20
ll " ISLAM'DA AILE ve ÇOCUK TERBIYESI (II) o

ISLAM'DA ll AILE ve ÇOCUK TERBIYESIisamveri.org/pdfdrg/D149237/2005/2005_OZBEKA.pdf · 2015-09-08 · 58 İSLAM'DA AİLE ve ÇOCUK TERBİYESİ SEMPOZYUMU (II) Aile anne-baba, Çocuk

Embed Size (px)

Citation preview

ll "

ISLAM'DA •

AILE ve ÇOCUK • •

TERBIYESI (II)

o

İstanbul2005

{Qj ~

ENSAR NEŞRİYAT Ticaret Anonim Şirketi

© Tebliğierin muhteva ve dil bakımından sorumluluklan tebliğ sahibine, telif haklan İSAV'a eserin her türlü basım hakkı anlaşmalı olarak Ensar Neşriyat'a aittir

ISBN : 975-6794-39-9

İslami İlimler Araşhrrna Vakfı Tarhşmalı İlmi Toplanhlar Dizisi: 18

Kitabın Adı

İslam' da Aile ve Çocuk Terbiyesi (Il)

Yayma Hazrrlayanlar Dr. İsmail Kurt Seyit Ali Tüz

Editör Prof. Dr. İbrahim Canan

Dizgi- Mizanpaj Ensar Neşriyat

Kapak Tasanm Kenan Ağırman

Baskı

Karmat

2. Basım Nisan 2005

İsterne Adresi Ensar Neşriyat Tic. A.Ş.

Süleymaniye Cad. No: 13 Süleymaniye 1 İstanbul Tel : (0212) 513 43 41 - 513 03 09

Faks : (0212) 522 46 02

www .ensarnesriya t.com

BİR EGİTİM KURUMU OLARAK

AİLENİN ÖNEMİ

Doç. Dr. Abdullah ÖZBEK

Selçıık Üniversitesi İlalıiyat Fakültesi

Öğretim Üyesi

İnsan, içtimar bir varhktır. Ancak onun hayata hazırlanması uzun za­man alır. Çünkü birçok yönden zayıf olarak yaratılmış bir canlıdır. insanla ilgili ilim dallarının araştırrnalarıyla da bu durum teyid edilmiştir. Bu husu­sa Kur'an'ın birçok ayetinde de dikkat çekildiğini görmekteyiz. ı

İnsan dışındald canlılar bilgilerini doğuştan getirirler. İnsan ise doğdu­ğunda son derece güçsüz olup hiçbir şey bilmez. Sadece bilgi elde etme vası­taları olan kulak, göz ve zekaya sahiptir.2 Şunlar da tam gelişmiş değillerdir.

Çocukluk dönemi en uzun süren canlı yine insandır. Kendi türüne ait davranışları gösterecek yaşa gelinceye kadar (0-12 yaş) büyük bir ihtirnarna muhtaçtır. Bu dönem tamamen eğitimle geçer. (İnsan için eğitim hayat boyu sürer. Yaiü beşikten mezara kadar. 0-12 yaş döneminin ise insan hayatında başlı başına ayrı bir özelliği vardır). Diyebiliriz ki, insan ancak eğitimle insan olur. İşte bu eğitimin birinci derecede verildiği yer ailedir.

\Tarih boyunca çeşitli değişiklikler geçirse de önemini hiç yitirmeyen kururnların başında aile gelir.

Aile rnefhurnunun zedelenrnesi bugün bazı toplumları büyük felaket­lerle karşı karşıya getirmiştir.

Nisa, 4/28.

Nahl, 16/78.

58 İSLAM'DA AİLE ve ÇOCUK TERBİYESİ SEMPOZYUMU (II)

Aile anne-baba, Çocuk ve kardeşlerden oluşur. Büyükanne, büyükbaba, amcalar, dayılar, halalar, teyzeler ve yakın akrabalar da ailenin üyeleri sayı­lırlar. Bu ortam son derece tabii bir ortamdır. Çocuk burada sosyal hayatın küçük bir modeli içinde yoğrulur ve cemiyete kazandırılır. Bir arada yaşama sonucu karşılıklı etkilenme oluşur ve aileye mahsus bir görgü de ortaya çı­

kar.

Genel olarak aile şu hizmetleri yerine getirir:

a. Çocukların fizyolojik (yeme, içme, barınma ve giyinme) ihtiyaçlarını karşılar.

b. Manevi (sevgi, güven) ihtiyaçları karşılar. c. Şahsiyetlerin oluşmasına hizmet eder. d. Ailedeki yetişkin kimselerin psikolojik ihtiyaçlarını karşılar. e. Vatan, millet, kardeşlik, dayanışma, karşılıklı saygı, fedakarlık ve

sevgi duygularının en mükemmel şekliyle işlendiği yer aile ocağıdır. Bu sebepten sık sık ev değiştiren ailelerin çocuklarının kararsız ve sebatsız ol­dukları müşahede edilmiştir.3

Ailenin önemini kavramak için bu ortamdan yoksun olan çocukların karşılaştıkları problemleri gözönüne getirmek yeterlidir. Bunları şu başlıklar altında sıralayabiliriz:

a. Üvey anne ya da baba problemi. b. Çocuk yuvaları ve yetiştirme yurtları. c. Yetim çocuk. d. Evden kaçan çocuklar. e. Çocuk suçluluğu. f. Kötü alışkanlık ve çocuk.

Çocuğun eğitiminde en etkili ve en yakın çevre ailedir. İnsan topluluk­larını millet ve ümmet yapan, manevi değerlerin nesilden nesile intikalini sağlayan yegane kurum yine ailedir.

Hiç bir kurum ailenin görevini yerine getiremez .. Şunu anlamak için son derece lüks döşenmiş, bütün maddi ihtiyaçları temin' edilmiş çocuk yuvaları ve yetiştirn1e yurtlarında yaşayan çocukları görmek yeterlidir.. Aslında bu çocukların görünürdeki bütün ihtiyaçlan temin edilmiştir. Buna rağmen,

M. Şükrü Tulay, Çocuk Suçlu/uğu, Ankara, 1967, s. 12-13.

BİR EGİTİM KURUMU OLARAK AİLENİN ÖNEMİ 59

ailenin sunduğu tabi! ortama hasrettirler. Yaşlı insanların kaldıkları bakı­mevlerini de aynı çerçevede düşünebiliriz.

İşte bu sebepledir ki Kur'fuı, aile bağlarının kuvvetlenmesine çok önem vermektedir.4 Ayrıca kadından ve boşanmadan bahseden müstakil surelerio oluşu\meseleyi ön plana çıkarmaktadır.

İslam'ın ikinci derecede kaynağı olan hadislerde de konuyla ilgili pekçok başlık ve rivayet vardır.6

Çocuk konuşma, oturma, yürüme, yeme, içme adabını, ana-babaya say­gıyı, iradesini eğitmeyi, utanmayı, beraberlik ve birlik zevkini, karşılıklı say­gıyı hep ailede öğrenir.7

Çocuğun eğitimi; şahsiyetinin gelişmesi ve sosyal hayata intibakının sağlanması için vazgeçilmez bir kurum olan aile, sadece çocuğun doğumun­dan sonra önem kazanan bir yer değildir. Evlenecek çiftierin birbirlerini se­çimi ile mesele gündeme gelir. Bir bakıma evlilik demek, çocukların sosyal­leştirildiği ve eğitildiği aile kurumunu kurmak demektir. Bu sebepten eşierin birbirlerinde arayacakları vasıflar, çocukların eğitimi ile yakından alakalıdır.8

Aile sadece çocukların eğitim yeri olarak düşünülmemelidir. Bu kurum ana-babanın, kardeşlerin, ağabeylerin, ablaların, büyükanne ve büyükbal;>ala­rın, halaların, amcaların ve teyzelerin de eğitildiği bir kurumdur. Bir bakıma herkes kendilerine ait rolleri en iyi şekilde yapmayı öğrenmekle yükümlü­dür. Bu husus ahlak kitaplarında "Aile Üyelerinin Vazifeleri" başlığı altında uzun uzadıya işlenmektedir. Eğitim açısından meseleye bakıldığında, bu üyelerin vazifelerini gereği şekilde yapabilmeleri için ayrıca eğitilmeleri şarttır. Hatta ahlak kitaplarına "Aile Üyelerinin'Eğitimi" şeklinde bir bölüm ilave edilmesi uygun olur. Veızifelerden bahsedilmektedir ama bu vazifeleri nasıl yapacağından pek bahsedilmemektedir. Görüldüğü gibi çocuğun eği­timi çok boyutlu bir süreçtir.

6

8

Bakara, 2/830; Nisa, 4/36; En' am, 6/151; İsra, 17/23; Lokrnan, 31/14; Ankebut, 29/8; Ahkaf,

46/15.

Bak: N isa ve Talak Siireleri.

Buhar!, Edeb, 2,5; Müslim, Bir, 1,6; Akziye, 14; Tirmizi, Birr, 1,3,7,8; İbn Mace, Edeb, 1.

Bak: Kınalızade Ali Efendi, De1.ı/et ve Aile Alıliikı, Tercüman 1001 Temel Eser, İst. ts. s. 39-

173; Hans Zullıger, Çocuk Vicdam1.ıe Biz, Tere: Kamuran Şipal, Bozak Yay. İst. 1977, s. 7-9.

Buhar!, Cenaiz, SO; Kader, 3; Müslim, Kader, 22,23,24; Ahmed b. HanbeL c. 2, s. 346.

-..;;.,./

60 İSLAM'DA AİLE ve ÇOCUK TERBİYESİ SEMPOZYUMU (I~)

EBEVEYN ve AİLE

İslam, evliliğin yükünü kaldırabilecek her erkeğin evlenınesini ister. Zamret olmadıkça bekarlığı hoş karşılamaz.

Hz. Peygamber bu konuda çeşitli vesilelerle uyarıda bulunur. Bunlar­dan birkaç örnek aşağıya alıyoruz: "Nikiih benim sünnetimdir. Bundan yüz

çevirenler benden değildir"; "Durumu müsait olanlar evlensin. Çünkü gözünü ve

tenasül uzvımu haramdan korumuş olur. Eğer dunmıu iyi değilse, oruç tutsuıı.

Çünkü oruç şehvet kırıcıdır."9

Cinsellik duygusu Allah'ın yarattığı bir fıtrattır. Evlilik bu fıtratın eği­timi için şarttır. Bu sebepten İslam, gençleri evlenmeye, ana-baba olmaya davet eder.

Evlilik karı koca için bir sükunet, durulup yatışma, güven ve sığınak or­tamı oluşturur. Aynı zamanda çiftler birbirlerine karşılıklı elbise durumun­dadırlar. Çocuklar ise Allah'a şükür '\esilesidir.10

Hz. Peygamber başka bir açıklamasında da bekarlığı "fitne unsuru" ola­rak nitelendirir.n

Ailenin ikinci temel üyesi de anrıedir. Hz. Peygamber annenin seçimi konusunda titizlikle durur. Evlilikte malın, güzelliğin, asaletin, dinin bir tercih sebepi olabileceğini, ama asıl tercihin dindarlık yönünde yapılması gerektiğini \rurgular.12

İslam karı-koca ilişkisini, karşılıklı sevgi saygıyı ihmal etmeden, hak ve sorumlulukları yerine getirme esasına dayandırır. Gözardı edilmernekle birlikte, hiçbir zaman cinsel duygu birinci planda değildir.

Kan-koca arasındaki sevgi zamanla evlad, sonra da akraba sevgisine doğru dalga dalga yol alır. baha sonra da bütün toplumu ve insanları sevme şeklinde kendisini gösterir.

9

10

11

12

Buhar!, Savm, 10; Nikah, 23; Müslim, Nikah, 1,3; Davud, Nikah, 1; Tirmizi, Nikah, 1; Nesa!, Siyam, 43; Nikah, 3; İbni Mace, Nikah, 1; Dariml, Nikah, 2; Ahmed b. Hanbel, c. 1, s, 378, 424, 425, 432, 447.

A'raf, 7/189; Bakara, 2/187.

Tirmizi, Nikah, 3.

Tirmizi, Nikah, 4.

BİR EGİTİM KURUMU OLARAK AİLENİN ÖNEMİ 61

Burada bir gerçeğin altını çizmek isteriz. Ailenin ve çocuk eğitiminin gündeme geldiği yerde, en çok anne söz konusu olmaktadır. Kütüphaneler­deki -kitap katalogları dahi bu konuda oldukça çarpıcı bir tabioyu gözler önüne sermektedir. Yani anne, aile kurumunda çok özel bir yere sah~ptir.

Bu rddiamızdan, babanın ikinci plana itildiği kanaatine varılmamalıdır. Çünkü çocuğun terbiyesinde her ikisi de etkilidir.13 Fakat tabii olarak anne

öncelik arzeder. Çünkü o karşılıksız bir sevgi pınarıdır. Dostluk ve fedakar­lık örneği dir. Nitekim şu ifadeler bunu açıkça göstermektedir:

13

* Ağlarsa anam ağlar, gayrısı yalan ağlar. * Ana gezer, kız gezer, bu çehizi ~dm düzer? · * Ana gibi yar, Bağdat gibi diyar olmaz. * Ana yüreği ... Ana şefkati ... * Anadan olur daya, hurmadan olur maya. * Analı kuzu kınalı kuzu. * Anaının aşı tandınının başı. * Ananın bastığı yavru incinmez. * Anası ne ki danası ne olsun! * Anasına bak kızını al, kıysına bak bezini al. * Anasını dinlemeyen üvey anasını dinler. * Anasız ev, kuşsuz yuvaya benzer. * Anasız evladın yıldızı sönüktür. *Ana baba evlat için, evlat kendi başı için. * Ana başa tae imiş, her derde ilac imiş. * Ana çeker zahmeti, baba alır rahmeti. *Ana eviadını atmış, yar başında tutmuş. * Ana hakkı, Tanrı hakkı. * Ana ile kız döğüşmüş, komşu da sahi sanmış. * Baba öksüzü öksüz değil, ana öksüzü öksüz. * Dilsizin dilinden anası anlar. * Kurtlar kuzular ana olmasın! * Yuvayı dişi kuş yapar.

Buhiin, Cenaiz, 80; Kader, 3; Müslim, Kader, 22; 23, 24; Ahmed b. Hanbel, c. 2, s. 346.

62 İSLAM'DA AİLE ve ÇOCUK TERBİYESİ SEMPOZYUMU (II)

Anneye bu derece önem verilişi babaya haksızlık gibi görülmernelidir. Zira Kur'an ve Sünnet'te her ikisine de saygı gösterilmesi istenmiş,14 itaatsiz­lik ise haram kılınmışhr.15 Ama öncelik yine de annenindir.16 Çünkü anne çocuğunu binbir zorlukla karnında taşımaktadır. Bir bakıma "ana rahmi",

- ana merhameti ve şefkati demektir. Nitekim Hz. Peygamber, Allah'ın kulla­r!na- olan rahmetinin büyüklüğünü, "ana rahmeti" ile kıyaslayarak anlahnış­

tırY

Kur'an, ana-baba şefkati ve merhametinin çocuğa hissettirilerek saygı

telkininde bulunulmasını ister. Bu tavsiyeyi aşağıya alıyoruz: "Biz insana

anne ve babasma karşı iyilikle davranmayı tavsiye ettik. Annesi omı, zorluk üstüne

zorlukla kanımda taşınııştır. Onun (sütten) ayrılması da iki yıl içindedir. Hem bana,

hem de anne ve babana şükret, dönüş yalmz banadır. "18

"Rabbin şöyle emretti:

a. Yalnız O'na tapnıalısınız.

b. Ana-babaya iyilik edin. İkisinden birisi, yahut ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakm onlara 'öf deme, onları azarlama. Onlara güzel söz söyle. On­

lara acıyarak tevazu _kanadını indir ve 'Ey Rabbim! Bunlar beni küçiikken nasıl ter-

biye ettilerse, sen de kendilerini esirge!'de".19 -

Bu ilah! emirler bize göstermektedir ki, İslam! bir ailede anne baba her zaman merhamet hisleriyle dolu olacak, çocuk da onların bu fedakarlıklarını

daima hatırında tutarak iyi davranınayı öğrenecektir. Bilhassa insana küçük­lüğü, zayıflığı, her şeye muhtaç oluşu, büyük sıkıntı ve zahmetlerle büyütü­lüşü öğretiJip şuur altına yerleştirilmelidir.20 Bu sayede insanin vicdanı da

eğitilmiş olup "takdir ve şükür duygusu" geliştirilmiş olur. Neticede ana­babasına bu duygu ile bakan kişi, başkalarına da teşekkür etmeyi öğrenecek­

tir. En önemlisi de bütün nimetierin ve sebeplerin yaratıcısı olan Yüce All.:ıh'ı

tanıyıp ham d ve şükredecektir. Başkalarıyla olan ilişkilerini bu. sevgi, m er-

14

ıs

16

17

ıs

19

20

İsra, 17/23; Lokman, 31/14; Buhar!, İcare, 12; Müslim, Birr, 9-10.

Buhar!, Edeb, 6.

Tirmizi, Birr, 1; İbni Mace, Edeb, 1; Ahmed b. Hanbel. c. 4, s. 123.

İbni Mace, Zühd, 35.

Lokman, 31/14.

İsra, 17/23,24.

Bak: Seyyid Kutub, Fi Zılfili'l-Kur'mı, Daru İlıyai't-Türasi'l-Arab"i, Beyrut, 1971, c. 5, s. 316-320.

BİR EGİTİM KURUMU OLARAK AİLENİN ÖNEMİ 63

harnet ve takdir boyutu içinde öğrenip geliştiren bir çocuk, elbetteki cemiyet içinde uyumlu ve faydalı bir ferd olacak,. elinden ve dilinden kimseye zarar gelmeyecektir. Şayet hata etmişse de özür dileyebilecek, zarar vermişse de tazrnin edecektir. Kendi kendiniıslah etmenin yolu da budur. Bütün bunlar iyi insan olmanın gereğidir.

ÇOCUK ve AİLE

Günümüzde çocuk eğitimi ile aile eğitimi özdeşleşmiş durumdadır. Çocuğun eğitilmesi bir bakıma ailenin eğitilmesi demektir. _Yani ailede çocuk

merkezli bir eğitim söz konusudur. Eğitimde çocuğu merkez kabul ettiği­rnizde, onu tanırnak birinci hedef olarak karşımıza çıkar. Çünkü çocuğu ta­

nımak ve anlamak, onu yarı yarıya terbiye etrnektir.21

Çocuk telkine ·oldukça müsaittir. Hayra da şerre de meyilli olan bir fıt­rata sahiptir.22 O halde birinci derecede anne-baba olmak üzere23 halka halka, kademe kademe, çevrede bulunan herkes çocuğun eğitiminden sorurnlu­dur.24

Ailede anne-babanın çocuklarını eğitrnede bütün tedbirleri alması gü­nümüzde mümkün değildir. Çünkü aile, kapalı dururndan çıkmıştır. Çeşitli

vasıtalarla dışarıya açılmak zorunda kalmıştır. Çocuğun yakın çevresinde yabancı komşular, bakkallar, iletişim araçları ve sokaktan bağırarak geçen satıcılar vardır. Kırsal kesimi de pek bunun dışında tutarnayız. Aşağı yukarı orada yaşayan aileler de aile dışı etkilenrnelere maruzdur.

O halde dış çevrenin de terbiyeci olması şarttır. Eğer biz çocuğa, dişle­rini koruması için şekerli gıdalardan uzak durmasını söylüyorsak, tek başına bizim nasihatirniz yeterli olmaz. Bakkalın bunu satmarnası, medyanın reklam

yaprnaması, ziyarete gelen kişilerin bu tip hediyeler getirrnem'esi gerekir.

Bizim de aynı şekilde bu tip hediyeler götürrnemiz uygun değildir. Aksi

takdirde tavsiyelerirnizle çelişkiye düşmüş oluruz. Böyle durumlarda çocuk tercih sıkıntısı içerisine girecek, "Acaba hangisi doğru?" diye şaşıracaktır.

21 22

23

24

Harndi Arda, Çocıığımuza Rehberlik Ediniz, Günün Terbiyesi Yay. Bursa, 1959, s. 12.

Ebfı Hamid Muhammed İbnu Muhammed Gazall, İlıyau Ulilmi'd-Din, Mısır, c. 3, s. 72.

Müslim, Kader, 22.

Buhar!, Cuma, 11; Cenaiz, 32; Müslim, İmaret, 20; Ebfı Davfıd, İmaret, 1.

:i

i:

64 İStAM'DA AİLE ve ÇOCUK TERBİYESİ SEMPOZYUMU (II)

Şunu hiçbir zaman unutmamalıyız ki, eğitim herşeyden önce bir toplum işidir. Yani toplumların çocuk eğitimlerine bakışları, nasıl bir insan tipi yetiş­tirmek istediklerine bağlıdır. Dolayısıyla aileyi, içinde yaşadığımız toplu­mun dışında düşünmek mümkün değildir. O halde, toplumun bütün gerçek­lerinin farkında olarak aile eğitimini ele almalıyız.

Asıl temel ailedir. Sağlam kafanın sağlam vücutta olması gibi, sağlam binaların da sağlam temeller üzerine oturtulabileceğini unutmamak gerekir.

Her ne kadar öğrenme yaşının olmadığı söylenirse de, ağacın yaşken eğildiği, demirin tavında dövüldüğü asla unutulmamalıdır. Yine kemi.Hat ile kemaHitın olamayacağı da bir gerçektir. Yani çocuğun iyi terbiye edilmesi için iyi bir aile ortamı şarttır. Yoksa eğitimin hedefi olan "iyi insan"ı yetiş­tirmemiz mümkün değildir. ·

Bir eğitim kurumu olarak incelemeye çalıştığımız ailenin temel vasıfla­rını ve görevlerini bu çerçevede şöyle sıralayabiliriz:

1. Çocuk Hem Bir imtihan Vesilesi Hem de Bir Süstür: Çocuk sevgisi fıtr]­dir. Bütün canlılarda nesiini devam ettirme içgüdüsü vardır. Bu sebepten çocukları olmayan ailelerin bir çoğu sırf bu yüzden bıihranlar içindedir. Ba­zen de bu sıkıntılar, mahkemelerde boşanmaya kadar varır.

Bir bakıma çocuk aile binasının hqrcı mesabesindedir.

Kur' an, malı ve çocuğu bir dünya süsü olarak tasvir eder.25 Bununla bir­likte insanların mal ve çocuklara göre değerlendirilmesi hoş karşılanmamış­tır. Çünkü bunlar övünmek, başkalarını tahakkü!Jl altına alıp sindirrnek için verilmemiştir .

. Mal ve evHld hırsı insanın en zayıf noktalarındaridır. Bununla Allah, bir tecrübe ve imtihan yeri olan dünyada insanı deriemektedir. Onun için bu

nimetler birer imtihan vesilesidir.26 Eğer bunlar doğru isti~amete yönlendiri­. lirlerse, toplumun hayrına olurlar. Aks,i takdirde emanete hıyanet edilmiş olur. Çünkü hesap gününde insana ne çocukları, ne de mafları fayda vere­cektir. Sadece salih arneli ile başbaşa kalacaktır.27

25

26

27

Kehf, 18/46.

Enfal, 8/28; Tegabün, 64/15.

Şuara, 26/88.

BİR EGİTİM KURUMU OLARAK AİLENİN ÖNEMİ 65

2. Güzel İsim: İnsanlar üzerinde ismin psikolojik etkisi vardır.28 İsınin

güzelliği şahsiyetin gelişimine yardımcı olur. Hz. Peygamber güzel isim hakkında şöyle bir açıklamada bulunur:

"Peygam/;Jerlerin isimleri ile isimleniniz. Aziz ve Yüce alan Allah'a isimlerin eıı sevimiisi Abdullah ve Abdurrahman'dır. İsimlerin en doğrusu da Haris ve Hiim~m'dır.29 En çirkinide Harb ve Mürre'dir." 30 Nitekim Hz. Peygamber Harb, Hazin, Zahlm, Asiye ve Berre gibi isimleri değiştirmiştir.31 Görülüyor ki in'­san davranışiarına olumsuz etki yaBması mu)::ıtemel olan isimler tasvip edil­memiştir.

Kültürel açıdan da isim konusu dikkatle incelenmelidir. Telaffuzu zor ya da alay konusu olan isimler çocuğa verilmemelidir. Batı! inançların tesi­riyle de isim belirlenmemelidir. Mesela oğlunun adı Ethem, babasının adı da Bhem. Genellikle bunun sebepi şudur: Çocukları ölen anne babalar, kendi isimlerini verdikleri takdirde yavrularının yaşayacağı kanaatine sahiptirler.

Bizim tespitierimize göre çocuğa ilerde sıkıntı vermesi ihtimali olan i­simlerden kaçınmak gerekir. Bunları şöyle sıralayabiliriz:

• a. İsimler savunma mekanizması çerçevesinde verilmemelidir. Ağa; zengin ya da şöhretli birisiyle yarışamayacağını düşünen ebeveynin, sırf -bu düşünceyle çocuklarına, üstün gördüğü kişilerin ya da çocuklarının adlarını vermemeleri...

b. Siyaset ve tarikat liderlerinin kendilerinin ya da çocuklarının isimleri. Bu konuda gazetelere manşet olan tartışma ve kavgalar yaşanmıştır.

c. Falanoğlu, filanoğlu gibi soy isim değişiklikleri son yıllarda yaygın hale gelmiştir. Kanaalimize göre bu değişiklik, suni bir soyluluk ifadesi ola­rak kendini belli etmektedir. Halbuki asıl soyluluk, kişinin şahsiyetinde ken­dini göstermelidir.

d. İslamoğlu, müftüoğlu, hocaoğlu vb. soyisim değişiklikleri de bir baş­ka suniliği yansıtmaktadır. Birçok nüfus memuru ve hakimin kültürüroüze

28

29

30

31

Beyza Bilgin, İsiflm'da Çocuk, Diyanet Yay. Ankara 1987, s. 45.

Abdullah, Abdurrahman vb. İsimler "Allah'a kul olma" manasınadır. Haris= Kar sağla­yan, ahiret sevabı kazanandır. Hiimam= Gayretli, cömert demektir. Harb= Şiddet ve düşmanlık. Miirre= Cimrilik V\? aCılık demektir.

Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 345.

Bak: Buhar!, Edeb, 107; Müslim, Ad ab, 38.

66 İSLAM'DA A.İLE ve ÇOCUK TERBİYESİ SEMPOZYUMU (II)

yabancı oluşları, Türkçeyi gereği kadar bilememeleri yüzünden de pek çok garip isim ve soyisim değişiklikleri olmaktadır.

e. Çift isim verme de gözlemlerimize göre büyüklük, şari-şöhret olma ve soyluluk düşüncesinden kaynaklanmaktadır. Bileşik isim değillerse, çift isimli olmanın hiç gereğinin olmadığı kanaatindeyiz. Üstelik çift isirolerin

· birincisi evde, ikincisi okulda ya da resm'i dairelerde kullanıldığından bazı karışıklıklar meydana gelmektedir. Resmi evraka yazım esnasında da birçok hatalar, sırf bu çift isimli olmaktan ortaya çıkmaktadır. Hatta bu yüzden mahkemelere müracaat edenler bile vardır.

Çift isirolerin bir başka yönü de aile içindeki anlaşmazlıkları yaiısıtma­sıdır. Çocuğa isim verınede anlaşamayan, bazen de nizalaşan anne-baba, sonunda kendi anne ya da babalarının isimlerini çocuğa çift isim olarak ver­mek suretiyle barış ilan ederler. Ama olan çocuğa olur. Artık onun ismi, sürekli bir kavgayı ve inatçılığı çağrıştıran isimdir.

f. Bazı amca, teyze ve hala çocuklarında aynı isimlere rastlamaktayız. Bunun sebepini araştırdığımızda karşımıza çok enteresan tablolar çıkmakta­dır. Böyle bir durumda şu alternatifler söz konusu olabilmektedir:

Yukarıda zikredilen akrabanın, "0, o ismi verir de ben nasıl veremem?" düşüncesi. Bazen bu isimler büyükanne ya da büyükbabaların isimleri de olabilir. Bilindiği gibi bunlar ailenin ikinci derecede önemli üyeleridir. Za­man zaman sevilip sevilmediklerini, ailede kendilerine hala ihtiyaç olup olmadığını anlamak için, bazen olumlu bazen de pek makul olmayan istek­lerle oğullarının ve kızlarının karşısına çıkarlar. İşte bunlardan birisi de ken­di isimlerinin torunlarına verilmesidir. Bazen bunun mükafatı olarak, mal­mülkten ödüllendirme de söz konusudur. Haliyle bunu gören diğer kardeş­ler de aynı yönde bir isim verme yarışı başlatırlar. Neticede karşımıza bu olumsuz yarışın sembolü olarak, büyükanne ya da büyükbaba ismi taşıyan amca, teyze ve hala çocukları çıkmaktadır. Öyle sanıyoruz ki bu yarış, ileride miras kavgalarına da dönüşmektedir.

g. K{rr'an ya da Mevlid kitabı açılarak rastgele verilen isimlerde, bazen mantık dışı olanlarına da şahit olmaktayız. Bunlara "N uran" ve ""Nagehan" ismini örnek verebiliriz.

h. Genel inanış ya da ahiakın dışında, sırf ayrıcalık olsun diye zorlana­rak verilen ideolojik isimler de toplumsal barış açısından isim sahibini sıkın­tılara sokabilir.

BİR EGİTİM KURUMU OLARAK AİLENİN ÖNEMİ

ı. Etnik bir grup ya da sınıfı yansıtması düşünülerek verilen isimler.

i. Çocuklara rnanasız isimler de verilmemelidir.

67

j. Herhangi bir şahsın kulu manasma gelen "Abdulhasan, Abdulhüseyin" gibi isimler de yine uygun olmayan isirnlerdir.

•3. Adalet: Allah, insan hayah ile ilgili her konuda adaleti ernreder. Çün­

kü adalet tabii bir ahlak kanunudur ve adaletsizliğe karşı tepki de bütün toplumlarda tabildir. Bir kere hiçbir kanunda adaletsizliğe prim yoktur.

Kur'an, şu temel hususlarda adaleti ernreder:

a. Akraba da olsa adalet üzere konuşrnak.32

b. Borçlanma esnasında adil bir katibe yazdırrnak.33 c. İnsanlar arasında karar verirken adaletle hükrnetrnek.34

d. Adalet sahibi kişilerden şahit tutrnak.35

e. İnsanların arasını düzellirken adaletli davranmak.36

f. Ölçü ve tartıda adaletli davranmak.37

Hz. Peygamber de adaletsizliği toplurnların yıkılış sebeplerinden birisi olarak görür ve bu konuda ikazda bulunur.38 Nitekim çocuklar arasında da aynı şekilde adaletli davrarulrnasını isternektedir.39

Özellikle de kız-erkek çocuk ayırımı insan! duygularla hiç bağdaşrna­rnaktadır. Yine birçok gözlernirnizde, üstelik de kendisini dindar olarak taru­tan ailelerde haUl bu ayırırnın yapıldığına şahit olrnaktayız.

İyi bilrneliyiz ki, adaletin olmadığı ailelerde yetişen çocuklar stresli, kıskanç, kavgacı, saldırgan olmaktadır. Hatta kendisini ispat için kötü alış­kaniıkiara ve hırsızlığa yönelrnektedirler. Qnun için çocuklar küçük bir top­lum modeli olan ailede, adaletin gölgesinde hayata hazırlanmalıdır.

32 33 34

35 36 37

38 39

En' arn, 6/152.

Bakara, 2/82.

Nisa, 4/58.

Talak, 65/2.

Hucurat, 49/9.

En' arn 6/152.

Buhar!, Enbiya, 54; Megaz'i, 53; Hudud,_12; Müslim, Hudud, 8, Tirmizi, Hudud, 6.

Buhar!, Hibe, 12,13; Müslirn, Hibat, 13; Ahmed b. Hanbel, c. 4, s. 275, 278, 375.

68 İSLAM'DA AİLE ve ÇOCUK TERBİYESİ S~MPOzyuMU (Il)

· 4. Sorular ve Cevaplar: İnsan, soran ve sorgulayan bir varlıktır. Çocuk dünyaya gözler~ni açar açmaz, çevresini anlamaya ve keşfetmeye çalışır. Yaşı biraz ilerleyince de meraklarını soru haline getirip başta anne babası olmak üzere etrafındakilere birer birer yöneltir.

Çocuğun bedeni ve zihni seviyesi geliştikçe soruları da gelişir. Birçok anne baba çocuklarının bu soruları karşısında sıkıntıya düşerler. Hatta ço­cukların filozofça sorularına bile şahit olmak mümkündür. Bir de çocukların çeşitli meselelerle ilgili olarak sokaktan eve taşıdığı değişik sorular vardır. Genelde çocuğun soruları ikiye ayrılır:

a. Varlık ve ait olma soruları: Nasıl oldum? Ben ve kardeşlerim nereden geldi? İnsanlar niçin ölüyorlar. Bu vb. sorulara sebeplilik soruları da denir.

b. Basit sorular: Bazı nesnelerin isimlerini ve fonksiyonlarını öğrenmek için sorulan sorulardır. ·

Makul ölçülerde, ferdi farklılıklarını gözönünde bulundurarak çocukla­rın sorularinı cevaplandırmak gerekir. Cevaplar eksik olabilir ama asla yalan olmamalıdır. Çocuk bir gün kendisine verilen cevapların yanlış olduğunu öğrenirse, kandırıldığı kanaatine varıp itimadı sarsılabilir.

Sorular çocukta bir ilginin uyandığını göstermektedir. Çocuğun eğitimi açısından bu önemli bir fırsattır. Soru sorm~k, öğrenmeye hazır olmak de­mektir. Bunu fırsat bilerek, onu müspet faaliyetlere kanalize etmek müm­kündür. Allah sevgisi, ihlas, mesuliyet, acıma duygusu, affetmek, özür dile­rnek, dürüst olmak, cömertlik, tutumluluk, başkalarının haklarına saygı gibi faziletler,. cevapların içine rahatlıkla sıkıştırılabilir. Bu konuda da müstakil araştırmalara ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz.

5 .. SoS1;al Terbiye~ İnsan tek olarak doğar, birlikte yaşar, tek olarak ölür. Yani insan, hayatını sosyal bir varlık olarak devam ettirir. Yaşadığı yer ister aile olsun, ister toplum olsun, orada başkaları da vardır. İşte ailede çocuğu, bu gerçeğin farkında olacak şekilde terbiye etmek gerekmektedir. Hal böyle olunca bazı kaidelere riayet zarur1 olacaktır. Bu kaideleri şöyle sıralayabili­riz:

a. Yeme içme adabı. b. Selam verme adabı. c. İzin isteme. adabı.

BİR EGİTİM KURUMU OLARAK AİLENİN ÖNEMİ

d. Oturup-kalkma adabı. e. Konuşma ve susma adabı. f. Mizah adabı. g. Tebrik ve takdir etme adabı. h. Aksırma adabı. i. Taziye adabı.

i: Başkalarını rahatsız etmeme adabı. j. Başkalarının haklarına riayet etme adabı. k. Yardımlaşma ve sorumluluk yüklenme adabı. I. Oyun oynama adabı. m. Yolda yürürrie adabı. n. Helaya gitme adabı. o. Temizlik adabı. ö. Giyinme ve süslenme adabı.

69

6. Çalışmaya Teşvik: İslam başkalarına yük olmayan, çalışan ve didinen bir insan tipi yetiştirmek ister. Elbette ki başlangıçta çocuğu böyle bir yük altına sokmak mümkün değildir. Üstelik doğru bir davranış da olmaz. Fakat sorularına cevap verirken, hikayeler, masallar ve peygamber kıssaları anlah­lırken, çalışan insanın değerinden ve üstünlüğünden bahsedilebilir. En azın­dan yapabileceği işler verilerek, sorumluluk duygusu geliştirilebilir. Oyun­caklarını toplaması, bazı oyuncaklarını kendisinin yapmaya çalışması, yata­ğını düzeltmesi, anne- babasına yardımcı olması bu konuda önemli bir a­dımdır. Çocuklar için hazırlanan kitaplardaki resimler de aynı konuya hiz­met edebilirler. Yani çalışan insanların resimleriyle dolu kitapçıklar, çocukta bu duygunun uyanmasına yardımcı olur. Bütün bu yollarla yavaş yavaş e­meğin ve helal kazancın kutsfyeti, hazır yiyiciliğin ve beleş kazanmanın kö­tülüğü kavratılabilir.

Bu arada dikkat edilmesi gereken bir hususu arzetmek yerinde olacak­tır. Üzülerek belirtmek isteriz ki bazı aileler çocuklarına aşırı ihtimam göste­rirler, adeta lüzumsuz bir şekilde üzerlerine titrerler. Bir de bakarsınız esir­genen göze çöp batmaktadır. Çünkü bu korumacılık, çocukları hem ürkek hem de beceriksiz yapar. Neticede aşağılık duygusuna itilirler. Bu da onla­rın, kendilerine güveni olmayan bir kişilik geliştirmelerine yol açar. Bu gibi çocuklar büyüdüklerinde de toplull}a uyum sağlamada güçlük çekerler. O­yun aynarken _bile ya mızıkçı ya da oyun bozan tipi dediği miz bir karakter sergilerler. Çok defa bu gibi çocuklar toplumda yalnız da kalırlar.

70 İSLAM'DA AİLE ve ÇOCUK TERBİYESİ SEMPOZYUMU (Il)

7. Ruhz Yöııüıı Geliştirilmesi: Çocuğun varlık ve ait olma ile ilgili sorula­rına temas etmiştik. İnsan, maddesi ve manası ile bir bütündür. Bir yönünü geliştirip diğer yönünü ihmal edersek, dengesizlik olur. Çocukluğunda den­geli beslenemeyen kişilerin beden! hastalıklara· dilçar oldukları gibi, ruh!

gıdalarını alamayanlar da psikolojik rahatsızlıklara yakalanırlar.

Çocuk, gelişim seviyesine paralel olarak duaya, Allah'a şükretmeye, i-· badete, Kur'an okuyup anlamaya, mescide, Allah'a şükretmeye, dilli sohbet ve töreniere gitmeye, bildiklerini başkalarına da anlatmaya alıştırılmalıdır. En önemlisi de "Allah'ın murakabesi" hususunda davranış geliştirmesine yardımcı olmak gerekir.

Bu arada insan fıtratının asıl duygularından olan "utanma duygusu"nu hiç ihmal etmemek gerekir. Eğer bu duygu insanda dumura uğrarsa, yasak­lar ve günahlar bir anlam ifade etmez. İyi bilinmelidir ki Şeytan da insanı saptırmak için önce yüce değerleri kullanır, yasaklara karşı ilgi uyandırır, sonra da utanma duygusunu ortadan kaldırmaya çalışır.

8. Suç ve Ceza:

*Bakarsan bağ olur, bakmazsan dağ. * Dimyat'a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu.

* ~ocanın vurduğu yerde gül b; ter. *Kendi düşen ağlamaz. * Nush ile ustanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kö-

tektir. ·

* Testiyi kırmadan çocuğu dövmek lazım.

* Yağmurdan kaçarken dolu ya tutuldu.

Bu sözlerden anlıyoruz ki, insan başıboş bırakılmamalıdır. Onun top­luma uyum sağlaması için mutlaka faydalı alışkanlıklar kazanması gerek­mektedir. Hayatta başarması için de bu şarttır.

Çocuklara belirli değerleri kazandırmak için çeşitli yollardan etki etmek gerekir. Bu bir zarurettir. Çocuk eğer kendisinden istenilen bazı müsbet faa­

liyetleri icra etmez, aklına geleni yapmaya çalışırsa, bu hareketlerinden hem kendisinin hem toplumun zarar görmesi söz kqnusu ise, bunların karşısına dikilip durdurmak gerekir." İşte kötü bir hareketin tekrarına man! olmak üzere alınan eğitim tedbirlerine ceza denir. Ceza vasıtasıyla çocukta pir elem hissi uyandırılır. Yani çocuk kötü hareketinden dolayı duyduğu elemi hatır­lamakla aynı hareketi bir dahayapmamaya çalışır.

BİR EGİTİM KURUMU OLARAK AİLENİN ÖNEMİ 71

Bir kere, kötü hareketler alışkanlık. haline gelmeden engellenmelidir.40

Eğer alışkanlık kesbederse, düzeltilmesi uzun zaman alır. İyi bilinmelidir ki, yılaımı başını küçükken, ezmek gerekir.

Çocuk eğitiminde ceza en çok tartışılan konulardan birisidir. Hatta bu konuda kesin taraf olanlar bile vardır. Yani bir taraf çocuğun cezalandırılma­sını isterken, diğer taraf tamamen aksini savunmaktadır.

Kanaatimize göre tartışma, ceza kavramının farklı anlaşılmasından

kaynaklanmaktadır. Bazıları cezayı dayak, işkence vb. gibi maddi boyutlu ele alırken, diğerleri buna manevi boyutu da katmaktadır. Ama cezayı, yukarıda da arzettiğimiz gibi bir eğitim tedbiri olarak görürsek mesele kolaylıkla çö­zülür.

Ç?k iyi bilinmelidir ki, her ceza her çocukta aynı etkiyi yapmaz. Bu ço­cuğun fıtratına ve yetişme tarzına göre değişir. Bizim temel sorumuz, "Ço­cuklara ceza verilmeli mi, verilmemeli mi?" dir.

Bilindiği gibi başıbozuk bir toplumu kimse istemez. Herkes dirlik ve düzen içinde yaşamayı ister. Eğer bu isteiste samimi isek itaat fikrini de be­nimsememiz gerekir. Bunu benimseyince, itaatsizliğin zarur'i sonucu olan cezayı da aynı şekilde kabullenmek zorundayız. Yani ceza söz konusu olma­yan toplum yoktur.

Kainata hakim olan bir kanun vardır: Karşılık kanunu. Her şeyin bir karşılığı vardır. Bilhassa fizik! olaylarda bunu açıkça görmekteyiz. Ateş ya­kar, su boğar, yüksekten atlarsanız yaralanırsınız. Eğer bir insan bir davranış ortaya koymuşsa, mutlaka karşılığı olmalı. Çünkü varlık aleminde manasız, maksatsız hiçbir şey yoktur. Cezayı da bu çerçevede ele almalıyız. Arzu edi­len müsbet hareketi yapan çocuk nasıl ki takdir ediliyorsa, itaatsizlik yapan çocuk da engellenmelidir. Fakat bu engellenmede aşağıdaki hususlar göz önünde bulundurulmalıdır:

a. Cezalar adil olmalıdır.

b. Şahsiyetler rencide edilmemeH, asla kin ve nefreti uyandıracak nite­likte olmamalıdır.

c. Hatalı hareketlerin cezası geciktirilmemelidir.

40 Halil Fikret Kanad, Ailedc Çocuk Terbiyesi, MEB Yay., İstanbul1976, s. 104-108.

72 İSLAM'DA AİLE ve ÇOCUK TERBİYESİ SEMPOZYUMU (II)

d. Haysiyet kırıcı cezalar verilmemelidir.

e. Cezalar, yapılan davranışın kendi cinsinden olmalıdır. Buna tabii ce­za da diyebiliriz.

f. Mecbur kalroadıkça dayağa başvurulmamalıdır. Bunu uygularken de başa, karna ve sırta vurulmamalıdır. Çünkü gelişigüzel dayak atmalar, üzücü neticeler doğUrmaktadır. En önemlisi bu durumla karşı karşıya kalmadan problemi çözmektir.

g. Bunun için de ailenin bütün üyeleri arasında kuvvetli bir sevgi orta­mı oluşturulmalıdır. Eğer sevgi kuvvetli ise, yanlış bir harekete ceza vermek için suskun bir bakış, kısa bir nasihat, ilgisizlik, yüz ekşitme ve azarlama oldukça etkilidir. Çünkü aile eğitiminde sevgi en önemli boyutu oluşturmak­tadır.

9. Müktifat: İnsan takdire aşıkhr. Bu sebepten aşırıya kaçılmadan, şımar­tılmadan verilen mükafatlar, çocuğu iyi şeyler öğrenmeye motive eder. Ço­cuk dikkat çekici iyi bir hareket yaptığında, ara sıra mükafatlandınlsa teşvik edilmiş olur. ·

Mükafat, çocukta vazifesini yapma-şuurunu geliştirmiyorsa, tamamen yararsızdır. O zaman her işin karşılığını bekleyen menfaatçi bir tip· ortaya çıkar.

Mükafatlar1 küçük yaşlarda daha çok maddi boyutludur. Çocuğun yaşı ilerledikçe, takdir. duygusu yani manevi mükafat ön plana geçer. Her iki halde de bunun dozunu iyi ayarlamak gerekir.

Günümüzde bazı aileler çocuklarını yersiz mükafatlarla şımartmakta­dırlar. "Sınıfını geçersen sana şunu, bunu alacağım" gibi vaadler çoğunlukla iyi netice vermemektedir. Böyle durumlarda çocuk anne babasının büyük bir zaafınİ yakalamış olur. Normal olarak yapması gereken işler için de karşılık bekler hale gelir.

Hak etmediği, değerini bilemediği bir nesne ile mükafatlandırılaı~ ço­cuk, hem bunun kıymetini bilmez hem de çevresinde uyumsuz davranışlar sergileyebilir. Arkadaşlarını küçük görüp kibir ve gurura da kapılabilir. Bu da onun sosyalleşmesini engeller. Yani mükafatlar lüzumundan fazla takdire yol açmamalıdır. ·

BİR EGİTİM KURUMU OLARAK AİLENİN ÖNEMİ 73

Ailede çocuğa verilecek en büyük mükafat, kendi kendisine güven du­yacak ve nefsine hakim olacak şekilde onu yetiştirmektir. Eğer çocuklara bu şahsiyet kazandırılmazsa, aşağılık duygusuna itilir, o da yersiz korkulara, yalancılığa kuru inadave irade bozukluklarına yol açar. Önemli olan, bağı dağ olmadan bağ yapmaktır . .

Ailede eğitimin dçıha pekçok boyutu vardır. İsraftan, komşuluk ilişkile­

rinden, dost ziyaretlerinden, çocukların oyun ve oyuncaklarından tek çocuk problemine kadar bir dizi mesele karşımıza çıkmaktadır. Öyle ümit etmekte­yiz ki, bütün bu konularda çözüm yolu, sorumluluk duygusu içinde aileye hakim olmaktır.

SORU ve TEKLiFLER

Eğitimden gaye inançlı, ahlaklı, hoşgörü sahibi, akh ve vicdanı eğitil­miş, davranışları ve görüşleri itidalli insanı yetiştirmektir. Ama bugünkü şartlarda bunu nasıl başaracağız? İnsanın fıtr! temayüllerini kötü istikamete çekmeye çalışan bir sürü vasıtanın şerrinden ailemizi nasıl koruyacağız?

Özellikle de medyanın saldırısına nasıl karşı koyacağız?

Toplumun huzuru için ailenin ne derece önemli olduğunu artık gözardı etmek mümkün değildir. Öyleyse elbirliği ile aile konusunda herkes sorum­luluğunun idraki içinde olmalı.

Kim bu sorumlular? Hepimiz. Ben, sen, o, biz, siz, onlar!... Anne baba­lar, kardeşler, halalar, teyzeler, büyükler, küçükler ... ve de devlet. Bunlar bir makinanın muhtelif parçaları gibi, birbiriyle ahenkli bir işbirliği yaparlarsa mesele kalmaz. Bunun için aşağıdaki esaslar göz önünde bulundurulmalıdır:

a. Aile eğitimi konusunda mill! bir mutabakatın olması şarttır. "Gemi­sini kurtaran kaptan" felsefesi, bu gemiyi batmaktan kurtaramaz. Çünkü eğitim bir bütündür. Bu konuda bir sorumluluk seferberliği ilan etmek gere­kir.

b. Çocuk terbiyesine uygun ev, mahalle, sokak, oyun alanları ve şehir projeleri geliştirilmeli ve bu konuda kamuoyu oluşturulmalıdır.

c. Kur'an ve Sünnet'teki aile eğitimi ile ilgili hususlar senaryo haline ge­tirilip çocuk dizileri oluşturulmalıdır. Bunun adı da "Bizim Aile", "Bizim Köy"," Bizim Mahalle" vs. olabilir.

74 İSLAM'DA AİLE ve ÇOCUK TERBİYESİ SEMPOZYUMU (II)

d. Ailede "iyi örnek olma" üzerinde titizlikle durulmalıdır. Çünkü ço­cuklar, büyüklerin gözleriyle görür, onların kulaklarıyla işitirler. Çocuğa

göre "iyi" de, "kötü" de bu çevrenin iyi ya da kötü gördükleridir.

e. Medya'nın tehlikesine karşı aile savunmasiz bırakılmamalıdır.

f. Evlenecek çiftler için mutlaka aile okulu açılmalıdır. Evlenen çiftler

üzerinde de belli bir müddet sonra araştırma yapılıp bu okulun programları

geliştirilmelidir.

g. Evlere giren tüketim malları ambalajlarının üzerine aile bireylerinin

iyi ilişkileri ve çocuk terbiyesi ile ilgili hususlar yazılmalıdır.

h. Gittikçe küçülen ve "çekirdek aile" haline gelen ailelerde çocuğun çevresi iyice daralmaktadır. Bu konuda ciddi tedbirler alınmalıdır.