26
1 28.06.2013

Kapsül Plus Sayı 11

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Trakya Üniversitesi Biyoloji Bölümü

Citation preview

Page 1: Kapsül Plus Sayı 11

1

28.06.2013

Page 2: Kapsül Plus Sayı 11

2

TEŞEKKÜRLER

Yükseköğrenim eğitimini aldığımız ve bizlere biyoloji konusunda temel bilgi-

leri aktaran saygıdeğer hocalarımızdan başlayarak yetişmemizde emeği geçen bütün

hocalarımıza teşekkürü bir borç biliriz.

Huzurlu bir çalışma ortamı sağlayan ve her zaman desteğini esirgemeyen Fen

Fakültesi Dekanlığına, Biyoloji Bölüm Başkanı sayın Prof. Dr. Yılmaz ÇAMLITE-

PE’ye ve Bölüm Başkan yardımcısı sayın Doç.Dr.Murat YURTCAN’a teşekkür ede-

riz.

Bizi kapsül adlı duvar gazetesi hakkında çalışmaya teşvik eden sayın Uzm.Dr.

Volkan AKSOY’a, yine halen yürütmekte olduğumuz Kapsül Plus dergisi ve duvar

gazetesi hakkında desteğini bizden esirgemeyen aynı zamanda danışmanlığımızı üstle-

nen sayın Doç.Dr. Fulya Dilek GÖKALP MURANLI’ya teşekkür ederiz.

Eserde bulunan yazıların taslaklarını inceleyen ve değerli eleştirileriyle katkı-

lar sağlayan sayın Doç.Dr.Ayşegül ÇERKEZKAYABEKİR, Araş.Gör.Dr. Kadri KI-

RAN, Araş.Gör.Dr. Utku GÜNER, Araş.Gör.Dr.Mithat AYDOĞDU, Araş.Gör.Dr.

Ebru DİKER, Araş. Gör. Dr. Gazel Burcu GÜLTEKİN’e şükran borçluyuz.

Derginin yayınlanmasında ve basılmasında emeği geçen sayın Doç.Dr.Hayati

ARDA’ya ve Fizik Bölümü öğretim üyesi sayın Doç.Dr.Şaban AKTAŞ’a katkıların-

dan dolayı teşekkür ederiz.

Derginin genel yayın koordinatörü Mete Arslan KONAK’a ve derginin genel

başkanı Tayfun GÖZLER’e katkılarından ve çalışmalarından dolayı teşekkürler ede-

riz.

Özellikle yazdıkları yazılarla Kapsül Plus dergisinin ve duvar gazetesinin

oluşmasında, hazırlanmasında, gelişmesinde katkıda bulunan tüm hocalarımıza ve öğ-

renci arkadaşlarımıza, özverili çalışmalarından dolayı teşekkür ederiz.

Page 3: Kapsül Plus Sayı 11

3

,

VİZYON

Kapsül Plus dergisi tamamen bağımsız, güvenilir ve uzman habercilik ilkelerini

benimser. Aylık yayın olması nedeniyle analizler ve yorumlar derginin temelini oluştu-

rur. Kapsül Plus dergisinde çıkan yazılar bilimsel değer taşıyan ve dergi içeriğine uyan

konuların analiz ve yorumlamasıdır. Kapsül Plus dergisi etnik, cinsel, ırksal, ulusal ve

inanç temelindeki tüm ayrımcılıklara şiddetle karşı çıkar. Kapsül Plus Trakya Üniversite-

sinin üniversiteler sıralamasında daha üst sıralara yükselmesi için yapılan tüm çalışmala-

rı da yürekten destekler.

MİSYON

Kapsül plus dergisi Trakya Üniversitesinde ki tüm akademik birimlerin toplum-

sal kültürel ve bilimsel alanda tartışma platformu olmayı amaçlar. Kapsül Plus dergisi

Trakya Üniversitesinin öğrenci dergisi olmayı hedefler. Ayrıca Kapsül Plus dergisi yayın

ilkelerine uyan herkesin dergiye yazılarıyla katkıda bulunması için gayret gösterir.

Tayfun GÖZLER

Page 4: Kapsül Plus Sayı 11

4

PSİKOLOJİNİN DNA'SI

AYNA NÖRONLAR

Sayfa 6

PROBİYOTİKLER VE SAĞLIKLI YAŞAM

‘Probiyotik’ terimi ‘yaşam için’ anlamına ge-

len Yunanca bir sözcükten türetilmiştir. FAO

(Gıda ve Tarım Organizasyonu) ve WHO

(Dünya Sağlık Örgütü)’nce probiyotikler

‘yaşayan mikroorganizmalar’ olarak tanım-

lanmaktadır.

Sayfa 7

“NEDEN?” DİYE SORMANIN

ZAMANI GELDİ

Sayfa 9

PANDALARIN GELİŞİM SAFHALARI

3 aylık olduğunda tek başına yürümeye, 5 ay-

lık olduğunda ise koşmaya ve bambunun tadı-

na bakmaya başlar. Bebek panda bir buçuk

seneden uzun bir süre annesinin yanında kalır.

Ancak bu uzun dönemin sonunda tek başına

yaşamaya hazırdır.

Sayfa 14

ÖLÜM TANIĞI SİNEK

Sayfa 12

NESLİ TÜKENMEKTE OLAN

DENİZ CANLILARI

Sayfa 18

BİYOLOJİ GÜNDEMİ

Sayfa 17

CANLILAR DÜNYASI

Sayfa 20-21

K

A

P

S

U

L

P

L

U

S

S

A

Y

I

11

Page 5: Kapsül Plus Sayı 11

5

Değerli Kapsül Plus Okuyucuları Merhaba ;

Sizlere Kapsül Plusun yeni editörlerinden sıfatımızı

kullanarak ulaşıyoruz. Bayrağı devralarak üstlendiğimiz bu

sorumluluk bir yandan heyecan verici diğer yandan ise gu-

rur verici. Sizlerin karşısında olmak bu dergiyi hazırlamak

ve sizlere sunmak bizim için bambaşka bir görev aşkı, şevk

kaynağı. Günden güne canlıların ve yaşadığımız dünyanın

değeri değişmekte, bunun farkında olabilen herkes bilinçli

birer okuyucu olmaktadır. Hedefimiz okurken keyif alacağı-

nız bir dergi hazırlamak. Bu hedefimizi gerçekleştirmek için

sizlerin görüş ve önerileri bizlere yol gösterecektir.

Yenilenen, değişen ve müthiş bir değişim göste-

ren bir dergiyle karşı karşıyasınız. Yeniliklere açık olmanız

ve bunun zevkine vararak okumanızı temenni ederiz.

Saygılarımızla...

Kapsül Plus ailesi

olarak

üniversitemizin

Balkan Kongre

Merkezinde

gerçekleştirilen

Fen Fakültesi

mezuniyet

törenindeydik.

ASLIHAN DİKMEN

EDİTÖRLERİMİZİN

KALEMİNDEN

GENEL YAYIN

KOORDİNATÖRÜ

Mete Arslan KONAK

EDİTÖRLER

Aslıhan DİKMEN

Özge BİÇEROĞLU

GENEL BAŞKAN

Tayfun GÖZLER

GENEL BAŞKAN YARDIMCISI

Emine Ceyda SÖZÜER

İLETİŞİM

Trakya Üniversitesi

Fen Fakültesi

Biyoloji Bölümü

[email protected]

ÖZGE BİÇEROĞLU

Page 6: Kapsül Plus Sayı 11

6

Minel BORİMALİ

PSİKOLOJİNİN DNA'SI AYNA NÖRONLAR

Kendinizi hiç, başkaları-

nın mimiklerini taklit ederken yakala-

dınız mı, ya da nerede duyduğunuzu

hatırlamadığınız bir şarkının dilinize

dolandığı oldu mu? Esneyen birinin,

ortamdaki diğer kişilerin de uykusunu

getirdiğini ve esnemelerin giderek

arttığını çoğumuz biliriz.

1990'larda Vittorio Gallase

ve Giacomo Rizzolatti adlı iki İtalyan

bilim adamı düşünce okuma konu-

sunda maymunlar üzerinde yaptıkları

deneyler sırasında yeni bir tip nöron

keşfettiler. Bu nöronlar, belli işleri

yaparken aktif hale geliyorlardı, tesa-

düfen fark edilen diğer özellikleri ise

bir başkası aynı işi yaparken de aktif

hale geçmeleriydi. Bu nöronlar pri-

matları, insanları ve kuşları karşısın-

dakini taklit etmeye zorluyordu. Bu

özelliklerinden dolayı "ayna nöron "

adını aldılar. Daha sonra yapılan araş-

tırmalar ayna nöronların insan bey-

ninde broca denen ve konuşmadan

sorumlu olduğu bilinen bölgede bu-

lunduğunu gösterdi. Bilim insanları

buradan yola çıkarak, konuşmanın,

başkalarının hareketlerini tanıma ve

algılama ile başladığını düşündüler.

Önceleri el kol işaretlerine ve mimik-

lere dayanan haberleşme, zaman için-

de konuşmaya dönüşmüştü.

Düşmanınızın yüzündeki ifa-

de birazdan ne yapmanız gerektiği

hakkında her zaman iyi bir fikir ve-

rir.Kendinizi konuşurken düşünün,

elleriniz ve kollarınız konuşmayı ta-

mamlamaya çalışırlar ya da kimi za-

man sözcüklerinizle saklamaya çalış-

tığınız düşüncelerinizi yüz ifadeniz

ele verir. Vücut dili ya da empati üze-

rine onlarca kitap bulabilirsiniz bu-

gün. Bilim insanları günümüzde ayna

nöronları psikolojinin DNA'ları ola-

rak görüyor.

Son yıllarda yapılan

psikoloji araştırmalarının teme-

lini oluşturan ayna nöronlara

"sürü psikolojisinin" ortaya çık-

masında aktif rol verildiği anla-

şılmaktadır. Maç seyrederken

insanların birbirlerini taklidi,

mitinglerde insanların daha son-

raları kendilerinin bile hayretle

karşıladığı aşırılık ve taşkınlık-

ları ayna nöronların rollerine

birer örnektir.

Şizofreni, otizm ve di-

ğer bazı psikiyatrik bozuklukla-

rın temelinde de ayna nöronların

rol oynayabileceği düşünülmek-

tedir. Buna "kırık ayna teori-

si" denmektedir. Bu tip psikolo-

jik hastalığı olan kişiler karşı-

sındakine ayna olamamakta,

yani empati kuramamakta veya

aynasındaki görüntü kırık ol-

maktadır. Aynadaki bu kırıklar

arasındaki bağlantı iyi kurulup

yapıştırılamadığından, hasta kişi

karşısındakinin hisleri konusun-

da doğru bir yoruma ulaşama-

maktadır. Ağlaması gereken

yerde gülmek istemektedir. En

yakınının cenaze merasiminde

üzülmesi ağlaması gerekirken

veya en azından diğer üzülen

insanları taklit etmesi gerekir-

ken, o hasta kişi defin sonrası

dağıtılacak kumanyayı düşün-

mektedir.

Merak edilen sorudur

"Her şey nasıl başladı?". Her

şey, yansıma ile başladı, mil-

yonlarca kilometre öteden gelen

güneş ışını dünyaya vardığında,

yansıdı. Yansıma bugün beyin-

lerimizde devam ediyor.

Kendinizi konuşurken düşünün,

elleriniz ve kollarınız konuşmayı

tamamlamaya çalışırlar ya da

kimi zaman sözcüklerinizle sak-

lamaya çalıştığınız düşüncelerini-

zi yüz ifadeniz ele verir. Vücut

dili ya da empati üzerine onlarca

kitap bulabilirsiniz bugün. Bilim

insanları günümüzde ayna nöron-

ları psikolojinin DNA'ları olarak

görüyor.

Page 7: Kapsül Plus Sayı 11

7

PROBİYOTİKLER VE SAĞLIKLI YAŞAM

‘Probiyotik’ terimi ‘yaşam için’ anlamına gelen Yunanca bir sözcükten türetil-

miştir. FAO (Gıda veTarım Orgaizasyonu) ve WHO (Dünya Sağlık Örgütü)’nce probi-

yotikler ‘yaşayan mikroorganizmalar’ olarak tanımlanmaktadır. Çeşitli bakteri cinsleri

probiyotik olarak kullanılmaktadır. Bunların başında Lactobacillus, Bifidobacte-

rium, Escherichia, Enterococcus, Bacillus ve Streptococcus gelmektedir. Bununla bir-

likte Saccharomyces’ e dahil bazı fungal suşlar da probiyotik olarak kullanılmaktadır.

Probiyotik kavramının ortaya çıkışı 1908 yılı-

na kadar uzanmaktadır. Nobel ödüllü araştırıcı Eli

Metchnikoff Bulgar köylülerinin uzun yaşamının sırrı-

nın fermente süt ürünlerinin tüketimine bağlı olduğu-

nu öne sürmüştür. ‘Probiyotik’ terimi ilk olarak 1965

yılında Lilly ve Stillwell tarafından bir organizma ta-

rafından salgılanan ve diğer organizmaların üremesini

engelleyen anlamında kullanılmıştır. Marteau ve ark.

(2002) mikrobiyal hücrelerden oluşan komponentlerin

sağlık üzerine yararlı etkilerinin olduğunu belirtmiş-

lerdir.

İnsan vücudu en az 500 türe ait tahmini olarak

100 trilyon bakteri hücresi tarafından desteklenmekte-

dir. Araştırıcılar ‘iyi’ bakterilerin sadece sağlıklı bir

sindirim sisteminin değil ayrıca sağlıklı bir immun

sistemin oluşmasını da sağladığını keşfetmişlerdir.

Doğduğumuz zamana kadar mikroplardan tamamen

arınmış durumdayızdır. Rahimden dışarı çıkmayla

beraber ise vücudumuzdaki hücre sayısının 10 katı

kadar fazla sayıda mikropla bombardımana uğrarız.

Probiyotikler yani iyi mikroplar, vücudun immün sis-

temiyle beraber çalışarak kötü mikropları uzak tutma-

ya yardım etmektedir. İyi ve kötü mikroplar arasındaki

bu simbiyotik birliktelik iyi mikropların önemini orta-

ya koymaktadır. Bu iyi bakteriler veya probiyotikler

‘arkadaş’ bakteriler olarak da isimlendirilmektedir

çünkü işleri, bağırsak popülasyonunu düzenlemektir

ve vücuttaki birçok önemli biyolojik fonksiyondan

sorumludurlar.

Probiyotikler:

Kötü bakteri popülasyonunu indirgemekte-

dir.

Patojenik organizmaların sindirim sistemini

istila etmesini engellemektedir.

Bağırsak duvar kaslarının kasılmasına ve

gevşemesine yardım etmektedir.

Bağırsak hareketlerini düzenlemektedir.

İnflamasyonu azaltmaktadır.

Besinlerin emilimini arttırmaktadır.

Probiyotikler ve Obezite Probiyotikler ve obezite arasındaki olası

bir bağlantı araştırmalar için önemli bir başlık

olarak ortaya çıkmaktadır. Probiyotiklerin ve ba-

ğırsak mikroflaorasının metabolizmaya önemli

katkıları vardır. Yapılan bir çalışmada bağırsakta-

ki bakterilerin obezite ile savaşmaya yardım ettiği

gösterilmiştir. Hamile kadınlar üzerinde yapılan

bir çalışmada ise, hamileliğin ilk üç aylık döne-

minde probiyotik verilen kadınlarda daha az obe-

zite gözlemlenmiştir. Aynı çalışmada, sıklıkla

kullanılan probiyotikler olan Lactobacil-

lus ve Bifidobacterium içeren kapsüllerden gün-

lük olarak alan bireylerde en alt seviyede obezite

ve en alt seviyede yağ yüzdesi gözlenmiştir.

Page 8: Kapsül Plus Sayı 11

8

Probiyotikler ve Antibiyotikler Vücudumuzda doğal olarak yaşayan bakteriler

bulunmaktadır. Fakat yetersiz beslenme, çevresel tok-

sinler, stres, antibiyotikler, immun baskılayıcı terapiler,

ışın tedavisi ve diğer faktörler mide rahatsızlıklarına,

sindirim problemlerine ve kolon kanseri gibi hastalık-

lar için önemli olan sindirim sistemi florasının kompo-

zisyonunun değişmesine neden olmaktadır.

Antibiyotikler vücutta infeksiyona neden olan bakteri-

lerin gelişmesini inhibe etmektedir. Bununla birlikte

iyi bakterilerin ölmesine yol açmaktadır. Michigan

Sağlık Sistem Üniversitesi’nde probiyotikler ile çalışan

araştırmacı Dr. Garry Huffnagle doğal bağırsak florası-

nın antibiyotik kullanımından etkilendiğini açıklamış-

tır:

Probiyotikler ve Kanser Bağırsak tümörlerinde Lactobacillus gibi probiyotik

bakteriler mutajenik bileşiklere bağlanarak tümör geli-

şiminin durdurulmasına veya tümörden korunmaya

katkı sağlamaktadır. Ayrıca bağırsakta yaşayan ve pro-

karsinogenlerin karsinogenlere dönüşmesine neden

olan bakterilerin üremesini baskılamaktadır. Lactoba-

cillus cinsine ait bakteriler bağırsak mikroflorasını de-

ğiştirerek ve β-glukoronidaz ve diğer karsinojen sevi-

yelerini düşürerek kansere yakalanma riskini azaltmak-

tadır. Yapılan çalışmalar, L. casei gibi probiyotiklerin

kullanımının idrar kesesi kanserinin tedavi sonrası tek-

rar ortaya çıkma olasılığını düşürdüğünü göstermiştir.

Fakat bu bulguların yapılacak yeni çalışmalarla doğru-

lanması gerekmektedir.

Probiyotik Gıdalar Probiyotikler, tükettiğimiz ve sağlığımız için iyi olan

bakterilerdir. Süpermarketten satın alabileceğimiz

çok sayıda gıdada bulunmaktadır ve bu gıdaların tat-

ları oldukça lezzetlidir. Probiyotikleri peynir, yoğurt

gibi tükettiğimiz kültüre edilmiş mandıra ürünlerin-

den sağlamak mümkündür. Probiyotik gıdaların ilaç

olmadıgı ve tüketimine baslandıgında ara verilme-

mesi gerektigi, aksi halde bağırsak florasının kısa

süre içinde eski haline döneceği unutulmamalıdır.

‘’Vücudumuzdan iyi mikropları uzaklaştırmanın im-

mün sistemi daha zayıf hale getirmeyle sonuçlandı-

ğına ve astım gibi alerjik ve kronik hastalıkların

görülme sıklığında artışa neden olduğuna inanmak-

tayız.

Doktorunuzun önerdiği antibiyotikleri aldığınız za-

manı takiben probiyotiklerin farklı formlarını ala-

rak bağırsağınızdaki mikroflorayı olması gereken

duruma geri çevirmelisiniz. Bu durum sağlığınızı

daha iyi hale getirecektir. ‘’

Kaynaklar:

Gupta V, Garg R. Probiotics. Indian J Med Microbiol

2009;27:202-9

Study in pregnant women suggests probiotics may help

ward off obesity. The 17 th European Congress onobe-

sity Amsterdam 69 May 2009.

Aso Y, Akaza H, Kotake T, Tsukamoto T, Imai K, Nai-

to S. Preventive effect of a Lactobacillus ca-

sei preparation on the recurrence of superficial bladder

cancer in a double -blind trial. The BLP Study Group.

Eur Urol 1995;27:104-9.

http://www.naturalnews.com/019920_microbes_probiotic_health.html#i

xzz2NKw0B72L

Deniz YÜKSEL

Page 9: Kapsül Plus Sayı 11

9

“NEDEN?” DİYE SORMANIN ZAMANI GELDİ

İnsanoğlunun dünya üzerinde nasıl var olduğu hala birkaç tartışmalı teori ile kanıtlanmaya çalışılmak-

tadır. Fakat hala kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Biz de bu yazımızda biyolojinin kısaca tarihi ve nasıl var

olduğumuz hakkındaki teorilerle birlikte yeryüzündeki görevlerimiz hakkında düşüneceğiz. İnsanoğlu var olu-

şuyla birlikte kafasında birçok sorular üretmeye başlamıştır ve bu soruların çoğunda “Neden?” demiştir kendi

kendine. Örneğin; Ben şu an bu yazıyı neden okuyorum? Ben neden varım? Neden kuşlar gibi uçamıyorum?

Neden balıklar gibi su altında yaşayamıyorum? vs. diyerek sorgulamış her merak uyandırıcı farklılıkları. Me-

rak günümüzde kötü bir olgu gibi algılansa da aslında merak ettikçe kendimizi geliştiriyor ve insani değerler

kazandırıyoruz hala olağanüstü olan gizemli yapımıza. Hatta her araştırma ile birlikte bir kademe daha ulaşı-

yoruz kendi varlığımızın nedenlerine.

Neden laboratuvar ortamında veya doğal

ortamında araştırmada kullanılan, canlı veya canlı

gruplarının gizemini her seferinde tekrar çözmeye

çalışalım ki? diye düşünüp, yaptığı araştırmaların

ve verilerin değişen bilgi darağacıyla birlikte so-

nuca daha hızlı ve güvenilir şekilde yaklaşmak

için her kullandığı canlıya bir isim koyma gerekli-

liğini hissetmiştir. Tabii canlılara verilecek isim

için tüm insanlığın ortak kullanabileceği bir dilin

seçilmesi en doğrusuydu. Seçilen dil “Latince” idi.

Peki neden Latince? Çünkü Latince aktif olarak

kullanılmayan, ölü bir dil olduğu için yapısında

bozulmanın en zor olduğu dildi. Bu şekilde, ortak

olarak kullanılacak bir dil öğrenildikten sonra hiç-

bir değişiklik olmadan kullanımı en kolay olacak

dil olarak görüldü. İlk olarak M.Ö. Hippocrates

hayvanlar üzerine türler saymıştır. Devamında da

Aristo, Linné, R. Hooke gibi ünlü bilim insanları

hayvan, bitki gibi canlı gruplarını belli kurallarla

sınıflandırmış ve sistematik bilimini geliştirmişler-

dir. Tabii ki bu birbirinden değerli canlı grupları

içinde belki de en önemlisi Homo sapiens olmalıy-

dı. Yani “Akıllı İnsan” veya bazı bilim insanlarına

göre “Düşünebilen Hayvan”.

Her araştırma ile kendi yapısına giden gi-

zemli yolculukta bir yeni bilgi ile tanışmıştır insan.

Her seferinde de anlamıştır ki dünya üzerinde var

olan tüm canlı ve cansız varlıklarla yakından veya

uzaktan da olsa, bir ilişki içerisinde olduğunu. Gü-

nümüzde de en geçerli olan varoluş teorilerinin

çoğunda da bu ilişkiyi odak almıştır kendine. Tabii

ki bu teorilerin hepsine ulaşmak içinde her seferin-

de “Neden?” diyerek çizmiştir yolunu. Teori ve

hipotezler oluştururken birçok canlılardan fayda-

lanmış ve sonuç olarak yaklaşık 4,5 – 5 milyar yıl-

lık dünyamızda tüm canlıların bizden daha yaşlı

olduğu sonucuna varmıştır.

Page 10: Kapsül Plus Sayı 11

10

Canlı veya fosil tüm türler için nereden ve neden geldiği araştırılmıştır. Acaba Salmo trutta (Alabalık) neden

var, yararları, zararları neler? veya Ulva lactuca (Deniz Marulu) nereden geliyor, ataları kimler, genel özellikleri han-

gi canlılarla benzer? Tabii bu soruların en önemlisi de kendimize sorulan olmuştur. İnsan neden var? Ekolojik nişleri

nelerdi? İşte bu ve bunlara benzer en önemli soruların yanıtı tabi ki de insan ve diğer canlıların nasıl oluştuğunun

bulunmasından geçmekteydi.

, Yaşadığımız dünyada canlılığın ve devamında da bizlerin nasıl oluştuğunu bulmak için en başlara, ta ki

dünyanın oluşumuna dönmek en doğrusu olacaktır. Teorilerin hepsinde ortak nokta olarak güneşten kopma ege-

mendir. En çok kabul gören teorilerden biri “Nebula Teorisi”dir. Bu teoriye göre hidrojen ve helyum gazlarından

oluşan kızgın kütle (Nebula) evrende dönerken zamanla kendinden parçalar kopmuştur ve bu parçalar ana kütle

etrafında dönüşünü sürdürmüştür. Yeterli uzaklığa eriştikten sonra soğumuş ve gezegenleri meydana getirmiştir.

Bir diğer teoride “Big Bang Teorisi”dir. Bu teoride de evrenin ve dolayısıyla gezegenimizin büyük bir patlama

sonucu oluştuğunu ileri sürmektedir. Bu teori en çok kabul gören kuramdır. En son olarak İngiliz bilim adamı

Stephen Hawking tarafından geliştirilmiş ve bu kuramı doğrulayan bilgiler elde etmiştir. Yani dünyamız şu an ki

bilgiler ışığında güneşten kopup soğuyan bir parçadır.

Dünya oluşumu tamamlandıktan sonra asıl konu canlılığın oluşumuydu. Tabii ki dünya oluşumu ile birlik-

te canlı oluşmamıştır. Canlıların oluşumu için dünyanın biraz zamana ihtiyacı vardı. Dünya geçirdiği ekolojik de-

ğişimler sonrasında ilk canlının oluşumu için hazırdı. İlk canlının nasıl meydana geldiği ile ilgili ise birçok teori

üretildi.

Dünya oluşumu tamamlandıktan sonra asıl konu canlılığın oluşumuydu. Tabii ki dünya oluşumu ile birlikte canlı

oluşmamıştır. Canlıların oluşumu için dünyanın biraz zamana ihtiyacı vardı. Dünya geçirdiği ekolojik değişimler

sonrasında ilk canlının oluşumu için hazırdı. İlk canlının nasıl meydana geldiği ile ilgili ise birçok teori üretildi.

Bu teoriler; a-) Kendiliğinden Oluş (Abiyogenez) Görüşü b-) Biyogenez Görüşü c-) Panspermia Görüşü d-) Otot-

rof Görüşü e-) Heterotrof Görüşü f-) Yaratılış Görüşü.

Page 11: Kapsül Plus Sayı 11

11

FAİK KAAN PALUZAR

a-) Kendiliğinden Oluş (Abiyogenez) Görüşü:

Canlı maddeler cansız maddelerden kendiliğinden oluş-

muştur fikrini savunur. Evrimin tartışmaya açıldığı ilk

fikir olması açısından önem taşır. Bu görüşü ilk olarak

Aristo ileri sürmüştür. Yunan filozofu Aristo; “Canlı ken-

diliğinden var olabilir, yani cansız maddelerden kendili-

ğinden meydana gelebilir” diyerek abiyogenez görüşünü

ortaya atmıştır. Yıllar sonra Belçikalı fizikçi Jean Baptis-

te Van Helmont kontrolsüz deneyler sonucunda Abiyoge-

nez görüşünü kanıtlamaya çalışmıştır.

b-) Biyogenez Görüşü: Bir canlının yalnız kendine ben-

zer başka bir canlıdan oluşabileceği görüşüdür. 1862’de

Louis Pasteur’un yaptığı kontrollü deneylerle kabul edil-

miştir. Günümüzde de geçerli bir görüştür. Pasteur yaptı-

ğı bir dizi kontrollü deneyle canlı, cansızdan oluşur görü-

şünü yıkmıştır. Abiyogenez görüşünü savunanlar ile Bi-

yogenez görüşünü savunanlar uzun süre boyunca birbirle-

rine karşılıklı deneylerle yanıt vermişlerdir. Son olarak

Pasteur kontrollü deneyler sonucu Abiyogenez görüşünü

büyük ölçüde çürütmüştür.

c-) Panspermia Görüşü: Bu görüşe göre ilk canlı dünya

dışında, yani başka bir gezegende oluşmuştur. Daha son-

ra bu canlıların spor ya da tohumları göktaşları ile dünya-

ya taşınmış ve canlılık başlamıştır. Canlılığın nasıl oluş-

tuğu hakkında açıklama getirmeyen bir görüştür. Ayrıca

bugünkü bilgilere göre spor ve tohumların uzaydan dün-

yaya gelişleri sırasında sıcaklık, basınç vb. koşullara da-

yanması mümkün görülmemektedir. Ancak imkânsız de-

ğildir.

d-) Ototrof Görüşü: Tüm canlı organizmaların hayatta

kalmaları için besine ihtiyaç duydukları düşünülecek

olursa, ilk canlının da kendi besinini kendisinin yapması

gerekliliği ortaya çıkar. İşte bu görüşe göre ilk canlı ken-

di besinini üretebilen ototrof bir canlıdır. Diğer canlılarda

bunlardan meydana gelmiştir. Ototrof görüşü ilk canlının,

kompleks bir organizma olarak basit bir çevrede oluştu-

ğunu ileri sürer. Fakat canlının oluşumunu açıklamaktan

ziyade bir canlının nasıl beslendiğini açıklayan bir görüş-

tür. Fazla destek bulamamıştır.

e-) Heterotrof Görüşü: Bu hipotez Oparin ve Halden

tarafından ileri sürülmüştür. Buna göre ilk canlının, dün-

yanın geçirdiği uzun süren kimyasal evrim sonucu ortaya

çıkan özel koşullarda, uzun süren bir zaman diliminde,

çok basit olarak oluştuğunu savunur. Bu görüş iki açıdan

önemlidir. Birincisi evrimci bir anlayışa sahiptir. İkincisi

ise S. Miller ve H. Urey bu konuda başarılı deneyler yap-

mışlardır. Fakat deneylerinde kullanılan gazların ilk at-

mosferde var olduğunu ispatlamaları söz konusu değildir.

f-) Yaratılış Görüşü: Tamamen inanç temellidir. Top-

lumdan topluma ve kültürel düzeye göre farklı görüş-

ler mevcuttur. Bilinen en eski görüştür. İlk canlıların

ve insanların doğaüstü güçler, yaratıcılar tarafından

yaratılıp dünyaya gönderildiği görüşünü savunur. İn-

sanların yerleşik hayata geçmeden öncesine kadar da-

yanan bir görüştür. Bilimsel değeri ve geçerliliği sayıl-

mamaktadır.

Biyolojinin tarihinde antik çağlardan günümü-

ze yaşayan dünyanın incelenmesi ele alınmaktadır.

Biyolojinin; Zooloji, Botanik, Evrimsel Biyoloji ve

Tıp gibi dalları eskidir. Her ne kadar biyoloji kavramı

belirli bir bilimsel alan olarak 19. Yüzyılda ortaya çık-

mış olsa da biyoloji bilimleri Ayurveda, Antik Mısır

Tıbbı ve Greko-Romen dünyada Aristoteles ile Ga-

len’in çalışmalarına kadar uzanan tıp tarihine ve doğa

tarihine dayanmaktadır. Bu bağlamda biz insanlar,

yüzyıllar boyu farklı canlı oluşumu teorileri üretsek

bile bir türlü kesin bir bilgiye ulaşmayı başaramadık.

Elbette gün ışığına çıkmayı bekleyen yeni veriler ile

birlikte beklide bize göz kırpan ilk canlıyı keşfedece-

ğiz. Mutlaka sonuç olarak bir gün ilk canlının oluşumu

ile ilgili ve dolaylı olarak insanoğlunun nasıl var oldu-

ğu sırrını çözeceğiz. Fakat dünyanın bizden beklentisi

bunu çözmemizden çok üzerinde yaşadığımız soğumuş

magma kütlesine olabildiğince az derece zarar verme-

miz olacaktır. İnsanoğlunun bir çok ekolojik nişleri

olabilir. Ama bana sorarsanız en önemli görevimiz

üzerinde yaşadığımız yer kabuğunu diğer canlıların

düşünememesine rağmen yaptığı gibi yapıp en iyi şe-

kilde korumak ve ömrünü kısaltmaya çabalamak yeri-

ne daha ne kadar uzatabiliriz diye tartışmak olacaktır.

En başta da dediğim gibi kendi kendimize “NEDEN?”

deme vakti geldi. Artık yeryüzüne en çok zarar veren

düşünen hayvanında gerçek anlamda “Düşünme” za-

manı gelmiş olmalı.

Hepinize tertemiz, mükemmel bir gelecek ve

üzerinde daha güzel yaşanacak bir dünya dilerim…

Page 12: Kapsül Plus Sayı 11

12

ÖLÜMÜN TANIĞI SİNEK

İster toprağın altında, ister üstünde olsun, bir

cesetle karşılaşan polislerin ilk sorduğu ve mutlaka

yanıtlanmasını istedikleri başlıca konu, ölüm zamanı-

dır. Üstelik onlar için, aylar ya da günler değil, kimi

zaman saatler, hatta dakikalar bile önemlidir ve bunun

kolayca hesaplanacağını sanırlar.

Ancak bu hesap, ölümün üzerinden 3-5 gün-

den daha uzun bir süre geçtikten sonra, olay yerine

keşfe gelen doktorun, filmlerde gösterildiği biçimde,

bir bakışta yanıtlayabileceği bir mesele değildir. Ölü-

mü izleyen ilk günlerde çok işe yarayan vücut sıcaklı-

ğında düşme (algor mortis), ölü morluğu (livor mor-

tis) ve ölü sertliği (rigor mortis) gibi değişiklikler gi-

derek kullanılamaz olur. Bundan sonra, kutuplardan

okyanuslara, her ekosistemde yaşamayı becerebilen

eklembacaklıların (arthropoda) dilinden anlayanlara iş

düşer.

40 kilo su, 12 kilo yağ, bir o kadar protein,

yarım kilo şeker ve onlarca minerali içeren ölü bir

bedenden hangi canlının nasıl, ne zaman yararlanaca-

ğı bellidir ve hiç şaşmaz. Örneğin leş sinekleri

(necrophagous diptera), üzeri bir karış toprakla örtülü

olsa bile, ölünün kokusunu, dakikalar içinde ve kilo-

metrelerce öteden fark edebilirler. Ama, ölümden

uzuca bir süre geçtikten sonra ölüm zamanını dakika-

lar, saatler hatta günler doğruluğunda belirlemek, bazı

istisnalar dışında neredeyse olanaksızdır.

Bir adli entomoloğa (böcekbilimci) öylesine

umut bağlanır ki, sadece ölümden sonra geçen süreyi

değil, kişinin bir yerde öldürülüp başka bir yere atıldı-

ğını, ırzına geçilip geçilmediğini, gece mi yoksa gün-

düz mü öldürüldüğünü, suda ne kadar kaldığını, kafa-

sının ne zaman kesildiğini, ölenin alkol ya da uyuştu-

rucu kullandığını söylemesi beklenir.

Hatta zanlının kolundaki, bacağındaki böcek

ısırıklarından ya da otomobilinin hava filtresine takı-

lıp kalan sineklerden, belli bir coğrafi bölgeye gittiği-

ni kanıtlaması istenir. Bir bebek bezinin en son ne

zaman değiştirildiğini, bir yatalağın altının ne zaman

temizlendiğini söyleyecek kişi yine odur. Bir entomo-

logdan beklenti, bunlarla da sınırlı kalmaz, besinler-

deki canlı kalıntılarının gıda kodekslerine uygunluğu,

evdeki karıncalarla hamamböceklerinin nereden, ne

zaman geldiği, ondan sorulur.

Halbuki eklembacaklıların dilinden anlayanlar birer

sihirbaz değildir. Onlar, sadece bir tahmin yürütürler ve ger-

çeği aydınlatacak başkaca bir yöntemin kalmadığı noktada, bu

tahmin bile çok işe yarar. Adalete hizmet eden on binlerce

kimyacı, eczacı, biyoloğa karşın, Türkiye dahil her ülkedeki

uzman sayısının, iki elin parmaklarından az olduğu dikkate

alınırsa, bir tahmin yürütmenin bile ne denli zor olduğu orta-

dadır.

Leş sinekleri (necrophagous dip-

tera), üzeri bir karış toprakla örtülü olsa

bile, ölünün kokusunu, dakikalar içinde

ve kilometrelerce öteden fark

edebilirler.

Page 13: Kapsül Plus Sayı 11

13

ÖLÜMÜN TANIĞI SİNEK

Böcekbilimciler, ölümden sonra geçen sürenin hesaplanma-

sında, geleneksel olarak başlıca iki veri kullanmıştır. 1) Ceset üze-

rindeki larvaların yaşı ve 2) cesede hangi böceğin, hangisinden ön-

ce geldiğinin bilgisi. Sözde kolay, uygulamada olağanüstü zor işler-

dir bunlar ve yapılacak en küçük bir yanlış, entomolojiye fazlaca

güvenen bir iddia makamını yanlış yönlendirebilir ve bu durum,

zanlının başına gelebilecek en büyük felakettir.

Ömre bedel küçük yanlış

1959'da, 12 yaşındaki kız arkadaşının ırzına

geçmek ve onu öldürmekten idama mahkûm edilen,

henüz 14 yaşındaki Kanadalı Steven Murray Trus-

cott'un aleyhindeki başlıca delil, kızın üzerindeki

larvaların 9 Haziran günü saat 19.00 ile 19.45 ara-

sında ortaya çıktığını, buna göre cinayetin aynı gün

saat 17.00 ile 19.45 arasında işlendiğini öne süren

entomolog Neal H. Haskell'in bilirkişi raporuydu.

Truscott, asılarak idama mahkum edildi,

1960'da cezası müebbete çevrildi. Truscott, yıllarca

masum olduğunda ısrar etti, üst mahkemelere itiraz

etti. Nihayet aynı larvalar, cinayetten yaklaşık yarım

asır sonra başka entomologlarca incelendi, larvaların

yaşının, dolayısıyla ölüm zamanının yanlış hesap-

landığı ve cinayetin 9 değil de, 10 Haziran günü iş-

lendiği sonucuna varıldı.

Olay yeri ve ceset üzerinden yaklaşık 250

delili yeniden inceleten Ontario Temyiz Mahkemesi,

28 Ağustos 2007'de Steven Murray Truscott suçsuz

olduğuna karar verdi ve "pardon" dedi. Bu pardonu

lafta bırakmayan Ontario Eyaleti, 48 yıl boyunca

masum olduğunu kanıtlamaya çalışan Truscott'a, 7

Temmuz 2008'de 6.5 milyon dolar tazminat ödedi.

Pardonların olmaması mümkün

Entomologların başlıca yanılma nedeni, böceğin

türünü doğru olarak belirleyememeleridir. Bu yüzyı-

lın yıldızı DNA, bu derde de derman oluyor. Henüz

başlangıcında olmakla birlikte, artık böcek türlerinin

DNA profillerinin depolandığı veri tabanları da var.

Olay yeri inceleme uzmanlarının topladığı yumurta

ve larvaların DNA'sı elde edildikten sonra, profilleri

bankadaki verilerle karşılaştırılacak, böylelikle bö-

ceğin türü kesin olarak saptanacak.

KAYNAK

http://www.khaber.com.tr/yazar-yazisi/prof-dr-

sevil-atasoy/olumun-tanigi-sinek-2409.html

Page 14: Kapsül Plus Sayı 11

14

PANDALARIN GELİŞİM SAFHALARI

Dev Panda (Ailuropoda Me-

lanoleuca), Ayıgiller famil-

yasından, beyaz postu üze-

rinde bölge bölge siyah bü-

yük benekleri olan, iri, tem-

bel, nesli tehlikede olan bir

ayı türüdür. Yetişkin panda-

lar yaklaşık 1,5 m uzunlu-

ğundadır. Erkek pandalar

115 kg ağırlığına ulaşabilir-

ler. Dişi pandalar genellikle

erkek pandalardan daha kü-

çük olup, arada sırada 100

kg'a ulaştıkları olur. Dev

pandalar Sichuan, Gansu,

Shaanxi ve Tibet gibi dağlık

bölgelerde yaşarlar.

Pandalar çiftleşme dönemi

dışında tamamen yalnız yaşar.

Bu durum sadece Nisan-Mayıs

aylarında değişir. Bu dönem-

lerde düne kadar yalnızlıktan

memnun olan panda sesler ve

hırıltılar çıkartır, sesini duyur-

mak için çığlıklar atar.

Dişi pandaların eş konusunda

çok seçici olmaları erkeklerin

işini daha da zorlaştırır. Dişi

panda, erkek pandayı ancak

çok beğenirse yanına yaklaştı-

rıyor. Erkek panda dişi panda-

nın kalbini kazanır ve çiftleş-

me başarılı olursa yaklaşık

dört ay sonra minik bir panda

bebeği dünyaya gelir.

Birkaç hafta sonra gözleri açılır fakat bebek panda hala göremez. Bununla birlikte, yetişkin pandalardan daha iyi

işitir. Gözleri açıldıktan sonra bu durum değişir ve dengelenir.

Yeni doğan panda ancak bir fare büyüklüğünde ve 100 gr ağırlığındadır.Bebek panda küçük ve savunmasız olur.

Doğduğunda gözleri kapalıdır ve uzun süre öyle kalır.

Page 15: Kapsül Plus Sayı 11

15

3 aylık olduğunda tek başına yürümeye, 5 aylık olduğunda ise koşmaya ve bambunun tadına bakmaya başlar. Be-

bek panda bir buçuk seneden uzun bir süre annesinin yanında kalır. Ancak bu uzun dönemin sonunda tek başına

yaşamaya hazırdır.

Çok çabuk gelişip büyüyen pandalar, doğduklarında annelerinden 800 kat daha küçüktürler. Daha dokuz aylıkken

27 kilo olurlar. Oysa doğduktan sonra bizim 27 kilo olmamız için en az 6 yıl geçmesi gerekir. Yetişkin bir panda

günde 15 kilo bambu yer. Bu da senede 6 ton bambu yapar. Bu yüzden günün her saati yemek yerler.

Page 16: Kapsül Plus Sayı 11

16

Page 17: Kapsül Plus Sayı 11

17

BİYOLOJİ HABERLERİ

Okyanusun 111 metre derinliğinde

görüntülendi

Bilim insanları, okyanusların en az bilinen

canlılarından bir tanesine ait nadir ele geçirilen

görüntüleri yayımladı. Boyu 15 metreye kadar

ulaşabilen tepeli kağıt balığı, kıyıdan uzakta ve

derinlerde yaşadığı için hakkında en az bilgiye

sahip olunan deniz canlılarından biridir. Tepeli

kağıt balığının, dünyanın en uzun kemikli balı-

ğı olduğu düşünülüyor.

En Küçük Omurgalı Hayvan

Bilim adamları, Yeni Gine Papua yakınlarında,

dünyanın yaşayan en küçük omurgalı hayvanı-

nı keşfettiler.

Bu minik kurbağa, Güneydoğu Asya’daki sa-

zan balığının rekorunu kırarak en küçük omur-

galı hayvan olarak tarihe geçti. Bu kurbağanın

yetişkin hali, ortalama 7,7 mm uzunluğunda.

Bitkiler matematik sayesinde hayatta kalıyor

Bitkilerin güneş ışığından daha uzun süre mah-

rum kalması sonucu nasıl tepki vereceğini gör-

mek isteyen biyologlar, 12 saatlik güneş ışığına

alışmış bitkilerin ışıklarını 4 saat erken kapaya-

rak deney yaptı.

Normalde üretmesi gereken enerjiden daha az

miktarda üretmek zorunda kalan bitkiler, yine de

sabaha kadar açlık çekmeyerek ellerindeki nişas-

tayı orantılı bir şekilde kullandı.

Bitkilerin ortaya koyduğu tepkinin bilinçli olmadığını belirten biyologlar, bitkilerin kim-

yasal yapısının otomatik olarak devreye girdiğini ifade etti.Bitkiler gün içinde depoladık-

ları enerjiyi yaptıkları kimyasal hesaplamayla gecenin uzunluğuna bölüyor ve bu şekilde

hayatta kalarak büyümeye devam ediyor.eLife dergisinde yayımlanan araştırma, aynı

zamanda Cornell Üniversitesi Kütüphanesi'nde yerini aldı.

Dev Kertenkele

Şırnak'ın Cizre ilçesine bağlı Bozalan köyü İnci mezrasında tarlada çalışan vatandaşlar,

1 metre boyunda 'çöl varanı (varanus griseus)' adlı kertenkele buldu.

Orman ve Su İşleri Bakanlığı Malatya 15. Bölge Müdürü Ayhan Deligöz, konuyla ilgili

yaptığı yazılı açıklamada, Bozalan köyü İnci mezrasında tarlada çalışanlar tarafından

bulunan ve halk arasında dev kertenkele olarak adlandırılan 1 metre boyundaki 'çöl vara-

nı (varanus griseus) adlı kertenkelenin Şırnak Orman ve Su İşleri İl Müdürlüğü görevli-

lerince Kahramanmaraş'a gönderildiğini belirtti. Ölü olarak ele geçen kertenkelenin

Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde bulunan endemik bir tür olduğunu ifade eden Deli-

göz,’’Yöremizin biyolojik çeşitliliğini korumak ve halkı bu konuda bilinçlendirmek

adına bu şekilde ele geçen ölü yaban hayvanları 15. Malatya Bölge Müdürlüğümüze

bağlı Kahramanmaraş Orman ve Su İşleri Şube Müdürlüğümüzde konusunda uzman

olan personelimizce doldurularak tahniti yapılmaktadır. Bu şekilde ele geçen ve tahniti

yapılan yaban hayvanları 15. Malatya Bölge Müdürlüğümüzce sergilenecektir.’’dedi.

En yaşlı tohum

İsrail’deki Masada Kalesi’nde bulunan 2000 yaşındaki hurma tohumu

başarıyla çimlendirilip, büyütüldü. Lut Gölü yakınlarındaki antik Ma-

sada Kalesi’nde yapılan kazılar sırasında bulunan hurma tohumunun

çimlenmeyi başaran en yaşlı tohum olduğu belirlendi. Aşağı yukarı

2000 yaşındaki bir tohumu çimlendirip büyütmeyi başaran ekibin lide-

ri Sarah Salon, tohumun bugüne kadar canlı kalabilmesini yıkıntıların

bulunduğu Lut Gölü bölgesinin aşırı derecede kurak ve sıcak olmasına

bağlıyor. Masada hurması üzerinde yapılan ilk genetik analizler,

DNA’sının yarısını Mısır, Fas ve Irak’taki günümüzün üç hurma çeşi-

diyle paylaştığını ve bugünkü hurmalara göre büyük miktarda genetik

çeşitlilik içerdiğini gösteriyor.

Page 18: Kapsül Plus Sayı 11

18

NESLİ TÜKENMEKTE OLAN

DENİZ CANLILARI

Denizlerde yaşayan canlı türlerinin nesli çevresel etkiler nede-

niyle gün geçtikçe tükenmektedir. Bu etkilerin başında türlerin ya-

şam alanlarının bozulması, avcılık, istilacı türler ve en önemlisi in-

san kaynaklı diğer etkiler gelmektedir. Örneğin ; ülkemiz denizle-

rinde dağılış gösteren Monachus monachus (Akdeniz foku) türünün

sayısı 100’den az sayıya düşmüştür.

Pinna nobilis (Pina) Scyllarides latus (Karavida)

Anguilla anguilla (Yılan Balığı)

Monachus monachus (Akdeniz Foku) Tursiops truncatus (Afalina)

Page 19: Kapsül Plus Sayı 11

19

NESLİ TÜKENMEKTE OLAN

DENİZ CANLILARI

Denizlerde yaşayan canlı türlerinin nesli çevresel etkiler nede-

niyle gün geçtikçe tükenmektedir. Bu etkilerin başında türlerin ya-

şam alanlarının bozulması, avcılık, istilacı türler ve en önemlisi in-

san kaynaklı diğer etkiler gelmektedir. Örneğin ; ülkemiz denizle-

rinde dağılış gösteren Monachus monachus (Akdeniz foku) türünün

sayısı 100’den az sayıya düşmüştür.

Hippocampus sp. (Deniz atı)

Rhinobates sp. (Kemene Balığı)

Torpedo sp.

Pinna nobilis (Pina)

Tursiops truncatus (Afalina)

Page 20: Kapsül Plus Sayı 11

20

CANLILAR

DÜNYASI

Loris tardigradus (İnce Loris) İlkel bir primat türüdür.İnce loris gece ortaya çıkar. İri

gözleri karanlıkta görmesine yardımcı olur. Bacakları

çok ince olmakla birlikle kuyruklarıda yoktur. İri ve

yuvarlak kulakları tüysüzdür. Postu, gümüş beyazı

olan alt kısımları ve sırtından geçen bir çizgi hariç

kızıl kahverengidir. Ortalama 17-26 cm boyunda, 85-

350 g ağırlığındadır.Küçük sosyal gruplar oluştururlar.

Gündüz saatlerinde gruplar,bacaklarının arasına başla-

rını koyarak uyku durumuna geçerler. Gruplar içinde

eğlenceli vakitlerde geçer. Bu eğlencelerden biride

güreş yapmaktır.

İnce Loris, Sri Lanka'nın iç kesimlerindeki sık yağmur

ormanlarında yaşar. Yetişkinler genellikle gece bo-

yunca ayrı avlanır. Başlıca besinleri Humboldtia lauri-

folia bitkisdir. Ancak Humboldtia laurifolia bitkisinin

de nesli tehlikededir. Bu bitki karıncalarla bir tür ortak

yaşam içerisindedir, ki bu lorisler için başka bir yiye-

cek kaynağıdır. Bunların yanında böcek, kuş yumurta-

ları, çilek, yaprak, tomurcuk ve bazen omurgasızlar ya-

nı sıra kertenkeleleri de yerler. Yuvalarını ağaç oyukları

gibi güvenli yerlere yaparlar.Loris'ler nesli tükenmekte

olan canlıların arasındadır.

Page 21: Kapsül Plus Sayı 11

21

CANLILAR

DÜNYASI

Bonsai Ağaçları Bonsai, özel tekniklerle bitkilerin saksılar içinde

ölçeklerinin küçültülüp yetiştirilmesi sanatı-

dır.Japonca olan bu sözcük, tepsi (tabak) anlamına

gelen "bon" ve bitki anlamına gelen "sai" sözcükle-

rinden türetilmiştir. Saksıdaki ağaç veya bitki anla-

mına gelir. Bonsai sanatı Japonya'ya 7-9. yüzyıllarda

Çin'den gelmiştir. Çin'de Penjing adı verilen ağaç

minyatürleştirme sanatının binlerce yıllık geçmişi

vardır.

Genel bir yanlış anlama da bonsainin özel bir tür

ağaç zannedilmesidir. Bonsailer minyatür olmaları-

na rağmen çevremizde gördüğümüz ağaçlardan hiç-

bir farkları yoktur. Özenle seçilen ağaç dalları, buda-

narak ve ilgiyle yetiştirilerek minyatür ağaç görünü-

mü kazanır. Japon kültüründe önemli bir yer tutan

bonsai sanatı büyük şehirlerde insanların doğaya

olan özlemlerinin minik dışavurumları olarak da de-

ğerlendirilebilir.

En güzel bonsailer sığ ve yayvan

saksılarda yetiştirilenlerdir. Deği-

şik şekillerde bonsailer bulunmak-

tadır: süpürge şeklinde - şelale

şeklinde - rüzgara açık şekildedir.

Bonsailer gövde şekillerine, gövde

sayılarına, kök şekillerine, dal şe-

killerine ve düzenleme şekilleri-

ne göre de sınıflandırılabilmekte-

dir.

Page 22: Kapsül Plus Sayı 11

22

Page 23: Kapsül Plus Sayı 11

23

Page 24: Kapsül Plus Sayı 11

24

Mezun arkadaşlarımıza ileri ki meslek hayatlarında başarılar diliyoruz...

Page 25: Kapsül Plus Sayı 11

25

Mezun arkadaşlarımıza ileri ki meslek hayatlarında başarılar diliyoruz...

Page 26: Kapsül Plus Sayı 11

26

Bu dergi Trakya

Üniversitesi

Biyoloji Bölüm

öğrencileri

tarafından aylık

olarak

hazırlanmaktadır.