32
S ERÇESME ¸ A YLIK DERGÝ Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti. adýna Ahmet Koçak Sorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet Koçak Yönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635 E-posta: [email protected] Baský: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe, Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00 Yayýn Türü: Yerel - Süreli FÝYATI: TL 3 / 3 / £ 3 KASIM 2005 SAYI: BU SAYIDA ÝSMAÝL KAYGUSUZ Alevi Akademisinin Açýlýþýnda Konuþma FÝKRET OTYAM Bakýn Þu Alevilerin Ettiklerine MEHMET TURAN Hakk ile Hakk Olma Sevdasýdýr Alevilik ESAT KORKMAZ Asyada Hayvan ve Bitki Tapýmý - Bölüm II ÝZMÝR KONFERANSLARI HBV Dernekleri Buca ve Karþýyaka Þube Baþkanlarý ile Söyleþtik ABF BASIN AÇIKLAMASI: AKP Siyaseti ve Eðitimi Yeþilleþtirmeye Devam Ediyor LÜTFI KALELÝ Aleviliði Özüne Uygun Yaþatmak Onurlu Kiþilik Ýster SDÜ BÝRÝNCÝ ULUSLARARASI BEKTAÞÝLÝK-ALEVÝLÝK SEMPOZYUMU Sunulan Bildirilerin Özetleri - I HAKKÝ ÞAHÝN Alevi Akademisi Açýldý MUSTAFA DÜZGÜN Akademi Baþkanýndan Mektup EROL PARLAK Bir Anadolu Atasözü: “Bilgisiz Bilgelik Cehaletin AynasýdýrATÝMURTAÞ ÖZMEN Yazýk, Çok Yazýk ÝSMAÝL ÖZMEN Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý - I HÜSEYÝN ÝLBEY Alevilik ve Müslümanlýk METÝN AND Ýslamda Tragedya Kahramaný ve Tragedya Örnekleri - Bölüm I AYHAN AYDIN Refik Engin ile Söyleþtik - Bölüm I BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR 9771304 986000 ISSN 1304-986 16 KAHRAMANMARAÞ CANKIYIMI’NI UNUTMAYALIM Tarih, herkesin tarihidir; yalnýzca dürüstlerin tarihi deðil, ayný zamanda alçaklarýnda tarihidir: O yüzden tarihe saðlýklý bakmamýz gerekir; yoksa ölmüþ gitmiþ kimi insanlarýn oyuncaðýolmak iþten bile deðildir. Köktendinci “Cüret” Esat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni 1978’in son ayýna girilirken “ortalýk”, þeriat özlemi çeken köktendincilerin, Türk-Ýslam Sentezi”ne “yatýrým” yapan ve devleti ele geçirmek isteyen faþistlerin, bunlarý yönlendiren ve güden CIA ajanlarýnýn, MÝT ve Kontrgerilla görevlilerinin kitle katliamlarýna “gebe” idi. Bu noktaya “dün”den gelmiþtik; uzak geleceðe umutla bakmakla birlikte yakýn “gelecekiçin ayný þeyi söylemekte zorlandýðýmýz da bir gerçekti. Menemen’de Kubilay’ýn kör bir testereyle þehit edilmesi; emperyalizme karþý ulusal kurtuluþu gerçekleþtiren Kemalistlere, Kemalistlerin yaþama geçirmeye çalýþtýðý “demokra- tik devrime” karþý, hukuk yaný geçersiz kýlýnarak vicdanlara itilen/sýkýþtýrýlan, iktidardan alaþaðý edilen köktendinciliðin, yani þeriatýn, umutsuz bir “kalkýþmasý”ydý. Egemenliðin Tanrý’dan alýnarak halka verildiði süreci tersine çevirmek isteyen köktendinci bir “cüret”ti. Cumhuriyeti kuranlar Menemen’de; ahlak ve öte dünya öðretisi” olarak “hapsedildiðivicdanlara “dar gelerek” sokaklara taþan þeriatçý þiddete, kurulan ve yaþatýlmak istenen de- mokrasinin gereði, devrimci þiddet uyguladý; onu, yeniden olmasý gereken yere, “vicdanla- ra” itti. Çünkü yaþama geçirilmeye çalýþýlan demokratik devrim, feodal bir rejim yýkýlarak, ona son verilerek, emperyalizmin egemenliði kýrýlarak gerçekleþtirilmiþti. Sokaða taþan þeriat yoluyla Ortaçað’ýn yeniden hortlatýlmasýna; gericiliðe ve gerici þiddete izin vermek, ona özgürlük tanýmak devrimin boðulmasý demekti. Demokrasi, Ortaçað gericiliðinin tas- fiyesi temelinde ve egemenliðin halkta olduðu; bireyin ulaþamadýðý/bilemediði/bilemeye- ceði ilahi bir gücün tartýþýlamaz/esnetilemez buyruklarý yerine kendi özgür iradesinin seçe- neklerine göre davrandýðý bir zeminde kurulur/boy atar/yapýlanýrdý; toplumsal-ekonomik, siyasal ve kültürel bir devrim olarak kendini örgütlerdi. Bu yolla, feodal siyasal egemenlik sistemini kýrar; feodal iktidarýn temelini oluþturan iliþkileri çözer/daðýtýr/temizler; emekçi- yi/üreteni, topraða ve dinsel kurumlara baðýmlýlýktan kurtarýr; ruhbanlýðýn zincirlerini par- çalar; feodal baðýmlýlýklarý, Ortaçað deðerlerini yeniden üreterek ortodoks dinin deðerleri- ni toplumun düþüncesine katan, giderek ilahi bir toplumsal bilinç oluþturma yoluna giren þeriatçý ideolojiyi kökünden kazýrdý. Ýþte özgürlük denilen þey, böylesi bir mücadelenin, kan akýtýlarak, bedel ödenerek verilen bir kavganýn yol açtýðý toplumsal düzeydeki devrimci deðiþmenin/dönüþmenin ürünü olabilirdi. Eðer Ortaçað gericiliði tasfiye edilemezse, günü- müze uzanan Ortaçað deðerleri kýrýlamazsa özgürlük de, özgür birey de olamaz. Kul zemi- ninde ve kaderin, tevekkülün belirleyiciliðinde adým adým bireyin/topluluðun/toplumun tavrýna, ilahi bir ideolojinin “dikte ettirdiði” bir süreç egemen olmaya baþlar. Özgürlüðün boy vereceði, özgür bireyin doðacaðý/ yetiþeceði/devineceði alanlar daralýr ya da ortadan kalkar. Sonuçta öyle oldu: Ortadan kalktý. Anadolu topraðýnda bu hesaplaþma süreci bir tür- lü yaratýlamadý. Aradan kýrk küsur yýl geçti; oradan buraya uzanan tarihe baktýðýmýzda, devrimin/demokrasinin “boðazlanmasýný” izliyoruz. Ödünler verile verile palazlanan o gü- nün köktendinciliði/þeriatý, 1978 yýlý yaþanýrken “barýnaðýndan” çýkmak, yaþanýlan yere el atmak istiyor; devlet dini olarak doðuþunun anýsýný “canlý” tutarak kendisine biçilen konu- ma/duruma “dar” geliyor. Sýkýntýsýný, gerçek birey, toplum sýkýntýsýnýn bir “uzantýsý, an- latýmý” biçiminde göstererek, “cehennemlik” dünyayý, “cennetlik” yapmaya “soyunuyor”. Tüm gerici güçler “el birliði” etmiþ, þeriatý yeniden “doðuma” hazýrlýyor: Günler olaylara tohum”; Amerika Türkiye’yi “terbiye etmeye” hazýr öðretmen rolünde; MÝT, Kontrgerilla emrinde; faþistler ve dinciler maþa; Aleviler, devrimciler ve sosyal-demokratlar düþman. Koþar adým iç savaþ. Koþullar CIA Ajaný Peck’in kitle katliamlarý yaratma planýnýn “kanalýna oturduðunugösteriyordu: 19 Aralýk 1978 günü, Kahramanmaraþ’ta, bir ülkücü, saat 21 sularýnda Çiçek sinemasýný bombaladý; bombalama olayý, katliama giden olaylar zincirinin ilk adýmý oldu. Sinemada o anda “Güneþ Ne Zaman Doðacak” adlý, “Sovyetler Birliði’nde komünist zulmü(Devamý 2. Sayfada) MARAÞ KATLÝAMINI UNUTMA

Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

Citation preview

Page 1: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

SERÇESME¸

AYLIK DERGÝ

Genel Yayýn Yönetmeni: Esat Korkmaz Sahibi: Genel Ajans Basým Daðýtým Organizasyon Ltd. Þti.adýna Ahmet KoçakSorumlu Yazý Ýþleri Müdürü: Ahmet KoçakYönetim Yeri: Divanyolu Cad. No: 54, Erçevik Ýþhaný 102, 34110 Eminönü - Ýstanbul Tel/Faks: +90.(0)212.519 5635E-posta: [email protected]ý: Mart Matbaacýlýk, Ceylan Sk. No 24, Nurtepe,Kaðýthane, Ýstanbul - 0212.321 23 00Yayýn Türü: Yerel - Süreli

FÝYATI: TL 3 / € 3 / £ 3KASIM 2005 SAYI:

BU SAYIDA

ÝSMAÝL KAYGUSUZ Alevi Akademisinin AçýlýþýndaKonuþma

FÝKRET OTYAM Bakýn Þu Alevilerin EttiklerineMEHMET TURAN Hakk ile Hakk Olma Sevdasýdýr

AlevilikESAT KORKMAZ Asyada Hayvan ve Bitki Tapýmý -

Bölüm IIÝZMÝR KONFERANSLARI HBV Dernekleri Buca ve

Karþýyaka Þube Baþkanlarý ile SöyleþtikABF BASIN AÇIKLAMASI: AKP Siyaseti ve Eðitimi

Yeþilleþtirmeye Devam EdiyorLÜTFI KALELÝ Aleviliði Özüne Uygun Yaþatmak

Onurlu Kiþilik ÝsterSDÜ BÝRÝNCÝ ULUSLARARASI BEKTAÞÝLÝK-ALEVÝLÝK

SEMPOZYUMU Sunulan Bildirilerin Özetleri - IHAKKÝ ÞAHÝN Alevi Akademisi AçýldýMUSTAFA DÜZGÜN Akademi Baþkanýndan MektupEROL PARLAK Bir Anadolu Atasözü: “Bilgisiz

Bilgelik Cehaletin Aynasýdýr”ALÝ TÝMURTAÞ ÖZMEN Yazýk, Çok YazýkÝSMAÝL ÖZMEN Mistisizmin Beyinsel Kaynaðý - I HÜSEYÝN ÝLBEY Alevilik ve MüslümanlýkMETÝN AND Ýslamda Tragedya Kahramaný ve

Tragedya Örnekleri - Bölüm IAYHAN AYDIN Refik Engin ile Söyleþtik - Bölüm I

BÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

9 771304 986000

ISSN 1304-986 16

KAHRAMANMARAÞ CANKIYIMI’NI UNUTMAYALIM

Tarih, herkesin tarihidir; yalnýzca dürüstlerin tarihi deðil, ayný zamanda “alçaklarýn” da tarihidir:

O yüzden tarihe saðlýklý bakmamýz gerekir; yoksa ölmüþ gitmiþ kimi insanlarýn “oyuncaðý” olmak iþten bile deðildir.

Köktendinci “Cüret”Esat Korkmaz, Genel Yayýn Yönetmeni

1978’in son ayýna girilirken “ortalýk”, þeriat özlemi çeken köktendincilerin, “Türk-ÝslamSentezi”ne “yatýrým” yapan ve devleti ele geçirmek isteyen faþistlerin, bunlarý yönlendirenve güden CIA ajanlarýnýn, MÝT ve Kontrgerilla görevlilerinin kitle katliamlarýna “gebe” idi.Bu noktaya “dün”den gelmiþtik; uzak geleceðe umutla bakmakla birlikte yakýn “gelecek”için ayný þeyi söylemekte zorlandýðýmýz da bir gerçekti.

Menemen’de Kubilay’ýn kör bir testereyle þehit edilmesi; emperyalizme karþý ulusalkurtuluþu gerçekleþtiren Kemalistlere, Kemalistlerin yaþama geçirmeye çalýþtýðý “demokra-tik devrime” karþý, hukuk yaný geçersiz kýlýnarak vicdanlara itilen/sýkýþtýrýlan, iktidardanalaþaðý edilen köktendinciliðin, yani þeriatýn, umutsuz bir “kalkýþmasý”ydý. EgemenliðinTanrý’dan alýnarak halka verildiði süreci tersine çevirmek isteyen köktendinci bir “cüret”ti.Cumhuriyeti kuranlar Menemen’de; “ahlak ve öte dünya öðretisi” olarak “hapsedildiði”vicdanlara “dar gelerek” sokaklara taþan þeriatçý þiddete, kurulan ve yaþatýlmak istenen de-mokrasinin gereði, devrimci þiddet uyguladý; onu, yeniden olmasý gereken yere, “vicdanla-ra” itti. Çünkü yaþama geçirilmeye çalýþýlan demokratik devrim, feodal bir rejim yýkýlarak,ona son verilerek, emperyalizmin egemenliði kýrýlarak gerçekleþtirilmiþti. Sokaða taþanþeriat yoluyla Ortaçað’ýn yeniden hortlatýlmasýna; gericiliðe ve gerici þiddete izin vermek,ona özgürlük tanýmak devrimin boðulmasý demekti. Demokrasi, Ortaçað gericiliðinin tas-fiyesi temelinde ve egemenliðin halkta olduðu; bireyin ulaþamadýðý/bilemediði/bilemeye-ceði ilahi bir gücün tartýþýlamaz/esnetilemez buyruklarý yerine kendi özgür iradesinin seçe-neklerine göre davrandýðý bir zeminde kurulur/boy atar/yapýlanýrdý; toplumsal-ekonomik,siyasal ve kültürel bir devrim olarak kendini örgütlerdi. Bu yolla, feodal siyasal egemenliksistemini kýrar; feodal iktidarýn temelini oluþturan iliþkileri çözer/daðýtýr/temizler; emekçi-yi/üreteni, topraða ve dinsel kurumlara baðýmlýlýktan kurtarýr; ruhbanlýðýn zincirlerini par-çalar; feodal baðýmlýlýklarý, Ortaçað deðerlerini yeniden üreterek ortodoks dinin deðerleri-ni toplumun düþüncesine katan, giderek ilahi bir toplumsal bilinç oluþturma yoluna girenþeriatçý ideolojiyi kökünden kazýrdý. Ýþte özgürlük denilen þey, böylesi bir mücadelenin, kanakýtýlarak, bedel ödenerek verilen bir kavganýn yol açtýðý toplumsal düzeydeki devrimcideðiþmenin/dönüþmenin ürünü olabilirdi. Eðer Ortaçað gericiliði tasfiye edilemezse, günü-müze uzanan Ortaçað deðerleri kýrýlamazsa özgürlük de, özgür birey de olamaz. Kul zemi-ninde ve kaderin, tevekkülün belirleyiciliðinde adým adým bireyin/topluluðun/toplumuntavrýna, ilahi bir ideolojinin “dikte ettirdiði” bir süreç egemen olmaya baþlar. Özgürlüðünboy vereceði, özgür bireyin doðacaðý/ yetiþeceði/devineceði alanlar daralýr ya da ortadankalkar. Sonuçta öyle oldu: Ortadan kalktý. Anadolu topraðýnda bu hesaplaþma süreci bir tür-lü yaratýlamadý. Aradan kýrk küsur yýl geçti; oradan buraya uzanan tarihe baktýðýmýzda,devrimin/demokrasinin “boðazlanmasýný” izliyoruz. Ödünler verile verile palazlanan o gü-nün köktendinciliði/þeriatý, 1978 yýlý yaþanýrken “barýnaðýndan” çýkmak, yaþanýlan yere elatmak istiyor; devlet dini olarak doðuþunun anýsýný “canlý” tutarak kendisine biçilen konu-ma/duruma “dar” geliyor. Sýkýntýsýný, gerçek birey, toplum sýkýntýsýnýn bir “uzantýsý”, “an-latýmý” biçiminde göstererek, “cehennemlik” dünyayý, “cennetlik” yapmaya “soyunuyor”.Tüm gerici güçler “el birliði” etmiþ, þeriatý yeniden “doðuma” hazýrlýyor: Günler olaylara“tohum”; Amerika Türkiye’yi “terbiye etmeye” hazýr öðretmen rolünde; MÝT, Kontrgerillaemrinde; faþistler ve dinciler maþa; Aleviler, devrimciler ve sosyal-demokratlar düþman.Koþar adým iç savaþ.

Koþullar CIA Ajaný Peck’in kitle katliamlarý yaratma planýnýn “kanalýna oturduðunu”gösteriyordu: 19 Aralýk 1978 günü, Kahramanmaraþ’ta, bir ülkücü, saat 21 sularýnda Çiçeksinemasýný bombaladý; bombalama olayý, katliama giden olaylar zincirinin ilk adýmý oldu.Sinemada o anda “Güneþ Ne Zaman Doðacak” adlý, “Sovyetler Birliði’nde komünist zulmü”

(Devamý 2. Sayfada)

MARAÞ KATLÝAMINI UNUTMA

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:51 Page 1

Page 2: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

anlatan bir film oynuyordu; bombanýn atýlma-sýyla birlikte, Türkoðlu ilçesinden gelen birgrup faþist, “Kanýmýz Aksa da Zafer Ýslamýn”,“Ya tam susturacaðýz, ya kan kusturacaðýz”;“Müslüman Türkiye”, vb., sloganlar atarak se-yirci kitlesini galeyana getirdi; harekete geçenkitle CHP il binasýna saldýrdý.

Ýzleyen gün, Kahramanmaraþ’ta, Alevilereait bir kýraathane bombalandý. 21 Aralýk’ta,Kahramanmaraþ’ta, iki TÖB-DER’li öðretmenöldürüldü. Ertesi gün, öldürülen öðretmenlerincenazesini taþýyan kalabalýða faþistlerin yön-lendirdiði bir topluluk, “Komünistlerin, Alevi-lerin cenaze namazý kýlýnmaz” diyerek saldýrý-ya geçti. Baðlarbaþý Camii imamý Mustafa Yýl-dýz cemaata þöyle sesleniyordu:

“Bir Alevi öldüren beþ sefer hacca gitmiþ gi-bi sevap kazanýr; din kardeþlerimiz hüküme-te ve komünistlere, dinsizlere karþý ayaklan-malýdýr; çevremizde bulunan Alevileri veCHP'li Sünni imansýzlarý temizleyeceðiz.”

Gerilimin çatýþmaya dönüþmesi üzerine tö-rene katýlanlar daðýlýnca cenazeler ortada kaldý.Güvenlik güçlerinin herhangi bir müdahalesiy-le karþýlaþmayan saldýrgan kitle, kent çarþýsýnayöneldi: Alevilere ve CHP’lilere ait birçok iþye-ri tahrip edildi; üç kiþi öldürüldü. Ayný gününgecesi, faþist ajitatörler kent sokaklarýnda dola-þarak “Solcu Alevilerin silahlý saldýrý yapacaðý-ný” yayarak herkesin silahlanmasýný saðladýlar.Aralýðýn 23’ünde, Kahramanmaraþ’taki olaylarkarþýlýklý çatýþma boyutunu aþarak solculara veAlevilere yönelik tek yönlü bir katliama dönüþ-tü: Henüz kente askeri güç sevkedilmemiþti.Saldýrýlarýn yer yer polis kuvvetlerine yönelme-si üzerine “polis-halk çatýþmasýný önleme” ge-rekçesiyle sabah saatlerinde kentteki tüm po-lisler görev dýþý býrakýldý. Ýzleyen gün, Kahra-manmaraþ’ta sokaða çýkma yasaðý ilan edildi:Sokaða çýkma yasaðý vardý, ama buna görevdýþý býrakýlan “güvenlik güçleri dýþýnda uyan”da pek yoktu. Faþistlerin çevre köy ve ilçeler-den taþýdýðý silahlý gruplarýn da takviyesiyleiyice azgýnlaþan saldýrganlar, “Komünistleri bý-rakmayalým, Allah yoluna kesin, Sütçü Ýmamaþkýna vurun”, “Bugün cihad günüdür, bir Ale-vi öldüren cennete gider”, “Alevileri öldürelim,memleketten temizleyelim”, “Alevileri öldürün,þahit kalmasýn” naralarýyla Alevilerin yaþadýðýYörükselim, Yenimahalle, Serintepe, Maðara-lý, Karamaraþ mahallelerine saldýrýya geçti; so-kak sokak tarandý, bombalandý; önceden iþaret-lenen Alevi evleri özel olarak kundaklandý;“Alevilerin dinsiz ve sünnetsiz olduðu” yayýldý-ðýndan erkeklerin pantolonlarý indirilerek sün-netli olup olmadýðý kontrol edildi; ölülerin veyaralýlarýn taþýnmasý engellendi; tedavi edilme-sin diye hastaneler kuþatýldý; insanlar kadýn-er-kek, hamile, çocuk-yaþlý, hasta, yaralý ayrýmýyapýlmadan katledildi. Kayseri’den getirilenHava Ýndirme Birlikleri, Gaziantep’ten getiri-len jandarma, gökte uçan uçaklar bile olaylarýönleyemedi; sözde kent havadan kontrol edili-yordu; yerde ise eli kanlý faþistler ve provoka-törler Alevi caný, devrimci caný “alýyorlardý”.

Aralýðýn 25’inde olaylar akþama doðru ya-týþtý: Resmi rakamlara göre yüz on bir kiþi öl-dü; yüzlerce kiþi yaralandý; iki yüz on ev veyetmiþ iþyeri yakýlýp yýkýldý. Katliamýn ardýn-dan Alevilerin büyük bir çoðunluðu kenti ter-ketti. Ertesi gün, Kahramanmaraþ olaylarý ne-deniyle on üç ilde sýkýyönetim ilan edildi.

2 Sayý 16

SERÇESME¸

(Baþtarafý 1. Sayfada.)

Köktendinci “Cüret”Bakýn Þu Alevilerin Ettiklerine,

2002 Seçimlerinde “AKP’ye Oy Vermiþler”Birisine Göre!.

Yani Aleviler de Yaktýlar Sivas’ta 37 Caný veGazi’de! Öyle mi A Canlar?

Fikret OtyamBirisinin “2002’de Aleviler AKP’ye oy verdi” yollu demeci yurt içinde ve yurt dýþýndaki Alevi can-larý ayaða kaldýrdý, kendisini Alevilerin ve Bektaþilerin tek “ruhani lideri” ya da “baþý” sanan zat“AKP’den umutluyduk” demiþ ve Alevilerin 2002 seçimlerinde AKP’ye oy verdiklerini açýkla-mýþ!.

Herkese soruyorum, Ýstanbul Büyükþehir Belediye Baþkaný seçilir seçilmez ilk iþi bir cemevi-ni dozerle yýkmaya kalkýþan bir zatýn partisinden aklý baþýnda olan kiþi nasýl, nasý1 umutlu olabilir-di, söyler misiniz? Adam Ýmam Hatip lisesi kültürlü, beþ vakit abdesli namazlý (!) ve Alevi inançlýyurttaþlar için taþýdýðý görüþ, ilk fýrsatta bunlara dozer sürmek olan bu insana ve onun partisineinanç özgürlüðünden dem vursa bile, evet nasýl, nasýl inanýldý da o oylar verildi, söyler misiniz?

O kafalar ki, yani Alevilerin oy verdiði denilen kafalar ki, Alevileri neredeyse adamdan say-mayan kafalar ki 2005 yýlýnýn sonunda bile ayný kafalardýr, neden mi? Hangi birisin saymalý,Diyanet bu toplumu yok sayýyor sýkýlmadan, o kafalar ki din derslerinde Alevilere yer vermeyiakýllarýndan geçirmiyor, o kafalar ki cemevlerini “saz ve dümbelek çalýnan, içki içilen evler”olarak niteliyor ve aþaðýlýyor ve hep bir aðýz haykýrýyorlar: “Üst kimlik Müslümanlýktýr” ve þimdiinanç özgürlüðünü aðýzlarýna bile almýyorlar ve o kafalar ki Þeyh-ül Ýslam Ebussuut Efendikafasýnýn ardýllarýdýr ve daha daha niceleri!. Þimdi, inanç özgürlüðü sözü etti diye Aleviler bukafalara oy verdi öyle mi? O kafalar ki Alevi köylerine camiler diken ve cemevlerine yer verdir-meyen, bunlara mý oy verdi Alevi canlar, öyle mi ? O kafalar deðil mi Alevileri azýnlýk olarakgören, görülmesi için akýl almaz çabalar gösteren? Sen kalk ey Alevi canlar bu kafalarýn partisineoy ver; ola ki bir iki saf, temiz yürek dýþýnda milyonlarca Aleviyi bu kazana nasýl, nasýl atarsýnýzsöyler misiniz?

Yýlbaþý Geldi Aman Çevir Kaz, Hindi Yanmasýn !.Anlaþýlan deðil, bilinen bir gerçek; 2002’de Aleviler AKP’ye oy verdi söyleminin içinde ve yurtdýþýnda büyük tepki doðurmasý üzerine söyleþi “Bazý Aleviler de” verdiye dönüþtü, ama bazý Ale-vilerin de Erdoðan’a oy verdikleri þeklinde yeniden düzenlendi ertesi günü! Buna karþýn, sankibilinmeyen bir þeymiþ gibi AKP Grubu’nda “Alevi kökenli tek bir milletvekili yokmuþ!” Neden,nasýl olsun ki?

Eh, görünen odur ki 2006 yýlýnda seçim olacak gibi ve soralým, ey Ali evlatlarý bir kiþi olsa dahio kafalara oy vermek var mý?

Varsa birleri çýkar yine “2006 seçimlerinde Aleviler AKP’ye oy verdi” der, sonra da bu “bazýAleviler”e dönüþtürülür!

Derdim Çoktur Hangisine Yanayým?Derdimin baþý þu: Ulu ozanýn “Gelin Canlar Bir Olalým” buyruðunun kimi Alevi canlar arasýnda“Gelin Canlar Bir Olmayalým”a dönüþmesi!.

Bilmeyenler, görmeyenler görsün bilsin bunu, þeriat gýdým gýdým kimi zaman tüm hýzýylageliyor, ayrýlýðýn/gayrýlýðýn yeri ve sýrasý mý?

2002 de kimi Alevilerin AKP’ye oy vermesiyle suçlanmasý, o oy alanlarýn bu ülkeye ettikleriçaðdýþý ve laik Türkiye Cumhuriyetini Ýslam cumhuriyetine dönüþtürme uðraþlarýna ortak kýlmakAlevi toplumuna yapýlan en büyük, en haksýz/yersiz/gereksiz bir bühtandýr hatta gaflettir diyorum,haksýz mýyým?

2006 yýlýnda tüm Alevi toplumunu dirlik, birlik ve güç birliði içinde görmek en büyük niya-zýmdýr. Göktanrý kabul ede..

Fikret Otyam’ýnsekseninci yaþýný

en içten dileklerimizlekutlarýz.

Daha nice yýllar bu yola hizmeti dokuna

ve Nahl Suresi 57. Ayet’in vacibesini

yerine getire.Serçeþme

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:51 Page 2

Page 3: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

3Kasým 2005

SERÇESME¸

Aþaðýdaki bildiri metnini hazýrlamýþ veiletmiþtim Hacý Bektaþ Anma Etkinlik-leri Düzenleme Kurulu’na; önceden dedavet edilmiþtim. Sebebi neden hasýl bi-

linmez, sonradan programdan adýmýn çýkarýldýðýnýöðrendim. Her ne hal ise, üzerinde durmanýn gereðide yok. Bildirimi Serçeþme okurlarý ile paylaþmayýdaha uygun buldum ve aþaðýya aktarýyorum.

Düzenleme Kuruluna;Hünkârým adýna düzenlenen etkinlikleriniz çer-

çevesinde sempozyumun ikinci gününde ‘Küresel-leþme ve Demokratikleþme Sürecinde Alevilik/Bek-taþilik’ konusuna ait bildiri metnimi aþaðýda gön-deriyorum.

Mehmet Turan

Merhaba canlar, Hepinize aþk-ý niyazlar.Gözlemekteyiz insanlarýmýzý, izlemekteyiz din-

lemekteyiz.Pek çok sözler edilmekte düþlere ve düþüncele-

re dair, her bir dost, her bir can, ayrý ayrý anlatýlarayönelmekte kültürünü, inancýný anlatýrken. Amadalýndýðýnda tüm bu anlatý nehirlerinin aktýðý um-mana, gözle görülmez, elle tutulmaz, fakat. hisse-dilir bir birlikteliðin içinde bulur tümü de kendi-lerini. Ayrý ayrý gibidirler, ayný yerdedirler. Varýlasýmenzil aynýdýr aslýnda ama farkýnda deðillerdir.Bunun farkýna o ummana dalýndýðýnda varýlýr.

Kolay deðil Alevi/Bektaþi olmak ve hiç de ko-lay deðil Alevi/Bektaþi’ce yaþamak. Çünkü bununiçin Hünkâr Bektaþ Veli’yi özümsemek gerekir,O’nun bizlere ulaþtýrmaya çalýþtýðý ve kadimden al-dýðý, kadimden gelen insan olabilme öðretisiyle, Ýmam Ali’nin þahsýnda,Eflatunlarýn (Platonlarýn), Abdal Musalarýn, Þah Ahmet Sultanlarýn,Sücaeattin Velilerin, Veli Babalarýn ve daha nice erenlerin, filozoflarýnbilgeliðiyle, Ýmam Hüseyin’in þahsýnda, Spartaküslerin, Mansurlarýn,Nesimilerin, Þeyh Bedrettinlerin, Pir Sultanlarýn dik duruþuyla yoðrul-mak gerekir.

Siyasi bir erek midir Alevi Bektaþilik? Deðildir. Kör bir inanç mýdýr?Deðildir. Salt tapýným, salt dilem, salt kulluk, salt inanýlan, kutsallýðaulaþtýðý kabullenilen kiþilere yanýþ, yakarýþ ve bu yanýp yakarmadanimdat umuþ mudur? O da deðildir. Peki çýkar amaçlý bir seremoni midir?O hiç deðil. O halde nedir Alevilik/Bektaþilik?

Alevilik/Bektaþilik, Hak ile Hak Olma Sevdasý ve Sevenin Sevilen-de Kaybolduðu Bir Aþktýr Aslýnda...

Ýþte bu nedenle Aleviliði/Bektaþiliði diðer tapýnçsal ve dogma inanç-lardan da farklý görmek, farklý algýlamak gereklidir.

Adýna globalleþme de denilen küreselleþme evresinde Alevilik Bek-taþilik; felsefesi, inancý ve yaþamý ile zaten küreseldir. Çünkü evrensel-liði benimseme amaçlý bir felsefi yapýnýn, kiþi bazýnda bireysel, toplumbazýnda ülkesel kalma gibi bir sýnýrlaþmayý benimsemediði, benimseye-meyeceði, açýkça ortadadýr. Harabi’nin diliyle “Vahdet Sarayýnda birlik-ten” söz eden bir anlayýþ, Ýbreti’nin yüreðiyle,

Ýbreti der varlýðýmýz bitmezdiÝnsanoðlu yanlýþ yola gitmezdiAyrý gayrý devlet icap etmezdiDünyaya bir bayrak diker giderdim.

diyen bir düþün deryasý ve o deryaya dalabilenler, Hünkâr-ý Pir’denaldýklarý , dil, din, ülke, renk, cins ayrýmý gözetmeksizin, tüm insanlara(yetmiþ iki millete) bir gözle bakma ikrarýný verdikleri günden baþla-yarak, býrakýn küreselleþmeyi evrenselleþmeyi hedeflemiþlerdir aslýnda.Ancak bu ideallerinde Nazým’ýn sözlerini de akýllarýndan çýkarmazlar:

Yaþamak bir aðaç gibi tek ve hürVe bir orman gibi kardeþçesine.

Küreselleþmede ulus varlýðýnýn ve ulusal çýkarlarýn hiçbir zaman gözardý edilemeyeceði gerçeðini ‘bir aðaç gibi’likle, ‘tek ve hür’lükle; ulus-

lararasý dostluðu da karþýlýklý ulusal deðerleresaygýlý ‘bir orman gibi’ kardeþlik ve dünya birliðiile açýklamanýn bundan daha güzel anlatýmý olur muki?

Demokratikleþmeye gelince: Þunu unutmamakgerekir ve hepiniz bilirsiniz ki küreselleþme, ülkeleriçi demokratikleþme süreci tamamlanmadan ve busürecin sonuçlarý uluslararasý demokratikleþmeyeulaþmadan olanaksýzdýr. Bu konuyu, burada bulu-nan deðerli uzman dostlar daha geniþ açýlýmlarýylasizlerle paylaþmýþlardýr sanýrým.

Aleviliðin/Bektaþiliðin demokratikleþme süre-cindeki özverilerinin, hele hele ülkemizin demokra-tikleþme sürecine verdikleri katkýlarýnýn, azýmsana-mayacak ve hatta en yüksek seviyede olduðu daapaçýk ortadadýr. Demokrasi bir saygý olgusudur.Alevi Bektaþi toplumu, doðayý insandan ayýrmadaninsanýn yaþamýna, hak ve hürriyetlerine duyulmasýgereken bu saygýyý, kadimden aldýðý öðreti ve ikrarýile hisseder özümser ve duyar. Daha doðrusu özüm-semek ve duymak zorundadýr. Yalnýz bir özrümüzvardýr bu konuda, önce bireyden ve aileden baþla-masý gereken demokratik davranýþlarda bazensözümüzle özümüzün bir olmadýðýný da itiraf etme-miz gerekir.

Çoðu kez söylemlerimizde kalýr demokrasi de-nilen eþitlikçilik. Ve ailede, eþler arasýnda ve de ge-nellikle kadýnýn aleyhine iþleyen bu dengesizliði gözardý edemeyiz. Alevilik/Bektaþilik, pek çok bilinenörneðini açýklayabileceðimiz bu eþitsizliði, yani, de-mokratik davranmamayý ortadan kaldýrmaktýr.

Bu kýsa özeleþtirinin ardýndan da, genellikle top-lumumuzun tutucu diðer kesimlerine kýyasla, aile-

mizde ve toplum içerisinde demokratikleþme sürecine çok büyük katký-larýmýzýn bulunduðunu da özellikle belirtmek gerekir.

Özetle Alevilik Bektaþilik; küreselleþme ve demokratikleþme süre-cinde, dikkatli, ezdirmecisiz, kültürünü boðdurmacýsýz genel dünya barý-þý ve kardeþliðine kadimden beri olumlu bakmakta, olumlu yaklaþmakta,kendi toplumsal yaþamý içerisinde demokrasiyi de azami ölçüde uygula-maya özen göstermektedir.

Ülkemizin içinde bulunduðu uluslararasý diyaloglara ve uluslararasýsosyo-ekonomik bütünselleþmeye en büyük destek Alevi Bektaþi yaþan-týsýnda zaten vardýr ve kendisini göstermektedir. Ulusal yapýmýz içerisin-deki bu uygar davranýþ yumaðýnýn, diðer demokratik ve barýþçý topluluk-larla birlikte, ana sarýmlarýdýr Alevi/ Bektaþiler.

Erenlerin pirlerin bizlere gösterdiði, yetmiþ iki millete, yani tümuluslara bir gözle bakma düsturunu, Mustafa Kemal Atatürk’ün “YurttaBarýþ, Dünyada Barýþ” özdeyiþiyle de bütünleþtiren, biz Alevi Bekta-þiler, hiç kimseyi, hürriyetine ve hakkýna dokundurtmadan ve hiç kimse-nin hakkýna ve hürriyetine dokunmaksýzýn dünya kardeþliðine ta baþýn-dan kucak açmýþýzdýr. Bu edebimizde vardýr, erkânýmýzda vardýr, yaþa-mýmýzda vardýr.

Alevi/Bektaþi düsturunun inancýna yönelik hizmeti acizane olarak yü-rütme çabasýnda bulunan bir ocak hizmetkârý olarak, küreselleþmede vedemokratikleþme sürecinde Alevi/Bektaþi görüþü ve düþüncesini, ancakcemlerimizdeki ve yaþama aktarmaya çalýþtýðýmýz aktörelerimizdekiyönleriyle ve bize ayrýlan süreye saygýlý kalarak açýklamaya çaba göster-mekteyiz sizlere, yoksa bunun sosyal, siyasal ve ekonomik içerikleriyleilgili sözleri söylemek, bu konularýn uzmanlarýna aittir. Biz bildiðimizinöðretmeni, bilmediðimizin öðrencisi olmayý yeðleriz her daim.

Ve bu duygularla tek arzumuz var bize öðretmen olacak dostlardan:Ne olur, Aleviliðimizi/Bektaþiliðimizi, kendi saf ve temizliði içerisindebýraksýnlar. Aleviliðimize/Bektaþiliðimize, baþka isim tamlamalarý, yenitakýlar getirerek, onun kadimden gelen sonsuz geniþliðine sýnýrlar koy-masýn, Alevilik/Bektaþiliði dogmalara boðdurmasýnlar

Yarin yanaðýndan gayri her yerde, her þeyde hep beraber diyebil-menin coþkusuyla ve aþk ile sevgiler saygýlar sunuyorum hepinize.

Mehmet TuranÞah Ahmet Sultan Ocaðý (Dede)

Hak ile Hak Olma Sevdasý ve Sevenin Sevilende Kaybolduðu Bir Aþktýr Alevilik

Serçeþmenin Bir AbdalýMehmet Turan

Mehmet Turan Dede Antalya’da yapýlan bir cemi yönettikten sonra, Mayýs 2005

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:51 Page 3

Page 4: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

4 Sayý 16

SERÇESME¸

Asyada Hayvan ve Bitki TapýmýBölüm - IEsat Korkmaz

Asya’da hayvan ya da bitkitapýmýnýn ayrýntýlarýnda gezin-mek, “ruh”un, daha doðruanlatýmla “kutsal” olanýn“öyküsüne” katýlmak anlamýna

gelir. Asyalý insanýn hayvanlara ve bitkilereyaklaþýmý, “yaþam ilkeleri”ne, farklý “yaþambiçimleri”ne verdikleri önemi gösterir.Varoluþun dýþa vurumu baðlamýnda hayvanve/ya da bitki, yaþamýn en mükemmel ve en güçlü temel kaynaðýný oluþ-turur: “Geriye dönüþ”le ata kaynaðýyla buluþmasýný, “tarihi aþma”anlamýnda sonsuza ulaþmasýný saðladýklarý için Asya insaný, kendisinden“ayrý” düþünmez hayvan ve/ya da bitkileri. Bu nedenle ilgi alanlarýnýn enön sýrasýnda “simge”, “örnek” ya da “eyleyen/eylemli” olarak yer alýrlar.Avcýlýk yapan toplumlarda insan, hayvan “öldürmezse” beslenemez veölür; hayvancýlýk yapan toplumlarda ise insan, sürüsünü yitirirse yaþamaolanaðý bulamaz. Her iki toplum insanýnýn yazgýsý bir bakýma hayvanýnyazgýsýna baðlýdýr. Buna tüm benliðiyle inanan ve hayvana borçluolduðunun bilincine varan insan, “hayvanbilimsel bir mitoloji” yaratmak“zorunda”dýr. “Bitkibilimsel mitoloji” ise hayvanbilimsel mitolojidensonra gelir: Avcý toplum insanýnýn gözünde bitki, hayvanýn “süsü”dür birbakýma; hayvanla iletiþimde katkýlarý olan bir “can dost”tur. Çobantoplum insanýnda ise bitki baðlamýnda yalnýzca “ot”un önemi vardýr. Buinsanlarýn algýsýna göre bitki, büyüdüðü topraktan “ayýrt edilmek” iste-mez; ama öte yandan mevsimsel, kimi kez günsel “döngü”ye baðlýgözükür. Bu nedenle “istisnalar dýþýnda” bitkiler, tek tek deðil, yer-tan-rýça tapýmý kapsamýnda toplu olarak ele alýnýrlar.

Asyalý insanýn “ata” ya da “rehber” olarak seçtiði hayvan ya bilinenve günlük yaþamda rol oynayan bir hayvandýr ya da tam tersine az rast-lanan, egzotik, “tuhaf” görünümüyle þaþýrtýcý bir hayvandýr. Yine de bu“tuhaf”, az rastlanýr hayvan, “yaþanýlan-bilinen” dünyanýn dýþýnda, uzaktoplumlara “yakýn” hissedilen bir hayvansa mitsel “öncülük” alamaz.Çünkü Altay algýsý, “görülen ve görülmeyen” dünyayý, gerçeküstü var-lýklarla “doldurma” eðiliminde deðildir; hayale kapýlmaktan hoþlanmaz.Ama ayaklarýný gerçeklere “basarak” her türlü rüyayý kurar: Tümolanaklarýyla Göktanrý’dan gelen “gücü” korumak, içki, aþk, av gibizevk veren þeyleri yaþamak, çok çocuk yaparak soyunun sürekliliðinisaðlamak, ölüme meydan okuyarak yaþarken “dirilmek” ve bütün bunlarýyoðun bir tutkuyla sürdürmek temel amaç gibidir. Diðer felsefe-inançlar-dan daha “dayanýklý” çýkmasý da bu nedenledir. Altaylý insan, evrendealgýlanabilen her þeyin kendisine “benzediðine” inanýr; görünen ilegörünmeyen, canlý ile cansýz arasýnda hiçbir ayrým yapmaz; eþyanýnhareketsizliði yalnýzca “görünüþ”tedir; her þey hareket eder; hareketeden her þey doðar, büyür ve ölür. Rüzgâr, gök gürlemesi, yýldýrým, akan,düþen ya da duran su, toprak ve daðlar her þey canlýdýr; kayalar, taþlar,aletler ve silahlar canlýdýr. Bu toprak insaný yaþamý, bildiðinden “farklý”biçimde tasarýmlayamaz. Dolaysýz olarak kavradýðý “þeylerin” ötesinetaþýndýðýnda, “olanaklarý”nýn sýnýrlarýný aþtýðýnda, yani “ölüp ölüpdirilme” yeteneði kazandýðýnda, “evrenin tartýþýlmaz birliði”ne varýr;bütün doðanýn “dili”ni anlayabilir. Anlamayla birlikte “görünüþ”ünardýndaki “gerçek” açýða çýkar, bu “ruh” ya da “can”dýr. Her nesnenin,her yerin, canlý-cansýz her þeyin, “ruh” olarak algýlanan bir “sahibi”vardýr. Var olan her þey, “sahip” durumundaki ruhun “çeþitli biçimler”degörünüþe taþýnmasý anlamýna gelir. Bu baðlamda doðanýn birliðini ifadeeden “tüm ruh”un “denetimi”, “eðilimi” dýþýnda “doðaüstü” ya da“olaðanüstü” bir varlýk yoktur. Ruh nesnelere “geri dönüþümsüz” birhareket olanaðý verir. Her “ruh”, kendisini taþýyan biçimden “farklý”dýr,ancak ayný zamanda bu biçimin “kendisi”dir. Bu biçimin içinde yer ala-bildiði gibi dýþýna da çýkabilir, çýkýp dolaþabilir. Daha doðrusu insanlar,hayvanlar ve bitkiler gibi nesnelerin de bir deðil, birden fazla ruhu vardýr:Bu ruhlardan her biri “farklý” görünümler alabilir; sözgelimi hayvan-biçimli bir ruh, bitkibiçimli bir ruh ya da insanbiçimli bir ruh, hem biçi-minin gösterdiði þeydir, hem de baþka bir hayvandýr, bitkidir ya dainsandýr. Bu nedenle “dönüþüm yeteneði” yüksek, yani “baþka biçimler”alabilme yeteneði sýnýrsýz olan insan, hayvan, bitki ya da nesneler mitselolarak “öne” çýkar.

Gerçekdýþý varlýklarý “yadsýyan” bir gerçekçiliðe dönük belirgin eðil-im nedeniyle bir hayvan ya da bitki, “insan” olarak düþünüldüðünde,“masalsý” hayvan ya da bitki de “masalsý insan” gibi tasarýmlanacaktýr.

Mantýk gereði Asya topraðýnda “hayal” ürünühayvan ya da bitki betimleri yerine “anormal”biçimli hayvan ya da bitki betimlemeleriyapýlmýþtýr. Böyle olmakla birlikte yine desayýca az ve belirleyicilikten uzak “hayalürünü” varlýklar da vardýr.

Ýnsanlarýn, hayvanlarýn ve bitkilerin“sahibi” durumunda bulunan “ruhlar”, bir-birine “benzediðine” göre kökenlerinin ve

kaderlerinin de “ayný” olmasý gerekir. Hangi “biçim” altýnda olursa olsun“yaþamýn kaynaðýnýn, seyrinin ve sonunun” ayný güçlere baðlý olmasý veayný deðiþiklikleri yaþamasý gerekir.

Asya insanýnda yaþamýn “birliði”ne iliþkin algýlanma, yaþayan herþeyin “eþit” olduðu sonucunu vermez: Þefi, savaþçýyý ya da esiri “eþit”kabul etmek kimsenin aklýna gelmez; týpký bunun gibi deðiþik hayvan,bitki ve maden türleri kendi içlerinde “aþamalý” olarak sýralanýrlar.Sýralamada bir insanýn, hayvanýn, bitkinin ya da nesnenin yeri, onlarý“canlandýran gücün” üstünlüðüne ve zayýflýðýna baðlýdýr. Bu nedenle“ilksel insan” çaðýmýz insanýna göre daha alçakgönüllüdür: Dahayetenekliyim ya da Tanrý’nýn ayrýcalýklý yaratýðýyým diye evrenin “haki-mi” olmak gibi “karasevda”ya tutulmaz. Zayýflýklarýný, sýnýrlarýný,baþarýsýzlýklarýný, kendini kuþatan canlýlarýn gücünü, verimliliklerini vebaþarýlarýný “izlemek”, onlarýn sürekli “ayrýmýnda” olmak yüküm-lülüðünü öne alýr. Örneðin ateþ onu ýsýtýr, yiyeceklerini piþirir ve onu hay-vanbiçimli “kötü” ruhlardan korur; ama ayný ateþ, sahip olduðu zengin-likleri yakýp yýkabilir. Diðer yandan gökten düþen su ateþi söndürür vetopraktaki tohumlarý yeþertir. Taþlardaki deðiþim zamana“direnebildiðinden” duraðan yaþamýn simgesidirler; atalar onlarý dikipüzerlerine mesajlar yazdýðýndan bu yana hiç deðiþmemiþtir. Aðaçlaragelince onlar “dinamik yaþam”ýn simgesidirler; yaþam ve ölüm döngü-lerine boyun eðerler; üstünlüðünü, boylarýndan, uzun ömürlü olmalarýn-dan ya da saðlamlýklarýndan deðil “yaþamý yenileme” yeteneklerindenalýrlar. Bu nedenle sürekli kendini “yenilediði”, yani “ölme-dirilme”yeteneði yüksek olduðu için “aðaç”, bir bakýma insandan “uzaklaþýr”,hayvanýn iþlevini de “aþar”. Anlaþýlacaðý gibi hayvanýn, aðacýnki denli“aþkýn” bir yeri yoktur; insan türüne daha yakýndýr ve insana daha çokbenzemektedir. Ama yine de hayvan, insanda olmayan kimi güçleresahiptir; Kas gücü, görüþ keskinliði, koku alma duyusu, yön bulmayeteneði gibi.

Ýnsan için bir tehlikeyi sezmek, yani bu güce sahip hayvanla“özdeþleþmek” ya da yüzmek, yani balýkla “özdeþleþmek” kuþkusuzönemlidir, ancak “uçmak” daha önemlidir. Çünkü, ölülerin ruhlarýnýn git-tiði Tanrý’nýn evi “yukarýda”dýr. Ýnsan, yaþamýnýn kimi anlarýnda “Göðe”uçabilmelidir. Çok uzak “geçmiþte” Göðün yolu kýsa idi ve aþýlmasýkolaydý; bedenleriyle Göðe çýkabildikleri “mutlu” bir dönem yaþadýlar.Sonralarý mesafeler uzadý, yolu bulmak zorlaþtý; simgesel duruma geldi:Artýk Göðe ancak “aðaçlarla” ulaþýlabilir. Ne var ki aðaç uçmasýný“bilmez”; uçmasýný bilen için bir köprüdür o. Sorunun çözümü için“kanatlý” bir hayvanýn, yani kuþun ya da kuþun bulunmadýðý yerde nasýlkanatlara sahip olunacaðýný “unutmamýþ”, yani “su” kökenli iyi bircinin(perinin) yardýmýna gereksinme vardýr.

Sonuç olarak insan, bitki ve hayvanýn yaptýklarýna “uymalý”dýr;onlarla “eþzamanlý” hareket etmeli, evrene “uyarlanmalý”,evren bilincine “katýlmalý”; düzensizliðe müdahale etmeli,dünyasýný düzenlerken evreni de “düzenlemeli”dir. Gökleiletiþime girmek için aðaca ve hayvana “baðýmlý” olan, bitki

örtüsünün bitmeyen “verimliliði” ya da daha iyi yüzen, daha iyi uçanhayvan karþýsýnda “þaþkýna düþen” Altay insaný sürekli “zayýflýklarý” ileyüzleþir. Yüzleþme sürecinde, gözlemlediði tüm farklýlýklara karþýndoðasýnýn, evrenin yapýsýyla ayný olduðunun, yetersizliklerinin “insan”olmaktan kaynaklandýðýnýn “ayrýmýna” varýr. Kendi doðasýna, “doðayasalarýndan farklý bir yasa” uygulamak aklýna gelmez; zayýf yön-lerinden bunaldýðýnda, kendisinden daha güçlü bulduðu hayvana ya dabitkiye “dayanmak” ister: Hayvan ya da bitkileri “taklit” etmek, eðerolanaklý ise onlarla “özdeþleþmek” kurtuluþu için “tek þansýdýr”; bu þan-sýný býkmadan usanmadan deðerlendirmek ister, hepsi bu.

Hayvan ve bitkiye yönelik bu tasarýmlarý yapan topluluklar “göçe-be”dir; çünkü, yerleþik yaþam tarzý, “boy” temelli örgütlenmeye “uy-maz.” Ancak, olaðanüstü olgular durumundaki büyük göç hareketlerini

Göðe “yükselmek” için Yeryüzü’ne; Yeryüzü’ne “inmek” için Gökyüzü’ne

“hizmet” etmek, “Mavi Göðe” ve “Kara Yere” borcunu

ödemek gerekir

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:51 Page 4

Page 5: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

5Kasým 2005

SERÇESME¸

dýþta býrakýrsak her göçer topluluðu, “sahibi” olarak algý-ladýðý topraðýný terk etmez. Hemen hemen tüm “dinsel/inançsal dünyasý”, yerleþtiði topraðýn sýnýrlarýyla “sýnýr-lý”dýr denebilir. Örgütledikleri toplumsal sisteme bir advermek gerekirse buna “boy komünizmi” ya da “kan ko-münizmi” demek anlamlý olur kanýsýndayým. Bu nedenleAltay halklarý “yaþamýn birliði”ne, canlý varlýklarýn yal-nýzca “yoðunluk” olarak birbirlerinden farklý bulundukla-rýna, yapýsal açýdan “benzer” olduklarýna inanýr; tümevren, kendileriyle “ayný” biçimde düzenlenmiþtir; hertür, insan türü gibi bir toplum oluþturur. Yani insanlardaolduðu gibi “ayný özellikleri taþýyan, ayný kurallara uyanve ayný biçimde örgütlenen” bir hayvan, bitki ya da ma-den “toplumu” vardýr. Sözgelimi “birey” olarak algýlanantek tek aðaçlardan oluþan bir orman ya da koru, dahagüçlü “ortak bir ruha” sahiptir: Bu ruh, hem aðaçlarýnortak ruhudur hem de üzerinde yaþayan insanlarýn ortakruhudur. Yine bir araya getirilmiþ, yýðýn oluþturmuþ taþlar,tek tek taþlarýn ruhundan daha güçlü “ortak” bir taþ ruhuyaratýrlar: Bu ruh, hem taþlarýn ortak ruhudur hem de ocoðrafyanýn “sahibi” durumundaki topluluðun ortakruhudur.

Hayvanlar için de ayný þey geçerlidir. Bu durumda insan topluluðuyla, bitki, hayvan ya damaden topluluklarý arasýnda “çatýþmalar” olabildiði gibi “anlaþmalar”, “ittifaklar” da olabilir. Bukapsamda “av” kimi hayvan topluluklarýyla yapýlan bir “savaþ”týr; kimi hayvanlarý “evcilleþtirme”o hayvanlarla bir “ittifak” yapmadýr. Maden, bitki, hayvan ya da insan topluluðu “canlý” olduðuiçin “beslenmek” durumundadýr; yiyip-içerek “ortak bir ruhu, ortak bir iradeyi dýþa vurur”; “ortakiradeyi dýþa vuran” topluluk bir bakýma “halk” olarak algýlanýr; halk da “insan” gibi tasarýmlanýr;týpký insan gibi doðar, yaþar ve ölür. Demek ki “canlý doða”nýn temsilcileri durumundaki insanlar,hayvan ve bitkiler nasýl doðuyor, yaþýyor ve ölüyorlarsa daðlar, taþlar, sular, topraklar da “doðar,yaþar ve ölür”. Bu nedenle Altay kan topululuklarýnýn “kurucu ata”sý ya da insanlýðýn “soy ata”sý,bir erkek ile bir kadýn arasýndaki “cinsel iliþki” sonucunda deðil, “gerçekleþtiðine inanýlan” belki“mucize” olarak tanýmlayabileceðimiz bir “olay” sonucu doðar: Örneðin ilk Türk kan topulumutasarýmlarýnda insanlarýn “doðmasý” için Gökyüzü ile Yeryüzü’nün “evlenmesi” ya da “seviþmesi”gerekir. Kül Tegin ve Bilge Kaðan yazýtlarýnda kafalarýmýza “kazýnan” þu tümceler bu anlayýþýn“kanýtý” durumundadýr:

“Yukarýda mavi Gök aþaðýda karanlýk Yer meydana geldiði zaman, bu ikisinin arasýnda insanýn(kiþi) oðullarý belirmiþtir. Atalarým Bumin Kaðan ile Ýstemi Kaðan, insanýn çocuklarý üzerindehüküm sürmüþlerdir.”

Köken mitlerinin büyük çoðunluðunda, bu örnekte gördüðümüz gibi “bir erkek öðe ile bir diþiöðe”nin “iþbirliði” vardýr. Yine kimi “köken mitleri”nde erkek öðe, diþi öðe açýlýmý, “erkeklikorganý”na ya da “diþilik organý”na yönelik “yaratýcý neden” temelli bir tapým görülür: Ýbn Fadlan,Bulgar erkeklerinin üzerlerinde “erkeklik organý”nýn resmini taþýdýklarýný, onu “tek yaratýcýmýz”diye öptüklerini anlatýr. Altay Þamanizmi’nde de erkeklik organýnýn ve diþilik organýnýn öne çýka-rýldýðý “erotik” bir tapýmýn izlerine rastlanýr.

Diþi öðe-erkek öðe karþýtlýðýnda, erkek öðenin vazgeçilmezliðinden çok “diþi öðe”nin vazge-çilmezliði vardýr: Doðumun gerçekleþebilmesi için bir “dölyataðý”nýn olmasý ve buraya bir “ruh”ya da “ruh donu”nda bir nesnenin, hayvanýn kimi kez insanýn girmesi zorunludur. Tasarým gereði,diþilik organýn simgesi olan “maðara”, kuþkusuz insanlýðýn bildiði en eski “dölyataðý”dýr.

Asya hayvanbiçimci köken mitlerinde ilk sýrayý “kurt” ya da “mavi kurt” alýr: Tarihin uzak geç-miþine tarihlenen bu söylencenin birkaç çeþitlemesi var. Bunlardan birine göre:

“Vusunlarýn kralýnýn adý Kun-mo’dur. Kun-mo’nun babasý, Hiong-nularýn batý sýnýrýndakiküçük bir toprak parçasýnda hüküm sürüyordu. Hiong-nular onu yakalayýp öldürdüler. Kýsa birsüre önce doðmuþ olan Kun-mo bir çöle atýldý. Orada, aðzýnda bir et parçasý tutan bir kargaüzerinde uçtu ve bir kurt gelip emzirdi. (Hiong-nularýn) Þan-yu’su bu mucizeye hayran kaldý,Çocuðu kutsal saydý ve büyümesi için serbest býraktý.”

Daha “resmi” duran bir baþka çeþitlemede olay þöyle anlatýlýr: “Vusunlarýn kralýnýn adý Kun-mo’dur. Babasý Ta-yu-çe’lerle birlikte K’iilen ve Tun-Huang ara-sýnda oturuyordu ve küçük bir toprak parçasýnda hüküm sürüyordu. Ta-yu-çe’ler onu yakalayýpöldürdüler ve krallýðýný elinden aldýlar. Halký Hiong-nularýn imparatorluðuna sýðýnarak kurtul-du. Oðlu kýsa bir süre önce doðmuþtu. Vasisi onu kucakladý ve çöle kaçtý. Günlük yiyeceði bul-mak için dýþarý çýktý, geri döndüðünde bir kurdun çocuðu emzirdiðini, gagasýnda bir et parçasýbulunan bir karganýn çocuðun üzerinde uçtuðunu gördü. Bu nedenle onu kutsal saydý ve çocuðuHiong-nulara götürmeye karar verdi. Þan-uyu çocuðu sevdi, büyüttü. Büyüdüðünde eskidenbabasýna ait olan halký ona geri verdi ve bir ordunun baþýna geçirdi... Þan-yu’dan, babasýnýnintikamýný almak için kendisini serbest býrakmasýný istedi Batýya doðru ilerledi ve Ta-yu-çe’le-ri yendi…”Vusunlarýn birinci çeþitlemede Hiong-nulara, ikinci çeþitlemede Ta-yu-çeler’e karþý baþkaldýrýla-

rý ve topluluðun “yeniden doðuþu” anlatýlýr: Vusunlarýn yok oluþu birinci çeþitlemede Hiong-nular’a,ikinci çeþitlemede Ta-yu-çeler’e baðlanýr. Her iki çeþitlemede de çocuk “evlat” edinilir; okutulmasýve yetiþtirilmesi Hiong-nular’a yüklenir. Söylencelerde Hiong-nular “belirleyici” bir iþlev üstlenir:Daha doðrusu, kendisine baðladýðý topluluklarýn “mitlerini”, Hiong-nular kendi egemen durumlarý-na uyarladýlar. Bu “uyarlama” geleneði Türk kan toplumlarýnýn ve ardýndan da Moðol toplumlarýnýn“kurt”tan doðan bir atanýn soyundan geldiklerine inanmalarýnýn “kaynaðýný” oluþturur.

Altay halklarýnýn kutsal saydýðý kartal baþlý geyik figürü.

(Atlas dergisi, sayý. 92, Kasým 2000)

Sessizlerin UmuduSU TV ekranda!

Yayýna yeni baþlayan SU TV’yiizlemek için gerekli teknik bilgi

aþaðýdadýr:

UYDU: TURKSAT 1C FREKANS: 12130 SEMBOL: 11719

POLARÝZASYON: Vertical FEC: 5/6

OZAN CEVRÝ (NEJAT BIRDOÐAN)

Ne Dersin

Ahu gözlüm güze döndü günlerimHasretinle solayým mý ne dersin?Umutlara diken battý inlerimCan baðýný salayým mý ne dersin

Düþüm mecnun gibi Leyla daðýnaYanam mý Keremce aþk çeraðýna?El uzatmam þu sinemin daðýnaBu yangýnla kalayým mý ne dersin?

Gireyim mi bir gönülden dergahâYüzüm sürem al yanaklý bir þahaHak yoluna evel koyan Allah’aKýlýç çekip çalayým mý ne dersin?

“Yasak” dedi, baðladý her demimiNasýl anlatayým can sitemimi?Sevap denizine günah gemimiYelken açýp salayým mý ne dersin?

Elif Allah ise “Ba”ya baðlýAli’nin sýrrý da imlaya baðlýÝnsan denen umman noktaya baðlýO ummana dalayým mý ne dersin?

Cevri, dost yoluna koydum serimiNesimi’yim, bugün yüzün derimiDört kitapta bulamadým yerimiSözü ele alayým mý ne dersin?

Gönül Çeraðýný Yaktým

Hey erenler medet MürvetCüda düþtüm semahýndanElim yerde özüm dardaSýyýr beni günahýndan

Ben bende ki beni yýktýmBirliðin köþküne çýktýmGönül çeraðýný yaktýmIþýk geldi penahýndan

Taþým bir harcým onikiYüküm bir hurcum onikiKalem bir burcum onikiCevri gönül dergahýndan

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:51 Page 5

Page 6: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

6 Sayý 16

SERÇESME¸

HACÝ BEKTAÞ VELÝ DERNEÐI BUCA ÞUBESINDEKI KONFERANSTA

Buca Þube Baþkaný Yazgülü Aðýrgöl ile Söyleþtik

Bize derneðinizi ve cemevinizi tanýtýrmýsýnýz?

Buca Hacý Bektaþ Veli Derneði 1993 yýlýndakuruldu. Küçük bir odada açýlýþ yapmýþlar, üçdört yýl ön çalýþma olmuþ. Sonra Buca Beledi-yesi’nden bir yer istemiþler. Buca Belediyesicemevimizin yerini 1994-95 yýlýnda vermiþ. Ozaman atýlan temeli, biz bugün üçüncü kataçýkardýk.

Geçen yýl arazinin tapusunu satýn aldýk.Buca Belediyesi, bugün cemevinin önündekipark alaný olan araziyi kendi malý olduðu içincemevine vermiþ. Ancak arazinin geri kalanbölümü Hazine’ninmiþ. Bir ara Belediye küstü-rülmüþ galiba ki, arazinin bize tahsis edilmiþolmasýna karþýn adýmýza geçirilmemiþ olanbölümü satýþa çýkarýlmýþ. Arkadaþlarýmýz kira-ya baðlamýþlar ve kirasýný uzun süre ödedik.Daha sonra arazinin bu bölümünü seksen mil-yar lira ödeyerek satýn aldýk. Kýsa süre önceölen rahmetli Ýzmir Büyükþehir Belediye Baþ-kaný Ahmet Priþtina’nýn da çok yardýmý oldu.Yer böylece tümüyle bizim oldu.

Arsanýn tümü 1152 metrekare ve binamýzýnzemin alaný 615 metre kare. Bu sene üçüncükatýn kaba inþaatýný bitirdik. Þimdi elektriklerdöþeniyor, eksikler tamamlanýyor. Dördüncükata cemevi yapacaðýz. Hizmete açýk olan ze-min kat, þu anda hem cemevi, hem de toplantýsalonu olarak kullanýlýyor.

Kaba inþaatý biten bölümde, konferans sa-lonu, eðitim odalarý, dershaneler ve idari bö-lüm var. Bu bölümlerin tamamlanmasý çokönemli, çünkü gençliðe ve kadýnlara yönelikçalýþmalar için bu dershanelere çok gereksinimduyuyoruz. Bunlar olmadan, bu çalýþmalarýyeterince yapamýyoruz.

Halkla diyalogumuz çok iyi. Dört senedirgörev yapýyorum. Bu süre içinde çok ilerlemeyaptýk. Baþarýlý bir çalýþma için benim koþulla-rýmýnn baþýnda derneðe siyaseti sokmayacak-sýn, siyasetten uzak duracaksýn. Her insanýnmutlaka bir siyasi görüþü vardýr; o baþka. Siya-seti, aþiretçiliði, ben duygusunu derneðe sok-

madýðýn zaman, bir de sahtekarlýðý oraya sok-madýðýn zaman rahat çalýþýrsýnýz, baþarýlý olur-sunuz. Bizde bunlarýn hiç biri olmadýðý içinçok rahatýz. Þu seçildi, bu seçildi; þuna yardým,buna destek diye kimse bizi rahatsýz etmiyor.

Ama biz de iþimizi biliyoruz. Birileri bizimsayemizde bir yerlere geliyorsa bize danýþmakve destek olmak zorunda.

Halkýn güvenini kazandýðýmýz için büyükdesteðini de aldýk. Bu binanýn inþaatýný tümüy-le halkýn desteði ile, halkýn baðýþlarý ile gerçek-leþtirdik.

Dört yýldýr beraber çalýþan bir yönetimekibisiniz. Ancak üyeleriniz arasýnda çokfarklý yörelerden gelen canlar var. Bunlarýbirleþtirmeyi nasýl baþardýnýz?

Bu dört yýl boyunca, seçimler sýrasýnda ya dase,çimden sonra hizmette hiçbir ayrým yapma-dýk. Þu Karslýymýþ, bu Tunceliliymiþ, o Erzin-canlýymýþ ya da o Kureyþanlýymýþ, bu BabaMansurluymuþ demedik.

Ben kendim Kureyþanlýyým, dede kýzýyým,ama hiç ayrým yapmadýk. Herkesi ayný tuttuk,bir sevdik. Hepsini kapýda karþýladýðýmýz, ka-pýda uðurladýðýmýz için bunu saðladýk. Benimçalýþma stilimdir, ben pek koltukta oturmam.Halkýn içinde, onlarýn sorunlarý için koþtur-mayý severim, çünkü benim halka verilmiþ birsözüm vardýr. Buca halkýnýn yanýsýra Torba-lý’dan, Ýzmir’den, diðer ilçelerden halkýmýzcemevine geliyor. Biz de onlara hizmet veriyo-ruz. Hepsini kapýda karþýlýyorum, kapýda uður-luyorum.

Bizim derneðimizde çok sayýda dede var.Dedeler bu nedenle beni seviyor. Hepsiyle ara-mýz iyi, çünkü aralarýnda ayrým yapmýyoruz.

Dede kýzýsýnýz, emekli öðretmensiniz.Gençlerle çalýþmak ve öðretmekmesleðiniz ve geleneðiniz. Cemevinin yanýbaþýnda büyük bir öðrenci yurdu ve binlerce öðrenci var. Onlarla diyalogugeliþtirmek için neler yapýyorsunuz?

Þimdiye kadar böyle bir giriþim yapmadýk amadernek olarak yurdu ziyaret etmek istesek tah-min etmiyorum bir Alevi örgütü olarak biziiçeriye soksunlar. Ancak o öðrencilerle sürekliilgimiz, iliþkimiz var. Öðrenciler bize geliyor,Aleviler ve Alevilikle ilgili, Nevruz ve Hýdrel-lez ile ilgili bilgi istiyorlar. Cemle ilgili kaynakve bilgi istiyorlar. Özellikle canlý kaynaklarlakonuþmayý seviyorlar. Derneðimizde onlara buolanaklarý sunmaya çalýþýyoruz. Merak ettik-leri konularda her türlü bilgiyi veriyoruz, yar-dýmcý oluyoruz.

Panelin yapýldýðý gün, yaðmurda koþa koþagittim, kürsüye koymak için bilgisayarda yaza-rýmýzýn ismini yazdým, bir çýktý alýp geldim.

Burada bir parantez açayým, iþlerin eksiksizyürümesi için böyle bir çok ayrýntý iþi üstlen-

mek zorunda kalýyorum. Tabii bu durum dörtyýl boyunca beni çok yordu. Ayrýca Alevi ör-gütlerinde düþünen, üretici beyin de çok gerek-li ve bulmak da zor. Bunlarýn farkýndayým.

O gün, o gençlerden birini gördüm bilgisa-yarýn baþýnda. Ýki gün önce o genç ve bir arka-daþý için ta Narlýdere’den bir dede getirmiþtik.Dede, bu iki öðrenciye uzun uzun Nevruz’uanlatmýþtý. O öðrenciye, “haberin var, bugündernekteki panele sizi de bekliyoruz, arka-daþlarýný al gel ” dedim. “Tamam baþkaným”dedi, ama huzursuz oldu ve toplantýya gelme-di!

Yani gençler nereye gidiyor bilemiyorum.Bunu dernekte de tam çözmüþ deðilim. Ben deþikayetçiyim, çünkü hiçbir yönetici bile çocu-ðunu derneðe getiremiyor, getirmiyor. Bununfarkýndayýz. Ayrýca hiçbir yönetici kendi eþinide getirmiyor. Bunlar çok acý.

Alevi-Bektaþi toplumunda kadýna saygýbüyük, ama kadýn önderler kolay kolaykabul edilmiyor. Siz de bir kadýn baþkanolarak bunun bedelini ödemiþsiniz.

Ne yazýk ki ben bizim toplumumuzda kadýn-erkek eþitliðini göremiyorum. Hep düþündüm,acaba ben bir kadýn önder, yönetici olduðumiçin mi beni ezmeye çalýþýyorlar yoksa içe iþle-miþ bir gelenek mi bu?

Ben halkýma verdiðim sözü tutmak için,“iþleri doðru baþaracaðým, yüzünüze þimdi na-sýl rahatlýkla bakýyorsan, görevden ayrýlýrkende ayný þekilde bir suç iþlemeden rahatlýkla ba-kacaðým” demiþim.

Bu nedenle Böyle bir durumla karþýlaþýncaþunu soruyorum: “Bu Alevi kadýný, sizin kadý-nýnýz, sizin kýzýnýz, sizin ananýz, sizin bacýnýz.Onun ayaðýna çelme takmaya çalýþanlar bilsinki, ona bir kötülük geldiði zaman, sizin hepini-ze de dokunacak. Bunun bilincinde misiniz?”

Ama ne yazýk ki Alevi halkýmýzýn yüzdesekseni bunun bilincinde deðil. Bu çok acý.

Serçeþme aracýlýðýyla tüm tüm Alevilereileteceðiniz sözünüz nedir?

Tüm Türkiye Alevilerine özlerine dönmelerini,özlerine sahip çýkmalarýný öneririm. Neyseler oolsunlar, neyseler öyle gözüksünler. Derincebir düþündükleri zaman, Alevi kültürünün gü-zellikleri, Alevinin kadýna ve erkeðe saygýsý,Hz. Ali, Hz. Hüseyin, Oniki Ýmam soyunungüzellikleri neyse, yaþamlarýnda onu sergile-sinler.

Ne olur kadýnlarýna ve gençlerine sahip çýk-sýnlar. Geleneklerine, göreneklerine sahip çýk-sýnlar. Örgütlerine de sahip çýkmayý unutma-sýnlar.

Buca Þubede Esat Korkmaz’ýn verdiði konferansakatýlan canlar. Ýzmir’de bulunan ABF Genel

Baþkaný Selahattin Özer’de toplantýyý onurlandýrdý.

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:51 Page 6

Page 7: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

7Kasým 2005

SERÇESME¸

Bize derneðinizi ve cemevinizi tanýtýrmýsýnýz?

Derneði kurduk, dava açýldý. 2000 yýlýnda bazýgerekçelerle derneðimiz kapatýldý. Biz tekrarderneðimizi açtýk. Belediyelerle diyalog kura-rak bir mekan yapmaya giriþtik. Burada SayýnAhmet Priþtina’yý gerçekten rahmetle anmakgerekiyor. Onun da desteði ile bu gördüðünüzgüzel binaya sahip olduk.

Bina yapmak yeterli deðil. Ýçini doldura-madýktan sonra saray yapsanýz faydasýz. Bizeðitim çalýþmalarýna önem veriyoruz. Kültürü-müzde önemli yeri olan saz ve semah kurslarýzaten olmazsa olmaz. Bunun yaný sýra halkoyunlarý, tiyatro, okuma-yazma eðitimi, nakýþ-dikiþ eðitim yapýyoruz. Ayrýca þimdi bir bilgi-sayar kursu baþlatmaya çaba gösteriyoruz.

Halkýmýzýn burayý ne ölçüde sahiplendiði-ni, desteklediðini bu çalýþmalar belirleyecektir.Toplumumuz yýllar boyu asimile edildi ve buçaba hala sürüyor. Aleviler içinden de Alevi-liðin asimile edilmesine yardýmcý olanlar var.Bunlara karþý özellikle gençlere sahip çýkmaküzere sürekli yenilik getirerek eðitim çalýþma-larý sürdürmeye önem veriyoruz.

Bir kütüphanemiz var. Halk Eðitim’le iþbir-liði içinde geliþtiriyoruz. Kýsa bir süre sonra birbölümü Alevi inancýna ayrýlmýþ ve geri kalanýda gençlerimizin ders araþtýrmasý için kulla-nabileceði halde hizmete açacaðýz.

Cenaze ve lokma hizmetleri tümüyle bina-mýzda karþýlanýyor. Bu hizmetleri “muhanetemuhtaç olmadan” kendimiz gerçekleþtiriyoruz.

Baþkan, siz ayný zamanda dedesiniz, cemlerin çoðunu siz yürütüyorsunuz.Cemevindeki iþleyiþi anlatýr mýsýnýz?

Günümüzde cemevleri eskiden köydeki uygu-lamadan farklý. Eskiden ocak dedeleri vardý,geliyordu ve bir halk mahkemesi kuruluyordu.Küskünler, dargýnlar barýþtýrýlýyordu. Ancakbundan sonra ceme geçiliyordu.

Biz burada buna benzer bir uygulama sür-dürmeye çabalýyoruz. Kentleþen Alevilik köy-lerden farklý. Burada seksen bir vilayetin insa-ný ile karþý karþýyayýz.

Dede ceme oturduðunda uygulanan Ale-viliðin Þeriat Kapýsý, Sünni Þeriattan çok fark-lý. Ýnsanlarýn görüþtürülmesi, barýþtýrýlmasýbizde bir Þeriat Kapýsý’dýr. Küskün-dargýn ba-rýþtýrýlýyor, yüz kýzartýcý suç iþlemiþ düþkünler-þaþkýnlar tespit ediliyor, gereken neyse yapýlý-yor. Çok güzel bir cem yürütülüyor.

Tek sýkýntýmýz dede yokluðu. Dede çok,ama hakikaten dede yok. Alevi toplumununbüyük zarar görmesinin sebeplerinden biri debu. Çünkü insanlar yýllar boyu babasýndan, ata-sýndan ne görmüþse onunla devam ediyor, ama

kentleþmiþ Alevilikte bunlar sorun yaratýyor.Seksen bir vilayetin insanýyla ortak bir cemyapmak her dedenin karý deðil. Yöre farklýlýk-larý var, hizmet farklýlýklarý var.

Buna raðmen burada büyük bir sorunu ya-þamadýk bu anlamda. Yani, “bizim orada cemböyle yapýlýrdý, sizin burada öyle yapýlmýyor”diye bir sýkýntý olmadý, çünkü kentleþmiþ Ale-vinin büyük çoðunluðu yýllardýr cem görme-miþ, unutmak üzere. Ben 94’ten beri bu yöredecem yapýyorum. Ýyi anlatabilirsen, kýrýcý olma-dan konuþabilirsen inançlý insanlarýmýzýn eðili-mi ortak noktalarý öne çýkarmak yönünde.

Þunu söylerim: Yýllardýr Yezit Sünni’dençektik, ama dýþarýsýnýn yezidi beni çok üzmü-yor. Bizim içimizin yezidi çok fazla. Bu sýkýn-týyý burada da çekiyoruz. Adam, kahve kültü-rüne, içki kültürüne alýþmýþ; kendi kültüründenuzaklaþmýþ; Aleviliði bir maske haline getir-miþ. Bu tür insanlarýmýzda boþ söz, dedikodu,çekemezlik, iftira bir alýþkanlýk olmuþ. Bunungetirdiði sorunlarla karþýlaþýyoruz.

Bilen ve uðraþan inançlý insanýmýzýn biravuç olmasýna karþýn, bilhassa bugünkü hükü-met döneminde iyi çalýþtýðýmýza inanýyorum.Alevi toplumumun eðitildiði okulu, üniversite-si yok. Bize hep ayný soruyla geliyor: Nedendedelerin sözü birbirini tutmuyor? Bence bugayet doðal. Ýlahiyat Fakültesi mezunlarýnýndördü konuþtu mu birinin sözü diðerini tutuyormu? Bu kadar baskýnýn altýnda olan bizlerinsözlerinin birbirini tutmamasý gayet doðal.

Alevilikte birisi Ehlibeyt’ten, Hz. Ali’denuzaklaþýrsa, onu bir ateist [tanrý tanýmaz] gibigörürler. Anadolu Aleviliðinin temelinde, Hz.Ali’ye, Ehlibeyt’e ve Oniki Ýmamlar’a saygývardýr. Zaten Ýslam’dan aldýklarý yalnýz Ali-Muhammed-Allah üçlüsü ile Ehlibeyt ve OnikiÝmamlardýr. Ýslam’a bunlardan baþka bir ben-zerlik yoktur.

Bize diyorlar ki, “bizi nasýl Ýslam’dan ayý-rýrsýnýz?” Ben de onlara soruyorum, “Cem Ýs-lam’da var mý? Pir, mürþit, rehber, bunlar varmý Ýslam’da? Saz yasak; kadýnýn elinden tut-mak günah! Ýslam’ýn þartlarý var, hangisini ye-rine getiriyorsun?” Yine de “bizi Ýslam’ýn dýþý-na atmayýn” diyorlar.

Þu bir gerçek, Anadolu Aleviliði Ýslam’ýniçine sýðmaz! Ama Aleviliðin içinde Ýslam var-dýr! Ne vardýr? Allah-Muhammet-Ali vardýr,Oniki Ýmamlar, Ehlibeyt vardýr! Bundan baþkabir parça yoktur.

O nedenle cemlerimizde dualarýmýz OnikiÝmam ve Ehlibeyt üzerinedir. Onlara inanma-mýzýn nedeni, Ali çocuklarý olduklarýndandeðil; ezilmiþliði uðradýklarýndandýr, baskýya,zulme maruz kaldýklarýndandýr; çile çektikle-rindendir. Bu nedenle onlara saygý duyuyoruz.Kerbela olayýna bakarsanýz, tarihin en feciolaylarýndan birisidir. Bu nedenle Alevi toplu-mu Kerbala için yas orucu tutar. Günahlarýn-

dan arýnmak için tutmaz orucu; bu acý olayýnanýsýný yaþatmak için tutar.

Þubeniz, bölgedeki sürükleyici, önde gelenþubelerden birisi. Bu baþarýyý nelerebaðlýyorsunuz?

Tutumumuza ve irademize borçlu olduðumuzudüþünüyorum, çünkü biz göründüðümüz gibi-yiz. Bizi engellemeye çabalayanlar olmadýdeðil. Ýkiyüzlülük bize uzak. Bana, “sen dede-sin, bunlarý nasýl söylüyorsun” diyenler oldu.Onlara þunu söyledim, “dedelik doðru bildiði-ni söylemeye engel deðildir. Ben dedeyim vebunlarý söylüyorum! Bir günahý varsa bana!” Bir hoca camiye girer, konuþur: Þu günahtýr,bu yasaktýr der. Kimse ona, “bunlarýn günaholduðunu nereden biliyorsun” diye sormaz,soramaz! Ama biz açýðýz, cemlerde yaptýðýmýzsohbetlerden sonra diyoruz ki, “kafanýzda birsoru varsa, sorun! Yanlýþ mý, doðru mu diyeikircim geçirmeyin, sorunuzu dile getirin ki,doðruyu bulalým!”

Baþarýmýzýn bir nedeni de Yönetim Kuruluolarak, uyumlu çalýþan bir ekip olmamýzdýr.Tutarlý olmaktýr. Karþýdan gelene de, içimizdençýkana da direnmektir. Bu cemevi yapýlýrkenyirmiye yakýn þikayet mektubu gönderildi.Bunlarýn dokuzu da Alevi, “biz cemevi istemi-yoruz” diyorlardý. Bunlara direnerek, doðrubildiðimizi yaptýk.

Ama ben buraya kadar baþardýklarýmýzýönemsemiyorum. Asýl bundan sonrasý önemli-dir. Buranýn yalnýz düzenli giderlerinin karþý-lanmasý bile büyük çaba gerektiriyor. Ayrýcaarkamýzdan görevi devredeceðimiz kadroyuyetiþtirmek gerekiyor.

Genel Kurullarda açýklýk gerekir. Geçmiþdönem çalýþma raporu, gelecek dönem yapýla-caklarýn programý, gelir ve gider dökümüsunulmasý gerekir. Amacýmýza uymayan tekbir iþ ve tek bir kuruþ harcama olmamalý. Bunualýþkanlýk olarak yerleþtirmek ve kalýcý halegetirmek kolay deðil.

HACI BEKTAÞ VELÝ DERNEÐÝ KARÞIYAKA ÞUBESÝNDE DÜZENLENEN KONFERANSTA

Buca Þube Baþkaný Elvan Çelen Dede ile Söyleþtik

Buca’da Konferansa geniþ bir katýlým oldu. Arkasayfada Elvan dede yeni kurulan bilgisayar eðitimodasýný gösteriyor.

(Devamý 8. Sayfada)

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 7

Page 8: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

8 Sayý 16

SERÇESME¸

YALOVA ÖÐRENCÝLERÝNÝN CAMÝYE GÖTÜRÜLMESÝ HAKKINDA ABF’NÝN

Basýn AçýklamasýSelehattin Özel, Genel Baþkan

4 Aralýk 2005

AKP Siyaseti ve Eðitimi Yeþilleþtirmeye Devam EdiyorAKP iktidarý yeþil siyasetin ideolojisini tüm kamu kurum ve kuruluþlarýnda hýzla yaygýnlaþtýrmayadevam ediyor. En son Milli Eðitim Bakanlýðýnýn Sünni inanç doðrultusunda tüm okullarda uygu-lamalý zorunlu din dersi eðitimi çalýþmasýnýn sonuçlarýný Yalova’da yaþadýk.

Bugün Yalova’da Yarýn Tüm Türkiye’de Eðitim Okuldan Camiye Taþýnacak.

Emin Albayrak isimli sýnýf öðretmeni, öðretmenlik görevini unutarak, imamlýk yapmaya baþla-mýþtýr. Yalova Atatürk Ýlköðretim Okulu öðrencilerini, ailelerinin onay ve rýzasýný almadan çocukyaþta okuldaki eðitiminden, yetkilerini aþarak camiye götürmesi, zorla abdest almayý, namaz kýl-mayý uygulatmaya zorunlu olarak tabi tutmasý din ve vicdan özgürlüðü açýsýndan kabul edilemezbir eðitim ve hukuk skandalýdýr. Bu uygulama ayný zamanda AKP hükümetinin kendisi gibi olma-yanlara karþý, meydan okuma gösterisidir. Bu siyasi zihniyet sonucu çocuklarýmýz yarýn “Anneçantama havlu koy, yarýn namaz kýlýyoruz” mu dedirtecek yoksa “Anne çantama kitaplarýmý koyyarýn ders var” mý diyecek?

Öðretmen mi, Ýmam mý?Çocuklarý Yalova Merkez Cami’ne götüren Ýmamý Albayrak’ýn, “Bu sayede öðrendiklerini dahaçabuk kavrayarak kolay kolay unutmuyorlar. Bundan sonrada öðrencilerimize her fýrsat bulduðu-muzda iþledikleri ders konusunu yerinde öðretmeye çalýþacaðýz” demesi ise, AKP hükümetininMilli Eðitim Bakanlýðý eliyle tam bir asimilasyon politikasý uyguladýðý ve bunun bir misyonerlikgiriþimi olduðunu açýkça göstermektedir. Kamusal alanda öðretmenlik yapanlarýn imamlýk gibi birgörevi asla olamaz. Türkiye toplumu bu zihniyetin 1994 yýlýnda söylediði “tüm okullar Ýmam Ha-tip olacak” sloganýný unutmamýþtýr ve bugün yapýlanlar bu sözün hayata geçirilmesi isteðidir.

AKP hükümetinin son dönemlerde dinci kadrolaþmasý, Ýran örneðinde olduðu gibi içki yasaðýnýdesteklemesi ve teþvik etmesi, eðitimi okuldan camilere taþýmasý, özlemini duyduðumuz demok-ratik, eþitlikçi, özgürlükçü ve laik bir sosyal devlet anlayýþýnýn dinamitlemeye dönük ideolojik biryaklaþýmdýr.

AKP Hükümeti ÝkiyüzlüAKP hükümeti AB üyelik sürecindeki bu ikiyüzlü politik tutumu, Türkiye’nin acýsýný çok çektiðiirticai giriþimleri beslemeye hizmet etmektedir. AKP hükümetinin özgürlük ve hak talebi sadecekendi hanesine özgüdür; Toplumsal deðil, ümmetçilik özgürlüðüdür. Bir yandan yeni uyum yasa-larý ile “din özgürlüðü ve laikliðe aykýrý uygulamalara son vermeyi” hedefleyip, diðer yandanSünni inancý zorunlu din dersi ile aklýn ve bilimin önüne koymanýn arkasýndaki niyet, din özgür-lüðünü güvence altýna alan Anayasa’nýn 24. maddesine aykýrýdýr. Çünkü din ve vicdan özgürlüðü,ayný zamanda insanlarýn dindýþý kalabilme hakkýný da kapsar. Ýnsanlarýn dini öðrenme, öðren-meme, öðreneceklerse de bütün dinleri öðrenebilme hakký isteðine baðlý olmalýdýr. Böyle bakýl-dýðýnda “Din kültürü ve ahlak öðretimi ilk ve ortaöðretim kurumlarýnda okutulan zorunlu derslerarasýnda yer alýr” biçimindeki Anayasal kural, ayný maddede düzenlenen din ve vicdan özgürlüðüprensibine aykýrýdýr. Ayný zamanda, “kimse dini inançlarýný ve kanaatlerini açýklamaya zorlana-maz, kýnanamaz” biçimindeki düzenlemeye de aykýrýlýk teþkil etmektedir. Mevcut uygulamasadece Alevileri deðil, tüm laik toplum beklentisinde olanlarý da rahatsýz etmektedir.

Din derslerinin zorunlu olmasý sadece Alevilerin bir sorunu ya da Alevilikle ilgili bir sorun dadeðildir. Bu sorun her þeyden önce demokrasi sorunudur. Bu sorun her þeyden önce insan haklarýsorunudur.

Milli Eðitim Bakaný Cevaplamalýdýr!ABF soruyor:

Bir dönem Fen Lisesinde Müdürlük yapan Din Dersi Öðretmeni Emin Albayrak neden bugörevden alýnmýþtýr? Görevden alýnmanýn gerçek nedeni kamuoyu ile paylaþýn.

MEB eliyle misyonerlik yapmak ve MEB eliyle öðrencileri okuldan camilere taþýmanýz ABsürecinde Uyum Yasalarý ve Anayasanýn “kimse dini inançlarýný ve kanaatlerini açýklamaya zorla-namaz, kýnanamaz” ilkesi ile nasýl baðdaþtýrýyorsunuz?

Ýsmi geçen “öðretmene” imamlýk görevini ve çocuklarý sýnýftan camiye götürme yetkisini kimverdi?

Okul yönetiminin bu olaydan haberi var mý? Okul dýþýna çýkartýlan bu öðrenciler için Velile-rinden izin alýnmýþ mýdýr? Milli Eðitim Müdürlüðünün haberi var mýdýr?

ABF olarak bu tür uygulamalarýn ve farklý inanç gruplarýnýn AKP eliyle asimilasyonuna vezorla tekleþtirmeye dönük oyununu bozmaya karalý olduðumuzu tüm kamuoyu paylaþmayý görevbiliriz.

Ýzmir’de kurulan ilk dernek kapandý vebir dizi altüstlük yaþandý. Karþýyaka bunlarýn dýþýnda kalmayý nasýl baþardý?

Bir Barýþ Partisi süreci yaþandý. Bir Alevi par-tisi kuruldu diye insanlar dernekleri boþalttýlar.Ýkincisi, dernekleri siyasi alanda kullandýlar.Siyasi alanda kullanmaya çalýþtýðýnýzda, der-nek çatýsýna siyasi gruplaþmayý sokarsýnýz; budurumda bölünme ve kapanma kaçýnýlmazdýr.

Her iþlev yerinde yapýlmalýdýr. Siyasetinyeri ayrýdýr, isteyen gider o yerlerde siyasetiniyapar. Burasý kültür merkezi olarak kültürü ya-þatmalýdýr, inanç merkezi olarak inancý yaþat-malýdýr. Bunun dýþýndaki davranýþlarýn sonuhüsrandýr ve deneyim bunu göstermiþtir.

Bahsettiðiniz derneðin 1900 küsur üyesivardý, kapandý gitti. Bizin de payýmýza düþenbir kapanma süreci oldu. Ama biz sebat ettik,yeniden kurduk.

Benim dede olmam da bu süreçte önemlibir etken oldu. Diyorlar ki, “dededen baþkanolur mu? Dede dedeliðini yapsýn!” Ama dede-den baþkan olmadý mý iþler zor. Biz bunu biravantaj olarak kullanmasýný bildik. Bunu eko-nomik sorunlarý çözmede kullandýk. Bu, diðeriþlerin gerçekleþtirilmesini kolaylaþtýrdý.

Baþarý için derneðin amacýna uygun çalýþ-mak zorunludur. Ýçi baþka-dýþý baþka olmayadayalý bir iki yüzlülük ile Alevi derneði yürü-mez.

Serçeþme okurlarýna, yani tüm TürkiyeAlevilerine mesajýn nedir?

Benim onlara mesajým, önce okumayý öðren-meleridir. Bizim toplum okumayý sevmiyor.Bunu çözemezsek, atasözümüz boþa gider:“Ýlimden gidilmeyen yolun sonu karanlýktýr!”Ýlim okumakla bulunur.

Ýkincisi, kahve ve içki köþelerinden çekil-meleri gerekiyor. Bunlarý tümüyle terk etsinlerdemiyorum. Zamanýný ve dozunu bilsinler.

Özcesi benim istediðim, kendi kültürlerineve inançlarýna sahip çýkmalarýdýr. Birliði-bera-berliði yakalamak için kendi kültürümüze veinançlarýmýza sahip çýkmak gereklidir.

Ben bugünkü nesli düþünmüyorum. Gele-ceði, çocuklarýmýzý düþünüyorum. Onlar ne ya-pacaklar? Onlara ne veriyoruz? Deniyor ki,gençler yozlaþýyor. Yahu sen çocuklarýna neverdin ki, bir þey öðretmemiþsin, anlatmamýþ-sýn; o ne yapacak? Alevi gibi yaþamýyoruz.

Çocuk okulda duyuyor, eve gelip soruyor:Baba, bir Alevilik varmýþ, nedir bu? Aman senkarýþma, okuluna git-gel diyoruz. Ama sen ve-remezsen, gereken dersi baþkasý veriyor. Eði-timi genç yaþta verirseniz alýnýr. Bu nedenle,okumak ve öðrenmek gerek, kendi inancýmýzave kültürümüze göre yaþamak gerek, çocuk-larýmýza ve gençlerimize sahip çýkmak gerek.

(Baþtarafý 7. Sayfada)

Elvan Dede ile Söyleþtik

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 8

Page 9: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

9Kasým 2005

SERÇESME¸

Diyanet Ýþleri Baþkaný Prof. Dr. Ali Bardakoðlu, DÝB internet sitesindeyayýmlanan seri röportajlarýnda Alevilerin varlýðýný inkar etmeye ve cemevlerinin ibadet yeri olmadýðýný söylemeye devam ediyor. Bu söylemleriyazýlý ve görsel basýna da yansýyarak kamuoyunda tartýþma yaratýyor

Bardakoðlu, Alevilerin “Cem evlerinin cami gibi ibadethane olarakkabul edilmesi” isteðini, AB sürecinde “siyasi bir talep” ve “ithal edil-miþ bir tartýþma” olduðunu belirtip, “Cem evi, inançlarý yerine getirmeyeri deðildir. Müslümanlarýn mabedi ondört asýrdýr camidir. Alevilerincem ayininin, semah ve niyazýnýn, namaz dengi bir ibadet sayýlmasýmümkün deðildir” diyor.

Diyanet Baþkaný, Alevilerin Cem evi isteklerini siyasi bulamaz. On-larýn inançlarýný ve Cem evlerini yok sayamaz.

Bin yýldýr Anadolu’da farklý bir inanç ve ibadet sistemi uyguladýklarýiçin Sünni iktidarlarýn baský ve kýyýmlarýna uðrayan; bu kýyýmlardan kur-tulmak için köy kýrsalýnda kapalý toplum olarak yaþamaya mahkum edi-len Aleviler; sazlý, semahlý ayini-cemleriniköyün büyük meydan damlarýnda, yani cemevlerinde dýþ saldýrýlardan korunmak için oniki hizmetliden biri olan bekçiyi kapýya býra-kýr, içerdeki ýþýðýn dýþa yansýmasýný önlemekiçin pencerelerine kalýn perdeler çeker veibadetlerini büyük bir gizlilik içerisindeyaparlardý. Bu nedenle de saldýrganlarýn“Mum Söndü” iftirasýna uðrarlardý...

Köyden kente inen Aleviler, bugün deibadetlerini camide namaz kýlarak deðil;kendi olanaklarýyla yaptýrdýklarý Cem evle-rinde dara durarak, saz çalarak, semah döne-rek, lokma paylaþarak, kendi diliyle dua ederek, cemal cemale gelip bir-birlerine niyaz ederek yapmaktadýrlar...

Ýbadet yerlerini, salt cami ile sýnýrlandýrmak doðru deðildir. Allah’ainanan diðer inanç sahipleri kilisesinde, havrasýnda, sinagogunda kendiibadetlerini nasýl yapýyorlarsa; tarih boyunca camiye gitmemiþ olan Ale-viler de kendi ibadetlerini, kendilerine özgü ibadethaneleri olan cem ev-lerinde yapmaktadýrlar. Bugün Alevileri camiye çekmeye çalýþmak, 12Eylül 1980 sonrasý okullara zorunlu din derslerini koyan, Alevi köyleri-ne camiler yaptýrarak Alevileri asimilasyona tabi tutan darbecilerin des-pot ve dayatmacý anlayýþýnýn bir devamýdýr...

Bu anlayýþ, Alevilerin varlýðýný ve ibadetlerini inkarýn bir ifadesidir.Ne yazýk ki bu inkarcý politikaya alet olan satýlmýþ Aleviler de vardýr.Biz, öteden beri Alevi olmaktan onur duyan, her türlü kýrýma ve asi-

milasyona boyun eðmeyen atalarýmýz gibi bugünkü asimilasyoncularkarþýsýnda da baþý dik duranlardanýz.

Biz, dün olduðu gibi bugün de, laik devlet yapýsýnda zorunlu dindersleri ve de Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý olmaz, olamaz dedik... Ama Di-yanet içinde yer almak, bütçesinden pay kapmak ve din derslerindeAleviliðin de anlatýlmasýný istemek gibi büyük bir yanlýþý savunan AleviÝslamcýlar, asimilasyoncularýn ekmeðine yað sürdüler hep…

2005-2006 eðitim ve öðretim yýlýnda ders kitaplarýna giren sözdeAlevi inancý, hiçbir yerde Alevi adý anýlmaksýzýn; tasavvuf kanalýnda yeralýp Batýni yorumda Tanrý-Ýnsan birlikteliðinin güzelliðini sergileyen;hurafeye deðil, bilime deðer veren; cihatlarý cinayet sayan, kin ve öfkeyisevgiye, kavgayý uzlaþmaya, düþmanlýðý dostluða dönüþtürmeyi yeðle-yen; ve aklý, ahlaki, insani deðer yargýlarýyla 72 milleti kucaklayan ev-rensel Alevi inancýný anlatmaksýzýn; sadece Alevilerin inanç önderi olanHz. Ali’yi, Müslümanlýðý ilk kabul eden, günde beþ vakit camide namazkýlan ve de namaz kýlarken camide þehit edilen bir kiþi olarak göstererekþöyle demeye getiriyorlar:

- Ey Aleviler! Eðer Hz. Ali’ye baðlý birer Müslüman iseniz, iþteHz. Ali, her gün camide beþ vakit namazýný kýlan kiþidir. Siz de bý-rakýn sonradan ibadet yeri olarak uydurmuþ olduðunuz þu cümbüþyerlerinizi, günaha sapan sazlý semahlý eðlencenizi, hadi gelincamiye de namazlý ibadet yaparak Müslümanlýðýn gereðini doðrubiçimde yerine getirip sevap kazanýn; kâfir olmayýn!..

Hadi bakalým Alevi Ýslamcýlar, aldýnýz mý boyunuzun ölçüsünü?Ama sizler de bunu istiyordunuz zaten.Sizler deðil misiniz cem evlerinin altlarýný aptes musluklarýyla dona-

tan? Ýmam Hatipli hocalara maaþ ödeyerek Sünni inanç gereðince Arap-ça dualý cenaze namazlarý kýldýran? Kuran kurslarý açan?.. Ve de Cem tö-renlerinde kadýnlarýn baþlarýný kapatan, haremlik-selamlýk yaratan?..

“Bismi-Þah” diye baþlayan Türkçe dualarý býrakýp, anlamýný bilemediðisözcükleri doðru telaffuz edemeyen, ama Arapça biliyormuþ ukalalýðýy-la bilgiçlik taslayanlarý dede postuna oturtup sözde Arapça kem-kümler-le dualar okutturan?.. “Secde-i niyazýnýz” yerine “Namaz-ý niyazýnýz” de-dirten?..

Alýn iþte, buluþtunuz asimilasyoncu Müslüman kardeþlerinizle! Bu-luþmanýz mübarek olsun!..

Bakýn, son aldýðýmýz duyuma göre, Kartal Belediye Baþkaný, “Çokyakýnda artýk cem evinde de namaz kýlacaðýz” demiþtir.

Bu ne demeye geliyor? Biz Alevilerle ibadet biçiminde anlaþtýk.Artýk cem evleri de cami gibi ibadet yerleri olacaktýr!..

Muaviye politikasý güdenlerin yanýnda yer alanlar Alevi deðil, ancakYezit olabilirler…

Alevi olmak ve Aleviliði özüne uygun olarak yaþatmak, onurlu kiþi-lik ister. Ýnançlý ve onurlu Alevi, asimilasyoncularýn tüm yýldýrmalarýna

karþý dik durur ve iradeli olarak inandýðý yol-dan asla dönmez. Bu konuda tarihe not düþ-mek için vermiþ olduðumuz on yýllýk hukukmücadelesiyle baþarýya ulaþtýrdýðýmýz Alevikimliðimizin tanýnmasý konusundaki ça-lýþma serüvenimizi kýsaca sunmak istiyoruz:

Ýstanbul-Üsküdar Asliye 2. Hukuk Ha-kimliði tarafýndan 11Aralýk 1991 tarihli ka-rarla varlýðý tescil edilen Semah KültürVakfý’na Resmi Senedi’nde “Alevi” sözcüðügeçtiði için Vakýflar Genel Müdürlüðü tavýrkoydu. Yönetim kurulu olarak Ankara’ya gi-dip Genel Müdür ve Hukuk Bürosu Baþkaný

ile görüþtük. Bize dediler ki, “Resmi Senedinizde geçen ‘Alevi’ sözcüðü-nü çýkarýrsanýz, itiraz etmeyiz.” Bize dayatýlan bu teklif bizi son derecerencide etti ve kabul etmedik. Bunun üzerine Vakýflar Genel Müdürlüðü,“bölücülük” yaptýðýmýz gerekçesiyle tescilin iptali isteminde bulundu.Davaya bakan Yargýtay 18. Dairesi, 14 Temmuz 1992 talihli kararýylaikiye karþý üç oyla tescili iptal etti. Yerel mahkeme de bu karara uyarak12 Nisan l 993 talihli kararýyla vakfýmýzý kapattý.

Vakýf kurucularý olarak bu kez, senet içeriði ayný olan Semah Kültürve Araþtýrma Vakfý’ný kurup 16 Kasým1993 tarihinde yargýya baþvurduk.Ýstanbul-Beyoðlu 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, 16 Kasým 1994 tarihlikararýyla vakfý tescil etti. Vakýflar Genel Müdürlüðü 31 Ocak 1995 tarih-li yazýsýyla yine tescile itiraz etti. Davaya bakan Yargýtay 18. Dairesi, bukez 4 Nisan 1995 tarihli oybirliði kararýyla tescili onayladý ve ResmiSenet, 29 Kasým 1995 tarihli Resmi Gazete’de yayýnlanarak Türkiye’deilk kez Alevi kimlikli bir vakýf, hukuken yasallýk kazanmýþ oldu.

Bu kazanýmla, “Sürekli Aydýnlýk Ýçin Bir Dakika Karanlýk” kampan-yasýný “Alevilerin Mum Söndüsü” diye tanýmlayarak Alevilere hakareteden Adalet Bakaný Þevket Kazan’ý vakýf tüzel kiþiliðiyle mahkemeyeverdik. Davaya bakan Ýstanbul 4. Asliye Hukuk Mahkemesi, “Bu vakýfAlevileri temsil edemez” gerekçesiyle 15 Mayýs 1997 tarihli kararýndaKazan’ý beraat ettirdi.

Beraat kararýna itiraz eden vakýf yönetimi olarak davayý Yargýtay’ataþýdýk. Yargýtay 4. Hukuk Dairesi, bu vakfýn Alevileri temsil ettiðine vedavanýn yeniden görülmesine 8 Temmuz 1998 tarihinde oybirliðiylekarar verdi. Bunun üzerine ayný mahkeme bu kez 1Temmuz 1999 tarihlikararýyla Þevket Kazan’ý suçlu buldu ve bir milyar lira maddi tazminatödemeye mahkum etti.

Alevileri temsil yetkisini alan vakýf yöneticileri olarak, 21 Þubat1998 tarihli Genel Kurul kararýyla vakfýn adýný Alevi-Bektaþi Eðitim veKültür Vakfý yapýp, yargýya baþvurduk. Beyoðlu 1. Asliye Hukuk Mah-kemesi, 15 Eylül 1998 tarihli kararýyla yeni adýmýzý tescil etti. VakýflarGenel Müdürlüðü, 12 Kasým 1998 tarihinde itiraz etti. Yargýtay 18. Hu-kuk Dairesi, 5 Nisan 1999 tarihli kararýyla yeni adýmýzý onayladý. Yerelmahkeme 16 Kasým 1999 tarihli kararýyla tescili kesinleþtirdi. VakýflarGenel Müdürlüðü de 1 Þubat 2000 tarihli yazýsýyla Alevi-Bektaþi Eðitimve Kültür Vakfý’ný resmen kabul etmek zorunda kaldý.

Bu belgeli bilgileri þunun için veriyorum: Diyanet Ýþleri Baþkaný Bardakoðlu ve çevresi her ne denli Alevileri

ve ibadet yerleri olan cem evlerini yok saysalar da bugün Türkiye’deAleviler ve Cem evleri hukuksal olarak fiilen vardýr.

Uyguladýklarý ibadetleriyle farklý bir inanca sahip olan Alevileri hiçkimse yok sayamaz ve camiye zorlayamaz...

Bu gerçeðin AB süreciyle de bir ilgisi yoktur...

Aleviliði Özüne Uygun Yaþatmak, Onurlu Kiþilik ÝsterLütfi Kaleli

27 Kasým 2005

Cem evlerinin altlarýný aptes musluklarýyladonatan, Ýmam Hatipli hocalara

Arapça dualý cenaze namazlarý kýldýran,Kuran kurslarý açan,

Cemlerde kadýnlarýn baþlarýný kapatan, haremlik-selamlýk yaratanlar:

Asimilasyoncu Müslüman kardeþlerinizle buluþmanýz mübarek olsun!

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 9

Page 10: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

10 Sayý 16

SERÇESME¸SERÇESME¸

Prof. Dr. Muhammed Abdullah Al-Ahari, Þikago, ABDBatý Çevreninde Bektaþi Adýnýn Doðru ve Yanlýþ Kullanýlýþý: TuleBirliði (Thule Society), Tapýnakçýlar (The Shriners) ve DavudiBektaþiler (Ýngilizce)

Bu sunum Bektaþilerin, Yeni Çað Ruhaniliði (New Age Spirituality) vebazý Mason örgütlerinden ayrý tutmak gerektiðini vurgulayacaktýr. Bugereklilik, bir dizi bireyin ve grubun saðlam bir gerekçeye dayanmadanBektaþi adýný benimsemesi ve böylece soru soran zihinlerde önemli kar-maþa yaratmasý nedeniyle ortaya çýkmaktadýr. Bir þeyin kendini temsiletmeyen þeylerden ayrý tutulmasý istemesi geçerli ve övgüye deðerdir.Bektaþi adýný kullanmanýn saðlam gerekçesi ancak açýkça onu koruyucuveli olarak kabul etmek ve o geleneðe katýlmaktýr. Farklý gruplarýn bu kat-egoriye konmasý zorunlu olarak bir karmaþa doðmasýna neden olur.Tapýnakçýlar (The Shriners), sirke benzer bir ortamda bazý Ýslami veKabalacý tapým törenlerini benimseyerek yüksek düzey masonlarýeðlendirmeye yönelik bir grup olarak doðmuþtur. Tule Birliði (ThuleSociety) Nazi partisinin iç çekirdeðinin bazý gizli doktrinlerinin Ýslamikökleri olduðunu öne sürmüþtür. Son olarak Davudiler, kendi örgütlerineAlevi adýný vermeleri belki daha doðru olacakken, kendilerini Bektaþi adýile iliþkilendirmiþlerdir. Bu sunumun amacý, bu gruplarýn, silsile ya daherhangi bir baþka gerekçe olmadan, yalnýz farklý ya da ilginçgörünebilmek için yazýlarýnda ve tapým törenlerinde Bektaþi adýný kul-landýklarýnýn kanýtlarýný sergilemektir. Bu gruplar, Hacý Bektaþ’ýn ya daonun kurduðu tarikatýn tanýmýþ bir önderinin ya da yazarýnýn herhangi biryazýsýný nadiren kullanýrlar; bu nedenle onlarýn Bektaþi adýný kullanma-sýnýn hiçbir gerekçesi yoktur.

Prof. Dr. Havva Engin, Berlin Teknik Üniv. Eð.Bil. Enst.,Almanya’da Alevi-Ýslam Dersi’yle Ýlgili Genel Deðerlendirmeler

Almanya’nýn okul eðitiminde din dersi Anayasa’nýn 7. Maddesinin 3.Fýkrasýna göre yürütülmektedir. Buna göre Alman devleti, din dersinindüzenli ders programý çerçevesinde verilmesini öngörmektedir. Dersiniçeriðini de din dersini veren dini cemaat belirlemektedir ve o cemaat,ayný zamanda ders programýný da hazýrlamaktadýr. Ayrýca dersin içeriði-nin ve ders programýnýn Anayasa’yla (bu baðlamda da mutlak surettedemokrasi, insan haklarý deklarasyonuyla, kadýn-erkek eþitliðinin saðlan-masýyla) örtüþmesi gerekmektedir. Öðretmenler, Alman üniversitelerindecemaate yönelik teoloji fakültelerinde yetiþtirilmektedir.

Bir ilk olarak Berlin eyaleti okullarýnda 2002 yýlýndan itibaren Alevi-Ýslam din dersi verilmektedir.

Öte yandan Kuzey Ren-Westfalya, Baden-Württemberg, Hessen veBavyera eyaletlerinde, Alevi cemaatleri Eyalet Eðitim Bakanlýklarýnabaþvuruda bulunmuþlar ve kendi din derslerini içeren müfredat program-larýný, adý geçen bakanlýklara sunmuþlardýr. Bu eyaletlerin EðitimBakanlýklarý da dersleri organize etmeyi kabul etmiþlerdir.

Bildiride Almanya’daki Alevi-Ýslam Dersi’nin (a) çýkýþ noktasý;(b) özelliði; (c) içeriði ele alýnýp irdelenecek; Berlin eyaleti örneðindemüfredat programýnda ve okullarda karþýlaþýlan temel sorunlarýn dökümüyapýlacaktýr.

Öðr. Gör. Dr. Metin Ýzeti, Üsküp Ýslami Bilimler Fak.,Arnavutlar ve Bektaþilik

Osmanlýlar Balkanlara ve özellikle Arnavutlarýn yaþadýklarý bölgelereyerleþmeden önce seyyah derviþlerin kaynaþma zemininin oluþmasýndaetkili olduðu deðiþik kaynaklar tarafýndan kanýtlanmaktadýr. Arnavutlararasýnda epeyce müridi olan Bektaþilik Arnavutluk, Kosova veMakedonya’da18. yüzyýlýn sonu ve 19. yüzyýlýn baþlarýndan oldukça etk-ili olmuþ ve etkisini sosyal hayatýn deðiþik alanlarýnda hissettirmiþ ve his-settirmeye devam etmektedir. Ara sýra Bektaþi tekkeleri Osmanlýdevletinden baðýmsýz hareket eden paþalardan destek almýþ ve Arnavutlararasýnda epeyce yayýlmýþtýr. Bu bildiride Bektaþiliðin Arnavutlar arasýnayerleþme zamaný, Bektaþiliðin tarikat olarak Arnavut anlayýþýna yansý-masý, Tepedelenli Ali Paþa’nýn desteðiyle Arnavutluk’un bir Bektaþi cen-neti haline gelmesi ve günümüzde Arnavut Bektaþilerinin durumu ve ayrý

bir din olarak kendini yansýtma çabalarýný doktrinsel ve sosyo-antropolo-jik açýdan deðerlendirilmeye çalýþýlmýþtýr.

Arþ. Gör. Emin Lelic, Carleton KolejiBoþnaklarýn Osmanlý Döneminde Heterodoks Hareketlere Katýlýmý:Hamzavi Bektaþiler (Ýngilizce)

Bosna-Hersek’in ortodoks Sünni Ýslam’ýn bir kalesi olduðu bilinirdi. Ger-çekten de Osmanlý döneminde ve Osmanlýdan sonra bu ülkede heterodoksÝslami dini hareketlerden bahsedildiðine nadir rastlanýrdý. Bunun çoksayýda gerekçesi vardýr: Güçlü Medrese sistemi, askeri sýnýra (serhat)yakýn olma, Müslüman nüfusun etnik tektürdenliði, vb. Yine de hem ülkeiçinde hem de diyasporada Boþnak nüfus arasýnda, heterodoks Ýslamihareketler ve eðilimler doðmuþtur. Bu sunumda, bu heterodoks Ýslamihareketlere ve bunlara baðlý Boþnaklara genel bir bakýþý ortaya koya-caðým. Bu hareketlerin en iyi bilinenin “Hamzevi” adýyla anýlan ve 16.yüzyýlda Boþnak Þeyh Hamza Baliya tarafýndan kurulan tarikattýr. Ger-çekte bu tarikat, Bayramiye Sufi Tarikatýnýn radikal bir koludur. Bosna’dabu hareketin ortodoks düzen kurumlarý tarafýndan bastýrýlmasý, Boþnaklararasýnda alýþýlmýþ dýþý dini eðilimler dönemine tümüyle son verememiþtir.18. ve 19. yüzyýllar boyunca ortodoksluk dýþý Bektaþi Sufi Tarikatýnabaðlanmýþtýr çok sayýda Boþnak bireye rastlanmaktadýr. Onlarýnyaþamýnýn kýsa özetlerini vereceðim ve Bektaþilik ile diðer ortodokslukdýþý hareketlerin çaðdaþ Boþnak Müslümanlýðý üzerinde süren etkisinigöstermeye çalýþacaðým.

Hüseyin Abiva, IQRA, Uluslararasý Eðitim VakfýKuzey Amerika’da Bektaþiler (Ýngilizce)

Bektaþi Yolunun öðrencileri için Detroit kentinin banliyölerinde tamteþekküllü bir Bektaþi Tekkesinin bulunmasý þaþýrtýcý deðildir. 1954 yýlýn-da ardýndan çok aðýt yakýlan rahmetli Baba Recep tarafýndan kurulan buTekke, sonraki yýllarda geliþerek Arnavut kökenli Amerikalýlarýn ruhaniyaþamýnda önemli bir özellik taþýmýþtýr. Baba Recep’in yaþamýnýn son yýl-larý ile Hakk’a yürüyüþünün ardýndan geçen yýllarda bu topluluk belirlibir duraðanlaþma ve çöküþ yaþamýþtýr; bu durum 21. yüzyýl Ameri-ka’sýnda Bektaþi topluluðunun asimilasyonu, duyarsýzlýk ve varlýðýný sür-dürme sorunlarýný gündeme getirmiþtir. Her þeye karþýn, Arnavut kökenliAmerikalýlar dýþýnda da az sayýda da olsa halktan belirli bireylerdeBektaþiliðe karþý bir ilgi görülmektedir; bu durum Kuzey Amerika’daBektaþi varlýðýnýn yeni bir canlanma göstermesi olasýlýðýný gündemegetirmektedir. Bu sunumda, Detroit kentindeki tekkenin tarihçesi ile BabaRecep’in yaþamý üzerinde duracaðým. Ek olarak, Kuzey Amerika’dakiArnavut Bektaþi toplumunun çöküþ olasýlýðýný gündeme getiren özgünsorunlarýna ve yeniden canlanma olasýlýðýnda Arnavut kökenliAmerikalýlar dýþýndaki bireylerin katkýlarýna da deðineceðim.

Miranda Terzapoulou, Atina Akademisi, Halkbilim A.M.Kimlik, Siyaset ve Kutsallýk – Yunanistan Trakya’sýnda Bir BektaþiPanayýrýnýn Deðerlendirmesi (Ýngilizce)

Yunanistan Trakya’sýnda yaklaþýk üç bin kiþilik bir Bektaþi toplumu yaþa-maktadýr. Bölgedeki Bektaþi anýtlarý (Kýzýl Deli Tekkesi ile bir dizi türbe)19. yüzyýlýn sonuna dek bölgede Bektaþi erenlerinin güçlü bir varlýðýolduðunu göstermektedir.

20. yüzyýlda, bölgedeki Sünni Müslümanlarýn hem maddi hem demanevi anlamda artan basýncý altýnda kalan Bektaþi toplumu, Türki-ye’deki ve baþka yerlerdeki Bektaþi merkezleri ile az sayýda temas kura-rak, göreceli bir yalýtlanmýþlýk içinde yaþamýný sürdürmüþtür.

Bektaþiler, toplu tapýnmalar (cemler) ve “panayýr” adý verilen çoðun-lukla dini bayramlarla kendi dini/kültürel kimliklerini sergileme olanaðýbulabilmektedir. Yaz ortasýnda yapýlan Seçek Panayýrý, bu bayramlarýn enönde gelenidir.

1990’lý yýllarýn ortalarýna kadar panayýrlar, geleneksek tapýným tören-leri þemalarýna uyarak bireyler tarafýndan düzenlenmekteydi. 1997 yýlýn-da bölgede bir kültür derneði kuruldu; amaçlarý arasýnda Seçek panayýrýnýdüzenlemek ve yönetmek de bulunuyordu. Türkiye devletinin etkileri ve

Sempozyuma Sunulan Bildirilerin Özetleri – Bölüm I

Sempozyuma sunulan bildirilerin, sempozuyumun hazýrlýk aþamasýnda Üniversite’nin internet sitesinde yayýnlanan özetlerini okuyucularýmýzýn dikkatine sunuyoruz.

Ýngilizce metinleri Esen Uslu çevirdi.

8-30 EYLÜL 2005 - S. DEMÝREL ÜNÝVERSÝTESÝ - I. ULUSLARARASI BEKTAÞÝLÝK VE ALEVÝLÝK SEMPOZYUMU

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 10

Page 11: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

11Kasým 2005

SERÇESME¸

Sünni çoðunluðun baskýlarý altýna çalýþan bu derneðin etkinlikleri adýgeçen dini bayramýn yapýsý ve niteliðinde büyük bir etki yaptý.

Esas olarak görsel malzemelerden oluþan bu sunum, Seçek Panayý-rý’nýn beþ yýllýk (1996-2000) bir süre boyunca geliþimini deðerlendirme-ye; bu derneðin katýlýmýnýn ardýndan gelen ve bayramýn varlýðýný tehlike-ye atabilecek can alýcý önemdeki deðiþiklikleri sergilemeye ve çözümle-meye çalýþacaktýr.

Giorgos Mavrommatis, YunanistanAnýtlar ve Toplumlar: 20. Yüzyýl Yunanistan’ýnda Bektaþilik(Ýngilizce)

Bugün Yunanistan olarak tanýmlanan bölgede Osmanlýnýn son döne-minde, Merkezi ve Kuzey Batý Yunanistan’da Arnavutça konuþan, KuzeyDoðu Yunanistan’da Türkçe ve Bulgarca konuþan ve Girit adasýndaRumca konuþan ve yerleþtiklere yere göre önemli farklar gösteren Bektaþitoplumlarýnýn birbiriyle iliþkili bir aðý olduðunu gözlemleyebiliyoruz.

Bölgede Bektaþiliðin 18. yüzyýlýn sonlarýnda güçlendiðini, ancak II.Mahmud’un ýslahatlarý, Yunanistan’ýn baðýmsýzlýðýný kazanmasý, ÝkinciDünya Savaþý’nda Yunanistan-Arnavutluk düþmanlýðý ve esas olarakTürkiye ile Yunanistan arasýndaki zorunlu nüfus mübadelesi ile zayýf-ladýðýný ve bu toplumlarýn çoðunun sonul olarak daðýldýðý görülmektedir.

Bu çalýþma, alan araþtýrmasýna dayalý bir bibliyografya taramasýnýdýrve amacý tüm Yunanistan’daki en önemli Bektaþi anýtlarýný ve toplum-larýný derlemek ve sunmaktýr. Görsel malzemeler (saydamlar, vb.) yardý-mý ile yalnýz önemli mimari kalýntýlarý (türbe, mezarlýk, vb.) deðil, aynýzamanda bu toplumlarýn tarihi ve kalýntýlarý ile Bektaþilerin çevrele-rindeki Bektaþi olmayan (esas olarak Hýristiyan) toplumlarla iliþkilerinive onlara etkilerini sunmayý amaçlýyorum.

Arþ. Gör. Mark Soileau, Bilkent ÜniversitesiLokma Almak Aný Görmek: Bektaþi Ritüel Yemeðinde Lokma Almak ve Sindirmek (Ýngilizce)

Bektaþi erkâný kapsamýnda iki önemli ritüel gerçekleþir. En önemli törenolan Meydan’dan çýktýktan sonra Bektaþi mensuplarý “Ali Sofrasý” deni-len ritüel sofrayý kurarlar ve bu sofrada, Meydan’da olduðu gibi, Bektaþieðitimi verilir. Baþka tarikatlarda da yemek önemli, simgesel ve eðitici birunsur olmasýna raðmen, Bektaþiler sofra kurmayý, yemek yemeyi ve içkiiçmeyi diðerlerine göre uzun, karmaþýk ve anlamlý bir tören haline getir-miþlerdir. Bu sofrada yiyecek ve içeceklerin simgesel ve Bektaþi tarihi veeðitimi bakýmýndan özel anlamlarý vardýr. Bunlarýn ritüel ortamda yen-mesi ve içilmesi Bektaþi öðretilerinin aktarýlmasýnda etkili bir yöntemolagelmiþtir.

Bu tebliðde Sofra geleneðinin Bektaþi eðitimindeki rolü anlatýlacaktýr.“Sofra,” “lokma” ve “dem” gibi bazý önemli kavramlarýn bu baðlamdanasýl kullanýldýðýna bakýlacaktýr ve bu geleneðin uygulanmasýný göster-mek için modern, kentsel bir Bektaþi topluluðu olarak Gaziler Dergâhýörnek alýnarak bu geleneðin ayrýntýlarý ortaya konulacaktýr. Bu dergâhýnetnografik özellikleri anlatýldýktan sonra, Bektaþi Sofrasý geleneðinin bubaðlamda nasýl gerçekleþtirildiði ele alýnacaktýr. Sonuç olarak, Bektaþisofra âdâbý ve ritüel uygulamalarý Bektaþi öðretilerinin aktarýlmasýamacýyla katýlýmcýlarýn bu öðretileri simgesel boyutlarýyla sindirmelerinisaðlayan bir ritüel olarak yorumlanacaktýr.

Prof. Dr. Ramazan Altýntaþ, Cumhuriyet ÜniversitesiAlevî Bektaþi Geleneðinde “Dedelik” Kurumu

Günümüzde Alevîlik anlayýþý, gerek Anadolu’da ve gerekse Balkanlardahâlâ varlýðýný devam ettirmektedir. Ýþte bu sebeple, Türkiye’de ve Balkan-larda azýmsanmayacak bir nüfusa sahip olan Alevî topluluklarýnýn inanç-larý, yaþam biçimleri, ritüelleri, sosyal yapýlarý, folkloru, örf ve âdetleriözellikle 80’li yýllardan sonra yerli ve yabancý pek çok araþtýrmacýtarafýndan inceleme konusu yapýlmýþtýr. Ancak, tarih boyunca, kapalý birtoplum olma özelliði taþýmalarýndan dolayý, Alevîliðin bazý inanýþlarý vedüþünce biçimleri, hep tartýþýla gelmiþtir. Alevî teolojisinde en önemlitartýþma konularýndan birisi de hiç þüphesiz dinî bir kurum olan ‘dede-lik’tir. Ýþte biz bu bildirimizde Alevî inancýnda çok önemli ve merkezi bir

yere sahip olan “Dedelik Kurumunu” üzerinde duracaðýz. Aleviliktededelik kurumsal olarak merkezi bir role sahiptir. Bütün ritüeller, dedemerkezlidir, onun onay ve bilgisi olmadan cemaat içerisinde icra edilecekbütün davranýþlarýn meþruiyeti geçersizdir. Bu açýdan, Alevîlikte her þeydedenin çevresinde dolaþýr. Dolayýsýyla dedeler, bilgi ve hakemliði tekel-lerinde tutmaktadýrlar.

Diðer yandan, Alevî topluluklarýnda dinî bir otorite olan ‘Dede’lersosyal ve teolojik sistemde merkezî bir konum iþgal etmektedirler. Butopluluðun sürekliliðinin saðlanmasýnda ve Alevî bilincinin artýp-eksil-mesinde Dede’lerin aktif veya pasif tutumu son derece rol oynamaktadýr.Anadolu Alevîliði daha çok konar-göçer Türkmenler arasýnda yaygýnolduðu için, böylesi göçebe toplumlarda, dinî otoriteleri yetiþtiren ortam,kurumlaþmýþ bir öðretiye (medrese) dayalý deðil, geleneksel manada sözelbir aktarmaya dayalýdýr.

Alevîliðin tarihinde, Dede’liðin soy’dan gelmesi prensibine sýký sýkýyabaðlýlýk, dýþarýdan din adamý katýlýmýnýn önüne geçmiþtir. ÖzellikleKýzýlbaþ-Alevîlikte dinî otorite, seçicilik kimliði taþýmamaktadýr.Kýzýlbaþ-Alevîlikte dinî liderliðin seçicilik kimliði taþýmamasý, nasýl kiBatý Avrupa’da aristokrasilerin kokuþmasýna, meslek tabakalarýnýn daçürümesine yol açmýþsa, yani, kanýn tazelenmesi türü bir sirkülasyonunbulunmayýþý, dedelik kurumunun da çok ilkel bir seviyede kalmasýnaneden olmuþ, bu da Alevî grup yaþantýsýnýn kapalýlýðý-gizliliðini destek-lemiþtir.

Kýzýlbaþ-Alevîlikte ocakzâde bir ruhanî geleneðe baðlý Dedelikanlayýþý, 1960’lý yýllardan sonra toplumsal þartlarýn deðiþmesi, modern-leþmenin etkisi, köyden kente göç olgusu ve Alevîliðe sol akýmlarýn sýz-masý gibi çok yönlü nedenlerden dolayý bir kýrýlma ve misyonda çöküntüdönemi yaþamaya baþlar. Tabii ki bunda, Alevîliðin teolojisini, þifâhi biryolla cemaata aktaran ‘Dede’lerin eðitim alanýndaki zafiyetlerinin veDede’lik kurumunun siyasallaþmasýnýn da rolü vardýr. Bu da ister istemezokumuþ, üniversiteli Alevî gençlerin “Dede”lere karþý sempati duy-malarýný azaltmaya sebep olmuþtur.

Bugün, modern eðitim ve kentleþmenin etkisiyle Alevî inancýnýn belkemiðini oluþturan dinî otorite hususunda önemli bir yer deðiþtirme veçözülme yaþanmaktadýr. Bu sebeple de “dergi”ye baðlý, kitabî unsurlarladonanýmlý yeni dinî bir otorite biçimi ortaya çýkmaya baþlamýþtýr. Artýkgünümüz Anadolu Alevîliðinde dinî otorite “Dede’lerden Entellektüel-lerin” inisiyatifine geçme gibi güçlü bir eðilim taþýmaktadýr. Bu durumAlevilikte, Dedelerin cemaat üzerindeki bilgi tekelinin kýrýlmasýna veotoritelerinin sarsýlmasýna yol açmaktadýr.

Sonuç olarak, eðer Alevî topluluklarýnýn dinî lideri konumunda olanDede’lere zamanýn þartlarýna uygun, çaðýn gerisinde kalmadan iyi bir dinîeðitim verilirse, tekrar onlar, Alevî toplumunun dinî-sosyal ihtiyaçlarýnacevap verebilecek bir konuma gelebilirler. Bir de Alevî teologlarý, dede’-lerin soy’a baðlý olma þartý üzerinde reform yapmayý düþünmelidirler.Dede’lik kurumunun tekrar iþlevsel hale gelebilmesi için ölçü, “ne olma-lýdýr?” sorusuna, eðer; bilgi, takvâ ve liyâkat gibi cevaplar verilir ve bucevaplar istikâmetinde yeni bir yapýlanma içerisine girilirse, sanýrým, birçýkýþ yolu bulunabilir.

Doç. Dr. Þuayip Özdemir, Ýnönü ÜniversitesiAvrupa Birliðine Giriþ Sürecinde Alevilerin Diyanet ÝþleriBaþkanlýðýnda Temsil Meselesine Bakýþý - Malatya Örneði

Problem ve Amaç: Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn; mezhepler, tarikatlar,cemaatler üstü bir yapýda kurulmuþ olmasý yanýnda, farklý dinsel anla-yýþlara mensup olanlara da hizmet götürmeyi amaçladýðý yetkililerce herortamda dile getirilmektedir.

Birçok Diyanet Ýþleri Baþkaný, bu kuruluþun “temsil kuruluþu” olma-dýðýný, bir “hizmet kuruluþu” olduðunu çeþitli vesilelerle dile getirmiþler-dir. Dolayýsýyla, Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý içinde diðer mezhep, meþrep,cemaat ve tarikatlarýn temsil edilmemesi gibi, Aleviliðin temsilinin de sözkonusu olmadýðý ifade edilmiþtir. Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn; farklýmezhep, meþrep, cemaat ve tarikat mensuplarýnýn, devletten beklediklerihizmetleri vatandaþlara ulaþtýran bir “vasýta” konumunda olduðu vurgu-lanmýþtýr.

(Devamý 10. Sayfada)

8-30 EYLÜL 2005 - S. DEMÝREL ÜNÝVERSÝTESÝ - I. ULUSLARARASI BEKTAÞÝLÝK VE ALEVÝLÝK SEMPOZYUMU

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 11

Page 12: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

12 Sayý 16

SERÇESME¸SERÇESME¸

Alevi kesimin Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý içinde temsil edilmesininönündeki en önemli engellerinden birisi, bu konuda Aleviler arasýnda birgörüþ birliðinin bulunmamasýdýr.

Bazý düþünürler; Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn, kurulduðu dönemdenbu yana, Aleviler aleyhine hiçbir hareketinin olmadýðýný, dinsel cemaatlerve tarikatlar aleyhine ise birçok rapor hazýrladýðýný belirtmektedirler.Dolayýsýyla, Alevilere devlet yönetiminin daha çok sahip çýktýðý dile geti-rilmektedir. Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý’nýn, “Alevilere hizmet vermediði”anlayýþýnýn; Alevilerin, ibadetlerini ve ibadet yerlerini farklý bir çerçevedealgýlamalarýyla ilgili olduðu da belirtilmiþtir. Aleviliðin, bir tarikat gibiele alýnabilmesinin mümkün olduðu, zaten tarikatlarýn de Diyanet ÝþleriBaþkanlýðý’nýn hizmetlerinin dýþýnda kaldýðý ifade edilmiþtir.

Ülkemiz Avrupa Birliðine girme süreci yaþamaktadýr. AB Komisyo-nunun 6 Ekim 2004’te yayýnladýðý Ýlerleme Raporunda Alevilerden“Sünni olmayan azýnlýk” þeklinde söz etmesi Alevilerle ilgili yukarýdaifade ettiðimiz tartýþmalarý yeniden alevlendirmiþtir. Yýllardýr ayný top-raklarda birlikte yaþadýðýmýz bu kiþilerin azýnlýk olarak gösterilmesioldukça manidardýr. Alevi vatandaþlarýmýzýn dinle ilgili sorunlarýný baþ-kalarýnýn telkinlerine gerek kalmaksýzýn kendi çaba ve gayretlerimizleçözmeliyiz.

Diyanet Ýþleri Baþkanlýðý, artýk Alevilerle ilgili olarak birtakým adým-lar atmalýdýr. Alevi vatandaþlarýmýzýn istekleri belirlenmeli ve bunun içinyeni birtakým politikalar geliþtirilmelidir. Yaþayan Alevilikle ilgili geniþçaplý alan araþtýrmalarý yapýlmalýdýr. Hangi bölgede hangi Alevilikanlayýþýnýn hâkim olduðu, bu sayede tespit edilir, gerek cami hizmeti vegerekse de cami dýþý hizmetlerde bu kesimin istekleri uygun þartlarda yer-ine getirilebilir. Alevilikle ilgili objektif olarak kaleme alýnmýþ eserleryayýnlanmalý, Alevilerin özelliklerini ortaya koymak amacýyla konferans,panel türü aktiviteler düzenlenmelidir. Alevilerin yaþadýklarý yerleþimyerlerine; bilgi, görgü, diyaloga açýk olma ve yaþayýþ tarzlarý bakýmýndanüstün olan din görevlileri atanmalýdýr.

Bu araþtýrmayla Malatya’da yaþayan alevi vatandaþlarýmýzýn DiyanetÝþleri Baþkanlýðýnda temsil edilme meselesine iliþkin görüþlerini ortayaçýkarmayý ve Alevilere yönelik din hizmetleri ile ilgili öneriler geliþtir-meyi amaçlamýþ bulunmaktayýz.

Evren ve Örneklem: Malatya Alevi vatandaþlarýmýzýn yoðun olarakyaþadýðý illerden birisidir. Malatya’da Alevilerin mensubu olduðu üç tanekuruluþ bulunmaktadýr. Bunlarý þu þekilde sýralayabiliriz: (1) Hacý BektaþiVeli Kültür Merkezi Vakfý, (2) Cem Vakfý, (3) Zeynel Abidin KültürVakfý.

Özellikle bu üç vakfa mensup olanlarý göz önünde bulundurarak evre-ni temsil edecek þekilde örneklem grubu oluþturulacaktýr.

Yöntem: Alevi vatandaþlarýmýz arasýndan örneklem grubu seçilerekanket uygulanacaktýr. Ayrýca Alevilerle ilgili yazýlmýþ kitaplar, yapýlmýþtezler incelenecek, ulaþýlan bulgular araþtýrmamýzda bilgi olarak kullaný-lacaktýr.

Doç. Dr. Fazlý Arabacý, Gazi ÜniversitesiFarklýlaþma Ýçinde Bütünleþmenin Teolojik ve Sosyolojik Kemelleri

Dünya’da yeniden yapýlanmalarýn konuþulup tartýþýldýðý ve bunlara daya-lý olarak içinde yaþadýðýmýz coðrafyanýn yeniden þekillenmesine yönelikher türlü göstergelerin müþahede edildiði bir dönemde, jeostratejik yönüoldukça önemli olan ülkemizin yeniden farklý düzeylerde sosyo-politik vedinî olaylara maruz kalmasý kuvvetle muhtemel görünmektedir.

Bu baðlamda yakýn geçmiþte Türkiye’nin, gerek sosyo-politik veekonomik imkansýzlýklarý ya da ihmallere dayalý iç sebeplerden, gereksebazý geliþmiþ ülkelerin ve yakýn komþularýn teþviki ile dýþ sebeplerdendolayý oluþan etnik bölücülükle karþý karþýya olduðu bilinen bir gerçektir.Diðer yandan ayný sebeplere dayalý veya bunlara ilave olarak baþka sebe-plerle, temel gayesi “barýþ” ve “bütünleþmeyi” saðlamak olan din, mez-hep çatýþmalarýyla, ideolojik yapýlanmalarla toplumsal barýþý ve bütün-leþmeyi tehdit eden bir unsur haline getirilmeye çalýþýlmaktadýr.

Acaba tarihi süreç içersinde Müslüman toplumlarý ciddi boyutlardameþgul eden “dinî farklýlaþma”nýn sosyal çözülme ve bölünme açýsýndanontolojik bir temeli var mýdýr? Baþka bir ifadeyle Vahiy anlamýnda dininbizzat kendisi sosyal bölünmeleri teþvik etmekte midir? Yoksa sorun top-

lumsal, siyasi ve kültürel farklýlaþmalardan kaynaklanan epistemolojikfarklýlýklara mý dayanmaktadýr? Diðer yandan yaþadýðýmýz çaðda küre-selleþme politikalarýnýn felsefî arka planýný oluþturan post-modern,parçacý yaklaþýmlarýn bu ayrýþtýrmacý yapýlanmalardaki rolü nedir? Benimtebliðim birkaç soruyla dile getirdiðim problematike cevap ararken, dindeve sosyo-kültürel mirasýmýzda bütünleþtirici öðelerin neler olduðu vebunlarla ilgili nelerin yapýlabileceði üzerine olacaktýr.

Doç. Dr. Osman Egri, Gazi ÜniversitesiKitâb-ý Cabbar Kulu’nda Din Eðitimi Unsurlarý

Cabbar Kulu Kitabý, Alevîlik-Bektaþîliðin klasik kaynaklarýndandýr. Bueser, daha önce Can Yayýnlarý tarafýndan yayýnlanmýþ, ancak okunannüsha veya nüshalardan hiç bahsedilmemiþtir. Bu yüzden yapýlan yayýnýnbilimsel bir deðeri bulunmamaktadýr. Ýkinci olarak, Sivas’ta Saim Kaptantarafýndan yayýnlanmýþtýr. Edisyon kritik þeklindeki bu çalýþmada eneskisi 150 yýl önce yazýlmýþ olan beþ nüsha esas alýnmýþtýr. Benim bul-duðum Çorum Dodurga Mehmet Dede Tekkeköy Cabbar Kulu Kitabýnüshasý 270 yýllýk, Amasya Gümüþhacýköy Karaköy nüshasý ise, 170 yýl-lýk bir geçmiþe sahiptir. Bu iki nüshanýn karþýlaþtýrmalý çevirisini bitirmiþbulunmaktayým. Yaptýðým incelemede, Sivas’ta yayýnlanan çalýþmadabazý eksiklikler olduðu görülmüþtür.

Uluslararasý Bektaþilik Alevilik Sempozyumu I’de sunmayý düþün-düðüm tebliðde 270 yýllýk nüsha esas alýnarak, eserin içersindeki dineðitimi unsurlarý analiz edilecektir. Eser, klasik bir ahlâk kitabýdýr. Eser-de Bektaþî derviþlerinin inanç, ibadet ve daha çok da ahlâk açýsýndaneðitimlerinin hedef alýndýðý görülmektedir. Eserdeki konuþmalar, ekseri-yetle Hazreti Peygamber ve Hazreti Ali arasýnda geçmektedir ki, bunun-la iki din büyüðü arasýndaki yakýnlýk, Hz. Ali’nin bütün ilimleri bizzatHazreti Peygamber’den almýþ olduðu mesajý verilmek istenmiþ olabilir.

Her bab ve faslýn sonunda konu ile ilgili bir duâ cümlesi yer almak-tadýr. Dualarýn kabulü için Allah’ýn sevdiði kiþilerin anýlmasý, Alevî-Bek-tâþî geleneðinde sýkça karþýlaþýlan bir durumdur.

Eserde, canlý-cansýz her nesne, konuþturulmaktadýr. Eser, bir nevi“fabl” görünümündedir. Bu yolla dinî ve ahlâkî eðitim yapýlmaktadýr.

Benzetmeler, insanlarýn en yakýnlarýnda bulunan nesnelerden seçil-mekte; diyaloglar onlara yaptýrýlmaktadýr. Böylece önemli bir din öðreti-mi ilkesi olan; somuttan örneklerden soyut kural ve genellemelere ulaþmailkesine uyulduðu gözlenmektedir. Meselâ; ucub, doðruluk, alçakgönül-lülük gibi soyut kavramlar somuta indirgenerek öðretim konusu yapýl-maktadýr. Bu yaklaþým, antropolojik açýdan da önemlidir. Ýnsanýn eþya veolaylara, tabiî çevresine yabancýlaþmasýný da önleyici bir fonksiyon icraedebilir. Zira insan Cabbar Kulu Kitabý okuyunca, ahlâkî ve dînî ilkelerifýsýldayan bir tabiî çevre içersinde kendisini bulmaktadýr. Bu durum,insanýn çevresi ile bütünleþerek yalnýzlýk ve yabancýlaþmadan kurtulma-sýna katkýda bulunabilir. Böylece eðitim sürecine süreklilik kazandýrýlmakda istenmiþ olabilir.

Bazý bablarda nesneler bir nevi mahkeme edilmekte, haklý ile haksýzaraþtýrýlarak bulunmaktadýr. Hem suçlayan, hem de suçlanana söz hakkýverilerek, en doðru bulunmaya çalýþýlmaktadýr. Burada bir hukuk eðiti-minden söz edilebilir. Olaylarýn iþlenme tarzý, bir tarafý dinleyerek kararverilmemesi mesajýný içermektedir.

Ýnsanýn iç dünyasýndaki iyi ile kötünün çekiþmesi anlatýlarak bir nevîdin psikolojisi analizi yapýlmaktadýr. Eserde, amelsizlikten inançsýzlýðakadar giden süreç dramatize edilerek açýklanmaktadýr. Þeytanýn insanýnasýl aldattýðýný çeþitli örnekler verilerek anlatýlmaktadýr. Ýtikadý, kelâmîmeseleler, çeþitli somut örnekler verilerek iþlenmektedir. Dinî duygularýnve þeytanî davranýþlarýn ortaya çýkmasý sürecinde yaþananlar çeþitli ben-zetmeler vasýtasýyla gözler önüne serilmektedir. Bir insan Allah’ýn yolu-na nasýl girer; þeytanýn yoluna nasýl girer sorularýna eserde cevap bulmakmümkün olmaktadýr.

Sonuç olarak tebliðimde, 270 yýllýk el yazmasý nüshadan hareketle,didaktik ve pedagojik bir din ve ahlâk eðitimi kitabý muhtevasýna sahipolan Cabbar Kulu Kitabý’nýn Din Eðitimi Unsurlarý açýsýndan analiziyapýlacaktýr.

(Baþtarafý 9. Sayfada)

8-30 EYLÜL 2005 - S. DEMÝREL ÜNÝVERSÝTESÝ - I. ULUSLARARASI BEKTAÞÝLÝK VE ALEVÝLÝK SEMPOZYUMU

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 12

Page 13: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

13Kasým 2005

SERÇESME¸

Yard. Doç. Dr. Selim Eren, Cumhuriyet ÜniversitesiTürklerin Farklý Din Anlayýþýna Sahip Olmalarýnýn Tarihsel ve Sosyolojik Arkaplaný

Günümüzde, Alevilik ve Bektaþilik konularý medyada tartýþýlýrken, genel-de yapýlan bir hata, bu olgunun sanki günümüzde ya da günümüze yakýnbir zamanda ortaya çýkmýþ gibi sunulmasýdýr. Bu, bizim tarih bilincimizinve tarihi doðru algýlayacak bilgi donanýmýmýzýn yetersizliðine iþaret edenbir göstergedir.

Yukarýda baþlýðý yazýlan tebliðde, Türk din anlayýþýnýn oluþumunakaynaklýk eden Ýslam öncesi dini yapýya kýsaca deðinilecek, arkasýndanTürklerin Müslüman olmasý süreci incelenecektir. Bu çerçevede, Türkle-rin hangi yollardan ve hangi din anlayýþý aracýlýðýyla Ýslam’la tanýþtýklarýve bu tanýþýklýðýn tarih içerisindeki farklý þekillenmelerine vurgu yapýla-caktýr. Bu durum, Türklerin günümüzde niçin bir kýsmýnýn Sünni, bir kýs-mýnýn Alevi ya da Bektaþi olduðunun anlaþýlmasýnda önemli bir noktadýr.

Türklerin tarihsel süreç içerisinde benimsedikleri farklý din anlayýþla-rýndan, Sünnilik, Batýnilik, çeþitli tarikatlara mensubiyet vb. konularadeðinilerek, günümüz Türk insanýnýn din anlayýþ ve yaþayýþýna etkidebulunan tarihsel ve sosyolojik etkenler üzerinde durulacaktýr.

Yine, Türk din tarihindeki dini anlayýþtaki deðiþimlere ve bunlara etkieden politik, sosyolojik etkenlere vurgu yapýlacak, bu durumun günü-müzde hangi noktaya geldiðine deðinilecektir.

Yard. Doç. Dr. Hüseyin Özcan, Fatih ÜniversitesiAlevi-Bektaþî Þiirinde Âdâb ve Erkân

Bektaþî anlayýþýnýn en yaygýn þekilde iþlendiði edebi ürün þiirdir. Bektaþîtopluluklarý arasýnda okunan nefeslerle ilâhî bir boyut kazanan bu þiirlergünümüze kadar soluðunu devam ettirerek gelmiþtir. Bektaþîliðin diðeranlayýþlara göre daha fazla yayýlmasý ve zamanýmýza kadar bu anlayýþýntaþýnmasýnda en önemli etkenlerden birisi de bu anlayýþýnýn güçlü ve zen-gin edebiyatýndan kaynaklanmaktadýr.

Sözlü kültürle geliþen sonradan yazýlý hale gelen velâyetnameler veHacý Bektaþ Velî’ye ait olduðu ifade edilen eserler dýþýnda gerek bu anla-yýþýn tarihi geçmiþi gerekse Hacý Bektaþ Velî hakkýnda yeteri kadar kesinbilgilere ve kaynaklara sahip deðiliz. Bu anlayýþ konusunda bize bilgiverebilecek en zengin kaynak asýrlarca bu düþünceye mensup halk þair-lerince seslendirilen Alevî/Bektâþî þiirleridir. Çoðunlukla saz eþliðindetarikâtýn âdâb ve erkânýna ait kavramlarýn iþlendiði bu þiirler Bektâþîliðikitlelere ulaþtýrmada aktif rol oynamýþlardýr. Halkýn yüzyýllar boyuncasözlü kültürle aþina olduklarý bu þiirler onlara hep yakýn olmuþtur. Budüþünceye mensup þairler yüzyýllar boyunca yazdýklarý deyiþ ve nefesler-le bu anlayýþý hep canlý tutmasýný bilmiþlerdir.

Çalýþma ile genel olarak üzerinde bir takým ideolojik gayelerle zamanzaman aslýndan uzaklaþtýrýlmak istenen Alevî/Bektâþî anlayýþýný en saf vesade bir þekilde asýrlarca aktarýlarak gelmiþ þiir perspektifinden bakarakþiir kaynaðýna dikkat çekilmiþ, Bektâþi tarîkâtýyla doðrudan ilgili olanerkâna ait belli baþlý kavramlar incelenerek Alevi/Bektaþi þairlerin þiir-leriyle erkaný ele alýþlarý örneklenmiþtir.

Yard. Doç. Dr. Rabia Uçkun, Ege ÜniversitesiAlevi-Bektaþi Geleneðinde Nevruz Kutlamalarý

Bayramlar, bir milletin mitolojisinin, tarihinin, kültürünün, fikrî yapýsýnýnkaynaþmýþ bir bütün halinde yaþandýðý ve millî karakterin riyasýz olarakyaþatýldýðý birlik, kardeþlik ve sevinç günleridir. Bayramlar fertleri biraraya getirir, toplumsal baðlarý güçlendirir.

Nevrûz da, halkýn ortak duygu ve düþüncelerini dile getiren, toplumuayný amaç ve idealler için birleþtiren, Türk kültürünün korunup yaþatýl-masýnda önemli bir yeri olan mevsimlik törenlerimizden, bayramlarýmýz-dan biridir. Ýslamiyet öncesi bahar kutlamalarý yapan Türkler, bu kutla-malarý Nevruz adýyla daha sonra da sürdürmüþlerdir.

Nevruz, sosyal ve fizikî coðrafyadaki egemen kültürün yüklediði an-lama göre þekillenmiþtir. Dolayýsýyla her toplum Nevruzu kendi deðer-leriyle anlamlandýrarak millî kültürlerinin bir sembolü haline getirmiþtir.Her sosyal grubun kutlama þekilleri de Nevruzun içeriðini farklý kýlmak-tadýr.

Bildiride, Alevî-Bektaþî inançlarý ve pratikleri göz önünde tutularakNevruzun kazanmýþ olduðu anlam üzerinde durulacaktýr. Nevruz, Alevî-Bektaþî geleneðinde Hz. Ali’nin doðum günü ve halife tayin edildiði gün,Hz. Fatma ile evlendiði gün, Hz. Hasan ve Hüseyin’in doðduðu gün veKerbelâ hadisesinin cereyan ettiði gün olarak kabul edilmektedir. Bura-dan hareketle Alevî-Bektaþî geleneðinde sürdürülmekte olan Nevruz kut-lamalarý anlatýlacak, Nevruzun anlam ve önemi vurgulanmaya çalýþýla-caktýr.

Bildirinin sonunda, Nevruzun ister dinî ister din dýþý bir ritüele dayan-sýn, bir kültür veya folklor unsuru olarak toplumu belli deðerler etrafýndabirleþtirdiði ve kültürün derinliklerindeki bir olayý kaynak göstererekbayram þeklinde kutlandýðý sonucuna varýlacaktýr.

Yard. Doç. Dr. Hülya Küçük, Selçuk ÜniversitesiCumhuriyet Döneminde Bektaþilik

Bektaþîliðin kaldýrýlmasýndan sonra, Bektaþî tekkelerin baþýna geneldeNakþî veya Halvetî þeyhler atanýr olmuþtu. Salih Niyazi Baba (v.1941,Kilerevi Babasý/Dedebaba), Nakþî þeyhin görevinin, iki tarafýn (yani Çe-lebiler ve Babalarýn) haklarýný gözetmek ve onlarýn doðru yoldan (yani,Ýslam’dan) sapmalarýný önlemek olduðunu söyler. Kolayca anlaþýlacaðýüzere, ana tekkede Nakþî þeyhle birlikte üç þeyh vardý:

1) Çelebiyân kolunu temsilen, Cemâleddîn Çelebi ve ondan sonra,tarikatlarýn 1341/1925’de kapatýlýþýna kadar, Veliyyeddin Çelebi(1867–1940);

2) Babagân kolunu temsilen, Salih Niyazi Baba, ‘Kilerevi Babasý’ (ki‘Dedebaba’ olarak kabul ediliyordu);

3) Nakþîleri temsilen Þeyh Hacý Hasan Efendi. Hacý Hasan Efendi,buraya 1334/1918’de tayin edilmiþ ve orada 19 ay (yani, 1335/1919’adek) kalmýþtý.

Tebliðimizde bu üç þeyh denetimindeki ana tekke ve diðer Bektaþitekkeleri hakkýnda deðerlendirmeler yer alacaktýr.

Milli Mücadele SonrasýBektaþîlerin varlýðýna raðmen hiçbir Bektaþinin Millî Mücadele’den

sonra baþlayan reformlara karþý gelmediði ve bütün Bektaþîlerin cumhu-riyetin seküler politikalarýný destekledikleri þeklinde yanlýþ bir kaný var-dýr.

Besîm (Atalay)’ýn, kendi ifadesiyle yazmak için on beþ yýlýný harca-dýðý ünlü kitabý Bektâþîlik ve Edebiyâtý, (Ýst., 1340: Matbaa-yý Âmira),Hâkimiyet-i Milliye’de 24 Þubat 1340 (1924)’den itibaren tefrika halindeverilmeye baþlanmýþtý. Kitap Bektaþîliðin ortaya çýkýþý, geliþmesi ve ozaman içinde bulunduðu kötü durumla ilgili idi. Gazetenin yazarlarýndanAbdülfeyyaz Tayyar Tevfik, bu kitabýn, memleketin manevî yapýsý ile il-gili araþtýrmalara ne denli ihtiyaç duyduðunu gösterdiðini, zira memleke-tin sadece maddî deðil ayný zamanda manevî kaynaklarla da yönetildiði-ni, tekkelerin eðitim ve öðretim yerleri olmalarý lazým gelirken tarikat-larýn Allah adýna bid’atler uydurduðunu, ama sufizme saldýrmak yerine,onun sosyal çeþitliliðe sunduklarýný tanýmak açýsýndan üzerinde etüd et-meye daha çok ihtiyaç olduðunu belirtiyordu. Besim Atalay, o zaman kiBektaþîliðin Ýslam ve Türk kültürünün kabul edebileceði sýnýrlarý çoktanaþtýðýný ve reforma gerek duyduðunu düþünmekteydi.

Sempozyumun Amacý veKapsamý Þöyle Belirtilmiþti:

Avrupa Birliðine giriþ sürecindeBektaþîleri ve Alevîleri,

Hacý Bektaþ Veli'ye baðlýlýk ekseninde geçmiþten günümüze fark-

lý perspektiflerle bilimsel platforma getirmektir.

Sempozyumun amacý, Türkiye vediðer ülkelerdeki konunun uzmanlarý

ile Alevi-Bektaþi gelenekten gelen-lerin yer aldýðý

bilimsel bir platformda Alevilik-Bektaþiliðin tarihi, bugünü

Türkiye ve Türkiye dýþýnda yaþayan-larýnýn problemlerini ele almak ve

çözüm yollarýna katkýda bulunmaktýr.

8-30 EYLÜL 2005 - S. DEMÝREL ÜNÝVERSÝTESÝ - I. ULUSLARARASI BEKTAÞÝLÝK VE ALEVÝLÝK SEMPOZYUMU

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 13

Page 14: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

14 Sayý 16

SERÇESME¸SERÇESME¸

Alevi Akademisi kýsa bir süre önce sa-týn aldýðý Bremen merkezdeki yerinigörkemli bir açýlýþ töreniyle hizmeteaçtý. Açýlýþa Bremen Belediye Baþka-ný Jens Böhrnsen; Eski Bremen Bele-

diye Baþkaný Dr. Henning Scherf; Bremen Üniver-sitesi, Dinler Bilimi ve Araþtýrma Enstitüsü kürsüBaþkaný Prof. Dr. Christoph Auffarth; Erfurt Üni-versitesi, Max-Weber Koleji, Kültür ve SosyalAraþtýrma Enstitüsü’nden Prof. Dr. Hans G. Kip-penberg; Max-Planck-Enstitüsü, Antropoloji Araþ-týrma Enstitüsü’nden Dr. Krisztina Kehl; BremenÜniversitesi’nden Prof. Dr. Yasemin Karakaþoðlu;Bremen Belediyesi’nden Dr. Helmut Hafner; EskiFederal Göç ve Uyum Sorumlusu Marieluise Beck;Eskiþehir Anadolu Üniversitesi, Edebiyat FakültesiTarih Bölümü’nden Doç. Dr. Yaðmur Say; ÝstanbulBilgi Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, TarihBölümü’nden Doç. Dr. Bülent Bilmez; Münih Üniversitesi, TürkolojiEnstitüsü’nden Doç. Dr. Özgür Savaþçý ve Yazar Dr. Ýsmail Kaygusuzolmak üzüre konuþmacý olarak katýldýlar.

Sunuculuðunu gazeteci ve TV sunucusu Atilla Vurgun’un Almancave Türkçe yaptýðý açýlýþa Almanya’nýn dört bir tarafýndan ve Hollandabaþta olmak üzere, diðer Avrupa ülkelerinden kiþi, kurum, kuruluþ veörgüt temsilcileri de konuk olarak katýldý.

Açýlýþ töreninde ilk konuþmayý yapan Bremen Cemevi Baþkaný TekinBaytekin yaptýðý konuþmada, Bremen’de satýn aldýklarý binaya desteksunanlara þükranlarýný sunarak, bu cemevi’nin eyalet ve belediye tarafýn-dan destek olunmasý neticesinde hizmete açýlmasýnýn entegrasyona bü-yük bir katký saðladýðýný belirtti.

Daha sonra kürsüye gelen Alevi Akademisi Baþkaný MustafaDüzgün yaptýðý konuþmada Akademinin kuruluþu ve geliþimi hakkýndabilgi vererek, sözlerini þöyle sürdürdü:

“Kýsa bir süre önce resmi makamlar, Bremen eya-letinde yaþayan çeþitli inanç gruplarýnýn kendilerinirahatça ifade edebilmeleri amacýyla Alevi toplumu-nun sorunlarýný çözmeyi de gündemlerine aldýlar.Böylece Bremen Üniversitesi Rektörlüðü, BremenEyalet Yönetimi ve Bremen Alevi Evi, Alevi Aka-demisi Merkezi’nin Bremen’e taþýnmasýný önerdiler,bizler de bu öneriyi, Alevi Akademisi olarak olduk-ça samimi bulduðumuz için kabul ettik. Alevi Aka-demisi’nin Bremen Üniversitesi ile bundan böyleçalýþmalarýn iþbirliði halinde yürütülmesi kararlaþ-týrýlarak, oluþturacaðýmýz Bilim Kurulu ile araþtýr-ma, yayýn ve benzeri etkinlikleri kapsayan çok sayý-daki projeler kapsamýnda birlikte çalýþmalar yürüte-ceðiz.”

Daha sonra kürsüye gelerek söz alan BremenBelediye Baþkaný Jens Böhrnsen yaptýðý konuþma-da, Akademi ve Cemevi binasýnýn Bremen’de hem

de þehir merkezinde bulunmasundan duymuþ olduðu memnuniyeti belir-terek, “bu benim buraya geliþimin ilki olmayacaktýr” diyerek, kurulandiyaloðu daha da güçlendirerek sürdüreceklerini, farklý kültürleri taný-malarýnýn kendileri için zenginlik kabul ettiklerini vurgulayarak, “yeterki burada güzel çalýþmalar yapýn, bizler daima yanýnýzda olacaðýz” dedi.

Diðer konuþmacýlarýn da verdikleri mesaj daima ortak entegrasyon-dan ve bundan böyle burda uyumlu bir þekilde yaþamaktan bahsedilerek,bundan kork sene önce bir traktör parasýný kazanmak için gelen göçmen-lerin, artýk buranýn bir parçasý olduklarýný, artýk burda misafir olmadýk-larýný ve buranýn yerlileri olduklarýný anlamalarý gerektiði, vurgulananlararasýnda idi.

Saat 13:00’da baþlayan açýlýþ töreni 15:30’a kadar sürdü ve ardýndanda bir kokteyl ile konuklar 400 m2 kullaným alanýna sahip olan AleviAkademisi gezdirildi, Þah-ý Merdan Ali Kütüphanesi ve Arþivi, ÞahÝsmail Hatayi Konferans Salonu, iki odalý Seyyid Ý. Nesimi Dershanesitanýtýldý.

Daha sonra ise saat 18:00’de düzenlenen konsere geçildi. Bin beþyü-zü aþkýn katýlýmýn olduðu gecede Musa Eroðlu, Hasan Ali Ýçlek, GaniCansever, Hayri ve Azem ve Alevi Evi Korosu sahneye çýktýlar. Ýki saateyakýn sahnede kalan Musa Eroðlu’nun seslendirdiði türküler dinleyicilerikendilerinden geçirdi. Gece, geç saatlere kadar sürdü.

4 Aralýk günü Alevi Akademisi Yönetim Kurulu öðretim üyeleriylebir toplantý yaptý ve yanda adlarý yazýlý olan Bilim ve Yayýn Kurulu oluþ-turuldu.

ALEVÝ AKADEMÝSÝ/ALEVITISCHE AKADEMIEBreitenweg 41 28195 Bremen - Deutschland

Tel: +49.(0)421 165 30 60 Fax: +49.(0)421 165 32 33www.aleviakademisi.org

BREMEN’DE ALEVÝ AKADEMÝSÝ’NÝN VE CEMEVÝNÝN AÇILIÞI YAPILDI

Alevi Akademisi Görkemli Bir Törenle AçýldýHakký Þahin

Alevi Akademisi ve Cemevi’ninAçýlýþ Töreni

3 Aralýk 2005 Tarihinde Bremen’de yapýldý.

Açýlýþa Bremen Eyaleti ve Belediye Yöneticileri ile

Bremen Üniversitesi’nden ve Türkiye’den Öðretim Üyeleri

Katýldý. Alevi Akademisi’nin

Bilim ve Yayýn Kurullarý Kuruldu.

Bilim KuruluBaþkan: Doç. Dr. Özgür SavaþçýÜyeler:Prof. Dr. Cengiz GüleçProf. Dr. Ýþaya ÜþürDoç. Dr. Yaðmur SayYrd. Doç. Dr. Bülent BilmezDr. Kristina KehlDr. Ýsmail KaygusuzEnis EmirMustafa Düzgün

Yayýn KuruluDoç. Dr. Yaðmur Say

Dr. Kristina KehlDr. Ýsmail Kaygusuz

Dr. Özgür SavaþçýÝsmail Bulut

Mustafa Düzgün

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 14

Page 15: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

15Kasým 2005

SERÇESME¸

Saygýdeðer Dostlara!Bilindiði gibi Akademi’miz, geçen Aðustos’ta anahtar teslimi yapýldýktan sonra baþlatýlan onarýmve tadilat iþlemlerini en kýsa zamanda tamamlayarak, 3 Aralýk 2005 tarihinde Bremen’deki yenimerkez binasýný görkemli bir tören ve müzik þöleni ile hizmete açtý. Binden fazla insanýn katýldýðýgeceyi taçlandýran ünlü sanatçý Musa Eroðlu ve diðer sanatçýlar büyük bir dikkat ve özenleizlendiler.

Açýlýþ; Bremen’in eski ve yeni eyalet ve üniversite yöneticilerinin hemen hemen ful kadrohalinde katýlýmlarýyla geçekleþti. Yaptýklarý konuþmalarda, þimdiye kadar olduðu gibi bundansonra da Alevilerin etkinliklerine sýcak ilgi göstereceklerini vurgulayarak, çaba ve çalýþmalarýmýzýkutladýlar...

Akademi katý ziyaret edilerek, Þah-ý Merdan Ali Kütüphane ve Arþivi, Seyyid Ýmadettin NesimiDershanesi, Þah Ýsmail Hatayi Konferans Salonu ve diðer bölümleri sempatiyle gözlendi.

Binanýn yapýmý esnasýnda bizzat çalýþarak veya parasal katkýlarda bulunarak yükümüzü hafif-leten dost ve üyelere, iþadamý ve özverili canlara ne kadar teþekkür etsek azdýr!

Deðerli Dostlar!Akademi Yönetim Kurulu, açýlýþýn ertesi günü Türkiye, Ýngiltere ve Almanya’nýn çeþitli yer-

lerinden gelen bilim adamý ve uzmanlarla bir toplantý düzenleyerek, ortaya çýkan yeni olanak vegereksinimleri dikkate alarak yapýlacak yeni yapýlanmayý deðerlendirdi. Bununla baðlantýlý olarakþu kararlarý aldý:

1) Bundan böyle Kütüphane ve Arþivimiz, Alevi Akademisi Þah-ý Merdân Ali Kütüphane veArþivi; Konferans Salonumuz, Alevi Akademisi Þah Ýsmail Hatayi Konferans Salonu; bir dershane-mizin de Alevi Akademisi Seyyid Ýmadettin Nesimi Dersanesi olarak adlandýrýlmalarý karar-laþtýrýlmýþtýr.

2) Sayýn Musa Eroðlu’nun yönetimi ve sorumluluðu altýnda ve yüksek statülü bir MüzikOkulu’nun açýlmasýna karar verilmiþtir.

3) Bir süreden beri Arapça, Farsça ve Osmanlýca’dan çevirileri yapýlan ve yapýlmakta olan,Aleviliðin en eski ve temel kaynaklarýnýn basýmýný gerçekleþtirmek amacýyla gerekli olanaklarýnsaðlanmasý için kapsamlý bir çalýþma baþlatýlmalýdýr. Bu; Aleviliði sözel kültür derekesine indirenkimi maksatlý yaklaþým ve politikalarýn savunucularýnýn yanýldýklarýný ortaya koymayý kolay-laþtýracak, çalýþmalarýn saðlam bir zemin üzerinde ve doðru yolda geliþmesini saðlayacaktýr.

4) Çalýþmalarý birkaç yýl önceye uzanan, yýlda birkaç sayý olmak üzere, bilimsel ve kapsamlýbir kitap-derginin yayýnlanmasý kararlaþtýrýlmýþtýr.

5) Aþaðýda adý geçen bilim adamý ve uzmanlardan oluþan bir Bilim Kurulu kurulmuþtur. (Listeyan sayfamýzdadýr.) Alevi Akademisi Bilim Kurulu Baþkanlýðý görevine Doç. Dr. Özgür Savaþçýseçilmiþtir.

6) Yine aþaðýda adý geçen kiþilerden bir Alevi Akademisi Yayýn Kurulu oluþturulmuþtur. (Listeyan sayfamýzdadýr.)

7) Avrupa ve Türkiye’de gereken saygýnlýk ve güvene mazhar olmuþ þahsiyetlerden meydanagelen bir Alevi Akademisi Danýþma Kurulu’nun oluþturulmasý amacýyla gerekli giriþimlerinbaþlatýlmasýna karar verilmiþtir.

Kamuoyun bilgisine iletir, dostça selam ve saygýlarýmýzý sunarým.

Alevi Akademisi’nin Baþkanýndan Mektup VarMustafa Düzgün, Akademi Baþkaný,

Bremen, 13 Aralýk 2005

Mustafa Düzgün açýlýþ töreninde konuþurken

Mustafa Düzgün açýlýþ töreninde Bremen Belediye Baþkaný Jens Böhrnsen ile

Alevi Akademisi Bilim Kurulu Baþkanlýðý görevine getirilen Doç. Dr. Özgür Savaþçý

açýlýþ töreninde konuþurken

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 15

Page 16: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

16 Sayý 16

SERÇESME¸SERÇESME¸

Fransa Olaylarý ve

Köktendinci Tehlike

Paris’te yaþanan olaylar, bizce Avrupa ülkelerinde gizli ve açýkýrkçýlýðýn yaný sýra dinsel þovenizmin de giderek yükselmiþolmasýnýn sonuçlarýdýr. Fransa’ya özgü deðildir, önlemleralýnmazsa baþkalarýna da sýçrama olasýlýklarý vardýr. Buülkelerin vatandaþlarý ve yönetimleri kendi (etnik temel

yapýsýyla birlikte) baskýn din ve inançlarýnýn -hangi nedenlerden olursaolsun- yan yana yaþadýðý yabancý insanlarýnkiyle eþit görmeyip, dahayüksek deðerde olduðunu varsayarak, onlarý aþaðýlamayý-hor görmeyisürdürür, gerekli toleransý yitirirse; dolaylý olarak varlýklarýyla dahi ülkeekonomisinin geliþmesine, refahýnýn yükselmesine katkýda bulunan buinsanlara refahtan pay verilmezse diðer Avrupa ülkelerine sýçramalarýkaçýnýlmazdýr. Kuþkusuz ýrkçý ve dinsel þoven kaygýlarla hareketetmeyen ve genelde ülkenin refahýndan daha az pay alan, “ekmeðimiyabancýlar elimden alýyor, onlarýn yüzünden iþsiz kalýyorum” bahane-siyle sýradan vatandaþlarda geliþmiþ yabancý düþmanlýðýný (zenofobi) dagöz ardý etmemek gerekir.

Bu genel nedenler, özellikle de entegrasyona direnen göçmen asýllýgençleri, kendi din ve inançlarýna sýðýnarak pasif direniþ ve savunmadanbaþlayýp, köktendinci akýmlarýn içinde en uç noktalara kadar savrulmasý-na, yani kendi dini -açýkçasý köktendinci- radikal Ýslamiyet dýþýndaki dinve inançlara mensup olanlarý kâfir görerek “katli vaciptir”e kadarulaþtýrýp, cihad terörizmine bulaþtýrabilme potansiyeline sahiptir.

Ortodoks Ýslam anlayýþýna, yani Sünnilik ve Þiiliðe aykýrý geliþmesi-ni sürdürmüþ ve Ýslam dininin bâtýni yorumu olan Alevi-Bektaþi inancý,dindeki cihad kavramýný, kiþinin kendi nefsiyle-özbenliðiyle vermesigereken bir savaþým olarak algýlamýþ ve uygulanmasýný öngörmüþtür.Hangi ulustan, hangi din ve inançtan olursa olsun insanlarý sevmeyi,onlara eþit gözle bakmayý “yetmiþ üç millete tek nazarla bak”; bireyolarak hiç kimseye zarar vermeme ve incitmemeyi, baþkasýna ait olanþeye el uzatmamayý, kendi emeðiyle geçinmeyi ve herkesi kendisi gibibilmeyi, düþmanýný bile sevmeyi “eline, beline, eþine ve aþýna sadýk ol”,“kendi nefsine yapýlmasýný istemediðini, baþkasýna yapma”, “incinsen de

incitme” biçiminde yol ve ahlak ilkelerine baðlý ailelerde yetiþme þansýnýyakalamýþ Alevi gençler köktendinci tehlikenin dýþýndadýr ve söz konusubile edilemez. Ancak kendi tarihini, öz inancýnýn yol ve erkânýný tanýma-yan, kýsacasý inançsal baðlamda Alevice yaþama formasyonu alamamýþgençlerimiz için bu tehlike her zaman vardýr; gençlerimiz üzerine eðil-mek zorundayýz.

Her Düþünce ve Ýnanca Hoþgörü ve Çaðdaþ Anlayýþla Yaklaþmak

Uygar Olmanýn Gereðidir

Ýçinde yaþadýðýmýz bilgi ve iletiþim çaðý 21.yüzyýlda, çaðýmýzauygun dinler arasý diyalog kurulamýyorsa, egemen ortodoks din-lerin önderleri ve mensuplarýnýn iktidara getirdiði yönetimlerindiðer dinlere ve ortodoks olmayan, doðru deyimle heterodoksinançlara çaðdaþ deðil, ortaçað anlayýþýyla baktýðý, aþaðýladýðý

içindir. Eðer hala dýþýnýzdaki farklý din ve mezheplere hoþgörü göster-miyor, bu inanç sistemleri için kitaplarýnýzda, yazý ve konuþmalarýnýzdahala “sapkýn, Rafýzi, bidat, zýndýk” nitelemelerini kullanýyorsanýz böylebir diyalogu gerçekleþtirmeniz olasý deðildir. Hiç bir kimsenin, bir baþ-kasýnýn din ve inançlarýna saygýsýzlýk etmesi, aþaðýlamasý, kara çalmasýbiçiminde bir davranýþ göstermeye hakký yoktur; bu tutum çaðýmýzýninsan haklarý, düþünce ve inanç özgürlüðü ve demokrasi anlayýþýna ayký-rýdýr.

Türkiye’de Yaþananlara Gelince

Biz kendi ülkemizde, Türkiye’de, ülke nüfusunun üçte birini oluþturankoskoca Alevi-Bektaþi inanç toplumu olarak bu saygýsýzlýðý, kara çal-malar ve aþaðýlanmalarla birlikte yok sayýlmýþlýðý yaþýyoruz.Baþbakandan, bakanýndan tutunuz, laik bir cumhuriyette bulunmamasýgereken bir ortaçað kurumu, Þeyhülislamlýðýn devamý ve bir teolojikyapýlanma olan Diyanet Ýþleri Baþkanýna, anlý þanlý ilahiyatçýlarýna kadarher kürsüye çýkan, verdikleri demeçlerde Aleviliðin bir inanç deðil

ALEVÝ AKADEMÝSÝ VE CEMEVÝNÝN 3 ARALIK’TA BREMEN’DE YAPILAN AÇILIÞ TÖRENINDE YAPILAN KONUÞMA

Alevi-Bektaþi Ýnanç Toplumunun Avrupa Birliði Sürecinde Güncel Durumuna Genel Bakýþ, Görüþ ve Öneriler

Ýsmail Kaygusuz

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 16

Page 17: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

17Kasým 2005

SERÇESME¸

sadece kültür olduðunu söylemektedir; dolayýsýyla toplu ibadetlerimizcümbüþ-eðlence, Cemevlerimiz ise ibadet deðil cümbüþ ve eðlenmeyeridir onlara göre.

Ýnkarcý-yok sayýcý ve asimilasyoncu devlet ve hükümet politikalarýçerçevesinde, týnaz makinasýna doldurmuþ harman savurur gibi savuru-yorlar bizi. Elekten geçen taneler, kendilerini devletin temel felsefesiTürk-Ýslam anlayýþýna uygun olan Ýslam’ýn özü kabul ederek, sözde bir-lik, beraberlik adýna, “namaz da niyaz da oruç ta bizim”, “Sünnilik neAlevilik ne? Hepimiz Türküz hepimiz kardeþiz” diyenlerdir. Bunlar Ale-viliðin özüne yabancýlaþma ve asimilasyonun eþiðindedirler. Harmanmakinasýnýn kanatlarýnýn yaptýðý rüzgarla uçuþan dövülmüþ buðday sap-larýnýn oluþturduðu büyük saman yýðýný ise, makinanýn önünü ve üstünükapatmasýn diye tahta yabalar ve týrmýklarla karýþtýrýlýp daðýtýlmaktadýr.

Yani Alevi-Bektaþi halk yýðýnlarýnýn demokratik kitle örgütleri,dernekler ve vakýflarýn daðýtýlýp birbirine düþürülmesi için Avrupa’da veTürkiye’de büyük çaba harcanmaktadýr. Sünniliðin, Þiiliðin tanýmlarýnýyapma ihtiyacý hiçbir þekilde duyulmazken, her nedense devlet ve hükü-met temsilcileri dâhil olmak üzere, diyanetçisinden ilahiyatçýsýndan tutu-nuz da vakýf ve örgüt baþkalarýna dek herkes-hepimiz Aleviliði taným-lama yarýþýna girdik.

Aleviliðin Ýslam’la, dolayýsýyla Kuran’la ve de tanrýsal mazhar görü-len Ali ile iliþkisini kesen; Muhammed peygamberden binlerce yýl önceortaya çýktýðýný ve hatta Horasan’dan Türkler tarafýndan getirtilip Ana-dolu’da Ýslam’ýn içine sokan; Alevilerin Allah-Muhammed-Ali ve Ehli-beyti zikretmeleri, dillerinden düþürmemelerinin takiyeden ibaretolduðunu ileri süren; tarihsel bilgilerden zerrece nasip almamýþ saçmagörüþlerin bizzat bazý Alevi kitle örgütleri ve vakýflarýndan gelmiþ olma-sýna akýl sýr eresi deðil.

Öbür yandan Aleviliði Þiilikle birleþtirmeðe, Sünniliðe yamamayaçalýþanlar da her türlü araçlarý kullanmaktadýrlar.

Alevilik Tanýmlamalarý Üzerinde Bir Kaç Söz

Her Fýrsatta Yinelemenin Gerekli Olduðunu Düþünüyoruz: Alevilik,Sünnilik ve Þiilik de Ýslam dininin birbirinden farklý yorumlarýdýr. AncakSünnilik ve Þiilik aralarýndaki birçok farklýlýklarýna raðmen Ýslam dini-nin biçimsel, zâhiri/dýþsal kurallara baðlanmýþ yorumudur. Yani Kuranayetlerinin dýþsal yorum ve uygulanmalarý biçimsel tapýnmalara indir-generek kurallaþtýrýlýp deðiþmezlik kazandýrýlmýþ olmasýdýr.

Alevilik ise Ýslam dininin, dolayýsýyla dinin kutsal kitabý Kuran ayet-lerinin tevil-mecâzi, yani derinliklere inen bâtýni/içsel yorumudur. Amabununla da yetinilmemiþ Ýslam dýþýndaki baþka dinsel ve felsefi inançlar-dan da bazý ögeler alarak onlarý baðdaþtýrýp bütünleþtirerek (yani senk-retize ederek), kaynaðýna yabancýlaþtýrmýþ ve özümsemiþtir.

Alevilik dinsel inanç temelli toplumsal, felsefi ve ahlaksal/etik birolgudur. Bu demektir ki bu alanlarda da tanýmlar üretilebilir. HollandaAlevi Vakfýnýn düzenlediði Dedeler Kurultayý’ndan çýkan taným, birlikteinançsal baðlamda Anadolu’da yaþayan Aleviliðin tanýmýdýr. Ýran’da,Afganistan, Pakistan, Hindistan ve Endonezya-Lombok adasýndaki,Yemen’deki, Irak, Suriye-Lübnan’daki, hatta Adana ve Hatay’daki yaþa-yan Alevilik inancýný da bu sloganlaþtýrýlan tanýmlama kapsamaz. Ama“bizi Anadolu’da yaþayan Alevilik ilgilendirir, onlardan bize ne?” dersek-ki dememek gerekir- o zaman Aleviliði dar bir bölgeye sýkýþtýrmýþ veevrenselliðine zarar vermiþ oluruz. Aleviliðin evrenselliðini vurgulamakkesinlikle bir çeþit pan-Alevizm anlamýna gelmez.

Bir tanýmda uzlaþarak Aleviliði bir kalýba sokmak ve o tanýmlamanýnötesindeki yaklaþýmlara sýrt çevirmek de, bizce Aleviliðin özüne aykýrýdüþer. Çünkü gerçekte Aleviliðin tanýmý, tarihsel konumundan tutunuz,dinsel inanç, toplumsal, siyasal, felsefi inanç ve düþünce baðlamlarýnda,hukuksal duruþ ve adalet anlayýþý içeriðiyle, öyle bir-iki paragrafa deðilbirkaç sayfaya sýðmaz…

Avrupa Birliði’ne Girmemiz Alevi-Bektaþi Toplumunun Çýkarlarýna Uygundur,

Bu Gözden KaçýrýlmamalýdýrTürkiye olarak girmiþ bulunduðumuz Avrupa Birliðine katýlým süre-cinde, Alevi-Bektaþi inanç toplumunun demokratik hak ve isteklerini;bireysel inanç, düþünce ve tapýnma özgürlüklerinin anayasal güvencealtýna alýnmasý taleplerini açýk-seçik belirlemesi ve Türkiye ve Avru-pa’da kamuoyu desteði saðlayarak, (demokratik) baský gruplarý oluþtur-masý zorunludur. Alevi-Bektaþi toplumunun temsilcisi olduklarýný ve þukadar binlere ulaþan üyeleri bulunduðunu söyleyen kitle örgütleri, eðitimve araþtýrma kurumlarý; baþta Hacý Bektaþ Dergâhý postniþini baþtaolmak üzere toplum içinde büyük saygýnlýk kazanmýþ bazý ocakzadededeler; dergâh ve vakýf adlarý altýnda oluþturulmuþ Alevi-Bektaþi birlikve dernekleri yöneticileri, her türlü çekiþmeyi-didiþmeyi býrakýp, bir ara-ya gelerek bunlarý gerçekleþtirmelidir.

Þu andan itibaren çok deðerli bir mekâna kavuþmuþ bulunan AleviAkademisi, yeniden yapýlanmasý ve programýný tamamlar tamamlamaz,sorumluluðu üstlenerek, bu amaç doðrultusunda ýsrarlý çaðrýlarýyla onlarýbir araya getirmeyi saðlayabilir. Kardeþ üniversite ve kurumlarýn da biz-leri bu konuda da yalnýz býrakmayacaklarýndan eminiz.

Gerçek Birliðin Saðlanmasýna Gelince: Türkiye nüfusunun üçte birinioluþturan Alevi-Bektaþi inanç toplumunun birliðinin inançsal temeldesaðlanmasý dernekler ve vakýflar, diðer kitlesel örgütler aracýlýðýylaolmayacaðý artýk iyice anlaþýlmýþ durumdadýr. Bu birliðin, Hacý BektaþVeli Dergâhý çevresinde toplanarak saðlanmasý kaçýnýlmazdýr.

Öyleyse Ulu Dergâh’a toplum olarak sahip çýkýp, orasýnýn tarihseliþlevini kazanmasý saðlanmalýdýr. Bunun için de Hacý Bektaþ SeyyidOcaðýna geleneksel baðlýlýðýn, “el ele, el Hakk’a” ilkesi çerçevesindeyeniden iþlerliðe kavuþturulmasý gerekmektedir.

Aleviliðin Ýslam’la, dolayýsýyla Kuran’la ve detanrýsal mazhar görülen Ali ile iliþkisini kesen;

Muhammed peygamberden binlerce yýl önce ortaya çýktýðýný ve

hatta Horasan’dan Türkler tarafýndan getirtilip Anadolu’da Ýslam’ýn içine sokulduðunu;

Alevilerin Allah-Muhammed-Ali ve Ehlibeyti zikretmelerinin, dillerinden düþürmemelerinin

takiyeden ibaret olduðunu ileri süren; tarihsel bilgilerden zerrece nasip almamýþ

saçma görüþlerin bizzat bazý Alevi kitle örgütleri vevakýflarýndan gelmiþ olmasýna akýl sýr eresi deðil.

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 17

Page 18: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

18 Sayý 16

SERÇESME¸

Deðerli Serçeþme okurlarý,Bu yazýmýz Serçeþme dergisinin 14. sayýsýnda, sayýn Ahmet

Koçak’ýn benimle yapmýþ olduðu ve 8. sayýda yayýnlanmýþ olan söyleþiile ilgili eleþtiri sunan sayýn Cemal Kenanoðlu’nun yazýsýna yanýt olarakyazýlmýþtýr.

Öncelikle kiþisel tavrýmý yakýndan bilmeyenler olabileceði düþünce-si ile, bir konudaki anlayýþýmý dile getirmem gerekiyor. Eleþtirinin üreti-mi besleyen önemli bir refleks olduðunu yýllara dayalý deneyimler ilekazanmýþ biri olarak, eleþtiriye açýk olmanýn, geliþmeye açýk olmaklaeþdeðerliðine inanýrým. Bu nedenle bin tane methedene bir tane eleþtireniyeðlerim. Zira, methiyeden geriye ruhunuzun okþanmýþlýðýndan gayrý birþey kalmaz. Oysa saðlýklý bir eleþtiri, size göremediðinizi gösteren,konuya farklý açýlardan bakabilmenizi saðlayan deðerli ipuçlarý taþýr.Methetmek kolay, eleþtiri ise zordur. Birinde duygularýnýzý söylemenizyeterlidir, diðeri ise; akýl, bilgi, birikim ve donaným gerektirir. Bu neden-le; alt yapýsýnda bu özellikleri barýndýrmayan çýkýþlar da, eleþtiri deðilancak ve ancak karalamadýr.

Alanýnda önemli bir hizmeti özveriyle ve demokrat bir tavýrla yerinegetirme anlayýþýnda olan Serçeþme dergisindeki bu durum banailetildiðinde ilk anda ‘acaba neyi atladým, hangi noktayý kaçýrdým’ diyedüþündüm. Ancak dikkatle okuduðum bu yazýdan dolayý yaþadýðým; yal-nýzca vakit kaybýndan baþka bir þey olmamýþtýr. Zira, maalesef ortadaduran, dostumuzun ‘cehaleti, cesareti ve lügat paralama gayreti’ndenbaþka bir þey deðildir. Belli ki; anlatýlanlarýn büyük bölümünü kavraya-mamýþ, kendince anlayabildiði kýsýmlarýnda ise eðilmiþ, bükülmüþ vesaptýrýlmýþ çýkarýmlar yaparak kafasýndakine uydurma yoluna gitmiþtir.Zorlamalý bir tavýrla, müziðimizin kaynak kiþi, ozan, sanatçý, vb., kimideðerli simalarýný da yanýna iliþtirerek, ‘biz bu iþi biliriz’in vurgulan-maya çalýþýldýðý ve görüldüðü üzere kulak dolgunluðundan ve kasetkapaklarýndan edinilen alýntýlardan öteye varmayan bu bilgi kýrýntýlarýnýdikkate almamýz elbette mümkün deðildir. Zaten müziði ve özellikle debizi az çok bilen hiç kimse ciddiye almamýþtýr. Ancak, içi tamamen boþ,önyargýlarla dolu ve eleþtiriyi aþan bu metnin arka planýnda, her nedenseokuyucuya içten içe gizlice enjekte edilmeye çalýþýlan bir durumu, az daolsa inanabilecekler bulunabileceði anlayýþýyla ortaya koymak adýna buyazýya yanýt verme gerek ve sorumluluðunu hissettim.

Eðitim ve kariyere saygýsýzlýk, bilimi-bilgiyi itici bulma ve yazýlmýþýsevmeme, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma ve benzeri tutum,günümüz geri kalmýþlýðýnýn, yaþamýný kulak dolgunluklarýyla sürdüren‘okuyup da ne olacaksýn’ toplumlarýnýn kronik hastalýðýdýr. Öyle ya,bütün bunlara ne gerek vardýr. Herkes zaten her þeyi biliyor. Ýþte bunedenle herkes birbirinin alanýna kolayca tecavüz etmekte sakýnca gör-müyor. Mankenler sanatçý, sanatçýlar politikacý, eski futbol hakemlerigýda uzmaný, futbolcular manken, talk show yapanlar, tiyatrocular ya dasinema aktrisleri halk müziði ses yarýþmalarýnýn gedikli jüri üyeleri vb.olarak karþýmýza çýkýveriyorlar ve de kabul görüyorlar. Bu sarhoþlukzamanla öyle boyutlara ulaþýyor ki, iþ ‘þunu yap, bunu yapma!’, vb,kabilinden adeta fetva vermeye kadar varýyor.

Doðal olarak merak ettik, acaba sayýn Kenanoðlu dostumuzun buengin birikimi hangi altyapýya dayanýyor. Ortaya koyduðu kadarýyla‘eski dernek yöneticiliði’ dýþýnda baþka bir þey yok. Zira, ancak bugeçmiþ sýfatýný adýnýn altýna iliþtirme gereði duyduðuna göre, olsa idielbetteki diðerlerini de konu ve kiþisel tavrý gereði gururla yazardý. Halböyle iken, böylesi bir alt yapý ve sýð bilgilerle insanlarý yönlendirmeehliyet ve hakkýný kendinde görebilmesi, söylediklerine inanýlmasýnýbeklemesi anlaþýlýr deðildir. Hele de uzmanlýk, derin müzik bilgisi veformal özellikler gerektiren konularda bu alanýn önde gelen, rüþtünü üre-timleriyle her alanda ispatlamýþ simalarýný elinin tersiyle iterek iddialýfikirler beyan etmesi nasýl bir akýl ve mantýðýn eseridir. Kendisine soru-yorum; siz bir tarihçi mi, dilbilimci mi, etnomüzikolog mu, sosyolog mu,antropolog mu, halkbilimci misiniz? Bu konuda ne ürettiniz, liyakatýnýznereden geliyor?

Anladýðýmýza göre, dostumuz bu özelliklerin tümünün kendisindefazlasýyla olduðuna inanýyor ki bu kadar ileri gidiyor. Dünün, bugününtüm bilimsel ve toplumsal verilerini biliyor, her nerde kim var ise taný-yor. Herkesin, hatta Hakk’a yürümüþlerin duygu ve düþünceleri bileonun ipoteði altýnda. Hepsi ya onun gibi düþünüyor ya da düþünmekzorunda. Eli biraz saz tutsa muhakkak ki söylediðimiz diðer þeyleri debir çýrpýda silip atacak.

Belirtelim ki; sayýn Ahmet Koçak’ýn bizimle yaptýðý söyleþi, yönünüve baþlýklarýný tamamen kendisinin belirlediði, özellikle ‘Baðlamada ElTekniði( Þelpe)’ ve ‘Bozlak Müzik Kültü’ üzerine kurulu, teknik boyutuönde, doðaçlama bir söyleþidir. Ne amaçta ne de sayýn Koçak’ýn yön-lendirmelerinde ‘halk müziðine kim hizmet etmiþtir’ gibi bir soru yoktur.Kaldý ki, bizim her fýrsatta ve her platformda vurgulayarak altýnýçizdiðimiz Anadolu gibi bir ‘Müzik Medeniyeti’nde kimin hangihizmette bulunduðunu saymaya bu derginin tüm sayfalarý bile yetmez.

Bu nedenle de dostumuzun ýsrarla koyduðu, þu simalarý nedensaymýyor, bunu neden söylemiyor ifadeleri bilgiçlik taslamak adýna kendimesnedini oluþturmak ve destek aramaktan baþka bir þey deðildir. Eðerbizi biraz izlemiþ olsa üretimlerimizde, saydýðý deðerleri ve bizim çalýþ-malarýmýzla yeniden hatýrlananlar da dahil olmak üzere çok dahafazlasýný bulabilecektir. Dostumuza bu yönde küçük bir hatýrlatma;aklýnca ‘bakýn sizi saymýyor’ oyununa getirerek arkalamayý, destek bul-mayý umduðunuz ozan, araþtýrmacý, sanatçýlarýn büyük çoðunluðu bizimsevgi, saygý ve muhabbetle görüþtüðümüz dostlarýmýzdýr. Bize olanmanevi destekleri de her gün artarak sürmektedir.

Sayýn Kenanoðlu, eksik, çarpýk ve yanlýþ fikirleri bir yana, önündeduran üç sütunluk metnin yazý sütunlarý arasýnda tam bir hafýza kaybýsergileyerek daha baþlangýçta kendi kendini çürütüyor. Birinci sütundaönce, ozanýn yalnýzca þiir yazan kimse olduðunu, ülkemizde de genellik-le toplumsal þiirler yazan Nazým Hikmet, Enver Gökçe, Ahmet Arif,Hasan Hüseyin vb þairlerimiz için kullanýldýðýný söylerken, önündeduran kendi yazdýðý metne baka baka ikinci sütunda ‘bu ifade Maraþ,Sivas, Erzincan, Erzurum vb. illerde yýðýnla türkü (deyiþ, koþma, taþla-ma) üreten günümüz ozanlarýna haksýzlýk deðil mi? Çorum’dan HüseyinÇýrakman, Þekip Þahadoðru, Aþýk Gülabi, Aþýk Haþimi gibi ozan-larýmýzýn türküleri de mi abdallara ait’ cümlesi ile söylemeye çalýþtýk-larýný yerle bir ediyor.

Ayrýca bu paragrafta yan yana kullandýðý ‘Erzurum ve ozan’ ifadesinedikkatinizi çekmek isterim. Çünkü dostumuz birinci sütunda bizim‘Kars, Aðrý, Artvin, Erzurum âþýklarý kendilerini daha çok ozan olarakifade ederler’ cümlemizdeki ozan adlandýrýþýnýn yanlýþ olduðunu kendiörneðiyle sunarken, bunu da unutup ‘Erzurum’daki ozanlar’ ifadesinikaçýrýveriyor.

Þunu açýkça belirtmeliyim ki; bizim bu doðaçlama röportaj sýrasýnda‘âþýk’ kelimesinin Arapça yerine Farsça olduðunu söylememiz tazelen-memiþ bilginin hatýrlanmasý sýrasýnda yaþanýlan doðal küçük birsendelemeden baþka þey deðildir. Zaten ‘sanýrým Farsça’ deyiþimizde oan ki yaþadýðýmýz ikilem belli oluyor. Ama dostumuz hazine bulmuþ gibisarýlýyor buna ve baþlýyor engin bilgileri ile hepimizi bilgilendirmeye.Birazý konuyu örneklemek, birazý da solculuk çaðrýþýmlarý empozeetmek adýna verdiði örnek ile Nazým Hikmet, Enver Gökçe, Ahmet Arif,Hasan Hüseyin gibi genellikle toplumsal ve siyasal tavýrda þiirler yazanþairlerimizin, kendi söyleyiþi ile unvaný olarak ifade ettiði ozan deyi-minin tarihini belli ki yakýn dönemlere ait sanýyor. Kelime Anadolukökenliymiþ, þaman boyuyla ilgisi yokmuþ, Asya’daki karþýlýðý þaman-kam-baksý imiþ, anlamý da yalnýzca toplumsal þiirler yazan kimse imiþ,vb. Eh, ne demeli? Bir þey ancak bu kadar bilinebilir! Yazýk, nasýl olmuþda bu memleket sizin gibi bir dil, tarih ve müzik uzmanýný göz ardýetmiþ?

Sayýn Kenanoðlu, öncelikle Þaman ya da Þamanizm sizin sandýðýnýzgibi yalnýzca Orta Asya’da görülen bir boy deðil, Asya’dan Anadolu’ya,Balkanlara vb. kadar geniþ bir sahada izleri bulunan ve kalýntýlarý ilegeleneklerimiz, alýþkanlýklarýmýz ve davranýþlarýmýzda hâlâ bir çok unsu-runu taþýdýðýmýz bir inanç sistemidir. Ozan terimi ve ozanlýk da Ýsla-miyet’ten çok önceki devirlere ait, Þamanist inanç kültü ile direktbaðlantýlý bir kavramdýr. Oðuz boylarýnýn diline ait bu kelime Türkçeolup, yine sizin sandýðýnýz gibi yalnýzca Anadolu’da deðil küçük söyle-yiþ farklarýyla Azerbaycan, Ýran, hatta Ermenistan (gusan), Gürcistan(mgosani), vb., geniþ bir saha da görülmektedir. Çeþitli nedenlere baðlýolarak yaklaþýk 15. yüzyýldan itibaren terk edilen bu deyimin yerini‘âþýk’a býraktýðý; ozanýn da yaþayýþ ve tavýr olarak aþýðýn atasý olduðuaçýktýr.

Bunu kim mi söylüyor? Her biri donanýmlarý, bilimsel kariyerleri veeserleri ile itibar edilen bu alanýn önde gelen yerli ve yabancý bilimadamlarý. Bu konuda ayrýntýlý bilgi sahibi olmak isteyen okuyucularýmýziçin bur kaynaklardan bir kaçýný vermek isterim:

EROL PARLAK SERÇEÞME’NIN 14 SAYISINDA YAYINLANAN CEMAL KENANOÐLU’NUN YAZISINI YANITLIYOR

Bir Anadolu Atalar Sözü “Bilgisiz Bilgelik Cehaletin Aynasýdýr”

Erol Parlak

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 18

Page 19: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

19Kasým 2005

SERÇESME¸

Ord. Prof. Fuat Köprülü: ‘Ozan’, Edebiyat Araþtýrmalarý, Ankara1966, TTK Yayýnlarý VII. Seri, Sayý 47, Makaleler Külliyatý-1, s.131-134.

Prof. Dr. Karl Reichl: ‘Türk Boylarýnýn Destanlarý, Gelenekler,Þekiller, Þiir Yapýsý’, Ankara 2002, S. 62-67. (Orijinal baský: ‘Turkic OralEpic Poetry: Traditions, Forms, Poetic Structure’, New York & London1992) Çeviren: Doç. Dr. Metin Ekici, Türk Dil Kurumu Yayýnlarý: 805.

Mahmud Ragýp Gazimihal: ‘Ülkelerde Kopuz ve Tezeneli Sazlarýmýz’Ankara 1975, TC Kültür Bakanlýðý Milli Folklor Araþtýrma Dairesi Ya-yýnlarý: 15, s.129-135.

Susanne Ziegler: ‘Armenien’, ‘Georgien’. MGG. Die Musik inGeschichte und Gegenwart. Allgemeine Enzyklopädie der Musik, be-gründet v. F. Blume, 2. neubearb. Ausg. Hrsg. von L. Finscher. Sachteil,Bd. 1, Bd 3, Kassel, Basel u.a.1994, 1995: Bärenreiter, Metzler, s. 847-850, 1275-1276.

Kâþgarlý Mahmud: ‘Divânü Lugâti’t-Türk’, Ýstanbul 2005. Çeviri,Uyarlama, Düzenleme: Seçkin Erdi, Serap Tuðba Yurteser; KabalcýYayýnevi, s. 292-293 ve S. 630-631.

Ozan deyiminin Kuzeydoðu Anadolu âþýklarýnda kullanýmýnagelince, tekrar vurguluyorum: bu bölge halk âþýklarý günümüzde hâlâkendileri için en az âþýk kadar ozan deyimini de kullanýrlar. Bizimaraþtýrmalarýmýz ve o yörenin çocuðu olmamýz bir yana, tüm veriler debunu ortaya koymaktadýr. Örneðin Murat Çobanoðlu ölünceye dek ken-dini hep ‘ben Karslý halk ozaný Murat Çobanoðlu’ diye anons etmiþtir.Ayrýca hatýrlatmak isterim: TRT radyolarýnda 20 yýla yakýn bir süredir‘Halk Ozanlarýmýz-Mahalli Sanatçýlarýmýz’ adlý bir araþtýrma incelemeprogramý yayýnlanmaktadýr. Diyelim ki, sayýn Kenanoðlu bilgisizliðin-den dolayý bunlarý bilmiyor. Ancak, meseleyi kotarmak için arayailiþtirdiði eski bir dernek yöneticisi sýfatýyla, kendini halk ozaný olaraktanýmlayanlarýn, çatýsý altýnda birleþtiði ve nicelerinden biri olan ‘Ozan-Der’ adlý derneði de mi duymamýþ? Belli ki ozan dostu uzmanýmýz budernekten de bihaber. Bihaber olduðu gibi, gerek resmi gerekse özelsýfatýyla da hiç bir iliþkisi olmamýþ.

Dostumuz çok da bonkör. Geleneðin en önemli deðerleri bile onundilinde geleneðin sýradan birer halkalarý durumunda. Herhalde bu deðer-lerin gerçek niteliðinin ne olduðunu ve hangi koþullarda yetiþtiðinikavrayamamýþ olmasýndan kaynaklanýyor. Ona göre hepsi sýralarýnýsavmýþlardýr ve yenileri aynen gelecektir. Dostumuza göre; yazýsýnýnbaþýnda davasý yolunda verdiði mücadeleyi büyük bir kadirbilirlikledeðerlendirdiði Pir Sultan Abdal da, sevginin dünyada en güzel ifadebulduðu ve alimlerin ilminin önünde eðildiði umman-ý derya YunusEmre de sýradandýr. Ýlk zamanlar Köy Enstitüleri, zamanla da gençcumhuriyetimizle bütünleþen ve ünü artýk dünyaya taþan Aþýk Veysel debu bakýþtan nasibini alýyor, son elli yýllýk süreci politik olarak vurgulayanAþýk Mahsuni de.

Sayýn Kenanoðlu cenaze törenleri ile aranýz nasýldýr bilmiyorum,Mahsuni resimleri asýlý araçlarýmýzla Ýstanbul’dan baþlayýp HacýBektaþ’a kadar süren kilometrelerce uzunluktaki araba konvoyuna vemahþeri kalabalýða dikkat ettiniz mi? Son yolculuðuna uðurlanan,sýradan bir ozan mýydý ve yeri bir daha kolay kolay dolacak gibi miydi?Deðerli okuyucular bilinmesini isterim ki; ülkemizde yalnýzca Muhar-rem Ertaþ, vb., açlýktan ölmedi. Aþýk Veysel ve daha niceleri de benzerkafalar yüzünden açlýk, sefalet içinde yaþadý ve göçüp gitti. Çünkü onlarbu geleneðin sýradan halkalarýydýlar, korumaya kollamaya ve hak ettik-leri deðeri yaþarken vermeye ne gerek var ki? Çok çok ölünce birerheykelini dikiverirsin, birkaç da süslü laf edersin olur biter.

Bir baþka konu: Biz, Abdallarýn yaþam felsefelerini, Anadolu sanatý-na kattýklarýný bütün gerçekliðiyle anlatarak, ‘Abdal fýþkýdan türemedir’diyebilen, bu insanlara her türlü kötü sýfatý yakýþtýran çaðdýþý kafayamesaj vermeye, uyandýrmaya ve bir anlamda da ülkemizin bu insanlaraolan vefa borcunu hatýrlatarak iade-i itibar tesis etmeye çalýþýyoruz; dos-tumuzun bundan anladýðý ayrýmcýlýk oluyor. Abdallarýn meslektensanatkar bir topluluk olarak Anadolu’nun büyük bölümüne daðýldýðýný veAnadolu’nun profesyonel müzik ustalarý olduðunu ifade ediyoruz; sayýnKenanoðlu buradan da yalnýzca Kýrþehirli Muharrem Ertaþ, Neþet Ertaþ,Çekiç Ali ve Keskinli Hacý Taþan’ý anlýyor. Gerçekte neden deðerliolduklarýný bilmediði bu ustalara aðzýnýn kenarýyla elbette deðerlidirlerlutfunda bulunarak, yanýna iliþtirdiði farklý yörelerden birkaç türkü için,‘þimdi hepsini bunlar mý yaptý?’ diyor. Sonra da ‘Nida Tüfekçi yaþasay-dý o da üzülürdü’ gibi saçmalýðýn sýnýrlarýný zorlayan bir kelamý bir çýr-pýda terennüm ediveriyor.

Sayýn Kenanoðlu sizin gibilerin gerektiðinde kullanmak üzere yal-nýzca adýný bildiðiniz Nida Tüfekçi benim hocamdý. Halk kültürü bilincikazanmamýzda, fikirlerimizin oluþmasýnda önemli payý vardýr. Benimlehep gurur duydu ve bunu her fýrsatta dile getirdi. Bu müziðin Orta Ana-dolu müziði olmaktan çok, Orta Anadolu Abdal aþiretinin özel müziðiolduðunu bana ilk o öðretti. Muharrem ustanýn emsalsiz görkemini, Hacý

Taþan’ýn üstün sanatý yanýnda adamýn hasý oluþunu, Neþet Ertaþ’ýn billursesini, zengin türkü daðarcýðýný, Çekiç Ali’nin çaðlayýþýný öve öve bitire-mez, ‘nereyi kaldýrsan altýndan bunlar (Abdallar) çýkar’ derdi. Bizzaman içerisinde yaptýðýmýz bilimsel çalýþmalarla, þu veya bu nedenleyok sayýlmaya çalýþýlan bu topluluðun kollarýnýn nerelerde neler yap-týðýný, Anadolu ses sanatýnýn neresinde bulunduðunu ve hocamýn nekadar haklý olduðunu daha iyi anladýk.

Bu konuda bizim bir baþka cümlemiz birebir þöyle; ‘Gidin abdallarasorun Pir Sultan Abdal, Kaygusuz Abdal, Kazak Abdal onlarýndedeleridir, ocaklarý kuranlardýr, biz onlarýn ocaklarýndan geliriz derler.Ýnanýn o felsefeye uygun yaþantý sürerler’. Ama sayýn Kenanoðlu bunuda saptýrarak Pir Sultan Abdal ile günümüz abdallarýnýn ayný soydanolduðunu bizim iddia ettiðimizi söylüyor ve çirkin bir üslupla bunu ner-den bildiðimizi, böyle bir ilginin olamayacaðýný ve Pir Sultan’ýn inancýuðruna ölüme gittiðine vurgu yaparak hangi deðer yargýlarý ileörtüþtürdüðümüzü soruyor.

Sayýn Kenanoðlu, hadi Anadolu ses sanatýna getirdikleri boyutubilmiyorsunuz diyelim, ama bu engin gönüllü garipler her þeyden önceinsandýrlar ve tüm olumsuzluklara raðmen eline-diline-beline sahip,hümanist, sevgi, barýþ ve paylaþýmcýlýk içeren bir yaþam sürmegayretindedirler. Yoksa siz bu deðerlerin Pir Sultan yolunda bulun-madýðýný sanýyorsunuz? Yoksa, gerçekte abdallarý aþaðýlamanýzýn, onlarýPir Sultan yoluna yakýþtýrmayarak gerçek ayrýmcýlýðýn klasik örneðinisergilemenizin nedeni beyninizin gerisinde gizlediðiniz muhtemelen‘abdallar çingenedir’ takýntýsý mýdýr?

Deðerli okurlar,“her millete bir gözle bakýyor olma” söylemigünümüzde, kendi adýnýza karþýdakine peþin hümanist-ilerici çaðrýþýmlarempoze etmek yolunda en çok tüketilen, ancak çoðunlukla içi boþaltýl-mýþ, amaca ve duruma göre kullanýlan maksatlý bir argümana dönüþmüþ-tür. Barýþ, sevgi ve hoþgörüyle yaþamanýn, uzlaþma kültürünün yüzlerceyýl öncesinden baþarýldýðý bu topraklarda, nice zorluklarla oluþmuþ ve enönemli kazanýmlarýmýzdan olan toplumsal dimaðýmýzýn, her biri mehdipozundaki rant organizatörleri tarafýndan paramparça edildiði ve hýzlacemaatler ve ümmetler topluluðuna dönüþtürülen ülkemizde, böylesipýrýltýlý söylemler söyleyerek kendini peþinen hümanist ve ilerici empozeetmek, adaletten yoksun ve sýzlama yetisini çoktan yitirmiþ bir vicdan ilehiç tanýmadýðý ve anlayamadýðý birini ayrýmcý göstermeðe çalýþmak ne dekolaydýr. Hele de, bizlerin yakýndan bildiði ve artýk topluma yansýmýþolan, ayný inanca hizmet için kurulmuþ farklý adlardaki kültür dernek-lerinde, kýyasýya kavgalarýn yaþandýðý ve kamuoyuna kendi içinde barý-þýk olmadýðý ve birbirine bile tahammül edemediði izlenimi veren olum-suz görüntülerin odaðýndaki mutlak pay sahibi dernek yöneticilerininaðzýnda bu sözler ne kadar emanet ve sahte durmaktadýr. Böylesi süslülaflarýn arka planýnda beyninin gerisindekileri saklamaya çalýþarak ger-çekte Alevi-Sünni ayrýmcýlýðý da yaptýðý verdiði kulluk örneði ile de apa-çýk ortadaki sayýn Kenanoðlu yanlýþ hedef seçmiþtir.

(Devamýý 20. Sayfada)

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 19

Page 20: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

20 Sayý 16

SERÇESME¸

ÞAH HATAYÝ

Hacý Bektaþ

Gece gündüz hayaline yanarýmBir gece rüyama gir Hacý BektaþGünahkârým günahýmdan bizarýmÖzüm dâr’a çektim sor Hacý Bektaþ

Yandý bu garip kul nedir çaresiYine tazelendi yürek yaresiOnulmaz dertlere derman olasýBu senin bendin sar Hacý Bektaþ

Derdimin dermaný yaramýn ucuDört güruh mevcuttur güruh-ý NaciBelinde kemeri baþýnda tacý Yüzünde balkýyor nur Hacý Bektaþ

Sadýklarýn sýdký âþýkýn renciPirlerin pirisin gençlerin genciHem derya hem sedef hem dür hem inciHem umman hem ýrmaða göl Hacý Bektaþ

Gâhi bulut olup göðe aðarsýn Gâhi yaðmur olup yere yaðarsýnAy mýsýn gün müsün kandan doðarsýnIlgýt ýlgýt esen yel Hacý Bektaþ

Arýnýn yaptýðý bala benzersin Þu gurbet illerde gönlüm eðlersinBent edip de ikrarýna baðlarsýnSailin sattýðý kul Hacý Bektaþ

Derdiment Hatai eyler niyazýUlu Pir, katarýndan ayýrma biziBu mahþer günüdür isteriz siziMuhammet önünde car Hacý Bektaþ

Kýrklar Meydaný

Kýrklar meydanýna vardýmGel beru ey can dedilerÝzzet ile selam verdimGel iþte meydan dediler

Kýrklar bir yerde durdularOtur deyu yer verdiler Önüme sofra yazdýlarEl lokmaya sun dediler

Kýrklar’ýn kalbi durudurGelenin kalbi arýdýrGeliþin kanden beridirSöyle sen kimsin dediler

Gir semaa bile oyna Silinsün açýlsun ayna Kýrk yýl kazanda dur kaynaDahi çið bu ten dediler

Gördüðünü gözün ile Söyleme sen sözün ileAndan sonra bizim ileOlasýn mihman dediler

Düþme dünya mihnetineTalip ol Hak hazretineAb-ý zemzem þerbetineParmaðýný ban dediler

Þah Hatayi’m nedir halin Hakk’a þükr et kaldýr elin Gaybetten kese gör dilinHer kula yeksan dediler

Biz yaklaþýk 20 küsur yýldýr müzik camiasýnda, 15 yýldýr da ulusal ve uluslararasý alanda gözönündeyken, bu zamana kadar aklý nerdeymiþ de, þimdi çýkýp ‘yanlýþ bilgi verdiðimiz ve ayrýmcýlýkyaptýðýmýz’ tohumunu ekmeye çalýþýyor. Yaþamý boyunca ayrýmcýlýðýn her türünü sözde deðil özdereddeden ve üretimlerine zerresinin sýzmasýna izin vermeyen ve bu tavrýnýn bütün bedellerini ziya-desiyle ödeyerek örnek olan az sayýdaki sanatçýdan birine bunu yakýþtýrmasý, aslýnda bu camiayýhiç tanýmadýðýnýn kanýtýdýr. Her þeyi bilip tanýdýðýný söyleyen dostumuzun bizi, bu ülkedeki duru-þumuzu, üretimlerimizi, eylem ve söylemlerimizi de bilmek ve ona göre davranmak sorumluluðuolduðunu hatýrlatmak isterim. Çünkü bizim üretimlerimizin kaynaðý; tevatürler, dogmalar, rivayet-ler deðil, bilimin aydýnlýðýnda her merhalesi adanmýþ bir ömürle, emek, çile ve bedel ödenerekkazanýlmýþ bilgilerdir. Bizimle insanýmýz arasýndaki bað da organik ya da genetik deðil, hizmetedayalý üretim ve Hacýbektaþ-Yunus sevgisiyle örülü gönül baðýdýr.

Bir baþka konu: sayýn Kenanoðlu, Arif Sað’ýn albümünde bir deyiþi kulaðýna çalýnan DertliDivani’de bizim bir þeyler bulmuþ olmamýzý yadýrgýyor. Vurgulamaya çalýþtýðýmýz Þanlýurfa Kýsasmüzik ve cem kültüründen, Divani’nin atasý Büryani Baba’dan gelen bireysel söz söyleme ve bun-larý Kýsas Aleviliðinin zengin ezgileriyle yan yana getirebilme özelliklerinden bihaber. Ama dav-ranýþ biçimi ayný: Anlamak yerine yine kendini bilgiçliðe kaptýrýyor, hiç tanýmadýðý, dinlemediðive bilmediði bir baþka sima için de baþlýyor yoruma. Önce (hiç gerekmediði halde) sözlük bilgile-ri, divaninin ve divanenin anlamlarý ortaya konuluyor. Okuyucuya konuya hakim olduðu izlenimiveriliyor. Sonra, bizim Divani kalitesinde henüz yeni bir simanýn çýkmadýðý tespitimizi onun ‘sontemsilci olduðunu iddia ettiðimiz’ þeklinde saptýrarak Divani’nin dedeliðinin ön planda geldiðini,âþýk veya ozan olamayacaðýný öne sürüyor. Sonra da baltayý taþa vuruyor, Arif Sað albümündenkulaðýnda kalan,

‘Ben bir günahkâr Kul DertliDivaneyim divaneyim’

dizelerindeki ‘kul’ sözcüðü’e takýlýyor. Alevilikte kulluðun olamayacaðý, bunun Sünni Ýslamanlayýþýna has olduðu, bu nedenle yadýrgadýðý ve benzeri bir dolu argüman. Hýzýný alamýyor ve budizelerin sahibine, ‘o da þimdi benim gibi düþünüyordur’ diyebilecek kadar ileri gidiyor.

Sayýn Kenanoðlu herhalde hiyerarþik yapýlanmalar içinde çokça mesai sarf etmiþ olmalý ki, buyapýlardaki kulluk kavramýndan sýyrýlýp Anadolu söz sanatýndaki kulluk ifadesinin anlamýna vara-mýyor. Kaldý ki dostumuzun ait olduðunu ve çok bildiðini söylediði kendi geleneðinden bile hiç mihiç haberi yok. Aleviliðin yedi ulu ozanýndan biri olan ‘Kul Himmet’ten, adýnýn önüne ‘kul’ ekle-yerek bu mahlasla deyiþler, þiirler söyleyen ‘Kul Mustafa, Kul Hüseyin, Kul Hasan’dan bihaber.Ne, Pir Sultan Abdal’ýn;

‘Kul olayým kalem tutan ellereKatip arz-u halim yaz yare böyle’

dizesiyle baþlayan ve dillere destan olmuþ ünlü deyiþini, ne de Âþýki’nin;

‘Ben kuluyum Ali benim sultanýmKul olan sultandan nasýl ayrýlýr’

dizelerini taþýyan deyiþi hiç bilmemektedir. Eh ne denir? Sizlerin takdirine býrakýyorum.Biz deðiþen günün koþullarýnýn üretim iliþkisine yaptýðý olumsuz etkiyi vurgulamak adýna Âþýk

Daimi-Ýsmail Özden örneðini veriyoruz, Ýsmail Özden’in ‘Ýsmail’ mahlasý ile çok sayýda deyiþiolduðunu bilmeyen dostumuz örneklememizi hatalý buluyor ve yine bir dolu yanlýþý hararetle savu-ruyor. Sonra da saygýlarýmla diye tamamladýðý yazýsýnda, gerçekte saygýnýn da yalnýzca dilindeolduðunu sergileyen cümlelerini kuruyor.

Deðerli Serçeþme okuyucularý sizlere sormak isterim: Medyatik olmanýn ne anlama geldiðininherkesçe iyi bilindiði ülkemizde, bizim saydýðýmýz simalara medyatik demek hangi akýla, ahlakave vicdana uygundur? Âþýk Veysel mi, Âþýk Mahsuni mi, Nesimi Çimen mi, Muharrem Ertaþ mý,Neþet Ertaþ mý, Dertli Divani mi, Ramazan Güngör mü, Âþýk Daimi mi, Hasret Gültekin mi, TalipÖzkan mý hangisi medyatiktir? Kenanoðlu’na göre hepsi. Medyatik olmayanlar ise onun yalnýzcaadýný bildiði ve bizim konu gereði sayamadýklarýmýz.

Kenanoðlu bununla da kalmýyor. Bizim, ancak kasetine saz çalarak bir þekilde çýkar elde ettik-lerimizi deðerli gösterebilecek bir anlayýþta olduðumuz, hatta ayrýmcýlýk yaptýðýmýz gibi haddinimisliyle aþan çirkin ifadelere de yöneliyor. Haklýsýnýz sayýn Kenanoðlu, biz bir diyalektiði bilmi-yoruz. Ama bu, Anadolu halk diyalektiði deðil, sizin burada inceliklerini ziyadesi ile sergilediðiniz‘Kahvehane aðzý’ diyalektiðidir.

Deðerli okuyucular, hep yalnýzca ürettiðini anlatmak adýna karþýnýza çýkan bendenizin böylebir nedenle bu yazýyý yazmaktan dolayý rahatsýzlýk duyduðumu bilmenizi isterim. Ama maalesefzaman böyle bir zaman. Baþlarken dedik ya, herkesin her þeyi bildiðini, her þeye dil uzatýp herkonuda ahkam kesebileceðini sandýðý, eline baltayý alanýn ormana dibinden girdiði bir zamandayýz.Yanýt vermek ile vermemek arasý ince bir çizgi. Ama sanýrým birilerine bir þeyleri bir kez de olsahatýrlatmak gerekli.

Sayýn Kenanoðlu, sonuç olarak fark þurada: Sizin, yaðlýboya tablo ile yaðlýboya duvara bak-týðýnýzda göremediðiniz farký görüp yaratabilme yetisini kazanmak için ressam bir ömür veriyor.Siz ve sizin gibilere düþen kendi sýðlýðýnýzý çirkin manevralarla fütursuzca dayatarak bilgiçliktaslamak yerine, anlamaya ve gerçekten bilgilenmeye çalýþmak olmalýdýr. Ýþte size Anadolu’dananlayabilen için altýn deðerinde bir atasözü: ‘Bilgisiz bilgelik cehaletin aynasýdýr.’

Tüm okurlara özür ve saygýlarýmla…

(Baþtarafý 19. Sayfada)

Bir Anadolu Atalar Sözü:“Bilgisiz Bilgelik Cehaletin Aynasýdýr”

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 20

Page 21: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

21Kasým 2005

SERÇESME¸

Pir Sultan Abdal Kültür Derneði, “farklý” bir dernek. Bir yönüyle“Alevi-Bektaþi” bir yönüyle de “sol” olduðu iddiasýný taþýyor. Yanibir yönüyle “inanç-kültür” bir yönüyle de “demokratik kitle örgü-

tü.” Ýþte bu nitelikleri ve dostlarýmýn da katkýsýyla üyesi olduðum budernekte yaþadýklarýmý sizlerle paylaþmak istiyorum.

Üye olduðum dönem, Ali Balkýz’ýn Genel Baþkan seçildiði dönemdi.Derneðin ve Alevi Örgütlenmesi’nin yabancýsýydým. Zamanla öðrenme-ye baþladým. Hemen herkes, “bu iþ, gönül iþi” diyordu. Doðruydu, bu iþgönül iþiydi. Genel Merkez’de, deneyimli yöneticiler, en yeni üye olma-ma raðmen gönüllü olan beni Örgütlenme Sekreteri seçtiler. ÖrgütlenmeSekreterliði’ni “býkmadan-usanmadan” yaptým. Hemen hemen bütünþubelere gittim; eksikliklerini, sorunlarýný ve isteklerini yerinde tespitettim ve raporlar halinde Yönetim Kurulu’na sunuyordum. “DeneyimliYöneticiler” arasýnda ayrýþmalar vardý; zaman zaman da su yüzüne çýký-yordu. Þehit Aileleri ile Ali Balkýz arasýndaki gerginlik Yönetim Kurulutoplantýlarýna da yansýyordu. Ali Balkýz, sürekli olarak, “ideolojik”dediði bir davayý anlatýyordu. Anlattýklarýnda haklýydý; siyasal kimliklerderneðin dýþýnda býrakýlmalýydý ve bu ilke mutlak olmalýydý. Bu ilkeylebazý þubelerin yönetimlerini görevden aldýk ve bu þubelere yeni yönetim-ler atadýk. Daha sonra bu þubeler, olaðan genel kurullarýnda yeni yöne-timlerini seçtiler. Bazý þubeleri de iþlevini yitirdiði için kapattýk. Yani,dönem, “düzene koyma” dönemiydi. Geceli gündüzlü çalýþýyorduk. HeleÝstanbul’da Kaya Uluyýlmaz’ýn özverili çalýþmalarý hiç unutulacak gibideðil. Bizce doðruydu yaptýklarýmýz. Amaç, “iktidarýmýzý saðlamlaþtýr-mak” ya da “iktidarýmýz önündeki engelleri kaldýrmak” deðildi. YönetimKurulu’ndaki herkesin içtenliðine inanýyordum. Amaç, “disiplinli ilkelive dik duran” bir dernek yaratmaktý. Bu amacýn beni nasýl heyecan-landýrdýðýný keþke anlatabilsem. O kadar sýký çalýþýyorduk ki ailemizi,iþimizi ihmal ediyorduk. Maddi ve manevi özverilerde bulunuyorduk.Düþünüyorum da, eðrisiyle doðrusuyla Ali Balkýz’ýn baþkanlýðýndakiyönetim kurulu “çalýþkan ve özverili” bir yönetim kurulu olarak anýmsan-malýdýr. Kimi “bireysel inisiyatifler” kimi de “keskin sirke küpüne zararaceleciliklerle” yapýlan iþler olmuþtur elbette. Bu tip iþlerin muhataplarýda, yeterli ya da yetersiz özeleþtirilerde bulunmuþlardýr. Þimdi tekrartekrar bunlarý yazmanýn ya da saðda solda söylemenin ne söyleyene ne demuhatabýna yararý olmadýðý gibi toplumsal bir yararý da yoktur. Söyleye-nin ve yazanýn kiþisel tatmininden öteye geçmeyen bu “temcit pilav-larý”ndan da artýk vazgeçilmeli. Eleþtiriyi kin ve düþmanlýk boyutlarýn-da yapmak doðru deðil. Ama kendi gerçeklerimizle de yüzleþmek gere-kiyor. Gelecek kuþaklarýn, yanlýþlarýmýzý bilmesi, bizlerin sorumluluðu-nun da gereði…

Ali Balkýz döneminden sonra Kazým Genç dönemi baþladý. KazýmGenç ve yönetimi göreve gelir gelmez hukuksal çerçevede gözü-ken bir kavga baþlattýlar ve bu hukuksal gözüken kavgayý da

Ýlhan Cem Erseven ve Bekir Arslan Ankara Þube’nin delegesi oluncayakadar sürdürdüler. Bu kavga, “Alevi aydýnlanmasý” için verilen örgütselduyarlýlýklar taþýyan bir kavga deðildi. Bu kavga “örgütsel disiplini”saðlama iddiasý da taþýmýyordu. Kaðýt üzerinde, her ne kadar tüzüðeaykýrý davranýþlarýn varlýðý iddia ediliyor idiyse de, bu kavga, kiþisel veKamber Çakýr’a yönelik olarak baþlamýþtý ve zamanla tüm örgütü sardý.Baþlangýçta, Kamber Çakýr ve Dertli Divani Dede’yi (Veli Aykut)yaralayan ve örgüte küstüren bu kavga zamanla diðer birçok “gönül dos-tunu” da örgüte küstürdü. Kamber Çakýr’a yönelik giriþimlerimiz sonuç-suz kalýrken örgüt de Kamber Çakýr’a sahip çýkma refleksini göstereme-di. Kamber Çakýr’a duyarsýz kalýnmasý, kavgayý baþlatanlarý cesaretlen-dirirken duyarsýz kalanlarýn da “sýranýn kendilerine geleceði hesabýný”yapamamalarýna neden oldu. Herkesin gözünün önünde gerçekleþenolaylarý izleyenlerden bazýlarý “þubeyi teslim ettiniz” aymazlýðýný dayapabildiler. Ümraniye’deki bir dostun dediði olmuþ ve içe dönük uzunsoluklu yýkýcý bir kavga baþlamýþtý. Kavganýn “ideolojik” bir nedeni varmýydý? Yoktu. Emektar ve eleþtirel yaklaþýmlar sergileyen yöneticilerekarþý “ne pahasýna olursa olsun” güç birliði yapýlýyor, disiplin mekaniz-masý iþletiliyor, “gönül adamlarý” sindirilmeye çalýþýlýyor ve þubelerde-ki seçimlerde bu yöneticilerin yerine yeni yöneticiler geliyordu. Görü-nüþte demokratik ancak içten içe parçalanmaya ve ayrýþmaya neden olanbu yöntemler, geri dönülmez yaralar açýyordu. Ümraniye, Kadýköy veAlibeyköy (Eyüp) Þubelerinde böyle geliþmeler olduðu anlatýldý. Diðerþubelerdeki geliþmelerden haberdar deðilim, ama birçok þubede benzerolaylar yaþandýðýna eminim. Serçeþme’nin satýr aralarýnda; Sultanbey-li’de de rahatsýzlýk olduðu anlatýlýyordu…

Derneðe ilk girdiðimde hissettiðim heyecan artýk yok. Bu heyecanýöldürenler, kurnazca yöntemleri ile iktidarlarýný koruma gayreti ile hýrs-larýna yenilenlerdir. Birçok üye dostumla ayný düþünceyi paylaþýyoruz.

Kimsenin, hangi nedenle olursa olsun, birlikteliði, huzuru ve barýþý boz-maya hakký olamaz. Saðduyu beklentisi de beklentiden öteye geçmedi;asýl acý olan ise Ankara Þube’nin baþýna gelenler. Yazýlý örgütsel tari-himizdeki yerini almasý düþüncesiyle bunlarý da yazmak istiyorum:

Pir Sultan Abdal Kültür Derneði Ankara Þubesi, her þeyden önce“Þehit Ailelerinin Þubesi.” Üyelerinin çoðunluðunun Genel Merkez Yö-neticiliði yaptýðý bir þubeydi. Genel Baþkanlarýn çýktýðý bir þubeydi.Diðer þubelerden çok daha fazla etkinlik düzenleyen ve katýlým saðlayanbir þubeydi. Kýsacasý öncü bir þubeydi. Gözbebeðimizdi…

Kazým Genç ve yönetimi, önce þubenin baþkaný Kamber Çakýr’ýnDertli Divani Dede ile yurtdýþýna gidiþinin tüzüðe aykýrý olduðunu ge-rekçe gösterdi ve Kamber Çakýr hakkýnda soruþturma baþlatýldý; AnkaraÞube’nin yönetim kurulu görevden alýndý; Þubeyi teslim almaya gelenlerkimlerse, þubenin kapý ve dolap kilitlerini kýrarak defter ve belgelerine elkoydular. Bu “sert el koyma” olayýndan sonra Mahkeme’den aldýðýmýztedbir kararý ile þubeyi geri aldýk ve þubemize yapýlanlarý tutanakla datespit ettirdik. Tüm bu geliþmeler sonrasýnda Genel Merkez ile AnkaraÞubesi arasýnda birkaç mahkemede birden devam eden bir yargýlamasüreci baþladý. Bu yargýlama sürecinde çok yalnýz kaldýk. Birçok üyemizdestek isteminde dahi bulunmadýlar; uzun bir dönem izlemekle yetindi-ler. Kazanýnca “sevindiler”, kaybedince “kaybetmiþsiniz” dediler. Diðerþubelerimizden ve deneyimli yöneticilerimizden “sözlerden ve temennil-erden öteye geçmeyen” bir destek gördük. Ancak yanlýþa karþý çýkarkenyeterli güçte olmak gerekiyor. Ýþte bu “yeterli gücü” yaratmak ve yaþa-ma geçirmek için çok uðraþtýk. Hani bir slogan var ya zaman zaman söy-lediðimiz, “Susma, Sustukça Sýra Sana Gelecek!” Ýþte bu sloganý bilen-ler ve sokaklarda söyleyenler Ankara Þubesi’ni yalnýz býraktýlar; destekolmaktan uzak durdular. Ankara Þube’nin kongresinde “Kýzýl Bayrak”lýpopülist slogan atanlara, “siyasal kimliklerini dýþarýda býrakmalarýný”söylemediler, aksine bunlarý unuttular… Unuttukça da “vurdumduymazoldular”; “körleþtiler”. Sözle, temenniyle, yani kerhen, verilen destekler,Ankara Þubesi’ne deðil, Genel Merkez’e yaradý ve Genel Merkez tümgiriþimlerimize raðmen anlaþmayý-uzlaþmayý kabul etmedi. Seçildiði ilkgenel kurul sonrasý söz vermesine raðmen Kazým Genç de uzlaþmayý-an-laþmayý saðlamaktansa, ‘Ben, Genel Merkezim, bana uyacaksýnýz’ benz-eri sözler söyledi. Aba altýndan gösterilen sopalarla örgüt yönetilmeyeçalýþýldý… Bu örgütsel yapýnýn, “gönül birlikteliði” olduðu unutuldu.Sonuçta 28-29 Þubat 2004 tarihinde PSAKD’nin 8. Olaðan Kongresi’neAnkara 13. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 29.12.2003 tarih ve 2003/899sayýlý Ýhtiyati Tedbir Kararý ile katýldýk.

Asýl sorun, Kamber Çakýr deðildi. Kazým Genç ve yönetiminin adayolduðu listenin karþýsýnda ve Ankara Þubesi baþta olmak üzerediðer þubelerden dostlarýmdan oluþan bir liste vardý. Bu liste seçi-

mi kaybetti ve planlý bir biçimde seçimi kaybeden bu listedeki kiþi veþubelere yönelik operasyonlar baþladý. Ankara Þube’de yaþananlar da bu“ kurnaz yöntemlerden ” biridir. Kazým Genç ve yönetimi, ilk iki yýlýndaAnkara Þubesi’ne karþý baþlattýðý operasyonlarda baþarýlý olamadý.Ankara Þube’nin yönetimindeki iki arkadaþýmýzýn (Ýlhan Cem Ersevenve Bekir Arslan), devam eden davalardan “vazgeçmemi istemeleri” hattaþaka yollu da olsa “gerekirse azlederiz” içerikli sözlerinden sonra devameden davalardaki vekillik görevlerimden istifa ettim. Bu iki güzide arka-daþýmýz da uzlaþma ve anlaþma yapma iddiasýyla gittiler. Sonuç: Ýstifamüzerine düþürülen ve vazgeçilen davalar; yaklaþýk altmýþ kiþi ile yapýlanAnkara Þube Kongresi ve Ýlhan Cem Erseven ile Bekir Arslan’ýn GenelMerkez Kongresi delegesi seçilme baþarýlarý… Yazýk, çok yazýk. Arka-daþlýða da yoldaþlýða da ayýp ettiler… Bekir Arslan, Ankara Þube’ninolaðanüstü kongresinde, Genel Merkez tarafýndan sökülen kilitleri kür-süden sallarken neler düþündüðünü delege olduktan sonra düþünmüþmüdür?

Dönem, derneðe sahip çýkma dönemi. Sesimizi çýkarmazsak dahakötü günler kapýda demektir.

Madýmak Katliamý’nýn gerçekleþtiði 2 Temmuz 1993 tarihi, Pir Sul-tan Abdal Kültür Derneði’nin bugünü ve geleceði için bir milat olmuþ-tur: Bu tarihten itibaren, yaþanýlan katliama tepki duyanlarýn katýlýmý vedesteði ile örgütün büyüdüðünü ve etki alanýnýn geniþlediðini görüyoruz.Ama, bir süre sonra, derneðe gösterilen ilginin azaldýðý ve kimi þubel-erde siyasal kimliklerin öne çýkarýldýðý görülüyor... Bu geliþmeler, ülkedeyaþanan toplumsal duyarsýzlýðýn da etkisiyle, örgütsel yapýyý yüreðindenyakalýyor ve olduðu yerde býrakýyor. Örgüt, artýk kitleselleþme þansýnýyitirmiþ ve kitleselleþmekten uzak bir yapý içerisindedir. Kýsacasý, halkýönünde koþarken, onu izlemeyen ve bu “tepkisel yýðýnlarý” kendi pota-sýnda eritip içine alma becerisini de gösteremeyen ve yalnýz kalan örgüt,halkýnýn önünde koþmaya baþlýyor... Örgüt, hâlâ, halkýn önünde koþmayadevam ediyor.

2 Temmuz 1993 tarihinden bugüne her geçen gün kan kaybeden vekendisini tüketmekle uðraþan bir yapýya dönüþmüþ durumdayýz. Adý-mýzýn büyüklüðü de olmasa vay halimize!

Yazýk, Çok YazýkAv. Ali Timurtaþ Özmen

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 21

Page 22: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

22 Sayý 16

SERÇESME¸

Tasavvuf her yönüyle hem gönül hem de beyin ürünüdür. Eðer yaþamýnsýrrý kafalarýmýzda gizli ise fonksiyonel manyetik rezonans yöntemiylebeynin iþleyiþinin görüntülenebilmesi, beyin araþtýrmalarýnýn çehresinideðiþtirecek bir olaydýr.. Bu baðlamda, uzmanlarý tarafýndan bir devrimya da rönesans sayýlan bu çalýþmalardan bazýlarýna konumuz olantasavvuf kavramý kapsam ve gereði doðrultusunda özetle ve kalýn hatlar-la deðinmek istiyoruz:

ABD’li nörolog James Austin bir gün, yapacaðý Budist Zen tarzý birdinlence için Londra trenini beklerken, aniden içinde daha önce hiç yaþa-madýðý bir ‘aydýnlanma hissi’ duydu.Yine içinde eski tutku ve takýn-týlarýndan, öfke, ölüm, korku, varlýðý üzerinde duyduðu kuþku gibi duy-gulardan kurtulduðunu, fiziksel dünyadan sýyrýlýp çýktýðýný hissetti, sankitüm benliði maddeden baðýmsýz varolmaya baþlamýþtý, ‘bir sonsuzluk’hissetti. Kýsaca, içindeki eski tutkularýnýn yok olduðunu, þeylerin aþkýn(trancendent) doðasýný anlayabilecek yeteneði elde ettiðini hissetti.

Bu anýsal deneyini dile getiren Dr. Austin, bu deneyiminin mistik yada dinsel bir yönü olmadýðýný belirterek, “duyduklarým, Tanrý’nýn var-lýðýnýn deðil, beynin varlýðýnýn bir kanýtýydý” der. Bu uzman, zaman,korku ve bilinç hissinin kaybolmasý için beynin bazý iþlevlerinin durmasýgerektiðini vurgulayarak, “açýkça, bilincimizin üst iþlevleri olarakadlandýrdýklarýmýz birden duruyor” ifadesini kullanarak bu konulardayaptýðý araþtýrmalarýný ve kuramlarýný 1998 yýlýnda yayýnlanan “Zen veBeyin” adlý yapýtýnda dile getirdi.

Ona göre beyin, yön verme hissini kaybettiðinde, dinsel ve ruhsaldeneyimlerin nörobiyolojik yönlerini ve bu tür normal üstü gizemli olay-larý inceleyen bir bilim dalý olan nöroteoloji, meditasyonda yoðunlaþmýþya da duaya, zikre dalmýþ insanlarýn beyinleri üzerinde yapýlan araþtýr-malar, mistik hallerin nörolojik nedenlerini açýða çýkarýrken, trans hali vetanrýsallýk duygusunun beyindeki etkilerini de görüntülendiðini ifadeetmektedir. Hattâ, mistik yoðunlaþma sýrasýnda, bir takým ‘seslerduyma’, þakak (temporal lob) bölgesindeki bazý elektriksel faaliyetlerebaðlý olabilir derken, kiþinin meditasyon ya da dua, zikir esnasýnda kendiiçinden gelen bu sesleri dýþýndan gelen ‘ulvî’ sesler gibi algýlanýrken, butip deneyimlerde, beyindeki dil yetisinden sorumlu konuþma bölgesinin(Broca) faaliyete geçtiði tezini gündeme getirdi.

Benzer araþtýrmalar, beynimizin bilinmeyen yönlerini ortayaçýkararak, normal üstü deneylere, mistik olgulara bilimsel bir dayanak veaçýklama alaný hazýrlamýþ olmaktadýr kanýsýndayýz. Mistik alanda“içinde bulunduðumuzdan farklý, günlük yaþamýn üstünde bir gerçeklikduygusu söz konusu”dur diyen Massachussette Üniversitesi psikologuDavid Wulff, hangi dönem ve çaðda yaþarsa yaþasýn, hangi kültüre ya dadine, mezhep ve tarikata mensup olursa olsun, çokça insanýn baþýndan butip bir deneyimin geçtiðini dile getirmektedir. Wulff, bu yüzden sosyaletkilerden ayrý, ortak bir neden olmasý gerektiðini, bu nedenin insanbeyni olabileceðini açýkça vurguluyor.

Andrew Newberg ve yardýmcýsý Eugene d’Aquili, “Tanrý Neden Git-miyor” adlý ortak yapýtlarýnda, beyindeki ruhsallýk duygusunu uyandýraniþlevleri ortaya çýkarmak için yaptýklarý tüm çalýþmalarda bu gerçeði dilegetiriyorlar. Tarama (scanner) teknolojisini kullanan bilim adamlarýTibet tarzý meditasyon yapan arkadaþlarý Micheal J.Baime’i incelediler.Kendisinden karanlýk bir odada yere oturmasý istenen Baime’in iki yaný-na ip kondu ve sol kolundan gerektiðinde sývý enjekte edebilmek üzerebir damar yolu açýldý. Bir görüntü üzerine yoðunlaþan Dr. Baime, bilinci-ni zamanla susturdu ve içinde “gerçek ben” diye adlandýrdýðý bir duyumoluþtuðunda ipi çekti. Olayý dýþardan gözlemleyen Newberg arkadaþýnaderhal radyoaktif bir iþaretleyici enjekte etti. Ardýndan basit ýþýnlar gön-deren bir tomografi yöntemi (SPECT) sayesinde beynin nöronalaktiviteleri, radyoaktif iþaretleyicinin izlenmesi ile durum incelenerekharfiyen saptandý.

Araþtýrmacýlara göre, Baime’nin tam olarak yoðunlaþtýðý andakaydedilen SPECT görüntüleri transandantal deneyimin bir tür fotoðrafý.Görüntü, alýn korteksinin normalin üzerinde etkinleþtiði anda ortayaçýktý. Ayrýca, beynin diðer iþlevlerinin de en aza indiði gözlemlendi.Beynin üst bölgesinde bulunan nöronlar önden arkaya etkinliklerinitamamen durdurmuþlardý. Ýliþkilendirme ve yönlendirme görevleri üstle-nen bu nöronlar deneðin, zaman ve mekân algýsýnýn durmasýna ve kendi-ni maddi dünyadan baðýmsýz bir gerçekliðe ulaþmýþ hissetmesine yolaçmýþtý.

Newberg bu olayý þöyle anlamlandýrýr:

“Beyinde yön bulma bölgesinin etkinleþmesi o bölgeye bir takýmuyarýmlarýn ulaþmasýna baðlýdýr. Uyarýmlarýn söz konusu bölgeyeulaþmalarýný önlersek, beyin, ‘ben’ ve ’ben olmayan’ arasýndakiayýrýmý yapamaz hale gelir. Meditasyonun yoðunlaþma etabýnda olanda budur. Kiþi sýnýrsýzlýk ve evrenle bütünleþme duygusu hisseder.Esasen beynin sol yön bulma bölümü mekân ve beden arasýndakisýnýrlarý algýlayamamaktadýr, duyulardan yeterli veri alamayan saðbölüm ise, mekânda sýnýrsýzlýk hissi uyandýrmaktadýr.”

Newberg, nörolojik faaliyetlere baðlý aþkýn (tracendant) deneyim-lerin beyin tarafýndan baþlatýlýp baþlatýlmadýðýný bilemeyeceðimizi deifade ediyor. Özetle, deneyimlerin kaynaðýnýn henüz keþfedilemediðinedikkati çeken Newberg, bu bulgularýn bize din ve Tanrý’nýn varlýðý üzeri-ne de bilgi verilemeyeceði olgusunun ayrýca altýný çiziyor. Ýnsan beynin-de Tanrý’nýn izlerini aramayý ise sürdürüyor.

Mistik deneyimlere yol açan yalnýzca beynin yön bulma merkezlerideðil, beþ duyu’ya iliþkin bölgelerde de bu tip algýlamalarýn cereyanettiðini belirtiyor.

San Diego’daki nörologlar, bazý hastalarda dinsel deneyimlere nedenepilepsi (sara) nöbetlerinin eþlik ettiðini anlamaya çalýþmýþlardýr. Hattâbazýlarý daha ileri giderek: “Peygamberlerin aldýklarý vahiyler bir saranöbeti olabilir mi? Tanrý’yla konuþma zihinsel bir yanýlma mýydý?” soru-larýný gündeme getirmiþlerdir. Hattâ bazý insanlarýn kafalarýna manyetikmiðfer takarak mistik imajinasyonlar üreten Prof. Michael Persinger,“Bazýlarý aðlýyor, bazýlarý Tanrý’nýn kendilerine dokunduðunu söylüyor,bir kýsmý da korkuyor; þeytanlar ve kötü ruhlar gördüklerini anlatýyor-lar” diyerek, “araþtýrmam gösterdi ki, din beynin bir ürünüdür. Yalnýzcabeynin bir ürünü olup dýþarýda olup bitenlerle pek alakalý deðildir” þek-linde vurgulama da yapýyor.

Duyu organlarýmýzýn algýladýðý her þey “limbik sistem”de toplanarakoradan diðer bölümlere iletilir. Sigmund Freud’a göre, gündüzöðrendiðimiz bir þeyi gece uykuda tekrar ediyoruz ve bu þekilde öðreni-yoruz. Aslýnda hayatýmýz belleðimizi deðil, belleðimiz yaþamýmýzý þekil-lendirmektedir. Uzun süreli hafýza, sabit disk gibi; kýsa süreli hafýza isediskete ya da CD’ye kaydettiðimiz bir bilgi. Tekrar yapmak, sinir siste-minin sürekli aktif kalmasýný saðladýðý için bilgiler uzun süreli hafýzayaaktarýlabilir. Beynimizin tam ortasýndaki bölümde (Amygdala) yaþanan-lar saklanýyor. Her türlü bilgi hafýzada toplanýp saklanýyor. Ruhanî bil-giler de öyle.

Ýngiltere’de insan aklýný inceleyen Prof. Steven Ray, “BeyinlerdenBilince” adlý yapýtýnda, beyin denen esrarengiz, kolay ele geçmez, ince-lenemez bu organý ve insanýn kendine özgü kiþiliðini oluþturan anýlarý,düþünceleri, kavram ve fikirleri incelerken, beyin için kullanýlan “bil-gisayar metaforu” kavramýný kabullenmez, reddeder. Çünkü, “bilgisa-yarlar ölü bilgilerle ilgilidir.” der. Devamla: “Bilgisayara bir bilgikoyarsýnýz, bir yýl sonra açýp baktýðýnýzda bu ayný bilgidir, hiç deðiþme-den kalmýþtýr. Beyin ise öyle deðil” demiþti.

Hollandalý fizyolog Jacob, 19. yüzyýlda “böbrekler nasýl idrar sal-gýlýyorsa, beyin de ayni þekilde düþünce salgýlar” demiþti. Ray, budüþüncenin 19. yüzyýlda pek yadýrganamayacaðýný söyler. Çünkü, ozaman çoðu bilimci, yaþama iliþkin pek çok öðenin kimya parçalarýnaindirgenebileceðini düþünüyordu:

“O dönem için hiç de radikal olmayan bir görüþ bu. Beyin üzerine asýlfarklý analiz ve düþünceler çok sonra ortaya çýktý. Beyninbiyokimyasýný anlamak, beynin anlamýnýn sadece bir bölümünü anla-maktýr. Ama þimdi de beyin için bilgisayar metaforu kullanýlýyor.”

Ray, çoðu meslektaþýnýn tersine bu meteforu da reddettiðini söylüyor. “Ýnsanlarýn hafýzasý var, evrim açýsýndan da bir hafýzasý var. Çünkühafýza yaþamý sürdürmeye yardým ediyor. Bazý þeylerin tehlikeliolduðunu, diðerlerine tepki göstermemiz gerektiðini, veya þu ya dabu þekilde hareket etmemiz gerektiðini anýmsatýyor. Yani bazý görev-leri yerine getirmek için insanýn hafýzaya gereksinimi var.” Ray þu benzetmeyi yapýyor:

“Bilgisayara karþý satranç ve poker oynadýðýnýzý varsayýn. Poker re-kabet gerektiren psikolojik bir oyun; rakibe karþý oynuyorsunuz,geçmiþte o insanýn oyununu anýmsayarak oynamanýz, mimikleriniokumanýz lazým. Bilgisayarýn poker oynayacaðýný pek sanmýyorum.”

Mistisizmin Beyinsel KaynaðýBölüm - I

Ýsmail Özmen, Yargýtay Üyesi

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 22

Page 23: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

23Kasým 2005

SERÇESME¸

Yine Ray’a göre

“Þizofreni gibi durumlar incelenerek, beynin nasýl çalýþtýðýný anla-mak yanýltýcý olur. Çünkü þizofreni de beyin tahribat görmüþtür, týpkýfelcin yarattýðý sonuçlar gibi. Alzheimer türü dejeneratif hastalýklarýnyaratacaðý sonuçlar gibi. Bu hastalýklarýn henüz tedavisi yok. Bu dahalen beyin biliminin hangi aþamada olduðunu çok iyi ortaya koy-maktadýr.

Gerçi nörolojik hastalýklar konusunda olumlu umutlar olduðu görü-lüyor; ama beyin yýkýmýnýn nasýl önleneceði, Alzheimer hastalýðýnýnnasýl tedavi edileceði, konularýnda da bazý ipuçlarý mevcut amahenüz elde bir þey yok. Þizofreniye gelince, bu daha karanlýk, çokkollu ve esrarengiz bir hastalýk. Ýnsanlar olmayan sesleri duyduðun-da, hayaller gördüðünde ya da olmayan düþmanlar icat ettiðinde, bi-linç atlý un çuvalý gibi ters döndüðünde ortada beyin süreçleri vartabii, bu kesin. Hatta bunlarý ayrýntýlý olarak incelemek de olanaklý.Ama, þizofreni aslýnda beyinde oluþan birçok farklý sürecin adýolarak kullanýlýyor.Bunun için karýþýk ve anlaþýlmasý çok daha zor,çünkü her zaman baþka insanlarla iliþkileri, dýþ dünya ile baðlarýiçeriyor. Bu nedenlerle þizofreniyi ve beynin semptomlarýný tedavietmek üzere kullanýlan þizofreni ilaçlarýna bakýp ne olup bittiðinianlamak iþin sadece bir parçasý. Biyolojik psikiyatri diye bir þeyolduðuna ve her hastalýðýn bir ilacý bulunduðuna tutkuyla inanlar, buiþteki müthiþ zorluklarý basitleþtirmeye, girift olaylarý sade bir nok-taya koymaya, bir insanýn çok zor olarak yaþadýklarýný basit bir for-müle indirgemeye çalýþanlar var, ancak iþ öyle kolay çözümlerbekleyen bir olgu sayýlamaz. Ben buna ‘aklî ve beyinsel sýkýntý’demeyi tercih ediyorum. Çünkü buna þizofreni yaftasýný yapýþtýrýnca,sanki tek bir olgu, tek bir fenomenmiþ gibi algýlanýyor, oysa deðil.

Elbetteki duygular insanýn hastalýðýný etkileyebilir.Böyle düþünendoktorlar var; hatta son zamanlardaki araþtýrmalar da bunlarý doðru-luyor. Beynin beden üzerindeki etkisi sizce gerçekten bugüne deðinyeterince kaale alýnmadý mý? (...)

Ben bunun çok önemli olduðunu düþünüyorum. Beyni kafatasý içindeyapayalnýz, yalýtýlmýþ bir organ olarak düþünmek çok yanlýþ.Beyin,vücudun geri kalan bütün kýsýmlarý ile anýnda hemen iletiþimegeçer.Hatta bu, iki yollu bir iletiþimdir. Beyin vücutta hormonlarýdenetler. Adrenalin gibi, steroid hormonlarý gibi beyni geri besler.Baðýþýklýk sistemi de beyin süreçleri ile yakýndan baðlantýlýdýr.Bunun iki yönlü bir iliþki olduðunu vurgulamak gerekir. Tam da bunedenle, þimdi bir dolu melez bilim var: Psiko-nöro-immünoloji gibi,vs. Bunun için artýk her þeyi parçalara ayýrmaktan vazgeçmek gerek:Bir yandan akýl ve beyin, diðer tarafta beyin ve beden, veya genler ve

çevre, veya doða ve yetiþme koþullarý gibi þeyler yok. Bunun yerineyaþayan sistemleri bütün olarak anlamaya çalýþmalýyýz. Çok dahabütüncül, uyumlu bir þekilde ve bu sistemler arasýndaki baðlantý veiliþkileri kavramak gerekiyor.”

Bugüne deðin insan beyninin gücünü küçümsüyorduk. Ama insanaklýnýn önemini ve fonksiyonlarýný da abartmýþ olabilir miyiz? Ray:

“Bir nörobilimci olarak, insan aklý ve insan beyni, ayni þeyden bah-setmenin iki farklý yoludur diyebilirim. Tabii þu da ön koþul: Beyinve akýl bir beden içinde sarmalanmýþtýr, ve toplum içinde, ve tarihiçinde.”

Bütün bu týbbî verileri anlatmaktaki temel amacým, tasavvufçularýbilinen ve sezilen kiþisel ve toplumsal yaþamlarýyla birlikte kül halindebir kiþilik olarak; yapýtlarýný ise içerik, ileti ve görünüm olarak tarihselsüreç içinde, dönemlerine göre, çýkýþ, konu ve konumlarýna perspektifselaçýlardan bakarak felsefî ve edebî yönlerden tüm þiirsel renkleriyle dahaçok deðerlendirip, nesnel nitelendirmelerini çok yönlü, doðru ve derinle-mesine yapmalarýný saðlamak üzere okura bir de bu açýdan yardýmcýolmaya çalýþmaktýr. Artýk irdeleme iþlevi tamamen okura ait bir iþtir,ama þunu da belirtmek isterim:

Iowa Üniversitesi’nden Prof. Dr. N. C Andreasen, 2000 yýlýnda, An-talya/Belek’te yapýlan 36. Ulusal Psikiyatri Kongresi’nde, tarihin ilk dö-nemlerinden beri “yaratýcýlýk ile ruhsal bozukluklar” arasýnda iliþki olupolmadýðýnýn ortaya atýldýðýný belirterek, yaratýcýlarýn ruhsal açýdan “fark-lý” bulunduklarýný, onlarýn sýra dýþý davranýþlarýnýn dikkat çektiðini, ken-dilerinde ya da yakýnlarýnda ruhsal bozukluklar bulunduðunu, bu neden-le de bir çok uzman tarafýndan araþtýrýldýðýný; hatta 5. yüzyýlda Atina’nýn,15. yüzyýlda Floransa’nýn, 9. yüzyýlda Paris’in yaratýcýlar açýsýndan dik-kat çektiðini, sorularýn ancak anekdot biçiminde yanýtlandýðýný belirtir.

Karlsson, “yaratýcýlýkla ve yaratýcýlýk düzeyi ile ruhsal bozukluk ara-sýnda bir iliþki olduðunu, bunun da genetik bir özellik taþýdýðýný, hattayüksek yaratýcýlýk (giftedness) ile þizofreni arasýnda bir iliþki bulun-duðunu” açýklar. Tasavvufçulara bu açýlardan hiç bakýlmamýþ, bilinçalt-larýnýn resimleri çekilmemiþ, evrenin en büyüðü olan aklýn orada nasýlhapsedildiði, devre dýþý býrakýldýðý ya da alýþýlmýþýn dýþýnda kullanýlmýþolduðu konularý üzerinde derinlemesine bir inceleme yapýlmadýðý gibiPlaton’un yaptýðý þekilde soru-yanýt biçiminde de olsa hiç gözden geçi-rilmemiþtir. Elbette ki duvarlarý aþmak, giderek yýkmak zor. Akýl bulaþýcýbir illet, adetâ çok tehlikeli bir virüs, ama tüm devrimlerin anahtarý, ken-disi en büyük devrim. Görülen o ki tarih ve bilgi birikimi silinemiyor,hiçbir önyargý ve dayatma olmadan nesnel deðerlendirmeleri bekliyor.

Dönüp konuya yeni açýlardan baktýðýmýzda, çaðdaþ bilimin Tanrý’nýnvar olmadýðýný kanýtladýðýný savunanlar, din savaþlarý, fanatizm ve hoþ-görüsüzlüðün evrensel beyin kimyasýnýn parçasý olmaktan ziyade, bellitanrýlar ve dinlerin tek olduðu yönündeki dogmatik inançlardan kaynak-landýðýný iddia ediyorlar. Prof. Persinger, kendisini ateist olarak niteler-ken, “inanç nörolojisi” araþtýrmasý yapan birçok bilim adamý ise dindarolduklarýný söylüyorlar. Beynin dinsel faaliyetlerdeki fonksiyonunu araþ-týran bilim adamlarý, yaptýklarý araþtýrmalar sonucunda insanlarýn “ruha-nî deneyimler” geçirdikleri sýrada, beyindeki belli merkezlerin deðiþim-lere uðradýðýný saptamýþlardýr. Bu araþtýrmalar, yüzyýllardýr bitmeyen“Tanrý’yý beyin mi yaratýyor” tartýþmasýný gündeme taþýyýp alevlendir-miþtir.

Þu sorular gün ýþýðýna çýkarýlarak sergilenmiþ, bu sorulara yanýtlararanmaya baþlanmýþtýr:

1) Evrenle tek vücut olmak gibi transandantal olgular nereden kay-naklanýyor? Araþtýrmalara göre bu, beynin kendi ve fiziksel eðilim duy-gusunu düzenleyen çeper lobundaki artan bir faaliyet olabilir.

2) Yine, din olgusu, aþk ve tutku gibi yüce duygularý nasýl körüklü-yor? Büyük olasýlýkla bu, meditasyon sýrasýnda yükselen konsantrasyo-nun neden olduðu ön lobdaki deðiþikliklerden kaynaklanýyor.

3) Milyonlarca insan, neden dinin yaþamlarýna karýþýp deðiþtirdiðiduygusunu taþýyor? Belki de dinsel faaliyetler, kiþisel önemdeki dene-yimleri tartan þakak lobunu harekete geçiriyor.

Pençe-i Al-i Aba biçiminde pirinç birmühür ve basýldýðý zaman kaðýttabýraktýðý izi.Ferit Edgü Koleksiyonu, P Dergisi, Sayý 29, Bahar 2003.

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 23

Page 24: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

24 Sayý 16

SERÇESME¸

Öyle görünüyor ki, Türkiye’yi daha uzun bir süre meþgul edecek, temel deðilse de önemlikonulardan biri Alevilik ve Aleviliðin Müslümanlýkla iliþkisi olacak. Alevilerin, üzerindeyaþadýklarý topraklarda, içinde yaþadýklarý toplumda sorun olma, sorun yaratma gibi dert-

leri yok. Alevilerin kendilerini yeniden ve yeterince tanýmlama ve ifade etme sorunlarý vardýr, amabu onlarýn iç sorunudur. Bu sorunun devleti ve toplumun baþka inanç kesimlerini ilgilendirmeme-si gerekir. Aleviler kendi hallerine býrakýlsa, kendi iç sorunlarýný kazasýz belasýz, devleti detoplumun baþka kesimlerini de rahatsýz etmeden bir çözüme kavuþturacaklardýr.

Fakat kervaný kendi haline býrakmýyorlar. kervanýn yolunu sýk sýk uðru ve harami kesiyor.Bazen kervaný geri yönlendirmekteler, bazen de katarýn önde gelenlerini soygunun içine çekmeyeyelteniyorlar. Bazen de þiddete baþvurup katliama giriþiyorlar. Tarih bunun örnekleriyle dolu:

Osmanlý Þeyhülislamlarý, Alevilerin çoluk çocuk katlý vacip zýndýklar olduðuna dair fetvalarverdiler. Bu destekle Yavuz, tahtýný güvenceye almak için doksan bin Aleviyi kýlýçtan geçirdi. Biro kadarýný Kuyucu Murat, diri diri kuyulara doldurarak katletti.

Cumhuriyet döneminde, hem ibadetleri hem de ibadet yerleri olan cemevleri yasaklandý. 12Eylül faþizminde, köylerine zorla cami yapýlarak, zorunlu din dersleri dayatýlarak asimile edilme-ye çalýþýldý. Son otuz yýlda uðradýklarý toplu saldýrýlarda yüzlercesi katledildi. Baþbakan RecepTayip Erdoðan ve partisinin yetkilileri, “Alevilik bir din ve mezhep deðildir” denilerek inançsýzlýkve dinsizlikle suçlandýlar.

Bazý Aleviler ise, siyasal ikbal ve parasal rant peþindeki bazý dedelerin peþine takýlarak þaþkýnördek misali, “Yok vallahý, en has Müslüman biziz” diye, suyu tükenmiþ, kokuþmuþ bir bataklýðýniçinde kýçýn kýçýn yüzmeye debelenmektedirler.

Öyle sanýyorum ki, Alevilikte Müslümanlýðýn birbirleriyle ilgileri ve iliþkileri açýklýkla ortayakonulabilirse, bu konudaki sorun önemli ölçüde hafifleyecektir.

Birkaç olguyu yanyana koyduðumuzda, taþýdýklarý niteliklere bakarak bunlarýn ayný ya da fark-lý þey, nesne ya da olgu olduklarýný söyleyebiliriz. Bu nesne yada olgular þu an farklý nitelikleresahip iseler, bunlarýn birbirinden doðmuþ, birbirlerinden çýkmýþ olmalarý da sonucu deðiþtirmez:sonuçta farklý olgularla karþý karþýyayýz demektir.

Musevilik, eski Uzakdoðu dinlerinden ve eski Mýsýr’daki inançlardan; Hýristiyanlýk Muse-vilikten;Müslümanlýk ise Hýristiyanlýk ve Musevilikten esinlenmiþtir. Her üç din de ayný kavme,ama farklý tarihsel, kültürel ortam ve topluluklarýna hitap eder. O yüzden de her biri ayrý bir dindir.

Alevilerin oraya çýktýðý coðrafya ve kültürel ortam Ortadoðu ile Önasyadýr. Fakat geliþtiði,kendini bulduðu ve esas yapýsýný oluþturduðu yer Anadolu’dur. Doðaldýr ki Alevilik de çeþitli din-lerden, inançlardan, kültürlerden esinlenerek oluþmuþtur. Bunlarýn içinde Þamanizmi, Zerdüþtlüðü,Hürremiliði ve elbette Ýslamiyeti saymak mümkündür. Ama Alevilik bunlardan biri deðil, bu inançve kültürlerin akýl ve bilimle çeliþmeyen yanlarýný alýp sentezleyen bir Anadolu mozaiðidir.

Ýslamiyet’e ve Peygamber Muhammed’e can düþmaný olan Emevi sülalesinin Halifeliði, yaniÝslam Devleti’nin yönetimini ele geçirmesiyle birlikte, Müslümanlýk Aleviliði kendinden say-mamýþ, onu dýþlamýþ, sapýklýk ve zýndýklýk olarak suçlamýþ ve ifþa etmiþtir.

Bugün de durum aynýdýr. Tekrar tekrar vurgulamak gerekiyor: Alevilik Müslümanlýk olmadýðýgibi, has Müslümanlýk da deðildir. Öyleyse sorun ne? Sorun, bir deðil, birkaç tane.

Birincisi, bir kesim Alevi’nin kendini “ne has Müslüman” saymasý.Ýkincisi, aðýz deðiþtiren ya da eski söylemini kamufle eden devletin, Aleviliði Müslümanlýðý alt

ve farklý bir yorumu olarak kabul ediyor görünmesi.Üçüncüsü, Alevilerin bir inanç deðil, salt bir kültür olarak deðerlendirilmesi.Dördüncüsü, Alevilik ne dindir, ne inançtýr, sapýklýk ve zýndýklýktýr denilmesi.Beþincisi, Alevilik ayrý, kendine özgü bir dindir, bir inanç ve kültür bütünlüðüdür görüþü.Herkes, bunlardan birini ya da bir kaçýný doðru bulabilir. Benim için hangisi doðrudur? Benim için doðru olan, Aleviliðin kendine özgü, ayrý bir din, ayrý bir inanç ver kültür bütün-

lüðü olduðu görüþüdür. Bu nedenle de, bana göre Aleviliðin Ýslam içi ya da Ýslam dýþý olduðutartýþmasý beyhude bir tartýþmadýr. Ama elbette konu tartýþmalý, açýklýða kavuþturulmalýdýr.

Bir inancý, bir dini diðerlerinden ayýran göstergeler nelerdir? 1) Tanrý imajý, 2) Ýnanýlan kitabýnhangisi olduðu, ne dediði, 3) Biat edilen peygamber, 4) Ýbadetin içeriði ve biçimi.

Bu göstergelere bakarak bir inancý, bir dini diðerlerinden ayýrmak gayet kolaydýr.1) Tanrý anlayýþlar, Tanrý’yý algýlayýþlarý bazý farklýlýklar da gösterse, ayný Tanrý’yý kabul ettik-

leri halde, Musevilik, Hýristiyanlýk ve Müslümanlýk farklý dinlerdir. Öyleyse Tanrý imajý, aynýlaþ-týrýcý bir gösterge deðildir.

2) Ýnanýlan kitap, inançlarý farklý kýlan bir gösterge olarak kabul edilebilir.3) Biat edilen peygamber de farklýlýk yaratan önemli bir öðedir.4) Ýbadetin içeriðinin ve biçiminin de dinleri ayýran bir gösterge olduðu zaten ortada.Þimdi bu dört gösterge açýsýndan Alevilikle Müslümanlýðý yanyana koyduðumuzda ortaya

çýkan manzara nedir? Ýbadet biçimi ve içeriði hariç, her iki inancýn da ayný Tanrý’ya taptýðý, aynýpeygambere biat ettiði, ayný kitaba uyduklarý söylenecektir. Ýþte asýl yanýlgý buradan kaynaklan-maktadýr. Aleviliðin içine girdiðimizde, her dört öðenin(ya da göstergenin) çok farklý þekillerde veiçeriklerde algýlandýðýný, deðerlendirildiðini ve uygulandýðýný çok rahatlýkla anlamak mümkündür.

1) Alevilerin Tanrý Ýnancý, Müslümanlýðýn Tanrý inancýndan farklýdýr. Müslümanlýðýn Tanrýsý,evreni ve insan yaratan, ona hükmeden, cezalandýran ve ödüllendiren, her gün en az beþ kez ken-disine yalvar yakar olmayan kullarýna iyi gözle bakmayan, durmadan kulaklarýný çeken, olmadýtehdit eden, bu nedenle de kullarýný sürekli tarassut altýnda tutan bir Yüce Allah’týr.

Gelin bir de Alevilerin Tanrýsýna bakýn: O safi sevgidir. Bazen kendidir, bazen Muhammed’dirfakat en çok da Ali ’dýr. Aslýnda o tümden Ali’dir, arasýra darda kalmýþlara yardým için Hýzýrkýlýðýnda dolaþtýðý da çoktur. Öyle elinde defter kalem, kullarýn sevap ve günahlarýný yazdýðý da

Alevilik ve MüslümanlýkHüseyin Ýlbey Ýzmir, Eylül 2005

AHMET ARÝF

Otuzüç Kurþun 1.

Bu dað Mengene daðýdýrTanyeri atanda Van’da Bu dað Nemrut yavrusudur Tanyeri atanda Nemruda karþý Bir yanýn çýð tutar, Kafkas ufkudur Bir yanýn seccade Acem mülküdür Doruklarda buzullarýn salkýmýFirari guvercinler su baþlarýnda Ve karaca sürüsü, Keklik takýmý...

Yiðitlik inkar gelinmez Tek’e - tek döðüþte yenilmediler Bin yýllardan bu yan, bura uþaðýGel haberi nerden verek Turna sürüsü deðil bu Gökte yýldýz burcu deðil Otuzüç kurþunlu yürek Otuzuç kan pýnarý Akmaz, Göl olmuþ bu daðda...

2. Yokuþun dibinden bir tavþan kalktý Sýrtý alacakýr Karný sütbeyazGarip, ikicanlý, bir dað tavþaný Yüreði aðzýnda öyle zavallý Tövbeye getirir insaný Tenhaydý, tenhaydý vakitler Kusursuz, çýrýlçýplak bir þafaktý

Baktý otuzüçten biri Karnýnda açlýðýn aðýr boþluðu Saç, sakal bir karýþ Yakasýnda bit, Baktý kollarý vurulu, Cehennem yürekli bir yiðit, Bir garip tavþana, Bir gerilere.

Düþtü nazlý filintasý aklýna, Yastýðý altýnda küsmüþ, Düþtü, Harran ovasýndan getirdiði tay Perçemi mavi boncuklu, Alnýnda akýtma Üç topuðu ak, Eþkini hovarda, kývrak, Doru, seglavi kýsraðý. Nasýl uçmuþlardý Hozat önünde!

Þimdi, böyle çaresiz ve baðlý, Böyle arkasýnda bir soðuk namlu Bulunmayaydý, Sýðýnabilirdi yüceltilere... Bu daðlar, kardeþ daðlar, kadrini bilir, Evvel Allah bu eller utandýrmaz adamý, Yanan cýgaranýn külünü, Güneþlerde çatal kývýlcýmlanan Engereðin dilini, Ýlk atýmda uçuran Usta elleri...

Bu gözler, bir kere bile faka basmadý Çýð bekleyen boðazlarýn kýyametini Karlý, yumuþacýk hýyanetini Uçurumlarýn, Önceden bilen gözleri... ÇaresizVurulacaktý, Buyruk kesindi, Gayrý gözlerini kör sürüngenler Yüreðini leþ kuþlarý yesindi...

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 24

Page 25: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

25Kasým 2005

SERÇESME¸

yoktur. O yüzden, Alevi baþý sýkýþmadýkça onu ne anar, ne ona seslenir. Baþý sýkýþtý mýydý da zatenönce “Medet ya Ali!” diye baðýrýr. Çünkü biliyor ki O Ali’dir, Ali de O’dur. Elbette ki burada Alibir semboldür. Alevilik Tanrýyý göklerdeki azap verici korkunç yalnýzlýðýndan kurtarýp yere indi-ren, onu yerde insanla, aþkla, sevgiyle onurlandýran bir inançtýr. Hem zaten,

Bakkal mýsýn teraziyi neylersin?Kulun günahýný tartýp neylersin?ya da, Kýldan köprü kurdurmuþsun Gelsin kullar geçsin diye Hele biz þöyle duralým Yiðit isen geç a Tanrý

diyen bir inancýn Tanrý’sýnýn neyi, neresi benziyor Müslümanlýðýn Yüce Allah’ýna, hey erenler?2) Aleviler de Kuran’a inanýrlar. Fakat onlarýn inandýklarý Kuran Halife Ebubekir’le Osman

zamanýnda büyük oranda yakýlan, yok edilen, kim bilir ne kadarý ortadan kaldýrýlan Kuran’dýr. Þuanki Kuran, Muhammet’in vahiy olarak naklettiklerinin çok azýný içermektedir. Aslý ise zorla, kandökülerek yok edilmiþtir. Alevilerin hemen tümü bu nedenle, Kuran’ý deðil, Cafer-i Sadýk’ýnBuyruk’unu rehber kabul ederler. Ayrýca zaten Aleviler ibadetlerinde ayetlere deðil Þah Hata-yi’nin, Pir Sultan’ýn, Kul Himmet ‘in, Kaygusuz’un deðiþlerine niyaz ederler.

3) Aleviler, Muhammed’i peygamber olarak kabul ederler. Ama Aleviliðin peygamberlikleilgili algýlanmasý ve görüþü de Müslümanlýktan çok farklýdýr. Kendi inanç sistemleri içinde,“Allah, Muhammet, Ya Ali ” üçlemesi, Hýristiyanlýktaki “Baba, Oðul, Kutsal Ruh” üçlemesi gibi,üçü de ayný bütünün farklý bir görünümündür. Önemli olan görünümler deðil, bütünün kendisidir.

4) Alevi ibadetinin biçimi ve içeriði ise zaten baþlý baþýna bir “âlemdir.” Alevi ibadetinin içindeÝslamiyet‘in yasakladýðý, günah saydýðý ne varsa, on katý fazlasýyla var: Bir defa ibadet dili, kendidiliyledir; anladýðý dille dua eder. Ayrýca bu ibadette çalgý, deyiþ, dans, dünya nimetlerini lokmaolarak birlikte paylaþma, sarhoþ etmeyecek ölçüde içki, kadýn erkek birlikte cem olup semahdönme vardýr. Müslümanlýðýn ibadetiyle en ufak bir benzerlik, ortaklýk var mý bu ibadette?

5) Aleviler ibadetlerinde, anlamadýklarý Arapça ayetlere deðil, her sözcüðünü ve anlamýný tamýtamýna anladýklarý Hatayi, Pir Sultan, Kazak Abdal, Kaygusuz, Hacý Bektaþ Veli erenlerine, ermiþ-lerine ve onlarýn deðiþlerine niyaza durur, biat ederler. Aslýnda bu konu bir sosyolojik, psikolojikve tarihsel araþtýrma alaný olma özelliklerine sahiptir.

Durum, bazýlarýna epeyce vahim, bana göre oldukça rahim görünse de daha saðlam gösterge-lerle açýklýða ve berraklýða kavuþturulabilir: Kendini Müslüman olarak tanýmlayanlara beþ þart(farz) vardýr: Kelime-i þahadet, namaz, oruç, zekat, hac.

Alevi olmak için Kelime-i Þahadetin bir anlamý yoktur. Aleviler, namaz kýlmamaktadýrlar.Tuttuklarý oruç, Ýslam’ýn þart koþtuðu deðildir, Kerbela katliamýnýn yasýný tutma eylemidir. Ýbadet-leri içinde zekat da yoktur; zekattan farklý bir anlama ve iþleyiþe sahip lokma ve hakullah vardýr.Peki ya hac? Onlarýn hacca gitme gibi dertleri hiç yoktur:

Hararet nardadýr sacda deðildi Keramet baþtadýr taçda deðildir Her ne arar isen kendinde ara Kudüs’te Mekke’de Hac’da deðildir.

Ýslam’ýn bu beþ þartýný yerine getirmeyen inancýn sahiplerine hangi verilere ve mantýða daya-narak Müslüman diyebilirsiniz? Ya da, “Biz Ýslamýn özüyüz” diyenler, ne mene Müslümandýr ki,bunu açýklamak kendilerine düþer.

Ýnsan olmanýn, insanlaþmanýn en kalýn atardamarlarýndan biri sanattýr, sanatla uðraþmaktýr,sanat alanlarýnda yaratmaktýr. Müslümanlýk ise, tef çalma, cami ve bina yapma dýþýnda neredeysebütün sanat alanlarýný, resmi, heykeli, dansý, müziði, tiyatroyu, fotoðrafý yasaklayarak, insanlýðýninsanlaþmasýnýn bu en kalýn damarýný týkamýþ, insanlýða ket vurmuþtur. “Saz çalsak Allah’a ibadetolur” diyerek müzik eþliðinde raks ile ibadet eden bir inancýn Müslümanlýkla ne ilgisi olabilir?

Konuyu ve sorunu deðil, bu yazýyý bitirirken, halihazýrda “Dede”lik yapmayan bir AleviDedesi olarak Alevilere diyeceklerim kýsaca þunlardýr:

1) Aleviler “en has Müslüman” deðillerdir. En has Müslüman olmak Aleviliðe ve Alevilere birzerre katmaz, tam tersine onlarý, yani tarihin tanýdýðý bu en muhteþem inancý ve kültürü erozyonauðratýr, Aczmendilerle, Talibanlara benzetir. Çünkü en has Müslüman Aczmendiler, Hizbullah,Ýslami Cihad, Hamas, Taliban ve benzerleridir.

2) Parasal rant ve siyasi ikbal peþinde koþturan, 1950’lerde gerici Demokrat Parti’den, ülkeyibelalara, darbelere, faþist cephelere sürükleyen, açtýðý yüzlerce Ýmam Hatip Okullarýndayetiþtirdiði yüz binlerce þeriatçýyla gericiliðe ve irticaya ordu hazýrlayan, “Baðýmsýz Türkiye”diyen gençleri ipe götüren Süleyman Demirel’in partisinden Milletvekilliði yapan, 12 Eylül’ünfaþist MDP’sinden aday olaný, gözlerini Diyanet’te temsilden gelecek paralara dikmiþ bazý Alevi,“büyükleri” ve “Dedeleri”, Sünni devletle elele vererek, “Alevi Ýslam” söylemiyle Alevilerin hýzlaEmevi Müslümanlýðýna doðru sürüklemektedir.

3) Aleviler, bin beþ yüzyýldýr çocuklarýna Bekir, Ömer, Osman adýný vermiyorlar. Bu üç adýduyduklarýnda cin çarpmýþa döner þeytana lanet okurlar. Acaba neden?.

4) Son, somut bir örneklendirmeyle yazýyý bitirmek istiyorum. Þimdi karþýnýzda iki grup insanolsun: Birinci grupta Fethullah Güven, Alevilere sapýk diyen Ýlahiyatçý Prof. Ramazan Ayvalý ileRecep Tayip Erdoðan bulunsun. Ýkinci grupta ise Lütfü Kaleli, Ali Balkýz ile ben varým. Her ikigruba birden, “Kim Müslümansa elini kaldýrsýn” diye seslenilsin. Hiç kuþku yok ki birinci grup-takiler sað ellerini göðüslerine bastýrýp, “Elhamdülillah Müslümaným” diyeceklerdir. Kimseyezarar vermedikleri sürece Müslüman olmalarýna saygý duyarýz. Peki ikinci gruptakiler ne diyecek?Aynen þöyle diyeceklerdir: “Ne güzel ki Aleviyim.”

Anlayana sivrisinek saz, anlamayana Mehter Marþý az.Anlayan herkese günaydýn, anlamayan herkese zifir geceler.

3. Vurulmuþum Daðlarýn kuytuluk bir boðazýnda Vakitlerden bir sabah namazýnda Yatarým Kanlý, upuzun...

Vurulmuþum Düþüm, gecelerden kara Bir hayra yoraným çýkmaz Caným alýrlar ecelsiz Sýðdýramam kitaplara Þifre buyurmuþ bir paþa Vurulmuþum hiç sorgusuz, yargýsýz

Kirvem, hallarýmý ayný böyle yaz Rivayet sanýlýr belki Gül memeler deðil Domdom kurþunu Paramparça aðzýmdaki...

4.Ölüm buyruðunu uyguladýlar, Mavi dað dumanýný ve uyur-uyanýk seher yelini Kanlara buladýlar. Sonra oracýkta tüfek çattýlar Koynumuzu usul-usul yoklayýp Aradýlar. Didik-didik ettiler Kirmanþah dokumasý al kuþaðýmý Tespihimi, tabakamý alýp gittiler Hepsi de armaðandý Acemelinden...

Kirveyiz, kardeþiz, kanla baðlýyýz Karþýyaka köyleri, obalarýyla Kýz alýp vermiþiz yüzyýllar boyu, Komþuyuz yaka yakaya Birbirine karýþýr tavuklarýmýz Bilmezlikten deðil, Fýkaralýktan Pasaporta ýsýnmamýþ içimiz Budur katlimize sebep suçumuz, Gayrý eþkiyaya çýkar adýmýz Kaçakçýya Soyguncuya Hayýna...

Kirvem hallarýmý ayný böyle yaz Rivayet sanýlýr belki Gül memeler deðil Domdom kurþunu Paramparça aðzýmdaki...

5.Vurun ulan, Vurun, Ben kolay ölmem. Ocakta küllenmiþ közüm, Karnýmda sözüm var Haldan bilene. Babam gözlerini verdi Urfa önünde Üç de kardaþýný Üç nazlý selvi, Ömrüne doymamýþ üç dað parçasý. Burçlardan, tepelerden, minarelerden Kirve, hýsým, daðlarýn çocuklarý Fransýz Kuþatmasýna karþý koyanda

Býyýklarý yeni terlemiþ daha Benim küçük dayým Nazif Yakýþýklý, Hafif, Ýyi süvari Vurun kardaþ demiþNamus günüdür Ve þaha kaldýrmýþ atýný.

Kirvem hallarýmý ayný böyle yaz Rivayet sanýlýr belki Gül memeler deðil Domdom kurþunu Paramparça aðzýmdaki...

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 25

Page 26: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

26 Sayý 16

Ýslam dünyasý Aristoteles’in Poetika’sýný tanýyordu. Ya çeviri, yada özet yoluyla Arap yazarlarý buradaki çeþitli tragedya kavramla-rýný deðiþik terimlerle karþýlamýþlardý; Sözgelimi, Ebu Biþr Mettab. Yunus, ya da Ýbni Sina gibi. Bu tanýþýklýktan ne yazýk Ýslam dün-yasýnda bir dramýn varlýðýný söyleyemeyiz. Ancak bir dramýn, bir

tragedyanýn doðumu için, ritüel ve mithos’a uygun ortam, ve koþullaryeterliydi. Özellikle Þii’lerde Muharrem uygulamalarý ve buradan doðanTaziye, denebilir ki Ýslam dünyasýnýn yaratabildiði tek dramdýr. Gerçiritüel ve mithos’un drama yani Taziye’ye dönüþmesi çok yakýn tarihtegerçekleþmiþtir, ancak bu oluþumu hazýrlayan etkenlerin içinde gene dra-matik öðeler buluyoruz. Konu Anadolu Türkiye’sini de yakýndan ilgilen-dirmektedir. Bunlar üzerinde çeþitli incelemelerimde durmuþtum.1

Taziye ne ölçüde Yunan tragedyasýna benzer, ne ölçüde ondan deði-þiktir? Temmuz 1977’de Atina’da toplanan Uluslararasý Kongre’nin ko-nusu Yunan tragedyasýydý. Bu kongreye sunduðum uzun bildiride2

Taziye ile Yunan tragedyasýný gerek kökenleri ve oluþumu, gerekse dra-matik yapýsý ve tekniði açýsýndan ayrýntýlý karþýlaþtýrmýþtým. Bu bildirihenüz yayýmlanmadý ancak Yunanca’ya çevrilip resimli olarak Theatrodergisinde yayýmlandý. Çok ayrýntýlý ve uzun bu karþýlaþtýrmaya buradayeniden dönecek deðilim, ancak iki dram arasýndaki bir iki önemli nok-taya kýsaca deðinmek isterim. En önemlisi trajik tersinleme (tragic irony)bakýmýndandýr. Her iki dramýn seyircisi olaylar dizisini, öyküyü çok iyibilirler. Ancak Yunan tragedya kahramanýnýn yazgýsýný bilmemesinekarþýn, Taziye kahramanýnýn alýn yazýsýnýn, sonunun üzerine ön bilgisivardýr. Baþta eksen kiþi Hazret-i Hüseyin olmak üzere tüm kahramanlarne zaman, nasýl öleceklerini ya da sonlarýnýn ne olacaðýný bilirler.

Her iki dramda da insan yazgýsý önemlidir. Gerçi çektikleri onlarý yü-celtirse de Yunan tragedya kahramanýnda insan, ne denli soylu, yücel-tilmiþ olursa olsun, Tanrýlarýn istemine karþý eylemleri için cezalanacak-lardýr. Oysa Taziye’de Hazret-i Hüseyin, Tanrýnýn istemine karþý çýkmaz,öyle ki Tanrýnýn isteðini yerine getirmek uðruna, utkuya sýrtýný çevirir.Hazret-i Hüseyin ve yandaþlarý Tanrýnýn deðil insanoðlunun isteminebaþkaldýrýr.

Yunan tragedyasýnda kahramanýn eylemi Tanrýnýn istemine karþýysakusurlarýnýn deðçesini ödemelidir. Taziye’de ise, kiþi ne denli haklý vekusursuz olursa olsun gene de acý çekmeli ve yok olmalýdýr. Yunantragedyasýnda kahraman, yýkýntýya götürmesine karþýn, gerçeði bulmak,ona eriþmek ister. Oysa Taziye’de gerçek, kahraman için bellidir, Yunantragedyasýnýn tersine gerçeði baþkalarýnýn da öðrenmesini ister. Yunantragedyasýnda kahramanýn karþýtý yazgýsý, dolaylý olarak Tanrýlardýr.Taziye’de Tanrý, Hüseyin’in yol göstericisi, koruyucusudur, karþýtý iseinsan oðludur. Yunan tragedyasýnýn Tanrýlarý acýmasýzdýr, hoþgörüleriyoktur, öç alýcýdýrlar. Bunun gibi Taziye’de Suriye ordusu, onun komu-tanlarý Ýbn Saad ve Þimr, sanki Yunan tragedyasýndaki Tanrýlar gibidir.Bu ordu ve komutanlarý Taziye’de en önemli dramatik karþý güçtür.Yunan tragedyasýnda trajik kahramanýn Tanrýlara baþ kaldýrmasý, bununsonunda yok olarak yücelmesi, ululanmasý gösterilir. Taziye kahramaný,kendi eliyle deðil fakat öteki insanlarýn eliyle yok olur. Yunan tragedyasýdine, Tanrýya saygýlý ile günahlý ayrýmýný yapmaz. Seyirci bakýmýndankimin cennete kimin cehenneme gideceði üzerinde durulmaz. Taziye iseseyirciye, kiþiler üzerine deðer yargýlarýyla sunulur. Yukarýda da belirt-tiðim gibi, bu benzeþmezliklerin yaný sýra Yunan tragedyasýyla Taziyearasýnda çok yakýn ve benzeþen ortak noktalar bulunmaktadýr, ancakburada konumuz bu deðil. Ayrýca buraya dek söylenenler aþaðýda özetleverilecek Taziye örneklerinden de çýkarýlabilir.

Þimdi buradan tragedya ya da söylence kahramanýnýn nitelikleribakýmýndan Taziye’yi incelemeye geçelim. Taziye’nin eksen kiþisi Haz-ret-i Hüseyin’dir. Ancak binleri bulan Taziye metinlerinde baþka eksenkiþiler de yer alýr; Adem, Musa, Yusuf, Ýbrahim, Ýsa, Nuh, Mansur’il-Hallaç, Timurlenk ve baþkalarý. Kimi Taziye’de Hazret-i Hüseyin hiç gö-zükmez, ancak tüm Taziyeler dolaylý da olsa gene Hazret-i Hüseyin’inekseninde geliþir, yan olay ve yan kahramanlar hep onun kiþiliðine yöne-liktir, anýþtýrmalar, anýmsatmalar, çaðrýþýmlar, vurgulamalar, karþýlaþtýr-malarla hep onun kiþiliði vurgulanýr. Ridgeway’in kahraman konusundaOsiris ile Hazret-i Hüseyin arasýndaki ortak noktalarý belirleyiþini biryazýmda özetlemiþtim.3 burada Lord Raglan’ýn4 söylence kahramanýndabulunduðu yirmi iki nitelik bakýmýndan Hazret-i Hüseyin’i inceleye-

ceðiz. Bu yirmi iki nitelik ya da olguyu Raglan üç ana kümeye ayýrýyor;Kahramanýn doðumuyla ilintili olanlar, kahramanýn hükümdarlýðý elegeçiriþi ya da tahta geçiþiyle ilgili olanlar ve bir de ölümüyle ilgili olan-lar.5 Bunlar insanoðlunun doðum, eriþtirme ve ölüm gibi geçiþ törenleri(rites de passage) olarak da görülebilir. Raglan bu yirmi iki niteliðintümünü kiþiliðinde gösteren hiçbir kahraman bulamamýþtýr. En yükseksayýya Kral Oedipus yirmi bir ile ulaþmakta, onu yirmiyle Theseus izle-mektedir. Raglan, Yunan ve Roma, Tevrat, Cava, Kuzey Avrupa ve Kelt,Mýsýr ve Ýngiliz söylence kahramanlarýyla bu nitelikleri örneklemiþ ol-makla birlikte Hazret-i Hüseyin’i ele almamýþtýr. Ýþte bu yazýda Rag-lan’ýn yirmi iki niteliðini Hazret-i Hüseyin’e uygulayacaðýz. Sonucuhemen belirtelim; Sözlü geleneklerin yardýmýyla Hazret-i Hüseyin deyüksek bir sayýya ulaþmakta, yirmi iki üzerinden on sekiz niteliði kiþi-liðinde toplamaktadýr. Lord Raglan’ýn bu yirmi iki niteliði þunlardýr:6

1. Kahramanýn annesi hükümdarlýk ailesinden bir bakiredir; 2. Babasýbir kral, bir hükümdardýr; 3. Babasýyla annesi arasýnda yakýn hýsýmlýkbaðý vardýr; 4. Kahramanýn ana rahmine düþüþü olaðandýþý koþullardadýr;5. Tanrýnýn oðlu olarak ün yapmýþtýr; 6. Doðumunda genellikle annesininen yakýnlarýndan biri (annesinin babasý) onu öldürmeye kalkýþýr; 7. Amagizlice kaçýrýlýr, saklanýr, götürülür; 8. Uzak bir ülkede üvey ana babalar-ca büyütülür; 9. Çocukluðu üzerine bilgimiz yoktur; 10. Yetiþkin olduk-tan sonra hükümdar olacaðý ülkeye döner ya da gider; 11. Bir kral, birdev, bir ejderha ya da vahþi bir hayvaný yener, utkuya eriþir; 12. Bu utku-dan sonra bir hükümdar ailesinden bir kýzla, genellikle yerini alacaðýönemli kiþinin kýzýyla evlenir; 13. Hükümdar olur; 14. Bir süre olaysýzhüküm sürer; 15. Yasalar getirir, kor; 16. Daha sonra ya tanrýlarýn ya dahalkýnýn gözünden düþer; 17. Tahtýndan indirilir ve kentten sürülür;18. Yazgýsýndaki ölümle karþýlaþýr; 19. Ölümü genellikle bir daðýn tepe-sinde olur; 20. Çocuklarý, varsa, onun yerini almazlar; 21. Cesedi gö-mülmez; 22. Ama onun için bir ya da daha çok kutsal gömüt, kabir, yatýryapýlýr. Ýlerde Hazret-i Hüseyin’inkilerle karþýlaþtýrmak için Raglan’ýnverdiði örnekleri sayýsal olarak bu nitelikleri nasýl deðerlendirdiðinigörelim.

Yunan ve Roma kahramanlarý: Romulus 18. Herakles 17. Perseus 18.Jason 15. Belleophon 16. Pelops 13. Asklepios 12. Dionisos 19. Apollo11. Zeus 15.

Tevrat’tan Kahramanlar: Yusuf 12. Musa 20. Ýlyas (Eliya) 9.Cava Kahramanlarý: Watu Gunung 18.Kuzey Avrupa Kahramanlarý: Sigurd ya da Siegfried 11.Kelt Kahramanlarý: Llew Llawgffes 17.Mýsýr Kahramanlarý: Nyikang 14. Ýngiliz Kahramanlarý: Arthur 19. Robin Hood 13.Ayrýca Taziye Kahramanlarý da olduðu için bunlardan Yusuf ile

Musa’yý, ve bir de Dionisos’u (bize göre Hazret-i Hüseyin de Adonis,Osiris, Dionisos gibi bitkisel Tanrý inancýnýn bir kalýntýsýdýr7, yanlarýndaRaglan’ýn sayýlarýyla gösterelim:

Yusuf:8 Tevrat’ýn Tekvin bölümünde Kuran’ýn da Yusuf Suresi’indeyer alan Yusuf’un annesi Rahel (Kuran Yusuf’un annesini anmaz) bir dinönderinin kýzý 1; babasý Yakup da bir din önderidir 2; annesiyle babasýkardeþ çocuklarýdýr 3. Annesinin ana rahmine düþmesi Rahel’in adamotuyemesiyle olmuþtur 4. Çocukluðunda kardeþleri onu öldürmeye yelten-miþler 6; fakat o bir dolantýyla kurtulmuþtur 7; ve Mýsýr’da büyütül-müþtür 8. Erginliðine eriþince bir düþ yorumu yarýþmasýnda ve havadurumunu oranlamasýyla üstün gelmiþtir 11; ve soylu bir kadýnla evlen-miþtir 12; ve Mýsýr’da egemen yönetici olmuþtur 13; ve baþarýyla hükümsürmüþtür 14. Ve yasalar yapmýþtýr 15. Daha sonraki yýllar üzerine bilgi-miz yok ama bir sözlü geleneðe göre sonra gözden düþmüþtür. BöyleceYusuf yirmi iki üzerinden on iki niteliðe sahiptir.

Musa:9 Ana ve babasý Levi boyunun ileri gelenlerindendir (1-2), veyakýn akrabadýrlar 3; annesi Firavun’un kýzý olarak bilinir 5; Firavun onudoðumunda öldürmek ister 6; fakat dalgalarla sürüklenir 7; ve gizlicebüyütülür 8; Çocukluðu üzerine bilgimiz yoktur 9; fakat yetiþkinliðindebir Mýsýrlýyý öldürür 11; ve Medyan’a gider, orada hükümdarlarýn kýzýy-la evlenir (Tsippora) 12. Mýsýr’a döner 10; Firavun üzeride büyüsel utku-lar kazanýr 11; ve hükümdar olur 13. Hükümdarlýðý uzun sürer ve yasalarkoyar 15; ama daha sonra Yahova’nýn gözünden düþer 16; önderliðiniyitirir 17; esrarengiz bir biçimde bir daðýn tepesinde yok olur (18-19).

Ýslamda Tragedya Kahramaný ve Tragedya ÖrnekleriBölüm - I

Metin And

Bu yazý ilk kez “Ulusal Kültür” dergisinin Ekim 1978 tarihli 2. sayýsýnda yayýnlanmýþtýr. Halk Sahnesi Oyuncularý’nýn izminye kendilerinin internet sitelerinden alýnmýþtýr.

http://www.halksahnesi.org

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 26

Page 27: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

27Kasým 2005

SERÇESME¸

Çocuklarý onun yerine geçmezler 20. Cesedi gömülmez 21; fakat kutsalgömütü Kudüs yakýnýndadýr 22. Görülüyor Musa 22 nitelikten yirmisinikiþiliðinde topluyor, hem de kiminde ikiþer kez olarak.

Dionisos:10 Annesi Semele hükümdar ailesinden bir bakire 1. BabasýTanrý Zeus’dur 5. Zeus Semele’nin dayýsýdýr 3; ve Zeus ona bir kasýrga ilegelmiþtir 4. Hera onu doðumunda öldürmeyi dener 6; fakat o bundanolaðanüstü bir biçimde kurtulur 7; ve gizli bir yerde büyütülür 8. Çocuk-luðu üzerine bilgimiz yoktur 9; fakat yetiþkinliðinde Asya’ya yolculukyapar 10; çeþitli utkulara eriþir 11; ve hükümdar olur 13. Bir süre baþarýylayönetir 14; ve tarým ve baþkaca konularda yasalar kor 15; ama daha sonrasürgüne gönderilir 17. Ölür 18; fakat sonra Olympus’a yükselir 19. Çocuk-larý yoktur 20. Gömüldüðü yer bilinmez 21; ama onun için çeþitli yatýrlarve tapýnaklar yapýlmýþtýr 22. Böylece Dionisos on dokuz niteliðe sahiptir.

Þimdi Hazret-i Hüseyin’e gelelim. Lord Raglan’ýn yirmi iki niteliði-ni Hüseyin’e uygularken, kesin belgesel olgularýn yanýsýra Þii’lerde oluþ-turulan hadislerden, sözlü geleneklerden yararlanýlmýþ olmasý doðaldýr,çünkü bu nitelikler zaten bir söylence kahramaný içindir.

1. Hazret-i Hüseyin’in annesi Fatma, Peygamber’in kýzýdýr. Bekaretegelince, özellikle Nur öðretilerine göre Fatma olaðan bir anne olmayýp,Hazret-i Hüseyin’in doðumu için Tanrýsal bir aracýdýr. Nur, Allah’ýn nite-liklerindendir ve onun yazgýsý baþtan bellidir ve bitimsiz, sonsuz ýþýktandoðmuþtur. Salman Farsi’nin bir hadisinde Peygamber’in Hüseyin içinonun da kendisi gibi Allah’ýn Nuru’ndan yaratýldýðýný söylemiþtir. Haz-ret-i Hasan da Ali ve Fatma’dan ayný ýþýktan doðmuþlardýr.

2. Hüseyin’in babasý yalnýz hükümdar deðil, ayný zamanda Halife veilk imam’dýr, bu bakýmdan kraldan daha önemlidir.

3. Ali, Peygamber’in amca çocuðudur, bu bakýmdan Fatma ile Aliarasýnda yakýn akrabalýk bulunmaktadýr.

4. Hüseyin’in doðumu altý ayda olmuþtur. Yalnýz o ve Ýsa kýsa sürededoðmuþlardýr. Doðumu sezen Hurilerden biri Fatma’ya gelmiþ veHüseyin’e dadýlýk etmiþ, göbeðini kesmiþ ve þehit olacaðýný simgeleyenCennetin bezlerinden birine sarmýþtýr. Bu konuda daha pek çok çeþitle-meli ve ayrýntýlý sözlü gelenek bulunmaktadýr. Ýslamda Betül niteliði yal-nýzca Fatma ve Meryem için kullanýlýr.

5. Ýslam açýsýndan Hüseyin’in Allah’ýn oðlu olduðunu, ileri sürmekhele anasý ve babasý belliyken, olanaksýzdýr. Ama gene sözlü gelenekleregöre Hüseyin Allah’ýn ýþýðýný taþýmakta ve onun gücünü Tanrýsal ýþýkolarak paylaþmaktadýr.

(6), (7) ve (8) Yani doðumunda babasý ya da annesinin babasýncaöldürülmeye yeltenilecek ve bundan kurtulup yok olacak ve uzak biryerde üvey baba analarca yetiþtirilecektir. Her üç nitelik de Hazret-iHüseyin’e uymamaktadýr, ayrýca bu Hazret-i Ali ve Peygamber bakýmýn-dan da kabul edilemez.

9. Hüseyin’in çocukluðu üzerine bilgimiz yoktur.10. Hüseyin, babasý Ali öldürüldüðünde otuz yedi yaþýndaydý, aðabe-

yi Hasan ikinci imam oldu. Hüseyin tüm direnmesine karþýn Hasan Hali-felikten çekildi. Hasan’ýn ölümünden sonra üçüncü Ýmam olmakla birlik-te eðer Medine’de kalmýþ olsaydý öldürülmeyecekti, çünkü ailesindençok kiþi olduðundan Yezid öldürmeyi göze alamazdý. Onun hükümdar-lýðý aslýnda sonsuza dek Kerbela’da baþlar, adalet yerini buluncaya deksürecektir.

11. Hüseyin’in durumunda eðer bir karþý gücü yenip ölürse, traged-yadaki etki azalacaktý. Sözlü geleneklere göre Hüseyin’in düþmaný yene-cek üstün gücü vardý, ama istememiþtir. Taziye metinlerinde de birçokolaðanüstü güç ona yardým önermiþtir. Bunlar arasýnda Cinler ordusu davardýr. Bundan örnekler aþaðýdaki Taziye özetlerinde bulunmaktadýr.Bunlar sayýca pek çoktur ancak Hüseyin hepsini geri çevirmiþtir. Kýsacaisteseydi bu dünyada utkuya eriþebilirdi, ama o Tanrýnýn istediðini yerinegetirerek öteki dünyada utkuya eriþmiþtir.

12. Hüseyin son Ýran kralý Yezdegird’in kýzý Þehribanü ile evlen-miþtir. Ýranlýlar baðýmsýzlýklarýný yitirdiklerinde hükümdarlýk için enuygun aday olarak Hüseyin’i görmüþlerdi. Hem son kralýn kýzý ile evlen-miþ olmasý, hem de Ýran’ý elinde tutan Araplara baþkaldýrmasý bakýmýn-dan en uygun adaydý. Nitekim Þahrbanu’dan oðlu Zeynelabidin’in enuygun Ýmam adayý olarak görülmesi de gene bu nedenledir.

13. Þiiler için, özellikle Ýranlýlar için Hüseyin gerçek kral, þahtýr.Belki bu geçici bir krallýk deðil, sonsuza dek ölümsüz þahlýktýr.

14. Hasan Hicri yýl 50’de öldükten sonra Hüseyin üçüncü imamolarak on bir yýl Þiileri yönetmiþ, ama bu yýllar üzerinde bilgi yoktur.Yalnýz ölümünden on gün öncesi çok iyi bilinmektedir.

15. Gerçi sözlü geleneklere göre onun Ýmamlýðý (hükümdarlýðý) üze-rine çok bilgi yok, ama ölümüne yakýn son günlerde bir çok yasalar veuygulamalar getirmiþtir.

16 Kufe’den Hüseyin’e onu baþlarýnda görmek için yüzlerce mektup-la çaðrý gelmiþ, ama Kufe yakýnlarýna gelince Hüseyin’i istemediklerinibelirtmiþlerdir. Ve onu ölüme býrakmýþlardýr. Bu da Raglan’ýn halkýngözünden düþmesi koþuluna uygundur.

17. Hüseyin Medine’den sürülmemiþ kendi isteðiyle ayrýlmýþtýr,amacý Kufe’de hüküm sürmek böylece Yezid’e baþarýyla karþý koyabil-mekti. Bu bakýmýndan onun kenti Medine deðil istenmediði, girmesineizin verilmediði Kufe’ydi.

18. Hüseyin’in ölümü esrarengizden de öteye þehitlikti. Ölümü üzeri-ne pek çok sözlü gelenek vardýr, hemen tümü olaðanüstü ölümlerdir.Bunlardan biri aþaðýdaki Taziye’de örneklenmiþtir. Söz gelimi Hüse-yin’in aldýðý yaralarýn sayýsý 33 ile 1900 arasýnda deðiþmektedir. Gene bugeleneklere göre Hüseyin tek baþýna 22 bin düþman askeri öldürmüþtür.

19. Gerçi Kerbela çölünde tepe, dað yoktur, ama bir sözlü geleneðegöre Allah Hüseyin’e artýk düþman öldürmekten vazgeçmesini, þehitliðehazýr olmasýný, “savaþmayý býrak, yüksek bir yere çýk, alýn yazýný kabulet” demiþtir. Gene bir geleneðe göre attan düþünce yere eðilip kumdan birtepe yapmýþ, baþýný üstüne koymuþtur.

20. ve 22. Raglan’ýn söylence kahramanlarýnýn çocuklarýný yerini ala-mayacaðý niteliði Hazret-i Hüseyin’e uygulanamaz, çünkü oðlu Zeynel-abidin dördüncü imam olarak onun yerini almýþtýr. Bu Þiiler ve Nuröðretisi bakýmýndan çok önemlidir.

21. Hüseyin öldürüldükten sonra baþý kesilip Yezid’e götürülmüþ, be-denini de atlar çiðnemiþtir. Bir kaynaða göre hemen gömülmüþtür. Ancakbaþý konusunda deðiþik söylenceler vardýr. Kimine göre baþý ile gövdesidaha sonra Kerbela’da kimine göre Halep’te gömülmüþtür. Ýslam’a görebaþýn da birlikte gömülmesi gerekir, eðer baþ Kerbela’ya getirilmemiþsebu gömülme tam sayýlmayacaktýr.

Böylece Hazret-i Hüseyin söylence kiþisi ve tragedya kahramaný ola-rak Raglan’ýn yirmi iki niteliðinden en az on sekizini karþýlamaktadýr,ayrýca Hazret-i Hüseyin’in gerçek bir tarih kiþisi olmasý da bu sayýnýndaha yükselmesini kýsýtlamaktadýr. Ancak söylenceler, þair ve yazarlarýnyapýtlarý ve çeþitli sözlü geleneklerin tümü ele alýnýrsa bu sayý daha dayükselebilir.

Hazret-i Hüseyin’in ölümü üzerine yapýlan anma, acý çekme tören-lerinin gerçekte Ýslam öncesi kahramanlara yapýlan törenlerin bir sürün-cemesi olduðunu Adonis, Osiris gibi kahramanlarla, Tanrýlarla iliþkisinidaha önceki yazýlarýmda incelediðimden burada bu konuya kýsaca deðin-mekle yetineceðim. Bunlarýn özellikle Ýslam öncesi Ýran’daki söylenceve ritüellerle iliþkisi vardýr. Sözgelimi Cemþid’i ucu iðneli bir sopa ileöldüren þeytan dev söylencesi, ya da Siyavuþ’un Efrasiyab eliyle öldü-rülmesi gibidir. Efrasiyab bir bakýma Yezid’in karþýlýðýdýr. Buhara halkýSiyavuþ’un ölümünü aðýtlarla kutlarlar ve bu törene “Siyavuþ’un öcününalýnmasý” denilir. Buhara ‘da gömülü olan Siyavuþ’a Buharalý büyücürahip mazdekler burayý kutsal sayarlar ve Nevruz’un birinci günü güneþdoðmadan ona bir horoz kurban ederler, Buharalý halk bu törende çok acýçeker. Olaydan üç bin yýl geçmesine karþýn gene de kutlanmaktadýr. Buhaksýz dökülmüþ kanýn bir simgesidir. Kimine göre Siyavuþ Orta Asyatarým türünün eski kutsal bir görüntüsüdür. Ayrýca Attis, Adonis veDionisos’un karþýlýðýdýr. Çinli gezgin Wei Tsu VII. Yüzyýlda Ýran OrtaAsyasý’nda bir Tanrý’nýn ölümünün anýldýðýný bildirir. Kerbela olay-larýnýn da ayný yüzyýla rastlamasý da ayrýca ilginçtir. Semerkandlýlaragöre de Kutsal Oðul yedinci ayda (bu Eylül’e rastlar) ölmüþ ve kemik-leri yitirilmiþtir. Bu ayýn baþýnda halk, siyah giysilerle dövünüp aðlarlar,Yitik cesedi aramaya koyulurlar. Tören yedinci gün sona erer. Þehitkavramý, yeni bir yaþam sayýlan, ölüm ve kan ve bunun bir kurtarýcýlýksayýlmasý, Mevlana Celalettin Rumi’ye göre kýrmýzýnýn renklerin en iyisiolduðunu söylemesi, ayrýca Mansur’il-Hallac’ýn Baðdat’ta þehit olmasýbir bakýma Ýsa’nýn simgelliðine bir koþutluk gösterir. Nitekim aþaðýdaverilen, Taziye örneklerinden biri Mansur’il-Hallac, Mevlana CelaleddinRumi ve Þems-i Tebrizi’i bir araya getirmektedir; özellikle bu Taziye’dekan simgesi yeni bir yaþamýn baþlangýcý, bir kurtuluþtur.

Gezgin Adam Olearius, 1637 yýlýnda Erdebil’de bir Muharrem töre-nine tanýk olmuþtu.11 Bu törende Ali ve oðullarý Hasan ve Hüseyin’in ta-butlarýnýn geçit alayýnda geçirildiðini anlatýlmýþtýr. Bu tabutlarla yapýlangeçit alayý Osiris ve Adonis için yapýlan törenleri çok andýrmaktadýr.Nitekim Arapça’da tabut sözcüðü eski Mýsýr dilinden gelmektedir.12

Burada sayýsý binleri bulan Taziye konularýndan örnekler vereceðim.Bunlar, Kerbela olaylarýný anlatanlar, Kerbela’dan önceki olaylar veKerbela’dan sonraki olaylar olmak üzere üç kesimde verilecektir. Dahaönce bir yazýmda yüz kadar Taziye’yi kýsaca özetlemiþtim.13 Ýlk olarakTaziye kümelerinin en önemli konusu Hüseyin’in ölümü Taziyesinialalým. Aslýnda bu Taziye’nin pek çok metni elimizde bulunmakla birlik-te Ýran’ýn Hur bölgesinden alýnma çeþitlemesini özetlemeyi uygun bul-dum.14 Söz konusu Taziye’yi ayrýca 1976 yýlýnýn Aðustos ayýndaÞiraz’da iki kez seyretme olanaðýný da bulmuþtum. Burada Hur bölgesin-den derlenmiþ metni ele almamýn nedeni çok ayrýntýlý olduðu, içindebaþka Taziyelere konu olan ayrýntýlarý da içermesindendir. SözgelimiAbis ile Þuzat, cinlerin önderi Zafer, Sultan Gays oluntularý ayrý birerTaziye konusu olmaktadýr. Bu Taziye her yýl Ýran’ýn Hur kentinde

(Devamý 28. Sayfada)

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 27

Page 28: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

28 Sayý 16

Muharremin onuncu günü oynanýr, öðleden önce 11.30’da baþlayýp,öðleden sonra üç ve dörde kadar sürer.

Kiþiler þöyledir: Ýmam Hüseyin, Zeynep (kýz kardeþi), Habib b. Mü-zahir (Hüseyin’in arkadaþý, Kerbela þehitlerinden), Abis (Hüseyin’inarkadaþý, Kerbela þehitlerinden), Þuzeb (Abis’in uþaðý), Ýmam Zeynel-abidin, Sekine (Hüseyin’in kýzý), Fatma Sugra (Hüseyin’in kýzý), birArap, Zeyneb’in oðullarý, Rebab (Hüseyin’in karýsý), Ümmü Gülsüm(Hüseyin’in kýz kardeþi), Zafer (cin ordusunun baþý), Sultan Gays (Hintkralý), Veziri, bir derviþ, Ýbn Sa’ad ve Timr (Suriye ordusunun komutan-larý). Bu Taziye Medine’de baþlar, burada Fatma Sugra Kerbela’ya gidenÝmam Hüseyin ve ailesini merak ediyor, ve bir haberci ile mektup veçiçek gönderiyor. Bunu izleyen sahneler Kerbela’ya geçer. Ýbn Sa’ad,Þimr’e Hüseyin’le savaþmasý için ona karþýlýðýnda Rey kentinin yöneti-mini verecektir. Þimr, Hüseyin’in yanýna giderek ailesini susuz býraka-caklarýný haber verir. Zeynep, Hüseyin’le söyletmesinde yalnýz kaldýk-larýný, Þimr ve Ýbn Saad’ýn ordusu saldýrýya geçiyor. Þimr Zeyneb’tenHüseyin’i uyandýrmasýný istiyor. Hüseyin düþünde atalarýný görmüþ onaertesi gün öleceðini söylemiþler. Hüseyin, Ýbn Sa’ad’a Kufe’yi almakistemediðini, yollarýna gitmek istediklerini söylüyor, Sa’ad ise, biyatetmesini istiyor Yezid’e. Hüseyin’in isteði yalnýzca çocuklar için su ve-rilmesidir. Hüseyin Zeynep’e üç vasiyetini söylüyor. Bunlar ölümündensonra çadýrdan dýþarý çýkmamalarý; çocuklarýna bakmasý; ve çok üzülme-yip, üzüntüsünü düþmana belli etmemesidir.

Zeynep ondan ölümünü bildirecek üç belirti ister. Bunlar atýndan dü-þünce yer kiþneyecek, güneþ gökte kanlý olacak, atýnýn yelesi kanlar için-de tek baþýna çadýrlara dönecektir. Hüseyin kefen giyinir (kefenin üzerinekýrmýzý boya sürülür), kýlýç kuþanýr, çizmeleri çeker. Herkes þehit olmuþ,yalnýz Hüseyin’in oðlu Zeynelabidin hasta olduðu için kalmýþtýr. Zeynel-abidin hastalýk ateþi ile babasýný bile tanýmaz, Abbas’ýn, Ali Ekber’in,Kasým’ýn ölümlerini öðrenir. O da savaþa gitmek isterse de, Hüseyin onakalmasýný, yerine imam olacaðýný söyler. Hüseyin yaþlý arkadaþý Habib b.Müzahir’le görüþür o da savaþa gitmek ister. Hüseyin önce karþý çýkarama direnmesi üzerine izin verir; o da kefen giyinir, kýlýç kuþanýr. Düþ-mana meydan okuduktan sonra þehit olur. Hüseyin arkadaþý Abis ileAbis’in uþaðý Þuzeb de Hüseyin’den savaþa katýlmak için izin isterler.Onlar da þehit olur. Zeyneb’in iki çocuðu da þehit düþer. Bu sýrada Keþ-mir’den bir derviþ gelir, Ali’nin çocuklarýna su vermeye gelmiþtir. Hüse-yin’i tanýmaz, Hüseyin artýk suya gereksinmeleri kalmadýðýný, Kevsersuyu içeceklerini söyler. Hüseyin derviþin keþkülüne kum doldurur, kumaltýna dönüþür. Derviþ onun Ali’nin oðlu Hüseyin olduðunu öðrenir.Derviþ düþmana gider, onlara yanlýþ iþ yaptýklarýný anlatýr, Hüseyin, kýzýSekine ile uzun bir söyleþme yapar. Sekine çok susuzdur, su ister. Arap,Medine’den Hüseyin’e mektup getirir. Bu sýrada baþlarýnda Zafer olarakcin ordusu Hüseyin’e yardýma gelirler. Hüseyin onlarýn yardýmýný iste-mez. Hüseyin, Ýbn Sa’ad ile konuþur, yollarýndan alýkoymamalarýný,çocuklara su vermesini ister, düþmana kabul etmez. Hazret-i Hüseyinailesiyle vedalaþýrken Hint Kralý Gays ve veziri gelir. Üzerlerine bir aslansaldýrýr, Hüseyin’den yardým isterler, Hüseyin kanlý kefeni içinde gelir,aslanla konuþur, Müslüman eti yemenin haram olduðunu söyler, aslanHüseyin’in elini öper. Sultan Gays, Hüseyin’e savaþtan vazgeçmesinisöyler, Hüseyin, Ali Ekber’in ölümünden sonra artýk gözünde bir þeyolmadýðýný söyler. Sultan, veziri ve aslan çekilir. Savaþ baþlar, Hüseyinyalnýzdýr, Hüseyin þehit düþer. Bu arada Hasan’ýn oðlu Abdullah gelir,Hüseyin ölmek üzereyken Abdullah’ýn neden geldiðini sorar, Abdullahamcasýna þehitlere selam için gelmiþtir, Þimr onu da öldürecektir. Abdul-lah da susuzdur, Þimr Abdullah’ý da öldürür. Þimr, Hüseyin’e hançeriniher vuruþunda onun ailesinden biri anýlýr. Þimr Hüseyin’in baþýný keser.Aðýtlar okunur, buna seyirciler de katýlýr.

Kerbela olaylarýyla ilgili pek çok Taziye vardýr. En ünlüleri Kasým’ýnDüðünü, Abbas’ýn, Ali Ekber’in þehit olmalarýyla ilgilidir. Þimdi deKerbela’dan önceki olaylarla ilgili örnekler görelim. Denebilir ki, Tevrat,Ýncil ve Kuran’da ortak konularda hemen her olay Taziye konusu olmuþ-tur. Bu küme Adem ile Havva ile baþlar. Burada kýsaca özetlenen Ademü Havva çeþitli Adem ile Havva Taziyelerinden biridir.15

Taziye’de hemen eylem yok gibidir. Kiþiler Adem, Havva, Cebrail veÞeytan’dýr. Bu baðýmsýz bir Taziye olmakla birlikte eylemsizliði baký-mýndan daha çok bir baþka Taziye için öndeyiþ yerine geçebilir. Taziyeiki ana kesimden oluþur. Ýlk kesimde Adem, Havva, Cebrail ve þeytanher biri yaratýlýþ söylencesini anlatýrlar, ikinci kesimde ise, cennetinbahçelerinde dolaþan Adem ile Havva en deðerli taþlarla bezeli görkem-li bir yapý görürler, burada ne olduðunu Cebrail’e sorarlar. Cebrail onlaragökte parlak bir yýldýz bulduðunu, bunun otuz bin yýlda bir kez görül-düðünü, kendi uzun ömründe bunu üç bin kez gördüðünü, bu gizi ancakTanrýnýn açýklayabileceðini söyler. Sonra Tanrý’nýn izin verdiðini bildirir.Burada beþ ýþýk vardýr, bunlar Peygamber, Ali, Hasan, Hüseyin ve Fat-

ma’dýr. Burada doðum konusunda da Cebrail, “annesidir, ama doðurma-mýþtýr, Tanrý’nýn isteðiyle, yardýmýyla doðum olmuþtur” der. Cebrail on-lara tüm ayrýntýlarýyla Kerbela olaylarýný anlatýr, Þiiliði açýklar. Adem’deÞiiler için Tanrýya yakarýr.

Þimdi de Hazret-i Ýbrahim’in oðlu Ýsmail’i kurban etmesi Taziyesinigörelim. Bunun da çeþitli metinleri vardýr. Buraya alýnan metin Litten’intaþbaskýsýndandýr.16 Taziye, Ýbrahim’in Tanrý’ya yakarýþýyla baþlar. Ceb-rail Tanrý’dan ona bir ileti getirir. Ýletide oðlunu Kabe’de kurban etmesiistenmektedir. Ýbrahim Tanrý’nýn her buyruðuna boyun eðecektir amanedenini sorar. Cebrail ona Yaradan’ý gerçekten seviyorsa, ona sevgisinibaþka sevgilerle karýþtýrmamasýný söyler. Cebrail ona peygamberler için-den en çok kimi sevdiðini sorar, yanýt da Muhammed’dir. Cebrail de onaKerbela olaylarýný, Muhammed’in çok sevdiði Hüseyin’in insanlarýnkurtulmasý için nasýl öldürüldüðünü anlatýr. Tanrý’nýn gözünde Hüseyiniçin aðlamak Ýsmail’in kurban edilmesine eþittir. Kerbela olaylarýnýöðrendikten sonra deðil Ýbrahim yüz oðlu olsa hepsini seve seve kurbanedeceðini söyler. Cebrail, Ýbrahim’i aðlarken býrakýr, Ýbrahim’in karýsýHacer kocasýna üzüntüsünün nedenini sorar. Ýbrahim karýsýna açýklaya-maz, yalnýz Ýsmail’i getirmesini, Tanrý’nýn çaðrýsýna gideceklerini söyler.Hacer, Ýsmail’i almak için ders gördüðü okula gider. Hacer oðlunaÝbrahim’in iletisini ulaþtýrýr. Eve dönerler, Ýsmail en iyi giysilerini giyer.Ýbrahim karýsýndan bir ip ve bir kýlýç ister. Hacer bunlarý istemesi üzerinekuþkulanýr. Ýbrahim onu avutur, bunun gizli olduðunu karýsýna söyler.Sonunda istemeyerek Tanrý’nýn Ýsmail’in kurban edilmesini istediðinisöyler. Hacer annelik duygularýyla oðlunu kurtarmak ister. Ýbrahim onabunun bir cezalandýrmak deðil tersine bir yüceltme olduðunu anlatýr.Ýbrahim’in istediði iple kýlýcý getirir. Ýsmail’de döner, o da kýlýçla ipisorar. Ýsmail gerçeði babasýndan öðrenince Tanrýya yakarýr, mutluluðunubelirtir. Hacer de üzüntüsünü dile getirir, burada da Kerbela’nýn acý olay-larýna koþutluk vardýr. Ýsmail öðretmen ve arkadaþýyla vedalaþmak üzereokula gider. Onlar da ayrýlmaktan ötürü üzüntülerini belirtirler. SonraÝsmail annesine veda eder. Kabe’ye doðru yola çýkarlar. Ýsmail babasýna“gecikme iþte baþým” diyerek hazýr olduðunu belirtir. Ýbrahim dua eder.Ýsmail de karanlýktan korktuðunu, annesi ve okul arkadaþlarý mezarýnageldiklerinde mezarýnda yanan bir mum bulunmasýný ister. Babasýna dagözlerini baðlamasýný söyler. Bu arada Hacer gelir, bir deve ya da koyunbile kurban edilirken ona su verildiðini, oðlunun bir koyun ya da devekadar deðerli olup olmadýðýný sorar. Burada Kerbela olaylarý, özellikleoradaki susuzluða anýþtýrma vardýr. Oyun burada sona ermektedir. Gök-ten bir koç inecek midir? Ya da oyunun bundan sonra Kerbela olaylarýy-la ilgili bir ana taziyeye mi baðlanacaktýr, burasý bilinmemektedir.

NOTLAR1. Bu konuda þu yazýlara bakýlmasý: Metin And, “Ýslam Folklorunda

Muharrem ve Taziye”, Türkiye Folkloru Araþtýrmalarý Yýllýðý III, 1976,s. 1-38; “Dramatik Köylü Oyunlarý Açýsýndan Muharrem, Aþure veTaziye”, Tiyatro Araþtýrmalarý Dergisi, VI, 1977, s. 49-83. Þiraz’da1976 yýlýnda toplanan I. Uluslararasý Taziye Sempozyumuna sunduðum“The Muharrem Observances in Anatolian Turkey” (söz konusu bildirinintam metnini New York Üniversitesi yayýna hazýrlamýþtýr); “ÇaðcýlTiyatro Açýsýndan Geleneksel Bir Kaynak”, Türk Tiyatrosu, Ekim-Aralýk1976, Sayý 422, s. 55-60

2. 4-10 Temmuz 1977 tarihinde Atina’da toplanan Uluslararasý TiyatroEleþtirmenleri Birliði’nin (AICT) “Antik Dramýn Yaratýcý BiçimdeYeniden Canlandýrýlmasý” konusundaki V. Kongresine “Taziye: Tragedy inIslam. Its Conventional and Ritualistic Elements, Its Dramatic Values withreference to Greek Tragedy, and Its Significance for the Modern Theatre”baþlýklý uzun bildiri sundum. Söz konusu bildirinin Ýngilizcesi henüzyayýnlanmamakla birlikte, Atina’da yayýmlanan Theatro dergisi 59-60,1977; sayýsýnda bildirinin tümünün Yunanca çevirisini resimlerle yayýnladý.

3. “Dramatik Köylü Oyunlarý...”, s. 59.4. Fits Roy Richard Somerset Raglan, The Hero. A Study in Tradition, Myth,

and Drama, Oxford University Pres, 1937.5. Raglan, s. 186.6. Raglan, s. 179-180.7. Yukarýda verilen yazýlarýma bakýlmasý.8. Raglan s. 180.9. Raglan, s. 180-181.10. Raglan s. 179.11. Adam Olearius, The Voyages and Travels.....(çeviri John Davies), London

1662, s. 217.12. Karl Lokotach, Etymologisches Wörterbuch Der Europaischen,

Heidelberg 1927, s. 156.13. 99 taziye özeti bkz. “Ýslam Folklorunda....”, s. 31-34.14. Honari, Taziye der Hur, Tahran 1354, s. 163-230.15. Yazma metni Vatikan kitaplýðýnda 74. no’dadýr. Ýtalyanca çevirisi için

bkz. A. Bausani, Persia Religiosa, Milano 1959, ss. 438-453.16. Wilhelm Litten, Das Drama in Persien, Leipzig 1929, no. I.

(Baþtarafý 27. Sayfada)

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 28

Page 29: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

29Kasým 2005

SERÇESME¸

Serçeþme’nin arkasýnda medya ve iþadamlarý yoktur. Gerçek sahibiSerçeþme’den niyaz alan okuyucularýdýr. Serçeþme’yi çýkaranlar yurtiçinde ve dýþýnda çalýþan, emeðiyle geçinen insanlardýr. Serçeþme okuyu-cusunun özverisine, paylaþýmcýlýðýna, çalýþkanlýðýna güvenerek ve zor-luklarý birlikte çalýþmayla aþma gücüne dayanarak yola çýkýyor.

Eli kalem tutan tüm canlardan yazý, haber, fotoðraf, yorum, yazýlarile nefeslerinizi, deyiþlerinizi bekliyoruz.

Tüm canlarý, Serçeþme’ye abone olmaya, abone yapmaya, temsilcilikgörevini üstlenmeye, bulunduklarý yöreye derginin toplu getirtilmesini,elden daðýtýlmasýna el vermeye çaðýrýyoruz.

Serçeþme Sizlerin Katkýsýyla Çýkýyor ve Daðýtýlýyor

BUGÜNE DEK TEMSÝLCÝLÝK GÖREVÝNÝ ÜSTLENEN CANLAR:Yurtdýþý - Almanya: Berlin Zeki Konuk +49.172.305 92 29; Darmstad HüseyinAkýn +49.179 107 88 56; Frankfurt Sedat Bican +49.170.751 25 35; GladbachBehçet Soðuksu +49.173.510 03 54; Hamburg A. Varol +49.172.453 14 62; HanauKemal Nayman +49.173.667 72 91; Kassel Hüseyin Öztürk +49.162 153 33 20;Kiel Erdoðan Aslan +49 174 484 18 34; Oberhausen Mehmet Kaz +49.173 612 0195; Stuttgart Kýlavuz Bakýr +49.162 909 70 70; Avusturya: Tirol Hüseyin Polat+43.650 841 55 99; Belçika: Brüksel Kazým Bakýrdan +32.473 49 37 12; Kanada:Toronto Ahmet Akkuþ +1.416.652 98 54; Fransa: Paris Ahmet Kesik +33.672 9633 44; Hollanda: Schieadam Halil Cimtay +31 619 92 22 84; Gelderland Ali RýzaAðören; +31.651 25 63 19; Ýsviçre: Basel Ýbrahim Bakýr +41.78 808 40 07.

Yurtiçi - Adýyaman: Merkez Ýmam Bakýr 0532.791 03 20; Gölbaþý Kenan Tezerdi0535.949 43 13; Amasya: Merzifon Ali Kiziroðlu 0535.644 27 25; Ankara: SýhhiyeAv. Timurtaþ Özmen 0312.231 24 08; Merkez Ýsmail Metin 0532.644 95 37;Antalya: Merkez Gülçin Akça 0532.282 72 80; Burdur: Merkez Mehmet Turan

0248.234 37 17; Denizli: Merkez Tekin Özdil 0546.237 32 96; Diyarbakýr: MerkezMehtap Ürer 0535.872 63 03; Eskiþehir: Merkez Þenol Gündoðdu 0532.254 2606; Gaziantep: Merkez Hüseyin Keskin 0537 242 38 42; Hatay ÝskenderunHaydar Kalkan 0326-614 26 50; Ýstanbul: 4. Levent Hüseyin Düzenli 0555.204 7379; Alibeyköy Veysel Köse 0544.305 39 23; Avcýlar Mustafa Kýlçýk 0536.552 68 75;Beyazýt Bekir Delibaþ 0212.516 23 14; Çaðlayan Ali Ulvi Öztürk 0212.224 22 42;Fatih Rukiye Delibaþ 0536.396 83 56; Ýçerenköy Yýlmaz Gürbüz 0535.524 49 12;Kadýköy Kazým Erol 0533 556 33 86; Kayýþdað Veli Göynüsü 0532.687 31 09;Sarýgazi-Taþdelen Ergül Þanlý 0532.410 51 79; Soðanlýk Hasan Harabati0532.787 70 98; Sultanbeyli Sadegül Çavuþ 0535.491 07 58; Yenidoðan SalihArslan 0535.941 15 09; Ýzmir: Merkez, Hüsniye Çýnar 0532.512 59 62; Konya:Beyþehir Salman Zebil 0542.431 56 91; Maraþ: Elbistan Derviþ Þahin 0544.217 9805; Nurhak Hasan Çadýr 0535.511 12 99; Samsun: Terme Emrah Çolak 0542.34133 03; Tekirdað: Merkez Hasan Arslan 0282.263 05 79; Urfa: Kýsas Ahmet Aykut0536.777 63 47; Sýrrýn Sadýk Besuf 0537.392 63 75; Zonguldak Karadeniz-EreðliCemal Kenanoðlu 0532 740 42 50.

Uzun yýllardan beri Trakya’da, bu yörenin inançlarý ile ilgili araþtýrmalaryapan bazý çalýþmalarý yayýmlansa da, yayýmlanmayanlarý yayýmlanan-lardan daha fazla olan, deðerli araþtýrmacý Refik Engin’le söyleþimdeTrakya’daki Alevi/Bektaþi inanç ve kültürdünyasýnýn boyutlarýný ortayakoymaya çalýþtýk.

Refik Engin kendini bize tanýtýr mýsýnýz?

7 Eylül 1956 tarihinde Tekirdað’ýn Kýlavuzlu köyünde doðmuþum.Ýlkokulu Kýlavuzlu köyünde, orta okulu Namýk Kemal Lisesi’nde, liseöðretimini Tekirdað Endüstri Meslek Lisesi’nde bitirdim. Çiftçilik vehayvancýlýk ile geçimimi saðlamaktayým. Amatör olarak araþtýrmalarýmadevam etmekteyim. Askerlik sonrasý kýsa bir süre mobilya imalatý yap-tým. 1980 sonrasý köye gelince kendimi boþlukta hissettim. 1987 yýlýndaBektaþiliðe intisap edince topladýðým bilgileri paylaþmak istedim. Trak-ya Bektaþiliðini tanýtan ilk yazým 1994 Nisan ayýnda Cem dergisindeyayýmnladý.

Daha sonra Nefes, Karaca Ahmet, Yol, Hacý Bektaþi Veli AraþtýrmaDergisi, Folklor/Edebiyat ve Almanya’da Dr. Ýsmail Engin’in editör-lüðünde yayýmlanan Aleviler/Alewiten kitabýnýn 1. cildinde yazýlarým ya-yýmlandý. Uluslararasý Anadolu Ýnançlarý Kongresi (2000), Ürgüp/Göre-me, Uluslararasý Türk Dünyasý Ýnanç Önderleri Kongresi, (2001 Ankara)ve Edirne/Keþan’da yapýlan Keþan Sempozyumu’nda (2004) Trakya veBalkanlar’daki Bektaþiler üzerine bildiriler sundum. Þu an Trakya veBalkanlar Bektaþiliði ve Trakya ve Balkanlar’da yatýr, tekke, zaviye tür-beler hakkýnda kendi çabamla çalýþmalarýma devam ediyorum.

Kültür Bakanlýðý’na, “Amuca Kabilesi’nde ve Trakya’da Kurban Ge-leneklerimiz” isimli eserimi sunacaðým. “Trakya, Anadolu ve Balkan-lar’da Amucalar” çalýþmalarýmý Ankara Gazi Üniversitesi Türk Kültürüve Hacý Bektaþi Veli Araþtýrma Merkezi’ne verdim. Halen bitmiþ durum-daki “Yaþayan Þeyh Bedreddin Tarikatý, Ayin, Adap ve Erkân” çalýþmamda vardýr.

Trakya’da amatör olarak baþladýðým ve hâlâ devam ettiðim araþtýr-malarým sýrasýnda insanlarýn bildiðini, güvendiði kiþilere vermek iste-diðini gördüm. Yalnýz bu araþtýrma iþinde günü birlik deðil defalarcaayný yerde hatta yýllarca güven saðlayýp çalýþmak gerekmektedir.

Kabilede kim sorulursa sorulsun siz kimin soyundansýnýz denil-diðinde “Biz Amuca Kabilesi’nden Ertuðrul Gazi soyundanýz” derler.Net bir cevap almak için “Osman Gazi Babasý soyundan mý?” diye sor-duðumuzda, “evet” denilmektedir.

Ben Amucalarýn kökenini araþtýrýrken bir olaya tanýk oldum. Amuca-larýn Kayý Boyu’ndan Ertuðrul Gazi ile ayný toplumdan (halk hitabý ileayný kabileden) olduðumuzu söylediðimde, Osman Gazi’ye karþý bir so-

ðukluk hissettim. Halk Osman Gazi’yi bir türlü kabul etmek istememek-tedir. Herhalde dedim adýndan dolayýdýr. Kýrklareli’nin Deveçataðý kö-yünde bir yaþlýmýz bana: “Evlat biz onu adýndan dolayý deðil töreyi boz-duðundan dolayý kabul etmiyoruz” demiþti.

Türkmen töresinde ikinci bir eþ almak, hele yabancý ile evlenmek,hele bir Rum kýzýyla evlenmek törelere aykýrý diyorlar.1

Amucalarýn hâlâ 1500 yýllýk tarihi biliniyorsa tespit ettiðim ikincievlilik sadece üç tanedir. Ýkinci evliliði kabul etmiyorlar. Hele yabancýalmak yasak. Rahmetli babam Ýrfan Engin’in söylediði bir söz vardý:“Tarikat mensuplarý kendi aralarýnda yedi nesil saymak þartý ile ve kom-þu almamak þartý ile biliniyor” demiþti.

Bizim, Anadolu Aleviliði ile en çok ters düþen tarafýmýz, biz de akra-ba evliliði yedi nesil saymak þartý ile olabilir. Bir de komþu olabilir amao da çok nadirdir. Bunlar Trakya’nýn en büyük özelliðidir.

Hatta “yedi soy ve yedi kapý öteden” sözü atasözü gibi bilinmektedir

Alevilik kavramýnýn tüm topluluklarý kapsar þekilde kullanýlmasýna karþýsýnýz. Yaþanan bir Bektaþilikten bahsettiniz.Ortak kültürel yapý ya da kültürel yapýda ortak yönler olsa bileBektaþilik ayrý bir inanç sistemidir diye mi düþünüyorsunuz?

Trakya’nýn özelliði erkânlarýndan ziyade kültürleri, Türkçe çok önem-li. Bizde en azýndan Þamanist öðeler çok fazla. Amucalar’ý incelerkenbütün törelerin gelenekleri Þamanizm’e oturduðunu gördüm.

Ýkincisi; burada Arabi geleneklerinin olmayýþý. Trakya’da Arapça et-kisi yoktur. Anadolu’daki geleneklerin çoðu Arapça ve erkânlarýn çoðubunun etkisinde. Hatta Balým Sultan Erkâný’nda Arapça fazla olmamakkaydý ile yine de var. Bizde erkânlarýn Türkçe oluþu dikkat çeker. BalýmSultan Erkâný’nda çok Türkçe var. Kýzýldeli Sultan’da var.

Bedreddiniler diyor ki, babadan oðulla geçiyor, ama büyük oðlandabir þey yok. Halka, “biz seyit deðiliz, biz seyitlerden el alan soyuz” di-yorlar. Bugün biz istediðimiz ehil bir kiþiye babalýk veririz. Dýþarýdangelse bile nasip alsýn, bu yola hizmet etsin, biz ona dedelik veya babalýkverebiliriz. Merhum Kýsmet Baba, günümüzdeki geliþmelerden dolayýyolun yürümesi için “Kuran’da bile zamana göre yorum yapýlýyorkenbizim artýk ehline geçirmemizde sakýnca olmamalý” demiþti. Ali Koç Ba-balýlara baktýðýmýz zaman, Trakya’da hâlâ soy gütmekle beraber, halkýnbüyük çoðunluðu artýk ehline geçmesini istiyor. Ama bunun için bazýþartlarýn oluþmasý da gerekmektedir.

Seyit Ali Sultan/Kýzýldeli’den daha geriye giderek bir araþtýrmayýMüslüm Ulusoy yapmýþtýr. Ali Koç ve Kýzýldeli’nin esas baðlý olduðu

TRAKYA YÖRESÝNÝN ÝNANÇLARI ÜZERÝNE ÇALIÞAN ARAÞTIRMACI

Refik Engin ile SöyleþtikBölüm - IAyhan Aydýn

(Devamý 30. Sayfada)

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 29

Page 30: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

30 Sayý 16

SERÇESME¸

(Baþtarafý 29. Sayfada)

Koçlu Baba’dan el alýp gitmeleri, Kýzýldeli’nin babasýnýn babasý KoçluBaba’ya dayandýðýný, el alýp buraya geldiklerini söylüyor. MüslümUlusoy’un çalýþmasý 2002 yýlýnda Koçu Baba: Anadolu’da ve Avrupa’daTürk Damgasý-I adýyla yayýmlandý.

Trakya oluþumlarýnda özellik aile baðýndan çok kabile baðý var, top-lum baðý var. Tekirdað’ýn Kayý köyü eski Bektaþi kökenli bir köyümüz-dür. Þu an Sünnileþmiþtir. Hatta bizim Kýlavuzlu köyünün bugünkü yeri-ne yerleþmesine yardým etmiþler. Köyün bugünkü yerini, Kayý köyündeAli Rýza oðlu Senayi Bey baðýþlamýþ. Kayý köyünde 1877 yýlýndan 2004yýlýna kadar Kýlavuzlu’ya bir tek kýz alýp verilmemiþtir. Kayý köyündeKýlavuzlu kökenlilerden (1887-1892) beþ sene kalýp çalýþanlarýmýz ol-duðu halde, Kayý köyü buraya baðýþ yaptýðý halde, bir zamanlar Kayýköyünde Bektaþi babasý olduðu halde, Kayý köyüne Kýlavuzlu köyündenne nasip verilmiþtir, ne de kýz alýnýp/verilmiþtir. Buradaki olay Bektaþilikdeðil, toplumun geleneklerine baðlý kalýþýdýr.

Amucalar’da ben bir özellik gördüm: Sünni var, Bektaþi var, Bedred-dinî var, biriyle evlendiði zaman dýþarý gitmedi, diyor; yabancýya gitme-di, diyor. Sünni kýzýný Bektaþilere ya da Bedreddinîlere verebiliyor.Bektaþi Sünnilere verebiliyor. Bir tek töre var: Gelenekler. Sünni dedüðün yapsa ayný töreyi uyguluyor, Bedreddinî de yapsa aynýný uygulu-yor. Birbirine saygýlýlar.

Buradaki olay; Trakya’daki bütün Bektaþi ocaklarýn cümle evvelibulunduðu yörelerde kendilerine dönük yaþam yaþamýþlar, ayný erkânabaðlý olanlarýn bile, köyleri bile birbirinden ayrýdýr. Amuca Kabilesi’ninKýzýlcýkdere köyündeki toplumu ile Kýlavuzlu’daki toplumu bazý fark-lýlýklar göstermektedir. Kýzýlcýkdere köyü, Yumrukkaya ve Kaybýlar’dangeldiði halde, Kýlavuzlu da ayný Kaybýlar’dan geldiði halde Yumrukkayaköyünün fazla olmasý oradaki gelenek, göreneðin ve törenin farklýlýðýnýhâlâ yaþamaktadýr.

Bedreddiniler, GülþenilerToplumlar hâlâ kendi geldiði yerlerin adýyla, sülaleleriyle anýlýyorlar.Bulgaristan’daki insanlar mesela Alvanar’dan ise Ali Koçlulardan, eðerdiðer köylerden ise Amucalar’dandýr.

Devletliaðaç’ta dört toplum inancý, iki kabile var. Amucalarla, AliKoçlularýn olmasý ile dört tane inanç gurubu çýkýyor. Ali Koçlu, Bedred-dinî, Bektaþi ve Sünni toplam altmýþ haneli Bektaþi köydür.

Kýrk beþ hanesi Amuca, Amucalar’ýn yarýsý Bedreddinî, on beþ hanede Ali Koçlu. Ali Koçlu ve Bedreddinilere de halk Gülþeni demektedir.Her iki halkýn ad benzerliði dýþýnda ortak yönleri yoktur. Biri ÞeyhBedreddin inancý, diðeri ise Kýzýldeli evladiye Bektaþi koludur.

Ali Koçlulara Gülþeni denilmesi, erkân içinde görüþmelerinde gülkoklama olayýnýn olmasýdýr. Ama bu Bedreddinilerde de var. Bu konudaçok bilgisi olan Kýsmet Aktaþ Baba 2002 Kasým ayýnda Hakk’a yürüdü.Bize Þeyh Bedreddin Erkâný hakkýnda geniþ bilgi veren Muzaffer SevgiliDede 2001 Aðustos’unda, Yaþar Yaþa Dede ise 2003 Mart ayýnda Hakk’ayürümüþlerdir. Ruhlarý þad olsun Hak katýnda hizmetleri kabul olsun.

1868 yýllarýna kadar tümü Bedreddini olan Amucalar senede bir defaHacý Bektaþ’a gider gibi Serez’deki Bedreddin türbesine gidiyorlarmýþ.

Eskiden ve günümüzde de Amuca toplumu gülü çok sever. Bugünher eve gidin muhakkak gül vardýr. Bunlar giderken özellikle gül motifiyapýp Bedreddin’in tekkesine asýyorlarmýþ, sadece bu geleneði Amucalaricra ediyormuþ. O zaman da oraya gelen halk Gülcüler geldi, Gülþenilergeldi, diyorlarmýþ. Amucalar Bulgaristan Kýzanlýk yöresinde eskidengeçimini gül yaðýyla saðlýyorlarmýþ. Halk bunlara Gülþeniler dediði içinzaman içinde Bedreddin’i adý kaybolmuþ Gülþeni adý kalmýþ.

Ben ilk defa araþtýrmaya baþladýðým zaman Ýbrahim Gülþeni Tarikatýile bizim ne ilgimiz var, diye düþünürken gerçeklere ulaþtým. Ben Bed-reddini olduðumuzu bilmiyordum. Daha sonra Muzaffer Sevgili dede-miz bu konuda çok aydýnlatýcý bilgiler verdi. Muzaffer Dedemiz geçensene vefat etti, nur içinde yatsýn, “biz Bedreddini’yiz, Gülþeni bizim laka-býmýz”, demiþti. Hatta Abdal Ahmet Baba’nýn mezar taþýnda bile gülmotifine yakýn bir þekil vardýr.

Kýzýlcýkdere Köyünün Kýsa TarihçesiKýzýlcýkdere, II. Abdülhamit’in oðlu Prens Sabahattin’in oðlu (yani Ab-dülhamit’in torunu) Ertuðrul’un çiftliði imiþ. Ýlk önceleri adýnýn Ertuðrulolduðu söylenmektedir. Buradan Balýkesir’e göç edenler eski köylerininadýný yeni köylerine vermiþler. Kýrklareli köy kayýtlarýnýn 46. cildindeköyün adýnýn Ertuðrul olarak geçtiði yazýlýdýr.

Kýzýlcýkdere adýný ise o zaman derelerinde bol miktarda kýzýlcýk aða-cýnýn olmasýndan dolayý almýþ. Köyü kuranlarýn Bulgaristan’ýn Yumruk-kaya, Gündüzler, Belören, Dikence, Bokluca, Gaybýlar ve Çýrpan köyle-rinden gelenler olduðu anlaþýlmýþtýr. Köyün 1887 yýlýnda kurulduðu söy-leniyor. 1900 yýlýnda köyden ayrýlan yirmi hane Anadolu’daki Ertuðrulköyünü kurmuþlardýr. Gidenlerin çoðunluðu Yumrukkaya kökenlilerimiþ. Bugün 350 hanedir. Resmi olarak köyün kuruluþu 1897 yýlýndakayýtlara geçer.2

Ertuðrul Köyünün Kýsa TarihçesiYirmi hane Kýzýlcýkdere köyünden, dört hane Deveçataðý köyünden vebir hane de Karýncak köyümüzden göç etmiþ. 93 Harbi sonrasý yaþanankýtlýk ve sefaletin yaný sýra gelecekten umut bekleyenler yeni yerleþimleraramaya baþlamýþlar. O zamanýn gazetelerinden birinde Balýkesir’inmerkeze baðlý Hacý Ahmet köyü satýlýk ilaný vermiþ. Bunu duyan üçköyün mensuplarý üç kiþilik bir heyeti bu köye göndermiþler. Kýsa birpazarlýktan sonra 200 Osmanlý altýnýna pazarlýk yapýlýyor. Hane baþýsekiz altýn ödeniyor.

5 Nisan 1900 günü bu köylerimizden 25 hane hayvanlarý ile birlikteyola çýkýyorlar. 8 Nisan günü Tekirdað limanýna varýyorlar. O zamanýnulaþým aracý ile denizden karþýya Erdek’e varýyorlar. Tekirdað limanýn-dan 8 Nisan’da yola çýkan kafile 12 gün sonra, 20 Nisan 1900 günü HacýAhmet köyüne varýyor. Köyün kuruluþundan kýsa zaman sonra hükümet-ten adamlar geliyor, tespit yapýyorlar.

“Köyünüze yeni bir isim vermek ister misiniz? Yoksa eski adý ile mikalsýn?” diye soruyorlar. Bu soruyu beklediklerinden hep bir aðýzdan ka-rarlaþtýrdýklarý ismi açýklýyorlar. “Atamýz ve ceddimiz Ertuðrul Gazi’ninadýnýn yad edilmesi için köyümüzün adý Ertuðrul olacak” diyorlar. Ozaman gelen devlet idare heyeti adeta þok geçiriyor. “Demek ki siz o soy-dansýnýz” demekle yetiniyorlar.3

Bizim burada Ertuðrul Gazi’ye katýlmamýz Ertuðrul Gazi’nin aðabe-yi Gündüz Alp’in ölümünden sonra olmalýdýr. Amucalar ilk önce Trak-ya’da on köy kuruyorlar. Bulgaristan’da kalan Kaybular, Dikence, Bok-luca, Gündüzler, Türkiye sýnýrlarý içinde Ahmetler, Karaabalar, Ahlatlý,Malkoçlar, Koca Tarla, Topçular ilk on köyümüzdür. Bu on köyden biri-nin adý Gündüzler. Ertuðrul Gazi’nin kardeþi Gündüz Alp’ten geldiðinitahmin ediyoruz. Çünkü Gündüz Alp’in ölümünden sonra kabilesi Er-tuðrul’a katýldý diyor tarihçiler. Amucalar da bunlardan bir parçadýr. Yanibiz Kayý Boyu’ndan bir ufak toplumuz.

Kayseri’nin Emmiler ilçesi bizim adýmýzdan. Kayseri’de yaþayanTürk toplumlarý diye bir yazý vardýr.4 Oraya adýný veren kabileler deyazdýðý zaman Emmiler köyünü Amucalý olarak geçmektedir. Niðde’ninbir köyü de Emmiler. Kabile adý geçen iki yer vardýr. Ben oraya mektupyazdýðým zaman oradaki toplumdan hiç kimsenin kalmadýðýný,1700’lerde Uzunoðullarý diye bir toplumun yerleþtiðini, mektupla cevapverdiler. Bu konuda 512 sayfaya yakýn bir araþtýrmayý resimler, belgelerhariç Gazi Üniversitesi’ne teslim ettim.

Amuca ismi nereden geliyor?

Tarih kayýtlarýnda kabilenin adý Ammiler, Emmiler, Amuga, Amuca veAmuca Oðullarý olarak yer almaktadýr.5 Kabilenin ad hikayesi halk ara-sýnda iki þekilde anlatýlmaktadýr. Aslýnda her köyümüze gidilip soruldu-ðunda alýnan yanýtlar harici sadece Ahmetler köyündeki araþtýrmamýzdaduyduðumuz yakýþtýrmayý da yazmadan edemeyeceðiz. Zaman zamanTürkmenlerin baskýn yapýp kaçtýklarý bilinmektedir. Zaman ile konargöçerliði býrakan Türkmenler de bu tür baskýnlara uðramaya baþlamýþlar.Bunu nasýl önleyeceklerini bilememektedirler. Zaten merkezden uzakyerlerde bulunmaktadýrlar. Þikayet etseler devletin gözünde haysiyetleriyok.

Kabilenin ileri gelenlerini aklý çalýþanlarý bir araya toplayýp çarearamýþlar. “En sonunda eþkýyalarýn baþý kim ise, biz onu bulalým onabaskýn payýndan fazlasýný verecek olalým, o da bize baskýn zamanýný bil-dirsin ona göre tedbirler alalým” denmiþ. Kaybedecekleri fazla bir þey-leri olmadýðýndan denize düþen yýlana sarýlýr misali, eþkýya baþýný buluptekliflerini yapýyorlar.

Konuþulduðu gibi “bize yardým edilirse kendisinin payý fazlasý veri-lecek aksi halde her iki taraftan büyük kayýplar olacak” deniliyor. Eþkýyabaþý bu oyunu kabul edip uygulamaya baþlýyor. Yapýlan baskýnlar evvel-den kabileye bildirildiðinden köylerde istediðini uygulayamayan eþkýyaçeteleri, “bunlar ile biz baþ edemeyeceðiz, bunlarýn Amucasý var, onlarayardým ediyor” demeye baþlamýþlar. O günden sonra kabile adý Amucakalýyor.6

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:52 Page 30

Page 31: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

31Kasým 2005

SERÇESME¸

SERÇESMEYýllýk Abone Bedeli

Türkiye 40 YTL-Avrupa Birliði 50 Euro

Abone bedelini Genel Ajans Basým DaðýtýmOrganizasyon Ltd Þti adýna Posta Çeki

Hesabýna (No 1629127) yollayýn. Lütfen yukarýdaki formu okunaklý doldurun ve

ödeme dekontu ile birlikte bize fakslayýn:+90.(0)212.519 5635

AdýSoyadýKuruluþTelefon - ÝþTelefon - EvTelefon - CepFaksE-postaPosta AdresiSokak NoSemt - ÝlçePosta KoduÞehir - Ýl/EyaletÜlke

¸

Avrupa’dan abone olmak isteyen canlar,abone bedelini aþaðýdaki adrese

yollayabilir: Avrupa Baþ TemsilciliðiTel: +49.179.107 88 56

Hüseyin AkýnPostbank

Kontonummer: 826 857 303Bankleitzahl: 25 01 00 30

Amuca dediniz, Bedreddini dediniz, AliKoçlu dediniz?

Trakya’da halen devam eden yedi adet Ehli-beyt tarikatý bulunmaktadýr. Bunlar genelde yakabile ya da kabile liderleri veya toplumunadlarý ile anýlmaktadýr. Trakya’da Kýzýldeli, AliKoçlu, Amuca (Bedreddini ve Bektaþi); OtmanBabalý (Musahipli ve Musahipsiz, Haskova veDeliorman’dan gelenler); Akyazýlýlar, Çarþam-balýlar (Kýzýldeli erkâný uygulayan Bektaþiler);ve Nakþi Bektaþileri var. Bektaþiliði BalýmSultan evveli ve sonrasý diye ikiye ayýrýyoruz.

Balým Sultan evveli Bektaþiler:1. Kýzýldeli Bektaþileri. 2. Ali Koç Baba Bektaþileri. 3. Otman Baba Babai Bektaþileri

4. Ak Yazýlý Babai Bektaþileri.

Kýzýldeli ve Kýzýldeli’den ayrýlan Ali Koçayný toplumdur. Bugün erkânlarý ve evlenme-leri inkâr etmiyorlar. Daha evvelden 1381 Nið-bolu’nun alýnýþýndan sonra toprak veriliyor AliKoç’a.

Niðbolu’da bulunan Koç Ali Zaviyesi veAli Koç Baba Türbesi Baþ Vekalet Arþivi’nde124 numaralý Defterde 1070 (1659) tarihinde20343, 21873 numaralarla kayýtlýdýr.7

Niðbolu’ya baðlý Derviþler köyü de þu þe-kilde teþekkül etmiþtir: Koyun Baba derviþle-rinden Ali Koçlu namlý derviþin zaviyesininvaktiyle hiç bir evkafý varidatý yokmuþ. Bu zatöldükten sonra ahbaplarý toplanýp kendi yetiþ-tirdikleri baðlardan ve bahçelerden hasýl eyle-diklerini zaviyede gelen geçene sarf etmeyebaþlamýþlar. Bu mýntýkada boþ ve defterdenhariç bir mezrayý tapulayýp senede 200 akçebedel-öþür vermek üzere, padiþahtan hükümalmýþlar. Ondan sonra bu mezra içinde ikideðirmen bina etmiþler ve bu suretle zaviyeninvakfý olan mezra yavaþ yavaþ büyümeye baþla-mýþ.

Hariçten kimsenin yazýsý olmayan “kâfir-lerden on dört nefer kadar kafir toplanarakmezra kýrk beþ hanelik köy haline gelmiþ” vezamanýn Padiþahý da bu köyü bütün hukukurüsumu ile nüfuz ve kudretini bu suretle gös-termiþ olan zaviyeye vakýf etmiþ.8

Ali Koç Baba’ya ait bir Osmanlý kaydýný,1826 yýlýnda 9771 no’lu defterden kýsaltýlarakaktaralým:

“Ber-Mantûki emr-i ali zevaya-yý merku-meden Niðbolu haricinde kain Ali KoçBaba Zaviyesi’nin fürüht olunmuþ olan2.900 guruþ hayvanat-ý bahasý mukata’athazinesinden 45 senesi gayetine deðin hasý-latlarý her kimlerin yed ve zimmetlerinegeçmiþ ise tahsili babýnda Niðbolu muhafý-zýna hitaben emr-i ali ve mukata’at hazi-nesine ilmühaberi verilmiþtir. Fi 14 Þevvalsene 1246.”9

Koç Ali Baba Zaviyesi 1600 sonlarýndakayda geçmiþ, Ali Koç Baba’nýn mezarý Nið-bolu’dadýr. Bir ara kale komutanlýðý yaptýðýsöyleniyor.

Kýzýldeli’nin 1396’da geçtiði söyleniyor.1402’de zaten Kýzýldeli ölüyor. Kýzýldeli’ningeçiþinden sonra Ali Koç’un Niðbolu’da yarar-lýlýk gösterdiði hatta Bulgar Kralý Þiþman’ý öl-dürerek yararlýlýk gösterdiði için, ona üç köyünverildiði söyleniyor.

Ali Koç’tan hariç Balým Sultan evvelierkânýný uygulayan Babailerimiz var, OtmanBabalýlarýmýz var, Yunus Abdallýlarýmýz var.Ayrýca Çarþambalý, Perþembeli dediðimiz amatam bilemediðimiz Yeþil Abdallýlar var, yineBabailik içinde çýkma iki grup olduðunudüþündüðüm Hasköy grubu ile Koçaþ Aþiretivar.

Koçaþlý merkezinin adýnýn Cevdet Tür-kay’ýn kitabýnda yer almasý akla bu toplumunKoçaþlý (Koçaþlu) Aþireti olmasýný getirmekte-dir. Kaydý aynen yazýyoruz: Koçaþlý (Koçaþlu)Hezargrad Kazasý (Niðbolu Sancaðý)10

Bu aþiretin adýnýn baþka bir yörede geçme-mesi ve Babailerin Hasköy ile Deliorman böl-gelerinin farklý yerlerinden olmasý KoçaþlýAþireti’nin mensuplarý olduðu izlenimini veri-yor. Bir baþka kayýt da Koçaþlu olarak þu bilgi-ler verilmektedir:

“Hani Hatun’un bir de Kýrkilise de mülküvardý (Koçaþlu köyü) ki, bunun muallim-haneye 935 de vakfedip edilmediðini bile-miyoruz”

Hicri 935 yýlý miladi olarak 1514 yýlýna isa-bet etmektedir. O halde Koçaþlý Aþireti’nin de1500 yýlý evveli Balkanlara geldiðini söyleye-biliriz. Çünkü Osmanlý kayýtlarýna kaç yýlýndageçtiklerini bilemiyoruz. Ayný kaydýn altýndaArap harfleri ile þu bilgilerin düþüldüðünügörüyoruz:

“Emlakdýr, kaza Kýrkkilise (Kýrklareli)mülk Hani Hatun bint Sutan Mustafa Kari-ye (köyü) Koçaþlu tab, Kýrkkilise mülkmefruz el kelim serbest hane 24 mecrut 10hasýl 3640.”11

Koçaþ veya Koçaþlý adýna ait bilgilere ekolarak Koçaþ yerleþimindeki hane ve mücerretsayýlarýný veriyoruz: 1515 yýlý hane 27, 10 mü-cerret; 1530 yýlý 21 hane, 14 mücerret; 1577yýlý 17 hane, 4 mücerret. Sadece 1577 yýlýnda13 hane gayrimüslim gözükmektedir.12

NOTLAR1 Refik Engin, “Amucalar: Kimlik Köken”,

Aleviler/Alewiten, 2000, s. 163.2 Kaynak kiþiler: Enver Solak.

Kýrklareli/Kýzýlcýkdere. (1917-2003) Ortaokul;Hasan Aktý: Kýrklareli/Deveçataðý. 1922.Ýlkokul; Ahmet Sayan: Balýkesir/Ertuðrul.1926. Ýlkokul; Ali Açýl: Kýrklareli/Deveçataðý.(1930-1998) Ýlkokul; Sami Doðancýlar.Balýkesir/Ertuðrul. 1935. Emekli Ast Subay. Kayýtlar için bakýnýz: Baþbakanlýk Arþivi/ÝD.Ýrade Tasnifi Tahliye. BA-AD Nr.-1537/85,Vilayetlere gönderilen Þukka-90 ve 91 No’lunotlar: BAS. ÝD. Nr. 93387, 81719, 71812,73714, 83176, 83741, 83710, 77379. Aktaran:Tayyip Gökbilgin, Edirne Paþa ve Livasý, s.303. Tercüme: Dr. Burhan Terzioðlu, ÝstanbulEdebiyat Fak Yayýný, 1952, Ýstanbul.

3 Kaynak Kiþi: Ahmet Ayar. Balýkesir/ Ertuðrul.1927. Ýlkokul.

4 Emir Kalkan, “Kayseri’ye Yerleþen TürkTopluluklarý”, Türk DünyasýAraþtýrmalarý, 1982, s. 87.

5 Bakýnýz: Cevdet Türkay. Baþbakanlýk ArþivBelgelerine Göre Osmanlý ÝmparatorluðundaOymak ve Cemaatler. Tercüman KaynakEserler Dizisi 1, 1979, Ýstanbul, s. 202; NejatBirdoðan. Anadolu’nun Gizli Kültürü Alevilik,Berfin Yayýnlarý, 2. Basým, 1994 s. 216.

6 Kaynak kiþi. Ali Yýldýz. Ahmetler. Kýrklareli.Ýlkokul. 1923.

7 Dr. Ekrem Hakký Ayverdi, Avrupa’da OsmanlýMimari Eserleri, 4. cilt, s. 73.

8 Müslüm Ulusoy. Koçu Baba. Anadolu veAvrupa da Türk Damgasý-I, s. 188-9.

9 Kemal Daþtan, 1827 Tarihli Muhallefat DefteriBektaþi Zaviyeleri, Basýlmamýþ yüksek lisanstezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, SosyalBilimler Enstitüsü, Isparta,. 1996, Belge s. 10.

10 Cevdet Türkay. Agy. s. 108.11 Tayyib Gökbilgin, Edirne Paþa ve Livasý, S.

380, Tercüme: Fazlý Ertekin. 1944. Ordu.Öðretmen.

12 Yusuf Hacýoðlu, “16. Yüzyýlda Sosyal,Ekonomik ve Demografik BakýmdanBalkanlarda Bazý Osmanlý Þehirleri”, Belleten,C. 53. Sayý 42. s. 654.

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:53 Page 31

Page 32: Serçeşme sayı 16 (kasım 2005)

SERÇESMEBÝLÝMLE GÝDÝLMEYEN YOLUN SONU KARANLIKTIR

¸

HER ARALIK AYINDA KUBÝLAY’I ANARKEN KAHRAMANMARAÞ KATLÝAMINI UNUTANLAR

Ýrticaya Karþý mýsýnýz? Hadi Caným Sende!Esen Uslu

Türkiye’nin resmi Aralýk ayý takviminde Kubilay anmasý önemli biryer tutar. Ayýn 23’ünde bilcümle resmi kuruluþlar ile laik cumhu-riyet aydýnlarý 1930 yýlýnda Menemen’de zuhur ve huruç etmeye

kalkýþan bir þeriatçý güruhun önüne tek baþýna dikilen ve baþý kesilerekkatledilen yedek subay öðretmen Kubilay’ý resmi törenlerle anar. Hama-si demeçlerle þeriatçý irtica kýnanýr. Bu yýl da Menemen olaylarýnýn 75.yýldönümünde de ayný ritüel tekrarlandý. Ordu ve devlet mesajlarýnda“gericilik”, “irticai faaliyetlerde gözlenen artýþ” ve “cumhuriyet karþýt-lýðý” gibi sözler yer aldý. AKP tarafýndan gelen mesajlarda, “milli birlikve beraberliði” korumak için “canýný feda etmekten çekinmeyen” evlat-larýmýza sahip çýkmak sözleri yer alýyordu. Genel Kurmay Baþkaný’nýnmesajý þöyle diyordu:

“23 Aralýk 1930 tarihi Türk Devrim Tarihinde bir dönüm noktasýdýr.Özellikle; bu tarihten sonra her fýrsatta yüce dinimizi ve halkýn diniinançlarýný istismar etmeyi düþünenler, Türk ulusunun sergilediði ka-rarlý tutumu dikkate alarak benzer bir eylemde bulunmaktan daimaçekinmiþlerdir.”

Bu sözler geçmiþe gözlerini kapatmaktadýr. Kubilay olayýndan sonranice irtica kýrýmlarý yaþanmýþtýr. Ama bu olaylarda direkt olarak devletinkolluk güçleri deðil, Kýzýlbaþ, Alevi, Bektaþi halk hedef alýnmýþtýr. Böyleolunca, devlet bu kýrýmlara gözlerini kapatmaktadýr. Mesajda deðinilen“kararlý tutum” Kubilay olayýndan beri irticaya deðil, sola, Kürtlere veAlevi-Bektaþi halka karþý gösterilmiþtir.

Kubilay olayýnda “kararlý tutum”, Atatürk’ün orduya zehir-zemberekbir “taziye” mesajý yayýnlamasýyla baþlar. Ýnönü hükümeti, Menemen ileManisa ve Balýkesir’in merkez ilçelerinde sýkýyönetim ilan eder. Kurulan“Sýký Yönetim Harp Divanýnýn Baþkanlýðýna Birinci Kolordu KomutanýVekili Mirliva Mustafa Paþa” getirilir. Bu Divan, yüz beþ sanýðý yargýlar.Bir ay bile sürmeyen yargýlama sonunda 21 Ocak1931 günü 37 sanýðýidama mahkûm eder, altýsýnýn cezasýný hapse çevirir. 41 sanýðý da hapiscezalarýna mahkûm eder. 27 sanýk delil yetersizliðinden beraat eder.

31 sanýða verilen idam cezalarý 31 Ocak’ta mecliste görüþülür. Biriölen sanýklarýn ikisinin cezasý hapse çevrilir ve 28 sanýðýn idamý onay-lanýr. Ýdam cezalarý 3 Þubat 1930 günü Menemen’in kamu alanlarýnda veolayýn geçtiði, Ýslam’ýn yeþil sancaðýnýn çekildiði ve Kubilay’ýn baþýnýnkesildiði caminin avlusunda infaz edilir.

Gericilik ‘Kararlý Tutumu’ Affetmedi

Kararlý tutumu uygulamasý için Harp Divanýný baþýna geçirilenMustafa Muðlalý Paþa, on üç yýl sonra benzer bir “kararlý tutu-mu” 30 Temmuz 1943 günü Van’ýn Özalp ilçesinde 33 Kürt köy-

lüsünü kurþuna dizdirerek sürdürür. Ancak gericilik Menemende kendi-sine yönelen “kararlý tutumu” unutmamýþtýr. 1948 yýlýnda Demokrat Par-ti milletvekilleri, aðýzlarýna almaktan çekindikleri Menemen harp divanýolayý yerine, Özalp katliamýný mecliste gündeme getirir. Soðuk savaþtaABD’nin yanýnda saf tutmaya, NATO’ya girmeye ve “uyum” için çokpartili demokrasiye geçmeye hazýrlanan Ýnönü hükümeti Muðlalý PaþayýGenelkurmay Askeri Mahkemesinde yargýlamak zorunda kalýr. Muðlalý

Paþa, kendini, “Kürtler, Ruslara gönüllü casusluk ediyordu. Bu nedenleKürtlere iliþkin olaylarý normal ölçüler ve devlet anlayýþý içinde yürüt-mek mümkün deðildi” diye savunur, ama idama mahkûm olur. Cezasýyirmi yýl hapse çevrilir. Temyizden dönen dava yeniden görülemedenMuðlalý Paþa Aralýk 1951’de hapiste ölür.

Konu burada kapanmaz. 6-7 Eylül olaylarýnýn ardýndan CHP mil-letvekilleri DP hükümetini suçlayýnca, DP’liler misilleme olarak “otuzüç kurþun olayý”ný yeniden meclis gündemine getirir. Baþta Ýnönü olmaküzere olayýn geçtiði dönemindeki tüm CHP yönetimine ve milletvekiller-ine dava açýlmasý ister. Konu 1956 ve 1958’de iki kez gündeme gelir,“komisyona havale” edilip unutturulur. Muðlalý Paþa olayýnýn askerin nekadar içine iþlediðini en iyi gösteren 1960 askeri darbesinin ardýndancuntacýlardan Orhan Erkanlý’nýn sözleri olur:

“Demokratlar, bitmez tükenmez müsademelerde, eþkýya takiplerindeþehit düþen Türk ordusunun evlâtlarýnýn hesabýný soracak yerde;kendi siyasi çýkarlarý uðruna, Kazým Karabekir’den sonra Doðu’dailk defa nisbi bir sükunet saðlayan büyük kumandan Muðlalý’yý mah-keme huzuruna çýkarmayý tercih ettiler.”

1960 sonrasý göreceli demokratik anayasa devrinde askerlerde“Muðlalý Sendromu” sürer. Ama Mustafa Muðlalý’nýn “itibarý” ancakdinci gericilikle ittifak kurmayý marifet bilen 12 Eylül cuntacýlarý tarafýn-dan iade edilebilir. Mezarý Ankara’daki Devlet Kabristaný’na nakledilir.1997 yýlýnda büstü Genel Kurmay bahçesinde dikilir. 6 Mayýs 2004 tari-hinde, Muðlalý Paþa’nýn “33 Kurþun Katliamý”nýn emrini verdiði Van’ýnÖzalp ilçesinde konuþlanmýþ birliklerin adý “Mustafa Muðlalý Kýþlasý”olarak deðiþtirilir.

Ýrtica ile Kavgada Tutarsýzlýk

Partizanca Kubilay olayýna, sýkýyönetim ve hukuk tanýmaz idari uy-gulama anlamýna gelen “kararlý tutum”a sahip çýkanlar ve bunagerekçe olarak “gericilik” ve “irtica”yý gösterenler, neden 1978

yýlýnda Aralýk ayýnýn ayný günlerinde Kahramanmaraþ’ta sahneye konanve kadýn-erkek-çocuk yüzü aþkýn canýn yitirildiði örgütlü-planlý Alevikatliamýný lanetleyemezler? Neden Alevi katliamlarý laik cumhuriyeteyönelik bir saldýrý sayýlmamaktadýr?

Bu tutarsýzlýkta suça ortak olmanýn vicdan yükü vardýr “Kararlýtutum” almaya niyetli devlet güçlerinin, Kubilay’ýn Menemen’de yaptýðýgibi, belki kendine aþýrý güvenle, ama cesaretle gericiliðin önüne dikil-mediði gerçeði unutturulmaya çalýþýlmaktadýr.

Kahramanmaraþ katliamýnýn ve sonra gelen Alevi katliamlarýnýnplanlanmasýnda, düzenlenmesinde, uygulamaya konmasýnda devlet güç-lerinin yer aldýðý; en azýndan aymazlýkla, en kötüsünden tarafgirlikleolaylarý önlemeye yönelik önlem almadýðý; orada hazýr bulunan devletgörevlilerinin görevlerini yapmadýðý açýktýr.

Alevi köylerine zorla cami yaptýranlarýn, tüm yýldýrýmlar yaratan gök-gürültülü sözlerine karþýn irticaya gerçekten karþý çýkmasý olasý mýdýr?Böyle durumlarda “karalý tutum” gösterisi yapanlara Paþalarýn PaþasýÝnönü Paþa’nýn söylediði ünlü söz akýllardadýr: “Hadi caným sende!”

Sercesme 16.qxd 02.01.2006 16:53 Page 32