18

MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

  • Upload
    others

  • View
    8

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-
Page 2: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı

Yazan: Dr. 1\1. Hami AY AS

Türkiye'de sosyolojinin kurucusu, Üniversite'de sosyoloji öğreniminibaşlatan Filozof Ziya Gökalp'i doğumunun 100. yıldönümünde anmak üzerehazırlıkların geliştirildiği şu sıralarda; 8 Aralık 1930 da ölen!, ahlak, felsefeve sosyolojiye dair hirtakım eserleri henüz Türkçe'yi Latin harfleri ile oku-yanlara sunulmamış bulunan İstanbul Darülfünunu Edebiyat FakültesiAhHik ve İctimaiyat Müderrisi Mehmcd İzzet Bey'in Din Sosyolojisi öğrenci-lerini ve meraklılarını yakından ilgilendirecek olan bir yazısını sunuyoruz.

Yazı, Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası'nın 1924\le yayiillanail7. sayısında yer almaktadırı. Durkheim'in iki eserinin çevirilerini dil bakımın-dan ele alan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefe ve din sosyolojisi bakı-mından önemli kavram tartı~malarına da girmiştir. Yazıdan, Türkiye'de dinsosyolojisinin tarihçesi i(;in yeni hilgiler de edinmekteyiz. Sözgelişi, İstanbul'uişgal eden yahaneı kuvvetleree Darülfiinun'dan ayrılmak zorunda IJırakılanve Malta'ya sürgün edilen Ziya Gökalp Bey'in yardımeısı ve halefi ~eemeddinSadık Sadak'lIl Dini lcıimaiyat Notları'nı bu yazıdan öğreniyoruz.

Yazı, ayrıca, kitap eleştirmesi açısmdan cl a herhalde oldukça önem taşı-

maktadır.

Metnin yeni yazıya aktarılmasında sadcleştirmeğe gidilmemiş, olduğugibi yayınlanması tercih edilmiştir. Ancak, transkripsion harfleri ile yazmakya da bugünkü söyleyiş ve yazı dili ile yayınlamak konusunda tereddüt edil-miş, sonunda, bugünkü yazı dili biçimi uygun görülmüştür. Bu konuda, Sa-ym İhsan İnan'a tartışma ve ilgilerinden dolayı teşekkürlerimi belirtmeliyim.

1 BakJlllz: Dariilfüııun Edebiyat Fakült.esi Meeınua". C.VU, S:5, htanlml 1931; ıŞ (Fel-sefe, Ahlak ve letinıaiyat Meenıuası), Sayı: 2:1-24, İstanbul 1940.

2 Darülfiinun Edebiyat Fakültesi lIfeeınuası, Sene 3, Sayı 7, İstaııbul 1')2'1-1340.

Page 3: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

DURKHEİM TERCÜMELERİ VE BAzı FELSEFE VEiCTİMAİYAT ISTILAHLARINA DAİR

Yazan: Mehmeıl İ1.zct

Emilc Durklıeim'İn en mültim ve meşhur iki eseri J IHıgün terciime ve Türk[ikil' alemine iltda edilmi~ bulunuyor. Bu tercümelerin kcndilerindcn bckleni.len faideyi tcvIid eylemcIeri için zemin on senedenberi, layıIn vechile tenvirolunmuştur. Gerek Darülfünun muhitiIHle, gerek harierle, ietimai mes'elelerleuğraşanlar Durkheim'in ietimai felsefesiylc oldukça istinas peyda eylemişler-dir. Binaenaleylı bu mütefekkirin kitaplarını Fransızcasımlan okumakta miiş-kil£ıt çekenlerin Türkçe tereümelı~rindcn istifade edebilmeleri için hir hazırlıkvardır. Bu iki tercüme sayesinde Dariilfünun Febefe ve ietimaiyat talelıesininçalışmaları için muhtaç oldukları en mühim kitaplardan ikisi tercüme edilmişve ellerine verilmiş demektir. Böylece, Darülfünun hayatında oldukça mühimIıir adım atılmış bulunuyor. Bunu hize te'min edenlere ne kadar teşekkür et-sek azdır. Fakat şüphe yok ki, en hakiki ve samimi şükraııı ancak bu tereii-mcIerde takdir vc tenkiıl edilecek eihetleri göstererek eda etmek mümkiindür.

İetiınai işböliimiine dair olan Durkheim'in doktora tezini Hukuk Fakül.tesi muaııimlerindcıı Midlıat bey tercüme eylemişdir2• Midhat bey, tercümesi-nc eserin Fransızca ikinci tabııll esas i ttilıaz eylemişdir ve bunda hakikatenisabet etmiştir. Çünkü lıu ikinci tab'da meslek hey'etlerine groupments pro-fessı:oııels (nc için Midhat bey ziimreleşme diyor?) dair bir mühim mukaıldimeilave olunmuşdur. Fakat buna mukabil birinci tah'da mevcud olan bazı mii-him mctiıı1er hazf edilmi.,dir. Bunların ise ahlak ilminde usul mes'elesinetaaııuku vardır. Midhat hey kitabın hirinei tah'ını da tedarik ederek bumetinleri tereiimesine ilave eylemiş obaydı, yaptığı hizmet, Durkheim'intekamül-i fikrisini bize iyice göstermiş olmak hasebiyle muzaaf olurdu.

i De la Division du travClil social; Les formes el!'menıai,e .• de la vie ,eiigieıı .••.

2 'cıima; Taksim-i 'amel, miilcrciıııi: A. l\Iidlıııt, ]\faarif Veküleıi j\'c~riyalınılIıJl. nucu:'l.İslaıılıtıl, B40.

Page 4: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

MEHMED İZZET BEy'İN BİR YAZıSı 287

.324 :\lidhat Beyin tercüme~i, ınetn-i asliye sadakat itibariyle, mükemmeldir

diyebilirim. Ye ihtimal başlıca kusuru da son dereceye, csaret derecesine va-

ran bu sadakatdatlır. Bizzat bu giriveye çok defa düştüğüm için söylüyorum:

Ençok Fran~ızca kitaplar okuyanlar Fransız lisanının hususiyetleriylc o ka-

dar ülfet pcydi ediyorlar ye TürkiiI' okuduklarının azlığı yü:tündeıı, Türkçe-

nin kuvveti buna karşı muvazene te'minindeıı o kadar aciz kalıyor ki, bir met-

ni tercümeye kalkınca, farkında olmaksızın Fransız şivesi Türkçe'ye sokul-

ıııUŞbulunuyor. Hatta bazı kere, değil tercüme, bizzat yazmağa teşebbüs edI'-

ceğiıniz ufak yazılarda bile Türkçe kelimelerle Fransızca düşündüğümüz aşi-

kar oluyor. İşte bu kusur Midhat Beyin tercümesinde tamamı'n meveuddur.

Fakat bende de mc'veud olan hir kusurdan dolayı ona fazln 'ilab eylemeğe di-

lim varmıyor.

Durkhcim, Aristo'ııun bir sözünü kitabının başına geçirmiş. Midhat Bey

onu şu tarzda tercüme ediyor: "Yalnız aeyan ilc medine olmaz, aeyanın ağyar

ilc ictimaı lazımdır". Tercüme mükemmeldir, fakat beli Midhat Beyin yerin-

de olsaydım, A~ist(l'yu diğer lisiinlara tercüme eylemiş olanlara })akardıDl.

İşte Thurot ve Bastien'in tereiimesi: La cite ne se compose pas seulement d'hom-mes reunis en plus on mois gnınd nombre, elle se compose encore d'homnıes spc-cifiquement differen/s. İşte Rolfes 'un tercümesi: Der S/aat bestehı aber nichıbloss aus einer Mehrheit von Mcnsclıen, dieselben sind aııelı der Art naehverschil'den.

Görüyoruz ki, gerek Fransız rnüterciınler, gerek Alman miitercim lıu met-ni lisanlarına naklederken, manayı tamamen ifade eyleme~e cheDlmiyet ver-ınişler. Felsefi harsi bu kadar ilerletmiş ve münevver tabakalara bol bol neş-retıniş olan memleketlerde böyle olursa, Türkçede "birbirine benzeyen insan-lar" manasına "aeyan" ve "tımevvü etmiş, ihtisas kesbeylı~miş insanlar" ma-nasma "ağyar" demek ile iktifa ciiiz midir? Şüphesiz ki, hayır.

İşte, Midhat beyin metn-i asliye müfrit bir tarzda esir olduğunun hir di-

ğer ınisali, yıne kitabın ilk sahifesinde:

5.325 Aristo yerine "Aristot", siyaset yerme "politik" kelimelerine ıııüsadifoluyoruz Şüphe yok ki, mütercim, Durkheiın'in zikreylediği kitaplardanArap lisanında yazılmış olanları o lisaıılardaki unvanlarıyle kaydeylemck-le doğru hareket eYIl'mişdir. Fakat Şarkda ıııeşhur olan kitaplar, bilhassa mu-

Page 5: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

288 M. RA;ıfİ AYAS

kaddes kitaplar için öyle midir? Deltterorıome için Tesniye, Nombres için A(dad, Exode için lJurue denilse daha iyi olmaz mı? 13ahusus, karj'in kitabdafilan veya falan fasla miiraeaat etmesi için Dıırkhpim'in vaz( eylediği rumu-zu olsun Türkçcye tercüme eylemek (mesel,ı, tereümc'de sahifc 52, 176, :}4.:)(Je olduğu gibi bırakmak) müreeeah dı'ğil midir? Şüphe yok ki, "Bıı mes 'dchakkında aşağıda üçüneii baba bakınız" kılıklı bir hfışiycyi olduğu gibi Fran-sızca bırakmak bir ihmal eseridir.

Felsefe ıstılahlarıIlm dyevm mevzu vı' makbulolanlarına karşı ıla, mü.tcreimin ekseriya lakayıl kalmasma miitecssir olmamak kabil değildir. Bugünfelsefe ilc meşgulolan Tiirkler, phCnomıme'i hadise ve fait'yi vakıa ilc ifadeediyorlar. :\1idhat Bey temamen aksini kahul ve istimal ediyor. Latqııe iı;inlaoini diyoruz, Midhat Bey "Iazühdi" diyor]. Hele, anormal için liilllU(tiidi de-nilıııesi hiç münasib değildir. FransızFelsefe Cemiyeti'uin tertibeylediği lü-gata uazarau normal demek, bir nizama, bir kaideye muvafık olan, olması la-zun geldiği gibi olan delJlekdir4• Bir şeyin mu(tad olması mümkündür, fakat

ayni zamanda o şeylu kaideye muhalif yani anormalolması da nıüınkündür.İşte, Durklwim'in eserinin üçüncii kitabıııda tedkik eylediği anormal, gayrisalim şekillerde bu mahiyetdedir. Durklıeim, "anormal"i temamen "mara..:i"manasına anlıyor. Man:z ise, mu(tad olabileceği cihetle, (tnorm(/['ı~ laıııu(tiididemek, hem güzeııik hem hakikat namlıla kusurlu bir iş ya.pınak oluyor. İk.tisadi buhranlar, zecri işbölümü, sımfların cidali, Durkhcim'in ta(ı1ad eyledi-ği hütün bu vakayi hugünkü cemiyetde mu(tad şeyler değil midir? O halde, 3.326mütereim bunlara "Iiimu'tiidi" derken, kelimenin garabcti bir taraf, Durk.heim'in maksadını ifadeye bile yaramadığını takdir eylemcli idi.

Diğer hazı kelimelerin tercümesindı~ de keyfi hareket olunduğunu goru-yoruz. Rite kelime~dnin İbrani, hinaenaleyh Arabi mukabili minMedır. Fakatbu kelime Türkçelle türlii tiirlü manalarda miislamd olduğundan, onun yeri-ne ıstılah olarak "mensek" kelimesini kullanmak miiniisib olaeakJır. MidhatBeyiu (s.88) "dinin kabiliyetleri, dokusu" tabirini ıı.ır>~ıııkuIJalıdlğlılı tahminedemedims.

3 Bu ise yanlıştlır. Lafque deıilek, dine: daha doğrusu nıü'ınilılcrİıı ccınaatı olan k.ili~eycyabancı demektir. HaliHIki zühd, din ye dinı cemaat harici,,,I,, olabileceği ı:ibi, zfıhid olmayan

her şalı~ııı dine ve dini ccmaata yabancı oJıııası lıizını gelmez. İJ11UnıInr: rahipler z[,hid ohnnyahi-lider, nma laifJllC değildirler.

,ı Fransız Felsıl" Cemi)'eti llfecmııııs., 20 Temmuz 1911, s,19(),5 Durkhciın'iıı di~er kitabının tercihnesinde, C5hid Bey ckscriya rile~i iıyin ilc terciiıne

eyleriliş. RUHun kafi oJınndığllıı zannediyorum. Her ayİn dini değildir, nıcnsck dairna cliniclir.Diğer taraftan "ritc" dcmck~ )'U dini ayinlerden birinin nizanı ve tertibi, yahl1d dini fiyinierin

hey'et~i JlıccnlUa~ı demekdir.

Page 6: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

-------- ---------------------------------------

MEIIMED İZZET BEy'iN Biıı "'"'\ZISI 289

Kitahm tr:rtih ta~hilıJeri ıle pek kusurludur. Misalolarak, ayni sahifeılc(hirinci not) görülen şu tercümeyi zikredeyinı. Durldıcim diyor ki: "En judee,les jııges n'l'laielıl pu.~ des prelres, ma is tout juge etaiı le representuııı de Dieıı.Daııs rInde c'elaiı le roi qııi jııgcail, l1U1iscettejollf'lioıı e/aiı regardi!e comme es-seıııilJ1emelıı religieııse"

"Filistin'dı, hakimler kalıinlerdcn geldiler. Fakat 111:1' luıkim Allah'ın mü-messili idi, Allah aılamı. Hindistan'da hükümdar lıiikmcıliyorrtu. Fakat huvazife haddi:dhmda dini idi".

"Kahinlerden geltliler"in tfTtib-i sehv old uğu q' "kahin değildiler" demekolacağı, Fransızcasını okuyunca anla~ılıyor. ı;akaı, bu terciiınede görülen di-ğcr eksiklerden sarf-ı nazar, yalmız hu mürettib sehvi ve tashilıdeki itinasız-lık, Fran~ızca metne müracaat cı1cıniYl'cek olanlar için hiiyük hir müşkililtte~kil eder.

l\'Iisal olarak gösterdiğim hu kusurlarla, kitabın Türkçeye tcrciime edil-me~iyle yapılmış olan hizmetin kıymetini tenkıys etmek arzusuna hiçhir za-man düşmedim. Durkheim'in bu eseri, mes'eleye vakıf olan, işin chli olan birzat tarafından tercüme edilmişdir. Ve hugün tercüme edilmiş hulunan kitap-lar arasında bu meziycti haiz olanlar pek azl1ır. ilu kitap, anlayarak tercümeı,dilmişdir. Fakat noksanları hu mühim me?iyeti ihlal eylemez.

,327 Yalnı? şu var: i~i1ret eyledii!;imiz kusurlar göst"riyor ki, müt.ercim Ilekadar £ılim ulsa da, yalnız haşına bir ilim binasını Türkiye'de kurmak ve-ya keyfine göre ıstılahat vaz( ederek hir şaheseri tercüme etmek zamaııı ar-tık gelimişdir. Hukukçular, ictimaiyatçılar, fcbef(~ ve tarih ile meşgulolaıı'Iiirkler miitı,madiyen birbirleriıun yazdıkılınııı, tercüme ettiklerini okumalı,fikirlerine, ıstılilhlarırıa dikkat •.tmdi, müşterek bir irfan müessesesi vtieüdegetirmeğe çalı~ınıılıdır. Daha hirkaı., ay oluyor, tarih sahasında pek tanınmışolan hir zatın Türkçede lnsıilutioıı mukahili olarak müessese kelimesinin kul-lanıldığıilin farkında olmadığım görmüş ve hayret "tmişdinı. Eğer Türklerinde bir ilim alemine malik olmalarını istiyursak, Ilf'.r ~('yden evvel münferidteşebbüslerc, in?İva içinıle sa(ylere nihayet vermeliyiz.

Hüseyin Cahid Beyin tercümc eylediği kitap da6 fikir aleminıize yabancıdeğildir. 1334 de Darülfünuıı'da Ziya Giikalp Bı'yin dersıcri, onu istilııar edenNecıneddin Sildık Beyin Diiriilfiinun'ıla hastırdığı Dini İcıimaiyat notlan,Durkhp-im 'in başlıca fikirlerini azçok ıamttHdığl gibi, Müderris Şemseddin

6 Din Hayatınııı lbıirIui Ş,.killeri, Tanin :\IaILaasl, 1923, ikinci cild.

Page 7: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

290 ~i. RAMi AYA5

Beyin de Turi/ı-i Edyun'm kısm-ı azammda Durklıeim'in fikirlerinc hüsn-ikabul gö~terıııiş olma~ı, 7.cıııini layıkı vechile ha7.lrlaınışdı. Hüseyin GıhidBeyin tercümesi de uzun zamandan beri t,..re~süm eden hu ceri'yam tamam-

lamak istidiidıııı haiz lmlumıyor.

Cıılıid Beyin i~mi ilc inti~iir eden bir kitap, tercüme bile olsa, evvela üs-

lfıbu ilc nazarı dikkati celbcder. Midhat Beyin tercümesini okurken insana dai-ına Fransl7.ca okuduğu intibilı gelirken, Ciihid Beyin kitahında hiç böyle de-ğildir. Ancak niidir yerlcrdedir ki, tercümede, li~ana yabancılık kokusu var-dır. Her mütercimin en büyiik derdi olan noktada yani uzun cümlelerin ter-cümesinde, şekle mütea~sıbane bir riayet gösterilmiyerek, leii1ı ettiği zamanFransızca bir cümle Türkçedc iki, üç cümle ile ifade edilmişdir. Viikıa biizı

yerde bundan mana muhtel olmuşdur.

Fakat o zamanlar da cümleyi ikiye kırmakdan kaçmmak lazım gelirdi.Durkheim'in uzun cümlelerini Türkçeye naklederken parçalamakdan ibaret 8.32olan, Cahid Bey'in usulü iyidir, fakat büyük bir itina ile kullanılmak ister

ve ifrata hiç gelmez.

Cahid Bey sadece tercüme ile iktifa eylemcmiş, bize yabancı gelen keli-meleri izaha da çalışmışdır. Mesela, Durkheim'in eserlerinde meveud olan Yu-nanca mctinler tercüme edilıııişdir. Fakat, eenebi kelimelerin izahında keyfihareket olunmuşdur. Mesela (eild 1, s.67), rüşdiyt'de okuyanların coğrafyadersinde okudukları Dekhan'm neresi olduğu anlatılmış, buna mukabil Türk-lerce meehul olan diğer bazı kelimeler izah~ız hırakılmışdır. Mesela, Spinoza'-nm meşhur tiibiri olan Sub specie aeternitntis aıılatılnıamış, hatta tercüme bi-

le olımmamışdır (cild 2, s.377).

Eenebi esma-ı lıiissalUn Türkçeye naklinde Cahid Bey pek itina ve ıttı-rad göstermiyor. Eskidcn, Türkçeye tercüme cdilen kitaplarda, bütün yaban-cı isimlerin Fransızca usUlüne göre okunarak Türkçe kaydolunması müteCiI-mildi. Bu usul \loğru olmamakla beraber, azçok bir ıttırad te'min eylediğin-den biz kari'ler, şaşırmıyorduk. Sonra, mulıık bir aksülcamel meydana geldi.Her yabancı ismi, () yahaneıııın lisanmda hakiki telaffuzu nasıl ise öyle kay-dolunsun denildi. Alman isimlerini Alman usıılünde, İngiliz isimlerini İngilizusulünde okumak istedik. Bu usul, doğru olmakla beraber, zahmetlidir, faz-la tekayyüd ve itiniiya muhtaçdır. Bu itina olmazsa, fantaziye yol açmış olu-ruz. Mesela, Durkheim ve Jlauss her ikisi de tanınmış ictimaiyat alimleridir-ler ve FransızdırIar. Buna rağmen Ziya Gökalp Bey birincinin ismini Almantarzına tebl'an Durl;ıha)'Tn ve ikincinin ismİni Fransız tarzına göre 1\1os yaz-

Page 8: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

MEHMEOilZET IlEy'iN ııİn YAZI!"I 291dığı halde, C5.hid Bey ise aksine olarak Dıır(.eym ye !lfavs yazıyor. Şunu naitiraf etmeli ki, lisanımızın imlası bu kadar karı~ıklık içinde iken Im halı .•"lefazla müşkilpcscnd olmak insafsızlık olur.

Etnografya'ya aid olan tahirlerde de ayııı ştıriş görüliiyur. Fakat Im ştı.riş Garh'dan hU'1lar. Mesela tahu kelimesini ingilizler taboo, Framızlar (aboıı,Alınanlar ise ta/lU yazarlar. Bunun sd)ehi de malum: Tclaffuza riayet arzu-sundan ibaret. Maattecssüf, Cahid Bey bu cihete nadir tekayyüdkar göziikii-yol'. j ngilizlerin Amııta ve Chııriııga şeklinde yazdıkları kelimcleri, telaffuzu-na riayetcn Aranta y(~Çuringa yazacak yerıle Fransız tdaffuzıına görc Arım-

8.329 ta ve Şuringa yazıyor. Halbuki, hcl' ne sebcpden ise, ihtimal Alman-ları taklid eniyor ithanıı altında bir defa daha kalmamak için Fransızcaya da-ha uygun olan Alman imlasmı terk edip miinasehetsiz yere, İngiliz imlasııııkabul eden Durkheim, kitahında, bu kelimelerin Almanlar tarafından nasılyazıldığını (hinaenaleyh nasıl telaffuz edilmesi lazım geleceğini) hizI' gösteri-yur. Burada ve buna münıa,i! noktalarda Cahid Bey Durkheim'e lüzumsuzyere sadık kalmışi!ır.

Kaşki ayni sadakati notlarda da gösterseyıli. :'ılidhat Bey, Durkheim'innotlarını hemen hemClı temameıı Fransızca olarak ihka edecek derecede ınct-ne esir kalmış ikcn, Cahid Bcy bunlarm hemen hepsini hazf edecek mertebede!;,~rLest dayranıy"r. Durkheim'in zikreylediği kitaplardan ancak hazıları (ek-seri ya Fransızca "lanlar) tereümede bir mevkii luıiz olmuşi! iiI'. Daha garibivar. Şrıııscddin Bey'in Tarih-i Edyan'JIlda Durkhcim'den almış olduğu parça-lar, Lir tereünıe olmak iddiasında değildir. Buna rağmen, Durkheim'in me'-hazıarından ~,oğu -hatta Felemenk Jisaııınoa olanları bile !-. orada mczktırdur.Ctıhid Bey ise, bunlara karşı kat'iyyeıı inbafsız davranmış. Bu insafsızlığı Durk-heim'in bazan mühim olan haşiyelerini tayyetmek derecesine varmış. Mese-1,1, kitabın Fransızca aslının 286. sahifesinin ikilici, 302. sahifesinin birınci,3:39. sahif"sinin ikinci notları ve bunuıı gihi diğer birçok notlar haksız yereihmal edilmişdir. Halbuki bunlar kitabipt notları değildir. Belki Durkhdın'.in fikrini izah veya kitapdaki mıllumatı itmam eoen haşiyelerdir. Binaeııalcyh,tercüme edilmeleri elzemdi.

Aeaba, Cahid B(~y neden IIlctn-i asliye karşı Luka(lar riayetsizlik göster-di? Bunu kendime izah (~decck yalnız bir nokta görüyorum. Ctıhid Bey, bu ki-tabın mümkin mertebe fa:da kimse tarafından okunmasını, anlaşılmabllll is-temiş ve onun i,;in, onu gerek şekil, gerek hare, gerek !isan itihariyle sadele~.dirmeğe çalışmışdır. Üsltıbda Türkçe şiveye itina etmek, bazı "Edebiyiit-ı Ce-dide"niıı }lest-zinde izafet tet<lbu<larına rağmen, suret-İ umumiyede tekellüf-

Page 9: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

292 ~i. nAMİ AYAS

den uzaklaşmak, notlarm ha7.fi, birçok yerlerde izahat iCtiisı, bütün bunlarDurkheim'in eserinin kolaylıkla ha7.molabilmesini te'min etmek anuBundanbaşka bir cihetden geleme7.. Fakat bütün bu ııayretleri tasvibetmekle bera-her, diyebilirim ki, Cahid Bey'in maksadını te'min ı~tmc~i mümteniCdir; muay-yen bir seviye-i harse yükselmedikçe, Durkheim'in kitahından istifade olu-namaz. Epistemologie mes'elelerindcn malumatı olmayan bir kimsenin, Durk- 8.33heim'in kitabından ve bilhassa mukatldimesi ile netieesinden lıir şey an-

laması mümkün müd ür?

İşte, bu hedef yanlış olduğundan dolayıdır ki, ıstılahlarda, CiIhid Bey'inşimdiye kadar açılmış olan yollardan u7.aklaşması daima mesud netieeler te'-min eylememişdir. Vakıa, bilhassa kendi hesabıma, CiIhid Bey'in bazı intihab.larından hoşlamyorum. Meselil, ahlilk felsefesi ıstılahı olarak le Bien mukabilikullandığıııı "niCmet" kelimesini Cahid Bey de istimal etmiş. Pos/ulat için, ba-7.1arkadaşlarımız gibi "mev7.uca" veya riyilziyede denildiği gibi müteCarifedemeyerek çok iyi etmiş. Fakat onun yerine "musaddal'a" (.)..\...a.o) değil, zan.nımea "musadara" ('J~l...a.o)demeli idi. Almanca-Arapça felsefe ıstılahlarını tas-nif eylemiş olan Dr. Horten'a nazaran ibn Sina'nın "el.Musadarat" (ü \)~I...JI)unvanlı bir eseri varmış ve bunda riya7.IYc postulat'larından bahsedermiş;ben buna istinaden "musadara" yı postulat karşılığı olarak kullaıııyorum.Cahid Bey musaddara kelimesini nereden bulduğunu haber verseydi, bizi te-

reddüdden kurtarırdı.

Keza tatouage mukabili olarak veşm mükemlUeldir, ben de kullanıyoruDl.Fakat o 7.aman, embU!memukabili olarak da vesm kelimesine hiç olmazsa işa-

ret etmeli idi.

Felsefe ıstılilhlarından şimdi kullandığımız veya eskiden beri meveudolan birçoklarına karşı da Cahid Bey riayet göstermek me7.iyetini haizdir. Ce-del, hads, şe'niyet kelimelerinden ürkmiiyor. Fakat, acaba neden ihtibiiriyyeyerine amelicilik, ictimaiyyat ıstılalıı olarak aşiret yerine kabile, mekan yeri.ne feza, ihsas sensation yerine ihtisas, maCrifet nazariyesi yerine vukuf naza-riyesi, üstüre my/he yerine hurafe ila ... diyor. Bunlar elyevm takarrür etmişfelsefe ve ictimaiyat ısulahlarıdır. Cahid Bey değiştirmeseydi iyi ederdi. Di-ğer bazıları var ki, !tenii", takarri.ir etmi~dir deneme7., yahUtl birkaç keli-me ile ifade edilmesinde biiyük mahzur yoktur; mesela, zümre yerine kümegibi. Initiation ünsiyet yerine hayaL-ı diniye'ye idhill gibi. Bundan dolayı ser-zenişde hulunmak hakkımız değildir. Fakat objectij ve subjec/ij kelimelerininoldukça taammüm eylemi~ mukahilleri olduğu halde, Cahid Beyin bunları ay-nen Türkçede ibka eylemesi caiz değildir. ihtimal, Servet. i Füni'in sütunlarııı-

Page 10: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

1I1EHMED izzET BEy'ii'i BİR YAZıSı 293

.331 daki edebiyat miinakaşalarında bu kelimeler mebzulen isti(mal edildiğindenolacak, Cahid Beyonlara pek alışmış ve herkesin alışkın olduğunu zannediyor.Bu doğru bile olsa, bu ülfetden vazgeçmek lazımdır. Yakıa, Fransızcada bazıkelimeler vardır ki, gerek muvakkaten gerek daimi surette tercüme etmemekdaha hayırlıdır. Fakat objeeıifve subjeetifkelimcleri bu kabilden değildir. Bel-ki mütereimin pek yanlış olarak "hikemi" ile ifade eylediği physique sıfatı bumeyandadır (Mesela, birinci cild, s.414). Burada ya aynen "fizik" demeli ya-ohud "tabiata aid" , "maddi" diye tercüme eylemeli idi.

Malumdur ki, felsefede Individuafite ile Personnafiıe arasında fark var-

dır. Kant'ın pek bariz olarak orLaya koymuş olduğu bu farkı, onun gibi felse-fi bir tarzda değil, belki icLimaiyat müşahedatının tefsirine istinaden tesb~~ veizah eylemek iddiasında bulunan Durkheim, fikirlerini Noıion d'ame'a .tahsiseylediği bir babda anlatıyor (Tercüme, ikinci eild, sekizinci bab). Maatteessüf,Cahid Bey, bu iki ıstılah arasındaki farka her zaman riayet etmiyor. Bazanindividualiıe için fcrdiyct, personnalite için şahsiyet dediği vakidir ve doğru-su da budur. Fakat, Individuation'a da ferdiyet diyor. Hele, birinci eilde rücuedersek, orada (mesela, s.150 ve 154) Şahsiyet'i, gah Individualiıe'yi gah Per-sonnafite'yi tercüme için kullandığını görüyoruz. Yakıa bu sahifelerde ferdi-yet ilc şahsiyet arasındaki felsefi tefrik henüz mevzuu babs değildir. Fakat,her ne olursa olsun, bu hal, Durkheim'in fikirlerini anlamağı tcshi! etmektenpek uzakdır.

Mütereimin diğer bir hatası da en fonetion de tabirinin tercümesindedir(mesela, birinci cild, s.71, 185, 443). Fonetion kelimesi, Cahid Bey'in yaptığı\vechile, "ifa-yı vazife" tarzında ifade edilmek isteniyorsa, bundan bir şey an-laşılmaz. Burada kelimcnin riyazi manasiyle olan münasebetini nazar-ı dik-katc alarak "tahi(" dernek münasihdir.

Şu misal ile maksadırnızı izah edelim. Durkbeim, eserinin sonuna koydu-ğu münderecat eedvelinde, birinci kitabın birinci babının üçüncü cüz'ündetevsi eylediği fikirlerden birini şöyle huIasa ediyor: Dafinition des riıes en fom;.ıion des eroyanees. Cahid Bey de bunu şu şekilde tercüme ediyor (Birinci cild,

8.332 s.449): Ayinlerin, itikadatın vazifesi olmak üzere tarifi.

Durkhcim'in fikri şudur: Din, iki unsurdan mürekkebdir; üstUre ve men-sek (Cahid Bey'in iiyin dediği) myıhe eı riıe. Mütekamil dinlerde, birine itikad~LA~I diğerine 'amel Jr de denilir. Din uleması bu unsurlardan hangisi-nin esas, hangisinin de o esasa tabi' bulunduğunu aramışlar; bazıları mensek'-in esas olduğunu ve üsturelcrin yani itikadatın ancak bunları tefsir için orta-

Page 11: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

294. M. R,nı:İ AYAS

ya konulduğunu, diğerleri de i'ti~adatm e~as olduğunu ve mcnseklerin debu itikadların 11ı1ricileşmf~sinden ibaret bulund uğunu düşünmüşlerdir. Durk-heim, din teHikkisinde William James'in Pragmatism'ine pek yakııı oldu-ğundan, irade ve faaliyetin binaenaleyh mcnseklerin ehemmiyetİni inkar ct-mekten pek uzaktır. Maamafih, aynı zamanda bir nevi Spiritualisme IRühi-ye mesleğini temsil eylediğinden itikadlarımızm, asri tabirle mefkıırelerill1İ-zin, Durkheim'in tabiriyle ietimai tasavvural. ~istell1leı'inin kuvvetini herşeyden evvel kabul eylemek ve menseklerin (aC malimizin, ietimai faaliye-timizin) hunlarııı tabii bulunduğunu söylemek istemişdir. Durkheim'in şu"Ayin (yani mensek), ancak itikadı tarİf ettikden sonra tarif olunabilir" sö-zü de (Tercüme; birinci eild, 6.73) bunu ifade eder. Görülüyor ki, CahidBey metne takayyüd gösterseydi, en Jonetion de'niin "ifiı)'ı vazife" den dahamünasib hir mukabilini bulaeaktı.

Nihayet, esprit için cism-i latif ve ame için ruh denilmesi de hiç münasibolmamış. İhtimal, mütereim bizzat bunu hissetmiş olacak ki, kitabmııı birtarafında, cism-i latif tabirini bırakarak esprits')'; ervuh diye, diğer birinde iseervalı-ı latife diye tercüme ediyor. Filvaki esprit karşılığı ruh'dur. Ame isenefs olmalıdır. Bunun uınınnen takarrür etmiş bir şeyolmadığım ve lıiHfmamisaller zikretmek mümkin bulunduğunu biliyorum.

Lakin, Mas,ignon gibi büyük bir müsteş-rıkı lehime işhad edebilirim (Mas-signon'un şu eserine müracaat: La passion d'al I-lallaj, s.376 ve 4,78; ruhu'l-hayat Esprit de vie, ruh-u natıka Esprit parlant ila... ve nefs anıe ilc tereiimeolunmaktadır. Keza Horten'm Lügatına bakmız; s.256 ve 356).

Bahusus ki, Durkheim'in eserinde, esprit ilc ame arasında ne noktadanfark gözetildiği gösterildiğinden, aynı farkın da ne~f ilc rfıh arasında meveudbulunacağı kari'ler tarafından takdir edilirdi. Herhalde, eisrn-i latif gibi ber-bad olmazdı. Filvaki eism-i latif tiibirini kabul eylersek, manasızlığm- 8.333dan sarf-ı nazar, birçok yerde tercüme müşkilatma düşeriz: Esprit malveillanlsbienveillants kabilinden, bu gibi bahislerde daiına tesadüf olunan tabirIeri gii-lünç olmadan terciime edemeyiz. Nitekim Cahid Bey (le bu yanlış yoldan git-menin cezası olarak espriıs rMouıes'yi müdhiş eesiİm-ı lrıı~feterkib-i garibi iletercüme etmek mecburiyetinde kalıyor7• Bu terciimeln münasebctiylc, mü-

7 Caııid Bey'in kitabında şiiyanı teessüf biizı terıib sehvler; de kalmış ve kitabm sonun-da işaret olunmamış. Yalnız Türkçe okuyanlara bir iyilik olsun diye şunları gösteriyorum: Bi-rinci eHd, s.308: "Bu din, semiye esasına müsteniel bir teşkilat-, ietiınaiyeden knbil-i tefrikılır".Aslında, "gayr-ı kabil-i tefrikelır". Keza, s.200: "Totem isiınleri içinde uenat yahud hayvanataaid olanlar". Aslında, "olmayanlar". s.14.9: "İmanın tabi ve merbut bıııunduğu hu hilrika ôli,dkuvvetlere", aslında ise: "kendini tdhi lıi••eylediği" yazılıdır.

Page 12: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

MEHMED İZZET BEY'İ:" BİR YAZıSı 295

ııakaşasını en ehemmiyetli gördüğüm eih~ti en sona sakladım. O da, saere Y~profane mukabili olarak Tiirkçe'de hangi kelimelerin kullanılması lazım gel-

diği mes'elesidir.

Sacrl! Ye mnkabili olarak profane mefhumları, gerek İngiliz ulemasınmgerek Fransız ietiınaiyatçılarının na?arında büyük bir ehemmiyeti haiz. Durk-heim, o dereee bu eh~mmiyeti büyültüyor ki, dinin, saere ile profane'ın birbi-rinden ayrılmalarından ibaret olduğunu ve bu tefrikın m~veud olması ile be-raber dinin de meveud bulunduğunu iddia ediyor. Demekki dini ietimaiyatıstılahı olarak bu iki kelimeye mukabil ne kullanacağımızı tayin eylemek ehem-

miyetli bir mes'cledir.

Neemeddin Sadık Bey, evvelee ?ikreylediğim retimaiyat Notları'nda mu-kaddes ve lamukaıldes diyor. Hüseyin Cahid Bey kudsı, gayr-i kudsı diyor ki,evvelkinden farksızdır. Şemseddin Bey mukaddes ve ?enim diyor.

Bütün bu tereümelerin esasında hiikim olan şudur: Fransızca'da saerekelimesinin edebi, ıne'nus, mutad manasına göre Türkçe'de mukabilini tayineylemek. İşte, hata da bundadır. Çünkü saae'nin edebi lisandaki veya halklisanındaki manasını değil, belki dini ictimaiyat ıstılalu olarak manasını ifa-

de eylemek lazımdır.

Durkhcim diyor ki, dinin vasf-ı mümeyyizi dünyayı ikiye bölmek, sacrl!s.334 ilc profaııe'ı birbirinden ayırmaktır. Bize en malum olan İsI:1m dinine

hakalım. Bu din, dünyayı ikiye, mukaddes ilc lamukaddes'e ayırmış mıdır?Din nazarında neeaset mukaddes midir, lamukaddes midir? Lamukaddes ise,neden ona karşı, yine kudsiyyetden mahrum olan elma, armut, terden farklıolarak hareket etmemi? ieabetliyor? Görüyoruz ki, bugün anladığımız mana-ya "gayr-i mukaddes" olan şeyler arasında hile din nokta-i nazarından fark-lar vardır. Bunların hepsini "gayr-i mukaddes" namı altmda bir daire içinetoplayamayız. Bilhassa bu fark, Cahid Bey'in tercüme eylediği şu metindetamamen görülüyor. Durkheim diyor ki (Fransızca tab ı, s.601): Satan (dansle Christianisme) est un etre impur, mais n'est un etre profane.

Cahid Bey de şöyle tereüme ediyor (İkinci eild, s. 343): Şeytan ..... gayritahir bir mahluk olmakla beraher gayr-i kudsi değildir.

Aşikar bir şey ki, burada kudsi kelimesine hiç mütehamıııil olmadığı biryük yükletiliyor. Zira bundan birkaç sahife evvel (Durkheim, 586, 587 ve Ter-cümesi, 318, 319) Cahid Bey şu metni: Toute vie religieuse gravite autour dedeux pôles contraire ..... le pur et l'impıır, le saint et le sacrilege, le divin et lediabolique.

Page 13: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

296 M. RAMİ AYAS

Şu tarzda tercümeye mccbur olmuştu: "Tahir ile gayr-i tahir, kudsi ilegayr-i kudsı, ilahi ile şeytan!.. .."

İmdi, evvelki metindc şeytan gayr-i kudsi değildi; bu metnin müreHehlef ve neşrine nazaran gayr-i kudsi olması lazım geliyor. Bu manasızlık kita-

bm aslında yoktur. Belki tcrci.iml'de kudsi kelimesinin iki haşka başka mana-da kullanılmasından ileri geliyor. Birincisi saiııt, ikincisi sacre mukabili ola-rak. Kudsi'yi birinci manaya alırsak ~eytana gayr-i kudsi dcmeli, ikinci ma-naya alırsak gayr-i kudsi değildir demelis.

Madeınki sacre ve profane dinin csaslı mefhumları ve nevean-ma dini ha-yatın kutuplarıdır; o halde, bunları her dinde bulmaklığımız lazımdır. 8.335İslam dininde ise bu chemmiycti haiz olan yalnız iki mefhum gösterebi-liriz: l:Iaram ve J~elaI9. Bunların İslam'da haiz oldukları chemmiyet, sar:re veprofane'ın tam müraclifi olmaları lazım geldiği şiiphesini zihinlerimizde tcv-!id ediyor. Bu şüpheyi kuvvetlendircn birçok müşahedelerim de vardır.

Evvela bazı Avrupalı müsteşrıklar l)elal, il)lal ve l.ıill kdimderini profa-ner ilc tercüme eylemişlerdir. Mesela, Mu'alla/süt-ı Seb(a'JlIn bir tab(ını ihzareyleyen Ludwig Abcl, l~aris ibn l:Iillize cl- Yeşküri'nin j\11111llaka'!!ından şu

cümleyi: ı:1jJ .s~1).-: (Şöyle tercüme ediyor: Nicht ha ben Sie ....• profaniert

Keza, aynı eserin sonundaki lügatçedc ~ill (J~) kelimesinc eııtheiligenmanasını veriyor ki, Fransızca profaner demektirlO.

Kur'an'da da ayni manaya müsadif oluyoruz (SCıre-i Maide, ikinci ay(~t):.... ~;\AJI "1 J -s.u.\ "1 J (I.lı 1.J1"":.li ':1J ..:ilI ;l...:: I-,li ':11-,:.1 ",,:.lJI Lr.14-

Burada, bugün bizim anladığım;z manada mukaddes olan şcyler haram

8 Zenim (dj) hakkında malumatıın yoktur. Yalnız. Müderris İzmirli İsmail Hakkı

Bey'in bana vermek lütfunda bulunduğu izahata nazaran "gayr-i Illukaddes" tabirine tevereüheden itirazların "zenim" kelimesiııe de teveccüh etmesi lazım geliyor. Es"sen bu kelimeninArabiye vukuf-u tammı olan birçok zevat tarafından ancak pek güçlükle tahattur edildiğinigördüm, Dini tefekkür ve amelin bir makulesini irade eden bir tabirin mechul kalması ihtimalivar mıdır? Bundan anlaşılıyor ki, kelime, kendinden beklenilen hizıneti şimdiye kadar gürme-miş ve bundan böyle de görmeyecektir.

9 Fransızcadan tercüme eylediğiın lclimai)'at Dersleri'nde tercih ve i.timal eylediğimıstılfıh da budur.

Mebmed Ali Ayni Bey, ilfilırab J'Hemıunsı'nın Teşrin-i En'c1 1924 nüshasıııda, benim, ha-ram ve helal kelimelerini bu maksatla istimal eylediğime itiraz ediyor, ılahiyat Fakültesi Müder-risinin burada verdiğim izahatla tatmin edilmiş olacağını iimidederim,

10 L. Abcl, Die sieben Mııallakat.

Page 14: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

"lEHMED iZZET BEY'İl'\ BİR YAZıSı 297addolunuyor; onları profııner etmek de h"lal kılmak .;.J.; J')b.. tarzındaifade olunuyor.

Belal keliıncsinin profane müradifi olduğunu, Araplar'da haram jlJ> vehelal J")ı •.. tckabülünün kat'iyeti de isbat eder. Burada Durkheim'in fikirlerininazar-ı dikkate alalım.

Durkheim diyor ki (Asıl Kitap, s. SI; Cahid Bey'in Tercümesi, birincicild, s. 74): La dit:ision dıı monde en deııx domııines comprenant~ l'un tout ce quiest sacre, l'autre tout ce qui est profiıne, tel est le trait distinctif de la pensee reli-gwııse.

5.336 Cahid Bey de şö)le tercüme ediyor: Dünyanın iki sahaya tefrıkı ile biri-nm bütün mukaddes şeyleri ihtivii etme~i, diğerinin bütün gayr-i mukaddes

şeyleri ha vı olması; işte, (linı düşüncenin va~f-ı mümeyyizi budur.

islam dininde ise, bu, sacre ve profane tefrıkı, mukaddes ve gayr-i mu-

kaddes değil, belki haram ve helrıl makulcleri tahtındadır.

Zaman dahilinde, aylar ya haramdır ya helaldır ki, buna Avrupalılar Moissacres ve mois profanes derler,

Mekan dahilinde, bir Ilokta-i nazardan denebilir ki, dünya ikiye böl ün-

JJlü~tür. Bir t.araftan dinı hürmcte mazhar olan yerler, diğer taraftan onun

haricinde olanlar. Hart~m-i Şerif harieine I.ıill ",L... denilir.

Nihayet ba7.ı metiıılerde, gerek zaman gerek mekan dahilindeki bütün

eşyayı kasd için I.mm ve I.ıill t.abirinin kuııandıldığına tesadüf eylediml i.

'ArabiYt~ hiç vukufum olmadığından, ancak, Fransızların dediği gibi, ikin-ci elden tedarik edebildiğim bu misaller de göst.eriyor ki, Arapta haram ve he-lal !ekabülü sade bugün anladığımız şekilde, mu(ameliha taaııuk etmez; sadekadııı ve miilkle şarab gibi huslısata aid değildir. Belki Durkheim'in, ietimai-yat üzel'inI) bir ma(rifet nazariyesi kurarken iddia eylediği vechile (aml'li ha-yihrlan maada fikir hayatıııa da şamildir. Zamanı, mekanı bütün meveudatıilul.ta eyler. Buıılar, Iıer zaman ve her yerde ayrı ayrı iki cins, aralarında hiçmüşterek noktası olmayan iki alem gibi tasavvur edilmişlerdir.

II ~(alb el-ls/,ını' Arab'da Şür (Ueber die Blu/raehe beidetl ,'ori.,lamiselıctl Arabem) unvanlıme~hur teılkikin sahibi Proeksclı da şöyle diyor: "Haram, gerek mukaddes zamanlar, gerek mu-kaıırı" mekanlar hakkında, hem de memnu zevkler hakkıııda istimalolunur. Her manada ha-ramm zırld, ve Illukabili helal, Iıill'dir".

Page 15: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

298 ııı. HAMi AY AS

Zihinde hir ukde kalıyor. ihtimal halk lisalUna yakın olınağa çalışmışolan Cahid Bey'in, kud~i ve gayr-i kudsi yerine haram ve helal'i kullanmasınamani olan da budur. Haram'ı bugün pek dar bir manaya anlıyoruz, bu ma-nada sacre kelimesinin bugün Fransızca'da ifadc eylediği mananın tama~cnzıddı gözüküyor.

Bugünkü müslüman nazarında domuz haramdır. Fakat, Fransızların bu- 8.337gün sacre kelimesinden anladıkları gibi mukaddcs değildir, belki mülevves-dir. O halde, haram kelimesini sacre manasına nasıl kullanabiliriz?

Durkheim'in eserini okuınuş olanlar için bu it.iraz varici değildir. CahidBey'in tercümesinde, üçüncü kitabm beşinci babında bu noktaya taalluk edenmetinde (eild 2, s.317 v.d.) sacre ve profane ıst.ıl£ıhlarıkudsi ve gayr.i kudsiile ifade olunduğundan, Durkheim'in fikrinin, kitabı yalnız Türkçesinden oku-yan ~iiri'Ier tarafından vazıh olarak kavranabileeeğinden şüpheliyim. Onuniçin, bu mes'eleyi - haram ve helal ıstılahiarına pek ziyade t.aaIluku olduğun-dan- şurada hulasaten anlatacağım.

Durkheim, dini haram'ın sacre iki safhası olduğunu söylüyor. Birinin kar-şmnda kudsıyet saintite duygusunu duyarız; diğerinin karşısında kerametduygusunu. MaamMih, bu iki duygunun birleştiği de, birbirine karışdığı davakidir. Durkheim, Robertson Smit.h'den şu misali zikreder: Bazı akvam-ıSamiyeyc göre domuz haramdır sacre. Fakat, haram olması, mukaddes olma-sından mıdır? Gayr-i tahir olmasından mıdır? Bura~ı layıkıyle malum değil-dir.

Yak' a bu münferid misalden daha pek şümıillüdür. Giinahkarm, mücri-min mukaddes bir mevcud payesine çıkarıldığı çok defa görülmüşdürl2; hat-ta sacre kelimesinin Roma'daki istimali de bunu ide eder. Durkheiııı'in til-mizlerinden Mauss'un Tarih-i Edyiln Mecmuası'ndaki şu satırlarını naklediyo-rumU: "Roma'da haram olan şeyler sacre heliilolan şeylere res communesher zaman mübayin addolunur. Sade medineniıı ilahlarına değil, belki hattaferdIerin ilahlarına aid olan da haram sacrum dır Tarlaların mukaddeshududIarml değişt.irmiş olan adama sacer denilircli ve sacer katlolunurdu.Onu öldürmek, mülkünü, sürülerini mahvetmek her vatandaşın hakkı idi .Daha fazlası var. Roma'da tahrim cosecratio mefhumu, daima tabu tabou mef.humunun Melanczya'da14 haiz olduğu ı;ifte vasfı muhafaza eylemiştir. Tah- 8.338

12 Meseıa, Kadlm Yunan'da: Erwiu Rohrle, Ps)'c/ıe, S.tabı, 5.179, 192.13 Revııe de l'Uiswire des Religions, eild 35, 5.58-59.11 Malumdur ki, McIanezya'da, dini tefekküre nazaran eşya ikiye ayrılır: Tapıı haram

olanlar ve noa yani heıaı olan şeyler. Choscs d'usage rcligicux, c/ıo.es d'ıısage commu/l.

Page 16: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

~ıEH:lIED iZZET BEy'i~ BiR YAZıSı 299

Tim fıyini, hem lJİr tarafta inıperatorlarm apostheose te'Iihine, hcm de diğertaraftan Roma Hukuku'nun en kadim yc en müdhiş tecziye vasıtasına hiz-met ederdi ..... ister hliki.iımlarııı cennete geçmesini te'min etmek, ister mlic-rimi echennem ilahlarına vakf vc tahsıys eylemek ınevzuubahs olsun; işleycn

yinc "ynı müessese idi".

İştc, saere kelimesiniıı kadinı ve ,lini ietimaiyat ıstılahı olarak teessüsetın';sini mucib olaıı manası. Biliyoruz ki, AraLİ'dc hürmet ..:....~ bu çifte ma-nayı haizdir. Sade Arabi'de değil, hatta İLrani lişanında da böyledir. Arka-,laşım Calanti Bey'in lütfcn hana göstcrdiği şu iki misali zikrediyorum:

Ahd.i Atik, Huruc kitabı, Fasıl 22, .Ayet 19: Yahoram (Arabi 'i;;'~. J- •

burada mıcanti, interdit mıınasına gelir. Bir mücrim hakkında kullanılmışdır;

Türkçe tereümcsinoe de "katI" kelimesi kullanılmışdır.

Kcza, Ahd.i Atik, Levililer, Fasıı 27, .Ayet 29: Yahoram kelimcsi bura-,la VOl/C o Dierı (Türkçe tercümesinde de görüleceği vcchile) kudsiyyet muka-

bilidir.

Haram kelimesinin kudsi saiııt olan ile gayr.i tahir impur olanm müşte.rek vasfı olduğu o kadar hakikidir ki, Cahid Bey bile Durkhcim'i tercüme cd er-keıı (Aslında, s.586; tercümesiııde cild, s.320) interdit mukabili olarak gayr-iihtiyari ~ıararıı kullanmışdır.

Demek ki, sacre kclimesinin asıl manasıyle haram'ın asıl manası hirdir.Bundan dolayı, dini ictimaiyat mehahisinde haram'ı sacre ve hela}'ı veyahudhill'i profone mııkabili kullanmalıdır.

Fakat, denecek, ııasıl olur da hugünk ii istimaline göre haram sacr e'yiifadc cdemiyor? Mesela, domuz, müslümanlar için hugün Türkçe'de meşhurmanasıylc luıraın'dır; fakat, Fransızca'daki meşhur manasıyle sacre değildir.

Bu noktayı tenvi)' için Durkheim'den uzaklaşıp Wuııdt'dan iştiane ede-

ceğiz.

Durkheiııı'in, Diıı Hayatının İbtidili Şekilleri unvanlı eseri, Fransızcaadıııda, Wundt'un Völkerps)'chologie'sinde üsture ve dinc hasreylediği ve Imtedkik eylediğimiz noktaları gözdcn geçirdiği cildden muahhar olarak intişarctmiştir. Fakat, Wundt'un derslerini takip etmiş, eserlerini okunıuş ve fi-

s.339 kirIeri kendi fikirlerine hirçok noktalarda yakın hulunmuş olmakla hera-her, ondan pek hoşlanmayan Durkheim, her nedense, onun mukaddes, haramvc gayr.j tiihir hakkıııılaki fikirlcrini ihmal cylemişdir.

Page 17: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

300 lll. RAMİ AYAS

Wundt'un başlıca mütaleası şudurıs: Mukaddes das Heilige (le saint) ilcgayr-i tiihir das Unreine (l'impur)in temyizi muahhardır. Tabu (haram) mef-humunun bidiiyetinde bu tefrik mevcud değildir. Dini hislerin henüz nüktcve tezadlarım izhar eylemedikleri bu Eafhada tabu, mukaddes olanla gayr-itiihir olamn müşterek vasfını, temas memnuiyetini hiiizdir ve bilhassa biirizolan vasfı budur.

Fakat, dinde, tabiat üstilresinin iliih tasavvurları meydana çıktı mı, butefrik meydana gelir. İlahIara has veya onları tatmin eder addolunan şeylermukaddes Heilig (saint) ve onların hoşuna gitmez addolunan şeyler de gayr-itiihir Unrein (impur) addolunur. MaamMih, eski hiilet-i rilhiyenin biizı baka-yası da vardır. Wundt, bu meyanda, Robertson Smith'in meşhur domuz hür-meti misiilini zikrediyor.

Bu tefrik vukua gelince ceviiz-i (I)alal-i) mahza mukarin olan şeyler dasbloss Erlaubıe mukaddes olanlarla gayr-i tiihir olanlar arasında bir bitaraf nok-ta teşkil ederler.

Demek ki, Wundt, Durkheim'den farklı olarak, dini mefhumlar siihasın-da bir tekiimül ve tehaIlüf mevcuı1 bulunduğu fikrindedir.

Wundt'un bu fikri doğru ise, ibtidai dinlerde haram sacre mefhumlarısineIerinde taşıdıkları tenakuzu hiliihere infiliik ettirirler. O zamandır ki, mu-kaddes olarak haram olanla, gayr-i tahir olarak haram olan birbirinden tefrikolunur. Hristiyan aleminde, bu tefrik yüzünden sacre mefhumunun manası-nın daraldığını, gitgide daha fazla mukaddes saillt manasına yaklaştığını her-kes biliyor.

Keza, İslam aleminde de /.ıaram mefhumu gitgide daha fazla gayr-i ta-hir şeylere mahsus kalmış ve ancak Beyt ül- Barem gibi biizı tabirIerde eskimanasının mührncI kalan safhasını iriie etmekte bu'ıunmuşdur. Kadim Latinakvaınıyle kadim Sami kavimlerde müradif olan haram sacrum mefhumu,niçin bu iki alemile ayrı ayrı istikametlerde inkişaf eylemiş, biri mukaddesolan şeylere, diğeri gayr-i tahir olan şeylere has olmuş? Bu mes'eleyi bir ta-raftan edyan tarihi, diğer taraftan filoloji haIleılecektir. Bir farziyye s.340olarak şu fikri ileri sürmek hana mümkün gözüküyor. Bu tekamül, her iki di-nin esaslı vasfıyle hemahenktir. Malumdur ki, Hristiyanlık'ta Aııah'ın muhab-het uyandıran cemiili, İslam'da ise havf ilka eden celiili daha barizdir. Heriki dinacki hu esaslı kutupların te'siri altında hir tekamili olmu~, sacre mefhu-

IS Völkcrpsychologie, 4. CiIt, s, 339 v.d.

Page 18: MEHMED İZZET BEY'İN BİR YAZıSı - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00001/1976_C21/1976_c21_AYASMR.pdf · dan elealan Mehmed İzzet Bey, ayni zamanda, felsefevedinsosyolojisi bakı-

IIIEHIIIED İZZET BEy'İr; BİR YAZıSı 301

mu gitgide münhasıran kalbi cezbeden kudsiyyetlere tahsı)'s edilirken, harammefhumu da, aksi istikamettc, beşerin harekiltıııı tchlikeli ve korkunç yollar-dan çeviren memnuiyyetler hakkında müstamcl bulunmuşdur.

Herhalde bu tekamülün neticesi olarak, dinı ictimili)'ut'a aid bir esenTürk !5.iiri'lere tercüme ederken sacre'nin tercümesinde tercdd iid ediyoruz.Ciihid Bey bu tcreddiidden kurtulmak için, sacre'de ilmin tanıdığı eski ve ge-niş miina (haram) ile halkın arıladığı yeni ve dar mana (mukaddes) arasındanhirini intihab ederken, tercüme eylcdiği ilim kitabıımı zilten halka hitiibeyle-mediğini düşünmemiş ve bundan dolayı, itikadımca, fena bir tercih yapmışdır.Dinı ictimiliyilt ıst.ılahı olan sacTlfnin ınana';J)u halk ve edehiyat lisanındakisacre manasiyle karışt.ırmış, yani ona mukaddes saint demişdir. Fakat, CahidBey bir d('receye kadar mazurdur. Çiinkii münhasıran din ve ictimaiyat mc-sailiyle iştigal eden alimIerimiz de ond,m evvel bu hatada buıuıımu~dur.