18
OKUMADA ANLAMA Tanrım, değişebilecek şeyleri değiştirebilmem için bana güç ver. Değişemeyecek şeyleri kabullenmem için sabır ver. Ve bu ikisini birbirinden ayırt etmek için akıl ver. Çin Atasözü 1. Giriş Geçmişten günümüze kadar yaşantımız süresince devam ederek gelen öğrenmelerimizin yaşantımızdaki çıkarsamaları, yaşamı bizim için anlamlı kılmaktadır. Yaşam süresince devam eden öğrenmelerimiz neticesinde, öğrenilenlerin zihinde ne şekilde yer ettiği pek çok bilim sahasının konusu olmuştur. Öğrenilenlerin zihinde anlamlı bütünler halinde kalması ve bütün bunların işe koşulduğu anda hatırlanması anlamanın bir konusunu teşkil etmektedir. Ünlü Türk düşünürü, filozof Mevlana bunu şu şekilde dile getirmektedir: “ne kadar iyi anlatırsanız anlatın, sizin anlattığınız karşıdakinin anladığı kadardır.” İncelenilen konu çerçevesinde olaya bakıldığında; Okuma nedir? Anlama nedir?, Anlama nasıl gerçekleşir?, Anlama çeşitleri nelerdir? Anlamayı geliştirmek için neler yapılabilir? Bu araştırmanın amacı da yukarıda sorulan sorulara cevap aramaktır. 2. Okuma Nedir? Okuma, gözle görülmeyen, zihinsel bir süreç olduğu için, onun hakkında bir çok tanım üretilmiştir, okuma kavramının pek çok kişide farklı anlamlar çağrıştırdığı ise bilinen bir gerçektir; “benim oğlum okuyacak” ya da “okumak en büyük erdemdir” veya “okumanın yaşı olmaz”, gibi pek çok ifade de vurgulanmak istenen “okuma”dan anlaşılanların farklı boyutlarıdır. Güncel örneklere değinecek olursak “çok okuyan mı?, çok gezen mi? bilir” şeklinde ata sözlerimize de işlemiş olan bu ifade açık olarak ne olduğu hakkında pek çok tartışmanın da konusunu oluşturmaktadır. Soyut bir eylem olan okuma ve bunun doğurgusu olarak beklenen anlama etkinliklerinin ne anlama geldiğinin tam olarak anlaşılmaması üzerine kabul görmüş tanımlar yapılmıştır. Okumanın günümüzde pek çok tanımı yapılmasına karşın genel olarak okuma; “bir yazarın okuyucuya iletmek istediklerini anlayabilmektir”, “yazılı sözcükleri okuyup belleğe kaydetmektir” (Kayalar, 1992), “basılı mesajların, görme organları aracılığıyla algılama,

OKUMADA ANLAMA...Gerek dinleme etkinliği, gerekse okuma etkinliği, genellikle, anlama ile sonuçlanmışsa bir değer taşır. Bu nedenle, dinleme ve okuma öğretiminde, bu becerilerle

  • Upload
    others

  • View
    12

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

  • OKUMADA ANLAMA

    Tanrım, değişebilecek şeyleri değiştirebilmem

    için bana güç ver. Değişemeyecek şeyleri

    kabullenmem için sabır ver. Ve bu ikisini

    birbirinden ayırt etmek için akıl ver.

    Çin Atasözü

    1. Giriş

    Geçmişten günümüze kadar yaşantımız süresince devam ederek gelen

    öğrenmelerimizin yaşantımızdaki çıkarsamaları, yaşamı bizim için anlamlı kılmaktadır.

    Yaşam süresince devam eden öğrenmelerimiz neticesinde, öğrenilenlerin zihinde ne şekilde

    yer ettiği pek çok bilim sahasının konusu olmuştur. Öğrenilenlerin zihinde anlamlı bütünler

    halinde kalması ve bütün bunların işe koşulduğu anda hatırlanması anlamanın bir konusunu

    teşkil etmektedir.

    Ünlü Türk düşünürü, filozof Mevlana bunu şu şekilde dile getirmektedir: “ne kadar iyi

    anlatırsanız anlatın, sizin anlattığınız karşıdakinin anladığı kadardır.” İncelenilen konu

    çerçevesinde olaya bakıldığında; Okuma nedir? Anlama nedir?, Anlama nasıl gerçekleşir?,

    Anlama çeşitleri nelerdir? Anlamayı geliştirmek için neler yapılabilir? Bu araştırmanın amacı

    da yukarıda sorulan sorulara cevap aramaktır.

    2. Okuma Nedir?

    Okuma, gözle görülmeyen, zihinsel bir süreç olduğu için, onun hakkında bir çok tanım

    üretilmiştir, okuma kavramının pek çok kişide farklı anlamlar çağrıştırdığı ise bilinen bir

    gerçektir; “benim oğlum okuyacak” ya da “okumak en büyük erdemdir” veya “okumanın

    yaşı olmaz”, gibi pek çok ifade de vurgulanmak istenen “okuma”dan anlaşılanların farklı

    boyutlarıdır. Güncel örneklere değinecek olursak “çok okuyan mı?, çok gezen mi? bilir”

    şeklinde ata sözlerimize de işlemiş olan bu ifade açık olarak ne olduğu hakkında pek çok

    tartışmanın da konusunu oluşturmaktadır. Soyut bir eylem olan okuma ve bunun doğurgusu

    olarak beklenen anlama etkinliklerinin ne anlama geldiğinin tam olarak anlaşılmaması üzerine

    kabul görmüş tanımlar yapılmıştır.

    Okumanın günümüzde pek çok tanımı yapılmasına karşın genel olarak okuma; “bir

    yazarın okuyucuya iletmek istediklerini anlayabilmektir”, “yazılı sözcükleri okuyup belleğe

    kaydetmektir” (Kayalar, 1992), “basılı mesajların, görme organları aracılığıyla algılama,

  • yorumlandırma ve anlamlandırma amacıyla zihnimizin görme organlarımızla ortaklaşa yaptığı

    etkinliktir”, “yansıyan ışığın göz tarafından alınarak optik sinirler aracılıyla beyne iletilmesi;

    beyin tarafından algılama, değerlendirme benimseme, reddetme, depolama ve gerektiği zaman

    çağırma sürecidir” (Kıymaz, 2002) gibi genel kabul görmüş tanımları mevcuttur.

    Okuma, okumak işi demektir, iş ismidir. Okumak, Türkçe Sözlük’te şöyle

    tanımlanmıştır:

    “1.Yazıya geçirilmiş bir metne bakarak bunu, sessizce çözümleyip anlamak veya aynı

    zamanda seslere çevirmek,

    2.Bu biçimde yazılmış olan bir metnin iletmek istediği şeyleri öğrenmek,

    3.Bir konuyu öğrenmek için okulda, bir öğretmenin yanında veya yazılı şeyler

    üzerinde çalışmak,

    4.(Şarkı, türkü veya şiir vb. için) Sesli olarak veya ezgi ile söylemek,

    5.Bir şeyin anlamını çözmek,

    6.Bazı belirtilerle bir anlamı, gizli bir duyguyu anlamak, kavramak.”

    Yukarıdaki tanımlardan anlaşıldığına göre okuma, bir ucu fizyolojide, bir ucu zihinde,

    bir ucu da ruhumuzda olan karmaşık yapıdır. Okuma, sadece duyu organlarıyla (sesle veya

    gözle) gerçekleşmez. Sadece zihinde gerçekleşen bir olay da değildir. Okuduğumuz şeyin

    hoşumuza gidip gitmemesi, bize zevk veya sıkıntı vermesi gibi ruha dayalı bir yanı vardır

    (Güler, 2000). Okuma eylemi Kayalar (1992, s20)’a göre yedi evrede oluşmaktadır, bunlar:

    tanıma, sindirme, geçişli bütünleştirme, derinleştirme, saklama ve koruma, anımsama,

    iletişim’dir.

    2. Anlama Nedir?

    Anlama kavramının kendisi aslında anlaşılamadığı için bu konuda çeşitli yorumlar

    yapılmakta ve araştırmalar temele alınmaktadır. Ancak anlama kavramının ölçülmesi,

    verilenleri istenene dönüştürme şekli olarak adlandırıldığından dolayı bir metinde, fikirde

    veya yazıda yazarın anlatmak istediğini anlamak olarak kabaca tanımlanabilir. Anlama için

    bilişsel faaliyetlerin temele alındığı günümüzde, duyuşsal düzeyde anlamaları sayısal olarak

    ifade etmenin eldeki teknoloji ve imkanlarla imkansıza yakın olduğu herkesçe bilinen bir

    gerçek olduğundan dolayı da anlama, zihinde bilişsel ifadeleri oluşturma şekli olarak ele

    alınmaktadır.

    Okumayı öğrenme aşamasında; sesleri, harfleri ve sözcükleri tanımaya başlarız. Daha

    sonra sözcük guruplarını tanımayı ve bu gruplardan anlam çıkarmayı öğreniriz. Bu beceriler

    rahatça kullanılır hale geldikten sonra da akıcı okuma süreci başlar. Sonraki aşamada artık asıl

  • sorun okumayı öğrenmek değil, öğrenmek için okumaktır (Blaha & Bennet, 1993). Buradan

    da anlaşılacağı gibi anlamak, okuma eylemi ile başlamakta fakat daha sonradan da okumanın

    ayrılmaz bir parçası, öğrenmenin meydana gelişi anlamına gelmektedir. “Okumak, okumak

    ama her şeyi gelişi güzel okumak değil, disipline edilmiş, eleştirel bir yaklaşımla okumak.

    Okumak, okumanın bir amaç değil bir araç olduğunu bilerek okumak, ilgi alanlarımız,

    mesleklerimiz doğrultusunda ilmî eserleri, ilmî eserler yanında, edebî ve felsefî eserleri de

    okumak. Kısa zamanda çok şey ifade edecek şekilde özümseyerek okumak” şeklinde

    anlamanın gerektiğini tanımlayan Gürses (1996, s. 98-103) anlamanın okuma üzerinde olan

    etkisini dile getirmektedir.

    Anlama kavramı üzerinde son yıllarda oldukça fazla değişiklikler olmuştur. Bu

    hipoteze göre sistemli yapılarda bilgi depolanır ve anlama; şekillendirme, açıklama,

    değiştirme, kaynaştırma ve oluşumlarını içerir. Anlama derecesi; yazıdan hesaba

    katılabileceği bir süre, zihinde yaratma, değişiklik, açıklama ve kaynaştırma ile ilişkili

    yapılardır (Johnston, 1993).

    Anlama üzerinde halen çeşitli tartışmalar süregelmektedir; “anlama bir oluşum mu

    yoksa bir sonuç mudur?”, “anlama bölünebilir mi yoksa bölünmez bir etkinlik midir?” bunu

    ilerleyen araştırmalar bize gösterecektir, ancak günümüzde anlamanın bütün olarak olduğu,

    bir oluşum olduğu üzerinde fikir birliği görülmektedir (Johnston, 1993).

    3. Anlama Nasıl Gerçekleşir?

    Beynin yapısı ve işlevlerini göz önünde bulundurmadan, okuma eyleminin

    açıklanması pek mümkün olmayacağı gibi, beyinin bazı bölümlerinin okumayla ilgili

    olduğunu söylemek de doğru olmayacaktır. Okuma eylemi olurken olayları anlamlandırmak

    için pek çok konunun da incelenmesi gerekir. Anatomistler ve fizyolojistler, beyinde özel bir

    okuma bölümü gösterememekle birlikte, okuma eyleminde bir çok bölgenin de etkin durumda

    olduğu bilinmektedir (Kayalar, 1992). Bundan dolayıdır ki beyin temelli öğrenme üzerinde

    fikir sahibi olmak gerekmektedir.

    Beyin Temelli Öğrenme

    Bu ilkeye göre insan öğrenmesinin temeli, sinir sistemi ve beyindir. Nörobilim beyin

    ve sinir sistemi ile bilişsel davranışlarımız arasında ilgi kurulmasına yardım eder. Beyin

    temelli öğrenme bireylerin tam öğrenme düzeyinde anlamlı öğrenmelerine ve kendi bilgilerini

    yapılandırmalarına fırsat verir.

  • Beyin dış, orta ve alt bölümlerden, iki yarı-küreden ve dört lobdan oluşur. Genel

    olarak beyinin görüntüsü Şekil 1’de görüldüğü gibidir.

    Şekil 1

    ÖÖğğrreennmmee iillee iillggii oolluuşşuummllaarrıınn yyeerr aallddıığğıı bbeeyynniinn oorrttaa vvee aalltt bbööllüümmlleerrii;;

    1- Corpus callosum Şekil 2

    2- Thalamus

    3- Hypothalamus

    4- Hippocampus

    5- Amygdala

    6- Cerebellum’dur.

    (Demirel, 2002).

    Bilgi işleme kuramına göre öğrenmenin, dolayısıyla anlamanın gerçekleşmesi için

    Aşağıdaki şekilde gösterilenlerin yerine getirilmesi gerekmektedir.

  • Şekil 3

    Atkinson-Shiffrin bilgi işleme modeli

    Bulunduğumuz ortam sayısız nesne ve olguyu deneyimimize sunmaktadır. Duyu

    organlarımız sayesinde çevresimizde olup bitenlerden haberdar oluruz. Duyu organlarımızın

    çevredeki her şeyi algılayıp işlemesi mümkün değildir. Fakat zihnimizde sürekli olarak bir

    şeyleri işliyoruz. Algıladıklarımızı nasıl işliyor ve nasıl öğreniyoruz? İşte bilişsel teori, bilgiyi

    algılamayı, işlemeyi, depolamayı ve hatırlamayı açıklamaya çalışmaktadır. Bu bağlamda

    bilgi-işleme (information processing) teorisi (Ericsson ve Kintskh; 1995, Atkinson ve

    Shiffrin; 1968, Craik ve Lockhart; 1972, Flavell ve ark.; 1993) öğrenme sürecini, çevreden

    uyarıcıyı algılama, kısa süreli bellekte işleme ve uzun süreli bellekte depolama olmak üzere

    üç aşamada incelemektedir.

    Algı Kaydedici (Sensory Register) ve Kısa Süreli Bellek: Bellek sisteminin ilk birimi olan algı

    kaydedici görme, işitme, dokunma, tat ve koku alma duyuları vasıtasıyla her an birçok bilgiye

    maruz kalır. Ancak bu bilgilerden çok azı bu almaç tarafından dikkate alınabilir. Dikkate

    alınan bilgiler de bu almaçta birkaç saniye süreyle kalabilir. Eğer bu kısa süre içinde dikkate

    alınan bilgiler işleme alınmazsa hızla kaybolurlar. Dikkate alınıp işleme sokulan bilgi ise

    bellek sisteminin ikinci birimine, yani kısa süreli (KS) belleğe aktarılır. Kısa süreli bellek

    birimi de bilgiyi çok kısa bir süre için tutabilir (yaklaşık 30 saniye kadar). Ayrıca kısa süreli

    bellekte tutulabilecek bilgi miktarı da oldukça sınırlıdır. Bilincimizde tuttuğumuz veya

  • düşünülmekte olan bilgiler kısa süreli belleğe getirilir. Kısa süreli bellek almaçtan bilgi aldığı

    gibi, bellek sisteminin üçüncü ve son birimi olan uzun süreli bellekten de bilgi alır. Kısa süreli

    belleğe gelen bilgi, onu düşünmeyi ve maniple etmeyi bıraktığımız anda kısa süreli bellekten

    silinir. Kısa süreli bellek dışarıdan durmaksızın gelen bilgileri ve uzun süreli bellekten gelen

    bilgileri işlediği için aktif bellek olarak da bilinir. Aktif bellek bilgiyi süzgeçten geçirir,

    organize eder, bilginin mevcut bilgilerle bağlantısını kurar ve onu uzun süreli (US) belleğe

    depolanması için gönderir. Bilginin aktif bellekte bir süre kalabilmesi için onun bir şekilde

    tekrar edilmesi gerekir. Örneğin, bir arkadaşınızı arayacaksınız, telefon numarasını adres

    defterinden okuduktan sonra, telefonu çevirene kadar onu tekrar edersiniz. Numaranız kısa bir

    süre için de olsa kısa süreli bellekte korunmaktadır. Ancak bir bilgiyi ne kadar uzun süre aktif

    bellekte tutarsanız, o bilginin uzun süreli belleğe aktarılma olasılığı o kadar yüksek olur. Bu

    yüzden aktif bellekteki tekrar, öğrenme için son derece önemlidir. Bir o kadar önemli olan da

    bilginin aktif bellekteyken başka bilgi ve uyarıcılar tarafından itilmesi ve kaybedilmesidir.

    Dolayısıyla öğrenme ortamındaki uyarıcılar düzenli ve itina ile organize edilmelidir.

    Şekil 4

    Bellek kavramıyla ilgili bir (zihinsel) örüntü-kavram ağı

  • Uzun Süreli Bellek: Bilgilerin uzun süreli (yıllarca) saklanması, bellek sisteminin bu

    biriminde olur. Uzun süreli belleğin sınırsız depolama kapasitesi olduğu tahmin edilmektedir.

    Çok büyük kapasitede olduğu için bilginin bu birimde kaybolması da mümkündür. Tulving

    (1993), uzun süreli belleği aşağıdaki gibi üç bölüme ayırmaktadır:

    Olgusal (episodic) bellek

    Anlamsal (semantic) bellek

    Yöntemsel (procedural) bellek

    Olgusal Bellek: Uzun süreli belleğin olgusal bellek bölümünde kişi bireysel deneyimlerinin

    bir resmini saklamaktadır. Burada, deneyimlerin nerede ve ne zaman olduğuna dair bilgiler

    organize edilerek saklanır (Martin, 1993). Örneğin birçok yetişkin çocukluğunda yaşadığı

    birçok olayı yer ve zaman gibi ayrıntılarıyla hatırlar. Bazen birkaç akşam önce ne yediğinizi

    hatırlamayabilirsiniz fakat üç yıl önceki bir dansı kiminle ve nerede yaptığınızı hatırlarsınız.

    Çünkü yer ve zamana ilişkin ipuçları belleğin bu bölümündeki bilgileri hatırlamanıza

    yardımcı olmaktadır. Olgulara ait birçok ipucu olmasına rağmen, bütün deneyimler uzun

    vadede hatırlanamaz. Bunun nedeni ise sonraki deneyimlerin öncekileri örtmesidir.

    Yöntemsel Bellek: Yöntemsel bellek bir şeyin nasıl yapılacağına ilişkin bilgileri içerir.

    Anlamsal bellek bir şeyin ne olduğuna yönelik bilgiyi tutarken, yöntemsel bellek bir şeyin

    nasıl olduğu veya yapıldığı konusundaki bilgiyle ilgilidir. Bu bellek türünün bilgiyi uyarıcı-

    tepki eşleşmesi olarak tuttuğu varsayılmaktadır. Örneğin, araç kullanmayı öğrenirken vites,

    direksiyon, pedallar ve ayna gibi mekanizmaların nasıl bütünselleştirilerek aracın

    yönlendirildiğini öğreniriz. Bu davranışı öğrendikten sonra, bir süre araç kullanmasak bile,

    araç kullanmaya tekrar başladığımızda mekanizmalarla yönlendirmeyi nasıl yapacağımızı

    kolaylıkla hatırlarız. Çünkü bu mekanizmalarla (uyarıcı) yönlendirme davranışını eşleştirerek

    bilgiyi depolamıştık.

    Anlamsal Bellek: Uzun süreli belleğin bu bölümünde bilginin kodlanıp depolanması olgusal

    bellektekinden farklı olmaktadır. Kavram ve kavramlar arası ilişkiler bir ağ dokusu şeklinde

    organize edilmektedir. Bu ağ organizasyonu Piaget’nin sözünü ettiği zihinsel örüntü(ler)den

    başka bir şey değildir (Anderson, 1985). Bu örüntü bir konunun ana hatlarının belirtildiği bir

    çizelge biçimindedir. Her bir kavram ve süreç için örüntü oluşturulmakta ve varolan

    örüntülerle ilişkilendirilmektedir. Anlamsal bellek içerisinde bilgiye ulaşmak kavram

    haritasındaki (örüntü) yolları takip ederek olmaktadır. Aynı bilgiye ulaşmak için birden fazla

    yoldan herhangi biri seçilebilmektedir. Anderson’a (1985) göre bir kavram ağındaki

    kavramlar arasında ne kadar çok bağ varsa, ilgili bilgilere ulaşmak da o kadar kolay

  • olmaktadır. Çünkü bir bilgiye bir yoldan ulaşılamazsa diğerleri işe koşulabilir. Uzun süreli

    bellekte bilginin değil, ona ulaşılacak yolların kaybolduğu fikri de böylelikle daha iyi

    anlaşılmaktadır. Bir kavram ağı ne kadar iyi organize edilir ve anlamlı inşa edilirse, belleği de

    o denli güçlü kılar (http://cet.boun.edu.tr/ets/bde/bilgiislem.htm).

    4. Anlama Çeşitleri Nelerdir?

    Gerek dinleme etkinliği, gerekse okuma etkinliği, genellikle, anlama ile sonuçlanmışsa

    bir değer taşır. Bu nedenle, dinleme ve okuma öğretiminde, bu becerilerle ilgili çalışmalar

    çoğu zaman anlama etkinliği ile tamamlanır, bütünlenir. Anlama etkinlikleri, bir bakıma

    öğrencilerin dinleme ve okuma etkinliklerindeki anlama ya da başarı düzeylerini görmemize

    yardımcı olur. Anlama bakımından birinci devrede öğrencilere şu yeterlilikleri kazandıracak

    etkinliklere yer vermeliyiz: Resimleri yorumlayabilme; dinlenen, izlenen, okunan bir öykü ya

    da masala uygun bir başlık bulabilme; okunan, dinlenen bir öykü ya da masaldaki

    kahramanların niteliklerini, olayların yer ve zamanlarını anlayıp belirtebilme, sonucu

    kavrayabilme (Kavcar ve diğerleri, 1995).

    Üç tür okumada anlama çeşidi vardır, bunlar: basit, yorumlayıcı ve eleştirel anlamadır.

    1. Basit Anlama Becerileri:

    Bilginin yerini tespit.

    Bilgiyi toplama.

    Basamakları izleme.

    Karakterleri belirleme.

    Yerleri belirleme.

    Direktifleri izleme.

    Yazarın yapısal planını açıklama.

    2. Yorumlayıcı Anlama Becerileri:

    Ana fikri bulma.

    Önemli fikirleri seçme.

    Fikirleri organize etme.

    Kavram ve prensipleri geliştirme.

    Özetleme.

    Çıktıları ve etkileri hipotez etme.

    İma edilen manaları anlama.

    Genellemeler yapma.

    İlişkileri belirleme.

  • İleriye dönük tahmin.

    Bilgileri karşılaştırma.

    Uygulamaları belirleme.

    Uygulama yapma.

    Yazarın amacını, karakterlerin eğilim ve motivasyonlarını belirle.

    Zevk alabilme.

    Yazarın fikri ve eğilimini belirleme.

    Yarım olan bir fikri tamamlama.

    Ortamı başka ortamlarla karşılaştırma.

    Ortamı kişisel tecrübelerle birleştirme.

    Duygusal imajlar oluşturma.

    Duygusal cevaplar oluşturma.

    Okuduğunu yeniden yapılandırma.

    İmlaya dikkat ederek okuma.

    Çıkarsama yapma.

    3. Eleştirel Anlama Becerileri:

    Okunanları; kalite, değer, doğruluk, gerçeklik, taraflılık, tutarlık,

    propaganda, ilgililik, yeterlilik, gerçek veya fikir açılarından karşılaştırma.

    Okumayla ilgili kendi amaçlarını belirleyip değerlendirme.

    Yazarın amaçlarını ve tavırlarını değerlendirme.

    Konuyu ortam açısından değerlendirme.

    Ortamdaki dili değerlendirme.

    Ortamın genel yapısını değerlendirme.

    Yazarın uzmanlığını değerlendirme.

    Bilgi kaynaklarını değerlendirme.

    5. Anlamayı Geliştirme Stratejileri

    Öğrenmek, anlamak demektir. Anlama gücünün geliştirilmesi için, konunun dikkatle

    okunması,öğrencilerin eski bilgiler ile benzerlik ve bağıntısının kurulması,örneklere dikkat

    edilmesi,okunulan konunun ana fikrinin ortaya çıkarılması hususları üzerinde durulması

    gerekir.Bütün-Parça-Bütün Yöntemi

    A-İnceleme,

    B-Sorular oluşturma,

    C-Okuma

  • D-Hatırlama ve özetleme

    E-Tekrarlama

    A-İnceleme: Bir kitabın ya da yazının incelenmesi,o kitap hakkındaki genel bir bilgi

    sahibi olmak demektir.Bu da kitabın adının,yazarının,basıldığı yılın,kapağındaki tanıtıcı

    yazıların önsözü ile içindekilerin ve ana başlıkların genel olarak gözden geçirilmesi ile

    mümkün olur. Diğer kitabın devamından yararlanılmak isteniyorsa,o zaman daha ayrıntılı bir

    inceleme yapılamalıdır.

    B-Sorular Oluşturmak: Her kitabı veya yazıyı,bir takım sorulara cevap bulmak için

    okumak gerekir. Bu nedenle okumaya geçmeden önce,yapılan incelemeden de yararlanılarak

    söz konusu kaynaktan cevapları bulunabilecek sorular belirlenmelidir. Bu sorular kişiyi daha

    dikkatli olmaya yöneltecektir.

    C-Okuma: Bir ders kitabını ya da düşündürücü eseri okurken,beyin güçlerini konuya

    yöneltmek gerekir. Okuduğunu anlamada başarı iyi ve hızlı okuyabilmeye bağlıdır.Okuma

    sırasında niçin, nasıl, nerede, ne zaman, kim gibi sorular, okuyanın kafasında merak

    uyandırmaktadır. Özelden genele doğru gitmede, kitabın,her bölümünün ve sonuçta tümünün

    ana düşüncesini bulmak gerekir. Ele alınan bir kitabın veya yazının en az iki defa okunması,

    anlamanın ön şartıdır. İlk okumada kitap ya da yazıdaki ana-yan düşüncelerini tespit etmek

    gerekir. Bu esnada not çıkartma veya satırların altını çizme gibi işlemler yapılamamalıdır.

    İkinci okumada ise; ana ve yan düşünceler, kesin olarak belirlenmeli, ve satır altları

    çizilmelidir.

    a. İyi okuma:Bütün-parça-bütün yöntemindeki çalışmaları yerine getirmek, iyi

    okumak demektir.

    b. Hızlı Okumak:İyi ve etkili okuma deyince, okuduğunu anlamak akla gelir.ancak

    hızlı okumayı engelleyen faktörler vardır.

    1. Kavrama uzaklığının ve kesintilerinin kısa oluşu; bazı kişiler bir yazıyı okurken, bir

    veya daha fazla kelimeyi kavrayabilmektedir. Buna "kavrama uzaklığı" denir.

    2. Sık sık geriye dönüş; kavrama uzaklığı ne kadar uzak olursa, geriye dönüşler, o

    oranda çoğalır ve zaman kaybına neden olur.

    3.Sessiz okuma alışkanlığının kazanılmış olmasıdır.

    Okuma hızının geliştirilmesi için, gözlerin kusursuz olması, sözcük dağarcığını

    zenginleştirmek, çok okumak, sözlük ve ansiklopedi gibi kaynak kitaplardan yararlanmayı

    alışkanlık haline getirmek, yeni, yabancı teknik sözcükleri not etmek ve bunları günlük

    konuşmalarda ve yazılarda kullanmaya çalışmak gerekir.

  • Okumayı geliştirmede ön şart iyi ve sürekli okuma alışkanlığı edinmek, günde en az

    15-20 dakikalık bir zamanı okumaya ayırmaktır. Okumayı daha iyiye götürebilmek için,

    okuldaki Türkçe ve Edebiyat öğretmenleri ile işbirliği yapılmalıdır.

    D- Hatırlama-Özetleme: Okuduklarını yeniden gözden geçirmeyen hatırlamaya

    çalışmayanlar, öğrendiklerinin yarısını kitabı bıraktıktan bir süre sonra unutmaktadır. Bu

    nedenle öğrendiklerimizi unutmamak için düzenli bir çaba göstermek zorundayız .

    Gözden geçirme ve hatırlama çalışmalarınızı parça parça yürütmelisiniz. Her başlık

    altındaki parçayı dikkatle okuduktan sonra durunuz, okuduklarınızı hatırlamaya çalışınız.

    Eğer zamanınız sınırlı ise konunun ana çizgilerini belirlemekle yetinebilirsiniz.

    Okuduğunuz yere bakmadan o parçayı başarı ile özetleyebilirsiniz o parçayı

    anlamışsınız demektir. Kimi zaman okuduğunuzu anladığınızı sanırsınız . Ancak özetlemeye

    sıra gelince bir cümle bile yazamadığınızı görürsünüz .

    Özet çıkarma: Bu konuda dikkat edeceğiniz en önemli nokta okuduğunuz yazının

    özünü yakalamak ve okunan yazıya bakmadan kendi sözcükleriniz ile oluşturacağınız

    cümleler ile okunaklı ve kısaca yazabilmektedir.

    En kolay özetleme paragraf paragraf yapılan özetlemedir. İkinci paragraf kümelerinin

    özetlenmesidir. Üçüncüsü bölümlerin özetlenmesidir.

    Özet çıkarırken yazıdaki planı bozmamaya, yazının amacını yitirmemeye, ana

    düşüncesini ve onu destekleyen yardımcı düşünceleri belirtmeye ve yazıdaki anlamı

    korumaya çalışmalısınız. Gerek okurken gerekse yazarken konunu ana çizgilerini belirtmek

    çok gereklidir. Bunu gerçekleştirmek, yazının çatısını gösteren şemayı oluşturmak demektir.

    Ana çizgiler ile yazı bütünü çok kısa bir özet biçiminde gözler önüne serilmiş olur. Ana

    çizgileri çıkarmak için, okuduğunuz yazının başlıklarından yaralanabilirsiniz. Her bölüm

    başlığını o bölümün ana düşüncesini içerecek bir cümle biçiminde genişletiniz sonra

    paragraflarına cümlelerinden yararlanarak alt başlıkları yardımcı düşünceleri yansıtan bir

    cümle durumuna sokunuz. Üçüncü,dördüncü aşamada alt başlıklar varsa yada siz böyle bir

    ayrıntılamayı gerekli görüyorsanız birinci ve ikinci derecedeki düşünceleri belirttikten sonra

    üçüncü ve dördüncü derecedeki düşünceleri de birer cümle olarak belirleyebilirsiniz. Her

    aşamayı bir öncekinden içerde yazarsanız, bir, iki, üç, dört, beşinci derecedeki düşüncelerin

    ilk bakışta görünebilmesini sağlamış olursunuz.

    Ana çizgileri, özet çıkarma ve not alma madde ( bölüm ve alt bölüm) başlıkları olarak

    kullanabilirsiniz. Hatırlama ve özetleme aşamasında gerçekleştirilmesi gereken bir işte

    okunan yazıyı değerlendirmektir. Özet ile söylersek; bu aşamada bütünü oluşturan her parça,

    tüm ayrıntıları ile öğrenilmeye çalışılmalıdır. Hafızanın öğrenim çalışmalarındaki fonksiyonu

  • büyüktür. Aslında öğrenme hafızaya fazla dayanmamalıdır. Fakat bazı konular da hafıza

    olmadan öğrenilmemektedir. Bunun da eğitimine gerekli itina gösterilmeli, dikkat edilmelidir.

    Çünkü eğitim ve öğretimin son amacı sayılan "düşünmeyi öğrenmek" hafıza aracılığıyla

    olmaktadır. Hafıza, düşünme için gerekli olan zihni araçları verir. Eğitim psikolojisinin

    verilerine göre ve C.G Wren ve R.P.Larsen gibi yazarlara göre daha verimli bellemeye götüre

    öğrenim ilkeleri şöyle sıralanabilir:

    1. Öğrenilen şeyler, zihinde bir takım "parçalar " halinde kalmamalı bunlar, dersin

    özelliğine uygun bir "ilke" ye bağlanmalıdır.

    2. Bu ilkeler yalnızca zihinde veya hafızada duran bir "ilke"olarak kalmalı; her ilke,

    hayatla ilgili bir konuya da bağlanmalıdır.

    3. Bir konunun öğrenilmesi, ileride o konunun, kişinin kendisi için gerekli olunacağına

    inanılarak yapılmalı, her öğrenme olayı"gelecek"le ilgili bir amaca bağlanmalıdır.

    4. Öğrenilen konular sınıflandırılarak dağınıklıktan kurtarılmalıdır.

    5. Yeni öğrenilen bir kelime veya fikir, daha önce öğrenilen benzerlerine veya

    zıtlarına bağlanmaya çalışılmalıdır.

    6. Herkesi, öğrenmede yetenekli olduğu bir yönü vardır.

    7. Bir konunun örenilmesinde çok kez "bütün", "parça", "bütün" metodu

    uygulanmalıdır.

    8. Öğrenmede veya bellemede "aralıklı tekrar" a önem verilmelidir.

    9. Ezberlenecek bazı teknik kelime veya terimler, bir kartın bir yüzüne yazılmalıdır,

    diğer yüzünde gerekli açıklamalar bulunmalıdır.

    Öğrenilen bir şeyi hatırlayabilme, alışkanlık gerektiren bir iştir. Ama "unutma"

    olmadan da öğrenmenin olabileceği şüphelidir.

    E.Tekrarlama: Bu aşamada, okuyup öğrendiklerinizin doğru olup olmadığını

    denetlemiş ve doğru olanları pekiştirmiş olacaksınız. doğrulama amacı ile yapacağınız ilk iş,

    okuduğunuz kitap ya da yazının genel yapısını incelemektir. İkinci işiniz kitap ya da yazı ile

    ilgili olarak oluşturduğunuz soruların tümünü cevaplayıp, cevaplayamadığınızı yoklamaktır.

    Cevaplanması gereken yeni sorular ortaya çıkmışsa, onları da cevaplamış olmasınız.Üçüncü

    işiniz ise kitap ya da yazıyı yeniden okumak ve notlarınızdaki eksiklikleri tamamlamaktır.

    Notalma:

    a.Öğretmenin anlattıklarından özellikle ders kitaplarında bulunmayan açıklamanın,

    b.Bir konferansçının anlamı bulunan düşüncelerinin,

    c.Okunan kitap ve yazıdaki ilginç bulunan düşüncelerin,

    d.Bir gezide ilgiyi çeken özelliklerin,

  • e. Her hangi bir anda akla gelen ilginç görüşlerin kısa sözlerle yazılması.

    Yararları :

    a. Konuyu kısaltarak not tuttuğunuz için ifade yeteneğiniz gelişir.

    b. Öğrenilen zamanla unutulsa bile bu konu ile ilgili notları okumakla konuyu hemen

    hatırlarsınız.

    c. Not tutma anında dikkat devamlı olarak bir noktaya toplandığında bilgi ve fikirler

    kolayca zihninize yerleşir.

    d. Tertip ve düzenleme yeteneklerinizi arttırır.

    e. Sizi sürekli olarak etkin, uyanık ve gelişmeye açık tutar.

    Not almada dikkat edilecek noktalar:

    1. Not almaya başlarken tarih koyunuz.

    2. Not tutarken belli bir plana göre hareket edilmelidir. Plan ve taslak, notların tertipli

    olarak yazılmasına yardım eder. Bu konuyu bölüm ve kısımlara ayırarak not alınız.

    3. Notlar kısa ve özlü fikirleri kapsamalıdır.

    4. Notları kedi ifadenizle yazmalısınız.

    5. Notları yazarken düzenli ve okunaklı bir ifade kullanmalısınız .

    6. Notları mümkün olduğu kadar mürekkepli kalem ile tutunuz.

    (http://www.egitimbahcesi.netteyim.net/verimli/vc1.html).

    Bir başka kaynakta (Selçuk, 2000, s.197-199)benzer noktalar üzerinde durulmakta ve

    bu stratejiler Tekrar Stratejileri, Anlamlandırma Stratejisi, Örgütleme Stratejileri, Duyuşsal

    Stratejiler olarak dört ana başlık altından incelenmektedir.

    1. Tekrar Stratejileri:

    Yeni karşılaşılan bilgileri tekrarlayarak kısa süreli bilgileri hafızada tutmayı ya da

    uzun süreli hafızaya kodlamayı sağlayan stratejidir. Tekrar stratejisinin kapsadığı başlıca

    taktikler şunlardır:

    Bir metnin tekrar tekrar sesli ya da sessiz okunması.

    Metnin okuduktan sonra anlatılması.

    Metindeki bilgilerin bir kağıda not alınması.

    Okurken düzenli aralıklarla durup zihinde cümlelerin tekrar edilmesi.

    Metinde geçen bir fikrin değişik şekillerde söylenmesi.

    Önemli yerlerin altının çizilmesi.

    Tekrar stratejileri özellikle kısa süreli hatırlamayı artırmada ve bir metnin aynen

    kazandırılmasında etkili bir yoldur. Bu stratejinin başarısı, büyük ölçüde öğrencinin önemli ve

    önemsiz bilgileri ayırt etmesine bağlıdır.

  • 2. Anlamlandırma Stratejisi:

    Bu strateji bilginin mevcut haliyle aynen hafızaya yerleştirilmesi yerine anlamlı bir

    bütün haline getirilerek kazanılmasıdır. Bu stratejiyi kullanan öğrenci, yeni karşılaştığı bilgiyi

    eski bilgileri ile karşılaştırıp var olan şemasına uydurmaya çalışır. Anlamlandırma stratejisinin

    kapsadığı başlıca taktikler şunlardır:

    Öğrenilen materyali çağrıştıracak imgeler biçimlendirme.

    Öğrenilen konunun ana fikrini ortaya koyma.

    Özet çıkarma.

    Metni yorumlayarak kendi cümleleriyle not alma.

    Soruları oluşturma ve mevcut sorulara cevap verme.

    Mevcut bilgiyi harekete geçirme.

    Geri getirmeyi kolaylaştıracak hatırlatıcılar kullanma.

    3. Örgütleme stratejileri:

    Bu stratejiler öğrencilerin yeni karşılaştıkları bilgileri bir araya getirerek daha önceki

    bilgilerine göre yeniden düzenlemesini içerir. Bilgilerin sınıflanması, grafik ve şemalarla

    gösterilmesi bu stratejinin taktiklerindendir. Bu stratejiyi etkili olarak kullanabilen öğrenciler

    bir grafik ya da şema ile sayfalarca tutacak bir yazıyı özetleyebilirler.

    4. Duyuşsal Stratejiler:

    Öğrenciler kendi yeterlilikleri hakkında genel inançlara sahiptirler. Bu inançlar

    öğrencilerin stratejileri kullanmasında ve güdülemesinde etkilidir. Okul öncesi dönemdeki

    çocuklar kendi yeterlilikleri konusunda oldukça iyimserdir. İlköğretim döneminde yetenek ve

    çabanın aynı şey olduğu düşünülür. Bu dönemdeki çocuklar zeki öğrencilerin daha fazla

    çalıştıklarını ve fazla çalıştıkları içinde zeki olduklarını farz ederler. Daha ileri yaşlarda bazı

    öğrenciler başarının kişisel çabalardan kaynaklandığını düşünürken, bazıları da doğuştan

    gelen yetenek ya da şansın önemli olduğunu ifade ederler. Başarı ile gösterilen çaba arasında

    yüksek bir ilişki olduğunu düşünen öğrenciler, içinde bulundukları durumda kendilerini

    kontrol edebileceklerini düşünürler. Bu düşünce onların başarılı olmasında etkili olur. Bu

    konuda kendine güveni olmayan öğrenciler yüksek kaygı yaşarlar ve bu nedenle stratejileri

    etkili kullanamazlar. Duyuşsal stratejileri etkili kullanamayan öğrenciler;

    Çabuk öğrenmeye çalıştıkları için önemli fikirleri yeterince

    öğrenemezler.

    Çalışırken başarısızlık endişesi duyarlar.dersi sadece sınav baskısı ile

    çalışırlar.

  • Zorlandıkları zaman ya çalışmayı bırakırlar ya da kolay olan kısımları

    çalışırlar.

    Kendilerini gergin hissederler.

    Üst düzey düşünme gerektiren işleri yapmak yerine, daha az önemli ve

    çaba gerektirmeyen işleri tercih ederler.

  • MAKALE İNCELEMESİ

    (BİR METNİ FARKLI BİR ŞEKİLDE İŞLEMENİN ANLAMA DÜZEYİNE ETKİSİ)

    Araştırma, “okullarımızda Türkçe derslerinin metin işlemede, bilinmeyen kelimelerin

    üzerinde yapılan çalışmaların okuduğunu anlamaya etkisini belirlemek” amacıyla

    yapıldığından ötürü ele alınmıştır.

    Araştırmanın giriş kısmında “insanların eğitilme ihtiyacı” üzerinde durulmuştur, fakat

    insanlar eğitime mi yoksa eğitilmeye mi ihtiyaç duyarlar konusu yıllardan beri süregelen

    tartışmaların konusunu oluşturduğundan dolayı burada kanımca yanlış fikir oluşturulabilecek

    bir kavram olan “eğitilme” üzerinde durulmuştur, bence eğitime ihtiyaç duymak ile

    eğitilmeye ihtiyaç duymak arasında bir anlam farkı bulunmaktadır.

    Eğitim başlarda terbiye anlamında kullanılmıştır. Terbiye ise insanın doğuştan

    getirilen özelliklerinin ve bunların üzerin inşa edileceklerin farkında olarak sistemli anlama

    örüntüleri sağlama işi olduğundan dolayı öğrenmenin temelinde anlama yatmaktadır. Biz

    yetişkinler bile hali hazırda anlamanın ne olduğu ve oluşumu üzerinde kesin fikir sahibi

    olmamamıza rağmen bu kavram üzerinde incelemeler yapmışızdır ki araştırmacı da bunun

    üzerine eğilmiş ve Türkçe öğretiminin metin okuma bölümünde anlamayı kolaylaştırıcı

    etkinliklerin üzerinde durulmuştur.

    Araştırmanın teorik kısmında anlamanın çeşitli tanımları yapılmasına karşın genel

    olarak sadece bilişsel süreç olduğu kanaati ağır basmaktadır. Ancak anlamanın anlaşılması

    için beyin fonksiyonları üzerinde durulmamıştır. Beyin fonksiyonlarının anlama üzerindeki

    etkisi göz ardı edilemeyecek kadar büyüktür. Metinde anlama üzerinde duran araştırmacı

    anlama çeşitlerini net olarak ortaya koymamış dolayısıyla anlamanın boyutlarını da

    araştırmasında göz ardı etmiştir.

    Anlama üzerinde bir oluşum mu, bir sonuç mu seklinde tartışmalar olması ise

    anlamanın nasıl gerçekleştiği konusunun hala netleşmediğini gözler önüne serdiğinden dolayı

    araştırmacı bunun üzerinde durmamış; araştırmasında anlamanın sonuç kısmını ele aldığını

    belirten ifadeler kullanmıştır.

    Bir metni anlamayı sağlamak için önce metnin öğretmen tarafından okunması, daha

    sonra öğrencilere okutulması (sesli ve sessiz), metnin anlatılması, metinde geçen yabancı

    kelimelerin anlamlarının verilmesi ve son olarak da metin ile ilgili soruların cevaplandırılması

    üzerinde durulmuştur. Burada kanımca bu düzenlemenin yeniden; metni öğrencilerin

    Abdurrahman KILIÇ, Eğitim ve Bilim Dergisi, Cilt 27 sayı 123 (53-61), 2002

  • okuması, metinde bilinmeyen kelimelerin verilmesi, metni öğrencilerin canlandırması, çeşitli

    resimli kartlarla veya materyallerle metnin karmaşıklığına göre şekillendirilmesi ve en son

    olarak da metine ilişkin çeşitli sorular ile öğrencilerin metinden ne anladıkları

    yorumlanmalıdır.

    Araştırmanın deneysel boyutunda araştırmacı: “ilköğretim birinci kademe 5. sınıf

    düzeyinde öğrencilerin bir metni bireysel olarak çalışarak ulaştıkları anlama düzeyleri ile

    metni işledikten sonra (kelimeleri önce verme, vermeme ve sonra verme) ulaştıkları anlama

    düzeyleri arasındaki fark” olup olmadığını ortaya koymaya çalışmıştır.

    Araştırmacının ortaya koyduğu bulgular neticesinde ilginç sayılabilecek sonuçlar elde

    edilmiştir. Bulgular incelendiğinde öğrencilerin metni bireysel çalıştıklarındaki anlama

    düzeyleri ve metni işledikten sonraki anlama düzeyleri arasında bir fark bulunmaktadır. Bu

    bulguya göre öğrencilerin metnin işlenmesinden önce edindikleri yabancı kelimelerin

    anlamayı olumlu yönde etkilediği şeklinde bir çıkarımda bulunmak mümkündür. Araştırmacı

    tarafından ilk bulgunun bu şekilde bulunması anlamanın ne şekilde şekillendiği hakkında fikir

    sahibi olmamıza yararken diğer taraftan metin işlenmeden önce bilinmeyen kelimelerin hangi

    şekilde (sözlükten mi, anlamı tahmin ederek mi yoksa cümle içinde geçtiği şekliyle mi)

    verileceği üzerinde bir açıklamada bulunulmamaktadır.

    Araştırmada metnin bireysel okuma ve grup ile okuma arasında grupla okuma ile

    anlamada manidar bir fark bulunmuştur, araştırmacı bireysel okuma çalışmalarına ağırlık

    verilmesinin üzerinde öneriler kısmında durmuştur, fakat bunun nasıl yapılacağı ve anlama

    üzerindeki etkisinin nasıl gerçekleştireceği üzerinde bir açıklamada bulunmamıştır.

  • KAYNAKÇA

    BACANLI, Hasan. “Gelişim ve Öğrenme” Nobel Yayınları. Ankara, 2002.

    BLAHA, Barbara, J. M. Bennet. “Yeni Okuma Teknikleri” (Çev: Doğan ŞAHİNER). Rota

    Yapım Tanıtım Tic. Ltd. Şti. İstanbul, 1993.

    GÜLER, Ü. “http://www.geocities.com/uguler2000/12anlamateknikleri.htm” 2000.

    GÜRSES, Reşide. “Okuma Anlama Üzerine” Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu

    Bülteni, Eylül 1996, Sayı: 28, Cilt:IX,ss.98- 103

    .http://www.tdk.gov.tr/residesadik/OkumaAnlama.htm

    JOHNSTON, H. Peter. “Reading Comprehension Assesment: A Cognitive Basic” Library

    of Congress Cataloging in Publication Data. New York, 1993.

    KAVCAR, Cahit, Ferkan OĞUZKAN, Sedat SEVER. “Türkçe Öğretimi, Türkçe ve Sınıf

    Öğretmenleri İçin.” Engin Yayınevi. Ankara, 1995.

    KAYALAR, Meriç. “Etkili ve Hızlı Okuma Sanatı” Real Yayıncılık. İstanbul, 1992.

    KILIÇ, Abdurrahman. “Bir Metni Farklı Bir Şekilde İşlemenin Anlama Düzeyine Etkisi”

    Eğitim ve Bilim Dergisi. Cilt 27, Sayı 123, ss. 53-61, 2002.

    ÖZBAY, Yaşar. “Gelişim ve Öğrenme Psikolojisi” Erol Ofset. Trabzon, 2001.

    SELÇUK, Ziya. “Gelişim ve Öğrenme” Nobel Yayın Dağıtım. Ankara, 2000.

    SENEMOĞLU, Nuray. “Gelişim Öğrenme ve Öğretim”Özsen Matbaası. Ankara, 1998.

    ÜLGEN, Gülten. “Eğitim Psikolojisi Kavramlar İlkeler, Yöntemler Kuramlar ve

    Uygulamalar” Lazer Ofset Matbaa Tesisleri Tic. Ltd. Şti. Ankara, 1994.

    http://cet.boun.edu.tr/ets/bde/bilgiislem.htm. Bilgi İşleme Kuramı.

    (Yazarı Bilinmemektedir).

    http://www.egitimbahcesi.netteyim.net/verimli/vc1.html. Anlama Gücünün Geliştirilmesi.

    (Yazarı Bilinmemektedir).