84

Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

  • Upload
    vucong

  • View
    243

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2
Page 2: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Buyurun Beykoz GezisineHem de Evinizde...www.beykoz.bel.tr/files/360

Page 3: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

huzurdogadeniz

sanatBeykozdemek

Ve daha neler demek...

Beykoz demek; sanat, huzur, doğa, deniz

Page 4: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

2 içindekiler

12 Mario Levi ile

İstanbul Kültürü Şehir Kültürü ve Sanat Üzerine

26 Osman Hamdi Bey30 Orhan Veli Kanık5 İstanbul’dan

20 Kültür Dünyası

06 Kültür Sanat Ajandası

38 Romanlar ‘‘ İyi İnsanlar’’

Page 5: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Editör Ali Yıldız

45 Atıklar Çöp Olmasın

46 Beykoz Çayırı’nda Cazbant Yıl 1931

52 Beykoz’da Kültür - Sanat

72 Bir Antika Müzesi

74 Sağlık Ağızda Başlar

Art DirectorM. Taylan Topkaya

Yayın KoordinatörüZübeyir Arı

Beykoz Belediyesi Adına SahibiYücel ÇELİKBİLEK

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Abdurrahman C. Fidancı

Yayın KuruluM. Hanefi DİLMAÇ

Metin TORUNNevin ÇalışkanAv. Yüksel BAKİ

Suphi UÇAKMehmet AbayAdem Çalışkan

Jr. Art DirectorFeriha Saygınsoy

Yazı İşleriSerpil Köse, Zeynep Küçük

FotoğraflarMuzaffer Topçu, Ceyda CandanBozhane Köyü Facebook Sayfası

Yayın TürüYEREL SÜRELİ

Üç ayda bir yayınlanır

Yayım - Basım - Hazırlık

YÖN TANITIM19 Mayıs Mh. Teyyareci Cemal Sk. Kervan Apt.

No.32 Daire 7 Şişli / İstanbulTel. 0212 219 22 93 - 219 23 39

Faks.0212 230 21 [email protected]

Baskı & CiltŞEKİL OFSET

Gümüşsuyu Cad. Litros Yolu 2.Matbaacılar Sitesi 2BB 6 TOPKAPI - İSTANBUL

Tel.:0212 565 77 01 Fax: 0212 565 77 87

“BEYKOZ KÜLTÜR SANAT” ismi başkaları tarafından kullanılmaz. Copyright Sahibinden

izin alınarak ve kaynak belirtilerek yazı ve fotoğraflar kullanılabilir. Reklamların sorumlu-

luğu reklam veren firmaya ait olup, YÖN TANITIM hiçbir şekilde sorumlu

tutulamaz. Dergide yayınlanan yazılar yazarın düşüncelerini kapsamaktadır.

Kültür & Sanat

68 Yazın da Kışın da ZAKOPANE

76 Yemek Denince Akla Beykoz Gelir

33 Yeni Yayınlar

48 Anadoluhisarı Boğaz’ın En Eski Semti

80 Yakın Köyler; Bozhane

Page 6: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

4

Ali YILDIZEditör

[email protected]

Çocuk gönlüm kaygılardan azadeYüzlerde nur, ekinlerde bereketAt üstünde mor kaküllü şehzadeUnutmaya başladığım memleket.

Çok keyif alarak yayınlamaya başladığımız Dergimiz’in 2.sayısının hazırlık çalışmaları, bizler için üzücü haberlerle başladı. Önce ilk sayımızda röportaj yaptığımız Antuanet Değirmencioğlu’nun, daha dergimiz eline ulaşmadan vefat haberi geldi. Derken dünya ve Türk kültür-sanat camiasından tek tek kayıp haberleri... Özel hayatımdaki kayıplara girmeyeceğim dahi. Rabbim hepsine rahmet etsin, biz geride kalanlara ise -sabır demeyeceğim zira kalan için yaratıcı, zaten gereken nimeti, yani alışmak, kanıksamak, unutmak ve kabullenmeyi vermiş- sağlıklı bir ömür versin. Amma, sıralı-sırasız ölümleri görüp idrak ettiğimiz; aslolanın, ardında hoş bir seda bırakmak ve tabii yaşa-mak ve yaşatmak olduğu gerçeğini de bir an akıldan çıkartmadan...

Bu kayıplardan biri olan konser piyanisti ve müzik eleştirmeni Charles Rosen, belki insanlığın en eski tartışma konularından biri olan “biçim mi öz mü” sorusunu şöyle yanıtlıyordu: “Stilin konudan özerkliği önemlidir. Hattâ stil öz’ü, içeriği belirleyebilir. Bu da iyi bir şeydir çünkü sanatçının önünde yeni özgürlük olanakları açar. Sanatın zenginliği, büyük ölçüde, açık ve belir-tik olmayan anlamların zenginliği ve içiçeliğinin mesajı belirsiz kılmasından kaynaklanır. Müzikte bu, büsbütün önemlidir. Edebiyattan çok daha fazla müziğin anlamı, ‘ne dediği’ne değil ‘ne olduğu’na bağlıdır. Sanatın ve sanat-çının bu içsel özgürlüğü (dışa, iktidara karşı dahil), başka her tür özgürlüğü-nün de başlangıcıdır.”

Bu özgürlüğü yaşamış, hayatı bu özgürlük içinde heceden serbeste, serbest-ten heceye kaymış şairlerden biriydi Orhan Veli. Gelenekle modern ve yeni, farklı hatta belki temsilcilerinden olduğu akımın adı gibi “Garip” arasında savrulurken sanatın ve gelişimin dönüşmeksizin olamayacağını, aynı kalarak gerçekleşmeyeceğini söylüyordu. “Ağlasam sesimi duyar mısınız mısralarımda / Dokunabilir misiniz gözyaşlarıma ellerinizle” diyen şair yine de “Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum / Anlatamıyorum” diyordu...

Biz bu yazımızı, girişe başını koyduğumuz Masal adlı şiirinin ikinci kıtasıyla sonlandıralım dilerseniz, fazlaca savrulmadan...

Şakağımda annemin sıcak dizi,Kulağımda falcı kadının sözü,Göl başında pâdişâhın üç kızı,Alaylarla Kaf Dağı’na hareket...

Editörs

editör

Page 7: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

duyuru

Beykoz’u daha da güzelleştirerek örnek bir ilçe haline getirecek küçük ya da büyük çaplı projejelerinizi 28 Şubat’a kadar Beykoz Belediyesi Kültür Müdürlüğü’ne elden imza karşılığı teslim edebilirsiniz. Birinciye 10 bin, ikinciye 7,500 ve üçüncüye 5 bin; finale kalan diğer 5 projeye de 1,000’er TL ödül veriliyor.

Beykoz’un daha huzurlu ve yaşanılabilir bir ilçe olması için ciddi gayret içerisinde bulunan ve ilçenin çehresini değiştirmek amacıyla birçok önemli ve bü-yük projeye imza atan Beykoz Belediyesi, Beykoz’da ikamet eden halkın fikirleri ışığında bu sürece hız kesmeden devam etmek ve yerel yönetime halkın daha aktif katılımını sağlamak için “Bir Fikrim Var!” adlı bir proje yarışması düzenledi.

Beykoz’da ikamet ediyorsanız...Katılım ve başvurunun ücretsiz olduğu yarışmaya katılacak adayların Beykoz ilçesinde ikamet ediyor olmaları, başvurulacak projenin hâlihazırda devam eden bir proje olmaması, katılımcıların 18 yaş ve üze-rinde olmaları gerekiyor.

Hangi alanlarda?..Yarışmaya; kurumsal gelişim, çevre ve altyapı, eğitim, sosyo-ekonomik ve kültürel, yapı işleri, mimari pro-jeler ve ulaşım hizmetleri, AB ve uluslararası ilişkiler, basın yayın ve tanıtımın yanı sıra amaca yönelik başka alanlarda da katılınabiliyor.

Nasıl katılacaksınız?Üniversite, sanayi, kamu kurum ve kuruluşları, giri-şimciler, firmalar, akademisyen, çalışan, öğrenci vb toplumun her kesiminden kişi ve kuruma açık proje yarışması için katılımcıların yeni ve uygulanabilir fikirlerini, www.beykoz.bel.tr sitesinden indirecek-leri başvuru formunu doldurarak istenen belgelerle birlikte Beykoz Belediyesi Kültür ve Sosyal İşler Mü-dürlüğü’ne şahsen yapacakları başvuru ile iletmeleri yeterli. Ödül töreni ise 29 Mart’ta...

bir fikrim var!

yarışması

“Bir Fikrim Var!”

Diyorsanız...

JüriDoç Dr. Funda KERESTECİOĞLU, Dr. Cenk HAMAMCIOĞLU, Prof. Dr. Taşkın KAVZOĞLU, Prof. Dr. Faruk ŞEN, Sevda MUTLU, Dr. Oya Er-

kut ATILGAN, Prof. Dr. Nükhet GÜZ

Page 8: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

6

Dünya Kadınlar Günü’nü, birbirinden farklı kadın karakterleri büyük bir başarıyla canlandıran Fransız sinemasının en önemli kadın oyuncularından Isabelle Huppert’in filmlerinden oluşan bir seçki ile kutluyor. Birbirinden zorlu rolleri başarı ile canlandıran ve çok sayıda ödüle layık görülen sanatçı, son olarak 2012 yılında Michael Haneke’nin Cannes Film Festivali’nde ödül kazanan “Amour” filminde rol aldı.

12 / 31 Mart

Isabelle Hupert’e Saygı

Pera Film, İstanbul Fransız Kültür Merkezi işbirliğiyle

t

kültür - sanat ajandası: Festival ve Bienaller

Page 9: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

İstanbul Film Festivali, bu yıl 30 Mart - 14 Nisan tarihleri arasında, doku-zuncu kez Akbank sponsorluğunda gerçekleştirilecek. “Altın Lale Ulusal Yarışma” ve “Köprüde Buluşmalar Film Geliştirme Atölyesi” için başvurular Ocak sonuna kadar sürecek. “Ulusal Yarışma” kategorisinde seçilen film-

lere jüri tarafından En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Senaryo, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Kurgu, En İyi Özgün Müzik ve Jüri Özel ödülleri verilecek. “Köprüde Buluşmalar” kapsamında altıncısı gerçekleştirilecek olan “Film Geliştirme Atölyesi” ise yönetmen, senarist ve yapımcılara ilk uzun metrajlı kurmaca veya belgesel filmlerini çekmek için destek vermeye devam edecek.

30 Mart-14 Nisan - 32.Uluslararası İstanbul Film Festivali

14-24 Şubat - If Istanbul

!f İstanbul Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali, 11 yıldır 70.000 kişilik izleyici kitlesiyle kültür sanat camiasının ya-kından takip ettiği, dünyanın her yanından farklı bakışları sinemaseverlerle buluşturan ve düzenlediği partiler, atölyeler ve çeşitli etkinliklerle programını zenginleştiren bir oluşum.

Her yıl İstanbul‘da, Ankara’da ve 2012 yılından itibaren İzmir’de AFM ve Cinebonus Sinemaları’nda Şubat ve Mart aylarında izleyicisiyle buluşan festival, filmleri farklı ve güncel bölümler altında toplayarak izleyicisine ulaştırıyor.

l

uMichael Haneke’nin filmlerinden oluşan bir retrospektif Türki-ye’de ilk kez İstanbul Modern Sinema, Fransız Kültür Merkezi, Goethe Enstitüsü ve Avusturya Kültür Ofisi işbirliğiyle sinemase-verlerle buluşuyor. 1942 yılında Münih’te dünyaya gelen Avus-turyalı yönetmen ve senarist Michael Haneke, Avrupa sineması-nın en önemli isimleri arasında yer alıyor. Birçok Fransız-Alman ortak prodüksiyonuna imza atan Haneke’nin filmleri önemli festivallerde sayısız ödüle layık görüldü : “Beyaz Kurdele” ve “Aşk” filmleri ile 2009 ve 2012 yıllarında Altın Palmiye Ödülü’ne layık görülen Haneke, Cannes Film Festivali’nde büyük ödülü iki kez alan ender sinemacılardan.

28 Şubat-14 Mart - Michael Haneke Retrospektifi

Page 10: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

8

VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi’nin ilki ticari yapılara odaklanan proje, 2000 yılından

sonra üretilen farklı yapı türleri-ni eksen alarak, Türkiye çağdaş mimarlık ortamını belgelemeyi,

tartışmayı ve yeni çalışmalar için zemin oluşturmayı he-

defliyor. Yeni teması “tu-rizm yapıları” olarak belirlenen projenin VitrA Çağdaş Mimarlık

Dizisi Sunar: Lütfen Rahatsız Etmeyin başlığını taşıyan sergisi tatil mekanlarına gönderme yaparken turizm yapılarıyla ilişki-

yi soyut bir düzlemde kuruyor. Sergi için İstanbul Modern’in Pop-up alanı odalara bölünüyor ve yalıtılmış atmosferlerin

birbirini takip ettiği bir kurgu oluşturuluyor. Burada ortaya çıkan en önemli ilk özellik o resmin ne olduğu değil, nasıl

olduğu. Ve bu nasılın yanıtında da görsellik, şiirsellikle kesişiyor.

07 Şubat-05 Nisan - Lütfen Rahatsız Etmeyin:

Tatil Kavramı Üzerine Bir Sergi

U

16 Şubat-05 Mart Aylin Örücü, TransparanSanatçı kendini daha iyi anlayabilmek, kabuğunda keyifle yaşayabilmek için iç dünyasına döner. Bu onun var olduğunu hissedebilme çabasıdır belki de… Resimle-rinde soluklanan, hayal ve umutlar eşliğin-de bir yaşanmışlık duygusu ile birlikte içsel yolculuğunu sürdürürken; yazılar ve şiirler eşliğinde imgeleri kullanarak serüvenini yaşar. Her resmindeki dirilik ve heyeca-nın altında yatan gerçek de budur zaten. Her seferinde kendiyle yüzleşen, sabrı ve cesareti ile görünür olan resimler, Galeri Eksen’de.

kültür - sanat ajandası: Sergiler

Page 11: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

İstanbul Modern’in yeni sergisi Modernlik? Fransa ve Tür-kiye’den Manzaralar, modernleşmenin günümüz sanatına olan etkilerini araştırıyor. Sergi, sanatçıların modernleşmeyle hesaplaşmalarını ve bugün hala gündemde olan modernlik olgusunu ele alıyor. Çelenk Bafra ve Levent Çalıkoğlu’nun küratörlüğünü üstlendiği Modernlik? Fransa ve Türkiye’den Manzaralar 11 sanatçının 17 eserine yer veriyor. Görsel sanatların bir yandan eleştirdiği öte yandan sayısız araştırma alanı açan bir kaynak olarak gördüğü modern hayatın dina-miklerine odaklanan sergide Nevin Aladağ, Fikret Atay, Kader Attia, Ayşe Erkmen, Cyprien Gaillard, Thomas Hirschhorn, Pierre Huyghe, Chris Marker, Sarkis, Hale Tenger ve Nasan Tur yer alıyor.

İstanbul Modern Fotoğraf Galerisi, günümüzün en önemli fotoğraf ödül-lerinden Prix Pictet’nin finalistlerini bir araya getiriyor. İçinde bulundu-ğumuz zamanın toplumsal ve çevresel sorunlarına dair küresel bir bilinç yaratmayı hedefleyen Prix Pictet, dördüncü yılında “Güç” konusuna odakla-nıyor. Güç kavramı sanatçılar için geniş bir ya-ratıcılık alanı sunarken, aynı zamanda içinde çelişkiler de barındırıyor.

“Kitap Sanatları ve Hat Koleksiyonu”, “Bir Ülke Değişirken” sergileri SSM’de, 2 Ekim’de başla-

yan “Yol Efsaneleri Istanbul’da” klasik otomobil sergisi 17 Mart, 8 Kasım’da başlayan “Bu Treni Kaçırmayın” minyatür trenler sergisi 2 Haziran ve 9 Kasım’da başlayan “İşte Güneş” sergisi 14

Temmuz’a kadar Rahmi M. Koç Müzesi’nde görülebilir.

s30 Ocak-28 Nisan - Prix Pictet: Güç

Rahmi M.Koç ve SSM...

16 Ocak-16 Mayıs - Modernlik? Fransa ve Türkiye’den Manzaralar

Page 12: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

10

Bugüne dek Selçuk Sun, Yaz Baltacıgil, Neşet Ruacan, Aydın Esen gibi isimlerle çalışan caz vokalisti, besteci, söz yazarı Şenay Lambacıoğlu 16. İstanbul Caz Festivali’nde Nilüfer Verdi ve Andreas Buchmann ile aynı sahneyi paylaştı. Son dönemde Buçin Büke, Volkan Hürsever ve Kürşat Başar ile çeşitli projelere imza atan Şenay Lambacıoğlu, 20 Şubat Çar-şamba akşamı 21.30’da cazseverlerle İKSV Salon’da buluşuyor.

19 Şubat - Selen Gülün

Berklee College of Music’te eğitim gördükten sonra 1998’de Just About Jazz beşlisini kuran Selen Gülün, grubuyla birlikte Amerika, Avrupa ve Türkiye’de konserler verdi. Baştan sona doğaçlamalardan oluşan ilk solo albü-münü 2009’da yayımlayan Selen Gülün, Şubat 2013’te yayımlanacak yeni albümünde elektronik müzik öğelerine yer veriyor. Etkileyici besteleri, doğaçlama ağırlıklı şarkı-larıyla Selen Gülün 19 Şubat Salı akşamı 21.30’da İKSV Salon’un konuğu olacak.

20 Şubat - Şenay Lambaoğlu

kültür - sanat ajandası: Konser ve Gösteriler

Page 13: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

20 Şubat - Champs-Ely-sées Orkestrasi & Phi-lippe Herreweghe & Patricia Kopatchinskaja, İş Sanat İşte size bir Beethoven gecesi… İş Sanat Moldovya’nın yükselen yıldızı Patricia Kopatchinska-ja’yı 2010 yılında BBC Müzik Dergisi Ödülü’ne layık görülen Beethoven Keman Konçertosu yorumuyla sahnesinde ağırlıyor. Philippe Herreweghe yöneti-mindeki Orchestre des Cham-ps-Elysées ile gerçekleştirdiği Beethoven kaydı aynı zamanda The Strad dergisi tarafından “en otantik yorum” olarak tanım-lanan Patricia Kopatchinskaja müzikal sınırları aşan bir yorum gücü ve derin ifade yeteneğiyle yeni neslin kendine hayran bıra-kan kemancılarından.

İzlandalı prodüktör ve mü-zisyen Valgeir Sigurdsson Dancer In The Dark filminin müzikleri için 1998’de Björk ile başladığı işbirliğini uzun yıllar sürdürdü. Björk’ün yanı sıra Múm, Bonnie ‘Prince’ Billy, CocoRosie, The Magic Numbers, Damon Albarn, Hilary Hahn, Hauschka, Feist gibi sayısız isimle müzikal çalışmalara imza atan Valgeir Sigurdsson Ekvilibrium adlı ilk solo albümünü 2007’de yayımladı. Valgeir Sigurdsson deneysel müziğini 21 Şubat Perşembe akşamı 21.30’da İKSV Salon’da mü-zikseverlerle paylaşıyor.

21 Şubat Valgeir Sigurdsson

İlk defa İKSV Salon’da gerçekleştirilecek First Sensations City Beats serisi, mü-zikseverleri iki gece üst üste dans et-meye çağırıyor. Serinin 22 Şubat Cuma, 22.30’da başlayacak ilk gecesinde İngiliz elektronik/indie müzik grubu Delphic

sahnede olacak. First Sensations City Beats’in bu ilk gecesi, Türkiye’nin ünlü, eğlenceli DJ grubu Club Bangkok ile devam edecek.

22 Şubat - First Sensations City Beats: Delphic ve Club Bangkok

Birlikte müzik yapmaya başladık-larından beri Roxy Müzik Gün-leri, Kemancı Müzik Ödülleri, Battle of The Bands gibi birçok yarışmada başarı elde eden top-luluk Fairuz Derin Bulut, özgün müzik yorumlarıyla hayran kitlesini oldukça arttırdılar. Rock, oryantal, funk ve arabesk türlerini temel alıp kuralları hiçe sayan bir müzik yapan saykodelik rock grubu Fairuz Derin Bulut, 27 Şubat Çarşamba akşamı 21.30’da İKSV Salon’un konuğu oluyor.

27 Şubat Fairuz Derin Bulut

Page 14: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

12

İstanbul’da “Sefarad” adı verilen Endülüs Yahudi toplumunun varlığı, Endülüs Emevi Devleti’nin son kalesi, bugünkü Granada, o zaman-ki adıyla Gırnata’daki Beni Ahmer Devleti’nin yıkıldığı 1492’ye dayanıyor. Bölgeyi ele geçiren Katolik İspanya yöneticileri Kastilya ve Leon Kraliçesi I. Isabel ile Aragon Kralı II. Ferdinand, yayınladıkları Elhamra Kararnamesi ile Yahudi ve Müslümanlar’ı ya Hristiyan olma ya ülkeyi ter-ke zorladı. Katliamlardan bahsetmiyorum bile... Ülkeyi terk etmeyi seçen Yahudiler’in özellikle eğitimli ve kültürlü bir kısmı-na Osmanlı padişahı 2.Bayezid, iş ve vatandaşlık imkanı vererek onları İs-tanbul, Edirne ve Selanik başta olmak üzere, İzmir, Manisa, Bursa, Gelibolu, Amasya, Patros, Korfu, Larissa ve Manastır’a yerleştirdi.

Kültürü, Şehir Kültürüİstanbul

&

sohbet

Page 15: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

işte böyle köklü ve zengin bir şehirlilik ve kültür mirasının günümüz temsilcilerinden. Yazar ve yazın alanında eğitmen olan Levi, öykücülükle başladığı yazın hayatını şimdilerde romancılıkla sürdürüyor amma, “Tabii geleceğin ne getireceğini bilemiyorum” da diyor, ben örneğin senaryo yazmayı düşünüp düşünmediğini sor-duğumda... “En çok” diyor, “2.Abdülhamit dönemi ilgimi çekiyor. Gerek Nahit Sırrı Örik’in Sultan Hamit Düşerken ve gerek Ahmet Altan’ın Kılıç Yarası Gibi, İsyan Günlerinde Aşk adlı romanlarını çok keyifle okumuştum.”

“Çünkü” diye devam ediyor, zaten geçmişin gölgesini, gerek yaşamayı seçtiği semt ve gerek kültürüyle beraberinde gezdiren Levi; “bu döneme baktığımda hem geçmişi hem bugünü ve hem geleceğiyle insanı, insan sorunsalını hisse-diyorum. İnsan ilişkileri ve his dünyası her zaman aynı kal-mış. Tarihin başından beri çözüm üretemediğimiz iktidar, güç-aidiyet ilişkileri, aidiyetlerin güç uğruna feda edilişini ta iliklerine kadar duyuyorsun bunun gibi çatışmaların yoğun olduğu dönemlerde”...

Sanat Üzerine...

&Mario Levi,

Page 16: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

14

Levi ile İstanbul, İstanbullu olmak, geçmiş-bugün, yemek ve sanatı gibi konuları konuştuk kısaca...

Bize biraz çocukluğundan, yaşadığın yerlerden bahseder misin?En çok 9-10 ay gibi fasılalar dışında 55 yıllık öm-rümün tamamını İstanbul’da geçirdim ve bu şehir, benim için dünyada yaşanacak tek yer. Şişli doğum-luyum. Büyükbabam Hasköylü olduğu için nüfus kaydım orada. Çocukluğum İstanbul’un farklı dil ve inançları birleştiren en eski semtlerinden Feriköy, Kurtuluş (Tatavla) civarında geçti. Anne tarafım daha Avrupai, baba tarafım daha doğuluydu. Tıpkı

İstanbul gibi... Anneanemin evinde plaklardan gelen Fransızca,

İtalyanca, İspanyolca şarkılar aryalar, öte yandan babaannemin

evinde radyodan dinle-nen Türk müziği eser-

leri arasında büyüdüm. Bu iki farklı kültürle bes-

lenmek büyük bir şans oldu be- nim için. Tüm eski İstanbullular’da olduğu üzere okumaya büyük değer verirlerdi. Örne-ğin babaannem sadece birkaç yıl, Fransız-ca tedrisat yapan bir okulda okumuştu, ancak Victor Hugo şiirleri vardı ezbe-rinde. Jean Jacques Rousseau’nun bir dizesini tekrar ederdi çok: “Zengin de fakir de eşit olarak ölüme gider”. Sert

bir Osmanlı kadınıydı. Zavallı annem çok çekti. Ama tabii biz torunları için çok değerliydi.

“Dergimiz hayat ya da şehir kültürü ve sanatın kodla-rını bulup ortaya çıkarmayı hedefliyor” demiştin ya, bunlar kitaplardan öğrenilmez, yaşanarak edinilir. Eğitim de fark ettirmeden ve hatta fark edilmeden verilir. Basit ama anlamlı örneklerden hareket edebiliriz. Her yerleşik bilgi ve kültürümüzde olduğu üzere bunların içsel-leştiği çocukluğuma dönersek; şöyle bir olay hatırlıyorum mesela... Babamla işyerinin oldu-ğu Eminönü’nde balıkçıların önünden geçiyorduk. Ekim ayıydı. İstanbul’un en sevdiğim dönemlerinden biri-dir; mesela balık akını başlar. Rahmetli babacığım şöyle bir şey demişti: “Hayırlısıyla her şey zama-nında gelsin; önce palamut sonra lüfer. Lüfer akını olursa mazallah palamutu kaçırır”. Bunu laf arasında

mı söylemişti, bana öğretmek için mi bilmi-yorum ama ben onu öğrendim. Ya

da mesela babam hemen her kış pazarları sabah 11’de beni Be-

yoğlu’ndaki sinemalara götü-

Page 17: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

rürdü. Kendisi kovboy ve tarih filmleri severdi. Emek, Rüya, Yeni Melek, Yeni Ar, Saray, Atlas sinemalarını o günlerde tanıdım. Ama sinemaya gitmenin bir ritüeli vardı; öncesinde bir pastaneye gidilir, mesela İnci’den profiterol, ya da kestaneli pasta yahut Saray Muhal-

lebicisi’nde tavuk göğsü ya da fırın sütlaç yenir, filme öyle gidilirdi.

Aslında bunlardan bahse-derken sanırım bir yandan İstanbul’u diğer yandan İstanbullu olmayı da tarif ediyoruz? Aynen öyle. İstanbul ya da İstanbulluluk nedir diye

sorulacak olursa; “belirleyici özelliği”nden başlamak lazım.

Onlar da; 1.deniz ve deniz kültü-rü, 2. duygu iklimi ve tarih’tir de-

rim. Deniz ve denizin çağrıştırdıkları konusu çocukluğuma kadar gider, verdiğim

örnekten de anlayacağın üzere ama burada, bireysel serüvenimden ziyade derin bir tarih bilincinden sü-zülmüş toplumsal hafızadan bahsediyorum. Ben bir yazarım ve İstanbul’u öncelikle bu kimliğimle yaşı-yorum. Bu kimliğimde; Yahya Kemal, Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi, Abdülhak Şinasi, Selahhaddin Pınar, Osmanlı saray mutfağının izleri var. Tüm bunlar bir yap-boz gibi bir araya gelerek hem hikayeyi hem resmi oluşturuyor. Eğer hayatından; Boğaz, balık, vapur, martı, simit, sahil plajı geçmemişse, bunların

kokuları hafızanda bu resmi harekete geçirmiyorsa İstanbulluluk’tan bahsedemeyiz. İstanbul, Venedik’le birlikte tren garı denize açılan dünyadaki iki şehirden biridir yine mesela.

İstanbul pek çok büyük şehirin aksine 1-2 simge yapı ile özetlenemiyor. Bunun yerine; deniz, Saray-

Page 18: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

16

burnu, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet gibi, tarihin ve farklı kültürlerin birlikteliğini temsil eden tarihi yarımada silüeti ile ifade ediliyor. İstanbul’un, farklı dil, dinlerin birlikte birbirine teğet geçerek oluşturduğu, bahsettiğimiz duygu iklimi de, bunların birbirinden etkilenerek üstüste koyarak ürettikleri kültürün ayrılamaz bir parçasıdır.

Aslında benim bir tezim var; “bir insanın bede-ni nasılsa kendi de odur” diye. Bu, coğrafya için de geçerli denebilir şu halde. İstanbul iki kıta arasında kalan bir şehir olarak bir yandan Avru-palı yani batılı diğer yandan Asya yani doğulu..?İstanbul’un önemli bir özelliği de doğu ve batıyı bir arada ya da ayrı ayrı yaşama şansı verişidir. Duygu iklimi ve kültürünü de hem doğulu hem batılı inanç-lardan alır zaten. Ancak günümüzde bu duygu iklimi o kadar azaldı ki...

Azalan yalnızca duygu iklimi mi? Aslında seçkinci yaklaşımlardan hoşlanmıyorum ve

herkesin kendi ve yaşadığı bölgenin ihtiyaçları doğ-rultusunda bir kültür ürettiği ve bunun durağan ol-mayıp değişim geçireceği kanısındayım ama İstanbul-luluk derken, bu bahsettiğim iki özelliğin, yaşadığım döneme ait sonuçlarını da tesbit etmek durumunda-yım. Zaten çocukluğunun geçtiği 1960’larda günümü-zün en popüler yiyeceklerinden bir olan lahmacun’un küçümsenen, yenmesi ayıp bir yiyecek olduğuna şahit biri olarak seçkincilik yapmak da kültür konusunda tutucu davranmak da bana ve kişisel serüveni olgun-laşma üzerine kurulu hiçbir insana yakışmaz. Kaybo-lan, unutulanlardan bahsedersek örneğin -Kadıköy çarşısının mezecilerini kast etmiyorum ama- kendine şarküteri diyen herhangi bir işletmeye gidip İstanbul kültürünün bir parçası olan “ta- rama”yı so-ruyorsun, bilmiyorlar bile (bkz.Tarama tarifi). O zaman oradan kaçıp kendine benzeyen insan- ların arasına sığınıyorsun. O şarküte-rici İstanbul’un, İstanbullu olmanın farkında ve bilincinde değil, öğren-meye de çalışmamış, çünkü ihtiyaç duymamış, yeniliğe kapamış, kendi çevresinin dışına çıkmamış. İhtiyaç duymadıkça ve yeniliğe açık olmadıkça öğrenemez insan. Belki de şehir kültürü yahut bir kültürden bahsederken ihtiyacın, tekrarın ritüelleşmesinden de bahsetmek gerek. Çevremde ar-tık bunları göremeyince hicap duyuyorum. Bir Yahudi olmayı bırakın her şeyden önce İstanbullu olduğum için kendimi İstanbul’da azınlık olarak hissediyorum.

Bu kültürü aktarmak için bildiğin yapılan bir şeyler var mı, sen bir şeyler yaptığına inanıyor musun?Ben bu kültürü aktarmayı önemsiyorum. Bunu da birincisi kitaplarımla, ikincisi; yayın, kanal ayrımı gözetmeksizin bloglar, basında yazarak, anlatarak, konuşmalar yaparak. Yeditepe Üniversitesi’nde hoca oluşum da bu manada bir talih. Derslerde; şu köfteci-de tarihi İstanbul lezzetini bulabilirsiniz, şu balık şu mevsimde yenir, Galata Mevlevihanesi’ne gidin gibi laf arasına sokuşturuyorum edindiğim bu kültürü.

Ekler yerken sadece bir tatlı, bir pasta görmüyorum. Lezzet ve kokusunda kosko-ca bir geçmişi görüyorum... anneannemi, arkadaşlarını, 5 çaylarını görüyorum. Şişli’nin artık olmayan eski pastaneleri-ni görüyorum. Kültür de böyle bir şey; geçmişi olan, ritüeli olan.

Page 19: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Yemek demişken senin yemek kültürüne de ilgin vardı...Evet hatta bu yıl Mayıs ayında yayınlamayı planla-dığım son romanımda, babaannemden öğrendiğim yemekleri hikayeleştiriyorum. 8-9 yaşlarında babaan-nem yemek yaparken onu izlerdim. (AY: Türk-Yunan ortak yapımı, Yunan yönetmen Tassos Boulmetis’in yö-nettiği 2003 yapımı Bir Tutam Baharat adlı filmi hatır-latıyorum) Ordaki çocuk gibiydim, izler ve pişirirdim (AY: Bu arada Mario balık burcu ve yemek yapmayı seven tanıdığım erkeklerin balık burcu çıkma ihtimali eşcinsel çıkma ihtimallerinden çok daha fazla. Filmi izleyenler anlar ;) Ki gerçekten Cinema Paradiso, Sicilya, Piano Pi-ano Bacaksız, Uçurtmayı Vurmasınlar, Malena, Akdeniz gibi filmleri sevdiyseniz buna da bayılacaksınız). Madem İstanbul’dan, kültüründen bahsediyoruz, İstanbul; hurmalı koyun eti yahnisidir, Beykoz paça çorbasıdır ama aynı zamanda Yahudiler’in gül böreği, Ermeni-ler’in topiğidir. Bize aktarılan mirasta böyle bir ruh

var. İstanbul’un ruhuna ihanet edemeyiz. İstan-bul’un ruhu çok kültürlülüktü, renklerin,

tatların, kokuların içiçe geçmişliğiydi. Osmanlı bunu çok iyi anlamıştı.

İstanbul hem doğu hem batı olma ve bu farklı hallere sahip insanların hallerinin çatışmala-rını, ikilemlerini yaşayan bir şehir. Bir insanı üretken ve fakat karamsar, hüzün-lü kılan bu gibi unsurlar İstanbul kültürüne de pek çok zen-ginlik katmış. Peki ruhunda da bir karamsarlık var diyebilir mi-yiz?Bana kalırsa derslerim-de de anlattığım üzere, mutluluk gibi olumlu ruh hallerinden hiçbir üretim çıkmaz. Üretim ve süreklilik için mutlaka bir çatışma olmalı-dır. Bu çatışma bazen hüzün, bazen

Tarama nedir, nasıl yapılır?Mario, tarama’yı artık kimsenin bilmediğinden bahsedince yüzüm kızarıyor, gözümün önüne kırmızı humus görüntüsü düşüyor ve emin değilim, sanırım ben de bilmiyorum diyebili-yorum mahcup bir eda ile. Röportaj bittikten sonra internette yaptığım araştırmada da karşı-ma ilk olarak bu tür bir tarif çıkınca seviniyo-rum, yaşasın kültürlüyüm, İstanbul’un seçkin kültürünü biliyorum diye ama heyhaat gel gör ki internette her yazan da tabii ki doğru değil. İyi de benim araştırmacı, güvensiz kişiliğim neden bir ikincisine bakmadan bunun doğruluğuna inandı ki? :( Muhtemelen yanlışlanmaktan ve cahil çıkmaktan korktu. Neyse ki bilmemekten değil cahil kalma ısrarından korktuğum için aradığım Mario, bana doğru bilgiyi sunuyor. Buna göre; iyi bir mezeciden yahut İstanbul’da pek az kalan lakerdacılardan mesela Beyoğlu Balık Pazarı’nda-ki Tunç Balık’tan çiğ ya da dil tarama denen turuncumsu renkli bir çeşit balık yumurtası olan taramadan 100 gr alarak başlanması gerektiğini öğreniyorum. Tarifin kalanı şöyle devam ediyor: Taramanın zarları iyice ayıklanıp cam bir kaba konup ıslatıldıktan sonra suyu sıkılarak alınmış 2 dilim ekmek içi eklenir. Tahta olmasını tavsiye edeceğimiz bir kaşıkla birbirine iyice yedirilir. Karışıma aynı kaşıkla 1 ölçüyü geçmeyecek kadar sıvıyağ 5-6 kerede azar azar eklenip hep aynı yöne olmak kaydıyla karıştırılır. Daha beyazımsı bir renk ve krema kıvamına ulaştığında kıvamı bağlamak için yine azar azar 1 limonun suyu eklenir. Son olarak 1 kaşık sızma zeytinyağı daha eklenip, ekmek üstüne sürmek suretiyle afiyetle yenir.

Page 20: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

18

keder, bazen öfke, bazen isyan şeklinde kendini gösterir. Bana sorarsan İstanbul’un duygusu hüzün-dür derim. Dünyaca ünlü yazarımız Orhan Pamuk da böyle düşünüyor. (AY:Yahya Kemal’in “Melali anlama-yan nesle aşina değiliz” mısraını dillendiriyorum.) Şim-dikilerden Pamuk ve Selim İleri, geçmiş isimlerden; Ahmet Haşim, Ahmet Hamdi, Yahya Kemal, Abdül-hak Şinasi Hisar gibi isimlerden oluşan bir zincirin halkası olmaktan çok mutlu hissediyorum kendimi.

Duvarlarda birinin Nuri İyem’e ait pek çok resim görüyorum. Yazarlığın İstanbul’un çok kültürlü halleri dışında resim gibi sanatlardan da etkileniyor mu?Resme ilgi duyuyorum ama benim yazarlığımı en az onun kadar iyi olan okurluğum besliyor. Yazar olmak isteye gençlerle konuşurken öncelikle çok ve çeşitli okumalar yapmalarını öneriyorum. Beni en çok besle-yen öteki iki sanat dalı da müzik ve sinema. Sinemayı çok seviyor ve mümkün olduğunca çok film izlemeye ve anlamaya özen gösteriyorum. Sinema farkında olmadan seni besliyor.

Peki tüm bunlar, İstanbul, kültürü, yazarlığın ve insan olma maceranın seni getirdiği yer nere-si dersem?Kendimi bulmaya çalışırken önceleri kültürlü, bilgili olmayı, sonraki bir dönem de akıllı olmayı çok önem-sedim. Olgunlaşmaya daha yakın durduğum ve bilme,

Günü tanıdık tanımadık herkese selamla başlayan ve süren, aile içinde dahi birbirine “siz”, “hanım”, “bey” diye hitap eden, daha alt tabakalardan beylere en fazla “efendi” deme zerafeti gösteren, aynı evlerde bir arada yaşayan 2-3 nesil aileler, farklı inanç ve dillerden de olsalar her şeyi yeri ve zamanına göre ama illa ki estetik katarak ya da bir ritüele dönüştürerek yapmayı, bugünün deyimiyle empati kurmayı, sevsin-sevme-sin birbiriyle ilgilenmeyi, hemdert olmayı şiar edinmiş bir hayat düzeni, zerafet ve nezaketin hemhal olmuş hali... Amma tabii ki üslubu, tarzı ve ritüellerinin yanında sem-bolleri de var bu kimliğin, mesela; Yani, Taki, Aleko, Yasef, Yosi, İsak, Rahel, Eleni, Anastas, Rober, Diana, Rakel, Ari, vb ekalliyet dediğimiz İstanbul yerlisinden arkadaşlar, Bizans, Osmanlı, Boğaziçi, erguvanlar, çınarlar, serin serviler altında mezarlıklar, Galata-Kız-Beyazıt kuleleri, Haliç, Eyüp, Piyer Loti, Sarayburnu, surlar, çeşmeler, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Sultanahmet, Yeni Cami, güvercinler, Galata Köprüsü, Boğaz köprüleri, yalılar, ahşap/kargir sade bir zerafeti sergileyen eski evleri, Kumkapı’da rakı sofrasına dostça oturup yine dostça kalkmak, topik, tarama, Küçüksu’daki mısır kazan-larında Alibeyköy’ün sütlü kaynamış mısırları, Çengelköy salatalığı, Arnavutköy çileği, bostanları, Gülhane Parkı’nda Karagöz-Hacivat oyunu, Şan Tiyatroso, Tepebaşı Çocuk Tiyatrosu, Beyoğlu sinemaları, Sulukule’de Raks evleri, Çiçek Pasajı, Taksim Eftalafos Kahvesi, Beyoğlu figüran kahveleri, Tepebaşı’ndaki müzisyen kahveleri, Yeşilçam Sokağı, Mithat-paşa Stadı’nda güreş müsabakaları, Tahtakale, Kapalıçarşı, Bankalar Caddesi’nin başındaki ünlü Levanten doktor Fakoçelli, Adalar, Gaskonyalı Toma ve Bostancı’da Sakson-yalı Vedat, Beyoğlu Rebul Eczanesi ve onun limon kolon-yası, Bakara’nın iskarpinleri, Gömlekçi Daniş ve nice terzi, Galatasaray’daki Zara, Moda’daki Koço, İnci’nin profiterolü ya da kestaneli pastası, Saray’ın fırın sütlacı, Sarıyer’de balık Pendik Hilmi Gazinosu’nda pilaki, gazinolar, matineler, Süreyya Plajı ve sahilden denize girilen pek çokları, tram-vaylar, troleybüsler, chevrolet dolmuşlar, Kurbağalıdere’nin kokusu, Kadıköy, Üsküdar, Eminönü, Karaköy’deki balık pazarları ve balık kokusu, gibi.

İstanbullu olmak

Page 21: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

İstanbul’un farklı kültürlerin üzerine kurulu bir kültür olduğunun izlerini Saray Mutfağı’nda da bulmak mümkün. Örneğin Osmanlı İstanbul’a geldiğinde kıymalı pide Bizans’ta bilinen bir yiyecekti. Rafine Saray Mutfağı’nın ustaları bundan karnıyarık, dürümden de yaprak sar-ma’yı icat etti.

öğrenme açlığımın sürdüğü bugünümde aslolan insan olmak’tır diye düşünüyorum. Ulus devletin ezici tek kültür politikalarından çok çeken özellikle bizimki gibi çok kültürlü, kimlikli toplumlarda bir arada ya-şama kültürü için de temel budur bence; insan olma. Bunu kaybetmedikçe ve önemsemeyi sürdürdükçe hem bu ülke hem bu dünya daha güzel olacak. Fark-lılıklarımızı hayatı cehenneme çevirmek için kalkan olarak kullanacaksak, bu ülkeyi de kendimizi de hak etmediğimiz bir kadere mahkum ederiz diye düşünü-yorum.

İstanbul; hur-malı koyun eti yahni-sidir, Beykoz paça çorbasıdır ama aynı zamanda Yahudiler’in gül böreği, Ermeniler’in topiğidir. İstanbul’un ruhu çok kültürlülüktü, renklerin, tatların, kokuların içiçe geçmişliğiydi. Osmanlı bunu çok iyi anlamıştı.

Page 22: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

20

57’i yurtdışı, 45’i yurt içi olmak üzere 102 çağdaş sanat galerisinin ve 612 sanatçının katılımıyla 22-25 Kasım 2012 tarihleri arasında düzenlenen 7. Con-temporary Istanbul, yerli ve yabancı sanatseverleri ve koleksiyonerleri İstanbul’da bir araya getirdi. Katılımın ve satışların bir önceki seneye göre yüzde-sel olarak arttığı gözlemlenen etkinlikte, sergilenen eserlerin %66’sı sahiplerini buldu. Etkinliği 68 bin

sanatsever ziyaret etti. Sergilenen 3,000 sanat eseri-nin toplam değeri 100 milyon doların üzerinde iken; Portekizli Cordeiros Galeria’da sergilenen 5.2 milyon USD değerinde “Portrait of Barbara Molasky” isimli Andy Warhol tablosu, Opera Gallery’deki Jean Michel Basquiat’ın 3.2 milyon USD değerindeki “Logo” isimli eseri, Marlborough Gallery’de Botero’ya ait 700 bin USD değerindeki “Woman on Horse” isimli tablo ve

Türkiye’nin En Önemli Çağdaş Sanat Buluşması

kültür dünyası

Contemporary Istanbul, yerli ve yabancı sanatseverleri ve koleksiyonerleri İstan-bul’da bir araya getirdi. Dünyanın en önemli galerileri arasında yer alan Marl-borough Gallery, Haunch of Venison, art Sümer, Galeri Zilberman, Egeran Galeri ziyaretçilerin yoğun ilgisini çekti.

Page 23: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Andipa Gallery’de sergilenen Roy Lichtenstein’ın 1.5 milyon dolar değerindeki eseri sanat tutkunları-nın ilgisini çeken eserler arasında yer aldı. Fuar sonunda sergilenen eserlerin %66’sı sahiplerini buldu ve 2011 senesine göre %106’lık bir satış artışı gerçekleşti. Yerli ve yabancı 1,200 kolek-siyoner; yurtdışından 150, yurtiçinden yaklaşık 350 basın mensubu fuarı izledi.

Dünyanın en önemli galerileri arasında yer alan Mar-lborough Gallery, Haunch of Venison, MaM- Mario Mauroner Contemporary Art, Cordeiros Galeria, Opera Gallery ve Michael Schultz Gallery yanı sıra Türkiye’den Galeri Nev, Galerist, Galeri Artist, art ON, Dirimart, Pi Artworks, NON, Galeri Mana, Pilot, Rampa, Pg Art, art Sümer, Galeri Zilberman, Egeran Galeri ziyaretçilerin yoğun ilgisini çekti. Dünyaca ünlü sanatçılar; Damien Hirst, Bank-sy, Andy Warhol, Roy Lichtenstein, Andreas Gursky, Fernando Botero, Anselm Reyle, Ke-ith Haring, Jean Michel Basquiat, Magdalena Abakanowicz’in eserleri ile beraber Türkiye’den; Devrim Erbil, Burhan Doğançay, Mehmet Güleryüz gibi ustalar ile beraber Hüseyin Bahri Alptekin, Ergin Çavuşoğlu, Kutluğ Ataman,

Yaşam Şaşmazer, Murat Germen, Tuğberk Selçuk, Murat Akagündüz, Ali Kazma, Halil Akdeniz, İnci Eviner, Şükran Moral, Haluk Akakçe gibi en önemli çağdaş sanatçıların eserleri sanatseverler ile buluştu. Andreas Gursky’nin 21 Kasım ön izleme günü fuarı ziyaret etmesi büyük ses getirdi. 520 bin USD değerindeki “Bangkok No.4” isimli eseri sahiplerini bulan eserler arasındaydı.

2013’te 2 yeni fuar2013 yılında 7-10 Kasım tarihlerinde düzen-lenecek Contemporary Istanbul sırasında 2 yeni uydu /satellite fuar da sanatseverlerle buluşacak; birinci fuar “Fotoğraf ve Yeni Medya” pratikleri üzerine odaklanacak. Step

Istanbul uydu fuarı ise “genç ve gelecek vaad eden sanatçı ve galerilerin” eserlerine ve performanslarına yer verecek. 2013 yılında 4-10 Kasım arasında 2. si düzenlenecek Art Is-

tanbul sanat haftası, 7-10 Kasım 2013 tarihinde Contemporary Istanbul ve 2 uydu fuarı ile 2013

yılında Ka-sım ayı yerli ve yabancı sanatçılar, galeriler, sanatsever-ler ve kolek-siyonerler için yine

en önemli sanat durağı olacak.

Page 24: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

22

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nda, UNESCO tarafından kutlama kapsamına alınan ‘’2013 Piri Reis Harita-sı’nın 500. Yıldönümü’’ dolayısıyla düzenlenecek etkinlikler, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Gü-nay, Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz ve Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım’ın katıldığı, 2012 sonlarında düzenlenen basın toplantısıyla tanıtıldı. Günay, kutlamalar ve anma programı çerçevesinde üç bakanlık olarak bir dizi etkinlik takvimi oluş-turduklarını bildirdi. Neler yapılması planlanıyor? Piri Reis’in, Osmanlı İmparatorlu-ğu’nun yükselme döneminin önemli isimlerinden biri olduğunu dile getiren Günay, O’nun hem önemli bir deniz bilimleri uzmanı hem de önemli bir araştırmacı olduğunu ifade etti. Paris’te 2011’de gerçekleştirilen UNESCO 36. Genel Konferansı’nda Türkiye’nin teklifi üzerine 2013’ün Piri Reis Haritası’nın 500. yılı olarak kutlama ve anma programına alındığını anlatan Günay, şöyle konuştu: ‘’Etkinlik-lerin, önemine yakışır biçimde gerçekleşmesi için Nisan ayında bir üst kurul oluşturuldu ve çalışmalara başlandı. Bu plan çerçevesinde Kitab-ı Bahriye’nin en iyi el yazmasının tıpkı el basımı yapılacak, Piri Reis Dünya Haritası’nın basımı yapılarak çoğaltıla-cak, Google portalında Piri Reis ve Dünya Haritası görselinin gelecek yıl haritanın çizildiği tarih olan 7

Nisan’da yayınlanmasına ilişkin girişimlerimiz var. Anı parası çıkarılmasına, pul ve ilk gün zarfı basılma-sına ve Piri Reis logosunun ve sloganın yıl boyunca ulusal ve uluslararası etkinliklerde kul-

lanılmasına karar verildi. Ayrıca belgesel filmler, çocuklara özel animasyonlar, sempozyumlar da gerçekleştirilecek. Bakanlıklar olarak ortak bir eylem takvimi oluşturuyoruz.’’ Tanıtım faa-liyetleri ve materyaller konu-sunda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile ortak

hareket edileceğini belirten Günay, ‘’Dün-ya haritacılık tarihinde adı yazılmış bir insanın, önemli bir bilim insanının 500 yıl sonra yeniden hatırlanması ve onun ismi çerçevesinde dünyada, TC’nin ve UNESCO’nun bilim kültür ve eğitim komisyonundaki diğer ülkelerin anma toplantı-ları yapmaları, dünyanın hafızasını tazelemek bakımından ve bizim, Türk İslam Dünyası’nın, Osmanlı’nın bilim tarihine neler kattığının hatırlanması bakımından son derece önem-li’’ diye konuştu.

Pek çok etkinlik düşünülüyorKonu, dahil olan Kültür ve Turizm, Ulaştırma, Deniz-cilik ve Haberleşme Bakanlıkları ile Piri Reis, Dokuz Eylül, İstanbul, İstanbul Teknik üniversitelerinin yanı sıra Çanakkale Valiliği gibi kamu kurum ve kuruluş-larının yanı sıra Piri Reis Harita ve CBS Çalışanları Yardımlaşma Derneği gibi STK’lerin de 2013 yılı programına pek çok etkinlik şeklinde yer alacak.

Piri Reis Haritası’nın

500.Yıldönümü

Page 25: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

23 Kasım 2012 tarihindeki 6. Asya Pasifik Film Ödülleri’nde En İyi Film kategorisi başta olmak üzere, filmin başrol oyuncusu Tamer Levent’e En İyi Erkek Oyuncu, senaristi ve yönetmeni Emin Alper’e En İyi Senaryo dallarında adaylık getiren “Tepenin Ardı”; 21 Ocak 2013 tarihinde düzenlenen SİYAD - Sinema Ya-zarları Derneği 2012 Ödül Töreni’nde de en iyi film, en iyi senaryo ve en iyi yardımcı erkek oyuncu perfor-mansı ödülünü Mehmet Özgür ile aldı. Zeki Demirku-buz’un yönettiği “Yeraltı”, aday olduğu 9 dalın 5’inde mutlu sona ulaşırken, 12 adaylığı bulunan “Araf”, töreni 2, “Zenne” ise 1 SİYAD heykelciğiyle tamam-ladı. Asya Pasifik Film Ödülleri’nde Reis Çelik imzalı “Lal Gece” ise En İyi Senaryo Ödülü’nü kazandı. EN İYİ FİLM: Tepenin Ardı

EN İYİ YÖNETİM: Zeki Demirkubuz (Yeraltı)EN İYİ SENARYO: Emin Alper (Tepenin Ardı)CAHİDE SONKU EN İYİ KADIN OYUNCU PERFOR-MANSI: Neslihan Atagül (Araf)EN İYİ ERKEK OYUNCU PERFORMANSI: Engin Günaydın (Yeraltı)EN İYİ YARDIMCI KADIN OYUNCU PERFORMANSI: Nihal Yalçın (Yeraltı)EN İYİ YARDIMCI ERKEK OYUNCU PERFORMANSI: Mehmet Özgür (Tepenin Ardı)EN İYİ GÖRÜNTÜ YÖNETİMİ: Türksoy Gölebeyi (Yeraltı)EN İYİ MÜZİK: Demir Demirkan-Paolo Poti (Zenne)EN İYİ KURGU: Zeki Demirkubuz (Yeraltı)EN İYİ SANAT YÖNETİMİ: Osman Özcan (Araf)AHMET ULUÇAY UMUT ÖDÜLÜ: Dilan Aksüt (Lal Gece)ONUR ÖDÜLÜ: Arif ErkinONUR ÖDÜLÜ: Necla NazırONUR ÖDÜLÜ: Feyzi TunaTUNCAN OKAN EMEK ÖDÜLÜ: Sevin OkyayEN İYİ KISA FİLM: Sessiz-Be DengEN İYİ BELGESEL FİLM: Ben Uçtum Sen KaldınEN İYİ YABANCI FİLM: Aşk-Amour (Yönetmen: Mic-hael Haneke / Bir Film )

“Tepenin Ardı” En İyi Film

SİYAD 2012 yılının en iyileri:

Page 26: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

24

Ekim ayında; ses sanatçı-sı Berkant, Bollywood’un efsanevi yönet-

men ve yapımcısı Yash Chopra, Kasım ayında; Aldır-ma gönül’, ‘Elveda meyhaneci’ gibi şarkıların bestecisi ve ses sanatçısı Kerem Güney, Aralık ayında; “köy nesiri” edebi akımının temsilcilerinden Rus yazar Va-sili Belov, piyanist, müzik eleştirmeni Charles Rosen, sinema ve ses sanatçısı Nilgün Atılgan, halk müziği sanatçısı Kamil Sönmez ile Kaynanalar dizisinde-ki Nuriye Kantar tiplemesiyle gönüllerde yer eden tiyatro ve sinema sanatçısı Leman Çıdamlı’yı kaybet-tik. Ocak ayı da kültür-sanat dünyasında birbirinden

önemli isimlerin kaybıyla sürdü: Sinema sanatçıları Tony Lip ve Savaş Akova, tiyatro sanatçısı ve rejisör İsmet Hürmüzlü, Mont-

reux Jazz Festivali’nin kurucusu “Cazın Babası” lakaplı Claude Nobs, yazar Metin Kaçan, akademsiyen, yazar ve köşe yazarı Tok-tamış Ateş, Pulitzer ödüllü gazete editörü ve köşe ya-

zarı Eugene Patterson, kitap, belgesel ve haber programlarıyla, spiker-liğiyle tabuları yıkan gazeteci Mehmet Ali Birand, Deprem Dede lakaplı Ahmet Mete Işıkara ve Metropolitan Museum of Art’ın dai-mi koleksiyonuna giren ilk Türk sanatçı ünva-

Kültür Sanat Dünyası’nda Yaprak Dökümü...

Page 27: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

nını taşıyan ressam ve fotoğraf sanatçısı Burhan Doğançay.

Kısaca DoğançayBurhan Doğan-çay, 11 Eylül 1929 tarihinde İstan-

bul’da doğdu. İlk sanat eğitimini, ressam babası Adil Doğançay ve diğer bir ressam Arif Kaptan’dan alan Doğançay, 1950 yılında Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun olduktan sonra; 1950-55 yılla-rı arasında Fransa’daki Académie de la Grande Chau-mière’de sanat kurslarına katıldı. 1962’de New York’a götüren kısa bir diplomatik hizmet-ten sonra, 1964’te kendini tamamen sanata hasretmeye ve bu kente yerleş-meye karar verdi. 2004’te Beyoğlu’nda-ki Doğançay Müze-si’nin açılmasıyla zamanını New York, İstanbul ve atölye-sinin bulunduğu Turgutreis arasında paylaştırarak yaşa-maya başladı. 1970’li yıllarda fotoğrafçılı-ğa başlayarak dünya çapındaki bütün şehir duvarları-nın fotoğrafını çekmeye girişti. Hemen hemen 50 yıla uzanan bir dönemde 100’den fazla ülkeye yaptığı se-yahatlerden ilham alan bu meşguliyeti, sürekli olarak resimlere, grafik sanatlara, Aubusson duvar halıları-na, heykellere ve fotoğraflara dönüştü. Ağırlıklı ola-rak ‘kolaj’ ve biraz da ‘fümaj’ çalışan Doğançay çeşitli dizilerinde kapılara, renklere, graffiti çeşitlerine veya eserlerine dahil ettiği objelere göre duvarları yeniden üreten bir üslup benimsedi. Duvarlardan topladığı afiş ve objeler eserlerinin esas bileşenleri oldu. 70’ler ve 80’lerde kent duvarlarını yorumladığı, kendine has kurdele dizileriyle ün kazandı. Bunlar, kolajlı panola-

rının aksine, düzgün kağıt şeritlerden ve bunların hat benzeri gölgelerinden oluşan diziler-di. Üç boyutlu maketlerden oluşan bu diziler daha sonra, alüminyum dış cephe malzemeleri üzerindeki alüminyum kurdeleleriyle gölgeli heykelle-re dönüştü. Doğançay’ın kolaj ve fümajlardan oluşan koni dizisi kolayca tanımlanabilen bir başka tarzın

örneklerini oluşturuyor. Kasım 2009’da, yaptığı tablolardan Mavi Senfoni, Yıldız Holding yöneticisi Murat Ülker tara-fından 2.2 milyon TL’ye alınan Doğançay, gençlik yıllarında da Gençlerbirliği’nde futbol oynamıştı.

Doğançay’ın önemiDoğançay’ın 2003 yılının Haziran ayında “Hat Sana-tına Saygı” isimli çalışması, Brüksel’deki yeni Avrupa Parlamentosu Binası’na asıldı. Eserleri, Boston’daki Museum of FineArts, Londra’daki Vic-

toria & Albert Museum, Paris’teki Pompidou Center, Londra’daki British Museum, Münih’teki Pinakothek der Moderne, Stockholm’deki Moderna Museet ve New York’taki Guggenheim Museum gibi dünyanın önde gelen 70’ten fazla müzesinin koleksiyonunda yer alıyor. Bu yıl Ribbon Mania isimli yapıtı New York’taki Metropolitan Museum of Art tarafından daimi koleksiyona alınan Burhan Doğançay, Metro-politan Museum of Art’ın daimi koleksiyonuna giren ilk Türk sanatçı ünvanını taşıyor.

Page 28: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

anısına...26

Page 29: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Osman Hamdi BeyRessam ve Arkeolog Bir Dünya Aydını

30 Aralık 1842 tarihinde Beykoz’da Osmanlı sadrazamlarından İbrahim Ethem Paşa’nın oğlu, müzeci Halil Ethem Bey ve nümizmat İsmail Galip Bey’in ağabeyi olarak bugün Halil Ethem adıyla bilinen yalıda doğan Osman Hamdi Bey; Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi’nin (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi), İstanbul Arkeoloji Müzesi’nin kurucusu, arkeolog ve ressamdır.

Page 30: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

28

Paris’te hukuk eğitimini sürdürürken resme olan tutkusu sebebiyle Paris Güzel Sanatlar Okulu’na (Ecole des Beaux Arts) devam etmiş, zamanın ünlü ressamları olan Gerome (1824-1904) ve Boulanger’den (1824-1888) ders almıştır. 1869 tarihinde İstanbul’a dönüşünde, Bağdat Yabancı İşleri Müdürlüğü’ne (Vilayeti Umur-u Ecnebiye Müdürlüğü) getirilmiştir. 1871 yılında yeniden İstanbul’a dönen Osman Hamdi Bey, sarayda yabancı elçilerin protokol işleri ve çeşitli devlet görevlerinde çalışmıştır. Arkeolog ve müzeci Osman HamdiOsman Hamdi Bey; Nemrut Dağı Tümülüs’ünde, Lagina’da bulunan Hekate Tapınağı’nda kazılar yapmıştır. En önemli arkeolojik kazısı Sayda (Sidon-Lübnan) kazısından kral mezarlığı kazılarıdır. Bu lahitlerin arasında İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen dünyaca ünlü İskender Lahiti’nin bulunması Osman Hamdi Bey’e uluslararası bir ün kazandırmıştır. Fransız, Alman, Yunan, İspanyol çevrelerince madalya ve nişanlarla ödüllendirilmiştir 1881 yılında Müze-i Hümayun’a müdür

tayin edilmesiyle Türk müzeciliğinde yeni ve verimli bir devre açılmıştır. Müzeciliğimizi ilk kez modern anlamda ele almaya başlayan Osman Hamdi Bey’in Müze-i Hümayun’da gerçekleştirdiği ilk işlerden birisi olarak, yürürlükte bulunan «1874 Asar-ı Atika Nizamnamesi”ni 1883 yılında yeni baştan düzenleyerek eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklayan maddeler koydurmuştur. Böylece batılı ülkelere Osmanlı topraklarından eser

Page 31: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

akışını engellemiştir. Eserlerin kaydedilmesi, onarılması, nem ve rutubetten uzak ve sağlıklı bir şekilde korunup sergilenebileceği gerçek anlamda bir İmparatorluk Müze Binası yapılması için, bugünkü İstanbul Arkeoloji Müzesi’ni 3 kademede 1899, 1903 ve 1907 yılında tamamlayarak ziyarete açmıştır.

Güzel Sanatlar kurucusu ve ressam Osman Hamdi1 Ocak 1882’de Sultan II. Abdülhamid tarafından Sanayi-i Nefise Mektebi’nin Müdürlüğü’ne atanmıştır. Bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nin temeli

sayılan “Sanayi-i Nefise Mekteb-i Âlisi”ni 1883 yılında kurmuştur. Bugün İstanbul Arkeoloji Müzelerinin Eski Şark Eserleri Binası olarak hizmet veren binayı, Sanayi-i Nefise Mektebi olarak 2 Mart 1883 yılında öğretime açmıştır. Ressamlığını hiç ihmâl etmemiştir. “Kaplumbağa Terbiyecisi”, “Arzuhalci”, “Kur’an Okuyan Hoca”, “Silah Taciri”, “Leylak Toplayan Kız“, “Şehzadebaşı Camisi Avlusunda Kadınlar“, “Feraceli Kadınlar“, “Mimozalı Kadın” ,”Ab-ı Hayat Çeşmesi” , “Mihrap” gibi tabloları onun en ünlü yapıtları arasındadır. Resimlerinde; Türk sanatı, kültürü, mimarisi, çinili panoları, duvarlar, halılar, süslemeli objeler, örtüler, kandiller, rahleler, türbe mekanları, hat levhaları, aile portreleri, insan figürlerini kullanmış, Osmanlı kadınının iç ve dış mekanlardaki yaşayışını resmetmiş; Doğu/Batı, inanç/aşk, yaşam/ölüm gibi ikilemlerin izini sürmüştür. 24 Şubat 1910 tarihinde Kuruçeşme’deki yalısında vefat etmiştir.

Page 32: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

30

Bir «Garip»

Orhan Veli...

Şiirin Yaramaz Çocuğu;

Page 33: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Daha çok Orhan Veli olarak bilinen Orhan Veli Kanık (13 Nisan 1914 - 14 Kasım 1950, İstanbul), Melih Cevdet ve Oktay Rifat ile birlikte 1940-1950 yılları arasında

etkisini gösteren yenilikçi Garip akımının kurucusu olarak, Türk şiirindeki eski yapıyı değiştirmek isteğiyle; hece ve aruz ölçüleri, kafiye, edebi sanatların kullanımını reddetti, yalın anlatımı seçti, konuşma dilini şiir diline taşıdı. 36 yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, makale ve çeviri alanında birçok eser sığdırdı. Sait Faik’in (Abasıyanık) de tanımladığı gibi; “zamanında hem iyi hem kötü şöhrete ermiş bir şair” oldu. Her ne kadar herkesle iyi geçinen, kimsenin kalbini kırmayan, çevresindeki insanlara, saygı gösteren biri olsa da Garip akımını sadece şiirleriyle değil, günlük hayatıyla, gönül ilişkileriyle, çevresinde kendisi ile ilgili çıkan dedikodularla, fiziği ile yeni bir şair tipi yaratarak oluşturdu da denebilir. Yakın arkadaşları arasında Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Sait Faik Abasıyanık, Suat Taşer, Fikret Adil, Agop Arad gibi isimler yer alıyordu. Son günlerinde en yakın olduğu isim ise Sabahattin Eyüboğlu’ydu.

Ave Maria

Rüzgar tersine esiyor... Niçin?Eski günler geri mi gelecek?Kımıldıyor kozasında böcekBildiği hayata doğmak için.

Neden içimize doldu vehim?Ah ümit, ümit yollar boyunca

Düşünmez miydi akşam oluncaHacer’in kollarında İbrahim

Ve gemisinde Kleopatra?Neden yine kaynaştı havalar?

Saadet mi getiriyor rüzgarDolarak erguvan atlaslara?

Elimize değen kimin eli?Kimdir bu muammalarla gelen?

O mu helezonlara yükselen,Saba ellerinin en güzeli?

Sesler mi çözülüyor derinde,Nedir durup dinlediklerimiz,Şarkı mı söylüyor semiramisBabil’in asma bahçelerinde?

Omzundan örtüler kaydı yere.Kim bu, kim? alnımızdaki yazı:

Gözlerinde günahının hazzıGülüyor saz benizli bakire.

Page 34: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

32

3 dönemde sanatıOrhan Veli’nin edebiyat dünyasına girdiği günlerde etkilendiği isimlerin başında; Baudelaire, Verlaine, Rimbaud gibi Fransız sembolist şairler ve onun Türkiye’deki temsilcisi Ahmet Haşim ile Haşim’in takipçileri vardı. İlk şiirleri 1 Aralık 1936 tarihinde yayınlandı. Bu eserler, klasik ve geleneğe bağlı olarak yazıldılar. Baudelaire ve Necip Fazıl’ın etkisi altındaki eski şiirlerinde akıldan çok duyguya, gerçeklikten çok romantizme, toplumsallıktan çok bireyselliğe önem verdi.

1937 yılından sonra eski şiir anlayışından uzaklaşarak Garip akımının habercisi olan yeni bir tarz benimsedi. Sadelik ve basitliği önemseyen sanatçı, duygudan çok akla önem vermeye başladı. Halkın kullandığı kelimeleri tercih etmeye başlayan Kanık, hayat karşısında kötümser, ironik, ümitsiz, inançsız görünmektedir. Çoğunlukla kısa şiirler yazdı. 1941 yılında Melih Cevdet ve Oktay Rifat’la Garip adlı şiir kitabını yayınladı. Haşim’in eserlerini, Nazım Hikmet’in toplumcu şiirlerini ve hececileri reddetti. Kanık, kafiyeyi reddetse de düzensiz ses yinelemelerine sık sık başvurdu ve onlara anlam vurgusunu oluşturan temel bir işlev yükledi. Sokak dili ve argosunu şiire taşıyarak, hem divan hem de halk şiirinde egemen olan romantizm anlayışını yıktı. 1945-1950 yılları arasında garip sonrası dönemde yazdığı şiirler ve sanatındaki değişimi 1945 yılında ikinci baskısı yapılan Garip’in önsözünde “Beş sene sonra da aynı şeyleri söyleyecek olduktan sonra neden yaşadım” diyerek açıkladı. Bu dönemde yıkıcılıktan ayrılarak yapıcılığa yönlendiği ve şiirinin estetik yönünü zenginleştirmeye çalıştığı gözlemlenebilir.

Vazgeçemediğim adlı kitabıyla yeniden uyak kullanmaya başladı. Halk şiirine duyduğu ilgi eserlerine yansıdı.

...ve BeykozOrhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914’te Beykoz’a bağlı Yalıköy’de bulunan İshak Ağa Yokuşu’ndaki Çayır Sokağı’nda 9 numaralı konakta dünyaya geldi. Babası İzmirli Mehmet Veli, annesi ise Beykozlu Fatma Nigar Hanım’dır. Nüfus tezkeresi suretine göre asıl ismi Ahmet Orhan olan şairin babasının adı Veli olduğu için, Soyadı Kanunu’ndan önce Orhan Veli olarak tanındı. Babası Mızıka-i Hümayun’da klarnistlikten Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şefliğine yükseldi. Orhan Veli,

babasının hem bu yeni görevi hem de Musiki Muallim Mektebi’nde (Ankara Konservatuvarı) armoni profesörü olması dolayısıyla 1923-1948 yılları arasında Ankara’da yaşadı. Çocukluğu Beykoz, Beşiktaş ve Cihangir’de geçti.

Ölüm yıldönümünde her yıl Beykoz’da; Yalıköy’de doğduğu ev başta gelmek üzere çeşitli etkinliklerle anılan Orhan Veli adına, Beyoğlu’nda açılan Orhan Veli Şiir Evi’nde şiir ve fotoğraf alanında etkinlikler düzenlenmekle birlikte Taksim’den, sanatçının mezarının bulunduğu Aşiyan’a kadar Orhan Veli Yürüyüşü de yapılıyor.

Page 35: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

30. yılını kutluyor İletişim Yayınları 30. yılını Yılmaz Aysan’ın “Afişe Çıkmak, 1963-1980: Solun Görsel Serüveni” adlı kitabı ile kutluyor. Aysan’ın tarihin koridorlarında adım adım ilerlediği, her bir belgenin izini sabırla sürdüğü kitap, ’70’lerin siyasi at-mosferini göz önüne

sererken, o dönemin gençlerinin anlatma, müdahale etme, ses çıkarma, bir şeyler yapma, kısacası dünyaya katılma iştahına dikkat çekiyor. Kitap ve sergi, tele-vizyonun siyah–be-yaz tek kanal, bilgi-sayar teknolojisinin laboratuvar aşama-sında, sosyal med-yanın olsa olsa hayal hanesinde olduğu bir zamanda, müte-vazı iletişim yolla-rını kullanmaktaki yaratıcılığını gözler önüne seriyor. Afişe Çıkmak hem solun 1963-1980 arasın-daki tarihinin hem de dünden bugüne kalanların görsel

hikâyesi niteliğinde. “Afişe Çıkmak” sergisi ise 8 Şu-bat’ta Tütün Deposu’nda açılacak ve 23 Mart’a kadar gezilebilecek. İletişim’in yeni yayınları bununla sınır-lı değil tabii...

Seval Şahin’in “Ne Güzel Suçluyuz Biz Hepimiz!” adıyla derlediği kitap, 2011 yılının son aylarında düzen-lenen aynı adlı sempozyu-

mun katılımcılarının kaleme aldığı yazılarla birlikte “12 Mart’ın 40. Yılında Sevgi Soysal” panelinde sunulan 2 yazıyı bir araya getiriyor. Bu kitaptaki yazılar Sevgi Soysal’ın metinlerinin yeni okumaları için bir kapı aralıyor.

Metin Çınar’ın “Anadoluculuk ve Tek Parti CHP’de Sağ Kanat” adlı eseri, tanıtımında şu ifadeler kulla-nılıyor: “Turancılığa da Osmanlı’ya da sırt çeviren, milletin ve vatanın özü olarak sadece ve sadece Anadolu’yu gören Anadoluculuk, erken Cumhuriyet döneminin biraz kenarda köşede kalan bir düşünce akımıydı. Siyasette yer tutamadılar, buna karşılık entelektüel alanda küçümsenmeyecek bir mesaileri oldu, kadrolaştılar. Bu birikim ve kadrolaş-ma, tek parti döne-minin son evresinde

Yeni Yayınlar...

yeni yayınlar

Page 36: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

34

CHP içinde güçlü bir grup teşkil etmelerini sağladı. Anadolucu ekip, CHP içindeki muhafazakâr kanadın omurgasını oluşturdu.” Çınar’ın çalışması, Anadolu-culuğun öncü şahsiyetlerinin, Mükrimin Halil Yi-nanç’ın, Remzi Oğuz Arık’ın, Nuret-tin Topçu’nun düşünce dünyasını ele alıyor. Anadolucu kadroların CHP’ye nüfuzunu sağlayan Memduh Şevket Esendal’ın etkisi, tavrı ve fikirleri, kitabın önemli bir bölümünü oluştu-ruyor. Akım içindeki farklılaşmalar, söz konusu düşünürlerin yanı sıra, Anadoluculuğun değişik renklerini ortaya koyan dergiler boyunca takip ediliyor: Anadolu, Dikmen, Dö-nüm, Millet, Hareket, Çığır, Bizim Türkiye… Gerek inşa dönemindeki resmî milliyetçiliğin, gerek tek parti CHP’nin, zannedildiği kadar homo-jen olmadığını gösteren, ilginç bir çalışma.

Bir taraf iyimser, bir taraf karamsar. Bir taraf “Hayattan başka servet yoktur,” diyen John Ruskin; diğer taraf “Evrenin yapıtaşı aptallıktır,” di-yen Frank Zappa. Shakespeare’den Balzac’a, Marx’tan Nietzsche’ye kadar ünlü isimlerden iyimserlik ve karamsarlık anlatıları Niall Edworthy ile Petra Cram-sie’nin birlikte kaleme aldığı “İyimserin El Kitabı “Ka-ramsarın El Kitabı” sırt sırta veriyor. Aynı temalarda farklı renkler, farklı sesler bir araya geliyor.

Gazali Kitaplarıİslâm düşünce tarihinin en etkin isimlerinden biri olan Gazâlî, kelâm, felsefe, tasavvuf ve fıkıh gibi disiplinlerin tarihinde bir dönüm noktası teşkil ediyor. Etkileyici hayat hikâyesiyle o, zihinlere, ömrü boyunca hakikatin peşinde koşmaktan vazgeçmeyen bir entelektüel, tarih boyunca filozoflara yöneltilmiş en derinlikli eleştiriyi kaleme almış bir kelâmcı, dinî ilimlere diriltici bir ruh üflemek için uğraşan bir âlim ve tasavvufun sunduğu ilim-amel/bilgi-eylem birlik-teliğinden derinden etkilenen bir sûfî olarak kazınsa da devletçiliği yüzünden eleştirilere de uğramış biri.

Klasik Yayınları Gazali Kitapları serisinden son çıkan Frank Griffel’ın “Gazâlî’nin Felsefî Kelâmı” adlı eseri, onun bu çok yönlü entelektüel birikimini, kozmoloji-ye dair öğretilerini merkeze alarak ustalıkla inceliyor.

Griffel, Gazâlî’nin hayatı, ilmî mirası ve yorum yöntemi ile âlemin yaratı-lışı, ilahî, insanî ve tabiî nedensellik hakkındaki görüşlerini hayranlık uyandıracak bir titizlikte ele almak-la kalmıyor, bu konularda Batılı ilim çevrelerinde hâkim olan yanlış anlamaları sorgulayarak Gazâlî gibi önemli ve etkileyici bir düşünüre dair tutarlı ve incelikli bir resim sun-mayı da başarıyor.

Gazâlî, ehl-i sünnet kelâmının önemli kaynaklarından olmakla bir-likte geçmişte yeterince rağbet gör-meyen “İtikadda Orta Yol”da itikadî meseleleri aktarıp lehte ve aleyhte ortaya atılan fikirleri naklettikten

sonra en doğru görüşün orta yola (iktisâd) bağlı olan ehl-i sünnet tarafından temsil edildiğinin altını çiziyor ve konuları hem aklî hem de naklî esaslar çerçevesinde izah ediyor. Bu bakımdan eser, mantık kurallarının itikadî konulara uygulan-dığı ilk eserlerden biri olma özelliğiyle öne çıkıyor. Kısacası, “İtikadda Orta Yol” bir yandan yeterli miktarda kelâm bilgisine sahip olmak isteyenler için sahih itikadın çerçevesini belirliyor, diğer taraftan, bid‘at ve dalâletlere karşı çıkarak şüpheleri gidermek ve avamın itikadını savunmak isteyenlere kılavuz-luk ediyor.

Page 37: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

“Gazzâlî Konuşmaları” adlı eser ise; Bilim ve Sanat Vakfı Medeniyet Araştır-maları Merkezi tarafından Gazzâlî’nin 900. vefat yıl-dönümü vesilesiyle Şubat 2011-Kasım 2011 tarihleri arasında; Gazzâlî’nin fel-sefeyle ilişkisinin mahiyeti nedir? Onun felsefeye yö-nelik eleştirel tavrı, İslâm medeniyetinde felsefenin ve bilimin hayatiyetini kay-betmesine gerçekten yol açmış mıdır? Gazzâlî’nin

kelâm ve kelâmcı eleştirisi, onun kelâmî kaygılardan hareket eden felsefe eleştirisiyle nasıl uzlaştırılabi-lir? Gazzâlî’nin tasavvufu Sünnîleştirdiği iddiasının dayanakları nedir? Gazzâlî’nin, hakikat iddiasındaki yaklaşımlar içinden tasavvufu tercih etmesinin İslâm düşüncesinin sonraki gelişiminde ne tür etkileri ol-muştur?” soruları çerçevesinde düzenlenen “Gazzâlî Tartışmaları” başlıklı 7 oturumluk toplantı serisinin kisve-i tab‘a bürünmüş şekli.

Remzi’den 2 kitapRemzi Yayınları’nın son yayınladığı 1950’li ve 1960’lı

yıllara tanıklık eden «Ölmez Ağacın Evi» adlı romanda, 36 Baharı, İki Demli Cay, Bir Yaz Gecesi ve Karşı Kıyının Işıkları adlı yapıtlarıyla tanınan Fatma Gürel, Ege’nin küçük mutluluklarla örülü sıcak rüzgarını estiriyor. Ülkü Neci-poğlu’nun “Türk ve Batı Mutfağından Yemek Tarifleri”, Türk ve Batı mutfağının en secme ve kolay hazır-

lanan yemeklerine yer veriyor. “Ailemden ve dostlarımdan öğren-diklerim yitip gide-bilir,” diye düşünen Ülkü Necipoğlu’nun arkadaş sofraların-dan öğrendikleri, bu kitaptaki seçmelerin büyük bir kısmını oluşturuyor. Seçilen yemeklerin diğer bir kısmı yazarın ailesin-den, özellikle Rumeli kökenli, İstanbullu annesinden ve Egeli kayınvalidesinden öğrendikleri. Bunların yanı sıra, Lenotre gibi ustaların kitapların-dan esinlendiği, damak tadımıza uyan bazı tarifler de bu kitaba ayrı bir renk katıyor.

Turancılığa da Osmanlı’ya da sırt çe-viren, milletin ve vatanın özü olarak sadece ve sadece Anadolu’yu gören Ana-doluculuk, erken Cumhuriyet döneminin biraz kenarda köşede kalan bir düşünce akımıydı. Siyasette yer tutamadılar, buna karşılık entelektüel alanda küçüm-senmeyecek bir mesaileri oldu, kadrolaş-tılar. Bu birikim ve kadrolaşma, tek parti döneminin son evresinde CHP içinde güçlü bir grup teşkil etmelerini sağladı. Anadolucu ekip, CHP içindeki muhafa-zakâr kanadın omurgasını oluşturdu. (Metin Çınar’ın “Anadoluculuk ve Tek Parti CHP’de Sağ Kanat” eserinden)

Page 38: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

36

2Beykoz Belediyesi’nin kültür yayınları arasında hazır-ladığı “Vefatının 100. Yılında Ahmet Mithat Efendi Armağanı” ile “Beykoz Nüfus Defteri”, Ocak ayı son-

larına doğru düzenlenen programla araştırmacı ve edebiyat-çılara su-nuldu. Türk Edebiyatı’n-da roman türünün öncülerin-den, gazete-ci, tiyatrocu, yayıncı ve müteşeb-bis Ahmet Mithat Efendi’nin

100. vefat yıldönümü vesilesiyle hazırlanan “Vefatı-nın 100. Yılında Ahmet Mithat Efendi Armağanı” adlı kitap ile İstanbul’da yayınlanan ilk nüfus defteri olma özelliği taşıyan “Beykoz Nüfus Defteri” düzenlenen programla tanıtıldı.

Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kültür Merkezi’nde düzenlenen tanıtım programına Beykoz Kaymakamı Süleyman Erdoğan, Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, AK Parti İlçe Başkanı Adem Sefer, Yazar Fatma Barbarosoğlu, Araştırmacı-Yazar Dursun Gür-

Beykoz Belediyesi’nden Kültür Dünyamıza Armağan 2

Page 39: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

lek, Yazar Vahap Aktaş, İrfan Dağdelen ile araştırma-cı ve akademisyenler katıldı.

Edebiyatımıza 200’den fazla telif eser kazandıran, Ahmet Mithat’ın 100. vefat yıl dönümü dolayısıyla Mustafa Miyasoğlu tarafından yayına hazırlanan “Ahmet Mithat Efendi Armağanı” adlı kitap yazarın, hayatı, eserleri, yaşam felsefesi ve müteşebbis kimli-ğine dair kapsamlı bir bakış sunuyor.

1834 yılında yapılan ilk resmi nüfus sayımından kaynağını alan İrfan Dağdelen’in hazırladığı “Beykoz Nüfus Defteri” kitabında ise ilçenin o yıllara dair kişi bilgileri ile sosyal ve ekonomik yapısına dair bilgiler yer alıyor.

Törenden notlar...Ahmet Mithat Efendi’nin Beykoz’a hizmet etmiş önemli bir şahsiyet olduğuna değinen Başkan Yücel Çelikbilek; “Kendisi okuma ve yazmaya çok önem vermiş hayatını buna vakfetmiş bir şahsiyet. Sadece toplumda okuma yazmayı yaygınlaştıran bir yazar değil hür teşebbüse de inanmış, Beykoz’da ticari girişimlerde bulunmuş. Biz de belediye olarak çocuklarımızın kitapla tanışması için 13 bin 500 kitaplık bir kütüphane kurduk. Çocuklarımızın eğitimi için kültür ve eğitim faaliyetlerinde bulunuyoruz, kendisini rah-

metle anıyoruz.” dedi. “Ahmet Mithat Efendi Armağanı” kitabına katkı sunan Vahap Aktaş ise yazarın çok yönlü kişiliğine değinerek “Beykoz’la bütünleşmiş, edebiyatımızın en renkli en canlı şahsiyeti. Halka okumayı yaz-mayı sevdirmeyi başarmış, bu amaçla yazmış, gelenekten kopmadan yeniliklere imza atmış, gazetecilerin ‘Efendi Babası’, çok yönlü bir isimdir. Sırmakeş suyunu şişelemiş, Beykoz Spor Kurucuları arasında yer almış” diyerek yazarın farklı yönlerini anlattı.

Araştırmacı-Yazar Dursun ise Cemil Meriç’le uzun süre birlikte bulunduğunu belirterek Meriç’in ‘Edebiyatımızda iki Ahmet vardır,

biri Ahmet Mithat biri Ahmet Cevdet Paşadır’ diyerek bu iki isme dikkat çektiğini hatırlatarak ya-yınlanan kitap vesilesiyle memnuniyetini dile getirdi.

Nüfus defterlerinin insan-mekân ilişkisinin kurul-duğu, yerel tarihe ışık tutan önemli kaynaklar oldu-ğunu belirten ve çalışma hakkında bilgi veren İrfan Dağdelen; “Beykoz Balıkçılığıyla ünlü bir ilçedir fakat o yıllara ait nüfus bilgilerine baktığımızda kayıkçı-ların sayıca daha fazla olduğunu görüyoruz. Bu da o dönemin nüfus bilgilerinin yanı sıra ilçe ekonomisi hakkında da bize bilgiler veriyor” dedi.

Page 40: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

38Romanbizd

en b

iri

Page 41: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Romanlarİyi insan

Çingeneler, kendi içlerinde 3 ayrı gruba ayrılıyor: Kaldera, Gitano ve Manuşlar. Üçü arasında dil, din ve kültür birliği yok. Farklı coğrafyadakiler ne birbirlerinin dilini anlıyor ne de birbirini Roman sayıyor.

Page 42: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

40

Yokluktan Eğlence, Yok Sayılmaktan

STK Çıkarmak...

Bir halk düşünün ki; 12 yıl öncesine kadar, halklar arasındakini geçin, gerek özel gerek devlet kurumlarının yayınlarında, hele de yasalarında, adları, sürekli, olumsuz kavramlarla anılsın; “cimri, eli sıkı, hasis, yüzsüz, arsız, çığırtkan, hayvan ve çocuk çalıp satarlar, göçebe olarak yaşarlar, hırsızlık yaparlar, inançsızdırlar, nikâha ve sünnete itibar etmezler, buçuk millet olarak bilinirler, derme çatma evlerde ve çadırlarda yaşarlar, çokeşli, çok çocuklu olurlar, kavgacıdırlar, dilencilik, vurgunculuk, gaspçılık, fuhuş yaparlar, karıları da kocalarını aldatır” gibi ifadelerle zikredilsin. Haklarında dinen hurafelere dayalı ayrımcı, öteleyici hükümler Diyanet İşleri tarafından ancak 12 yıl önce kaldırılan Çingene kelimesi ile anılmaktan bu nedenle hoşlanmayarak Roman, “İyi insan” kelimesini seçen bu halkla ilgili en acı hususlardan biri de yasalarda dahi açık açık ayrımcılığa tabi tutulmalarıydı daha 2 sene öncesine kadar. Tüm yukarıda saydığımız olumsuz durumlar, kendine Çingene denmesinden gocunmayan, bununla gurur duyan ve geçen yıl Mart ayında ilgili bir Federasyon kurulmasını sağlayan Düzceli Mustafa Aksu’nun çabalarıyla gerçekleşirken onun sayesinde 1934 tarihli 2510 Sayılı İskân Yasası’nın 4. maddesindeki “Anarşistler, casuslar, memleketten kovulanlar ve göçebe çingeneler Türkiye’ye alınmazlar” ifadesi yeni kanun taslağında değiştirilmiş bulunuyor. Son 3 yılda örgütlenmeye önem vermeye başlayan Çingeneler’in son zamanlarda 150’ye yakın dernek halinde sivil hayata katılım göstermesi de ülkemiz ve dünya açısından bir kazanç olarak değerlendiriliyor.

Bu konular hakkında bir belgesel de hazırlamış olan Mirza Turgut’un geçen yıl verdiği bilgilere göre; Türkiye’de 750 binle 4.5 milyon arasında olduğu varsayılan Çingeneler, kendi içlerinde 3 ayrı gruba ayrılıyor: Kaldera, Gitano ve Manuşlar. Üçü arasında dil, din ve kültür birliği yok. Farklı coğrafyadakiler ne birbirlerinin dilini anlıyor ne de birbirini Roman sayıyor. Ortak olan bir husus da, yaşadıkları her ülkede, örneğin Türkiye’de olduğu gibi; lağımcılık, çöp toplayıcılığı, sepetçilik, demircilik, kalaycılık, cellatlık, çiçekçilik, bohçacılık vs gibi en alt meslekleri yapmaları ve en alt gelir grubuna dahil olmaları... Hindistan kökenli ve bu nedenle yokluk, isteyicilik kültürünün genlerine işlediği Çingeneler, tevazularıyla da dikkat çeken bir halk olma özelliği taşıyor.

Page 43: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Bu sayımız için Beykoz sırtlarında Şahinkaya’da yaşayan Roman kökenli İrer

Ailesi’ni ziyaret ettik.

Rıfat Can, Gülşen, İbrahim ve Ebru İrer, Muhammed Küçükkonuklar Hocamızla...

Ülkemiz ve Balkanlar ile yakın coğrafyasında ayrıca müzik ve dans ile özdeşleşen Çingeneler’den çeşitli gruplar Osmanlı döneminde Abdal kültürü ile tanışarak kendilerini Abdal olarak tanımlamaya başlamış. Abdal Musa ile yakın zamanda kaybettiğimiz büyük ozan Neşet Ertaş’ın da, işte bu muhalif Abdal kültürünün en bilinen temsilcilerinden olduğu söyleniyor. Romanlarla özdeşleşen 9/8’lik ölçünün dışında, 8, 16 ve 32’lik ölçülerde zeybekler ve diğer ezgiler işte bu kültürün gittiği yerlerde yarattığı

sentezin ürünleri. Tüm Türkiye’ye dağılmış olarak yaşayan Çingeneler’in bir kısmı halen göçebe yaşantısını sürdürürken bunlardan bazıları İstanbul’da başlıca; Sulukule, Dolapdere, Cennet, Kuştepe, Gültepe, Çayırbaşı ve Selamsız’da mahalleler halinde yerleşik bir hayat sürüyor, bazıları ise Beykoz’da olduğu gibi çeşitli yerleşim birimlerinde bir veya birkaç aile halinde... Bu sayımız için Beykoz sırtlarında Şahinkaya’da yaşayan Roman kökenli İrer Ailesi’ni ziyaret ettik.

Page 44: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

42

Hastalık Çökertmiş ama Umutlarına Dokunamamış

Bahçe katındaki evlerine girer girmez yanan kuzine

soba mıydı ilk hissettiğim duygunun sebebi, aynı zamanda

bizimle birlikte dayı kızı ve eşini de ağırlamakta olan İrer Ailesi’nin konukseverliği miydi, her ikisi mi... emin değilsem de anne Gülşen Abla’nın yanık teni kadar yanık bir dönemden geçtikleri belli. Çok yakın bir zamanda beyin ameliyatı geçiren Gülşen Abla’ya, şu sıralar da bel fıtığı teşhisi konmuş. Baba İbrahim İrer, kendi anlatmasa da, belli, bir hayli çökmüş hayat arkadaşının çektikleri karşısında. Güzel kara gözleriyle evin küçük çocuğu Rıfat Can anne babasının yanına geçiyor, şimdilik evde oluşunun tadını çıkaramadığı her halinden belli ablası Ebru İrer bir şeyler hazırlamak için mutfağa. Biz teşekkür ederek derhal sohbete giriyoruz, Belediyenin kömür yardımıyla ısınan kuzine sobanın eşiğinde, sevgili Muhammed Küçükkonuklar Hocamızla birlikte...

Muhammed Hocamız, aile ile ilk tanışıklığını anlatıyor önce. Bundan birkaç sene önce kendisi, İrer çifti ile Gülşen Abla’nın erkek kardeşi ve eşinin imam nikahlarını kıymış. Hatta ziyaretimiz sırasında ağırladıkları genç çift de işte o dayının kızı ve onun Trabzonlu eşi çıkıyor tesadüfen.

Samimiyet ve mahcup tevazuHocamız, 1979 yılında Akbaba Sultan Camii’nin imamlığını yaptığı dönemde camii için yardım toplarken Sülükhane (Gönderce) Mevkii’nde tanıştıkları “Çiçekçi” lakaplı yaşlı bir Roman vatandaşın, cebindeki 2.5 lirayı verip, başka parası olmadığı için duyduğu üzüntüden ağlayışını ve onun samimiyetinden çok etkilendiğini resmedince; “Allah razı olsun, önemli olan niyet değil mi

Gülşen Abla’nın Roman ağzıyla konuşuyor ol-masından fark ediyorum ki “h” harfini aslında telaffuz ediyorlar ama belli belirsiz bir sesle çık-tığından anlaşılmıyor. İbrahim Abi ve çocuklar ise hepimiz gibi İstanbul ağzıyla konuşuyor.

hocam; çok veren maldan az veren candan” diyor Gülşen Abla, doğruyu söylediğinden emin ancak büyüğünden söz çalmış olmanın mahcubiyeti içinde. Hepimiz gülümseyerek onaylıyoruz kendisini. Gülşen Abla’nın Roman ağzıyla konuşuyor olmasından fark ediyorum ki “h” harfini aslında telaffuz ediyorlar ama belli belirsiz bir sesle çıktığından anlaşılmıyor. İbrahim Abi ve çocuklar ise hepimiz gibi İstanbul ağzıyla konuşuyor.

Ah, Oflu komşularım!Sohbet ederken öğreniyorum ki gerek Gülşen Abla gerek İbrahim Abi, Küçükçekmece doğumlular. İbrahim Abi 6 yaşlarındayken, Gülşen Abla ise evlendiğinde, 16-17 yaşındayken gelip yerleşmiş Beykoz’a. İbrahim Abi’nin Beykoz’a gelişi, Anadolufeneri’nde bir balıkçı reisiyle

evli teyzesinin, halen hayatta olan annesini de yanına çağırmasıyla olmuş. Yani Gülşen Abla yaklaşık 30, İbrahim Abi ise 50 yıllık Beykozlu. Kısa bir süre öncesine kadar Kemerüstü’nde oturuyorlarmış, Rizeli ve bilhassa Oflular arasında. Aile, komşularını ve komşuluklarını özlemle anıyor. Kendilerine olan ayrımsız yaklaşımlarını ve yardımlarını anlatıyorlar özlem ve minnetle. Şu anda yaşadıkları yerde ise yeni oldukları için bir bilgi veremiyorlar çoğunluk komşularının Karslı oluşu dışında. Aslında 400-500 TL olabilecek kirasına rağmen hallerinden dolayı 300 TL’yi kabul eden ev sahiplerine de teşekkür ediyorlar bu arada. “Küçükçekmece mi burası mı?” diye sorduğumda aldığım cevap da; “Biz buralıyız artık” oluyor haliyle...

Page 45: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

İğnenin ucuyla geçimGülşen Abla’nın hastalığından önce ailenin durumu bundan çok daha iyiymiş. Hastane masrafları dolayısıyla İbrahim Abi, elindeki 2 tekneyi satmış. Bu arada İbrahim Abi, eski Beykoz olta balıkçılarından. Şimdi ise arkadaşlarının aldığı küçük bir teknede ailesini, kendi deyimiyle “iğnenin ucuyla geçindirme”nin mücadelesini veriyor. Gülşen Abla ev hanımıymış hep, şimdi ise istese de çalışamıyor. Ortaokul mezunu Ebru, girdiği lise sınavlarında Haydarpaşa Bülent Akarcalı Sağlık Lisesi’ni kazanmış ancak istenen kayıt parası denkleştirilemeyince, kaderin cilvesine bakın ki yine sağlık sektörüyle ilgili bir yerde, serum fabrikasında çalışmış bir süre. Fabrikanın icra yüzünden kapanması dolayısıyla işsiz kalmış. Şu ara iş aramakla meşgul ama dönemsel olarak marketlerde de çalışmış. Rıfat Can, ilkokul son sınıfta.

Tekne boylarıyla birlikte tamah da büyüdüİbrahim Abi balıkçılıktan yana dertli. İnsanların tamahının da tekne boyları, ağ boyları gibi büyüdüğünü,

denetlemekle görevli kurumların büyük gemi ve balıkçıların kusurları yerine küçük olanlarla uğraştığını, tüm kampanyalara rağmen halen küçük balıkların tutulduğunu söylüyor. Olta balıkçılığı da anladığımız kadarıyla oldukça çileli bir iş. Denize açılındığında 1 haftadan önce dönülmüyormuş. Şayet hava kötü ise Riva Deresi’ne girip orda, iyiyse denizde tekne içinde yatıp kalkılarak balıkçı tekneleriyle karşılaştırılmayacak kadar az mahsul alınıyor. Belki biraz da bu nedenlerle balığın

kıymetini daha biliyor oltacılar; gelen balık küçükse denize bırakılıyor.

Roman kültürü düğünde belli olurDerken Çingene, Roman kültürüne geliyor söz. Muhtemelen kalabalıklar halinde yaşanan bölgelerden gelmedikleri için düğün dernek dışında pek bilmiyorlar bu

kültürü. Dini bayramlarda, kandillerde, sünnetlerde, doğum ve cenazelerde Sünni çoğunluk neler yapıyorsa onlar yapılıyor. Detaylar düğünler ve evlilik konusunda başlıyor. Öncelikle Romanlar’da evlilik yaşı düşük. 15-16 yaşlarında evleniyorlar. (Ki modern toplumların, artık ergenliğe girmiş bireyleri çocuk sayarak meşru cinsel yaşama 18 yaşından sonra izin vermesi, benim şahsen yadırgadığım ve yanlış bulduğum bir husus. Ergenliğe girilir

“Allah razı olsun, önemli olan niyet değil mi hocam; çok veren maldan az veren candan” diyor Gülşen Abla, doğruyu söylediğinden emin ancak büyüğünden söz çalmış olmanın mahcubiyeti içinde.

Page 46: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

44

girilmez evlenilsin demiyorum ama 16 makul bir yaş bence.) Özellikle Kuştepe’den gelin alan Trabzonlu damat, yeni evlenmiş olmanın verdiği deneyimle yardımcı oluyor bu konuya. Anlatılanlara göre kız istemeye yabancı, sevilen bir büyüğün öncülüğünde gidiliyor. Her ne kadar İrer Ailesi sıcak bakmasa da başlık uygulaması halen sürüyor Romanlar’da. Alınan başlık düğün masraflarına harcanıyor. Kimi ailelerde Anadolu’nun bazı bölgelerinde olduğu üzere erkek tarafı tüm sülaleleyi giydiriyor.

Davetiye basılmıyor, onun yerine kumaş alınıp dağıtılıyor ki bu masraflar da gelin evi tarafından başlık parasından karşılanıyor. Gelin Alıcı, gelinin evinin önüne gidip artık 5 saat mi 3 gün mü bekleyip gelini alıp geliyor. Sokakta çalgılı, içkili yapılan düğünlerde kavga çıkma olasılığı yüksek olduğundan Meydancı adı verilen ve aynı renk gömlekler giyen erkekler, düğün alanı çevresinde

Her ne kadar İrer Ailesi sıcak bakmasa da başlık uygulaması halen sürüyor Romanlar’da. Alınan başlık düğün masraflarına harcanıyor. Kimi ailel-erde Anadolu’nun bazı bölgelerinde olduğu üzere erkek tarafı tüm sülaleleyi giydiriyor.

asayişi sağlıyor; kadınlar ise ortalığa saçılan paraları toplayarak çalgıcılara veriyor. Pistte hep birlikte değil sırayla ve aile aile çıkıp oynanıyor. Maddi durumlarla alakalı olarak atraksiyonlar yapılıp örneğin gelin inci kabuğu içinden çıkarılabiliyor. Gelin bir süre gelinliğiyle düğün alanında arz-ı endam eyledikten sonra Kınalı adı verilen daha geleneksel ve renkli kıyafetini giyiyor.

Ee, düğün olur da yemek olmaz mı? Roman düğünlerinde Sirkeli Biber denen özel bir yemek yapılıp ikram ediliyormuş muhakkak. Sirkeli Biber yemeği için çarliston biberler alınıp ayıklanıp temizlenip haşlanıyor, süzülüp içine sirke ve sarmısak eklenerek servis ediliyor. Ayrıca nohut ve kuru fasulye de düğünlerin olmazsa olmaz yemeklerinden. Düğünlerde koyun kesilip etinin misafirlere ikramı da bir gelenek Romanlar arasında. İşin en değişik yanlarından biri de

takıların kız tarafına kalması...

Çocukluğunda kalan bir farklılığı da Gülşen Abla şöyle aktarıyor: «Hıdrellez’de sabah namazı kalkılırdı; ateş yakılır, üstünden atlanır, maniler yazılıp çömleğe konur, toplaşılıp sabaha okunurdu çeken kişilerin niyetine. Isırgan toplanır, kapılara asılırdı.”

Page 47: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Atıklar günümüz şehirlerinin özellikle de metropollerin önemli bir sorunu. Ancak bu sorun, geri dönüşüm teknolojisindeki gelişimler sayesinde bir gelir ve tasarruf kaynağı haline de gelmiş bulunuyor. Plastik, cam, kağıt, ambalaj ve metal atıklar hayatımızın pek çok alanına geri döndürülürken, yine geri dönüşüm sayesinde besin ve bahçe atıkları bir çeşit gübre olarak nitelendirilebilecek kompost ve sıvı yağlar ise biyodizel olarak kullanılıyor. Alışkanlık haline gelmesi için bilinçlendirme Türkiye’de ilk defa, Beykoz Belediyesi öncülüğünde Beykoz ilçemizin temizlik işlerini gören yüklenici firma Yön Temizlik, Belediye ile işbirliğinde, Mayıs 2012’den bu yana bir AVM ve bir sitede başlatılan Atık Yönetim Merkezi Pilot Projesi’nde 7 ayda üretilen toplam atığın %77’si oranında geri dönüşüm sağlanmış bulunuyor. Halihazırda çeşitli kurum ve kuruluşlarca geri kazanım adına yapılmakta olan çeşitli çalışma ve projelere göre değerlendirildiğinde, geri kazanım oranı açısından bu proje, elde ettiği verimle şimdiden farkını ortaya koyuyor. Ancak yine de “Sıfır Atık” sloganıyla başlanan projede hedeflenen %100 geri kazanıma henüz ulaşılmayışını proje sorumluları, insanların yeterince özen göstermeyişine bağlayarak şöyle konuşuyor: “Bu projede hedef; atıkların, üreticileri tarafından daha kaynağında; katı dönüştürülebilir, dönüştürülemez ve sıvı şeklinde ayrıştırılması ve bize teslimiydi. Sitelerdeki kapıcılar, AVM’lerdeki çalışanlar ve site sakinleri her ne kadar ellerinden geleni yapıyor olsalar da atıkların bir

kısmı üşengeçlik, dalgınlık gibi sebeplerle ayrıştırılmayıp birbirine karıştırılarak çöp haline geliyor. Ancak biz bilgilendirme ve bilinçlendirme çalışmalarımızı sürdürüyoruz.” Bu bağlamda çevre bilinçlendirme çalışmalarını çeşitlendirmeyi hedefleyen Beykoz Belediyesi’nde, 4 yıldır okullarda Yön Temizlik’in yanı sıra Kaymakamlık’ın da işbirliğiyle Yeşil Okul adlı bir proje yürütülüyor. Bu yıl Kasım ayında 26 okulda başlayan proje, önümüzdeki yıl Dünya Çevre Günü’nde (5 Haziran) kategorilerine göre en çok atık toplayan ve en kaliteli kompostu üreten okulların ödüllendirilmesi ile sonuçlanacak. Bu arada okullara proje kapsamında yemek atıkları ile organik atıklar için kompost makineleri konmuş. Böylece dönüşüm konusunda çocukların bilinçlendirilmesi ve bunun alışkanlık haline getirilmesi amaçlanıyor. Atıklar ve kullanım alanları Proje sorumlularının verdiği bilgilere göre; proje kapsamında toplanan ambalaj atıkları, atık piller, atık yağlar, elektronik atıklar vb. malzemeler, gri kazanılmak üzere kategorilerine göre Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca lisanslandırılmış kuruluşlara gönderilirken, mutfak ve bahçe atıkları gibi organik atıklar ise Atık Yönetim Merkezi içerisine yerleştirilen Kompost Makinesi sayesinde 1 ay gibi kısa bir sürede, kaynağında komposta dönüştürülüyor. Elde edilen kompost ise site ve AVM bünyesindeki yeşil alanlarda değerlendiriliyor.

Atıklar Çöp Olmayacak

çevre

Page 48: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

46

cazbantBeykoz Çayırı’nda

Yıl 19311.Dünya Savaşı’nın yarattığı kültürel devrim, cazın ABD’den dünyaya yayılmasını sağladı. 1920’lerde İstanbul, ilk “cazbant”, yani caz orkestralarıyla tanışmıştı.

Fotoğraf 1931 yazında Beykoz Çayırı’nda çekilmiş. İstanbul’da ilk kez duyulmasının üzerinden 10 yıl bile geçmediği halde, cazın nasıl yayıldığını gösteren bir örnek. 1930’lar dünyada caz müziğinin altın çağı olmuştu. Scott Yanow, resimli müzik ansiklopedisi The Illustrated Encyclopedia of Music’de şöyle yazıyor: “1935-46 arası, gençlerin caz türü orkestraların eşliğinde dans ettikleri dönemdi. Bugünün pop müzikçilerinin yerini caz orkestraları işgal ediyordu.”

ABD’nin New Orleans kentinde doğan Amerikan siyahlarının bu müziği, Avrupa’ya 20. yüzyıl başında

gelmişti. 1.Dünya Savaşı, kıtadaki geleneksel kültürü bombalamıştı. Sanatı yeni ve cesur akımlar ele geçirmiş,

Avrupalı gençler, ana babalarının “ilkel zenci müziği” dediği bu farklı sese kapılmışlardı. İstanbul ise savaş bittiğinde işgal edildi ve Bolşevik Devrimi’nden kaçan Beyaz Ruslar’ın akınına uğradı. Kentteki Batı tarzı yaşam, Avrupa’daki bu yeni akımlardan hemen etkilendi. Cazın İstanbul’daki öncü isimlerinden ikisi, Rusya’dan göç etmişti. Ruslar Avrupa’da cazı ilk benimseyenler arasındaydı. Sonradan Sibirya’ya sürülecek olan Sovyet cazının babası Valentin Parnak (1981-1951) 1920’lerin başında Moskova’da caz yapmaya başlamış, hatta plak doldurmuştu.

Rahmetli İlhan Mimaroğlu, Caz Sanatı kitabında, Leon Avigdor adlı Türk vatandaşının 1920’lerde Paris’te duyup sevdiği cazı, bir Rus göçmenler birlikte İstanbul’da icra

tarih ve...

Page 49: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Beykoz Tenezzühü’nde (gezi alanı-Beykoz Çayırı kast ediliyor) kurulan cazband- 6 Ağustos 1931, Cengiz Kahraman arşivinden...

Kaynak: NTV TARİH Dergisi

ettiğini yazar. Rus göçmen Nikolay (Kolya) Yakovlef, piyanisttir. Leon Avigdor da alto saksafon çalmayı öğrenir. Yanlarına bir davulcu ve bancocu alarak “Ronald’s” adlı bir kuartet kurarlar. 1925-26’da Union Française’de, Amerikan Sefareti partilerinde çalarlar. Ancak bu kuartet her şeyden önce bir dans orkestrasıdır; arada tango da çaldığı olur.

1925’te yayınlanan ilanlara bakıldığında, F. Thomas’ın yönettiği Maksim Restaurant’da bir cazbandın (caz orkestrasının) müzik yaptığı görülür. Gardenbar Geceleri ‘nin yazarı Fikret Adil’e göre, Amerikalı bir siyah olan Thomas, bir Rusla evlidir. Moskova’da işlettiği lokanta-barını devrimden sonra kapatmış, İstanbul’a gelip Maksim Gazinosu’nu açmıştır: “Gerçek anlamıyla caz takımını İstanbul, ilk olarak Maksim’de dinledi. Bu dinlenilen caz, ‘7 Palm Beach’ adını taşıyan ve yedi zenciden oluşan

orkestraydı. Bunlar yolculuğa çıkmaya karar vermişler, masraflarını karşılamak için de bir orkestra yapmışlardı. Palm Beach cazbandı, yalnız cazbandın ne olduğunu dinletmekle kalmadı. Ne kadar çalgı çalan varsa, bugünün en iyi cazbantçıları da içlerinde, cazbandın ve caz temposunun ne olduğunu onlardan öğrendiler.”

İstanbul Twist kitabında kentin eğlence tarihini inceleyen Gökhan Akçura, 1930-40’larda düzenlenen “dansing” gecelerinde “cazbant” adı altında sahneye çıkan müzisyenlerin dans ve tango çaldıklarını belirtiyor. Caz tarihiyle ilgili belgesel hazırlayan Batu Akyol, fotoğrafta gördüğümüz cazbandın da dönemine bakılacak olursa, dans müzikleri ve tangolar çalan bir orkestra olduğunu belirtiyor.

Page 50: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

anadoluboğazıneski semti

hisarı

en“hayal deryasına ben bazı bazı

dalmasam bir türlü dalsam bir türlü”...

bekleriz...48

Page 51: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Efendim bendeniz bu sayı için de

foto muhabirimle birlikte, İstanbul’un

Osmanlılarca kurulan en eski

semti özelliğini haiz Anadoluhisarı’nda

aldım soluğu. Şol Göksu Deresi ve akabinde Setüstü

dirler nam yokuştaki eski evlerden oluşan sokak oldu ilk eyleğim tabii...

Bu kez de ecdad yadigarı kurumuş çeşmeleri; “şu çeşme ne güzelmiş/su içecek tası yok/kırma insan kalbini/

yapacak ustası yok” dizelerini terennüm ede ede tesbit ederüken; şol sokaklarda

çarşaflarıyla, şemsiyeleriyle, feraceleriyle dolaşan, konuşan, pencerelerindeki

kafesliklerden sokağı izleyen tazeleri, kadınları; sokakta oynaşan

çocukları, kahve köşelerine kurulmuş delikanlıları, yetişkin erkekleri, sokak

satıcılarını canlandırdım da hayalimde,

o şarkı takıldı dilime; “hayal deryasına ben bazı bazı/dalmasam bir

türlü dalsam bir türlü”... Semtin 1976’dan bu

yana muhtarlığını yürüten 1916 doğumlu Nazmiye Korkmazlar’a uğrayalım istedik

ancak gerek kendisi gerek son zamanlarda ona yardım eden kızını, sağlık sebepleri

dolayısıyla yerlerinde bulamadık. Geçmiş olsun deyip sağlıklı bir hayat diliyoruz

kendilerine...

dalmasam bir türlü dalsam bir türlü”...

Page 52: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

50

Gidelim Göksu’ya, Küçüksu’da gördüm seni, ve niceleri...Bi’küçük tanıtacak olursak; Anadoluhisarı İstanbul’un Beykoz ilçesinde İstanbul Boğazı kıyısında bir semt. Karşısında Rumelihisarı, kuzeyinde Kanlıca, güneyinde Kandilli bulunuyor. Adını 1395’te Yıldırım Bayezid tarafından yaptırılan Anadolu Hisarı’ndan alıyor. Hisarın hemen yanıbaşından Boğaz’a dökülen Göksu ile, güneyindeki Küçüksu dereleri arasında kalan Küçüksu Çayırı İstanbul’un, şarkılar, şiirler başta gelmek üzere sanatına konu edilmiş en önemli mesire alanlarından biri olmuş. Bu alanda, Abdülmecit tarafından Nikoğos Balyan’a yaptırılmış olan Küçüksu Kasrı ve kasrın hemen

yanıbaşında da Küçüksu Çeşmesi olarak da bilinen Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi yer alıyor.

En eski binalarSahili yalılarla dolu olduğundan Göksu Deresi ağzındaki iki tesis dışında denize nazır ve halka açık bir mekan bulunmayan semt, aynı zamanda 1699’a tarihlenen İstanbul’un en eski ahşap binası Amcazade Hüseyin Paşa Yalısı’na da evsahipliği yapıyor. Bundan daha eski tarihli antik çağlardaki Zeus Tapınağı kalıntıları üzerine inşa edildiği söylenen, Akca, Güzel, Yeni, Güzelce, Yenice ve Gözlüce gibi adlarla da anılan hisarınsa bugün bazı bölümleri yıkık olup ortasından yol geçiyor.

Bölgedeki yalıların dışında dikkat çeken diğer tarihi yapılarından Fatih Sultan Camii, Fatih döneminde tek kubbeli olarak iskelenin bitişiğine inşa edilmiş ve fakat 1920’lerde yıkılarak, bugün Kanlıca yolu üzerinde kıyı tarafındaki yerinde yeniden yapılmış. Küçüksu Camii ve Karakolu 1950’lerde yıkılmış. Görülebilecek diğer önemli eserlerin başlıcaları ise; Küçüksu Mihrişah Valide Sultan Çeşmesi, Küçüksu Kasrı, Göksu Peksimetçi Salih Ağa Camii, Muhaşşi Sinan Camii, Namazgah, Meryem Ana Ayazması, Nişangah ve Küçüksu Köprüsü’nden oluşuyor.

Tarihe doğanın binbir çeşidi eşlik ediyorKışın başında gittiğimiz bölgede tarihi eserler ve yalılar, bahar ve yaz aylarında tepelere doğru erguvanlar, mor salkımlar, sarmaşık gülleri ve bir de asırlık çınarlarla yan yana ıhlamur ağaçlarıyla paylaşıyor bu benzersiz alanı...

Page 53: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Anadoluhisarı Camii’ni Fatih Sultan Mehmet, Güzelcehisarı tamir ederken tek kubbeli olarak inşa ettirmiş. Kesin bir yapım tarihi olmamakla birlikte iskele önündeki meydan düzenlenirken İstanbul Şehremeni Emin Bey zamanında (09.06.1924 - 20.01.1926) yıktırılmış, Anadoluhisarı - Kanlıca yolu üzerine bugünkü haliyle yeniden

yaptırılmış.

Halkı da sahipleniyorBarındırdığı güzelliklerle önemli bir turistik mekân olan Anadoluhisarı, yalnızca Beykozlular’ın değil yerli ve yabancı misafirlerin de uğrak yerlerinden birisi. Yazın artan konuk sayısını karşılamak üzere Beykoz Belediyesi tarafından çeşitli çevre düzenlemelerinin yapıldığı semte sakinleri ve esnaf da sahip çıkıyor. Tarih, kültür ve doğanın iç içe olduğu Anadoluhisarı’nda 1977 yılında kurulan Anadoluhisarı Turizm ve Kalkındırma Derneği çatısı altında çeşitli çalışmalar yapan mahalle sakinleri, semtin aslını koruyarak gelişmesini istiyor. Bölge halkı, tarihi Küçüksu Çayırı’nın da gerekli yasal ve estetik düzenlemelerin yapılarak halka ve dolayısıyla turizme açılmasını istiyor.

Page 54: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

52

Türk Edebiyat’ında roman türünün öncülerinden, gazeteci, tiyatrocu, yayıncı ve müteşebbis Ahmet Mithat Efendi, vefatının 100. yılında en verimli yıllarını geçirdiği Beykoz’da anıldı. Beykoz Belediyesi’nin tertiplediği programda, eserleri ve çalışmalarıyla kültür dünyamızda önemli iz bırakan, edebiyatımıza 200’den fazla roman kazandıran, Osmanlı basın tarihinin en uzun süreli gazetesi Tercüman-ı Hakikati çıkaran Ahmet Mithat Efendi hayatı ve eserleriyle birlikte çok yönlü olarak ele alındı.

Ahmet Mithat Efendi’nin kültürümüze kazandırdıklarını yeniden hatırlamayı eserleri ve çalışmalarını bilimsel bir bakış açısıyla ilçe sakinlerine sunmayı amaçlayan programa Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, başkan yardımcıları, yazarın ailesi, akademisyenler ve ilçe sakinleri katıldı.

Araştırmacı-Yazar Mustafa Miyasoğlu’nun Ahmet Mithat Efendi’nin önemi ve edebiyatımızdaki yerinin ele aldığı programın moderatörlüğünü Araştırmacı Yazar Mustafa Miyasoğlu üstlenirken, konuşmacılar Yrd. Doç. Dr. Yakup Çelik, Ahmet Mithat Efendi’nin romanlarını, yaşam hikâyesi ve edebiyatımıza katkılarını, Doç. Dr. Nuri Sağlam, eserlerindeki aşk temasını, Araştırmacı Yazar Vahap Akbaş ise yaşamından kesitler ve hatıratlarını konuklara aktardı.

Program öncesinde fuaye alanında Ahmet Mithat Efendi’yi anlatan bir fotoğraf sergisinin açıldığı etkinlikte, yazarın hayatı ve eserlerini anlatan sinevizyon gösterisi de sunuldu. Etkinliği izleyen tüm katılımcılara Beykoz Belediyesi tarafından yayınlanan Ahmet Mithat Efendi’yi ve eserlerini anlatan bir de kitap hediye edildi.

Türk Edebiyatı’nın “Efendisi”, Beykoz’da Anıldı

Beykoz Belediyesi’nin ilçede yürüttüğü aydınlatma çalışmasıyla ilçenin cadde ve sokakları ayrı bir canlılık kazandı, caddelerde gezmek daha keyifli hale geldi.

Ana arterlere monte edilen logolu ışıklı tasarımlar, Anadoluhisarı, Kanlıca ve Yalıköy gibi tarihi mahallelere ayrı bir güzellik kattı.

Beykoz’un Caddeleri Işıldıyor

beykoz’da kültür sanat

Page 55: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Beykoz ‘da sağlıklı yaşam için “10 Bin Adım” Projesi hayata geçiyor. İlçe sakinlerini spora teşvik etmeyi ve obeziteyle mücadeleyi amaçlayan projeyle Beykoz Çayırı, Hidiv Kasrı, Anadoluhisarı Spor Akademisi ve Beykoz Korusu yürüyüş ve spor alanlarına dönüşecek.

Beykoz Belediyesi Gençlik Spor Kulübü’nün ev sahipliğinde Beytaş Tesisleri’nde gerçekleştirilen Beykoz Amatör Spor Kulüplerini Destekleme Derneği, BİSK’in Kasım ayı toplantısında Beykoz Belediyesi Gençlik ve Spor Kulübü adına konuşan Fatih Yılmaz, “10 Bin Adım” projesiyle tüm Beykozlular’ı sporla buluşturacaklarını belirtti. Obezitenin her geçen gün dünyanın ve ülkemizin önemli bir sorunu haline geldiğini söyleyen Yılmaz; “Sağlık Bakanlığımızın bu yönde çalışmaları var. Bizler de Belediye Başkanımız Yücel Çelikbilek’in öncülüğünde tüm Beykozlular’ı sporla buluşturacak “10 Bin Adım” Projesini hayata geçirmeyi planlıyoruz. Proje kapsamında belirlediğimiz Beykoz Korusu, Çubuklu Hidiv Kasrı, Anadoluhisarı Spor Akademisi gibi yerlerde yürüyüş etkinlikleri düzenleyeceğiz” dedi.

BİSK Başkanı Asım Özdemir de yaptığı konuşmada, yeni başlayacak olan Futsal (Salon Futbolu) Ligi hakkında bilgi vererek, tüm amatör spor kulüplerinden

bu dala yönelmelerini beklediklerini belirtti. Özdemir konuşmasını, “Özellikle futbolda şiddetin önlenmesi konusuna büyük önem veriyoruz. Marmara Üniversitesi ile kısa süre içerisinde seminerler düzenleyeceğiz” diyerek tamamladı.

Başkan Çelikbilek, “İlçemizde spor sempozyumu yapılmalı”Amatör spor kulüpleri başkanlarının tek tek söz alarak yaptıkları çalışmaları ve sorunlarını dile getirmelerinin ardından söz alan Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, Beykoz’un Türkiye Futbol Federasyonu ve Türkiye Basketbol Federasyonu gibi önemli kurumların merkezi durumuna geldiğini

vurgulayarak, “İlçemizde spor konusunda geniş, detaylı bir çalışma yapabiliriz. Üniversite, amatör spor kulüpleri ve birçok kurumun ortak çalışmasıyla ‘Beykoz’da Spor Sempozyumu’ yapmakta fayda var. Böyle bir çalışmaya her türlü desteği vermeye hazırız. Amatör spor kulüplerine imkânlarımız ölçüsünde yardımcı olmaya çalışıyoruz. Tesis bakımından Beykoz birçok ilçeye göre çok iyi. Yeterli mi değil. Ama hep birlikte, el ele daha iyi duruma geleceğiz” dedi.

Toplantıya; İlçe Kaymakamı Süleyman Erdoğan ve Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek’in yanı sıra amatör spor kulüplerinin başkanları da katıldı.

Sa�lıklı Ya�am �çin Günde “10 Bin Adım”

Page 56: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

54

Beykoz’da Kültür Sanat

Başkan Çelikbilek Hanımlarla Toplantıları Sürdürüyor

Bilinçlendirme ve benimsetme konularının iki adresinden biri; çocuklar ise ikincisi de hanımlardır. Bu gerçekten hareket eden Beykoz Belediyesi’nin Beykozlu hanımlara yönelik düzenlenen sabah kahvaltısı programlarının son adresi Yalıköy Mahallesi’ydi. 20.si tertip edilen kahvaltıda hanımları ağırlayan Başkan Çelikbilek, üniversite ve turizm yatırımlarıyla işsizliğe kademeli olarak çözüm bulunacağını söyledi.

Yalıköylü hanımların belediye hizmetleriyle ilgili talep ve düşüncelerini paylaştığı kahvaltıya Başkan Yücel Çelikbilek ve eşi Ayşe Çelikbilek’in yanı sıra Başkan Yardımcısı Nevin Çalışkan, AK Parti Kadın Kolları Başkanı Sevim Gülşen ve başkan danışmanları katıldı.

Beykoz’da temizlik hizmetleri konusunda güzel çalışmalar yaptıklarını belirten Çelikbilek, “Bu ülkenin insanları 1. sınıf insanlardır ve tüm haklara sahiptir. Siz hanımlarla okul aile birlikleri, dernekler ve STK’larla bir arada olmaya, elimizden geldiğince eksiklerinizi yerine getirmeye çalışıyoruz. Bu tür toplantılarda da sizinle istişare edebiliyoruz. Biz 250 bin nüfusu olan bir aileyiz ben sizi dinlemek istiyorum” diyerek hanımlara gelen soru ve cevapları değerlendirdi.

Beykoz bir üniversite şehri olacakÜniversite ve turizm yatırımlarıyla işsizliğe kademeli olarak çözüm bulunacağını ifade eden Çelikbilek: “Yeni üniversite alanları açma çalışmalarımız var. Kapanan

Page 57: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

fabrikaların yerleri, hizmet sektörü haline gelecek. Yeni istihdam alanları açılacak. Medipol Hastanesi, Türk-Alman Üniversitesi ve daha pek çok iş alanı giderek hizmet sektörünü geliştirecek. İşsizliğe kademeli olarak çözüm bulunmuş olacak” dedi.

Çöp bidonunu uygulaması yapan ilk belediyeÇevre ve temizlik hizmetleri konusunda bilgiler veren Çelikbilek: “Çöplerinizin zamanında çıkarılması ve dağıttığımız bidonların kullanımı konusunda hassasiyet bekliyoruz. İstanbul’da çöp bidonunu dağıtma uygulaması yapan ilk belediye biziz. Haftada en az 3 gün çöp alıyoruz. Çöplerinizi poşet yerine bidona koyarsanız; daha duyarlı olur; kendinize ve çevrenize iyilik yapmış olursunuz” diye konuştu.

Çocuklarımıza hayvan sevgisi verelimÇelikbilek sözlerinin devamında şunları söyledi: “Bizler sokak hayvanlarıyla ilgili hakları biliyor ve onları koruyoruz. Yasal olarak elimizden geleni yapıyoruz. Çocuklarınıza hayvan sevgisi ve eğitimini verin. Ama tabii ki aşısız, küpesiz, başıboş, tehlikeli gördüğünüz hayvanı hemen bize bildirin. Aşılarını yapalım, küpelerini takalım.”

Gezici Sağlık Otobüsü 15 bin kişiye hizmet verdiİlçe sakinlerine yönelik sağlık hizmetlerini de aktaran Çelikbilek; “Göz, şeker, kemik ölçümü, kolesterol gibi sağlık konusunda birçok güvenilir ölçüm yaptırıyoruz. Şu ana dek sağlık arabamızda 15 bin insanımıza hizmet verdik. Aracımızı mahalleler arası dolaştırıyoruz, diğer ilçelerde bunu göremezsiniz” diyerek sözlerini tamamladı.

Çiğdem ve Soğuksu ortaokula kavuşuyorÇiğdem Mahallesi’ndeki kahvaltıda; ilçedeki yeni okul yatırımlarını aktaran Çelikbilek, Beykoz Konakları Sosyal Yardımlaşma Vakfı’nın öncülüğünde ilçeye kazandırılan okulla ilgili bilgi verdi. “Dedeoğlu’nda bin öğrencinin eğitim alacağı içinde anaokulu ve spor salonunun da yer aldığı bir okulun inşaatı devam ediyor. Bu okuldan hem Çiğdem hem Soğuksu Mahallesi istifade edecek. Mahalle sakinlerimize kolaylık sağlanacak” dedi. Beykoz Konakları Sosyal Yardımlaşma Vakfı Ortaokulu, 2013-2014 Eğitim-Öğretim yılında kapılarını açacak.

2/B için İstanbul’da Özel Proje Alanı ilan ettiren tek belediye Yukarıdakiler öncesinde; Çavuşbaşı, Tokatköy, Rüzgarlıbahçe ve Çubuklu’nun ardından Karlıtepe’de hanımlar için verdiği sabah kahvaltısında Başkan Çelikbilek, 2/B yasasının çıkması ve vatandaşların mağduriyetinin giderilmesi için ciddi gayret gösterdiklerini ifade ederek; “Vatandaşlarımızın imkânlarını ilgili bakanlıklar nezdinde ve her platformda anlattık. Bu gayretimiz neticesinde 9 mahallede özel proje alanı ilan edildi. Bu 9 mahallede imar izni verilmeyen küçük parselleri birleştirerek vatandaşa satışını gerçekleştireceğiz ve böylece kendi parselinde ev yapma şansı olmayan vatandaşımız da bu imkâna kavuşmuş olacak. Ayrıca vatandaşlarımız yerlerini %40 daha ucuza almış olacak” diye konuştu.

Beykoz Belediyesi’nin 9 mahalleyi kapsayan özel proje alanına; Çavuşbaşı’ndaki, Yavuzselim, Çiftlik, Baklacı, Çengeldere ve Fatih Mahalleleri ile Soğuksu, İnicrköy, Yenimahalle ve Gümüşsuyu Mahalleleri giriyor. Toplantıda hanımların hizmet taleplerini de dinleyen Çelikbilek vatandaşlara haklarını kaybetmemeleri için bir an önce 2/B arazileri için ön başvuruda bulunmaları çağrısında da bulundu.

Page 58: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

56

Beykoz Belediyesi tarafından yenilenen Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kültür Merkezi, ev sahipliği yaptığı

konser, tiyatro gösterileri, panel ve söyleşilerle ilçe sakinlerinin kültür dünyasını zenginleştirmeye devam ediyor. Taylan Erler Jazz Quartet, 20 Ekim Cumartesi akşamı, İBB ve Beykoz Belediyesi işbirliği Beykozlu jazz severlere keyifli bir konser verdi. Beykozlu caz severler tiyatro ve caz sanatçısı Taylan Erler’in konseriyle keyifli bir akşam geçirdi. Erler, seslendirdiği şarkılarla Beykozlular’a nostaljik bir seyir sundu. Esprili sunumuyla konserini renklendiren ve parça aralarında izleyicileri bilgilendiren Erler, 1800’lü yıllar ile 1900’lü yılların başlarına ait şarkılardaki performansıyla Beykozlular’dan bol bol alkış aldı. Beykoz’da konser vermekten büyük mutluluk duyduğunu söyleyen Erler, konsere ilgi gösteren izleyicilere teşekkür etti.

Taylan Erler Jazz Quartet’la Nostaljik Caz &Sanat

Beykoz Kültür

Kanlıca’ya El Sanatları Çarşısı ve İSMEK kurs binası kazandıran, İSKİ’nin şaft açma çalışmalarıyla bozulan mevcut parkları onaran Beykoz Belediyesi, alt yapı, yol bakım, merdiven imalatlarıyla da mahalleyi güzelleştiriyor. Böylece Beykoz’un tarihi ve turistik semti, yılın dört mevsimi yerli ve yabancı konukların uğrak noktası olan Kanlıca, Beykoz Belediyesi’nin tamamladığı alt ve üst yapı çalışmalarıyla artık ziyaretçilerini daha bir keyifle ağırlıyor.

Neler yapıldı?Kanlıca’da sokak sokak yürütülen asfaltlama, merdiven yapımı, bordür, tretuvar döşeme, yol genişletme, yağmursuyu ve istinat duvarı çalışmalarıyla gözle görülür bir değişim yaşandı. Mahallenin en büyük caddesi olan Hacı Muhiddin Caddesi bordür, taş döşeme

ve yağmursuyu ıslah çalışmalarıyla yenilendi. Defne Çıkmazı ve İskenderpaşa-Keskin Sokak arasında yaşayan Kanlıcalılar, merdiven kaplama çalışmasıyla kolaylığa kavuştu. Ormancılar Sitesi civarındaki yollar asfaltlandı, Fırın Sokak, Kasap Ahmet ve Kafadar Sokak aşık taşıyla kaplandı, Yaşar Alboran Sokağın merdivenleri yapıldı. Ekin Sokak genişletildi, 85 Evler ve Mithat Paşa ile Nusret Bey Sokak arasına 2,200 m bordür döşeme çalışmaları devam ediyor. Park Bahçeler ekipleri ise Hacı Muhittin Caddesi’nin bitiminde yer alan alanı temizleyerek yeni park alanı için hazırlıklara başladı. Mahalledeki çalışmalar sadece bunlalar sınırlı değil. Kanlıcayı güzelleştirmek üzere başlanan çalışmalar kapsamında yer altı konteynerleri ve hız kesicilerin montajı sürüyor. Kanlıca Meydanı yenilme projesi ise hazırlık aşamasında.

Başstan Ayagşa Yenilendi

Page 59: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Beykoz Belediyesi, kendi sınıfları ve özelliklerine göre hijyen, genel görünüm, düzen, iş ve işçi güvenliği ile çevre sağlığı konularında yönetmelikte belirtilen şartları tam olarak yerine getiren işletmeleri ödüllendirdi. Hizmet kalitesiyle örnek teşkil eden işletmelere belgeleri, Beykoz Belediyesi toplantı salonunda düzenlenen törenle takdim edildi. Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek’in katılımıyla gerçekleşen törende başkan yardımcıları, birim müdürleri ve ideal işletmelerden temsilciler hazır bulundu.

Güzellik salonları denetlendi İlçe sakinlerinin sağlığını tehdit edecek çalışmaları belirlemek ve önlemek amacıyla Beykoz Belediyesi ve İlçe Sağlık Müdürlüğü tarafından yürütülen denetim çalışmaları sürüyor. İlçe Sağlık Müdürlüğü ile Beykoz Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü, Zabıta Müdürlüğü ve Ruhsat Denetim Müdürlüğü ekiplerinin ortak düzenlediği denetimde, Kavacık bölgesinde faaliyet gösteren güzellik salonlarına yönelik çalışma yapıldı. Denetimlerde, çalışanların bordroları incelenirken, lazer, mezoterapi, epilasyon işlemleri cihazlarının kontrolü sağlandı ve çalışma şartları hakkında bilgi verildi. Ayrıca ruhsat ve

vergi levhaları incelenerek, denetim tutanağı tutuldu. Eksiklikleri bulunan firmalara tamamlamaları için yasal süre verildi.

Belediye ve İlçe Sağlık Müdürlüğü ekiplerinin güzellik salonları denetimlerinin her ay düzenli olarak sürdürüleceği ifade edildi.

İşyerine İdeal İşletme Belgesi 9Beykoz’daki

Başkanımız Yücel Çelikbilek belge takdim etti

Belge takdim töreninde örnek iş yerlerini teşvik etmek amacıyla böyle bir uygulama başlat-tıklarını belirten Başkan Yücel Çelikbilek,

Karlıtepe, Kılıçlı Film Platoları gibi projeler hayata geçtiğinde ilçe ekonomisinin de can-lanacağını söyledi. Konuşmaların ardında

işletme temsilcilerine belgeleri takdim edildi.

Page 60: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

58

Son olarak tek hayali helikoptere binmek olan ve 2 aylıkken epilepsi teşhisi konan Beykozlu Arif Atalay’ın bu düşünü gerçekleştirmeyi kötü hava koşulları dolaysıyla ertelemek durumunda kalan Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, sosyal dayanışmanın yaygınlaşmasını sağlamak misyonu dahilinde faaliyetlerini sürdürüyor.Bu bağlamda Beykoz Belediyesi, her yıl yaptığı onlarca çiftin nikah ve yüzlerce gencin sünnet düğünlerinin son halkasını 12 Aralık 2012’de 20 çiftle sürdürdü. 24 Kasım’da 15 bin kişiye aşure verilen, iftar çadırlarında iftarlar veren, iftariyelikler dağıtan, Beykozlu şehitlerin ailelerini ziyeret eden Beykoz Belediyesi, Kurban ve

Ramazan Bayramları süresince Beykoz Toplumsal Destek Merkezi (TODEM) Koordinatörü Sevim Gülşen aracılığıyla ihtiyaç sahiplerine destek sağladı. Merkez, Kurban Bayramı öncesinde ilçedeki ihtiyaç sahibi 370 yetim ve öksüz çocuğa bayram sevinci yaşattı. Sosyal Masa ekipleri tarafından belirlenen çocuklar, merkezde gönüllerince alışveriş yapıp elbiseden ayakkabıya, pantolondan gömleğe bayramlıklarını seçtiler. Aileler, öğrenciler, yaşlı, yetim ve öksüzlerin birinci ve ikinci el giysi yardımı alabildiği TODEM, hayırsever vatandaşların nakdi yardımları ile giysi bağışlarını kabul ediyor.

Sosyal Dayanışmayı

TODEM Adres: Tokatköy Mahallesi Sultanaziz Cad. No:111/A BEYKOZ - Tel: 0 216 323 44 20

Beykoz Vakfı’nın Sinan Akbaşak Yönetimindeki Tiyatro Terapi Grubu yeni sezonun açılışını 2012 Ekim başında yaptı. Beykoz

Vakfı Salonu’nda yapılan açılışa grup tiyatrocuları ve davetliler katıldı.

Uzun yıllardır Beykoz Vakfı Sanat Merkezi Tiyatro Bölüm

Yeni Sezonu Açtı Başkanlığı’nı yürüten Akbaşak, yaptığı açıklamada, 2012-2013 sezonunda tiyatro dünyasına kişilikli yeni isimler kazandırmayı planladıklarını belirtti. Akbaşak, “Beykoz’da tiyatro çalışmalarımız 15 yıldır sürüyor. Bugün açtığımız sezon ise 8 ay sürecek. Kurslarımıza yaklaşık 50 kişi katılıyor. Okul tarzında çalışıyoruz. Amacımız tiyatroya eleman yetiştirmek değil. Esas amacımız kişilikli kendi özgüvenini kazanmış çocuklar yetiştirmek” dedi. Tiyatro Oyun Atölyesi Salı ve Perşembe günleri saat 20:00 - 22:00, Çocuk Tiyatrosu ve Genç Tiyatrosu ise Cumartesi günleri 13:00 - 17:00 arası çalışıyor.

Yeni sezonda; 2 perdeli komedi oyunu “Çok Beklersin”, gençlik oyunu “Bizim Meydan” ve tek perdeli çocuk oyunu “Gizli Oda” gösterimde olacak.

Arttırmak İçin...

Page 61: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Şeyh Ataullah Tekkesi İhya Edildi

Beykoz’da Tarihi Beykoz Kışlası’yla başlatılan, İstanbul’un tek antik kalesi olan Yoros Kalesi, Abraham Paşa Köşkü ve Safiye Çeşmesi’yle devam eden restorasyon çalışmaları kapsamında Şeyh Ataullah Tekkesi de tarihe yenik düşmekten kurtarıldı. Nakşibendi Şeyhleri’nden Seyyid Mehmet Ataullah (ö. 1789) tarafından tesis edilen Şeyh Ataullah Tekkesi, restorasyon çalışmasıyla ilçeye kazandırıldı. Proje kapsamında klasik İslam sanatlarının yaşatıldığı kültür ve eğitim alanları oluşturuldu. Vakıflar Genel Müdürlüğü, İl Özel İdaresi ve Beykoz Belediyesi işbirliğiyle restore edilen Şeyh Ataullah Tekkesi, Türk İslam Sanatları Bahçesi ve Klasik Sanatlar Merkezi Binası’nın yanı sıra mevcut camii de restore edildi. Tarihi tekkenin türbe, tevhidhane (zikir yapılan kısım) ve haremlik-selamlık bölümleri, İl Özel İdaresi ve Beykoz Belediyesi tarafından restore edilirken, cami ise Vakıflar Genel Müdürlüğü Alvarlı Efe Hazretleri İlim ve Sosyal Hizmetler Vakfı tarafından restore edilerek hizmete açıldı.

Sosyal Yaşamın Parçası Osmanlı İmparatorluğu döneminde sosyal yaşamın ayrılmaz bir parçası olan tekkelerde yalnızca ibadet değil eğitim, barınma, fakir fukaraya yemek dağıtımı, musikı meşki gibi hizmetler de karşılanıyordu. Devletin resmi onayı ile kurulan, her biri bir vakfiyeye bağlanan, dini işlevinin yanı sıra sosyal misyon da taşıyan tekkeler, sivil ve dini mimarinin sentezini oluşturuyordu.

Tekkeler genellikle zikir ibadetinin yapıldığı tevhidhane, tekke şeyhinin ailesiyle birlikte yaşadığı meşruthane, tekke şeyhinin misafirlerini kabul ettiği harem-selamlık bölümü ile derviş odaları, yatılı misafir odaları, mutfak,

yemekhane ve hamam ve tuvaletlerden oluşmaktaydı. Kanlıca sırtlarında yer alan, 20. YY başlarında harap durumda olan tekke, Prenses Fatma Hanım ve yakındaki Kavacık Çiftliği’nin sahibi Mahmut Sırrı Paşa tarafından yeniden inşa ettirilmişti. 1925 yılından sonra terk edilen ve zamanla harap olan tekke, 1976 yılında çevre sakinleri tarafından kısmen onarılmıştı.

Page 62: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

60

Söz konusu iş aramak olunca başvurulan mecralar da çeşitlik kazanıyor. Akraba, eş dost, hatırı sayılır bir tanıdık, gazete ve internet ilanlarının yanı sıra iş bulma ve danışmanlık merkezleri de adaylara büyük kolaylık sağlıyor.

Beykoz Belediyesi çatısı altında 2002 yılından bu yana insan kaynakları alanında profesyonel hizmet sunan, firmalara vasıflı ve vasıfsız eleman sağlayan Beykoz Kariyer Merkezi, son 3,5 yılda 2,500 kişiyi işe yerleştirdi.

Merkez nasıl çalışıyor?İlçe sakinlerinin doğru alanlarda istihdamını sağlamak ve nitelikli rehberlik hizmeti vermek üzere kurulan merkez, firmalardan gelen talepler doğrultusunda portföyündeki başvuruları değerlendirerek yönlendirmeler yapıyor. İş arayanların Belediye’nin girişinde bulunan resepsiyon servisinde başvuru formunu doldurduktan sonra yapmaları gereken tek şey ise randevu saatinde iş görüşmesinin yapılacağı adreste olmak.

Merkezde, çağrı merkezi, hizmet, sağlık, gıda, tekstil, eğitim ve turizm ağırlıklı olmak üzere 20’yi aşkın sektörde 700 firmanın kaydı bulunuyor. İş arayanlar talepleri doğrultusunda ilçe içi ya da dışına yönlendirilebiliyor.Beykoz Kariyer Merkezi, Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) ile eğitimli iş gücü oluşturmak üzere dönem dönem iş garantili meslek edindirme programları açıyor, böylece ilçe sakinlerine meslek edinme imkânı sunuluyor.

Kariyer Merkezi 2,500 İstihdam Sağladı

Beykoz Belediyesi Kariyer Merkezi Gümüşsuyu Kelle İbrahim Cad. No: 43

BEYKOZ (Ana Hizmet Binası)Tel: 0 216 538 84 56/ 8463 ve 8464

Karlıtepe Projesi Son seklini Aldı

Page 63: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Orman varlığıyla şehrin akciğeri olan Beykoz’da İstanbul’un eşsiz manzarasının izlenebileceği, ziyaretçilerin aileleriyle vakit geçirip piknik ve spor yapabileceği, ilçe turizmini canlandıracak Karlıtepe C Tipi Mesire Alanı Projesi son şeklini aldı.

İBB tarafından hayata geçirilecek çalışmanın, Etüd ve Projeler Daire Başkanlığı tarafından hazırlanan proje sunum toplantısı yapılarak çalışmaya son şekli verildi. Projeyi inceleyen ve ilgili müdürlerden gerekli bilgileri alan Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek ziyaretçilerin alandan en kapsamlı şekilde yararlanması için görüş ve talimatlarını iletti.

Karlıtepe-Sultaniye arasına teleferik İçinde yağmur barınakları, seyir kulesi, kır gazinosu, kameriyeler, voleybol, basketbol sahaları ile halı saha, çocuk oyun alanları, yürüyüş yolları, fitness grupları,

piknik üniteleri ve çeşmelerin yer aldığı proje kapsamında Karlıtepe’den Sultaniye Parkı arasına teleferik yapılması düşünülüyor. Alanda engelli ziyaretçiler için de spor ve piknik alanları da yer alıyor.

Ziyaretçilerin İstanbul manzarasına karşı piknik ve spor yapma

olanağı bulacağı Karlıtepe Mesiresi’nin açılmasıyla şehrin temiz havası ve doğasıyla ünlü mesire alanlarına bir yenisi daha ilave olacak ve İstanbullulara şehrin karmaşasından uzaklaşacakları alternatif bir mekân sunulacak.

Sondaj ve alan temizliği tamamlandı Büyükşehir Belediyesi’nin projeye son şeklini vermek üzere olduğunu ve alanda hazırlıkların başladığını belirten Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek: “Heyecan duyduğum önemli projelerden biri bu. Tüm imkânlarımızı seferber ederek ve Büyükşehir Belediyesi’nin desteğini alarak bu alanı Beykozlulara ve İstanbullulara kazandırmak istiyoruz. Çamlıca’dan daha görkemli bir mekân haline gelecek. Vatandaşlarımız seyir kulesi ile tüm İstanbul’u seyredebilecekler. Ekiplerimiz sondaj çalışmasını ve alan temizliğini tamamladı. Araç ve yaya yolları açıldı, çalılar temizlendi” dedi.

Karlıtepe Projesi Son seklini Aldı .

240 dönüm arazi üzerinde hazırlanan Karlıtepe Mesire Alanı Projesi tamamlandığında İstanbullular ikinci Çamlıca’ya kavuşmuş olacak, yerli ve yabancı turistler muhteşem İstanbul manzarasını izlemek için artık Beykoz’u tercih edecek.

Page 64: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

62

Beykoz’un kent dokusunu güzelleştiren meydan düzenleme çalışmaları, Soğuksu, Tokatköy, Gümüşsuyu ve Paşabahçe Meydanı’nın ardından Ortaçeşme Meydanı’yla devam ediyor. İBB tarafından hayata geçirilen, Çayır

Caddesi, Ortaçeşme Meydanı ve Sultanaziz Caddesi düzenleme çalışmasının bir parçası olan proje kapsamında bugüne kadar Aydın Reis Sokak ile Spor Caddesi’nde yol ve kaldırım çalışmaları tamamlandı, Çayır Caddesi’nde ise yol ve kaldırım düzenlemesi başladı.

İhale kapsamında Sultanaziz Caddesi’nin alan ölçümleri yapıldı. Sert zemin çalışmaları devam eden meydan tamamlandığında, engelli yürüyüş alanları, saat kulesi, büfeler, WC, yeşillendirme çalışmaları, ahşap seyir terası ve dinlenme alanlarıyla bakımlı bir meydan ortaya çıkacak. Meydan düzenleme çalışmasının akabinde sırasıyla Sultanaziz Caddesi ve Çayır Caddesi de yenilenecek. Böylece Tokatköy son duraktan Yalıköy Mahallesi’ne kadar tüm yürüyüş yolları baştan başa elden geçirilmiş olacak.

Ortaçeşme’de Çalışmalar Devam Ediyor

Beykoz Belediyesi, Sarıkamış Harekâtı’nın 98. yılı dolayısıyla anma programı düzenledi. Ahmet Mithat Efendi Kültür Merkezi’nde yapılan programda, 90 bin şehit, 6 dilde ağıtlarla anıldı. Programa; Beykoz Kaymakamı Süleyman Erdoğan, Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, AK Parti İlçe Başkanı Adem Sefer, Belediye meclis üyeleri, Başkan yardımcıları, muhtarlar, sivil toplum kuruluşları ve çok sayıda Beykozlu katıldı.

Saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başlayan ve tarihi fotoğraflar ve görüntülerin yer aldığı belgesel ile devam eden programın açış konuşmasını Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek yaptı. Sarıkamış

Harekâtı’nın gelecek nesillere aktarılması için 4 yıldır anma programı düzenlediklerini belirten Çelikbilek, ‘‘Donarak şehit olan 90 bin askerimizi rahmetle, minnetle ve şükranla anıyoruz. 90 bin şehidimiz arasında Türk,

Kürt, Laz, Çerkez, Gürcü ve Arnavutlar yer alıyordu. Hepsi de ortak bir amaç, ortak bir dava için harekâta katıldılar” diyerek tüm şehitleri rahmet ve minnetle andıklarını belirtti. Türk Sanat Musikisi’nin büyük bestekârlarından Amir Ateş’in onur konuğu olarak katıldığı programda, Sarıkamış Şehitleri için ilahiler ve Kur’an-ı Kerim okundu. Program sonunda katılımcılara Sarıkamış’ta görev yapan III. Ordu

askerlerin hatırasına, içinde tandır ekmeği ve buğday bulunan asker çıkını hediye edildi.

Beykoz’dan Sarıkamış’a Ağıtlar Yakıldı

Page 65: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Kurban Bayramı öncesi yaşanan sel, toprak kaymasına çözüm üreten, hasarları acilen gideren, ilgili tatbikatları daimi olarak gerçekleştiren Beykoz Belediyesi, kış ayları için de kadro ve ekipman yapısını güçlendirerek hazırlıklarını tamamladı. 2 bin ton tuz stoklara alındı.

Olası afet ve acil durumlara karşı kurulan Beykoz Belediyesi Afet Koordinasyon Merkezi (AKOM), kar yağışı ve olumsuz hava koşullarında sağlık, sosyal yardım, fen işleri, ulaşım ve temizlik alanlarında görev yapacak 200 personelle hazır bekliyor. Bilgi, İrtibat ve Müdahale ekipleriyle organize olan Afet Koordinasyon Merkezi’ni Teknik Başkan Yardımcısı Metin Torun yönetiyor. Olası afet ve acil durumlara karşı Büyükşehir AKOM ekipleriyle işbirliği için afet hazırlık ve eylem planı toplantıları devam ediyor.

Zarar gören hayvanlar rehabilitasyon merkezine götürülerek tedavisi

yapılıyor ve müşahede altına alınıyor. Bu

kapsamda 2012 Aralık ayındaki yoğun kar yağışı neticesinde aç kalan sokak hayvanlarına Beykoz Belediyesi ekipleri tarafından

yem ve yiyecek verildi.

Beykoz Kışa Hazırlandı

Her eğitim-öğretim yılı öncesinde ilçedeki okullara bir yıllık boya ve temizlik malzemesi temin eden Beykoz Belediyesi, bahçe düzenlemeleri ve bakım çalışmalarıyla da eğitime katkı sunuyor. Beykoz’un okul bahçeleri bakım, çiçek ekim ve bitkilendirme çalışmalarıyla renkleniyor, güzelleşiyor. Öğrenciler, ders aralarında koşup oynadıkları daha düzenli alanlara kavuşuyor, anasınıfı bulunan okulların bahçelerine oyun grupları kuruluyor. Park ve Bahçeler Müdürlüğü program dâhilinde bahçelerin eksiklerini gideriyor. Müdürlüğün 15 günlük çalışma programında muhakkak bir okul yer alıyor.

Okul yönetimleri ve öğretmenlerden gelen talepler doğrultusunda Riva İlköğretim Okulu’nun bordür ve bitkilendirme çalışmaları tamamlandı. Şehit Er Ersin Güner İlköğretim Okulu’nda Atatürk büstü çevresi düzenlendi, Anadoluhisarı İlköğretim Okulu ise mevsim bitkileriyle güzelleştirildi ve Akbaba İlköğretim bahçesine ağaçlar dikildi. İlçe kaymakamlığıyla birlikte yürütülen “Okullar Hayat Olsun” Projesi kapsamında ise Barbaros Hayrettin Paşa Denizcilik Meslek Lisesi’nde çalışmalar devam ediyor. Okulun bahçesine Beykoz Belediyesi tarafından ise peyzaj ve bitkilendirme yapılacak ve alana balık formlu oturma grupları monte edilecek. Bahçe düzenlemelerinin yanı sıra okulların pinpon masası, basket potası, bank ve piknik masası ihtiyaçları da karşılanarak eğitimin hizmetine sunuluyor.

Okul Bahçeleri Güzelleşiyor

Page 66: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

64

Vefatının 76. yıldönümünde tüm ülkede çeşitli programlarla anılan Mehmet Akif Ersoy, Beykoz Belediyesi tarafından düzenlenen programla Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kültür Merkezi’nde şair ve yazar Serdar Tuncer’in seslendirdiği şiirlerle yâd edildi. Beykozlular’ın ve özellikle gençlerin yoğun ilgi gösterdiği programa Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, Başkan Yardımcısı Nevin Çalışkan, müdürler ve başkan danışmanları katıldı. Şairin hayatını anlatan belgesel gösterimiyle başlayan programda Serdar Tuncer tarafından okunan, Milli Mücadele ruhunu ve aksiyonunu anlatan şiirler salondan büyük alkış aldı. Şiir aralarında Mehmet Akif ’in hayat

mücadelesi ve fikri dünyasından kesitler sunan Tuncer, keyifli sunumuyla gençlere çeşitli bilgiler de verdi.

Gecede bir konuşma yapan Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek, gençlerin mutlaka ‘Safahat’ı okuması gerektiğini ifade ederek, “Mehmet Akif ’i anlamak ve gelecek nesillere anlatmak boynumuzun borcudur. Bu programları merhum şairin şiirlerin de anlattığı “Asım’ın nesli” ifadesine katkı yapmak amacıyla düzenliyoruz. Akif merhum gibi milli hassasiyetleri yüksek, ilim, irfan ve iman sahibi gençlerin yetişmesi hepimizi mutlu ediyor. Kendisini rahmet, minnet ve şükranla anıyor, katılımınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum” dedi.

“Asım’ın Nesli”Beykoz’da Bir Araya Geldi

Page 67: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Konuşmasının ardından Başkan Çelikbilek, Serdar Tuncer’e gecenin anısına bir çiçek takdim etti. Tüm şehitler ve Mehmet Akif Ersoy için dualar okunan programın sonunda, İstiklal Marşı katılımcılar tarafından hep birlikte okundu. Programda tüm katılımcılara Beykoz Belediyesi tarafından, Serdar Tuncer’in Mehmet Akif şiirlerini seslendirdiği ‘Bir Hilal Uğruna’ adlı albüm hediye edildi.

Tarihi tekke Mehmet Akif Müzesi’ne dönüşüyorİstanbul’un en köklü ilçeleri arasında yer alan Beykoz’daki 2 tarihi vakıf taşınmazı, Vakıflar Bölge Müdürlüğü ile Beykoz Belediyesi arasında imzalanan protokol çerçevesinde restore edilerek ilçeye kazandırılıyor. Vakıflar Bölge Müdürlüğü’ne yapılan ziyarette, Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek ve Vakıflar Bölge Müdürü Saffet Ertürk’ün katılımıyla söz konusu taşınmazlarda restorasyon çalışmalarına başlanabilmesi için kira sözleşmesi imzalandı. Beykoz Merkez’de bulunan tarihi binada yürütülecek restorasyon çalışmasının ardından İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy Müzesi kurulacak. Yalıköy Mahallesi’nde Şeyh Ethem Vakfı’na ait taşınmaz içerisinde buluna tekke binası restore edilerek bakımsızlığa yenik düşmekten kurtarılacak.

Söz konusu tarihi yapıların röleve, restitüsyon, restorasyon çalışmalarının yapılabilmesi için Haziran ayı içerisinde İl Özel İdaresi’ne başvurulacak.

Çelikbilek: “Tarihi eserlerimiz ihya ediyoruz” Beykoz’un doğal güzellikleri kadar sahip olduğu tarih

Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince günler bu heyûlayı da, er geç silecektir...

Rahmetle anılmak, ebediyet budur ammasessiz yaşadım, kim, beni nerden

bilecektir..

ve kültür mirasıyla da çok ayrıcalıklı bir ilçe olduğunu vurgulayan Başkan Yücel Çelikbilek: “İlçemizin turizm ve eğitim vizyonuna uygun olarak tarihi eserlerimizi ihya ediyoruz. Yoros Kalesi’nde ve Tarihi Beykoz Kışlası’nda restorasyon çalışmaları devam ediyor. Buralar yeniden ilçenin sosyal ve kültürel yaşamına dâhil edilecek. Söz konusu yapılardan birinde İstiklal Şairimiz Mehmet Akif Ersoy Müzesi’ni kurarak onu ve eserlerini tanıtacağız” dedi.

Vakıflar Bölge Müdürü Saffet Ertürk ise tarihi eserleri yaşatmaya yönelik çalışma ve projeleri daima desteklediklerini belirterek Beykoz Belediyesi ile işbirliği halinde olmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.

Page 68: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

66

Türk-İslâm mutasavvıfı, şair ve düşünür Mevlâna Celaleddin-i Rumi, vuslatının 739. yıldönümünde Beykoz’da Şeb-i Arus Töreni, sema ayini, çağları aşan hoşgörü ve aşkının anlatıldığı konferans ve şiir dinletisiyle anıldı.

Beykoz Belediyesi Ahmet Mithat Efendi Kültür Merkezi’nde gerçekleştirilen programa; Beykoz Belediye Başkanı Yücel Çelikbilek ve eşi Ayşe Çelikbilek, AK Parti Beykoz İlçe Başkanı Adem Sefer, Belediye Başkan

yardımcıları, Meclis üyeleri, muhtarlar, davetliler ve ilçe sakinleri katıldı.

Etkinliğin açılış konuşmasını yapan Başkan Yücel Çelikbilek, Hz. Mevlana’nın Allah (c.c.) sevgisinin derinliği ve güzelliğinin onu çağlar boyu yaşattığını ve hatırlamamızı sağladığını kaydetti. Başkan Çelikbilek, “Rabbim hepimize sevgi ve muhabbette Mevlana yüceliği versin. Sizlerin ömrüne, evine, ailesine güzellikler, bereket ve huzur versin” diyerek tüm katılımcılara teşekkür etti. Araştırmacı-Yazar Fatih Çıtlak tarafından verilen Tasavvuf ve Mesnevî konulu konferansta ise Mevlâna’nın yaşamı, aşkı arayışı ve insan sevgisi katılımcılara aktarıldı.

Ya Hazereti Mevlana

Page 69: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Mevlana’nın Batı toplumunda yeni yeni keşfedildiğini belirten Çıtlak, âlimleri ve hocalarıyla birlikte anılması gereken büyük mutasavvıfın devrinin altın halkası olduğunu ifade etti.

Konferansın sonunda Fatih Çıtlak’a, Başkan Çelikbilek tarafından çiçek takdim edildi. Programın sunuculuğunu yapan Murat Gökşen’in şiir dinletisiyle renklenen programda, Mevlana Sufi Ayinleri Topluluğu tarafından gerçekleştirilen sema ayinini izleyiciler ilgiyle takip etti. Gecenin sonunda katılımcılara Beykoz Belediyesi tarafından Fatih Çıtlak’ın “18 Beyitte Dinle” adlı son kitabı hediye edildi.

hak suretidir âlem-i imkân ile âdem bundan güzeli nerde ki cennet'te mi sandın

her yer ne güzel menba-ı hüsn, insan güzeli sen de bu cemâli, huri gılmanda mı sandın

her yerde, fakat arifin kalbindedir allah, yoksa sen onu arz u semâvâtta mı sandın

dünyâ diyerek geçme sakın, burdadır her şey mîzân ü sırât'ı mutlaka orda mı sandın

cennet ü dûzah, gamm ü sürür, zulmet ile nûr yaptıklarının gölgesi, hâriçte mi sandın

bilgin sana kıymet, talebin neyse osun sen insanlığı sâde yiyip içmekte mi sandın

Page 70: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Yazın da Kışın da

Polonya’nın en büyük ve bilinen turizm ve spor merkezi Za-kopane, gerek yaz gerek kış aylarında dünyanın her yerinden ilgi çeken bir şehir. Şehir, denizden 800-1,000 m yüksekliğiy-le Avrupa’nın bu bölümünün en yüksek yeri olan Tatra Dağ-ları’nın eteklerindeki bir vadiye kurulu. Bu sayede de gerek tren gerek karayoluyla ulaşımı oldukça kolay. Krakow-Bali-ce, Katowice-Pyrzowice ve Slovakya’nın Poprad Havaalan-ları’na yakınlığı da ulaşımını kolaylaştıran etkenlerden biri.

Za KoPanekardeş şehirler68

Page 71: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

lonyaPoTarih

Sanayi Devrimi ile küçük bir köyden şehre dönüşmeye başlayan şehir, 150 yıldır bir spa ve tatil merkezi haline gelmiş bulunuyor. Bu geçmiş Dr.Tytus Chalubinski’nin önderliğinde kurulan ve dünyanın en eski turizm kuruluşu olan 1872 tarihli Tatra Cemiyeti’ne borçlu varlığını. Cemiyet, Tatra Dağları’nı, tabiatı koruyarak turizm ve spora açmış. 1933 yılında 28 bin kişilik nüfusu ile şehir olma ünvanını alan bölge 2013’te bu hakkı alışının 80.yıldönümünü kutlayacak.

Tatra DağlarıUNESCO’nun biyosfer tabii kaynakları listesine dahil edilen Tatra Milli Parkı ile korunan dağlarda Batı Tatralar’a ulaşan 250 km’lik düzgün patika ve zirve en çok ilgi çeken bölge olma özelliğini haiz. Yürüyüşler Tatra Vadisi’nde çeşitli tepelerle çevrili Morskie Oko ya da Hala Gasienicowa’da başlıyor. Yürümek istemeyenlerse bu güzellikleri Kasprowy Wierch’ten Gubalowka’daki fünikülere uzayan teleferik yahut Morskie Oko, Koscieliska ve Chocholowska vadilerine giden araçlarla görebiliyor.

Kültür ve mimariİki savaş arası dönemin Bohem sanatçılarının beşiği olması ile önemli bir

Page 72: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

70

kültür merkezi sayılan şehir müzisyen, yazar ve ressamlara ev sahipliği yapmış. Dünyaca ünlü Nobel ödüllü Polonyalı yazarlar: Maria Sklodowska-Curie, Wladyslaw Reymont, Henryk Sienkiewicz, Czeslaw Milosz, Wislawa Szymborska ile Nobel Barış Ödülü sahibi Lech Walesa Tatras sevgileriyle nam salmış bu ünlülerden en önemlileri. Papa 2.John Paul’ün hacı olarak gelişinin en büyük tarihi olay olarak nitelendirilmesinin yanı sıra gençliğinde Tatra Dağları’na aşık olduğunu açıklaması, buraya yürüyüş ve

kayak ilgisini arttırmış. Papa, Chocholowska Vadisi’ni papalığı sırasında ziyaret etmiş ve Zakopane’de 3 gün de kalmış.

Yerli nüfus ve komşu bölgeler, geleneksel müzik, dans, şarkıcılık kadar zanaatkarlık, inşaat ve dekorasyon alanlarıyla da ilgili kültürler oluşturmuş. Halk zanaatkarları profesyonel sanatçılarla işbirliği yaparak tiyatro, klasik müzik ve sanat festivalleri düzenliyor. Böylece şehirde oluşan bir tür Zakopane fenomeni de bölgeye turist çeken etmenlerden biri olmuş durumda. Bu nedenle 40 yılı aşkın bir süredir burada Uluslararası Yayla Folklor Şenlikleri düzenleniyor.

Zakopane’de tarih ve bölgesel dokuya uygun ahşap inşasının en güzel örneklerini bulmak mümkün. Halk binaları, kutsal objeler ve köşkler, bu geleneksel mimarinin en güzel örneklerinden bazıları. Zakopane’nin eski yerleşim bölgesi Koscieliska Mahallesi’ndeki; 19.YY’dan kalma Eski Kilise, Gasienica Ailesi Şapeli ve pek çok Polonyalı ünlünün gömülü olduğu Peksowy

Page 73: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Brzyzek’teki Eski Mezarlık görülmeye değer örneklerden. Zakopane Stil Müzesi’ne ev sahipliği yapan Koliba Köşkü, bu stilin yaratıcısı Stanislaw Witkiewicz’in tasarladığı tek bina değil. Pod Jedlami ve Witkiewiczowka köşkleri ile Jaszczurowka Şapeli de onun önemli diğer eserlerinden. Dr Tytus Chalubinski’nin Tatra Dağları Müzesi de bu tarzın önemli bir başka örneği.

SporPolonya’da geçmişi 100 yıl önceye kadar giden kayak sporunun beşiği olan şehirde ilk kayak kulübü olan ve aralıksız hizmetlerini sürdüren SNPTT 1907’de kurulmuş. Şehir FIS Dünya Şampiyonası’nı, Üniversiteler Arası Kış Oyunlarını 3’er kez, Dünya ve Avrupa Biatlon, Dünya Çocuk Biatlon, Dünya Çocuk Hız Kayağı, Dünya Kupası, FIS Avrupa Kupası, Kuzep Disiplini vs gibi şampiyonaları

ise birkaç kez düzenlemiş. Bu sebeplerle yeni spor alanları, konaklama, yiyecek, su kanalizasyon alt yapısı, yollar, caddeler ve park alanları ihdas edilmiş.

OtellerZakopane’de Crocus, Murowanica, Villa Marilor Hotel & Spa, Grand Hotel Nosalowy Dwor, Hotel Rysy gibi çeşitli standartlara sahip otellerde konaklamak mümkün. Son dönemlerde inşa edilen Gromada, COS-OPO Zakopane, Hilton ve System ile daha başka yüksek standartlara sahip oteller de mevcut. Otellerin yanı sıra spor tesislerinin konaklama imkanları, konuk evleri ile pansiyonlarda toplam 110 bin kişi ağırlanabiliyor. Turizm sezonun zirve döneminde 100 bin kişi ağırlayan şehre yılda 4 milyon turist geliyor.

Page 74: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Bir Antika Müzesi!

Tozlu raflar arasında dolaşırken dışarıda akıp giden yaşamla bir bağlantınız kalmıyor. Biraz merak, küçük bir detay sizi alıp geçmiş yıllara götürüyor. Lambalı bir radyo, mısır öğütme makinesi, üç etek, bir fincan takımı, bebek giysileri, okul yakalıkları, bir asker üniforması, bir dişçi koltuğu, fotoğraf makineleri…

mekan72

Page 75: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Yemyeşil doğası ve masmavi denizini yılın dört mevsiminde ziyaretçilerine cömertçe sunan Beykoz, kaşif ruhu taşıyanlara gizli saklı köşelerinde sürprizler sunuyor. Tıpkı Tarihi Göksu Deresi’nin kenarında bulunan ve Cumhuriyet

dönemi günlük yaşantısına dair 5 bin antika eşyanın sergilendiği Nostalji Müzesi-Keyif Atölyesi gibi… Tarihi Göksu Deresi’nin kenarında mütevazı bir mekânda 3 ay önce kurulan, ilçenin kültürel birikimine değer katan Nostalji Müzesi-Keyif Atölyesi, erken cumhuriyet dönemi şehir ve köy yaşantısının izlerini sürmek isteyen meraklıları bekliyor.

İTÜ’den mühendis olarak mezun olan Nuri Akgül’ün, 30 yıllık meslek hayatı boyunca aşkla biriktirdiği, her biri sosyal yaşamdan izler sunan koleksiyonunu geleceğe aktarmak üzere bir sosyal sorumluluk projesi olarak kurduğu Nostalji Müzesi, ziyaretçileri zaman tünelinde keyifli bir yolculuğa çıkarıyor. Çoğu 1910 -1950’li yıllara ait bu eşyaların kimler tarafından kullanıldıkları, tanıklıkları, hikâyeleri, yıllanmışlıkları sizi cezbediyor. Müzede sergilenen her parçanın bir hikayesi olduğunu belirten Akgül, “modern” yaşamda kendine yer bulamamış eşyaları, kaybolmaya yüz tutan mesleklere dair aletleri heyecanla tanıtıyor.

“Zilli” hamam takunyaları, zembil ve öreke “Seni zilli seni” latifesine kaynaklık eden zilli hamam takunyaları, “gökten zembille mi indin” deyiminde yer alan zembiller, “yok daha neler” manasında bir ünlemde kullanılan, aslında yünü eğirip yumak yapmada kullanılan “öreke” de geçmişte günlük yaşamın bir parçasıymış.

Nuri Bey müzeyi gezdirirken heyecanını ortaya koyan bir tarzla anlatıyor içerideki eşyaları: “İşte bu öreke. Çoğu insan örekeyi argo bir kelime olarak düşünmüştür. Halbuki yünü yumak yapmak için kullanılan çatal şeklinde bir araçtır. Bu dişçi koltuğu da mekanik. Tedavide kullanılan aletler bir pedal yardımıyla çalışıyor, diş bu şekle yapılıyor. İşte bir seyyar berberin tas ve usturaları”. İş hayatı, eğitim hayatı, ev hayatı, köy yaşantısına ait eşyaların her biri mekanda kendine ayrı bir yer, bir köşe bulmuş, bu bütünlük ve tasarımla müze daha da ilginç bir yer halini almış. Her bir parçanın ayrı bir konsept içinde yerini aldığı müzeyi gezenler Nuri Bey’in bu konsept tasarımı sayesinde, hem bilgileniyor hem de aydınlanıyor. Koleksiyona eklenecek parçaları mevcut konseptlere uygun seçtiklerini söyleyen Akgül, “Müzede yer alacak ürünlerin bir hikâyesi olması, konsepte uygun olması ve elimizde bulunmayan bir eşya olması gerekiyor” diyor. ‘‘Peki sizin için hangi parça özel?” diye sorduğumuzda da anlıyoruz ki seçim yapmak zor. “Hepsi benim için çok değerli ve özel. Her bir parça tek tek görülmeye değer.”

BİLGİ VE ULAŞIM İÇİN:

Tel: 0 216 460 15 50 ve 0 532 235 49 65

Bir Antika Müzesi!

Page 76: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

74

Ağız sindirimin başladığı yerdir. Bu nedenle ağız ve dişlerdeki problemler sindirim sistemini olumsuz etkiler. Ağrı, apse, kanama gibi belirtiler olmadığında sorun yokmuş gibi düşünülse de örneğin; diş ve diş etinin sürekli enfeksiyonları kalp, böbrek, eklem rahatsızlıkları (romatizma) gibi ciddi sağlık sorunlarına sebep olabilir. Ayrıca diyabet, böbrek, karaciğer yetmezliği, üst solunum yolu enfeksiyonları gibi bazı hastalıkların belirtileri de ağızda görülür. Dişlerin ve diş etlerinin sağlıklı olması, kişinin keyifle yeme-içmesini, konuşabilmesini ve rahatça gülebilmesini sağlar ve böylece özgüvenini kuvvetlendirir.

En sık karşılaşılan ağız diş sağlığı sorunlarıDiş çürüğü; diş yüzeyinde bulunan bakterilerin yaptığı bakteri plağının şekerli, unlu yiyeceklerin artıklarından asit oluşturmasıyla meydana gelir. Diş eti iltihaplarında ilk belirtiler kanamalardır. Renk ve şekil bozuklukları vardır. Bakteri plağına zamanla tükürüğün çökelmesi sonucu diş taşları oluşur. Diş taşları,

Sagşlık Agşızda Basşlardiş eti çekilmesi ve dişi saran çene kemiğinin erimesine sebep olur.

Dikkat edilecek hususlarAğız ve diş sağlığının korunmasında hijyeni sağlamak için; düzenli diş fırçalanması, diş ipi kullanımı, düzgün

beslenme ve diş hekimi kontrolleri dikkat edilecek hususlardır. Diş hekimi kontrolleri, her kişinin kendi ihtiyacı olan ağız bakımı ve tedavisinin belirlenmesini sağlar. Bu konularla ilgili temel birtakım hususlar aşağıda dikkatinize sunulmaktadır:

7 Diş çürükleri çoğunlukla dişlerin arayüz bölgelerinde başladığı için her gün diş ipi kullanılmalıdır. 7 Dişlerinizi günde en az 2 kez; kahvaltıdan sonra ve yatmadan önce fırçalayınız. En son dil de fırçalanır. 7 2-3 dk fırçalama yeterlidir. 7 Fırçalamaya başlamadan önce fırça

ve diş macununu ıslatmayın, etkinliği azalır.7 Oluşmuş diş taşlarının diş hekimi tarafından temizlenmesinin bir zararı yoktur.7 Sert fırça ile dişlere bastırarak fırçalamak dişleri

,Timur Aydın, Diş Hekimi, Beykoz Belediyesi Sağlık İşleri Müdürlüğü

uzman

Page 77: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Fırça yumuşak, orta sertlikte, naylon kıllı ve yuvarlak uçlu olmalıdır. Seçim yaparken onaylı ve diş

hekiminin tavsiye ettiği ürünleri almanız faydalıdır. Fırça diş eti birleşiminin başladığı bölgeye 45 derece açıyla yerleştirilir. Fırçanın kılları hem diş yüzeyini hem de diş etine temas etmelidir. Dişlerin ön yüzeylerini fırçalarken diş fırçası arkaya ve öne yuvarlak hareketler yaparak diş etinden dişe doğru fırçalanmalıdır. İç yüzeylerde de aynı işlem yapılır. Ön dişlerin arka kısmında diş fırçası dik tutulur, yukarı ve aşağı hareketlerle iç yüzey fırçalanır. Çiğneme yüzeylerinde ileri geri hareket ettirerek fırçalamak gerekir. En son dil yüzeyi de fırçalanır. Ağız kokusuna sebep olan bakterilerin en çok bulunduğu yerdir.

Dişler nasıl fırçalanmalıdır?

aşındırmaya, hassasiyete ve diş eti çekilmesine sebep olur. 7 Karbonat ve tuzla diş fırçalamayın, mine tabakası çizilir ve aşınır, kısa zamanda doğal rengini kaybedebilir.7 3 ayda bir diş fırçası değiştirilmelidir.7 Kullanılan diş macunu, diş çürüğü, diş eti hastalıkları, diş taşı oluşumu ve dişlerde hassasiyet oluşumunu engelleyici etkilere göre üretilmiştir. Uygunluğunu diş hekimine sorunuz. Sigara içenler için üretilen ürünler uzun süre kullanıldığında aşındırıcı özelliklerinden dolayı dişlerde hassasiyet meydana getirirler. 7 Elektrikli ya da pilli diş fırçaları kullanılabilir. 7 Ara öğünlerde şekerli gıda ve içecekler tüketiyorsanız sonrasında ağzınızı su ile çalkalayın. Elma, havuç gibi ısırılarak yenen yiyeceklerden tüketin.7 Portakal, limon gibi asit içeren meyvelerden sonra ağzınızı su ile çalkalayın.7 Kola içerken ağızda çalkalamadan doğrudan yutun. Bu tarz yiyecek ve içeceklerden sonra dişlerinizi hemen değil bir süre sonra fırçalayın.7 Dişiniz ağrıdığında dişinizin üzerine aspirin, tütün, kolonya, alkol, tuz koymak diş etinde yanığa ve dişte ağrının artması gibi zararlara sebep olur.7 Dişiniz ağrıdığında diş hekimine başvurana kadar diş etrafındaki yiyecek artıkları temizlenir, ılık tuzlu su ile gargara yapılabilir. Çürük nedeni ile ağrı oluşmuş ise çürük oyuğu içine karanfil yağı emdirilmiş pamuk koyulabilir. 7 Ağız kokusu sosyal ortamlarda, evliliklerde kişinin psikolojik olarak kötü etkileneceği bir durumdur. Bu nedenle diş-dişeti kaynaklı ağız kokusunun tedavisinin yaptırılması gerekir. Dil yüzeyinin fırçalanması, kahve çekirdeği, karanfil çiğnemek, tarçın tüketmek ağız kokusunu önlemede kullanılabilir.7 Diş-dişeti kaynaklı ağız kokusunun tedavisinin yaptırılması gerekir. Dil yüzeyinin fırçalanması, kahve çekirdeği, karanfil çiğnemek, tarçın tüketmek ağız kokusunu önlemede kullanılabilir7 Ağız kuruluğunda bol su için, tükürük salgısını hareketlendirmek için şekersiz sakız çiğneyin.7 Hamilelikte diş kaybedildiği yanlıştır ancak tükürük salgısının yapısında, miktarında değişiklikler olur, dişeti hassaslaşır. Dengeli beslenme ve rutin ağız diş bakımı yapıldığında bu sorunlar indirgenmiş olur. Diş tedavisi, gebeliğin 4-6. aylarında, hamileliği takip eden doktorun onayına göre yapılır. 7 Bebeklerde ilk süt dişini takiben dişler, temiz bir

tülbent, gazlı bez parçası ile temizlenmelidir. Bebeklerin beslenmesi, uykuya yatırılması sırasında şekerli sütlü biberonlar, ballı emzikler çürüğe sebep olduğundan kaçınılmalıdır.7 Okul öncesi çocuklarda fırçalama çocuk başarana dek anne-baba tarafından ve duruma göre birlikte yapılmalıdır. Alışkanlığı sağlamak için diş fırçalamayı oyun haline getirmek kolaylık sağlar. Çocukların şekerli, asitli yiyeceklere ilgisini olabildiğince engellemek gerekir. Öğün aralarında elma, havuç gibi mekanik temizlik sağlayıcı, peynir gibi besleyici yiyecekler yedirilmelidir.

Page 78: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Yemek Denince

Akla

Yemek Denince

Akla Beykoz Gelir

Beykoz Gelir

&Tarihi ve doğal güzellikleri

bakımından İstanbul’un en gözde ilçelerinden birisi olan Beykoz,

kendine has lezzetleriyle de hiç şüphesiz sayılı ilçeleri arasında yer alıyor.Eşsiz manzarası ve yemyeşil doğasıyla İstanbul Boğazı’nın incisi olarak da adlandırılan Beykoz’un en özel ve otantik lezzetleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş. tarafından yayımlanan ‘İstanbul’un 100 Lezzeti’ adlı kitapta okuyucunun ilgisine sunuldu. Kitapta; başta Kelle Paça Dondurması, Bıldırcın Dolması, Beyinli Beykoz Kebabı, Taratorlu Taze Fasulye Salatası gibi Beykoz’a özgü yemekler hakkında bilgiler bulunmakla birlikte yemeklerin ayrıntılı biçimde tariflerine de yer verilmiş.

76 beykoz ve...

Page 79: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Paça Dondurması

Taratorlu Taze Fasulye

BeyinliBeykoz Keabı

Bıldırcın Dolma

Av Yemekleri

Fatih

Sul

tan

Meh

met

Beyk

oz d

olay

ların

da av

lanı

rdı

Page 80: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

78

“Beykoz Paça Dondurması”: Paça, içerisine yumurta akı konup kay natılır, daha sonra

jöle kıvamını alınca bıçakla baklava şeklinde kesilip kar dolu sinilerin üzerine oturtulur,

üzerine arzuya göre tarçın ve limon suyu konup ikram edilir ve sıcak havalarda tü-

ketilirdi. “Beykoz Paça Dondurması” Osmanlı İstanbulu’nun

en meşhur paça dondurması olmuştur.

Sebzelerin yanı sıra yeşillikler, Osmanlı zamanı İstanbul’da saray-halk, zengin-fakir her mutfakta sürekli tüketilmiştir. Özellikle Beykoz ve çevresinin ormanlık olması, bol bitki çeşidinin burada bulunmasını sağlamıştır. Ebegümeci, kuzu kulağı, ısırgan otu, pazı, ıspanak, kara lahana, semizotu, maydanoz, dereotu, nane, yeşil soğan günümüze kadar gelen tariflere çeşitlilik katmıştır. Hülasa ki Beykoz, taze fasulye turşusu, kavurması, dıble’si, etli veya zeytinyağlı yemeği, mücveri, böreği, ekşilemesi vb. ile sofralarımızda geçmişten günümüze yer almış ve almayı da sürdürecek görünüyor.

Taratorlu Taze Fasulye Salatası

Page 81: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

“Beykoz Paça Dondu-rması”: Paça, içerisine yumur-ta akı konup kay-natılır, daha sonra jöle kı-vamını alınca bıçakla baklava şeklinde kesilip kar dolu sinilerin üzerine oturtu-lur, üze-rine ar-zuya göre tarçın ve limon suyu konup ikram edilir ve sıcak havalar-da tü-ketilirdi. “Beykoz Paça Dondu-rması” Osmanlı İstanbu-lu’nun en

Sarayın ihtiyaçları için Beykoz civarında mandıralar (mezbahalar) kurulmuş, buralarda kesilen hayvanlardan saray ihtiyacı karşılandıktan sonra, kalan et ve sakatatlar daha ucuza satılarak değerlendirilmiştir. Hayvanın yenilebilen bölgelerinin atılmaması ve o yörede pişen kebaplara konması sonucu, yeni tarifler çıkmıştır. Bu yemek de halk mutfağından çıkan bir lezzet olması açısından güzel bir örnektir.

Beyinli Beykoz Kebabı, Beykoz’da oturan yaşlı ninelerin anlattıklarıyla ve tarifleriyle günümüze kadar gelebilmiştir. Bu kebapta sakatat, et ve patlıcanla mükemmel bir uyum içerisinde olup bu tür bir kombinasyonla pişen yemek tarifimiz parmakla sayılacak kadar azdır. Günümüzde bu yemeğe patates, havuç ve yer elması eklenmektedir.

Birçok Osmanlı sultanının ava meraklı olduğu, özellikle Fatih Sultan Mehmet’in sık sık ava çıktığı rivayet edilir. Fatih, daha ziyade Beykoz ve çevresinde avlanmayı severdi. O dönemlerde Beykoz ve çevresinde, Biniş kasırlarında avlandıktan sonra mola verir, hizmetkârlar da avlanan hayvanları pişirerek Sultan’a ikram ederlerdi. Bu dönemde av hayvanlarından bıldırcın, güvercin ve yaban ördekleri ile yapılan enfes yemekler sofraları süslerdi

“Beykoz Usulü Bıldırcın Dolması”

Beyinli Beykoz Kebabı

Page 82: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

köyde kestane toplama mevsimi mi geldi? Ya da böğürtlen, kazayağı, hünnap, hodan, mantar, muşmula, ıhlamur, kocayemiş, kuskus, tarhana, makarna, kestane balı, ceviz, armut, elma, balık o zaman bütün köylüler iş başında demektir.

Beykoz köylerinden...Bozhane’den manzaralar

(UFACIK)

yakın köyler...80

Page 83: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

Beykoz köylerinden...Bozhane’den manzaralar

Tam olgunlaşmadan yenmesi mümkün olmayan bu meyvenin olgunluk aşamasından sonra suda bekeletilerek uzun süre dayanıklı kalması ve ballanarak yenmesi mümkündür.

musmul

a

Page 84: Kültür&Sanat Dergisi Sayı:2

82

b