44
İMTİYAZ SAHİBİ ve GENEL YAYIN YÖNETMENİ Tokat Dernekler Federasyonu Adına Kamil DÜNDAROĞLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Adem KARACA GSM: 0 532 384 1692 YAYIN KURULU Kamil DÜNDAROĞLU Cemal YAVUZ Birol GÜRSES Prof. Dr. Ertuğrul YAMAN Doç. Dr. Celil GÖÇER Salih MELEK Sami KÜLEKÇİ Vasıf Mehmet YAĞCIOĞLU Mehmet DEMİR Merdin Yılmaz MELİKOĞLU HUKUK DANIŞMANI Av. Mehmet SEVİM SPOR SORUMLUSU Adem KARACA Adem DAĞDEVİREN GSM: 0533 277 74 70 GRAFİK TASARIM Hasan YILDIRIM GSM: 0 554 627 28 75 Şevki KESKİN GSM: 0 532 546 61 60 Ali İPEK GSM: 0 532 331 83 60 FOTO MUHABİRİ Süleyman GÜNEŞ Faik KAFALI GSM: 0542 821 57 62 Mustafa Kemal Bulvarı No: 105/15 Maltepe – ANKARA Tel: 0 312 230 09 60 Belgegeçer: 0 312 230 09 60 Geciken Dördüncü Sayımızla Merhaba ............... 3 Kamil Dündaroğlu Tokat Sosyal Yaşamında Derneklerin Önemi ..... 4 Mehmet Akyol Kültürlü Ortaklık................................................... 5 Vasıf Mehmet Yağcıoğlu Halil İbrahim Sofrası ............................................. 8 90. Yılında Başkent Ankara ve Cumhuriyet ....... 10 Doç. Dr. Mehmet Ali Çakmak Türk Var mıdır? Türk Irk mıdır? Türk Kime Denir?.................................................. 12 Doç. Dr. Osman Çataloluk Hamamönü Kabakçı Konağı ................................ 16 Yerel Medya’nın Tokatın Tanıtımına Katkıları .20 Salih Melek Memleketim (Şiir).................................................... 22 Osman Nalbant Tokat’ı Tanıyalım: Reşadiye................................. 23 Tokat İl ve İlçelerinin Gerçeği ............................. 34 Kamil Dündaroğlu Lokman Hekim Hastaneleri: Doç. Dr. Celil Göçer İle Röportaj ......................... 35 Türkiye’de Kadın Haklarının Gelişime .............. Genel Bakış ............................................................. 40 Sebahattin Ali Erden Sigorta Uzmanları .................................................. 43 Şenol Arslan Şeyhülislâm Sabri Efendi ...................................... 45 Mehmet Emin Ulu Türkiye’de Kent Planlamacılığı............................ 47 Ziyaret ve Kabuller ................................................ 48 Cahit Kulebi’nin Şiirlerinde Memleket Algısı .... 50 Doç. Dr. İbrahim Tüzer Başkent Platformu Ödül Töreni ........................... 53 Başkent Meclisi Sempozyumu .............................. 54 Değişim Şart ........................................................... 55 Oğuzhan Bayrak Sağlık: Çocuklarda Şeker Hastalığı ..................... 59 Dr. Melek Efnan (Okuyan) Derneklerimizin Faaliyetleri ................................. 60 Bir Vardır Bir Yoktur ........................................... 62 Av. Mehmet Demir Köprübaşı Köprüsü ............................................... 64 Gül Özaydın Derneklerimizin Faaliyetleri ................................. 66 İÇİNDEKİLER

TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

  • Upload
    tokfed

  • View
    269

  • Download
    6

Embed Size (px)

DESCRIPTION

TOKAT DERNEKLER FEDERASYONU TOKFED PLEVNE 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

Citation preview

Page 1: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

İMTİYAZ SAHİBİ ve GENEL YAYIN YÖNETMENİTokat Dernekler Federasyonu Adına Kamil DÜNDAROĞLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ Adem KARACAGSM: 0 532 384 1692YAYIN KURULUKamil DÜNDAROĞLUCemal YAVUZ Birol GÜRSESProf. Dr. Ertuğrul YAMANDoç. Dr. Celil GÖÇER Salih MELEKSami KÜLEKÇİVasıf Mehmet YAĞCIOĞLUMehmet DEMİRMerdin Yılmaz MELİKOĞLUHUKUK DANIŞMANIAv. Mehmet SEVİMSPOR SORUMLUSU Adem KARACAAdem DAĞDEVİRENGSM: 0533 277 74 70GRAFİK TASARIMHasan YILDIRIMGSM: 0 554 627 28 75Şevki KESKİNGSM: 0 532 546 61 60Ali İPEKGSM: 0 532 331 83 60FOTO MUHABİRİSüleyman GÜNEŞ Faik KAFALIGSM: 0542 821 57 62Mustafa Kemal Bulvarı No: 105/15 Maltepe – ANKARATel: 0 312 230 09 60 Belgegeçer: 0 312 230 09 60

Geciken Dördüncü Sayımızla Merhaba ...............3Kamil DündaroğluTokat Sosyal Yaşamında Derneklerin Önemi .....4 Mehmet AkyolKültürlü Ortaklık...................................................5Vasıf Mehmet YağcıoğluHalil İbrahim Sofrası .............................................890. Yılında Başkent Ankara ve Cumhuriyet .......10Doç. Dr. Mehmet Ali ÇakmakTürk Var mıdır? Türk Irk mıdır? Türk Kime Denir? ..................................................12Doç. Dr. Osman ÇatalolukHamamönü Kabakçı Konağı ................................16Yerel Medya’nın Tokatın Tanıtımına Katkıları .20Salih MelekMemleketim (Şiir) ....................................................22Osman NalbantTokat’ı Tanıyalım: Reşadiye .................................23Tokat İl ve İlçelerinin Gerçeği .............................34Kamil DündaroğluLokman Hekim Hastaneleri: Doç. Dr. Celil Göçer İle Röportaj .........................35Türkiye’de Kadın Haklarının Gelişime .............. Genel Bakış .............................................................40Sebahattin Ali ErdenSigorta Uzmanları ..................................................43Şenol ArslanŞeyhülislâm Sabri Efendi ......................................45Mehmet Emin UluTürkiye’de Kent Planlamacılığı ............................47Ziyaret ve Kabuller ................................................48Cahit Kulebi’nin Şiirlerinde Memleket Algısı ....50Doç. Dr. İbrahim TüzerBaşkent Platformu Ödül Töreni ...........................53Başkent Meclisi Sempozyumu ..............................54Değişim Şart ...........................................................55Oğuzhan BayrakSağlık: Çocuklarda Şeker Hastalığı .....................59Dr. Melek Efnan (Okuyan)Derneklerimizin Faaliyetleri .................................60Bir Vardır Bir Yoktur ...........................................62Av. Mehmet DemirKöprübaşı Köprüsü ...............................................64Gül ÖzaydınDerneklerimizin Faaliyetleri .................................66

İÇİNDEKİLER

Page 2: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

2

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Page 3: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

3

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

GECİKEN DÖRDÜNCÜ SAYIMIZLA MERHABA!

KAMİL DÜNDAROĞLUTOKFED GENEL BAŞKANI

Sevgili okurlar, son derece sınırlı im-kanlarla TOKFED/PLEVNE Dergisi’ni sizlere za-manında ulaştırmak için gayret gösteriyoruz.

Bir dergiyi çıkarabilmeniz için, elinizde gerekli materyallerin olması gerekir. Bazen materyallerin hazır olması yetmez. TOKFED/PLEVNE Dergisi’nin geciken 4. Sayısının, 2013 Aralık ayı itibariyle tüm materyalleri elimiz-de mevcut olmasına rağmen, her sayımızda çektiğimiz bazı sıkıntılardan dolayı, dergiyi sizlere gecikmeli olarak ulaştırmanın ezikliği-ni yaşıyoruz. Tüm zorluklara rağmen 4. Sayıyı sizlere ulaştırmanın mutluluğu, bu üzüntümü-zü hafifletiyor.

Ama, dergimizin daha geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmasında da sıkıntılarımızın ol-duğunu ifade etmeliyim. Derneklerimizin ve arkadaşlarımızın fedakarlıkları ile dağıtımını gerçekleştirmeye çalıştığımız dergimizin da-ğıtımında, tüm hemşerilerimizin ilgisini ve desteğini bekliyoruz.

Hemşerilerimizin çalışmakta oldukları ku-rum ve kuruluşlarda bulunan diğer hemşeri-lerimizin de bu yayın organından haberdar edilmeleri ve dergimizi temin etmeleri birlik-teliğimize güç katacaktır.

Dergimizin 3. Sayısını arkadaşlarımız ile yoğun bir çalışma temposu içinde bitirdikten sonra, yaşadığım sağlık problemleri; maalesef 4. Sayının hazırlık aşamasında da beni rahat bırakmadı. Zaman zaman hastane odasında, zaman zaman da istirahatteyken arkadaşları-mız ile çalışarak dergimizi yetiştirdik.

Rahatsızlığım sebebiyle; bir an olsun beni yalnız bırakmayan, dualarını, desteklerini esirgemeyen gerek hastaneye gerekse evi-mize gelerek ziyaret eden, telefonla geçmiş olsun dileklerini ileten tüm dost ve hemşeri-lerime şükranlarımı arz ediyorum.

Sevgili okurlar, bu sayımızda; Reşadiye İl-çemizin tanıtımını, Federasyonumuzun akti-vitelerini, derneklerimizin faaliyetlerini bula-caksınız.

Ankara’da tüm Tokatlılara kapısını açık tutan, hemşerilerimize yardımlarını esirge-meyen; Lokman Hekim Sincan Hastanesi Baş-hekimi, dergimizin yayın kurulu üyesi ve Fe-derasyonumuzun İstişare Konseyi Üyesi Doç.Dr. Sayın Celil GÖÇER ile yapılan röportajı okuyacaksınız.

Sizleri bu sayımızda da, edebi kişilikleri, kariyerleri ve sosyal yapıları ile her biri bulun-dukları konumları itibariyle duayen statüsün-de olan; edebiyattan sanata, tarihten genel kültüre, sağlıktan spora, medyadan araştır-maya varıncaya kadar, dallarında söz sahibi hemşerilerimizin kalemleriyle buluşturuyo-ruz. Bu kalemlerin arasında; federasyonumuz ile yakın ilişkide bulunan misafir kalemlerimiz de mevcuttur.

TOKFED/PLEVNE Dergisi’nin 4. Sayısını bir hayli gecikmeli de olsa siz sevgili okurlarımı-za ulaştırmanın mutluluğunu yaşamaktayım.

Sevgi ve saygılarımla...

Page 4: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

4

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Tokat’ın benim hayatımda önemli bir yeri vardır. Yenişafak Gezetesi’nde günler “Anado-lu İzlenimleri” başlığı ile yazdığım günlerde Tokat’a gittim ve ilin merkezi ve bazı ilçeleri ile gezip yazdım. Ayrıca Anadolu Basın Birliği Genel Sekreteri olduğum günlerde ise yönetim kurulu üyemiz muhterem ağabeyim Mehmet Camgözoğlu vasıtası ile davet edilmiş ve birlik-te araştırmalar yapmıştık.

O günler daha güzeldi bu günlere oranla. Hayat da başka, doğa da başkaydı. Hatta Ana-dolu insanının özelliği ve güzelliği başkaydı. Şimdilerde Anadolu’nun özellikleri ve güzellik-leri zayolmuş durumda. Bilmem bana mı öyle geliyor ama, inandığım bir şey var ki tatlar bo-zuldu. Mevsimler karıştı. Özellikler kayboldu. İktidarların yanlış politikaları yüzünden köyden şehre göç her gün biraz daha ivme kazandı.

İnanılmaz bir şekilde üretim ve verimlilikte azalma var. Ne ekmeğin tadı kaldı ne de meyve ve sebzenin. Her şey basite indirgendi. Hatta saygı ve sevgide bile zayiat olmaya başladı.

Ancak bir gerçek var ki, bu olumsuzlukların üzerine bazı zamanlarda perde çekildiğine şa-hit oluyorum.

İşte bunun bariz örneği Tokat Dernekler Federasyonu… Büyük bir özveri ve büyük bir heyecanla Ankara’da faaliyete geçirilen fede-rasyon her alanda Tokatlıları temsil edebilme mücadelesi veriyor. Hasletin ve hasretin öne çıktığı bu makbul ve muteber kuruluşun bazı toplantılarına katıldım. İlim ve irfan yolunda,

hak ve hakikat yolunda verdikleri mücadelele-rine şahit oldum. Kültür, edebiyat, tarih, gele-nek ve göreneklerini yaşama ve yaşatma mü-cadelelerini nasıl değerlendirmeye aldıklarını, bu yolda önemli gayret gösterdiklerine şahit oldum.

Her şey bir tarafa ayda bir yapılan toplantı-larla birbirleri ile hasret gidermiş olmaları bile bana çok anlamlı geldi. Bu organizasyonlar To-kat Dernekler Federasyonu’nun öncülüğünde yapıldı. Bunun içindir ki bu kuruluşun mümtaz yöneticilerine, özellikle de federasyonun baş-kanlığını yapan sayın Kamil Dündaroğlu’nun fedakarâne çalışmalarına, inanılmaz gayreti ve sarf ettiği emeğe saygı duydum.

Başkan Kamil Dündaroğlu ile kurduğum ile-tişim sonucunda Başkent Ankara Meclisi gibi, Ankara’da değil yalnız, Türkiye genelinde, hatta dünya çapında istisnaî özellikleri bulu-nan 84 zirve ismin kurucusu olduğu bu kurulu-şun kurucular kurulunda yer alması fevkalade bir gelişme idi.

Sayın Kamil Dündaroğlu Başkent Ankara Meclisi’nde kendini göstermesi, haklı çıkışları, vatanperverliği ve milli duygu ve düşünceleri ile daha iyi tanıma imkânını buldum. Ve tabii şahsına duyduğum saygı ve sevgi sonucu Tokat-lılara karşı sempatim kat kat arttı.Bu vesile ile, gerek değerli genel başkan Kamil Dündaroğlu ve gerekse şahsında tüm Tokatlılara saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

TOKAT SOSYAL YAŞAMINDA DERNEKLERİN ÖNEMİ

MEHMET AKYOLBAŞKENT ANKARA MECLİSİ

GEN. KOORDİNATÖRÜ GAZETECİ-YAZAR

Tokat Dernekler Federasyonu… Büyük bir özveri ve büyük bir heyecanla Ankara’da faaliyete geçirilen federasyon her alanda Tokatlıları temsil edebilme

mücadelesi veriyor.

Page 5: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

5

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Ortaklık, geniş anlamda, kişiler arasında herhangi bir hususta işbirliği yapılması hali-dir. İnsanlar kendi kişisel ve mali imkânlarını, amaçlarına erişebilmek için yeterli bulmadıkla-rı zaman ortaklık şeklinde birleşme lüzumunu hissetmişlerdir. Güçlü ortaklıklar, ortaklık kül-türünden geçmektedir. Ortaklıklar kurulurken ortakların kültür yapıları da büyük önem arz eder. Türk insanına baktığımızda girişimcilik ruhu çok kuvvetli olmasına rağmen, üzülerek ifade edeyim ki ortaklık kültürü yeterli düzeyde gelişmemiştir.

Ortaklık kültürü aslında Türk milletinin ge-leneğinde vardır. Ancak çağımızdaki bireysel rekabet, zaman zaman ortaklık kültürünü de erime noktasına getirmektedir. Ortaklık kültü-rünün en temel direğini ahlaki değerler oluş-turur. Ortaklıkta, ortaklar birbirinin hukukunu korumuyorsa; şeffaflık, iyi niyet, dürüstlük ve fazilet yoksa orada sıhhatli bir ortaklıktan bah-sedilmesi mümkün değildir. Ortaklık kültürü gelişmemiş toplumlar, ellerindeki imkânları de-ğerlendirmede güçlükler çeker, fakir bir toplum olmaktan kurtulamazlar.

Türkiye’de ortaklık şeklinde kurulmuş birçok firmalara baktığımızda, genel olarak, yeni bir işe büyük bir aşk, büyük bir heyecan, büyük bir zevkle başladıklarını; ancak zaman ilerledikçe dostlukların bozulduğunu, ortaklık içerisinde

gruplaşmaların yaşandığını, iyi niyet ve temiz duygularla başlanan işlerin sonunun hüsrana doğru gittiğini görürüz. Neticede, ortaklıkta mutsuzluk, huzursuzluk baş gösterir. Belli bir süre sonra bu durum, ortaklık dışı müşteriler başta olmak üzere üçüncü şahıslara da yansır. Dolayısıyla, ortaklığın, ortakların para kazanma umutları giderek yok olur. Yıllarca verilmiş olan emek ve birikimler heba olup boşa gider. Ortak-lar arasında kin, nefret gibi kırgınlıklar, kızgın-lıklar, düşmanlıklar baş gösterir.

Şimdi bu olumsuzlukların başlıca nedenleri-ne gelecek olursak; bunların başında, ortaklığın ilk kuruluşunda ortakların küçük olsun benim olsun mantığından hareketle vermiş oldukları sözlerin, aldıkları kararların, düşüncelerin yal-nızca sözde kalması, yazılı bir metne, protokole bağlanmamış olması gelir. Sistemini iyi kurmuş, takım olma ruhunu benimsemiş kurumsallaşmış kültürlü ortaklıklar, daha kurulmadan aylar ön-cesinden işin detayını, fizibilitesini, ekonomik boyutunu, iş bölümünü tartışıp, konuşup yazılı şekle bağlarlar. Ortaklık kurulduktan sonra sa-dece o yazılı sistem ve kurallar işlemeye başlar. Kimsenin de o yazılı kurallara itiraz etme hakkı yoktur.

Zaman zaman ortaklıklarda ortaklığın işiyle canla başla ilgilenen ortağın, işlere ve ortaklığa hâkimiyeti diğer ortaklara nazaran, doğal olarak daha fazla olduğu görülür. Bu tip kişiler çalış-

Ortaklık kültürünün en temel direğini ahlaki değerler oluşturur. Ortaklıkta, or-taklar birbirinin hukukunu korumuyorsa; şeffaflık, iyi niyet, dürüstlük ve fazilet

yoksa orada sıhhatli bir ortaklıktan bahsedilmesi mümkün değildir.

KÜLTÜRLÜ ORTAKLIK

vasıf mehmet yağcıoğlu

Page 6: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

6

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

kanlıkları, girişkenlikleri, iş bitirme becerileri, sosyal çevrelerle olan sosyal ilişkileri sayesinde geniş bir kitleye ve çevreye sahip olurlar. Ham-madde sağlayan firmalardan tutun da, bürokra-si içerisinde yer alan önemli bürokratlara, siya-set içerisinde yer alan önemli siyasetçilere ve sivil toplum kuruluşlarına kadar sosyal bir ilişki içerisine girerler. İşleri ilerlettikçe ortaklık ile ilgili tek başlarına kararlar almaya başlamasıyla birlikte diğer ortakların fikirlerine, görüşlerine başvurmayıp, zaten onların fikir ve görüşlerinin de kendileri için bir anlam ifade etmediğini dü-şünmeye başlarlar. İş hayatında daima kendile-ri vitrinde olurlar. Ortaklıkla iş ilişkisinde olan herkes ve her kesim o kişiyi tanır ve onu muha-tap alır.

Belli bir süre sonra ise işin ehemmiyet ve önemini anlayan diğer ilgisiz ortaklar, hele hele

büyüyen çocukların, dışarıdan aileye ge-len gelin, elti veya damatların da etki ve tetiklemeleriyle birlikte, ortaklıkta

içten içe huzursuzluk-lar, kıskançlıklar, ihtiras ve kavgalar baş göstermeye başlar. Fakat onca uzun zaman-dan sonra, bu tür olumsuzluklara çözüm

bulmak da artık imkânsız hale gelmektedir. Sonuçta, bu tür sorunları yaşayan ortaklıklar

kapanarak ticari hayattan çekilmek zorunda kalmaktadırlar.

Bu nedenle; ortaklığın ilk kuruluşun-da kurumsal yönetim anlayışı çerçe-vesinde ortaklar arasında sadakat gösterme yapısının benimsenme-si, birbirlerine sonsuz güven duygusunun olması, sevgi ve saygının sürekli olma-sı, sorumluluk bilin-cinin ve anlayışının sağlanması başta olmak üzere or-taklar arasın-da görev dağılımı-

nın yazılı şekilde yapılması, ortaklık içerisinde kimin hangi işi yapacağı, hangi konular ile il-gileneceği, temsil ve ilzama yetkili imzalar ile yetki düzeylerinin ne olacağının imza sirküleri ile tek tek belirlenmesi, aile ortaklıklarında da bunun bir aile anayasası şeklinde düzenlenmesi bu olumsuzlukları giderebilmenin tek ve en et-kili yolu olacaktır.

Yazımı geçmiş yıllarda Ankara’da güçlü bir inşaat şirketinin ortaklarının başından geçen bir olaya yer vererek bitirmek istiyorum.

Ülkemizin en eski ortaklıklarından olup yurt içi ve yurt dışı inşaat sektöründe faaliyet göste-ren bir firmanın hem ortağı hem de genel mü-dürü olan kişi günlük iş kıyafetiyle bir yakınını

uğurlamak üzere tren garına gider. Yakınını uğurladıktan sonra

tam gardan ayrılmak üze-reyken orada bulunan

yaşlı bir teyze “hamal, hamal” diye bağırarak bu kişiden bavullarını taksi durağına kadar taşımasını ister. Or-taklığın genel müdürü

olan bu kişi hiç tered-düt etmeden bavulları

kaptığı gibi taksi durağına kadar götürüp taksinin baga-

jına yerleştirir. Yaşlı kadın da çan-tasından çıkardığı 5 TL’yi kendisine verir.

Adam 5 TL’yi alıp cebine koyarak oradan ayrı-lır. Firmaya geldiğinde diğer ortağına olayı an-

latır. Teyzenin kendisini hamal zannettiğini, bavullarını taşıttığını ve bunun karşılığın-

da kendisine 5 TL verdiğini, kendisinin de bu parayı alıp cebine koyduğunu

anlatır. Olayı dinleyen diğer ortak oturduğu koltuktan fırlayıp ayağa

kalkarak hemen 2.5 Liramı rica ediyorum der ve 5 TL’nin ya-

rısını diğer ortaktan talep ederek alır.

İşte size gelişmiş bir kültürlü ortak-

lık örneği…

Or-taklık kül-

türü aslında Türk milletinin geleneğinde

vardır. Ancak çağımızdaki bireysel rekabet, zaman zaman

ortaklık kültürünü de erime noktası-na getirmektedir.

Page 7: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

7

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

KAYBETTİKLERİMİZ

BİR ÖMER İLHAN BEY VARDI

ŞÜKRÜ KARACA’YI ÖZLEYECEĞİZ

Ömrünü Türk Milletinin birliğine, Türk Devletinin bölünmez bütünlüğüne adamış, şair, yazar, siya-setçi ve avukat Şükrü KARACA’yı kaybettik. Belki, bir çoğumuz Şükrü KARACA’yı tanımıyor olabiliriz. Şurası bir gerçek ki, merhum Karaca; her yönü ile tipik bir Tokat’lı olup, hemşericilik duyguları ile birleş-tirici, bütünleştirici bir kişiliğe sahipti. Onu özleyeceğiz. Ruhu şad olsun.

vasıf mehmet yağcıoğlu

Tarih 26 Kasım 2013…Ilık bir sonbahar günü… Yer Ankara Hacı-

bayram Camii Avlusu…İnsanlar sessiz, insanlar suskun. Kasvet

yüklü. Kapkara bir günde hüznün ayak ses-leri… Avluda insanlar dizi dizi, saf saf. Bo-yunlar bükük, başlar eğik, dudaklar dualarla kıpır kıpır… Her insanın yüzünde çaresizlik, umutsuzluk, üzüntü beter ediyor insanı. İyi-liksever, yardımsever, hayırsever bir Tokat aşığı ve Tokatlı sevdalısı bir özel insan Ömer İlhan Bey uğurlanıyordu ebedi yolculuğuna.

Tüm sevenlerinin acılarını, duygularını burada anlatmada kelimeler yetersiz, aklı-ma gelen her cümle onu ifadeden uzak kal-maktadır.

O her şeyden önce bir sevgi simgesiydi. O herkese, her kesime yardım etmeyi seven, bulunduğu her ortamı aydınlatan, kendisine bakan gözlerde ışıltı olan, şen şakrak, beye-fendi ve kibar tavrı ile bir gönül dostu, bir gönül adamı idi. Tutkunu olduğu Türk müzi-ğinde de her bir makam onunla çok güzeldi.

O güzel ve özel insan artık yok. Bir veda bile etmeden kendisini seven dostlarının arasından sessizce süzülerek çekip gitti. Ge-ride hıçkırıklar, acılı kalpler ve de hoş bir sada bırakarak…

İnsanın inanası gelmiyor. Onu çok arayıp çok özleyeceğiz. Nurlar içinde yatsın, meka-nı cennet olsun.

Page 8: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

8

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

HALİL İBRAHİM SOFRASINDA

Tokatlılar ilk defa Ankara’da üç bin kişilik bir katılımla iftar sofrasında buluştu.

Tokat dernekler Federasyonu (TOKFED)’in kurucuları arasında bulunduğu Tokat Platformu tarafından Ankara’da tüm Tokatlılara matuf toplu iftar yemeği; Keçiören

Halil İbrahim Sofrasında 3 bine yakın hemşerimizin katılımı ile gerçekleştirildi.Tokatlıların birlikteliği açısından son derece önemli olan toplu iftar yemeği;

Ankara’da Tokat ve Tokatlılar hakkındaki genel kamuoyu oluşturulmasında önemli katkılar sağlamış bulunmaktadır.

Page 9: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

9

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

TOKATLILARİFTARDA

Geçen Ramazan ayında Tokatlılar Halil İbrahim Sofrasında iftarda birlikte olmanın

mutluluğunu yaşadı.

Toplu iftar yemeğinin gerçekleşmesinde bizlere yardım ve desteklerini esirgemeyen Keçiören Kaymakamı hemşeri-

miz Sayın Nusret DİRİM ve Keçiören Belediye Başkanı Sayın Mustafa AK’a tüm Tokatlılar adına teşekkür ediyoruz.

Page 10: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

10

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

DOç. DR. MEHMET ALİ ÇAKMAK

Atatürk’ün:“… bir geminin top namlusundan telaşa düşecek yerde

hükümet merkezi olmamalıdır” sözü başkent konusunda aslında zihni olarak işin tamam olduğunu gösterir.

90. YILINDA BAŞKENT ANKARA VE CUMHURİYET

Türklerin, Anadolu coğrafyasında bin yıla va-ran tarihinin önemli dönemeçlerden geçtiğini biliyoruz. Selçuklu hakimiyetinin sarsılmasın-dan sonra Anadolu Beylikleri adlı geçiş dönemi-nin yaşanması ve XIV. Asrın başında da Osmanlı Devleti’nin kurulması bu coğrafyada kısa bir süre sonra dünya siyasetini derinden etkileyecek bir dönemin başlangıcı oldu. Kuruluşundan bir buçuk asır sonra İstanbul’u fetheden Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet bu emsalsiz şehri devletin başkenti yaptı. İstanbul, Osmanlı Devleti siyasi ömrünü tamamlayana kadar başkent olarak kal-dı. I. Dünya Savaşı sonunda imzalanan Mondros Mütarekesi Osmanlı Devletini siyaseten sona er-dirdi. Mütarekenin ardından kısa bir süre sonra işgal edilen başkent İstanbul büyük ölçüde işgal-cilerin kontrolü altına girdi. Galip devletler diğer Anadolu topraklarını da işgal etmeye başladılar. Bu durum karşısında memleketin kurtuluşu için İstanbul’da çaba sarf etmek imkansız hale geldi.

Kurtuluş mücadelesi verilmesi gerektiğine inananlar Anadolu’ya geçmekten başka çare bulamadılar. İzmir’in işgalinin ertesi günü Ordu Müfettişliği göreviyle ve geniş yetkilerle Musta-fa Kemal Paşa’nın Anadolu’ya hareket etmesi, başlatılacak bir kurtuluş savaşının hazırlık evre-si açısından da, başarılı olunursa yeni bir Türk devletinin temellerinin atılması bakımından da son derece önemliydi. Hakikaten Samsun’a ayak bastığı andan itibaren Mustafa Kemal Paşa çok önemli çalışmalar başlattı. Kendisinden önce ko-lordu komutanlığı görevi ile Anadolu’ya gelen Ali Fuat Paşa ve Kazım Paşa ile beraberinde gelenler çok uyumlu bir çalışma ekibi oluşturdular. 1919

yılında gerçekleştirilen Amasya Genelgesi, Erzu-rum Kongresi ve Sivas Kongrelerinde önemli ka-rarlar alınmış ve bu kararlar millete mal edilmek istenmişti. Bu toplantılarda ısrarla millet irade-sinden bahsedilmiş, böylece kısa vadede Aralık 1918’de İngilizlerin baskısıyla kapatılan Osmanlı Mebusan Meclisi’nin bir an önce açılması ve baskı altındaki İstanbul hükümetinin kararlarının mec-lis denetiminden geçmesi sağlanmaya çalışılır-ken, uzun vadede millet iradesine dayalı yeni bir devlet düzeninin kurulması amaçlanmıştı. Mus-tafa Kemal Paşa’nın, Sivas Kongresi’nin ardından Temsil Heyeti Başkanı sıfatıyla Anadolu’da gücün elinde olduğunu göstermesi üzerine İstanbul hü-kümeti Salih Paşa’yı ona gönderdi. İkili arasında Amasya’da 20-22 Ekim tarihleri arasında gerçek-leşen görüşmede bazı kararlar alındı. Bu kararla-rın en önemlisi kapalı tutulan Mebusan Meclisi’nin yeniden açılmasını sağlama üzerine yoğunlaşmış-tı. Hakikaten Salih Paşa İstanbul’a döndükten hemen sonra meclisin yeniden açılması ile ilgili çalışmalar başlatıldı. Bu amaçla Aralık 1919’da yapılan seçimlerde Mustafa Kemal Paşa Erzurum Mebusu olarak seçildi, fakat İstanbul’da toplana-cak meclisin çalışmalarını yürütmesi bakımından taşıdığı tehlikeleri ön gördüğü için oraya gitmeyi uygun görmedi.

Mustafa Kemal Paşa Sivas şehrindeki Temsil Heyeti karargahını Ankara’ya taşımayı uygun gördü. Şimdilik kısa vadeli gibi görülen bu ka-rar aslında oldukça uzun vadeli ve bir o kadar da önemliydi. Bu kara doğrultusunda o, Tem-sil Heyeti üyeleri ile birlikte 27 Aralık 1919’da Ankara’ya geldi. Ankaralılar onları en samimi

Page 11: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

11

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

duygularla karşılayarak sahip oldukları sınırlı im-kanlarının neredeyse tamamını seferber ettiler. Ankara; Anadolu’dan İstanbul’a gidecek mebus-larla görüşme imkanına sahip bulunması, coğrafi konumu ile memleketin ortasında bir yerde ol-ması, kurtuluş savaşının kaderinin tayin edileceği “Batı Cephesi”ne makul bir mesafede bulunma-sı, İstanbul’da olanları takip bakımından uygun imkanlara sahip olması gibi sebeplerin yanında halkının samimi yaklaşımları ile de öne çıkmış ve bu mülahazalarla tercih edilmişti. Gördüğü sami-miyet ve ihtimam üzerine Atatürk şehre gelince bu tercihin ne kadar isabetli olduğunu anlamış ve bir daha buradan ayrılmayı hiç düşünmemiştir.

Hazırlıklar tamamlandıktan sonra İstanbul’da toplanan Osmanlı Mebusan Meclisi 12 Ocak 1920’de çalışmalara başladı. Gizli oturumlar şek-linde yürütülen çalışmalarla memleketin durumu ele alındı. Anadolu’da Mustafa Kemal Paşa’nın riyasetinde gerçekleştirilen kongrelerde alınan kararlar doğrultusunda kararlar alarak yeni Türk vatanının asgari sınırlarını belirlediği gibi bu sınır-lar içinde bağımsız bir devlet modelini ön gören kararlar üzerine and içerek kabul etti (28 Ocak 1920). Bu kararlar Misak-ı Milli kararları olarak 17 Şubat 1920’de Türk ve dünya kamuoyuna ilan edildi. Oysa İngilizler bu meclisten hazırlayacak-ları barış planının onaylanmasını bekliyorlardı. Misak-ı Milli kararlarını duyunca çok öfkelendi-ler; hükümete olmadık baskılar uyguladılar, şehri ağır baskı altına aldılar, denetimlerini tahammül edilmez derecede arttırdılar yine de öfkeleri-ni dindiremeyince fiilen işgal altında tuttukları İstanbul’u 16 Mart 1920’de resmen işgal ettiler. Toplantı halindeki meclisi basarak özellikle ka-rarların alınmasında öncülük eden vekilleri tu-tuklayarak Malta’ya sürdüler. Mustafa Kemal Paşa’nın ön görüsü aynıyla tahakkuk etmişti.

Şimdi iş yeni bir safhaya gelmişti. Baskından kurtulan vekiller 18 Martta bir araya geldiler ve “zaruri siyasi sebeplerden dolayı” çalışmalarına süresiz ara verdiklerini duyurdular. Ertesi gün Mustafa Kemal Paşa bir beyanname yayımlaya-rak Ankara’da yeni bir meclisin toplanacağını ilan etti. Derhal bu iş için çalışmalara koyuldu. O bu istikametteki faaliyetlerini sürdürürken 11 Nisan 1920’de padişah, fiilen çalışamaz halde olan Son Osmanlı Mebusan Meclisi’ni hukuken ka-pattığını duyurdu. Bu sıradan bir iş gibi gözükse de Ankara’da toplanacak meclisin önünden hu-kuki bir engelin kaldırılması bakımından oldukça önemliydi. Hazırlıkları tamamlanan meclisin açı-lışı 23 Nisan 1920’de gerçekleşti. Bu uygulama

yeni Türk devletinin en temel kurumunun hayata geçirilmesi olarak tarihteki yerini aldı. Daha açıl-dığı günden itibaren her türlü maddi ve manevi zorluklara rağmen bu meclis üzerine düşeni faz-lasıyla yerine getirmeyi başardı. Öncelikle galip devletlerin Sevr planına kararlı bir şekilde diren-di, bunun gereği olan Kurtuluş Savaşı’nı sevk ve idare ederek başarıya ulaşmasını sağladı. Ayrıca varlığını ilan ederek, hükümetini oluşturarak, anayasasını tanzim ederek devlete doğru giden yolu açtı. Top sesleri Ankara’dan duyulurken cep-hedeki askerin hemen arkasında her türlü tehli-keyi göze alarak durdu. Millete moral ve güven kaynağı oldu. Sekiz ay hiç maaş almadan çalışan bu fedakar insanlar sonraki aylarda da fedakar-lıklarını sürdürdüler. Bu şartlar altında Sakarya Meydan Muharebesi ve ardından Baş Kumandan Meydan Muharebesi kazanılarak Yunan kuvvetleri Anadolu topraklarından atıldı. Mudanya Mütare-kesi (3-11 Ekim 1922) ile Kurtuluş Savaşı’nın si-lahlı mücadele kısmı zaferle tamamlandı.

Lozan Barış Görüşmeleri öncesinde Saltanat kaldırılınca, Mondros mütarekesi ile siyasi ömrü-nü yitiren Osmanlı Devleti’nin kağıt üzerindeki varlığı da sona ermiş oldu. Lozan görüşmeleri el-bette zorlu bir süreçti ama sıkıntılarına rağmen başarılı bir şekilde yürütüldü. Bu sürece paralel olarak yeni devletin geri kalan ritüellerinin na-sıl şekilleneceği 1923 yılının başından itibaren yurt içinde ve yurt dışında daha çok konuşulma-ya ve merak edilmeye başlanmıştı. Mesela İstan-bul muhitinin eski bürokratlarına ve entelektüel camianın büyük bir kısmına göre yeni devletin başkenti İstanbul olmalıydı. Faka Mustafa Kemal Paşa yılın ilk ayında İzmit’te gazetecilere ver-diği mülakatta sorulan bir soru üzerine net bir şekilde başkentin Ankara olacağını beyan etmiş-ti. Mustafa Kemal ve ekibine göre İstanbul’un üzerinde Osmanlı ruhunun henüz çok taze olması yanında şehir için boğazların Lozan’da belirlenen statüsünün oluşturacağı güvenlik zaafı en büyük handikaplardı. Her şeyden önce bu sebeplerden dolayı İstanbul yeni Türk devletinin başkenti ola-mazdı. Atatürk’ün “… bir geminin top namlusun-dan telaşa düşecek yerde hükümet merkezi ol-mamalıdır” sözü başkent konusunda aslında zihni olarak işin tamam olduğunu gösterir. Karar Lozan Antlaşması’nın imzalanmasından sonraya bırakıl-mıştır. Antlaşmanın ardından 13 Ekim 1923’te Ankara’nın yeni Türk Devlerinin başkenti olduğu resmen ilan edilmiştir. Bu kararın üzerinden 16 gün geçtikten sonra da Cumhuriyet ilan edilerek devletin adı konmuştur.

Page 12: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

12

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Bugün ilim dünyasında, umumiyetle, “Türk” adının ilk defa M.S. VI. yüzyıl ortasında Göktürkler tarafından kurulmuş olan devlet (552-744) ile or-taya çıktığı kabul edilmektedir. Buna göre, “Türk” adı ilk defa Çin yıllığı Çou-şu’da, Göktürk birliğini göstermek üzere 542 yılında kullanılmış ardından Batı Wei İmparatoru T’ai-tsu tarafından Göktürk Kağanı Bumın’a elçi gönderilmesi münasebetiyle 545 yılında kullanılmıştır. Çin yıllıklarında Türk soyundan gelen ve Türkçe konuşan ilk topluluğun Hsiyung-nu olarak zikredilen Asya Hunlarının ol-duğu kabul edilmekle birlikte Türklerin tarihte bü-yük yer tutan çok eski bir millet olduğu düşüncesi birçok tarihçi ve dilciyi “Türk” adını en eski tarih kaynaklarında aramaya itmiştir (1, 2, 3, 4).

JV Hammer, Herodot’un doğu kavimleri ara-sında zikrettiği Targıtayların (İskitlerin) Türk ol-duğunu ileri sürmüştür (5). Ona göre, “Türk” ismi ilk olarak bu kavmin adında geçmektedir. Ham-mer Tevrat’taki Togharma adının da “Türk”ü an-lattığını söyler. Avusturyalı müverrih Tomaschek Herodot’un “İskit” arazisinde gösterdiği kavimler-den Tyrkae’ileri (Jyrkae) Türk kabul eder (6, 7). Dil esasına dayanmadan basit benzetme yolu ile “Türk” adının çok eski devirlerde izlerini bulmaya çalışan-lar çoktur. Plinius ve P. Mela adının Turcae şek-linde geçen kavmi Türk saymıştır. FV. Edmann, Thrak adının “Türk” olduğunu göstermiştir. St. Martin ve J. Marquart eski Hint kaynaklarındaki Turuskha/Turuşka adının “Türk” olduğunu ortaya

koymuştur (7). Sümer metinlerinde ülke adı olarak verilen Turuki/Turucci/Turski ve Asur çivi yazı-larında Turukku/Turkhu şeklinde okunan kavim adının “Türk” kavmi olan Subarlar olduğu ortada-dır (8, 9).

Yukarıda da gösterildiği gibi Türk adının eskiliği hakkında ileri sürülen oldukça fazla bilgi olmasına rağmen tarihi devirler kopuk kopuk ve kesit kesit in-celendiğinden, araştırmaların çoğunlukla Türk adı üzerinde yoğunlaşmasından ve Orta Asya coğrafya-sından öteye bakılmadığından bunların hiç birinin bir diğeri ile bağlantısı kurulamamıştır. Bunun ilk sebebi kökenimizi Orta Asya’da aramamıza rağmen coğrafi olarak “Türkün Ana Yurdu”nun tespit edi-lememiş olmasıdır. Zira Türk Tarihi ile uğraşanlar arasında bu konuda bir uyum yoktur. Türklerin ilk Anayurdunun Mançurya’dan Ural dağlarına kadar muhtelif bölgelerde olduğu iddia edilse de bu ne arkeolojik kayıt ve belgelerle ne de dil gelişimi yö-nünden ispatlanabilmiştir. Örnek verecek olursak, Menges Türklerin ana yurdunun Doğu Asya’da (10); Ramstedt Uzak Doğu’da, Mançurya, Khingan dağları’nda; Parker ise Mançurya ile Moğolistan’ın güneyi arasında olduğunu iddia etmektedir. Buna karşılık Yavuz Amur çayı dolayları olduğunu söy-lerken Tomaschek Baykal gölünün doğusu’nda ol-duğunu savunur. Koppers ise tam tersine Baykal’ın Güneybatısı ya da Baykal’dan Gobi Çölü’ne kadar olan kısmına (Gahnz) yerleştirir. Klaprothe (11), Hammer, Schott, Castren ve Vamberi Türklerin ana yurdunun Altay dağları olduğunu iddia eder-ken (12) Radlov ve Ligeti Altay’ın doğusuna (13);

makale

TÜRK VAR MIDIR? TÜRK IRK ADI MIDIR?

TÜRK KİME DENİR?

doç. dr. osman çataloluk

GENETİK UZMANI

Milletleri meydana getiren ırklardan hangisi ilk kurucu ise o gurup taşıyı-cı, yönetici ve yönlendirici olduğu sayısal olarak az ya da çok olmasının önemli

olmadığı görülür.

Page 13: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

13

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Menghin Altay-Kırgız bozkırları çevresine, Eick-stedt Kazakistan’a; Stızygowsky Tanrı dağları’na (Tyan-Şan) yerleştirir. Almasy Asya’nın Kuzeyba-tısında, Tanrı dağları bölgesine; De Guignes (14) ve Togan (15) Tanrı dağının Kuzeybatı yakaları ile Aral gölü arasına; Nemeth Altay ve Ural dağları arasında Aral gölü çevresine (16, 17, 18); Rasonyi (19) Ural-Altay arasına; Zichy İrtiş-Ural arasına; Poppe ve Günaltay ise Orta Asya’ya yerleştirmiş-tir.

MÖ II. binin ortaların-dan itibaren Çin yıllıkla-rında geçen Tik kavminin adının söyleniş bakımından yakınlığı sebebiyle “Türk” kelimesinin Çincedeki ilk şekli olduğu düşünülmüş-tür. Bazı tarihçilerimiz de bunu desteklemişse de W Koppers (20) ve P Pelliot (21) buna şüphe ile bakmış, AV Gabain bunu kabul etmemiş (22, 23) W Eber-hard ise Tik’in Türk ile ala-kasızlığını ortaya koymuştur (24, 25).

Sonuç olarak Orta Asya’da Türk adına da ırkına da MÖ 1200’lerin ötesinde rastlayamıyoruz. Bu şekilde ne ana yurt, ne de ırk ne de onun çı-kardığı medeniyetin izinin sürülmesi mümkündür. Hâlbuki bu problemin çözülmesi arkeogenetik ve-riler ve tarihi göçlerin çağının ve yönünün belirlen-mesiyle çözülebilir. Türk kelimesinin bulunmadığı zaman bu kelimede de ısrarcı olmamak gerekir. Bu durumda “Türk” kelimesine bakmadan boy/soy isimlerine de bakmakta yarar vardır.

Resim 1. Asur Metinlerinde Turuk/Turuskha isminin geçişleri (F. Ağasıoğlu)

Türk Irkı vardır diyebilmen için önce bir kök (etnisite) bulmak gerekir. Ardından kronolojik bir süreçte (sıralı zaman-mekân ilişkisini) bu ırkın bu gün ile bağlantısını kurmak gerekir. Yoksa “Türk ırkı diye bir şey yoktur. Türk farklı ırkların bir ka-rışımıdır kendine ait hiçbir şeyi yoktur,” denilme-sine saygı göstermekten gayrı çare yoktur. Burada esas sıkıntı konu ile ilgili doğru dürüst araştırmanın yapılmamasıdır! Bu bakımdan adam akıllı bir tarih sentezi ve felsefesine ihtiyaç vardır.

Türk Irkı vardır, hem de müthiş bir ırktır! Bunu söylemek şeref ve şanın en yücesidir ve bu asla da ırkçılık yapmak değildir! Nasıl olsun ki? Allah öyle

yaratmış! Hem ırkçılık/kavmiyetçilik yasaklanmış da değildir! Konuyla ilgili doğru hadis şudur: Saha-beden Vâsile bin el-Eska, Hz. Muhammed’e; “Ya Resülullah, Siz kavmiyetçiliği (ırkçılığı) yeriyor ve bu cahiliye davasını güdenler bizden değildir” buyuruyorsunuz. Acaba kişinin kavmini (ırkını) sevmesi, kavmiyetçilik (ırkçılık) midir?” diye sor-duğunda Hz. Peygamber şöyle buyurdular; “Hayır! Bu ırkçılık değildir. Kişinin zulüm yaptığını bile bile kavmine yardımcı olması, işte asıl ırkçılık odur

(Z. Kitapçı; Hadisler).Bu durumda kavmini

sevmek ırkçılık yapmak demek değildir. Aksi takdirde her gün Cuma Hutbesinde akrabaya bakıp gözetmeyi, sevme-yi ve korumayı emreden Allah bizi ırklardan niye yaratsın ki?

Irk araştırmak için ırk verilerine bakmak lazım-dır. Yani, mezardan çı-kan kemikler ne anlatıyor onu dinlemek lazımdır. O verileri takip ederek binlerce sene evvel nere-de doğduk, nasıl geliştik

ve bu medeniyeti nasıl meydana getirdik sorusunu da kolaylıkla öğrenebiliriz. Bunu öğrenmenin yolu da arkeogenetik ilmidir.

Genetik VerilerArkeogenetik arkeoloji ve genetik kelimele-rinin birleşimi ile oluşur. Arkeolojik kazılarda ele geçirilen biyolojik kalıntılar (kemikler) üzerinde yapılan tahlillerle mezarda yatanın genetik yapısı (ırkı) hakkında bilgi sahibi olma yöntemidir (Ça-taloluk, 2012).

Arkeolojide en temel problem kazı buluntula-rının hangi kültüre; daha doğrusu hangi ırka ait olduğunun belirlenmesidir. Y-Kromozomunun genetik özellikleri yoluyla soy takibi yapılabilmek-tedir (Çataloluk, 2003). 1985 yılından itibaren genetik mühendisliği yöntemleri kullanılarak ar-keolojik kalıntılardan (kemiklerden) DNA tespiti yapılmaya başlanmasıyla mezar sakininin ırkı tespit edilmiştir. Bu müthiş bir gerçeği de yanında getir-miştir. Şöyle ki; ırk kalıtımı (Haplogurup) baba yoluyla (Y-Kromozomu) devam etmektedir. Her ırkın kendi DNA yapısı korunur ve bir ırkın di-ğerine karışması söz konusu değildir (Çataloluk, 2012).

Page 14: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

14

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Her ırk insanlık ağacında bir haplogurubu tem-sil etmektedir. Kan gurubu adlandırmasına benzer şekilde her ırk bir harfle adlandırılır. Burada bizi ilgilendiren Türk ırk gurubunun R gurubu olma-sıdır (29).

Avrupalılar başlangıçta R gurubuna Hint-Avrupa gurubu diyor Slavlar kendilerini R1a (30) Avrupalılar ise R1b (31, 32) olarak adlandırıyordu. İşin en garip, en akıl almaz ve en öldürücü tarafı Türklerin DNA sonuçlarıyla ortaya çıktı: Türk gu-rubu yoğunluklu olarak hem R1a hem de R1b’liydi. Bu sonuç o kadar çarpıcı bir tesir yarattı ki Avrupalı ve Rus akademisyenler arasında kavga-ya sebep oldu. Ruslar R1a gurubunun Slav Gurubu olduğunu Türklerin yo-ğunluklu olarak R1b’li olduğunu savu-nurken Avrupalı araştırmacılar Avru-palıların, R1b’li, Türklerin ise R1a’nın bir alt gurubu olduğunu savundular. En büyük uyanıklığı ise Fransızlar yaptılar; Türkleri Moğol-Tunguz gu-rubundan (C Haplogurubu) saydılar (33, 34).

Bunun ne demek olduğunu sayılarla ve-rirsek daha çarpıcı olarak anlaşılacaktır.

R1a Gurubunun dünya dağılımı şöy-ledir:

Altaylıların % 100’ü, Szekelilerin % 100’ü, Mord-vinlerin ve Udmurtların % 80’i, Taciklerin % 64’ü, Polonyalıların % 63’ü, Türkmenistan Türkmenleri-nin % 60’ı, Ukraynalıların % 53’ü, Rusların % 51’i, Belarus’un % 51’i, Afganlıların % 51’i, Özbeklerin % 50’si, Pakistanlıların % 48’i, Litvanya’nın % 41’i, Kırgızların % 41’i, Latvialıların % 40’ı, Macarların % 39’u, Slovenlerin % 38’i, Estonyalıların % 37’si, Azerilerin % 35’i, Hintlilerin % 35’i, Çuvaşların % 32.5’u, Bangladeşlilerin % 31’i, Hırvatların % 30’u, Çeklerin % 30’u, Moldovalıların % 30’u, Kazakların % 25’i, Bosna-Herseklilerin (Boşnakların) % 25’i, Sırpların % 25’i, Romanyalıların % 20’si, Türkiye Türklerinin % 20’si, Doğu Türkistan Türklerinin % 20’si, Gagauzların % 20’si, Kürtlerin % 15’i (Za-zaların % 60’ı), Yunanlıların % 12’si, Lübnanlıların % 10’u, Suudilerin % 10’u.

R1b gurubunun dünya dağılımı ise şöyledir;Baskların % 99.7’si, Gallilerin % 83.5’u, İrlan-

dalıların % 81’i, İskoçların % 72’si, İspanyolların % 70’i, İngilizlerin % 67’si, Kırgızların % 63’ü, Fran-sızların % 61’i, Portekizlilerin % 56’sı, Hollandalı-ların % 52’si, İsviçrelilerin % 50’si, Başkurtların % 45’i, Almanların % 45’i, İtalyanların % 40’ı, Aze-rilerin % 35’i, Norveçlilerin % 32’si, Kazakların %

30’u, Türkiye Türklerinin % 25’i, Gagauzların % 25’i, Taciklerin % 20’si, Macarların % 20’si, Öz-beklerin % 20’si, Sırpların % 20’si, Arnavutların % 15’i, Mordvinlerin % 18’i, Tatarların % 15’i, Yu-nanlıların % 15’i, Boşnakların % 15’i, Çuvaşların % 10’u, Belarusluların % 10’u, ve İsraillilerin % 10’u.

Bu günkü Avrupa’nın tamı tamına % 51’i R1b2 alt gurubundandır. Türkler hem Avrupalılar hem de Slavlarla aynı guruba sahip iseler bu durumda R’li ata Türk olmalı sonucu çıkmaktadır. Zira sade-ce Türkler her iki gurubu birden taşıyor. Böylece, “biz mi Avrupalının atasıyız yoksa onlar mı bizim

atamız,” şeklindeki can yakıcı soruya ce-vap vermiş oluruz.

A Klysov 2009 yılındaki yayınında R1a ve R1b’nin farklı iki haplogurup olarak geliştiğini ve yer ve zaman ola-rak bir arada hiç bulunmadıklarını buna bağlı olarak da R1a gurubunun Slavlaş-tığını ve Hint-Avrupa gurubunun ata-sı olduğunu iddia ediyordu. Bir Kazak Türkünde bu gurubun ilk ortaya çıkış mutasyonunun bulunmasından ötürü bu gurubu Orta Asyalı olarak düşünül-müştür. Ama Çatalhöyük’ten kaçırılan kemikler üzerinde yapılan araştırmalar

(35) yayınlanınca bu fikri çürütmüştür. Kemik DNA sonuçlarına göre Çatalhöyük R1a ve R1b’nin aynı zamanda ve aynı yerde yaşadığı-nı gösteren ilk, tek ve en eski yerleşim yeridir. Bu iki guruba buradan başka Ukrayna’da (MÖ 5000 R1b), Avrupa’da (MÖ 3000’den önce R1a sonra R1b) Hazar ile Urmiye gölü arasında (MÖ 3000 R1a ve R1b), Orta Asya’da (MÖ 2600’den itibaren R1a ve 1200’den itibaren R1b), rastlanır. Bu du-rumda Anadolu iki gurubun da ilk yerleşim yeri, yani ilk anayurdudur. Türkün kökenini Orta Asya’ya bağ-lamak bu durumda doğru değildir. Zira Orta Asya’da Türk Tarihini MÖ 1200’den öteye götürebilecek bir veri şimdiye kadar bulunamamıştır.

Yukarıda gösterilen genetik, tarih ve göç verileri bunun sebebini net olarak vermektedir. Avrupa nü-fusunun % 50’sinin Türk gurubundan olması sade-ce göçlerle açıklanır ve bu göçler öyle sanıldığı gibi MS 2-9. yy arasındaki göçler değildir. Bu göçler MÖ 15.000’lerde başlayan ve MS 1400’lerde bi-ten göçlerdir. Yapılan genetik araştırmalar Avrupa nüfusunun bu göçlerle şekillendiğini ispatlamasına rağmen Avrupalıların göçleri bu şekilde kabul et-medikleri aksine Avrupa’dan Orta Asya’ya göç ol-duğunu ispatlamaya çalıştıkları görülmektedir. Bir diğer iddia ise ırkların karışmış olması meselesidir.

“Her ırk isanlık ağacında bir haplogurubu

temsil etmektedir. Kan gurubu adlan-dırmasına benzer şekilde her ırk bir harfle adlandırılır.

Burada bizi ilgi-lendiren Türk ırk gurubunun R guru-

bu olmasıdır.”

Page 15: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

15

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Bu da tamamıyla yanlıştır. Zira ırklar karışıksa ba-balık testi nasıl yapılır? Soy/sop analizi nasıl yapı-yoruz o zaman? Eğer ırklar karışmışsa bu soruların cevaplanmaması gerekmektedir (36)!

Avrupalılar ve Ruslar, Avrupa’ya olan proto-Türk göçlerini yorumlarken etnisite değil haplogu-rup (R1b) göçleri şeklinde yorumlamaktadır. Orta Asya’daki Türkler (R1a’lılar) ise M.Ö. 3000’lerde Avrupa’dan buralara göç etmiş Aryanların ço-cuklarıdır. Bunlar zamanla hem din değiştirmiş-ler hem de Türkleşmişlerdir. Yani protoTürkler Anadolu’dan Kafkaslara, Urmiye’ye, Avrupa’ya, Karadeniz’in kuzeyine, Orta Asya’ya ve Kuzey Afrika yoluyla Avrupa’ya; vel-hasıl bütün dünyaya yayılırken hiçbir genetik iz bırakmamış aksine Avrupalı-lar Asya’ya bilinmeyen bir tarihte gelip iz bırakmışlar ve geride kalan Türkler de bunların devamı imiş (Archeology 2008,10). Bu kesinlikle doğru değildir. Hem jeolojik, arkeolojik, genetik ve ta-rihi kayıtlar bunu reddetmektedir hem de Avrupa’dan Asya’ya göçerken etni-site olarak kabul edilen göçler tersi du-rumda neden haplogurup olarak kabul edilmektedir bunun açıklanması gerek-mektedir.

R1a gurubunun bir özelliği daha vardır. Bu gu-rubun ağırlıklı kısmı % 43’ü Müslüman, % 37’si Hindu ve % 20’si ise Ortodoks’tur. Ortodoks kısım en küçük kısım olmasına rağmen Ruslar el çabuk-luğu ile bu gurubu hem Slavlaştırmış hem de Or-todoks yapmıştır. Slavlaştırmayı bozan en önemli delil Kozaklar (Cossacs) adı verilen Ukraynalı ar-kaik topluluktur. Bu topluluk R1a’nın genetik ve dil özelliklerine göre en kadim guruplarından bi-ridir. İşin enteresanı bu gurup içinde halen dilini unutmamış en eski dört köy mevcuttur ve dilleri Türkçedir. Bu Ukrayna’yı oluşturan ana etnik gu-rup olan Kozakların Türk asıllı olduğunu göster-mesi bakımından çok önemlidir. Kozaklarla aynı dönemden kalan ve Macaristan’da yerleşen Szekeli Türkmen gurubu Hun kökenli olduğunu savunur-ken Kozakların Slav olmasının imkânı yoktur. Bu durumda R1a’nın Slav olması imkânsızdır.

Rus ve Polonyalı akademisyenler 1974’lere kadar İrani olarak niteledikleri İskit ve Sarmatların ge-netik yapısının R1a’lı olduğu ortaya çıkınca önceki savundukları fikri terk ederek Hint-Avrupalının atasının İskit ve Sarmatlar olduğunu savunmaya başladılar. R1a gurubunun dünyadaki nüfusu 800 milyonu aşkındır. Bu miktarın 470 milyondan faz-lası Müslümandır. 300 milyonu Hindu Brahman

inancına sahiptir. 225 milyon kadarı Türklüğünü hiç unutmamıştır. Bu kadar müslümanı ve Tür-kü görmemezlikten gelen A. Klysov Delhi Sultan-lığından başlayarak Babürilere kadar 1100-1700 yılları arası Türk hükümranlığını ve varlığını inkâr ederek Brahman Sınıfını Ekber Şah’ın oluşturdu-ğunu da saklamaktadırlar. Zira bu gurubu Slavlaş-tırma çabası yararsız kalmıştır. Rusların iddiasına göre Türk gurubu R1b gurubudur. Bu guruba Türk gurubu denmesinin sebebi Macar bilim adamı M. Allinei’nin Çuvaşların atası olduğunu ispatladı-ğı Sredny Stog Kültüründen dolayıdır (38). Yani

Çuvaşlar Altay-Tanrı Dağları Kökenli (Ergenekon) değildir.

Dünyadaki milletlerin demografik yapısı incelendiğinde milletler oluşur-ken önce belirli bir ırkın (haploguru-bun) üyelerinin bir birlik oluşturduğu diğer haplogurupların ana guruba son-radan katılarak ana kitle içinde eridiği (kültürel asimilasyon) anlaşılmaktadır. Milletleri meydana getiren ırklardan hangisi ilk kurucu ise o gurup taşıyıcı, yönetici ve yönlendirici olduğu sayısal olarak az ya da çok olmasının önemli olmadığı görülür.

Avrupalı bilim adamları da tahrifte Ruslardan aşağı değildir. Avrupalı genetikçilere göre Avrupa’nın bu günkü nüfusu ile MÖ 2500 yılındaki nüfusu aynıdır (Eupedia.org). Yani bu günkü etnisite ne ise 4000 yıl önceki etnisite de aynıdır. Diğer taraf-tan Çatalhöyük’ün nüfus orantısı alınıp tahrif edilerek Türkiye’nin (Anadolu’nun) bu günkü nüfus yoğunlu-ğu ve orantısının MÖ 7000 yılındaki orantı ile aynıdır denmektedir. Hiç de ilmi olmayan bu görüşün savu-nulacak tarafı olmadığı gibi taraflı olduğu da açıktır. Cavalli-Sforza bunu % 10 olarak verirken A Cinni-oğlu (39) bu sonucu eğip büker ve % 7 olarak verir. Hâlbuki kendisi % 24 olarak bulmuştur. P Underhill (40) bu rakamı % 5’e indirir, nihayet Ebu Amero (41) bunu % 3’e indirir. İşte Türkiye’de TV’lerde gözü-müze bakarak verilen Anadolu Türk nüfus orantısı bu tahrif edilen rakamdır! İşin garibi Türkiye Türk-lerindeki Orta Asya gen yüzdeleri hesap edilirken ne kadar az ise Orta Asya bağlantısının o kadar azaldığı ve Türkiye Türklerin o kadar çok karıştığı büyük bir zevkle söylenirken iş “Anadolu Türkündür” demeye gelince Türk ırkı yoktur ırklar karışmıştır Türkiye bir sentezdir denmesi de ayrı bir garabettir. Madem ırk-lar karıştı yüzdeler nasıl hesap edilir o zaman? Diğer taraftan bu verilenler Y-Kromozomu sonuçları da de-ğildir! Gen mutasyon farklılıkları (ALU mutasyonları) Y-Kromozom sonuçları gibi yutturulmaktadır.

Devamı bir sonraki sayıda...

“Milletler oluşur- ken önce belirlibir ırkın üyele- rinin bir birlikoluşturduğu di-ğer haplogurup-

ların ana gurubasonradan katı-

larak ana kitle içinde eridiği(kültürel asimi-lasyon) anlaşıl-

maktadır.”

Page 16: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

16

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

KABAKçI KONAĞI Her ay değişik bir konunun ele alındığı TOKFED davetlileri ile Hamamönü Kabakçı Konağında Tokat kültürünü canlı tutmak

amacı ile etkinlikler yapılmaktadır.

Gazi Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Mehmet Ali Çakmak’ın Cumhuriyetin Kuruluşunun 90. Yılı ile

Ankara’nın Başkent Oluşunun 90. Yılı üzerine sunum görüntüleri.

Page 17: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

17

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Yıldırım Beyazıd Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. İbrahim Tüzer’in “Modern Dünyada Edebiyat”

konulu sunum görüntüleri.

KABAKçI KONAĞI

Page 18: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

18

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

kabakçı konağı etkinlikleri...

Kabakçı Konağında Şiir Dinletisi görüntüleri.

Page 19: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

19

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

kabakçı konağı etkinlikleri...

Kabakçı Konağında Kent Planlamacısı Hakan Altınörs’ün “Kent Planlaması” konulu sunumundan görüntüler.

Page 20: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

20

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Medya, bir toplumun gören gözü, işiten kulağı ve kendisini ifade eden, tanıtan lisanıdır. Medya ay-rıca toplumların ve ülkelerin tanıtım ve gelişmişlik göstergesidir. Şayet bir ilde beş yıldızlı oteller yapı-lıyor, havaalanı aktif olarak işliyor, Organize Sanayi Bölgelerinin sayısı artıyor ve güçlü bir medyası bulu-nuyorsa o il, kalkınmaya başlamış demektir.

Kalkınmanın göstergesi olan bu dört şart birbiri-ne bağlıdır. Beş yıldızlı oteller, kalkınmada gelecek görülen illere gelir. Çünkü kaliteli otelleri, lokan-taları bulunmayan illere yatırımcı ve turist gelmez. Medyanın da gelişmesi, güçlenmesi, bulunduğu ilde-ki ekonomik hareketliliğe bağlıdır. Yani nerede ha-reket, orada bereket. Nerede güçlü ekonomi var ise orada çok sesli güçlü medya bulunur.

Peki tarihi, doğal kaynakları, kültürel zenginlikle-ri, çalışkan ve munis insanlarıyla dikkati çeken güzel Tokat’ımızda durum nedir? Medyası güçlü müdür? diğer illere göre durumu nedir? yazımızda bu nokta-ları irdeleyeceğiz.

Şurası bir gerçek ki, asrımızda en hızlı gelişen medya ve iletişim sektörü, çok masraflı olması, tek-nolojisinin sürekli yeniliğe açık olması ve büyük ya-tırımlar istemesi yönleri ile diğer sektörlerden ayrılır. Gazete, radyo, televizyon ve internet sitelerini faali-yete geçirmek ve sürekliliğini sağlamak çok zahmetli olup büyük emek ve yatırım ister. Çok değişkendir ve hızlıdır. Uzun çalışmalar sonucu elde edilen bir haberin ömrü saniyelerle, birkaç dakika ile sınırlıdır. Yaşaması büyük fedakarlıklara, emeğe, reklamlara ve ilanlara bağlıdır. Ekonomisi güçlü olan illerde gazete, radyo, televizyonlar ve internet siteleri yaşamını ilan ve reklamlardan sağladığı gelirlerle sürdürür. Gelir-leri ölçüsünde yenilikleri yakından takip eder, kalifi-ye elemanları istihdam eder. Güçlü medya da halkın bilgilendirilmesi, gelişmelerden haberdar edilmesi,

eğitilmesi, bölgenin ve ülkenin yurtiçi ve yurtdışında tanıtımına geniş çapta katkıda bulunur. Bu açıdan bakıldığında ilimizdeki medyamızın sayı ve nitelik olarak Türkiye ortalamasının üstünde olduğu, basın mensuplarımızın gayretle çalıştıkları, özellikle ilimi-zin ve ülkemizin birlik ve bütünlüğüne yönelik yayın yaptıkları gözlenmektedir.

Basının öneminin farkında olan Mustafa Kemal Atatürk, “basın, milletin müşterek sesidir. Bir milleti aydınlatma ve irşatta, bir millete muhtaç olduğu fikrî gıdayı vermekte, hulâsa bir milletin hedefi saadet olan müşterek bir istikamette yürümesini teminde, basın başlı başına bir kuvvet, bir mektep, bir rehber-dir.” demiştir. Hovel de “Dünyayı yönetenler; kalem, mürekkep ve kağıttır.” vurgusunu yapmıştır.

Artık Dünyamız bir köy haline dönüşmüştür. Ya-yın organları, internet siteleri marifetiyle Tokat’ta yaşanan bir olay, haber hem Türkiye’nin gündemine hem de dünyanın gündemine oturmaktadır. Yeter ki ilginç haberleri, tanıtım malzemelerini bulalım ve et-kin bir şekilde yansıtalım.

Tokat’ımızın her yönü ile tanıtımı için güçlü med-yaya ihtiyaç bulunmaktadır. Medya denilinceTokat’ta faaliyet gösteren yerel medya, Türkiye genelinde ya-yın yapan ve yabancı ülkelerde de dağıtımı yapılabi-len, izlenebilen, takip edilen yaygın medya ve yaban-cı yayın organları ve temsilcileri akla gelmektedir.

İlimizdeki yerel medyaya genel olarak bakacak olursak, Tokat merkezde ve ilçelerde büyük feda-karlıklarla aldıkları maddi ve manevi risklerle yayın hayatına devam eden 29 yerel gazete bulunmak-tadır. Tokat merkezde 17 tane gazete varken, il-çelerdeki yerel gazete sayısı 12 tanedir. Almus ve Artova’da gazete yayınlanmaması üzücüdür.

Tokat ve merkezdeki yerel gazetelerin yarısından fazlası yani 16 tanesinin resmi ilan alması, gazetele-

YEREL MEDYANIN TOKAT’IN

TANITIMINA KATKILARI

SALİH MELEKBAŞBAKANLIK MÜŞAVİRİ

AA YÖNETİM KURULU BŞK. V.

Tirajı yüksek gazetelerin ve televizyonların muhabirlerinin olması, ilimiz hakkında haber ve gelişmelerin Türkiye ve dünya gündemine ulaşması

açısından yararlıdır.

Page 21: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

21

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

rin kaliteli gazetecilik yapmalarının ve prosedürlere uymalarının göstergesi olması açısından önemlidir.

Tokat merkez ve ilçelerinde 7 tane televizyonu-muz ve 5 tane radyomuz bulunmaktadır. Son zaman-larda Tokattaki televizyonların uydu yayın hakları al-maları çok sevindiricidir.

İlimizde ayrıca, Anadolu Ajansı, İHA, Cihan, Doğan Haber Ajansı gibi büyük ajansların temsil-cilerinin bulunması, tirajı yüksek gazetelerin ve te-levizyonların muhabirlerinin olması, ilimiz hakkında haber ve gelişmelerin Türkiye ve dünya gündemine ulaşması açısından yararlıdır.

Ayrıca ilimizdeki gazetecilerin or-ganize olmaları ve Türkiye genelindeki basın meslek örgütleri nezdinde temsil edilmeleri dikkat çekmektedir. Tokatlı gazetecilerimiz Anadolu Basın Birliği, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, Türki-ye Gazeteciler Federasyonu ve İnternet Derneklerinde üye olmakta, ilimizi en iyi şekilde temsil etmekte ve platformla-rına aktif olarak katılmaktadır.

Değişik toplantılarda dile getirdiğim gibi, il merkez ve ilçelerimizde bir tari-hi evin restore edilerek, basın meslek kuruluşlarına verilmesi, ayrıca basın merkezi ve kültürel etkinlikler için sa-lon olarak kullanılması, yerli ve yabancı, yerel ve yaygın medyanın çalışmalarına sunulması, basın mensuplarının çalışmalarına çok yardımcı olur, ayrıca isteyenlerin orada kendilerini ifade etmelerine fırsat verir. Gazeteciler burayı lokal olarak da kullanabilirler. Lokalde bir araya gelerek Tokat medyasının ve genelde medyanın sorunları konusunda görüş alış verişinde bulunabilirler. Tabii güzel ilimiz Tokat’ın daha geliştirilmesi, yaşanan gelişmeleri ve haberleri genel olarak ilin ve ülkenin gündemine en iyi şekilde nasıl taşıyacakları konu-sunda istişare edebilirler. Ayrıca basın meslek örgüt-leri bu desteklerle daha fazla varlık gösterme imkanı yakalamış olur.

Lökal ayrıca basın mensupları arasındaki dostluk ilişkilerini ve dayanışmayı artırmaya da katkıda bu-lunabilir.

Yalnız ilimizdeki basın meslek kuruluşları, yerel medya mensuplarını daha kaliteli ve etik kurallarına daha fazla bağlı kalması için meslek içi eğitime ile mesleki faaliyetlere ağırlık vermelidir.

Basın mensuplarının birlik ve beraberlik içinde olması ve resmi kurumlarla işbirliği yapması resmi ilanların daha fazla alınmasına katkı sağlayabilir. Malî yönden güçlü olan basın kuruluşları etkili yayın yapabilir, tirajını artırabilir, okuyucuların aradığı, iz-lediği yayın haline gelebilir.

Özellikle basın meslek kuruluşlarının güçlü olma-sı, ilimizde toplantı ve seminer düzenlemesine, fo-toğraf safarilerinin organize edilmesine katkıda bu-lunur, özellikle siyasetçi, ilim adamları vb. ilgililerin kendilerini ifade etme, görüşlerini açıklama açısından ilimizi tercih etmelerine yardımcı olur.

Ayrıca basın meslek örgütlerinin güçlü olma-sı devlete bağlı basın meslek kuruluşları olan TRT, Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü, RTÜK ve Basın İlan Kurumu’nun bölge müdürlük-lerinin ilimizi tercih etmelerine zemin hazırlar.

Bunlara ilaveten anılan kurumlarının bölge müdürlüklerinin ilimize gelmesi için etkili lobi oluşturmamız gerekir.

Bu arada ilimizdeki işadamları rek-lam ve ilan vererek yerel medyamıza sağlayacağı katkı, medyanın güçlenmesi ve etkisinin artması açısından çok önem-lidir. Çünkü bir gazetenin, radyo ve te-levizyonun yayın faaliyetine başlaması ve işlerliğini devam ettirmesi için güçlü bir sermayeye ihtiyaç vardır. Bu nedenle, resmi ilanlar, reklamlar, ilanlar ve spon-sorluklar yayın kuruluşlarının olmazsa olmazıdır. Neticede yerel medyanın ve basın mensuplarının korunması, göze-tilmesi ve desteklenmesi gereklidir.

Basın mensuplarının yetiştirilmesin-de iletişim fakülteleri çok önemlidir. To-

kat Gazi Osman Paşa Üniversitesinde İletişim Fakül-tesi kurulması yararlı olacaktır. Ancak ülkemizde çok sayıda iletişim fakültesi bulunması ve her yıl mezun olan binlerce iletişimcinin ancak yüzde 15-20’sinin medya alanında iş bulması böyle bir çalışmanın ya-pılmasını zorlaştırmaktadır. Mevcut şartlarda basın mensuplarının yetiştirilmesi konusu basın kuruluşları ve meslek örgütlerinin vereceği katkılarla aşılabilir.

Zira basın mensuplarının bilgili, kültürlü, kes-kin görüşlü, anlaşılır üsluplu, basın meslek ilkelerine bağlı olması ancak mesleki eğitimle sağlanabilir.

Tokatlılar, yerel medyamızın yerelden kurtulup, bölgesel, yaygın ve uluslar arası bir düzeye ve kaliteye ulaşmasını, tirajını ve etkisini artırmasını, toplumu-muzun sesi ve aynası olmasını beklemektedir.

Tokatlı olarak doğru, objektif ve tarafsız olarak yayın yapan ileri düzeyde bir medya bekliyoruz.

Sabah gazete bayisinden ulusal gazete yerine ye-rel gazetenin tercih edileceği, yaygın radyo ve tele-vizyonlarından önce Tokat’ımızın televizyon ve rad-yoların izleneceği, basın mensuplarının gördükleri düşündükleri ve bildiklerini samimi, objektif olarak yazabileceği günlerin çok yakın olması Tokatlıların en büyük dileğidir.

Bu günlerin çok yakın olacağını düşünüyorum..

“İlimizdeki gazetecilerinorganize olma- ları ve Türkiye

genelindekibasın meslek ör-gütleri nezdin-de temsil edil- meleri dikkat

çekmektedir.”

Page 22: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

22

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Reşadiye’m Elim ayağım Gözüm kulağım Kanadım kolum Kemiğim etim Sunası öksüz Turnası yetim Kadını Leyla Erkeği Mecnun olan yer Memleketim. Suyu sıcak Havası serin Gülü kırmızı Gölü derin Çamuru katı Taşı sert İnsanı Mert olan yer Memleketim. Ağustosta Dağında kar olan Zemheride

MEMLEKETİM

Bağında nar olan Bülbüle geniş Hoyrata dar olan yer Elim ayağım Gözüm kulağım Sağım solum Kemiğim etim Ayrılığın Ölümden zor olduğu yer Memleketim. Dağı taşı kekik kokar Irmağı bulanık akar Ağıtları yürek yakar Sözün ferman olduğu Suyun derman olduğu Yiğidin harman olduğu yer Memleketim. Bu şiir sana hediyem Al! Koynunda sakla REŞADİYE’M

Osman NALBANT

Page 23: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

23

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

TOKAT’I TANIYALIM

REŞADİYE

TOKFED PLEVNE

TABİAT, SAĞLIK VE HOŞGÖRÜ KENTİ

“Bağına yaz gelince yolu gözler ŞadiyeGülü de bülbülü de şad eder Reşadiye”

Page 24: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

24

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Reşadiye; Türkiye’nin ekolojik ola-rak bozulmamış birkaç vadisinden birisi olan Kelkit Vadisi üzerinde Doğu Karade-nizi Orta Anadolu’ya bağlayan staretejik öneme sahip olan E-80 Karayolu üzerinde kurulu bir ilçemizdir.

Nüfusunun büyük bir bölümü, Ankara ve İstanbul gibi büyük merapollerde ikamet etmektedir. Bölge insanımızın yaylalara ve tabi güzelliklere olan sevdası; dini bay-ramlar dahil olmak üzere yıllık izinlerini illa ki sılalarında geçirmelerini terçih et-mektedirler.

İlçemiz; yaylaları, gölleri, termal kap-lıcaları ve doğal güzellikleri ile ön plana çıkarken, son yıllardaki HES projeleri se-bebiyle de Kellkit Vadisindeki ekolojik dengenin bozulması gibi bir risk ile karşı karşıya bulunmakatadır.

Reşadiye nüfusunun büyük bir bölümünün kentlerde yaşaması ve adrase dayalı nüfus

sisteminin uygulanmasından dolayı 13 olan belde sayımız maalesef 5’e düşmüş ve 40 yıllık beldelerimiz köy statüsüne dönüşmüş bulunmaktadır ki, bu da önümüzdeki süreç te Reşadiye’nin sosyo ekonomik yapısını derinden etkileyecektir.

İstihdam alanlarının ilçe merkezinde yo-ğunlaşmasına ve göçün önlenmesine dair çabalarımız olmasına rağmen bunu belde-lerimize taşıyamadığımızdan dolayı da yu-karıda belirttiğimiz hususlar gerçekleşmiş bulunmaktadır.

İlimizin ve ilçemizin tanıtımında ve hem-şerilerimizin bizlerden haberdar olmaları noktasında, hemşericilik ruhu ile hareket eden ve bizlerin metropollerdeki gözü kula-ğı olan, derneklerimizin bir araya gelerek oluşturdukları çatı olan federasyonlarımı-za ve bize bu imkanı veren TOKFED/PLEV-NE Dergisinin yönetimine teşekkür ediyor, başarılarının devamını diliyorum.

Reşadiye Belediye Başkanı Rafet Erdem’in kaleminden Reşadiye sevdasına dair satırlar:

Page 25: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

25

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Belediye Başkanı Rafet ERDEM’in Doğal-gaz Açıklaması:

İlçe Merkezinde yaşayan vatandaşlarımızın daha sıcak ve daha rahat bir ortamda yaşaya bilmeleri için, şehrimize Doğalgazın getiril-mesi yönünde Enerji ve Tabi Kaynaklar Ba-kanlığı ve AKSA Tokat Amasya Doğal Dağıtım A.Ş. İle Belediyemizle çeşitli yazışmalar ya-pılmıştır.Yapılan yazışmalar ve araştırmanın neticesinde; “merkez nüfusu 10.000’in üze-rinde olan ilçelere Doğalgaz’ın bağlanacağı-na dair Enerji Piyasası Düzenleme Kurulunun 12.06.2013 tarih ve 3306 sayılı yazısı Beledi-yemize gönderilmiştir”.

Bu nedenle; doğalgazın ilçemize gelmesi için nüfusumuzun 10.000 in üzerinde olma-sı zorunlu hale gelmiştir. 31 Aralık 2014 ta-rihinde adrese dayalı ilçemizin nufusu 9260 kişidir. Bunun için de önümüzdeki 31 Aralık 2014 nufus sayımında, tüm Reşadiyeli hem-şerilerimizin destek ve katkılar ile nüfsumuz 10.000’nin üzerine geçerse; ilgili birimler-le resmi yazışmalarımız yapılarak, Reşadiye merkezimizin doğalgaza kavuşturma çalışma-larımız hızlandırılacaktır. Bunun olabilmesi için de hemşerilerimizin önümüzdek sayımda nüfus kayıtlarını Reşadiyeye almaları husu-sunda gerekli gayreti göstmelerini arzula-maktayız.

İlçemiz merkezinde yaşayan bütün vatan-daşlarımıza özellikle seslenmek istiyorum.

Reşadiye’mizi, yaşanabilir, huzurlu, gü-zel bir şehir haline getirmek amacı ile Be-lediye olarak canla başla çalışmaktayız.

Reşadiye’mizin gerçek nüfusunun 9260 ol-madığını hepimiz çok iyi biliyo-

ruz. Ne yazık ki nü-

fusun düşmemesi konusunda Belediye olarak her yıl çok büyük çaba göstermemize rağmen bir türlü bu düşüşü önleyemedik ve bu da bir çok hizmetlerin yapılmasına engel olduk. İşte onlardan bir tanesi de doğalgaz meselesidir.

Günümüzde değişen hayat ve hava şartları ile yaşadığımız evlerin büyüklüğünün değiş-mesi, ısınma ihtiyacının en iyi şekilde karşı-lanması zorunluluğunu getirmiştir.

Yaz aylarında ilçemize gelen emekli, gur-betçi vatandaşlarımız kış ayı yaklaşınca tekrar büyük şehirlere geri dönmektedir. Çünkü so-ğuk kış aylarında odun sobası ve kömürle ısın-manın hem zahmetli hem de maliyetli olduğu-nu düşünerek buradan gitmektedirler. Sadece ısınma probleminden dolayı burayı terk eden vatandaşlarımızın sayısı bir hayli fazladır. Bu da Reşadiye’miz için bir kayıptır.

Bu nedenle; “Nüfusumuzun 10.000 in üstü-ne çıkması için bütün esnaf, memur, öğret-men ve hemşerilerimizden bu projeye katkı-da bulunmalarını özellikle Belediye Başkanı olarak rica ediyorum…”

Şirin ilçemizin böyle bir hizmete layık ol-duğunu düşünüyor, 2015’de doğalgaza kavuş-mamız için önümüzdeki nüfus çalışmasında katkısı olacak bütün hemşerilerime saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Page 26: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

26

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

BELEDİYENİN FAALİYETLERİİlçenin Çermik Mahallesinde Kaplıca Te-

sislerininin içersinde bulunan kayalıklara Re-şadiye Kalesi Yapıldı. Reşadiye Kalesi içeri-sinde, masrafları işadamı Muammer DEMİRCİ tarafından karşılanan ve Reşadiye Belediyesi-nin katkılarıyla şehitler anıtı açıldı.

Stabilize yollar başta olmak üzere cade ve sokaklarda ömrünü tamamlayan bordür ve par-kelerden; 2.504 m2 bordür, 55.365m2 beton parke döşemesi yapılmıştır.

Öğretmenevi yanından yeni yol açılarak Sul-tan Reşad Caddesi İle Sağlık Caddesi birbirine bağlanmış, üç sokağa istinat duvarı yapılmıştır.

Oto terminalinde ek inşaat tamamlanarak hizmete açılmış, oto terminali ihate duvarı ya-pılmıştır.

Mezarlık girişine yapılan İdare binası bitirile-rek hizmete sunulmuş, mezarlık iç düzenlemesi yapılarak adalar oluşturulmuş, bu kısımlara bor-dür döşenmiş, stabilize malzeme serilmiştir.

Kelkit Çayı kenarına dolgu yapılarak bu alan genişletilmiş, yürüyüş yolu olarak kullanması için stabilize malzeme serilmiştir.

İlçemize Kolcağız Parkı, Terminal Parkı, ırmak kenarı yürüyüş yolu parkı, mesire yeri mescit yanı parkı, Akçakolay Mahalle parkı, Emirşeyhyakup Mahallesi parkı halkın hizmetine sunulmuştur.

Her yıl rutin olarak 8 Mart Dünya Kadınlar Günü, 11 Mayıs Anneler Günü kutlama program-ları ve ve 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamaları geniş kapsamlı olarak yapılmıştır.

29 Ağustos 2008 tarihinde Belediyenin kuru-luşunun 101. yılı kutlamaları halkımız ile birlikte en geniş anlamda kutlanmıştır.

Türkiye Okuyor Projesine Meclisimizce karar verilmiş, bu amaçla ilçemizdeki tüm okullara ki-tap dağıtılmıştır.

İlçemizin 100 hektarlık alanında günümüz şartlarına, kanun ve yönetmeliklere uygun re-vizyon imar planı yapılmıştır.

Kaplıca tesislerinin genişletilmesi için 15 adet motel tipi binalar bitirilerek hizmete sunulmuş-tur.

Çarşı içi, anayollar, mezarlık, ve tüm park-lara, refüjlere 3500 adet çeşitli ağaç, gül ve mazı dikilmiştir.

Reşadiye Belediyesi olarak, Merkezi Finans ve İhale Birimine sunmuş olduğumuz, Üreten Genç Eller Projemizde hibe almaya hak ka-zandığımız 153.791.1 euro ile İlçemiz gençle-rinin eğitimine başlanmıştır.

İlçemizde toplanan evsel, tehlikeli atık-ların çevreye zarar vermeden bertaraf edil-meleri amacı ile Aşağı Kelkit Havzası Çevre Hizmetleri Birliğine üye olunmuştur.

Belediyemizin Ortağı olduğu Reşadiye Tek-nik ve Endüstri Meslek Lisesi Müdürlüğü tara-fından hazırlanan “Özellikle Kız Çocuklarının Okullaşmasının Artırılması Hibe Proğramı” kapsamında “Benimde Adım Var, Okumak Be-nimde Hakkım” isimli proje ile ilçemizdeki mali durumları kötü 50 kişiden oluşan kız öğ-renciye okuma hakkı verilmesi sağlanmıştır.

Pazar yeri Gültekin Topçam Caddesi ile Kemal Tüfekçi Caddesine kaydırıldı. İlçenin Emirşeyh Yakup Mahallesi Tekke Sokak kena-rına yağmur sularının çevreye zarar verdiğin-den bu kısma kanal yapılarak bitirilmiştir.

Belediyemize ait 3 yıldızlı 124 yataklı 44 standart, 8 suit olmak üzere toplam 52 oda, Fizik Tedavi-Rehabilitasyon Merkezi, Açık ve kapalı yüzme havuzu, VIP toplantı salonu, toplantı salonu, restorant, teras restoran-tı bulunan termal otelimiz; oturma odası, televizyon, yatak odası, mutfak, buzdolabı ve termal banyolu 14 adet villa tipi konut-lar 15.11.2011 tarihinde yapılan kapalı teklif usulü ihale ile kiraya verilmiştir. Hazırlanan

Page 27: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

27

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

şartname doğrultusunda; otelde bulunan 227 ve 228 nolu odalar ile 1 ve 2 nolu apartevler Belediyemizin kullanımında kalmıştır.

Nisan Eloktromekanik Enerji San Tic.A.Ş. ta-rafından ilçemize yapılan Tuna regülatörü ve HES Projesi yapımı sırasında İlçemiz su irsaliye hattının bir bölümünün Tuna Barajı göl sahasın-da kalması nedeni ile ilgili şirketin Belediyemiz vermiş olduğu taahhüname doğrultusunda; Re-şadiye İçme Suyu kaptajının korunması ve geliş-tirilmesi için çalışmalar yapılmış bu çalışmalar halen devam etmektedir.

Belediyemize ait Atatürk Parkı’ndan 1.500 m2 yer, ilçemize 50 Yataklı Devlet Hastanesi yapılması amacı ile Sağlık Bakanlığına ücretsiz olarak tahsis edilmiştir.

Belediyemize ait İlçenin Çamlıca Mahalle-sinde bulunan 3.257.85 m2 yer Reşadiye Mes-

lek Yüksekokulu yapılması amacı ile Gazios-manpaşa Üniversitesi Rektörlüğüne ücretsiz olarak tahsis edilmiştir.

Belediye hizmetlerinin yürütülmesinde iş makinesi ve araçlarımızın yeterli olmaması nedeni ile yeni yatırımlarımızın gerçekleşmesi amacıyla, 1 adet hidromek kepçe alınmıştır.

2012 yılında 1 adet binek aracı alınmıştır.

Belediyemize kapalı tip soğutuculu cenaze taşıma aracı alınması için İller Bankasından kredi alınarak Devlet Malzeme Ofisine başvu-ru yapılmıştır.

2012 yılı içerisinde İşkur ile Belediyemiz arasında yapılan protokol gereğince; 8 ay süre ile 30 işçi, Toplum Yararına Çalışma Pla-nı kapsamında çalıştırılmıştır.

Page 28: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

28

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

TOPRAĞI SABUN, SUYU HAMAM, ODUNU MUM REŞADİYE...

Şehirler; zaman içerisinde hakimiyetleri altında kaldıkları medeniyetlerin kültür var-lıklarını, yaşayış biçimlerini, sanat eserlerini, gelenek ve göreneklerini kendilerinden sonraki nesillere aklaşan birer vesika niteliğindedir.

Perslerden, Bizanslara sonrasında Selçuklu ve Osmanlılara kadar birçok medeniyetin haki-miyeti altında kalmış, Evliya Çelebinin “İskef-sir Mahiyesi” adıyla, Seyehatnamesine girmiş Sultan Selimhan’ın İran seferine çıkan Otağını kurduğu bir çoğrafyadan bahsederken heyecan-lanmadan edemiyor insan…

Kelkit vadisine hayat veren Kelkit nehrinin kenarında kurulmuş, vadinin incisi Reşidaye; Akdeniz iklimini gösteren 1900’lu yıllara kadar, atalarımızın “İskefsir Mahiyesi” olarak isimlen-dirdiği ve 1907 yılında ilçe hüviyetine kavuşa-muştur.

Bu eşsiz yöre taşıdığı tabiat değerleri ile ayrıca yüzyıllardır şifa dağıtan, romatizmalı hastalıklardan, eklem rahatsızlıklarına kadar, birçok hastalığa çare olan kaplıca suyu ile şifa kapısıdr. Gözlerim yeşile, ciğerlerim oksijene doysun diyen herkesin muhakkak görmesi gere-ken; Cinban, Selemen, Güvendik,Gedik, Batmış ve daha sayamadığımız 40 tan fazla yaylası bir doğa cennetidir. Yine doğanın bir armağanı olan essiz güzellikteki, Zinav gölü, Çitlice mesire alanları ile bölgenin en yüksek yeri olan Erdem Baba Türbesinin bulunduğu Erdem tepesi ile zi-yaret mekanıdır. Hepsinden daha önemlisi mi-safirperver, hoşgörülü insanı ile toprağı sabun, suyu hamam odunu mum olan şirin Reşadiyemiz tüm Türkiye’nin ziyaretini bekliyor...

REŞADİYE’NİN TARİHÇESİ

Reşadiye adını taşıyan İskefsir’in eski bir tarihi vardır. Eski tarihlerde Şark-i Karahisar’ın Erzurum vilayetine bağlı olduğu görülür. İskefsir hakkındaki araştırmalarda “Erzurum Mihimme Def-terleri” ile Şebinkarahisar hakkında yazılmış olan eski eserlere bakıldığında Şark-i Karahisar’ın daha sonra Erzurum’dan ayrılarak Sivas’a bağlandığı gö-rülmektedir.

Reşadiye, Anadolunun orta kesiminde Kızılırmak yayı içinde kalan Kapadokya arazisi içerisinde yer alan Tokat ilimizin bir ilçesidir. Kelkit Irmağının kenarında, E 80 karayolu üzerinde şirin bir ilçedir REŞADİYE.

Eski Kapadokya arazisi elden ele geçmiş, değişik milletler bu arazide medeniyetler kurmuşlardır. Sırasıyla İraniler, Büyük İsakender, Pontuslar, Ro-malılar, Bizanslılar, Selçuklular, Danişmendliler, Kadı Burhanettin, Akkoyunlular bu bölgede hüküm sürmüşlerdir. Sonraları da bu arazi Osmanlı İmpa-ratorluğunun hakimiyetine geçmiştir.

Reşadiye’nin coğrafi özellikler bakımından çam ormanlarıyla kaplı olması, güzel ve şirin bir yer olması, kışın sert geçen iklim koşullarından fazla etkilenmemesi, köylerin konumuna göre merke-zi bir yerde olması, sağlığa yararlı kaplıcalarının bulunması, Kelkit vadisi üzerindeki Şark Yolunun buradan geçmesi ilçe merkezi olarak seçilmesini etkileyen nedenlerdir.

1939 yılında 26 Aralık’ı 27 Aralık’a bağlayan gece sabaha karşı tarihte “Erzincan Depremi” olarak da bilinen deprem Reşadiye ve köylerinde etkili olmuş ve bu depremde Reşadiye’de ayakta tek bir bina kalmamıştır. Bu haliyle ilçe merkezi ve köyleri uzun bir süre kendi kaderine terk edil-miştir. Köylerle birlikte toplam 2100 kişinin öldüğü resmi kayıtlarda mevcuttur. Zamanın Tokat valisi İzzeddin Çağpar, İlçe Kaymakamı Necati Gökmoğol ve oluşturulan kurulun uzun tartışmaları sonucu yeni Reşadiye’nin yerleşim yeri eski yerleşim yeri-nin kuzeyine dağ eteğine kaydırılmıştır.

Uzun yıllar deprem yarasını sarmaya çalışan Reşadiye’de 1966 yılından sonra zamanın idareci-lerinin yoğun çalışmaları ve Reşadiye halkının da katkılarıyla yeni bir atılım ve yapılanma ortaya çık-mış, önce maddi sorunlar aşılıp, günün şartları için-de son derece önemli yatırımlar gerçekleşmiştir.

İlçemiz sanayi bakımından da hızla gelişme gös-termektedir. Şu anda işletmeye açık bir BAMBU atölyesi, RESÜT (Entegre süt tesisleri ve mezba-hanesi 30 dönüm arazi üzerinde) fabrikası ve Ata Sanayi Sitesi ile sanayi alanında ve ırmak kenarın-da arsasını belediyenin tahsis ettiği Kaner Tekstil fabrikası ile de tekstil alanında hızla gelişme gös-termektedir

Page 29: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

29

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Baydarlı Kasabası Orta Karadeniz’de To-kat ili sınırları içerisinde Reşadiye’ye bağlı Ordu ili sınırı ile bağlantılı bir yerleşim alanıdır.

İlçeye olan uzaklığı 29 Km olup, 1350 rakı-mındadır.

Bölgemiz tarih çağları Hititlerin, Pers-lerin, Roma ve Bizans İmparatorluklarının hakimiyetinde kalmış. 1015’ten itibaren Anadolu’ya başlayan Türk akınlarından son-ra, 1071 Malazgirt Zaferi ile Türk toprağı olmuştur. Baydarlı’nın da içinde bulunduğu bölge, fetihten sonra Anadolu Selçuklu Dev-letine bağlı Danişmentoğlu beyliği sınırları içine alınmıştır.

Deniz seviyesinden 1350 metre yükseklikte bulunan Baydarlı, hem kuruluş yeri itibariy-le, hem doğasıyla, hem de suyu ve havasıyla Reşadiye’nin en güzel köşelerinden birisidir. Baydarlı’ya ilk olarak ve kimlerin geldiği, bu-raya o zamanlarda ne isim verildiği belli de-ğildir. Baydarlı’nın şu andaki halkını oluşturan kabilelerin, yaklaşık 1750-1780 yılları civarın-da buraya yerleştiği anlaşılmaktadır.

Ancak köyde bulunan Medrese Camii’nin ki-tabesinden de anlaşıldığı üzere, burada daha

önce de bir yerleşim yeri vardır. Çünkü, bura-dan yetişip, İstanbul’a götürülen bir Kızlara-ğası tarafından yaptırılan camideki kitabede, caminin yapılış tarihi olarak Rumi 1110 (Mila-di 1694) yazılmaktadır. O tarihlerde burada yaşayanların soyundan Baydarlı’da şu anda yaşayan olup olmadığı bilinmemektedir.

Baydarlı ismi nereden gelmektedir?

Baydarlı’da vaktiyle bir baytar varmış. Ci-var köylerden oraya gidenler, “Nereye gidi-yorsun” diye sorulduğunda, “Baytarlı Köye” derlermiş. Sonunda köy “Baytarlı Köy” diye anılagelmiş ve bu ad daha sonra “Baydarlı” halini almıştır.

Köyün güneyinde Deve Çadırları adıyla bi-linen bir çayırlık vardı. Vaktiyle ordular yaz mevsiminde, şark sevkiyatı zamanında bura-dan geçerken konaklamışlar, uzun müddet kalıp istirahat etmişler. İstirahat halindeki bazı develer serbest bırakılmışlar ve hangi deve hangi köye giderse o köye o devenin ismi verilmesi kararlaştırılmış, Baydarlı’nın bulun-duğu yere gelen devenin ismi “Bay Deve” ol-duğundan buranın adı Bay Deve olmuş ve za-manla bu ad Baydarlı şeklini almış.

2013 nüfus sayımına göre Baydarlı’nın nü-fusu 2433’tür.

REŞADİYE BELDELERİ

BAYDARLI

Page 30: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

30

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Bereketli’nin tarihini kesin bir zamana oturtmak şu an mümkün değildir. 1907 yı-lında nahiye 1969 da belediye olan Bereketli hakkın-da kabul gören son güncel bilgiler Prof.Dr. A.Rıza Atasoy’un Reşadiye’nin tarihine ilişkin yazmış olduğu kitap-tır, fakat buda yetersizdir.

Bilindiği üzere 1071 Malazgirt şavaşından sonra Anadolu’da hızlı bir Türkleşme süreci başlamıştır.

Genel olarak dağ-lık ve engebeli bir arazi yapısına sahip-tir. Canik dağlarının Kelkit oluğuna doğru alçaldığı 1450 rakım-lı sırtlara kurulmuş-tur. Kuzeyinde yer alan yaylası ortala-ma 2000 m. yüksel-tide yer alır. Be-

reketli Kasabası tektonik açıdan son derece

rahatsız bir bölge-dedir. Dünyanın en önemli fay ku-şaklarından biri olan Kuzey Ana-dolu Fay hattının etki sahası içeri-sindedir. Bu fayla

bağlatılı tali kırık-lar tam olarak Bere-

ketli Kasabası’nda yazı olarak tabir edilen saha-

dan geçer. Kasabayı etkileyen en önemli kırık hattı Niksar civarından

İskesur’a yönelip Dombalak vadisini takip ede-rek Ortadere’yle Bereketli’ye bağlanır. Zaten asıl kırık olan KAF’a uzaklığı kuş uçuşu olarak 10

km.den daha azdır. Buradan rahatlıkla şu sonucu çıkartabiliriz. Bereketli Kasabası 1. dereceden deprem kuşağı içinde yer alır.

2013 nüfus sayımı-na göre Bereketli’nin nüfusu 2812’dir.

BEREKETLİ

REŞADİYE BELDELERİ

Page 31: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

31

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

BOZçALI

REŞADİYE BELDELERİ

İlçenin kuzey-batısında, ilçe merkezine 26 km. mesafede oldukça büyük bir kasaba-dır.Tokat-Ordu sınırının en son yerleşim bi-rimidir.Rakımı 1350 Bozçalı’da 1012 hanede 3112 nüfus yaşamaktadır. Bu da gösteriyor ki, Bozçalı, Reşadiye’nin en büyük kasabaların-dandır. Belediye örgütünün 1972 yılında ku-rulduğu Bozçalı Kasabasında göç olgusu, diğer yerlere göre son derece azdır. Yurt dışında da fazla bir nüfusu olmayan Bozçalılar’ın top-lu olarak yaşadığı yerlerden birisi Tokat’tır. Okumaya büyük önem veren Bozçalı’da okuma-yazma oranı %90’dır. Bozçalı’nın ne zaman kurulduğuna dair elimizde kesin veri-ler yoktur. Bir söylentiye göre, köy halkı 1699 yıllarında Ankara’nın Haymana ilçesinden gelerek bu köyü kurmuşlardır. İlk gelenler, köyün Babuç, Alanbaşı (Evcikici), Geyik Ya-tağı, Taşlıseki mevkiine yerleşmişlerdir. Bu-rada küçük mezralar oluşturan köylü, daha sonra çete korkusu yüzünden 1750 yıllarında köyün bugünkü yerine taşınmıştır. Kasabanın adı ile ilgili söylentiler de çeşitlidir. Halkın daha çok “Bohçalı” şeklinde telaffuz ettiği Bozçalı adı ile ilgili iki söylenti mevcuttur. Bunlardan birincisi şöyledir: Bozçalı halkı Niksar’da kurulan pazara bohça ile gidip gel-diğinden, buraya da “bohçası olan” anlamına gelen Bohçalı denmiş, bu söz zamanla Boz-çalı biçimine dönüşmüştür. İkinci söylenti de şöyledir. Yavuz Sultan Selim’in Trabzon’dan

İstanbul’a dönerken burada konakladığı, ken-disine sorulduğunda,”Şu boz çalılıkta çadır kurun” dediği söylentisi yaygındır. Bu söylen-tiye göre de Bozçalı adı buradan gelmektedir. Evliya Çelebi de Erzurum’a giderken buradan geçmiş, köyün mamur (düzenli) bir yer oldu-ğunu söylemiştir.

Bozçalı ekonomisi halıcılık, tarım ve hay-vancılığa dayanır. Bozçalı’nın ekonomik ha-yatının önemli kollarından birisi de hayvancı-lıktır. Ancak, son yıllarda yetiştirilen hayvan sayısında önemli bir azalma olmuştur. İklimi, toprak yapısı, doğası, topraklarının genişliği gibi hayvan yetiştirmeye son derece elverişli Bozçalı’da hayvan sayısının giderek azalması gerçekten üzülecek bir durumdur. Küçükbaş hayvan sayısı 4500, büyükbaş hayvan sayısı da 1500 civarındadır. Tarım, Bozçalı ekonomisi-nin önemli bir parçasıdır. Daha çok buğday, arpa, fiğ ve patates ekimi yapılan Bozçalı’da tarımda da istenilen verim elde edilememek-tedir. 100’e yakın traktörün olduğu kasabada hala önemli ölçüde bir verim alınamamasının bir nedeni de sulu tarıma geçilememiş olma-sıdır. Kasabada 7 cami, 2 ilköğretim okulu, çok programlı bir lise, 500 abonelik otoma-tik telefon, şebekeli içme suyu, kanalizasyon bulunmaktadır. Her salı günü kurulan Bozça-lı pazarında istenilen her şeyi bulabilirsiniz. 2013 nüfus sayımına göre Bozçalı’nın nüfusu 3112’dir.

Page 32: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

32

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

CİMİTEKKE

REŞADİYE BELDELERİ

Cimitekke Beldesi, Reşadiye’nin kuzeyinde, merkezine 26 km. uzak-lıktadır. Cimitekke’nin denizden yüksekliği 1500 ile 1800 m. arasın-da değişmektedir. Bel-de genel olarak engebeli bir arazi yapısına sahiptir. Yerleşim çevresi kuru tarım arazisi ile kaplı olup yayla yolu üzerindeki Şivillik korusu ve yay-la sınırlarındaki geniş gürgen ve meşe or-manları Cimitekke’nin yeşil görünümünü sağ-lar. Belde ve çevresinde rakıma bağlı olarak kışları soğuk ve kar yağışlı, yaz aylarında ise fazla sıcak olmayan yayla iklimi görülür.

Cimitekke doğal güzellikleri yönünden ol-dukça şirin bir beldedir. Özellikle Cimban yaylası harika bir güzelliğe sahiptir. Yeşilin her tonunu bulabileceğiniz geniş ormanları, kırları gürül, gürül akan dereleri, her birisi insana can katan su kaynakları ile bir doğa harikasıdır.

Cimitekke Kasabası; Alpler, Erenler, Cimi-şadi, Kavaklıdere, Çamlık, Halaçlı ve Keteniği mahalleleri ile 7 mahalleden oluşmaktadır.

Cimitekke Kasabası 1999 yılında Belediye ol-

muştur. İlk Belediye Başkanı Adem GÜL olurken 2004 yerel seçimlerinde Bele-diye Başkanı Cavit GÜR olmuş, 2009

yerel seçimlerinde Belediye Başkanlığı-

na Hüseyin GÜL seçilmiş olup halen bu görevde bu-

lunmaktadır.

Cimitekke halkı özellikle 1980’li yıllardan sonra büyük şehirlere özellikle İstanbul’a yo-ğun bir şekilde göç etmişlerdir. Nüfusun 1/3 ü İstanbul’da yaşamaktadır. Kasabamızın nüfu-su kışın oldukça azalırken ilkbaharla beraber gurbetçilerin gelmesiyle kasabamız şenlen-mektedir.

Cimitekke’de yaşayanlar genellikle hayvan-cılıkla uğraşmaktadır. Daha çok büyükbaş hay-vancılık yapılırken koyunculuk gerilemiş 6-7 bölük koyun sürüsü kalmıştır. Refah seviyesi artan halkımız artık hayvancılığı terk etmek-tedir. 2013 nüfus sayımına göre Cimitekke’nin nüfusu 3061’dir.

Page 33: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

33

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

HASANŞEYH

REŞADİYE BELDELERİ

On birinci yüzyıldan itibaren Anadolu`nun Türk-leşmesi ile Orta Asya’dan (1075-1085) tarihleri ara-sında gelen Karaöylü veya Karlı Oymağı: Karaevli veya Karaçadırlı anlamına gelen bu oymaklardan, küçük bir topluluğun, kasabanın bu-lunduğu yere yerleşmesi ve daha sonraları kasaba böl-gesinde bulunan Kızılpınar ve Mohus mezralarından gelenlerin de yerleşmeleri sonucunda buraya “Tekke Köyü” adını vermişler-dir. Tekke Köyü, eski tarihlerde Şebinkarahisar`a bağlı İskefsir kazası içinde görülmektedir.

XII. yüz yılda Horasan`dan gelen Melik Gazi`nin Uç Beylerinden olan Hasan Gazi`nin Rumlar üze-rine seferleri sırasında o gün itibariyle stratejik öneme haiz olan ve Niksar, Başçiftlik, Hasanşeyh, Mesudiye ve Şebinkarahisar güzergahını takip eden ipek yolu güzergahında bulunan Tekke Kö-yüne yerleşmesi üzerine köyün adı “Şeyh Hasan Tekkesi” olarak değişmiştir. Şeyh Hasan (Hasan Gazi) Türbesi; Hasanşeyh Kasabası Hasangazi Ma-hallesi Mezarlığında bulunmaktadır.

Hasanşeyh Köyünün ismi, “… Arşiv Tımar Def-teri No. 1019 tarihi 1143 Tımar Sahibi Ömer … Ali Emiri tasnifi 1 nolu Ahkam Defteri 39. sahifesin-de numara 783, tarih 1158 sayılı yazıda Kariyei Tekke Büzrük (Büyük Tekke) Cevdet tasnifi evkaf numarası 1581, tarih 1221 İskefsir Kazasına tabi Şeyh Hasan Tekkesi…” olarak geçmektedir.

Evliya ÇELEBİ`de ünlü eseri Seyahatnamesinde “Buradan sonra dört saat mamur köyler içinde yol

aldık. Tekke Köyü Eskefsir Kasabası toprağında, yüz evli, bir camili zeamet köy-dür” demektedir.

Ayrıca kasaba arazileri içerisinde bulunan Sala-vat Tepesi Tümülüsü, Lığla Höyüğü ve Kilise Tepesi ile Hasan Gazi ve Genç Abdal Türbeleri, Hasanşeyh ara-zilerinin, değişik zaman di-limlerinde farklı kültürlere

ev sahipliği yaptığını ortaya koyan kanıtlar olarak tanımlanmaktadır.

Hasanşeyh`te İlkokul 1927 yılında açılmış, 1970 yılında Ortaokul açılmıştır. İlkokul ve Orta-okul 1997–1998 Eğitim Öğretim Yılında sekiz yıllık kesintisiz eğitime geçilince İlköğretim Okulu ol-muştur. Tam kadro eğitim öğretime devam et-mektedir.

Hasanşeyh`te Sağlık Ocağı 1972 yılında hizme-te açılmıştır. Şu anda Aile Hekimliği olarak faali-yettedir. 1 doktor ve 1 ebe görev yapmaktadır.

Hasanşeyh`te din hizmetleri ise, birer imamın görev yaptığı merkezde 2 olmak üzere 6 camide yürütülmektedir.

Hasanşeyh`te online hizmeti veren bir PTT Şu-besi ve Telekom’a bağlı bir telefon santrali bu-lunmaktadır.

Hasanşeyh`te içerisinde 7000 kitabın bulundu-ğu Halk Kütüphanesi mevcuttur.

Hasanşeyh’te 31 Aralık 2013 tarihi itibariyle Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemine göre 3430 kişi yaşamaktadır.

Page 34: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

34

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Göç veren illerin başında gelen ve her geçen yıl nüfusu gitgide azalan Tokat’ın en fazla göç veren ilçelerinin başında da Reşa-diye gelmektedir.

Bir Tokat’lı ve aynı zamanda Reşadiye’li olarak içim sızlıyor. Çünkü; Tokat genelinde elliye yakın beldenin nüfusunun 2000’in altı-na düşmesi sebebiyle köy statüsüne dönüş-müş olması gerçekten içimi acıtıyor.

Bir STK başkanı olarak, yıllardır kendi bel-demin dışında yaşayan hemşerilerimi Tokat’a yönlendirmeye çaba gösterirken, köye dönü-şen beldelerimiz halkının duyarsızlıklarını anlamakta büyük güçlük çekiyorum. Sebebi-ne gelince; insanımızın küçük hesaplar pe-şinde. siyasi polemiklere girerek sandıktan çıkan rakibini zora sokmak amacı ile nüfusa bigane kalmış olmaları, aslında rakibi değil beldenin bitirilme gerçeğinin farkında olma-maları daha da üzüntü vericidir.

Tokat genelinde yaşadığımız bu vurdum duymazlık Reşadiye’de de doruğa çıkmış bu-lunmaktadır. Mevcut 13 beldenin 8’i maale-sef köy statüsüne dönüşmüş olup, bu beldele-rimizden bazıları 30-50-100 veya 150 nüfusla beldelikten düşmüş bulunmaktadır.

Düşen beldelerimizin her biri; kültürel, sosyal ve ekonomik alanda bölge insanı adı-na güzellikler yapmışlardır.

Düşünebiliyor musunuz; bu beldelerde ça-lışan personelin maaşları başta olmak üzere

Reşadiye ekonomisine A’dan Z’ye kadar eko-nomik katkıda bulunuluyorlardı. Aynı zaman-da; yerel yönetimlerin nüfus başına devlet-ten aldığı maddi imkanlar ve geliştirdikleri projeler karşılığında aldıkları yardımları da imar, altyapı, sosyal tesislerin yapımı ile kent yaşamına alışkın olan ve tatillerini bu beldelerinde geçiren hemşerilerimizin tatil yaşamlarına da büyük kolaylıklar getirmek-teydi.

Bundan böyle; yerel yönetimlerin hizme-tinden mahrum olan bu beldelerimiz merkezi idarenin, insafına kalmış bulunmaktadır.

Temennimiz o ki, önümüzdeki süreçte Türkiye genelinde köye dönüşen tüm belde-lerimizin tekrar belde statülerine kavuşma-larıdır.

Son söz olarak, bütün ümidim ve dileğim; Reşadiye merkezde yaşayan, evi-barkı bulu-nan hemşerilerimize seslenmek istiyorum. Önümüzdeki 31 Aralık 2014 nüfus sayımında güç birliği yapılarak mevcut nüfusun 10 bini geçmesi için büyük çaba ve özveri göstere-rek, 2015 yılında Reşadiye’nin doğalgaz başta olmak üzere diğer kamu hizmetlerine kavuşmasının sağlanmasıdır.

Saygılarımla...

Kamil Dündaroğlu

HAKSODER Başkanı

TOKAT İL VE İLçELERİNİN GERçEĞİ

Page 35: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

35

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

- Lokman Hekim Sincan Hastanesi, bölgede tercih edilip takdir gören bir hastane. Halkın teveccühünü kazanmasındaki etkenler nelerdir?Öncelikle, teşekkürler. Hastanemiz, gururla ifade ediyorum ki Ankara’mızın ve Türkiye’mizin en güzel hastanelerinden biri-dir. Bunu fiziksel imkanlar ve verilen tıbbi hiz-metin niteliğini kastederek ifade ediyorum. İnsan sağlığını tanımlarken “fiziksel, ruhsal ve sosyal olarak tam bir iyilik hali içinde olmak” ifadesini kullanırız. Bu tanımdan yola çıkarak sağlığın ve hastalığın çok boyutlu bir durum olduğu tesbitini yapmış olalım. Öyleyse biz hastalarımızın hem bedenine, hem ruhuna, estetik anlayışına, kültürüne hitap etmeliyiz. Daha ilk baştan hastanemizin proje çalışması aşamasında iken bu noktadan hareket ettik Malum mimari canlı bir kavramdır. Şehir mi-marisi derken dinamik bir durumu kastederiz. Yani mimari sadece barınak, yol inşa etmek değil, insanların mutlu barınacağı, yollarında dolaşırken rahatlayacağı tarzda bir inşa an-layışıdır. Şehir mimarisinden sonra hastane mimarisine sözü getirelim. Hastane mimarisi de hastaların tanı ve tedavi süreçleri yürütü-lürken ergonomik projenin uygulandığı, ken-dilerini rahat hissedeceği, huzurla bekleye-ceği, sıkılmayacağı ferah bir tarzı ifade eden

bir kavramdır. G ü n ü m ü z d e hastane mima-risi bir mimari branş oldu ve doktora ko-nuları arasına girdi. Hatta genel hastane k o n s e p t i n i n yanında tibbi

bölümlere göre ayrı doktora tezleri yapılmak-tadır. gururla ifade edeyim ki, Hastanemiz Ankara’da ve Türkiye’de bu mimari anlayışa göre bina edilmiş ilk hastanelerdendir. Daha proje aşamasında hastalarımıza vermeyi dü-şündüğümüz hizmetin kalitesini çok üst stan-dartlarda tasarladık. Hastanemize gelen in-sanlarımız girişte bu rahatlığı hisseder. Sizin ifade ettiğiniz gibi takdir edilme ilk adımda

Sağlık alanında başarılı hizmetlere imza atan Lokman Hekim Hastaneleri Başhekimi Tokatlı hemşerimiz, Doç. Dr. Celil Göçer ile Lokman Hekim Hastaneleri ve sağlık üzerine bir röportaj...

DOÇ. DR CELİL GÖÇER

LOKMAN HEKİM SİNCAN HASTANESİBAŞHEKİMİ

rÖpOrtaj

LOKMAN HEKİM HASTANELERİ

RÖPORTAJ

‘Bizim mihenk taşı yaptığımız hu- sus Kur’an’da geçen: “Andolsun ki biz lokmana hikmet verdik” ifadesidir. Biz kurumumuzda Lokman Hekim ruhunukalite prensibi yaptık.’

Page 36: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

36

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

fiziki olarak başlar. Hastanemiz birçok değişik hasta spektrumuna hizmet vermektedir. Her hasta grubunun ihtiyacı farlılık arzeder. Ör-nek verin derseniz, mesela acil hizmet alması gereken hastalarımızı verelim. Birçok durum-da hastanın sağlığı açısından acil mudahalede saniyeler önem arzeder. Sizin de gördüğünüz gibi binamızda yükseltilmiş helikopter pisti-miz mevcuttur. Ben şahsen daha çocukken yurtdışında helikopter ambulans hizmetini görmüş ve bunlar bizim ülkemizde niye yok diye hayıflanmıştım. O zamanlar Türkiye’ de sadece otomobilden bozma, içine sadece bir sedye sığabilen ambulanslar vardı. Şimdi çok şükür ülkemizde sağlıkta büyük devrim-ler yapıldı, bunlardan biri de hava ambulans hizmetleridir. Hastanemiz Ankara’da yüksel-tilmiş heliportu olan tek hastanedir. Sağlık Bakanlığımızın muhteşem hizmeti olan heli-kopter ambulansla hastanemize nakledilen hastalarımıza, piste indikten sonra dakika-lar içinde mudahale edebilmekte, gerekirse ameliyata alınabilmektedir. Acil servise ge-len hastanın durumu kritikse acil alarmı veril-dikten 1-2 dakika sonra hastamıza mudahale edebiliyoruz. Bu hayatla ölüm arasında geçen ince zaman diliminde yapılan bir mudahale-dir ve hayat kurtarmaktadır. Bu kapasitemiz sayesinde Sincan hastanemiz acil hizmetlier Ankara Sağlık Müdürlüğümüz tarafında son üç yıldır üst üste ödüllendirilmektedir ki bu hal-kımız tarafından da takdir edilmektedir.

Sincan hastanemiz içinde bulunduğu bölge-yi aşan bir alana hizmet vermektedir. Bugün pek çok yurtdışı hastaya, Ankara ili dışından referanslı gelen hastaya şifa dağıtmaktayız. Bunlar bizim için güzel şeylerdir. Bakın size sorayım, tüm Ankara’da 24 saat süresince kesintisiz olarak; Çocuk hastalıkları, dahi-liye, genel cerrahi, anestezi, kalp hastalık-ları, kalp damar cerrahisi, kadın hastalıkla-rı uzmanı hizmeti veren bir hastane var mı? Tüm hastaneler içinde bu uzmanlık dallarının tamamında uzman hekim hizmeti veren tek hastane Lokman Hekim’dir. bu yüzden mesai saatleri dışında Ankara’nın merkez ve ilçe-lerinin tamamından hastanemize hasta sevk edilmektedir, çünkü bizim dışımızda gecenin bir yarısında kalp anjiosu, acil kalp ameliyatı yapabilen bir hastane yoktur. bu da hastane-mizin takdir edilme sebeplerinden biridir.

-Bahsettiğiniz bun konularda Hastanemizin başarısı takdir ve teveccühe değer gerçekten. Peki hastaya yaklaşımınızda Lokman Hekim has-taneler grubu olarak bir farlılık var mı?

Bence çok hassas bir noktamızı yakalıdı-nız. Bizim Grubumuzun isminin neden geldi-ğini burdan hareketle anlatayım. Siz Lokman Hekimi bilir misiniz? Yani Lokman Hekim şah-siyetini? Lokman Hekim hakkında biliyorsu-nuz Kur’an-ı Kerimde bir sure bulunmaktadır. Pekçok da rivayet vardır. Lokman Hekim çok uzun yıllar yaşamıştır Söylentilere göre yedi kartal ömrü kadar (500-600 yıl) yaşamış, yedi kartal beslemiş, bunlardan yedincisi ölünce kendisi de ölmüştür Hayatının sonuna doğru öleceğini anlayınca bütün bildiklerini öğren-cilerine anlatmıştır.

Lokman Hekim o kadar ünlü bir kişidir ki, kendisinden Kuran-ı Kerimde ve hadislerde de bahsedilmektedir Kur an-ı Kerim de 34 ayetlik Lokman Suresi vardır Sureye bu ismin verilme-sinin sebebi, Lokman’dan bahsedilmesinden-dir. Bu surenin 12. ayetinde Lokman a Allah’a şükretmesi için ilim (hikmet) verdik denmek-tedir. Lokman Hekim’in oğluna nasihatle-ri adı altında toplanan bilgece sözleri günümüze kadar gelmiştir. Bu sözler Kur an-ı Kerim’de, hadislerde ve eski kitaplarda da bulunmak-tadır.

L o k m a n Hekim’in ölüm-süzlük iksirini bulduğu, ancak for-mülü kaybettiğine dair efsaneler mevcuttur. Formü-lü nasıl kaybettiği ise değişik kaynaklarda degişik sekillerde anlatılır. Bir efsaneye göre içinde ölümsüzlük iksiri bulunan şişeyi köp-rüden g e -

Page 37: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

37

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

çerken düşürüp kaybetmiş, bir başka efsane-ye göre ise eline yazdığı ölümsüzlük formü-lü yağmurda silinmiştir. Bir rivayete göre de iksir, Allah’ın emriyle Cebrail tarafından yok edilmiştir.

Bizim mihenk taşı yaptığımız husus Kur’an’da geçen: “Andolsun ki biz Lokman’a hikmet verdik” ifadesidir. Biz kurumumuzda Lokman Hekim ruhunu kalite prensibi yaptık. Yani bilgi ve hikmetle hizmet verme, davran-ma, tedavi etme prensibini. Hikmet, kelime anlamı olarak “sözde ve davranışta tam ve doğru isabet, derin anlayış kabiliyeti” gibi çok çeşitli anlamlarda kullanılabilen geniş kapsamlı bir kavramdır. Burdan hareket ede-rek Lokman Hekim Hastanesi olarak

Misyonumuz;

Toplum ve tıp ahlakına sadık kalarak, insan odaklı bir sağlık hizmeti anlayışında; mükem-meli yakalamak ve sürekliliğini sağlamaktır.

Vizyonumuz;

Bilimsel gelişmelerin ödünsüz takipçisi, çağdaş teknoloji kullanımında öncü bir ku-

ruluş olarak; modern, temiz ve ferah mekânlarda, kaliteli, hızlı,

güvenli, şefkatli ve eko-nomik sağlık hizme-

timizle “hastane denince akla ilk gelen marka bir kuruluş” olmak-tır.

- Lokman Hekim Sincan

Hastanesi’nin hasta portföyü hakkında kısa bir bilgi verir misiniz?

Hastanemiz yukarda da ifade ettiğimiz gibi Ankara ve Ankara ili dışından, ülke dışından pekçok hastaya hizmet veren bir referans hastanesidir. Ayaktan ve yatarak ve yoğun bakım hizmeti gibi çok farklı hizmet kategori-lerinde başarı ile tedavi imkanı sunmaktayız. Her kategorideki hizmeti sunmanın zorlukla-rı ve zorlukları aşmanın sevincini yaşamakta ve yaşatmaktayız. Ayaktan her branştaki po-liklinklerimize başvuran hastalarımızı tedavi ettiğimiz gibi medikal ve cerrahi yatış gerek-tiren hastalıklara da son derece hızlı bir şekil-de müdahale edebiliyoruz. Şöyle söyleyeyim, ileri tetkik ve tedavi gerektiren hastalıklar için başvurduğu gün MR, bilgisayarlı tomogra-fi, ultrasonografi vb. yapılabilmekte, hastalar aynı gün ameliyata alınabilmektedir. Daha ileri tetkik ve tedavi gerektiren durumlarda bir kısmı 3. basamak olmak üzere yoğun ba-kım hizmeti vermekteyiz. Bir hastane için en zor olan 3. basamak dediğimiz ağır hasta gru-buna hizmet verebilmektir ki hastanemizde bu grup hastalarımızı dünya standartlarında tedavi edebilmekteyiz

- Hastanede yapılan tetkik ve tedavide esas alınan kriterler nelerdir?

Hastanemiz çözüm odaklı çalışır. Bir refe-rans hastanesi mantığıyla çalışır. Şunu söyle-yeyim, hastanemizde modern tıbbın gerektir-diği pek çok ileri teknolojik donanım mevcut. Dolayısıyla teşhis ve tedavi imkanları çok zen-gin. Amacımız en kısa sürede teşhis koymak ve tedaviye geçmektir. Hastanemizde tetkik ve tedavide güncel bilimsel kriterler esas alı-nır.

Bir hekim için en büyük mutluluk kaynağı hastasının şifa bulmasıdır. Bizler hastaları-mız iyi olduğunda iyi oluruz. Bunun için bütün konsantrasyonumuz hasta tedavisine yoğunla-şır, bunun gecesi gündüzü olmaz. Tersinden baktığımızda tedavinin başarılı olamaması da bizi o kadar üzer, ama maalesef bilgilerimizi , sınırlarımızı aşan durumlar var, fıtratın gere-ği. Bize düşen imkanları zorlamak, tıbbın ge-reğini yapmaktır. Oranlar için şunu söyleyim, tüm hastalarımızın istatistiklerini muntazam olarak takip etmekteyiz. Ayaktan tedavi edi-len hasta sayısı, yatan hasta sayısı, ameliyat olan hasta sayısı, yoğun bakım hastası sayısı, kaybettiğimiz hasta sayısı vs. Mesela bir örnek

Page 38: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

38

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

vereyim, hastanemizde ameliyat edilen hasta sayısı, ayaktan hasta sayısının %7’sidir. Bir referans hastanesi olduğumuzu hatırlarsanız bu oranın ortalamanın altında olduğunu gö-rürsünüz. Ameliyat önerilen hastalarımız me-dikal, yani ilaç tedavisinden fayda görmeyen hastalarımızdır. Yani son çare olarak cerrahi tedavi gündeme gelir. Benzer şekilde ölüm oranlarımızda standartların altındadır. şunu hatırlatayım, hastanemizde ilerlemiş, ağır hastaların tedavileri de yapılmaktadır. Hasta-nemize hergün intihar teşebbüsü, düşme, tra-fik kazası, kalp krizi, kanser hastası pek çok hasta başvurmaktadır. Yoğun bakımlarımızda üçüncü basamak yani en ağır dönemde hasta-larımız tedavi görmektedir. Dolayısıyla tabia-tın gereği olarak vefatlar olmaktadır. Ancak bu oranlar ifade ettiğim gibi Dünya standart-larının, ortalamalarının altındadır.

- Lokman Hekim Sincan Hastanesi’nin yurt dışında yaşayan hastalara sunduğu hizmetler nelerdir?

Benim babamda yurtdışında işci olarak çalışmıştır. Yutdışında yaşayan vatandaşları-mızın sıkıntılarını ben bizatihi yaşadım. Be-nim babam da yeterli dil bilmediği için za-man zaman güçlükler yaşadı. Yurtdışındaki vatandaşlarımız hastanemizde çok daha in-sancıl şartlarda ve fiyatlarda sağlık hizmeti alabilmektedir. Bu nedenle tedavilerini Lok-man Hekim’de yaptırmak için her yıl gurbet-çilerimiz bize başvurmaktadır. Biz onlara en kısa zamanda en doğru teşhis ve tedavi im-

kanlarını mutlulukla sunmaktayız. Türkiye’de hekimlerin bilgi ve tecrübe birikiminin Dünya standartlarında olduğu uzun zamandır herkes tarafından kabul görmektedir. Son yıllardaki atılımlarla sağlık kurumlarının fiziki şartları da dünya standartlarına erişmiştir. Bu neden-le yurtdışından gelen hastalarımız oldukça üst kalitede sağlık hizmeti alabilmektedir. hasta-nenizin yatak kapasitesi nedir?

Lokman Hekim Etlik Hastanemiz 50 yatak kapasitesine sahiptir. Sincan Hastanemiz ise 200 yatak kapasitesi ile Ankara’nın en büyük özel hastanesidir. Toplam 7 ameliyathaneni-miz vardır.

- İhtiyaçlar doğrultusunda sürekli yeni klinik-ler açılıyor. Lokman Hekim Sincan Hastanesi’nde son dönemde açılan yeni klinikler hakkında kısa bilgi verebilir misiniz?

Biliyorsunuz Tıp bilgisi her on yılda yakla-şık ikiye katlanmaktadır. Hastalıkların teşhis ve tedavisinde son bilgileri edinmek, tedavi uygulamalarını gerçekleştirmek zorundayız. Yeni bilgiler ve ihtiyaçlar doğrultusunda yeni klinikler açmak, daha tecrübeli hekimler is-dihdam etmek, kendimizi yenilemek için bü-yük heyecan hissediyoruz. Şu an itibari ile ana branşların tamamında kliniğimiz mevcut-tur. En son uygulamalarınız derseniz, mesela beyin ve sinir cerrahisi klniğinde beyin tü-mörleri, bel fıtığı tedavisinde önemli atılım yaptık. Plastik cerrahi branşında çok güzel uygulamalar yapıyoruz, saç ekimine başladık.

“Lokman Hekim sağlık grubumuzun bildiğiniz gibiAnkara’da iki hastanesi var-

dır. Ankara dışında Van’da iki hastanemiz var. Son olarak Kuzey Irak’ta Erbil’ de Tanı Merkezimiz faaliyete girdi.Lokman Hekim-Erbil şubemiz-

le inşallah, Türkiye’mizdeyakaladığımız hizmet kalite-sini sınırlarımız dışına taşı-yoruz..”

Page 39: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

39

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Aynı şekilde dermatoloji branşımızda laser uygulamaları ve estetik girişimlerde son mo-del cihazlar aldık. Kulak burun boğaz branşı-mızda ileri tedaviler, uyku laboratuarı, işitme kayıpları tedavisi dünya standartlarındadır. Fizik tedavi branşımızda yeni uygulamalar başlattık. Bu liste çok uzar, ama biz mükem-mele talip olduğumuzdan dolayı yeniliklermiz hep devam edecektir.

-Ankara dışında da sağlık hizmeti veren ku-rumlarınız var, biraz bahseder misiniz?

Lokman Hekim sağlık grubumuzun bildiği-niz gibi Ankara’da iki hastanesi vardır. Ankara dışında Van’da iki hastanemiz var. Son olarak Kuzey Irak’ta Erbil’ de Tanı Merkezimiz faa-liyete girdi. Lokman Hekim-Erbil şubemizle inşallah, Türkiye’mizde yakaladığımız hizmet kalitesini sınırlarımız dışına taşıyoruz. Lokman Hekim bir Türkiye markası olarak ülkemiz dı-şında bizleri en iyi şekilde temsil edecektir.

Sağlık dışındaki çalışmalarımızdan da kısa-ca bahsedecek olursak, Ankara’da “Haysüt” adıyla entegre bir süt ve et üretim çiftliğimiz var. Burada da 600 civarındaki iyi cins büyük-baş hayvanla sağlıklı et ve süt üretimi gerçek-leştiriyoruz. Bunun dışında Ankara Bağlıca’da konut inşası alanında çalışmalarımız vardır.

Sayın Göçer, sizinle birlikte Etlik Lokman He-kim Hastanesi Başhekimi de değerli bir hemşeh-

rimiz olan sayın Dr. Necmettin Din Ankara’daki iki hastanenizin başhekiminin Tokatlı olması hemşehrilerimiz için avantaj ve gurur kaynağı. Bu durum sizin için ne anlam ifade ediyor?

Evet Değerli Dr. Necmettin Din Hocamız çok iyi bir çocuk hekimi ve iyi bir idareci. Hergün Tokat’tan çok sayıda hemşehrimiz hastanelerimize başvurmaktadır. Hemşehri-lerimizin çok hızlı ve kaliteli sağlık hizmeti almaları bizim için övünme sebebidir. Tabi, öncelikle hemşehrilerimizin sürekli sağlıklı olmasını arzu ederim. Bu vesile ile Tokat Der-nekler Federasyonu yöneticilerine ve değerli hemşehrilerimize sağlık ve afiyet dilerim.

Page 40: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

40

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Cumhuriyet Dönemi, 1950’den sonra:1952: Sağlık Bakanlığı bünyesinde ana çocuk

sağlığı hizmetleri verilmeye başladı.

1965: Gebeliği önleyici araçların satış ve dağı-tımının serbest bırakılmasını ve tıbbi zorunluluk halinde kürtaj hakkı tanınmasını düzenleyen Nü-fus Planlaması Hakkında Kanun çıkarıldı.

22 Aralık 1966: Eşit değerde iş için kadın ve er-kek işçiler arasında ücret eşitliğini sağlayan 1951 tarihli 100 sayılı ILO sözleşmesi onaylandı.

27 Mayıs 1983: 10 haftaya kadar olan gebelik-lerin kürtajla sona erdirilmesi ve gönüllü cerrahi sterilizasyon yöntemlerine izin verilmesi Nüfus Planlaması Hakkında Kanun’da yapılan değişiklik-le sağlandı. Kürtaj için evli kadınlara kocadan izin alma koşulu getirildi.

1985: Türkiye, Birleşmiş Milletler Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşme-sini (CEDAW) imzaladı ve sözleşme ertesi yıl yü-rürlüğe girdi.

1985: 5. Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda kadınlar konusu ilk kez ayrı bir başlık olarak yer aldı ve bu konuda politikalar belirlendi.

1987: Kadınlar konusuna odaklanmış ilk resmi kurum olan Devlet Planlama Teşkilatı Kadına Yö-nelik Politikalar Danışma Kurulu kuruldu.

1989: İstanbul Üniversitesi’nde ilk Kadın So-runları Araştırma ve Uygulama Merkezi kuruldu. Bugün üniversiteler bünyesinde kurulan bu mer-kezlerin sayısı yurt çapında 13’e ulaştı.

24 Ocak 1989: İçişleri Bakanlığı kaymakamlık sınavlarına kadınların da alınacağını açıkladı.

29 Kasım 1990: Kadının çalışmasını kocanın iznine bağlayan Medeni Kanun’un 159. madde-si Anayasa Mahkemesi’nce iptal edildi. İptal ka-rarı 2 Temmuz 1992 tarih ve 21272 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.

1990: Mağdurun hayat kadını olması halinde tecavüz cezasının indirilmesini öngören Türk Ceza Kanunu 438. maddesi Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yürürlükten kaldırıldı.

14 Nisan 1990: Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı, ilk kadın kütüphanesi ve bilgi merkezini açtı.

1990: Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Ku-rumu Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğra-yan kadınlara ve çocuklara destek hizmeti vermek üzere ilk Kadın Konukevleri açılmaya başlandı. 2000 yılı itibariyle bu sayı yediye yükselirken ka-pasiteleri 170’e ulaştı.

1990: 422 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile Kadının Statüsü ve Sorunları Başkanlığı kurul-du. 25 Ekim 1990 tarihinde kadın sorunları konu-sunda ulusal çapta bir mekanizma olarak Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü (KSSGM) 3670 sayılı kanunla Çalışma ve Sosyal Güvenlik

TÜRKİYE’DE KADIN HAKLARININ GELİŞİMİNE

GENEL BAKIŞ

KADIN HAKLARI ARAŞTIRMALARI -II

SEBAHATTİN ALİ ERDEN

AİLE MAHKEMESİ HAKİMİ

Page 41: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

41

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Bakanlığına bağlı olarak kuruldu ve 24 Haziran 1991 tarihinde de Başbakanlığa bağlandı.

Eylül 1990: Yerel yönetimler kadın konusunda özellikle şiddete uğrayan kadınlara yönelik hizmet vermeye başladı. Türkiye’deki ilk kadın sığınma evi Bakırköy Belediyesi tarafından açıldı.

20 Şubat 1992: Birleşmiş Milletler Uluslararası Kadının İlerlemesi İçin Araştırma ve Eğitim Mer-kezinin (INSTRAW) toplantısında, Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü Türkiye’de kadın konusunda irtibat noktası olarak kabul edildi ve BM ile işbirliği içinde program ve projeler uygu-lanmaya başlandı.

1992: Cinsiyete dayalı veri tabanı oluşturulma-sı amacıyla Devlet İstatistik Enstitüsü’nde Top-lumsal Yapı ve Kadın İstatistikleri Şubesi kuruldu.

1993:İstanbul Üniversitesi’nde ilk Kadın Araş-tırmaları Ana Bilim Dalı açıldı ve yüksek lisans programı vermeye başladı. Bugün Kadın Çalışma-ları Ana Bilim Dalı açarak Yüksek Lisans Programı veren üniversite sayısı dörde ulaştı.

1993: Kadın Dayanışma Vakfı, Altındağ Belediyesinin desteğiyle kadın danışma merkezi ve kadın sığınma evini açtı.

1993: Halk Bankası’nca ka-dınları girişimciliğe özendir-mek amacıyla kadınlara özel, düşük faizli kredi uygulaması başlatıldı.

1994: Kadının Statüsü ve Sorun-ları Genel Müdürlüğü bünyesinde, şiddete uğrayan kadınlara hukuki ve psi-kolojik danışmanlık, girişimcilik ve el emeği-nin değerlendirilmesi konularında hizmet vermek amacıyla Bilgi Başvuru Bankası (3B) kuruldu.

5 Nisan 1994: Dünya Bankası ile kadın konulu projeler yürütülmeye başlandı. Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü’nde bir Doküman-tasyon Merkezi kuruldu.

1994: Türkiye Kahire’de yapılan Birleşmiş Mil-letler Nüfus ve Kalkınma Konferansına katıldı. Konferans’da kadının statüsü ve sağlık ilişkisi-ni vurgulayan “üreme sağlığı” kavramı üzerinde özellikle duruldu ve kadın sağlığında “bütüncül” bir yaklaşım benimsendi. Bu yaklaşım doğrultu-sunda Sağlık Bakanlığı koordinatörlüğünde ilgili kesimlerden sağlanan katılımla “Kadın Sağlığı ve Aile Planlaması Ulusal Eylem Planı” hazırlandı.

1998 yılında kamuoyuna sunulan Eylem Planı 6 ana çalışma grubu tarafından oluşturuldu. Kadının Statüsü grubunun koordinasyonunu Kadının Statü-sü ve Sorunları Genel Müdürlüğü üstlendi.

1995: Kurulduğundan bu yana, açtığı kadın da-nışma merkezi ile şiddete uğrayan kadınlara da-nışmanlık hizmeti veren Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı, ilk kadın sığınağını açtı.

Kasım 1995: Güneydoğu Anadolu Projesi Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından bölgedeki kadınların durumunun iyileştirilmesi ve kalkınma sürecine entegre edilmesi amacıyla planlanan Çok Amaçlı Toplum Merkezlerinin (ÇATOM) ilki Urfa’da açıldı. 2000 yılı itibariyle bölgedeki sayısı 21’e ulaştı.

29 Haziran 1996: Anayasa Mahkemesi Türk Ceza Kanunu’nun erkeğin zinasını suç olarak dü-zenleyen 441. maddesini anayasanın eşitlik ilkesi-ne aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. 27 Aralık 1996 tarih ve 228600 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan

kararda verilen bir yıllık süre içinde yasal düzenleme yapılmaması nedeniyle er-

keğin zinası 27.12.1997 tarihinden itibaren suç olmaktan çıktı.

1996: Tarım ve Köyişleri Ba-kanlığı bünyesinde “Kırsal Kal-kınmada Kadın Daire Başkanlı-ğı” kuruldu.

1997: Kadının Statüsü ve So-runları Genel Müdürlüğü koordi-

nasyonunda 13 il valiliği bünye-sinde “Kadının Statüsü Birimleri”

kuruldu.

22 Mayıs 1997: Kadının evlendikten son-ra kocasının soyadını almakla birlikte, kendi so-yadını da kullanabilmesi Medeni Kanun’un 153. maddesinde yapılan değişiklikle sağlandı.

19 Kasım 1997: Kadının Statüsü ve Sorunla-rı Genel Müdürlüğü’nün önerisi üzerine İçişleri Bakanlığı’nca nüfus cüzdanlarında medeni hal kıs-mında “evli/ bekar/ dul/ boşanmış” gibi ifadele-rin yerine sadece “evli” veya “bekar” ifadelerinin kullanılmasını düzenleyen genelge yayımlandı.

13 Kasım 1997: Türkiye Cumhuriyeti, amacı uz-man bakanların çalışma alanları ile ilgili konular-da Avrupa Konseyi faaliyetlerine etkin bir şekilde katılmalarını teşvik etmek olan Kadın-Erkek Eşit-liğinden Sorumlu Avrupa Bakanlar Konferansı’nın dördüncüsüne ev sahipliği yaptı.

22 Aralık 1966:

Eşit değerde işiçin kadın ve er-

kek işçiler arasın- da ücret eşitliğini

sağlayan 1951tarihli 100 sayı-

lı ILO Sözleşmesionaylandı.

Page 42: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

42

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

23 Haziran 1998: Anayasa Mahkemesi kadı-nın zinasını suç olarak düzenleyen Türk Ceza Kanunu’nun 440. maddesini anayasanın eşitlik il-kesine aykırılığı gerekçesiyle iptal etti. Gerekçeli karar 13 Mart 1999 tarih ve 23638 sayılı Resmi Ga-zetede yayımlandı.

17 Şubat 1998: Yeni Türk Medeni Kanunu Ta-sarısı Adalet Bakanlığı ve Kadının Statüsü ve So-runları Genel Müdürlüğü’nün ortaklaşa yaptığı bir toplantı ile kamuoyunun bilgisine sunuldu.

21 Ekim 1998: Adalet Bakanlığı, Kadının Statü-sü ve Sorunları Genel Müdürlüğü, ve kadın kuru-luşlarının oluşturduğu gündem sonucunda bekaret kontrolünün, ancak takibi şikayete bağlı suçlarda, mağdurun rızası alınarak, ırza geçme gibi re’sen takip edilen suçlarda ancak hakim kararı ile gecik-mesinde sakınca bulunan hallerde ise Cumhuriyet savcısının yazılı izni ile yapılabileceğini düzenle-yen bir genelge yayınladı.

1998: İçişleri Bakanlığı’nca nüfus cüzdanla-rında yapılan düzenlemeye paralel olarak Emekli Sandığı Genel Müdürlüğü’nce ve-rilen dul ve yetim tanıtım kartlarındaki “Emekliye Yakınlığı” bölümünde yer alan “dul kadın vb.” ifadelerin ye-rine sadece “eşi, kızı, oğlu, annesi, babası” gibi ifadelerin kullanılması sağlandı.

17 Ocak 1998: Aile içi şiddete uğ-rayan kişilerin korunması için gerekli tedbirlerin alınmasını düzenleyen 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanun yürür-lüğe girdi.

1998: Gelir Vergisi Kanunu’nda yapılan bir de-ğişiklikle aile reisinin beyanname vermesi esası kaldırılarak kadınların kocalarından ayrı olarak beyanname vermesi sağlandı.

1998: Kadınlara yönelik danışma merkezleri çalışmaları başta Ankara ve İstanbul olmak üzere Barolar tarafından da başlatıldı. Barolar bünye-sindeki Kadın Hakları/Hukuku Komisyonları ara-sında koordinasyonu sağlamak amacıyla “Türkiye Barolar Birliği Kadın Hakları Komisyonları Ağı (TÜ-BAKKOM)” kuruldu. Giderek artan komisyonların sayısı 2001 yılı itibariyle kırk civarına vardı.

Eylül 1999: Türkiye, Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığı Önleme Sözleşmesi’ni onaylarken koy-duğu aile hukukunu ilgilendiren 15 ve 16. madde-lerine ilişkin çekinceleri kaldırdı.

1999: Kadın erkek eşitliği açısından önemli de-ğişiklikler içeren Medeni Kanun Tasarısı hazırlana-rak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunuldu.

8 Eylül 2000: Ek İhtiyari Protokol Türkiye tara-fından imzalandı. Onay aşaması için Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine alındı. Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesinin daha etkin bir şekilde uygulanmasını sağlamak amacıyla Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Ek İhtiyari Protokol ile Sözleşmenin taraf devletler tarafından ihlali durumunda kişilere ve kişilerden oluşan gruplara başvuru hakkı tanınmakta ayrıca uygulamaları denetlemek üzere Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi (CEDAW) Komitesi-ne yapılacak şikayetleri kabul etme ve inceleme yetkisi tanınmaktadır.

24 Kasım 2000: Ülkemizde giderek artmakta olan töre cinayetlerine karşı kamuoyu oluştur-mak üzere “25 Kasım Kadınlara Karşı Şiddete Ha-yır Günü” nedeniyle Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdürlüğü ve Şanlıurfa Valiliği işbirliği ile “Kadına Yönelik Şiddet” konulu bir panel düzen-lendi. Panel resmi düzeyde töre cinayetlerine karşı duruşun zeminini oluşturdu.

17 Şubat 2001: Türk Medeni Kanunu’nun yıldönümü nedeniyle TBMM Adalet Ko-

misyonunda görüşülmekte olan Mede-ni Kanun Tasarısının eşitlikçi özünün korunarak yasalaşması için Kadının Statüsü ve Sorunları Genel Müdür-lüğü ve kadın kuruluşları tarafından kamuoyu oluşturma faaliyetlerinde

bulunuldu. Kadın dernekleri ve diğer sivil toplum kuruluşlarının katılımıyla

“Medeni Yasa Tasarısı İçin Hep Birlikte” yürüyüşü gerçekleştirildi.

21 Haziran 2001: TBMM Adalet Komisyonunca kabul edilen Türk Medeni Kanunu Tasarısı Genel Kurula sevk edildi.

22 Kasım 2001: Yeni Türk Medeni Kanununun TBMM tarafından kabul edildi.

1 Ocak 2002: Yeni Türk Medeni Kanununun yü-rürlüğe girdi.

30 Temmuz 2002: CEDAW Ek İhtiyari Protoko-lünün onaylanması

7 Ocak 2008: Avrupa Konseyi bünyesinde oluş-turulan Kadınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Gücü tarafından yürütülecek “Aile İçi Şiddet Dahil, Ka-dınlara Yönelik Şiddetle Mücadele Kampanyası” çerçevesinde Avrupa Konseyi’nce nakdi hibe ve-rilmesine ilişkin anlaşmanın yürürlüğe girmesine dair karar 26749 sayılı Resmi Gazete’de yayınla-narak yürürlüğe girdi. Tokat’lı kadınlarımızı sevgi ve saygı ile selamlıyorum.

1999: Kadınerkek eşitliği açı-sından önemli de- ğişiklikler içerenMedeni Kanun Ta-sarısı hazırlana-

rak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne

sunuldu.

Page 43: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

43

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

Sigorta Uzmanları olarak, 2013 Haziran ayında girilen sigortacılık sektöründe, 15 yıl gibi bir zaman diliminde sigortacılık bilgileri ve edi-nilen dostlar ile günden güne güçlendirerek inşa edilen başarılı ve yükselen bir grafikle gidilen yol...

Dürüst ve yenilikçi yapısıyla kısa zamanda yük-sek üretimlere ulaşan SİGORTA UZMANLARI çok iyi bildiği tüm branşlarda hazırlayabileceği sigorta poliçelerini müşterilerine en uygun şekilde sun-maktadır.

Profesyonel ve kurumsal çalışma prensibi ile şirket hak ettiği hızda büyüyerek hedefine ilk altı ayda ulaşmıştır. Sigorta-lı portföyü ilk altı ayda çok hızlı büyümüş, bu büyüme sektörde tak-dirle karşılanmış, bir çok firmanın dikkatini çekmiştir. İlk etapta 5 teknik personel ile baş-lanılan işyeri kısa za-manda 2 teknik personel takviyesi ile 7 çalışana ulaşmıştır.

Sürekli kendilerini yenileyerek müşterilere en iyi hizmeti vermek, sigortalı yaşamı kolaylaştıracak şekilde onlarla ir-tibatı kesmemek prensipleri olmuştur.

Amaçları* Dürüst olmak.

* Her an ulaşılabilir olmak.

* Her bireyin, her firmanın mutlaka bir zaman ihtiyacı olacak olan sigortayı en doğru zamanda tespit edip, en uygun poliçeyi tanzim etmek,

* Poliçe tanziminden sonra oluşabilecek hasar veya sıkıntıları hızlı çözümler üreterek bir an önce maduriyetini gidermek,

* Sigortacılık sektöründe lider acente olmak.

* Sigortalıların emanet ettiği değerlerini her gün yenileyip güncel bilgilerle koruyarak SİGORTA UZMANLARI ismine layık olmak.

Misyonu* Olmazsa olmaz müşteri memnuniyeti.

* Kaliteli hizmet sunarak ünvanlarını değerli acen-teler arasında anılmasını sağlamak.

* İlk tercih edilen acente olmak.

BranşlarıAraç Kasko Si-

gortası: Sigortalılar araçlarının KASKO sigor-taları için şirkete baş-vurdukları anda piyasaya yön veren büyük firma-lardan araçlar için en uy-gun fiyatları araştırılıp, sigortalıya fiyat ve firma hakkında bilgi verilip, si-gortalının isteğine göre poliçe tanzim edilir.

Araç Trafik Sigortası: Araçlarda yapıl-ması zorunlu olan sigortalardır. Tüm araçlar zo-runlu olduğu için firmalar arasında da çok zorlu bir rekabet oluşmaktadır. Bu yüzden iyi bir fiyat araştırması gereklidir. Acentelikçe 12 firmadan fiyat araştırması yapılıp, fiyatları sigortalılara ile-tip en uygun hangi şirket ise poliçe oradan tanzim edilir.

İşyeri Paket Sigortası: Yangın, infilak, deprem, sel ve su baskını, hırsızlık, terör, cam

“Günümüzde sigorta müessesi vazgeçilmez bir sorumluluk kazanmıştır.”

ŞENOL ARSLAN

SİGORTA UZMANLARI

Page 44: TOKFED PLEVNE EĞİTİM KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE TARİH DERGİSİ 4.SAYI REŞADİYE İLÇESİ

44

TOKFED PLEVNE 4. SAYI / ŞUBAT- 2014

kırılması ana teminatlar olmak üzere maddi ola-rak uğranması halinde hemen hemen her türlü hasarı karşılayabilecek teminatlar mevcuttur. Fabrika, imalathane, işyeri, ofis, için ön eks-pertiz yapılarak hangi teminatlara ihtiyaç oldu-ğu çıkarılır, işyeri profiline göre poliçe hazırla-nır. Sanıldığının aksine çok çok ucuz olan bu tür işyeri paket sigortası poliçeleri az bilindiğinden pahalı– lüks zannedilmektedir. Örneğin 100 bin liralık demirbaşı-emtiası olan bir işyerinin yıl-lık sigortası 300-500 TL arası üstelik bol taksit seçeneği de mevcut. En azından fiyat almakta fayda var.

Konut Paket Sigortası: Yangın, infilak, deprem, sel ve su baskını, hırsızlık, terör, cam kırılması ana teminatlar olmak üzere, elektrikli aletlerin bozulması, her türlü tesisat arızaları, ferdi kazalar, kişisel sorumluluklar, komşulara verilebilecek maddi zararlardan tutun 3. şahıs sorumluluk, gıda bozulmaları, çilingir hizmetle-rine kadar daha bir çok çeşit teminatlarla des-teklenen konut sigortaları konusunda sigorta firmaları çok yol aldı. Rekabetin getirdiği hırs ile poliçe içine biraz önce sayılan teminatlara ek olarak inanmakta zorlanılacak hizmet paket-leri ekleyerek bir poliçeden çok ev destek hiz-metine dönmüştür. Bu poliçe de sanıldığı aksine çok ucuz fiyatlar çıkmaktadır. Örneğin Ankara da 150 bin liralık konut ve 40 bin liralık eşya sigortası yıllık 200-300 TL arası bir rakama yap-tırılabilir.

Bunların haricinde;

DASK (ZORUNLU DEPREM SİGORTASI)

SAĞLIK SİGORTALARI

HAYAT – EMEKLİLİK SİGORTALARI

HER TÜRLÜ SORUMLULUK SİGORTALARI

İNŞAAT SİGORTALARI

NAKLİYAT SİGORTALARI

TARIM SİGORTALARIAcenteliğin çalıştığı ve uzman olduğu branş-

lardır.