26

İmleç Dergisi

Embed Size (px)

DESCRIPTION

Edebiyat ve Felsefe

Citation preview

Page 1: İmleç Dergisi

İmleçAylık edebİyat ve felsefe dergİSİ

Page 2: İmleç Dergisi

"Beyaz adam savaştı, biz öldük." Malcolm X

Politika! Söylemesi eğlenceli, fakat merak ediyorum kendisiyle kaç yaşında tanıştık? Lisedeyken mi? Başkanlık seçimleri olur-du hani, arkadaşlar arası bir kızışma. Biraz hırslı belki de heye-canlı fakat tatlı gelirdi politika, şayet buysa. Sanırım asıl sorma-mız gereken: İlk tanıştığımızda onu ne kadar tanıdık?

23 yaşında bir genç, hayalleri gözünün önünde, artık her şeyi yapabilecek, o gücü hissediyoyapabilecek, o gücü hissediyor yanaklarında. Askerlik diyor, baba. “Baba, yapma… ”

Hakkari – Şemdinlideyiz dostlarım. Burası karanlık, evet az önce bahsettiğim çocuk orada, istihbarat gelmiş, akşam 6 dan beri bekliyorlar. Bir baskın ki hayallerini basacak, babasını ağlatacak, ülkesine sövecek ve istemeyecek bir daha hiçbir ülkenin askeri olmak… Evet çocuk bekliyor.

Sabah 6: 12 saatlik bekleyişin ardından geliyoSabah 6: 12 saatlik bekleyişin ardından geliyor saldırı. Sizce de bu bir aldatmacaydı değil mi? İstihbaratın kimden geldiğini söyleyecek kadar cesur değilim, burda işler böyle yürümüyor.

Babası ağlıyor, “vatan sağolmasın evlat!”

Hayallerine uzaktan bakmak için doğru yerde şimdi o.

Politika! Söylemesi ne de güzel!

Ve evet bu arada, beyaz adam savaştı: biz öldük.

ıMLE

Ç

Ahmet Yatgın

Sayfa

1

Page 3: İmleç Dergisi

dergisı

En yakın üç arkadaş, birlikte geziyorlar paso. İkisinin arası bozuk, çaktırmıyorlar üçüncüsüne.Ve günlerden bir gün geliyor ki, o lanetli gün, biri diğeriniöldürüyor. İyi olan öldürüyor, kötü olan ölüyor. Ardından geçirdiği 3 ayın birisinde depresifleşiyor. Ağlıyor. Ve evet bağırıyor da. Mezarına gittiği gün, biMezarına gittiği gün, bir çiçek bırakıyor, küçük bir notla.Not: Pişman değilim, ama üzgünüm.Ve gidiyor beyaz atlı prenses. İyi olan gidiyor, ardına bakmadan, sahi, üçüncüsü ne alemde?! Biri ölür, diğeri gider, üçüncüsüne de kalmak düşer. Gördünüz mü? Beyaz adam savaştı, biz öldük.Bir parti düşünün doğruları söyleyen bir parti, politikayi hiç bu kadar sevmemiştim. Ve iki tane daha parti düşünün.

Birinin muhalefet birinin iktidar olduğunu düşünün son seçimlerde. Ve ilk bahsettiğim partiler kadar dürüst insanlar düşünün, barajın altında kalan. Ve bir aşık düşünün ilkokuldan beri henüz konuşmadığı bir kıza aşık olan.

Ve aşkını anlatmamış kimseye. Ve en yakın arkadaşı anlatıyor bir gün, aşkına halt ettim diye. Bir adam düşünün, sevdiği kişi için savaşmadan ölmüş..

Ah, evet.. Politika!Ah, evet.. Politika!

Yani dostlarım; yapılan yaşanmışlıkların sonunda yapılmayanların akıbetiyle karşı karşıyayız. Ve günlerden bir gün, beyaz adam savaştı, biz öldük.

Selam olsun; siyah adam!

Ahmet YATGIN

Sayfa

2

Page 4: İmleç Dergisi

ıMLE

Ç

Sayfa

3

Deliliğe Ö vgüFarklı düşünmek, farklı inanmak, kendin olmak… Bir tip kurallara bağlı kalmamak, tabuları yıkmak. ‘Uyumsuz’ dediğinizi duyuyorum bile, işte bu kavramı sorguluyor Buket Uzuner ‘Uyumsuz Defne Kaman’ın Maceraları’ dörtlemesinde. Serinin ilk kitabı olan Su, okuruna bazı şeyleri sorgulatırken, yıllardır çözülemeyen ‘erkek sorunu’na farklı bisorunu’na farklı bir şekilde yaklaşıyor, Kamanizm. Bundan 2000 yıl önce insana, doğaya saygılı bir biçimde yaşayan atalarımızı biraz olsun tanıyabilmemiz için oldukça sıkı bir araştırma sürecinden geçtiği fark ediliyor.

Çevreci, toplum sorunlarına duyarlı, çözüm arayışı içinde, aynı zamanda bir Şaman olan gazeteci Defne Kaman bir gün bindiği vapurdan inmeyince büyükannesi Umay Bayülgen, annesiannesi Ayten, ablası Aysu karakola gider kayıp bildirisinde bulunurlar. Komiser Ü mit birkaç saat sonra resmen izinli sayılacak olmasına rağmen bu garip aileden ve kayıp şahsın kendisiyle aynı soyismi taşımasından rahatsız olur. Ancak kayıp gazeteci ıslak bir şekilde karşısına çıkıp korkmuş gözlerle eline şifre yazılı bir kağıt tutuşturup yeniden kaybolduktan sonra önceliği onu bulmak olan Ü mit, tanıdığı en bilgili insan olan Sahaf Semahat’e koşar. Şifrelerin Kutadgu Bilig’den olduğunu öğKutadgu Bilig’den olduğunu öğrenirler ve “Ey ümidim; bana ümit bizzat sensin;/ Ey ümidim, senden ümidi kesmeyeceğim.” beyitiyle onu araması gerektiğinden kesinlikle emin olur. Gördüğü düşler, şifreler ve Umay Nine’nin verdiği ‘Su Kitabı’yla Defne’yi bulmak için didinen iki dost bu süre kapsamında birbirlerini daha iyi tanımaya, gittikçe ‘tuhaflık’lara alışmaya başlarlar.

Banu BALIBEY

Page 5: İmleç Dergisi

On yıldır zorunlu işleri dışında dışarıya çıkmayan Semahat dışarıya çıkmaya başlar, Ü mit mezhep farklılığı yüzünden kavuşamadığı ‘memleketin en güzel esmeri’ Tasvir’ine kavuşur. Kadıköy İskelesindeki yaralı yunus ve Defne’nin yarıda kalan ‘Namus Cinayetleri’ yazı dizisi sayesinde Defne Kaman davası çözülür çözü lmesine de isyan ettiriisyan ettirir sisteme.

Alıntılarla süslenen, mitolojilerle beslenen anlatım düşündürücü , merak uyandırıcıdır. Bir macera kitabından beklenildiği gibi akıcı olmaması kitap iç in dezavantaj mıdır bilemem ancak bir çok konudaki önyargılarımızı yüzümüze vurduğundan dolayı yazarı takdir etmiş olduğumu belirtmem gerek. İnsanı insana anlatan, insanı insanlıkla tanıştıran birinin, insanı anlatan, insanı insanlıkla tanıştıran birinin, insanı insanlıkla yargılayan bu toplumda değerinin bilinmesi ve herkes tarafından bir kez olsun okunması ümidim. dergisı

Banu BALIBEY

Sayfa

4

Page 6: İmleç Dergisi

Karar Bazı sabahlar yatağının kenarına oturup da onu kahvaltı için uyandırmak istediğinde, elinin bakır bukleli saçlarınadeğmesiyle sıçrayıp ürkerek gözlerini açması bir oluyorduçocuğun. Soran gözlerle çocuğa bakıyor ama alabildiği tek cevap “rüya gördüm herhalde ama hatırlamıyorum”dan ibaret kalıyordu. Bazı geceler uyku tutmadığında, balkon pencebalkon penceresinin önündeki pufa oturarak saatlerce camdan dışarıyı izleyip, sabah ezanıyla yatağına girdiğini biliyordu. Ç ünkü o bu eve gelmeden önce halıyla kaplattı-ğı koridorda çıplak ayaklarıyla parmak uçlarında kapısının önüne gelerek çoğu geceler gizlice nefesini dinli-yordu. İçin için yanıp dumanını dışarı vermemek için sıkıca örtünmüş taş bir ocak gibiydi çocuğun narin bedeni. Sessizliğiyse erimeye diSessizliğiyse erimeye direnemeyen buz dağlarının lekesiz ve kaygan doruklarını andırıyordu. Tutunacak bir yer de bulmak zordu, ulaşıp onu tamamen ısıtmak da. O sustuğunda sessizliğini alıp göğsüne sarası geliyordu insanın. Dili gibi ve dudakları, gözleri, burnu gibi bir parçasıydı onun susuşu. Zarif yüzünün, sakin dökülen saçlarının, yolunu yitirmiş ceylan bakışlarının tamamlayıcısı ve onu o yapan kokusu gibiydi. Susuş kokardı incecik boynu. Kokusunu taşırdı susuşu.susuşu.

Onun bu halleri kendini sorgulamasına sebep oluyordu kadının. Evinde nefes alıp verdikçe canına sanki dikenler batan, gözlerinin kenarları hep biraz aşağı dönük ve sırf kendisi üzü lmesin diye zoraki konuşan, eğreti gü len, hep hüzünle gü lümseyen bir küçücük çocuğu alıkoymuş gibi hissediyordu.

ıMLE

Ç

Deli MineÖ ykü

Sayfa

5

Page 7: İmleç Dergisi

Onun için iyi olanı yapmak istemişti sadece. Ürkek bir serçe gibi karşısına çıkan bu küçük insanı avuçlarının arasına alıp, ısıtmak, besleyip büyütmek ve arada bir geliponun bahçesine konmayı da ihmal etmeden korkusuzca vekeyifle uçurabilmek, ona bunun nasıl yapılacağını öğretmek istemişti. Yaralarını iyi saramamıştı demek. Onu zulümden, yalnızlıktan çekip çıkarması, istediklerini Onu zulümden, yalnızlıktan çekip çıkarması, istediklerini tüm şartları zorlayarak da olsa yerine getirmek için çırpınması, içinde senelerdir biriken tüm sevme ve şefkat verme arzusuyla ona sahip çıkması ve gerisin geri, ne olursa olsun oraya dönmeyeceğine dair yeminler etmesi, garanti vermesi, bunların hiçbiri yetmemişti çocuğun ıstırap veren anılarından kurtulup mutlu olabilmesi için.

Ö yle bir ıstırap ki paçalarından evin halılarına, parkelerine, taşlarına damlıyordu adeta. Bunu görmemek, ürkek basışlı yürüyüşünü izlerken evin havasına sinen belli belirsiz o yanık kokusunu hiç almıyormuş gibi yapmaktı. Alevleri yeni dinmiş, dumanı tüten, isi havaya kurşun gibi çöken o harabeye sırtını dönmekti. Oysa oradaydı işte. Tam evlerinin içinde. Yatak odalarında, salonlarında, fırından gelen enfes kokuların bile uzun odalarında, salonlarında, fırından gelen enfes kokuların bile uzun süre içeriyi kuşatamadığı mutfaklarında. Duvardaki Hafiz Mammadov’un resmettiği şehirli kadınlardan birini ve Leyla Mahat’ın Kazak Mona Lisa’sını taşıyan çerçeveleri, koltukların üzerindeki saten kılıflı yastıkların içlerindeki muflonu, Osmanlı motifli porselen vazoyu, telkâri işlemeli gümüş nazarlığı, holdeki tiftik Siirt kilimini, ceviz mobilyaları ve salonun en aydınlık yerinde pencepencereye doğru avuç açmış kauçukların her bir yaprağını parafin

dergisı

Ö ykü

Sayfa

6

Deli Mine

Page 8: İmleç Dergisi

ıMLE

Ç

Sayfa

7

gibi sarmıştı.

Mat ve tozluydu bu ev görünenle yetinmeyen ve her sükûnetin gizlemekte mahir olduğu darmadağınıklığı aramaya alışkın gözler için. Temizlenmek ve parlatılmak istiyordu otuz yıllık binanın defalarca tadilattan geçerek bugüne ulaşan dairesi. Bir yabancı gibi çocukla birlikte bu evi yeniden benimsemesi, oraya ilk kez yerleşiyormuş bu evi yeniden benimsemesi, oraya ilk kez yerleşiyormuş gibi tekrardan taşınması ve tıpkı onun gibi o evde kendisine bir yer edinmesi gerekiyordu belki de. O istediği kadar kendisini doğuran bir anneden farksız görsün, hayat bir kez daha kuralları hiçe saymasının hesabını sormaya başlamıştı işte. “Onu bir psikoloğa götürsen?” Karşı komşusu yapmıştı bu öneriyi. Olaylı bir boşanma sonrasında heboşanma sonrasında her iki çocuğunu alarak bir psikolojik danışmana gitmesinin “yaşananların kalıntılarını süpürmede çok faydalı” olduğunu daha önce de birkaç kez anlatmıştı kadına. “Güzel kadınsın, şimdi evlenip elini çabuk tutsan kendin de doğurursun” dedikten sonra çoktan verilmiş bir karara saygı duymaktan başka seçeneğin olmadığını fark edip, çocuğu gidip alması konusunda onu destekleyen de aynı komşuydu. Bir psikoloğa gitmek şu anda makul bigitmek şu anda makul bir seçenekti düşündüğünde. Aslında kendi aklına da hiç gelmemiş değildi ama bilerek ya da bilmeden sürekli ertelemişti. Sanıyordu ki ona gerçek bir anne gibi olabilirse, üçüncü bir kişiye ihtiyaç duymadan da hayatları yoluna girebilirdi ve gerçekbir anne de zaten şu anda onun verebildiklerinden daha fazlasını verebileceği için “gerçek” sayılmıyordu.

Ö ykü Deli Mine

Page 9: İmleç Dergisi

dergisı

Sayfa

8

Tüm kadınların kendi annelerinden başka hiçbir yerden öğrenmediği, hatırlayarak yerine getirdiği bir görevdi anne olmak. Hamilelik boyunca ilahi bir yolla, şifrelerininkadınların zihnine işlenmediği; sezgiyle, biraz el yordamıyla, çokça deneyip, tercihen daha az yanılarak edinilebilecek ulaşılması güç olamayan bir bilgiydi. Ö yle diyordu tüm bilimsel araştırmalar; hormonladiyordu tüm bilimsel araştırmalar; hormonlar bir tek emzirmek ve doğumdan sonra yavruyu doğaya bırakıp gitmemek, onu besleyip, korumak içindi. Yaşamda annelikadına o muhtaçlık ilişkisi sonrasında olan ne varsa, hepsi görerek, yaşayarak, hatırlayarak ve tahmin edilerek yerine getiriliyordu. Ve aslında kadınlar bunları çok iyi biliyor fakat bir tek anne olarak hak ettikleri itibar ve

saygıyı görebilen türlerinin büyük çoğunluğu için hepsi ağız birliği etmişçesine “annelik içgüdüsü” ve “doğurganlığın kutsallığı” efsanelerini besliyor, bozmadan ve her kuşakta biraz daha gelişip parlatılmış olarak kendilerinden sonrakilere taşıyordu. Doğada bir benzeri daha zor bulunacak bir kadın dayanışmasıydı bu. İyi bir enstrüman sağlam bir argümandı.

Hal böyleyken üçüncü bir kişinin nasıl annelik yapılacağını anlatmasına ihtiyaç duyan bir kadın, kendi iç kaynaklarını yeterince sorgulamamış ve kişisel kudretine dair hiçbir fikri olmadan çocuk sahibi olmuş olabilirdi ancak. Ö nce o gitti bu yüzden psikoloğa. Kendi yaşam çizgisinin bu hikayenin neresine düştüğünü öğrenmeye kararlıydı. Ve bunu yaparken başına neyin geleceğinden emin olmak istiyordu. Kuşkularını çantasına tıkıştırdı ve düştü yola. Kuşkularını çantasına tıkıştırdı ve düştü yola. Ö ykü Deli Mine

Page 10: İmleç Dergisi

ıMLE

Ç

Sayfa

9

Ö ykü Deli Mine

Psikoloğun yanından çıktığında biraz kafası karışmıştı. Şimdi, çocuğun içinde tutup dillendiremediği ve bu yüzden de onu içten içe eriten bir derdinin olduğuna her zamankinden daha fazla inanıyordu. Ne yapıp edip onu ikna etmeli ve randevuya getirmeliydi. Ç ocuk bunun onun için bir fedakârlık olduğunu anlamasa da olurdu. BiBir kadının kendisinin doğurmadığı bir çocuğa annelik ederken yardıma muhtaç duruma düşmesinin, içinde, tamgöğüs kafesinin hizasında durduğunu sandığı yüksek dağları nasıl titrettiğini ve onu bir başka kadının odasına gönderip, kendisi bekleme salonunda iyi hissettirecek anıları hafızasında aramaya koyulduğunda, “bu çocuk için doğru kişi ben miydim”, sorusunun zehirli bir okla ıslık çalarak kalbinin en yumuşak yerine gömüldüğünü belki de ıslık çalarak kalbinin en yumuşak yerine gömüldüğünü belki de bilmemesi daha iyiydi.

Ç ocuğun tek yapması gereken ağzını açıp, kelimelerin boşluğa dökülmesine izin vermekti. Bu ne kadar zor olabilir ki, diyordu kendi kendine. Ve içinden sürekli yineliyordu, psikologlar tam da bunun için vardı. Bir psikoloğa ihtiyaç duymak insanı en fazla müzmin bir mide ağrısının nedenini bulsun diye bir doktorun karşısında oturduğundaki kadakarşısında oturduğundaki kadar güçsüz bırakabilirdi. Böyle anlatırsa çocuk karşı çıkmazdı. Ö nce itiraz gibi görünmeyen, çocukça direniş cümleleri kuracağı muhakkaktı. Ama sonra “tamam” derdi. İlla ki derdi. Annesini ve ablasını şimdiden duyar gibi oluyordu. “Sen ettin kızım kendine ne ettiysen” diyecekti annesi. Zaten diyordu da yaşadığı şehre her gelişinde.

Page 11: İmleç Dergisi

dergisı

Deli MineÖ ykü

Sayfa

10

Ablası da farklı değildi ondan. “Senin pek çok şey için benden daha çok şansın vardı. Döndün sırtını talihe. Bir hayalin peşinde harcadın ömrünü .” Kırk sekiz yaşındaydı kadın. Geniş bir sosyal çevresi, dişinden tırnağından artırarak satın aldığı ve zaman içinde gönlünce dayayıp döşediği bir evi, düzeni vardı ve tam istediği zamanda emekli olmuştu. Bu ömemekli olmuştu. Bu ömre harcanmış mı denirdi? En nihayetinde ömür zaten öyle veya böyle harcanmaz mıydı?

“Kendi kanın canın gibi olur mu?” demişti ablası ilk duyduğunda. Kaçırmış olabileceği bir trenin uzaktan çalan düdüğünü duymuşçasına bunu gerçekten merak ediyor gibiydi. O da anne değildi ve anne olmanın doğurmak dışında bir yolu olabileceğini de aklına hiç getirmemişti muhtemelen.muhtemelen. Ablasına göre bu hayatta ya evlenirdin ya da bekâr

kalırdın. Evlenirsen kendine bir yuva kurardın, bekârsan içinde dünyaya geldiğin yuvada hayatını tamamlardın. Ve evlenince de çocuğun ya olurdu ya da olmazdı. Kısmetin neyse onu alırdın dünyadan. “Sen hep şartları zorladın. Hep mücadele ettin. Elindekiyle yetinmek gibi bir mefhumun hiç olmadı. Babam sen ufakken ölmeseydi belki de senin bu hallerini görüp, oğlum olmadı diye hayıflanmaktan vazgeçerdi.” Şimdi tam da herkes olan biteni kabullenmiş, her şey sindirilmişken çocuğu bişey sindirilmişken çocuğu bir psikoloğa götürdüğünü söylemek, tüm dile dökülmeyen kehanetlerin gerçekleşmesi anlamına gelecekti bir bakıma. Kuşkusuz üç yıl önce olduğu gibi yine yok sayabilirdi tüm söylenen ve söylenmeden ima edilenleri. Ne de olsa çocuğun sürekli gözetim altında tutulmasını gerektiren ve yerli yersiz, zamanlı zamansız düşüp bayıltan bir hastalığı vardı ve doktorların önerisiyle tedavide eksik bir ayak kalmasın diye, bunu da sürecin bir parçası olarak pekâlâ anlatabilirdi.

H Hatta evet, tam olarak böyle yapacaktı.

Page 12: İmleç Dergisi

ıMLE

Ç

Sayfa

11

HALKA DEĞİL, HALK İÇ İN POPÜ LER EDEBİYATA KARŞI Ç IKIŞ

Popü ler Nedir? Ne Değildir?

Bir edebiyat dergisinde başlattığım, popü ler edebiyatın, ü lkemiz edebiyatınane denli zararlar verdiği tartışmasını devam ettirmek, edebiyata saygı duyan her yazarın ü zerinde dü şü nmesi ve çözü m yolları araması gereken bir konudur.

‘Popü ler’ sözcü ğü dilimize Latince ‘populus’ kökü nden geçmiş anlamını tam olarak karşılayamasa da ‘halka aittam olarak karşılayamasa da ‘halka ait’ ‘halk için’ anlamını taşımaktadır. Dilimize tam anlamıyla Fransızcadan geçmiş olduğunu belirtmekte de fayda var. Genel anlamıyla popü ler olmak, halk tarafından tanınmak ve beğenilmek anlamını taşısa da edebiyat için bu kavram böyle olmaktan çıkıyor.

Popü ler Edebiyatta İki Tip Yazar Arasındaki Fark

Popü ler edebiyat, her yerde olduğu gibi ü lkemizde de popü ler roman olan özel bir tü rden gelişip yayılmıştıtü rden gelişip yayılmıştır. Burada yanlış anlaşılmamak için şunu belirtmekte fayda görü yorum. Tamamen popü ler eserler yazanlar olduğu gibi yü ksek edebi değeri olan eserler yaratarak popü ler olan yazanlar da vardır. Bu iki tip yazar örneği batıda olduğu gibi ü lkemiz edebiyatında da vardır. Bu bağlamda popü ler edebiyata karşı çıkışım ikinci tip yazara olmamıştır. Mesela bir Yaşar Kemal’i, bir Oğuz Atay’ı, birinci tip yazar kategorisine tabiî ki de koyamayız.

Birinci tip yazar örneğinin yaratmış olduğu popü ler edebiyat, gerçek edebiyata her zaman zarazaman zarar vermiştir ve vermeye de devam edecektir. Birinci tip edebiyat sığdır. Hiçbir derinliği ve edebi değeri yoktur. Kolay okunur, kolay satılır ve asla uzun soluklu olmaz. Ç ok sattığı gibi çabuk tü kenir ve sadece yazarını popü lerleştirmekten ve edebiyatı sığlaştırmaktan başka bir işe yaramaz. Birkaç sene içerisinde yazarın yazmış olduğu o eserden hiçbir eser kalmaz.

Deneme Ahmet ŞEFOĞLU

Page 13: İmleç Dergisi

dergisı

Sayfa

12

Edebi değeri yüksek olan popüler yazarlarımızın yani ikinci tip yazarlarımızın eserleri böyle çabuk tükenmez. Çünkü içerisinde derinlik ve edebi sorumluluk vardır. Yaşar Kemal, İnce Memedi 1955 yılında yayımlatmış; Oğuz Atay, Tutunamayanları 1972 yılında yayımlatmıştır. Her iki eserde günümüzde hala konuşulan ve en çok satan eserlesatan eserler arasındadır. Bu da popülerdir fakat edebiyatımıza zarar değil fayda sağlayan eserlerdir. Çünkü diğerleri gibi sığ değildir. Aradaki farkı anlayarak eleştirimizi yapmakta fayda görüyorum.

Popüler edebiyata karşı çıkış, asla halka karşı çıkış değildir. Popüler edebiyatın sığ olanına yani yazıda belirttiğimiz gibi edebiyatı, çabuk tükenen tür yapan popülerliğe karşı çıkıştır. Halkı edebiyattan koparan ve sığlaştıran bu türle savaşmakta aklı başında her edebiyatçıya düşen bir görevdir.

Deneme Ahmet ŞEFOĞLU

Son Olarak Gerçek Edebiyatçının Görevi

Page 14: İmleç Dergisi

ıMLE

ÇEdebiyat ve Mitoloji’de Zühre Yıldızı

Batıya göre Venüs, bize göre Zühre… Güzelliğin ve zarafetin simgesi, Zühre Yıldızı’nın hikayesi biraz gerçek biraz mitolojiktir. Hikâye’ye göre

Sema’da bulunan iki varlık; Harut ve Marut, devamlı insanların zaaflarına yenik düşmelerini, mal sahibi olma hırslarını yererlerdi.

Tanrı bu iki varlığı, hem onları hem de insanları sınamak iç in yeryüzüne gönderdi. Gündüz insan suretiyle yeryüzüne inip, geceleri ise sihirli bir söz söyleyerek göğe çıkan bu varlıklar, yeryüzünde Babil’e inerler. Onları görenler, hem daha önce hiç görmedikleri kadar güzel olan bu varlıklardan çekiniyor, hem de onları yakından görebilmek iç in fırsat kolluyorlardı. Yavaş yavaş insanların arasına karışan Harut ve Marut, insanlara bildikleri sihirleri öğHarut ve Marut, insanlara bildikleri sihirleri öğretmeye başlarlar. Yalnız bir şartları vardır; öğrendiklerini kötü lük iç in kullanmamak.

Zamanla insanlar, bu öğrendikleri sihirleri kullanarak inanılmaz olaylara tanıklık ederler. Harut ve Marut ise Zehra adında bir kadınla tanışırlar. Bu kadın, güzelliğiyle herkesi büyü leyen, afyon içen ve insanları yoldan çıkardığı düşünülen bir kadındır. Gariptir ki bir diğer özelliği de iffetli olmasıdır.

Artık bütün günlerini Zehra ile geç irmeye başlayan Harut ve Marut, onunla beraber şarap ve afyon iç ip eğlenir, geceleri ise sihirli sözü söyleyerek göğe çıkarlar. Deneme Klavye Edebiyatçısı

Sayfa

13

Page 15: İmleç Dergisi

dergisı

Sayfa

14

Deneme Klavye Edebiyatçısı

Bir gün Zehra onlardan, kendisine bela olan bir adamı öldürmelerini ister. Başta bunu kabul etmemelerine rağmen Zehra onlara yüz çevirince yapmak zorunda kalırlar. Ertesi gün yine Zehra’nın yanına giden Harut ve Marut afyon çekip şarap içerler ve Zehra onlardan sihirli sözü söylemelerini ister. Şarabın ve afyonun etkisinde olduklarından olacak sihirli sözü söylerleolduklarından olacak sihirli sözü söylerler. Zehra ortalardan kaybolunca anlarlar ki, çoktan sihirli sözü söyleyip göğe yükselmiş ve bilinen adıyla Zühre Yıldızı olarak yerini almıştır. Zehra’nın etkisinden çıktıklarında ise fark ederler ki; insanları yerdikleri her ne varsa yapmışlardır.

Zehra için şarap içmiş, adam öldürmüş ve sır olan sihirli kelimeyi ona söyleyip göğe yükselmesine sebep olmuşlardır. Zehra gökyüzüne çıkınca, Tanrı Harut ve Marut’u cezalandırarak onları Lut çukurunun tavanına baş aşağı şekilde sonsuza kadar asar. Ç ünkü onlar Zehra’nın güzelliğine kapılıp yapmamaları gereken şeyleri yapmışlardır. Rivayete göre Lut çukurundan günümüzde bile koku gelmekte ve hatta dikkatle dinleyince seslegelmekte ve hatta dikkatle dinleyince sesler duyulmaktadır.

Özellikle divan edebiyatında güzel şeylerden efsunlu olarak bahsedilir, çoğunluklaHarut ve Marut hikâyesine gönderme yapılır. Misal, şair Nedim’in şu beyitini incelersek,

Page 16: İmleç Dergisi

de

ıMLE

Ç

Deneme Klavye Edebiyatçısı

“Sihr ü efsûn ile dolmuşdur derûnun ey kalem Zü lfü Hârut’un demek mümkin ki nâl olmuş sana”

Yani diyor ki: Ey kalemim için sanki sihir ve büyü ile dolmuş, demek ki senin içindeki siyah yer, Harut’un saçlarıyla dolmuş. Nedim burada üslubunu ve şiirlerinin güzelliğini övmek için Harut ve Marut hikâyesine gönderme yapmış, kaleminin sihirlenmiş kadar güzel olduğunu anlatmak istemiştir. Zühre Yıldızı ise mitoloji ve edebiyatta güzelliğin, eğlencenin ve aşkın sembolü olmuştur. Astronomiyle ilgili kısmına bakacak olursak üçüncü göktediolursak üçüncü göktedir ve kutlu, yani parlak bir yıldızdır. İran mitolojisinde adı Nâhid, Yunan mitolojisinde Afrodit, Roma mitolojisinde Venüs adıyla anılan bu yıldıza Orta Asya Türkleri Ç olpan demiştir.

Tabiatın güzelliğini temsil eden bu yıldız pek çok efsaneye ve şiire ilham kaynağı olmuştur.

Sayfa

15

Page 17: İmleç Dergisi

dergisı

Sayfa

16

Merhaba Eski Sevgili

Merhaba eski sevgili, eski yâr'a izi.Merhaba varlığına hayatımı bağladığım kadın!Selam verdim, şaşırma!Dünya küçük , eninde sonunda cıkacaktın ve cıktın karşıma.Tanıyamadın mı yoksa beni?Tabi, bıraktığın gibi değilim, ondandır bu yaban bakışlar.RüzgaRüzgar gibi savurdu gidişin hayatımdaki tüm manâları.Tez yaşlandım tabi, hatırlatayım sana :Beni yıllar önce, Napolyo'nun meşhur sözüne, hani şu "para" denilen lanete değişmiştin, hatırladın mı?Napolyon kesilmiştin de başıma,sevgimi alan olsa satacaktım ugrunda.Sen onu da aramıyordun artık nasılsa.Neyse, eski defterleNeyse, eski defterler kapatılmıştı. Açıp incitmeyeyim nârin sinirlerini.Tekrardan Merhaba Eski Sevgili!Bak elim havada kaldı,almayacak mısın selamı?Bakma öyle garipce ellerime. Merak etme nasır geçıcı hastalık değil. O, üç-beş kuruş kazanmanın derdi, çektığimin bir izi.Eskiden benim de ellerim pamuk gibiydi.Para biPara bir başka oluyor değil mi? Nasılsın görüşmeyeli, gönlün rahat , vicdanın iyi mi? Buldun mu senin gibi bırını? Sormam da hata ya,benden gitmemiş miydin zaten kendin gibi birine?Her isteğini yerine getiriyor mu? Seni mutlu etmek ıcın atıyor mu cebe pamuk eli?Sus ağlama!Gözyaşların yine seni timsahlaştırdı,gözyaşların cok sahte ve kirli!TTemizleyemez ki o zehr-i kalbi.Elim havada boş kalmasın bari, el sallayayım sana, ben gidiyorum bu sefer.Elveda Eski sevgili!...

Şiir Öznur AKILLI

Page 18: İmleç Dergisi

ıMLE

Ç

Sayfa

17

OKUMAK OLSUN KARA SEVDANIZIN ADI

İlkokula başladığımda alelacele okumayı öğrendim ben. Kitapların eşsiz dünyasına bir an önce adım atabilmek adınaydı bu.Öğretmenim bendeki okuma sevdasını fark etmiş olmalı ki sınıf başkanı iken aynı zamanda da kitaplık kolu başkanı yapıvermişti beni.

Sınıf kitaplığındaki kitapları bir çırpıda bitirirdim. ÖğÖğretmenim başka sınıf kitaplıklarından kitaplar getirirdi bana.Çok mutlu olurdum.

İlkokul 1. sınıfta başlayan okuma tutkum bu yaşıma kadar hep devam etti.Sınıfımızdan bir arkadaşım aynı zamanda komşumuzdu.Ağabeyi de benim gibi delicesine okurdu.Okuduğu kitap sayısı o kadar fazlaydı ki; evleri o kadar kitabı almadığı için bodrum katta sırf bu iş için ayrılan bir odaya istif ederdi kitapları.Hayallerimi süslerdi kitap dolu o oda.Beni istif ederdi kitapları.Hayallerimi süslerdi kitap dolu o oda.Beni oraya bıraksınlar gece gündüz aralıksız okuyayım derdim.Ama üç öğün yemeğimi de versinler isterdim. Daha o yıllarda yemekten de taviz vermiyordum gördüğünüz gibi:)

O arkadaşımdan rica ederdim ağabeyinin kitaplarından okumak için bana vermesini söylemesini. Ağabeyi bir kişiye bir defada en fazla beş kitap verirdi, kitapları çok değerliydi zira onun için. Ama bu bana yetmezdi.bu bana yetmezdi.

ReyhanDeneme

Page 19: İmleç Dergisi

Başka bir arkadaşa da rica ederdim, beş kitap da o alır bana verirdi.Ve ben bir çırpıda okuyuverirdim on kitabın onunu da. Arada okuduğum dergi ve gazetelerin ise haddi hesabı yoktu. Doyamazdım bir türlü okumaya, su gibi, hava gibi elzemdi benim için adeta. Apartman çocuğu değildik o yıllarda doya doya oynardık arkadaşlarla.Ben biBen bir ara kayboluverirdim, bir koşu eve gelir, biraz okur, kitaplardan ilacımı alır, yine çıkardım oynamaya. Korkarım ki okumaya doyamadan da göçüp gideceğim bu dünyadan. Hani en güzel örnek iyi yaşamaktır derler ya!

Çocuklarımda yok bendeki karasevda.

Ama ümidimi kesmedim henüz, bir gün mutlaka okuma dünyasının tadını alacaklar.İşte o gün geldiğinde ben dünyaya yeniden doğmuş gibi olacağım.

Bunca zaman zarfında hep karasevdalı kaldım ben okumaya.İsterim ki siz de bu karasevdaya tutulun.Her kitap ayrı bir dünyanın kapısını açsın size.Dertlerinizi, tasalarınızı unuttursun, sevinçlerinizi katlandırsın.tasalarınızı unuttursun, sevinçlerinizi katlandırsın. Canım insanoğlu yaşadıkça oku, okudukça yaşa emi sen!

dergisı

Deneme Reyhan

Sayfa

18

Page 20: İmleç Dergisi

ıMLE

ÇSayfa

19

Gizem Kayahan - SöyleşiGizem Hanım öncelikle tekrar merhaba!

Salih Şahin - Genç yaşınıza rağmen tanınan ve takip edilen bir yazar haline geldiniz. Bizim de takip ettiğimiz üzere yazım hayatına atılmanız hiç beklemediğiniz bir tesadüf sonucu gerçekleşti. Bu tesadüfün yazarlık hayatınızda hiç erken gerçekleştiğini düşündünüz mü?,

Gizem Kayahan - Nasıl hiçbir şey iç in geç değilse, hiçbir şey iç in erken de değildir aslında; yalnızca her şeyin bir zamanı vardır. Erken olarak nitelendirmek yerine doğru zamanda başlayıp başlamadığımı sorguladığım oluyobaşlamadığımı sorguladığım oluyor. Bu denli genç yaşımda bu yola başlamış olmamın artıları var; hatalarımı görmek, bunları düzeltmek ve kendimi geliştirmek iç in önümde uzun yıllar var. Bunları en iyi şekilde kullanmaya ve rotamı en doğru şekilde ç izmeye çalışıyorum.

Salih Şahin - Bir nevi yazarlık artık sizin mesleğiniz diyebiliriz. Fakat şu anda üniversite öğrencisisiniz, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okuyorsunuz. Peki, yazarlık hayatınızı sürdürürken okuduğunuz bölüm üzerine bir meslek edinmeyi düşünüyor musunuz?

Gizem Kayahan - İkinci romanım yayınlandıktan sonra bu düşünceden uzaklaştığımı söyleyebilirim. Hayatımı yazmak üzerine şekillendirmeye başladım lakin nasıl yazarlık hayatıma söyleyebilirim. Hayatımı yazmak üzerine şekillendirmeye başladım lakin nasıl yazarlık hayatıma ani ve sürpriz bir şekilde girdiyse ileride neler olacağını da kestirmek oldukça güç .

S.Ş. - Artık kitapları olan bir yazarsınız sonuçta ve ilk adımı henüz 17 yaşında attınız. Peki, bu adımı atmışken daha edebiyat veya sanat ağırlıklı bir bölüm okumayı tercih etmemenizin bir sebebi var mı?

Gizem Kayahan - Sayısal bölüm mezunu olduğum iç in bu bölümü bile büyük bir puan kaybıyla seçebildim, tek tercih yaptım ve yüzde yüz kararlı bir şekilde Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler okumaya başladım. Bu bölümün bana sosyal ve kültürel olarak bir şeyler katabileceğini düşündüm, gündemi takip edip güncel konularla ilgili doğru sosyal ve kültürel olarak bir şeyler katabileceğini düşündüm, gündemi takip edip güncel konularla ilgili doğru bilgilenmek istiyordum ki, gözlem yeteneğim gelişebilsin, bakış açım artsın. Herman Hesse’nin Bozkırkurdu romanında şöyle bir bölüm var; “Sanırım on dakika kadar bir gazeteye göz attım, başkalarının sözlerini ağzında uzun uzadıya ç iğneyip tükürükle yoğurduktan sonra yutan, ama sindirmeksizin yine kusup atan sorumsuz bir insanın düşüncelerinin gözlerimden geç ip varlığımdan içeri girmesine göz yumdum.” İşte o insanlardan olmak istemiyorum ben; gördüklerimi ve duyduklarımı, bana sunulan bilgileri ve olayları tahlil etme, yanlışlarını ve doğrularını ayırt etme, eleştirme yeteneğine sahip olmak istiyorum. Bu bölümün bana bu yetiyi yanlışlarını ve doğrularını ayırt etme, eleştirme yeteneğine sahip olmak istiyorum. Bu bölümün bana bu yetiyi kazandırabileceğini düşündüm. Zaten edebiyat alanına özel bir ilgim olduğundan araştırmalar yapıyorum ve bol bol okuyorum, zamanla bu alanda kendimi bu şekilde daha da çok geliştirebileceğimi düşünüyorum.

Gizem Kayahan - Söyleşi Salih Şahin

Page 21: İmleç Dergisi

dergisıSayfa

20

S.Ş. - Eleştirme yeteneğine sahip olmak istediğinizi söylüyorsunuz. Peki sizce her yazar eleştirebilmeli midir, gördüklerini, duyduklarını? Sizce eleştiri yeteneği olmayan yazar duyarlı değil midir çevresine ve diğer insanlara karşı?

Gizem Kayahan - Önce eleştiri kavramına açıklık getirmek isterim; eleştirmek derken bize verilen her bilgiyi sorgusuz sualsiz alıp, kendi süzgecimizden geçirmeden hayatımıza yansıtmamaktan bahsediyorum, kötülemek veya her şeyde yanlış bir taraf aramaktan değil. İstediğim şey bu süzgeci nitelikli hale getirmektisüzgeci nitelikli hale getirmektir, benim.Her insan eleştirebilme yeteneğine sahip olmalıdır, çocuklara bile küçük yaşlarda bunlar öğretilmeli. Kişiler her gördüklerini, duygularını, izlediklerini veya okuduklarını tahlil etmeden, sorgusuz sualsiz almamalı. Eleştiri yetisi olmayan kişi olamaz, olmamalı da zaten.

S.Ş. - Ailenizin bu yola girerken sizi itici bir faktör olduğu gerçek… Tabi sizin başarınızla onlarda gururlanıyorlardır. Fakat henüz genç yaşınıza rağmen hem eğitim hayatınızı sürdürürken hem de yazarlık hayatınıza devam etmeniz, ağır bir sorumluluk yüklüyor üzerinize. Bu sorumluluğu yüklenmenizi aileniz nasıl karşıladı veya sizin için endişe duydular mı?yüklenmenizi aileniz nasıl karşıladı veya sizin için endişe duydular mı?

Gizem Kayahan - Bence insan sevdiği işe her daim vakit bulur ve bunu yapmak kişiye ağır gelmez. Yazmak benim için kaçmak, huzuru bulmak ve yolculuklara çıkmak, yeni insanlarla tanışmak ve yeni duygular tatmak... Bu sebeple okumanın yanında bana asla bir yük olmuyor. Tabi ki bunun bir sorumluluk olduğu gerçek lakin son derece keyifli ve yapmaktan asla kaçmayacağım bir olgu. Ailem olmasaydı şu anda burada olamazdım, her zaman bunu belirtiyorum. Muhakkak endişeleri olmuştur ve hala daha vardır ancak bana güvenirler, ben de onlara güvenirim ve her zaman yanımda olacaklarını bilirim. Onların varlığı bana güç ve cesaret onlara güvenirim ve her zaman yanımda olacaklarını bilirim. Onların varlığı bana güç ve cesaret veriyor, beni yüreklendiriyor. Onları gururlandırmak ve mutlu ediyor olmak benim en güçlü motivasyon kaynaklarımdan biri.

S.Ş. - Elbette başarılı, genç ve güzel bir yazarsınız. Kısa süre içerisinde geniş bir hayran kitlesine sahip oldunuz. Dolayısıyla herkesin beklentileri size karşı bir artış gösterdi. Acaba beklentilere karşılık verebilecek miyim hissine kapıldınız mı hiç?

Gizem Kayahan - Söyleşi Salih Şahin

Page 22: İmleç Dergisi

ıMLE

ÇSayfa

21

Gizem Kayahan - Bu endişeye ancak edebi olarak gelişmemin durduğu anda kapılmam mümkün olabilir fakat asla durmayacak çünkü öğrenilecek ve yazılacak öyle çok şey var ki...

Ben okuyucuya içi boş kelimeler veriyorum; kişi kendisiyle dolduruyor, romanda kendinden parçalar bulurken, kendi parçalarını benim cümlelerime katıyor. Hikayeler bir nevi insanın kendini tanımasına yarıyor; olaylar karşısında vereceğiniz tepkileri ölçüyorsunuz ve kendinizi keşfe çıkıyorsunuz.

YYazdıklarım beni tatmin ettiği sürece okuyucunun da kelimelerimi seveceğine inanıyorum. Hep verdiğim bir örnekle açıklayayım; komik bir olay anlatacaksınız karşınızdakine ancak gülmüyor, buz gibi bir çehreyle ve donuk bakışlarla sıralıyorsunuz cümlelerinizi, karşınızdaki bundan ne kadar etkilenip, buna ne kadar gülebilir ki. Oysa hiç de komik olmayan bir olguyu bir şeyler katarak eğlenceli hale getirmeniz mümkün.

Yazmak benim için çok büyük bir özgürlük; istediğiniz kişi olabiliyor, istediğiniz hayatı yaşayabiliyorsunuz. Okunmak ise çok büyük bir şans, ben gerçekten çok şanslıyım ve bunun için herkese sonsuz şükranlarımı sunmak istiyorum. herkese sonsuz şükranlarımı sunmak istiyorum.

S.Ş. - Anlattıklarınızdan yola çıkarak gözlem yeteneğinizin ne kadar gelişmiş olduğunu anlayabiliyoruz. Okuyucuyu bir nevi hayatın gerçeklikleriyle baş başa bırakıyorsunuz. Yani insan karakterleri işlenirken gözünüzde, herkesten bir parça katıyorsunuz içine. Acaba yeni karakterler edinmek, gözlem gücünüzü daha da artırmak için başka ülkeler, başka kıtalar gezerek oradaki hayatlardan eserler sunmayı düşünüyor musunuz?

Gizem Kayahan - Farklı yerler ve farklı insanlar görmek, farklı kültürleri tatmak elbette ki istiyorum, bakış açım gelişsin, kendimi geliştirebileyim diye lakin şu anda bu yalnızca bir düşünce ve hayalden öteye gitmeyen bir istek. gelişsin, kendimi geliştirebileyim diye lakin şu anda bu yalnızca bir düşünce ve hayalden öteye gitmeyen bir istek.

S.Ş. - Yazım hayatınıza roman yazarı olarak adım attınız ve ö yle de devam ettiniz. Eminim okuyucularınızda merak ediyordur bu soruyu. Biz Gizem Kayahan’ı ilerleyen günlerde edebiyatın farklı bir türü üzerine yazı yazarken gö rebilecek miyiz?

Gizem Kayahan - Söyleşi Salih Şahin

Page 23: İmleç Dergisi

dergisıSayfa

22

Gizem Kayahan - Romana kendimi yakın hissediyorum. Özgür bir tür olduğunu düşünüyorum; olayları, kişileri, duyguları ve diğer olguları anlatmak için, okuyucuya sunmak için bol bol şansınız oluyor, bol bol kelimeniz ve sayfanız.

Bir de deneme yazıyorum, blogumda paylaşıyorum. (http://gizemkayahan.blogspot.com/) İleride kitap haline gelir mi bilmiyorum ancak paylaşmadığım denemelerim bekliyorlar ve kızıyorlar bana, okunmak istiyorlar ve içlerini insanlarla yani okuyucuyla doldurmak. Haksızlık etmek istemediğimden, hepsini mürekkep ve sayfayla buluşturmak istemiyor değilim.istemediğimden, hepsini mürekkep ve sayfayla buluşturmak istemiyor değilim.

S.Ş. - Hayatınızı bir film gibi yaşadığınızı söylemişsiniz kendinizden bahsederken. Yani film gibi hayatınızda çeşitli karakterler geçmiştir kameraların önünden. Acaba kitaplarınızı da yazarken hayatınızdan sunduğunuz parçalar, karakterler de barındı mı?

Gizem Kayahan - Film gibi derken bir başka benzetme unsurunu kastetmiştim aslında; bir oyuncu kendini dışarıda bırakıyor ve filme giriyor, karakterin duygularını hissedip onu yaşıyor. İşte ben böyle bir oyuncuyum; yaşadıklarımı yazmıyorum, yaşamak için yazıyorum. Mesela, 3. romanımda olduğu gibi;olduğu gibi; Ali olup Melek’i bir daha göremeyeceğimden kahroluyorum, hayatıma nasıl devam edeceğimi sorguluyorum gecelerce. Melek oluyorum ve çaresizlikten tekrar tekrar ölüyorum, sevdiğim insanların özlemlerine dokunuyor lakin dindiremiyorum. Saliha oluyorum, uzun gecelerde sessizce ağlıyorum kızımı kaybettiğim için, küçük oğlum duymasın hıçkırıklarımı diye çabalıyorum.

İleri düzeyde hayalperestim, kendimi kendi kendimle konuşurken buluyorum, sohbet ediyorum hatta tartışıyorum. Özellikle küçük kardeşim bolca bunlara tanık oluyor. Herkes alıştı artık, yalnızca zaman zaman biraz daha sessiz olmamı istiyorlar.

S.Ş. - KaS.Ş. - Kardeşiniz sizi örnek alıyor mu? Yoksa sizden çok mu farklı kitaplara karşı ?

Gizem Kayahan - Onun için çok iyi bir örnek teşkil ettiğimi düşünüyorum, aramız oldukça iyi olduğundan her şeyi paylaşıyoruz ve gün içinde devamlı birlikteyiz. Ç ok güzel şiir ve şarkı sözü yazıyor. O benden biraz daha şanslı çünkü henüz 11 yaşında olmasına rağmen yeteneğinin farkında olduğumuzdan bu yönde ona şimdiden destek olabiliyoruz. Zamanla kendisine bir yol belirleyecektir.

Gizem Kayahan - Söyleşi Salih Şahin

Page 24: İmleç Dergisi

ıMLE

ÇSayfa

23

S.Ş. - Malum filmler yaşanmışlıklardan doğuyor. Tıpkı sizin hayatınız gibi pek çok yaşanmış hayat hikâ yesi bir anda sinemalar da film olarak gösterime girebiliyor. Acaba Türkiye’nin en genç yazarı olarak size, sizin hayatınızı bir filmde işleme teklifiyle gelseler, buna vereceğiniz tepki ne olurdu?

Gizem Kayahan - Şaşkınlıktan yorum yapamayacağım bir döneme girerdim, ardından bu durum kendini mutluluğa bırakırdı. Hayatımdan ziyade, hayallerim film olabilir belki. Kararımın ne olacağını bilemiyorum çünkü cevap, o anki yaşam şartlarıma bağlı, nerede ve nasıl bir durumda olduğumla doğrudan ilişkili.olduğumla doğrudan ilişkili.

S.Ş - Birinci kitabınız bir aşk romanı, ikincisi polisiye bir roman ve şu anda yazmakta olduğunuz 3. eseriniz ise psikolojik bir roman, eserleriniz arasında süre gelen bu konu farklılıklarının bir nedeni veya sizin için özel bir sebebi var mı? Aşk romanından sonra neden polisiye ve psikolojik romanlar?

Gizem Kayahan - Temelde hepsi duygular üzerine kurulu, hiçbiri salt bir duyguyu veya olguyu anlatan hikayeler değil. Hepsi aşk, ayrılık, hüzün, mutluluk, özlem, nefret ve daha bir takım duygular barındıyor.

Bu durumun sebebi, değişim ve gelişim sürecinde olmam.Bu durumun sebebi, değişim ve gelişim sürecinde olmam. Yazmak için yazmak istemiyorum çünkü bu beni başarısız ve niteliksiz kılar. Araştırmalarım sonucunda yeterli bilgiye ulaştığımı düşündüğüm konu üzerinde yazıyorum. Ayrıca yeni şeyler denemeyi seven kişiliğimin de etkisi büyük.

S.Ş. - Şu anda 3. Romanınızı yazmaktasınız. Okuyucularınız ve tabi ki bizler de büyük bir sabırsızlıkla bitmesini bekliyoruz. Sizin fikrinizce kitabınızın tamamlanması ve raflarda yerini alması için ne kadar daha beklemeliyiz?

Gizem Kayahan - Üçüncü romanımın Eylül sonu gibi biteceğini umuyorum lakin raflardaki yerini alması için geçen süre ne olur kestirmek oldukça güç. Umuyorum ki; bahar ayında yolculuğuna başlasüre ne olur kestirmek oldukça güç. Umuyorum ki; bahar ayında yolculuğuna başlar. Bu arada dördüncü romanımı da yazmaktayım.

S.Ş. - Biraz dördüncü romanınız hakkında bilgi alabilir miyiz?

Gizem Kayahan - Söyleşi Salih Şahin

Page 25: İmleç Dergisi

dergisıSayfa

24

Gizem Kayahan - Dördüncü romanım bizzat birinci şahıstan dinlediğim bir hikayeyi konu alacak. Ö yle bir kitap olacak ki bu; yaşanmıştır, şeklinde not düşmezsem kimsenin olanlara inanabileceğini sanmıyorum. Ben dinlerken bile şaşkınlıklar içerisinde kalmıştım.

Roman henüz tasarım aşamasında, üçüncü romanım bittikten sonra yazım aşamasına geçireceğim.

S.Ş. - Bir yazar olarak k itap ok u m ayı sevdiğiniz çok m u hak k ak ve k itapların insanlar üzerinde k alıcı etk iler bırak tığı söyleniyor. Daha önce ok u du ğu nu z ve sizi çok etk ileyen bir yazar, bir k itap oldu m u ? oldu m u ?

Gizem Kayahan - Belirtmek isterim ki; ben bir kitabın pek çok olguya bağlı olarak nitelendirilmesi taraftarıyım. Yani bir roman nitelikli; neye göre, üslup mu, kurgu mu, dil mi...

Bu sebeple en beğendiğiniz kitap sorusunun cevabı olarak uzun bir liste sunabilirim.

Beni en çok etkileyen bir kaç kitaba gelince; Marguerite Duras’ın Yazmak isimli romanını her zaman elimin altında bulunduruyorum. Onu okumak bana huzur veriyor, içerisinde kendimden çok fazla şey buluyorum. Bir gün muhakkak yazma serüvenimle ilgili, romanlarımın hayatlarıyla ilgili bir kitap yazmak istiyorum. bir kitap yazmak istiyorum.

Audrey Niffenegger’ın Zaman Yolcusunun Karısı isimli romanını seviyorum çünkü ikinci romanıma benzer bir şekilde hikaye iki farklı karakterin bakış açısından işleniyor. İlahi bakış açısına benzetiliyor lakin öyle değil; ilahi bakış açısında yazar her şeyi bilir, karakterlerin hislerinin hepsini sebepleriyle birlikte açıklayabilir lakin bu tarzda karakterlerin kendilerini tahlil etme çabalarını okuma şansını elde ediyorsunuz ve bence bu bir zenginlik. Ayrıca hikayenin oturduğu kurgu tabanı müthiş.

SabahattinSabahattin Ali’nin, Kürk Mantolu Madonna’sının üslubuna ve duyguların işleniş tarzına hayranım.

1 6. Hepim iz zam anla u zayıp g iden bir değişim in içinde bu lu yoru z bazen k endim izi. Gerek du yg u sal yönden olsu n, g erek k onu şm alarım ızla olsu n g erek se de düşüncelerim izle olsu n bu değişim i an be an hissedebiliyoru z. Ç oğu k işi bu na büyüm ek , olg u nlaşm ak diyor daha ve daha fazla… Pek i, siz bu işe ilk başladığınız g ünden, bu g üne k endinizde böyle bir değişim hissettiniz m i?

Gizem Kayahan - Söyleşi Salih Şahin

Page 26: İmleç Dergisi

ıMLE

ÇSayfa

25

Gizem Kayahan - B ir rom ana başladığım an ile bitirdiğim an arasında bile çok büyü k fark lar olu yor ve g enelde bu sebeple yazdık larım ı ok u m ak ta zorlanıyoru m , değiştirm ek istiyoru m am a büyü k çaplı değişik lik ler yapm anın yanlış oldu ğu nu düşünüyoru m çünk ü rom ana sayg ısızlık etm iş g ibi hissediyoru m .

Fark etm işsinizdir; rom anlarım dan g enellik le ü çüncü şahıs olarak bahsederim , yolları derim , ok u yu cu ları, hayatları... B u nu n sebebi; her k itabım ın fark lı bir hayatı vardır bence, hepsinin k endine ait ok u yu cu su , beğeneni, beğenm eyeni vak endine ait ok u yu cu su , beğeneni, beğenm eyeni var, hepsi k endilerine ait bir yol çizerler. B ir k işi Gizem Kayahan’ı ok u m u yor olabilir am a Denizin Külleri’ni ok u m u ş ve beğenm iştir, k itlelerce k onu şu lu yordu r, tartışılıyordu r. Onları çocu k larım olarak g ö rüyoru m , yö nlendiriyoru m büyütüyoru m ve sonra k endi yollarına g idiyorlar. Yayım landık tan sonra k itap bir anlam da artık ok u yu cu ya ait olu yor. İşte bu sebepten ö türü bitirdik ten sonra üzerlerinde fazla değişik lik yapm ak istem iyoru m , onu yazark en öğrendik lerim le yeni bir taneye başlıyoru m . B ö ylece ik i rom an arasındak i g elişim im i izlem iş de olu yoru m bir yandan.

B u g elişm enin ve değişm enin asla bitm eyeceğini sö ylem iştim çünk ü bu olg u lar olm azsa zam ana B u g elişm enin ve değişm enin asla bitm eyeceğini sö ylem iştim çünk ü bu olg u lar olm azsa zam ana k atılırım ve yok olu p g iderim .

S.Ş. - Son olarak sizin gibi olmak isteyen, sizin yakaladığınız başarıyı yakalamak isteyen pek çok genç yazar arkadaşımız var. Onlara verebileceğiniz tavsiyeleriniz var mı?

Yapam ayacağım , sö zcüğü son derece basit bir sö zcü k ; sö ylenm esi ve yazılm ası k olay, zik retm esi yalnızca anlık am a etk isi ö yle büyü k ve derin k i; insanın tü m istek lerine, arzu larına, hayallerine k et vu ru yor ve ilerlem eyi du rdu ru yor. B aşaracağım , yapacağım , sö zcüğü de son derece basit, etk isi büyü k ve derin; insanı m otive ediyoediyor, yürek lendiriyor, cesaretlendiriyor. B elk i yazm ak için değil am a yazılanların ok u nm asına izin verm ek için işte bu nlar g erek li. İstiyor olm anıza rağm en başaram ayacağınızı düşünüyorsanız yazm ak sizin için yalnızca bir hayal olarak k alır. Kendinize inanıyorsanız hayaliniz bir hedefe dönüşür ve bu hedefe doğru yol alm aya başlarsınız. Kendinize g üvenin ve k ork m ayın! B en yetenek u nsu ru nu n g erçek liğine inanıyoru m yalnız sadece bu nu nla başarılı olm ak m ü m k ün değil, k endinizi B en yetenek u nsu ru nu n g erçek liğine inanıyoru m yalnız sadece bu nu nla başarılı olm ak m ü m k ün değil, k endinizi g eliştirm eli, asla du rm am alı, devam lı ilerlem ek için çaba sarfetm elisiniz. B ol bol ok u m alısınız. Nitelik li ok u m anın önem ini de vu rg u lam ak isterim ; yalnızca ok u m u ş olm ak için k itap bitirm enin bir anlam ı yok ; ok u nanlardan bir şeyler alm ak , bir şeyler öğrenm ek çok ö nem li.

Gizem Kayahan - Söyleşi Salih Şahin