24
Akbaş 113 SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- BERLİN’DEKİ GÖÇMEN SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA Civil Formation of Social Services- A Research on Migrants’ Non-Governmental Organizations in Berlin Emrah AKBAŞ* *Dr., Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü ÖZET Bu çalışma; neo-liberalizmin bir uzantı- sı olarak sosyal hizmetlerdeki dönüşümün ideolojik çerçevesini oluşturan yönetselliğin göçmen sivil toplum örgütlerinin etkinlikle- rini ve dolayısıyla göçmen kimliğinin oluşu- munu şekillendirmede nasıl bir etkide bulun- duğunu anlamaya çalışmakta ve hem sosyal hizmetlerin hem göç çalışmasının göçmen pratiklerini gerçekten anlayabilmesi ve yer- leşiklerle göçmenlerin biraradalığının müm- kün olabilmesi için sınıfsal çözümleme olası- lığını tartışmaya açmaktır. Anahtar Sözcükler: Sosyal hizmetlerin sivil oluşumu, yönetsellik, dayanışma, göç, sivil toplum örgütleri, neo-liberalizm ABSTRACT This study tries to understand how mana- gerialism, which constitutes the ideological framework of the transformation of social services in line with the neo-liberal con- sensus, shapes the activities of the migrant NGO’s and thus the formation of the migrant identity, and proposes the possibility of a class analysis in order for both social serv- ices and migration study to understand mi- grant practices, and for the real integration of both the locals and migrants. Key Words: Civil formation of social services, managerialism, solidarity, migration, non-governmental organizations, neo-liberalism GİRİŞ Neredeyse yüz yılı aşkın süredir ulus- devleti tanımlayan en önemli nitelik- lerinden biri refah devleti olgusudur. Bununla birlikte 1980’lerle başlayan süreçte refah devleti olgusunun ulus- devleti niteleme potansiyeli bir hay- li aşınmıştır. Refah devletinin yaşa- dığı iddia edilen krize verilen yanıt, li- beralizmin ihyası ve bunun tüm siya- sal ve toplumsal alanları dönüştürme- si olmuştur. 1980’lerde Amerika Birle- şik Devletleri’nde Reagan, İngiltere’de Thatcher, Almanya’da Kohl ve ülke- mizde Özal’ın politikalarıyla belirginle- şen muhafazakar yeni liberalizmin en Araştırma

SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

113

SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- BERLİN’DEKİ GÖÇMEN SİVİL TOPLUM ÖRGÜTLERİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA

Civil Formation of Social Services- A Research on Migrants’ Non-Governmental Organizations in Berlin

Emrah AKBAŞ*

*Dr., Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü

ÖZETBu çalışma; neo-liberalizmin bir uzantı-sı olarak sosyal hizmetlerdeki dönüşümün ideolojik çerçevesini oluşturan yönetselliğin göçmen sivil toplum örgütlerinin etkinlikle-rini ve dolayısıyla göçmen kimliğinin oluşu-munu şekillendirmede nasıl bir etkide bulun-duğunu anlamaya çalışmakta ve hem sosyal hizmetlerin hem göç çalışmasının göçmen

pratiklerini gerçekten anlayabilmesi ve yer-leşiklerle göçmenlerin biraradalığının müm-kün olabilmesi için sınıfsal çözümleme olası-lığını tartışmaya açmaktır.

Anahtar Sözcükler: Sosyal hizmetlerin sivil oluşumu, yönetsellik, dayanışma, göç, sivil toplum örgütleri, neo-liberalizm

ABSTRACT This study tries to understand how mana-gerialism, which constitutes the ideological framework of the transformation of social services in line with the neo-liberal con-sensus, shapes the activities of the migrant NGO’s and thus the formation of the migrant identity, and proposes the possibility of a class analysis in order for both social serv-ices and migration study to understand mi-grant practices, and for the real integration of both the locals and migrants.

Key Words: Civil formation of social services, managerialism, solidarity, migration, non-governmental organizations, neo-liberalism

GİRİŞ

Neredeyse yüz yılı aşkın süredir ulus-devleti tanımlayan en önemli nitelik-lerinden biri refah devleti olgusudur. Bununla birlikte 1980’lerle başlayan süreçte refah devleti olgusunun ulus-devleti niteleme potansiyeli bir hay-li aşınmıştır. Refah devletinin yaşa-dığı iddia edilen krize verilen yanıt, li-beralizmin ihyası ve bunun tüm siya-sal ve toplumsal alanları dönüştürme-si olmuştur. 1980’lerde Amerika Birle-şik Devletleri’nde Reagan, İngiltere’de Thatcher, Almanya’da Kohl ve ülke-mizde Özal’ın politikalarıyla belirginle-şen muhafazakar yeni liberalizmin en

Araştırma

Page 2: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

114

önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının kısılması olmuştur.

1990’lara gelindiğinde önemli tartışma konularının başında devletleştirme–özelleştirme tartışması geliyordu. Mu-hafazakar neo-liberal siyasetin bu tar-tışmaya verdiği yanıt ise bu ikili karşıt-lığı ortadan kaldıracak bir öneri olmuş-tur. Özerkleşmenin temsil ettiği (Ro-sanvallon, 2000) yeni alanda yeni da-yanışma biçimleri üreterek devlet tale-bi azaltılacaktır. Buna göre, daha güç-lü bir sivil toplum yaratılmalı ve yalnız-ca piyasa ve devlet kutuplarına gönde-rilmiş alanlar değil, toplumda varolan dayanışma alanları geliştirilmelidir (Ro-sanvallon, 2000).

1990’lar böyle bir toplumsal dönüşü-mü ortaya çıkaracak hukuksal düzenle-melere sahne olmuştur. Artık (özellikle İngiltere’de) komşuluk grupları, yardım-laşma ağları, sosyal hizmet sunan tica-ri yapılar gibi örgütlenmelerin hukuksal meşruiyeti olacaktır. Bu süreç, kolektif dayanışmanın refah devletinden bağım-sız olarak kurulumunu işaret etmektedir.

Bu çalışmanın “sosyal hizmetlerin sivil oluşumu” kavramıyla açıkladığı bu sü-reçte refah devletinin rolleri geniş top-lum yapılarınca üstlenilmeye başlan-mıştır. Bu süreçte örneğin çocuk bakı-mı alanında dahi toplumsal olanın dev-lete ait olanın yerine geçmesi bir hak olarak tartışılmaya başlanmıştır (Ro-sanvallon, 2000). Bu durumda, toplum-sal girişimler çocuk bakımı, yaşlılık, en-gellilik gibi alanlarda geleneksel olarak devletin sorumluluğunda olan hizmet-leri üretmeye talip olduğunda, devlet bu girişimlerle bir sözleşme yapmakta ve çoğu zaman vergilerini azaltmakta, kimi zaman ise mali yardımlar sunabil-mektedir. Böyle bir yapının en belirgin

hizmet sunma modeli ise sivil toplum örgütlerinin ve yerel yapıların sunduğu sosyal hizmetler olmaktadır.

Bu çalışma çerçevesinde, sosyal hiz-metlerin sivil oluşumu ya da yönet-sel sosyal hizmet sunumu; bir ulusöte-si toplumsal alanda varolan göçmenle-rin cemaatçi yapılarının yeniden üretil-mesine katkı veren bir araç olarak işlev görmektedir. Ulusöteci pozisyon, söz konusu toplumsal alanları, artan ileti-şim ve ulaşım olanaklarıyla ilişkilendi-rirken, bu çalışma yalnızca iletişim ve ulaşım olanaklarının değil, değişen yö-netsellik anlayışının ve dönüşen si-vil toplumun bu alanları nasıl yeniden ürettiğini, çoğu zaman bu ulusötesi top-lumsal alanları değil, gettoları yeniden ürettiğini ve bu sürecin son çözümle-mede öteden beri dayanışmacı ve ce-maatçi ağlara bağlı olarak şekillendiği-ni ileri sürmektedir.

Bugün Almanya’da çokkültürlü yaşa-mın vazgeçilmez öğesi olarak, Berlin’de yaklaşık 200 kadar Türkiye kökenli si-vil toplum örgütü bulunmaktadır. Bun-ların hemen hemen yarısı sadece ta-beladan ibaret kalmıştır. Geri kalanla-rın yarısını hemşehrilik dernekleri oluş-tururken, bu kuruluşların pek azı “mo-dern” anlamda sivil toplum örgütü gibi faaliyet göstermektedir. Bu çalışma muhafazakar neo-liberalizmin dönüş-türdüğü toplumsal alanın yeni dayanış-ma biçimlerinden biri olarak sosyal hiz-metlere odaklanıyor ve bu dönüşümün Berlin’deki göçmen sivil toplum örgütle-rinin faaliyetlerine olan etkisini anlama-ya çalışıyor.

YÖNTEM

Katılımcı gözlem tekniğini benimse-yen alan araştırmasında araştırmacı

Page 3: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

115

araştırdığı alanda etkinliklere katılmak, araştırdığı alanın bir parçası olmak du-rumundadır. Alandakilerle birlikte ya-şama zaman ayırmak, onların gözlük-lerini takabilmek, gözlemler yapmak ve her an herhangi bir sorunun yanıtını al-mak gibi avantajlarıyla, “etnografik” adı da verilen, alan araştırması (Spradley 1979:25-26; Neuman 2003:363-370) bu araştırma için en uygun yoldu.

Çalışma Grubu

Çalışma grubu; Berlin’de yaşayan Tür-kiye kökenli göçmenler ile Berlin’deki yaklaşık iki yüz Türk sivil toplum ör-gütünden oluşmaktadır. Göçmenle-re ulaşmada ve sivil toplum örgütleri-nin seçiminde amaçlı örnekleme yolu-na gidilmiştir. Amaçlı örneklemenin te-meli, evrenin soruna en uygun olduğu düşünülen alt parçalarından bilinçli ola-rak, çoğu zaman homojen, kimi örnek-lerin seçimine dayanır (Patton, 1990). Bu çerçevede gözlem ve görüşmelerin kapsamına giren sivil toplum örgütleri aşağıdaki gibidir:

• Türk Alman Merkezi (Türkisch-Deutches Zentrum e.V.)

• Halkçı Devrimci Birliği (Progressi-ve Volkseinheit der Türkei in Berlin e.V)

• Türk Veliler Birliği (Türkischer El-ternverein in Berlin und Branden-burg e.V.)

• Berlin Türk Cemaati (Türkische Ge-meinde zu Berlin e.V.)

• Berlin Türk Toplumu (Türkische Bund Berlin-Brandenburg)

• Kreuzberg Türk Bakımevi

• AWO (Arbeiter Wohlfahrt Bundes-verband e.V.)

Amaçlı örnekleme çerçevesinde yuka-rıdaki sivil toplum örgütlerinin seçilme-sinin gerekçesi, bu örgütlerin göçmen toplumunun ideolojik bakımdan farklı kesimlerini temsil ediyor olması ve dö-nüşen sosyal hizmet sunum sistemi ba-kımından ya iyi uygulama örnekleri ol-ması ya da bu sisteme karşı duruşuy-la öne çıkmış olmasıdır. Diğer yandan, iki de profesyonel sosyal hizmet kurumu seçilmiştir. Bunun nedeni, dönüşen sos-yal hizmet sunum anlayışının profesyo-nel sosyal hizmet kurumlarını ve sosyal hizmet uzmanlarını nasıl aşındırıyor ol-duğunu daha yakından gözlemlemektir.

Veri Toplama Araçları

Araştırmada derinlemesine görüşme ve katılımlı gözlem teknikleri kullanıl-mıştır.

Veri Toplama Süreci

Araştırma 01.9.2007-01.12.2007, 10.4.2008-20.10.2008 ve 10.10.2009-25.10.2009 tarihleri arasında gerçek-leştirilmiştir.

BULGULAR

Alman Devleti’nin sosyal projeler yoluy-la sivil toplum örgütlerine havale ettiği kimi sosyal hizmet alanlarından göç-men sivil toplum örgütlerinin payını al-masının sözde “amaçlanmayan/öngö-rülmeyen sonuçları”, göçmen toplum-sal yapısı üzerinde önemli etkilere yol açmıştır, ancak böylesi bir dönüşüm henüz bir sosyal bilim araştırmasına konu olmamıştır.

Alman Devleti’nin bir kısmını özellik-le göçmen sivil toplum örgütleri aracı-lığıyla sunduğu hizmetleri kabaca şöy-le sıralayabiliriz (Uyum ile Gelen Fırsat-lar, tarihsiz):

Page 4: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

116

Yeni gelenler için ilk danışma hiz-meti, Uyum kursu, Kadınlara yöne-lik kurslar, dil kursu, Çocuklara yö-nelik erken dil teşviki, Gençlere yö-nelik teşvik, Vatandaşlık mevzua-tı ve vatandaşlığa geçiş, Sağlık ön-lemleri, erken teşhis, hamilelik, an-neliğin korunması, Ebeveyn para-sı, ebeveyn zamanı, çocuk parası, Çocuk zammı, Nafaka avansı, Ço-cuklara gündüz bakım hizmeti, okul öncesi olanaklar, Okul, yüksek öğ-renim, yetişkinlere yönelik eğitim, Devlet tarafından sağlanan eğitim teşviki, Meslek danışmanlığı, mes-lek eğitimi, istihdam yeri, Yabancı-lar için iş olanakları, Meslek eğitimi teşviki, İş arama, iş bulmada ara-cılık, Gençlere yönelik iş güvenliği, çocuk işçiliğinin yasaklanması, Üni-versite mezunlarına yönelik mes-lek içi eğitim, Hastalık, engelli ol-mak, madde bağımlılığı riskleri, Ya-sal ve özel hastalık sigortası, Ücret-siz aile hastalık sigortası, Engelli in-sanlara yönelik yardımlar, Uyuştu-rucu ve madde bağımlılığı ile ilgili danışmanlık, beslenme bozuklukla-rı, AIDS danışmanlığı, Odaklanma yetersizliği/hiperaktivite, Kira yardı-mı, Kiracı güvenliği, Sosyal konut-lar, Acil durumlara karşı ve önleyici güvenlik tedbirleri, İşsizlik sigorta-sı, Yasal kaza sigortası, Sosyal yar-dım, Yasal emeklilik sigortası, Yaş-lılık ek sigortası, Emekliler ve çalış-ma yetisi olmayanlara temel güven-ce, bakım, Çocukların ve gençlerin korunması, Mağdurlara yardım ve tazminat, Tüketici güvenliği, Fiyat ve kalite karşılaştırması, tüketici da-nışmanlığı ve Borçlu danışmanlığı

Yukarıdaki hizmetlerin önemli bir bölü-mü göçmen bakım şirketleri veya sivil

toplum örgütleri tarafından, yönetsel sosyal hizmet sunumunun öngördüğü gibi, devletle yapılan bir sözleşme yo-luyla yürütülmektedir. Bakım şirketle-ri, devletle yaptığı sözleşme gereği, fi-nansmanı doğrudan sağlarken; sivil toplum örgütleri “sosyal projeler” yoluy-la sosyal hizmet sektörüne girmektedir. Finansman; Federal Hükümet, Senato-lar ve Çalışma Ajansı (Arbeitsagentur) tarafından sağlanmaktadır.

Berlin’deki Türkiye kökenli göçmen sivil toplum örgütlerinin yönetsel sosyal hiz-met sunumu ile birlikte dönüşümü çö-zümlemeden önce göçmen sivil toplum örgütlenmesinin tarihsel gelişimini kı-saca incelemekte yarar vardır.

Türkiye Kökenli Sivil Toplum Örgüt-lenmesinin Geçmişi

1960’larda Türkiye’den ilk gelen göç-men kuşağın sivil toplum örgütlenmesi-nin çerçevesini tümüyle Türkiye odaklı çalışmalar oluşturmuştur. Bir süre çalı-şıp, para biriktirip memleketlerine dön-me umuduyla buraya göç etmiş olan ilk kuşak göçmenlerin zihni tümüyle Türkiye’deki gelişmelerle meşguldür. Türkiye odaklı çalışmaların ideolojik çerçevesi Türkiye’deki siyasal ve ideo-lojik ayrımların doğrudan yansıması bi-çimindeydi. Yaşadıkları yerde karşılaş-tıkları toplumsal sorunlara odaklanma-yan göçmenlerin siyasal ve ideolojik tu-tumları da dönüşme veya evrilme po-tansiyelini yitirmiş ve salt Türkiye’deki gelişmeleri çözümleme eğilimde ol-muştur.

Türkiye odaklı çalışmalar yürüten si-vil toplum örgütleri daha fazla göçme-ni etkileyebilmek için göçmenlerin gün-delik yaşamda karşılaştıkları kimi so-runların çözümünde yardımcı olmaya

Page 5: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

117

çalışıyordu. Niyetleri göçmenleri si-yasal olarak etkileyebilmekti. Türkiye odaklı örgütlenmenin devamını sağ-layan en önemli gelişmelerden biri de 12 Mart darbesiydi. Darbenin ardından Berlin’de Türkiye odaklı siyasal çalış-malar yürüten solcu sivil toplum örgüt-lerinden başka ve aslında daha önce kurulan örgütlenmeler ya cami der-nekleri biçimindeydi ya da İslamcı olu-şumlardı. Süleymancıların İslam Kültür Merkezleri ve Milli Görüş Hareketi başı çeken örgütlenmelerdi.

Hemşehri dernekleri olgusu ilk döneme değil, büyük oranda 1990’lara ait bir ol-gudur ve daha çok neo-liberalizmin yeni dayanışma biçimlerinin ilk görü-nümlerinden biri olarak ortaya çıkmış-tır. Ulusötesi bir toplumsal alan yarat-maya başlayan göçmenlerin bunun için kurdukları ağların başında hemşehrilik ilişkileri geliyordu. Bununla birlikte, ilk dönem dayanışmanın odağı dindir.

1980’lere gelindiğinde, 12 Eylül darbe-siyle gelen siyasal sığınmacıların varlı-ğına ve belli oranda etkisine karşın si-vil toplum örgütlenmesinde yoğun Tür-kiye odağından yavaş yavaş vazgeçil-meye başlandı. Göçmenler artık yerle-şiklik duygusu hissetmeye ve burada karşılaştıkları sorunlara odaklanmaya başlamıştı.

1980’lerde yerleşiklik duygusunu te-tikleyen kimi gelişmeler yaşandı. Bel-li sayıda göçmen Türkiye’ye dönmeyi başarmıştı. Ancak diğer yandan göç-menlerin iktisadi durumu zayıflamaya ve işsizlik oranları artmaya başlamış-tı. Hal böyle olunca, bir yandan yerle-şiklik çoğu için kaçınılmaz oldu ve yeni durumda karşılaşılan sorunlar sivil top-lum yapılanmasının odağını dönüştür-meye başladı.

İkinci kuşak göçmenler, yerleşiklik duy-gusunu daha derin hissetmeye ve ken-di hak ve çıkarları için örgütlenmeye ni-yetliydi. Böyle olunca, 12 Eylül darbe-sinin ardından gelen siyasal sığınma-cıların örgütlenme üzerindeki etkisi 12 Mart’takine göre daha zayıf oldu ve ikinci kuşağın istekleri belirleyici olma-ya başladı.

Yönetselliğin Dönüştürdüğü Göçmen Sivil Toplumu

Öyle görünüyor ki, benim “yeni hayır-severlikler” kavramıyla karşıladığım yeni etkinlikler, neo-liberalizmin büyük başarısı olarak, devletin, yurttaşlarına karşı sorumluluklarını üstünden atması için önemli bir yardım sağlıyor. Bu yeni sosyal hizmet sunumunda devletin rolü yalnızca malların ve hizmetlerin sunu-munu denetlemekten ibarettir (Gewa-ehrleistungsstaat). Refah devletinden neo-liberal ekonomi-politiğe doğru dö-nüşüm, yurttaşlık idealini salt ekono-mik bir metaya indirgiyor. Bu sürecin toplumsal hayattaki yansımasının, hız-la artan marjinalleşme ve incinebilirlik olacağı şüphesi, tüm sosyal bilimcilerin zihnini meşgul etmelidir.

Yönetselliğin dört temel ilkesi; tasarruf, piyasa güçleri, adem-i merkeziyetçilik ve hesap verilebilirlik olarak tanımlan-mıştır (Langan, 2000: 160). Özellikle sonuncu ilkenin gerçekte ne kadar etki-li olacağına dair yapılan çalışmalar, yö-netselliğin en zayıf karnı olarak hesap verilebilirliği göstermiştir.

Yönetselliği neredeyse bir ideoloji ola-rak ele alan Enteman’a göre (1993), ka-pitalizmden farklı olarak yönetsellik ide-olojisi bireyi değil kurumları dikkate al-maktadır. Enteman’ın savına göre, yö-netselliğin hakim olduğu bir toplumda

Page 6: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

118

her bireyin bağlı olduğu bir de kurum olmalıdır. Burada muhatap olarak ku-rumların varlığının anlamı açıktır. Top-lumdaki bireyleri bir araya getirmenin ve birbirleriyle dayanışmalarının sağ-lamanın yolu onları birtakım kurumsal yapıların çatısı altında toplamaktır. Bu kurumsal yapı bir sivil toplum örgütü de olabilir, bir dinsel cemaat de olabilir.

Yönetselliği, verimliliği artırmak üzere sosyal hizmetlerin yeniden yapılandırıl-ması olarak ele alan Kirkpatrick ve ar-kadaşları ise (2005) yönetselliğin artan sosyal harcamalara karşı işletmeci bir önlem ve model olduğunu ileri sürmek-tedir. İşletmeci modelin esini ise özel sektörün çalışma gelenekleridir.

Özmüş (2005) bu sürecin iki sacayağı-nın yerelleşme ve özelleştirme olduğu-nu savunur. Buna göre, devlet örgütlen-mesi artık yerellik esası üzerine kurul-maktadır. Diğer yandan, devlet yalnız-ca düzenleyicilik rolünü üstlenmekte ve “sosyal devlet” niteliğinden geri adım atmaktadır. Ancak Özmüş’ün ve çoğu diğer sosyal bilimcinin tartıştığı çerçe-veyi aşmakta yarar vardır. Söz konusu süreç, Rosanvallon’un savunduğu gibi (2000), bir tür devletleşme – özelleşme ikili karşıtlığını aşıp özerkleşmeye doğ-ru evrilmiştir. Yeni durumda artık dev-let ve özel sektörün iki ucunu oluştur-duğu bir tür kutuplaşma yoktur. Aksine devletle özel bir sözleşme yapmak yo-luyla özerk bir konuma erişen yeni bir alan – sosyal alanın yeni aktörleri – söz konusudur.

Bu çalışmanın odaklandığı Almanya’da yaşanan dönüşüm aslında tüm Avrupa’yı etkileyen genel dönüşümün bir yansımasıdır. Lorenz (2001), Avrupa refah sistemlerinin neo-liberal eğilimi-nin post-sosyal demokratik bir çizgiye

doğru evrildiğini ve bu sürecin sosyal hizmet üzerinde ağır bir baskı yarattı-ğını ileri sürüyor. Özellikle İngiltere gibi Almanya da 1980’ler ve 1990’larda sos-yal hizmet ve sosyal bakım alanlarında piyasa kurallarını işletmeye koyuldu. Bir yandan sosyal sorunlar tırmanırken, di-ğer yandan hükümetler sosyal harca-maları kısmanın yollarını arıyordu. Dev-letin vazgeçilemez arzı artık yalnızca “gerçekten muhtaç olanlar” içindi (bkz. “hak eden ve etmeyen yoksul” tartışma-ları. Örn. Cavallo, 1989; 1995). Bu sü-reçte müracaatçılar müşteriye dönüş-tü ve farklı hizmet sunucular arasında piyasa koşulları ve yarışmacılık esasla-rı uygulanmaya başladı (Ehlert, 2003).

Almanya’nın sosyal hizmet sunan en önemli kurumlarından biri olan AWO’da çalışan bir sosyal hizmet uzmanının şu sözleri 1990’ların başında başlayıp 2000’lerde zirve noktasına çıkan yö-netsel sosyal hizmet sunumunun gü-nümüzde önemli tartışma konularından biri olduğunu gösteriyor:

…şimdi bu kritik zamanda ilk kıstık-ları yer de bu sosyal hızmetler olu-yo. Paralar kısılıyo yani. Ve şimdi yeni 2010 için şeyler yapılıyo. Kısıl-cak da. Ee bunun yanında, paralel, ay işte gönüllü çalışmalar destekle-niliyo. İşte ne biliyim bi de öyle bi-şey var ki yani sosyal hızmet san-ki aslında gönüllü olması lazım. Ve sanki yani bunu meslek olarak, “ha-kikaten gerekiyo mu böyle sosyal alanda uzmanlar? Bu çok insancıl veya yani böyle gönüllü olarak yap-ması gereken bi görev mi topluma?” Yani öyle bi tartışma var sanki top-lum içinde.

Sosyal hizmet uzmanının vurgula-dığı gönüllü çalışmalar ve toplumda

Page 7: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

119

yaratılan gönüllülük ruhu ilk bakışta bir ulus bilincinin vazgeçilmez bir öğesi gibi görünmekle birlikte, muhafazakar neo-liberalizmin toplum anlayışına iliş-kin en önemli ipuçlarından birini oluş-turmaktadır. Buna göre, yurttaşlar te-mel yurttaşlık hakları konusunda dahi devletten talepte bulunmayacak ve ha-yatta kalma stratejilerini salt “insancıl”, “yardımsever” ve “gönüllü” bir zeminde yaratacaklardır.

Tüm bu insancıl dayanışma çabasına herhangi bir itiraz yükselecekse, bu iti-razın önemli kaynaklarından biri de si-vil toplum örgütleridir. Oysa neo-liberal toplum mühendisliği, bir siyasal baskı potansiyeli taşıyan ve aslında doğası gereği siyasal olan sivil toplum örgüt-lerine de “devletin boş bıraktığı alanları doldurma” işlevini yüklemektedir. Sivil toplum örgütleri artık eleştirel doğala-rından uzaklaşmakta ve toplumun da-yanışma gereksinimini karşılayan, sos-yal piyasanın birer aktörü olmaktadır. Berlin’in sosyal projeler üretmek konu-sunda en etkin göçmen örgütlerinden biri olan Türk Alman Merkezi’nin yöne-ticisi, işlevlerini şöyle tanımlıyor:

Yani toplum, sivil toplum devletin ulaşamadığı yerlerde boşluğu dol-durur. Kamu yararına doldurur. Ama toplum bunu bilmiyo. Biz de bilmiyo-duk. Bizim dernekçilik anlayışımız Türkiye’de ideolojinin üzerine ku-rulmuş. O da anarşizme dayalı, te-meline dayalı, yıkmak, yok etmek-tir. Sonra sonra bu boşluk görüldü. Üniverstelerde yeni yeni bölümler açılmaya başladı ama çok yeni.

Yönetsel sosyal hizmet sunumunun araçsal bir işlev gördüğü neo-liberal ik-limde yeknesak bir “hayali cemaat” ku-rulmaya çalışılmaktadır. Bu cemaat için

en büyük tehdit ayrımlar, özellikle ideo-lojik ayrımlardır. Türk Alman Merkezi’nin yöneticisi, ideolojik ayrımları aşmada sosyal hizmetlerin rolüne ilişkin anlamlı bir karşılaştırma yapıyor:

Burdaki dernek anlayışı Türkiye’deki gibiydi. Ha 80 öncesinde Türkiye’deki dernek anlayışı anar-şizme dayanıyodu. Normal bi kamu yararına bişey yok. Ha olur mu ol-maz mı bilmem Türkiye’de. Çünkü kamu da buna şey değil, açık de-ğil. …Osmanlı’yla Cumhuriyet dö-nemi arasında. Osmanlı’da vakıf-lar vardır. Çok güzel çalışan vakıflar vardır. Ama o anlayış kaybolmuştur Cumhuriyet döneminde. Yani der-nekçilik o şekilde, o vakıfçılık anla-yışı Cumhuriyet döneminde ele alı-nıp geliştirilseydi, Türkiye’de anar-şizm olmazdı.

Berlin Brandenburg Türk Toplumu yö-neticisi yeni sosyal hizmet sunumunu şöyle açıklıyor:

…o da Almanya’daki sosyal dev-let anlayışından hareketlen, çok sa-yıda projenin taşıyıcısıyız, çünkü Almanya’daki sosyal devlet uygula-masının bi temel ilkesi var, sosyal faaliyetleri mümkün mertebe devlet sivil toplum örgütlerine yaptırıyo. Fi-nanse ediyo ama sivil toplum örgüt-lerine yaptırıyo. …ama temel ilke o. Yani nedir, devlet çok dar anlamdaki sosyal işleri kendi yapsın. İşte nedir o? İş ve işçi bulma kurumu, sosyal daire vs. Onun dışındaki faaliyetleri sivil toplum örgütleri yapsın.

1980’lerle birlikte yerleşen yerleşiklik duygusu, göçmen sivil toplum örgüt-lerini yavaş yavaş göçmenlerin sorun-ları üzerinde düşünmeye yönlendirdi. Böylece göçmen merkezli bir yaklaşım

Page 8: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

120

oluşmaya başladı. Ancak 1990’lar-da yönetsel sosyal hizmet sunumunun bir aracı haline gelmeye başlayan göç-men sivil toplum örgütlenmesi, göçmen merkezli yaklaşımı siyasal bir zemine taşıyamadı. Sınıfsal bir bakışı olan ör-gütlenmeler ise Türkiye odaklı çalışma-larını sürdürmeyi seçti. Göçmen örgüt-lerinin yoğun bir biçimde sosyal pro-jelerle uğraşmaya başlamasının mila-dı ise, Alman Devleti’nin artık göç ol-gusunu resmen tanıdığını kanıtlayan 2000 yılındaki göç yasasıdır (Zuwande-rungsgesetz). Bu yasa ile birlikte göç-men örgütleri, Almanya’daki göçmenle-rin temsilcisi olarak görülmeye ve pek çok devlet teşvikinden yararlanmaya başlamıştır. Ancak Alman Devleti’nin, göçmenlerin temsilcisi olarak “muha-tap” aldığı göçmen örgütleri bu temsil-ciliği siyasal bir düzlemde yürütemeye-cek denli yoğun bir biçimde sosyal pro-jelerin içinde buldular kendilerini. Halk-çı Devrimci Birliği yöneticisi bu sürecin siyasal anlamını şöyle özetliyor:

Yani sivil toplum bağımlı şu an. Yani bu sadece Türk sivil toplum örgüt-leri değil, bu Alman sivil toplum ör-gütleri de öyle. …yani bu küresel-leşmeyle birlikte her şey kontrol al-tına alınıyor.

Göçmen sorunlarıyla göçmenlerin il-gilenmeye başlamasının önemli bir si-yasal işlevi de kimi sorunların kayna-ğı olarak göçmenlerin görülmesi söyle-mi olmuştur. Doğrusu böyle bir söyle-me meşruiyet kazandıracak denli sos-yal sorun dökülmüştür ortaya. Aslın-da tümü birden sınıfsal kaynaklı sosyal sorunlara ilişkin göçmenlikten kaynak-lanıyormuş gibi algı ve söylem yaratıl-maya başladı. İktisadi krizin ve artan iş-sizlik oranlarının meşru zemini böylece yaratılmış oluyordu.

Sivil toplum örgütleri 2000 yılından beri acilen kendileri başladı me-selelerine kendileri sahip çıkma-ya. …para da kazanaraktan böy-le, gençlerimize özgü projeler üre-terek hayata geçiriyodu. Ama esa-sında bunların “siz de meseleleri-nize sahip çıkın” sinyali daha faz-la zaruriyetten geldi. Duvarlar yıkıl-dığı zaman Berlin’de olan olay şuy-du. Ufak ölçekli üretim yerleri, fab-rikalar kapatmaya başladı. 70 km, 100 km içeriye gidip, doğu illerimi-ze gidip, oradan teşvik primleri alıp firmalarını, fabrikalarını yenilediler. Ama burdaki kalifiyesiz olarak, düz işçi olarak çalışan Türkiye kökenli insanlarımız işsiz kaldı (Türk Veliler Birliği yöneticisi).

Diğer yandan artan sosyal sorunlarla baş etmek üzere göçmen sivil toplumu-nun rol almasını kolaylaştıran gelişme-lerden biri de artık göçmenlerin bu tür sosyal projelerde çalışabilecek kalifiye elemanlara sahip olmalarıdır:

On beş sene öncesine kadar der-nek, yabancı gruplar arasındaki dernekler çok küçük çaplı çalışabili-yolardı. Çünkü sosyal alanda görev yapabilecek elemanlar da çok azdı. Fakat seneler ilerledikçe tabi sos-yal alandaki imkanlar genişleme-ye başladı, elemanların sayısı art-tı. Bunlan beraber dernek çalışma-ları çok daha geniş işler çıkarabiliyo (Kreuzberg Türk Bakımevi’nde çalı-şan sosyal hizmet uzmanı).

Alman Devleti açısından, göçmen ör-gütlerinin bu hizmetleri götürmesi, bir yandan maliyeti azaltmakta, diğer yan-dan işgücü tasarrufunu sağlamakta ve işsizler için istihdam olanağı yaratmak-tadır. Sosyal hizmetlerin bir disiplin/

Page 9: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

121

yönetme aracı olarak gördüğü ideo-lojik işlev dikkate alındığında, devletin toplumsal denetimi sağlamasının yönü ise değişmiş, başkalaşmıştır. Önceleri doğrudan profesyoneller yoluyla dene-timi sağlayan devlet, şimdilerde – göç-menler özelinde – zaten denetim kur-makta zorlandığı gruplar üzerinde, on-ların sivil toplum temsilcileriyle bir söz-leşme yapmak yoluyla denetimi sağla-yabilmektedir. Böylesi yeni bir toplum-sal denetim biçiminin – amaçlanmayan sonuçları bir yana bırakılırsa – çok ba-şarılı olduğu açıktır.

Almanya’da 1980’lerde ve 1990’larda muhafazakar hükümetler, sosyal hiz-metler ve sosyal bakımda piyasa ilkele-rini yaşama öyle güçlü geçirdiler ki, te-mel amaçları devleti yüklerinden arın-mış (the lean state) bir hale getirmekti. Sosyal sorunların, yoksulluğun ve dış-lanmanın artışta olduğu bir ortamda, sosyal harcamalar azaltılacak ve “ger-çekten muhtaç” olanlar için temel ihti-yaçlar temin edilecekti. Bununla uyum-lu bir biçimde, hizmet alanlar, tüketi-ci veya müşteriye dönüşecek ve fark-lı hizmet sağlayıcıları arasında piyasa ilkeleri ve yarışma uygulanacaktı (Eh-lert, 2003). Bu süreçte kimi keskin de-ğişimler yaşanıyordu. Bunlardan bir bö-lümünü Ehlert şöyle sıralıyor (2003):

- Refah siyasalarının çalışma siyasa-larına dönüşümü,

- Hak ve yükümlülüklere ilişkin yeni tanımlar: Destekle ve talep et (För-dern und Fordern),

- Modern devlet – modern yönetim: Birey sorumluluğu, gönüllülük, ma-halle odaklılık,

- Etkililik ve verimlilik vurgusunda artış,

- Sosyal hizmetlerde yeniden yapı-lanma ve örgütlenme (Neue Steu-erung),

- Performans izlemesi ve ortak de-ğerlendirme anlayışının gelmesi,

- Yasal idare ve gönüllü refah kuru-luşları arasında başarı/performans sözleşmeleri ve maliyet sözleşme-leri (Kosten, Leistungs und Zielve-reinbarungen),

- Kuruluşlar arası yarışma ve düşük maliyetli önerilere öncelik,

- Uzmanlaşmaya karşı genelci ve bü-tüncü sosyal hizmet yaklaşımları,

- Eğitimde yeni yapılar,

- Yeni sağlık ve sosyal bakım mes-lekleriyle yarışmaya ilişkin korkular,

- Sosyal hizmet mesleğinin statüsü ve niteliklerine ilişkin belirsizlikler.

Neoliberal sosyal politikalar ve solida-rizm arasındaki tuhaf ve devamlı ilişki-lerin bir bakıma ayırt edici özelliklerin-den biri olarak, sosyal politikada ya-şanan dönüşümün ardındaki tetikleyi-ci güç, muhafazakar siyasal iktidar ol-muştur. Geleneksel Alman solidarizmi, hem sosyal politikada yaşanan dönü-şümün nedeni hem de sonucu olarak belirmiştir. Kaçınılmaz bir biçimde, böy-lesi solidarist bir alanda, çoğu zaman ayrımcılıktan yakınan ve o ya da bu ne-denle enikonu içine kapanan göçmen kitle yine solidarist temelde bir tep-ki vermek yoluyla yeni duruma uyum sağlamıştır. Türk-Alman Merkezi üyesi, bunu doğrulayan şöyle bir tepki veriyor:

En az Almanlar kadar birlik olmak için çalışmak gerekiyo. Öyle bir-birine bağlı, tutkunlar, milliyetçi-ler adamlar. Bizimkiler birbirinin

Page 10: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

122

guyusunu kazmakla meşgul. Bir araya gelsinler diye, birlikte politika oluşturalım istiyoruz.

Sosyal Hizmet Sunumunun Ticarileşmesi

Muhafazakar neo-liberal iklimin büyük arzusu olan devlet talebinin azaltılma-sının sosyal hizmet alanlarındaki yan-sıması; bir yandan gönüllülerin ve sivil toplum örgütlerinin bu alanlardaki varlı-ğı, diğer yandan kolektif oto-hizmetlerin (Rosanvallon, 2000), yerel aktörlerin ve ticari girişimlerin artan önemi biçiminde görülebilir.

Berlin örneğinde de oluşan sosyal pi-yasanın en önemli sonucu sosyal hiz-met alanlarının ticarileşmesi olmuştur. Söz konusu projelerle yoğun bir biçim-de uğraşan ve uzunca bir süre de sos-yal hizmet uzmanı olarak çalışan Türk Veliler Birliği üyesi, bu sürece ilişkin kaygısını şöyle ifade ediyor:

Ben şunu yüksek kapitalist düzey-de işleyen ülkelerde şunu görüyo-rum, şu kaygıyı yaşıyorum. Devle-tin ve o devleti yöneten hükümet-lerin çeşitli “iyi yaptık, oldu” deyip kendi özerk görevlerini yalnız özel sektöre geçirmelerini kuşkuyla ba-kıyorum. Yani biraz önce söyledim, özel yuvalar, özel okullar vardı, var. Ama bu yüzden bütün yuvaları özel-leştirme kampanyası yapıldı burda. Yüzde 80’i okul öncesi eğitim yuva-larının özelleştirildi. Şimdi şu tartış-ma yapıldı. Şimdi biraz ateşi durdu. “İlkokulları da özelleştirelim”. Yani buraya gitmemesi lazım. Almanları ayrı yuvaya göçmenleri ayrı yuvaya. Tamam iyi bi olay, belli çıkar grup-ları için iyi. Ama toplumu daha çok o dediğimiz paralel sınıflara bölüyo.

Türk Veliler Birliği üyesinin “Almanla-rı ayrı yuvaya göçmenleri ayrı yuvaya” sözü bu çalışmanın ana savını çok iyi ifade etmektedir. Yönetsel sosyal hiz-met sunumu, genel olarak yeni toplum-sal dayanışma alanlarına yaslanmakta-dır, ancak göçmenler özelinde gelenek-sel dayanışma örüntüleri –yeni biçim-lerle de olsa– yeniden üretilmektedir.

Almanya’da e.V. (kayıtlı dernek) statü-sü dışında kurulan ve kamu yararına hizmet üretmeyi hedefleyen kar amaçlı bir başka yapı daha vardır. GmbH (Ge-sellschaft mit beschränkter Haftung) adı verilen limitet şirketler sosyal hiz-metlerden kar elde edebilmektedir. Yö-netsel sosyal hizmet sunumuyla birlik-te yalnızca GmbH’ların değil sivil top-lum örgütlerinin yöneticileri de yaşam-larını sürdürecek maddi olanaklara ka-vuşmuştur. Hal böyle olunca, göçmen-lerin göçmen sorunlarının çözümünde rol alması, yönetselliğin en temel argü-manlarından biri olan verimliliği sağla-mış olmuyor. Bir tür yeni profesyonelle-rin alanı haline gelen göçmen örgütlen-mesinde sosyal sorunlar nesneleşmek-te ve araçsallaşmaktadır.

Projeler iyi niyetle başlamış olabi-lir. Yani katkı amacı da düşünülmüş de olabilir belli sorunların çözümün-de. Ama burda öyle bi yapılanma, kurumsallaşma gerçekleşti ki, bu iş artık sosyal problemlere, kültürel sorunlara çözecek kurumlardan zi-yade bi ticari mekanizmaya dönüştü kurumlar. Para kazanma aracı oldu. (Halkçı Devrimci Birliği temsilcisi).

Yönetsel sosyal hizmet sunumunun te-mel kabulleri göçmen sivil toplum ör-gütlerinin sunduğu sosyal hizmetleri de belirlemektedir. Türkiye kökenli bir göç-men olan ve sosyal hizmet okulunda

Page 11: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

123

çalışan öğretim elemanı, dönüşümün kuramsal çerçevesini şöylece özetliyor:

Bu sistem 5-10 yılda her alanda kuruldu. Özellikle yaşlılık alanın-da böyle. Her şey paketler halinde. Saçını kesme 10 dakika, yıkama 15 dakika vs. Qualitätsmanagement (Toplam Kalite Yönetimi), verimlilik gibi kavramlar. İşletmenin modeli-ni sosyal hizmetlere uygulayabiliriz diye düşündüler.

Toplam kalite yönetimi esaslarına göre biçimlenen meslek elemanı istihdamı hizmetlere doğrudan etkide bulunmak-tadır:

Evimizin kapasitesi 130 yataklı. Ge-len her sakinimizle beraber biz per-sonelimizi ayarlamak zorunda kalı-yoruz. Çünkü Almanya’nın bir sis-temi var. Bakım sistemi var. Ba-kım sigorta sistemi var daha doğru-su. Bu bakım sigortası sistemi için-de kişinin bakım dereceleri, ihtiyacı-na göre bakım derecesi veriliyo. Bu bakım derecesi 1, 2, 3 diye sınıflan-dırılıyo. Ve gelen sakinin hem sayı-sı önemli hem de bakım derecele-ri önemli. Çünkü o insanın bakıma ne kadar ihtiyacı varsa ona göre de personel sayısı artıyo ve iniyo veya düşüyo her neyse. (Kreuzberg Türk Bakımevi’nde çalışan sosyal hizmet uzmanı).

Bu tür ticari sosyal hizmet kurumları ile devlet bir sözleşme yapmakta ve mad-di teşvikler vermektedir. Devlet böylece bu hizmetleri doğrudan sunmanın ya-rattığı maliyeti büyük oranda azaltmış olmaktadır.

Günlük bakım yapan, evde hasta-bakımı yapan kurumlar var. Bu evde hasta bakımlar çocuk da olabiliyo,

genç de olabiliyo, yaşlı da olabili-yo. Ve bunlar özel kurum, yani ticari amaçlı kurulan kurumlar. Ama onun dışında eğitiminlen alakalı sosyal çalışmaları devlet projeleri altında yapılan dernekler yapıyo. Engelli-lerle ilgili merkezler de var. Bunların da birçoğu ticari (Kreuzberg Türk Bakımevi’nde çalışan sosyal hizmet uzmanı).

Bu sistemde sosyal hizmet mesleğinin önemi her geçen gün azalmaktadır. Ül-kemizde önemli sosyal hizmet alanla-rında sosyal hizmet uzmanlarının ya-şadığı statü kayıpları doğrudan yönet-sel sosyal hizmet sunumundan kay-naklanmaktadır. Almanya’nın en önem-li sosyal hizmet kurumlarından biri olan AWO’da çalışan sosyal hizmet uzmanı sosyal hizmet mesleğinin aşınması sü-recini çok açık ifade etmektedir:

Onlar şimdi yakınıyolar, ne biliyim ben işte “gruplarımız dolu değil…” Tabi grup şeyine göre para alınıyo. Yani bi yerde işi ona bağlı aslında. Yani bikaç ay o grup 8 çocuklan de-ğil de 3 çocuklan çalışırsa, eninde sonunda ya saatler kısıtlanır ya o proje ölücek. Yani böyle bisürü so-run da var. …3 çocuk varsa 3 çocuk için alıyosunuz parayı. Yani uzun bi süre böyle giderse AWO dicek ki “ya bu böyle gitmez, ikinizden biri-niz biriniz gitmelisiniz. Bu kadar ço-cuğa 4 kişi lazım değil.”

Böylesi bir sosyal hizmet sunumunun en önemli sonuçlarından biri, bir yandan etnik piyasalar yaratarak, diğer yandan dini cemaatler oluşturarak, iyiden iyiye içe kapanan göçmen toplumunun, tür-lü toplumsal alanlarda, uyum taleple-rine kayıtsız kalarak, gettovari yapısı-nı yeniden üretmesi olmaktadır. Bakım

Page 12: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

124

şirketlerinden biri olan, Kreuzberg’teki Türk Bakım Evi’nin tanıtım sloganı şöy-ledir: “Emin ellerdesiniz – Bize güve-nin! (In sicheren Händen – vertrauen Sie uns!)”. Kurum, tanıtımını şu ifade-lerle yapmaktadır:

Burada bulunan Türk vatandaşları-mıza, kültürel ve etik inançlarını dik-kate alarak modern bir bakım tesi-sinin tüm imkanlarını sunmaktadır.

Türk bakım personeli, helal yemek-ler, bireysel ilgi ve kültürel anlayışı-nıza uygun bakım ile, kendinizi iyi ve daha özgüvenli hissetmenizi sağla-yacaktır (Türk Bakımevi broşürü).

Türk Bakımevi’nde çalışan sosyal hiz-met uzmanı da bu sosyal hizmet sunu-munu şu sözleriyle meşrulaştırıyor:

Almanlarla çalışıyosunuz ama Türk insanını bir Türkten başkasının bu kadar tanıması mümkün değil. Bu insanlarımız bir başka kuruma gidip de bakıma muhtaçlık durumların-da kaldıklarında gerçekten çok bü-yük zahmet çekiyolar. Çünkü onla-ra, onların ihtiyaçlarına yönelik hiz-met vermeleri mümkün değil.

Bu aslında göçmenlerin zorunda bıra-kıldığı bir söylemdir. Çokkültürcü sos-yal hizmet ideolojisi maalesef farklı kül-türleri kaynaştıran değil, yalnızca birbir-lerinden bağımsız birimler halinde kendi pratiklerini gerçekleştirebilmelerine alan açan bir işlev görmektedir. Bu durumda “kültürel” gereksinimler ancak böyle ka-palı yapılar halinde giderilebilmektedir.

Toplumsal dayanışmayı yeniden can-landırmanın önemli araçlarından biri de doğal/geleneksel dayanışma örüntüle-rini işlevselleştirmektir. Alman sosyal hizmet akademisyeninin aşağıda sö-zünü ettiği “mahalle anneleri” projesi

çokkültürcü sosyal hizmet uygulaması-nın aslında “kültürel olarak yetkin” uz-manlar yetiştiremediğini, devlet ile bi-rey arasında birer aracı olarak, gele-neksel dayanışmanın en önemli simge-lerinden biri olan “anne”lere gereksinim duyulduğunu göstermektedir.

Do you know Stadtteilmutter? They are Turkish migrants and you have the social services. They selected 300 Turkish and Arabic mothers. They trained them. So kid can go to the kindergarten. Social service. So they are like mediation. So they are like German language Lotsen. They are like guides. They are mediator between Turkish Arabic population on one side, migrants and administ-ration, social services. They are tra-ined. They make home visit. They do social service. …They are paid. I don’t know how much they are paid.

Mahalle annelerini biliyor musun? Bunlar Türk göçmenler. Bir yanda da sosyal hizmetler var. 300 Türk ve Arap anneyi seçtiler. Eğitim verdi-ler. Çocuklar yuvaya gidebilsin diye. Sosyal hizmet. Yani bir tür arabulu-culuk gibi. Bir bakıma Almanca Kı-lavuzları gibiler. Kılavuz gibiler. Türk ve Arap nüfusu ile, göçmenler ile yönetim ve sosyal hizmetler ara-sında arabulucular bunlar. Eğitim almışlar. Ev ziyaretleri yapıyorlar. Sosyal hizmet yapıyorlar. …Para alıyorlar. Ne kadar para aldıklarını bilmiyorum.

Yönetselliğin Profesyonel Sosyal Hizmet Alanlarındaki Yansıması: Çokkültürcü Sosyal Hizmet

Çokkültürcü sosyal hizmet uygulaması yönetselliğin ideolojik ikliminin önemli

Page 13: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

125

bir unsuru olarak sosyal hizmet uygula-masına devrimsel bir etkide bulunmuş-tur. Bu çalışma, söylemsel düzlemde “farklılıklara saygı”yı vurgulayan çok-kültürcü sosyal hizmetin pratikte fark-lılıkların ötekileşmesine hizmet ettiği-ni savunmaktadır. Bu çalışmanın öne-risi olan sınıfsal bakış açısı, farklılıkla-rı yalnızca sınıfsal çelişkiler düzlemin-de görmekte ve kültürel farklılıklar kar-şısında “renkkörü” bir tavır almaktadır. Çünkü farklılıklar farklı birimler halin-de ele alındığında, bir yandan bu fark-lılıklara ilişkin önyargılar yeniden üre-tilebilmekte, diğer yandan toplumda-ki asıl eşitsizlikler görünmez kılınabil-mektedir.

Çokkültürcü uygulamalar ilk bakışta türdeş ve tekkültürlü ulus-devletin ço-ğulluklar üzerindeki baskıcı niteliğinin giderilmesini ve herkes için toplumsal eşitliğin savunulmasını ifade etmek-tedir (Gutmann 1994, Goldberg 1994, Kymlicka 1995, Favell 1998, Willett 1998, Parekh 2000). Bununla birlikte, Reisch (2007) çokkültürcü sosyal hiz-met uygulamasını, sosyal hizmet sunu-munu “gettolaştırmakla” suçlamaktadır. Ona göre, çokkültürcülük, sosyal ada-leti hedefleyen geniş yapısal analizler yerine dar alternatif uygulama ve araş-tırma modellerine odaklanmıştır. Çok-kültürcülüğün bu açmazını aşabilmesi için eleştirel yaklaşımlardan daha çok yaslanması gerekmektedir. Örneğin Özgür-Sayar’ın çalışması (2009) çok-kültürcü sosyal hizmeti sınıf bakış açı-sıyla ele almaktadır.

Sosyal hizmet okulunda çalışan göç-men sosyal hizmet akademisyeninin şu sözleri çokkültürcü sosyal hizmet uygu-lamasına ilişkin çok çarpıcı bir eleşti-ridir.

Inter-kültürel sosyal hizmet çalışma-ları kültürel oyuncuklar gibi. Yok be-nim çayım, dönerim; senin wurst’un (sosis) gibi. Yapısal nedenlerle ilgi-lenmiyor bu çalışmalar.

Kültürün özellikle 1970’lerle birlikte sos-yal bilimlerde başat ilgi konularından biri olmakla kalmayıp, sosyal bilimlerin ontolojisini yeniden tartışmaya açan bir boyutu vardır. Bu yönüyle, öznelliği ve bağlamsallığı sosyal bilimlerin merke-zine yerleştiren kültür tartışması, diğer yandan, özellikle post-yapısalcılığın güçlenmesiyle birlikte büyük anlatılara karşı da bir eleştiri alanı açmıştır. Fark-lılıklarla bir arada yaşamak ve ötekine saygı gibi toplumsal yaşamı biçimlen-dirici boyutlarıyla oluşan bu yeni alanın tüm büyük anlatılara itirazı, toplumdaki sınıfsal çelişkilerin çözümlenme potan-siyelini de belirsizleştirmiştir. Bu yönüy-le, gerçek toplumsal yaşamdaki eşitsiz-liklere ve hiyerarşik ilişkilere karşı güç-lü ve güçlendirici bir eleştirisi olan çok-kültürcü yaklaşım, eşitsizliklerin yapı-sal nedenlerini göremediği oranda yal-nızca neo-liberal uzlaşının bir boyutunu oluşturmaktan öteye geçememektedir.

Çokkültürcülük yaklaşımı, farklı kültür-leri “otantize” ve “egzotize” ettiği oran-da içermekte ve aslında farklı kültür-lerin ötekileştirilmesine söylemsel bir meşruiyet kazandırmaktadır. AWO’da çalışan sosyal hizmet uzmanı, göç-menlerin aslında “bir arada” yaşamaya ne denli istekli olduğunu ve bu bir ara-dalığın oluşamamasının suçlusu olma-dıklarını şöyle ifade ediyor:

Yani ben mesila bu çocuklar dışında, anneler için kurs veriyorum. Sırf anne-ler için. Eğitim sorunlarınla ilgili yani. “Güçlü Annelere, Güçlü Anne Babala-ra Güçlü Çocuklar Gerekir” adında bi

Page 14: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

126

proje bu. Oraya gelen annelerin yüzde 99’u Türk. Ama onlar, yani bunları ken-dileri dile getiriyolar. Çok çok büyük bi istekleri, ilgileri var başka kültürden ge-len, yani sade Alman değil, “başka in-sanlarlan tanışalım, konuşalım, ya işte ne bileyim, çocuk bahçesine gidiyoz, hep aynı kadınlar işte hep aynı kom-şu. Hiç başkaları” gelmiyo mu buraya felan. Büyük bir ilgi var. Onlar da “na-sıl yapsak, nereye gitsek” bilmiyolar. Ve hatta hatta diyolar “sen bu kursa çağra-maz mısın” böyle. Almanlar eksik (gü-lüyor). …Ama bazen şunu da duyuyo-rum. Böyle bazı uzmanların, ne bileyim bir kendimiz eğitim gördüğümüz za-man, kurslara girdiğimiz zaman, böyle bir yakınma, “ya hiç işte çok kendileri-ni geriye çekiyolar, kapanıyolar. Biz Al-manlar işte hiç onlarlan bir, böyle nasıl diyim bir diyalog yok”.

Aynı sosyal hizmet uzmanı, çükkültür-cü sosyal hizmet uygulamasının pratik-teki çelişkilerini de ifade ediyor:

Yani burda sürekli olarak konu olan interkulturele öfnung dedikleri bu değişik kültürlere işte açılış yani, di-versity management (farklılıkların yönetimi). Bu herkezin dilinde olan moda bi kelime. Yani daha öncele-ri integration’du, şimdi diversity ma-nagement oldu ama fakat yani bu-nun arkasında yatan düşünce, fikir aslında aynı. Yani her gelen insa-nı burda olduğu gibi kabullenelim. Yani ne bileyim ben, ona bizde ne varsa verelim, o kendinde olanla-rı bizlen paylaşsın ve böyle zengin bir toplum oluşsun. Fakat gerçek-te veya iş hayatında bu böyle de-ğil. Ne kadar burda çalışan uzman-lar kendilerinden “ya biz yabancıla-ra karşı değiliz. Yok a çok, nasıl di-yim, herkeze karşı açığız” diyolarsa

da, işlerinde bu belli olmuyo. …Biz bu işe başladığımızdan beri, yani şu Kreuzberg’te heralde tanımadı-ğımız aile kalmadı. 16 aileylen ça-lışıyoruz ama bunlar tabi “aa oraya gittik, böyleydi, şöyleydi” diye çok çabuk dağılıyo ortada bu. Çünkü biz gerçekten ailelerin içine giriyo-ruz. …Hepimizin önyargısı var. Yani eminim benim de var. Ama önemli olan durup, bi kendini sorgulamak. Ama bunu yapmadığımız zaman, karşımızdaki o yardıma ihtiyacı olan insanla aynı hizada şey kuramıyoz. Eşit bir diyalog kuramıyoruz. Sürek-li yukardan aşağa oluyo bu. Bu ken-dimizden yola çıkarsak, arayı açıyo. Yani o insan bana karşı açılmıyo, daha çok kapanıyo. Bu hatayı görü-yorum ben diğer projelerde.

Kültürler arası uygulama yalnızca söy-lemsel bir alanda kalmış görünmekte-dir. Zaman içinde tüm çokkültürcü söy-leme karşın göçmenlerin önemli pozis-yonlara hala erişememesi; ikincisi ise göçmen örgütlerinin artık hak talebin-de bulunan yapılar olmaktan çıkması-dır. Çokkültürcü uygulamayı neo-liberal uzlaşının önemli bir parçası yapan da budur. Göçmenler “farklı”, “egzotik” ve “otantik” yapılarıyla geniş toplum ke-simlerinin birer birimi olabilmekte, an-cak toplumu kuran unsurlardan biri ola-mamakta ve bunu talep etmekten de uzaklaşmaktadır.

Yeniden Sınıfsal Çözümleme

…Bunu söylemiyolar ama bunun (getto yapısının) onlar için daha iyi olduğu ben kanısındayım. Pa-ralel toplum iyi ki oluştu. Oluşma-saydı Almanların başı daha çok belaya giricekti yani. Fransa ör-neğini vermek istiyorum. Bir ülke

Page 15: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

127

göçmenlerine “sen bizdensin, sen busun” dediği zaman, Fransa’ya göçen Algeria’dan (Cezayir) falan o göçmenler, ama bunu da yapmaz-san, çalışma dairesinde üçüncü sı-nıf gösterirsen o insanı, bilmem ne gittiği zaman iş piyasasında mes-lek eğitiminde o gençleri dışlarsan gençler öyle iki ay sokakları yakar-lar, yıkarlar. Annesi de diyo ya, “sen Fransızsın git talep” diyo onlara… Şimdi buraya dönüyoruz. Uyuyo bi-zimkiler. Alman diyo “Türkten Al-man olmaz” diyo. “Alman pasapor-tum var” diyo çocuk, talep ediyo. Evde de zaten “ya oğlum biliyorum, bizden Alman olmaz” diyo. Alman-sın kardeşim sen üçüncü generas-yonda… Git talep et…

Türk Veliler Birliği yöneticisinin söyledi-ği bu sözler aslında yönetselliğin mu-hafazakar neo-liberalizmin bir uzantı-sı olduğunu ve göçmen bireyin sınıf-sal bir bakış açısı geliştirmesinin önün-de engel oluşturduklarını kanıtlamakta-dır. Yönetsellik göçmenlerin sosyal so-runlarını doğrudan göç ve göçmenlik-le ilişkilendirmekte; yapısal nedenler ve sınıfsal çelişkileri görünmez kılmakta-dır. Sosyal sorunların çözümü ise ge-leneksel ve yeni dayanışma biçimlerine dayalı sivil sosyal hizmet çalışmalarıdır.

Türk Veliler Birliği yöneticisinin “git, ta-lep et” çağrısı belki de göç ve göçmen-likle ilişkilendirilen tüm sorunların in-san haklarına dayalı ve demokratik bir biçimde çözülebilmesinin anahtarıdır. “Git, talep et” çağrısı, sınıfsal çelişkile-rin farkında olmayı ve bir yurttaş olarak hak talebini zorunlu kılmaktadır. Ger-çek anlamda bir uyum (entegrasyon) ancak sınıfsal bir bilinçle olanaklıdır. Sınıfsal bir bilinç göçmen sorunlarına analitik bakabilmeyi de sağlayacaktır.

Tabi tabi tabi. Şimdi siz elmayla ar-mutu karıştırdığınız zaman elbette ki çok yanlış sonuçlar çıkacak. Siz Türk toplumunun geneliyle Alman toplumunun genelini karşılaştırmaz-sınız. Bu toplum daha 40 sene önce buraya işçi olarak gelmiş. İşçi sınıfı-na ait insanlar. Siz onları kimle kar-şılaştırabilirsiniz? Doğru sonuçla-ra ulaşmak istiyosanız, Türk işçi sı-nıfıyla o zaman Alman işçi sınıfını karşılaştıracaksınız. Bakın o zaman sosyal zayıf olan Alman sınıfında-ki okuma oranı, üniversiteye gitme oranı, lise bitirme oranı ne, Türkler-deki ne? E siz Almanın genelini alı-yosunuz, öbür tarafa işçi sınıfından gelme, sosyal zayıf insanları alıyo-sunuz. Koyuyosunuz karşı karşıya. Diyosunuz ki, Almanlarda şu kadar, Türklerde şu kadar. Elbette ki çok farklı sonuçlar ortaya çıkıyo yani (Berlin Türk Cemaati temsilcisi).

Sınıfsal bir bakış açısıyla bakıldığında, göçmenlerden kaynaklanıyor gibi algı-lanan veya göçmenliğe atfedilen pek çok sorunun aslında sınıfsal bir temeli olduğu ve yerleşiklerin de bu sorunları belli oranda paylaştığı görülecektir. Al-man sosyal hizmet akademisyeni, göç-menlerin Almanca sorununun en ateş-li tartışma konularından birini oluştur-duğu Almanya’da kimi Alman ailelerin de Almanca sorunu yaşadığından söz ediyor:

They always complaint Islam is the problem. No it’s a class problem. Of course we’ve more lower class Tur-kish people in Berlin than German. … but it’s really a class problem. We do have German families who do not speak German well. So it’s a class problem. … Germans also share many problems. For example

Page 16: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

128

in Hellersdorf you see at the age of 18 with a child. The Meyer of Hel-lersforf told me that 60% of the mot-hers are single mothers. 60%! The-se are poor people, German peop-le. So it’s a class problem. You are completely right.

Hep sorunun İslam olduğundan ya-kınıyorlar. Hayır, bu bir sınıf soru-nu. Elbette Berlin’de Almanlara kı-yasla daha çok Türk alt sınıftan ge-liyor. …Fakat bu gerçekten bir sınıf sorunu. İyi Almanca konuşamayan Alman ailelerimiz var bizim. Demek ki bu bir sınıf sorunu. …Almanların da benzer pek çok sorunu var. Ör-neğin, Hellersdorf’ta 18 yaşında bi-rinin bir çocuğu olduğunu görebili-yorsun. Hellersdorf Belediye Baş-kanı bana annelerin yüzde 60’ının tek ebeveyn olduğunu söyledi. Yüz-de 60! Bunlar yoksul insanlar, Al-manlar. Şu halde bu bir sınıf soru-nudur. Kesinlikle haklısın.

Göçmenliğe ilişkin en yoğun tartışılan konuların başında genellikle eğitim gel-mektedir. Göçmen çocuklarının önem-li bir bölümü (yaklaşık %70) hauptschu-le adı verilen ve Alman eğitim sistemin-de başarı düzeyi bir hayli düşük olan okullara gitmektedir. Göçmen çocukla-rının bu okullarda okuması ilk bakışta göçmenliğe ilişkin bir zayıflık gibi algı-lanabilmekte ve kimi Alman siyasetçile-ri ve gazetecileri için de argüman oluş-turabilmektedir, ancak Alman işçi sınıfı-na mensup pek çok ailenin çocuğunun da bu okullarda okuduğu göz ardı edil-mektedir. Bu durumu Berlin Branden-burg Türk Toplumu temsilcisi ironik bir biçimde ifade etmektedir:

Bu politikacılar bazı şeyleri anla-madıkları için her şeyi etnik baza

indiriyolar. Örneğin eğitim. İşte Türk çocuklar başarısız. Öyle bişey yok. Çünkü başarısız olan bütün çocuk-lara bakarsınız görüyosunuz ki, ba-şarısız olan çocukların yüzde 90’ı belli bi sosyal sınıftan gelmedir. Türk, Kürt, Çinli, Alman hiç fark et-miyo.

Getto tartışmaları aslında bir öteki ola-rak göçmen varlığını meşrulaştırmaya yaramaktadır. Oysa göçmenleri getto halinde yaşamaya iten yapısal neden-ler göz ardı edilmektedir. Göç çalışma-sındaki getto tartışmalarının doğrudan böyle bir siyasal rolü olmasa dahi, so-nuç itibariyle görünen resmi çizmeye çalışmakta, bundan dolayı nedensel-lik bağını kuramamakta ve dolaylı ola-rak getto yapılarının yeniden üretimini meşrulaştıran bir işlev görmektedirler.

Ötekinin denetimi her zaman daha ko-laydır. Alman işçi sınıfıyla göçmenlerin birlikte siyasal bir zemin yaratmaları-nın önündeki büyük engel de göçmen-lerin ötekiliğidir. Aynı mahallede oturan ve benzer yaşam standartlarına sahip bu iki yapının bir aradalığı büyük tehdit olarak algılanmaktadır.

Bu durumda, göçmenlerin getto yapıla-rının yeniden üretilmesi bir siyasal se-çim olmaktadır:

Yani şöyle, “bunlar kendi aralarında getto halinde kalsın, o zaman bu bi-linç zaten gelişemez de. Yani bu sı-nıfsal bilinç. Yani ikisini birden ka-patmış oluyosun. Ve “bunu her za-man gerektiğinde kullanabiliriz” (AWO’da çalışan sosyal hizmet uz-manı).

Alman etnik hegemonyası varlığı-nı sürdürmek için “ötekiler” yarat-mak zorunda. Biz ve onlar ayrımı

Page 17: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

129

yapıyor. Gettolar böyle de bir iş-lev görüyor. Neuköln mesela, bu-rada sadece göçmenler yok ki. Bu-rada Türk, Arap ve Alman işçi sınıfı aileleri oturuyor (Türk sosyal hizmet akademisyeni).

Ötekilik söylemi öylesine güçlüdür ki, sıklıkla mağdurlar tarafından da iç-selleştirilir. Bauman’a göre (1999: 59, 60), “dışarlıklıların içeriye akın etmesi, yeni gelenlerle eski sakinler arasında-ki farklılık belli belirsiz olsa bile, her za-man yerleşik nüfusun hayat tarzına bir kafa tutuş demektir. Yeni gelenlere yer açma zorunluluğundan ve dışarlıkların kendine yer bulma ihtiyacından doğan gerilim iki tarafı da farlılıkları abartma-ya iter”. Şu halde, baskın olan taraf her alanda bir “normal” tanımlaması yap-makta ve bu tanımın dışında kalanla-rı içermek gibi bir uğraş vermemekte-dir. Buna göre, “biz” diye bir tanımla-ma yapılmış ve sınırlar çizilmişse, “on-lar” “biz”e benzedikleri oranda içeril-mekte ve “normal” sayılmaktadır (Ak-baş, 2008).

Ötekilik duygusunun giderilmesi ancak göçmenlerin türdeş bir yapıya sahip ol-madıklarını öncelikle kendilerinin içsel-leştirmesine bağlıdır. Belki sınıfsal bi-lincin önkoşulu da budur. Bu bağlamda, göçmenlerin Alman siyasal ve toplum-sal yaşamının her alanında varolmaları ve bunu talep etmeleri yaşamsal önem taşımaktadır. Berlin Brandenburg Türk Toplumu yöneticisinin verdiği şu örnek bu bakımdan açıklayıcıdır:

Emine Demirbüken şu anda Berlin Parlamentosu’nda CDU’dan (Hıris-tiyan Demokrat Birliği Partisi) mil-letvekili. Çok eskiden bizim yöne-tim kurulu sözcülerimizden biriy-di. CDU’nun da Federal Yönetim

Kurulu, Merkez Yönetim Kuru-lu üyesi. Şimdi 90’lı yıllarda işte bu CDU’da aktif olmağa başladı. Dışar-da da biliniyodu. Acayip yüklenirler-di. Vay bir göçmen nasıl CDU’da olur? Ben hep savunuyodum yani. Çünkü diyodum, uyumun bi parça-sıdır yani. Kendinizi sadece göç-men olarak tanımlamak çok yan-lış. Eşit haklar isteyip, yalnızca göç-menliğe indirgememek lazım.

Berlin Brandenburg Türk Toplumu yö-neticisi ayrıca göçmenlerin geleneksel söyleminin önemli bir parçası olan “bir-lik, beraberlik” vurgusunu da eleştir-mektedir. Öteki olarak ötelenen ve ka-palı/cemaatçi bir yapıya itilen göçmen-ler kimlik oluşumunun en önemli parça-sı olarak yine “hayali” bir birlik arzusu taşımaktadır:

İşte biliyosun, bu bizim toplumu-muzda da birlik, beraberlik, bilmem ne gibi böyle garip şeyler çok ön planda olduğu için bu mesela iki çatı olması biçok insanı hiçbişey yapmamağa itiyo. O da tabi demok-ratik kültürle de ilgili. Tabi bi de dias-porayla ilgili. Tabi çünkü niye birlik olmuyosunuz? Bunu bazan Alman-lar da soruyo ama onlar afedersin puştluğuna soruyolar yani. …Bu şe-yin başına dönersek, bu göçmen ör-gütlerini muhattap kabul etme me-selesinde. İşte ama niye birlik diğil-siniz? Allah Allah ya! Ya diyodum, kardeşim sizim parlamentonuzda 4 parti var, biz birlik olucaz. Niye? Göçmen olduğum için mi, Türkiyeli olduğum için mi? Niye birlik olucak-mışım ki ben?

Önemli olan göçmenin nasıl yaşadığı veya hangi kültürel kodlara sahip oldu-ğu değil, onun toplumdaki olanaklara

Page 18: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

130

ne kadar erişimi olduğudur. Uyum (en-tegrasyon) ise ancak bu erişim olanak-larıyla ilişkilidir. Göçmenlerin gettova-ri yapısı dahi aslında uyum için bir en-gel oluşturmayabilir, yeter ki fırsat eşit-liği toplumun tüm katmanlarını kuşat-sın. Tüm göstergeler de uyum ve refah düzeyi arasında bir doğru orantı oldu-ğu yönündedir.

Duvarlar açılmadan önce Türk-ler arasında işsizlik yüzde 12’ydi. Şimdi şu bulunduğumuz yerde, Kreuzberg’te işsizlik yüzde 44’le 60 arasında. Dolayısıyle entegrasyon ve uyuma gelicem. …Bu işsizlik-le beraber onların çocukları, işsiz-lik burada eğitime son derece yan-sıdığı için çocukları da başladı doğ-ru dürüst diploma alamamaya. Du-var yıkılmadan önce diploma alan, üniversite olgunluğu, abitür alan ço-cuklarımızın sayısı daha fazlaydı. Yüzde 12’ye erişmiştik, sonra yüz-de 9’a, 8’e kadar düştü. Anne bana burda işsiz olunca, sosyal konumu düştüğü zaman çocukların direk tahsil ve toplumda başarı, dolayısıy-la uyum ve entegrasyona direk etki-si var (Türk Veliler Birliği yöneticisi).

Göçmen sivil toplum örgütlenmesinin dışında kalmayı seçen üçüncü kuşak göçmenler “isyan ateşi”ni gösterecek türlü yollar yaratmaktadır. Sosyal pro-jelerin bir parçası olarak “ehlileştirilme-yen” üçüncü kuşak göçmenler gerçek anlamda siyasal zeminler oluşturma potansiyeli taşımaktadır. Üçüncü kuşa-ğın sivil zeminleri geleneksel yapılar-dan çok farklıdır.

Bu üçüncü dördüncü kuşak rap, hip hop tarzı başka netwerk’ler sürdürü-yo. Yeni iletişim enstümanları kulla-nıyolar. Sivil inisiyatifler bunlar. İşte

rap hiphop girişimi, twitter grubu, fa-cebook grubu gibi. Bu Türk STK’ları bunları kendi içine kapalı yapılarına sokmaya çalışıyo. Bi bıraksalar, bu gençler yepyeni netwerk’ler içine gi-recek. Kendi normlarını dayatıyolar onlara (Gazeteci).

Diğer yandan sınıfsal bilincin açığa çık-masını sağlayacak gerekçelerden biri sosyal projeler yoluyla oluşan emek sö-mürüsüdür. Sosyal hizmet uzmanları-nın ve diğer meslek elemanlarının sta-tü kaybı biçiminde görünen uygulama-da bu meslek elemanlarının boşluğu tümüyle bu konularda vasıfsız olan ve işsizlik yardımıyla geçinen kişiler veya stajyer öğrencilerle doldurulmaya çalı-şılmaktadır.

Mesela bu şöyle de farkediliyo. Bu hani harz 4 (işsizlik yardımı), işsiz kalınca yardım alınıyo. Yani işsiz-lik parası. İşsizlik parasından sonra ama bunlara diyolar ki “ayda ne bilim ben 160 Euro kazanabilirsin.” MAE dediğimiz, işler bunlar. Yani çalışı-yosun, onun tam karşılığını değil de yani senin masraflarını karşılicak kadar bi para. Yani hiç o alanla ilgi-si olmayan, mesela bi insanı gönde-riyolar sana. Zavallı biri geliyo. Şim-di tabi aslında bi yerde hem bu şeye aslında politik şeye karşısın çün-kü bu tabi bi sömürü. O insan çün-kü 6 saat çalışıyo her gün. Haftada 30 saat çalışıyo. Bu haftada 30 saat için yani ayda 160 Euro para alıyo. Diğer taraftan, yeni uzmanlar, biri-si çıksa bile, o yer yeni bi uzmanlan kapatılmıyo ama yapılması gere-ken iş aynı değil, hatta çoğalıyo git-gide. Bu sefer noluyo? Mecbur kalı-yosun böyle o alanlan hiçbi ilgisi ol-mayan ya bi MAE işçisi ya bi stajyer yani böyle insanlarlan doldurmaya

Page 19: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

131

çalışıyosun. Bu yani yaptığın işin kalitesi etkileniyo (AWO’da çalışan sosyal hizmet uzmanı).

Göçmenlerin bu yapıya itiraz etmeleri ancak yerleşiklik duygusuyla olanaklı-dır. Kapalı ve gettovari yapısı içindeki göçmen elli yıl geçmesine karşın hala Gastarbeiter (misafir işçi) duygusunun-dan kurtulamamıştır. Alman Devleti’nin sosyal kontrol aracı olarak işlevsel olan getto yapıları ilginç bir biçimde yalnızca göçmenler için geçerli değildir. Anaakı-ma muhalif olan tüm yapılar belli yer-leşkelerde toplanmaktadır. Sınıf bilin-cinden yoksun/siyasal olmayan yeni kültürel biçimlerde itirazlarını ifade et-meyi seçmektedirler. Dahası son yıllar-da Berlin’de Türkiye kökenli göçmen-lerin en yoğun olarak yaşadığı Kreuz-berg semtinin yeni ve farklı sakinle-ri oluşmaya başlamıştır. Kreuzberg ar-tık yavaş yavaş tüm ötekilerin buluş-ma noktası haline gelmeye başlamıştır. Kurulduğu ilk günden bu yana bir işçi sınıfı semti olan Kreuzberg’in yeni öte-kileri ise güçlü bir sınıfsal bilinçten yok-sundur. Genellikle sanatçıların, homo-seksüellerin ve diğer “alternatif” grupla-rın oluşturduğu bu yeni sakinler Türki-ye kökenli göçmenlerle kaynaşıyor gö-rünmemektedir. Yeni bir tür getto orta-ya çıkmaktadır son yıllarda.

Sonraları yabancı düşmanı olma-yan ve bunu göstermek isteyen; snobluktan bıktık diyen Almanlar da Kreuzberg’e taşınmaya başladı. Bu Almanlar buranın reklamını yap-maya başladı ve burası lüksleşme-ye başladı. Küçük burjuvazinin otur-duğu yerler olmaya başladı (Türkiye kökenli tiyatrocu).

İnter-kültürel sosyal hizmet uygula-masının ortaya çıkardığı en büyük

olumsuzluk, sınıf bilincini silikleştirmek-ten öte, vahşi liberalist anlayışın yavaş yavaş sindirilmesine hizmet etmesidir. Türk Alman Merkezi yöneticisinin sı-nıf bilinci çok acı bir gerçeği kanıtlar gi-bidir:

Şimdi her ülkede, Almanya’da me-sela hiç yabancı olmasın diyelim, bu dediğiniz tabaka mutlaka var-dır. Buna tortu diyelim. Tortu taba-kası her toplumda vardır. Yani in-sanın doğası gereği vardır. İnsa-nın yaşantısında, doğada, ne diye-lim, siz daha iyi dersiniz onu, bir ha-yatta tutunabilme mücadelesi var-dır. Bu insanın zekasına, kendi iç dinamiklerine, kendi enerjisine, ya-şam enerjisine bağlı bi gerçek. Şim-di bazı insanlar kendi içinde, o orda yaşar. Yaşam tarzıdır. Yani o kade-ri falan değil. …Yani bu insanın ze-kası, IQ’suyla beraber hep böyle bi-şey çıkıyo ortaya. Bi yapı çıkıyo. Ya ondan sonra da doğal seleksiyona uğruyo. …Göçmen toplumu zeki bi toplum ama o tabakada yer bulmuş ve orda çalışıyo. Şimdi işin başka bi yönü bu. Belki bunların içinde çok zeki insanlar vardır.

Diğer yandan her şeye karşın çoğu sivil toplum örgütü temsilcisinin sınıfsal bi-lince ilişkin söylemsel düzeyde de olsa belli bir duyarlığının olması umut verici-dir. Özellikle bazı muhazakar sivil top-lum örgütü yöneticilerinin sınıfsal ayrı-mı çok açık bir biçimde işaret etmesi çok daha anlamlıdır. Spohn (1991) işçi sınıfının oluşumuna ilişkin sosyolojik ve genellikle Marksist kavramların dini işçi sınıfının oluşumunda ya bir karşıt ya da sınırlama olarak gördüğünü, an-cak Batılı dünyanın pek çok yerinde işçi sınıfının oluşumunda dinin önemli bir yeri bulunduğunu savunmaktadır. Bu

Page 20: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

132

açıdan bakıldığında, göçmenlerin dine rağmen bir sınıfsal bilinç geliştirme po-tansiyelleri vardır.

Öte yandan, Marshall (1963) sınıf-sal çelişkileri aşmanın yolunu yurttaş-lık olarak göstermektedir. Tüm yurttaş-lar için sunulan sosyal hizmetler bel-li bir eşitlik düzeyini sağlayacaktır. An-cak Marshall yine kimi eşitsizliklerin “sosyal hizmetlerin niteliği”nden kay-naklanabileceğini de ifade etmektedir. Marshall’ın 1950’li yıllarda vurguladı-ğı şey günümüzün yönetsel sosyal hiz-met sunumu için ne kadar açıklayıcıdır. Sosyal hizmetler eşitsizlikleri ortadan kaldırmak bir yana, çok daha derin sı-nıfsal çelişkilerin nedeni olabilmekte ve sınıfsal çelişkileri belirsizleştirmektedir.

SONUÇ

Almanya’nın Berlin kentinde gerçekleş-tirilen bu alan araştırması, göçmenliğe ilişkin bugüne değin değinilmemiş sav-lar ileri sürmekte ve göçmenlik tartış-malarını sığ çerçevelerden çıkarıp ye-niden makro yapılar üzerinden ele al-mayı önermektedir.

Daha özgül bir biçimde ifade etmek ge-rekirse;

- sosyal hizmetlerdeki dönüşümün ideolojik çerçevesini oluşturan yö-netsellik ile yine neo-liberalizmin toplum tasarımına göç çalışmala-rında meşru bir alan hazırlayan ulu-sötecilik yaklaşımının göçmen sivil toplum örgütlerinin etkinliklerini ve dolayısıyla göçmen kimliğinin olu-şumunu şekillendirmede nasıl bir etkileşim içinde olduklarını anlama-yı ve

- hem sosyal hizmetlerin hem göç çalışmasının göçmen pratiklerini

gerçekten anlayabilmesi ve yerle-şiklerle göçmenlerin biraradalığının mümkün olabilmesi için sınıfsal çö-zümleme olasılığını tartışmaya aç-mayı

amaçlayan bu çalışma, sosyal bilimle-rin ve özel olarak sosyal hizmetin çok-parçalı yapısına karşı tümel bir ba-kış geliştirmektedir. Bu bakış yalnızca göçe değil, sosyal hizmetin tüm sorun/ilgi alanlarına uyarlanmalıdır, çünkü sığ çerçevelerden doğru kurulan kuram-sal yaklaşımlar, sosyal politikalar veya sosyal hizmet uygulamaları yalnızca bu çerçeveler üzerinden çözüm aramak-tadır. Hâlbuki tüm diğer sorunları birer tekil ve özerk alan olmaktan çıkarmak yalnızca bu alanları yekdiğeriyle bir bü-tün oluşturacak biçimde kuran kapita-lizmi bütüncül bir bakışla ele almakla mümkündür.

Refah devletinin yaşadığı krize iliş-kin tartışmalar sosyal politika ve sos-yal hizmet alanlarını da yeniden tar-tışmaya açmıştır. 1990’lara değin sos-yal politika ve sosyal hizmet alanların-da aşağı yukarı Anglo-Sakson ve Kıta Avrupası modelleri diye ayırabileceği-miz kaba bir sınıflama söz konusuydu. 1990’lardan sonra küreselleşmenin her bir tekil alandaki varlığının güçlü bir bi-çimde hissedilmesiyle birlikte, bir yan-dan alışageldik siyasetler iç içe geç-meye başlamış, diğer yandan sosyal politika ve sosyal hizmet alanlarındaki Anglo-Sakson ve Kıta Avrupası ayrımı ortadan kalkmaya yüz tutmuştur.

Neo-liberal uzlaşının –içerdiği yeni sos-yal demokrat unsurlarla birlikte- çepe-çevre sardığı yeni siyasal anlayış, yö-netim zihniyetini de (governmentality) tümden değiştirmiştir. Sosyal kontrolün önemli bir ideolojik aracı olarak işlev

Page 21: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

133

gören sosyal hizmetler artık çok daha geniş çaplı bir toplumsal mühendisliğin aracı haline gelmeye başlamıştır.

Yeni dönemde sosyal hizmetler;

- toplumu kendine yaklaştırmanın (Rosanvallon, 2000),

- iyi toplum idealinin (good society) (Bellah ve diğ., 1991),

- dayanışma ve cemaat ruhunun (Kleinman, 2006)

en önemli araçlarından biri haline gel-miştir. Refah devletinin krizi bu çalış-manın doğrudan odağı değildir. Kimi-lerine göre refah devletinin krizinden söz etmek bile doğru olmaz (Kleinman, 2006). Bu çalışma, öyle ya da böyle re-fah devletinin krizini veya dönüşümünü izleyen süreçte oluşan yeni sosyolojik bağlamı ve bu bağlamın oluşumu için araçsal bir işlev gören sosyal hizmetle-ri anlamaya çalışmaktadır.

Toplumu kendine yaklaştırma, iyi top-lum ve cemaat ruhu gibi bir “hayali ce-maat” yaratmaya dönük çabalar, devle-te olan talebi azaltmaya ve kısılan sos-yal harcamaları meşrulaştırmaya hiz-met etmektedir, ancak bir yandan da toplumun dokusunu geri dönülmez bir biçimde dönüştürmektedir. Bu süreç sosyal politika ve sosyal hizmet alan-larının da kuramsal, ideolojik ve pra-tik bakımlardan bambaşka bir görünü-me bürüneceği yeni bir dönemin kapı-sını aralamıştır.

Buğra ve Keyder (2006) sosyal politi-kanın kapitalizmle ilişkisinin her zaman “iki yüzlü” olduğunu; bir yandan kapita-lizmi insancıl ve toplumsal açıdan sür-dürülebilir kılmayı amaçladığını, di-ğer yandan ticarileşme ve metalaş-ma eğilimlerini sınırlayarak kapitalizmi

yapılandırdığını ileri sürer. Ancak özel-likle 2000’lerle birlikte sosyal politika ve sosyal hizmetler herhangi bir yetkenin doğrudan ideolojik aracı olmaktan çık-mış ve topluma ve kültüre içkin, akış-kan bir forma ulaşmıştır. Bu süreçte, sosyal hizmet;

- çokkültürcülük söyleminin baskın-laştığı,

- sosyal hizmet uzmanı – müracaat-çı ilişkisinde yapısökümcü analizle-rin gündeme geldiği,

- sosyal hizmet uzmanı – müracaat-çı ilişkisinin yetkeci değil, eşitlikçi olması gerektiğine ilişkin vurgunun arttığı ve

- müracaatçının bir özne olarak konu-munun yeniden belirlendiği

bir zeminde bambaşka bir ontolojik ya-pıya bürünmüştür. İlk bakışta sosyal hizmeti –daha da- insancıllaştırıyor-muş gibi görünen bu entelektüel ikli-min silikleştirdiği çok önemli tartışma-ları göz ardı edemeyiz. İnsancıllaşan sosyal hizmet;

- müracaatçı sorunlarına karşı kapi-talizm, ataerkillik, sınıf, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ırkçılık gibi ya-pısal sosyal süreçlere öncelik ver-mekten vazgeçmiş,

- eleştirel ve öz-düşünümsel bir tu-tumdan uzaklaşmış,

- ilerlemeci sosyal değişim için ezi-len nüfus gruplarıyla birlikte çalış-ma idealini yok saymış ve

- kolektif eylem düşüncesinden gittik-çe uzaklaşmıştır (Heally, 2000).

Sınıf bakış açısını açık bir biçimde yok-sayan yönetsellik, diğer taraftan hem liberaller hem de sosyal demokratlar

Page 22: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

134

için kullanışlı kavramlar önermektedir. Bu kavramlardan en yaygın olarak kul-lanılanları şunlardır (Salskov-Iversen, 1999):

- müracaatçı merkezlilik,

- hizmet merkezlilik,

- hesap verebilirlik,

- verimlilik,

- sonuç merkezlilik.

Diğer yandan, yeni yönetim anlayı-şı veya teknolojileri bu kavramların iyi uygulama alanı örneği olarak, sivil top-lum örgütlerini de temelden etkilemek-tedir. Sivil toplumun özerkliği artık tar-tışma konusudur. Bu süreçte sivil top-lum örgütleri, götürdükleri hizmetlerle toplumsal sorunlara çözüm bulmak ye-rine, toplumu daha yönetilebilir kılma işlevi görmektedir (Townsend ve Town-send, 2004).

Salt uygulamaya odaklanan sosyal hiz-met mesleği, uygulamayı etkileyen si-yasal ve ideolojik belirleyicileri çözüm-leyebilmekten ve uygulamaya ilişkin sosyolojik bir çözümleme yetisine sa-hip olmaktan uzak olduğu sürece daha etkili ve verimli müdahaleler geliştirme-de de başarısız olabilmektedir.

Yönetsel sosyal hizmet sunumunun ulusötesi toplumsal alanlardaki etkileri sosyal hizmet mesleği için çok yönlü bir araştırma-soruşturma olanağı sunmak-ta, bir bakıma laboratuar işlevi görmek-tedir. Sosyal hizmetin sosyolojisi gös-termektedir ki, sosyal hizmet mesleği; ya uyumlaştırıcı (içe kapalı; cemaatçi) yapıları yeniden üreten ya da özgür-leştirici (ilerici; değişimci) uygulama-lar geliştiren bir meslektir. Mesleğin bil-gi, beceri ve değerler kümesi ile değişi-me olan vurgusu, bir sivil toplum pratiği

olarak yönetsel dönüşümü de olumlu ve ilerici bir biçimde içselleştirebilir. Di-ğer yandan, kurulu düzen ile olan ideo-lojik bağları yoluyla kapalı yapıları ye-niden üreten ve rıza kültürünü yaygın-laştıran bir misyonu taşımayı seçebilir.

Bu çalışma, sosyal hizmet kuramının ve uygulamasının, yönetsel sosyal hiz-met sunumunu, mesleğin doğasını ve çağımızdaki ideal çerçevesini tartışa-bilmek için bir imkan olarak görmekte-dir. Bugüne değin, genelci sosyal hiz-met yaklaşımının eklektik yapısı sosyal hizmetin eleştirel doğasını belirsizleş-tirici bir işlev görmüştür. Günümüzde sosyal hizmetin neredeyse benim “yeni hayırseverlikler” diye tanımladığım bir çerçeveye hapsolmasını biraz da ge-nelci sosyal hizmet yaklaşımının gü-nahları üzerinden anlamak gerekmek-tedir. Genelci sosyal hizmet yaklaşımı, müracaatçı sorununa ilişkin bütüncül bir bakış önerirken, o sorunu tikel bir çerçeveden kurtaramamaktadır. Oysa artık müracaatçı sorunlarını salt mikro, mezzo veya makro düzeyde değil, tüm bu düzeyleri içiçeleştiren, hatta bu dü-zeylerin varlığına meydan okuyan ya-pılar düzleminde ele almak gerekmek-tedir. Genelci sosyal hizmet yaklaşımı belki sosyal sorunların ardındaki yapı-ları belli oranda işaret etmektedir, an-cak sosyal hizmet müdahalesi, bunun ötesine geçerek, siyasal bir düzlemde kurulmak zorundadır.

KAYNAKÇA

Akbaş, E. (2008). Kültürel sembolle-ri yorumsamacı bir bakış açısıy-la okuma ve sosyal hizmet ilişkisi, Toplum ve Sosyal Hizmet, 14(1).

Baumann, Z. (1999). Sosyolojik düşün-mek. İstanbul: Ayrıntı.

Page 23: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Akbaş

135

Bellah, R. N., R. Madsen, W. M. Sul-livan, A. Swidler and S. M. Tipton (1991). The good society. Knopf Publication.

Buğra, A. ve Keyder, Ç. (2006). Önsöz. sosyal politika yazıları (ed. A. Buğ-ra ve Ç. Keyder). Istanbul: İletişim Yayınları.

Cavallo, S. (1989). Charity, power, and patronage in eighteenth-century Italian hospitals: The case of turin. The Hospital in History (ed. Lindsay Granshaw ve Roy Porter). Londra & New York: Routledge.

Cavallo, S. (1995). Charity and power in early modern Italy: Benefactors and their motives in turin, 1541-1789. Cambridge: Cambridge Uni-versity Press.

Ehlert, U. (2003). Verhaltensmedizin. Berlin: Springer.

Enteman, W.F. (1993). Managerialism – the emergence of a new ideology. The University of Wisconsin Press.

Favell, A. (1998). Philosophies of integ-ration: Immigration and the idea of citizenship in France and Britain. Basingstoke: Macmillan.

Goldberg, D.T. (1994). (Ed.) Multicul-turalism: A critical reader. Oxford: Blackwell.

Gutmann, A. (1994). (Ed.) Multicultural-ism: Examining the politics of rec-ognition. Basingstoke: Macmillan

Kirkpatrick, I., S. Ackroyd and Wal-ker, R. (2005). The new manageria-lism and public service professions, change in health, social services and housing. Palgrave Macmillan.

Kleinman, M. (2006). Kriz mi? ne krizi? Avrupa refah devletlerinde süreklilik ve değişim. Sosyal Politika Yazıları (ed. A. Buğra ve Ç. Keyder). İstan-bul: İletişim Yayınları.

Kymlicka, W. (1995). Multicultural citi-zenship: A theory of liberal rights. Oxford: Clarendon.

Langan, M. (2000). Social services: Managing the third way. New Mana-gerialism New Welfare? (ed. Clarke, J., Gerwitz, S. ve McLaughlin, E.). Londra: Sage.

Lorenz, W. (2001). Social work respon-ses to new labour in continental eu-ropean countries. British Journal of Social Work, 31, 595-609.

Marshall, T.H. (1963). Citizenship and social class. contemporary political philosophy: an anthology (ed. R.E. Goodin ve P. Pettit). Oxford: Black-well Publishers Ltd.

Neuman, L. (2003). Social research methods: Qualitative and quantitati-ve approaches (5. baskı). ABD: Ally and Bacon.

Özgür-Sayar, Ö. (2009). Çokkültürcü sosyal hizmet uygulamasına eleşti-rel bir bakış: Londra’dan bir örnek. Yayımlanmamış Doktora Tezi. Ha-cettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü.

Özmüş, L. (2005). Desantralizasyon (yerelleşme) ve yeni kamu yönetimi anlayışı. TMMOB Harita ve Kadast-ro Mühendisleri Odası 10. Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayı, 28 Mart - 1 Nisan, Ankara.

Parekh, B. (2000). Rethinking multi-culturalism: Cultural diversity and

Page 24: SOSYAL HİZMETLERİN SİVİL OLUŞUMU- SİVİL TOPLUM … · Araştırma. Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011 114 önemli işlevlerinden biri kamu harca-malarının

Toplum ve Sosyal Hizmet Cilt 22, Sayı 2, Ekim 2011

136

political theory. Princeton: Princ-eton University Press.

Patton, M.Q. (1990). Qualitative eva-luation and research methods (2. Baskı). Sage Publications.

Reisch, M. (2007). Social justice and multiculturalism: Persistent tensi-ons in the history of u.s. social wel-fare and social work. Studies in So-cial Justice, 1(1).

Rosanvallon, P. (2000). The new soci-al question – rethinking the welfa-re state. New Jersey: Princeton Uni-versity Press.

Salskov-Iversen, D. (1999). Clients, consumers or citizens? cascading discourses on the users of welfare. In Dent, O’neil ve Bagley (ed.) Pro-fessions, New Public Management and the European Welfare State. Staffordshire: Staffordshire Univer-sity Press.

Spohn, W. (1991). Religion and working class formation in imperial Ger-many 1871-1914, Politics & Society, 19; 109.

Spradley, J.P. (1979). The ethnographic interview. ABD: Harcourt Brace Jo-vanovich College Publishers.

Townsend, J. G. and A. R. Townsend (2004). Accountability, motivation and practice: Ngos north and so-uth. Social and Cultural Geography, 5(2), 271-284.

Uyum ile Gelen Fırsatlar (tarihsiz).

Willett, C. (1998). Theorizing multicul-turalism: A guide to the current de-bate. Oxford: Blackwell.