiştir. Hem Hitlerhem de Mussolini yönetici kadrolarıyla kurduklarımilis birlikler ve gizli polis örgütleri ile toplum üzerindeterör estirdiler. " Öyle ki, kitlesel göç politikaları, cina-yetler, savaş tutsaklarının topluca öldürülmesi, top-lama kampları ve zehirli gazların kullanılması insanlıktarihine kara bir leke olarak geçti. "2 Mussolini’nin uy-gulamaya çalıştığı sosyolojik olarak asil bir grubun ikit-darı ele geçirip halk üzerine çöreklenmesidir. Hitler’inyapmaya çalıştığı şeyse biyolojik olarak yeni, saf veayıklanmış bir ırk ortaya çıkarmaktır. Bu faşist ideolo-jisini darwinin evrim teorisine dayanıyor. Çünkü Dar-win insanların evrim geçirdikçe daha büyükkafataslarına sahip olacağını öne sürmüştü. Bu yüz-den Naziler Alman ırkının üstün olduğunu gösterebil-mek için kafatası ölçümlerine giriştiler. NaziAlmanyası’nın dört bir yanında, Alman kafataslarının,diğer ırkların kafataslarından büyük olduğunu göste-ren karşılaştırmalar yapılıyordu. "Mussolini de amaçyönetenlerin üstünlüğü olduğu halde Hitler de amaçmeydana getireceği arya ırkının üstünlüğünü(üstün ırkteorisi) ve Alman milletinin misyonunu yürütmektir."3

İslam’da üstünlük vehbi değil yani kimseye verilmiş

bir hak değil; aksine kesbidir yani Allah’a halis kul ol-maya çalışarak kazanılır. Allah katında insanın değeri,seçimi kendi elinde olmayan kan bağı, soyu, ırkı, mil-liyeti ile değil, çabasının sonunda kazanacağı ilmi, ah-lâkı ve takvası iledir. Kuran-ı Kerim’de bu husustaşöyle buyuruluyor: "Ey insanlar, Biz sizi bir er-kekle bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışa-nız diye sizi milletlere, kabilelere ayırdık.Haberiniz olsun ki, Allah katında en şerefliniz,en takvalınızdır. Muhakkak ki, Allah, bilendir,herşeyden haberdardır." ( Hucurat / 13) Alemlererahmet olarak gönderilen Hz. Peygamber (S.A.V) deinsanların tekrar cahiliyye adetlerine düşüp üstünlükiddiasına kapılmamaları için meşhur Veda hutbesindebütün insanlığa şöyle sesleniyor: Ey insanlar! Rabbinizbirdir. Babanız birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız.Adem ise topraktandır. Arab'ın, Arap olmayana, Arapolmayanın da Arap üzerinde üstünlüğü olmadığı gibi,kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenliüzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak tak-vada, Allah'tan korkmaktadır. Allah yanında en kıy-metli olanınız, O'ndan en çok korkanınızdır. Azasıkesik siyah bir köle başınıza emir olarak tayin edilse,sizi Allah'ın Kitabı ile idare ederse, onu dinleyiniz veitaat ediniz.

Soy-sop, sınıf, kabile, ırk, ulus, meşrep, bölgeüstünlüğü vb. tüm değerler cahili değerlerdir. İlk defaırkçılık milliyetçilik güden iblis şeytandır. Aklı vahiy-den öne çıkaran şeytan üstünlük psikolojisine kapıla-rak ateşin insanın mayası olan topraktan üstünolduğuna aldanarak kendince ırkçı bir kıyas yapmışAdeme secde etme yerine büyüklenerek Allaha is-yankar olmuştur. " Andolsun sizi yarattık, sonra sizeşekil verdik, sonra da meleklere, Âdem'e secde edin!diye emrettik. İblis'in dışındakiler secde ettiler. O secdeedenlerden olmadı.

Allah buyurdu: Ben sana emretmişken senisecde etmekten alıkoyan nedir? (İblis): Ben ondandaha üstünüm. Çünkü beni ateşten yarattın, onu ça-murdan yarattın, dedi. Allah: Öyle ise, "İn oradan!"Orada büyüklük taslamak senin haddin değil-dir. Çık! çünkü sen aşağılıklardansın! buyurdu."(Araf / 11-13) İman kardeşliğini esas alan İslam iseyeryüzünün neresinde yaşıyorlarsa yaşasınlar hangikavme mensup olurlarsa olsunlar hangi renge sahipolurlarsa olsunlar bütün müminlerin birbirinin kardeşiolduğunu vurgulamaktadır. "Mü’minler ancak kar-deştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını bulup-düzeltin (18) ve Allah’tan korkup-sakının;

Haziran 201162

Page 63: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

umulur ki esirgenirsiniz." (Hucurat / 10) Bu an-lamda evrensel kardeşliğin sembolü olan hac farizasıdünyanın her yerinden gelen dili ırkı rengi farklı ina-nanları aynı kıble etrafında birleştiriyor. Müslümanlarbu evrensel inanç ailesinde ümmet olmanın bilinciniidrak ediyorlar bir atomun elektronları nasıl çekirdeketrafında hareket ediyorlarsa da bu mahşeri kalaba-lığı temsil edenler de Kâbe’nin etrafında ilahi cezbeyetutulurlar. Yine namazda amir-memur, işçi-patron,asker-komutan, zengin-fakir, statü farkı gözetmeksizinaynı secdeye başını koyarlar, tarağın dişleri gibi eşit-tirler.

Tüketim çılgınlığını empoze eden kapitalizmdeise ucuz işgücüyle yani bozuk gelir dağılımıyla serbestpiyasada yüksek verim elde etmek amaçtır. Yani yük-sek kazanç, maksimum kâr oranı. Bu kâr oranı, doğalolarak sanayinin temeli aşırı hırs ve servet tutkusu olanrekabet gücünü arttırırken toplumu aşırı lüks içindeyaşayan zenginler ve aşırı sefalet içinde yaşayan fa-kirler diye iki kutba ayırır. Böylelikle hammadde sto-ğunu ellerinde bulunduran zengin kapitalist azınlıkkasalarında servet biriktirirken sömürülmüş çoğunlukkaplerinde onlara karşı kin ve nefret duygusu birikti-rirler. "Pazar piyasasında üretimin artması için ham-madde kaynaklarına nüfuz etmek lazım. Düşük hayatseviyesi, ücretlerin azlığı ve kapitalin küçük bir grubunkasalarında birikmesi tüketimin artmasını engelle-mektedir. Bu yüzden kapitalistler, dışa açılarak yeni pi-yasalar bulmak ve birikmiş olan üretim mallarınıpazarlamak diğer ülkeleri sömürmeye çalışırlar. Bunuda küreselleşen dünyada bir ahtapot misali her tarafa

63

yayılan kollarıyla açgözlü emperyalizm yandaşlarıylaberaber yaparlar. Öyle ki, hammadde kaynaklarını elegeçirmek için savaş açmak normal gözükür."4 İslamdüşüncesindeyse, ferdin mülkiyeti vardır; fakat kapi-talizmdeki gibi ferdin mülkiyeti özendirilip mal stok-çuluğu, karaborsacılık gibi gayri meşru yollarlatoplumun yoksullaştırılması kabul edilemez. İslam ki-şinin helal yollardan kazandığı malda toplumdaki fa-kirlerin hakkı olduğunu beyan eder. Malıntemizlenmesi için ihtiyaç sahiplerinin hakkı da zekât,sadaka, infak gibi yollarla verilmelidir. Aksi takdirdetoplumda yaşayan aç olarak ölen kişinin katili o top-lum olmuş olur. Mal Allah’ın insanlara emanetidir, omal Allah’a varmak için araç olarak kullanılmalı;yoksa mal ve servet sahibi olmakla övünen, kibirlenipazgınlaşan Karun gibi amaç etmememi servet biriktir-meyi. Kuran’da anlatılan Karun kıssasında, kapitalistruhlu bu adamın kendisine bahşedilen servetin ilim vegücü sayesinde verildiği zannına kapıldığı yer alır. İlgiliayetlerde kavminin karşısına şımarık bir şekilde deb-debeyle çıkan malında ahiret yurdunu aramayıp sa-dece dünya hayatının geçici zevkini arayan bu kişininhazin sonu herkese ibret olur. Kıssanın sonunda ser-vetine ve gücüne güvenerek, Allah’a isyan eden Ka-run’un, evi barkı ve servetiyle birlikte yerin dibinebatırıldığını öğreniyoruz.5

Türkiye’de laiklik görünümü altında uygulanansekülarizmden bahsetmek istiyorum. İngilizce ′secula-rism′ ve Fransızca ′ laique ′ sözcükleri Arapça’ya ′el-il-maniyye′ kelimesiyle çevrildi. Çeviriyi yapanlar din ileilimi hristiyan batının anladığı gibi birbiriyle çelişen iki

Haziran 2011

Page 64: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

olgu olarak algılamışlardır. Ortaçağda kilisenin bilimadamlarına yaptığı işkenceler, zorbalıklar hatırlanırsadin ile bilimin başlayan kavgası daha iyi anlaşılır. ′El-ilmaniyye′ kelimesinin doğru tercümesi ′dinsizlik′ yada′dünyevilik′tir. Ayrıca sekülarizm toplumda bilimi, laikahlakı, pozitivist felsefeyi, hakim kılmayı amaçlar. Neyazık ki, bilimin ve bilim adamlarının sömürgeci güç-lerin hegemonyasında olmasından dolayı nükleersantraller, misket bombaları, atom bombaları, öldü-rücü ışınlar, zehirli gazlar vb ürpertici bilimsel ve tek-nolojik gelişmeler hem doğal yaşamı hem de mazlumhalkları tehdit etmektedir. Yine genetik alanındakikopyalama çalışmaları, insan genleriyle oynanıp farklımelez ırk oluşturma girişimleri dünya tarafından kay-gıyla izlenmekte. Velhasıl-ı kelam bilim zalimin elindemazluma kan kusturma aracı olmakta, ıslah yerinebozgunculukta kullanılmakta, işgalci çapulcuların ma-şası olmaktadır. "Genel itibariyle sekülarizm; dinin sos-yal yapıdaki otorite ve geçerliliğini yitirmesi, doğaüstüolayların tabii ve dünyevi olaylarmış gibi algılanmasıinsan aklının dini ve metafizik bağlardan kurtarılmasıve dinin bir vicdan meselesi haline gelmesidir."6 Dahaözel anlam ifade eden laiklik kavramı din ile devlet iş-lerinin birbirinden ayrılmasıdır. Türkiye’de diyanetinvarlığı ve resmi din ideolojisi bunu gösteriyor zaten.İslam ülkelerine ithal edilen bulaşıcı mikroptur laiklik.Laikliğin kaynağında düalizm yatar. Fransızcası ′düa-lizm′, Arapçası ′seneviyye′, Türkçesi ise ikiciliktir. Din-devlet, tanrı-sezar, ruhani-laik, ruh-beden, akıl-kalpayırımının temelinde düalizm yatar. Hayatı, zihni,kalbi, aklı ikiye bölen İkicilik(düalizm) Bircilik(tevhid)"Düalizm, asırlarca önce İslam akaid kitaplarına şöylegirmiştir: Seneviyye; iki tanrıya inanan batıl bir gör-üştür. Tanrıların biri hayır, diğeri şer yaratır. Biri iyilik,diğeri kötülük yaratır. Birinci tanrı nur, ikinci tanrı isezulmettir. Bu batıl akım, İslam inancına tamamen kar-şıdır."7 Haşa sözedildiği gib birçok ilah olmuş olsaydı,aralarında çıkabilecek anlaşmazlıklardan, yer ve göktebütün işler bozulup alt üst olurdu. Çünkü yerde vegökteki nizami uyum birliğini gerek-tirmektedir; bu daancak yaratanın, tedbir edenin tek olmasıyla müm-kündür. "Eğer yer ile gökte Allah'tan başka ilâh-lar olsaydı, bunların ikisi de muhakkak fesadauğrar yok olurdu. O halde Arş'ın Rabbi olanAllah, onların vasfetmekte oldukları şeylerden(bütün noksanlıklardan) beridir, münezzehtir."(Enbiya / 22)

Laik toplumda kapitalist kültürün izlerini görmekmümkün. Aileyi hedef alan çocukların ahlakını bozucutelevizyon programları reyting yaparken malın reklamı

ve sürümü için kadının cinselliği kullanılarak vitrinlersüsleniyor kapitalizmin kutsal tapınakları olan alışverişmerkezleri daha çok tavaf edilsin, öyleki alışveriş tut-kusu doruğa çıksın, hedonist fertler yetişsin ilahı hazolan hevasını tanrı edinen fertler. Başıboşluğun, ruhibunalımın ağındaki nihilist, bireyci, egoist insan pro-filleri çoğalsın ki gündemden kopsunlar. Sadece gün-demden değil, fıtratlarından da kopsunlar, sekülerprofan, modern kuşak yetişsin. Kıblesi futbol olanlar,kadına kul olanlar, paraya eşyaya secde artsın. Birdenfazla ilah edinilsin, birden fazla kıble olsun.

Ne yazık ki, günümüz insanı modernitenin be-raberinde getirdiği yabancılaşma kavramı içinde öz-benliğini kaybetmektedir. Öylesine bir hale gelmiş ki,kendine, topluma, tarihe, en önemlisi fıtratına yaban-cılaşmış. Hayatlarını anlamsız ve amaçsız bir hiç uğ-runa heba ediyorlar. Zaman sicili bozuk kentlerinayyuka çıkan rezaletlerine şahit oluyor. Yeryüzü ken-disinde taşan engin maveranın sesine kulak tıkayıpzevk ve hazzın esareti altına giren zavallıları ağırla-maktan usanmış. Artık yolcusunu kaybeden bu gemiselamet limanını arıyor, tıpkı Nuh’un(A.S) gemisi gibi.Kendisine inanları tufandan kurtarmak istiyor. İbra-him’in (A.S) baltasıyla yüreğindeki tüm putları devi-recek. Musa(A.S) gibi bir önderin asasıyla imandenizinin önündeki tüm küfür dalgaları yarılacak.İsa’nın(A.S) şifalı üfürüğüyle rahmet esintileri içindeinsanlık yeniden hayat bulacak. Kainatın efendisiHz.Muhammed Mustafa(SAV)’nın getirdiği ilahi me-sajla yeryüzü saadet devrini yeniden yaşayacak. Tabiiki, kendini kaybeden insanın yeniden özüne dönmesiiçin, kendisini kurtarmaya gelen kervanı sabırla bek-lerken, kuyusunda Yusuf (A.S) gibi temiz kalması fıt-ratının bozulmaması lazım.

İnsanoğlu varolduğundan beri etrafındaki alemitanımak istemiştir. Bu insanın fıtri bir özelliği olup, hâlâdevam etmektedir. İnsanın kendini ve kendi dışındakiher şeyi, yani bütün alemi anlama, tanıma serüvenihâlâ bütün canlılığıyla devam etmektedir. Bu anlamarayışı serüveninde kimi zaman akıl girdabına sürük-lenmiş, kimi zaman haz peşine sürüklenmiş, kimizaman da anlamsız boşluğa sürüklenmiş. Tarihselsüreç içerisinde yeryüzüne gönderilen insanoğlununburada gurbette olduğu sılaya (asli vatanına) yani cen-netine kavuşmak için özlem içinde olduğu unutulma-malıdır. İşte bu özlem kişiyi nasuti olandan lahutiolana doğru bir arayış içerisine sokar. Nasutiden kas-tımız insana ait olan özelliğin, lahutiden kastımızsailahi bir özelliğin vurgulanmasıdır. Ruh lahuti, nefis ise

Haziran 201164

Page 65: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

nasutidir. İnsanların özünü yani canı nefis ve ruh teş-kil etmektedir. Her ikisi de benliğin birer parçasıdır.Ayetten mayası çamur olan insana ilahi ruh üflenme-siyle hayat bulduğu, cismaniyetinin tek başına değer-siz görüldüğü, ruhsuz birer et parçası olduğuanlaşılıyor. “Rabbin meleklere demişti ki: "Ben,kuru bir çamurdan şekillendirilmiş bir balçık-tan bir insan yaratacağım. Onun yaratılışını ta-mamladığım ve içine Ruhumdan üflediğimzaman, onun için secdeye kapanın.” (Hicr / 28-29) Bazı alimler," Nefis hamuruna, heva, şehvet ve kö-tülüğe meyil karışmıştır. Âdemoğluna nefsinden dahadüşman bir şey yoktur. Nefis dünyadan başkasını is-temez. Dünya da yalnızca nefsi arzular. Ruh ise ahiretiister, onu tercih eder. Heva nefse tabidir. Şeytan isenefse ve hevaya tâbidir. Melek, akıl ve ruhla birliktedir.Yüce Allah ilhamla, tevfikle akıl ve ruhu korur."8 de-mişlerdir. Kaf Suresi 16. "İnsanı biz yarattık... Biz onaşah damarından daha yakınız. " ayetinin belirttiği gibiruhun bizdeki varlığı ile Yüce Yaratıcı bizimle hep be-raberdir. Ruh Allahın bize emanetidir; bu ağır emanetikirletmeden pak ve temiz bir şekilde Cenab-ı Mevla’yateslim edersek iyilerin amellerinin kaydedildiği illiyyineyok emaneti kirletirsek (Allah muhafaza kötülerinamellerinin kaydedildiği siccine yazılmış oluruz9. Nef-sini kişinin suretidir nefsi dizginleyebilir İnsanoğlu cis-maniyetiyle değil ruhaniyetiyle kıymet alır; maddedenmanaya, nasuttan lahuta, cevherden öze inmeyle in-sanı kamil olunabilir.

65

İnsanoğlu ruhlar alemindeyken Rabb Teala on-ların zürriyetlerinden misak almıştır. Kuran’da bunukonu alan ayet şöyle:

“Hani Rabbin; âdemoğullarının sulbündensoyunu çıkarmış ve kendilerini nefislerine şâhidtutmuş: Ben, sizin Rabbiniz değil miyim? de-mişti. Onlar da demişlerdi ki: Evet, biz buna şa-hidiz. Kıyamet günü: Bizim bundan haberimizyoktu, demeyesiniz.”

“Veya daha önce sadece atalarımız şirkkoşmuştu, biz ise, onların ardından gelen birnesiliz, bizi bâtıl işleyenlerin yaptıkları yüzün-den helak eder misin? demeyesiniz.” (Araf/ 172-173) Bu geçmiştekileri ve kıyamete kadar gelecekolanların hepsini kapsamaktadır. Allah( Azze ve Celle)ademoğullarıyla fıtri bir sözleşme veya akit yapmış on-ları ilahi hitaba mazhar kılmış kendi kendilerini şahidkılmış, şirk koşmamak ve Allah’tan başkasını rab, ilahedinmemek, sadece Yaradan’a kulluk yapmak olanzamanlarüstü ve mekanlarüstü değişmeyen tek haki-kat olan tevhidi akit konusunda insanoğlundan misakalmıştır.

Biz kendimize dönelim. Kainatın göz bebeği in-sana. Bitki hayvan canlı cansız tüm vatrlığın kendisiiçin yaratıldığı, kendisinin de Allah’a kulluk için yara-tıldığı eşrefi mahlukata. Yaşantımızı sorgulayalım, buanlamsız ve amaçsız gidişat mezara kadar mı sürecek?Uyanmayacak mıyız bu derin gafletten? Fıtratın sesinişeytan ve nefsin esaretine mi vereceyiz yoksa kalbi-mizi ve aklımıza iman iktidar olamayacak mı? Ne der-siniz iki cihanda mutlu olmak için nefsimizi veneslimizi ateşe mi atacağız. Söyler misiniz İki günlükdünya hırsımızı frenlemezsek nasıl kazanırız ebedi cen-neti?...........................................................................

Kaynaklar

1) Bilgi Toplumuna Geçiş ve Sorunları / Prof. Dr.Yaşar Tonta

2) Wikipedia Ansiklopedisi

3) Umrandan Uygarlığa / Cemil Meriç / İletişim Yayınları

4) Çağdaş İnsanın Açmazı / Muhammed Bakır Es-Sadr/ Bilgeadam Yayınları

5) Bakınız:Kasas Suresi / 76-82. Arası Ayetler

6) Laiklik Yargılanıyor/ Rauf Pehlivan/ Gonca Yayınevi

7) İslam’da Dini Tefekkürün Yeniden Teşekkülü/ Muhammed İkbal

8) Darulkitap.com İnternet Sitesinden Alıntı

9) Bakınız: Mutafififin Suresi / 7-20 Arası Ayetler

Haziran 2011

Page 66: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Aydın BAŞAR

Şunu açık yüreklilikle söylemek ge-rekir ki şekli sünnetleri küçümseyen birkimsenin İslam’ın özünden, çekirdeğin-den bahsetmesi de samimi değildir. ZiraEfendimiz’in göstermiş olduğu şeklî ya-pıyı hafife alarak haşa onlar için “bunlarkabuktur, önemsizdir” demek, mesele-nin hafife alındığı anlamına gelir. Şekil-ciliği önermediğimizi gibi şekilleri inkârıda öneremeyiz.

Yer SofrasıKültürü

“Ben bir kulum kullar gibi yerde yemek

yerim” (Bkz. İbn-i Sa'd, I, 372) buyuran Efendimiz’in

her bir sünnetinin sayısız hikmetleri vardır. Yerde

yemek yeme sünnetini yaşatan bir mümin, kendi ken-

disine bir nevi “aşağıda ol, haddini bil, kulluğunu

unutma” telkini yapmaktadır.

Kimilerinin detay zannettiği bu tür sünnetler in-

sanın kulluk bilincini canlı tutmasına yardımcı olur.

Yerde yemek yeme aynı zamanda bir tevazu ifadesidir.

Yerde yemek yiyen bir mümin yükseklerde uçmaya,

hava atmaya, birilerini ezmeye, yeryüzünde kibirle

gezmeye heveslenmez. Eğer bunları yapıyorsa o

zaman onun yerde veya başka bir yerde yemesinin

bir farkı yoktur.

Yerde yemek yemeyi teşvik eden bu hadis-i şe-

rife göre mümin yerde oturmayı kendisine yakıştıran

bir konumdadır. Nefis ise daima rahat ve yüksek kol-

66

“Manevi buhrandan Hakk’ın Burhan’ına”

Page 67: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

tuklarda kurulmayı arzu eder. Dikkat ederseniz bizde

ibadetler de kilisedeki gibi sıralar üzerinde değildir,

yerdedir. Demek ki Müslümanlar yerde yemek yiyen

ve yerde ibadet eden insanlardır.

Tabi biz bunları söylüyoruz ama çok itirazlarla

karşılaşacağımız da muhtemeldir. “Efendimiz yerde

oturmuş, yerde yatmış diye biz de mi yerde oturup

yerde yatalım?” veya “Günümüzde yerler beton ol-

duğu için soğuk olur üşürüz” gibisinden itirazlar…

Ne diyelim? Zihin bir kere kirlenince ona daha

fazla laf anlatmak mümkün olmuyor. Bu tür itirazların

modern hayatın bizi alıştırmak istediği “konfor” ille-

tinden kaynaklandığını kime nasıl anlatacağız? Yüz

sene önce yerde oturup yerde yatan dedemizin şim-

diki modern imkânlarla yaşayan insanlardan daha

mutlu olduğunu kaç kişi kabul edecek? Evleri koltuk,

vitrin ve diğer eşyalarla ağzına kadar dolu dolan mo-

dern insan, hasır veya eski bir kilim üzerinde namaz

kılmanın zevkini nereden bilecek?

Yerde yemek yeme gibi sünnetlerin güzel bir şey

olduğuna inanmak için illa batılı doktorların araştırma

yapmasını ve “sağlık için faydalıdır” demesini de bek-

67

lememek gerekir… Bazı şeyleri onlarsöylemeden de

idrak edebilmeliyiz.

Günümüzde, yerde oturarak yemek yeme, sakal

bırakmak, sarık sarmak gibi bazı sünnetleri sünnetten

saymama gibi bir anlayış yayılmaktadır. Bunların Pey-

gamberimizin kişisel tercihi olduğu, Arap örfü olduğu

ve dinle diyanetle bir ilgisi olmadığı iddia ediliyor.

Oysa ibadetlerin iki yönü vardır. Mesela namaz iba-

detinin hem bir şekli hem de bir ruhu vardır; her ikisi

aynı anda olmadan kamil manada namaz gerçekleş-

mez.

Şunu açık yüreklilikle söylemek gerekir ki şekli

sünnetleri küçümseyen bir kimsenin İslam’ın özünden,

çekirdeğinden bahsetmesi de samimi değildir. Zira

Efendimiz’in göstermiş olduğu şeklî yapıyı hafife ala-

rak haşa onlar için “bunlar kabuktur, önemsizdir”

demek, meselenin hafife alındığı anlamına gelir. Şe-

kilciliği önermediğimizi gibi şekilleri inkârı da önere-

meyiz.

Müslüman için ideal konum; zahirle de batınla

da barışık bir konumdur. O ne içi ne dışı, ne kabuğu

ne özü ihmal eder. Bir müminin Peygamberimiz’in ha-

yatı boyunca terk etmediği sünnetleri hafife almaz. Fa-

raza sakal sünneti gibi bir sünneti Efendimiz’in ömrü

boyunca hiç terk etmemiş olması üzerinde düşünür ve

bu sünneti de gücü yettiğince uygulamaya çalışır.

Yemek yeme için her yere oturuşunda bir sün-

neti ihya etmenin hazzı ve bilinci ile Efendimiz’i hatır-

layan bir mümin hiç olmazsa bu hadise göre sevap

hanesine bir puan eklemiş olur. Nitekim bunu yapar-

ken niyeti Efendimiz’e hürmet etmek ve onun sünne-

tini yaşatma isteğidir.

En küçük bir sevaba muhtaç olacağımız o günü

hatırlayarak sevap getirecek olan hiçbir ameli küçüm-

seyemeyiz. Hangi sevaptan dolayı Yüce Allah’ın razı

olacağını bizler tam olarak idrak edemeyeceğimiz için

küçük bir sevabın belki kurtuluşumuzun anahtarı ola-

bileceğini hesaba katmak durumundayız.

Haziran 2011

Page 68: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Sevgili arkadaşlar, okulların tatili yaklaştıkça herkesi tatlı bir heyecan sardı. Belki siz de bir tatilprogramı planlamışsınızdır. Mutlaka bir planımız olmalı, Bence plan yapmadan önce tatilinamacını belirlemeliyiz. “ Tatilin amacı mı olur? Bir yıl boyunca yorulduk, hiç olmasa tatilde birnefes alalım, şöyle gönlümüzce bir eğlenelim.” diye sakın aklınızın ucundan bile geçirmeyin.

Çünkü tatil; dinlenmek, sırt üstü yatıp hiçbir şey yapmadan beklemek değildir. Dinlenmekyorgun düşülen bir işten sonra hemen başka bir uğraşa başlamaktır.

Hiçbir şey yapmayan insan, en yorucu işlerle meşgul olan insandan daha çok yorulur.Hareket etmeyen kaslar ve eklemler

daha çok yıpranır.

Peki öyleysenasıl bir tatil planı yapmalı? İlk olarakakraba ziyaretleri planlanmalı. Uzunsüre ihmal ettiğimiz büyüklerimiziziyaret ederek hayır dualarını almalı.İkinci olarak her köşesi tarih kokanülkemizin bize en yakın olan tarihiyerlerinden başlayarak ziyaret etmeli.Yılda binlerce turist başka ülkelerdengelip buraları ziyaret ederken bizim

ziyaret etmememiz büyük bir eksiklik olur. Ülkemiz tarihi özellikleri yanında, aynı zamanda doğaharikası bir ülkedir. Ülkemizin bu doğal güzelliklerini gezerek, eğlenerek öğrenmeyi ihmaletmemeli.

Özellikle okul döneminde ara verdiğimiz Kur’an eğitimi için Kur’an kurslarına gidilmeli.Haziran ayının son haftasında “ Yaz Kur’an Kursları” başlıyor. Tatilimizi dolu dolu planlarken asligörevlerimizi asla ihmal etmemeliyiz. Müslüman için ibadetler asli görevlerdir ihmal edilemez.“Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” buyuran Kur’an’a göre biz hem kültürel bilgilerimizigeliştirirken dini bilgilerimizi de ihmal edemeyiz. Her planımızın merkezinde ibadet olmalı. Kur'ân-ı Kerimi öğrenmek her mü'minin en zevkli ve en tatlı bir meşguliyeti olmalı. Bunun için bir mü'minhangi yaşta olursa olsun, Kur'ân'ı öğrenmek için büyük bir gayret göstermeli. Verimli bir tatilgeçirmeniz temennisiyle…

HAYDİ ÇOCUKLAR ŞİMDİ TATİL ZAMANI

Musa KARACA

mka ra ca_reh ber@hot ma il.com

Page 69: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin

Temel otobanda hızla gidiyor... Bakmış bir tabela: "YAVAŞLA 80 km."

Temel hızını o an 80 km’ye indirmiş. Az sonra bir tabela daha:"YAVAŞLA 60 km."

Temel hızını 60 km indirmiş. Merakla giderken yeniden bir tabela:"YAVAŞLA 40."

Temel: - "Yolda çalışma var galiba!" deyip 40 km.’ye düşürmüş hızını.

Epeyce sonra yine bir tabela: "YAVAŞLA 15 km."Temel talimata uyarak hızını15 km.'ye düşürmüş.

Temel yolun en sağından tıngır mıngır, uflaya puflaya bir saat dahagittikten sonra yeni bir tabela görmüş:

"YAVAŞLA'YA HOŞ GELDİNİZ, NÜFUS: 2500

1-Ümmü’l Kitab (Kitabın anası), Kur’an’ıKerim’in ilk suresi’

2-Kur’an’ın en uzun suresi

3-Kadınların haklarından bahseden sure

4-Cennetteki bir havuzdan ismini alan sure

5-Surelerin başında bulunan cümle

6-Kur’an’ın inmeye başladığı gece

7-Kur’an cümlelerinden her birine verilen ad.

8-Peygamberimize ilk vahyin geldiğimağara

9-Kur'an'ı baştan sona okuyuptamamlamak

10-Kur'an'ın diğer bir ismi

YAVAŞLA

BULMACA

1- Gökten bir elma düştü, on iki parçaya ayrıldı on birini yediler,birine “hayır” dediler.

2- Bir küçücük mil taşı, dolanır dağı taşı.

3- Türkiye'nin en tatlı dağı hangisidir?

4- Yağmur yağarken balıklar neden şemsiye kullanmaz?

5- Yeniçeriler niçin kazan kaldırmışlar?

Cevaplar: 1- Ramazan ayı 2- Göz 3- Elma Dağ 4- Balıkçılara yerlerini belli etmemek için 5- O tarihlerde halter olmadığı için

Page 70: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin
Page 71: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin
Page 72: ÀÍYjºA Ä jºA A ÀnI - burhandergisi.comburhandergisi.com/pdf/69.pdfilimleri bilmesi üzerine farz. Ticaretle uğraşan bir kişiye helalin-den kazanması için “ticarette neyin