45
Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar ve Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara İtiraz Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar Madde 172- (1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir. (2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz. (3) (Ek: 11/4/2013-6459/19 md.) Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır. 1412 s.K 164. md. Tasarı 175. md. HÜKÜMET TASARISI GEREKÇESİ 1412 sayılı Kanunun 164’iincü maddesinde, yeterli delil bulunmaması veya keyfiyetin takibe değer görülmemesi hâlinde, takipsizlik kararı verilmesine dair hüküm yer almaktadır. Tasarı ilk olarak bu işlemi belirlemek üzere “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” terimini getirmiştir. Soruşturma evresinden kovuşturmaya geçip geçmeme söz konusu olduğundan bu terim değişikliği uygun görülmüştür. Madde ayrıca kamu davasının açılması için şüpheyi haklı kılacak yeterlikte ve kuvvette delil, iz, eser ve emarenin elde edilmemesi ölçütünü kullanmaktadır. Yeterli kuvvette makul şüphe bulunduğu anlaşılacak olursa, kovuşturma evresine geçilecektir. Maddenin ikinci fıkrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, kamu davasının, aynı eylem ve aynı kişi hakkında açılabilmesi yeni delil, iz, eser ve emarenin meydana çıkmasına veya şüphe nedenlerinin takdirinde ağır hata olmasına bağlanmıştır. Böylece kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların zamanaşımı süresince şüphelinin başında, tabir yerinde ise Demokles’in Kılıcı gibi durması ve onun özgürlükler bakımından bir tehdit oluşturması önlenmek istenmektedir. Bazı usul kanunlarında mahkemelerin beraat kararlarının temyize tâbi tutulmadığı görülüyor. Bu yeni düzenleme neticesinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verdikten sonra yeni delil, iz, eser ve emare bulunmadıkça artık Adalet Bakanı da Cumhuriyet savcısından kamu davası açmasını İşleyemeyecektir. Maddenin son fıkrasında yeni delil, iz, eser ve emarenin ne olduğu tanımlanarak uygulama açısından açıklık getirilmiştir. Komisyon Gerekçesi Tasarının 175 'inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında redaksiyon yapılmış, son fıkra gereksiz görülerek metinden çıkarılmış ve 172 ‘nci madde olarak kabul edilmiştir.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar - …€¦ · 41 Yapılan soruşturmada artık kovuşturma olanağı kalmamışsa Cumhuriyet savcısı, kovuşturmaya yer olmadığı kararı

Embed Size (px)

Citation preview

Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar ve Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karara İtiraz

Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar Madde 172- (1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.

(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.

(3) (Ek: 11/4/2013-6459/19 md.) Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.

1412 s.K 164. md. Tasarı 175. md.

HÜKÜMET TASARISI GEREKÇESİ 1412 sayılı Kanunun 164’iincü maddesinde, yeterli delil bulunmaması veya

keyfiyetin takibe değer görülmemesi hâlinde, takipsizlik kararı verilmesine dair hüküm yer almaktadır. Tasarı ilk olarak bu işlemi belirlemek üzere “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” terimini getirmiştir. Soruşturma evresinden kovuşturmaya geçip geçmeme söz konusu olduğundan bu terim değişikliği uygun görülmüştür. Madde ayrıca kamu davasının açılması için şüpheyi haklı kılacak yeterlikte ve kuvvette delil, iz, eser ve emarenin elde edilmemesi ölçütünü kullanmaktadır. Yeterli kuvvette makul şüphe bulunduğu anlaşılacak olursa, kovuşturma evresine geçilecektir.

Maddenin ikinci fıkrasında kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra, kamu davasının, aynı eylem ve aynı kişi hakkında açılabilmesi yeni delil, iz, eser ve emarenin meydana çıkmasına veya şüphe nedenlerinin takdirinde ağır hata olmasına bağlanmıştır. Böylece kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların zamanaşımı süresince şüphelinin başında, tabir yerinde ise Demokles’in Kılıcı gibi durması ve onun özgürlükler bakımından bir tehdit oluşturması önlenmek istenmektedir. Bazı usul kanunlarında mahkemelerin beraat kararlarının temyize tâbi tutulmadığı görülüyor.

Bu yeni düzenleme neticesinde, Cumhuriyet savcısı kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verdikten sonra yeni delil, iz, eser ve emare bulunmadıkça artık Adalet Bakanı da Cumhuriyet savcısından kamu davası açmasını İşleyemeyecektir. Maddenin son fıkrasında yeni delil, iz, eser ve emarenin ne olduğu tanımlanarak uygulama açısından açıklık getirilmiştir.

Komisyon Gerekçesi Tasarının 175 'inci maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında redaksiyon yapılmış, son

fıkra gereksiz görülerek metinden çıkarılmış ve 172 ‘nci madde olarak kabul edilmiştir.

AÇIKLAMALAR C.Savcısı soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılmasına ya da

kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin iki karardan birisini verir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, iki durumda verilebilir. Birincisi, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememiş bulunmasıdır. Kamu davasının açılıp açılmamasında bu durum ölçüt alınmıştır. “C. Savcısı soruşturma süresi sonunda mevcut delillere göre yaptığı değerlendirme sonucunda yapılacak bir duruşmada sanığın mahkûm olması ihtimalinin beraat etmesi ihtimalinden daha kuvvetli olduğu sonucuna ulaşılıyorsa yeterli şüphe var demektir. O halde, C. Savcısı eldeki delillere göre sanığın beraat etmesi ihtimali daha kuvvetli ise kovuşturmaya yer olmadığı kararı verir. Ancak, şüpheden sanık yararların ilkesinin savcıdan çok mahkemeyi ilgilendirdiği söylenmelidir.41

Yapılan soruşturmada artık kovuşturma olanağı kalmamışsa Cumhuriyet savcısı, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verir. Kovuşturma olanağının kalmaması; şüphelinin ölümü, af, zamanaşımı, soruşturma izni alınmasının gerekli olduğu durumlarda izin verilmemiş olması gibi ihtimalleri ifade eder. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, suçtan zarar gören ile şüpheliye bildirilmesi gerekir. Bildirme için şüphelinin önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş olması gerekir. Şüphelinin önceden ifadesi alınmamış veya sorguya çekilmemiş ise, kovuşturmaya yer olmadığı kararının kendisine tebliğine gerek yoktur. Kovuşturmaya yer olmadığı kararında, Anayasanın 40/2,172/1 maddeleri gereğince itiraza hakkı olanlar, itiraz süresi ve itiraz mercii, itirazın reddi halinde yapılan masrafları ödeyeceği (Madde 173/2) gösterilmesi gerekir.

Failin belirlenememesi nedeniyle, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilemez. Failin belirlenmesine, en nihayet zamanaşımı süresi dolana kadar soruşturma, araştırma devam eder.

Kovuşturmasızlık kararı verilebilmesi için, mutlaka şüphelinin ifadesinin alınması gerekmez.

Kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilip, taraflara tebliğ edildikten sonra gerek itiraz edilerek gerekse itiraz edilmeden verilen kararın kesinleşmesi ile verilen karar, artık şüpheli için bir güvence teşkil eder. Bu güvence, kesin hükmün sağladığı güvence kadar korunaklı değildir. Nisbi bir güvencedir. Yeni delil meydana çıkmadıkça aynı fiilden dolayı daha önce verilmiş kovuşturmaya yer olmadığı kararı ne resen savcı tarafından ne de adalet müfettişinin tavsiyesi üzerine ne de başka bir kurum ya da birimin talimatı ile kaldırılarak kamu davası açılamaz. Kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılarak dava açılabilmesi için; a) Kovuşturmaya yer olmadığı kararı suçtan zarar görene/yasal temsilcisine tebliğ edilir ve itiraz edilmezse, CMK 172/2 maddeye göre bu kararın kaldırılıp

dava açılabilmesi için, davanın açılmasını gerektirecek yeterli şüphe boyutunda bir delile ihtiyaç vardır. Bir delilin yeni olup olmadığını takdir etme Cumhuriyet savcısına ait ise de, bunu denetleme görevi hâkime aittir. Cumhuriyet savcısı iddianamede, dava açmayı gerektirecek yeni delilin ne olduğunu göstermek zorundadır.

Yeni delil olmadığı halde dava açılması hali, kanunda açıkça iddianamenin iadesi sebepleri arasında gösterilmemiştir. Maddedeki düzenlemenin sağlayacağı nisbi güvence hakkı gereğince hâkim, delilin yeni olmadığı kanaatinde ise, CMK’nın 174/1-a yollamasıyla 170/2-j maddesine göre iddianameyi iade edebileceği kanaatindeyiz. Hakimin iddianameyi iade edemeyeceğini kabul etmek, şüpheliyi kanunda tanınmış nisbi bir güvenceden mahrum bırakarak denetimsiz şekilde sanık statüsüne alınmasına neden olur. Yargılama aşamasında mahkemenin, yeni delile dayanmadan dava açıldığını tespit etmesi halinde ise, CMK 223/8 maddesi gereğince kovuşturma şartı gerçekleşmediğinden düşme kararı vermesi gerekir.

İtiraz olmaksızın kesinleşen kovuşturmaya yer olmadığı kararının yargı kararı niteliğinde olmadığı, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığı kararını kaldırıp dava açabileceğine dair görüşlere katılmak mümkün değildir.

b) Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edilmiş ve itiraz da reddedilmişse, Cumhuriyet savcısının yeni delile dayanarak dava açması, CMK 173/6 maddeye göre itiraz hakkında karar veren merciin izin vermesine bağlıdır.

Kovuşturmaya yer olmadığı kararının şüpheli açısından nisbi güvence teşkil etmesi, AİHS ’nin 6. maddesi kapsamında suçtan zarar gören kişilerin mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak ya da ortadan kaldıracak, meşru haklarını yasal yollardan aramalarına engel olacak kadar veya kamu düzenini bozacak şekilde sert yorumlanmamalıdır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, CMK’nın 172/1 maddesine göre sadece “kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi” veya “kovuşturma olanağının bulunmaması” ile sınırlandırılmıştır. Kanunda belirlenen bu şartlar haricinde ya da açıkça hukuka aykırı başka bir şekilde verildiği anlaşılan kovuşturmaya yer olmadığı kararlarının kaldırılıp, eylemin dava konusu edilmesinde CMK’nın 172/2, 173/6 maddelerinde düzenlenen prosedürü izlemeye gerek yoktur. Örneğin takibi şikayete bağlı olmayan bir suçta, suçtan zarar görenin şikayetçi olmaması halinde eylem yanlış nitelendirilerek takibi şikayete bağlı imiş gibi değerlendirilip kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş ise veya uzlaşmaya tabi olmadığı halde uzlaşma sonucu kovuşturmaya yer olmadığı karan verilmiş ise kamu düzenini bozan bu kararın kaldırılması ve dava konusu edilmesi için CMK’nın 172/2, 173/6 maddelerinde düzenlenen yöntemleri takip etmeye gerek yoktur. Şüphelinin akıl hastası olması, ya da TCK’nm 31/2 maddesi kapsamındaki suça sürüklenen çocuğun, işlediği fiilin hukukî anlam ve sonuçlarını algılayamaması veya davranışlarını yönlendirme yeteneğinin yeterince gelişmemiş olması durumunda eylemin kovuşturmaya yer olmadığı karan ile sonlandırılması mümkün değildir.

Bu kişiler hakkında suçlama içeren ancak ceza yerine güvenlik tedbiri isteyen bir iddianame düzenlenmesi gerekir. Bu örneklerde ceza yargılama sistemimizde suç yönünden kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilerek sadece güvenlik tedbiri istemi ile dava açılması gibi bir yöntem de bulunmadığı hatırdan çıkartılmamalıdır. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı, örneklerimize göre açıkça hukuka aykırı olduğundan yine CMK’nın 172/2, 173/6 maddelerinde düzenlenen yöntemleri takip etmeye gerek yoktur.

Kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmasına kamu düzenine ya da hukuka açık aykırılık yorumu yapılırken, hukuk düzeni içinde tarafların meşru hakları arasında bir denge ve orantı gözetmek gerekir.

Maddenin son fıkrasında ifade edilen “yeni delil”, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmeden önce var olmayan, bilinmeyen bir delildir. Var olan ya da bilinen delilin yeni bir yoruma tabi tutulması, yeni delil sayılmaz. Bir delilin yeni delil olup olmadığının takdiri C.Savcısına aittir. C.Savcısı daha önce kovuşturmasızlık kararı verdiği fiilden dolayı dava açmış ise, buna itiraz edilemez. Dava açmayı gerektiren yeterli şüphe ve delil olmasına rağmen dava açılmaması Cumhuriyet savcısı açısından ne kadar hukuki sorumluluk gerektiriyorsa, yeni delil olmamasına rağmen verilmiş kovuşturmaya yer olmadığı kararı kaldırılarak dava açılması da o kadar hukuki sorumluluk gerektirir. Bu açıdan Cumhuriyet savcılarının, soruşturmayı etkin ve hızlı yapması, soruşturmaya tarafları dahil etmesi gerekir.

Maddenin son fıkrasına göre kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın etkin soruşturma yapılmadan verildiğinin Avrupa însan Hakları Mahkemesinin kesinleşmiş kararıyla tespit edilmesi üzerine, kararın kesinleşmesinden itibaren üç ay içinde talep edilmesi hâlinde yeniden soruşturma açılır.

KARARLAR ... Çanakkale Cumhuriyet Başsavcılığının 01/08/2012 tarihli ve 2012/ soruşturma,

2012/2583 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına ilişen kararına karşı yasal zeminde yapılan itiraz sonrasında Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin 27/09/2012 tarih ve 2012/1769 D.lş sayılı kararı ile red edilmesi karşısında kesinleşen red kararına karşı CMK'nın 309. md.uyarınca kanun yararına bozulmasına ilişkindir.

- Maktulün müşteki-şüpheli Ş.Zi'ye ait evin teras katının kapalı kısmında asılı olarak ölü bulunduğu, tavanda bulunan demir profile asıh olarak ilk bulunduğunda ve yere indirildiğinde ellerinin vücudunun arkasında mavi naylon çamaşır ipi ve tel kablo ile bağlanmış olduğu, bu hususun 21/01/2012 tarihli “Olay yeri keşfi” tutanakla kayıt altına alındığı gibi, dosyada mevcut fotoğraflarda görüldüğü üzere, maktulün bizzat ellerini bu şekilde arkasından iple ve demir tel ile bağlayabilip bağlayamıyacağı, bağlanmasının mümkün olduğunun tesbiti halinde, mavi renkli naylon ipin uçlarının yakılmak suretiyle düğümün sağlamlaştırılması işleminin bizzat maktul tarafından bu konumda yapılıp yapılamayacağı, bağlanmış hali ile kendisinin bizzat boynuna poşi tabir edilen tavana asılı ilmeği geçirip geçiremeyeceği, olay yerinde yapılan keşifde tesbit edildiği üzere 1.65 cm. boyunda olduğu belirtilen maktulün, asılı poşinin boğaza geçirilen kısmından

itibaren yere yüksekliğinin 1.60 cm. Olduğu düşünüldüğünde; ası olayının mümkün olup olamıyacağı, maktülün boynundaki ası izlerinin düğümün şekline göre diyagonal şekilde mi yoksa omuza paralel olarak mı teşekkül ettiğinin, yine ası olayının gerçekleştirildiği tesbit edilen tavanda asılı bulunup, maktulün kesilmek suretiyle ölü vaziyette alındığı hal ve şarttaki poşi tabir edilen bezin maktülün boynundaki düzgün ası izlerini oluşturup oluşturmayacağına ilişkin mukayesenin Adli Tıp Kurumu İlgili İhtisas Dairesinden bizzat tesbit edilmesi gerektiği halde bu hususların eksik bırakıldığı,

—Maktulün ellerinin bağlandığı telin uçlan incelenmek suretiyle, olay yerinde bulunan ana parçadan koparılmış mı, Ya da kesilmiş mi olup olmadığının tesbiti ile, telin kesilmesinin tesbiti halinde, eylemin intihar olması halinde, bu aletin olay yerinde bulunması gerekeceğinin olayda değerlendirilmesi,

—Maktulün elleri ip ile bağlanıp, ipin uçlan ateşle düzleştirilmiş olduğu, Olay yerinde tesbit edilmiştir. Maktulün parmak uçlarının yanık olduğu da otopsi raporu ile sabittir. Bu durumda, olay yerinde bu durumun oluşturulmasına elverişli araç ve gereç araştırması gerektiği,

—Olay yeri olan teras kapısının kilitli olduğu müşteki-şüpheli Şahin Zileli tarafından beyan edilmesine karşın, kapı kiliti ile ilgili olarak herhangi bir tesbit ve değerlendirmenin yapılmadığı,

—Olay yerinde elde edilen 5 no.lu delil olarak numaralandınlan sigara izmariti üzerinde yapılan incelemede Tamer Albayrak'a ait olduğu anlaşılmakla, tanık sıfatıyla bilgisine başvurulan bu kişinin beyanında geçtiği üzere, olay yerine gitiğinde maktulü asıdan indirilmiş yerde yatar vaziyette iken gördüğünü beyan etmesi karşısında, dosyada mevcut olay yeri fotoğrafları da dikkate alınmak suretiyle, maktulün bacağının altında olarak gözüken izmaritin, daha sonra atılmasının mümkün olup olamıyacağının araştırılması gerektiği gibi birtakım hususların eksik bırakıldığı dolayısı ile ölümün halen şüpheli durumda kaldığı anlaşılmaktadır.

Bu itibarla; Burhaniye Ağır Ceza Mahkemesinin 27/09/2012 tarih ve 2012/1769 D.İş sayılı itirazın reddine dair karan usule ve yasaya aykırı görüldüğünden, bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir. 1. CD., 31/01/2013, 6223/876

Kovuşturmaya yer olmadığına karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağını düzenleyen aynı Yasanın 172.maddesinin 2.fıkrası hükmüne aykırı olarak, dosya içeriğine göre hazırlık soruşturmasından sonra yeni delil de ortaya çıkmadığı halde aynı olay nedeniyle şüpheliler S. ve A hakkında da kamu davası açılıp, yargılama sonunda anılan Yasaya aykırı olarak mahkumiyet hükmü Kurulduğu belirlenmekle, 20.11.2007 tarihli iddianame ile yargılama sonunda verilen mahkumiyet hükümleri, adı geçen şüpheliler yönünden hukuken geçersiz ve yok hükmünde bulunduğundan, 2. CD., 18.05.2011, 15399/10681

Tehdit suçundan Aydın Cumhuriyet Başsavcılığınca daha önce “tanık T.U'ya ulşılamayıp dinlenememesi” nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı karan verilmiş ise de, katılan vekilinin yeniden suç duyurusu üzerine, tanığın savcılık ve mahkemede samimi üzerine atılı. TCK'nın 106/1 (1.cümle) kapsamındaki ölümle tehdit eylemini doğrular nitelikte beyanda bulunması karsısında, yeni delil olan tanık anlatımı kapsamında. CMK'nın 172/2. maddesi uyarınca, yöntemine uygun biçimde açılmış kamu davası

olduğu kabul edilerek delillerin değerlendirilmesi yerine, yanılgılı değerlendirme sonucunda, aynı iddia yönünden daha önce kovuşturmaya yer olmadığı karan verildiği ve bu karar kaldırılmadığı sürece yargılama yapılamayacağı gerekçesiyle sanığın beraatine hükmolunması, 4. CD., 14.02.2013,1108/4122

Katılanlann, 04.01.2010 tarihli dilekçe ile yaptıkları başvuru üzerine başlatılan soruşturma sonucunda “31.12.2009 tarihinde Manavgat Tarım ilçe Müdürlüğünde Manavgat Süt Üreticileri Birliğinin toplantısında süt üreticisi olan şüpheli ile müştekiler arasında süt fiyatlarının belirlenmesi konusunda tartışma çıktığı, şüphelinin, müştekilere hitaben, "şerefsizlik yapmayın, köy muhtarlarına bir kaç peynir vermekle ve kontör almakla onları kandırdığınız gibi beni kandıramazsınız" diyerek hakaret ettiği iddiasıyla 11.06.2010 tarih ve 2010/1362 soruşturma nolu iddianamenin düzenlendiği, katılanla- rın, sanığın basın yoluyla yaptığı bazı açıklamaları ise 15.02.2010 tarihli dilekçeleri ile şikayet konusu ettikleri, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/1135 nolu soruşturmasında, katılanların, ilçe tarım müdürlüğünde yapılan toplantıda sanığın kendilerine hakaret ettiğini de ileri sürdükleri, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 14.04.2010 tarih ve 2010/1135 soruşturma nolu kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, kovuşturmaya yer olmadığı kararının davaya konu iddianameden daha önce verildiği anlaşılmakla;

5271 sayılı CMK’nın “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlığını taşıyan, 172. maddesinin 2. fıkrası; “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” hükmünü taşımaktadır.

CMK’nın 223/8. maddesine göre durma karan verilerek, kovuşturmaya yer olmadığı kararının şikayetçilere tebliğ edilip edilmediği, şikayetçilerin de CMK’nın 173. maddesinde düzenlenen itiraz haklarını kullanıp kullanmadığı, dolayısıyla kovuşturmaya yer olmadığı kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılıp sonucuna göre;

a-Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edilmiş, Ağır Ceza Mahkemesinceitirazın reddine karar verilmişse, CMK’nın 172/2, 173/6. maddelerine göre ilgili Ağır Ceza Mahkemesinden karar alınması,

b-Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edilmemiş ve karar kesinleşmiş ise,CMK'nın 172/2. maddesine göre ne şekilde yeni bir delile dayanılarak dava açıldığı tespit edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması,

2-Kabule göre de; Manavgat Tarım İlçe Müdürlüğünde Manavgat Süt Üreticileri Birliği toplantısında meydana gelen hakaret eyleminde aleniyet öğesinin ne şekilde oluştuğu açıklanmadan TCK'nın 125/4. maddesi ile uygulama yapılması, 4. CD., 23.06.2014,4700/22673

Soruşturma izni alınması gerekliliğinin iddianamenin iadesi nedeni olun olmayacağı konusuna gelince: 4483 sayılı Yasa ve benzeri özel soruşturma usulünü düzenleyen diğer yasalar gereğince, ilgili idari merci tarafından soruşturma ve/veya kovuşturma izni verilmeksizin ceza soruşturması yürütülemeyeceğinden ve soruşturma ve kovuşturma şartlarının gerçekleşmediği hallerini de içerecek şekilde 5271 sayılı Yasanın 172/1. maddesinde "kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olma

dığına karar verilir" hükmü de gözetildiğinde Ceza Yargılama Yasasının 174. maddesinde açıkça belirtilmemekle birlikte, iddianamenin iadesi kurumuna ilişkin yasal düzenlemenin amacı gözetildiğinde soruşturma ve kovuşturma şartı niteliğinde bulunması nedeniyle, 4483 savılı Yasa uyarınca soruşturma izni alınmamasının da iddianamenin iadesi nedeni olarak kabul edilmesi bir zorunluluk olarak kabul edilmelidir. Bu nedenle iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazı inceleyen merciin verdiği ret kararı hukuka uygundur. 4, CD,, 3.5.2012,5915/10384

CYY’nin 173/6. maddesi dışındaki hallerde kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararların bir yargı kararı niteliğinde olmaması sebebiyle, yerel mahkemece yargılamaya devam olunarak sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken; sanığın suça konu eylemi hakkında dava önce Ömerli Cumhuriyet Başsavcılığınca kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen karar ile CYY’nin 172/2. maddesi gerekçe gösterilip kamu davası açılması için yeni delil elde edilmesi kovuşturma şartı olarak kabul edilerek bu şartın gerçekleşmediği biçimindeki, yasanın hatalı yorumuna dayalı yasal olmayan gerekçe ile düşme karan verilmesi, 4. CD., 04.04.2012,16102/7942

Görevi kötüye kullanma suçundan şüpheliler ... ve .... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 17/03/2010 tarihli ve 2008/44212 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itiraz reddine ilişkin mercii Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca verilen 09/07/2010 tarihli ve 2010/912 değişik iş sayılı kararının Adalet Bakanlığınca 10.10.2011 gün ve 51759 sayılı yazı ile yasa yararına bozulmasının istenmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 03.01.2012 gün ve 360002 sayılı istem yazısıyla dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi:

İstem yazısında “Dosya kapsamına göre, kamu görevlisi olan şüpheliler hakkında görevi kötüye kullanmak suçundan yapılan soruşturma sırasında, Sancaktepe Kaymakamlığının 04/08/2009 tarihli ve 2009/19 no.lu kararı ile soruşturma izni verilmemesi sebebiyle Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 17/03/2010 tarihli ve 2008/44212 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itirazın merciince reddine karar verildiği, Sancaktepe Kaymakamlığının söz konusu kararının İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin 05/01/2011 tarih ve 2010/307 esas, 2011/1 sayılı kararı ile ortadan kaldırılması üzerine bu durumun 5271 sayılı Kanunun 173/6 maddesi kapsamında yeni bir delil olduğundan bahisle soruşturma açılması hususunda Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca vukubulan talep üzerine yapılacak bir işlem bulunmadığına yönelik Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 16/02/2011 tarih, 2010/912 müteferrik sayılı yazısı nazara alınarak yapılan incelemede;

Görevi kötüye kullanmak suçundan kamu görevlisi şüpheliler hakkında 4483 sayılı Kanun uyarınca soruşturma izni verilmemesine ilişkin Sancaktepe Kaymakamlığının 04/08/2009 tarihli ve 2009/19 no.lu karan kesinleşmeden Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca 17/03/2010 tarihli ve 2008/44212 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına yönelik karar verildiğinin gözetilmemesinde isabet görülmemiştir” denilmektedir.

Gereği görüşüldü; Sancaktepe Kaymakamlığının, 04.08.2009 tarih ve 2009/19 sayılı kararı ile .... ve ....

hakkında 4483 sayılı Yasa gereğince soruşturma izni verilmemesine karar verildiği, kararın, suçtan zarar gören İstanbul Büyükşehir Belediyesine tebliğ edilmeden kesinleş

tirilerek, 02.03.2010 tarihinde Kartal Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği. Kartal Cumhuriyet Başsavcılığınca 17.03.2010 tarih ve 2008/44212 soruşturma numarası ile .... ve .... hakkında soruşturma izni verilmediğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin, Sancaktepe Kaymakamlığının ..... ve .... hakkındaki soruşturma izni verilmemesine dair kararına İstanbul Bölge İdare Mahkemesi, kovuşturmaya yer olmadığı kararına karşı da Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi nezdinde itiraz ettiği. Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.07.2010 tarih ve 2010/912 değişik iş sayılı karan ile itirazın reddine karar verdiği, İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin ise 05.01.2011 tarih ve 307/1 sayılı karan ile Sancaktepe Kaymakamlığının, soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararını kaldırarak .... ve ... hakkında soruşturma izni verilmesine karar verdiği. Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi kararma dayanılarak CMK’nın 173/6 maddesi gereğince kamu davası açılabilmesi için Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinden karar istemesi üzerine Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi, 16.02.2011 tarih ve 2010/912 müteferrik sayılı kara- n ile İstanbul Bölge İdare Mahkemesinin kararını yeni bir delil olarak kabul etmeyip, itiraz üzerine 09.07.2010 tarih ve 2010/912 değişik iş sayılı karan ile verilen karın kesin olduğunu, ancak yazılı emir yoluna gidilebileceğine karar verdiği anlaşılmaktadır.

Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, itirazın reddine dair 09.07.2010 tarih ve 2010/912 değişik iş sayılı karar tarihinde henüz İstanbul Bölge İdari Mahkemesince karar verilmemiş olduğu, dolayısıyla İstanbul Bölge İdari Mahkemesinin. 05.01.2011 tarih ve 307/1 sayılı kararı ile Sancaktepe Kaymakamlığının, soruşturma izni verilmemesine ilişkin kararını kaldırarak, Reşat Utkan ve Ömer Yazıcı hakkında soruşturma izni verilmesine dair kararın, kovuşturma olanağı bulunmadığından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar için CMK’nın 172/2 maddesi gereğince yeni delil niteliğinde olduğunun kabulü ile Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 09.07.2010 tarih ve 2010/912 değişik iş sayılı kararını kaldırması ve Kartal Cumhuriyet Başsavcılığının 31.01.2011 tarihli talebinin kabul edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi hukuku aykırıdır. 4. CD., 05.03.2012, 2784/4838

Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkındaki 4483 sayılı Yasa uyarınca görevleri sebebiyle işledikleri iddia edilen suçlarla ilgili olarak yetkili idari makamca soruşturma izni verilmemesi ve bu kararın kesinleşmesi durumunda, soruşturma ve kovuşturma şartı niteliğindeki iznin bulunmaması dolayısıyla ve 5271 sayılı CYY.nın 172/1. maddesi gereği, “kovuşturma olanağının bulunmaması” nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığı karan verilmesinin yasal zorunluluk olduğu, incelenen dosyada da kamu görevlisi olan hekimler hakkında tedavi görevleri sebebiyle işledikleri iddia edilen suçların 4483 sayılı Yasa kapsamına gireceği gözetilmeden, merciin itirazın reddine karar vermesi yerine kabulü yönünde karar vermiş olması, yasaya aykırı görüldüğünden 5271 sayılı CYY’nin 309/4-a maddesi uyarınca; RİZE AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞININ 15.10.2009 tarih ve 554 değişik iş sayılı kararının YASA YARARINA BOZULMASINA, bozma nedenleri uyarınca yeniden karar verilmek üzere müteakip işlemlerin merciince yerine getirilmesine, 4. CD., 16.6.2010,12165/11886

Özü: Şüpheli hekim hakkında “İzin" koşulu gerçekleşmediğinden C.Savcılığmın kovuşturmaya yer olmadığı karan yerindedir.

Bir suç ihbarı veya şikâyeti ya da bilgisini alan C.Savcısının 'soruşturma' görevi 1412 sayılı CYY’nin 153, 5271 sayılı CYY’nin 160. maddeleri uyarınca başlamaktadır.

Bu şekilde başlayan ceza soruşturması sonucunda C.Savcısına, aynı yasaların 163, 164 ve 170, 171, 172. maddeleri uyarınca kamu davasının açılmasına ya da kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmelidir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararma karşı ilgililerin itiraz haklan bulunmaktadır. Diğer yandan 5271 sayılı CYY’nin 173/6. maddesi uyarınca itirazın mercii tarafından reddi halinde kamu davasının açılması yeni delil bulunması ve merciin karar vermesi koşuluna bağlı tutulmuştur.

4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasanın 4. maddesi uyarınca C.Savcıları, bu kanun kapsamındaki suçlarla ilgili olarak bir ihbar veya şikâyet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ilgili merciden soruşturma izni istemeleri gerekir. Bu iznin doğrudan veya itiraz sonucunda verilmesi durumunda aynı Yasanın 11. maddesi uyarınca ceza soruşturması yürütülerek sonuçlandırılır. 4483 sayılı Yasa, kapsamı içerisindeki görevliler ve suçlar bakımından ceza soruşturması açılabilmesini 'izin koşuluna' bağlamıştır. Başka bir anlatımla 4483 sayılı Yasa hükümleri uyarınca gerekli soruşturma izninin alınamaması halinde ceza soruşturması başlamadığı için, suç işlendiği yolunda yapılmış olan ihbar veya şikâyetler hakkında 5271 sayılı CYY’nin 172. maddesi uyarınca C.Savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vermek zorundadır.

İncelenen dosyada şüpheli hekim A... Y... hakkında kamu davasının açılabilmesi için zorunlu koşul olan soruşturma izninin Valilik tarafından verilmemesi ve bu karara yapılan itirazın idare mahkemesince reddedilerek kararın kesinleşmiş olması karşısında Kırıkkale C. Savcılığının kovuşturma olanağının bulunmadığı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararını vermesinin CYY’nin 172-173. maddelerine uygun olduğu ve bu nedenle itiraz merciinin “itirazın reddine karar vermesi gerekirken, itirazın kabulüne karar vermesinin yasaya aykırı olduğu (4. CD., 01.5.2007, 2007/3609-2007/4141)

Sanık hakkında tefecilik suçundan verilen 1 4/09/2009 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara konu soruşturma dosyasında vergi denetmeni tarafından dinlenen kişilerin, diğer sanık hakkında açılan davada tanık olarak dinlenmesinden sonra yapılan suç duyurusu üzerine bu sanık hakkında yine tefecilik suçundan dava açılmış ise de; söz konusu tanık ifadelerinin yeni delil niteliğinde olmaması nedeniyle CMK'nın 172/2. maddesine aykırı olarak açılan davada, yargılama koşulunun bulunmadığı gözetilmeksizin ve ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın; atılı suçun mağduru durumunda bulunan Maliye Hazinesi'ne tebliğ edilip edilmediği, kesinleşip kesinleşmediği de araştırılmadan, yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, 5. CD., 27.05.2014, 1756/5817

Sanık hakkında suç işlemek amacıyla kurulan örgüte yardım etmek suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kararın, 527 1 sayılı CMK'nın 231/12, maddesi karşısında itiraza tabi olup temyizi mümkün bulunmadığından, aynı Kanunun 264. maddesi de gözetilerek temyiz isteğinin itiraz mahiyetinde kabulü ile merciince değerlendirilip gerekli karar verilebileceğinden bu kararın inceleme dışı bırakılmasına; İhaleye fesat karıştırma ve irtikap suçlarından zarar gören ve kovuşturma aşamasında duruşmadan haberdar edilmeyen Hazine vekilinin 03/08/2012 havale tarihli dilekçeyle sanık hakkında verilen hükümleri temyiz ettiği anlaşılmakla 3628 sayılı Kanunun

17 ve 18. maddeleri ile CMK'nın 237/2. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak Hâzinenin davaya katılmasına karar verildikten sonra gereği düşünüldü:

5271 sayılı CMK'nın 172. maddesinin 1. fıkrasında "Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir.”, 2. fıkrasında ise "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.” düzenlemesinin bulunduğu, sanık hakkında aynı eylemler nedeniyle daha önce Kağızman Cumhuriyet Başsavcılığınca 2007/1 numaralı dosya üzerinden yürütülen soruşturma sonunda kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği ve bu karardan sonra bu kez Erzurum Cumhuriyet Başsavcılığınca (CMK'nın 250. maddesi ile görevli) düzenlenen 12/04/2010 tarihli iddianame ile aynı delillere dayanılarak kamu davası açıldığı anlaşılmakla; soruşturma konusu eylemlerin 3628 sayılı Kanunun 17. maddesinde sayılan suçlardan ihaleye fesat karıştırma ve irtikap suçlarına ilişkin olması, aynı Kanunun 18. maddesindeki, bu suçlara iştirak etmekten sanık olanlar hakkında, yapılan ihbar veya takipsizlik kararı ve iddianame Cumhuriyet Başsavcılığınca, Maliye Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü ile varsa diğer ilgili kamu kurum veya kuruluşlarına bildirileceği yönündeki düzenleme karşısında; Kağızman Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen bahse konu kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın Hazine ve ilgili kurumlara bildirildiğine ilişkin tebligat evraklarının ve bunlar tarafından karara yönelik itiraz vaki olmuşsa itiraz üzerine verilen kararın dosya içerisinde bulunmadığı ve dolayısıyla kararın kesinleşip kesinleşmediğinin anlaşılamadığı görülmekle, sanık hakkında verilen bahse konu kararın kesinleşip kesinleşmediğinin araştırılması, karar kesinleşmemiş ise Hazine ve ilgili kurumlara tebliği ile varsa karara karsı itiraz haklarını kullanmalarının sağlanmasıyla, sonucuna göre yargılamaya devamla hüküm kurulması gerekirken. CMK'nın 11212. maddesine aykırı olarak yazılı şekilde hükümler kurulması. 5. CD., 19.01.2014,11229/993

Sanık İlkay'ın yakman ve tanık Adil ile görüşme yaptığı oyun salonunda belinden çıkardığı tabanca ile havaya ateş etmesi olayıyla ilgili genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan Karadeniz Ereğli Cumhuriyet Başsavcılığınca 10.03.2008 tarih 2008/612 karar sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilip, usulünce taraflara tebliği ile itiraz edilmeksizin kesinleştiği, 5271 sayılı CMK'nın 172/2. maddesi uyarınca yeni bir delil ortaya çıkmadıkça bu fiille ilgili kamu davası açılmasının mümkün olmadığı, ayrıca sanık hakkında genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçundan 5271 sayılı CMK’nın 170/3 ve 225/1. maddelerinde öngörülen yöntem ve biçime uygun olarak açılmış bir dava da bulunmadığı anlaşıldığından, bu usuli eksiklikler giderilmeden yargılamaya devam edilerek sanık İlkay'ın hükümlülüğüne karar verilmesi, 6. CD., 17.12.2013,31930/25653

Akıl hastalığı bir şahsi cezasızlık sebebi olmayıp kusurluluğu ortadan kaldıran bir haldir, bu nedenle Cumhuriyet savcısı CMK'nın 171. maddesi hükmüne dayanarak takdir yetkisini kullanıp sucu islediği tarihte akıl hastası olan fail hakkında kovuşturmaya ver olmadığına karar veremez, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa iddianame düzenlemek suretiyle dava açmak zorundadır.

Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Suç tarihinde akıl hastası olduğu kabul edilen şüpheli hakkında yüklenen suçtan

görevli mahkemeye dava açılıp suçun sübutunu ve vasfını belirlemeye yönelik olarak yargılama yapıldıktan sonra sonucuna göre suç sübut bulmadığı takdirde beraatine, sübutu halinde ise CMK'nın 223/3-a maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK'nın 57. maddesi gereğince de akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden doğrudan tedbire hükmedilmesi, 9. CD’nin 27.03.2012 tarih ve 14262/4024 sayılı karan

Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 13/01/2014 gün ve 2013/1038/2938 sayılı kanun yararına bozma istemine atfen Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 24/01/2014 gün ve KYB.2014/23061 sayılı ihbarnamesi ile;

Özel belgede sahtecilik suçundan şüpheliler Z.Ş ve B.Ş haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 20/04/2013 tarihli ve 2013/56747 soruşturma, 2013/25116 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik müşteki vekili Avukat Yunus Emre Yavuz tarafından yapılan itirazın reddine ilişkin, mercii Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 31/07/2013 tarihli ve 2013/2586 Değişik İş sayılı kararını kapsayan dosyanın incelenmesinde;

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, dosya kapsamına göre, sahteliği iddia olunan taahhütnamede yer alan imzanın müşteki H.K'e mi yoksa şüphelilere mi ait olduğu noktasında gerekli rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik soruşturmaya dayalı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, ortada 5271 sayılı Kanun’a uygun bir soruşturmanın bulunmadığı bir durumda, anılan Kanun’un 160. maddesi ve diğer maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabul edilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya incelenerek gereği görüşüldü:

5271 sayılı CMK’nın “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlığını taşıyan, 172. maddesinin 2. fıkrası; “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” hükmünü taşımaktadır.

İncelenen dosya içeriğine göre; müştekinin şikayeti üzerine Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 27.08.2010 gün ve 2010/96070 soruşturma, 2010/51756 sayılı kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının kesinleşmesini müteakip, bu kez şikayetçi vekilince verilen 17.04.2013 havale tarihli dilekçeyle vaki şikayet üzerine CMK’nın 172/2. maddesinde açıklandığı üzere yeni delil bulunmaksızın, aynı olayla ilgili olarak şikayette bulunduğu ve bu şikayetle ilgili olarak Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, şüpheliler hakkında kesinleşmiş önceki kovuşturmaya yer olmadığına dair

karar gerekçe gösterilerek 20.04.2013 gün ve 2013/56747 soruşturma, 2013/25116 sayılı kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verildiği ve bu karara yönelik itirazın da önceki kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kesinleşmiş karar üzerine yeni delil de elde edilemediğinden Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.07.2013 gün ve 2013/2586 Değişik İş sayılı kararla reddedildiği anlaşılmaktadır.

Kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 27.08.2010 gün ve 2010/96070 soruşturma, 2010/51756 sayılı kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair karan kesinleşmiş olup, kamu davası açılmasını gerektirir yeni bir delil elde edilememiş olması da dikkate alınarak, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının, 20.04.2013 gün ve 2013/56747 soruşturma, 2013/25116 sayılı kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına vaki itirazın reddine dair mercii Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 31.07.2013 gün ve 2013/2586 D.İş sayılı kararda bir isabetsizlik bulunmadığı cihetle, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarname içeriği yerinde görülmediğinden, CMK’nın 309. maddesi uyarınca REDDİNE, dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 11. CD., 26.03.2014, 6572/5691

Kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçundan şüpheliler .... haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 05/03/2012 tarihli ve 2011/14646 soruşturma, 2012/1888 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı müşteki vekili tarafından yapılan itirazın kabulüne, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına ilişkin mercii Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 27/06/2012 tarihli ve 2012/1070 Değişik İş sayılı kararım kapsayan dosyanın incelenmesinde;

5237 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 172/2. maddesinin "Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz." şeklindeki düzenlemesi karşısında, sanıklar hakkında Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 02/03/2011 tarihli ve 2011/3187 soruşturma, 2012/1403 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesini müteakip müştekinin şikayeti üzerine yürütülen soruşturmada, aleyhlerinde yeni deliller ortaya konulamayan sanıklar hakkında kamu davası açılamayacağı gibi, Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığının 25/02/2010 tarihli ve 2010/1309 Esas sayılı iddianamesi ile Y.Ç hakkında açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, Sakarya 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 30/03/2011 tarihli ve 2010/48 Esas, 2011/230 sayılı kararı ile müştekinin mahkumiyetine dair verilen kararın kesinleşen neticesine göre suça konu iki adet maden sevk fişinin kimin tarafından sahte olarak tanzim edildiği ve kullanıldığı hususunun bu kararın kesinleşen neticesine göre tebeyyün edeceği ve gerekli olması halinde sanıklar hakkında suç duyurusunda bulunularak yeniden soruşturma yapılabileceği gözetilerek itirazın reddi yerine, yazılı gerekçe ile kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması istenilmiş olmakla, Dairemize gönderilen dosya incelenerek gereği görüşüldü:

İncelenen dosya içeriğine göre, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden Sakarya Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 05.03.2012 gün ve 2011/14646 soruşturma, 2012/1888 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı vaki itirazın kabulüne, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına ilişkin mercii Kocaeli 2. Ağır Ceza Mahkemesinin

27.06.2012 gün ve 2012/1070 Değişik İş sayılı kararının CMK’nm 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11. CD., 05.06.2013,11058/9370

Kanun yararına bozma isteminin incelenebilmesi için öncelikle, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısınca yapılacak işlemlerin açıklanması gerekmekte olup; CMK'nm 160. maddesi gereğince; Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez, kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısınca yapılan soruşturma, kamu davası açılmak üzere iddianame düzenlenerek mahkemeye verilmesi ile ya da kovuşturmaya yer olmadığına dair karar vermekle sona erdirilebilir.

CMK’nın 171. maddesi, Cumhuriyet savcısına yargısal denetime tabi olmayan bir kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verebilme yetkisi tanımış olup, bu biçimde verilen karara karşı yani Cumhuriyet savcısının takdir yetkisini kullanarak verdiği kovuşturmaya yer olmadığı kararma karşı CMK’nın 173. maddesinde öngörülen itiraz yoluna başvurulamaz.

Denetime tabi olan, bir başka anlatımla itiraz edilebilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı, CMK’nın 171. maddesinin ikinci fıkrası ile 172. maddesinde düzenlenmiştir.

Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi durumu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlıklı 172. maddesinde düzenlenmiş olup, maddeye göre; kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması halinde verilebileceği anlaşılmaktadır.

Soruşturma evresi sonunda Cumhuriyet savcısının mevcut delillerle yaptığı değerlendirmeye göre; sanığın mahkûm olma olasılığı, beraat etme olasılığından daha kuvvetli ise kamu davası açılması için yeterli şüphe bulunduğu kabul edilmelidir. Anılan maddenin ikinci fıkrasına göre; yeni delil ortaya çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz. Buna göre, kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği sırada dosyada mevcut olmayan, mevcut olmakla birlikte varlığı bilinmeyen, sonradan elde edilen veya dosyada bulunmakla birlikte hiçbir biçimde değerlendirilmeyen delilin, yeni bir delil olarak kabulü mümkündür.

Kovuşturma olanağının bulunmaması da soruşturma konusu olayla ilgili olarak kovuşturma yapılmasını engelleyen durumların ortaya çıkmasıdır. Kovuşturma olanağının bulunmaması, esasen dava şartlarının bulunmamasıdır. Dava şartlan, mevcut olmadığında davanın açılmasına engel olan şartlardır ki şikâyet, dava süresi, izin, talep, kesin hüküm bulunmaması, derdest davanın olmaması, ön ödemenin yerine getirilmemesi veya uzlaşmanın bulunmaması gibi şartlardan birinin gerçekleşmemesi durumunda, kovuşturma olanağının bulunmadığından bahsedilebilir.

Görüldüğü üzere CMK’nın 172. maddesinin ikinci fıkrasındaki düzenleme, aynı maddenin birinci fıkrasındaki kamu davası açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi nedeniyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara ilişkindir. Bir başka ifadeyle, CMK’nın 172. maddesinin 2. fıkrası ve 173. maddenin 6. fıkrası, delil yetersizliği nedeniyle verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlar üzerine kamu davası açılabilmesini, yeni delil elde edilebilmesi koşuluna bağlamıştır. Ancak, 172. maddenin 1. fıkrasının ikinci cümlesindeki kovuşturma olanağının bulunmaması

hallerinde verilecek olan kovuşturmaya yer olmadığına dair kararların Cumhuriyet savcısınca, re’sen veya vaki itirazın kabulü üzerine yeniden ele alınması ve kamu davası açılması her hangi bir ön koşula bağlanmamıştır.

Kovuşturmaya yer olmadığı kararı mutlak nitelikte olmayıp, bu kararın ortadan kaldırılabilmesi için çeşitli yöntemler öngörülmüştür. Bundan amaç; özellikle suçtan zarar görenlerin, bu karan başka makamlar önünde denetlemeleri ve bu yolla gerek suçtan zarar görenlerin kişisel tatminleri gerekse hukuka uygunluğun sağlanmasıdır. Kamu davası açma mecburiyeti ilkesinden hareketle, şartların gerçekleşmiş olmasına karşın, Cumhuriyet savcısının kamu davası açmaması veya bu kararın geri alınması yolundaki istemlere de uymaması halinde, Kanun bu konuda yargısal denetim öngörmüştür.

Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, yargısal denetimi CMK’nın “Cumhuriyet savcısının kararma itiraz” başlığı altında 173. maddede düzenlenmiş olup, maddeye göre; suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın tebliğinden itibaren onbeş gün içinde, kararın verildiği yargı çevresine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına, bu karar aleyhine itiraz edebilir. Her ne kadar maddede yasa yolu itiraz olarak adlandırılmışsa da ortada dar ve teknik anlamda bir hâkim karan bulunmadığı için, vaki başvurunun teknik olarak itiraz olmayıp, öğretide “kovuşturma davası” olarakta adlandırılan, İdarî bir makamın kararına karşı açılan tali bir ceza davası niteliğinde bulunmaktadır.

Bu aşamada kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edebilecek olan “suçtan zarar görenin” kim olduğu hususunun da açıklanması gerekmektedir. Suçtan zarar gören kavramı, başta Ceza Muhakemesi Kanunu olmak üzere pek çok Kanunda yer almış, fakat açıklanmış değildir. Gerçekten “suçtan zarar gören” kavramıyla, suçtan sadece doğrudan zarar gören mi, yoksa dolaylı zarar görenlerin mi kastedildiği Kanun metninden anlaşılamamaktadır.

Her suçtan az veya çok gerçek kişiler de zarar görür. Devletten ayrı topluluklar, bakanlık gibi resmi makamlar, yabancı devletler ve uluslararası örgütler ile kuruluşlar da bu anlamda fert olarak sayılmaktadır. Ceza muhakemesi hukukunda genel olarak zarar gören; “mağdur”, “şikâyetçi” veya “suçtan zarar gören şahıs” olarak adlandırılmıştır. Her zaman zarar gören ferdin tespiti mümkün olmamakla birlikte, bu durum onun mevcut olmaması demek değildir.

Öğretide, suçtan doğrudan doğruya zarar görenin, yani suçun maddi unsuruna muhatap olanın ve bu nedenle suç ile korunan hukuksal yaran zedelenen kişinin, dar anlamda suçtan zarar gören olduğu, bir başka deyişle suçun mağduru olduğu ileri sürülmüştür. Buna karşılık, bir kimsenin haklı çıkan, işlendiği iddia olunan suç ile ağır biçimde zedelenmiş olması durumunda, eylemin kovuşturulması yolundaki isteğini haklı gösterecek bir misli ile karşılık verme ihtiyacı olarak kabul edilmesini gerektirir olduğunun kabulü halinde ise bu haklı çıkarı zedelenmiş kişinin geniş anlamda suçtan zarar gören kişi olduğu, hâkimin, böyle bir ölçütü somut olaya uygun olarak, genel yaşam tecrübelerine dayanarak değerlendirmesi gerektiği açıklanmıştır. Bu nedenle suçtan doğrudan doğruya zarar görmenin dar, dolayısıyla zarar görmenin ise geniş anlamda suçtan zarar görmeyi ifade ettiği belirtilmiştir.

Zarar gören fert durumunda kimin olacağı, bir başka ifade ile suçtan zarar görenin nasıl belirleneceği önem arz etmektedir. Çoğu kez “tecavüz olunan şahıs”, “suçtan zarar gören kimse” veya “mağdur veya şikâyetçi” olarak adlandırılan zarar gören ferde, ceza

muhakemesinde bazı haklar tanınmış, ödevler verilmişken, her hak veya ödevde Kanun Koyucunun değişik ölçütler ile davranması olanaklıdır. Mesela; şikâyet hakkı tanınırken veya kamu davasına katılma hakkı verilirken değişik ölçütlerin kullanılması mümkündür. Gerçekten de “suçtan zarar gören” kavramı ihtiyaca göre belirlenmelidir. Örneğin; hâkimin davaya bakamayacağı halleri düzenleyen CMK’nın 22. maddesinin söz konusu olması durumunda, hâkimlerin objektifliğini en iyi sağlama amacı, en geniş yorumu gerektirir. Buna karşın kamu davasına katılmanın sakıncalarını en aza indirmek içinse dar yorum yolu seçilmelidir. Nitekim Ceza Genel Kurulu da 15.07.2008 gün ve 2008/9- 95 Esas, 2008/195 Karar sayılı ilamında; hâkimlerin, “bir olayda suçtan zarar göreni belirlerken, sanığa yüklenilen ve cezalandırılması istenilen fiille haklı bir çıkan zedelenen kişinin ceza koğuşturması konusundaki isteğini göz önünde tutmak ve bu haklı görüldüğünde kişiye suçtan zarar görme niteliği tanımak durumunda” olduğunu vurgulamıştır.

Bütün bu açıklamalardan sonra kanım yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamenin incelenmesine gelince, öncelikle usule ilişkin bozma istemlerinin incelenmesi gerekmektedir.

7201 sayılı Tebligat Kanununun 32. maddesinde yer alan; “Tebliğ usulüne aykırı yapılmış olsa bile, muhatabı tebliğe muttali olmuş ise muteber

sayılır. Muhatabın beyan ettiği tarih, tebliğ tarihi addolunur” biçimindeki hüküm uyarınca,

muhatap usulsüz tebliğe rağmen, muttali olmuş ise tebliğ geçerli olacaktır. Somut olay açısından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 02.06.2008 gün ve Basın

Soruşturma No: 2008/1242, Basın Karar No: 2008/658 sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı, 17.06.2008 tarihinden itibaren internet ortamında yayınlanmaya başlanmış, C. N isimli kişi de 15.07.2008 havale tarihli dilekçesinde, anılan karara hangi tarihte muttali olduğunu belirtmeden, kovuşturmaya yer olmadığı kararını basın yayın organları vasıtasıyla öğrendiğini bildirmiştir.

Şu halde C.N isimli kişinin, kovuşturmaya yer olmadığına dair karara hangi tarihte muttali olduğu belirlenemediğinden, 15.07.2008 havale tarihli dilekçe ile vaki başvurusunun CMK’nın 173/1. maddesinde öngörülen 15 günlük süre içinde yapıldığının kabulünde bir isabetsizlik bulunmadığı cihetle, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamenin ikinci paragrafının (a) bendindeki düşünce yerinde görülmediğinden, CMK'nın 309. maddesi uyarınca REDDİNE,

İhbarnamenin ikinci paragrafının (b) bendinde yer alan kanun yararına bozma isteminin incelenmesine gelince;

Devletin, egemenlik hakkından doğan cezalandırma görevi bulunmaktadır. Toplumdaki demokratik düzenin sağlanması açısından adalet hizmetinin verilmesi, Devletin temel görevlerindendir. Devlete ait olan adaletin gerçekleşmesi görevi halka karşı bir görev olmakla birlikte, Devletin adalet mekanizmasını harekete geçirmesini istemek konusunda her vatandaşın genel bir talep hakkı olmayıp, vatandaşın bu konuda bir hak sahibi olması için özel bir düzenlemeye ihtiyaç vardır. Ceza muhakemesi hukukunda da bu hak ancak suçtan zarar görene tanınmış olup, somut olay bakımından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının anılan kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararma karşı itiraz yetkisi ancak suçtan zarar gören Maliye Bakanlığına ait olup, bu yetkililerin anılan yönde başvuruda bulunmamış olmaları kendi sorumluluklarını gerektirir.

Somut olay açısından, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının anılan kararına karşı başvuruda bulunan C.N'nun, işlendiği ileri sürülen özel belgede sahtecilik ve 2802 sayılı Siyasi Partiler Kanununa aykırılık suçlan nedeniyle açık bir hakkı zedelenmediği cihetle, suçtan zarar gören sıfatı bulunmadığından, vaki isteminin reddi yerine kabulüne karar verilmesi yasaya aykırı olup, mercii kararının bu yönden bozulması gerekmektedir.

Bu durum karşısında kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamenin birinci paragrafında yer alan; vaki kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına ilişkin mercii kararının, 1982 Anayasasının 105. maddesinde belirtilen Cumhurbaşkanının sorumsuzluğuna ilişkin hükümler dikkate alındığında, “vatana ihanet” suçlaması dışında kalan bir suç ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı hakkında 5271 sayılı CMK kapsamında bir hukuki işlem yapılamayacağı gerekçesiyle bozulması isteminin, bu aşamada incelenmesine olanak bulunmamaktadır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararına vaki başvurunun, C.N isimli kişinin suçtan zarar gören sıfatı bulunmadığı gözetilerek reddi gerekirken, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi isabetsiz olup, kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamenin ikinci paragrafının (b) bendindeki düşünce yerinde görüldüğünden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 02.06.2008 gün ve Basın Soruşturma No: 2008/1242, Basın Karar No: 2008/658 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulü ile anılan kararın kaldırılmasına dair mercii Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığının 15.05.2009 gün ve 2009/702 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 11. CD’nin 14.06.2010 tarih ve 16787/7000 sayılı karan

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 172. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, Cumhuriyet Savcısının, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar vereceği gibi, şüphelinin ölümü, af, zamanaşımı, şikâyet süresinin dolmuş olması, önödeme yerine getirilmiş veya uzlaşma sağlanmış bulunması gibi hâllerde de kovuşturmaya yer olmadığına karar verilebileceği, 172. maddesinin üçüncü fıkrası uyarınca, Cumhuriyet Savcısı tarafından yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi, diğer bir ifadeyle yeterli delil bulunamaması sebebiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair verilmiş ve bu karara karşı ilgili kişiler tarafından, süresinde yetkili merciye itiraz edilmemiş ise, ancak yeni bir delilin ortaya çıkması durumunda soruşturma dosyasının yeniden ele alınarak aynı fiilden dolayı kamu davası açılabileceği, aynı Kanunun 173/6. maddesi uyarınca da, Cumhuriyet Savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara itiraz edilmiş ve bu itiraz da reddedilmiş ise; bu durumda yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi için yeni delilin bulunması yanında ayrıca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara vâki itiraz üzerine dilekçeyi inceleyip itirazın reddine karar vermiş olan ağır ceza mahkemesinin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar vermesi halinde aynı fiilden dolayı kamu davası açılabileceği anlaşılmaktadır.

5271 sayılı Kanunla getirilen bu düzenlemeyle, bir şüpheli hakkında yapılan soruşturma sonunda yeterli delil bulunamaması sebebiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilerek, bu kararın kanunda belirtilen kişilere tebliğ edilmesi ve bu kişilerin yetkili merciye süresinde itiraz etmemeleri halinde, şüpheli hakkında yeni bir delil ortaya çıkmadığı sürece, aynı fiilden dolayı kamu davası açılmak üzere iddianame düzenlenemeyeceği benimsenmek suretiyle, yapılan soruşturma sonucunda hakkında

şüphe oluşturacak delil elde edilememesi sebebiyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilen ve bu karar da kendisine tebliğ edilen şüpheliye Cumhuriyet Savcısının yapmış olduğu bu işleme karşı hukuki bir güven duyması sağlanmak istenmiştir.

Dosya kapsamına göre, Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılan değerlendirmeye göre "olayın nitelik ve delil durumu itibarıyla olayda herhangi bir suç unsuru bulunmadığından, olay hakkında kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına" dair karar verildiği, ancak daha sonra yapılan hukuki değerlendirmede ise eylemin suç oluşturduğu kanaatine ulaşılarak kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılarak, sanık hakkında iddianame düzenlendiği ve yapılan yargılama sonucu da mahkemece mahkûmiyetine karar verildiğinin anlaşıldığına göre; Cumhuriyet Savcısı tarafından yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesinden değil de. Yapılan hukuki değerlendirme sonucu zuhulen eylemin suç oluşturmadığına ilişkin olarak verilmiş olması karsısında, zuhulen verilen kovuşturmaya ver olmadığına dair kararın yeniden ele alınması için ayrıca yeni bir delilin bulunmasına gerek olmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının bozma isteyen düşüncesine iştirak edilmemiştir. 14. CD., 27.06.2013,22542/8224

Dosya kapsamından; mağdurenin 16.09.2005 günü polise müracaatı üzerine başlatılan soruşturma sonucu Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 20.04.2007 gün ve 2007/3551 sayılı Kararı ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı iddiaları konusunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildikten sonra, 21.04.2008 tarihinde yapılan denetim sırasında Adalet Başmüfettişi ve Cumhuriyet Başsavcısının yeterli delil toplanmadığı tavsiyesi üzerine kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına karar verildiği, bu defa yeni bir delil de elde edilmemesine rağmen kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca 22.02.2011 günlü iddianame ile kamu davası açıldığı anlaşılmakla;

5271 sayılı CMK’nın 172/2. maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına karar verildikten sonra yeni bir delil meydana çıkmadıkça aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı, aynı Kanunun 173/1. maddesine göre mağdurenin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren mağdurun onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz hakkının bulunduğu, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın tebliğ sonucu itiraz edilmeden kesinleşmesi veya itirazın merciince reddedilmesi halinde, yeni delil elde edilmeden açılan kamu davasının reddinin gerekeceği, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın mağdureye veya kanuni temsilcilerine tebliğ edildiğine dair tebligat parçasının bulunmadığı gözetilerek tebligat yapılıp yapılmadığı, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak, tebligat yapılmamış ise kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın mağdureye tebliği ile karara itiraz halinde itiraz sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, iddianame düzenlemek için yeterli “yeni” delil bulunmadıkça, idari denetim diye ifade edilen Başsavcının denetimi yoluyla ya da başka herhangi bir yolla, kovuşturmaya yer olmadığı kararını ortadan kaldırarak iddianame düzenlenemeyeceği gözetilmeden, Adalet Başmüfettişi ve Cumhuriyet Başsavcısının tavsiyesi üzerine yeni delil de elde edilmemesine rağmen açılan kamu davasında yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, 14. CD., 23.01.2014,10820/755

Dosya kapsamından; mağdurenin Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 05.05.2005 havale tarihli dilekçesi üzerine başlatılan soruşturma sonucu Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 12.06.2006 gün ve 2005/43773 sayılı Karan ile tehdit, hakâret, aile efradına kötü muamele ve zorla ırza geçme iddiaları konusunda ek kovuşturma olmadığına karar verilerek sadece kasten yaralama eyleminden dolayı 12.06.2006 gün ve 2006/498 sayılı iddianame ile Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 23.06.2006 gün ve 2006/288 iddianamenin değerlendirilmesi kararı ile darp konusunda alınan raporun yetersiz olduğu ve uzlaşma girişiminde bulunulmadan iddianame tanzim edildiği belirtilerek iddianamenin iadesine karar verildikten sonra Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca bu defa yeni bir delil de elde edilmediği halde ırza geçme suçundan iddianame tanzimi için 07.01.2007 tarihinde fezleke tanzim edilerek dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 21.01.2008 tarihinde İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesine ırza geçme suçundan kamu davası açıldığı anlaşılmakla; 5271 sayılı CMK’nın 172/2. maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına karar verildikten sonra yeni bir delil meydana çıkmadıkça aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı, aynı Kanunun 173/1. maddesine göre mağdurenin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren mağdurun onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz hakkının bulunduğu, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın tebliğ sonucu itiraz edilmeden kesinleşmesi veya itirazın merciince red edilmesi halinde veni delil elde edilmeden acılan kamu davasının reddinin gerekeceği, dosyada ırza geçme suçundan kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın mağdura tebliğ edilip edilmediğine dair tebligat parçasının dosyada bulunmadığı gözetilerek tebligat yapılıp yapılmadığı, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak, tebligat yapılmamış ise kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın mağdura tebliği ile karara itiraz halinde itiraz sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması,

Kabule göre de; 765 sayılı Türk Ceza Kanununda eşe yönelik ırza geçme eyleminin suç olarak

düzenlenmediği gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyete hükmolunması, 14. CD., 28.11.2013,586/12390

Cumhuriyet savcısının kararına itiraz Madde 173- (Değişik 14.04.2011, 6217SK; Değişik 28.06.2014, 6545 md 71)

(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir

(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.

(3) (Değişik 5353 sk 01.06.2005; Değişik 6217 sk md 22/14.04.2011; Değişik 28.06.2014,6545 sk md 71) Sulh ceza hâkimliği, kararını vermek için soruşturmanın

genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir. (4) (Değişik 5353 sk 01.06.2005; Değişik 6217 sk md 22/14.04.2011; 28.06.2014, 6545 sk md 71) Sulh Ceza Hakimliği, istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.

(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.

(6) (Değişik 6217 sk md 22/14.04.2011; 28.06.2014, 6545 sk md 71) İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan sulh ceza hakimliğinin bu hususta karar vermesine bağlıdır.

HÜKÜMET TASARISI GEREKÇESİ

- Madde, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlarına karşı itirazı ve bunun incelenmesi ile görevli mercii ve usulü göstermektedir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı maslahata uygunluk sistemini kabul eden ülkelerde de Cumhuriyet savcısının vereceği takipsizlik kararlarına karşı kanun yoluna başvurulabilmesi kabul edilmektedir. Tasarı 175 ‘inci maddesinde kovuşturmaya yer olmadığı hakkındaki kararların, yeni delil, iz, eser ve emare olmadan değiştirilemeyeceğini kabul etmiş bulunduğundan, itiraz olanağı daha fazla önem taşımaktadır.

Madde, itiraz hakkını esasta suçtan zarar gören şikâyetçiye ve şikâyetçisi bulunmayan hâllerde karar veren Cumhuriyet savcısının bağlı olduğu ağır ceza mahkemesi rıezdindeki Cumhuriyet başsavcısına vermiş bulunmaktadır, itiraz süresi, kararın tebliği tarihinden itibaren onbeş gündür, itiraz mercii, Cumhuriyet savcısının mensup olduğu ağır ceza işlerini gören mahkeme dairesine en yakın bulunan ağır ceza işlerini gören mahkemenin başkamdir.

itiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını haklı gösterebilecek olaylar, delil, iz, eser ve emarelerin gösterilip açıklanması zorunludur. Aksi takdirde işlem hemen ret olunur. Usulüne uygun şekilde düzenlenerek süresi içinde verilmiş dilekçe veya yetkili Cumhuriyet başsavcısının yazısı üzerine başkan kararını vermek için şu işlemleri gerçekleştirebilir:

1. Cumhuriyet savcısından soruşturma dosyasını göndermesini isteyebilir.2. Bir diyeceği varsa bildirmesi için, bir süre belirleyerek dilekçeyi şüpheliye tebliğ

edebilir. 3. Gerekli görürse, soruşturmanın genişletilmesi için sulh ceza hâkimini

görevlendirebilir. Ancak bu hâlde, hangi hususta soruşturma yapılacağını görevlendirme kararında göstermelidir.

Bu incelemesi sonunda başkan şu iki karardan birisini verecektir: 1. istemin geçerli olduğu hususunda kanaat getirecek olursa, kamu davasının yani

kovuşturmanın açılmasına karar verecektir. 2. Bu kanaate varamazsa, i emi gerekçeli olarak ret edecektir yani i emin

dayandığı hususları neden dolayı geçerli görmediğini kararında belirtecektir.

Bu halde istemde bulunan suçtan zarar görmüş şikâyetçi ise adı geçeni giderleri ödemeye mahkûm edecek ve kararını Cumhuriyet savcısına ve şüpheliye bildirecektir.

Maddenin (3) numaralı fıkrasına göre, Cumhuriyet savcısının yeni delil, iz, eser ve emarelerin varlığı nedeniyle kamu davası açması ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesi koşuluna bağlanmıştır. Bu düzenlemenin nedeni 175 ‘inci maddede kovuşturma açılmaması kararma bağlanan otoritedir.

Komisyon Gerekçesi Tasarının 176‘ncı maddesi, ağır ceza mahkemesi başkanının itiraz dilekçesini

şüpheliye göndermesinin işi uzatacağı düşüncesiyle metinden çıkarılmış, Cumhuriyet savcısı soruşturmanın tamamını yapmakla mükellef olduğundan eksiklik varsa sulh ceza hâkimi aracılığıyla tamamlatılması yerine takipsizlik kararının kaldırılması cihetine gidilmesinin daha doğru olacağı düşüncesiyle ilgili fıkra çıkarılmış, şikayet hakkını engelleyeceği düşüncesiyle ceza hükmüne yer verilmekten vazgeçilmiş ve madde redaksiyona tabi tutularak 173’üncü madde olarak kabul edilmiştir.

AÇIKLAMALAR

Suçtan zarar gören kovuşturmasızlık kararının kendisine bildirilmesinden başlayarak, 15 gün içinde bu karara karşı itiraz edebilir. İtirazı incelemeye yetkili olan makam, kovuşturmasızlık kararını veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesinin bulunduğu yerdeki sulh ceza hâkimliğine itiraz edebilir.

Onbeş günlük süreye, tebliğ edilen gün dahil edilmez. Başka bir ifadeyle, süre tebliğden sonraki gün başlar. İtiraz onbeş gün içinde yapılması gerekir. Onbeş günlük süre, mücbir nedenler ve beklenilmeyen veya sakınılması olanağı bulunmayan olaylar gibi kusuru olmaksızın geçirilmiş ise, eski hale getirme isteminde bulunulabilir. (CMK’nın 40. md.)

İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını haklı gösterecek olaylar ve deliller açıklanmalıdır. Aksi takdirde itiraz hemen reddolunur.

İtiraz dilekçesi, kovuşturmasızlık karan veren C. Savcılığına verilerek, evrakın dilekçeyle birlikte inceleme yerine gönderilmesi istenir. İtiraz dilekçesini doğrudan alan sulh ceza hakimliği, başvurunun süresinde yapıldığını görürse, soruşturmayı yapan C. Savcısından o zamana kadar yaptığı bütün işlemleri içeren dosyayı kendisine göndermesini ister. Dosyanın gönderilmesi isteğe bağlı tutulmuş ise de, itiraz nedenlerinin sağlıklı incelenmesi için, evrakın tümünün incelenmesine ihtiyaç bulunduğu açıktır. C.Savcısı bu istek üzerine, söz konusu belgeleri gönderir.

İncelemeyi yapan hakim, kamu davasının açılması için yeterli nedenler görmediği takdirde, istemi gerekçeli olarak reddeder. Yani istemin dayandığı hususları neden dolayı geçerli bulmadığını kararında açıklar. İstemde bulunan suçtan zarar göreni dosyanın gidiş-dönüş giderlerine mahkum eder ve dosyayı C.Savcısına gönderir. C.Savcısı ise, mahkemenin kararını, itiraz edene ve şüpheliye bildirir.

Sulh Ceza hakimliği, soruşturmanın genişletilmesine gerek görürse gerekçeleri ve incelenmesini istediği hususları açıkça yazarak o yer cumhuriyet başsavcılığından talepte bulunabilir.

Cumhuriyet savcının hiç kanıt toplamamış olması ya da kanıtların büyük kısmını toplamamış olması halinde soruşturmanın Cumhuriyet savcısı tarafından tamamlanması için sulh ceza hakimliği, dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı kanıtlan büyük ölçüde toplamış, ancak bazı kanıtları atlamış ise, sulh ceza hakimi, bu kanıtların toplamasını ister.

Kovuşturmaya yer olmadığı kararı kesin hüküm ya da devam eden dava kadar olmasa da şüpheli açısından kısmi bir güvence sağlamaktadır. CMK’nın 172/2 maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, itiraz edilmeden kesinleşirse, yeni delil meydana çıkmadan aynı fiilden dolayı dava açıklamayacaktır. Delilin yeni olup olmadığını takdir Cumhuriyet savcısına, yargılama aşamasında ise iddianameyi denetleyecek hakime aittir. CMK’nm 173/6 fıkrasına ilişkin açıklamalar, 172 maddede yapıldığından tekrara gerek görmüyoruz.

Kovuşturmaya yer olmadığı kararma CMK’nm 173/1-3 maddelerine göre itiraz edilmiş, itiraz reddedilmiş ise, ortaya yeni bir delil çıktığı ve bu delilin de kamu davası açılmasını gerekli kıldığı iddiasını artık cumhuriyet savcısı değil, itirazı reddeden sulh ceza hakimliği takdir edecektir. Daha önce itirazı incelemiş olan sulh ceza hakimliği, bildirilen delili yeni olarak görmez ya da yeni olmasına karşın davanın açılması için yeterli bulmazsa, ikinci istemi de reddedebilir. Bu karara itiraz olanaksızdır.

Sulh Ceza Hakimliği, dilekçede ileri sürülen hususların geçerli ve haklı olduğuna kanaat getirirse, kamu davasının açılması gerektiğine karar verir. Bunun üzerine C.Savcısınm iddianame düzenleyerek davayı açması gerekir. Cumhuriyet savcısının tekrar kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermesi mümkün değildir. Mahkemenin de C.Savcısınm yerine geçerek dava açması söz konusu olamaz. Mahkemenin dava açılması gerektiğine ilişkin kararını C.Savcısı yerine getirir. Uygulamada Cumhuriyet savcılarının, itirazın kabulü üzerine zorunlu olarak dava açtıkları bu durumda, iddianamede bulunması zorunlu olan “yüklenen suçu oluşturan olayların mevcut delillerle ilişkisinden” (CMK 170/4) bahsedilmeden, sadece süreç anlatılarak dava açıldığı görülmektedir. Bu eksikliğin, iddianamenin iade sebebi (CMK 174/1-a) yapılması gerekir.

Cumhuriyet Savcısının kovuşturmasızlık kararı vermesi halinde bu karara karşı Cumhuriyet Başsavcısına itiraz hakkı tanınmamıştır. Gerek Cumhuriyet başsavcısının ve gerekse adliye müfettişin buyrukları, yeni delil olmadıkça takipsizlik kararının kaldırılmasına olanak vermez. Cumhuriyet Başsavcısı, soruşturmayla ilgili olarak Cumhuriyet savcısından farklı düşünceye sahip ise, Cumhuriyet savcısının kovuşturmasızlık kararını vermesinden önce, soruşturma evrakını ondan alıp dava açması gerekir.

KARARLAR İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu karar

aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararma karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi tarafından incelenecektir (27/6. md. ve CMK’nın 173. md.) CGK, 11.06.2013,7-1360/290

Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5271 sayılı CYY’nin 172. maddesi uyarınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı şüphelinin itiraz hakkı bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

soruşturma evresi sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya şüphelinin ölümü, af, zamanaşımı gibi kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi gerektiği belirtilmiştir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararı adli-idari bir işlem olup, kesin hüküm oluşturmaz. Bu nedenle, kararın verilmesinden sonra yeni bir delilin ortaya çıkması halinde kamu davası açılması olanaklıdır. Cumhuriyet savcısının bu kararının suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş olan şüpheliye bildirilmesi zorunludur.

Cumhuriyet savcısının bu kararına karşı ilgililerin başvuru hakkı bulunup bulunmadığı hususu ise 5271 sayılı CYY’nin 173. maddesinde düzenlenmiş olup, “(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir” şeklinde ifade edilen birinci fıkrada, suçtan zarar görenin, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu karan veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebileceği hüküm altına alınmıştır.

Bu maddenin açık düzenlemesinden de anlaşılacağı üzere, Cumhuriyet savcısının kovuşturmaya yer olmadığına dair karanna karşı yasa koyucu yalnızca suçtan zarar görene itirazda bulunma hakkı vermiş olun, şüphelinin bu karara karsı itiraz hakkı bulunmamaktadır. Yasa kovucu tarafından şüpheliye kovuşturmaya ver olmadığına dair karara karsı itiraz hakkı tanınmadığı hususu gözönünde bulundurulduğunda, bu kararlarda özenli bir dil kullanılarak, eylemin sabit olduğuna yönelik tespitlere yer verilmemelidir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Şüphelinin, askerlikten kurtulmak için hile yapma suçundan hakkında Sincan

C.Başsavcılığınca yapılan soruşturma sonucunda dava zamanaşımının dolduğundan bahisle 26.11.2009 gün ve 2009/10672 sayı ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı itiraz hakkı bulunmadığından, Ankara 7. Ağır Ceza Mahkemesince şüphelinin itirazının reddi yerine kabulü ile kovuşturmaya yer olmadığına kararının gerekçesinin değiştirilmesi usul ve yasaya aykırıdır. CGK 12.04.2011, 7-218/50

Özü: ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediği çok açık olarak anlaşılmakta ise, başka bir anlatımla soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilmekteyse, soruşturma evresi Cumhuriyet savcısınca tamamlanmalıdır

Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır. Ancak soruşturma sırasında maddi gerçeğe ulaşmak için nasıl bir yol izleyeceğine ve hangi kanıtların toplanması gerektiğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Aslında suçların çeşitliliği ve toplumsal yaşamın karmaşıklığı göz önüne alındığında böyle bir düzenlemenin çok da isabetli olmayacağı kuşkusuzdur. Cumhuriyet savcısının maddi gerçeğin ortaya çıkartılması amacına yönelik olarak hangi tür olaylarda hangi yolları takip edeceğine ilişkin mevzuatta bir açıklık bulunmamakla birlikte bu husus tamamen bilinmeyen bir konu da değildir. Daha önce karşılaşılan benzer olaylardaki hareket tarzı yoluyla kazanılan ve mesleki birikim olarak isimlendirilebilecek tecrübe, yargısal kararlar ve öğreti, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için Cumhuriyet savcısının yolunu aydınlatmaktadır.

Somut olayda şikâyet dilekçesi üzerine, müştekinin ifadesinin alınmasından sonra telefonun en son hangi sim kartı ile kullandığının saptanabilmesi için ilgili kayıtların getirtilerek incelenmesi ve sonucuna göre soruşturmanın yönlendirilmesi maddi gerçeğe ulaşma açısından zorunludur. Bunlann yapılmaması durumunda soruşturma evresinin tamamlandığından söz edilemeyecektir. Cumhuriyet savcısınca, şikayetçinin ifadesinin alınmasıyla yetinilip, “telefonun çalındığı hususunda delil bulunmadığı, düşürülüp kaybedildiği belirtildiğinden ve bu hali ile de eylemin suç teşkil etmemesi nedeni ile olay hakkında kovuşturma yapılmasına yer olmadığına,” gerekçesiyle verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, maddi gerçeğe ulaşma yolunda gerekli soruşturmaya dayandırıldığı, başka bir deyişle CYY’nin istediği anlamda etkin bir soruşturmanın yapıldığı söylenemez. Bu nedenle yetersiz araştırmaya davalı olarak verilen kovuşturmaya ver olmadığına dair kararın verinde olmadığı tartışmasızdır. Burada çözülmesi gereken konu böyle bir karara yanılan ve yukarıda açıklandığı üzere kabul edilmesi gereken bir itiraz üzerine Cumhuriyet savcısının eksik bıraktığı soruşturmanın hangi makam tarafından tamamlanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

CYY’ nın ilgili maddeleri ve somut olaydaki özellikler birlikte değerlendirildiğinde; Cumhuriyet savcısının yeterli ve gerekli araştırmayı yapmasına karşın soruşturma

evresinin sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde verdiği kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz halinde en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itiraz konusunda bir karar verebilmesi için Cumhuriyet savcısının yaptığı araştırmanın yanında ayrıca bazı yeni araştırmaların da yapılmasına gerek görmesi imkân dâhilindedir. Böyle bir durumda itiraz konusunda karar verebilmek için, Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturma sonunda topladığı kanıtların dışında yapılması gerekli görülen ek araştırmanın bizzat başkan veya görevlendireceği sulh ceza hâkimi tarafından yapılması gerekir. CYY’nin 173/3 maddesinin birinci cümlesinin düzenlemesi bu tür hallere yöneliktir. Ancak somut olayda olduğu gibi, Cumhuriyet savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediği çok açık olarak anlaşılmakta ise, başka

bir anlatımla soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilmekteyse, soruşturma evresi Cumhuriyet savcısınca tamamlanmalıdır. Aksinin kabulü halinde, soruşturma safhasının asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı varken istisnai yetkili olan sulh ceza hâkiminin soruşturmayı yapması sonucuna ulaşılır ki, bu CYY’nin getirdiği sisteme ve yasanın amacına aykırıdır.

Bununla birlikte, bu yolun sadece yapılması gerekli soruşturmanın Cumhuriyet savcısı tarafından hiç yapılmaması veya şeklen yapılanın olaya göre oldukça yetersiz ve yüzeysel kaldığının açıkça anlaşılması durumuna özgü olarak geçerli olabilecek istisnai bir durum olduğu da göz ardı edilmemelidir. Cumhuriyet savcısı, ağır ceza mahkemesi başkanının karan üzerine soruşturma evresini tamamlayacak şekilde kanıtlan toplayacak ve soruşturma evresinin sonuna geldiğinde kanıtlan değerlendirerek kamu davası açabilecek veya kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına veya kamu davasınm açılmasının ertelenmesine karar verebilecektir. Hatta CYY’nin 171/1. maddesinde düzenlenen takdir hakkını kullanarak takipsizlik karan verebilmesi de imkân dâhilinde bulunacaktır. CYY’nin 172/1.maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi durumunda bu yeni karar da aynı Yasanın 173. madde kapsamında tekrar itiraza konu olabilecektir.

Bu itibarla, şikâyetçinin kendisine ait olup kardeşinin kullandığı cep telefonunun kaybedildiğine ilişkin dilekçesi üzerine ifadesinin alınması dışında herhangi bir araştırma yapılmadan verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, yapılan itiraz sonucu en yakın ağır ceza mahkemesi başkanınca kaldırılarak 5237 sayılı Yasamn 160. maddesindeki suçun unsurlarının tesbiti yönünden soruşturmanın tamamlanması için dosyanın aynı Cumhuriyet Başsavcılığına iadesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüyle, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmelidir.

Özü: C.Savcısı kanıtları hiç toplamadan kovuşturmaya yar olmadığı kararı vermişse, karara itiraz sonucu kovuşturmasızlık kararı kaldınlarak soruşturmanın C.Savcısı tarafından tamamlanmasının İstenmesi gerekir. Aksi takdirde istisnai yetkili olan sulh ceza hakimine tüm soruşturmayı yaptırma gibi bir sonuca ulaşılır.

Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara itiraz edilmesi ve incelemeyi yapan en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itirazı soruşturmanın yetersiz yapıldığı için yerinde görmesi halinde, tamamlanması gereken soruşturmanın CYY’nin 172/3. maddesi uyarınca kendisi veya o yer sulh ceza hâkimince mi yoksa karan veren Cumhuriyet Savcılığınca mı yapılması gerekeceğine ilişkindir.

CYUY’un 164. maddesinde kullanılan “takibata yer olmadığına dair karar” ifadesi nedeniyle uygulamada takipsizlik kararı da denilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara itirazın düzenlendiği 5271 sayılı CYY’nin 173. maddesindeki;

“ ........ ” şeklindeki düzenleme incelendiğinde, ilk bakışta kovuşturmaya yer olma dığına dair karan inceleyen ağır ceza mahkemesi başkamnın Uç yetkisinin olduğu görülmektedir:

1- Kamu davasmm açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeliolarak reddeder.(CYY’nin 173/3- 2.cümle)

2- İstemi yerinde bulabilir ki o takdirde Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir. (CYY’nin 173/4)

3- Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir. Bu durumda eksiklikleri kendisinin de tamamlayabilmesi olanağının bulunduğu kabul edilmelidir. Örneğin herhangi bir makamdan getirtilmesi gereken bir evrakın temini için sulh ceza hâkiminin görevlendirilmesi yersizdir.(CYY’nin 173/3- 1.cümle).

Maddedeki anlatımdan, ağır ceza mahkemesi başkanının itirazı kabul ederek eksik gördüğü soruşturmayı tamamlaması için dosyayı Cumhuriyet savcısına iade etme yetkisinin bulunmadığı sonucuna ulaşmak olanaklıdır. Gerçekten de maddenin lafzında soruşturmanın tamamlanması için dosyanın Cumhuriyet Savcılığına iadesine ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır. Ayrıca kendisine göre gerekli gördüğü soruşturmayı yapıp işten el çekerek görüşünü “kovuşturmaya yer olmadığına dair karan” verme yönünde kullanmış olan bir Cumhuriyet savcısına aynı konuda soruşturma yaptırılmasının yararlı olmayacağı da düşünülebilir. Ancak sorunun CYY’nin soruşturma evresine ilişkin diğer maddeleri de göz önüne alınarak çözümlenmesi daha isabetli olacaktır.

5271 sayılı CYY’nin 2/e maddesinde “kanuna göre yetkili merciilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanan soruşturma safhasında asıl görevli ve yetkili makam Cumhuriyet savcısıdır.

CYY’nin ‘ Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savasının görevC başlıklı 160. maddesinde;

“.... ” denildikten sonra 161. maddesinde “Cumhuriyet savasının görev ve yetkileri' ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 164/2 ve 165. maddelerinde ise soruşturma işlemlerinin, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa, gerektiğinde veya Cumhuriyet savcısının talebi halinde, diğer kolluk birimlerine yaptırılacağına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.

Yukarıda yazılı maddelere göre yapılacak soruşturma safhasının sonunda kamu davasını açma görevinin Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirileceği CYY’nin 170. maddesinde, cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde kovuşturmaya yer olmadığı kararının veya koşullarının varlığı kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine karar verme konusundaki takdir hakkının Cumhuriyet savcısı tarafından kullanılacağı 171. maddede düzenlendikten sonra hangi hallerde “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ’ verileceği 172. maddede gösterilmiştir;

İstisnai bir düzenleme olarak getirilen “Soruşturmanın sulh ceza hâkimi tarafından yapılması” başlıklı 163. maddesinde; “....” hükmüne yer verilmek suretiyle soruşturma

evresinde temel yetkilinin Cumhuriyet savcısı olduğu dolaylı olarak bir kez daha ifade edilmiştir. Soruşturmanın sulh ceza hâkimi tarafından yapılması halinde bile kamu davasının açılması, kamu davasının açılmasının ertelenmesi veya takipsizlik gibi soruşturma evresinin sonunda verilecek kararlar yine Cumhuriyet savcısı tarafından verilebilecektir.

Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır.

Ancak soruşturma sırasında maddi gerçeğe ulaşmak için nasıl bir yol izleyeceğine ve hangi kanıtların toplanması gerektiğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Aslında suçların çeşitliliği ve toplumsal yaşamın karmaşıklığı göz önüne alındığında böyle bir düzenlemenin çok ta isabetli olmayacağı kuşkusuzdur. Cumhuriyet savcısının maddi gerçeğin ortaya çıkartılması amacına yönelik olarak hangi tür olaylarda hangi yollan takip edeceğine ilişkin mevzuatta bir açıklık bulunmamakla birlikte bu husus tamamen bilinmeyen bir konu da değildir. Daha önce karşılaşılan benzer olaylardaki hareket tarzı yoluyla kazanılan ve mesleki birikim olarak isimlendirilebilecek tecrübe, yargısal kararlar ve öğreti, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için Cumhuriyet savcısının yolunu aydınlatmaktadır.

Somut olayda şikâyet dilekçesi üzerine, müştekinin ifadesinin alınmasından sonra telefonları kullandığını belirttiği eşinin ifadesinin alınması, cep telefonları numaralarının ayrıntılı görüşme kayıtlarının telefon şirketlerinden getirtilerek incelenmesi ve sonucuna göre soruşturmanın yönlendirilmesi maddi gerçeğe ulaşma açısından zorunludur. Bunların yapılmaması durumunda soruşturma evresinin tamamlandığından söz edilemeyecektir. Bu açıdan şikâyet dilekçesi üzerine Cumhuriyet savcısının ifadesini aldığı şikâyetçinin somut ve araştırılması gereken iddialarına karşın, “..müştekinin gizli numaradan aranıp hakaret edildiği hususunda mücerret iddia dışında delil bulunmadığı... ” gerekçesiyle verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının, maddi gerçeğe ulaşma yolunda gerekli soruşturmaya dayandırıldığı, başka bir deyişle CYY’nin istediği anlamda etkin bir soruşturmanın yapıldığı söylenemez. Bu nedenle yetersiz araştırmaya dayalı olarak verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yerinde olmadığı tartışmasızdır. Burada çözülmesi gereken konu böyle bir karara yapılan ve yukarıda açıklandığı üzere kabul edilmesi gereken bir itiraz üzerine Cumhuriyet Savcısının eksik bıraktığı soruşturmanın hangi makam tarafından tamamlanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

CYY’nin ilgili maddeleri ve somut olaydaki özellikler birlikte değerlendirildiğinde; Cumhuriyet savcısının yeterli ve gerekli araştırmayı yapmasına karşın soruşturma

evresinin sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde verdiği takipsizlik kararma itiraz halinde en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itiraz konusunda bir karar verebilmesi için Cumhuriyet savcısının yaptığı araştırmanın yanında ayrıca bazı yeni araştırmaların da yapılmasına gerek görmesi imkân dâhilindedir. Böyle bir durumda itiraz konusunda karar verebilmek için, Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturma sonunda topladığı kanıtların dışında yapılması gerekli görülen ek araştırmanın bizzat başkan veya görevlendireceği sulh ceza hâkimi tarafından yapılması gerekir. CYY’nin 173/3. maddesinin birinci cümlesinin düzenlemesi bu tür hallere yöneliktir. Ancak somut olayda olduğu gibi. Cumhuriyet savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediği cok acık olarak anlaşılmakta, başka bir anlatımda soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilmekteyse, soruşturma evresi Cumhuriyet savcısınca tamamlanmalıdır. Aksinin kabulü halinde, soruşturma safhasının asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı varken istisnai yetkili olan sulh ceza hâkiminin soruşturmayı yapması sonucuna ulaşılır ki bu CYY’nin getirdiği sisteme ve yasanın amacına aykırıdır.

Bununla birlikte bu yolun sadece yapılması gerekli soruşturmanın Cumhuriyet savcısı tarafından hiç yapılmaması veya şeklen yapılanın olaya göre oldukça yetersiz ve yüzeysel kaldığının açıkça anlaşılması durumuna özgü olarak geçerli olabilecek istisnai

bir durum olduğu da göz ardı edilmemelidir. Cumhuriyet savcısı, ağır ceza mahkemesi başkanının karan üzerine soruşturma evresini tamamlayacak şekilde kanıtlan toplayacak ve soruşturma evresinin sonuna geldiğinde kanıtlan değerlendirerek kamu davası açabilecek veya kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına veya kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verebilecektir. Hatta 171/1. maddesinde düzenlenen takdir hakkını kullanarak takipsizlik karan verebilmesi de imkân dâhilinde bulunacaktır. CYY’nin 172/1. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi durumunda bu yeni karar da aynı Yasanın 173. madde kapsamında tekrar itiraza konu olabilecektir.

Bu itibarla, şikâyetçinin kendisine ait olup eşinin kullandığı cep telefonlarının bilinmeyen numaralarca aranıp kendisine hakaret edildiğine ilişkin dilekçesi üzerine ifadesinin alınması dışında herhangi bir araştırma yapılmadan verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, yapılan itiraz sonucu en yakın ağır ceza mahkemesi başkanınca kaldırılarak soruşturmanın tamamlanması için dosyanın aynı Cumhuriyet Başsavcılığına iadesinde bir isabetsizlik bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüyle, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmelidir. (YCGK., 04.12.2007,2-247/257)

Müşteki M.A.B 21.12.2006 tarihli şikâyet dilekçesiyle, kendisine ait olan ve eşi tarafından kullanılan 546- 435 47 08 ve 539- 355 82 21 no.lu telefonların bir süredir özel bir numaradan aranarak kendisine hakaret edildiğini ve şikâyetçi olduğunu belirtmesi üzerine Cumhuriyet savcısınca aynı tarihte alınan ifadesinde, telefona çıktığında kendisine “ibne, puşt, kavat” gibi kelimeler ile hakaret edildiğini belirtip şikâyetçi olduğunu ve uzlaşmayı istemediğini beyan etmesine karşın başkaca herhangi bir araştırma yapılmadan İsparta Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın vaki itiraz üzerine Burdur Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca kaldırılmasına karar verilmesi şeklinde gerçekleşen maddi olayda, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, Cumhuriyet savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara itiraz edilmesi ve incelemeyi yapan en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itirazı soruşturmanın yetersiz yapıldığı için yerinde görmesi halinde, tamamlanması gereken soruşturmanın CYY’nin 172/3 maddesi uyannca kendisi veya o yer sulh ceza hâkimince mi yoksa karan veren Cumhuriyet Savcılığınca mı yapılması gerekeceğine ilişkindir.

CYUY’un 164. maddesinde kullanılan “takibata yer olmadığına dair karar” ifadesi nedeniyle uygulamada takipsizlik karan da denilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara itirazın düzenlendiği 5271 sayılı CYY’nin 173. maddesindeki;

“(1) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu karan veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başka- nına itiraz edebilir.

(2) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve delillerbelirtilir.

(3) (Değişik: 25.5.2005-5353/26 md.) Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa,

istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkûm eder ve dosyayı Cumhuriyet savcısına gönderir. Cumhuriyet savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.

(4) (Değişik: 25.5.2005-5353/26 md.) Başkan istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.

(5) Cumhuriyet savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hâllerde bu madde hükmü uygulanmaz.

(6) İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniylekamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır.” şeklindeki düzenleme incelendiğinde, ilk bakışta kovuşturmaya yer olmadığına dair karan inceleyen ağır ceza mahkemesi başkanının üç yetkisinin olduğu görülmektedir:

1 - Kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder.(CYY. mn 173/3- 2.cümle)

2- İstemi yerinde bulabilir ki o takdirde Cumhuriyet savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir. (CYY. mn 173/4)

3- Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir. Bu durumda eksiklikleri kendisinin de tamamlayabilmesi olanağının bulunduğu kabul edilmelidir. örneğin herhangi bir makamdan getirtilmesi gereken bir evrakın temini için sulh ceza hâkiminin görevlendirilmesi yersizdir.(CYY. mn 173/3-1 .cümle).

Maddedeki anlatımdan, ağır ceza mahkemesi başkanının itirazı kabul ederek eksik gördüğü soruşturmayı tamamlaması için dosyayı Cumhuriyet savcısına iade etme yetkisinin bulunmadığı sonucuna ulaşmak olanaklıdır. Gerçekten de maddenin lafzında soruşturmanın tamamlanması için dosyanın Cumhuriyet Savcılığına iadesine ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır. Ayrıca kendisine göre gerekli gördüğü soruşturmayı yapıp işten el çekerek görüşünü “kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı” verme yönünde kullanmış olan bir Cumhuriyet savcısına aynı konuda soruşturma yaptırılmasının yararlı olmayacağı da düşünülebilir. Ancak sorunun CYY’nin soruşturma evresine ilişkin diğer maddeleri de göz önüne alınarak çözümlenmesi daha isabetli olacaktır.

5271 sayılı CYY’nin 2/e maddesinde “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanan soruşturma safhasında asıl görevli ve yetkili makam Cumhuriyet savcısıdır.

CYY’nin “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinde;

“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.

(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanınyapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” denildikten sonra 161. maddesinde “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 164/2 ve 165. maddelerinde ise soruşturma işlemlerinin, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa gerektiğinde veya Cumhuriyet Savcısının talebi halinde, diğer

kolluk birimlerine yaptırılacağına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir. Yukarıda yazılı maddelere göre yapılacak soruşturma safhasının sonunda kamu

davasını açma görevinin Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirileceği CYY’nin 170. maddesinde, cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde kovuşturmaya yer olmadığı kararının veya koşullarının varlığı kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine karar verme konusundaki takdir hakkının Cumhuriyet savcısı tarafından kullanılacağı 171. maddede düzenlendikten sonra hangi hallerde “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” verileceği 172. maddede gösterilmiştir;

“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasımn açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.

(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz.” İstisnai bir düzenleme olarak getirilen “Soruşturmanın sulh ceza hâkimi tarafından yapılması” başlıklı 163. maddesinde;

“(1) Suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına erişilemiyorsa veya olay genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının iş gücünü aşıyorsa, sulh ceza hâkimi de bütün soruşturma işlemlerini yapabilir.

(2) Kolluk âmir ve memurları, sulh ceza hâkimi tarafından emredilen tedbirleri alır ve araştırmaları yerine getirirler.” hükmüne yer verilmek suretiyle soruşturma evresinde temel yetkilinin Cumhuriyet savcısı olduğu dolaylı olarak bir kez daha ifade edilmiştir. Soruşturmanın sulh ceza hâkimi tarafından yapılması halinde bile kamu davasınn açılması, kamu davasının açılmasının ertelenmesi veya takipsizlik gibi soruşturma evresinin sonunda verilecek kararlar yine Cumhuriyet savcısı tarafından verilebilecektir.

Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır. Ancak soruşturma sırasında maddi gerçeğe ulaşmak için nasıl bir yol izleyeceğine ve hangi kanıtların toplanması gerektiğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Aslında suçların çeşitliliği ve toplumsal yaşamın karmaşıklığı göz önüne alındığında böyle bir düzenlemenin çok ta isabetli olmayacağı kuşkusuzdur. Cumhuriyet savcısının maddi gerçeğin ortaya çıkartılması amacına yönelik olarak hangi tür olaylarda hangi yolları takip edeceğine ilişkin mevzuatta bir açıklık bulunmamakla birlikte bu husus tamamen bilinmeyen bir konu da değildir. Daha önce karşılaşılan benzer olaylardaki hareket tarzı yoluyla kazanılan ve mesleki birikim olarak isimlendirilebilecek tecrübe, yargısal kararlar ve öğreti, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için Cumhuriyet savcısının yolunu aydınlatmaktadır.

Somut olayda şikâyet dilekçesi üzerine, müştekinin ifadesinin alınmasından sonra telefonları kullandığını belirttiği eşinin ifadesinin alınması, cep telefonları numaralarının ayrıntılı görüşme kayıtlarının telefon şirketlerinden getirtilerek incelenmesi ve sonucuna göre soruşturmanın yönlendirilmesi maddi gerçeğe ulaşma açısından zorunlu

dur. Bunların yapılmaması durumunda soruşturma evresinin tamamlandığından söz edilemeyecektir. Bu açıdan şikâyet dilekçesi üzerine Cumhuriyet savcısının ifadesini aldığı şikâyetçinin somut ve araştırılması gereken iddialarına karşın, “...müştekinin gizli numaradan aranıp hakaret edildiği hususunda mücerret iddia dışında delil bulunmadığı...” gerekçesiyle verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının, maddi gerçeğe ulaşma yolunda gerekli soruşturmaya dayandırıldığı, başka bir deyişle CYY’nin istediği anlamda etkin bir soruşturmanın yapıldığı söylenemez. Bu nedenle yetersiz araştırmaya dayalı olarak verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yerinde olmadığı tartışmasızdır. Burada çözülmesi gereken konu böyle bir karara yapılan ve yukarıda açıklandığı üzere kabul edilmesi gereken bir itiraz üzerine Cumhuriyet savcısının eksik bıraktığı soruşturmanın hangi makam tarafından tamamlanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.

CYY’nin ilgili maddeleri ve somut olaydaki özellikler birlikte değerlendirildiğinde; Cumhuriyet savcısının yeterli ve gerekli araştırmayı yapmasına karsın soruşturma

evresinin sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde verdiği takipsizlik kararma itiraz halinde en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itiraz konusunda bir karar verebilmesi için Cumhuriyet savcısının yaptığı araştırmanın yanında ayrıca bazı yeni araştırmaların da yapılmasına gerek görmesi imkân dâhilindedir. Böyle bir durumda itiraz konusunda karar verebilmek için. Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturma sonunda topladığı kanıtların dışında yapılması gerekli görülen ek araştırmanın bizzat başkan veya görevlendireceği sulh ceza hâkimi taralından yapılması gerekir. CYY’nin 173/3 maddesinin birinci cümlesinin düzenlemesi bu tür hallere yöneliktir. Ancak somut olayda olduğu gibi. Cumhuriyet savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediği çok acık olarak anlaşılmakta, başka bir anlatımda soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilmekteyse, soruşturma evresi Cumhuriyet savcısınca tamamlanmalıdır. Aksinin kabulü halinde, soruşturma safhasının asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı varken istisnai yetkili olan sulh ceza hâkiminin soruşturmayı yapması sonucuna ulaşılır ki bu CYY’nin getirdiği sisteme ve yasanın amacına aykırıdır.

Bununla birlikte bu yolun sadece yapılması gerekli soruşturmanın Cumhuriyet savcısı tarafından hiç yapılmaması veya şeklen yapılanın olaya göre oldukça yetersiz ve yüzeysel kaldığının açıkça anlaşılması durumuna özgü olarak geçerli olabilecek istisnai bir durum olduğu da göz ardı edilmemelidir. Cumhuriyet savcısı, ağır ceza mahkemesi başkanının kararı üzerine soruşturma evresini tamamlayacak şekilde kanıtları toplayacak ve soruşturma evresinin sonuna geldiğinde kanıtlan değerlendirerek kamu davası açabilecek veya kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına veya kamu davasnın açılmasının ertelenmesine karar verebilecektir. Hatta 171/1 maddesinde düzenlenen takdir hakkını kullanarak takipsizlik kararı verebilmesi de imkân dâhilinde bulunacaktır. CYY’nin 172/1 maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi durumunda bu yeni karar da aynı Yasanın 173. madde kapsamında tekrar itiraza konu olabilecektir.

Bu itibarla, şikâyetçinin kendisine ait olup eşinin kullandığı cep telefonlarının bilinmeyen numaralarca aranıp kendisine hakaret edildiğine ilişkin dilekçesi üzerine ifadesinin alınması dışında herhangi bir araştırma yapılmadan verilen kovuşturmaya yer

olmadığına dair kararın, yapılan itiraz sonucu en yakın ağır ceza mahkemesi başkanınca kaldırılarak soruşturmanın tamamlanması için dosyanın aynı Cumhuriyet Başsavcılığına iadesinde bir isabetsizlik bulunmadığından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüyle, Özel Dairenin bozma karamın kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmelidir. (YCGK., 04.12.2007,2-247/257)

A.Y isimli şahsın göz altında iken kayıp olduğuna ilişkin müştekiler D.Y ve A.Y’ınbaşvuruları üzerine yapılan soruşturma sonucu Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/03/1996 tarih ve 1995/604 Hazırlık, 1996/13 sayılı TAKİPSİZLİK kararının müştekilere tebliğ edilmediği, müşteki D.Y vekillerinin soruşturmanın akıbetini araştırdıkları sırada Takipsizlik kararının 09/06/2009 tarihinde kendilerine tebliğ edildiği, müşteki vekilleri tarafından 5271 sayılı CMK’nın 173/1. maddesinde öngörülen 15 günlük itiraz süresi içerisinde 22/06/2009 tarihinde takipsizlik kararma itiraz edildiği şikayet tarihinde Avukatı olmayan ve soruşturmanın devam etmekte olduğu inancı içerisinde olan müştekinin, Avukat tutmasına ve vekili vasıtası ile yasa yoluna başvurmasına engel bir yasa hükmü bulunmadığı, itiraz merci olan Siirt Ağır Ceza Mahkemesince itirazın Yasal süre içerisinde yapıldığı kabul edilerek itirazın esastan incelenmesi gerektiği anlaşıldığından, Kanun Yararına Bozma isteminin kabulüne ve Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin kararının bozulmasına karar verilmesi gerekmiştir.

SONUÇ VE KARAR: Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının istemi yerinde görüldüğünden, Siirt Ağır Ceza

Mahkemesinin 13/08/2009 tarih ve 2009/462 değişik iş sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca (BOZULMASINA), (1. CD., 13/01/2010,10175/1)

özü: Şüpheli ölüm olayında C. Savcısı hiçbir araştırma yapmadan kovuşturmasızlık karan vermişdr. Bu nedenle soruşturmanın genişletilmesine ilişkin koşullar gerçekleşmediğinden soruşturmanın sulh ceza yargıcı tarafından değil, C.Savcısı tarafından yürütülmesi gerekir.

III) Hukuksal değerlendirme:Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresinin sonunda kamu davasının açılmasını

gerektirir yeterlikte kanıt elde edememesi durumunda kovuşturmaya yer olmadığına karar verir (CMK. m. 172/1). Kovuşturmama karan verildikten sonra yeni bir kanıt ortaya çıkmadığı sürece aynı eylemden dolayı kamu davası açılamaz (CMK. m. 172/1). Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir (CMK. m. 173/1). Başkan, karannı vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir; kamu davasınm açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder (CMK. m. 173/3).

Hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı kanun yararına bozma isteminde bulunulabilir (CMK. m.309/1). Yasada itirazdan sözedilmesine karşın kovuşturmama karan bir mahkeme ya da yargıçlık karan olmadığından kuşku yoktur. Dolayısıyla kovuşturmama kararının kendisine karşı değil ancak buna yönelik başvuruyu inceleyen

mahkeme başkanlığının kararma yönelik kanım yararına bozma isteminde bulunabileceği sonucu ortaya çıkmaktadır.

Bu bağlamda somut olay değerlendirildiğinde:

Soruşturma Cumhuriyet Savcısı tarafından hiçbir inceleme yapılmamıştır. Eğimi bulunmayan bahçede çalışırken başını ağaca çarpması fizik kurallarına aykırı görünmektedir. Olay yerinde bulunan maddi bulgular oluşu önemli derecede kuşkulu kılmaktadır. Bu bakımdan, yaraların durumun ayrıntılı açıklattırılmak üzere ölü muayene ve tedavi eden hekimlerin ifadelerine başvurulması, ölenin kafatası kemiklerinin soruşturma belgeleriyle birlikte İstanbul Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilerek kafasındaki yara ve kemik kırıklarının ne şekilde oluştuğu konusunda rapor alınması, yakınan Y... D...’ın ifadesinin alınarak ileri sürdüğü konuların derinlemesine araştırılması, olay yerinde bulunan maddi bulgular üzerinde kanıt araştırmasının yapılması, açıklığa kavuşturulması olası yeni durumlara göre soruşturmanın derinleştirilerek olayın kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılması, karşıtı durumda zamanaşımı sonuna değin kollukla işbirliği içinde araştırma ve soruşturmanın yürütülmesi gerekirken yazılı gerekçeyle kovuşturmama karan verilmesi usul ve yasaya aykırı görülmüştür.

Öte yandan, konuyla ilgili bulunduğundan çözülmesi gereken diğer bir sorun ise takipsizlik kararına yönelik itirazı inceleyen mahkeme başkanlığının olay yeri sulh ceza yargıcı ile işbirliği içinde soruşturmayı sürdürerek sonuçlandırmasına gerek bulunup bulunmadığına ilişkindir. Eylemin niteliğinin belirlenmesi, işlenen bir suç varsa şüphelilerin kuşkuya yer vermeyecek şekilde tüm kanıtlarıyla birlikte ortaya çıkarılarak kamu davasının açılması gerekir. Her türlü kanıt toplanmasını gerektiren bu sürecin soruşturma makamı tarafından izlenmesi zorunludur. Soruşturma makamı eylemin gerçekleşmediğini ve suç oluşturmadığını, suç oluşturuyorsa sorumlularını saptamadan kovuşturmama kararı vermiştir. İtiraz makamı iste yapılan itirazı yetersiz gerekçeyle reddetmiştir. Olay henüz açıklığa çıkarılamamış, suç oluşturan bir eylemin varsa şüphelileri belirlenememiştir. Bu bakımdan CMK’nın 173. maddesi uyarınca itiraz makamınca soruşturmanın genişletilmesine ilişkin koşullar gerçekleşmediğinden soruşturmanın soruşturma makamınca yürütülmesinde zorunluluk vardır. Aksine bir kabul, tüm faili bilinmeyen olayların bir takipsizlik kararlarına karşı itiraz olunması durumunda soruşturmanın ilgili mahkemelere yaptırılması gibi bir sonuca ulaşılır ki vasakoyucunun amacının bu olduğu söylenemez. (1. CD., 25.02.2008, 2004/1335)

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun “Cumhuriyet Savcısının kararına itiraz” başlıklı 173. maddesinin 3. fıkrasındaki “...” Şeklindeki düzenleme karşısında; mahkemesince, karar verilmesi için soruşturmanın genişletilmesine gerek görüldüğü takdirde, o yer sulh ceza hakiminin görevlendirilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde Cumhuriyet savcısına gönderilmesi yasaya aykırıdır. (2. CD., 03.07.2006,6142"42761)

İddianamenin iade nedenleri, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 170 ve 174. maddelerinde açıkça belirtilmiştir. Şüphelinin ifadesinin alınmaması bu nedenler arasında yer almamaktadır. Ayrıca 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 247. maddesinin üçüncü fıkrasında, kaçak sanık hakkında, kovuşturma yapılabileceği, ancak daha önce sorgusu yapılmamış ise, hükümlülük (mahkumiyet) kararı verilemez denilmektedir. Yasanın bu hükmünden de, şüphelinin ifadesinin alınmadan da diğer koşullar

varsa hakkında kamu davası açılacağı öngörülmektedir. (2. CD., 27.6.2006, 6104/12460)

Özü: Delillerin takdiri mahkemeye alt olması nedeniyle davanın açılması gerekir. Dosya kapsamına göre, şikayetçi tarafından İ. K.'nin bilgisinin olduğunun öne

sürüldüğü ve tanık İ. K.'nin 6.2.2002 tarihinde emniyetle alınan beyanlarında, şikayetçi Z. T.'ı tanıdığını, karakolda ifade vermek istemediğini Cumhuriyet Savcılığında ifade vermek istediğini belirttiği halde, bu tanığın usulüne uygun çağırılıp olayla ilgili bilgisi hakkında beyanlarının Cumhuriyet Savcılığında alınmadığı, şikayetçinin 20.3.2002 havale tarihli itiraz tanıklardan N. B. ın beyanlarının alınmadığı, aynı tarihli dilekçesi ekine Başhekim Prof Dr. T. K.Klinik Şefi Doç.Dr. F. Z. T.’ın, 28.9.2001 tarihinde canlı bir erkek çocuğunu dünyaya getirdiğine dair rapor örneğinin ibraz ettiği, kaçırıldığı iddia edilen “Buğra” adlı çocuğun nüfusa kayıtlı olup olmadığı hakkında herhangi bir araştırma yapılmadığı, şikayetçinin 13.12.2001 tarihli şikayet dilekçesinde sanık S. A. ile telefonla görüşme yaptığını iddia ettiği halde şikayet dilekçesinde ileri sürdüğü hususların ibraz etilen delillerle birlikte değerlendirildiğinde kamu davasının açılmasını gerektirir nitelikte bulunduğu gibi bu delillerin mahkemesince takdiri ve değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeksizin itirazın kabulü ile kamu davasının açılmasına karar verilmesi yerine, yazılı biçimde gerekçe ile reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu yazılı emre atfen ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının 19.2.2 002 gün ve 2001/100113 hazırlık sayılı

takipsizlik karan müştekiye tebliğ edilmediğinden müştekinin 20.3.2002 havale tarihli itiraz dilekçesinin süresinde olduğu ve kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden (2. CD., 20.6.2006,5370/12278)

Failin C.Savcısına verdiği 3.10.2005 günlü ifadesinde “suçu kabul etmiyorum, fiilden doğmuş olan maddi ve manevi zarar olmadığı için maddi ve manevi zararını ödemeyi kabul etmiyorum” şeklinde beyanda bulunması üzerine uzlaşma olanağının bulunmadığı belirlenerek iddianame ile kamu davası açılmasında bir isabetsizlik olmadığı ve bu itibarla C.Savcısının iddianamenin iadesi kararına yönelik itirazın kabulü ile Sulh Ceza Mahkemesinin iddianamenin kabulüne karar verilmesi gerekirken, itirazın reddine karar verilmesi yerinde olmadığından ve açıklanan gerekçelerle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden Hopa Asliye Ceza Mahkemesinin 25.10.2005 gün ve 2005/97-97 D.İş sayılı kesin olarak verilen kararının 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının b bendi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde merciince yerine getirilmesine, 12.4.2006 tarihinde oybirliğiyle karar verildi. (2. CD., 12.4.2006, 2803/7465)

Özü: Akıl hastalığı bulunan sanık hakkında, kovuşturmaya yer olmadığı karan verilerek, tedbir İstemli dava açılamaz. CMK'nın 172 maddesinde akıl hastalığı bulunması kovuşturmaya yer olmadığı karan verilmesi nedeni değildir.

5271 sayılı CMK’nın 172. maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığı kararının, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delillerin elde edilememesi veya

kovuşturmanın izne tabi olması ve yetkili merciince izin verilmemesi gibi kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde verilmesi gerektiği, şüphelinin akıl hastalığı nedeniyle TCK’nın 32/1. maddesinden yararlanması gerektiğinin tıbben saptanması durumunda, hakkında güvenlik tedbiri uygulanması yönünden, atılı suçu işlemiş olduğunun yapılacak yargılama ile sabit görülmesi zorunluluğu nedeniyle kovuşturmama karan verilmesi olanağı bulunmadığından, Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının şüpheli hakkında yaralama suçundan ek kovuşturmama kararı vererek iddianame başlığı altında içeriği itibariyle kamu davası açmaksızın, tedbir uygulanması isteminin, mahkemece reddine karar verilmesi gerekirken, usulüne uygun açılmış bir dava olmadığı halde sanığın koruma ve tedavi altına alınmasına karar verilmesi,

Kabule göre de; 1) Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15/04/2008 tarih, 2008/1-22 E, 2008/80 K sayılı

kararında da belirtildiği şekliyle, sanığın akıl hastası olması durumunda yapılacak uygulamanın sınırlarını belirleme açısından, işlenen fiilin bir suçu oluşturup oluşturmadığı eğer oluşturuyor ise suç vasfının belirlenmesi ve gerek sübuta ve gerekse vasfa ilişkin gerekçeli değerlendirmenin hükümde tartışılması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 223/3-a maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığına ve 5237 sayılı TCK’nın 57. maddesi gereğince akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerekirken; sübuta yönelik değerlendirme yapılmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi,

2) Akıl hastası olan sanığın yakalama ile alman savunmasında müdafii bulundurulmamak suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 150/2. maddesine muhalefet edilmesi, 3. CD., 11.02.2013,42928/4767

Basit yaralama, mala zarar verme ve kamu görevlisinin sahip bulunduğu nüfuz kötüye kullanılmak suretiyle kasten yaralama suçlarından meçhul şüpheliler hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Muğla Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 05/05/2011 tarihli ve 2010/2482 soruşturma sayılı ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karsı yapılan İtirazın kabulüne İlişkin mercii Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 20/07/2011 tarihli ve 2011/1116 değişik is sayılı kararma karşı Adalet Bakanlığı’nın 05.03.2012 tarih ve 2011/3603-13821 sayılı yazısıyla kanun yararına bozma isteminde bulunulduğundan bu işe ait dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 14.03.2012 tarih ve 2012/71684 sayılı tebliğnamesiyle Dairemize gönderilmekle incelendi. Mezkur ihbarnamede; Dosya kapsamına göre, 12/05/2010 tarihinde Muğla şehir merkezinde meydana gelen olaylar üzerine, Muğla Cumhuriyet Başsavcılığınca yürütülen 2010/2482 sayılı soruşturma sonucu 05/05/2011 tarihli ve 2011/1030 esas, 2011/395 sayılı iddianame ile 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na aykırılık, görevi yaptırmamak için direnme ve mala zarar verme suçlarından şikâyetçi şüpheliler Mehmet Emin Şimşek ve arkadaşları haklarında kamu davası açılıp, meçhul şüpheliler haklarında ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, şikâyetçi şüphelilerin şikâyetlerinin tüm yönleri ile soruşturma konusu yapılarak değerlendirilip kararlar verildiği, karşıt görüşlü öğrencilerin öğrenci olaylarına katıldıkları, birbirlerini taşladıkları, şikâyetçi şüphelilerin gözaltı işlemi yapılırken güvenlik güçlerine karsı aktif direnme eylemindebulunmaları göz önüne alındığında kolluk görevlerinin kendilerine tanınan kuvvet kullanma hakkının sınırlarını aştıkları konusunda delil bulunmaması karşısında,

meçhul şüpheli olan kolluk görevlileri hakkında İtirazın reddi yerine, yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK’nın 309, maddesi gereğince anılan kararın bozulması lüzumunun ihbar olunduğu anlaşıldı.

Gereği görüşülüp düşünüldü: Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin şüpheliler hakkında iddianame

düzenlenmesi gerektiğini belirten 20.07.2011 tarihli ve 2011/1116 sayılı itirazın kabulüne dair kararı karşısında; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 173/4. maddesi gereğince “Mahkeme i emi verinde bulursa. Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.” amir hükmü nedeniyle görevli Cumhuriyet Savcısına iddianame düzenleme konusunda herhangi bir takdir hakkı tanınmadığı; aksine itiraz merciinin karan gereğince iddianame düzenlenmesi mecburiyeti getirildiği anlaşılmaktadır. Aynı kanunun 170/2, maddesi ise "soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı bir iddianame düzenler” denilmekle yeterli delilin mevcudiyeti karşısında Cumhuriyet Savcısına dava açmasını zorunlu kılmaktadır. Bununla birlikte Anayasamızın 90/5. fıkrası hükmü gereğince “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası sözleşmeler kanun hükmündedir. Usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konularda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümleri esas alınır.” Kolluk kuvvetlerinin kendilerine tanınan kuvvet kullanma yetkisi sınırlarını aştıkları iddia edilen olayda; buna maruz kalan şahısların başvuru hakkı Avrupa İnsan Haklan Sözleşmesinin Etkili Başvuru Hakkı başlığı altında düzenlenen 13. maddesi ile güvence altına alınmıştır. Şöyle ki “...İş bu sözleşmede tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen her şahıs ihlal fiili resmi vazifelerini ifa eden kimseler tarafından bu vazifelerin ifası sırasında yapılmış da olsa, milli bir makama fiilen müracaat hakkına sahiptir. Açıklanan bu nedenlerle mahkemenin takdirinde bu yönde bir isabetsizlik görülmeyerek kanun yararına bozmayı gerektirir hukuka aykırılık nedeni bulunmadığı anlaşılmakla, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma yazısına dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 14,03.2012 tarih ve 2012/71684 sayılı ihbarname içeriğindeki bozma nedeni yerinde görülmediğinden kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 3. CD., 26.12.2012,11612/46093

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:Kovuşturmaya yer olmadığına dair karara yönelik, eksik soruşturma yapıldığı

gerekçesiyle yapılan itirazın reddine dair merci kararının, hukuka uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinin 1. fıkrasında "Cumhuriyet savcısı,

ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar." 2. fıkrasında, "Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür." 170. maddesinin 2. fıkrasında, “Soruşturma

evresi sorumda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler." 173. maddesinin 3. fıkrasında ise “Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir; kamu davasmm açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder;" hükümleri yer almaktadır.

Diğer taraftan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 13. maddesi uyarınca da, temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen kimselere etkili bir başvuru yapma hakkı tanınması zorunlu olup, anılan hükmün uygulanmasına ilişkin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında (öm: Vilko E. - Finlandiya karan 2007; Sürmeli - Almanya kararı 2006) etkili başvuru yolunun hem teoride, hem pratikte erişilebilir, yeterli ve etkili olması gerektiği belirtilmektedir.

İncelenen dosyada, müşteki ile boşandığı eşi şüpheli arasmda bir kısım arazi ve gayrimenkullerin zilyetliği ve mülkiyeti hususunda ihtilaf bulunduğu, bu konular ile ilgili değişik mahkemelerde görülen davaların bulunduğu anlaşılmaktadır. Ancak müşteki ve vekilinin dosyaya ibraz etmiş oldukları değişik tarihli dilekçelerde, şüphelinin 20/07/1992 tarihli ev satış senedi ile satın aldığı prefabrik yapmın bulunduğu yer ile, müştekinin konut dokunulmazlığını ihlal iddiasmda bulunduğu 3 katlı evin farklı yerler olduğu ileri sürülmüştür. Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca, bu konu ilgili herhangi bir araştırma yapılmadan kovuşturmaya yer olmadığma dair karar verilmiştir. Bu nedenle konunun açıklığa kavuşturulması için, müştekinin dosyaya ibraz etmiş olduğu 23/01/2012 tarihli dilekçesinde belirtilen, konut dokunulmazlığım ihlal iddiasma ilişkin 3 katlı evin bulunduğu yer ile, şüphelinin dosyaya ibraz ettiği 1992 tarihli ev satış senedinde belirtilen yerin aym olup olmadığı, suça konu yerin boşanma tarihinden önce mi yoksa sonra mı yapıldığı, ilgili hukuk mahkemesi dosyalan da incelenmek suretiyle belirlenerek, sonucuna göre şüphelilerin hukuki durumunun belirlenmesi gerekmektedir. Bu nedenle itiraz merciince soruşturmanın eksik yapılmış olduğu gözetilerek, gereğinin takdir edilmesi gerekirken itirazın reddine karar verilmesi hukuka aykırıdır.

Somut olayda, CMK'nın 160. maddesinin Cumhuriyet Savcısına yüklediği maddi gerçeği araştırma sorumluluğunun gereği, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca yerine getirilmemiştir. Ancak bu durumda soruşturmanın hangi merci tarafından yapılması gerektiği sorunu ortaya çıkmaktadır. YCGK'nın, 04.12.2007 tarih ve 2007/247-257 sayılı kararında özetle "Cumhuriyet Savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediği çok açık olarak anlaşılmakta, başka bir anlatımla soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilmekteyse, soruşturma evresi Cumhuriyet Savcısınca tamamlanmalıdır. Aksinin kabulü halinde, soruşturma safhasının asıl yetkilisi olan Cumhuriyet Savcısı varken istisnai yetkili olan sulh ceza hakiminin soruşturmayı yapması sonucuna ulaşılır ki bu CMK'nın getirdiği sisteme ve yasanın amacına aykırıdır." denilerek soruşturma eksikliğinin nasıl giderilmesi gerektiği gösterilmiştir. Yapılan açıklamalara göre itiraz merciinin, itirazı kabul edip dosyayı soruşturmayı tamamlaması için Antalya Cumhuriyet Başsavcılığına göndermesi gerekmektedir. 4. CD., 21.03.2013,34387/8188

Katılanlann, 04.01.2010 tarihli dilekçe ile yaptı klan başvuru üzerine başlatılan soruşturma sonucunda “31.12.2009 tarihinde Manavgat Tarım İlçe Müdürlüğünde Manavgat Süt Üreticileri Birliğinin toplantısında süt üreticisi olan şüpheli ile müştekiler

arasında süt fiyatlarının belirlenmesi konusunda tartışma çıktığı, şüphelinin, müştekilere hitaben, "şerefsizlik yapmayın, köy muhtarlarına bir kaç peynir vermekle ve kontör almakla onları kandırdığınız gibi beni kandıramazsınız" diyerek hakaret ettiği iddiasıyla 11.06.2010 tarih ve 2010/1362 soruşturma nolu iddianamenin düzenlendiği, katılanla- rın, sanığın basın yoluyla yaptığı bazı açıklamaları ise 15.02.2010 tarihli dilekçeleri ile şikayet konusu ettikleri, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığının 2010/1135 nolu soruşturmasında, katılanların, ilçe tarım müdürlüğünde yapılan toplantıda sanığın kendilerine hakaret ettiğini de ileri sürdükleri, Manavgat Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 14.04.2010 tarih ve 2010/1135 soruşturma nolu kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, kovuşturmaya yer olmadığı kararının davaya konu iddianameden daha önce verildiği anlaşılmakla;

5271 sayılı CMK’nın “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” başlığını taşıyan, 172. maddesinin 2. fıkrası; “Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” hükmünü taşımaktadır.

CMK’nın 223/8. maddesine göre durma kararı verilerek, kovuşturmaya yer olmadığı kararının şikayetçilere tebliğ edilip edilmediği, şikayetçilerin de CMK’nın 173. maddesinde düzenlenen itiraz haklarını kullanıp kullanmadığı, dolayısıyla kovuşturmaya yer olmadığı kararının kesinleşip kesinleşmediği araştırılıp sonucuna göre;

a-Kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edilmiş, Ağır Ceza Mahkemesinceitirazın reddine karar verilmişse, CMK’nın 172/2, 173/6. maddelerine göre ilgili Ağır Ceza Mahkemesinden karar alınması,

b-Kovuşturtnaya yer olmadığı kararına itiraz edilmemiş ve karar kesinleşmiş ise, CMK'nın 172/2. maddesine göre ne şekilde yeni bir delile dayanılarak dava açıldığı tespit edilerek, sonucuna göre karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile hüküm kurulması,

2-Kabule göre de; Manavgat Tarım İlçe Müdürlüğünde Manavgat Süt Üreticileri Birliği toplantısında meydana gelen hakaret eyleminde aleniyet öğesinin ne şekilde oluştuğu açıklanmadan TCK'nın 125/4. maddesi ile uygulama yapılması, 4. CD., 23.06.2014,4700/22673

5271 sayılı Ceza Yargılama Yasasının 173/1 maddesinde "Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren onbeş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir." hükmü yer almaktadır.

İncelenen dosyada, itiraz eden F-Nnun Fatsa Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 16.4.2010 tarihli ek kovuşturmaya yer olmadığına dair kararda şüpheli olarak gösterildiği görülmektedir. Şüphelinin, kendisinin işlediği iddia edilen suçtan zarar görmesinin söz konusu olamayacağı açıktır. İtiraz merciinin, şüphelinin isteğini, C.Y.Y.'nın 173/1 maddesi gereğince itiraz hakkı bulunmadığından reddetmesi hukuka uygundur. 4. CD., 25.05.2011,28133/7075

Özü: Suçun işlendiği hususunda "yeterli delir değil, daha geniş anlamlı bir kavram olan “yeterli şüphe” bulunmasının savcının dava açan iddianameyi düzenlemesi İçin gerekli bir neden ve zorunlu koşul olduğu kabul edilmelidir.

Tebliğnamede: Dosya kapsamına göre, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet Savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinde belirtildiği üzere, Cumhuriyet Savcısının kendisine yapılan şikâyet karşısında, soruşturma başlatılıp, delilleri toplamak suretiyle sonucuna göre karar vermesi gerekirken, somut olayda müşteki H... Y... U... tarafından verilen şikâyet dilekçesinde ileri sürülen hususlar nazara alınmadan eksik soruşturma ile eksik soruşturma ile ek kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği gözetilmediği gibi, yine müşteki tarafından ileri sürülen hususların kamu davasının açılmasını gerektirir nitelikte bulunduğu ve delillerin mahkemesince takdir ve değerlendirilmesi gerektiği dikkate alınmaksızın, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde karar verilmemesinde isabet görülmemiştir” denilmektedir.

CYY’nin 160/2. maddesi uyarınca Cumhuriyet Savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.

Kamu davasının açılması başlığını taşıyan CYY’nin 170/2. maddesinde ise “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet savcısı, bir iddianame düzenler” hükmü yer almaktadır.

CYY’nin 173/3. maddesi hükmüne göre kovuşturmaya yer olmadığı kararını itirazen inceleyen başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir.

Buna göre, C.Savcısımn yakınanın dilekçesinde belirttiği, şüphelinin kendisine hakaretini gördüğünü iddia ettiği Y... Yazgan ve icra müdürlüğü çalışanlarını tam olarak dinlememesi ve eksik soruşturma sonucu kovuşturmaya yer olmadığı kararı vermesi yasaya aykırıdır.

İtirazı inceleyen mahkeme başkanının eksiklikleri tamamlaması için soruşturmayı genişletmesi ve suçun işlendiği yer sulh ceza hâkimini görevlendirmesi gerekir. Soruşturma genişletilmeden eksik araştırmayla iddiadan başka delil bulunmadığı ve kast yokluğu gerekçeleriyle itirazın reddine karar verilmesi hukuki değildir.

Bu durumda şüpheli hakkında öncelikle ağır ceza mahkemesi tarafından eksikliklerin tamamlanması ve icra müdürlüğü çalışanlarının, şikâyet dilekçesinde adı geçen ve paralarını eksik aldıkları iddia olunan taksi şoförlerinin ayrı ayrı dinlenmeleri ve sonucuna göre itirazın kabulü veya reddine karar verilmesi gerekmektedir.

Bunun yanında soruşturma sonunda toplanan deliller suçun işlendiği hususunda kamu davası açmaya yeterli şüphe oluşturuyorsa iddianame düzenlenmelidir. İncelenen dosyada, icra müdürü olan şüpheli N... A...’ın icra memurluğunda çalışanların haciz görev yolluklarının herkese eşit dağıtılmasına ilişkin bir uygulama başlatması, dolayısıyla hacze gitmeyen görevlilerin de yolluk gelirlerinden yararlanmalarının sağlanmasının amaçlanması ve çalışanların bu uygulamaya nza göstermesi ile bir havuzda biriken paraların buna göre paylaştınlmaya başlanması, ancak her görevlinin icra müdürü başta olmak üzere hızla paydan daha az paya doğru bir sıralama içinde paylaşıma dâhil edilmesi suretiyle hakkı olmayan kişilerin görev yolluğu almasına, hakkı olanların ise aldıkları ücretin

eksilmesine yol açma ve yakınan H... Y... U... ’ın eksik kaldığını iddia ettiği payı yüzüne doğru atma eylemlerinin tanıklarca da doğrulanması durumunda yeterli şüphenin bulunduğu, iddia edilen görevi kötüye kullanma ve görevliye hakaret suçlarına ilişkin delilleri değerlendirme, tartışma ve suçu nitelemenin yargılamayı yapacak mahkemenin görevi olduğu; nitekim C.Savcısının dava açma görevini düzenleyen 5271 sayılı CYY. 170. maddesi hükmüne göre, suçun işlendiği hususunda “yeterli delil” değil, daha geniş anlamlı bir kavram olan “yeterli şüphe” bulunmasının, savcının dava açan iddianameyi düzenlemesi için gerekli bir neden ve zorunlu koşul olduğu kabul edilmelidir.

Açıklanan nedenlerle Yargıtay C.Başsavcılığının, yasa yararına bozma isteği doğrultusunda düzenlediği tebliğnamedeki düşünce, yerinde görüldüğünden, Ereğli Ağır Ceza Mahkemesince kesin olarak verilen 27.12.2006 gün ve 2006/552 değişik iş sayılı kararın CYY’nin 309. maddesi uyarınca Yasa Yararına BOZULMASINA, aynı yasa maddesinin 4/a fıkrası gereğince sonraki işlemlerin yerinde tamamlanmasına, (4. CD., 27.11.2007,2007/8603-2007/9977)

özü: C.Savcısının CYY’nin kendisine yüklediği soruşturma görevini hiç yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir soruşturmanın olmadığı bir durumda, Yasanın 173/3. maddesi koşullan oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin, C.Savcısının CYY’nin 160 vd. maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar vermesi gerekmektedir.

Tehdit ve hakaret suçlarından kimliği meçhul şüpheli hakkında yapılan soruşturma sonunda Gebze Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 8.5.2007 tarihli ve 2006/1099- 2738 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararma karşı yapılan itirazın kabulüne dair, mercii Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca verilen 29.6.2007 tarihli ve 2007/538- 536 sayılı karar aleyhine Adalet Bakanlığınca verilen yasa yararına bozma isteğini içeren Yargıtay C.Başsavcılığının 24.9.2007 gün ve 181695 sayılı tebliğnamesiyle birlikte dava dosyası Daireye gönderilmekle incelendi ve gereği görüşüldü:

Tebliğnamede; “dosya kapsamına göre, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına itiraz üzerine incelemeyi yapan Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 173/3. maddesi uyarınca karar vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görmesi halinde, bu hususu açıkça belirtmek suretiyle o yer Sulh Ceza Hakimini görevlendirebileceği ve sonucuna göre de, kamu davası açılması için yeterli nedenler bulunmazsa istemin gerekçeli olarak reddine, delil bulunduğu takdir de ise kabulüne karar vermesi gereceği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesine isabet görülmemiştir.” denilmektedir.

İncelenen dosyada yakınanın C.Başsavcılığına verdiği 22.1.2007 tarihli dilekçede; cep telefonunu arayan ve kendisini Av.S... K... Z... olarak tanıtan bir kişinin, 12.1.2007 günü saat 15 ile 1630 arasında, 18.1.2007 günü saat 16’00 ile 18'00 arasında ve 18'30'da ve 21.1.2007 günü saat 1 l’OO ile 17'00 arasında yaptığı aramalarda; “sahtekar, şerefsiz” sözleri ile ve ayrıca “seni orada barındırmayacağız, bak başına neler getireceğiz” biçimindeki sözleri ile, hakaret ve tehdit ettiğini ileri sürerek yakınmada bulunduğu, Gebze C.Başsavcıhğınca yakınanın dilekçesi ve ifadesi alınmakla birlikte, yakınanın bildirdiği telefon numarasının bildirilen tarih ve saatlerdeki görüşme kayıtlarının istenmediği ve bu yönde bir inceleme yapılmadan, görüşmenin varlığı ve içeriği ile ilgili bir tanık ve kayıt bulunmaması nedeniyle soyut iddiadan ibaret yakınma hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinin açıklanarak, kararın yakmana tebliğ edildiği, itiraz üzerine dosyayı inceleyen mercii Kartal 1. Ağır Ceza Mahkemesinin ise, iddia ile ilgili hiçbir araştırma yapılmayıp, telefon görüşme dökümleri getirilip incelenmediğinden

kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmasına ve gereğinin Gebze C.Başsavcılığınca yerine getirilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır.

5271 sayılı CYY’nin 160. maddesi uyarınca bir suçun işlendiğine ilişkin ihbarı alan C.Savcısı, hemen işin gerçeğini araştırmaya başlamak ve maddi gerçeğin araştınla- bilmesi ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak aynı yasanın 170/2. maddesi uyarınca yapacağı değerlendirme sonucunda, toplanan delillerin suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturduğu kanısına ulaştığında iddianame düzenleyerek kamu davası ı açmak, aksi halde ise CYY’nin 172. maddesi gereği kovuşturmaya yer olmadığına karar vermekle görevlidir.

Cumhuriyet Savcısının kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararına karşı yapılacak itirazla ilgili olarak CYY’nin 173/3. maddesinde; “başkan kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder...” ve aynı maddenin 4.fıkrasında; “Başkan istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir” hükümleri yer almaktadır.

Görüldüğü üzere CYY’nin 173. maddesi, C.Savcısının yaptığı 'soruşturma' sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararının yargısal denetimini düzenlemiş ve merciin yapacağı inceleme sonunda vereceği kararı da kural olarak; “C.Savcısının iddianame düzenlemesini sağlama” ya da “kovuşturmama kararının yerinde bulunması” biçiminde sonuçlanmasını öngörmüştür. Ancak bu hükümlerin uygulanabilmesi için C.Savcısının yasaya uygun bir "soruşturma" yapmış olması zorunludur. Başka bir deyişle, C.Savcısı suçla ilgili soruşturmayı yapmasına karşın, merciin karar vermesi için eylemin suç teşkil edip etmediği ya da failin eylemi gerçekleştirip gerçekleştirmediği konularıyla ilgili olarak bazı hususların da araştırılması, ortaya çıkarılmasına gerek duyduğunda o yer sulh ceza hakimini görevlendirmeli ve sonucuna göre kararını vermelidir.

Buna karşın, C.Savcısının CYY’nin kendisine yüklediği soruşturma görevini hiç yerine getirmediği, ortada yasaya uygun bir "soruşturma'"nın bulunmadığı bir durumda, yasanın 173/3. maddesi koşulları oluşmadığından, itirazı inceleyen merciin, C.Savcısının CYY’nin 160 vd. maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabulüne karar vermesi gerekmektedir.

Açıklanan yasal gerekler karşısında, incelenen dosyada C.Savcısının yakınanın ifadesini alma dışında hiçbir soruşturma yapmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına karar vermesi nedeniyle CYY’nin 173/3. maddesi koşulları oluşmadığından, C.Savcısının yasaya uygun soruşturma yapmasına olanak sağlamak maksadıyla kovuşturmaya yer olmadığı kararının kaldırılmasına karar vermesi yasaya uygun bulunmakla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının tebliğnamesinde yer alan düşüncesi dosya içeriğine göre yerinde görülmediğinden, 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesi uyarınca, Yasa yararına bozma isteğinin REDDİNE (4. CD., 14.11.2007, 9636-9375)

Özü: Belediye başkanı olan şüphelinin, belediyeye ait dükkanı ihalesiz kiraya verdiğinin iddia edilmesi ve kaymakamlıkça izin verilmemesi karşısında, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar yerindedir.

44S3 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasanın 4. maddesi uyarınca C. savcıları, bu kanun kapsamındaki suçlarla ilgili olarak bir ihbar veya şikâyet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle

toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ilgili merciden soruşturma izni isterler. Bu iznin doğrudan veya itiraz sonucunda verilmesi durumunda aynı Yasanın 11. maddesi uyarınca ceza soruşturması yürütülerek sonuçlandırılır. 4483 sayılı Yasa, kapsamı içerisindeki görevliler ve suçlar bakımından ceza soruşturması açılabilmesini ‘izin koşuluna bağlamıştır. Başka bir anlatımla 4483 sayılı Yasa hükümleri uyarınca gerekli soruşturma izninin alınamaması halinde ceza soruşturması başlamadığı için, suç işlendiği yolunda yapılmış olan ihbar veya şikâyetler hakkında “inceleme/işlem yapılmasına yer olmadığı” kararı verilebilir ise de “kovuşturma yapılmasına yer olmadığına” karar verilemeyecektir.

İncelenen dosyada belediye başkanı olan şüphelinin belediyeye ait dükkânın kira ihalesi nedeniyle görevinde yetkisini kötüye kullandığının ileri sürülmesi nedeniyle C.Savcısınca istenilen soruşturma izni Kaymakamlık tarafından verilmemiş ve kararın tebliğine karşın itiraz edilmeyerek kesinleşmiş bulunması ve Tercan C.Başsavcılığının 24.11.2005 tarihli kararında soruşturma izni verilmemesi sebebiyle içeriği itibarıyla “hazırlık soruşturması yapılmasına yer olmadığına” biçiminde “inceleme yapılmasına yer olmadığına” anlamına gelen bir karar vermesi ve anılan kararın 5271 sayılı CYY’nin 172- 173. maddeleri anlamında itiraza tabi bir karar olmaması karşısında, itiraz merciinin “itirazın reddi” yerine, itirazı incelemek suretiyle kabul karan vermiş olması yasaya aykırı bulunduğundan 5271 sayılı CYY’nin 309. maddesi uyarınca Tunceli Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca verilen itirazın kabulüne ilişkin 29.12.2005 tarihli ve 2005/267-265 D.iş sayılı kararın BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine, (4. CD., 28.5.2006, 4098/13142)

5271 sayılı CMK'nın 173/6. maddesinde yer alan "İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesinin bu hususta karar vermesine bağlıdır." şeklindeki düzenleme ve sanık hakkında Zile Cumhuriyet Başsavcılığının 28/12/2009 tarih ve 2009/41-1553 sayılı Kovuşturmaya Yer Olmadığı kararına şikayetçi tarafından itiraz edilmesi üzerine Tokat Ağır Ceza Mahkemesinin 14/06/2010 tarih ve 2010/892 Değişik İş sayılı karan ile itirazın reddine karar verilmesi nazara alındığında yeni delil varlığı nedeniyle kamu davası açılabilmesi için Tokat Ağır Ceza Mahkemesinin bu hususta karar vermesi gerektiği gözetilmeyerek yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, 5. CD., 21/05/2014,828/5564

Fuhuş suçundan şüpheli C... Ö.... hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 17.10.2006 tarihli ve 2006/5633-3777 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına karşı vuku bulan itirazın şikâyetçinin belirttiği tanıkların dinlenmediğinden bahisle kabulüne ve gereği yapılmak üzere evrakın Fethiye Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine dair Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.12.2006 tarih ve 2006/883 D.İş sayılı kararının; 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 173/4. maddesi itirazın kabulü durumunda Cumhuriyet Savcısının iddianame düzenleyerek mahkemeye vereceğine işaret etmekte olup, karar için soruşturmanın genişletilmesi gerekli görülürse bu husus açıkça belirtilmek suretiyle O Yer Sulh Ceza Hâkiminin görevlendirilebileceğinin anılan kanunun 173/3. maddesinde düzenlenmiş olması karşısında, soruşturma eksikliklerinin C.Savcılığınca tamamlanmasına yönelik olarak yazılı biçimdeki gerekçesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi gereğince bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı

Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 28.02.2007 gün ve 10519 sayılı Kanun yararına bozmaya atfen C.Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı ile birlikte tevdi kılınmakla gereği düşünüldü:

5271 sayılı CMK’nın 173/3. maddesi uyarınca itirazı inceleyen başkanın karar için soruşturmanın genişletilmesine gerek görmesi halinde bu hususu açıkça belirtmek suretiyle O Yer Sulh Ceza Hâkimini görevlendirmesi ve sonucuna göre bir karar vermesi gerektiği halde, kovuşturmaya yer olmadığına dair karan tanıkların dinlenmediğinden bahisle kaldırması isabetsiz, bu itibarla kanun yararına bozma nedeni yerinde olduğundan Muğla 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 22.12.2006 gün ve 2006/883 D.İş sayılı kararının CMK’nm 309/3. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmek üzere dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, (5. CD., 09.04.2007,2007/3157-2007/2693)

5271 sayılı CMK’nm 173/3. maddesi uyarınca itirazı inceleyen başkan karar için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle 0 Yer Sulh Ceza Hakimini görevlendirmesi ve sonucuna göre bir karar vermesi gerektiği halde, kovuşturmaya yer olmadığına dair karan bilirkişi incelemesi yaptırılmadığından bahisle kaldırması isabetsiz, bu itibarla kanun yararına bozma nedeni, yerinde olduğundan (5. CD., 03.01.2006, 2005, 19367 3)

CMK’nm 172 ve 173/1-2 maddelerine göre, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara karşı sadece suçtan zarar görenin itiraz hakkının olduğu, şüpheliye bu hak tanınmadığından,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanım yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği yerinde görüldüğünden, .... BOZULMASINA ... (7. CD., 14.07.2010, 2769/12824)

Özü: Akıl hastalığı bulunan sanık hakkında, kovuşturmaya yer olmadığı karsı verilerek, tedbir istemli dava açılamaz. CMK'nrn 172 maddesinde akıl hastalığı bulunması kovuşturmaya yer olmadığı karan verilmesi nedeni değildir.

Akıl hastalığı bir şahsi cezasızlık sebebi olmayıp kusurluluğu ortadan kaldıran bir haldir, bu nedenle Cumhuriyet savcısı CMK’nın 171. maddesi hükmüne dayanarak takdir yetkisini kullanıp sucu islediği tarihte akıl hastası olan fail hakkında kovuşturmaya yer olmadığına karar veremez, soruşturma evresi sonunda toplanan deliller suçun islendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa iddianame düzenlemek suretiyle dava açmak zorundadır.

Bu ilkeler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Suç tarihinde akıl hastası olduğu kabul edilen şüpheli hakkında yüklenen suçtan görevli mahkemeye dava açılıp suçun sübutunu ve vasfını belirlemeye yönelik olarak yargılama yapıldıktan soma sonucuna göre suç sübut bulmadığı takdirde beraatine, sübutu halinde ise CMK’nrn 223/3-a maddesi uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına ve TCK’nın 57. maddesi gereğince de akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden doğrudan tedbire hükmedilmesi, 9. CD., 27.03.2012,14262/4024

Suçun failinin kimlik ve adres bilgilerinin tespitinin mümkün bulunmadığından bahisle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Kanun'un 160. maddesinde yer alan "Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür." şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 14/11/2007 tarihli ve 2007/9636-9375 sayılı ilamında da belirtildiği üzere, müştekinin şüphelendiği kişilere yönelik iddialarının araştırılmadığı, şüphelilerin beyanlarına başvurulmadığı, kolluk biriminin cevabi yazısı ile yetinildi- ği, ortada 5271 sayılı Kanun'a uygun bir soruşturmanın bulunmadığı bir durumda, anılan Kanun'un 160. maddesi ve diğer maddeleri uyarınca soruşturma yapmasını sağlamak maksadıyla itirazın kabul edilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmediğinden ... 11. CD., 12.06.2013,12323/9931

Şüpheliler hakkında, kusurlu olmadıkları ve maktulün ölümünün kendi kusurundan ileri geldiğinden bahisle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiş ise de, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 160. maddesinde yer alan "Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığma karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, ermindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür." şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, meydana gelen kaza nedeniyle, ruhsata aykın yapıldığı anlaşılan söz konusu binanın hangi tarihte yapıldığı, Bedaş tarafından bu binaya hangi tarihte elektrik bağlandığı, müşteki ve komşulannın Bedaş'a elektrik hattının değiştirilmesi için talepte bulunup bulunmadıkları, maktulün ölümüne neden olan elektrik tellerinin mevzuata uygun olup olmadığı hususlarının 5237 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 173/3. maddesi gereğince araştırıldıktan sonra, maddi gerçeğin kuşkuya yer vermeyecek şekilde belirlenmesi ve olay nedeniyle kusuru belirlemek amacıyla mahallinde keşif yapılarak teknik üniversite öğretim görevlilerinden veya içlerinde elektrik mühendisinin de bulunduğu iş güvenliği uzmanlarından oluşan bilirkişi heyetinden rapor aldırılmaksızın verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara karşı yapılan itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde itirazın reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 12. CD., 20.06.2013,13323/16950

Mağdurenin 16.09.2005 günü polise müracaatı üzerine başlatılan soruşturma sonucu Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığının 20.04.2007 gün ve 2007/3551 sayılı Karan ile kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı iddiaları konusunda kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verildikten sonra, 21.04.2008 tarihinde yapılan denetim sırasında Adalet Başmüfettişi ve Cumhuriyet Başsavcısının yeterli delil top- lanmadıSı tavsiyesi üzerine kovuşturmaya ver olmadıkına dair kararın kaldınlmasma karar verildiSi. bu defa veni bir delil de elde edilmemesine ra&men kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçlarından Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığınca

22.02.2011 günlü iddianame ile kamu davası açıldığı anlaşılmakla; 5271 sayılı CMK’nın 172/2. maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına karar verildikten sonra yeni bir delil meydana çıkmadıkça aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı, aynı Kanunun 173/1. maddesine göre mağdurenin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren mağdurun onbeş gün içinde, bu karan veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz hakkının bulunduğu, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın tebliğ sonucu itiraz edilmeden kesinleşmesi veya itirazın merciince reddedilmesi halinde, yeni delil elde edilmeden açılan kamu davasının reddinin gerekeceği, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve çocuğun nitelikli cinsel istisnai suçlarından kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın mağdureye veya kanuni temsilcilerine tebliğ edildiğine dair tebligat parçasının bulunmadığı gözetilerek tebligat yapılıp yapılmadığı, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın kesinleşip kesinleşmediği araştırılarak, tebligat yapılmamış ise kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın mağdureye tebliği ile karara itiraz halinde itiraz sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken, iddianame düzenlemek için yeterli “yeni” delil bulunmadıkça, idari denetim diye ifade edilen Başsavcının denetimi yoluyla ya da başka herhangi bir yolla, kovuşturmaya ver olmadığı kararım ortadan kaldırarak iddianame düzenlenemeyeceği gözetilmeden, Adalet Başmüfettişi ve Cumhuriyet Başsavcısının tavsiyesi üzerine yeni delil de elde edilmemesine rağmen açılan kamu davasında yargılamaya devamla yazılı şekilde hüküm kurulması, 14. C1X, 23.01.2014,10820/755

Dosya kapsamından; mağdurenin Cumhuriyet Başsavcılığına verdiği 05,05.2005 havale tarihli dilekçesi üzerine başlatılan soruşturma sonucu Şişli Cumhuriyet Başsavcılığının 12.06.2006 gün ve 2005/43773 sayılı Kararı ile tehdit, hakâret, aile efradına kötü muamele ve zorla ırza geçme iddiaları konusunda ek kovuşturma olmadığına karar verilerek sadece kasten yaralama eyleminden dolayı 12.06.2006 gün ve 2006/498 sayılı iddianame ile Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesine kamu davası açıldığı, Şişli 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 23.06.2006 gün ve 2006/288 iddianamenin değerlendirilmesi karan ile darp konusunda alman raporun yetersiz olduğu ve uzlaşma girişiminde bulunulmadan iddianame tanzim edildiği belirtilerek iddianamenin iadesine karar verildikten sonra Şişli Cumhuriyet Başsavcılığınca bu defa yeni bir delil de elde edilmediği halde ırza geçme suçundan iddianame tanzimi için 07.01.2007 tarihinde fezleke tanzim edilerek dosyanın İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına gönderildiği ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 21.01.2008 tarihinde İstanbul 6. Ağır Ceza Mahkemesine ırza geçme suçundan kamu davası açıldığı anlaşılmakla; 5271 sayılı CMK’nın 172/2. maddesine göre kovuşturmaya yer olmadığına karar verildikten sonra yeni bir delil meydana çıkmadıkça aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı, aynı Kanunun 173/1. maddesine göre mağdurenin kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren mağdurun onbeş gün içinde, bu karan veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz hakkının bulunduğu, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına ilişkin kararın tebliğ sonucu itiraz edilmeden kesinleşmesi veya itirazın merciince red edilmesi halinde veni delil elde edilmeden acılan kamu davasının reddinin gerekeceği, dosyada ırza geçme suçundan kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın mağdura tebliğ edilip edilmediğine dair tebligat parçasının dosyada bulunmadığı gözetilerek tebligat yapılıp yapılmadığı, kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair kararın kesinleşip

kesinleşmediği araştırılarak, tebligat yapılmamış ise kovuşturma yapılmasına yer olmadığına olmadığına ilişkin kararın mağdura tebliği ile karara itiraz halinde itiraz sonucuna göre sanığın hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken eksik araştırma ile hüküm kurulması,

Kabule göre de; 765 sayılı Türk Ceza Kanununda eşe yönelik ırza geçme eyleminin suç olarak

düzenlenmediği gözetilmeden yazılı şekilde mahkûmiyete hükmolunması, 14. CD., 28.11.2013, 586/12390

Aydın Cumhuriyet Başsavcılığınca şüpheliler hakkında yürütülen soruşturma sonunda verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına itiraz üzerine, Söke 1. Ağır Ceza Mahkemesince itirazın kabulü ile kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kaldırılmasına ve gösterilen soruşturma eksikliklerinin Aydın Cumhuriyet Başsavcılığınca tamamlanmasına karar verilmiş olup, CMK'nın 173/3 maddesinin, “mahkeme kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise, bu hususu açıkça belirtmek suretiyle o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir” şeklindeki düzenlemesi karşısında ve Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 2007/2-247-257 sayılı ve 01/12/2007 tarihli kararında da açıklandığı üzere, mahkemece itiraz kabul edilerek kovuşturmaya yer olmadığı kararı kaldırılmakla artık sulh ceza hakiminin görevlendirilemeyeceği gözetilmeden, soruşturmanın tamamlanması için dosyanın aynı Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesinde isabetsizlik olmayıp...

15. CD., 01.07.2013,13656/12107