Upload
izduesuem-dergisi
View
260
Download
14
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğrenci Topluluğu Düşünce Dergisi
Citation preview
B A Ş K E N T Ü N İ V E R S İ T E S İ
S İ Y A S E T B İ L İ M İ v e U L U S L A R A R A S I İ L İ Ş K İ L E R Ö Ğ R E N C İ
T O P L U L U Ğ U a d ı n a
G E N E L Y A Y I N Y Ö N E T M E N İ
A y b a r s Y A N I K
E D İ T Ö R
B a h a r T E K İ N
Y A Y I N K U R U L U
C a n s ı n S u l t a n Ö Z E N
G ö k c a n Ç Ü R Ü K
G ö k h a n A K I N Ç
N i l a y Ş E N
O ğ u z K a ğ a n B A R I N
T e v f i k B u r a k Ö Z
A K A D E M İ K D A N I Ş M A K U R U L U
P r o f . D r . S i m t e n C O Ş A R
Y r d . D o ç . D r . F u n d a G E N Ç O Ğ L U O N B A Ş I
İZDÜŞÜM
SAYI 3/ MAYIS 2012
İLETİŞİM ADRESİ:
Başkent Üniversitesi Bağlıca Yerleşkesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi
Eskişehir Yolu 20. Km
Bağlıca/ ANKARA
06810
E– Posta:
Kapak sayfası Giorgione’ nun (1477-1510)
“The Three Philosophers, (1509)” adlı
eseri üzerinden tasarlanmıştır.
Söze Başlarken…
Değerli Okurlarımız,
Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğrenci Topluluğu bünyesinde çıkarılmakta
olan İzdüşüm Dergisi’nin 3. sayısını sizlerle paylaşıyor olmaktan büyük kıvanç duymaktayım. Umarım her
sayfasında arkadaşlarımızın yoğun gayretini hissedebileceğiniz ve keyifle okuyabileceğiniz bir dergi
hazırlayabilmişizdir. Akademik kuralların esas alınmasıyla hazırlanan dergimizin içinde farklı dünya görüşlerinin
ışığında yazılmış yazılar, sizelere değişik perspektifler sunarak ufkunuzu genişletecek ve o konularda sizleri
eleştirel düşünmeye sevkedecektir.
Herkes için “yazmak” çok önemlidir. Çünkü insanlar fikirlerini, idaellerini ve eserlerini kaleme aldıkları
metinler ile nesilden nesile aktarabilirler; dolayısıyla bu şekilde dünya üzerinde kalıcı olmaya çalışırlar. İnsanlar
fikirlerini ve eserlerini aynı zamanda sözlü olarak da aktarabilirler; ama bu şekilde yaptıklarında yazılı
metinlerden daha az kalıcı olurlar. Örneğin, eğer günümüzde Platon, Aristotales gibi ünlü düşünürlerin fikirlerini
hâlâ okuyabiliyorsak ve özellikle siyasal düşünce bağlamında onlara referansla bazı şeyler yapabiliyorsak, bunu
onların antik dönemde kaleme aldıkları yazılara borçluyuz. Bu derginin yazılarını kaleme alan arkadaşlarım
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okumaktadırlar. Bu bölümün öğrencileri olan bizler için
yazmak daha da önemli olmalıdır. Fikirlerimiz ne kadar yayılırsa bazı şeyleri değiştirmek, düzenlemek, yeniden
kurmak veya ortadan kaldırmak o kadar kolay olur. Yazmak da bu açıdan çok etkili bir işleve sahiptir. İkinci
Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından esir alınıp, toplama kampında hayatını kaybetmiş olan Anna Frank,
1942 yılında kendisine doğum gününde hediye edilen bir anı defterinde kağıdın insanlardan daha sabırlı
olduğunu söylemiştir. İşte bu yüzden yazılar daha uzun ömürlüdür.
Bizler geleceğin Siyaset Bilimcileri olarak yazma bilincinin önemini çok iyi kavramış olmalıyız. İşte
topluluk olarak da amacımız budur. Bu süreçte dergimize metinleriyle katkıda bulunan arkadaşlarımıza topluluk
olarak minnettarız. Dergimizin ilk sayısından beri gösterdikleri ilgi için Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve
Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyelerine ve bu sayımızın hazırlanmasında gecesini gündüzüne katan
İzdüşüm Dergisi ekibine Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğrenci Topluluğu adına
teşekkür ediyorum. Son olarak siz değerli okurlarımıza göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı teşekkür ediyor,
keyifli okumalar diliyoruz.
Bir sonraki sayıda yepyeni bir ekiple yine sizlere ulaşmak dileğiyle…
Başkent Üniversitesi
Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğrenci Topluluğu
Yönetim Kurulu Başkanı
Volga Görkem EROL
İÇİNDEKİLER
EDİTÖRDEN: Emek insandır, insan emek…
Bahar TEKİN .................................................................................................................................... 4
Türkiye’de Roman Haklarının Sivil Toplum Süreciyle İlerleyişi Üzerine İncelemeler
Beril ADIGÜZEL ................................................................................................................................ 5
DEĞERLENDİRME: Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir
Aybars YANIK ................................................................................................................................... 20
Türkiye’de Vicdani Red
Gökcan ÇÜRÜK ................................................................................................................................ 24
Baburşah
Gökalp ARSLAN .............................................................................................................................. 32
Neoliberal Piyasa ve Kadın Emeği
Tuğçe ÇETİNKAYA ............................................................................................................................ 37
Kuruluşundan Günümüze “ETA”
Gökhan AKINÇ ................................................................................................................................. 47
ARAŞTIRMA: Hrant DİNK neden öldürüldü?
Tevfik Burak ÖZ .............................................................................................................................. 59
editörden...
Emek insandır, insan emek…
Dergimiz İzdüşüm’ün bir sayısını daha tamamlamanın mutluluğunu sizlerle paylaşırken, bu dönem
İzdüşüm ekibi içinden mezun olacak arkadaşlarımla beraber ayrılacak olmanın burukluğunu da taşıyorum. Bu
yüzden giderayak; arkamızda çok güzel izler bırakmış olmamızın da sevinciyle, bu güne kadar süreçler içinde
hiçbir desteğini esirgemeden bizlere rehberlik eden Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası
İlişkiler Bölümü’nün saygıdeğer öğretim üyelerine, İzdüşüm’ü sahiplenip onu devam ettirmek adına
çabalayan, tüm yoğunlukları içinde görevlerini kusursuz biçimde yerine getiren tüm arkadaşlarıma ve değerli
çalışmalarıyla İzdüşüm’e katkıda bulunan tüm yazarlarımıza buradan son defa teşekkürlerimi sunmak
istiyorum. Bunun yanında, dergi kapağı konusunda ricamı kırmayıp, kısıtlı zamanında yaptığı özgün
tasarımla İzdüşüm’e fark katan sevgili kardeşim Burak TEKİN’e minnettar olduğumu ayrıca belirtmek isterim.
Emek… İnsanın kendini gerçekleştirme ve varlığını sürdürme ihtiyacının psikolojik ve eylemsel
karşılığıdır emek; çok zaman “ekmek” le bir tutulan… İnsan varoluşundan gelen, sahip olduğumuz en güzel
sermayedir aynı zamanda. İnsan yaşamına mana katan, değerini belirleyen ve onu kalıcılaştırandır. Zamanı ve
koşulları üretmeye, yaşamsal devingenliği sürdürmeye dönüştürendir. Bu durum emeği sadece maddi
karşılığı olan bir unsur olmaktan çıkararak ona derin manevi karşılıklar yükler. Bu yönüyle emek, kendi
süreçlerine içkin nitelikleriyle değerini sürekli katlayan, arttıran bir olgudur. İnsan doğasının bir parçası olan
emek, bu anlamda içinde barındırdığı değerle birliğin ve dayanışmanın temsilcisi olarak varolan çatışmaların
çözülmesinin ve barışın anahtarıdır. Hal böyleyken birey ve toplum bazında emeğin değerlerini görmezden
gelmek ve onu kendisiyle bağdaşmayacak gayelere sürüklemek, tıpkı insanlığa karşı işlenmiş bir suç gibi
haksızlığın, saygısızlığın ve adaletsizliğin belirtisidir. Öyle ki insanlık, ancak kendi emeğinin değeri kadar
başkalarının emeğini önemsediği zaman gerçek varlığını ispatlar; ürettiğine barış, huzur ve sevgiyi katarak
emeğin asıl değerine yaraşan faydayı gerçekleştirir. Bu yüzden emeğin kutsallığı ve etiğinin herkes tarafından
kabul görmesi ve bu durumun üretime ilişkin pozitif yansımalarının yeni nesillere sunulacak aydınlık bir
geleceğin güvencesi adına elzem olduğu unutulmamalıdır.
Yeni sayımızla beraber başlangıcını değerini kutlayarak yaptığımız bu ayın ve emeğin bayramına
ithafen, dünden bugüne İzdüşüm içindeki emeğin değerlenerek, yakın gelecekte kaldığı yerden istikrarla
sürdürülmesi ve yükselen bir ivmeyle yoluna devam etmesini temenni ediyorum. Son olarak yazımı
sonlandırırken, hayattaki en büyük sermayesi onurlu emeği olan ve onu korumak uğruna ter döken tüm
emekçi ve emektarların 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü gönülden kutluyorum.
Hoşçakalın...
Bahar TEKİN
5
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Beril ADIGÜZEL– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 3. sınıf öğrencisi
TÜRKİYE’ DE ROMAN HAKLARININ SİVİL TOPLUM
SÜRECİYLE İLERLEYİŞİ ÜZERİNE İNCELEMELER
GİRİŞ
Kimlik kavramının ve kimlik politikalarının başat meselelerden biri haline geldig i
ku resel du nyamızda farklı kimliklerin toplumsal du zeyde tanınması ve kimliklere yo nelik
eşit vatandaşlık haklarının oluşturulması ve geliştirilmesi o nem kazanmaktadır. U lkemizde
de azınlık kimliklerinin durumu ve geleceg i hem hukuksal du zenlemeler ve Avrupa Birlig i
uyum çalışmaları kapsamında, hem de sivil toplum tartışmaları bag lamında ele alınmaktadır.
Bu çalışmada u lkemizdeki azınlık halklarından Romanların (Çingenelerin) durumu
incelenmiştir.
TARİHÇE
Çingeneler tarihin belirli aşamalarında yaşayıp, devlet kurarak insanlıg a ku ltu r mirası
bırakmış bir halk deg il; geçmişten bugu ne çeşitli devletlerin ve toplumların egemenlig inde
yaşamış, neredeyse her toplum tarafından aşag ılanmış, dışlanmış, hor go ru lmu ş, ezilmiş bir
halk olmuşlardır. Romanlara ilişkin bilgilerimiz 1000li yıllara dayanmaktadır.
Çingeneler kendi içlerinde u ç farklı gruba ayrılmışlardır: Kaldera, Gitano ve Manuşlar.
Bu u ç farklı grup arasında dil, din ve ku ltu r birlig i bulunmamaktadır. Bu durum ulus
bilincinin gelişmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.
Du nyanın her yerinde Çingene ismi “hırsızlıg ı”, “bilgisizlig i”, “ku ltu rsu zlu g u ”,
“cahillig i” ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak
Romanlar isimlerinden utanmaya ve kendilerini kamufle etmeye çalışmışlardır.
Yaşadıkları her u lkede Çingeneler, alt meslek gruplarında çalışmaya zorlanmışlardır;
sepetçilik, demircilik, kalaycılık gibi. Hor go ru len, dışlanan, ezilen, aşag ılanan Romanlar yine
de bu durum karşısında içlerine kapanmamışlar ve hayatı eg lenceye do nu ştu rmu şlerdir. O yle
ki Edirneli bir Romanın ag zından do ku len şu so zler çok çarpıcıdır:
6
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
“Ezilmişiz, çünkü örgütlü bir topluluk değiliz biz. Sanki dünyanın bütün namussuzluklarını biz
yapıyormuşuz gibi muamele görmüşüz. Bizim halkımızı yıldırmış bu aşağılanma. Bizim de bir
dil yapımız var. Yaşama biçimimiz var. Ama her şeyden önce insanız. İnsan olduğumuzu kabul
ettirmek için, Çingeneliğimizi inkara kalkışmışız. Maddi gücümüz yok, eğitimimiz yok,
kültürümüzü değerlendiremiyoruz. Bir can derdine, bir boğaz derdine düşmüşüz, öyle de
gidiyoruz.” 1
AVRUPA’DA ÇİNGENELER
Çingenelerin ko keni zaman içinde gezginlerin ve bilim adamlarının dikkatini
çekmiştir. 18. yu zyıl sonuna kadar ise Avrupa’daki Çingenelerle alakalı o nemli bilimsel bir
çalışma yapılamamıştır. Uzun zaman su ren yolculuklarının nereden başladıg ına dair en
yaygın inanç, Hindistan’ın kuzeyinden yola çıkarak du nyanın her tarafına yayılmış
olduklarıdır.
Avrupa’nın erken do nemlerindeki bilim adamlarının ortak algıları, dig er, Batılı
olmayan ku ltu rleri “az gelişmiş” olarak deg erlendirerek, bu ku ltu rleri “aşag ı seviyede”
saymalarıdır. Bu araştırmacılar Çingeneleri ya “dog anın çocukları” olarak adlandırıyor ya da
“kirli insanlar” olarak algılıyorlardı. 2
Romanlar Hitler do neminde tıpkı Yahudiler gibi soykırıma ug ramışlardır. Ancak bu
durum karşısında kendi dilleri, ku ltu rleri, siyasetçileri, yazar ve sanatçıları olmadıg ından
o tu ru ug radıkları soykırımı du nya u lkelerine anlatamamışlardır. Avrupa’da tu m toplum ve
devletler tarafından hor go ru ldu kleri, ku çu msendikleri için Nazi soykırımına da
ug ramalarına kimse tepki go stermemiştir.
TÜRKİYE TARİHİ’NDE ÇİNGENELER
Tu rkiye Çingeneleri, kendilerinin Cumhuriyet vatandaşı olduklarını ve aynı zamanda
da devlete karşı barındırdıkları sadakati ifade etmekten kaçınmazlar. Çingeneler için Tu rk
Devleti’yle o zdeşleştirilmek kimliklerin vazgeçilmez bir parçasıdır. 3
______________________________________
1 “Roman mı? Çingene mi? Ezilmiş Halkın Öyküsü” adlı belgeselden.
2 Karlıdag , M. & Marsh, A., “Tu rkiye’deki Çingene Toplumu ve Çingene Kimlig i U zerine Bir Yazın Taraması”, Biz
Buradayız!-Tu rkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mu cadelesi, 2006, s. 145.
3 Marsh, A., “Etnisite ve Kimlik: Çingenelerin Ko keni”, Biz Buradayız!-Tu rkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mu cadelesi, 2008, s. 20.
7
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Tu rkiye Çingeneleri, Tu rk Devleti’ne bag lılıklarını ifade etmek için askerlik yapmayı
sadık vatandaşlıg ın bir gereg i olarak go ru rler. Mu zik algılarından dolayı askerde aldıkları ilk
nota bilgisi onlar için o nem taşımaktadır. Askerlig in o nem taşımasının bir dig er nedeni de
sivil hayatta karşılaştıkları o n yargıları bertaraf etmek, Dom ve Lomlar ile dayanışma içinde
askerlik go revini ifa etmektir.
Tu rkiye’de yaşayan Çingenelerin (Romanlar, Domlar, Lomlar ve Go çebeler) sayısına
dair resmi veriler kaydedilmedig inden, sayıları halen tartışma konusudur. Tu rkiye’de
yaşayan Romanların sayısıyla ilgili sıkça kullanılan sayı 500.000-600.000’dir. Bu sayı 1831
Osmanlı nu fus sayımına dayanır. Kemal Karpat, o do nemde Osmanlı nu fusunu 3,6 milyon,
Çingene nu fusunu ise 36. 500 olarak belirtmiştir. 4
ROMAN HAKLARINDA HUKUKİ ÇERÇEVE
Tu rkiye Cumhuriyeti, temel insan hakları so zleşmelerinin çog unlug una taraf u lkedir.
Birleşmiş Milletler Haklara I lişkin Uluslararası So zleşme (ICCPR), 23 Eylu l 2003’te
onaylanmıştır ve 23 Aralık 2003 tarihinde yu ru rlu g e girmiştir. ICCPR, o zellikle azınlık
haklarına go nderme yapan hu kmu barındıran tek evrensel anlaşmadır. Bu anlaşmada 27.
madde, azınlıkların kendi ku ltu rlerini devam ettirmelerini, ibadet etmelerini, kendi dinlerini
açıkça sahiplenebilmelerini ve bulundukları ortamlarda kendi dillerini kullanabilmelerini
teminat altına alır. Tu rkiye so zleşmeyi onaylarken 27. maddenin içerig ini sınırlandıracak bir
çekince koymuştur. Tu rkiye, bu so zleşmenin hu ku mlerinin, “yalnızca diplomatik ilişkisi
bulunan Taraf Devletlere karşı uygulanacağını” ve so zleşmenin “ancak Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’nın ve yasal ve idari düzenin yürürlükte olduğu ülkesel sınırlar itibariyle onaylanmış
bulunduğunu” beyan etmiştir. 5
Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar So zleşmesi’nin 20. maddesi, “düşmanlığa,
ayrımcılığa ve şiddete sebep olan, din, ulus ya da ırk karşıtlığı kanunlar aracılığıyla yasaklanır.”
der. Her Tu rlu Irk Ayrımcılıg ının Ortadan Kaldırılmasına I lişkin Uluslararası So zleşme,
Madde 4(a) taraf devletler için, “ … ırkçı üstünlüğe ya da nefrete dayalı tüm fikirlerin
yayılmasını, ırk ayrımcılığını teşviki, herhangi bir ırka ya da başka bir renk ya da etnik kökene
mensup bir
________________________________
4 Marsh, A., a.g.e., s. 21.
8
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
gruba yönelik şiddet eylemlerini ya da bu tür eylemleri teşviki ve ayrıca ırkçı eylemleri finanse
etmek dâhil, bu eylemlere her türlü yardım sağlamayı yasayla cezalandıracak ve suç olarak ilan
edeceklerdir.” ifadesini kullanmaktadır. 6
AYRIMCILIĞA İLİŞKİN KANUNLAR
Hem uluslararası alanda, hem de ulusal platformlarda elde edilen Çingene karşıtlıg ına
dair raporlarda, Tu rkiye’ye do nu k olumsuz eleştiriler giderek yog unlaşmaktadır.
Hoşgo ru su zlu g e ve Irkçılıg a karşı Avrupa Komisyonu’nun 25 Haziran 2004 tarihli Tu rkiye
raporunda, 2510 sayılı 1934 tarihli I ska n Kanunu’nun 4. maddesi ile yabancı Çingenelerin
go çmen olarak Tu rkiye’ye girişinin engellendig ine dikkat çekilmiştir. 7 Avrupa Roman
Hakları Merkezi (European Roma Rights Centre- ERRC) ayrımcılık içerdig i gerekçesiyle I ska n
Kanunu’nun 4. maddesine eleştiride bulunmuştur.
1934 tarihli I skan Yasası’nda Tu rkiye’de yaşamını su rdu ren 1 milyonu aşkın
Çingene’nin casus ve anarşistlerle aynı kapsamda ele alındıg ı ortaya çıkmıştır. CHP Tekirdag
Milletvekili Enis Tu tu ncu bu durumun sonlandırılması adına Tu rkiye Bu yu k Millet Meclisi’ne
kanun deg işiklig i teklifi vermiştir. Teklifte, kanunun 4. maddesinde bulunan “Anarşistler,
casuslar, göçebe Çingeneler ve memleket dışına çıkarılanlar Türkiye’ye muhacir olarak
alınamaz.” ifadelerinin deg iştirilmesi o ngo ru lmu ştu r. Enis Tu tu ncu , Çingenelerin hala “casus
ve anarşist” kapsamında yer aldıklarını ve bu durumun deg iştirilmesi gerektig ini belirtmiştir.
Enis Tu tu ncu , “Roman” vatandaşların her şeyden o nce insanlık onurlarının ve
saygınlıklarının korunması gerektig ini, o zgu r ve eşit yurttaşlar olarak kabul go rmek
istendiklerine dikkat çekmiştir. Bununla birlikte anayasanın 10. maddesinde de yer alan
“Herkes dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi du şu nce, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım
go zetilmeksizin kanun o nu nde eşittir.” ifadesini vurgulamıştır. Enis Tu tu ncu aynı zamanda
gerekçesinde, AB ilerleme raporunda da yer alan “Romanların Tu rkiye’deki haklarını olması
gerektig i gibi kullanamadıklarını” aynı zamanda da “go çmen olarak Tu rkiye’ye girmelerinin
yasaklanması” nın eleştiri konusu oldug unu da belirtmiştir. Enis Tu tu ncu verdig i soru
o nergesinde Tu rkiye’de kimliksiz yaşadıg ı belirtilen 100 bin Çingene’nin durumunu
_________________________________
6 Danka, A., a.g.e., s. 100.
7 Aydog an, D., “Yabancı Çingenelerin Tu rkiye’ye Giriş, I kamet, Seyahat O zgu rlu kleri ile Tu rkiye’den Sınır Dışı Edilmeleri”, 2006, s. 4.
9
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Başbakan Recep Tayyip Erdog an’a sormuştur. Tu rkiye’de 1 milyonu aşkın Çingene’nin
yaşadıg ı da bilinmektedir. 8
AVRUPA KOMİSYONU YAPTIRIMLARI
Irkçılık ve Hoşgo ru su zlu g e Karşı Avrupa Komisyonu (ECRI), Şubat 2003’te “Irkçılık ve
Irksal Ayrımcılıklarla Mu cadele Ulusal Yasalarla I lgili Genel Tavsiye Kararı” yayımlamıştır.
Bu tavsiye kararında ulusal yasalara da hil edilmesi mecburi olan ırk ayrımcılıklarına ilişkin
maddi ve usule ilişkin elemanlar detaylı biçimde açıklanmaktadır.
Avrupa Komisyonu, 2007 tarihli inceleme raporunda, Tu rk makamları, Tu rk
vatandaşlarını, çog unluk ya da azınlık mensubu bireylerden daha çok kanun o nu nde eşit
bireyler olarak algılamaktadır. Bu algı Tu rkiye’yi etnik ko ken, din ve dillerden o tu ru bazı
vatandaşların kendi kimliklerini korumalarını temin eden o zel haklar tanımaktan
alıkoymamalıdır.
Avrupa I nsan Hakları ve Temel O zgu rlu klerin Korunmasına I lişkin So zleşme’nin
açıklama raporunda, “Ayrımcılık yapılmaması ve eşitlik ilkeleri birbirleriyle dog rudan
ilişkilidir. ”Eşitlik ilkesi farklı durumdakilere farklı muamele edilmesini, eşit durumdakilere eşit
muamele edilmesini şart koşmaktadır. Aynı zamanda mantıklı ve tarafsız bir gerekçe
sunulmaksızın bu tutumun sürdürülmesi de ayrımcılığı artırır.” denilmektedir. Uluslararası
Hukuk’a go re ise; alınan pozitif o nlemler ayrımcılık olarak algılanmamalıdır.
ÇİNGENELERİN KARŞILAŞTIKLARI HAK İHLALLERİ
Tu rkiye’ deki Çingeneler devlete olan sadakatlerini ve Cumhuriyet’in vatandaşları
olduklarını sık sık dile getirirler. Çingeneler için Tu rk devleti ile o zdeşleşmek kimliklerin en
deg erli parçasıdır. Buna karşın go ru şu len kişilerin bu yu k çog unlug u, ikinci sınıf vatandaş
muamelesi go rdu klerini, birçok haktan çog unlukla yararlanamadıklarını, Avrupa Roman
Hakları Merkezi, Helsinki Yurttaşlar Derneg i ve Edirne Roman Derneg i’nin yaptıg ı
araştırmalarda dile getirmişlerdir.
Çingenelere karşı barındırılan o n yargılar, farklı etnik kimliklere yo nelik eşitsiz, adil
olmayan bir muamelenin varlıg ına işaret etmektedir. Birçok vakada, Çingenelerin kimlikleri
nedeniyle ayrımcılıklara ug radıkları, karşılaşılan bu durumun Tu rkiye’deki dig er yoksul
__________________________________
8 Gu ler, H., “Çingeneler Anarşist Kapsamından Çıkarılsın”, Zaman Gazetesi, Erişim Tarihi: 24 Ekim 2011.
10
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
grupların yaşadıklarından çok daha ciddi bir boyut aldıg ı ve sayıca fazla oldug u
go zlemlenmiştir. Bu gerçek Erzincan’da yaşayan bir Çingene tarafından şo yle dile
getirilmiştir:
‘Onlar (Çingene olmayanlar) bize aşağılayarak bakıyor ve bizden korkuyorlar. Pek çok iş
başvurusunda bulunuyoruz, bize iş vermiyorlar. Hatta okullarda bile bize ayrı davranılıyor,
hangi mahallede yaşadıklarını öğrendikten sonra onları okula kaydetmeyebiliyorlar.
Öğretmenler, çocuklarımıza sadece bizden korktukları için iyi davranıyorlar. Bir kahvehaneye
gidip de, diğer müşteriler gibi rahatça oturamıyoruz. Oturduğumuz zaman kahvehane sahipleri
orayı terk etmemizi, zira diğer müşterileri korkuttuğumuzu söylüyorlar. Bazen mahallerimizde
ufak tefek kavgalar oluyor, böyle bir durum olduğunda da bir sürü polis geliyor ve birkaç gün
süren bir sıkıyönetim durumu ortaya çıkıyor. Canları sıkıldıkça -yılda birkaç kez- buraya bu
şekilde baskın yapıyorlar. …. Birlikte güçlü olduğumuzu bildiklerinden, bizi yerlerimizden edip,
zayıflatmak için sağa sola dağıtıyorlar. Bu yüzden, hangimiz, nerede, ne yapıyor, artık
bilemiyoruz.’ 9
Yerel yo netimler kentsel do nu şu m projeleri çerçevesinde, bazı toplulukları, grupları
topluca tahliye etmektedir hiçbir hak arama imka nı bırakmadan. Çingene gruplar aylar, belki
de yıllar boyunca tekrarlanan tahliye işlemleriyle karşı karşıya kalabilmişlerdir. Bo yle bir
durumla karşılaştıklarında ise tazminat imka nları ya da alternatif barınma sag lanmamıştır,
sag lanmamaktadır. Zorla yerinden edilmeler polis tarafından da gerçekleştirilmektedir ve
aynı zamanda bireylere aşırı gu ç de uygulanmaktadır. Yıkımlar nedeniyle evlerinden edilen
Çingeneler, sabit adresleri olmadıg ından eg itim, sag lık gibi temel haklardan
yararlanamamaktadırlar.
Çingene gruplar adli suçlar işlemeleri halinde gu venlik gu çleri tarafından takip altına
alınmaktadırlar. Bu gibi durumlarda kadınların da hedef alındıg ı, sayıca birçok kişinin
yakalandıg ı, bireylerle go ru şme haklarının sag lanmadıg ı, hukuki savunmanın
gerçekleşmedig i go zaltılar gerçekleşebilmektedir. Go zaltılar esnasında işkence ve ko tu
muamele uygulamalarının da gerçekleştig ine dair bilgiler alınmaktadır. Çingene kadınların
ahlaksız oldukları ve “kolay” oldukları inancı, fahişelik yaptıkları suçlamalarıyla
karşılaşmalarına neden olmaktadır.
__________________________________
9 “Eşitsiz Vatandaşlık: Tu rkiye Çingenelerinin Karşılaştıg ı Hak I hlalleri (Saha Araştırması)”, Biz Buradayız!-Tu rkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mu cadelesi, 2008, s. 54.
11
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Tu rkiye’de devlet tu m vatandaşlar için eg itimi zorunlu ve yasal kılmaktadır. Tecrit ve
ayrımcılık kimseye uygulanamaz. Fakir ailelere yapılan eg itim yardımı, ortada olan
ihtiyaçlarına rag men Çingenelere yapılmamaktadır, Çingene o g renciler bu yardımların
kapsamına alınmamaktadırlar. Tu m bu olumsuzlukların yanında temel eg itimin
yaygınlaşması çabalarına rag men Çingene o g rencilerin okula gidememeleri tamamen normal
karşılanmaktadır.
Tu rkiye’deki Çingenelerin ekonomik durumları neredeyse daimi olarak ko tu du r.
Genellikle, so zleşme ve sosyal gu venlik kapsamında çalışan Çingenelerin sayısı yok denilecek
kadar azdır. So z konusu işler ise yarı zamanlı, çog unlukla geçici ya da kayıt dışıdır.
Çingeneler arasından çıkan akademisyen, mu hendis gibi meslek sahipleri de çog unlukla
Çingene olduklarını saklayarak mesleklerinde ilerleyebilmişlerdir.
Çingene hastaların tedavi edilmesindeki hoşnutsuzluk ve isteksizlik de go ze
çarpmaktadır. Kimi hastane ve sag lık ocaklarında Çingenelerin tedavisinin reddedildig i de
ifade edilmektedir.
SULUKULE ÖRNEĞİ
“Avrupa Roman Hakları Merkezi, Helsinki Yurttaşlar Derneg i ve Edirne Roman
Ku ltu ru nu Araştırma, Geliştirme ve Yardımlaşma Derneg i Aralık 2007’de açtıkları dava ile
kentsel do nu şu m projesini I stanbul I dare Mahkemesi’ne go tu rmu şlerdir. Davacılar ilk o nce
projeye ilişkin olarak var olan yu ru tmenin durdurulmasını talep etmişlerdir. Davacılar bu
projenin uygulanmasının, miras hakları ve mu lk edinme haklarını ihlal ettig i kadar tarihi,
ku ltu rel ve dog al kaynakları da ihlal ettig ini vurgulamışlardır. Yine bu projenin, UNESCO’nun
du nya ku ltu r mirasına ilişkin du zenlemelerine de aykırı oldug unu belirtmişlerdir. Bu su reç
zarfında Fatih Belediyesi, Sulukule’de evlerin yıkımı çalışmalarına devam etmektedir: Şubat
2008’de, 50’den fazla ev yıkılmıştır. Mart 2008’in sonuna kadar evlerin boşaltılması için
zaman tanınmasına rag men Yıkım I htarnamesi aracılıg ıyla, 13 Mart 2008’de Çingene
ailelerin olan yedi ev daha yıkılmıştır. Bu hukuki mu cadele sonunda 15 kişi evsiz kalmıştır ve
bunun yanında kiracılara da barınma imka nı sag lanmamıştır.” 10
____________________________________
10 A.g.e., s. 64-66.
12
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
TÜRKİYE’ DE MARJİNALİZE EDİLEN GRUPLAR ARASINDA ÇİNGENELERİN TUTUMU
Romanlar maruz kaldıkları kamusal ayrımcılıg ı ve duydukları rahatsızlıkları açıklama,
ortaya koyma konusunda isteksizdirler. Romanlar genelde ug radıkları adaletsizlikleri, maruz
bırakıldıkları hor go ru lmeyi inka r etme yolunu seçmiştirler. Tu rkiye vatandaşı olan bir
Çingene, alt kimlik haline gelen Romanlıg ından o nce, Mu slu man-Tu rk kimlig ine vurgu
yapmaktadır.
Etnik grubun ku ltu rel farklılıklarını sınıflandırabilmesi için kendi grubu ile farklı bir
kimlik arasında tezat oluşturmasını gerektig ini du şu nenler de bulunmaktadır. Bu duruma
o rnek olarak Çingenelerin son do nemlerde mahallerini paylaşır hale geldikleri Ku rtlerden
hoşlanmadıkları go sterilebilmektedir. Çog unlukla Ku rtler, Çingeneler tarafından, “geleneksel,
sert ve bo lu cu ” bir toplum olarak algılanmaktadırlar. Ku rt hareketi gibi ulusal bu tu nlu g e
yo nelik bir tehdit olarak go ru lmeseler bile Çingeneler, “başka bir bo lu cu grup” olarak
algılanmalarına neden olabilecek so ylem ve vurgulardan kaçınmaktadırlar. Tu rkiye’deki
şehirli Çingeneler için ulusun bir u yesi olmak (Tu rk kimlig i) birincil kimlikken, mahalleleri
arası bag lılık duygusu kimliksel o zdeşleşmenin ikinci tabakasını oluşturur.
Tu rkiye’deki Çingenelere uygulanan polis şiddetiyle ilgili neredeyse hiç şika yet
bulunmamaktadır. I şkence mag durlarından hiçbiri devlete karşı olan hukuki mu cadeleye
girmeyi du şu nmemiştir. Bu tu r hak ihlallerinin hesabını sormak ise kaçınılmaz olarak
bo lu cu lu k gibi go ru lmektedir Çingeneler bakış açısıyla.
“I stanbul Şubat 2006’da, Roman gruplarla Ku rtler arasında çıkan çatışmalarda
go ru ldu g u u zere Çingeneler içinde ‘devlet du şmanları’na karşı, devletle gu çlu bir saflaşma
tavrı vardır.’’ 11 Dolapdereli bir Roman, Ku rtlerin Cumhuriyetin parçası olma isteklerinin
bulunmadıg ını ve bundan dolayı Ku rtler dışında kalan herkesin eşit yurttaşlar olduklarına
inandıg ını belirtmiştir. Ardından ise Romanların sadık birer vatandaş olduklarını
belirtmiştir. Ayrıca Romanlar insan hakları mu cadelesini de kendilerini de bir parçası olarak
saydıkları devletin çıkarlarına muhalefet olarak go rmu şlerdir.
Tu m bunların yanında Romanların medyada ve toplumdaki algılanış biçimlerine
bakıldıg ında, yıllarca “ko tu Çingene” olarak adlandırılmış Romanlar televizyondaki
sunumları dostane bir el olarak go rebilmektedirler. Bu konuda yapılan diziler buna o rnek
go sterilebilir: Cennet Mahallesi gibi.
__________________________________
11 A.g.e., s. 80.
13
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Bir çingenenin bu duruma o rnek teşkil eden ifadesi:
‘Babalarımız, dedelerimiz Mersin’de faytonculuk, sepetçilik, çerçilik, müzisyenlik mesleklerini
yaptılar. Bir dönem Hastane Caddesi ve İstiklal Caddesi’nin yapımında onlar önemli roller
oynadılar. Bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olmaktan gurur duyuyoruz. Bugüne kadar
hep dışlandık. Tacizlere uğradık. Ama biz kendimizi, toplumun diğer kesimlerinden ayrı
görmedik.’ 12
Roman Derneg i Yo netim Kurulu U yesi ve Roman Federasyonu Kurucu U yesi Gu naydın
Nurbel anlatıyor:
“…. Bu arada madde bağımlılığının önlenmesi için bir proje geliştiriyoruz. Jasmina
Lokmanoğlu’nun öncülük ettiği bambu projesi önümüzdeki günlerde sonlanıyor. Benzeri
projeler için çalışıyoruz. Bizim Roman halkı olarak kimseye zararımız yok. Hiçbir zaman ne
devletimize ne de toplumun diğer kesimlerine karşı yanlış yapmadık. Atatürk’e ve Cumhuriyet’e
bağlıyız. Tek istediğimiz eğitim, sağlık ve işsizlik sorunlarımızın bir biçimde iyileşmesidir.”
TÜRKİYE’DE ROMANLARA YÖNELİK ÖRGÜTLENMELER
Tu rkiyeli Romanlar pek çok şehirde ve ilçede dernekler kurarak o rgu tlenmişlerdir.
Roman hareketinin o ncu lerinden biri de Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme
Yardımlaşma ve Dayanışma Derneg i/EDROM, Mart 2004’te kurulmuştur.
EDİRNE ROMAN KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA GELİŞTİRME YARDIMLAŞMA VE
DAYANIŞMA DERNEĞİ (EDROM)
I lk kurulan Roman derneklerinden EDROM’un faaliyette bulundug u bo lgeler o ncelikli
Edirne ve Kırklareli olmak u zere, yog unluklu olarak Roman mahallelerinin bulundug u
Trakya bo lgesi olmuştur. Mart 2004’ten beri EDROM Trakya’nın başka kentleri ve ilçelerinde
o rgu tlenmek isteyen Romanların o ncelikli başvuru merkezi nitelig ini korumaktadır.
I lk o nce Edirne Çingene Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma
Derneg i (EDÇI NKAY) adıyla kurulan dernek, Roman Dernekleri Federasyonu’na u ye
devletlerin çog unun Roman kelimesini, Çingene kelimesine tercih etmelerinin ardından isim
deg iştirilmiş ve Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma
Derneg i adını almıştır.
_______________________________
12 “Roman mı? Çingene mi? Ezilmiş Halkın Öyküsü” adlı belgeselden.
14
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
“Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma Derneg i
amacını, “Edirne’de yaşayan Romanların belirli bir dernek çatısı altında bir araya gelmesi ve
sorunların ço zu m yollarını araması ve bo ylelikle Romanlara yo nelik o nyargıların ortadan
kaldırılması” olarak açıklamaktadır.” Edirne Roman Ku ltu ru nu Geliştirme Yardımlaşma ve
Dayanışma Derneg i uluslararası platformlardaki temsil gu cu ve Avrupa Birlig i projeleri ile
farklı bir o rnek olarak karşımıza çıkmaktadır.
Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma
Derneg i’nin faaliyetlerinden bazıları;
Ulaşılabilir Yaşam Derneg i (UYD) ile du zenlenen 1. Uluslararası Roman
Sempozyumu/2005
Avrupa Roman Hakları Merkezi (European Roma Rights Centre-ERRC) ve Helsinki
Yurttaşlar Derneg i (HYD) işbirlig iyle yu ru tu len “Tu rkiye’de Roman Haklarının
Geliştirilmesi” projesi/2006-2008. EDROM I nsan Hakları eg itimiyle kurumsal
kapasitesini gu çlendirmiştir. EDROM, Dom grupların dernekleşmelerine de katkı
sag lamıştır.
Global Dialogue Institute aracılıg ıyla oluşturulan hibe kapsamıyla yoksul ancak başarılı
Roman çocuklarına burs sag lamıştır.
Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma Derneg i,
Edirneli Romanların hak ihlalleriyle karşılaşmaları durumunda ilk başvurdukları adres
haline de gelmiştir.
Romanların 2000li yılların başlarında gerçekleşen dernekleşme hareketleri
Tu rkiye’nin farklı şehirlerinde yankı bulmuştur. AB bu tu nleşme su reciyle desteklenen
demokratik atmosfer, Tu rkiye’de Romanlar u zerine yapılan çalışmaların daha belirgin bir hal
almasını sag lamıştır. Bu dog rultuda Tu rkiye’nin birçok bo lgesinde Roman dernekleri
faaliyete geçmeye başlamıştır. Roman derneklerinin faaliyete geçmesiyle birlikte; Şubat
2006’da, 11 Roman derneg i ortak çatı altında gu çlerini birleştirmek amacıyla, EDROM
aracılıg ıyla Roman Dernekleri Federasyonu’nu (ROMDEF) oluşturmuşlardır. Katılan iki
dernekle beraber Roman Dernekleri Federasyonu’nun u ye sayısı 13’e çıkmıştır: Lu leburgaz
Romanlar Derneg i, Tekirdag Muratlı Romanlar Derneg i, Tekirdag Malkara Romanlar Derneg i,
I zmir Çag daş Romanlar Derneg i, Mersin Romanlar Derneg i, Adana Romanlar Derneg i, Keşan
Romanlar Derneg i, Ankara Romanlar Derneg i (Romankara), Bartın Romanlar Derneg i,
Lalapaşa Romanlar Derneg i, Balıkesir I vrindi Romanlar Derneg i, Kırklareli Romanlar
15
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Derneg i, Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma Derneg i
(EDROM).
ROMDEF’e u ye olmayan dernekler tarafından Mayıs 2006’da I kinci Roman Dernekleri
Federasyonu kurulmuştur: Anadolu Roman Dernekleri Federasyonu. Anadolu Roman
Dernekleri Federasyonu ege bo lgesinde faaliyet go stermiştir.
Federasyonlara u ye derneklerin en bu yu k beklentisi konusunda esas olan, kurumları
yaşatabilecek maddi kaynakların bulunması konusu olmaktadır.
Roman toplumlarının gu n geçtikçe biriken sorunları, daralan sosyal devlet
olanaklarından Romanların da sınırlı oranlarda yararlanmaları ve Roman toplumlarının hak
arama bilinci zayıflıg ı, dernekleri sorunlarla baş başa bırakmaktadır. Bundan dolayı birçok
dernek farklı tu rden alanlardaki sorunlarla başa çıkmaya çalışmaktadırlar.
EDROM Başkanı Erdinç Çekiç, o ncelikli hedeflerinin, Edirne’de kurbag a ve salyangoz
toplayıcılıg ı kooperatifi kurulması ve ço p toplayıcılıg ı işindekilerin daha sag lıklı bir ortamda
çalışması oldug unu so ylemiştir.
EDROM’un geniş bir çerçevede yer alan amaçları ve çalışmaları arasında;
Çingene ku ltu ru nu n araştırılması, bilgi edinilmesi, geliştirilmesi ve anlatılması için
bilimsel çalışmalarda bulunulması,
Okuma-yazma bilmeyenler için kursların açılması,
U yeleri becerileri dog rultusunda du zenli gelir kazanacak, elde edecek hale getirmek,
U yeler arası yardımlaşma, birlik ve beraberlik duygularını geliştirmek,
Toplumlar arasındaki sosyal barış anlayışını gu çlendirebilmek,
Elde edilecek bag ışlar desteg iyle ekonomik bu yu meyi sag lamak,
Çingene toplumlarının sorunlarının ço zu mu için ilgili kurum ve kuruluşlarla iletişime
geçip, işbirlig i sag lamak,
Çalışmaya ihtiyaç duyan bireylere iş olanakları yaratmak bulunmaktadır.
Tu rkiye’deki Roman derneklerinin u zerinde durdukları faaliyetler arasında;
Eg itim: Roman dernekleri, kimliklere sahip olamama sebebiyle okullara kayıt
yaptıramayan Roman çocuklara yardımcı olmak, farklı sivil toplum kuruluşlarının desteg ini
alarak yoksul çocuklar için yaz kampları du zenlemek, yoksul Roman çocuklar için burs
sag lamak gibi faaliyetleri yu ru tmektedirler.
16
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Sag lık: Dernekler, Romanların sag lık hizmetlerine ulaşabilmeleri için yoksulluk
belgesi du zenleme konusunda yardımlarda bulunmaktadırlar.
Barınma: Kentsel do nu şu m projeleri kapsamında evlerinden edilen Romanların daha
gu venli, daha sag lıklı koşullarda yaşamlarını idame ettirmek adına dig er insan hakları
o rgu tleri ve barolarla birlikte yu ru tu len çalışmalarda yer almaktadırlar.
Dayanışma ve Yardımlaşma: Roman dernekleri tarafından yoksul aileler için erzak,
ko mu r yardım temini gerçekleştirilmektedir.
Mesleki Eg itim: Meslek sahibi olmayan, işsiz gençlere, belediyelerin, ticaret odalarının
desteg iyle iş bulunması yer almaktadır.
Bunların yanında Roman dernekleri çalışmalarının ilerlemesinde engel teşkil eden
sorunlar da bulunmaktadır;
Roman derneklerinin du zenli bir gelire sahip olmaması durumu, u ye aidatlarını
toplayamamaları durumu ya da aidatların dernekleri ayakta tutabilecek yeterlilikte
olmaması kurumsal devamlılıg ın sag lanması o nu nde engel teşkil edebilmektedir.
Roman aktivistlerin derneg in yo netim kurulu başkanı ya da u yesi olma hedefleri
yo neticilig in, dernek u yeleri u zerinde iktidar aracı olarak algılanmasına neden
olabilmektedir.
Derneklerin amaçlarını somut bir do nu şu me ug ratamamaları, çabaların başarıya
ulaşmasını engelledig i kadar hak mu cadelesini besledig i umudunu da kırabilmektedir.
“Roman derneklerinde ha kim olan gu çlu ama yu zeysel Tu rk milliyetçilig i, Roman
toplumlarının ihlaller karşısında itiraz sergilemelerinin o nu nde en bu yu k engeli teşkil
etmektedir.” 13
SONUÇ
Romanlar, tarihin farklı do nemlerinde yaşamış, ku ltu r mirası bırakmış ve devlet
kurmuş bir halk deg il farklı toplumların egemenlig inde yaşamış neredeyse her toplumda
dışlanmış, o tekileştirilmiş, hor go ru lmu ş, aşag ılanmış bir toplumdur. O rneg in; 1000 yıllık
halk so yleminde yer alan “72,5 millet” tanımındaki buçuk, Çingeneleri tarif etmek için
so ylenmiştir. Bu dog rultuda Çingeneler kendilerine Çingene denmesini istememektedirler,
çu nku Çingene kavramının aşag ılanma ya da hor go ru lme ile eşdeg er oldug unu
du şu nmektedirler. Roman olarak anılmak istemelerinin nedeni ise Roman kavramının “iyi
adam” anlamına geliyor olmasıdır.
17
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
AB uyum su reci Tu rkiye’ yi deg iştirirken Romanların da deg işmesini ve Roman
bilincinin o ne çıkmasını sag lamıştır. AB uyum su reciyle beraber Tu rkiye Romanları arasında
kendilerinin vatandaş olarak farkına varma ve o rgu tlenme gerçekleşmiştir. Bunların yanı
sıra Tu rkiye’deki Romanların bir kısmı Tu rk vatandaşı olarak kabul edilirken, bir kısmı Tu rk
vatandaşı olarak kabul edilmemektedir. Bu duruma o rnek olarak Adana’da yaşayan
“Coniler” olarak adlandırılan bir grup Roman’a kimlik verilmemesi go sterilebilir. Kimlik
sahibi olabilen Romanların dernek kurabilmelerine izin verilebilmekte ancak bu dernekler
için Tu rkiye adını kullanabilmeleri hususunda izin verilmemektedir.
Romanların yukarıda anlatılan hak ihlalleri ve o tekileştirilmeleri hususunda yapılması
hedeflenen iyileştirmelerin yeterli olmadıg ı go ru lmektedir. Romanların belirli bir gelir
du zeyine sahip olamayışları, eg itim, ku ltu r ve sosyal yapılarının gelişmesi o nu nde engel
teşkil etmektedir. Bu durum, Çingenelerin kimlik bilincinin gelişememesine neden
olmaktadır. Karşılaştıkları hak ihlalleri, kendi ku ltu rel bilinçlerini geliştirmekte engel teşkil
etmektedir. Kendilerini Tu rk vatandaşı olarak go rmelerine karşın, devlet ve toplumsal algı
tarafından bu durumun karşılıg ını bulamaması Çingenelerin karşılaştıkları sıkıntılara
yenilerini eklemektedir. Çingenelerin durumlarının iyileştirilmesi adına o ncelikle devlet
tarafından kabul ve destek go rmeleri, sonrasında ise toplumun algısında yer alan yanlış
kodlamanın izale edilmesi gerekmektedir.
_______________________________
13 Uzpeder, E., “Tu rkiye’de Roman O rgu tlenmesi”, Biz Buradayız!-Tu rkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mu cadelesi, 2008, s. 113-123.
18
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
KAYNAKÇA * Aydog an D. (2007). “ Yabancı Çingenelerin Tu rkiye’ye Giriş, I kamet, Seyahat O zgu rlu kleri
ile Tu rkiye’den Sınır Dışı Edilmeleri”, Ankara U niversitesi Hukuk Faku ltesi Dergisi, 56, 3-50.
* “Biz Buradayız! Tu rkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mu cadelesi”, (2008).
Edirne Roman Derneg i & European Roma Right Centre & Helsinki Yurttaşlar Derneg i, 1-157.
http://www.errc.org/cms/upload/file/biz-buraday%C4%B1z!-
t%C3%BCrkiye%E2%80%99de-romanlar-ayr%C4%B1mc%C4%B1-uygulamalar-ve-hak-
m%C3%BCcadelesi.pdf
* ‘‘Çingene Soykırımı: Dün- Bugün’’, Toplumsal Yakınlaşma Platformu,
http://www.durde.org/2010/11/cingene-soykirimi-dun-bugun/
* Gu ler H., (2006). “Çingeneler Anarşist Kapsamından Çıkarılsın”,
http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=5&ArsivAnaID=31562
* Mezarcıog lu A., “Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?”,
http://www.durde.org/2010/11/cingeneler-neden-asimile-olmazlar/#more-2011
* Mezarcıog lu A., “So zlu klerde Çingenelere Ku fu r Etmek Serbest midir?”,
http://www.durde.org/2010/11/sozluklerde-cingenelere-kufur-etmek-serbest-
midir/#more-2127
19
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
* “Roman mı? Çingene mi? Ezilmiş Halkın Öyküsü.”,
http://www.ufukturu.net/haberler/3597/roman-mi-cingene-mi-ezilmis-halkin-oykusu
* “Roman Derneklerinden Hu ku mete Çag rı”, (2009).
http://www.errc.org/cms/upload/media/03/E2/m000003E2.pdf
* Solmaz B., “Tu rk Çingenelerin Medyada Temsili ve Kimlik Su reci”, Bilgi U niversitesi
Uluslararası Roman Çalışmaları Konferansı: Avrupa’nın O teki Yu zu ; Diaspora, Siyaset ve
Ku ltu r, 1-7.
http://www.bgst.org/dans/arastirma/cingenearkaplan.html
20
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Bu deg erlendirme yazısı Emma Goldman’ın “Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim
Değildir” 1 adlı eserini tartışacaktır. Yazı, kitabın “Benim I nandıg ım”, “Anarşi ve Cinsiyet
Sorunu”, “Kadınların O zgu rleşme Trajedisi” başlıklı bo lu mleri u zerinde duracaktır.
Emma Goldman o do nem yaşadıg ı yerde - Amerika’da – kendi inandıg ı şeylerin ve
du şu ncelerinin toplumun geneli tarafından nasıl algılandıg ını bize yansıtır. Kendisinin bir
“cadı” gibi algılandıg ından alaylı bir dille so z ederken, bunun nedenini devletin, kilisenin vb.
kurumların yeni ve ilerici olan her şeye şiddetle karşı çıkmasına bag lar. Goldman’a go re,
do nemine go re yeni olan her şey topluma bir o cu gibi go sterilmiştir. Kuşkusuz kendisi de
bo yle algılanacaktır. Burada kendisi dile getirmese de bir muhafazakarlık eleştirisi go rmek
mu mku n. I lericilig e karşı mevcut olanı, statu koyu ve du zenin ahengini savunan
kurumsallaşmış bir yapıyı eleştirir. So ylemedig i şeyleri, topluma so ylenmiş gibi go steren
medya vb. yapıları eleştirir. I şte tam da bu yu zden o zgu rlu g u ve anarşizmi (kusursuz toplum)
gu ndemine alır. I nsanlıg ın dog al dengesini ve taleplerini yozlaştıran bir sistem vardır ve bu
her tu rlu deg eri; o zgu rlu g u , kadınlıg ı, refahı vs. elimizden alır. O zgu rlu k Goldman’a go re
nihai bir hedeften çok bir su reçtir. Ulaşılınca sona erecek olan bir u lku deg il, kusursuz
toplumda anlamlı olan bir su reçtir. Fakat nedir Goldman’ın inandıg ı deg erler, ilkeler ve
dikkat çektig i noktalar?
“Mülkiyet, şeyler üzerinde hakimiyet kurarak, başkalarının bu şeyleri kullanmasına izin
vermemektir.” şeklinde tanımlar Goldman mu lkiyeti. Mu lkiyet oldukça, refahın ve toplumsal
huzurun tesis edilemeyeceg ini savunur. Mu lkiyeti, o zgu rlu g u n o nu nde en bu yu k engel olarak
go ru r. Bunu iki temel nokta u zerinde durarak destekler. Birincisi, insan emeg ini satmak
________________________________
1 Emma Goldman, Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Deg ildir, I stanbul, Agora Kitaplıg ı, 2006.
DANS EDEMEYECEKSEM BU BENİM DEVRİMİM DEĞİLDİR
Aybars YANIK– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü
4. sınıf öğrencisi
DEĞ ERLENDİ RME
21
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
zorundadır. I kinci olarak ise, insanın bu emeg i u zerinde olan tasarruf hakkı, egemenlerden
ve efendilerden sonra gelir. Oysa bir insanın ne kadar tu keteceg ini ya da u reteceg ini insanın
kendisi belirlemelidir. Bunlar olmadıkça o zgu rlu g u n toplumda gerçekleşme ihtimalinden so z
edemeyiz.
Goldman’ın u zerinde durdug u dig er bir konu ise militarizmdir. Militarizm, koşulsuz ve
sorgusuz itaat so ylemiyle ilerler. Verilen emir ve direktifler sualsiz uygulanır ve
sorgulanamaz. Şunu belirtmekte fayda var, militarizm çog u insanın yanlış algıladıg ı biçimde,
askeri ifade eden ve sadece o kurumun içinde var olan bir deg erler bu tu nu olmaktan ziyade,
belirli bir askeri bu rokrasi ve askerler eliti tarafından topluma benimsetilmeye çalışılan
deg erler bu tu nu du r. Dolayısıyla belirli bir toplum tahayyu lu vardır. Sorgulamadan ve
koşulsuz itaat eden insanlardan oluşacak toplum nasıl o zgu r olabilir? Ya da nasıl belirli bir
ilerleme kaydedebilir, daha dog ru bir ifadeyle kendi iradesiyle nasıl bir ilerlemeye o n ayak
olabilir. Bu nedenlerden o tu ru Goldman’a go re militarizm, toplumun ve insanların
içerisinden so ku p atılması gereken bir anlayıştır.
Bunun yanı sıra hu ku metin ve devletlerin yalnızca mu lkiyeti korudug una işaret
ediyor Goldman. Bu zamana kadar yapılan o zgu rleşme hareketlerinin ve eylemlerin,
hu ku mete rag men yapıldıg ını so ylu yor. Dolayısıyla insanların zaten iyi şeyleri yapmaya
yo nelik erdemleri mevcutsa ve bunu her do nem belirli hu ku metlere rag men yapıyorlarsa,
devlete neden ihtiyaç duyuyoruz? I nsanları aç bırakan, sefil hallere ve şartlara sokan ve bu
şartlardan tu reyen “suçluyu” cezalandıran devlet ne kadar adaletli? Kendi u rettig i suçluyu
cezalandırması için mi vardır yasalar? Goldman’a go re, insanın benlig ini bozan bu sisteme
itaat etmek ve boyun eg mek en bu yu k saçmalıktır.
Yazının başında, ilerlemeye yo nelik oluşturulan tepkilerin her do nem ortaya
çıktıg ından bahsetmiştik. Aslında bu Goldman’ın kiliselere karşı du şu ncelerinin bir
yansıması nitelig indedir. Kilise, Goldman’a go re her do nem ilerlemenin ve o zgu r
du şu nmenin karşısında olmuş bir kurumdur. Din ise insanların hayatı
anlamlandıramamalarından çıkan ve insanlara o n ayak olan bir hurafedir. Dolayısıyla bu iki
unsur, tutucu unsurlardır ve o zgu rleşmenin o nu nde birer engeldirler.
Aşksız yapılan her evlilig e fuhuştur diyen Goldman, evlilik kurumunu –mevcut sistem
içerisindeki- çok sert eleştirir. Bo yle bir evlilikten dog acak çocug un, hiç dog urulmaması
gerektig ini so yler. Devletin ve kilisenin her daim destekledig i evlilig i, mevcut toplumsal
yapının yeniden u retimini sag layacak bir araç olarak go ru r. Evlilik Goldman’a go re ekonomik
bir du zenlemedir. Kadının bir anlamda sigortası işlevini go ru r, erkeg e ise kadının u zerinde
22
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
kontrol hakkı ve tasarruf hakkı tanır. Aynı zamanda kadın bu “kurum”da erkeg in tu ru nu n
devamını sag lamasına yarayan bir araçtır. Gu nu mu zde de hepsi deg ilse de birçok kadının,
paralı ve zengin bir erkekle hayatını birleştirmesi isteg i buradan gelir. Çu nku evlilik kurumu
kadın için bir tu r sigorta ve dayanak olarak go ru lu r ve mevcut sistem devam ettikçe bu algı
yıkılmayacaktır. Gerçek evlilik ve aşk ancak kadının bir insan gibi o zgu r hareket alanının
oldug u ve so z so yleme hakkının belirli koşullardan kaynaklanmadıg ı bir toplumsal du zende
var oldug u zaman mu mku n olabilir. Kadının, erkeg in cebine deg il, zihnine ve aklına duydug u
aşkla kurulacak evlilikten bahseder ve ancak bu evlilikten olacak bir meyvenin(çocug un)
sag lıklı şartlarda gelişiminin su rdu ru lebileceg ini işaret eder.
Şiddet konusuna da deg inen Goldman, şiddetin varoluş koşullarına dikkat çeker.
Topluma ve insanlara algılatılmak istenen ve anarşistleri o cu gibi go steren şey şiddettir.
Goldman, şiddeti eleştirir fakat şiddeti var eden koşulları oluşturan kurumların zaten var
oldug unu so yler. Devletin ve kilisenin zaten şiddetin kurumlaşmış halleri oldug unu ifa eden
Goldman, şiddetin anarşizmin bir felsefesi olmadıg ını ileri su rer. Dayanılamaz hale gelen
ekonomik ve siyasal baskılardan oluşan koşullar var iken, şiddeti anarşizme mal etmenin
anlamsızlıg ına işaret eder. Devlet ve onun kurumları insanlara anarşizmi o cu go stermek için
“şiddeti” o ne su rer ve bunu aslında başarır. 2 Fakat yine de Goldman şiddete prim vermez.
Kusursuz toplum hedefine ulaşmak için kitlesel, akılcı ve bilinçli bir o rgu tlenmeyle verilecek
eg itimin yararı u zerinde durur.
Son olarak kadınların o zgu rleşme hareketlerinden ve bazı kazanımlarından hareketle
deg erlendirmelerde bulunur. Goldman’a go re kadınların edindig i bazı sosyal ve ekonomik
hakları kazanmaları bir kazanım olarak go ru lebilir. Kısıtlı da olsa bir savaşım sonucu alınan
bir zafer gibi algılanabilir; ancak bu yetersizdir. Kadınlara oy hakkı, çalışma hakkı vs. gibi
haklar verilmesi asla arzulanan bir sonuç olarak yeterli olamaz. O rneg in, kadın bir iş yerinde
çalışsa bile, eve do ndu g u nde huzuru bulamayacaktır. Çu nku evdeki işler; yemek yapmak,
temizlik yapmak, çocug una bakmak vb. onu beklemektedir. Yani deg işen kadının toplumdaki
ve ailedeki rolu olmamıştır. Kadın olmasından o tu ru ona yu klenen sorumluluklar hala yerli
________________________________
2 O rneg in bugu n toplumların geneline de bakacak olursak, anarşistler veya şiddet eylemleri korkunç bir şekilde kınanır. Fakat, aslında burada kınanan şey, şiddet veya şiddetin kendisinden çok eylemi yapanlardır. Çu nku medya vb. unsurlar tarafından bo yle algılatılmıştır. Aksi halde, devletin uyguladıg ı şiddet de kınanırdı. Her çeşit işkence, kadına yo nelik şiddeti teşvik edebilecek politikalar, orantılı(!) gu ç kullanımları, protestoculara uygulanan şiddet araçları… Bunların hiçbiri o kadar da tepki go ren eylemler olmamıştır. Sebebi çok açık deg il mi?
23
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
yerinde durmaktadır. Toplumdaki rolu nu n deg işmesi ve insan olarak kadınlıg ını yaşaması
elde edilen kazanımlarla sag lanamaz. Kadın kendisine yu klenen tu m kokuşmuş gelenekler ve
alışılagelmişliklerden sıyrılmak zorundadır. Eylemlerini belirlerken o ne der, bu ne der
zihniyeti hakim olmamalıdır. Goldman (2006) bunu açık bir biçimde şo yle ifade eder,
“Kadının bağımsızlığı ve özgürleşmesine dair mevcut anlayışların sığlığı; sosyal dengi olmayan
bir erkeğe aşık olma korkusu; aşkın, özgürlüğü ve bağımsızlığı ellerinden çalacağı endişesi; aşk
ya da annelik hazzının mesleğinde tecrübe kazanmasına engel olacağından duyduğu dehşet;
bunların hepsi özgürleşmiş modern kadını, kendi ruhunun duygularının farkına varamayan,
acıyı ve neşeyi doya doya yaşayamayan saplantılı bir rahibe yapıyor.” 3 Buradan da anlaşılacag ı
u zere kadınların mevcut du zende aldıg ı bazı haklar bir kazanım gibi go zu kse de yine de onu
hapseder ve duygularını yaşamasına engel oluşturur.
Kadınlar, erkekler, siyahlar, beyazlar vb. kimlikler çeşitli toplumsal farklılıklar
oluşturabilirler. Farklıdırlar da. Zaten farklı oldukları için eşitlik talepleri ve eşit hak talepleri
mevcuttur. Farklılıklar bir grubu bir dig er gruptan sosyoekonomik ve siyasal alanda
“ayrıcalıklı” kılmamalı, aksine o nemli olan “farklılık” ile “eşitlig i” nasıl bir arada
tutabileceg imize kafa yormak, bunu dert edinmektir. Bunu becerebilmek için birbirimizi
“anlamak” zorundayız. Bazı kadınların gerek siyaseten gerekse de ekonomik olarak bazı
yerlere gelmeleri bir toplumda kadınların haksızlıg a ug ramadıklarını go stermez. Thatcher,
Çiller vb. gibi kadınların erkekleştirilmesinden tu reyen sembolik karakterler, kadın
haklarının gelişimi olarak go ru lemez. Goldman’ın bahsettig i şey bunlar deg ildir. Sistemin ve
toplumsal cinsiyet rollerini u reten kurumların lag vedilmesi gerekir. Aksi halde Tu rkiye
toplumunda da var olan; “bakın kadınlar da başbakan oluyor, TU SI AD başkanı bir kadın, bazı
CEO’lar kadın, demek ki bir engel yok” şeklindeki so ylemlere bir karşı çıkış noktamız olamaz
ve bu anlayışa dayanan du şu nceler, bizi Goldman’ın arzuladıg ı “kusursuz toplum”a go tu rmez.
______________________________
3 Emma Goldman, a.g.e., s. 81.
24
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
GİRİŞ
En genel anlamda savaşa, militarizme, askerlik hizmetine ve silah tutmaya karşı
durmanın tanımı olan “vicdani red” kavramı, ilk olarak Ortaçag Avrupa’sında Almanya’da
feodal beyliklerde, sonrasında ise yirminci yu z yılın başlarında kitlesel bir çıkışla I ngiltere’de
go ru lmu ştu r. Birinci Du nya Savaşı sırasında çog u u lkede uygulanmaya başlayan zorunlu
askerlik, toplumlarda potansiyel olan vicdani reddin de tetikleyicisi olmuştur. Ancak, sonraki
su reçte, ulus-devletlerin yu kselmeye başlamasıyla ve uluslararası paradigmaların
deg işmesiyle zorunlu askerlik do nu şu m geçirmiş ve buna paralel vicdani red hareketleri de
dalgalanmaya başlamıştır. Buradan hareketle, vicdani reddin ne oldug u, vicdani red
hareketlerinin geçirdig i do nu şu m, onu etkileyen ku resel olaylar ve iç dinamikler ile
incelenmeye çalışılacaktır.
“VİCDANİ RED” KAVRAMININ TANIMI
Vicdani red, bireyde vu cut bulan ve bu nedenle belli bir birey tasarımı dog rultusunda
kavranabilen savaş karşıtı bir tutumdur. 1 Vicdani reddi iki şekilde tanımlayabiliriz. I lk
olarak, vicdani red kişinin ahlaki tercih, dini inanç, felsefi go ru ş ya da politik nedenlerle
askeri eg itim ve hizmette bulunmayı, silah taşımayı ve kullanmayı reddetmesidir. 2 Ancak, bu
tanım ile vicdani red, kişinin kendi kendine vicdani reddini açıklaması anlamı
kazanmaktadır. Oysa vicdani reddin bir de deklaratif o zellig i vardır. Bir kollektiviteye
dayayan, yasal ve siyasal su reçlere itiraz edip iyileşme isteyen ve sonucunda alacag ı cezaya
razı gelen sivil itaatsizlik tu ru olarak deg erlendirebileceg imiz vicdani red, yasal ve siyasal
_______________________________
1 Gu ler, E. , Meral, B. F. ve Cinisli, N. A., “Vicdani Retçilig in Tarihsel Gelişim Su reci”, 7 Mayıs 2005, http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=2&ArsivAnaID=26239&ArsivSayfaNo=2 2 Başkent, C. ve Kardaş, U ., “Bir O z-I fade Olarak Vicdani Ret”, 22 Ag ustos 2009, http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=53303
Gökcan ÇÜRÜK– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 4. sınıf öğrencisi
TÜRKİYE’ DE VİCDANİ RED
25
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
su reçleri kabul etmemenin yalnızca bir ifadesi olarak bireysel bir anlam taşısa da,
o rgu tlu kten kuvvet aldıg ı için kamuoyuna beyan edilir olmalıdır. Buradan yola çıkarak,
vicdani reddi daha geniş kapsamlı olarak kişinin ahlaki tercih, dini inanç, felsefi go ru ş ya da
politik nedenlerle askeri eg itim ve hizmette bulunmayı, silah taşımayı ve kullanmayı kamusal
açıklamayla reddetmesi 3 şeklinde tanımlayabiliriz. Bu anlamda vicdani red, toplumun genel
iyisinin yanında bireyin kendi ahlaki, vicdani ve siyasi iyisini tercih ettig i bir anlam
kazanmaktadır. Yani, vicdani redci, karşısında oldug u yasaların deg işmesi yo nu nde bir
“eylem” deg il; tercihlerini “uymama” edimi ile ortaya koymaktadır. Vicdani red hakkı, I nsan
Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18. Maddesi, Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası
So zleşmesi’nin 18. Maddesi ve Avrupa I nsan Hakları So zleşmesi’nin 9. Maddesi’nde belirtilen
“du şu nce, vicdan ve din o zgu rlu g u ” kapsamında deg erlendirilmektedir. Ayrıca, Birleşmiş
Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birlig i çeşitli kararlarında bu hakkın du şu nce, vicdan ve
din o zgu rlu g u ile bag lantılı oldug unu belirtmiştir. 4
VİCDANİ REDDİN TARİHSEL ARKA PLANI
Askerlik hizmetine karşı vicdani reddin temellerinin ilk o rnekleri, 16. yu zyıl
Avrupa’sında go ru lmu ştu r. Menonitler, Baptistler ve Quakerler gibi Protestan Kiliseleri
içerisindeki farklı gruplar, tanrıları veya u lkeleri için silah taşımayı ve savaşmayı dinlerinin
o ngo rdu g u barış çerçevesinde pasifist bir tavırla reddetmişlerdir. 19. yu zyıl ortalarında
Avrupa ve Amerika dini pasifizmin yanı sıra sosyalist bir pasifizm ile tanışmıştır. 1789
Fransız Devrimi’nden sonra yu kselmeye başlayan “ulus - devlet” kavramı ve kapitalizm
rejimlerin, sınıfların ve buna bag lı olarak askerlik hizmetinin sorgulanmasını beraberinde
getirmiştir. Ayrıca, 19. yu zyılda Avrupa, hizmet etmeyi ve devletin varlıg ını sorgulamaya
başlayan anarşist akım ile karşılaşmıştır.
Ahlaki, vicdani, felsefi ve siyasi nedenlerle ortaya çıkabilen, ancak hepsinin temelinde
“antimilitarist”5 bir tutum barındıran vicdani red, Birinci Du nya Savaşı’nda, politik bir nitelik
kazanmış, o zellikle do nemin, hu manist, sosyalist, anarşist du şu nu r ve politikacıları
tarafından bir emperyalist paylaşım savaşı olarak adlandırılan savaşa karşı o nemli bir mu -
___________________________________________
3 A.g.e.
4 Çınar, O . H., “Avrupa Konseyi U lkelerinden Vicdani Red Hakkına Genel bir Bakış”, Bora, T. (Ed.). Çarklardaki Kum : Vicdani Red. içinde., I stanbul, I letişim Yayınları, 2008, s. 235-246.
26
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
cadele aracı olmuştur. 6 Vicdani reddin ilk kitlesel çıkışı da I ngiltere’de, savaşa katılmaya
çag ırılan erkeklerin savaşa katılmayı reddetmeleri ve ardından tutuklanmaları ile olmuştur.
Bunun arkasından, 1921 yılında çog unlug unu I ngiliz redcilerin oluşturdug u Uluslararası
Savaş Karşıtları (War Resisters' International) kurulmuştur. Bu o rgu t, vicdani retçilerin ortak
bir noktada, uluslararası boyutta ve kitlesel olarak buluşabildig i ilk o rnektir.
TÜRKİYE’ DE VİCDANİ RED
Osmanlı I mparatorlug u, merkezi ve gu çlu devlet yapısı u zerine kurulmuştur. Devletin,
yo nettig i insanlar u zerindeki hakimiyeti mutlaktır ve ordu devletin en o nemli aygıtıdır. O yle
ki, hem dini hem de siyasi nedenlerle ordu el u stu nde tutulmaktadır. Ayrıca hakim olan “ordu
- millet” anlayışı, Mu slu man tebaadan ordu için zorunlu asker olmayı ve savaş zamanlarında
fedakarlık yapmayı fazlasıyla ve sorgusuzca istemektedir. Vicdani red kavramının ilk ortaya
çıktıg ı do nemde gelişen “ulus - devlet”, kapitalizm, sol argu manlar ve anarşizm Osmanlı
I mparatorlug u’nun dag ılma do neminden sonra go ru lmektedir. Ancak, Osmanlı
I mparatorlug u’nda bir sivil toplum anlayışı olmayışı ve bu nedenle bu gelişmeleri sag layacak
ortam bulunmadıg ı için vicdani reddin gelişimi de geç olmuştur. Ayrıca, I slamiyet pasifist bir
din de deg ildir. Ancak belirtmek gerekir ki; Birinci Du nya Savaşı sırasında du nya çapında
yaşanan askerden kaçma eylemlerinin bu yu k bir çog unlug u şaşırtıcı şekilde Osmanlı
I mparatorlug u’nda yaşanmıştır. Bunun nedeni olarak, vicdani reddin içselleştirilmiş olması
deg il; orduyu denetleyen birimlerin birbirine çok uzak oluşu ve bu nedenle kontrolu
sag layamadıg ı belirtilmektedir. 7 Ayrıca, bu eylemleri cezalandırmak için I stiklal
Mahkemeleri kurulmuş ve “Vatana I hanet Yasası” çıkarılmıştır.
__________________________________
5 Ancak, son zamanlarda her vicdani redcinin “antimilitarist” olmadıg ı yo nu nde tartışmalar da yapılmaktadır.
6 So nmez, O., “Vicdani Ret.”, 16 Aralık 2006,
http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=36880
7 Zu rcher, E. J., “Hizmet Etmeyi Başka Biçimlerde Reddetmek: Osmanlı imparatorlug u’nun Son Do nemlerinde Asker Kaçaklıg ı.”, Bora, T. (Ed.). Çarklardaki Kum : Vicdani Red. içinde., I stanbul, I letişim Yayınları, 2007, s. 59-68.
27
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
korunmuştur. O yle ki; ordu du zeni korumak ve du zenin tesisini sag lamak gerektig ine
inandıg ı her durumda mu dahale etmiş ve “go revini” yerine getirmiştir. Dolayısıyla, Osmanlı
I mparatorlug u’nda da oldug u gibi devletin merkezi yapısı, ordunun hegemonyası ve zorunlu
askerlik uygulaması devam etmiştir.
Tu rkiye, “vicdani red” ile ilk olarak 1990 yılında Tayfun Go nu l ve Vedat Zencir’in
Sokak Dergisi aracılıg ı ile askerlig i reddettiklerini duyurması ile tanışmıştır. 8 Aslında bu
durum askerlik hizmetinin kutsal oldug u ve erkeklig in askere gitmekle tamamlandıg ı bir u lke
için, vicdanının sesini dinleyerek toplumsal kimlig inden vazgeçmek olmuştur. 1980
darbesinin yarattıg ı farklı du şu ncelere ve muhalefete izin vermeyen siyasi ve ku ltu rel ortam,
bu iki açıklama ile farklı bir muhalefet tarzı ile karşılaşmış ve başlangıçta ne yapacag ını
bilememiştir. 1992 yılında Tayfun Go nu l ve Vedat Zencir’in de aralarında bulundug u bir
grupredçi, I zmir’de Savaş Karşıtları Derneg i’ni kurmuştur. Bu dernek, hiyerarşik bir yapısı
olmayan, antimilitarist, toplumsal kesimler ile işbirlig ine giden ve toplumsal talepler için
çabalayan bir dernek olarak kurulmuştur. Dernek, bir yıl sonra valilik tarafından kapatılma
kararının ardından “I zmir Savaş Karşıtları Derneg i” adıyla tekrar kurulmuştur. Dernek, u lke
içinde ve uluslararası alanda etkili olarak savaş karşıtı faaliyetler yu ru tmu ştu r. 1993 yılında,
dernek başkanı ve bir vicdani retçinin o zel bir kanalda bir so yleyişe katılmasının ardından,
devletin tepkisi bu yu k olmuş ve ilk defa vicdani retçiler askeri mahkemede yargılanmıştır.
1994’te I stanbul’da da “Savaş Karşıtları Derneg i” kurulmuş fakat sonrasında kapatılmıştır.
1995 yılında Osman Murat U lke’nin vicdani reddini açıklaması ve 1996 yılında tutuklanması,
Tu rkiye’deki bu harekete farklı bir boyut kazandırmıştır. I zmir Savaş Karşıtları Derneg i, bu
tutuklanmanın ardından sivil toplumu harekete geçirmeye ve kamuoyunun dikkatini
çekmeye çalışmıştır. Osman Murat u lke davasını desteklemek amacıyla çeşitli insiyatifler
kurulmuştur.
________________________________
8 U sterci, C. ve Yorulmaz, U., “Tu rkiye’de Vicdani Red.”, Bora, T. (Ed.). Çarklardaki Kum : Vicdani Red. içinde., I stanbul, I letişim Yayınları, 2007, s. 217-231.
28
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Tu m bu çalışmaların etkisiyle, Uluslararası Af O rgu tu , Birleşmiş Milletler I nsan
Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 50. Yılı nedeniyle yu ru ttu g u kampanyada
Osman Murat U lke’yi Evrensel Bildirge’nin du şu nce, vicdan ve din o zgu rlu g u nu gu vence
altına alan 18. Maddesi’nin sembol kişisi olarak ilan etmiştir. 9 Bu durum, hem Osman Murat
U lke’nin hapisteki koşullarının ko tu ye gitmesini engellemek hem de kamuoyunun dikkatini
çekmek adına çok o nemlidir. Ayrıca, vicdani red toplulukları, 2003 yılında ABD’nin Irak’a
saldırısı sonrasında “antimilitarizm” ekseninde çeşitli kampanyalar yu ru tmu şlerdir. 2004
yılında “Militurizm” adında du zenlenen festival ile ilk defa kadınlar vicdani redlerini
açıklamışlardır. Yine bu durum da kamuoyunun dikkatini çekmek ve vicdani reddi sonuna
kadar savunmak adına o nemlidir.
O nemli bir nokta da, Osman Murat U lke’nin vicdani reddinin kabul edilmeyişini
Avrupa I nsan Hakları Mahkemesi’ne go tu rmesi olmuştur. Avrupa I nsan Hakları Mahkemesi,
(U lke Tu rkiye’ye Karşı) kararında, Tu rkiyeli vicdani redcilerin karşı karşıya kaldıkları, bir
çeşit sosyal izolasyona denk du şen, bu ag ır yaşam koşullarını “sivil o lu m” kavramı ile çok
çarpıcı bir şekilde tanımlamaktadır. 10 Bu gerçekten ilginç, fakat yerinde bir tespit olmuştur.
O yle ki; vicdani reddini açıklayan insanlar cezalarını çektikten sonra gu ndelik hayatta bir hiç
gibi yaşamakta, pasaport, ehliyet edinme hakkından mahrum bırakılmakta, sosyal
gu venceleri bulunmamakta ve resmi işlemler yaptıramamaktadır.
Tu rkiye’nin de u yesi oldug u Avrupa Konseyi, AI HM’in Osman Murat U lke ile ilgili
kararından sonra 2007 yılında U lke davasını gu ndemine almıştır. Tu rkiye’de vicdani reddini
açıklayanlara uygulanan orantısız cezanın “orantılı” hale getirilmesi için ilk olarak 2009’da
uyarıda bulunmuştur. Vicdani reddin açıklanmasından sonra, “halkı askerlikten sog utmak”
suçu ile verilen hapis cezası, askere gitmemiş olanlar için ceza bittikten sonra askere gitmeyi
o ngo rmektedir. Ancak, vicdani redciler bunu reddetmekte ve bu durumda askerden firar
etmek, karşı gelmek gibi bir suçla tekrar hapis cezası almaktadır. Bu su reç, kısır bir do ngu
________________________________
9 A.g.e.
10 A.g.e.
29
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
şeklinde ilerlemekte ve vicdani redcilerin neredeyse hayatlarına mal olmaktadır. Avrupa
Konseyi, bu bag lamda Osman Murat U lke’nin AI HM kararından sonra, Tu rkiye’nin U lke’ye
tazminat o demek zorunda olmasına rag men, U lke’nin yakalanmamak için kaçmak zorunda
oldug unu go z o nu ne alarak bir ara uyarıda bulunmuştur. Arından, geçtig imiz yıl Tu rkiye’ye
bir uyarıda daha bulunmuş ve vicdani red ile ilgili gerekli du zenlemeleri yapması için su re
tanımıştır. Aksi takdirde, Tu rkiye Avrupa Konseyi’nden çıkma tehlikesi yaşayacaktır. Ancak,
bir yıl sonrasına baktıg ımızda, Tu rkiye bu uyarı çok fazla dikkate alıyor gibi
go zu kmemektedir.
30
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
KAYNAKÇA
* Başkent, C., “Bir O z-I fade Olarak Vicdani Ret”, 22 Ag ustos 2009,
http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=53303
* Bora, T. (Ed.)., Çarklardaki Kum : Vicdani Red, I stanbul : I letişim Yayınları, 2008.
* Bu lbu l, K. “Ulus-Devlet, Ulusallıg ın Do nu şu mu ve Tu rkiye”, I .U . Siyasal Bilgiler Faku ltesi
Dergisi, (35), 2006, s. 23-47.
* “Dünyada Vicdani Red.”, Erişim tarihi: 21 Nisan 2011,
http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=2&ArsivAnaID=144
* Kardaş, U ., “Modern devlet, ordu ve vicdani ret itirazı”, 22 Kasım 2006,
http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=36415
* Kardaş, U ., “Vicdani ret itirazının boyutları”, 25 Aralık 2007,
http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=42750
* Mızrak, D., “Zorunlu Askerlik Hizmetine Karşı Vicdani Ret”, Yayınlanmamış yu ksek lisans
tezi, Ankara U niversitesi Sosyal Bilimler Enstitu su Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2008.
* Speck, A., “Du nyada Çag daş Red ve Red Hareketlerinin Ana Hatları”, 23 Ag ustos 2006,
http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=35333
31
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
* So nmez, O., “Vicdani Ret”, 16 Aralık 2006, http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?
ArsivTipID=1&ArsivAnaID=36880
* Taşkın, A., “Tero rizm ve Sivil I taatsizlik”, Polis Bilimleri Dergisi, 6 (1-2), 2004, s. 119-140.
* Tolstoy, L. N. (2011). Yurtseverlik Askerlik ve I taatsizlik U zerine., (O . A. Su er, Çev.). Ankara:
Epos Yayınları.
32
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
BABUR KİMDİR?
Hindistan’da 1526-1858 yılları arasında hu ku m su ren imparatorlug un ve hanedanın
kurucusu olan Babur, 1483 yılında Fergana’da dog muştur. Baba tarafından Timur’un beşinci
kuşaktan torunu, anne tarafından ise Cengiz Han’ın soyunun Çag atay kolundandır. Babası
O mer Şeyh Mirza, annesi ise Çag atay hu ku mdarı Yunus Han’ın kızı Niga r Kutluk’tur. 1 Asıl adı
Muhammed Zahu riddin olup, kendisi eski Tu rkçede “kaplan, panter” anlamına gelen Babur
adını kullanmıştır. Bu isim, çog u kez yanlış bir şekilde Babu r (veya Ba bu r) şeklinde yazılır.
Babur, hatıratında da kendisinden Babur olarak bahsetmiştir.
SİYASİ VE ASKERİ HAYATI
Babur, hatıratına “Salı günü, beş ramazan 899 (10 Haziran 1494) da, Fergana
vilayetinde, on iki yaşında padişah oldum.” yazarak başlar. 2 1497’de O zbek şehri Semerkand’a
saldırır ve uzun bir kuşatmadan sonra ele geçirir. 1504 yılına kadar Fergana ve
Semerkand’daki hakimiyetini korumak için mu cadele eder. O zbek Şeybani Han’a karşı
yaptıg ı savaşı kaybedince, Afganistan’a yo nelir ve Kabil’i ele geçirir (1504). Hatıratında
belirttig i u zere Hindistan’a ilk seferini 1507 yılında yapar fakat Afganistan’daki isyan u zerine
geri do nmek zorunda kalır. 1511 yılında Maverau nnehr’e gider fakat burada yine O zbeklere
yenilir. Mu ttefiki ve dostu Şah I smail’in 1514’te Çaldıran Savaşı’nda Osmanlılara yenilmesi
u zerine tekrar Kabil’e do ner. Bu tarihten sonra Tu rkistan’a fetih umudunu keser. Hatıratında
1509-1519 yılları arası boştur, bu tarihlerde siyasi olarak etkinlig i azdır. Babur, Hindistan’a
________________________________
1 Ka muran Gu ru n, Tu rkler ve Tu rk Devletleri Tarihi, cilt 2, I stanbul, Karacan Yayınları, 1982, s. 214.
2 Baburna me, "Babur'un Hatıratı", haz. Reşit Rahmeti Arat, Ankara, Ku ltu r ve Turizm Bakanlıg ı Yayınları, 1985, s. 3
Gökalp ARSLAN– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 1. sınıf öğrencisi
BABURŞAH
33
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
sefer hazırlıklarını tamamlar ve 1525 yılında Delhi Sultanlıg ı’nın u stu ne yu ru r. 1526
yılındaki Panipat Savaşı’nda Babur’un yaklaşık 13 bin kişilik ordusu, I brahim Lodi’nin 100
bin kişilik ve 1000 adet fille desteklenen ordusunu mag lup eder. Bu savaşta Sultan I brahim
de o lmu ştu r. Babur’un Çaldıran Savaşı’ndan hareketle ateş gu cu nu , barutu ve topları
kullanması bu savaştaki başarısını o nemli o lçu de etkilemiştir. Babur, daha sonra
Hindistan’da gu neye dog ru ilerleyerek fetihlerine devam eder. 1527 yılında Rajput
seferlerini su rdu ru r, aynı yıl Çitor Racasına karşı Kanva Savaşı’nda bu yu k bir zafer kazanır.
Bundan sonra o lu mu ne kadar sefer ve isyanlarla meşgul olur. Do rt yıl içinde Hindistan’daki
hakimiyetini kesinleştirir ve u ç yu zyıldan fazla su recek olan imparatorlug u kurar. O lmeden
o nce og lu Huma yun’u veliaht olarak tayin eder ve 26 Aralık 1530 gu nu o lu r. 3
MİLLİYETİ VE KİMLİĞİ
Babur, anne tarafından Cengiz Han, baba tarafından Timur’un soyundan gelmekteydi.
Kendisini her zaman Tu rk olarak go rmu ş ve bununla gurur duymuştur. Babur, hatıralarında
1519 yılında Hindistan’a yaptıg ı seferi anlatırken şo yle yazar: “Behre, Hoşap, Çanap ve Cenyut
gibi vilâyet, kaç zamandır Türk tasarrufunda idi ve bunları kendi mülkümüz gibi tasavvur
ederdik; zorla veya sulhla kendimizin oralara mutasarrıf olacağımıza emindik.” ya da “… Bu
vilâyetler eskiden beri Türk’ün olagelmiştir, sakın korku ve telâşa yer verip halkın bozulmasına
yer vermesinler.” 4 Yine Babur, Biyana’da kendisine kafa tutan Afgan beyine verilmesi için şu
beyiti yollamıştı: “Ey Biyâne Emiri, Türkler ile kavgaya girme; Türklerin çevikliği ve
kahramanlığı mâlûmdur. Eğer çabuk gelmez ve öğüt dinlemezsen, mâlûm olanı beyana ne
lüzum vardır.” 5
Babur’un Mog ollara karşı tutumu ise olumsuzdur. Anne tarafından dedesi Yunus Han
bir Mog ol Hanı olmasına rag men, Mog ollar hakkında çok olumsuz so zler so ylemiştir:
________________________________
3 Halis Bıyıktay, Timurlular Zamanında Hindistan Tu rk I mparatorlug u, Ankara, Tu rk Tarih Kurumu Basımevi, 1989, s.6-43; Ka muran Gu ru n, a.g.e., s.214-217; Enver Konukçu, Ba bu rlu ler: “Hindistan’daki Temu rlu ler”, Tu rkler Ansiklopedisi, Ankara, Yeni Tu rkiye Yayınları, 2002, s. 1324-1329
4 Baburna me, a.g.e., s. 355-356.
5 Baburna me, a.g.e., s. 478.
34
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
“… O vilayetlerde, Moğol ve Özbek yüzünden, kurganı olmayan hiçbir köy yoktur.” 6 ya da
“Kötülük ve bozgunluk daima Moğol ulusundan çıkagelmiştir. Şimdiye kadar benimle beş defa
düşman oldular. Düşman olmalarının sebebi benimle anlaşamadıklarından dolayı değildi.
Kendi hanlarına karşı da birkaç defa bu şekilde hareket ettiler.” 7 gibi so zleri, O’nun Mog ollar
hakkındaki du şu ncelerini go sterir.
Bunun gibi birçok açık delile rag men, Batılılar ısrarla kendisi ve devleti için Mog ol,
Mogol veya daha o zel olarak Mughal gibi yanlış tabirleri kullanmış ve kullanmaktadırlar.
KİŞİLİĞİ VE ÖZELLİKLERİ
Babur; yu ksek otorite sahibi, cesur, adil, co mert ve du ru st biriydi. Kılıç, ok ve yay
kullanmada, savaş sanatlarında yetenekliydi. Hatıralarında bu o zelliklerinden bahseder,
hatta bir keresinde savaşta beş kişiyi nasıl mag lup ettig ini uzunca anlatır.
Babur, aynı zamanda mu zisyen, daha o nemlisi yazar ve şairdi. Tu rk edebiyatının en
gu zel eserlerinden biri olan ve Tu rkçenin Çag atay lehçesiyle hatırat tu ru nde yazılmış olan
eseri Baburna me (Vekayi) en u nlu eseridir. Bu eserini gezerken, savaşta, avda, toplantılarda,
kısacası her durumda ve koşuldayken yazmıştır. Babur, bu eserinde go rdu g u yerleri, oradaki
bitki ve hayvanları, tanıdıg ı insanları, tecru beleri, siyasi ve askeri olayları, şiirlerini ve daha
birçok şeyi yazmıştır. Fransız tarihçi Fernand Grenard, Baburna me ve Babur hakkında
şunları yazar: “Aslında Baburnâme en kötü tarihi kaynaklardan biridir. Çünkü bu eserler;
daima karşındakini yanıltmak maksadıyla yazılır. Halbuki Babur'un Hatıralar'ı alışılmamış bir
açıklık ve hakikât havası içindedir. Bir tek ithamda bulunmaz, bir tek şikâyetini göremezsiniz,
hiçbir itirazda bulunmaz, bir tarafın işine gelecek vesikalar vermez. Şüphesiz rakipleri
hakkında söylediklerini kayd-ı ihtiyatla karşılamak gerekir; ama kendisinden bahsedişi, son
derece büyük bir sadelik içindedir; hatalarını ve yanlış hareketlerini örtbas etmeye kalkışmaz.
________________________________
6 Baburna me, a.g.e., s. 91.
7 Baburna me, a.g.e., s. 98.
35
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Menşei ile alâkalı olan gururunu bir tarafa bırakacak olursak, hikâyesinin hiçbir tarafında
kendisini değerlendirmek için bir gayret görülmez; aynı şekilde kibrî emareleri, olup bitenleri
haklı göstermek için üstü örtülü çark etmeler de yoktur. Okuyucu kendisini O'nun uşağı
hisseder.” 8
Babur’un Baburna me’si dışında başka eserleri de vardır, ayrıca Hatt-ı Baburı adında
yeni bir yazı icat etmiştir. Babur, kendisini Çag atay edebiyatının u nlu şairi Ali Şir Nevai’nin
çırag ı olarak go rmu ştu r. Ana dili Tu rkçenin dışında şiir yazacak kadar Farsça, az seviyede de
Mog olca ve Arapça bilmekteydi. Bununla beraber, Tu rkçeyi başta Farsça olmak u zere bu tu n
dillerden u stu n tutardı.
Babur, av ve sporu severdi; boş zamanlarında ava çıkar ve eski bir Tu rk oyunu olan
Çevga n (Çuka n)’ı oynardı. Bu oyun, daha sonra Hindistan’ı işgal eden I ngilizler tarafından
du zenlenerek Polo adını almıştır ve gu nu mu zde ha la oynanmaktadır. Eg lence ve içkiyi
severdi ve hatıralarında bu yo nlerinden du ru stçe bahsetmiştir. 9
SONUÇ
Babur, Tu rk ve Hindistan tarihinin en o nemli şahsiyetlerinden biridir. Kurdug u imparatorluk
1526 yılından I ngilizler tarafından yıkılış tarihi olan 1858’e kadar u ç yu zyıldan uzun bir su re
Hindistan’da hu ku m su rmu ştu r. Babur, aynı zamanda Baburna me gibi çok o nemli bir tarihi
ve edebi bir kaynak da bırakmıştır. Bu tu n bu o zellikleri ve o nemi ile Babur; hem Tu rk, hem
de du nya tarihinde o nemli bir iz bırakmıştır.
________________________________
8 Fernand Grenard, Ba bur, I stanbul, Milli Eg itim Basımevi, 1971, s. 194.
9 Fernand Grenard, a.g.e., s. 194-198; Halis Bıyıktay, a.g.e., s. 44-48.
36
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
KAYNAKÇA
* Baburna me, "Babur'un Hatıratı", haz. Reşit Rahmeti Arat, Ankara, Ku ltu r ve Turizm
Bakanlıg ı Yayınları, 1985.
* Enver Konukçu, Ba bu rlu ler: “Hindistan’daki Temu rlu ler”, Tu rkler Ansiklopedisi, cilt 8,
Ankara, Yeni Tu rkiye Yayınları, 2002.
* Fernand Grenard, Ba bur, I stanbul, Milli Eg itim Basımevi, 1971.
* Halis Bıyıktay, Timurlular Zamanında Hindistan Tu rk I mparatorlug u, Ankara, Tu rk Tarih
Kurumu Basımevi, 1989.
* Ka muran Gu ru n, Tu rkler ve Tu rk Devletleri Tarihi, cilt 2, I stanbul, Karacan Yayınları, 1982.
37
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
GİRİŞ
Gu nu mu z toplumlarında kadının ikinci plana atılmasının temelinde -sosyoku ltu rel
anlamda kabul go ren bazı normları bir kenara atacak olursak ha kim neoliberal sistemin
yarattıg ı eşitsiz du zen yatmaktadır. Kadınların ekonomik alandaki konumları ve istihdam
alanları genelde esnek ve gu vencesiz çalışma biçiminde seyretmektedir. Esnek çalışma
biçimlerinin ataerkil koşullar içerisinde kadınların çalışma koşulları lehine işleyeceg i
yo nu nde genel bir kanı oluşturulmuş olsa da, durum esasen tam tersi istikamette
seyretmekte; ataerkil yapının kadınlar u zerindeki baskı mekanizmaları, kadın emeg ini
sermaye açısından ‘elverişli’ hale getirmektedir.
Esnek çalışma, sermayenin maliyetleri du şu rmek ve karlılıg ını garanti altına almak
amacıyla çalışma saati, çalışma yeri, çalışan sayısı, u cret gibi konuları kendi ihtiyaçlarına
go re belirlemesi şeklinde tanımlanmaktadır. 1 Bu sistem, iş gu vencesini ve sosyal gu venlig i
ortadan kaldırarak enformel istihdamın o nu nu açmakta ve kadınların birer ucuz istihdam
alanı olarak go ru lmesiyle sonuçlanmaktadır. Tu rkiye’de de o zellikle 2000’li yıllar boyunca
kadın istihdamında esnek u retim biçimlerinin ve enformelleşmenin birer norm halini aldıg ı
go ru lmektedir. 2 Bu tarz enformel sekto rler, du nyanın neresinde olursa olsun so mu ru ye en
açık ekonomik mekanizmayı oluşturmaktadır.
Kadınların tercihi elbette formel sekto rlerden yanadır fakat bu sekto rlerde yeterli
derecede istihdam alanı yaratılamaması sonucunda, kadınlar enformel sekto rlere
yo nelmekte; ekonomik faaliyetlere ato lyelerde fason u retim, evlerde parça başı çalışma,
________________________________
1 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk (der.), Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın Emeg i, s. 16.
2 A.g.e., s. 9.
3 Gu lay Tokso z, “Neoliberal Piyasa ve Muhafazaka r Aile Kıskacında Tu rkiye’de Kadın Emeg i”, Nergis Mu tevellitog lu-Sinan So nmez (der.), Ku reselleşme, Kriz ve Tu rkiye’de Neoliberal Do nu şu m, 2009, s. 208-209.
Tuğçe ÇETİNKAYA– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 4. sınıf öğrencisi
NEOLİBERAL PİYASA ve KADIN EMEĞİ
38
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
evlerde parça başı çalışma, seyyar satıcılık ve çeşitli hizmet faaliyetleri u zerinden
katılmaktadırlar.
Kadın emeg inin deg ersizleştirilmesi, herhangi bir kazancının olmaması ve olumsuz
şartlarda esnek istihdam biçimlerinde istihdam edilmesi, hiç kuşkusuz, sermayenin yararına
bir durumdur. Gu nu mu zde sermaye, onun varoluş koşullarını hazırlayan artı deg er
u retimine yo nelmektedir. Kadın emek-gu cu esnek enformel u retim su reçlerinde daha kolay
ve ucuza istihdam edilebilmekte, dolayısıyla sermaye açısından ‘ideal’ bir profil
oluşturmaktadır. Kadınların ‘ideal’ iş gu cu olarak go ru lmesinin ardında, kadınların klasik
çalışma biçimlerinde istihdamının erkeklere go re daha zor oldug u du şu ncesi yatmaktadır.
Kadınların tam su reli ve evin dışında çalışmasının o nu ndeki engeller, ev içi işler, çocukların,
yaşlıların ve hastaların bakımı gibi go revlerin kadınların sorumlulug unda oldug u yo nu ndeki
genel toplumsal kanılardır. Kadın iş gu cu nu n sermaye tarafından cazip kabul edilmesinin bir
dig er sebebi, kadın emek gu cu nu n erkek emek gu cu nden daha ucuz olmasıdır. Kadınların
daha du şu k u cretle çalıştırıldıg ı birçok akademik çalışmada ortaya konmaktadır. 4
Dig er taraftan, devletin yetki alanını mu mku n oldug unca daraltmayı ilke edinen
neoliberal sistemde, kadın u zerindeki ev işleri ve çocuk bakımı yu ku nu ortadan kaldırmaya
yo nelik toplumsal kurumlaşmalar birer "yu k" olarak go ru lmu ş ve kamusal hizmet alanından
çıkarılmıştır. Bir yandan çalışma zorunlulug u, dig er taraftan ev içi işlerin sorumlulug u,
kadınları iki taraftan sıkıştırmakta ve olag anu stu bir emek harcamalarına sebep olmaktadır.
Kadınlar I çin Ku resel I stihdam Eg ilimleri Raporu (2008) du nyayı dokuz bo lgeye
ayırarak kadınların işgu cu piyasasındaki konumlarını incelemekte ve birçok bo lgede
kadınlara du zgu n işlerde ilerleme sag landıg ını ancak istihdama erişim ve çalışma koşulları
itibariyle tam bir eşitlikten uzak bulunuldug unu ortaya koymaktadır. Ekonomik kalkınma
açısından en o nemli atılımlara Dog u Asya bo lgesi, kadın istihdamının en yu ksek ve cinsiyet
ayrımcılıg ının da o nemli o lçu de azaldıg ı bir bo lgedir. Fakat Kuzey Afrika ve Ortadog u kadın
kadın istihdamının en du şu k oldug u bo lgelerdir. Bu o rneklerden referansla o zellikle u zerin-
________________________________
4 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 29.
39
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
de u zerinde durulması gereken nokta, Ortadog u bo lgesinde bile 1997-2007 arasında
kadınların istihdama katılım oranı %30 artarken, Tu rkiye’de %12 gerilemesidir. 5
Go ru ldu g u gibi, du nyada kadınların istihdama katılabilmesi açısından yaşanan
gelişmelerin aksine, Tu rkiye bu gelişmelerin tersine bir yol izlemektedir. Tu rkiye’de kadın
emeg inin konumu, kadınların işgu cu ve istihdama katılabilmesi o nu ndeki engeller ve bu
engellerin hangi politikalar yoluyla oluşturuldug u, bu çalışmanın temel konusunu
oluşturmaktadır.
SANAYİLEŞME VE KADIN EMEĞİNİN ÜRETİM SÜREÇLERİNDEN AYRIŞTIRILMASI
Sanayileşme o ncesi do nemde temel ihtiyaçlar ev endu strilerinde yapılan u retime tu m aile
bireylerinin katılımıyla karşılanmaktaydı. Bu yu k sanayilerin oluşmasıyla birlikte, ev ile iş
arasında keskin bir bo lu nme yaşanmış; evde çalışan erkekler fabrika işçisi konumuna girmiş,
kadınlar ise ya giderek o nem yitiren ev endu strilerinde yer almaya devam etmiş ya da gelir
getirici faaliyetlerin dışına itilmiştir. 6 Çalışan kadınların dog um yapmaları durumunda
işverene yu klenebilecek ek maliyet ve gu çlu ataerkil zihniyetin bir sonucu olarak “kadın işi”
ve “erkek işi” arasında bir kategorik ayrımın bulunmasıyla, ev ve çocuk bakımı işlerinin
kadının sorumlulug unda atfedilmesi, kadınların ekonomik alandan o telenmesine yol
açmıştır.
Kapitalizmle birlikte kamusal/o zel alan ayrımının iyice ayrışmasıyla ev, u retim alanı
olmaktan çıkmış; ev işi emeg i u retici emek olarak go ru lmedig i gibi, herhangi bir deg er veya
karşılıktan da yoksun bırakılmıştır. 7 “Paranın deg eri belirledig i bir toplumda bu işi yapan
kadınların, elbette para için çalışan erkekler kadar deg erleri beklenmemektedir”. 8 Burada,
tek suçlunun kapitalizm oldug unu so ylemek pek de tatmin edici olmayacaktır; zira sosyo-
________________________________
5 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 210.
6 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 205.
7 Serpil Çakır, “Ataerkil I ktidarın Eleştirisi”, H. Birsen O rs (der.), 19. Yu zyıldan 20. Yu zyıla Modern Siyasal I deolojiler, 2009, s. 463.
8 Josephine Donovan, Feminist Teori, 1992, s. 148.
40
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
ku ltu rel birtakım bileşenlerin belirleyicilig i kesinlikle go z ardı edilmemelidir. Ancak
kapitalizm u cretli emek du zeni altında gelişen bu yu k o lçekli u retimle, ev ile iş yerini
ayrıştırmış, emeg in uzmanlaşmasına, hiyerarşinin artmasına yol açmıştır.
U cretli iş, “erkek işi” olarak go ru ldu g u nden, kadınların emek piyasasındaki konumu
erkeklerinkinden farklılaşmıştır: Kadınlar, genellikle aile gelirine katkıda bulunmak, koca
işsiz kaldıg ında ailenin geçimini sag lamak ve daha başka zorunlu haller da hilinde çalışmaya
yo nelmektedirler. Fakat istihdama katılmak onlar için, ev içi işlerin yu ku nden kurtulmak bir
yana, “ikinci mesai” anlamına gelmektedir. 9 Dahası, pek çok kadın ev içi işlerden arda kalan
kısıtlı zamanda u cretli işe katılabilmektedir. Yoksulluk fakto ru de hesaba katıldıg ında,
kadınlar tu rlu olumsuz ve ko tu koşullara rag men bulabildikleri işte çalışmaya mecbur
kalmaktadırlar.
TÜRKİYE’DE KADIN EMEĞİNİN KONUMU VE KADIN İŞGÜCÜ TALEBİNE YÖNELİK
POLİTİKALAR
Tu rkiye’nin demografik o zellikleri ile istihdam oranları referans alındıg ında, su rekli
yu kselmekte olan potansiyel bir işgu cu arzı ve istihdam alanlarının yaratılamaması, yu kselen
işsizlik oranlarına işaret etmektedir. Tu rkiye’de şimdiye kadar çalışma çag ındaki nu fusun ve
işgu cu ne katılanların artış hızı istihdamın artış hızından daha yu ksek olmuştur. 10 Bu, işsiz
kadın nu fusu u zerinde go rece daha fazla etki yaratmaktadır. Çu nku gu çlu ataerkil zihniyetin
toplum u zerinde egemen bir rol oynaması ve cinsiyetçi rol kalıplarının devamlılıg ını
sag laması, zaten kadınların iş hayatından o telenmesine ve kadınların ev işleri ve kamu
hizmeti da hilinde olmayan çocuk bakımı gibi sorumlulukların tu mu nu u stlenmelerine yol
açmaktadır.
________________________________
9 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 9.
10 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 211.
41
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
I şgu cu piyasasının katı yani işgu cu arzının sınırlı oldug u u lkelerde kadınların işgu cu
piyasalarına katılımı desteklenmektedir. 11 Kadınların istihdama katılabilmeleri için hizmet
alanlarının devlet desteg iyle genişletilmesi sonucunda işgu cu ne olan talep yu kselmiş, bu da
u cretlerin yu kselmesiyle sonuçlanmıştır. Bo ylelikle ataerkil yapının ço zu lmesi yolunda
o nemli gelişmeler kat edilebilmiştir. Tu rkiye’de ise her koşul altında çalışmaya hazır geniş
bir genç erkek kitlesinin varlıg ı, işveren tercihlerinin çog u kez iş yasalarının getirdig i
kadınları koruyucu hu ku mlere tabi olmamak için erkeklerden yana olmasına yol açmakta;
işverenlerin ucuz ve uzun su re çalıştırabilecekleri işgu cu kaynag ı başka gelişmekte olan
u lkelerdekinden farklı olarak erkekler olmaktadır. 12
Tu rkiye’de genel olarak kadın istihdamı u zerindeki makroekonomik politikalara go z
atıldıg ında, 1950’lerden itibaren du nya kapitalizmine eklemlenme politikaları çerçevesinde
tarımda geliştirilen piyasa ilişkileri ve mekanizasyonu, emeg e duyulan ihtiyacın du şmesine
yol açmış ve kadın emeg i u zerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Bunun sonucunda tarımsal
kesimde go zlemlenen emek artışı sebebiyle ko yden kente yog un go ç hareketleri başlamıştır.
Kentlere go ç eden aileler barınma, iş bulma, eg itim ve sag lık gibi temel hizmetlerden bu yu k
o lçu de yoksun kalmışlardır. Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda dikkat çekildig i u zere, kentler
verili fiziksel ve toplumsal altyapıları ile artan nu fusa iş olanag ı sag lamaktan uzaktır. 13
Ataerkil zihniyetin dayattıg ı “kadın işi” ve “erkek işi” kategorizasyonu, şehre go ç eden aile
bireyleri arasındaki iş bo lu mu nu farklılaştırmış, so z konusu kategorizasyonun
derinleşmesine yol açmıştır.
Konuyu tarım alanlarında ikamet etmekte olan aileler açısından ele alacak olursak, imalat
sanayii açısından girdi nitelig i taşıyan pamuk, tu tu n, çay, şekerpancarı gibi emek yog un
u ru nlerin u retiminde kadın işgu cu ku çu k o lçekli çiftçi hanelerinde u cretsiz aile işçisi veya
________________________________
11 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 211.
12 A.g.e.
13 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 35.
42
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
topraksız hanelerde u cretli tarım işçisi konumunda en ucuz girdi olarak çalışmaya devam
etmiştir. Fakat son yıllarda uluslararası finans o rgu tlerinin dayatmaları sonucunda tarımsal
istihdam alanları daraltılmaya başlanmıştır. Ulusal çapta uygulanan tarım politikalarının
Du nya Bankası, Avrupa Birlig i ve Du nya Ticaret O rgu tu ’nu n politikalarına uyumlu olarak
du zenlenmesinin o ngo ru lmesiyle kalkınma planlarında o ncelikli hedefler tarımda çalışan
nu fusun azaltılması, verimlilik ve rekabetin artırılması olarak belirlenmiştir. Bu dog rultuda,
devlet tarımsal u ru nlere desteg i azaltmış, çiftçiye verilen ucuz girdi ve krediler kaldırılmış,
ekim alanları daraltılmış, fiyat destekleme uygulamaları sona erdirilmiştir. Uygulama
kapsamına alınan bu politikalar yine kadınların go rece daha fazla etkilenmesine ve u retim
alanından dışlanmalarına yol açmıştır.
Kadın emeg inin tarım dışı ekonomik faaliyetlerde de istihdamı çok sınırlı kalmıştır.
Kadınların en fazla istihdam edildikleri işkolları, kadınlar açısından geleneksel işkolları
olarak bilinen konfeksiyon ve deri eşya, dokuma, metal, madeni eşya ve makine ile gıda, içki
ve tu tu n işkollarıdır. 14 Ancak bu işkollarında da çog unlug u kadınlar oluşturmamaktadır.
I stisnai olarak, 1988-2006 arasındaki do nemde artan hizmet sekto ru istihdamı ile birlikte
kadın istihdamı yaklaşık olarak 3 kat artmış ve 2 milyon kişiyi geçmiştir.
Tu rkiye’de neoliberal politikalar açısından o nemli bir ug rak noktası olan 1980’lerden
itibaren dışa açık olarak gelişen kapitalist birikim ve bununla birlikte yaşanan do nu şu mler,
hiç kuşkusuz emek piyasalarını o nemli o lçu de etkilemektedir.
U retim su reçleri u zerindeki etkisi gu n geçtikçe artma eg iliminde olan esnekleşme ve
enformelleşme, 2000’li yıllara gelindig inde en u st du zeye ulaşmış bulunmaktadır. Ancak bu
do nemde sermayenin uluslararası hareketinin hızlanması, yeni finans kurumlarının ve
finansal araçların oluşturulması, banka ve sigorta şirketi gibi hizmet sekto rlerinde kadın
istihdamının bu yu mesine yol açmıştır. 15 Fakat oluşturulan istihdam alanları yalnızca vasıflı
kadın emek gu cu nu kapsamaktadır.
________________________________
14 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 213-216.
15 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 33.
43
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
2003 yılında yu ru rlu g e konan Yeni I ş Yasası, kadınları go rece dezavantajlı bir duruma
sokmuş; ilk olarak, esnek u retim su reçlerine yasal dayanak sag lamış; ardından sosyal
gu venlik sistemi yeniden yapılandırılarak, çalışanların kazanımları to rpu lenerek emek
maliyetleri du şu ru lmu ştu r. 16 Bo ylece kadınlar iş gu vencesinin olmadıg ı, sosyal gu venlik
sisteminden yoksun ve sermayenin ihtiyaç duydug u zaman, ihtiyaç duydug u su reyle
istihdam edilmeye başlamışlardır.
Bu esnek çalışma biçimi, kadınları ilgilendirecek şekilde başka bir o zellik daha
barındırmaktadır: Kadınlar, so z konusu yasa kapsamında ev içi işlerinden muaf tutulmadan
istihdam edileceklerdir. Do nemin Çalışma ve Sosyal Gu venlik Bakanı Murat Başesgiog lu bu
Yeni I ş Yasası ile o zellikle çalışan kadınlara esnek çalışma usulleri getirildig ini so ylerken,
benzer bakış açısını yansıtmaktaydı: Kadınlar ev içinde u cretsiz bakım işlerini yapmayı
su rdu recek ve bu tu n bu işlerden sorumlu olacak; aynı zamanda, sendikal hakların olmadıg ı,
çalışma yaşamına dair hakların budandıg ı, iş gu vencesi ve sosyal gu vencenin bulunmadıg ı
esnek çalışma koşullarında ucuza çalıştırılabileceklerdir. 17
Yasa, bunların yanında kadınları istihdama çekmeyi amaçlayan bazı maddeler de
içermektedir: Dog um izninin 16 haftaya çıkarılması, gece çalışmayı engelleyen hu kmu n
kaldırılması gibi. Fakat so z konusu maddelerin işleyişi gu nu mu z ataerkil toplumunda pek de
olası go ru nmemektedir. Yukarıda bahsedilen “kadın işi” ve “erkek işi” kategorizasyonunun
cinsiyetlere yu kledig i farklı toplumsal rollerin hakim oldug u bir toplumda, kadınlara
bag ımsız bir u cretli çalışan olarak yaklaşan yasanın uygulanabilirlig inin sorgulanması
gerekmektedir.
Yine 1980’lerden itibaren IMF ve Du nya Bankası’nın talepleri dog rultusunda ithal
ikameci modelden vazgeçilerek, ihracata dayalı bu yu me modeli ve Yapısal Uyum Programları
benimsenmiştir. 18 Neoliberal politikaların birer uzantısı olarak, kamu sekto ru nu n alanı
daraltılmış, burada oluşan boşluklar o zelleştirmeler yoluyla o zel sekto re devredilerek
________________________________
16 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 25.
17 A.g.e., s. 43.
18 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 214.
44
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
kapatılmıştır. Hu ku metlerin yerli ve yabancı sermaye için yatırımların kolaylaştırılması,
kuruluş ve işletme do nemlerindeki idari engellerin kaldırılması için çok sayıda hukuki
du zenleme yapmasına, vergi yu ku nu azaltmak için çeşitli indirimlere gitmesine rag men
yatırımların yeterli du zeyde istihdam yaratacak o lçu de artmaması o zellikle 1990’lı yıllarda
ranta dayalı birikim modelinin o ne çıkmasıyla bag lantılıdır. 19
So z konusu sistem, Simten Coşar ve Metin Yeg enog lu’nun dikkat çektig i u zere, kadınların
emek gu cu ne katılmasını istemiyor deg il, ama belirli biçimler altında ve ataerkil normlara
uyacak biçimde, kısa do nemli, esnek du zenlemelerle ve prestij, gu venlik ve kazanç
sag lamayacak biçimde istihdam edilmesini istemektedir. 20
SONUÇ
Tu rkiye, du nya genelinde sag lanan gelişme ve kalkınmayla paralel bir dog rultuda yol
izleyememiş, toplumun geneli açısından yeterli istihdam alanları yaratamamış; o zellikle de
kadın istihdamı çok du şu k du zeylerde seyretmiştir. Kadın işgu cu ne talebin du şu klu g u , kadın
işgu cu arzı u zerindeki engellerle karşılaştırıldıg ında ortaya çıkan durum kadınların işgu cu ne
ve istihdama katılımlarının % 20-25 gibi çok du şu k bir oranda olması ve su rekli deg işme
eg ilimi içinde bulunmasıdır. 21 Bu durum, hem toplumsal gelişme hem de demokratikleşme
çabaları o nu nde ciddi engeller teşkil etmektedir. Kadınlara istihdam alanları yaratılmasının
hayati o nemi birçok sendika, meslek ve kadın o rgu tleri tarafından dile getirilmeye devam
etse de, herhangi bir adım atılmamakta, tam tersine şimdiye kadar iktidarda bulunan siyasi
iktidarlar bilinçli ya da bilinçsiz olarak ataerkil işbo lu mu nu n devamlılıg ını sag lamışlar; bunu
uygulanan politikalar ve so ylemler aracılıg ıyla topluma da lanse etmişlerdir. Kadınlara
istihdam alanı yaratmak amacıyla kadın girişimcilig inin desteklenmesi ve esnek çalışma
biçimlerinin yaygınlaştırılması çabalarını, bu yaklaşım çerçevesinde deg erlendirmek yerinde
olacaktır. 22
________________________________
19 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 215.
20 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 45.
21 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 228-229.
22 A.g.e., s. 229.
45
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Kadın istihdamına yo nelik politikalar iki yo nlu seyretmektedir. I lk olarak, kadınlar
esnek çalışma biçimlerinde istihdam edilerek ‘ideal’ emek gu cu yaratılmakta; ikinci olarak
so z konusu esnek çalışma biçimlerinde istihdam edilen kadınlardan ev işleri, çocuk, yaşlı ve
hasta bakımı gibi go revleri aksatmamaları istenmektedir. Yani kadın çalışma hayatına
katılacaksa, kendine, evdeki sorumluluklarını ihmal etmeden gerçekleştirebileceg i işler
seçmelidir. Tam zamanlı, iş gu vencesi ve sosyal gu venlig e sahip iş alanları erkekler için
o ngo ru lu rken; kadınlar kayıt dışı, sosyal gu venlikten yoksun ve korumasız işlerde çalışmakta
ve bu da kadınların genel anlamda işgu cu piyasalarında erkeklerle eşit konumda
bulunmadıklarını go stermektedir.
Sosyal gu venlik ve sag lık hizmetlerinin metalaştırılması ile iş yasasında kadın
istihdamına yo nelik du zenlemeler de birbirini tamamlar niteliktedir. 23 So z konusu
metalaştırma su reçlerinde sag lık ve bakım hizmetler alınıp satılır hale getirilmekte; yu kselen
u cretler sebebiyle bu gibi hizmetlerden yararlanamayan ailelerde çocuk, yaşlı ve hasta
bakımı kadınlar u zerine yu klenmektedir. Dig er taraftan, artan sag lık ve prim maliyetlerinin
karşılanması için aile bu tçesine katkıda bulunmak durumunda olan kadınların çalışması
zorunlu hale gelmektedir. Bu olumsuz koşullar, kadınları esnek, korumasız, ucuza ve
bulabildikleri herhangi bir işte çalışmaya zorunlu bırakmaktadır.
O zetle, Tu rkiye’de neoliberal politikaların birer uzantısı olarak kadınlar açısından
oluşturulmak istenen istihdam biçimleri, kadınların hem ev içindeki hem de emek
piyasalarındaki yu klerini artırmaktadır. Tu rkiye’de yoksulluk, işsizlik, gelir dag ılımında
adaletsizlik, bo lgeler arası eşitsizlik gibi fakto rlerle mu cadele edilmedig i; uygulanan
politikaların istihdam alanlarında toplumsal cinsiyet eşitlig i hedeflemedig i ve kar odaklılıg ın
su regeldig i mu ddetçe kadın emeg i so mu ru su nu n o nu ne geçmek mu mku n go ru nmemektedir.
________________________________
23 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 72.
46
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
KAYNAKÇA
* H. Birsen O RS (2009), 19. Yu zyıldan 20. Yu zyıla Modern Siyasal I deolojiler, I stanbul Bilgi
U niversitesi Yayınları.
* Josephine Donovan (1992), Feminist Teori, I letişim Yayınları.
* Nergis MU TEVELLI OG LU ve Sinan SO NMEZ (2009), Ku reselleşme, Kriz ve Tu rkiye’de
Neoliberal Do nu şu m, I stanbul Bilgi U niversitesi Yayınları.
* Saniye DEDEOG LU ve Melda Yaman O ZTU RK, Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın Emeg i, Sosyal
Araştırmalar Vakfı.
47
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
GİRİŞ
Du nyada çeşitli o rgu tler vardır. Bu o rgu tler kimi zaman devlet desteg i ile kurulmuş,
kimi zaman bag ımsızlık ve o zgu rlu k mu cadelesi temelinde halkın isteg i dog rultusunda
zamanla kurulmuşlardır. Şartlar bu o rgu tlerin kurulması için uygun olmuştur. Fakat bu
o rgu tler her zaman faaliyetlerini barışçı bir şekilde su rdu rmemişlerdir. ETA (Euskadi Ta
Askatasuna) o rneg inde oldug u gibi kurulmasına neden olan etkenler, kurulduktan sonraki
kaydettig i aşamalar ve eylemler nedeniyle bu o rgu t birçoklarınca tehdit olarak algılanmıştır.
Kurucuları, eylemleri ve algılanışları bakımından dig er o rgu tlerle farklılıkları ve benzerlikleri
bulunmaktadır. Kullandıkları yo ntemler ve eylemleri ile birçok o rgu tten ayrılmışlardır. Bu
çalışmamda anlamaya çalıştıg ım şey ETA’ nın kuruluşu ve kuruluşundan bugu ne faaliyetleri
sonucunda bir tero r o rgu tu ne do nu şu p do nu şmedig i, bu faaliyetleri hangi ideolojik
çerçevede ele aldıkları temelde incelememin o zu nu oluşturmaktadır. Makalemde soru cevap
şeklinde bir ilerleme yo ntemini uygun buldum.
ETA NE ZAMAN, NEREDE, KİM YA DA KİMLER TARAFINDAN KURULMUŞTUR?
1. “PNV” ve Kilisenin Rolü
ETA, 31 Temmuz 1959 yılında PNV ( Partido Nacionalista Vasco) yani Bask Milliyetçi
Partisi’nin kuruluş yıl do nu mu nde Bask Bo lgesi’nde kurulmuş bir o rgu ttu r. Bu nokta da
PNV’den onun kim tarafından kuruldug undan ve ne zaman kuruldug undan bahsetmek
gerekir.
PNV ve ETA’nın kuruldug u Bask bo lgesi I spanya ve Fransa’nın sınırlarına yayılmıştır.
Çog unluk nu fusun ki bu yaklaşık 23 milyon insan I spanya tarafında geri kalan birkaç yu z bin
kişi ise Fransa tarafında yaşamaktadır. 1 Bo lge, Guipuzcoa, Vizcaya ve Alava illerinden
meydana gelir. Basklar, kendilerini I ber Yarımadası’nda başkalarına karışmayan tek ırk
Gökhan AKINÇ– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 4. sınıf öğrencisi
KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE “ETA”
48
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
olarak go ru rler, bag ımsızlık ve o zgu rlu k duyguları ile koyu Katolik oluşları onların
tarihlerine yo n vermiştir. 2
Yaşanan gerginliklerin çog u I spanya bo lgesinden kaynaklanmaktadır. Çu nku Fransa
tarafındakilerin ekonomik durumu çok daha iyidir. 3 Karlist Hareket denen hareket I spanya
bo lgesinde otonom yapıyı destekleyenlerin savundukları bir olgudur. Gerçekte Bask
bo lgesinde ki halkın Fueros Yasası denilen bir yasa ile ayrıcalıkları vardı fakat destekledikleri
grubun krala karşı yenilmesi sonucu bu ayrıcalıkları da kaybettiler. Bu su reç devam ederken
“Karlist” yaklaşımı ve bu ortadan kalkan yasayı destekleyen Sabino Arana otonomi için
mu cadeleye başlamıştır. Sonucunda 1895 yılında PNV’yi kurmayı başarmıştır. PNV kısa
zaman içerisinde Bask bo lgesinde bir kitle partisi go ru nu mu nu almıştır. 4 Partiden dışlanan
tek kesim bo lgeye sonradan gelen ve yerleşik du zene adapte olamayan işçilerdir. Sabina
Arana bu işçileri pek çok yerde kendilerini asimile etmeye çalışan insanlar olarak
go stermiştir. Kullanmış oldug um makale ve kitapların bazılarında da bu aynen
so ylenmektedir. Bu bo lgeye Euskadi yani Bask bo lgesi olarak ayrı isimle anılmasının sebebi
dig er bo lgelerden kendilerini ayrı tutmalarıdır. 1916- 30 Kasım 1930 tarihleri arasında
PNV’de kısa su reli bir bo lu nme yaşanmış CNV adını kullanmışlardır fakat tekrar birleşmeleri
ortak bir anlaşma ile olmuştur. JEL yani: “Euskadi, Bask milleti, doğal hakkı ve tarihsel hakkı
olarak, Ulu Tanrı’nın onayı ve kendisinin de isteği doğrultusunda ve doğanın yasaları
çerçevesinde, kendi kendini yönetmek için kendi öz yazgısının mutlak hakimi olmalıdır.” 5
1960 ve 70 lerde Basklı militanların bu yu k kısmı Katolik kilisesine bag lı dini
okullarda eg itim go rerek gelmişlerdir ki bu sebeple çog unlug u kırsaldan gelen bu militanlar
davalarının ateşli birer savunucusu haline gelmişlerdir. Azınlık grup ise şehirli muhafazakar-
________________________________________
1 Emin Gu rses, Ayrılıkçı Tero ru n Anatomisi/ IRA,ETA, PKK, I stanbul, Bag lam Yayıncılık, 1997.
2 Fatma Gu l Ço kmez, “Bask Bo lgesi: Etnik Milliyetçilig in Tarihsel Gelişimi ve I spanya’daki Devlet Politikalarının Etkisi”, Ege Academic Bakış, Cilt 8, No 1, 2008.
3 Cameron Watson, “Basque Nationalism And Political Violence: The Ideological and Intellectual Origins of ETA, New. : Center for Basque Studies, University of Nevada , Reno, 2007.
4 Hasan Emre Şenocak, “Avrupa Tero r O rgu tleri ve U lke Uygulamaları”, I stanbul, Platin, 2006.
5 A.g.e.
49
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
dır. Dini o geleri kullanarak, var olan ku ltu rel baskıları go zler o nu ne sermekte olan ruhban
sınıfı sivil haklara yeterince saygı duyulmadıg ını ve bunun dinen yanlış oldug unu ifade
etmektedir. Dini deg erleri en fazla o n plana alan ve Bask bo lgesinde başlamış olan
hareketlere en fazla destek veren peder ise Alberto Garcia’dır. Fakat zamanla hu ku metin
u stu ne çok fazla gelmesi ve o rgu tu çok ciddi bir şekilde kışkırtması nedeniyle hapse
atılmıştır. Fakat bu olayların durmasına deg il daha fazla ateşlenmesine ve halkın daha çok
desteg ini almasına yardımcı olmuştur. Birçok din adamı ve halktan sıradan insan bu
faaliyetler sonucu ETA’ya kazandırılmıştır.
ETA’nın nasıl kuruldug u sorusuna do necek olursak; PNV’ye bag lı bir yapılanma olan
EGI’den ve EKIN adlı dergiden bahsetmemiz gerekir. 6 EGI Bask Milliyetçi Partisi PNV’nin
gençlik kolu olarak işlev go rmekteydi. Bu sebeple partiye gençlerin kazandırılmasında ki en
bu yu k go rev onlara du şu yordu. Fakat EGI yasal olmayan faaliyetler yu ru tmekteydi. Dig er
taraftan EKIN ise 1952 yılında bir grup genç tarafından siyasi gelişmeleri deg erlendirmek
amacıyla kurulmuş bir dergiydi. Bu gençler Bask milliyetçisi ailelere mensup kişilerdir. Bask
milliyetçisi olarak zamanında EGI’de go rev alanlarda vardır. Bu kişiler Franco’nun
hareketlerini ve politikalarını eleştiri yag muruna tutmaktaydılar. Bu faaliyet onların
buluşmalarının sıklıg ından ve yazdıkları yazıların birikmesinden o tu ru dergi haline gelmiştir.
Bir kısım genç daha sonra ETA’nın o nder kadrosunda da yer almıştır. 7 1958 li yıllarda
EGI’den bir grup ile PNV’nin arası açılmıştır. Bu su reçte EKI N dergisinin u yeleri ve EGI’ciler
bir araya gelerek ETA’yı kurarlar. Bu tarih Sabino Arana’nın kurdug u ve ETA’nın temellerini
atılmasını sag layan partinin, yani PNV’nin kuruluşunun 64. yıldo nu mu ne denk gelmektedir.
2.ETA’nın Kuruluş Amacı
1812 yılında merkeziyetçi bir anayasa olan Fueros Yasası kabul edildi. Fakat bu yasa
merkeziyetçilerle bo lgecilerin yani o zellikle Bask bo lgesinde yaşayan halkın arasını açtı.
________________________________
6 Emin Gu rses, a.g.e.
7 Cameron Watson, a.g.e.
50
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Bu haklar Bask bo lgesine kral tarafından verilmişti ve bu nedenle Karlist hareketler
devam ederken Bask halkı da kralın yanında mu cadeleye girdi. Fakat mu cadele de kayıplar
yaşanmaya başladı ve 1840larda çok zorlu bir su rece girildi. Dikkat edilmesi gereken o nemli
nokta birinci cumhuriyetin 1873’te kurulduktan sonra bir yıl dayanmış olması ve 1931’e
kadar tekrar kurulamamış olmasıdır. Cumhuriyetle kazanılan haklarda zamanla
kaybedilmiştir. O zellikle 1876 yılında Madrid hu ku meti bu hakları tamamen kaldırdı.
Sonuçta da PNV’nin kurulması ve ETA ya kadar giden bir yol açılmış oldu. ETA, onun
o ncesinde PNV, EKI N ve EGI gibi yapıların ilk amacı Fueros Yasası ile daha o nceden kazanmış
oldukları haklara tekrar kavuşabilmek.
1931 yılında kurulan ve 1936’da ortadan kalkan cumhuriyet Bask bo lgesinde ikinci
ciddi Cumhuriyet denemesi olarak kabul edilebilir. I ki o nemli karar alınmıştır: 1) Yerel
işlerin yerinden yo netilmesi. 2) Ulusal ve bo lgesel toplulukların o zerklig inin tanınmasıydı.
Fakat su reç devam ettikçe 1936-37 yıllarında General Mola, Sanyury ve Franco emrindeki
askerler Bask bo lgesine yo nelik şiddet eylemlerinin dozunu artırdılar ve Bask Bo lgesinde
Bilbaoyu ele geçirdiler. I kinci cumhuriyet sona ermiş oldu. ETA bu cumhuriyet deneyimini de
bildig i için tekrar elde etme adına çaba sarf etmektedir. 8 ABD’nin desteg ini alan Franco
yo netimi Bask bo lgesi ve onları destekleyenler u zerinde ciddi gu ç kullanmaya başlayınca bu
Bask milliyetçileri için hareketlerini ko ru kleyecek neden haline gelmiştir. Çu nku başta
Franco ardından Fransa yo netimi ve ABD Bask bo lgesinin egemenlik kazanmaması ve
milliyetçilik hareketlerinin bitirilmesi için ug raştıkça ETA’nın ve dig er Bask milliyetçilerinin
amaçları ug runa daha fazla militan toplamasına yardımcı olmuştur. ETA’nın en bu yu k amacı
Bask bo lgesinin bag ımsızlıg ı ve Fransa’daki Bask bo lgesiyle birleşebilmektir. Bununla da
yetinmeyip PNV’nin yumuşak tutumunu da hedef alan konuşmalar yapmaktadırlar. Bununla
yetinmedikleri zamanlarda da çeşitli eylemlerle asıl amaçlarını belli etmişlerdir. 9 ETA Bask
bo lgesinin I spanya’nın bir kolonisi oldug unu ve bo lgenin ekonomik, siyasal ve ku ltu rel
olarak so mu ru ldu g u nu so ylemektedir. ETA 1962 yılında bir bildiri yayınlamıştır. Amaçlarına
________________________________
8 James Mandrell, “ ‘It Couldn’t Happen Here’ A Cross- Cultural Rhethoric”, South Atlantic Quarterly, Spring,
2007.
9 Emin Gu rses, a.g.e.
51
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
burada deg inen o rgu t, Bask bo lgesinin bag ımsızlıg ını kazanmak için mu cadele veren gizli bir
o rgu t oldug unu açıkladı. ETA ayrıca etnik sınırlara go re belirlenmiş yeni bir Avrupa
federasyonu istiyordu.
I kinci cumhuriyet denemesini 1963 yılında yapmıştır. Kurulan meclis EKI N grubunun
eline geçmiştir. 1964’de u çu ncu meclis toplandı. Bu nokta da genç radikaller yani EKI N ve
EGI ciler eski tu feklere bayrak açarak, onlara karşı olduklarını dile getirdiler. 10
DEVLETLER VE VATANDAŞLAR TARAFINDAN NASIL GÖRÜLÜYOR?
Bask ve Katalan milliyetçilig i, dig er u lkeler tarafından az destek bulmuştur. O zellikle
komşu Fransa, I spanya’dan ayrılabilecek azınlıkların kendi bu nyesindeki Katalan ve Bask
azınlıkları için bir tehlike olacag ını bilmektedir. 11 Fransa’nın rahatsızlıg ının dig er bir nedeni
bu olayların bazılarında Fransa’dan ateşli silahlar sag lanmıştır. ETA ile go ru şmeler yapan
hu ku metin tarzı çok safça bulunuyor. ABD ETA’yı tero r o rgu tleri listesine aldıg ı için buna
go re deg erlendirme yapıyor.
ETA BİR TERÖR ÖRGÜTÜ MÜDÜR?
ETA bir tero r o rgu tu du r. I lk olarak, asimetrik savaş teknikleri kullanmaktadır.
Sembolik etki yaratmak adına birçok eylemde bulunmuştur. Bu eylemlerde yu zlerce insanı
o ldu rmu ştu r. Korku unsurunu o n plana alan o rgu tu n yarattıg ı en bu yu k etki şu phesiz budur.
Çu nku insanların gu nlu k hayatlarında ki du zenlerinin bozulması, gu venli ortamın
kaybolması çok ciddi bir sorundur. Rutini bozulan insanlar buna neden olan şeylerden
herhangi bir şeyden daha fazla korkarlar. Bu da o zellikle tero r o rgu tlerinin kullandıg ı
yo ntemdir. Tero r o rgu tu oldug unu so yleyebilmemizde ki en o nemli unsurlardan dig eri ise
mesaj veren eylemlerde bulunmasıdır. O ldu rdu g u insanları her zaman rastgele belirlemez.
_______________________________
10 Emin Gu rses, a.g.e.
11 Fatma Gu l Ço kmez, a.g.e.
52
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Bazen de o zellikle seçer bu insanların popularitesini kendi çıkarı için kullanır. 12 Bu yolla adı
daha çok duyulmuş olur. Ayrıca ETA o rgu tu nde, kendi savundukları deg erleri halka ve
militanlara açıklayacak, sadece bu işler için ug raşacak bir grup eleman vardır. Bunların
yaptıkları tek iş mu cadeleleri için çaba sarf etmektir. Bu sebeple o rgu t onlara maaşta
bag lamıştır. Sonuçta onlar profesyonel o rgu tçu olmuşlardır. 13
ETA BİR TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK NE TARZ EYLEMLERDE BULUNMUŞTUR?
I lk silahlı eylem 1965 yılında gerçekleşen bir soygundur. Daha artan oranda devam
etmiştir. O rgu t merkez komitesi eylem faaliyetlerini sınıflandırmıştır: basım- yayım ve
iletişim, hu cre ve çalışma gruplarını oluşturmak, propaganda faaliyetlerinde bulunmak, yasal
eylemleri planlamak ve yerine getirmek, askeri eylemleri organize etmek. ETA’nın var
oldug u yıllar su resince tu m eylemlerinde o ldu rdu g u insan sayısı I spanyol kaynaklarına go re
829 bazı insanlara go re de 859 kişidir. O rnek olarak 2006 yılından 2007 yılına kadar olan
su rede ki birtakım eylemler verilebilir.
2006 yılı eylemleri: 22 Mart: ETA 24 Mart gecesi başlatılmak u zere Bask devleti için ateşkes
kararı almıştır. 29 Haziran: Başbakan Zapatero, ETA artık kimsenin katili olmayacak. Bu
so zleriyle ateşkesi desteklemiştir. Ağustos: I lan edilen ateşkesten sonra ilk tehdit
savrulmuştur. Kriz bahane edilmiştir. 29 Aralık: Zapatero, ETA’nın barış su recinde başarılı
olacag ını ve daha iyiye gideceg ini so ylemiştir. 30 Aralık: Madrid’de Uluslararası Barajas
Havaalanı otoparkında patlama meydana geldi. 26 yaralı ve 2 o lu vardı. Destekçi Batasuna
partisi dışında dig er partiler sert tepki verdi ve ateşkes askıya alındı. Aralık: ETA liderleri ve
I spanyol hu ku meti Ankara’da buluştu. Bu buluşmada Ankara arabuluculuk yapmıştır. Sonuç
kısa vadeli ihlalin ateşkese zarar vermeyeceg i go ru şu nu n kabul edilmesidir.
2007 yılı eylemleri: 15 Ocak: Zapatero ateşkes kararından pişmanlık duydug unu ifade
etmiştir. Mecliste ki olag anu stu toplantıda hatasını kabul etmiştir. 4 Mart: 25 kişinin o lu mu -
________________________________
12 Cameron Watson, a.g.e.
13 Emin Gu rses, a.g.e.
53
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
ne sebep olan Ignacio Juana Chaos 115 gu nlu k açlık grevinin ardından serbest bırakılmıştır.
Halkın iktidar partisine tepkisi bu yu k olmuştur. 27 Mayıs: Batasuna yani ETA’nın yasa dışı
ilan edilen siyasi kanadı Bask Milliyetçi Eylem Partisi’nin go sterdig i adayların çog unun
seçime girmesi yasaklandı. Bunun u zerine Batasuna’dan eylem tehdidi geldi. 5 Haziran: ETA,
ateşkes resmen son buldu. Zapatero, çok ug raştıg ını ama başaramadıg ını ifade etti. ETA
Fransa’da eyleme hazır 70 adamım var dedi. Silahlı saldırıya karşı hazırlıklı olunmasını
istedi. 24 Ağustos: I spanya’nın kuzeyinde bomba yu klu bir araç patladı 2 polis hafif
yaralandı. 30 Eylül: Bask bo lgesi O zerk yo netiminin ılımlı başkanı Juan Jose Ibarretxe, bo lge
için yeni bir siyasi su rece girildig ini ve referanduma ihtiyaç duyuldug unu so yledi. Amacı ETA
ile go ru şme yetkisine sahip olabilmek. Siyasi go zlemcilerin bu hareketin anayasaya aykırı
olacag ını belirttiler. 6 Ekim: ETA’nın siyasi kolu olmak suçuyla Batasuna’ya baskın
du zenlendi 22 kişi go zaltına alındı. Neden olarak, yasaklı olmalarına rag men siyasi faaliyet
yu ru tmeleri ve ETA ile ilişkilerini su rdu rmeleri go sterildi. Bu işi Ulusal Mahkeme Yargı
Baltasar Garzon yapmıştır. 2003 yılında partiyi yasaklayan da odur. 2 Aralık: Fransa’da bir
I spanyol jandarmasını o ldu ru p dig erini ag ır yaralamıştır. 21 Aralık: ETA‟nın 52 u yesinin
yargılandıg ı davada, 47 sanık toplam 521 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sanıklar arasında
bulunan Batasuna partisi u yesi ve eski belediye başkanı Jose Luis Elkoro, 24 yılla en fazla
cezaya mahkum oldu. 14
Txabi Etxebarrieta ETA o rgu tu nu n u st du zey militanlarından biriydi fakat I spanyol
polis teşkilatı tarafından o ldu ru ldu . Bunun u zerine ETA Meliton Manzaras adında o nemli bir
polis şefini o ldu rmu ştu r. Bu olay onları tarihin en o nemli davalarından biri kabul edilen
Burgos Davası’na go tu rmu ştu r. 30 Aralık 1970 yılında Franco toplumsal baskı nedeniyle
o lu m cezası verilen ETA u yelerinin cezasını hapse çevirmek zorunda kalmıştır. 1973’te
Amiral Luis Carrero Blanco’nun evinin altına tu nel kazılıp oraya konulan bombanın
patlatılması sonucu o ldu ru lmesi de bu yu k bir olay sayılabilir. Amiral bu saldırıda yaşamını
yitirmiştir.
________________________________
14 Fatma Gu l Ço kmez, a.g.e.
54
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
GERÇEKLEŞTİRİLEN EN ÖNEMLİ EYLEM
Sivil halkın yog un oldug u yerlerde eylem du zenleyerek seyirci sayısını ve buna bag lı
olarak korku oranını artırmak ETA’nın en o nemli işlevidir. O zellikle bu bo lgelerde bombalı
saldırılar du zenlerlerdi. En o nemli bombalı eylemlerinden biri Madrid Havaalanına ve iki
demiryoluna 29 Temmuz 1979 yılında koydukları bombadır. Bu olayların sonucunda 6 kişi
o lmu ş 100 kişi yaralanmıştır. ETA I spanyol polisini bu olayAda sorumlu go stermiştir.
Nedenini olayı yarım saat o nceden ihbar etmelerine rag men kimsenin o nlem alması olarak
go stermişlerdir.
İDEOLOJİK AÇIDAN YAPTIĞI BÜTÜN BU EYLEMLERİN VE FAALİYETLERİN BİR AMACI
VAR MIDIR?
Bu noktadan sonra ko kleri olan PNV partisinden iyice ayrılmaya başladıklarını
go ru yoruz. PNV burjuva partisi olarak yorumlanırken, ETA anti- kapitalist ve anti-
emperyalist olarak tanımlandı. I lerleyen yıllarda ETA’nın ideolojisine ve eylemlerine karşı
GAL denilen bir o rgu t kurulmuştur. Bu o rgu t gu venlik gu çlerine istihbarat sag lamaktaydı.
Devlet bu o rgu tu el altından destekleyerek ETA ve onun ideolojisine karşı bir çeşit savunma
programı uygulamaktaydı. Bu eylemler ile Bask bo lgesinde birlik en temel amaçtır.
“KAS” SİSTEMİ NEDİR?
Kas sistemi ve kendi kararını kendi alabilme hakkı bo lgenin ve ETA’nın savundug u en
o nemli argumanların başında gelmektedir. I spanyolların çog unlukta oldug u ama ETA’ya go re
Bask bo lgesinin içinde yer alan Navara bo lgesine referandum hakkı tanınmamalıdır. ETA bu
dog rultuda gerçekleşen eylemlerde o len masumların hepsinin sorumlusunun I spanyol
hu ku meti oldug unu so ylemektedir. Bu eylemlerde hayatını kaybeden masumların ve dig er
bo lge vatandaşlarının birleşerek kamuoyu yaratmaları gerektig ini du şu nmu şlerdir. Ancak
bu yolla referanduma giden yolun açılabildig ini du şu nmu şlerdir. Fakat kendi kararını kendi
alma yeterli go ru lmemiştir. Bu nokta da KAS (Sosyalist Koordinasyon Konseyi) 15 sistemi
devreye girer. Bu o rgu tlenme Franco o lmeden başlamışır. Bu yapılanmaya birçok o rgu t des-
55
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
tek vermiştir. Bazıları şo yle sıralanabilir; Halkçı Devrimci Sosyalist Parti, Yurtsever Devrimci
I şçi Partisi, bazı işçi sendikaları ve kadın hareketleri). Bu hareketin yaratılmasının en bu yu k
amacı, kendi kararını kendi verebilmek için Bask ulusal kurtuluş mu cadelesini deg işik
birimlerden koordine edebilmek. Bunun için 1978 de bir bildiri yayınlanmış ve isteklerini
bildirmişlerdir.
MALİ KAYNAKLARI
ETA’nın eylemleri bo lgede ki yatırımlara da yansıyordu. En bu yu k mali kaynaklar
soygunlardan, bo lgedeki yatırımcıya koydug u vergilerden, sanayiciden alınan haraçlardan ve
o zellikle adam kaçırmadan geliyordu. Nisan 1980’de Katalan iş adamı Jesus Serra
Santamans’tan 1.5 milyon dolar fidye alınmıştır. Gelirlerinin en bu yu k kısmı Bask
bo lgesindeki 20 30 şirketten kaynaklanmaktaydı. Yatırımcılar ETA’nın bu tutumuna ayak
uydurmuşlardı. Bunun sonucunda o rgu t hareketlerini deg iştirmeden devam ediyordu.
ETA’NIN 43 YILDIR YÜRÜTTÜĞÜ SİLAHLI MÜCADELEYİ BIRAKTIĞINI AÇIKLAMASININ
ÖNEMİ VE BU SÜRECİ HAZIRLAYAN ETMENLER NELERDİR?
ETA 20 Ekim 2011 tarihinde Gara ve Berria adlı gazetelerin internet sitelerinde yazılı
bildiride vi bir video go ru ntu su nde silahlı faaliyetlerini tamamen sona erdirdig ini duyurdu.
Silah bırakmakta kararlı oldug unu ve açık bir vaatte bulundug unu vurgulayan ETA, I spanyol
ve Fransız hu ku metlerine çatışmanın sonuçlarını ço zu me kavuşturmak için direkt bir diyalog
yolu açılması çag rısında bulundu. Fakat o rgu tu n bu açıklamayı yaparken ne o rgu tu n
fesfedilmesine ne de silah teslim edilmesine herhangi bir atıfta bulunmaması dikkat
çekiciydi. 16 Bu açıklamadan sonra I spanya Başbakan’ı Jose Luis Rodriguez Zapatero’da bir
açıklama yaparak, “Bu demokrasinin, yasaların ve aklın bir başarısı.” demiştir. Fransa’nın
işbirlig inin o nemi u zerinde durmuştur. Tero r yu zu nden bu yu k acılar çekildig inden bahseden
_________________________________
15 Emin Gu rses, a.g.e.
56
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Zaperato, hafızalardan silinmeyecek deneyimlerimiz oldu demiştir. Korkunun sona ereceg ini
ve tero r kurbanlarının her zaman I spanyol toplumuna eşlik edeceg ini, artık yeni bir do neme
girileceg ini de so zlerine ekleyerek bitirmiştir.
Bundan sonra u recin nasıl devam edeceg i kesin deg ildir. Çu nku bu ETA’nın ilk
ateşkesi ya da silah bırakması deg ildir. Su recin takip edilmesi ve ETA’nın so zlerinde ki
ciddiyete sadık kalıp kalmayacag ının go zlenmesi gerekmektedir. Sonuç olarak, ETA bir tero r
o rgu tu du r ve buna go re deg erlendirilmesi gerekmektedir. O ldu rdu g u yu zlerce insan go z
o nu nde bulundurulmalı, olayların u stu kapatılmamalıdır.
________________________________
16 “ETA Tero r O rgu tu Silah Bıraktı: Bask bölgesinde faaliyet gösteren ayrılıkçı ETA terör örgütü, 43 yıllık silahlı mücadeleye son verdi”, Cihan Haber Ajansı, 20 Ekim 2011,
http://www.haberler.com/eta-teror-orgutu-silah-birakti-3072952-haberi/
57
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
KAYNAKÇA
* Atacan Cumayev, “I spanyol Tero r O rgu tu ETA 43 Yıllık Silahlı Mu cadeleyi Sona Erdirdig ini
Açıkladı”, Cihan Haber Ajansı, 21 Ekim 2011,
http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1193145
* Cameron Watson, “Basque Nationalism And Political Violence: The Ideological and
Intellectual Origins of ETA”, New. : Center for Basque Studies, University of Nevada , Reno,
2007.
* Emin Gu rses, “Ayrılıkçı Tero ru n Anatomisi/ IRA, ETA, PKK”, I stanbul, Bag lam Yayıncılık,
Ekim 1997.
* “ETA Tero r O rgu tu Silah Bıraktı, Bask bo lgesinde faaliyet go steren ayrılıkçı ETA tero r
o rgu tu , 43 yıllık silahlı mu cadeleye son verdi”, Cihan Haber Ajansı,
http://www.haberler.com/eta-teror-orgutu-silah-birakti-3072952-haberi/
* Fatma Gu l Ço kmez, “Bask Bo lgesi: Etnik Milliyetçilig in Tarihsel Gelişimi ve I spanya’daki
Devlet Politikalarının Etkisi”, Ege Academic Bakış, 8(1), 2008.
58
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
* Hasan Emre Şenocak, “Avrupa Tero r O rgu tleri ve U lke Uygulamaları”, I stanbul, Platin,
2006.
* James Mandrell, “ ‘It Couldn’t Happen Here’ A Cross- Cultural Rhethoric”, South Atlantic
Quarterly Spring, 2007.
59
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
Bu çalışmada, Hrant Dink’in kim
oldug u, o ldu ru lmesine giden su reçte nasıl
hedef go sterildig i, o lu mu nu n ardından
yaşanan dava su reçleri ve “derin devlet”i
sorgulamak isteyen iktidarın Hrant Dink
cinayetini neden başlangıç noktası olarak
kabul ettig i ifade edilmeye çalışılacaktır.
HRANT DİNK KİMDİR?
Hrant Dink, 15 Eylu l 1954'te
Malatya'da dog muştur. Annesi, babası ve
iki kardeşiyle birlikte I stanbul’a go ç
ettikten sonra Gedikpaşa Ermeni
Yetimhanesi’nde bu yu mu şlerdir. I ncirdibi
I lkokulu’nda okumuşlar ve yazları da
okulun Tuzla’daki kampında
barınmışlardır. Hrant Dink, I stanbul
U niversitesi Fen Faku ltesi Zooloji
Bo lu mu ’nden mezun olmuştur. Burada
okurken yasadışı TKP/ML (Tu rkiye
Komu nist Partisi/Marksist-Leninist)
o rgu tu nde siyaset yapan Hrant Dink,
siyasi kimlig i ile Ermeni cemaati arasında
bir bag kurulmaması için mahkemeye
başvurarak ismini “Fırat” olarak
deg iştirmiştir. Hrant Dink ve eşi Rakel
Dink, bu do nemde içinde yetiştikleri Tuzla
Çocuk Kampı´nın yo netimini u stlenerek
pek çok kimsesiz Ermeni çocug una sahip
çıkmışlardır. Tuzla Kampı´na "Ermeni
militan yetiştirildig i" suçlaması ile Devlet
tarafından el konulması sonrasında Dink,
siyasal go ru şleri nedeniyle de u ç kez
go zaltına alınmış ve tutuklanmıştır.
Kardeşleriyle birlikte bir kitabevi
işleten Dink, 90’lı yıllarda Ermenice
gu nlu k Marmara gazetesinde Ermeni
tarihine ilişkin Tu rkiye´de çıkan kitaplara
yo nelik eleştiri yazıları yazmaya
başlamıştır. 5 Nisan 1996’da ilk sayısı
yayınlanan haftalık Agos gazetesi,
I stanbul’da Tu rkçe-Ermenice yayımlanan
ilk gazete olarak tarihe geçmiştir.
Gazetenin hedefi, Tu rkiye Ermenilerinin
devlet nezdindeki sorunlarını kendi
sesinden dile getirerek geniş kamuoyunun
desteg ini almak ve Ermeni ku ltu r ve
ku ltu r ve tarihini ana kaynag ından Tu rk
ARAŞTİRMA HRANT DİNK NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?
Tevfik Burak ÖZ– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 4. sınıf öğrencisi
60
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
toplumu ile paylaşmaktır. Yazdıg ı yazılar
nedeniyle sık sık hakkında soruşturma ve
dava açılan Hrant Dink, Ermeni diasporası
ile yaşadıg ı tartışmalarla da gu ndeme
gelmiştir. Ermeni kimlig inin yanı sıra
solcu kimlig i ile de o ne çıkan bir yazar
olan Hrant Dink, o zellikle Ermeni
olaylarına ilişkin Batılı u lkelerin tavrını
sık sık eleştiri konusu yaparken aynı
zamanda Tu rkiye’nin Avrupa Birlig i’ne
u yelig ini destekleyen go ru şleriyle de ilgi
çekmiştir.
Hrant Dink’in, bir siyasal figu r
olarak hedef haline getirilmesinde onun
go ru şlerinin çok o nemli bir yeri olmuştur.
Tu rkiye ile Ermenistan arasında
komşuluk ilişkilerinin tesisi, sınırın
açılması, Tu rkiye´nin demokratikleşme
su recinin desteklenmesi ve 1915
olaylarının o lenler u zerinde acıtıcı
rakamsal bir anlayış yerine kalanlar
u zerinden, karşılıklı iki halkın onurunu
go zeten empatik bir u slupla konuşulur
kılınması, konuya ilişkin resmi tez dışında
alternatif yayınların da yaygınlaşması
konularını gu ndeme getirmiştir.
HEDEF GÖSTERME KAMPANYALARI VE
YARGILANDIĞI DAVALAR
Hrant Dink, kendi deyimiyle 1, Agos
Gazetesi’ni çıkardıg ı gu nden beri “Ermeni
sorununu” dile getirdig i ve Tu rk resmi
tezinin hoşuna gitmeyen bir duruş
sergiledig i için hedef olarak go sterilmeye
başlamıştır. Asıl yog un yargı su recinin
başlangıç noktasını, 6 Şubat 2004’te,
Agos’ta "Sabiha-Hatunun Sırrı" başlıg ıyla
yayınladıg ı haber oluşturmuştur.
Haberde, Atatu rk´u n manevi kızı Sabiha
Go kçe´nin Ermeni ko kenli oldug u ve
Ermenistan´da akrabalarının bulundug u
ifade edilmektedir. Antep asıllı
Ermenistan vatandaşı Hripsime Sebilciyan
Gazalyan, kendisinin Go kçen’in yeg eni
oldug unu ve Atatu rk’u n manevi kızı
Sabiha Go kçe´nin aslında yetimhaneden
alınmış bir Ermeni yetim oldug unu iddia
etmiştir. Bu haber u zerine basında birçok
gazete ve gazeteci Hrant Dink’e eleştiri
getirmiştir.
21 Şubat 2004’te, Hu rriyet gazetesi
manşetinde "Sabiha Go kçen mi Hatun
Sebilciyan mı" başlıg ına yer vermiştir.
Ertesi gu n, “Hayır Boşnak’tı” haberiyle bir
o nceki gu nku resmi go ru şu n sınırlarını
zorlayan ifadeler dengelenmek
istenmiştir. Aynı gu n, Genel Kurmay
Başkanlıg ı, Sabiha Go kçen’in hem
Atatu rk’u n manevi kızı olması hem de ilk
kadın savaş pilotu olması nedeniyle ulusal
bir sembol oldug unu belirtmiştir. Bu
nedenle, bo yle bir tartışmanın içerisine
sokulmasının ulusal bu tu nlu g u ,
Atatu rk’u n milliyetçilik anlayışını, ilke ve
inkılaplarını zedeleyeceg ini sert bir
şekilde belirtmiştir. Ardından, Hrant Dink
61
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
I stanbul Valilig i’ne davet edilmiş ve Vali
Yardımcısı Erol Gu ngo r´u n makamında,
kendilerini Vali Yardımcısı´nın yakınları
olarak tanıtan ve kimlig i belirsiz iki kişi
tarafından uyarılmıştır.
Genel olarak bakıldıg ında,
Hu rriyet, Sabah, Milliyet, Akşam, O nce
Vatan, Radikal, Tercu man, Ortadog u, Yeni
Çag , Yeni Şafak gazeteleri Genel Kurmay
Başkanlıg ı’nın yaptıg ı açıklamaya destek
vermiş ve Hrant Dink eleştirilmiştir.
O zellikle ulusalcı ve aşırı milliyetçi
gazeteler olan Yeni Çag , O nce Vatan ve
Ortadog u gazetelerinde “ Tu rk du şmanı
bir Ermeni” ifadesiyle Hrant Dink hedef
go sterilmiştir. 2 Ayrıca, Hu rriyet gazetesi
yazarı Emin Ço laşan, bireysel olarak hedef
go sterme kampanyasını yog un bir şekilde
su rdu rmu ştu r. 24 Şubat 2004 tarihli
makalesinde Emin Ço laşan, Dink’in, 13
Şubat’ta Agos’ta çıkan bir yazısını ele
almıştır. O makalenin içinden tek bir
cu mleyi cımbızlamıştır: "Tu rk’ten
boşalacak o zehirli kanın yerini
dolduracak temiz kan, Ermenilerin
Ermenistan’la kuracag ı asil damarında
mevcuttur." Bo ylece, Hrant Dink’in Tu rk
du şmanlıg ı yaptıg ı ortak bir kampanyayla
dile getirilmeye başlamıştır. U lku Ocakları,
Agos’un o nu nde "Ya sev ya terk et", “Bir
gece ansızın gelebiliriz”, “Kahrolsun
ASALA” şeklinde bag ırmıştır. I şçi Partisi,
protesto yu ru yu şu yapmıştır.
Hrant Dink’in yazısında geçen
"Tu rk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini
dolduracak temiz kan, Ermenilerin
Ermenistan’la kuracag ı asil damarında
mevcuttur." ifadesi, yazının bag lamından
koparılarak Dink hakkında "Tu rklu g u
neşren tahkir ve tezyif etmek" suçundan
dava açılmış ve 6 ay hapis cezasına
mahkum edilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılıg ı bu karara itiraz etmiş, ancak
itirazı Yargıtay Ceza Genel Kurulu
tarafından reddedilmiştir. 3 Hrant Dink´in
karara ilişkin açıklamaları u zerine de
"yargıyı etkilemeye çalışmak"tan yeni bir
dava açılmıştır.
Davanın ilk duruşmasına adliyenin
dışında, koridorlarda ve duruşma
salonunda davaya mu dahil olmak isteyen
kişiler protesto go sterilerinde
bulunmuştur. Hrant Dink ve avukatlarına
fiziksel ve so zlu şiddet uygulanmıştır.
Hrant Dink, Birgu n gazetesinde
yayınlanan, Avrupa Birlig i ile
mu zakerelerin başlamasıyla ilgili olan
"Hoş Gidişler Ola" başlıklı yazısı
sonrasında, 9 Ekim 2004’te ise Yeniçag
gazetesinde "Ermeniye Bak" başlıklı
manşetle hedef go sterilmiştir. Agos
gazetesinde, 21 Temmuz 2006’da
yayınlanan "301e Karşı 1 Oy" başlıklı
haber nedeniyle de Hrant Dink, Sorumlu
Yazı I şleri Mu du ru Arat Dink ve I mtiyaz
Sahibi Sarkis Seropyan hakkında dava
62
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
açılmıştır. Haberde, Dink´in Reurters
Ajansı’na verdig i demeçteki “Ermenilere
soykırım uygulandıg ı” ifadesi nedeniyle
“Tu rklu g u aşag ılamak” suçundan
hakkında dava açılmıştır. Hrant Dink
o ldu kten sonra ise, hakkında 301’den
açılan davalar du şmu ştu r.
HRANT DİNK’İN ÖLÜMÜ VE
SONRASINDAKİ GELİŞMELER
Hrant Dink, 19 Ocak 2007´de Agos
gazetesinin o nu nde kurşunlanarak
o ldu ru lmu ştu r. I lk olarak, deliller
gereg ince Ogu n Samast katil zanlısı olarak
Samsun’da yakalanmış ve suçunu itiraf
etmiştir. Tutuklanma sırasında çekilen ve
ilk olarak TGRT kanalında yayımlanan
Ogu n Samast'ın elinde Tu rk bayrag ı
tuttug u ve arkasında Atatu rk'u n "Vatan
toprag ı kutsaldır. Kaderine terk
edilemez.” so zu nu n go ru ndu g u
fotog rafları tepki toplamıştır. Bu
fotog raflarda, gu venlik kuvvetlerinin
Ogu n Samast'a bir tu r kahraman
muamelesi yaptıg ı go ru lmektedir. 29
Ocak’ta tutuklamayı soruşturmak u zere
Samsun’a go nderilen mu lkiye mu fettişinin
raporunda, bu ortamın zanlının
konuşturulması için bir taktik olarak
hazırlandıg ı ve herhangi bir suç teşkil
etmedig i belirtilmiştir. Bunun u zerine
takipsizlik kararı alınmıştır.
Ogu n Samast'ın ardından, 24 Ekim
2004'de Trabzon'da McDonald's'a bomba
koyarak altı kişinin yaralanmasına sebep
olan Yasin Hayal, azmettirici oldug u
gerekçesiyle tutuklanmıştır. Yasin Hayal,
tutuklandıktan bir su re sonra cinayetin
polis muhbiri Erhan Tuncel tarafından
planlandıg ını açıklanmıştır. I ddialara go re
polis muhbiri olan Tuncel, Hayal'in Dink'i
o ldu rmeyi planladıg ını polise on yedi kez
bildirmiştir.
HRANT DİNK DAVASI VE “BİR DERİN
DEVLET OYUNU”
2 Temmuz 2007’de Hrant Dink
davası başlamıştır. Başta Erhan Tuncel,
Yasin Hayal ve Ogu n Samast olmak u zere
on sekiz kişi şu pheli olarak go ru lmu ştu r.
2012 yılına kadarki beş yıllık su re
zarfında, Hrant Dink cinayetinin hiçbir
o rgu tle ilgisi olmadıg ı ve u ç-beş gencin
“milliyetçi” duygularla bu eyleme
giriştikleri kararıyla Hrant Dink
sonsuzlug a ug urlanmıştır.
Hrant Dink ve ailesinin avukatı
Fethiye Çetin’in hazırladıg ı dava
raporlarına ve davayla ilgili yapılan veri
taramalarına go re, Hrant Dink cinayetinde
devlet kurumlarının haberdar oldug u ve
buna rag men bazı kişileri korumak
amacıyla bilgileri o rtbas ettig i sonucu
çıkmaktadır. Trabzon jandarma ve
emniyet mu du rlu kleri, Hrant Dink
cinayetinin planlandıg ını bilmesine
63
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
rag men bu bilgiyi I stanbul’a ilettig ini iddia
etmiştir. Ancak, I stanbul’daki kurumlar bu
ifadeyi dog rulamamıştır. Bu gibi çabalarla
cinayetin ihmalini u zerlerinden atmak
istemişlerdir. 4 Dava su reçlerinde ise,
soruşturma kapsamı dar tutulmuş,
yalnızca Ogu n Samast, Yasin Hayal ve
Erhan Tuncel arasındaki iletişim o n plana
çıkarılmış ve bu kişilerin destek aldıkları
bag lantılar go z ardı edilmiştir. Av. Fethiye
Çetin, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in, BBP
(Bu yu k Birlik Partisi) u yesi olduklarını ve
bu nedenle partinin soruşturma
kapsamına alınması gerektig ini ifade
etmektedir.
Hrant Dink’in 2004’ten itibaren
hedefe alındıg ı, devletin içerisindeki bazı
“derin” unsurların çarkı do ndu rmeye
başladıg ı go ru lmektedir. Hrant Dink’in
2004’te Sabiha Go kçen ile ilgili yazdıg ı
yazı u zerine I stanbul Valilig i’ne
çag rıldıg ında go ru şmede bulunan kimlig i
belirsiz kişilerin, dava su resince MI T
(Milli I stihbarat Teşkilatı) go revlisi
oldukları açıg a çıkmıştır. 5 Bu bag lamda,
Hrant Dink MI T tarafından da tehdit
edilmiştir. 2001 yılında, MGK (Milli
Gu venlik Kurulu) Siyaseti Belgesi’nde,
azınlık faaliyeti yu ru tmenin yanında
misyonerlik faaliyeti yu ru tmek de bir “iç
tehdit” unsuru olarak kabul edilmiştir.
Hrant Dink de hem azınlık faaliyeti hem
de misyonerlik faaliyeti yu ru ttu g u
gerekçesiyle bazı oluşumlar tarafından “iç
tehdit” unsuru olarak go ru lmu ştu r.
Av. Fethiye Çetin, gu nu mu ze
kadarki su reci şu şekilde o zetlemiştir:
“Burada işaret edilen kurumlar ve
mekanizmaların Dink cinayetinin
hazırlanması, işlenmesi, cinayetin ardından
delillerin gizlenmesi, karartılması, gerçeğin
üstünün örtülmesi, yargı süreçlerinin
sınırlarının ve çerçevesinin çizilmesi ve bu
sınırların dışına çıkılmamasındaki uyumu
dikkat çekicidir. Esasen bu uyum, cinayetin
meşrulaştırılması yanında cezasızlığını da
olağanlaştıran güçlü bir aygıtın ve
zihniyetin varlığına tekabül etmektedir.
Cinayetin gerçek failinin, yani azmettirenin
dokunulmazlığını ve cezasızlığını
meşrulaştıran bu sistemin gerçekte cinayeti
olağanlaştıran bir zihniyet dokusu
yarattığını ve benzerleri gibi Hrant Dink
cinayetinin de aydınlatılamayarak bu
aygıtın ve zihniyetin her seferinde yeniden
üretildiğini net olarak söylemek
mümkündür.”
Sonuçta, Hrant Dink’in bazı
oluşumlar tarafından kasten o ldu ru ldu g u ,
iktidar mekanizmasını elinde
bulunduranların bo yle bir gerçeklig i
bilmelerine rag men go z ardı ettikleri
du şu nu lmektedir. Bunun nedeni ise,
Ergenekon yapılanmasını yargılayabilmek
için devlet içerisindeki “derin”
oluşumların varlıg ının kanıtlanmasının
64
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
gereklilig idir. Bo ylece, Hrant Dink, derin
devleti açıg a çıkarmanın bir aracı olarak
o ldu ru lmu ştu r. AKP (Adalet ve Kalkınma
Partisi) cinayetin o ncesindeki su reçte
go rev yapan çeşitli kamu personelini,
cinayet sonrasında çeşitli terfilerle
“o du llendirmiştir”. AKP, Ankara’nın eski
karanlık dehlizlerinden kurtulmaya
çalışırken, yenilerini yaratmıştır. Sonuç
olarak, Hrant Dink devlet içi
çatışmalardan dolayı gu vercin
tedirginlig iyle aramızdan ayrılmıştır.
__________________________________
1 Dink, H.,”Neden Hedef Seçildim”, 12 Ocak 2007, http://bianet.org/bianet/bianet/90517-neden-hedef-secildim 2 Ilıcak, N., “Ya Sev Ya Terk Et!”, 23 Ocak 2012, http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/23/ya-sev-ya-terk-et 3 Ilıcak, N., “Kronoloji”, 20 Ocak 2012, http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/20/kronoloji 4 Ilıcak, N., “Hrant Dink cinayeti gerçekler, yalanlar”, 12 Ocak 2012, http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/12/hrant-dink-cinayeti-gercekler-yalanlar 5 “Hrant Dink Davası Dördüncü Yıl Raporu”, http://www.hranticinadaleticin.com/tr/belgeler.php
65
İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012
KAYNAKÇA
* Dink, H., “Neden Hedef Seçildim”, 21 Ocak 2007,
http://bianet.org/bianet/bianet/90517-neden-hedef-secildim
* Go ktaş, K., “Tu rkiye’de Basının Kamuoyu Oluşturması O rnek Olay: Hrant Dink’in Hedef Haline
Gelen Bir Siyasal Figu re Do nu ştu rru lmesi”, Yayınlanmamış yu ksek lisans tezi, Ankara
U niversitesi, 2007.
* “Hrant Dink Davası Birinci Yıl Raporu”,
http://www.hranticinadaleticin.com/tr/belgeler.php
* “Hrant Dink Davası I kinci Yıl Raporu”,
http://www.hranticinadaleticin.com/tr/belgeler.php
* “Hrant Dink Davası U çu ncu Yıl Raporu”,
http://www.hranticinadaleticin.com/tr/belgeler.php
* “Hrant Dink Davası Do rdu ncu Yıl Raporu”,
http://www.hranticinadaleticin.com/tr/belgeler.php
* Ilıcak, N., “Hrant Dink cinayeti gerçekler, yalanlar”, 12 Ocak 2012,
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/12/hrant-dink-cinayeti-gercekler-yalanlar
66
* Ilıcak, N., “Kronoloji”, 20 Ocak 2012,
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/20/kronoloji
* Ilıcak, N., “Ya Sev Ya Terk Et!”, 23 Ocak 2012
http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/23/ya-sev-ya-terk-et
* Laçiner, O ., “O mer Laçiner ile So yleşi: Bütün Faşist Cinayetler Pusuda İşlenir”, 30 Ocak 2007,
http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=252
67