68

İzdüşüm Dergisi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğrenci Topluluğu Düşünce Dergisi

Citation preview

Page 1: İzdüşüm Dergisi
Page 2: İzdüşüm Dergisi

B A Ş K E N T Ü N İ V E R S İ T E S İ

S İ Y A S E T B İ L İ M İ v e U L U S L A R A R A S I İ L İ Ş K İ L E R Ö Ğ R E N C İ

T O P L U L U Ğ U a d ı n a

G E N E L Y A Y I N Y Ö N E T M E N İ

A y b a r s Y A N I K

E D İ T Ö R

B a h a r T E K İ N

Y A Y I N K U R U L U

C a n s ı n S u l t a n Ö Z E N

G ö k c a n Ç Ü R Ü K

G ö k h a n A K I N Ç

N i l a y Ş E N

O ğ u z K a ğ a n B A R I N

T e v f i k B u r a k Ö Z

A K A D E M İ K D A N I Ş M A K U R U L U

P r o f . D r . S i m t e n C O Ş A R

Y r d . D o ç . D r . F u n d a G E N Ç O Ğ L U O N B A Ş I

İZDÜŞÜM

SAYI 3/ MAYIS 2012

İLETİŞİM ADRESİ:

Başkent Üniversitesi Bağlıca Yerleşkesi

İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi

Eskişehir Yolu 20. Km

Bağlıca/ ANKARA

06810

E– Posta:

[email protected]

Kapak sayfası Giorgione’ nun (1477-1510)

“The Three Philosophers, (1509)” adlı

eseri üzerinden tasarlanmıştır.

Page 3: İzdüşüm Dergisi

Söze Başlarken…

Değerli Okurlarımız,

Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğrenci Topluluğu bünyesinde çıkarılmakta

olan İzdüşüm Dergisi’nin 3. sayısını sizlerle paylaşıyor olmaktan büyük kıvanç duymaktayım. Umarım her

sayfasında arkadaşlarımızın yoğun gayretini hissedebileceğiniz ve keyifle okuyabileceğiniz bir dergi

hazırlayabilmişizdir. Akademik kuralların esas alınmasıyla hazırlanan dergimizin içinde farklı dünya görüşlerinin

ışığında yazılmış yazılar, sizelere değişik perspektifler sunarak ufkunuzu genişletecek ve o konularda sizleri

eleştirel düşünmeye sevkedecektir.

Herkes için “yazmak” çok önemlidir. Çünkü insanlar fikirlerini, idaellerini ve eserlerini kaleme aldıkları

metinler ile nesilden nesile aktarabilirler; dolayısıyla bu şekilde dünya üzerinde kalıcı olmaya çalışırlar. İnsanlar

fikirlerini ve eserlerini aynı zamanda sözlü olarak da aktarabilirler; ama bu şekilde yaptıklarında yazılı

metinlerden daha az kalıcı olurlar. Örneğin, eğer günümüzde Platon, Aristotales gibi ünlü düşünürlerin fikirlerini

hâlâ okuyabiliyorsak ve özellikle siyasal düşünce bağlamında onlara referansla bazı şeyler yapabiliyorsak, bunu

onların antik dönemde kaleme aldıkları yazılara borçluyuz. Bu derginin yazılarını kaleme alan arkadaşlarım

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde okumaktadırlar. Bu bölümün öğrencileri olan bizler için

yazmak daha da önemli olmalıdır. Fikirlerimiz ne kadar yayılırsa bazı şeyleri değiştirmek, düzenlemek, yeniden

kurmak veya ortadan kaldırmak o kadar kolay olur. Yazmak da bu açıdan çok etkili bir işleve sahiptir. İkinci

Dünya Savaşı sırasında Almanlar tarafından esir alınıp, toplama kampında hayatını kaybetmiş olan Anna Frank,

1942 yılında kendisine doğum gününde hediye edilen bir anı defterinde kağıdın insanlardan daha sabırlı

olduğunu söylemiştir. İşte bu yüzden yazılar daha uzun ömürlüdür.

Bizler geleceğin Siyaset Bilimcileri olarak yazma bilincinin önemini çok iyi kavramış olmalıyız. İşte

topluluk olarak da amacımız budur. Bu süreçte dergimize metinleriyle katkıda bulunan arkadaşlarımıza topluluk

olarak minnettarız. Dergimizin ilk sayısından beri gösterdikleri ilgi için Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve

Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyelerine ve bu sayımızın hazırlanmasında gecesini gündüzüne katan

İzdüşüm Dergisi ekibine Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğrenci Topluluğu adına

teşekkür ediyorum. Son olarak siz değerli okurlarımıza göstermiş olduğunuz ilgiden dolayı teşekkür ediyor,

keyifli okumalar diliyoruz.

Bir sonraki sayıda yepyeni bir ekiple yine sizlere ulaşmak dileğiyle…

Başkent Üniversitesi

Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Öğrenci Topluluğu

Yönetim Kurulu Başkanı

Volga Görkem EROL

Page 4: İzdüşüm Dergisi

İÇİNDEKİLER

EDİTÖRDEN: Emek insandır, insan emek…

Bahar TEKİN .................................................................................................................................... 4

Türkiye’de Roman Haklarının Sivil Toplum Süreciyle İlerleyişi Üzerine İncelemeler

Beril ADIGÜZEL ................................................................................................................................ 5

DEĞERLENDİRME: Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Değildir

Aybars YANIK ................................................................................................................................... 20

Türkiye’de Vicdani Red

Gökcan ÇÜRÜK ................................................................................................................................ 24

Baburşah

Gökalp ARSLAN .............................................................................................................................. 32

Neoliberal Piyasa ve Kadın Emeği

Tuğçe ÇETİNKAYA ............................................................................................................................ 37

Kuruluşundan Günümüze “ETA”

Gökhan AKINÇ ................................................................................................................................. 47

ARAŞTIRMA: Hrant DİNK neden öldürüldü?

Tevfik Burak ÖZ .............................................................................................................................. 59

Page 5: İzdüşüm Dergisi

editörden...

Emek insandır, insan emek…

Dergimiz İzdüşüm’ün bir sayısını daha tamamlamanın mutluluğunu sizlerle paylaşırken, bu dönem

İzdüşüm ekibi içinden mezun olacak arkadaşlarımla beraber ayrılacak olmanın burukluğunu da taşıyorum. Bu

yüzden giderayak; arkamızda çok güzel izler bırakmış olmamızın da sevinciyle, bu güne kadar süreçler içinde

hiçbir desteğini esirgemeden bizlere rehberlik eden Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası

İlişkiler Bölümü’nün saygıdeğer öğretim üyelerine, İzdüşüm’ü sahiplenip onu devam ettirmek adına

çabalayan, tüm yoğunlukları içinde görevlerini kusursuz biçimde yerine getiren tüm arkadaşlarıma ve değerli

çalışmalarıyla İzdüşüm’e katkıda bulunan tüm yazarlarımıza buradan son defa teşekkürlerimi sunmak

istiyorum. Bunun yanında, dergi kapağı konusunda ricamı kırmayıp, kısıtlı zamanında yaptığı özgün

tasarımla İzdüşüm’e fark katan sevgili kardeşim Burak TEKİN’e minnettar olduğumu ayrıca belirtmek isterim.

Emek… İnsanın kendini gerçekleştirme ve varlığını sürdürme ihtiyacının psikolojik ve eylemsel

karşılığıdır emek; çok zaman “ekmek” le bir tutulan… İnsan varoluşundan gelen, sahip olduğumuz en güzel

sermayedir aynı zamanda. İnsan yaşamına mana katan, değerini belirleyen ve onu kalıcılaştırandır. Zamanı ve

koşulları üretmeye, yaşamsal devingenliği sürdürmeye dönüştürendir. Bu durum emeği sadece maddi

karşılığı olan bir unsur olmaktan çıkararak ona derin manevi karşılıklar yükler. Bu yönüyle emek, kendi

süreçlerine içkin nitelikleriyle değerini sürekli katlayan, arttıran bir olgudur. İnsan doğasının bir parçası olan

emek, bu anlamda içinde barındırdığı değerle birliğin ve dayanışmanın temsilcisi olarak varolan çatışmaların

çözülmesinin ve barışın anahtarıdır. Hal böyleyken birey ve toplum bazında emeğin değerlerini görmezden

gelmek ve onu kendisiyle bağdaşmayacak gayelere sürüklemek, tıpkı insanlığa karşı işlenmiş bir suç gibi

haksızlığın, saygısızlığın ve adaletsizliğin belirtisidir. Öyle ki insanlık, ancak kendi emeğinin değeri kadar

başkalarının emeğini önemsediği zaman gerçek varlığını ispatlar; ürettiğine barış, huzur ve sevgiyi katarak

emeğin asıl değerine yaraşan faydayı gerçekleştirir. Bu yüzden emeğin kutsallığı ve etiğinin herkes tarafından

kabul görmesi ve bu durumun üretime ilişkin pozitif yansımalarının yeni nesillere sunulacak aydınlık bir

geleceğin güvencesi adına elzem olduğu unutulmamalıdır.

Yeni sayımızla beraber başlangıcını değerini kutlayarak yaptığımız bu ayın ve emeğin bayramına

ithafen, dünden bugüne İzdüşüm içindeki emeğin değerlenerek, yakın gelecekte kaldığı yerden istikrarla

sürdürülmesi ve yükselen bir ivmeyle yoluna devam etmesini temenni ediyorum. Son olarak yazımı

sonlandırırken, hayattaki en büyük sermayesi onurlu emeği olan ve onu korumak uğruna ter döken tüm

emekçi ve emektarların 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü’nü gönülden kutluyorum.

Hoşçakalın...

Bahar TEKİN

Page 6: İzdüşüm Dergisi

5

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Beril ADIGÜZEL– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 3. sınıf öğrencisi

TÜRKİYE’ DE ROMAN HAKLARININ SİVİL TOPLUM

SÜRECİYLE İLERLEYİŞİ ÜZERİNE İNCELEMELER

GİRİŞ

Kimlik kavramının ve kimlik politikalarının başat meselelerden biri haline geldig i

ku resel du nyamızda farklı kimliklerin toplumsal du zeyde tanınması ve kimliklere yo nelik

eşit vatandaşlık haklarının oluşturulması ve geliştirilmesi o nem kazanmaktadır. U lkemizde

de azınlık kimliklerinin durumu ve geleceg i hem hukuksal du zenlemeler ve Avrupa Birlig i

uyum çalışmaları kapsamında, hem de sivil toplum tartışmaları bag lamında ele alınmaktadır.

Bu çalışmada u lkemizdeki azınlık halklarından Romanların (Çingenelerin) durumu

incelenmiştir.

TARİHÇE

Çingeneler tarihin belirli aşamalarında yaşayıp, devlet kurarak insanlıg a ku ltu r mirası

bırakmış bir halk deg il; geçmişten bugu ne çeşitli devletlerin ve toplumların egemenlig inde

yaşamış, neredeyse her toplum tarafından aşag ılanmış, dışlanmış, hor go ru lmu ş, ezilmiş bir

halk olmuşlardır. Romanlara ilişkin bilgilerimiz 1000li yıllara dayanmaktadır.

Çingeneler kendi içlerinde u ç farklı gruba ayrılmışlardır: Kaldera, Gitano ve Manuşlar.

Bu u ç farklı grup arasında dil, din ve ku ltu r birlig i bulunmamaktadır. Bu durum ulus

bilincinin gelişmemiş olmasından kaynaklanmaktadır.

Du nyanın her yerinde Çingene ismi “hırsızlıg ı”, “bilgisizlig i”, “ku ltu rsu zlu g u ”,

“cahillig i” ifade etmek için kullanılmaktadır. Bu durumun kaçınılmaz sonucu olarak

Romanlar isimlerinden utanmaya ve kendilerini kamufle etmeye çalışmışlardır.

Yaşadıkları her u lkede Çingeneler, alt meslek gruplarında çalışmaya zorlanmışlardır;

sepetçilik, demircilik, kalaycılık gibi. Hor go ru len, dışlanan, ezilen, aşag ılanan Romanlar yine

de bu durum karşısında içlerine kapanmamışlar ve hayatı eg lenceye do nu ştu rmu şlerdir. O yle

ki Edirneli bir Romanın ag zından do ku len şu so zler çok çarpıcıdır:

Page 7: İzdüşüm Dergisi

6

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

“Ezilmişiz, çünkü örgütlü bir topluluk değiliz biz. Sanki dünyanın bütün namussuzluklarını biz

yapıyormuşuz gibi muamele görmüşüz. Bizim halkımızı yıldırmış bu aşağılanma. Bizim de bir

dil yapımız var. Yaşama biçimimiz var. Ama her şeyden önce insanız. İnsan olduğumuzu kabul

ettirmek için, Çingeneliğimizi inkara kalkışmışız. Maddi gücümüz yok, eğitimimiz yok,

kültürümüzü değerlendiremiyoruz. Bir can derdine, bir boğaz derdine düşmüşüz, öyle de

gidiyoruz.” 1

AVRUPA’DA ÇİNGENELER

Çingenelerin ko keni zaman içinde gezginlerin ve bilim adamlarının dikkatini

çekmiştir. 18. yu zyıl sonuna kadar ise Avrupa’daki Çingenelerle alakalı o nemli bilimsel bir

çalışma yapılamamıştır. Uzun zaman su ren yolculuklarının nereden başladıg ına dair en

yaygın inanç, Hindistan’ın kuzeyinden yola çıkarak du nyanın her tarafına yayılmış

olduklarıdır.

Avrupa’nın erken do nemlerindeki bilim adamlarının ortak algıları, dig er, Batılı

olmayan ku ltu rleri “az gelişmiş” olarak deg erlendirerek, bu ku ltu rleri “aşag ı seviyede”

saymalarıdır. Bu araştırmacılar Çingeneleri ya “dog anın çocukları” olarak adlandırıyor ya da

“kirli insanlar” olarak algılıyorlardı. 2

Romanlar Hitler do neminde tıpkı Yahudiler gibi soykırıma ug ramışlardır. Ancak bu

durum karşısında kendi dilleri, ku ltu rleri, siyasetçileri, yazar ve sanatçıları olmadıg ından

o tu ru ug radıkları soykırımı du nya u lkelerine anlatamamışlardır. Avrupa’da tu m toplum ve

devletler tarafından hor go ru ldu kleri, ku çu msendikleri için Nazi soykırımına da

ug ramalarına kimse tepki go stermemiştir.

TÜRKİYE TARİHİ’NDE ÇİNGENELER

Tu rkiye Çingeneleri, kendilerinin Cumhuriyet vatandaşı olduklarını ve aynı zamanda

da devlete karşı barındırdıkları sadakati ifade etmekten kaçınmazlar. Çingeneler için Tu rk

Devleti’yle o zdeşleştirilmek kimliklerin vazgeçilmez bir parçasıdır. 3

______________________________________

1 “Roman mı? Çingene mi? Ezilmiş Halkın Öyküsü” adlı belgeselden.

2 Karlıdag , M. & Marsh, A., “Tu rkiye’deki Çingene Toplumu ve Çingene Kimlig i U zerine Bir Yazın Taraması”, Biz

Buradayız!-Tu rkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mu cadelesi, 2006, s. 145.

3 Marsh, A., “Etnisite ve Kimlik: Çingenelerin Ko keni”, Biz Buradayız!-Tu rkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mu cadelesi, 2008, s. 20.

Page 8: İzdüşüm Dergisi

7

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Tu rkiye Çingeneleri, Tu rk Devleti’ne bag lılıklarını ifade etmek için askerlik yapmayı

sadık vatandaşlıg ın bir gereg i olarak go ru rler. Mu zik algılarından dolayı askerde aldıkları ilk

nota bilgisi onlar için o nem taşımaktadır. Askerlig in o nem taşımasının bir dig er nedeni de

sivil hayatta karşılaştıkları o n yargıları bertaraf etmek, Dom ve Lomlar ile dayanışma içinde

askerlik go revini ifa etmektir.

Tu rkiye’de yaşayan Çingenelerin (Romanlar, Domlar, Lomlar ve Go çebeler) sayısına

dair resmi veriler kaydedilmedig inden, sayıları halen tartışma konusudur. Tu rkiye’de

yaşayan Romanların sayısıyla ilgili sıkça kullanılan sayı 500.000-600.000’dir. Bu sayı 1831

Osmanlı nu fus sayımına dayanır. Kemal Karpat, o do nemde Osmanlı nu fusunu 3,6 milyon,

Çingene nu fusunu ise 36. 500 olarak belirtmiştir. 4

ROMAN HAKLARINDA HUKUKİ ÇERÇEVE

Tu rkiye Cumhuriyeti, temel insan hakları so zleşmelerinin çog unlug una taraf u lkedir.

Birleşmiş Milletler Haklara I lişkin Uluslararası So zleşme (ICCPR), 23 Eylu l 2003’te

onaylanmıştır ve 23 Aralık 2003 tarihinde yu ru rlu g e girmiştir. ICCPR, o zellikle azınlık

haklarına go nderme yapan hu kmu barındıran tek evrensel anlaşmadır. Bu anlaşmada 27.

madde, azınlıkların kendi ku ltu rlerini devam ettirmelerini, ibadet etmelerini, kendi dinlerini

açıkça sahiplenebilmelerini ve bulundukları ortamlarda kendi dillerini kullanabilmelerini

teminat altına alır. Tu rkiye so zleşmeyi onaylarken 27. maddenin içerig ini sınırlandıracak bir

çekince koymuştur. Tu rkiye, bu so zleşmenin hu ku mlerinin, “yalnızca diplomatik ilişkisi

bulunan Taraf Devletlere karşı uygulanacağını” ve so zleşmenin “ancak Türkiye Cumhuriyeti

Anayasası’nın ve yasal ve idari düzenin yürürlükte olduğu ülkesel sınırlar itibariyle onaylanmış

bulunduğunu” beyan etmiştir. 5

Uluslararası Medeni ve Siyasi Haklar So zleşmesi’nin 20. maddesi, “düşmanlığa,

ayrımcılığa ve şiddete sebep olan, din, ulus ya da ırk karşıtlığı kanunlar aracılığıyla yasaklanır.”

der. Her Tu rlu Irk Ayrımcılıg ının Ortadan Kaldırılmasına I lişkin Uluslararası So zleşme,

Madde 4(a) taraf devletler için, “ … ırkçı üstünlüğe ya da nefrete dayalı tüm fikirlerin

yayılmasını, ırk ayrımcılığını teşviki, herhangi bir ırka ya da başka bir renk ya da etnik kökene

mensup bir

________________________________

4 Marsh, A., a.g.e., s. 21.

Page 9: İzdüşüm Dergisi

8

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

gruba yönelik şiddet eylemlerini ya da bu tür eylemleri teşviki ve ayrıca ırkçı eylemleri finanse

etmek dâhil, bu eylemlere her türlü yardım sağlamayı yasayla cezalandıracak ve suç olarak ilan

edeceklerdir.” ifadesini kullanmaktadır. 6

AYRIMCILIĞA İLİŞKİN KANUNLAR

Hem uluslararası alanda, hem de ulusal platformlarda elde edilen Çingene karşıtlıg ına

dair raporlarda, Tu rkiye’ye do nu k olumsuz eleştiriler giderek yog unlaşmaktadır.

Hoşgo ru su zlu g e ve Irkçılıg a karşı Avrupa Komisyonu’nun 25 Haziran 2004 tarihli Tu rkiye

raporunda, 2510 sayılı 1934 tarihli I ska n Kanunu’nun 4. maddesi ile yabancı Çingenelerin

go çmen olarak Tu rkiye’ye girişinin engellendig ine dikkat çekilmiştir. 7 Avrupa Roman

Hakları Merkezi (European Roma Rights Centre- ERRC) ayrımcılık içerdig i gerekçesiyle I ska n

Kanunu’nun 4. maddesine eleştiride bulunmuştur.

1934 tarihli I skan Yasası’nda Tu rkiye’de yaşamını su rdu ren 1 milyonu aşkın

Çingene’nin casus ve anarşistlerle aynı kapsamda ele alındıg ı ortaya çıkmıştır. CHP Tekirdag

Milletvekili Enis Tu tu ncu bu durumun sonlandırılması adına Tu rkiye Bu yu k Millet Meclisi’ne

kanun deg işiklig i teklifi vermiştir. Teklifte, kanunun 4. maddesinde bulunan “Anarşistler,

casuslar, göçebe Çingeneler ve memleket dışına çıkarılanlar Türkiye’ye muhacir olarak

alınamaz.” ifadelerinin deg iştirilmesi o ngo ru lmu ştu r. Enis Tu tu ncu , Çingenelerin hala “casus

ve anarşist” kapsamında yer aldıklarını ve bu durumun deg iştirilmesi gerektig ini belirtmiştir.

Enis Tu tu ncu , “Roman” vatandaşların her şeyden o nce insanlık onurlarının ve

saygınlıklarının korunması gerektig ini, o zgu r ve eşit yurttaşlar olarak kabul go rmek

istendiklerine dikkat çekmiştir. Bununla birlikte anayasanın 10. maddesinde de yer alan

“Herkes dil, din, ırk, renk, cinsiyet, siyasi du şu nce, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım

go zetilmeksizin kanun o nu nde eşittir.” ifadesini vurgulamıştır. Enis Tu tu ncu aynı zamanda

gerekçesinde, AB ilerleme raporunda da yer alan “Romanların Tu rkiye’deki haklarını olması

gerektig i gibi kullanamadıklarını” aynı zamanda da “go çmen olarak Tu rkiye’ye girmelerinin

yasaklanması” nın eleştiri konusu oldug unu da belirtmiştir. Enis Tu tu ncu verdig i soru

o nergesinde Tu rkiye’de kimliksiz yaşadıg ı belirtilen 100 bin Çingene’nin durumunu

_________________________________

6 Danka, A., a.g.e., s. 100.

7 Aydog an, D., “Yabancı Çingenelerin Tu rkiye’ye Giriş, I kamet, Seyahat O zgu rlu kleri ile Tu rkiye’den Sınır Dışı Edilmeleri”, 2006, s. 4.

Page 10: İzdüşüm Dergisi

9

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Başbakan Recep Tayyip Erdog an’a sormuştur. Tu rkiye’de 1 milyonu aşkın Çingene’nin

yaşadıg ı da bilinmektedir. 8

AVRUPA KOMİSYONU YAPTIRIMLARI

Irkçılık ve Hoşgo ru su zlu g e Karşı Avrupa Komisyonu (ECRI), Şubat 2003’te “Irkçılık ve

Irksal Ayrımcılıklarla Mu cadele Ulusal Yasalarla I lgili Genel Tavsiye Kararı” yayımlamıştır.

Bu tavsiye kararında ulusal yasalara da hil edilmesi mecburi olan ırk ayrımcılıklarına ilişkin

maddi ve usule ilişkin elemanlar detaylı biçimde açıklanmaktadır.

Avrupa Komisyonu, 2007 tarihli inceleme raporunda, Tu rk makamları, Tu rk

vatandaşlarını, çog unluk ya da azınlık mensubu bireylerden daha çok kanun o nu nde eşit

bireyler olarak algılamaktadır. Bu algı Tu rkiye’yi etnik ko ken, din ve dillerden o tu ru bazı

vatandaşların kendi kimliklerini korumalarını temin eden o zel haklar tanımaktan

alıkoymamalıdır.

Avrupa I nsan Hakları ve Temel O zgu rlu klerin Korunmasına I lişkin So zleşme’nin

açıklama raporunda, “Ayrımcılık yapılmaması ve eşitlik ilkeleri birbirleriyle dog rudan

ilişkilidir. ”Eşitlik ilkesi farklı durumdakilere farklı muamele edilmesini, eşit durumdakilere eşit

muamele edilmesini şart koşmaktadır. Aynı zamanda mantıklı ve tarafsız bir gerekçe

sunulmaksızın bu tutumun sürdürülmesi de ayrımcılığı artırır.” denilmektedir. Uluslararası

Hukuk’a go re ise; alınan pozitif o nlemler ayrımcılık olarak algılanmamalıdır.

ÇİNGENELERİN KARŞILAŞTIKLARI HAK İHLALLERİ

Tu rkiye’ deki Çingeneler devlete olan sadakatlerini ve Cumhuriyet’in vatandaşları

olduklarını sık sık dile getirirler. Çingeneler için Tu rk devleti ile o zdeşleşmek kimliklerin en

deg erli parçasıdır. Buna karşın go ru şu len kişilerin bu yu k çog unlug u, ikinci sınıf vatandaş

muamelesi go rdu klerini, birçok haktan çog unlukla yararlanamadıklarını, Avrupa Roman

Hakları Merkezi, Helsinki Yurttaşlar Derneg i ve Edirne Roman Derneg i’nin yaptıg ı

araştırmalarda dile getirmişlerdir.

Çingenelere karşı barındırılan o n yargılar, farklı etnik kimliklere yo nelik eşitsiz, adil

olmayan bir muamelenin varlıg ına işaret etmektedir. Birçok vakada, Çingenelerin kimlikleri

nedeniyle ayrımcılıklara ug radıkları, karşılaşılan bu durumun Tu rkiye’deki dig er yoksul

__________________________________

8 Gu ler, H., “Çingeneler Anarşist Kapsamından Çıkarılsın”, Zaman Gazetesi, Erişim Tarihi: 24 Ekim 2011.

Page 11: İzdüşüm Dergisi

10

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

grupların yaşadıklarından çok daha ciddi bir boyut aldıg ı ve sayıca fazla oldug u

go zlemlenmiştir. Bu gerçek Erzincan’da yaşayan bir Çingene tarafından şo yle dile

getirilmiştir:

‘Onlar (Çingene olmayanlar) bize aşağılayarak bakıyor ve bizden korkuyorlar. Pek çok iş

başvurusunda bulunuyoruz, bize iş vermiyorlar. Hatta okullarda bile bize ayrı davranılıyor,

hangi mahallede yaşadıklarını öğrendikten sonra onları okula kaydetmeyebiliyorlar.

Öğretmenler, çocuklarımıza sadece bizden korktukları için iyi davranıyorlar. Bir kahvehaneye

gidip de, diğer müşteriler gibi rahatça oturamıyoruz. Oturduğumuz zaman kahvehane sahipleri

orayı terk etmemizi, zira diğer müşterileri korkuttuğumuzu söylüyorlar. Bazen mahallerimizde

ufak tefek kavgalar oluyor, böyle bir durum olduğunda da bir sürü polis geliyor ve birkaç gün

süren bir sıkıyönetim durumu ortaya çıkıyor. Canları sıkıldıkça -yılda birkaç kez- buraya bu

şekilde baskın yapıyorlar. …. Birlikte güçlü olduğumuzu bildiklerinden, bizi yerlerimizden edip,

zayıflatmak için sağa sola dağıtıyorlar. Bu yüzden, hangimiz, nerede, ne yapıyor, artık

bilemiyoruz.’ 9

Yerel yo netimler kentsel do nu şu m projeleri çerçevesinde, bazı toplulukları, grupları

topluca tahliye etmektedir hiçbir hak arama imka nı bırakmadan. Çingene gruplar aylar, belki

de yıllar boyunca tekrarlanan tahliye işlemleriyle karşı karşıya kalabilmişlerdir. Bo yle bir

durumla karşılaştıklarında ise tazminat imka nları ya da alternatif barınma sag lanmamıştır,

sag lanmamaktadır. Zorla yerinden edilmeler polis tarafından da gerçekleştirilmektedir ve

aynı zamanda bireylere aşırı gu ç de uygulanmaktadır. Yıkımlar nedeniyle evlerinden edilen

Çingeneler, sabit adresleri olmadıg ından eg itim, sag lık gibi temel haklardan

yararlanamamaktadırlar.

Çingene gruplar adli suçlar işlemeleri halinde gu venlik gu çleri tarafından takip altına

alınmaktadırlar. Bu gibi durumlarda kadınların da hedef alındıg ı, sayıca birçok kişinin

yakalandıg ı, bireylerle go ru şme haklarının sag lanmadıg ı, hukuki savunmanın

gerçekleşmedig i go zaltılar gerçekleşebilmektedir. Go zaltılar esnasında işkence ve ko tu

muamele uygulamalarının da gerçekleştig ine dair bilgiler alınmaktadır. Çingene kadınların

ahlaksız oldukları ve “kolay” oldukları inancı, fahişelik yaptıkları suçlamalarıyla

karşılaşmalarına neden olmaktadır.

__________________________________

9 “Eşitsiz Vatandaşlık: Tu rkiye Çingenelerinin Karşılaştıg ı Hak I hlalleri (Saha Araştırması)”, Biz Buradayız!-Tu rkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mu cadelesi, 2008, s. 54.

Page 12: İzdüşüm Dergisi

11

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Tu rkiye’de devlet tu m vatandaşlar için eg itimi zorunlu ve yasal kılmaktadır. Tecrit ve

ayrımcılık kimseye uygulanamaz. Fakir ailelere yapılan eg itim yardımı, ortada olan

ihtiyaçlarına rag men Çingenelere yapılmamaktadır, Çingene o g renciler bu yardımların

kapsamına alınmamaktadırlar. Tu m bu olumsuzlukların yanında temel eg itimin

yaygınlaşması çabalarına rag men Çingene o g rencilerin okula gidememeleri tamamen normal

karşılanmaktadır.

Tu rkiye’deki Çingenelerin ekonomik durumları neredeyse daimi olarak ko tu du r.

Genellikle, so zleşme ve sosyal gu venlik kapsamında çalışan Çingenelerin sayısı yok denilecek

kadar azdır. So z konusu işler ise yarı zamanlı, çog unlukla geçici ya da kayıt dışıdır.

Çingeneler arasından çıkan akademisyen, mu hendis gibi meslek sahipleri de çog unlukla

Çingene olduklarını saklayarak mesleklerinde ilerleyebilmişlerdir.

Çingene hastaların tedavi edilmesindeki hoşnutsuzluk ve isteksizlik de go ze

çarpmaktadır. Kimi hastane ve sag lık ocaklarında Çingenelerin tedavisinin reddedildig i de

ifade edilmektedir.

SULUKULE ÖRNEĞİ

“Avrupa Roman Hakları Merkezi, Helsinki Yurttaşlar Derneg i ve Edirne Roman

Ku ltu ru nu Araştırma, Geliştirme ve Yardımlaşma Derneg i Aralık 2007’de açtıkları dava ile

kentsel do nu şu m projesini I stanbul I dare Mahkemesi’ne go tu rmu şlerdir. Davacılar ilk o nce

projeye ilişkin olarak var olan yu ru tmenin durdurulmasını talep etmişlerdir. Davacılar bu

projenin uygulanmasının, miras hakları ve mu lk edinme haklarını ihlal ettig i kadar tarihi,

ku ltu rel ve dog al kaynakları da ihlal ettig ini vurgulamışlardır. Yine bu projenin, UNESCO’nun

du nya ku ltu r mirasına ilişkin du zenlemelerine de aykırı oldug unu belirtmişlerdir. Bu su reç

zarfında Fatih Belediyesi, Sulukule’de evlerin yıkımı çalışmalarına devam etmektedir: Şubat

2008’de, 50’den fazla ev yıkılmıştır. Mart 2008’in sonuna kadar evlerin boşaltılması için

zaman tanınmasına rag men Yıkım I htarnamesi aracılıg ıyla, 13 Mart 2008’de Çingene

ailelerin olan yedi ev daha yıkılmıştır. Bu hukuki mu cadele sonunda 15 kişi evsiz kalmıştır ve

bunun yanında kiracılara da barınma imka nı sag lanmamıştır.” 10

____________________________________

10 A.g.e., s. 64-66.

Page 13: İzdüşüm Dergisi

12

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

TÜRKİYE’ DE MARJİNALİZE EDİLEN GRUPLAR ARASINDA ÇİNGENELERİN TUTUMU

Romanlar maruz kaldıkları kamusal ayrımcılıg ı ve duydukları rahatsızlıkları açıklama,

ortaya koyma konusunda isteksizdirler. Romanlar genelde ug radıkları adaletsizlikleri, maruz

bırakıldıkları hor go ru lmeyi inka r etme yolunu seçmiştirler. Tu rkiye vatandaşı olan bir

Çingene, alt kimlik haline gelen Romanlıg ından o nce, Mu slu man-Tu rk kimlig ine vurgu

yapmaktadır.

Etnik grubun ku ltu rel farklılıklarını sınıflandırabilmesi için kendi grubu ile farklı bir

kimlik arasında tezat oluşturmasını gerektig ini du şu nenler de bulunmaktadır. Bu duruma

o rnek olarak Çingenelerin son do nemlerde mahallerini paylaşır hale geldikleri Ku rtlerden

hoşlanmadıkları go sterilebilmektedir. Çog unlukla Ku rtler, Çingeneler tarafından, “geleneksel,

sert ve bo lu cu ” bir toplum olarak algılanmaktadırlar. Ku rt hareketi gibi ulusal bu tu nlu g e

yo nelik bir tehdit olarak go ru lmeseler bile Çingeneler, “başka bir bo lu cu grup” olarak

algılanmalarına neden olabilecek so ylem ve vurgulardan kaçınmaktadırlar. Tu rkiye’deki

şehirli Çingeneler için ulusun bir u yesi olmak (Tu rk kimlig i) birincil kimlikken, mahalleleri

arası bag lılık duygusu kimliksel o zdeşleşmenin ikinci tabakasını oluşturur.

Tu rkiye’deki Çingenelere uygulanan polis şiddetiyle ilgili neredeyse hiç şika yet

bulunmamaktadır. I şkence mag durlarından hiçbiri devlete karşı olan hukuki mu cadeleye

girmeyi du şu nmemiştir. Bu tu r hak ihlallerinin hesabını sormak ise kaçınılmaz olarak

bo lu cu lu k gibi go ru lmektedir Çingeneler bakış açısıyla.

“I stanbul Şubat 2006’da, Roman gruplarla Ku rtler arasında çıkan çatışmalarda

go ru ldu g u u zere Çingeneler içinde ‘devlet du şmanları’na karşı, devletle gu çlu bir saflaşma

tavrı vardır.’’ 11 Dolapdereli bir Roman, Ku rtlerin Cumhuriyetin parçası olma isteklerinin

bulunmadıg ını ve bundan dolayı Ku rtler dışında kalan herkesin eşit yurttaşlar olduklarına

inandıg ını belirtmiştir. Ardından ise Romanların sadık birer vatandaş olduklarını

belirtmiştir. Ayrıca Romanlar insan hakları mu cadelesini de kendilerini de bir parçası olarak

saydıkları devletin çıkarlarına muhalefet olarak go rmu şlerdir.

Tu m bunların yanında Romanların medyada ve toplumdaki algılanış biçimlerine

bakıldıg ında, yıllarca “ko tu Çingene” olarak adlandırılmış Romanlar televizyondaki

sunumları dostane bir el olarak go rebilmektedirler. Bu konuda yapılan diziler buna o rnek

go sterilebilir: Cennet Mahallesi gibi.

__________________________________

11 A.g.e., s. 80.

Page 14: İzdüşüm Dergisi

13

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Bir çingenenin bu duruma o rnek teşkil eden ifadesi:

‘Babalarımız, dedelerimiz Mersin’de faytonculuk, sepetçilik, çerçilik, müzisyenlik mesleklerini

yaptılar. Bir dönem Hastane Caddesi ve İstiklal Caddesi’nin yapımında onlar önemli roller

oynadılar. Bizler Türkiye Cumhuriyeti’nin vatandaşı olmaktan gurur duyuyoruz. Bugüne kadar

hep dışlandık. Tacizlere uğradık. Ama biz kendimizi, toplumun diğer kesimlerinden ayrı

görmedik.’ 12

Roman Derneg i Yo netim Kurulu U yesi ve Roman Federasyonu Kurucu U yesi Gu naydın

Nurbel anlatıyor:

“…. Bu arada madde bağımlılığının önlenmesi için bir proje geliştiriyoruz. Jasmina

Lokmanoğlu’nun öncülük ettiği bambu projesi önümüzdeki günlerde sonlanıyor. Benzeri

projeler için çalışıyoruz. Bizim Roman halkı olarak kimseye zararımız yok. Hiçbir zaman ne

devletimize ne de toplumun diğer kesimlerine karşı yanlış yapmadık. Atatürk’e ve Cumhuriyet’e

bağlıyız. Tek istediğimiz eğitim, sağlık ve işsizlik sorunlarımızın bir biçimde iyileşmesidir.”

TÜRKİYE’DE ROMANLARA YÖNELİK ÖRGÜTLENMELER

Tu rkiyeli Romanlar pek çok şehirde ve ilçede dernekler kurarak o rgu tlenmişlerdir.

Roman hareketinin o ncu lerinden biri de Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme

Yardımlaşma ve Dayanışma Derneg i/EDROM, Mart 2004’te kurulmuştur.

EDİRNE ROMAN KÜLTÜRÜNÜ ARAŞTIRMA GELİŞTİRME YARDIMLAŞMA VE

DAYANIŞMA DERNEĞİ (EDROM)

I lk kurulan Roman derneklerinden EDROM’un faaliyette bulundug u bo lgeler o ncelikli

Edirne ve Kırklareli olmak u zere, yog unluklu olarak Roman mahallelerinin bulundug u

Trakya bo lgesi olmuştur. Mart 2004’ten beri EDROM Trakya’nın başka kentleri ve ilçelerinde

o rgu tlenmek isteyen Romanların o ncelikli başvuru merkezi nitelig ini korumaktadır.

I lk o nce Edirne Çingene Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma

Derneg i (EDÇI NKAY) adıyla kurulan dernek, Roman Dernekleri Federasyonu’na u ye

devletlerin çog unun Roman kelimesini, Çingene kelimesine tercih etmelerinin ardından isim

deg iştirilmiş ve Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma

Derneg i adını almıştır.

_______________________________

12 “Roman mı? Çingene mi? Ezilmiş Halkın Öyküsü” adlı belgeselden.

Page 15: İzdüşüm Dergisi

14

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

“Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma Derneg i

amacını, “Edirne’de yaşayan Romanların belirli bir dernek çatısı altında bir araya gelmesi ve

sorunların ço zu m yollarını araması ve bo ylelikle Romanlara yo nelik o nyargıların ortadan

kaldırılması” olarak açıklamaktadır.” Edirne Roman Ku ltu ru nu Geliştirme Yardımlaşma ve

Dayanışma Derneg i uluslararası platformlardaki temsil gu cu ve Avrupa Birlig i projeleri ile

farklı bir o rnek olarak karşımıza çıkmaktadır.

Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma

Derneg i’nin faaliyetlerinden bazıları;

Ulaşılabilir Yaşam Derneg i (UYD) ile du zenlenen 1. Uluslararası Roman

Sempozyumu/2005

Avrupa Roman Hakları Merkezi (European Roma Rights Centre-ERRC) ve Helsinki

Yurttaşlar Derneg i (HYD) işbirlig iyle yu ru tu len “Tu rkiye’de Roman Haklarının

Geliştirilmesi” projesi/2006-2008. EDROM I nsan Hakları eg itimiyle kurumsal

kapasitesini gu çlendirmiştir. EDROM, Dom grupların dernekleşmelerine de katkı

sag lamıştır.

Global Dialogue Institute aracılıg ıyla oluşturulan hibe kapsamıyla yoksul ancak başarılı

Roman çocuklarına burs sag lamıştır.

Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma Derneg i,

Edirneli Romanların hak ihlalleriyle karşılaşmaları durumunda ilk başvurdukları adres

haline de gelmiştir.

Romanların 2000li yılların başlarında gerçekleşen dernekleşme hareketleri

Tu rkiye’nin farklı şehirlerinde yankı bulmuştur. AB bu tu nleşme su reciyle desteklenen

demokratik atmosfer, Tu rkiye’de Romanlar u zerine yapılan çalışmaların daha belirgin bir hal

almasını sag lamıştır. Bu dog rultuda Tu rkiye’nin birçok bo lgesinde Roman dernekleri

faaliyete geçmeye başlamıştır. Roman derneklerinin faaliyete geçmesiyle birlikte; Şubat

2006’da, 11 Roman derneg i ortak çatı altında gu çlerini birleştirmek amacıyla, EDROM

aracılıg ıyla Roman Dernekleri Federasyonu’nu (ROMDEF) oluşturmuşlardır. Katılan iki

dernekle beraber Roman Dernekleri Federasyonu’nun u ye sayısı 13’e çıkmıştır: Lu leburgaz

Romanlar Derneg i, Tekirdag Muratlı Romanlar Derneg i, Tekirdag Malkara Romanlar Derneg i,

I zmir Çag daş Romanlar Derneg i, Mersin Romanlar Derneg i, Adana Romanlar Derneg i, Keşan

Romanlar Derneg i, Ankara Romanlar Derneg i (Romankara), Bartın Romanlar Derneg i,

Lalapaşa Romanlar Derneg i, Balıkesir I vrindi Romanlar Derneg i, Kırklareli Romanlar

Page 16: İzdüşüm Dergisi

15

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Derneg i, Edirne Roman Ku ltu ru nu Araştırma Geliştirme Yardımlaşma ve Dayanışma Derneg i

(EDROM).

ROMDEF’e u ye olmayan dernekler tarafından Mayıs 2006’da I kinci Roman Dernekleri

Federasyonu kurulmuştur: Anadolu Roman Dernekleri Federasyonu. Anadolu Roman

Dernekleri Federasyonu ege bo lgesinde faaliyet go stermiştir.

Federasyonlara u ye derneklerin en bu yu k beklentisi konusunda esas olan, kurumları

yaşatabilecek maddi kaynakların bulunması konusu olmaktadır.

Roman toplumlarının gu n geçtikçe biriken sorunları, daralan sosyal devlet

olanaklarından Romanların da sınırlı oranlarda yararlanmaları ve Roman toplumlarının hak

arama bilinci zayıflıg ı, dernekleri sorunlarla baş başa bırakmaktadır. Bundan dolayı birçok

dernek farklı tu rden alanlardaki sorunlarla başa çıkmaya çalışmaktadırlar.

EDROM Başkanı Erdinç Çekiç, o ncelikli hedeflerinin, Edirne’de kurbag a ve salyangoz

toplayıcılıg ı kooperatifi kurulması ve ço p toplayıcılıg ı işindekilerin daha sag lıklı bir ortamda

çalışması oldug unu so ylemiştir.

EDROM’un geniş bir çerçevede yer alan amaçları ve çalışmaları arasında;

Çingene ku ltu ru nu n araştırılması, bilgi edinilmesi, geliştirilmesi ve anlatılması için

bilimsel çalışmalarda bulunulması,

Okuma-yazma bilmeyenler için kursların açılması,

U yeleri becerileri dog rultusunda du zenli gelir kazanacak, elde edecek hale getirmek,

U yeler arası yardımlaşma, birlik ve beraberlik duygularını geliştirmek,

Toplumlar arasındaki sosyal barış anlayışını gu çlendirebilmek,

Elde edilecek bag ışlar desteg iyle ekonomik bu yu meyi sag lamak,

Çingene toplumlarının sorunlarının ço zu mu için ilgili kurum ve kuruluşlarla iletişime

geçip, işbirlig i sag lamak,

Çalışmaya ihtiyaç duyan bireylere iş olanakları yaratmak bulunmaktadır.

Tu rkiye’deki Roman derneklerinin u zerinde durdukları faaliyetler arasında;

Eg itim: Roman dernekleri, kimliklere sahip olamama sebebiyle okullara kayıt

yaptıramayan Roman çocuklara yardımcı olmak, farklı sivil toplum kuruluşlarının desteg ini

alarak yoksul çocuklar için yaz kampları du zenlemek, yoksul Roman çocuklar için burs

sag lamak gibi faaliyetleri yu ru tmektedirler.

Page 17: İzdüşüm Dergisi

16

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Sag lık: Dernekler, Romanların sag lık hizmetlerine ulaşabilmeleri için yoksulluk

belgesi du zenleme konusunda yardımlarda bulunmaktadırlar.

Barınma: Kentsel do nu şu m projeleri kapsamında evlerinden edilen Romanların daha

gu venli, daha sag lıklı koşullarda yaşamlarını idame ettirmek adına dig er insan hakları

o rgu tleri ve barolarla birlikte yu ru tu len çalışmalarda yer almaktadırlar.

Dayanışma ve Yardımlaşma: Roman dernekleri tarafından yoksul aileler için erzak,

ko mu r yardım temini gerçekleştirilmektedir.

Mesleki Eg itim: Meslek sahibi olmayan, işsiz gençlere, belediyelerin, ticaret odalarının

desteg iyle iş bulunması yer almaktadır.

Bunların yanında Roman dernekleri çalışmalarının ilerlemesinde engel teşkil eden

sorunlar da bulunmaktadır;

Roman derneklerinin du zenli bir gelire sahip olmaması durumu, u ye aidatlarını

toplayamamaları durumu ya da aidatların dernekleri ayakta tutabilecek yeterlilikte

olmaması kurumsal devamlılıg ın sag lanması o nu nde engel teşkil edebilmektedir.

Roman aktivistlerin derneg in yo netim kurulu başkanı ya da u yesi olma hedefleri

yo neticilig in, dernek u yeleri u zerinde iktidar aracı olarak algılanmasına neden

olabilmektedir.

Derneklerin amaçlarını somut bir do nu şu me ug ratamamaları, çabaların başarıya

ulaşmasını engelledig i kadar hak mu cadelesini besledig i umudunu da kırabilmektedir.

“Roman derneklerinde ha kim olan gu çlu ama yu zeysel Tu rk milliyetçilig i, Roman

toplumlarının ihlaller karşısında itiraz sergilemelerinin o nu nde en bu yu k engeli teşkil

etmektedir.” 13

SONUÇ

Romanlar, tarihin farklı do nemlerinde yaşamış, ku ltu r mirası bırakmış ve devlet

kurmuş bir halk deg il farklı toplumların egemenlig inde yaşamış neredeyse her toplumda

dışlanmış, o tekileştirilmiş, hor go ru lmu ş, aşag ılanmış bir toplumdur. O rneg in; 1000 yıllık

halk so yleminde yer alan “72,5 millet” tanımındaki buçuk, Çingeneleri tarif etmek için

so ylenmiştir. Bu dog rultuda Çingeneler kendilerine Çingene denmesini istememektedirler,

çu nku Çingene kavramının aşag ılanma ya da hor go ru lme ile eşdeg er oldug unu

du şu nmektedirler. Roman olarak anılmak istemelerinin nedeni ise Roman kavramının “iyi

adam” anlamına geliyor olmasıdır.

Page 18: İzdüşüm Dergisi

17

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

AB uyum su reci Tu rkiye’ yi deg iştirirken Romanların da deg işmesini ve Roman

bilincinin o ne çıkmasını sag lamıştır. AB uyum su reciyle beraber Tu rkiye Romanları arasında

kendilerinin vatandaş olarak farkına varma ve o rgu tlenme gerçekleşmiştir. Bunların yanı

sıra Tu rkiye’deki Romanların bir kısmı Tu rk vatandaşı olarak kabul edilirken, bir kısmı Tu rk

vatandaşı olarak kabul edilmemektedir. Bu duruma o rnek olarak Adana’da yaşayan

“Coniler” olarak adlandırılan bir grup Roman’a kimlik verilmemesi go sterilebilir. Kimlik

sahibi olabilen Romanların dernek kurabilmelerine izin verilebilmekte ancak bu dernekler

için Tu rkiye adını kullanabilmeleri hususunda izin verilmemektedir.

Romanların yukarıda anlatılan hak ihlalleri ve o tekileştirilmeleri hususunda yapılması

hedeflenen iyileştirmelerin yeterli olmadıg ı go ru lmektedir. Romanların belirli bir gelir

du zeyine sahip olamayışları, eg itim, ku ltu r ve sosyal yapılarının gelişmesi o nu nde engel

teşkil etmektedir. Bu durum, Çingenelerin kimlik bilincinin gelişememesine neden

olmaktadır. Karşılaştıkları hak ihlalleri, kendi ku ltu rel bilinçlerini geliştirmekte engel teşkil

etmektedir. Kendilerini Tu rk vatandaşı olarak go rmelerine karşın, devlet ve toplumsal algı

tarafından bu durumun karşılıg ını bulamaması Çingenelerin karşılaştıkları sıkıntılara

yenilerini eklemektedir. Çingenelerin durumlarının iyileştirilmesi adına o ncelikle devlet

tarafından kabul ve destek go rmeleri, sonrasında ise toplumun algısında yer alan yanlış

kodlamanın izale edilmesi gerekmektedir.

_______________________________

13 Uzpeder, E., “Tu rkiye’de Roman O rgu tlenmesi”, Biz Buradayız!-Tu rkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mu cadelesi, 2008, s. 113-123.

Page 19: İzdüşüm Dergisi

18

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

KAYNAKÇA * Aydog an D. (2007). “ Yabancı Çingenelerin Tu rkiye’ye Giriş, I kamet, Seyahat O zgu rlu kleri

ile Tu rkiye’den Sınır Dışı Edilmeleri”, Ankara U niversitesi Hukuk Faku ltesi Dergisi, 56, 3-50.

* “Biz Buradayız! Tu rkiye’de Romanlar, Ayrımcı Uygulamalar ve Hak Mu cadelesi”, (2008).

Edirne Roman Derneg i & European Roma Right Centre & Helsinki Yurttaşlar Derneg i, 1-157.

http://www.errc.org/cms/upload/file/biz-buraday%C4%B1z!-

t%C3%BCrkiye%E2%80%99de-romanlar-ayr%C4%B1mc%C4%B1-uygulamalar-ve-hak-

m%C3%BCcadelesi.pdf

* ‘‘Çingene Soykırımı: Dün- Bugün’’, Toplumsal Yakınlaşma Platformu,

http://www.durde.org/2010/11/cingene-soykirimi-dun-bugun/

* Gu ler H., (2006). “Çingeneler Anarşist Kapsamından Çıkarılsın”,

http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=5&ArsivAnaID=31562

* Mezarcıog lu A., “Çingeneler Neden Asimile Olmazlar?”,

http://www.durde.org/2010/11/cingeneler-neden-asimile-olmazlar/#more-2011

* Mezarcıog lu A., “So zlu klerde Çingenelere Ku fu r Etmek Serbest midir?”,

http://www.durde.org/2010/11/sozluklerde-cingenelere-kufur-etmek-serbest-

midir/#more-2127

Page 20: İzdüşüm Dergisi

19

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

* “Roman mı? Çingene mi? Ezilmiş Halkın Öyküsü.”,

http://www.ufukturu.net/haberler/3597/roman-mi-cingene-mi-ezilmis-halkin-oykusu

* “Roman Derneklerinden Hu ku mete Çag rı”, (2009).

http://www.errc.org/cms/upload/media/03/E2/m000003E2.pdf

* Solmaz B., “Tu rk Çingenelerin Medyada Temsili ve Kimlik Su reci”, Bilgi U niversitesi

Uluslararası Roman Çalışmaları Konferansı: Avrupa’nın O teki Yu zu ; Diaspora, Siyaset ve

Ku ltu r, 1-7.

http://www.bgst.org/dans/arastirma/cingenearkaplan.html

Page 21: İzdüşüm Dergisi

20

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Bu deg erlendirme yazısı Emma Goldman’ın “Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim

Değildir” 1 adlı eserini tartışacaktır. Yazı, kitabın “Benim I nandıg ım”, “Anarşi ve Cinsiyet

Sorunu”, “Kadınların O zgu rleşme Trajedisi” başlıklı bo lu mleri u zerinde duracaktır.

Emma Goldman o do nem yaşadıg ı yerde - Amerika’da – kendi inandıg ı şeylerin ve

du şu ncelerinin toplumun geneli tarafından nasıl algılandıg ını bize yansıtır. Kendisinin bir

“cadı” gibi algılandıg ından alaylı bir dille so z ederken, bunun nedenini devletin, kilisenin vb.

kurumların yeni ve ilerici olan her şeye şiddetle karşı çıkmasına bag lar. Goldman’a go re,

do nemine go re yeni olan her şey topluma bir o cu gibi go sterilmiştir. Kuşkusuz kendisi de

bo yle algılanacaktır. Burada kendisi dile getirmese de bir muhafazakarlık eleştirisi go rmek

mu mku n. I lericilig e karşı mevcut olanı, statu koyu ve du zenin ahengini savunan

kurumsallaşmış bir yapıyı eleştirir. So ylemedig i şeyleri, topluma so ylenmiş gibi go steren

medya vb. yapıları eleştirir. I şte tam da bu yu zden o zgu rlu g u ve anarşizmi (kusursuz toplum)

gu ndemine alır. I nsanlıg ın dog al dengesini ve taleplerini yozlaştıran bir sistem vardır ve bu

her tu rlu deg eri; o zgu rlu g u , kadınlıg ı, refahı vs. elimizden alır. O zgu rlu k Goldman’a go re

nihai bir hedeften çok bir su reçtir. Ulaşılınca sona erecek olan bir u lku deg il, kusursuz

toplumda anlamlı olan bir su reçtir. Fakat nedir Goldman’ın inandıg ı deg erler, ilkeler ve

dikkat çektig i noktalar?

“Mülkiyet, şeyler üzerinde hakimiyet kurarak, başkalarının bu şeyleri kullanmasına izin

vermemektir.” şeklinde tanımlar Goldman mu lkiyeti. Mu lkiyet oldukça, refahın ve toplumsal

huzurun tesis edilemeyeceg ini savunur. Mu lkiyeti, o zgu rlu g u n o nu nde en bu yu k engel olarak

go ru r. Bunu iki temel nokta u zerinde durarak destekler. Birincisi, insan emeg ini satmak

________________________________

1 Emma Goldman, Dans Edemeyeceksem Bu Benim Devrimim Deg ildir, I stanbul, Agora Kitaplıg ı, 2006.

DANS EDEMEYECEKSEM BU BENİM DEVRİMİM DEĞİLDİR

Aybars YANIK– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü

4. sınıf öğrencisi

DEĞ ERLENDİ RME

Page 22: İzdüşüm Dergisi

21

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

zorundadır. I kinci olarak ise, insanın bu emeg i u zerinde olan tasarruf hakkı, egemenlerden

ve efendilerden sonra gelir. Oysa bir insanın ne kadar tu keteceg ini ya da u reteceg ini insanın

kendisi belirlemelidir. Bunlar olmadıkça o zgu rlu g u n toplumda gerçekleşme ihtimalinden so z

edemeyiz.

Goldman’ın u zerinde durdug u dig er bir konu ise militarizmdir. Militarizm, koşulsuz ve

sorgusuz itaat so ylemiyle ilerler. Verilen emir ve direktifler sualsiz uygulanır ve

sorgulanamaz. Şunu belirtmekte fayda var, militarizm çog u insanın yanlış algıladıg ı biçimde,

askeri ifade eden ve sadece o kurumun içinde var olan bir deg erler bu tu nu olmaktan ziyade,

belirli bir askeri bu rokrasi ve askerler eliti tarafından topluma benimsetilmeye çalışılan

deg erler bu tu nu du r. Dolayısıyla belirli bir toplum tahayyu lu vardır. Sorgulamadan ve

koşulsuz itaat eden insanlardan oluşacak toplum nasıl o zgu r olabilir? Ya da nasıl belirli bir

ilerleme kaydedebilir, daha dog ru bir ifadeyle kendi iradesiyle nasıl bir ilerlemeye o n ayak

olabilir. Bu nedenlerden o tu ru Goldman’a go re militarizm, toplumun ve insanların

içerisinden so ku p atılması gereken bir anlayıştır.

Bunun yanı sıra hu ku metin ve devletlerin yalnızca mu lkiyeti korudug una işaret

ediyor Goldman. Bu zamana kadar yapılan o zgu rleşme hareketlerinin ve eylemlerin,

hu ku mete rag men yapıldıg ını so ylu yor. Dolayısıyla insanların zaten iyi şeyleri yapmaya

yo nelik erdemleri mevcutsa ve bunu her do nem belirli hu ku metlere rag men yapıyorlarsa,

devlete neden ihtiyaç duyuyoruz? I nsanları aç bırakan, sefil hallere ve şartlara sokan ve bu

şartlardan tu reyen “suçluyu” cezalandıran devlet ne kadar adaletli? Kendi u rettig i suçluyu

cezalandırması için mi vardır yasalar? Goldman’a go re, insanın benlig ini bozan bu sisteme

itaat etmek ve boyun eg mek en bu yu k saçmalıktır.

Yazının başında, ilerlemeye yo nelik oluşturulan tepkilerin her do nem ortaya

çıktıg ından bahsetmiştik. Aslında bu Goldman’ın kiliselere karşı du şu ncelerinin bir

yansıması nitelig indedir. Kilise, Goldman’a go re her do nem ilerlemenin ve o zgu r

du şu nmenin karşısında olmuş bir kurumdur. Din ise insanların hayatı

anlamlandıramamalarından çıkan ve insanlara o n ayak olan bir hurafedir. Dolayısıyla bu iki

unsur, tutucu unsurlardır ve o zgu rleşmenin o nu nde birer engeldirler.

Aşksız yapılan her evlilig e fuhuştur diyen Goldman, evlilik kurumunu –mevcut sistem

içerisindeki- çok sert eleştirir. Bo yle bir evlilikten dog acak çocug un, hiç dog urulmaması

gerektig ini so yler. Devletin ve kilisenin her daim destekledig i evlilig i, mevcut toplumsal

yapının yeniden u retimini sag layacak bir araç olarak go ru r. Evlilik Goldman’a go re ekonomik

bir du zenlemedir. Kadının bir anlamda sigortası işlevini go ru r, erkeg e ise kadının u zerinde

Page 23: İzdüşüm Dergisi

22

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

kontrol hakkı ve tasarruf hakkı tanır. Aynı zamanda kadın bu “kurum”da erkeg in tu ru nu n

devamını sag lamasına yarayan bir araçtır. Gu nu mu zde de hepsi deg ilse de birçok kadının,

paralı ve zengin bir erkekle hayatını birleştirmesi isteg i buradan gelir. Çu nku evlilik kurumu

kadın için bir tu r sigorta ve dayanak olarak go ru lu r ve mevcut sistem devam ettikçe bu algı

yıkılmayacaktır. Gerçek evlilik ve aşk ancak kadının bir insan gibi o zgu r hareket alanının

oldug u ve so z so yleme hakkının belirli koşullardan kaynaklanmadıg ı bir toplumsal du zende

var oldug u zaman mu mku n olabilir. Kadının, erkeg in cebine deg il, zihnine ve aklına duydug u

aşkla kurulacak evlilikten bahseder ve ancak bu evlilikten olacak bir meyvenin(çocug un)

sag lıklı şartlarda gelişiminin su rdu ru lebileceg ini işaret eder.

Şiddet konusuna da deg inen Goldman, şiddetin varoluş koşullarına dikkat çeker.

Topluma ve insanlara algılatılmak istenen ve anarşistleri o cu gibi go steren şey şiddettir.

Goldman, şiddeti eleştirir fakat şiddeti var eden koşulları oluşturan kurumların zaten var

oldug unu so yler. Devletin ve kilisenin zaten şiddetin kurumlaşmış halleri oldug unu ifa eden

Goldman, şiddetin anarşizmin bir felsefesi olmadıg ını ileri su rer. Dayanılamaz hale gelen

ekonomik ve siyasal baskılardan oluşan koşullar var iken, şiddeti anarşizme mal etmenin

anlamsızlıg ına işaret eder. Devlet ve onun kurumları insanlara anarşizmi o cu go stermek için

“şiddeti” o ne su rer ve bunu aslında başarır. 2 Fakat yine de Goldman şiddete prim vermez.

Kusursuz toplum hedefine ulaşmak için kitlesel, akılcı ve bilinçli bir o rgu tlenmeyle verilecek

eg itimin yararı u zerinde durur.

Son olarak kadınların o zgu rleşme hareketlerinden ve bazı kazanımlarından hareketle

deg erlendirmelerde bulunur. Goldman’a go re kadınların edindig i bazı sosyal ve ekonomik

hakları kazanmaları bir kazanım olarak go ru lebilir. Kısıtlı da olsa bir savaşım sonucu alınan

bir zafer gibi algılanabilir; ancak bu yetersizdir. Kadınlara oy hakkı, çalışma hakkı vs. gibi

haklar verilmesi asla arzulanan bir sonuç olarak yeterli olamaz. O rneg in, kadın bir iş yerinde

çalışsa bile, eve do ndu g u nde huzuru bulamayacaktır. Çu nku evdeki işler; yemek yapmak,

temizlik yapmak, çocug una bakmak vb. onu beklemektedir. Yani deg işen kadının toplumdaki

ve ailedeki rolu olmamıştır. Kadın olmasından o tu ru ona yu klenen sorumluluklar hala yerli

________________________________

2 O rneg in bugu n toplumların geneline de bakacak olursak, anarşistler veya şiddet eylemleri korkunç bir şekilde kınanır. Fakat, aslında burada kınanan şey, şiddet veya şiddetin kendisinden çok eylemi yapanlardır. Çu nku medya vb. unsurlar tarafından bo yle algılatılmıştır. Aksi halde, devletin uyguladıg ı şiddet de kınanırdı. Her çeşit işkence, kadına yo nelik şiddeti teşvik edebilecek politikalar, orantılı(!) gu ç kullanımları, protestoculara uygulanan şiddet araçları… Bunların hiçbiri o kadar da tepki go ren eylemler olmamıştır. Sebebi çok açık deg il mi?

Page 24: İzdüşüm Dergisi

23

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

yerinde durmaktadır. Toplumdaki rolu nu n deg işmesi ve insan olarak kadınlıg ını yaşaması

elde edilen kazanımlarla sag lanamaz. Kadın kendisine yu klenen tu m kokuşmuş gelenekler ve

alışılagelmişliklerden sıyrılmak zorundadır. Eylemlerini belirlerken o ne der, bu ne der

zihniyeti hakim olmamalıdır. Goldman (2006) bunu açık bir biçimde şo yle ifade eder,

“Kadının bağımsızlığı ve özgürleşmesine dair mevcut anlayışların sığlığı; sosyal dengi olmayan

bir erkeğe aşık olma korkusu; aşkın, özgürlüğü ve bağımsızlığı ellerinden çalacağı endişesi; aşk

ya da annelik hazzının mesleğinde tecrübe kazanmasına engel olacağından duyduğu dehşet;

bunların hepsi özgürleşmiş modern kadını, kendi ruhunun duygularının farkına varamayan,

acıyı ve neşeyi doya doya yaşayamayan saplantılı bir rahibe yapıyor.” 3 Buradan da anlaşılacag ı

u zere kadınların mevcut du zende aldıg ı bazı haklar bir kazanım gibi go zu kse de yine de onu

hapseder ve duygularını yaşamasına engel oluşturur.

Kadınlar, erkekler, siyahlar, beyazlar vb. kimlikler çeşitli toplumsal farklılıklar

oluşturabilirler. Farklıdırlar da. Zaten farklı oldukları için eşitlik talepleri ve eşit hak talepleri

mevcuttur. Farklılıklar bir grubu bir dig er gruptan sosyoekonomik ve siyasal alanda

“ayrıcalıklı” kılmamalı, aksine o nemli olan “farklılık” ile “eşitlig i” nasıl bir arada

tutabileceg imize kafa yormak, bunu dert edinmektir. Bunu becerebilmek için birbirimizi

“anlamak” zorundayız. Bazı kadınların gerek siyaseten gerekse de ekonomik olarak bazı

yerlere gelmeleri bir toplumda kadınların haksızlıg a ug ramadıklarını go stermez. Thatcher,

Çiller vb. gibi kadınların erkekleştirilmesinden tu reyen sembolik karakterler, kadın

haklarının gelişimi olarak go ru lemez. Goldman’ın bahsettig i şey bunlar deg ildir. Sistemin ve

toplumsal cinsiyet rollerini u reten kurumların lag vedilmesi gerekir. Aksi halde Tu rkiye

toplumunda da var olan; “bakın kadınlar da başbakan oluyor, TU SI AD başkanı bir kadın, bazı

CEO’lar kadın, demek ki bir engel yok” şeklindeki so ylemlere bir karşı çıkış noktamız olamaz

ve bu anlayışa dayanan du şu nceler, bizi Goldman’ın arzuladıg ı “kusursuz toplum”a go tu rmez.

______________________________

3 Emma Goldman, a.g.e., s. 81.

Page 25: İzdüşüm Dergisi

24

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

GİRİŞ

En genel anlamda savaşa, militarizme, askerlik hizmetine ve silah tutmaya karşı

durmanın tanımı olan “vicdani red” kavramı, ilk olarak Ortaçag Avrupa’sında Almanya’da

feodal beyliklerde, sonrasında ise yirminci yu z yılın başlarında kitlesel bir çıkışla I ngiltere’de

go ru lmu ştu r. Birinci Du nya Savaşı sırasında çog u u lkede uygulanmaya başlayan zorunlu

askerlik, toplumlarda potansiyel olan vicdani reddin de tetikleyicisi olmuştur. Ancak, sonraki

su reçte, ulus-devletlerin yu kselmeye başlamasıyla ve uluslararası paradigmaların

deg işmesiyle zorunlu askerlik do nu şu m geçirmiş ve buna paralel vicdani red hareketleri de

dalgalanmaya başlamıştır. Buradan hareketle, vicdani reddin ne oldug u, vicdani red

hareketlerinin geçirdig i do nu şu m, onu etkileyen ku resel olaylar ve iç dinamikler ile

incelenmeye çalışılacaktır.

“VİCDANİ RED” KAVRAMININ TANIMI

Vicdani red, bireyde vu cut bulan ve bu nedenle belli bir birey tasarımı dog rultusunda

kavranabilen savaş karşıtı bir tutumdur. 1 Vicdani reddi iki şekilde tanımlayabiliriz. I lk

olarak, vicdani red kişinin ahlaki tercih, dini inanç, felsefi go ru ş ya da politik nedenlerle

askeri eg itim ve hizmette bulunmayı, silah taşımayı ve kullanmayı reddetmesidir. 2 Ancak, bu

tanım ile vicdani red, kişinin kendi kendine vicdani reddini açıklaması anlamı

kazanmaktadır. Oysa vicdani reddin bir de deklaratif o zellig i vardır. Bir kollektiviteye

dayayan, yasal ve siyasal su reçlere itiraz edip iyileşme isteyen ve sonucunda alacag ı cezaya

razı gelen sivil itaatsizlik tu ru olarak deg erlendirebileceg imiz vicdani red, yasal ve siyasal

_______________________________

1 Gu ler, E. , Meral, B. F. ve Cinisli, N. A., “Vicdani Retçilig in Tarihsel Gelişim Su reci”, 7 Mayıs 2005, http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=2&ArsivAnaID=26239&ArsivSayfaNo=2 2 Başkent, C. ve Kardaş, U ., “Bir O z-I fade Olarak Vicdani Ret”, 22 Ag ustos 2009, http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=53303

Gökcan ÇÜRÜK– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 4. sınıf öğrencisi

TÜRKİYE’ DE VİCDANİ RED

Page 26: İzdüşüm Dergisi

25

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

su reçleri kabul etmemenin yalnızca bir ifadesi olarak bireysel bir anlam taşısa da,

o rgu tlu kten kuvvet aldıg ı için kamuoyuna beyan edilir olmalıdır. Buradan yola çıkarak,

vicdani reddi daha geniş kapsamlı olarak kişinin ahlaki tercih, dini inanç, felsefi go ru ş ya da

politik nedenlerle askeri eg itim ve hizmette bulunmayı, silah taşımayı ve kullanmayı kamusal

açıklamayla reddetmesi 3 şeklinde tanımlayabiliriz. Bu anlamda vicdani red, toplumun genel

iyisinin yanında bireyin kendi ahlaki, vicdani ve siyasi iyisini tercih ettig i bir anlam

kazanmaktadır. Yani, vicdani redci, karşısında oldug u yasaların deg işmesi yo nu nde bir

“eylem” deg il; tercihlerini “uymama” edimi ile ortaya koymaktadır. Vicdani red hakkı, I nsan

Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 18. Maddesi, Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası

So zleşmesi’nin 18. Maddesi ve Avrupa I nsan Hakları So zleşmesi’nin 9. Maddesi’nde belirtilen

“du şu nce, vicdan ve din o zgu rlu g u ” kapsamında deg erlendirilmektedir. Ayrıca, Birleşmiş

Milletler, Avrupa Konseyi ve Avrupa Birlig i çeşitli kararlarında bu hakkın du şu nce, vicdan ve

din o zgu rlu g u ile bag lantılı oldug unu belirtmiştir. 4

VİCDANİ REDDİN TARİHSEL ARKA PLANI

Askerlik hizmetine karşı vicdani reddin temellerinin ilk o rnekleri, 16. yu zyıl

Avrupa’sında go ru lmu ştu r. Menonitler, Baptistler ve Quakerler gibi Protestan Kiliseleri

içerisindeki farklı gruplar, tanrıları veya u lkeleri için silah taşımayı ve savaşmayı dinlerinin

o ngo rdu g u barış çerçevesinde pasifist bir tavırla reddetmişlerdir. 19. yu zyıl ortalarında

Avrupa ve Amerika dini pasifizmin yanı sıra sosyalist bir pasifizm ile tanışmıştır. 1789

Fransız Devrimi’nden sonra yu kselmeye başlayan “ulus - devlet” kavramı ve kapitalizm

rejimlerin, sınıfların ve buna bag lı olarak askerlik hizmetinin sorgulanmasını beraberinde

getirmiştir. Ayrıca, 19. yu zyılda Avrupa, hizmet etmeyi ve devletin varlıg ını sorgulamaya

başlayan anarşist akım ile karşılaşmıştır.

Ahlaki, vicdani, felsefi ve siyasi nedenlerle ortaya çıkabilen, ancak hepsinin temelinde

“antimilitarist”5 bir tutum barındıran vicdani red, Birinci Du nya Savaşı’nda, politik bir nitelik

kazanmış, o zellikle do nemin, hu manist, sosyalist, anarşist du şu nu r ve politikacıları

tarafından bir emperyalist paylaşım savaşı olarak adlandırılan savaşa karşı o nemli bir mu -

___________________________________________

3 A.g.e.

4 Çınar, O . H., “Avrupa Konseyi U lkelerinden Vicdani Red Hakkına Genel bir Bakış”, Bora, T. (Ed.). Çarklardaki Kum : Vicdani Red. içinde., I stanbul, I letişim Yayınları, 2008, s. 235-246.

Page 27: İzdüşüm Dergisi

26

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

cadele aracı olmuştur. 6 Vicdani reddin ilk kitlesel çıkışı da I ngiltere’de, savaşa katılmaya

çag ırılan erkeklerin savaşa katılmayı reddetmeleri ve ardından tutuklanmaları ile olmuştur.

Bunun arkasından, 1921 yılında çog unlug unu I ngiliz redcilerin oluşturdug u Uluslararası

Savaş Karşıtları (War Resisters' International) kurulmuştur. Bu o rgu t, vicdani retçilerin ortak

bir noktada, uluslararası boyutta ve kitlesel olarak buluşabildig i ilk o rnektir.

TÜRKİYE’ DE VİCDANİ RED

Osmanlı I mparatorlug u, merkezi ve gu çlu devlet yapısı u zerine kurulmuştur. Devletin,

yo nettig i insanlar u zerindeki hakimiyeti mutlaktır ve ordu devletin en o nemli aygıtıdır. O yle

ki, hem dini hem de siyasi nedenlerle ordu el u stu nde tutulmaktadır. Ayrıca hakim olan “ordu

- millet” anlayışı, Mu slu man tebaadan ordu için zorunlu asker olmayı ve savaş zamanlarında

fedakarlık yapmayı fazlasıyla ve sorgusuzca istemektedir. Vicdani red kavramının ilk ortaya

çıktıg ı do nemde gelişen “ulus - devlet”, kapitalizm, sol argu manlar ve anarşizm Osmanlı

I mparatorlug u’nun dag ılma do neminden sonra go ru lmektedir. Ancak, Osmanlı

I mparatorlug u’nda bir sivil toplum anlayışı olmayışı ve bu nedenle bu gelişmeleri sag layacak

ortam bulunmadıg ı için vicdani reddin gelişimi de geç olmuştur. Ayrıca, I slamiyet pasifist bir

din de deg ildir. Ancak belirtmek gerekir ki; Birinci Du nya Savaşı sırasında du nya çapında

yaşanan askerden kaçma eylemlerinin bu yu k bir çog unlug u şaşırtıcı şekilde Osmanlı

I mparatorlug u’nda yaşanmıştır. Bunun nedeni olarak, vicdani reddin içselleştirilmiş olması

deg il; orduyu denetleyen birimlerin birbirine çok uzak oluşu ve bu nedenle kontrolu

sag layamadıg ı belirtilmektedir. 7 Ayrıca, bu eylemleri cezalandırmak için I stiklal

Mahkemeleri kurulmuş ve “Vatana I hanet Yasası” çıkarılmıştır.

__________________________________

5 Ancak, son zamanlarda her vicdani redcinin “antimilitarist” olmadıg ı yo nu nde tartışmalar da yapılmaktadır.

6 So nmez, O., “Vicdani Ret.”, 16 Aralık 2006,

http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=36880

7 Zu rcher, E. J., “Hizmet Etmeyi Başka Biçimlerde Reddetmek: Osmanlı imparatorlug u’nun Son Do nemlerinde Asker Kaçaklıg ı.”, Bora, T. (Ed.). Çarklardaki Kum : Vicdani Red. içinde., I stanbul, I letişim Yayınları, 2007, s. 59-68.

Page 28: İzdüşüm Dergisi

27

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

korunmuştur. O yle ki; ordu du zeni korumak ve du zenin tesisini sag lamak gerektig ine

inandıg ı her durumda mu dahale etmiş ve “go revini” yerine getirmiştir. Dolayısıyla, Osmanlı

I mparatorlug u’nda da oldug u gibi devletin merkezi yapısı, ordunun hegemonyası ve zorunlu

askerlik uygulaması devam etmiştir.

Tu rkiye, “vicdani red” ile ilk olarak 1990 yılında Tayfun Go nu l ve Vedat Zencir’in

Sokak Dergisi aracılıg ı ile askerlig i reddettiklerini duyurması ile tanışmıştır. 8 Aslında bu

durum askerlik hizmetinin kutsal oldug u ve erkeklig in askere gitmekle tamamlandıg ı bir u lke

için, vicdanının sesini dinleyerek toplumsal kimlig inden vazgeçmek olmuştur. 1980

darbesinin yarattıg ı farklı du şu ncelere ve muhalefete izin vermeyen siyasi ve ku ltu rel ortam,

bu iki açıklama ile farklı bir muhalefet tarzı ile karşılaşmış ve başlangıçta ne yapacag ını

bilememiştir. 1992 yılında Tayfun Go nu l ve Vedat Zencir’in de aralarında bulundug u bir

grupredçi, I zmir’de Savaş Karşıtları Derneg i’ni kurmuştur. Bu dernek, hiyerarşik bir yapısı

olmayan, antimilitarist, toplumsal kesimler ile işbirlig ine giden ve toplumsal talepler için

çabalayan bir dernek olarak kurulmuştur. Dernek, bir yıl sonra valilik tarafından kapatılma

kararının ardından “I zmir Savaş Karşıtları Derneg i” adıyla tekrar kurulmuştur. Dernek, u lke

içinde ve uluslararası alanda etkili olarak savaş karşıtı faaliyetler yu ru tmu ştu r. 1993 yılında,

dernek başkanı ve bir vicdani retçinin o zel bir kanalda bir so yleyişe katılmasının ardından,

devletin tepkisi bu yu k olmuş ve ilk defa vicdani retçiler askeri mahkemede yargılanmıştır.

1994’te I stanbul’da da “Savaş Karşıtları Derneg i” kurulmuş fakat sonrasında kapatılmıştır.

1995 yılında Osman Murat U lke’nin vicdani reddini açıklaması ve 1996 yılında tutuklanması,

Tu rkiye’deki bu harekete farklı bir boyut kazandırmıştır. I zmir Savaş Karşıtları Derneg i, bu

tutuklanmanın ardından sivil toplumu harekete geçirmeye ve kamuoyunun dikkatini

çekmeye çalışmıştır. Osman Murat u lke davasını desteklemek amacıyla çeşitli insiyatifler

kurulmuştur.

________________________________

8 U sterci, C. ve Yorulmaz, U., “Tu rkiye’de Vicdani Red.”, Bora, T. (Ed.). Çarklardaki Kum : Vicdani Red. içinde., I stanbul, I letişim Yayınları, 2007, s. 217-231.

Page 29: İzdüşüm Dergisi

28

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Tu m bu çalışmaların etkisiyle, Uluslararası Af O rgu tu , Birleşmiş Milletler I nsan

Hakları Evrensel Bildirgesi’nin kabul edilişinin 50. Yılı nedeniyle yu ru ttu g u kampanyada

Osman Murat U lke’yi Evrensel Bildirge’nin du şu nce, vicdan ve din o zgu rlu g u nu gu vence

altına alan 18. Maddesi’nin sembol kişisi olarak ilan etmiştir. 9 Bu durum, hem Osman Murat

U lke’nin hapisteki koşullarının ko tu ye gitmesini engellemek hem de kamuoyunun dikkatini

çekmek adına çok o nemlidir. Ayrıca, vicdani red toplulukları, 2003 yılında ABD’nin Irak’a

saldırısı sonrasında “antimilitarizm” ekseninde çeşitli kampanyalar yu ru tmu şlerdir. 2004

yılında “Militurizm” adında du zenlenen festival ile ilk defa kadınlar vicdani redlerini

açıklamışlardır. Yine bu durum da kamuoyunun dikkatini çekmek ve vicdani reddi sonuna

kadar savunmak adına o nemlidir.

O nemli bir nokta da, Osman Murat U lke’nin vicdani reddinin kabul edilmeyişini

Avrupa I nsan Hakları Mahkemesi’ne go tu rmesi olmuştur. Avrupa I nsan Hakları Mahkemesi,

(U lke Tu rkiye’ye Karşı) kararında, Tu rkiyeli vicdani redcilerin karşı karşıya kaldıkları, bir

çeşit sosyal izolasyona denk du şen, bu ag ır yaşam koşullarını “sivil o lu m” kavramı ile çok

çarpıcı bir şekilde tanımlamaktadır. 10 Bu gerçekten ilginç, fakat yerinde bir tespit olmuştur.

O yle ki; vicdani reddini açıklayan insanlar cezalarını çektikten sonra gu ndelik hayatta bir hiç

gibi yaşamakta, pasaport, ehliyet edinme hakkından mahrum bırakılmakta, sosyal

gu venceleri bulunmamakta ve resmi işlemler yaptıramamaktadır.

Tu rkiye’nin de u yesi oldug u Avrupa Konseyi, AI HM’in Osman Murat U lke ile ilgili

kararından sonra 2007 yılında U lke davasını gu ndemine almıştır. Tu rkiye’de vicdani reddini

açıklayanlara uygulanan orantısız cezanın “orantılı” hale getirilmesi için ilk olarak 2009’da

uyarıda bulunmuştur. Vicdani reddin açıklanmasından sonra, “halkı askerlikten sog utmak”

suçu ile verilen hapis cezası, askere gitmemiş olanlar için ceza bittikten sonra askere gitmeyi

o ngo rmektedir. Ancak, vicdani redciler bunu reddetmekte ve bu durumda askerden firar

etmek, karşı gelmek gibi bir suçla tekrar hapis cezası almaktadır. Bu su reç, kısır bir do ngu

________________________________

9 A.g.e.

10 A.g.e.

Page 30: İzdüşüm Dergisi

29

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

şeklinde ilerlemekte ve vicdani redcilerin neredeyse hayatlarına mal olmaktadır. Avrupa

Konseyi, bu bag lamda Osman Murat U lke’nin AI HM kararından sonra, Tu rkiye’nin U lke’ye

tazminat o demek zorunda olmasına rag men, U lke’nin yakalanmamak için kaçmak zorunda

oldug unu go z o nu ne alarak bir ara uyarıda bulunmuştur. Arından, geçtig imiz yıl Tu rkiye’ye

bir uyarıda daha bulunmuş ve vicdani red ile ilgili gerekli du zenlemeleri yapması için su re

tanımıştır. Aksi takdirde, Tu rkiye Avrupa Konseyi’nden çıkma tehlikesi yaşayacaktır. Ancak,

bir yıl sonrasına baktıg ımızda, Tu rkiye bu uyarı çok fazla dikkate alıyor gibi

go zu kmemektedir.

Page 31: İzdüşüm Dergisi

30

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

KAYNAKÇA

* Başkent, C., “Bir O z-I fade Olarak Vicdani Ret”, 22 Ag ustos 2009,

http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=53303

* Bora, T. (Ed.)., Çarklardaki Kum : Vicdani Red, I stanbul : I letişim Yayınları, 2008.

* Bu lbu l, K. “Ulus-Devlet, Ulusallıg ın Do nu şu mu ve Tu rkiye”, I .U . Siyasal Bilgiler Faku ltesi

Dergisi, (35), 2006, s. 23-47.

* “Dünyada Vicdani Red.”, Erişim tarihi: 21 Nisan 2011,

http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=2&ArsivAnaID=144

* Kardaş, U ., “Modern devlet, ordu ve vicdani ret itirazı”, 22 Kasım 2006,

http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=36415

* Kardaş, U ., “Vicdani ret itirazının boyutları”, 25 Aralık 2007,

http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=42750

* Mızrak, D., “Zorunlu Askerlik Hizmetine Karşı Vicdani Ret”, Yayınlanmamış yu ksek lisans

tezi, Ankara U niversitesi Sosyal Bilimler Enstitu su Kamu Hukuku Anabilim Dalı, 2008.

* Speck, A., “Du nyada Çag daş Red ve Red Hareketlerinin Ana Hatları”, 23 Ag ustos 2006,

http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?ArsivTipID=1&ArsivAnaID=35333

Page 32: İzdüşüm Dergisi

31

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

* So nmez, O., “Vicdani Ret”, 16 Aralık 2006, http://www.savaskarsitlari.org/arsiv.asp?

ArsivTipID=1&ArsivAnaID=36880

* Taşkın, A., “Tero rizm ve Sivil I taatsizlik”, Polis Bilimleri Dergisi, 6 (1-2), 2004, s. 119-140.

* Tolstoy, L. N. (2011). Yurtseverlik Askerlik ve I taatsizlik U zerine., (O . A. Su er, Çev.). Ankara:

Epos Yayınları.

Page 33: İzdüşüm Dergisi

32

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

BABUR KİMDİR?

Hindistan’da 1526-1858 yılları arasında hu ku m su ren imparatorlug un ve hanedanın

kurucusu olan Babur, 1483 yılında Fergana’da dog muştur. Baba tarafından Timur’un beşinci

kuşaktan torunu, anne tarafından ise Cengiz Han’ın soyunun Çag atay kolundandır. Babası

O mer Şeyh Mirza, annesi ise Çag atay hu ku mdarı Yunus Han’ın kızı Niga r Kutluk’tur. 1 Asıl adı

Muhammed Zahu riddin olup, kendisi eski Tu rkçede “kaplan, panter” anlamına gelen Babur

adını kullanmıştır. Bu isim, çog u kez yanlış bir şekilde Babu r (veya Ba bu r) şeklinde yazılır.

Babur, hatıratında da kendisinden Babur olarak bahsetmiştir.

SİYASİ VE ASKERİ HAYATI

Babur, hatıratına “Salı günü, beş ramazan 899 (10 Haziran 1494) da, Fergana

vilayetinde, on iki yaşında padişah oldum.” yazarak başlar. 2 1497’de O zbek şehri Semerkand’a

saldırır ve uzun bir kuşatmadan sonra ele geçirir. 1504 yılına kadar Fergana ve

Semerkand’daki hakimiyetini korumak için mu cadele eder. O zbek Şeybani Han’a karşı

yaptıg ı savaşı kaybedince, Afganistan’a yo nelir ve Kabil’i ele geçirir (1504). Hatıratında

belirttig i u zere Hindistan’a ilk seferini 1507 yılında yapar fakat Afganistan’daki isyan u zerine

geri do nmek zorunda kalır. 1511 yılında Maverau nnehr’e gider fakat burada yine O zbeklere

yenilir. Mu ttefiki ve dostu Şah I smail’in 1514’te Çaldıran Savaşı’nda Osmanlılara yenilmesi

u zerine tekrar Kabil’e do ner. Bu tarihten sonra Tu rkistan’a fetih umudunu keser. Hatıratında

1509-1519 yılları arası boştur, bu tarihlerde siyasi olarak etkinlig i azdır. Babur, Hindistan’a

________________________________

1 Ka muran Gu ru n, Tu rkler ve Tu rk Devletleri Tarihi, cilt 2, I stanbul, Karacan Yayınları, 1982, s. 214.

2 Baburna me, "Babur'un Hatıratı", haz. Reşit Rahmeti Arat, Ankara, Ku ltu r ve Turizm Bakanlıg ı Yayınları, 1985, s. 3

Gökalp ARSLAN– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 1. sınıf öğrencisi

BABURŞAH

Page 34: İzdüşüm Dergisi

33

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

sefer hazırlıklarını tamamlar ve 1525 yılında Delhi Sultanlıg ı’nın u stu ne yu ru r. 1526

yılındaki Panipat Savaşı’nda Babur’un yaklaşık 13 bin kişilik ordusu, I brahim Lodi’nin 100

bin kişilik ve 1000 adet fille desteklenen ordusunu mag lup eder. Bu savaşta Sultan I brahim

de o lmu ştu r. Babur’un Çaldıran Savaşı’ndan hareketle ateş gu cu nu , barutu ve topları

kullanması bu savaştaki başarısını o nemli o lçu de etkilemiştir. Babur, daha sonra

Hindistan’da gu neye dog ru ilerleyerek fetihlerine devam eder. 1527 yılında Rajput

seferlerini su rdu ru r, aynı yıl Çitor Racasına karşı Kanva Savaşı’nda bu yu k bir zafer kazanır.

Bundan sonra o lu mu ne kadar sefer ve isyanlarla meşgul olur. Do rt yıl içinde Hindistan’daki

hakimiyetini kesinleştirir ve u ç yu zyıldan fazla su recek olan imparatorlug u kurar. O lmeden

o nce og lu Huma yun’u veliaht olarak tayin eder ve 26 Aralık 1530 gu nu o lu r. 3

MİLLİYETİ VE KİMLİĞİ

Babur, anne tarafından Cengiz Han, baba tarafından Timur’un soyundan gelmekteydi.

Kendisini her zaman Tu rk olarak go rmu ş ve bununla gurur duymuştur. Babur, hatıralarında

1519 yılında Hindistan’a yaptıg ı seferi anlatırken şo yle yazar: “Behre, Hoşap, Çanap ve Cenyut

gibi vilâyet, kaç zamandır Türk tasarrufunda idi ve bunları kendi mülkümüz gibi tasavvur

ederdik; zorla veya sulhla kendimizin oralara mutasarrıf olacağımıza emindik.” ya da “… Bu

vilâyetler eskiden beri Türk’ün olagelmiştir, sakın korku ve telâşa yer verip halkın bozulmasına

yer vermesinler.” 4 Yine Babur, Biyana’da kendisine kafa tutan Afgan beyine verilmesi için şu

beyiti yollamıştı: “Ey Biyâne Emiri, Türkler ile kavgaya girme; Türklerin çevikliği ve

kahramanlığı mâlûmdur. Eğer çabuk gelmez ve öğüt dinlemezsen, mâlûm olanı beyana ne

lüzum vardır.” 5

Babur’un Mog ollara karşı tutumu ise olumsuzdur. Anne tarafından dedesi Yunus Han

bir Mog ol Hanı olmasına rag men, Mog ollar hakkında çok olumsuz so zler so ylemiştir:

________________________________

3 Halis Bıyıktay, Timurlular Zamanında Hindistan Tu rk I mparatorlug u, Ankara, Tu rk Tarih Kurumu Basımevi, 1989, s.6-43; Ka muran Gu ru n, a.g.e., s.214-217; Enver Konukçu, Ba bu rlu ler: “Hindistan’daki Temu rlu ler”, Tu rkler Ansiklopedisi, Ankara, Yeni Tu rkiye Yayınları, 2002, s. 1324-1329

4 Baburna me, a.g.e., s. 355-356.

5 Baburna me, a.g.e., s. 478.

Page 35: İzdüşüm Dergisi

34

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

“… O vilayetlerde, Moğol ve Özbek yüzünden, kurganı olmayan hiçbir köy yoktur.” 6 ya da

“Kötülük ve bozgunluk daima Moğol ulusundan çıkagelmiştir. Şimdiye kadar benimle beş defa

düşman oldular. Düşman olmalarının sebebi benimle anlaşamadıklarından dolayı değildi.

Kendi hanlarına karşı da birkaç defa bu şekilde hareket ettiler.” 7 gibi so zleri, O’nun Mog ollar

hakkındaki du şu ncelerini go sterir.

Bunun gibi birçok açık delile rag men, Batılılar ısrarla kendisi ve devleti için Mog ol,

Mogol veya daha o zel olarak Mughal gibi yanlış tabirleri kullanmış ve kullanmaktadırlar.

KİŞİLİĞİ VE ÖZELLİKLERİ

Babur; yu ksek otorite sahibi, cesur, adil, co mert ve du ru st biriydi. Kılıç, ok ve yay

kullanmada, savaş sanatlarında yetenekliydi. Hatıralarında bu o zelliklerinden bahseder,

hatta bir keresinde savaşta beş kişiyi nasıl mag lup ettig ini uzunca anlatır.

Babur, aynı zamanda mu zisyen, daha o nemlisi yazar ve şairdi. Tu rk edebiyatının en

gu zel eserlerinden biri olan ve Tu rkçenin Çag atay lehçesiyle hatırat tu ru nde yazılmış olan

eseri Baburna me (Vekayi) en u nlu eseridir. Bu eserini gezerken, savaşta, avda, toplantılarda,

kısacası her durumda ve koşuldayken yazmıştır. Babur, bu eserinde go rdu g u yerleri, oradaki

bitki ve hayvanları, tanıdıg ı insanları, tecru beleri, siyasi ve askeri olayları, şiirlerini ve daha

birçok şeyi yazmıştır. Fransız tarihçi Fernand Grenard, Baburna me ve Babur hakkında

şunları yazar: “Aslında Baburnâme en kötü tarihi kaynaklardan biridir. Çünkü bu eserler;

daima karşındakini yanıltmak maksadıyla yazılır. Halbuki Babur'un Hatıralar'ı alışılmamış bir

açıklık ve hakikât havası içindedir. Bir tek ithamda bulunmaz, bir tek şikâyetini göremezsiniz,

hiçbir itirazda bulunmaz, bir tarafın işine gelecek vesikalar vermez. Şüphesiz rakipleri

hakkında söylediklerini kayd-ı ihtiyatla karşılamak gerekir; ama kendisinden bahsedişi, son

derece büyük bir sadelik içindedir; hatalarını ve yanlış hareketlerini örtbas etmeye kalkışmaz.

________________________________

6 Baburna me, a.g.e., s. 91.

7 Baburna me, a.g.e., s. 98.

Page 36: İzdüşüm Dergisi

35

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Menşei ile alâkalı olan gururunu bir tarafa bırakacak olursak, hikâyesinin hiçbir tarafında

kendisini değerlendirmek için bir gayret görülmez; aynı şekilde kibrî emareleri, olup bitenleri

haklı göstermek için üstü örtülü çark etmeler de yoktur. Okuyucu kendisini O'nun uşağı

hisseder.” 8

Babur’un Baburna me’si dışında başka eserleri de vardır, ayrıca Hatt-ı Baburı adında

yeni bir yazı icat etmiştir. Babur, kendisini Çag atay edebiyatının u nlu şairi Ali Şir Nevai’nin

çırag ı olarak go rmu ştu r. Ana dili Tu rkçenin dışında şiir yazacak kadar Farsça, az seviyede de

Mog olca ve Arapça bilmekteydi. Bununla beraber, Tu rkçeyi başta Farsça olmak u zere bu tu n

dillerden u stu n tutardı.

Babur, av ve sporu severdi; boş zamanlarında ava çıkar ve eski bir Tu rk oyunu olan

Çevga n (Çuka n)’ı oynardı. Bu oyun, daha sonra Hindistan’ı işgal eden I ngilizler tarafından

du zenlenerek Polo adını almıştır ve gu nu mu zde ha la oynanmaktadır. Eg lence ve içkiyi

severdi ve hatıralarında bu yo nlerinden du ru stçe bahsetmiştir. 9

SONUÇ

Babur, Tu rk ve Hindistan tarihinin en o nemli şahsiyetlerinden biridir. Kurdug u imparatorluk

1526 yılından I ngilizler tarafından yıkılış tarihi olan 1858’e kadar u ç yu zyıldan uzun bir su re

Hindistan’da hu ku m su rmu ştu r. Babur, aynı zamanda Baburna me gibi çok o nemli bir tarihi

ve edebi bir kaynak da bırakmıştır. Bu tu n bu o zellikleri ve o nemi ile Babur; hem Tu rk, hem

de du nya tarihinde o nemli bir iz bırakmıştır.

________________________________

8 Fernand Grenard, Ba bur, I stanbul, Milli Eg itim Basımevi, 1971, s. 194.

9 Fernand Grenard, a.g.e., s. 194-198; Halis Bıyıktay, a.g.e., s. 44-48.

Page 37: İzdüşüm Dergisi

36

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

KAYNAKÇA

* Baburna me, "Babur'un Hatıratı", haz. Reşit Rahmeti Arat, Ankara, Ku ltu r ve Turizm

Bakanlıg ı Yayınları, 1985.

* Enver Konukçu, Ba bu rlu ler: “Hindistan’daki Temu rlu ler”, Tu rkler Ansiklopedisi, cilt 8,

Ankara, Yeni Tu rkiye Yayınları, 2002.

* Fernand Grenard, Ba bur, I stanbul, Milli Eg itim Basımevi, 1971.

* Halis Bıyıktay, Timurlular Zamanında Hindistan Tu rk I mparatorlug u, Ankara, Tu rk Tarih

Kurumu Basımevi, 1989.

* Ka muran Gu ru n, Tu rkler ve Tu rk Devletleri Tarihi, cilt 2, I stanbul, Karacan Yayınları, 1982.

Page 38: İzdüşüm Dergisi

37

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

GİRİŞ

Gu nu mu z toplumlarında kadının ikinci plana atılmasının temelinde -sosyoku ltu rel

anlamda kabul go ren bazı normları bir kenara atacak olursak ha kim neoliberal sistemin

yarattıg ı eşitsiz du zen yatmaktadır. Kadınların ekonomik alandaki konumları ve istihdam

alanları genelde esnek ve gu vencesiz çalışma biçiminde seyretmektedir. Esnek çalışma

biçimlerinin ataerkil koşullar içerisinde kadınların çalışma koşulları lehine işleyeceg i

yo nu nde genel bir kanı oluşturulmuş olsa da, durum esasen tam tersi istikamette

seyretmekte; ataerkil yapının kadınlar u zerindeki baskı mekanizmaları, kadın emeg ini

sermaye açısından ‘elverişli’ hale getirmektedir.

Esnek çalışma, sermayenin maliyetleri du şu rmek ve karlılıg ını garanti altına almak

amacıyla çalışma saati, çalışma yeri, çalışan sayısı, u cret gibi konuları kendi ihtiyaçlarına

go re belirlemesi şeklinde tanımlanmaktadır. 1 Bu sistem, iş gu vencesini ve sosyal gu venlig i

ortadan kaldırarak enformel istihdamın o nu nu açmakta ve kadınların birer ucuz istihdam

alanı olarak go ru lmesiyle sonuçlanmaktadır. Tu rkiye’de de o zellikle 2000’li yıllar boyunca

kadın istihdamında esnek u retim biçimlerinin ve enformelleşmenin birer norm halini aldıg ı

go ru lmektedir. 2 Bu tarz enformel sekto rler, du nyanın neresinde olursa olsun so mu ru ye en

açık ekonomik mekanizmayı oluşturmaktadır.

Kadınların tercihi elbette formel sekto rlerden yanadır fakat bu sekto rlerde yeterli

derecede istihdam alanı yaratılamaması sonucunda, kadınlar enformel sekto rlere

yo nelmekte; ekonomik faaliyetlere ato lyelerde fason u retim, evlerde parça başı çalışma,

________________________________

1 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk (der.), Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın Emeg i, s. 16.

2 A.g.e., s. 9.

3 Gu lay Tokso z, “Neoliberal Piyasa ve Muhafazaka r Aile Kıskacında Tu rkiye’de Kadın Emeg i”, Nergis Mu tevellitog lu-Sinan So nmez (der.), Ku reselleşme, Kriz ve Tu rkiye’de Neoliberal Do nu şu m, 2009, s. 208-209.

Tuğçe ÇETİNKAYA– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 4. sınıf öğrencisi

NEOLİBERAL PİYASA ve KADIN EMEĞİ

Page 39: İzdüşüm Dergisi

38

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

evlerde parça başı çalışma, seyyar satıcılık ve çeşitli hizmet faaliyetleri u zerinden

katılmaktadırlar.

Kadın emeg inin deg ersizleştirilmesi, herhangi bir kazancının olmaması ve olumsuz

şartlarda esnek istihdam biçimlerinde istihdam edilmesi, hiç kuşkusuz, sermayenin yararına

bir durumdur. Gu nu mu zde sermaye, onun varoluş koşullarını hazırlayan artı deg er

u retimine yo nelmektedir. Kadın emek-gu cu esnek enformel u retim su reçlerinde daha kolay

ve ucuza istihdam edilebilmekte, dolayısıyla sermaye açısından ‘ideal’ bir profil

oluşturmaktadır. Kadınların ‘ideal’ iş gu cu olarak go ru lmesinin ardında, kadınların klasik

çalışma biçimlerinde istihdamının erkeklere go re daha zor oldug u du şu ncesi yatmaktadır.

Kadınların tam su reli ve evin dışında çalışmasının o nu ndeki engeller, ev içi işler, çocukların,

yaşlıların ve hastaların bakımı gibi go revlerin kadınların sorumlulug unda oldug u yo nu ndeki

genel toplumsal kanılardır. Kadın iş gu cu nu n sermaye tarafından cazip kabul edilmesinin bir

dig er sebebi, kadın emek gu cu nu n erkek emek gu cu nden daha ucuz olmasıdır. Kadınların

daha du şu k u cretle çalıştırıldıg ı birçok akademik çalışmada ortaya konmaktadır. 4

Dig er taraftan, devletin yetki alanını mu mku n oldug unca daraltmayı ilke edinen

neoliberal sistemde, kadın u zerindeki ev işleri ve çocuk bakımı yu ku nu ortadan kaldırmaya

yo nelik toplumsal kurumlaşmalar birer "yu k" olarak go ru lmu ş ve kamusal hizmet alanından

çıkarılmıştır. Bir yandan çalışma zorunlulug u, dig er taraftan ev içi işlerin sorumlulug u,

kadınları iki taraftan sıkıştırmakta ve olag anu stu bir emek harcamalarına sebep olmaktadır.

Kadınlar I çin Ku resel I stihdam Eg ilimleri Raporu (2008) du nyayı dokuz bo lgeye

ayırarak kadınların işgu cu piyasasındaki konumlarını incelemekte ve birçok bo lgede

kadınlara du zgu n işlerde ilerleme sag landıg ını ancak istihdama erişim ve çalışma koşulları

itibariyle tam bir eşitlikten uzak bulunuldug unu ortaya koymaktadır. Ekonomik kalkınma

açısından en o nemli atılımlara Dog u Asya bo lgesi, kadın istihdamının en yu ksek ve cinsiyet

ayrımcılıg ının da o nemli o lçu de azaldıg ı bir bo lgedir. Fakat Kuzey Afrika ve Ortadog u kadın

kadın istihdamının en du şu k oldug u bo lgelerdir. Bu o rneklerden referansla o zellikle u zerin-

________________________________

4 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 29.

Page 40: İzdüşüm Dergisi

39

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

de u zerinde durulması gereken nokta, Ortadog u bo lgesinde bile 1997-2007 arasında

kadınların istihdama katılım oranı %30 artarken, Tu rkiye’de %12 gerilemesidir. 5

Go ru ldu g u gibi, du nyada kadınların istihdama katılabilmesi açısından yaşanan

gelişmelerin aksine, Tu rkiye bu gelişmelerin tersine bir yol izlemektedir. Tu rkiye’de kadın

emeg inin konumu, kadınların işgu cu ve istihdama katılabilmesi o nu ndeki engeller ve bu

engellerin hangi politikalar yoluyla oluşturuldug u, bu çalışmanın temel konusunu

oluşturmaktadır.

SANAYİLEŞME VE KADIN EMEĞİNİN ÜRETİM SÜREÇLERİNDEN AYRIŞTIRILMASI

Sanayileşme o ncesi do nemde temel ihtiyaçlar ev endu strilerinde yapılan u retime tu m aile

bireylerinin katılımıyla karşılanmaktaydı. Bu yu k sanayilerin oluşmasıyla birlikte, ev ile iş

arasında keskin bir bo lu nme yaşanmış; evde çalışan erkekler fabrika işçisi konumuna girmiş,

kadınlar ise ya giderek o nem yitiren ev endu strilerinde yer almaya devam etmiş ya da gelir

getirici faaliyetlerin dışına itilmiştir. 6 Çalışan kadınların dog um yapmaları durumunda

işverene yu klenebilecek ek maliyet ve gu çlu ataerkil zihniyetin bir sonucu olarak “kadın işi”

ve “erkek işi” arasında bir kategorik ayrımın bulunmasıyla, ev ve çocuk bakımı işlerinin

kadının sorumlulug unda atfedilmesi, kadınların ekonomik alandan o telenmesine yol

açmıştır.

Kapitalizmle birlikte kamusal/o zel alan ayrımının iyice ayrışmasıyla ev, u retim alanı

olmaktan çıkmış; ev işi emeg i u retici emek olarak go ru lmedig i gibi, herhangi bir deg er veya

karşılıktan da yoksun bırakılmıştır. 7 “Paranın deg eri belirledig i bir toplumda bu işi yapan

kadınların, elbette para için çalışan erkekler kadar deg erleri beklenmemektedir”. 8 Burada,

tek suçlunun kapitalizm oldug unu so ylemek pek de tatmin edici olmayacaktır; zira sosyo-

________________________________

5 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 210.

6 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 205.

7 Serpil Çakır, “Ataerkil I ktidarın Eleştirisi”, H. Birsen O rs (der.), 19. Yu zyıldan 20. Yu zyıla Modern Siyasal I deolojiler, 2009, s. 463.

8 Josephine Donovan, Feminist Teori, 1992, s. 148.

Page 41: İzdüşüm Dergisi

40

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

ku ltu rel birtakım bileşenlerin belirleyicilig i kesinlikle go z ardı edilmemelidir. Ancak

kapitalizm u cretli emek du zeni altında gelişen bu yu k o lçekli u retimle, ev ile iş yerini

ayrıştırmış, emeg in uzmanlaşmasına, hiyerarşinin artmasına yol açmıştır.

U cretli iş, “erkek işi” olarak go ru ldu g u nden, kadınların emek piyasasındaki konumu

erkeklerinkinden farklılaşmıştır: Kadınlar, genellikle aile gelirine katkıda bulunmak, koca

işsiz kaldıg ında ailenin geçimini sag lamak ve daha başka zorunlu haller da hilinde çalışmaya

yo nelmektedirler. Fakat istihdama katılmak onlar için, ev içi işlerin yu ku nden kurtulmak bir

yana, “ikinci mesai” anlamına gelmektedir. 9 Dahası, pek çok kadın ev içi işlerden arda kalan

kısıtlı zamanda u cretli işe katılabilmektedir. Yoksulluk fakto ru de hesaba katıldıg ında,

kadınlar tu rlu olumsuz ve ko tu koşullara rag men bulabildikleri işte çalışmaya mecbur

kalmaktadırlar.

TÜRKİYE’DE KADIN EMEĞİNİN KONUMU VE KADIN İŞGÜCÜ TALEBİNE YÖNELİK

POLİTİKALAR

Tu rkiye’nin demografik o zellikleri ile istihdam oranları referans alındıg ında, su rekli

yu kselmekte olan potansiyel bir işgu cu arzı ve istihdam alanlarının yaratılamaması, yu kselen

işsizlik oranlarına işaret etmektedir. Tu rkiye’de şimdiye kadar çalışma çag ındaki nu fusun ve

işgu cu ne katılanların artış hızı istihdamın artış hızından daha yu ksek olmuştur. 10 Bu, işsiz

kadın nu fusu u zerinde go rece daha fazla etki yaratmaktadır. Çu nku gu çlu ataerkil zihniyetin

toplum u zerinde egemen bir rol oynaması ve cinsiyetçi rol kalıplarının devamlılıg ını

sag laması, zaten kadınların iş hayatından o telenmesine ve kadınların ev işleri ve kamu

hizmeti da hilinde olmayan çocuk bakımı gibi sorumlulukların tu mu nu u stlenmelerine yol

açmaktadır.

________________________________

9 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 9.

10 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 211.

Page 42: İzdüşüm Dergisi

41

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

I şgu cu piyasasının katı yani işgu cu arzının sınırlı oldug u u lkelerde kadınların işgu cu

piyasalarına katılımı desteklenmektedir. 11 Kadınların istihdama katılabilmeleri için hizmet

alanlarının devlet desteg iyle genişletilmesi sonucunda işgu cu ne olan talep yu kselmiş, bu da

u cretlerin yu kselmesiyle sonuçlanmıştır. Bo ylelikle ataerkil yapının ço zu lmesi yolunda

o nemli gelişmeler kat edilebilmiştir. Tu rkiye’de ise her koşul altında çalışmaya hazır geniş

bir genç erkek kitlesinin varlıg ı, işveren tercihlerinin çog u kez iş yasalarının getirdig i

kadınları koruyucu hu ku mlere tabi olmamak için erkeklerden yana olmasına yol açmakta;

işverenlerin ucuz ve uzun su re çalıştırabilecekleri işgu cu kaynag ı başka gelişmekte olan

u lkelerdekinden farklı olarak erkekler olmaktadır. 12

Tu rkiye’de genel olarak kadın istihdamı u zerindeki makroekonomik politikalara go z

atıldıg ında, 1950’lerden itibaren du nya kapitalizmine eklemlenme politikaları çerçevesinde

tarımda geliştirilen piyasa ilişkileri ve mekanizasyonu, emeg e duyulan ihtiyacın du şmesine

yol açmış ve kadın emeg i u zerinde olumsuz etkiler yaratmıştır. Bunun sonucunda tarımsal

kesimde go zlemlenen emek artışı sebebiyle ko yden kente yog un go ç hareketleri başlamıştır.

Kentlere go ç eden aileler barınma, iş bulma, eg itim ve sag lık gibi temel hizmetlerden bu yu k

o lçu de yoksun kalmışlardır. Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda dikkat çekildig i u zere, kentler

verili fiziksel ve toplumsal altyapıları ile artan nu fusa iş olanag ı sag lamaktan uzaktır. 13

Ataerkil zihniyetin dayattıg ı “kadın işi” ve “erkek işi” kategorizasyonu, şehre go ç eden aile

bireyleri arasındaki iş bo lu mu nu farklılaştırmış, so z konusu kategorizasyonun

derinleşmesine yol açmıştır.

Konuyu tarım alanlarında ikamet etmekte olan aileler açısından ele alacak olursak, imalat

sanayii açısından girdi nitelig i taşıyan pamuk, tu tu n, çay, şekerpancarı gibi emek yog un

u ru nlerin u retiminde kadın işgu cu ku çu k o lçekli çiftçi hanelerinde u cretsiz aile işçisi veya

________________________________

11 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 211.

12 A.g.e.

13 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 35.

Page 43: İzdüşüm Dergisi

42

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

topraksız hanelerde u cretli tarım işçisi konumunda en ucuz girdi olarak çalışmaya devam

etmiştir. Fakat son yıllarda uluslararası finans o rgu tlerinin dayatmaları sonucunda tarımsal

istihdam alanları daraltılmaya başlanmıştır. Ulusal çapta uygulanan tarım politikalarının

Du nya Bankası, Avrupa Birlig i ve Du nya Ticaret O rgu tu ’nu n politikalarına uyumlu olarak

du zenlenmesinin o ngo ru lmesiyle kalkınma planlarında o ncelikli hedefler tarımda çalışan

nu fusun azaltılması, verimlilik ve rekabetin artırılması olarak belirlenmiştir. Bu dog rultuda,

devlet tarımsal u ru nlere desteg i azaltmış, çiftçiye verilen ucuz girdi ve krediler kaldırılmış,

ekim alanları daraltılmış, fiyat destekleme uygulamaları sona erdirilmiştir. Uygulama

kapsamına alınan bu politikalar yine kadınların go rece daha fazla etkilenmesine ve u retim

alanından dışlanmalarına yol açmıştır.

Kadın emeg inin tarım dışı ekonomik faaliyetlerde de istihdamı çok sınırlı kalmıştır.

Kadınların en fazla istihdam edildikleri işkolları, kadınlar açısından geleneksel işkolları

olarak bilinen konfeksiyon ve deri eşya, dokuma, metal, madeni eşya ve makine ile gıda, içki

ve tu tu n işkollarıdır. 14 Ancak bu işkollarında da çog unlug u kadınlar oluşturmamaktadır.

I stisnai olarak, 1988-2006 arasındaki do nemde artan hizmet sekto ru istihdamı ile birlikte

kadın istihdamı yaklaşık olarak 3 kat artmış ve 2 milyon kişiyi geçmiştir.

Tu rkiye’de neoliberal politikalar açısından o nemli bir ug rak noktası olan 1980’lerden

itibaren dışa açık olarak gelişen kapitalist birikim ve bununla birlikte yaşanan do nu şu mler,

hiç kuşkusuz emek piyasalarını o nemli o lçu de etkilemektedir.

U retim su reçleri u zerindeki etkisi gu n geçtikçe artma eg iliminde olan esnekleşme ve

enformelleşme, 2000’li yıllara gelindig inde en u st du zeye ulaşmış bulunmaktadır. Ancak bu

do nemde sermayenin uluslararası hareketinin hızlanması, yeni finans kurumlarının ve

finansal araçların oluşturulması, banka ve sigorta şirketi gibi hizmet sekto rlerinde kadın

istihdamının bu yu mesine yol açmıştır. 15 Fakat oluşturulan istihdam alanları yalnızca vasıflı

kadın emek gu cu nu kapsamaktadır.

________________________________

14 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 213-216.

15 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 33.

Page 44: İzdüşüm Dergisi

43

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

2003 yılında yu ru rlu g e konan Yeni I ş Yasası, kadınları go rece dezavantajlı bir duruma

sokmuş; ilk olarak, esnek u retim su reçlerine yasal dayanak sag lamış; ardından sosyal

gu venlik sistemi yeniden yapılandırılarak, çalışanların kazanımları to rpu lenerek emek

maliyetleri du şu ru lmu ştu r. 16 Bo ylece kadınlar iş gu vencesinin olmadıg ı, sosyal gu venlik

sisteminden yoksun ve sermayenin ihtiyaç duydug u zaman, ihtiyaç duydug u su reyle

istihdam edilmeye başlamışlardır.

Bu esnek çalışma biçimi, kadınları ilgilendirecek şekilde başka bir o zellik daha

barındırmaktadır: Kadınlar, so z konusu yasa kapsamında ev içi işlerinden muaf tutulmadan

istihdam edileceklerdir. Do nemin Çalışma ve Sosyal Gu venlik Bakanı Murat Başesgiog lu bu

Yeni I ş Yasası ile o zellikle çalışan kadınlara esnek çalışma usulleri getirildig ini so ylerken,

benzer bakış açısını yansıtmaktaydı: Kadınlar ev içinde u cretsiz bakım işlerini yapmayı

su rdu recek ve bu tu n bu işlerden sorumlu olacak; aynı zamanda, sendikal hakların olmadıg ı,

çalışma yaşamına dair hakların budandıg ı, iş gu vencesi ve sosyal gu vencenin bulunmadıg ı

esnek çalışma koşullarında ucuza çalıştırılabileceklerdir. 17

Yasa, bunların yanında kadınları istihdama çekmeyi amaçlayan bazı maddeler de

içermektedir: Dog um izninin 16 haftaya çıkarılması, gece çalışmayı engelleyen hu kmu n

kaldırılması gibi. Fakat so z konusu maddelerin işleyişi gu nu mu z ataerkil toplumunda pek de

olası go ru nmemektedir. Yukarıda bahsedilen “kadın işi” ve “erkek işi” kategorizasyonunun

cinsiyetlere yu kledig i farklı toplumsal rollerin hakim oldug u bir toplumda, kadınlara

bag ımsız bir u cretli çalışan olarak yaklaşan yasanın uygulanabilirlig inin sorgulanması

gerekmektedir.

Yine 1980’lerden itibaren IMF ve Du nya Bankası’nın talepleri dog rultusunda ithal

ikameci modelden vazgeçilerek, ihracata dayalı bu yu me modeli ve Yapısal Uyum Programları

benimsenmiştir. 18 Neoliberal politikaların birer uzantısı olarak, kamu sekto ru nu n alanı

daraltılmış, burada oluşan boşluklar o zelleştirmeler yoluyla o zel sekto re devredilerek

________________________________

16 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 25.

17 A.g.e., s. 43.

18 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 214.

Page 45: İzdüşüm Dergisi

44

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

kapatılmıştır. Hu ku metlerin yerli ve yabancı sermaye için yatırımların kolaylaştırılması,

kuruluş ve işletme do nemlerindeki idari engellerin kaldırılması için çok sayıda hukuki

du zenleme yapmasına, vergi yu ku nu azaltmak için çeşitli indirimlere gitmesine rag men

yatırımların yeterli du zeyde istihdam yaratacak o lçu de artmaması o zellikle 1990’lı yıllarda

ranta dayalı birikim modelinin o ne çıkmasıyla bag lantılıdır. 19

So z konusu sistem, Simten Coşar ve Metin Yeg enog lu’nun dikkat çektig i u zere, kadınların

emek gu cu ne katılmasını istemiyor deg il, ama belirli biçimler altında ve ataerkil normlara

uyacak biçimde, kısa do nemli, esnek du zenlemelerle ve prestij, gu venlik ve kazanç

sag lamayacak biçimde istihdam edilmesini istemektedir. 20

SONUÇ

Tu rkiye, du nya genelinde sag lanan gelişme ve kalkınmayla paralel bir dog rultuda yol

izleyememiş, toplumun geneli açısından yeterli istihdam alanları yaratamamış; o zellikle de

kadın istihdamı çok du şu k du zeylerde seyretmiştir. Kadın işgu cu ne talebin du şu klu g u , kadın

işgu cu arzı u zerindeki engellerle karşılaştırıldıg ında ortaya çıkan durum kadınların işgu cu ne

ve istihdama katılımlarının % 20-25 gibi çok du şu k bir oranda olması ve su rekli deg işme

eg ilimi içinde bulunmasıdır. 21 Bu durum, hem toplumsal gelişme hem de demokratikleşme

çabaları o nu nde ciddi engeller teşkil etmektedir. Kadınlara istihdam alanları yaratılmasının

hayati o nemi birçok sendika, meslek ve kadın o rgu tleri tarafından dile getirilmeye devam

etse de, herhangi bir adım atılmamakta, tam tersine şimdiye kadar iktidarda bulunan siyasi

iktidarlar bilinçli ya da bilinçsiz olarak ataerkil işbo lu mu nu n devamlılıg ını sag lamışlar; bunu

uygulanan politikalar ve so ylemler aracılıg ıyla topluma da lanse etmişlerdir. Kadınlara

istihdam alanı yaratmak amacıyla kadın girişimcilig inin desteklenmesi ve esnek çalışma

biçimlerinin yaygınlaştırılması çabalarını, bu yaklaşım çerçevesinde deg erlendirmek yerinde

olacaktır. 22

________________________________

19 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 215.

20 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 45.

21 Gu lay Tokso z, a.g.e., s. 228-229.

22 A.g.e., s. 229.

Page 46: İzdüşüm Dergisi

45

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Kadın istihdamına yo nelik politikalar iki yo nlu seyretmektedir. I lk olarak, kadınlar

esnek çalışma biçimlerinde istihdam edilerek ‘ideal’ emek gu cu yaratılmakta; ikinci olarak

so z konusu esnek çalışma biçimlerinde istihdam edilen kadınlardan ev işleri, çocuk, yaşlı ve

hasta bakımı gibi go revleri aksatmamaları istenmektedir. Yani kadın çalışma hayatına

katılacaksa, kendine, evdeki sorumluluklarını ihmal etmeden gerçekleştirebileceg i işler

seçmelidir. Tam zamanlı, iş gu vencesi ve sosyal gu venlig e sahip iş alanları erkekler için

o ngo ru lu rken; kadınlar kayıt dışı, sosyal gu venlikten yoksun ve korumasız işlerde çalışmakta

ve bu da kadınların genel anlamda işgu cu piyasalarında erkeklerle eşit konumda

bulunmadıklarını go stermektedir.

Sosyal gu venlik ve sag lık hizmetlerinin metalaştırılması ile iş yasasında kadın

istihdamına yo nelik du zenlemeler de birbirini tamamlar niteliktedir. 23 So z konusu

metalaştırma su reçlerinde sag lık ve bakım hizmetler alınıp satılır hale getirilmekte; yu kselen

u cretler sebebiyle bu gibi hizmetlerden yararlanamayan ailelerde çocuk, yaşlı ve hasta

bakımı kadınlar u zerine yu klenmektedir. Dig er taraftan, artan sag lık ve prim maliyetlerinin

karşılanması için aile bu tçesine katkıda bulunmak durumunda olan kadınların çalışması

zorunlu hale gelmektedir. Bu olumsuz koşullar, kadınları esnek, korumasız, ucuza ve

bulabildikleri herhangi bir işte çalışmaya zorunlu bırakmaktadır.

O zetle, Tu rkiye’de neoliberal politikaların birer uzantısı olarak kadınlar açısından

oluşturulmak istenen istihdam biçimleri, kadınların hem ev içindeki hem de emek

piyasalarındaki yu klerini artırmaktadır. Tu rkiye’de yoksulluk, işsizlik, gelir dag ılımında

adaletsizlik, bo lgeler arası eşitsizlik gibi fakto rlerle mu cadele edilmedig i; uygulanan

politikaların istihdam alanlarında toplumsal cinsiyet eşitlig i hedeflemedig i ve kar odaklılıg ın

su regeldig i mu ddetçe kadın emeg i so mu ru su nu n o nu ne geçmek mu mku n go ru nmemektedir.

________________________________

23 Saniye Dedeog lu ve Melda Yaman O ztu rk, a.g.e., s. 72.

Page 47: İzdüşüm Dergisi

46

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

KAYNAKÇA

* H. Birsen O RS (2009), 19. Yu zyıldan 20. Yu zyıla Modern Siyasal I deolojiler, I stanbul Bilgi

U niversitesi Yayınları.

* Josephine Donovan (1992), Feminist Teori, I letişim Yayınları.

* Nergis MU TEVELLI OG LU ve Sinan SO NMEZ (2009), Ku reselleşme, Kriz ve Tu rkiye’de

Neoliberal Do nu şu m, I stanbul Bilgi U niversitesi Yayınları.

* Saniye DEDEOG LU ve Melda Yaman O ZTU RK, Kapitalizm, Ataerkillik ve Kadın Emeg i, Sosyal

Araştırmalar Vakfı.

Page 48: İzdüşüm Dergisi

47

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

GİRİŞ

Du nyada çeşitli o rgu tler vardır. Bu o rgu tler kimi zaman devlet desteg i ile kurulmuş,

kimi zaman bag ımsızlık ve o zgu rlu k mu cadelesi temelinde halkın isteg i dog rultusunda

zamanla kurulmuşlardır. Şartlar bu o rgu tlerin kurulması için uygun olmuştur. Fakat bu

o rgu tler her zaman faaliyetlerini barışçı bir şekilde su rdu rmemişlerdir. ETA (Euskadi Ta

Askatasuna) o rneg inde oldug u gibi kurulmasına neden olan etkenler, kurulduktan sonraki

kaydettig i aşamalar ve eylemler nedeniyle bu o rgu t birçoklarınca tehdit olarak algılanmıştır.

Kurucuları, eylemleri ve algılanışları bakımından dig er o rgu tlerle farklılıkları ve benzerlikleri

bulunmaktadır. Kullandıkları yo ntemler ve eylemleri ile birçok o rgu tten ayrılmışlardır. Bu

çalışmamda anlamaya çalıştıg ım şey ETA’ nın kuruluşu ve kuruluşundan bugu ne faaliyetleri

sonucunda bir tero r o rgu tu ne do nu şu p do nu şmedig i, bu faaliyetleri hangi ideolojik

çerçevede ele aldıkları temelde incelememin o zu nu oluşturmaktadır. Makalemde soru cevap

şeklinde bir ilerleme yo ntemini uygun buldum.

ETA NE ZAMAN, NEREDE, KİM YA DA KİMLER TARAFINDAN KURULMUŞTUR?

1. “PNV” ve Kilisenin Rolü

ETA, 31 Temmuz 1959 yılında PNV ( Partido Nacionalista Vasco) yani Bask Milliyetçi

Partisi’nin kuruluş yıl do nu mu nde Bask Bo lgesi’nde kurulmuş bir o rgu ttu r. Bu nokta da

PNV’den onun kim tarafından kuruldug undan ve ne zaman kuruldug undan bahsetmek

gerekir.

PNV ve ETA’nın kuruldug u Bask bo lgesi I spanya ve Fransa’nın sınırlarına yayılmıştır.

Çog unluk nu fusun ki bu yaklaşık 23 milyon insan I spanya tarafında geri kalan birkaç yu z bin

kişi ise Fransa tarafında yaşamaktadır. 1 Bo lge, Guipuzcoa, Vizcaya ve Alava illerinden

meydana gelir. Basklar, kendilerini I ber Yarımadası’nda başkalarına karışmayan tek ırk

Gökhan AKINÇ– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 4. sınıf öğrencisi

KURULUŞUNDAN GÜNÜMÜZE “ETA”

Page 49: İzdüşüm Dergisi

48

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

olarak go ru rler, bag ımsızlık ve o zgu rlu k duyguları ile koyu Katolik oluşları onların

tarihlerine yo n vermiştir. 2

Yaşanan gerginliklerin çog u I spanya bo lgesinden kaynaklanmaktadır. Çu nku Fransa

tarafındakilerin ekonomik durumu çok daha iyidir. 3 Karlist Hareket denen hareket I spanya

bo lgesinde otonom yapıyı destekleyenlerin savundukları bir olgudur. Gerçekte Bask

bo lgesinde ki halkın Fueros Yasası denilen bir yasa ile ayrıcalıkları vardı fakat destekledikleri

grubun krala karşı yenilmesi sonucu bu ayrıcalıkları da kaybettiler. Bu su reç devam ederken

“Karlist” yaklaşımı ve bu ortadan kalkan yasayı destekleyen Sabino Arana otonomi için

mu cadeleye başlamıştır. Sonucunda 1895 yılında PNV’yi kurmayı başarmıştır. PNV kısa

zaman içerisinde Bask bo lgesinde bir kitle partisi go ru nu mu nu almıştır. 4 Partiden dışlanan

tek kesim bo lgeye sonradan gelen ve yerleşik du zene adapte olamayan işçilerdir. Sabina

Arana bu işçileri pek çok yerde kendilerini asimile etmeye çalışan insanlar olarak

go stermiştir. Kullanmış oldug um makale ve kitapların bazılarında da bu aynen

so ylenmektedir. Bu bo lgeye Euskadi yani Bask bo lgesi olarak ayrı isimle anılmasının sebebi

dig er bo lgelerden kendilerini ayrı tutmalarıdır. 1916- 30 Kasım 1930 tarihleri arasında

PNV’de kısa su reli bir bo lu nme yaşanmış CNV adını kullanmışlardır fakat tekrar birleşmeleri

ortak bir anlaşma ile olmuştur. JEL yani: “Euskadi, Bask milleti, doğal hakkı ve tarihsel hakkı

olarak, Ulu Tanrı’nın onayı ve kendisinin de isteği doğrultusunda ve doğanın yasaları

çerçevesinde, kendi kendini yönetmek için kendi öz yazgısının mutlak hakimi olmalıdır.” 5

1960 ve 70 lerde Basklı militanların bu yu k kısmı Katolik kilisesine bag lı dini

okullarda eg itim go rerek gelmişlerdir ki bu sebeple çog unlug u kırsaldan gelen bu militanlar

davalarının ateşli birer savunucusu haline gelmişlerdir. Azınlık grup ise şehirli muhafazakar-

________________________________________

1 Emin Gu rses, Ayrılıkçı Tero ru n Anatomisi/ IRA,ETA, PKK, I stanbul, Bag lam Yayıncılık, 1997.

2 Fatma Gu l Ço kmez, “Bask Bo lgesi: Etnik Milliyetçilig in Tarihsel Gelişimi ve I spanya’daki Devlet Politikalarının Etkisi”, Ege Academic Bakış, Cilt 8, No 1, 2008.

3 Cameron Watson, “Basque Nationalism And Political Violence: The Ideological and Intellectual Origins of ETA, New. : Center for Basque Studies, University of Nevada , Reno, 2007.

4 Hasan Emre Şenocak, “Avrupa Tero r O rgu tleri ve U lke Uygulamaları”, I stanbul, Platin, 2006.

5 A.g.e.

Page 50: İzdüşüm Dergisi

49

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

dır. Dini o geleri kullanarak, var olan ku ltu rel baskıları go zler o nu ne sermekte olan ruhban

sınıfı sivil haklara yeterince saygı duyulmadıg ını ve bunun dinen yanlış oldug unu ifade

etmektedir. Dini deg erleri en fazla o n plana alan ve Bask bo lgesinde başlamış olan

hareketlere en fazla destek veren peder ise Alberto Garcia’dır. Fakat zamanla hu ku metin

u stu ne çok fazla gelmesi ve o rgu tu çok ciddi bir şekilde kışkırtması nedeniyle hapse

atılmıştır. Fakat bu olayların durmasına deg il daha fazla ateşlenmesine ve halkın daha çok

desteg ini almasına yardımcı olmuştur. Birçok din adamı ve halktan sıradan insan bu

faaliyetler sonucu ETA’ya kazandırılmıştır.

ETA’nın nasıl kuruldug u sorusuna do necek olursak; PNV’ye bag lı bir yapılanma olan

EGI’den ve EKIN adlı dergiden bahsetmemiz gerekir. 6 EGI Bask Milliyetçi Partisi PNV’nin

gençlik kolu olarak işlev go rmekteydi. Bu sebeple partiye gençlerin kazandırılmasında ki en

bu yu k go rev onlara du şu yordu. Fakat EGI yasal olmayan faaliyetler yu ru tmekteydi. Dig er

taraftan EKIN ise 1952 yılında bir grup genç tarafından siyasi gelişmeleri deg erlendirmek

amacıyla kurulmuş bir dergiydi. Bu gençler Bask milliyetçisi ailelere mensup kişilerdir. Bask

milliyetçisi olarak zamanında EGI’de go rev alanlarda vardır. Bu kişiler Franco’nun

hareketlerini ve politikalarını eleştiri yag muruna tutmaktaydılar. Bu faaliyet onların

buluşmalarının sıklıg ından ve yazdıkları yazıların birikmesinden o tu ru dergi haline gelmiştir.

Bir kısım genç daha sonra ETA’nın o nder kadrosunda da yer almıştır. 7 1958 li yıllarda

EGI’den bir grup ile PNV’nin arası açılmıştır. Bu su reçte EKI N dergisinin u yeleri ve EGI’ciler

bir araya gelerek ETA’yı kurarlar. Bu tarih Sabino Arana’nın kurdug u ve ETA’nın temellerini

atılmasını sag layan partinin, yani PNV’nin kuruluşunun 64. yıldo nu mu ne denk gelmektedir.

2.ETA’nın Kuruluş Amacı

1812 yılında merkeziyetçi bir anayasa olan Fueros Yasası kabul edildi. Fakat bu yasa

merkeziyetçilerle bo lgecilerin yani o zellikle Bask bo lgesinde yaşayan halkın arasını açtı.

________________________________

6 Emin Gu rses, a.g.e.

7 Cameron Watson, a.g.e.

Page 51: İzdüşüm Dergisi

50

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Bu haklar Bask bo lgesine kral tarafından verilmişti ve bu nedenle Karlist hareketler

devam ederken Bask halkı da kralın yanında mu cadeleye girdi. Fakat mu cadele de kayıplar

yaşanmaya başladı ve 1840larda çok zorlu bir su rece girildi. Dikkat edilmesi gereken o nemli

nokta birinci cumhuriyetin 1873’te kurulduktan sonra bir yıl dayanmış olması ve 1931’e

kadar tekrar kurulamamış olmasıdır. Cumhuriyetle kazanılan haklarda zamanla

kaybedilmiştir. O zellikle 1876 yılında Madrid hu ku meti bu hakları tamamen kaldırdı.

Sonuçta da PNV’nin kurulması ve ETA ya kadar giden bir yol açılmış oldu. ETA, onun

o ncesinde PNV, EKI N ve EGI gibi yapıların ilk amacı Fueros Yasası ile daha o nceden kazanmış

oldukları haklara tekrar kavuşabilmek.

1931 yılında kurulan ve 1936’da ortadan kalkan cumhuriyet Bask bo lgesinde ikinci

ciddi Cumhuriyet denemesi olarak kabul edilebilir. I ki o nemli karar alınmıştır: 1) Yerel

işlerin yerinden yo netilmesi. 2) Ulusal ve bo lgesel toplulukların o zerklig inin tanınmasıydı.

Fakat su reç devam ettikçe 1936-37 yıllarında General Mola, Sanyury ve Franco emrindeki

askerler Bask bo lgesine yo nelik şiddet eylemlerinin dozunu artırdılar ve Bask Bo lgesinde

Bilbaoyu ele geçirdiler. I kinci cumhuriyet sona ermiş oldu. ETA bu cumhuriyet deneyimini de

bildig i için tekrar elde etme adına çaba sarf etmektedir. 8 ABD’nin desteg ini alan Franco

yo netimi Bask bo lgesi ve onları destekleyenler u zerinde ciddi gu ç kullanmaya başlayınca bu

Bask milliyetçileri için hareketlerini ko ru kleyecek neden haline gelmiştir. Çu nku başta

Franco ardından Fransa yo netimi ve ABD Bask bo lgesinin egemenlik kazanmaması ve

milliyetçilik hareketlerinin bitirilmesi için ug raştıkça ETA’nın ve dig er Bask milliyetçilerinin

amaçları ug runa daha fazla militan toplamasına yardımcı olmuştur. ETA’nın en bu yu k amacı

Bask bo lgesinin bag ımsızlıg ı ve Fransa’daki Bask bo lgesiyle birleşebilmektir. Bununla da

yetinmeyip PNV’nin yumuşak tutumunu da hedef alan konuşmalar yapmaktadırlar. Bununla

yetinmedikleri zamanlarda da çeşitli eylemlerle asıl amaçlarını belli etmişlerdir. 9 ETA Bask

bo lgesinin I spanya’nın bir kolonisi oldug unu ve bo lgenin ekonomik, siyasal ve ku ltu rel

olarak so mu ru ldu g u nu so ylemektedir. ETA 1962 yılında bir bildiri yayınlamıştır. Amaçlarına

________________________________

8 James Mandrell, “ ‘It Couldn’t Happen Here’ A Cross- Cultural Rhethoric”, South Atlantic Quarterly, Spring,

2007.

9 Emin Gu rses, a.g.e.

Page 52: İzdüşüm Dergisi

51

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

burada deg inen o rgu t, Bask bo lgesinin bag ımsızlıg ını kazanmak için mu cadele veren gizli bir

o rgu t oldug unu açıkladı. ETA ayrıca etnik sınırlara go re belirlenmiş yeni bir Avrupa

federasyonu istiyordu.

I kinci cumhuriyet denemesini 1963 yılında yapmıştır. Kurulan meclis EKI N grubunun

eline geçmiştir. 1964’de u çu ncu meclis toplandı. Bu nokta da genç radikaller yani EKI N ve

EGI ciler eski tu feklere bayrak açarak, onlara karşı olduklarını dile getirdiler. 10

DEVLETLER VE VATANDAŞLAR TARAFINDAN NASIL GÖRÜLÜYOR?

Bask ve Katalan milliyetçilig i, dig er u lkeler tarafından az destek bulmuştur. O zellikle

komşu Fransa, I spanya’dan ayrılabilecek azınlıkların kendi bu nyesindeki Katalan ve Bask

azınlıkları için bir tehlike olacag ını bilmektedir. 11 Fransa’nın rahatsızlıg ının dig er bir nedeni

bu olayların bazılarında Fransa’dan ateşli silahlar sag lanmıştır. ETA ile go ru şmeler yapan

hu ku metin tarzı çok safça bulunuyor. ABD ETA’yı tero r o rgu tleri listesine aldıg ı için buna

go re deg erlendirme yapıyor.

ETA BİR TERÖR ÖRGÜTÜ MÜDÜR?

ETA bir tero r o rgu tu du r. I lk olarak, asimetrik savaş teknikleri kullanmaktadır.

Sembolik etki yaratmak adına birçok eylemde bulunmuştur. Bu eylemlerde yu zlerce insanı

o ldu rmu ştu r. Korku unsurunu o n plana alan o rgu tu n yarattıg ı en bu yu k etki şu phesiz budur.

Çu nku insanların gu nlu k hayatlarında ki du zenlerinin bozulması, gu venli ortamın

kaybolması çok ciddi bir sorundur. Rutini bozulan insanlar buna neden olan şeylerden

herhangi bir şeyden daha fazla korkarlar. Bu da o zellikle tero r o rgu tlerinin kullandıg ı

yo ntemdir. Tero r o rgu tu oldug unu so yleyebilmemizde ki en o nemli unsurlardan dig eri ise

mesaj veren eylemlerde bulunmasıdır. O ldu rdu g u insanları her zaman rastgele belirlemez.

_______________________________

10 Emin Gu rses, a.g.e.

11 Fatma Gu l Ço kmez, a.g.e.

Page 53: İzdüşüm Dergisi

52

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Bazen de o zellikle seçer bu insanların popularitesini kendi çıkarı için kullanır. 12 Bu yolla adı

daha çok duyulmuş olur. Ayrıca ETA o rgu tu nde, kendi savundukları deg erleri halka ve

militanlara açıklayacak, sadece bu işler için ug raşacak bir grup eleman vardır. Bunların

yaptıkları tek iş mu cadeleleri için çaba sarf etmektir. Bu sebeple o rgu t onlara maaşta

bag lamıştır. Sonuçta onlar profesyonel o rgu tçu olmuşlardır. 13

ETA BİR TERÖR ÖRGÜTÜ OLARAK NE TARZ EYLEMLERDE BULUNMUŞTUR?

I lk silahlı eylem 1965 yılında gerçekleşen bir soygundur. Daha artan oranda devam

etmiştir. O rgu t merkez komitesi eylem faaliyetlerini sınıflandırmıştır: basım- yayım ve

iletişim, hu cre ve çalışma gruplarını oluşturmak, propaganda faaliyetlerinde bulunmak, yasal

eylemleri planlamak ve yerine getirmek, askeri eylemleri organize etmek. ETA’nın var

oldug u yıllar su resince tu m eylemlerinde o ldu rdu g u insan sayısı I spanyol kaynaklarına go re

829 bazı insanlara go re de 859 kişidir. O rnek olarak 2006 yılından 2007 yılına kadar olan

su rede ki birtakım eylemler verilebilir.

2006 yılı eylemleri: 22 Mart: ETA 24 Mart gecesi başlatılmak u zere Bask devleti için ateşkes

kararı almıştır. 29 Haziran: Başbakan Zapatero, ETA artık kimsenin katili olmayacak. Bu

so zleriyle ateşkesi desteklemiştir. Ağustos: I lan edilen ateşkesten sonra ilk tehdit

savrulmuştur. Kriz bahane edilmiştir. 29 Aralık: Zapatero, ETA’nın barış su recinde başarılı

olacag ını ve daha iyiye gideceg ini so ylemiştir. 30 Aralık: Madrid’de Uluslararası Barajas

Havaalanı otoparkında patlama meydana geldi. 26 yaralı ve 2 o lu vardı. Destekçi Batasuna

partisi dışında dig er partiler sert tepki verdi ve ateşkes askıya alındı. Aralık: ETA liderleri ve

I spanyol hu ku meti Ankara’da buluştu. Bu buluşmada Ankara arabuluculuk yapmıştır. Sonuç

kısa vadeli ihlalin ateşkese zarar vermeyeceg i go ru şu nu n kabul edilmesidir.

2007 yılı eylemleri: 15 Ocak: Zapatero ateşkes kararından pişmanlık duydug unu ifade

etmiştir. Mecliste ki olag anu stu toplantıda hatasını kabul etmiştir. 4 Mart: 25 kişinin o lu mu -

________________________________

12 Cameron Watson, a.g.e.

13 Emin Gu rses, a.g.e.

Page 54: İzdüşüm Dergisi

53

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

ne sebep olan Ignacio Juana Chaos 115 gu nlu k açlık grevinin ardından serbest bırakılmıştır.

Halkın iktidar partisine tepkisi bu yu k olmuştur. 27 Mayıs: Batasuna yani ETA’nın yasa dışı

ilan edilen siyasi kanadı Bask Milliyetçi Eylem Partisi’nin go sterdig i adayların çog unun

seçime girmesi yasaklandı. Bunun u zerine Batasuna’dan eylem tehdidi geldi. 5 Haziran: ETA,

ateşkes resmen son buldu. Zapatero, çok ug raştıg ını ama başaramadıg ını ifade etti. ETA

Fransa’da eyleme hazır 70 adamım var dedi. Silahlı saldırıya karşı hazırlıklı olunmasını

istedi. 24 Ağustos: I spanya’nın kuzeyinde bomba yu klu bir araç patladı 2 polis hafif

yaralandı. 30 Eylül: Bask bo lgesi O zerk yo netiminin ılımlı başkanı Juan Jose Ibarretxe, bo lge

için yeni bir siyasi su rece girildig ini ve referanduma ihtiyaç duyuldug unu so yledi. Amacı ETA

ile go ru şme yetkisine sahip olabilmek. Siyasi go zlemcilerin bu hareketin anayasaya aykırı

olacag ını belirttiler. 6 Ekim: ETA’nın siyasi kolu olmak suçuyla Batasuna’ya baskın

du zenlendi 22 kişi go zaltına alındı. Neden olarak, yasaklı olmalarına rag men siyasi faaliyet

yu ru tmeleri ve ETA ile ilişkilerini su rdu rmeleri go sterildi. Bu işi Ulusal Mahkeme Yargı

Baltasar Garzon yapmıştır. 2003 yılında partiyi yasaklayan da odur. 2 Aralık: Fransa’da bir

I spanyol jandarmasını o ldu ru p dig erini ag ır yaralamıştır. 21 Aralık: ETA‟nın 52 u yesinin

yargılandıg ı davada, 47 sanık toplam 521 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Sanıklar arasında

bulunan Batasuna partisi u yesi ve eski belediye başkanı Jose Luis Elkoro, 24 yılla en fazla

cezaya mahkum oldu. 14

Txabi Etxebarrieta ETA o rgu tu nu n u st du zey militanlarından biriydi fakat I spanyol

polis teşkilatı tarafından o ldu ru ldu . Bunun u zerine ETA Meliton Manzaras adında o nemli bir

polis şefini o ldu rmu ştu r. Bu olay onları tarihin en o nemli davalarından biri kabul edilen

Burgos Davası’na go tu rmu ştu r. 30 Aralık 1970 yılında Franco toplumsal baskı nedeniyle

o lu m cezası verilen ETA u yelerinin cezasını hapse çevirmek zorunda kalmıştır. 1973’te

Amiral Luis Carrero Blanco’nun evinin altına tu nel kazılıp oraya konulan bombanın

patlatılması sonucu o ldu ru lmesi de bu yu k bir olay sayılabilir. Amiral bu saldırıda yaşamını

yitirmiştir.

________________________________

14 Fatma Gu l Ço kmez, a.g.e.

Page 55: İzdüşüm Dergisi

54

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

GERÇEKLEŞTİRİLEN EN ÖNEMLİ EYLEM

Sivil halkın yog un oldug u yerlerde eylem du zenleyerek seyirci sayısını ve buna bag lı

olarak korku oranını artırmak ETA’nın en o nemli işlevidir. O zellikle bu bo lgelerde bombalı

saldırılar du zenlerlerdi. En o nemli bombalı eylemlerinden biri Madrid Havaalanına ve iki

demiryoluna 29 Temmuz 1979 yılında koydukları bombadır. Bu olayların sonucunda 6 kişi

o lmu ş 100 kişi yaralanmıştır. ETA I spanyol polisini bu olayAda sorumlu go stermiştir.

Nedenini olayı yarım saat o nceden ihbar etmelerine rag men kimsenin o nlem alması olarak

go stermişlerdir.

İDEOLOJİK AÇIDAN YAPTIĞI BÜTÜN BU EYLEMLERİN VE FAALİYETLERİN BİR AMACI

VAR MIDIR?

Bu noktadan sonra ko kleri olan PNV partisinden iyice ayrılmaya başladıklarını

go ru yoruz. PNV burjuva partisi olarak yorumlanırken, ETA anti- kapitalist ve anti-

emperyalist olarak tanımlandı. I lerleyen yıllarda ETA’nın ideolojisine ve eylemlerine karşı

GAL denilen bir o rgu t kurulmuştur. Bu o rgu t gu venlik gu çlerine istihbarat sag lamaktaydı.

Devlet bu o rgu tu el altından destekleyerek ETA ve onun ideolojisine karşı bir çeşit savunma

programı uygulamaktaydı. Bu eylemler ile Bask bo lgesinde birlik en temel amaçtır.

“KAS” SİSTEMİ NEDİR?

Kas sistemi ve kendi kararını kendi alabilme hakkı bo lgenin ve ETA’nın savundug u en

o nemli argumanların başında gelmektedir. I spanyolların çog unlukta oldug u ama ETA’ya go re

Bask bo lgesinin içinde yer alan Navara bo lgesine referandum hakkı tanınmamalıdır. ETA bu

dog rultuda gerçekleşen eylemlerde o len masumların hepsinin sorumlusunun I spanyol

hu ku meti oldug unu so ylemektedir. Bu eylemlerde hayatını kaybeden masumların ve dig er

bo lge vatandaşlarının birleşerek kamuoyu yaratmaları gerektig ini du şu nmu şlerdir. Ancak

bu yolla referanduma giden yolun açılabildig ini du şu nmu şlerdir. Fakat kendi kararını kendi

alma yeterli go ru lmemiştir. Bu nokta da KAS (Sosyalist Koordinasyon Konseyi) 15 sistemi

devreye girer. Bu o rgu tlenme Franco o lmeden başlamışır. Bu yapılanmaya birçok o rgu t des-

Page 56: İzdüşüm Dergisi

55

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

tek vermiştir. Bazıları şo yle sıralanabilir; Halkçı Devrimci Sosyalist Parti, Yurtsever Devrimci

I şçi Partisi, bazı işçi sendikaları ve kadın hareketleri). Bu hareketin yaratılmasının en bu yu k

amacı, kendi kararını kendi verebilmek için Bask ulusal kurtuluş mu cadelesini deg işik

birimlerden koordine edebilmek. Bunun için 1978 de bir bildiri yayınlanmış ve isteklerini

bildirmişlerdir.

MALİ KAYNAKLARI

ETA’nın eylemleri bo lgede ki yatırımlara da yansıyordu. En bu yu k mali kaynaklar

soygunlardan, bo lgedeki yatırımcıya koydug u vergilerden, sanayiciden alınan haraçlardan ve

o zellikle adam kaçırmadan geliyordu. Nisan 1980’de Katalan iş adamı Jesus Serra

Santamans’tan 1.5 milyon dolar fidye alınmıştır. Gelirlerinin en bu yu k kısmı Bask

bo lgesindeki 20 30 şirketten kaynaklanmaktaydı. Yatırımcılar ETA’nın bu tutumuna ayak

uydurmuşlardı. Bunun sonucunda o rgu t hareketlerini deg iştirmeden devam ediyordu.

ETA’NIN 43 YILDIR YÜRÜTTÜĞÜ SİLAHLI MÜCADELEYİ BIRAKTIĞINI AÇIKLAMASININ

ÖNEMİ VE BU SÜRECİ HAZIRLAYAN ETMENLER NELERDİR?

ETA 20 Ekim 2011 tarihinde Gara ve Berria adlı gazetelerin internet sitelerinde yazılı

bildiride vi bir video go ru ntu su nde silahlı faaliyetlerini tamamen sona erdirdig ini duyurdu.

Silah bırakmakta kararlı oldug unu ve açık bir vaatte bulundug unu vurgulayan ETA, I spanyol

ve Fransız hu ku metlerine çatışmanın sonuçlarını ço zu me kavuşturmak için direkt bir diyalog

yolu açılması çag rısında bulundu. Fakat o rgu tu n bu açıklamayı yaparken ne o rgu tu n

fesfedilmesine ne de silah teslim edilmesine herhangi bir atıfta bulunmaması dikkat

çekiciydi. 16 Bu açıklamadan sonra I spanya Başbakan’ı Jose Luis Rodriguez Zapatero’da bir

açıklama yaparak, “Bu demokrasinin, yasaların ve aklın bir başarısı.” demiştir. Fransa’nın

işbirlig inin o nemi u zerinde durmuştur. Tero r yu zu nden bu yu k acılar çekildig inden bahseden

_________________________________

15 Emin Gu rses, a.g.e.

Page 57: İzdüşüm Dergisi

56

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Zaperato, hafızalardan silinmeyecek deneyimlerimiz oldu demiştir. Korkunun sona ereceg ini

ve tero r kurbanlarının her zaman I spanyol toplumuna eşlik edeceg ini, artık yeni bir do neme

girileceg ini de so zlerine ekleyerek bitirmiştir.

Bundan sonra u recin nasıl devam edeceg i kesin deg ildir. Çu nku bu ETA’nın ilk

ateşkesi ya da silah bırakması deg ildir. Su recin takip edilmesi ve ETA’nın so zlerinde ki

ciddiyete sadık kalıp kalmayacag ının go zlenmesi gerekmektedir. Sonuç olarak, ETA bir tero r

o rgu tu du r ve buna go re deg erlendirilmesi gerekmektedir. O ldu rdu g u yu zlerce insan go z

o nu nde bulundurulmalı, olayların u stu kapatılmamalıdır.

________________________________

16 “ETA Tero r O rgu tu Silah Bıraktı: Bask bölgesinde faaliyet gösteren ayrılıkçı ETA terör örgütü, 43 yıllık silahlı mücadeleye son verdi”, Cihan Haber Ajansı, 20 Ekim 2011,

http://www.haberler.com/eta-teror-orgutu-silah-birakti-3072952-haberi/

Page 58: İzdüşüm Dergisi

57

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

KAYNAKÇA

* Atacan Cumayev, “I spanyol Tero r O rgu tu ETA 43 Yıllık Silahlı Mu cadeleyi Sona Erdirdig ini

Açıkladı”, Cihan Haber Ajansı, 21 Ekim 2011,

http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=1193145

* Cameron Watson, “Basque Nationalism And Political Violence: The Ideological and

Intellectual Origins of ETA”, New. : Center for Basque Studies, University of Nevada , Reno,

2007.

* Emin Gu rses, “Ayrılıkçı Tero ru n Anatomisi/ IRA, ETA, PKK”, I stanbul, Bag lam Yayıncılık,

Ekim 1997.

* “ETA Tero r O rgu tu Silah Bıraktı, Bask bo lgesinde faaliyet go steren ayrılıkçı ETA tero r

o rgu tu , 43 yıllık silahlı mu cadeleye son verdi”, Cihan Haber Ajansı,

http://www.haberler.com/eta-teror-orgutu-silah-birakti-3072952-haberi/

* Fatma Gu l Ço kmez, “Bask Bo lgesi: Etnik Milliyetçilig in Tarihsel Gelişimi ve I spanya’daki

Devlet Politikalarının Etkisi”, Ege Academic Bakış, 8(1), 2008.

Page 59: İzdüşüm Dergisi

58

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

* Hasan Emre Şenocak, “Avrupa Tero r O rgu tleri ve U lke Uygulamaları”, I stanbul, Platin,

2006.

* James Mandrell, “ ‘It Couldn’t Happen Here’ A Cross- Cultural Rhethoric”, South Atlantic

Quarterly Spring, 2007.

Page 60: İzdüşüm Dergisi

59

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

Bu çalışmada, Hrant Dink’in kim

oldug u, o ldu ru lmesine giden su reçte nasıl

hedef go sterildig i, o lu mu nu n ardından

yaşanan dava su reçleri ve “derin devlet”i

sorgulamak isteyen iktidarın Hrant Dink

cinayetini neden başlangıç noktası olarak

kabul ettig i ifade edilmeye çalışılacaktır.

HRANT DİNK KİMDİR?

Hrant Dink, 15 Eylu l 1954'te

Malatya'da dog muştur. Annesi, babası ve

iki kardeşiyle birlikte I stanbul’a go ç

ettikten sonra Gedikpaşa Ermeni

Yetimhanesi’nde bu yu mu şlerdir. I ncirdibi

I lkokulu’nda okumuşlar ve yazları da

okulun Tuzla’daki kampında

barınmışlardır. Hrant Dink, I stanbul

U niversitesi Fen Faku ltesi Zooloji

Bo lu mu ’nden mezun olmuştur. Burada

okurken yasadışı TKP/ML (Tu rkiye

Komu nist Partisi/Marksist-Leninist)

o rgu tu nde siyaset yapan Hrant Dink,

siyasi kimlig i ile Ermeni cemaati arasında

bir bag kurulmaması için mahkemeye

başvurarak ismini “Fırat” olarak

deg iştirmiştir. Hrant Dink ve eşi Rakel

Dink, bu do nemde içinde yetiştikleri Tuzla

Çocuk Kampı´nın yo netimini u stlenerek

pek çok kimsesiz Ermeni çocug una sahip

çıkmışlardır. Tuzla Kampı´na "Ermeni

militan yetiştirildig i" suçlaması ile Devlet

tarafından el konulması sonrasında Dink,

siyasal go ru şleri nedeniyle de u ç kez

go zaltına alınmış ve tutuklanmıştır.

Kardeşleriyle birlikte bir kitabevi

işleten Dink, 90’lı yıllarda Ermenice

gu nlu k Marmara gazetesinde Ermeni

tarihine ilişkin Tu rkiye´de çıkan kitaplara

yo nelik eleştiri yazıları yazmaya

başlamıştır. 5 Nisan 1996’da ilk sayısı

yayınlanan haftalık Agos gazetesi,

I stanbul’da Tu rkçe-Ermenice yayımlanan

ilk gazete olarak tarihe geçmiştir.

Gazetenin hedefi, Tu rkiye Ermenilerinin

devlet nezdindeki sorunlarını kendi

sesinden dile getirerek geniş kamuoyunun

desteg ini almak ve Ermeni ku ltu r ve

ku ltu r ve tarihini ana kaynag ından Tu rk

ARAŞTİRMA HRANT DİNK NEDEN ÖLDÜRÜLDÜ?

Tevfik Burak ÖZ– Başkent Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü 4. sınıf öğrencisi

Page 61: İzdüşüm Dergisi

60

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

toplumu ile paylaşmaktır. Yazdıg ı yazılar

nedeniyle sık sık hakkında soruşturma ve

dava açılan Hrant Dink, Ermeni diasporası

ile yaşadıg ı tartışmalarla da gu ndeme

gelmiştir. Ermeni kimlig inin yanı sıra

solcu kimlig i ile de o ne çıkan bir yazar

olan Hrant Dink, o zellikle Ermeni

olaylarına ilişkin Batılı u lkelerin tavrını

sık sık eleştiri konusu yaparken aynı

zamanda Tu rkiye’nin Avrupa Birlig i’ne

u yelig ini destekleyen go ru şleriyle de ilgi

çekmiştir.

Hrant Dink’in, bir siyasal figu r

olarak hedef haline getirilmesinde onun

go ru şlerinin çok o nemli bir yeri olmuştur.

Tu rkiye ile Ermenistan arasında

komşuluk ilişkilerinin tesisi, sınırın

açılması, Tu rkiye´nin demokratikleşme

su recinin desteklenmesi ve 1915

olaylarının o lenler u zerinde acıtıcı

rakamsal bir anlayış yerine kalanlar

u zerinden, karşılıklı iki halkın onurunu

go zeten empatik bir u slupla konuşulur

kılınması, konuya ilişkin resmi tez dışında

alternatif yayınların da yaygınlaşması

konularını gu ndeme getirmiştir.

HEDEF GÖSTERME KAMPANYALARI VE

YARGILANDIĞI DAVALAR

Hrant Dink, kendi deyimiyle 1, Agos

Gazetesi’ni çıkardıg ı gu nden beri “Ermeni

sorununu” dile getirdig i ve Tu rk resmi

tezinin hoşuna gitmeyen bir duruş

sergiledig i için hedef olarak go sterilmeye

başlamıştır. Asıl yog un yargı su recinin

başlangıç noktasını, 6 Şubat 2004’te,

Agos’ta "Sabiha-Hatunun Sırrı" başlıg ıyla

yayınladıg ı haber oluşturmuştur.

Haberde, Atatu rk´u n manevi kızı Sabiha

Go kçe´nin Ermeni ko kenli oldug u ve

Ermenistan´da akrabalarının bulundug u

ifade edilmektedir. Antep asıllı

Ermenistan vatandaşı Hripsime Sebilciyan

Gazalyan, kendisinin Go kçen’in yeg eni

oldug unu ve Atatu rk’u n manevi kızı

Sabiha Go kçe´nin aslında yetimhaneden

alınmış bir Ermeni yetim oldug unu iddia

etmiştir. Bu haber u zerine basında birçok

gazete ve gazeteci Hrant Dink’e eleştiri

getirmiştir.

21 Şubat 2004’te, Hu rriyet gazetesi

manşetinde "Sabiha Go kçen mi Hatun

Sebilciyan mı" başlıg ına yer vermiştir.

Ertesi gu n, “Hayır Boşnak’tı” haberiyle bir

o nceki gu nku resmi go ru şu n sınırlarını

zorlayan ifadeler dengelenmek

istenmiştir. Aynı gu n, Genel Kurmay

Başkanlıg ı, Sabiha Go kçen’in hem

Atatu rk’u n manevi kızı olması hem de ilk

kadın savaş pilotu olması nedeniyle ulusal

bir sembol oldug unu belirtmiştir. Bu

nedenle, bo yle bir tartışmanın içerisine

sokulmasının ulusal bu tu nlu g u ,

Atatu rk’u n milliyetçilik anlayışını, ilke ve

inkılaplarını zedeleyeceg ini sert bir

şekilde belirtmiştir. Ardından, Hrant Dink

Page 62: İzdüşüm Dergisi

61

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

I stanbul Valilig i’ne davet edilmiş ve Vali

Yardımcısı Erol Gu ngo r´u n makamında,

kendilerini Vali Yardımcısı´nın yakınları

olarak tanıtan ve kimlig i belirsiz iki kişi

tarafından uyarılmıştır.

Genel olarak bakıldıg ında,

Hu rriyet, Sabah, Milliyet, Akşam, O nce

Vatan, Radikal, Tercu man, Ortadog u, Yeni

Çag , Yeni Şafak gazeteleri Genel Kurmay

Başkanlıg ı’nın yaptıg ı açıklamaya destek

vermiş ve Hrant Dink eleştirilmiştir.

O zellikle ulusalcı ve aşırı milliyetçi

gazeteler olan Yeni Çag , O nce Vatan ve

Ortadog u gazetelerinde “ Tu rk du şmanı

bir Ermeni” ifadesiyle Hrant Dink hedef

go sterilmiştir. 2 Ayrıca, Hu rriyet gazetesi

yazarı Emin Ço laşan, bireysel olarak hedef

go sterme kampanyasını yog un bir şekilde

su rdu rmu ştu r. 24 Şubat 2004 tarihli

makalesinde Emin Ço laşan, Dink’in, 13

Şubat’ta Agos’ta çıkan bir yazısını ele

almıştır. O makalenin içinden tek bir

cu mleyi cımbızlamıştır: "Tu rk’ten

boşalacak o zehirli kanın yerini

dolduracak temiz kan, Ermenilerin

Ermenistan’la kuracag ı asil damarında

mevcuttur." Bo ylece, Hrant Dink’in Tu rk

du şmanlıg ı yaptıg ı ortak bir kampanyayla

dile getirilmeye başlamıştır. U lku Ocakları,

Agos’un o nu nde "Ya sev ya terk et", “Bir

gece ansızın gelebiliriz”, “Kahrolsun

ASALA” şeklinde bag ırmıştır. I şçi Partisi,

protesto yu ru yu şu yapmıştır.

Hrant Dink’in yazısında geçen

"Tu rk’ten boşalacak o zehirli kanın yerini

dolduracak temiz kan, Ermenilerin

Ermenistan’la kuracag ı asil damarında

mevcuttur." ifadesi, yazının bag lamından

koparılarak Dink hakkında "Tu rklu g u

neşren tahkir ve tezyif etmek" suçundan

dava açılmış ve 6 ay hapis cezasına

mahkum edilmiştir. Yargıtay Cumhuriyet

Başsavcılıg ı bu karara itiraz etmiş, ancak

itirazı Yargıtay Ceza Genel Kurulu

tarafından reddedilmiştir. 3 Hrant Dink´in

karara ilişkin açıklamaları u zerine de

"yargıyı etkilemeye çalışmak"tan yeni bir

dava açılmıştır.

Davanın ilk duruşmasına adliyenin

dışında, koridorlarda ve duruşma

salonunda davaya mu dahil olmak isteyen

kişiler protesto go sterilerinde

bulunmuştur. Hrant Dink ve avukatlarına

fiziksel ve so zlu şiddet uygulanmıştır.

Hrant Dink, Birgu n gazetesinde

yayınlanan, Avrupa Birlig i ile

mu zakerelerin başlamasıyla ilgili olan

"Hoş Gidişler Ola" başlıklı yazısı

sonrasında, 9 Ekim 2004’te ise Yeniçag

gazetesinde "Ermeniye Bak" başlıklı

manşetle hedef go sterilmiştir. Agos

gazetesinde, 21 Temmuz 2006’da

yayınlanan "301e Karşı 1 Oy" başlıklı

haber nedeniyle de Hrant Dink, Sorumlu

Yazı I şleri Mu du ru Arat Dink ve I mtiyaz

Sahibi Sarkis Seropyan hakkında dava

Page 63: İzdüşüm Dergisi

62

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

açılmıştır. Haberde, Dink´in Reurters

Ajansı’na verdig i demeçteki “Ermenilere

soykırım uygulandıg ı” ifadesi nedeniyle

“Tu rklu g u aşag ılamak” suçundan

hakkında dava açılmıştır. Hrant Dink

o ldu kten sonra ise, hakkında 301’den

açılan davalar du şmu ştu r.

HRANT DİNK’İN ÖLÜMÜ VE

SONRASINDAKİ GELİŞMELER

Hrant Dink, 19 Ocak 2007´de Agos

gazetesinin o nu nde kurşunlanarak

o ldu ru lmu ştu r. I lk olarak, deliller

gereg ince Ogu n Samast katil zanlısı olarak

Samsun’da yakalanmış ve suçunu itiraf

etmiştir. Tutuklanma sırasında çekilen ve

ilk olarak TGRT kanalında yayımlanan

Ogu n Samast'ın elinde Tu rk bayrag ı

tuttug u ve arkasında Atatu rk'u n "Vatan

toprag ı kutsaldır. Kaderine terk

edilemez.” so zu nu n go ru ndu g u

fotog rafları tepki toplamıştır. Bu

fotog raflarda, gu venlik kuvvetlerinin

Ogu n Samast'a bir tu r kahraman

muamelesi yaptıg ı go ru lmektedir. 29

Ocak’ta tutuklamayı soruşturmak u zere

Samsun’a go nderilen mu lkiye mu fettişinin

raporunda, bu ortamın zanlının

konuşturulması için bir taktik olarak

hazırlandıg ı ve herhangi bir suç teşkil

etmedig i belirtilmiştir. Bunun u zerine

takipsizlik kararı alınmıştır.

Ogu n Samast'ın ardından, 24 Ekim

2004'de Trabzon'da McDonald's'a bomba

koyarak altı kişinin yaralanmasına sebep

olan Yasin Hayal, azmettirici oldug u

gerekçesiyle tutuklanmıştır. Yasin Hayal,

tutuklandıktan bir su re sonra cinayetin

polis muhbiri Erhan Tuncel tarafından

planlandıg ını açıklanmıştır. I ddialara go re

polis muhbiri olan Tuncel, Hayal'in Dink'i

o ldu rmeyi planladıg ını polise on yedi kez

bildirmiştir.

HRANT DİNK DAVASI VE “BİR DERİN

DEVLET OYUNU”

2 Temmuz 2007’de Hrant Dink

davası başlamıştır. Başta Erhan Tuncel,

Yasin Hayal ve Ogu n Samast olmak u zere

on sekiz kişi şu pheli olarak go ru lmu ştu r.

2012 yılına kadarki beş yıllık su re

zarfında, Hrant Dink cinayetinin hiçbir

o rgu tle ilgisi olmadıg ı ve u ç-beş gencin

“milliyetçi” duygularla bu eyleme

giriştikleri kararıyla Hrant Dink

sonsuzlug a ug urlanmıştır.

Hrant Dink ve ailesinin avukatı

Fethiye Çetin’in hazırladıg ı dava

raporlarına ve davayla ilgili yapılan veri

taramalarına go re, Hrant Dink cinayetinde

devlet kurumlarının haberdar oldug u ve

buna rag men bazı kişileri korumak

amacıyla bilgileri o rtbas ettig i sonucu

çıkmaktadır. Trabzon jandarma ve

emniyet mu du rlu kleri, Hrant Dink

cinayetinin planlandıg ını bilmesine

Page 64: İzdüşüm Dergisi

63

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

rag men bu bilgiyi I stanbul’a ilettig ini iddia

etmiştir. Ancak, I stanbul’daki kurumlar bu

ifadeyi dog rulamamıştır. Bu gibi çabalarla

cinayetin ihmalini u zerlerinden atmak

istemişlerdir. 4 Dava su reçlerinde ise,

soruşturma kapsamı dar tutulmuş,

yalnızca Ogu n Samast, Yasin Hayal ve

Erhan Tuncel arasındaki iletişim o n plana

çıkarılmış ve bu kişilerin destek aldıkları

bag lantılar go z ardı edilmiştir. Av. Fethiye

Çetin, Yasin Hayal ve Erhan Tuncel’in, BBP

(Bu yu k Birlik Partisi) u yesi olduklarını ve

bu nedenle partinin soruşturma

kapsamına alınması gerektig ini ifade

etmektedir.

Hrant Dink’in 2004’ten itibaren

hedefe alındıg ı, devletin içerisindeki bazı

“derin” unsurların çarkı do ndu rmeye

başladıg ı go ru lmektedir. Hrant Dink’in

2004’te Sabiha Go kçen ile ilgili yazdıg ı

yazı u zerine I stanbul Valilig i’ne

çag rıldıg ında go ru şmede bulunan kimlig i

belirsiz kişilerin, dava su resince MI T

(Milli I stihbarat Teşkilatı) go revlisi

oldukları açıg a çıkmıştır. 5 Bu bag lamda,

Hrant Dink MI T tarafından da tehdit

edilmiştir. 2001 yılında, MGK (Milli

Gu venlik Kurulu) Siyaseti Belgesi’nde,

azınlık faaliyeti yu ru tmenin yanında

misyonerlik faaliyeti yu ru tmek de bir “iç

tehdit” unsuru olarak kabul edilmiştir.

Hrant Dink de hem azınlık faaliyeti hem

de misyonerlik faaliyeti yu ru ttu g u

gerekçesiyle bazı oluşumlar tarafından “iç

tehdit” unsuru olarak go ru lmu ştu r.

Av. Fethiye Çetin, gu nu mu ze

kadarki su reci şu şekilde o zetlemiştir:

“Burada işaret edilen kurumlar ve

mekanizmaların Dink cinayetinin

hazırlanması, işlenmesi, cinayetin ardından

delillerin gizlenmesi, karartılması, gerçeğin

üstünün örtülmesi, yargı süreçlerinin

sınırlarının ve çerçevesinin çizilmesi ve bu

sınırların dışına çıkılmamasındaki uyumu

dikkat çekicidir. Esasen bu uyum, cinayetin

meşrulaştırılması yanında cezasızlığını da

olağanlaştıran güçlü bir aygıtın ve

zihniyetin varlığına tekabül etmektedir.

Cinayetin gerçek failinin, yani azmettirenin

dokunulmazlığını ve cezasızlığını

meşrulaştıran bu sistemin gerçekte cinayeti

olağanlaştıran bir zihniyet dokusu

yarattığını ve benzerleri gibi Hrant Dink

cinayetinin de aydınlatılamayarak bu

aygıtın ve zihniyetin her seferinde yeniden

üretildiğini net olarak söylemek

mümkündür.”

Sonuçta, Hrant Dink’in bazı

oluşumlar tarafından kasten o ldu ru ldu g u ,

iktidar mekanizmasını elinde

bulunduranların bo yle bir gerçeklig i

bilmelerine rag men go z ardı ettikleri

du şu nu lmektedir. Bunun nedeni ise,

Ergenekon yapılanmasını yargılayabilmek

için devlet içerisindeki “derin”

oluşumların varlıg ının kanıtlanmasının

Page 65: İzdüşüm Dergisi

64

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

gereklilig idir. Bo ylece, Hrant Dink, derin

devleti açıg a çıkarmanın bir aracı olarak

o ldu ru lmu ştu r. AKP (Adalet ve Kalkınma

Partisi) cinayetin o ncesindeki su reçte

go rev yapan çeşitli kamu personelini,

cinayet sonrasında çeşitli terfilerle

“o du llendirmiştir”. AKP, Ankara’nın eski

karanlık dehlizlerinden kurtulmaya

çalışırken, yenilerini yaratmıştır. Sonuç

olarak, Hrant Dink devlet içi

çatışmalardan dolayı gu vercin

tedirginlig iyle aramızdan ayrılmıştır.

__________________________________

1 Dink, H.,”Neden Hedef Seçildim”, 12 Ocak 2007, http://bianet.org/bianet/bianet/90517-neden-hedef-secildim 2 Ilıcak, N., “Ya Sev Ya Terk Et!”, 23 Ocak 2012, http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/23/ya-sev-ya-terk-et 3 Ilıcak, N., “Kronoloji”, 20 Ocak 2012, http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/20/kronoloji 4 Ilıcak, N., “Hrant Dink cinayeti gerçekler, yalanlar”, 12 Ocak 2012, http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/12/hrant-dink-cinayeti-gercekler-yalanlar 5 “Hrant Dink Davası Dördüncü Yıl Raporu”, http://www.hranticinadaleticin.com/tr/belgeler.php

Page 66: İzdüşüm Dergisi

65

İZDÜŞÜM DERGİSİ SAYI 3/ MAYIS 2012

KAYNAKÇA

* Dink, H., “Neden Hedef Seçildim”, 21 Ocak 2007,

http://bianet.org/bianet/bianet/90517-neden-hedef-secildim

* Go ktaş, K., “Tu rkiye’de Basının Kamuoyu Oluşturması O rnek Olay: Hrant Dink’in Hedef Haline

Gelen Bir Siyasal Figu re Do nu ştu rru lmesi”, Yayınlanmamış yu ksek lisans tezi, Ankara

U niversitesi, 2007.

* “Hrant Dink Davası Birinci Yıl Raporu”,

http://www.hranticinadaleticin.com/tr/belgeler.php

* “Hrant Dink Davası I kinci Yıl Raporu”,

http://www.hranticinadaleticin.com/tr/belgeler.php

* “Hrant Dink Davası U çu ncu Yıl Raporu”,

http://www.hranticinadaleticin.com/tr/belgeler.php

* “Hrant Dink Davası Do rdu ncu Yıl Raporu”,

http://www.hranticinadaleticin.com/tr/belgeler.php

* Ilıcak, N., “Hrant Dink cinayeti gerçekler, yalanlar”, 12 Ocak 2012,

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/12/hrant-dink-cinayeti-gercekler-yalanlar

Page 67: İzdüşüm Dergisi

66

* Ilıcak, N., “Kronoloji”, 20 Ocak 2012,

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/20/kronoloji

* Ilıcak, N., “Ya Sev Ya Terk Et!”, 23 Ocak 2012

http://www.sabah.com.tr/Yazarlar/ilicak/2012/01/23/ya-sev-ya-terk-et

* Laçiner, O ., “O mer Laçiner ile So yleşi: Bütün Faşist Cinayetler Pusuda İşlenir”, 30 Ocak 2007,

http://www.birikimdergisi.com/birikim/makale.aspx?mid=252

Page 68: İzdüşüm Dergisi

67