41
İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRK İLKELERİ -1- DERSİ EK BİLGİLER TERİMLER SÖZLÜĞÜ RÖNESANS(Yeniden doğuş): Avrupa’da orta çağdan sonra bilim ve sanat alanında hümanizmin etkiyle meydana gelen yenileşme çığırı. Yaşadığımız çağın başlangıcı sayılır. REFORM: ( Düzeltme, iyileştirme, ıslahat). Reform, 15. ve 17. yüzyıl boyunca tüm Avrupa'yı etkileyen Katolik Kilisesi' ne karşı yapılmış dinsel bir harekettir. Reform hareketinin önderi Alman teolog ve filozof Martin Luther’dir. Martin Luther Roma’ya yaptığı bir ziyaret sırasında Papa’nın Hıristiyanları kandırdığını, haksız olarak zevk ve lüks içinde bir hayat yaşadığını fark ederek, Hıristiyanlığın amacına dönmesi gerektiğini söyledi ve Roma Kilisesi’ne (Katolikliğe) karşı ilk “Protestan”isyanını başlattı. 1555 yılında Almanya’nın Augsburg şehrinde imzalanan Augsburg Barış Antlaşması, Luther’in Protestanlık mezhebinin dolaylı olarak, Katolik mezhebinden ayrıldığı antlaşmadır. Reform'un Sonuçları: Avrupa'da mezhep birliği bozuldu. Katolik ve Ortodoks Mezhepleri yanında Protestanlık, Kalvenizm ve Anglikanizm mezhepleri ortaya çıktı, mezhepler arasında çatışmalar başladı. Din adamları ve kilise eski itibarını kaybetti. Katolik Kilisesi, kendisini yenilemek ve düzenlemek zorunda kaldı. Eğitim-öğretim faaliyetleri kiliseden alınarak laik bir eğitim sistemi kuruldu. Katolik Kilisesi'nden ayrılan ülkelerde kilisenin mallarına ve topraklarına el konuldu. Papa ve kilisenin Avrupa kralları üzerindeki etkisi sona erdi ve Avrupa'da siyasal bölünmeler yaşandı. Papanın bu gücü kaybetmesi, Haçlı Seferleri'nin düzenlenmesini engellemiştir. 1

ikmyo.edu.trikmyo.edu.tr/upload/dokumanlar/EK_BILGILER_INK_TAR_.docx · Web viewmel haklarına kavuştu. D. Büyük devletlerin dış müdahalesini önleyeceği yerde daha da artırdı

  • Upload
    dotruc

  • View
    221

  • Download
    1

Embed Size (px)

Citation preview

İNKILAP TARİHİ VE ATATÜRK İLKELERİ -1- DERSİ EK BİLGİLER

TERİMLER SÖZLÜĞÜ

RÖNESANS(Yeniden doğuş): Avrupa’da orta çağdan sonra bilim ve sanat alanında hümanizmin etkiyle meydana gelen yenileşme çığırı. Yaşadığımız çağın başlangıcı sayılır.

REFORM: (Düzeltme, iyileştirme, ıslahat). Reform, 15. ve 17. yüzyıl boyunca tüm Avrupa'yı etkileyen Katolik Kilisesi' ne karşı yapılmış dinsel bir harekettir. Reform hareketinin önderi Alman teolog ve filozof Martin Luther’dir. Martin Luther Roma’ya yaptığı bir ziyaret sırasında Papa’nın Hıristiyanları kandırdığını, haksız olarak zevk ve lüks içinde bir hayat yaşadığını fark ederek, Hıristiyanlığın amacına dönmesi gerektiğini söyledi ve Roma Kilisesi’ne (Katolikliğe) karşı ilk “Protestan”isyanını başlattı. 1555 yılında Almanya’nın Augsburg şehrinde imzalanan Augsburg Barış Antlaşması, Luther’in Protestanlık mezhebinin dolaylı olarak, Katolik mezhebinden ayrıldığı antlaşmadır.

Reform'un Sonuçları:

Avrupa'da mezhep birliği bozuldu. Katolik ve Ortodoks Mezhepleri yanında Protestanlık, Kalvenizm ve Anglikanizm mezhepleri ortaya çıktı, mezhepler arasında çatışmalar başladı.

Din adamları ve kilise eski itibarını kaybetti. Katolik Kilisesi, kendisini yenilemek ve düzenlemek zorunda kaldı. Eğitim-öğretim faaliyetleri kiliseden alınarak laik bir eğitim sistemi kuruldu. Katolik Kilisesi'nden ayrılan ülkelerde kilisenin mallarına ve topraklarına el konuldu. Papa ve kilisenin Avrupa kralları üzerindeki etkisi sona erdi ve Avrupa'da siyasal

bölünmeler yaşandı. Papanın bu gücü kaybetmesi, Haçlı Seferleri'nin düzenlenmesini engellemiştir.

Katolik ülkelerde yeni mezheplerle mücadele için Engizisyon Mahkemeleri kuruldu. Protestan krallar ve prensler, din işlerinin mutlak hakimi oldular. Reform hareketleri, Avrupa'yı siyasi yönden zarara uğratmıştır. Şarlken'in Osmanlı

Devleti üzerine yapmayı planladığı Haçlı Seferi bölünmelerden dolayı gerçekleşmemiştir.

Mezhep savaşları Osmanlı’nın Avrupa’da ilerlemesini hızlandırmıştır.

ISLAHAT(Reform): Mevcut düzene ve devletin temel yapısına dokunulmadan yapılan yüzeysel değişikliklerdir. Saltanatı kaldırmadan padişahın yetkilerinin kısıtlanması gibi.

İHTİLAL: Mevcut düzenin kanunlara uymaksızın ve kuvvet kullanılarak yıkılmasıdır. İhtilal, devrimin zorunlu ve ilk aşamasıdır. Mevcut düzenin yıkılmasıyla ihtilal sona erer ve yıkılanın yerine yenisini kurma aşaması ,yani devrim başlar.

1

DARBE: Ülkeyi yöneten kişilerin silahla ve zor kullanılarak görevlerinden alınmasıdır. Osmanlı Devleti’nde 1913 yılında gerçekleşen Bab-ı Ali Baskını sadece sadrazam görevinden alındığı için bir Hükümet darbesidir.

DEVRİM(İNKILAP): Bir milletin sahip olduğu siyasi,sosyal ve askeri alanlardaki kurumları devlet eliyle, makul ve ölçülü metodlarla köklü bir şekilde değiştirilmesine denir. Genellikle ihtilalle yıkılan düzenin yerine yeni ve ileri bir düzen kurulması ya da bir devletin dayandığı temel ilkelerin ve toplumun yaşam düzeninin hızla değişmesidir.

İSYAN: Devletin yönetimine ve yasalarına karşı gelme, baş kaldırma, ayaklanma. (Örneğin; Patrona Halil İsyanı, 31 Mart ayaklanması vb.)

EVRİM: Bir toplumun yavaş yavaş değişmesidir. Yöneticilerin yeri ve zamanı geldiğinde yenilik yapmasıyla yüzyıllar süren bir değişim yaşanır.

FEODALİZM : Merkezi yönetimin olmadığı, yetkilerin tamamının feodal beyler (derebeyleri) tarafından bölüşüldüğü, toprağa dayalı sınıfsal farkların, eşitsizliğin var olduğu bir düzendir. Koruyan (Süzeren) ve Korunan (Vassal) ilişkisi vardır.

BURJUVA: Köylü, işçi ya da soylu sınıfına dahil olmayıp, sosyal statüsünü ve gücünü, eğitiminden, işveren konumundan ve zenginliğinden alan kentli kişi. Bu kimselerin oluşturduğu sosyal sınıfa BURJUVAZİ denir. Bu kavram karl marx ve friedrich engels tarafından yazılan Komünist Manifesto'da "kapitalist orta sınıf" anlamında kullanılmıştır.

MODERNLEŞME : Eski zamanların toplum tipinden günümüzdeki toplum tipine doğru bir değişme anlamındadır. Bilim ve teknolojiye dayalı olarak toplumun farklılaşması sürecidir.

POST-MODERNİZM : Modernizmin temel ilkeleri olan bilimsel bilgi ve teknolojinin dışında, ulus-devlet anlayışına, endüstriyalizme, kapitalizme, bürokrasi ve uzmanlaşmaya karşı gelen; buna karşın parçalılığa, farklılığa, etnikliğe, alt kültürlere ve yerelliğe ayrıcalık tanıyan bir harekettir.

KÜRESELLEŞME (Globalizm): Coğrafyanın toplumsal ve kültürel düzenlemelere dayattığı kısıtlamaların azaldığı insanların bu azalmayı giderek daha çok fark etmeye başladıkları bir toplumsal süreçtir. Küreselleşmeyle ulus devletin hakimiyeti gerilemiştir. Dünya çapında enformasyon ağının gelişmesiyle küresel çaplı bir kültürel sistem ortaya çıkmıştır.

KAPİTALİZM : Devletin ekonomik faaliyetlere müdahalesinin olmadığı, piyasadaki fiyatların arz ve talebe göre kendiliğinden oluştuğu, ekonomik liberalizmin zorunlu sonucu olan düzendir.

LİBERALİZM : Bir ülkedeki ekonomik ve siyasi faaliyetlerin özgürce gerçekleşmesidir.

KOMÜNİZM : Sanayi devriminin beraberinde gelen sorunları çözme ve işçi sınıfını sömürülmesini engelleme amacıyla ortaya çıkan akım, özel mülkiyete karşı çıkmış, her

2

şeyin halk adına devletin denetiminde olmasının doğruluğunu savunmuştur. Tek parti ve tek siyasi görüş vardır. Katı bir devletçiliktir. Rusya’da 1917’ de kurulmuştur.

SOSYALİZM : Sosyalizm, iktidar ve üretim araçlarının halk tarafından kontrol edildiği bir toplum fikrine dayanan düşünce sistemidir. Siyasi bir terim olması nedeniyle, sınıfsız bir toplumun oluşturulması amacıyla, devrim ya da toplumsal evrimle örgütlü bir emekçi sınıf kurulmasıyla doğrudan bağlantılıdır. Marksist teoride sosyalizm, kapitalizmin yerini alacak ve daha sonra sosyalist yapı kendiliğinden söneceğinden komünizme dönüşecek bir topluma işaret eder.

SOSYAL DEMOKRASİ: Sosyal Demokrasi, reformist ve tedrici metotlarıyla birlikte demokratik toplumculuğu kurmayı hedefleyen politik bir ideolojidir. Bir başka tanımlanma biçimine göre sosyal demokrasi, kapitalizmin neden olduğu eşitsizlik ve adaletsizlikleri demokratik sistem içinde kabul edilebilir düzeye indirmeyi amaçlayan siyasi ideolojidir.

FAŞİZM: Temel felsefesi “herşey devlet içindir, hiçbir şey devlete karşı ve devlet dışında değildir” şeklinde olup devleti herşeyin üstünde tutan baskıcı devlet şeklidir. Faşizm, ilk olarak Benito Mussolini tarafından Ulusal Faşist Parti'nin kurulmasıyla ortaya çıkmış ve 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam etmiştir. Faşizm, sosyalist fikirleri, sağcı ve milliyetçi unsurlarla birleştirerek; komünizme, marksist sosyalizme, liberalizme, demokrasiye ve geleneksel sağcı muhafazakârlığa karşı olarak ortaya çıkmıştır.

NASYONAL SOSYALİZM (Nazizm) (Ulusal sosyalizm): Etnik milliyetçilik ile sosyalizmi birleştiren, ırkçı, anti-kapitalist, antisemitik ve anti-Marksist bir dünya görüşüdür. 20. yüzyılın başlarında Benito Mussolini'nin sistemini örnek alarak Almanya’da Adolf Hitler tarafından kurulan ve 2. Dünya Savaşı’nın sonuna kadar devam eden nasyonal sosyalizm; otoriter devlet üzerine kurulu radikal milliyetçi bir siyasi ideolojidir.

PARLAMENTER SİSTEM: Parlamenter sistem ya da parlamenterizm yasamanın parlamentoya ait olduğu, yürütmenin de parlamentonun denetiminde olduğu sistemdir. Başkanlık ya da Yarı başkanlık sistemi parlamenter sistem sayılmazlar. Seçmen parlamentoyu, parlamento da başkanı seçer. Başkan da hükümeti oluşturur. Salt çoğunluk sağlanmazsa güven oyu uygulamasına gidilir. Türkiye parlamenter bir ülkedir. En belirgin uygulandığı yer İngiltere'dir.

ÜMMETÇİLİK : Birden çok farklı milleti din duygusuna göre bir arada tutan anlayıştır. Ulusçuluk anlayışına ters düşer.

MİLLET (ULUSÇULUK-ULUSALCILIK): Aynı toprak parçası üzerinde yaşayan, ortak bir geçmişe, kültüre, kader birliğine ve ortak bir gelecek hedefine sahip olan insanlardır.

HALK : Bir milleti oluşturan, çeşitli meslek ve toplumsal grupların içinde bulunan insan topluluğuna halk denir.

3

MİLLİYETÇİLİK: Her ulusun kendi devletini kurup kendi isteğine göre kendisini yönetmesidir.

PANİSLAVİZM : Akdeniz’e açılarak sömürge yollarını ele geçirmek isteyen Rusya’nın, Slav ve Ortodoksları tek bir çatı altında toplama politikasıdır. Panislavist politikaya, imparatorluklarında Slav ve Ortodoks halkı barındıran Avusturya-Macaristan ve Osmanlı İmparatorlukları karşı çıkmıştır.

MANDA ve HİMAYE : Manda, kelime anlamı olarak vekalet etmek demektir. Kendi kendini yönetemeyen toplumların başka bir devlet tarafından yönetilmesidir. Başka bir devletin egemenliği söz konusu olduğundan bağımsızlığa aykırıdır.

EGEMENLİK : Karar verme ve söz hakkına sahip olma yetkisi anlamına gelir. Bir yerde karar verme yetkisi kimde ise egemenlik ondadır. Demokrasilerde, egemenlik ulusa aittir, yönetme ve karar verme yetkisi milletindir. Buna ULUSAL EGEMENLİK denir. Millet kendi kendisini meclislere seçtiği milletvekilleri aracılığıyla yönetir.

BAĞIMSIZLIK : Bir devletin içeride ve dışarıda; siyasi, ekonomik, askeri ve kültürel açıdan hiçbir devletin egemenliği altına girmeyişidir. Bağımsız devlet, ülke içinde ve dışında özgürce kararlar alır.

EMPERYALİZM : Bir milletin, başka bir milleti siyasi ve ekonomik egemenliği altına alarak yayılmasıdır. Sanayi devrimi ile ortaya çıkmış, I.Dünya Savaşı sırasında yaygınlaşmıştır.

ÖZERKLİK : İç işlerinde serbest, dış işlerinde merkeze bağlı olmak.

MERKEZİ YÖNETİM : Bütün karar ve uygulamaların tek bir yerden belirlendiği düzendir.

PARLAMENTER SİSTEM: Parlamenter sistem ya da parlamenterizm yasamanın parlamentoya ait olduğu, yürütmenin de parlamentonun denetiminde olduğu sistemdir. Başkanlık ya da Yarı başkanlık sistemi parlamenter sistem sayılmazlar. Türkiye parlamenter bir ülkedir. En belirgin uygulandığı yer İngiltere'dir. Seçmen parlamentoyu, parlamento da başkanı seçer. Başkan da hükümeti oluşturur.

DEMOKRASİ : Halkın doğrudan ya da temsilcileri aracılığıyla kendi kendini yönetmesidir. Bu siyasal sistemde farklı düşüncelere yaşam hakkı vardır. Demokrasinin gelişmesinde orta sınıfın zenginleşmesi, kitle iletişim araçlarının gelişmesi, düşünce akımlarının yaygınlaşması, demografik (nüfus) nedenler etkili olmuştur.

DEMOKRASİNİN UNSURLARI

– Eşitlik, – Halk Egemenliği, – Özgürlük, – Güçler Ayrılığı İlkesi, – Siyasal Partiler , – Baskı Grupları, (Sendikalar, Odalar, Dernekler, Vakıflar, Barolar, Basın ve yayın organları) – Parlamento, – Seçim,

4

DEVLET :

DEVLET; Ülke adı verilen belirli bir toprak üzerinde yaşayan insan topluluklarının bir egemenlik anlayışı ve hukuku içinde oluşturdukları siyasi ve hukuki örgütlenmedir.

DEVLETİ OLUŞTURAN UNSURLAR:

Halk - Ülke(toprak) - İktidar

DEVLET BİÇİMLERİ:

A) DEVLET-DİN İLİŞKİSİNE GÖRE:

• TEOKRATİK DEVLET – Devlet otoritesi, kaynağını dinsel kurallardan alır. Egemenliğin kaynağının dine dayandığı devlet biçimi. Din adamlarının sözü geçer. Her şeye din adamları karar verir.

• LAİK DEVLET – Din ve devlet işlerinin birbirinden ayrıldığı devlettir.

B) İÇ YAPISINA GÖRE

• TEK DEVLET (ÜNİTER DEVLET)- İnsanlar tek bir siyasi otoriteye bağlıdır. Devlet sınırlarının her yerinde aynı yasalar geçerlidir.

• TOPLU DEVLET (FEDERAL DEVLET)- Birden fazla devletin ortak bir anayasa altında birleştiği devletlerin oluşturduğu devlet biçimidir. Bu tip devletlerde ayrıca her federasyonun kendi anayasası, yürütme ve yargı organları vardır. (Örn.: Almanya, ABD, Kanada, Avusturya, İsviçre, Avustralya, Rusya)

C) EKONOMİK YAPISINA GÖRE

• KAPİTALİST DEVLET – Serbest yaşama koşullarında kâr esasına dayanan, siyasal hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı üretim araçlarında özel mülkiyetin esas olduğu devlet biçimidir. Kapitalist devlet, kişi hak ve özgürlüklerini (liberalizm); sosyal devlet, ekonomik eşitliği temel alır.

• SOSYALİST DEVLET – Ekonomik faaliyetlerin devlet tarafından düzenlendiği, üretimin toplumsal ihtiyaçlara göre gerçekleştirildiği, üretim araçlarında devlet mülkiyetinin esas olduğu devlet biçimidir.

KARMA EKONOMİ(SOSYAL DEVLET): Özünde kapitalist sistemi barındırmakla beraber özel girişimin yanı sıra devlet de ekonomik faaliyetlerde yer alır.

D) EGEMENLİK BİÇİMİNE GÖRE

5

MONARŞİK DEVLET(MUTLAKİYET): Egemenliğin tek kişiye ait olduğu devlettir. Siyasi otoritenin genellikle miras yolu ile bir kişinin üzerinde toplandığı devlet düzeni veya rejim, tek erklik.

OTOKRATİK DEVLET – Yasama, yürütme ve yargı gücünün bir kişi, bir hükümdarın elinde bulunduğu devlettir. Otokrasi, monarşinin bir çeşididir. Yönetici, bütün siyasî yetkileri tek başında elinde bulundurur. Fakat monarşinin aksine, yönetim miras yoluyla kalmamış kişi tarafından ele geçirilmiştir. Otokrat (buyurgan) rejimlerin temel özelliği, yönetimlerin halk adına karar vermesi, iyi, doğru ve güzel olanları dayatması, buna karşın halkın sorunlarını çözümlemeyi de üstlenmesidir.

MEŞRUTÎ DEVLET(MEŞRUTİYET): Hükümdarla beraber ,seçimle gelen bir meclisin de var olduğu, yazılı kurallara sahip bir düzendir. Özellikle XVIII. yy. sonlarında doğmuştur. Meşrutîyet rejimine göre, hükümdarın yetkileri, yazılı bir anayasa ile tanımlanmış ve sınırlanmıştır. Bu monarşi genellikle «parlamenter»dir ve demokrasiye pek yakındır. Günümüzde bazı ülklerde bu sistem uygulanmaktadır. Bu ülkelerde kral, devletin simgesi olarak kalır, ancak yürütme yetkisini bir hükümete bırakır. Hükümet de halk tarafından seçilmiş bir millet meclisinin kararlarına uymak zorundadır. Örneğin; Hollanda, Danimarka, İngiltere, İspanya, İsveç ve Belçika'da, durum böyledir.

OLİGARŞİK DEVLET : Egemenliğin belli bir sınıf veya gruba ait olduğu devlet biçimi. DEMOKRATİK DEVLET – Yasama yürütme ve yargı gücünün halkın elinde bulunduğu

devlettir. Demokrat (katılımcı) rejimlerin temel özelliği ise halkın kendisi için iyi, doğru ve güzel olanlara karar vermesi, sorunlarının çözümlerini kendisinin üretmesi, yönetimlerin de bu çözümlerin hayata geçirilmesi için -varsa- engelleri ortadan kaldırmasıdır. Demokrasilerde, toplumun sorunlarına karşı ürettiği çözümlerin yönetimlere iletilmesi için temsilcilerini kullanması, bu rejimlerin belirgin özelliğidir.

DEMOKRATİK DEVLETİN ÖZELLİKLERİ : Bir devletin demokratik olabilmesi için laik, sosyal ve hukuk devleti özelliklerini taşıması gerekir.A– LAİK DEVLET : Laik devlet, devlet yönetiminde dini kurallardan bağımsız hareket eder. Yurttaşlarının inanç ve ibadetlerini özgürce yapabilmelerini sağlar. Yurttaşlar istedikleri dine inanabilirler. Devletin resmi dini yoktur.B– SOSYAL DEVLET : Devlet ,yurttaşlarının eğitim, sağlık, konut ve sosyal güvenlik gibi gereksinimlerini karşılamak zorundadır.C– HUKUK DEVLETİ : Devletin anayasal ve yasal düzenlemelerinin önceden saptanmış nesnel hukuk kurallarına uygun biçimde oluşturulması ve üst mahkemelerde denetlenmesidir.

• CUMHURİYET: Milletin, egemenliği kendi elinde tuttuğu ve bunu belirli süreler için seçtiği milletvekilleri aracılığıyla kullandığı devlet biçimidir.

6

• CUMHURİYETÇİLİK : Demokrasinin temel ilkelerinden birisi olup halkın kendi kendisini yönetmesi yanlısı olması durumudur.

ULUS DEVLET

ULUS DEVLET : Ulus devlet, meşruiyetini bir ulusun belli bir coğrafi sınır içindeki egemenliğinden alan devlet şeklidir. Devlet politik ve jeopolitik bir varlık, ulus ise kültürel ve/veya etnik bir varlıktır. Ulus devlet kavramı ise bu ikisini belli bir coğrafyada örtüştürür, ve böylelikle kendisinden önce gelen devlet yapılarıyla büyük ölçüde farklılaşır.

Tarihteki diğer devletlerden farklı olarak, ulus devlet modelinde devleti oluşturan tüm vatandaşların ortak bir dil, ortak bir kültür ve ortak değerleri paylaşması esastır. Ayrıca ulus devlet kavramı her milletin kendi kaderini tayin ve otonomi hakkına sahip olduğu fikrini içerir. Bu özelliğiyle dünyadaki birçok milliyetçi harekete ilham kaynağı olmuştur.

Ulus devletin ortaya çıkışı :

Genellikle ulus devletin Fransız Devrimi sırasında tarih sahnesine çıkmış olduğu kabul edilir. Bu aynı zamanda feodalizmden kapitalizme geçiş sürecini belirleyen dönemdir.

Feodal devlette egemen olan meşruiyet anlayışına göre devletin sahibi ve meşruiyetin kaynağı monarşi idi. Feodal sistemin zayıflamaya başlamasıyla birlikte güçlenen burjuvazi sınıfı, politik etkinliğini pekiştirmek için kitlelerin desteğini arkasına almak zorunda idi. Buradan hareketle egemenliğin kraldan alınarak halka verilmesi süreci içinde milliyetçi akımların güç kazanması, milli egemenlik fikrinin kitlelerde geniş yankı bulmasını sağlamıştır.

19. yüzyıl Avrupa'sında Sanayi devrimi, yazılı basının gelişimi ve öğretimin kurumlaşması gibi etkenlere bağlı olarak ortak dil, kültür ve değerlerin yaygınlaşmasının önü açılmıştır. Bunlar da ulus devletin oluşumunu hızlandıran etmenlerdir. Bugün anladığımız anlamda devlet (Modern Devlet) 16. yüzyılda ortaya çıkmıştır.

7

OSMANLI DEMOKRASİ HAREKETLERİ

Osmanlı devleti, 16. Yüzyıla gelindiğinde(Kanuni Sultan Süleyman döneminde), üç kıtada 20 milyon km2’ye hükmeden bir imparatorluk haline gelmişti. Fakat bu arada Avrupa ülkeleri, 15. ve 16. yy.larda rönesans ve reform hareketleri, coğrafi keşifler, matbaanın icadı, Afrika ve Asya’nın zenginliklerinin taşınması, sömürgecilik, Afrika’nın kara derili insanlarının gücünün kullanılması sonucunda her yönden çok güçlenmişlerdi. Sonucunda ekonomik, sosyal,kültürel ve askeri yönden gittikçe güçleniyorlardı. İçine kapalı bir devlet olan Osmanlılar, bunu ancak 1683’te İkinci Viyana Kuşatmasında yenilince anladılar.

İkinci Viyana Kuşatması sonucunda Osmanlılara karşı Kutsal Roma-Cermen İmparatorluğu ile Avusturya, Venedik, Lehistan ve Rusya Kutsal İttifak devletleri adıyla birleştiler. 1683-1698 yılları arasındaki Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları'nın sonucunda 1699 yılında Karlofça Antlaşması imzalandı. Karlofça Antlaşması Osmanlı İmparatorluğu'nun batıda büyük çapta toprak kaybettiği ilk antlaşmadır. Osmanlı devleti bu anlaşmadan sonra Gerileme Dönemi’ne girdi.

Osmanlı devletinin savaş tazminatı ödemek zorunda kaldığı ilk antlaşma ise, 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda imzalanan 1774’te Küçük Kaynarca Antlaşmasıdır. Osmanlı Devleti bu antlaşma ile Avrupa devletlerinin üstünlüğünü kabul etmiştir.

Bu arada Osmanlı devleti ekonomik yönden de bir çöküş içindeydi. Ekonomik çöküşün nedenleri şunlardı:

A.Savaşların kaybedilmesi ve savaş tazminatı ödenmesi, B. Sanayi İnkılâbıyla gelişen Avrupa’ya ayak uydurulamaması, C. Kapitülasyonların olumsuz etkisi D. Alınan dış borçların ödenememesi

Osmanlı devleti, Avrupa ile arasındaki medeniyet farkının giderek açıldığını görünce 18. yüzyılın başlarından itibaren Islahat(reform) hareketlerine başladı. Sultan III. Ahmet (1703-1730) döneminde, özellikle Lâle Devrinde (1718-1730), başta 1727’de İbrahim Müteferrika tarafından ilk matbaanın kurulması olmak üzere edebiyat, kültür ve sanat alanında

8

gelişmeler oldu. Ama bu dönem 1730’da bu yeniliklere karşı olanların düzenlediği Patrona Halil İsyanı ile sona erdi.

I.Mahmut (1730-1754) döneminde, Lale Devri'nde başlayan ve Patrona Halil İsyanı ile kesintiye uğrayan ıslahat hareketleri, daha sonraki hükümdarlar döneminde de özellikle Fransız ordusu örnek alınarak askeri alanda sürdürüldü. Askeri alanda mühendis ve deniz subayı yetiştirmek üzere 1773 yılında, bugünkü adı İstanbul Teknik Üniversitesi olan Mühendishane-i Bahrî-i Hümâyûn kuruldu. Askeri tesisler geliştirildi. Fransız ordusu tarzında yapılanmaya gidildi, askeri kıyafetlerde değişiklikler yapıldı.

En önemli ıslahat hareketleri III. Selim (1789-1807) döneminde yapıldı. Askeri alanda özellikle subay yetiştirilmesine önem verildi, askeri eğitim kurumları ve tesisler geliştirildi. Yeniçerilerin ıslahatıyla ilgili 72 maddelik bir ferman yayınlandı. En önemli ıslahat hareketi ise, yeniçerilerin yanısıra Nizam-ı Cedid (Yeni Düzen) adıyla düzenli bir ordu kurulması oldu. 1807 yılında yeniçeriler Nizam-ı Cedit ordusunun kaldırılması talebiyle Kabakçı Mustafa'nın liderliği altında ayaklandılar. III. Selim Nizam-ı Cedit ordusunu dağıttı ve 1807 yılında tahttan çekilmek zorunda kaldı. Yerine IV. Mustafa (1807-1808) geçti.

Nizam-ı Cedid taraftarlarından Rusçuk ayanı Alemdar Mustafa Paşa bu kargaşaya son vermek ve III. Selim'i tekrar tahta geçirmek amacıyla bir ordu oluşturarak İstanbul'a yürüdü. IV. Mustafa, III. Selim’i boğdurttu. Bunun üzerine Alemdar Mustafa Paşa, boğdurulmaktan kurtulan II. Mahmud’u (1808-1839) tahta çıkardı. II. Mahmut III. Selim'in yapmak istediği yenilikleri yapmakla kalmadı, III. Selim'in canına mal olan yeniçerileri de ortadan kaldırmayı başardı.

Avrupa'da ortaya çıkan milliyetçilik akımı; bilim ve teknikteki gelişmeler ve hızlı sanayileşme Osmanlı İmparatorluğu'nu her geçen gün daha zor durumda bırakıyordu. Avrupalı devletler, azınlık haklarını bahane ederek Osmanlı Devleti'nin içişlerine karışıyordu. Rusya’nın ise Boğazlar üzerinden Akdeniz’e inme çabaları 18. Yüzyılda olduğu gibi bu dönemde de devam ediyordu. Bu nedenle Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılda milliyetçilik akımı doğrutusunda ortaya çıkan ayaklanmaları önlemek, Avrupalı devletlerin azınlık haklarını bahane ederek Osmanlı Devleti'nin içişlerine karışmasını

9

engellemek ve Rusya'ya karşı Avrupalı devletlerin desteğini sağlamak için ilk kez hukuki, toplumsal ve idari alanlarda ıslahatlar yapmıştır.

II. MAHMUT DÖNEMİ ISLAHAT HAREKETLERİ

SENED-İ İTTİFAK (1808):

Sened-i İttifak, imparatorluğun birçok yerinde türemiş olan yerel güç konumundaki ayanlar ile padişah II. Mahmut arasında imzalanan bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin imzalanmasında Alemdar Mustafa Paşa etkili oldu. Bu sözleşme ile devlet, ayanların varlığını resmen tanıdı. Padişah da, ayanlara karşı yetkilerini istemeyerek sınırlandırdı. Buna karşılık ayanlar da yapılacak ıslahatlara sadık kalacaklarına ve bölgelerinde uygulayacaklarına söz verdiler.

II. MAHMUT DÖNEMİNDE YAPILAN YENİLİKLER:

1. Yeniçeri Ocağı 1826 yılında kaldırıldı. (Vaka-ı Hayriye (hayırlı olay) Yerine Asakir-i Mansure-i Muhammediye adı ile yeni bir ordu kuruldu. 2. Divan-ı Hümayün kaldırıldı, yerine nazırlıklar yani bugünkü anlamda Bakanlar Kurulu oluşturuldu. 3. Kılık ve kıyafette değişiklik yapıldı, memurlara fes giyme zorunluluğu getirildi. 4. İlk defa posta örgütü, karantina ve polis örgütleri kuruldu. 5. Askerlik amacıyla da olsa ilk kez nüfus sayımı yapıldı ve erkekler sayıldı. 6.İlköğretim zorunlu hale getirildi. 7. Devlet memuru yetiştiren saraydaki Enderun Mektebi kaldırıldı, yerine Mekteb-i Maarif-i Adliye adı ile yeni bir okul açıldı. Ayrıca; Askeri ve sivil rüşdiyeler, Mekteb-i Ulüm-u Edebiye, Mekteb-i Harbiye, Mekteb-i Tıbbiye, Mızıka-i Hümayun(Bando Okulu) açıldı. 8. Avrupa'ya ilk defa öğrenim amacı ile öğrenci gönderildi. 9. İlk resmi gazete olan Takvim-i Vekayi(1831) çıkarıldı.

10

OSMANLI DEVLETİNDE 18. YÜZYILDAN SONRA YAPILAN ISLAHAT HAREKETLERİNİN BAŞARILI OLAMAMASININ EN BÜYÜK SEBEPLERİ ŞUNLARDIR:

A.Islahatı uygulayacak yetişmiş kadroların bulunmaması B. Yeniçerilerin muhalefeti C. Avrupa’daki yeniliklerin özünün anlaşılamaması ve sadece taklit edilmesi D. Azınlıkların isyanları ve yabancı müdahalesi

FRANSIZ İHTİLALİ VE OSMANLI’YA ETKİLERİ

14 Temmuz 1789’da Fransız İhtilâli gerçekleşti. Fransız İhtilâli, başta Fransa’da olmak üzere Avrupa’da siyasi alanda köklü değişikliklere yol açtı. Fransa'daki mutlak monarşi devrildi, yerine cumhuriyetin kuruldu ve Roma Katolik Kilisesi ciddi reformlara gitmek zorunda kaldı. “Demokrasi, meşrutiyet, cumhuriyet, milliyetçilik, hak, adalet, özgürlük” kavramları gündeme geldi. Avrupa’daki feodal yapıların, kralların birer birer çökmesine yol açtı. Egemenliğin halka ait olduğu kabul edildi. Dünya tarihinde bir dönüm noktası oldu, Yeniçağ'ın sonu, Yakın Çağ'ın başlangıcı kabul edildi.

Fransız İhtilâli ile ortaya çıkan ve çok uluslu devletlerin parçalanmasına yol açan “Milliyetçilik” akımı, en çok çok uluslu bir yapısı olan Osmanlı İmparatorluğu'nu etkiledi. Avrupalı devletler, azınlık haklarını bahane ederek Osmanlı Devleti'nin içişlerine karışıyordu. Rusya’nın 18. Yüzyılda başlayan Boğazlar üzerinden Akdeniz’e inme çabaları devam ediyordu. Bu nedenle Osmanlı Devleti, XIX. yüzyılda milliyetçilik akımının etkisiyle çıkan ayaklanmaları önlemek, Avrupalı devletlerin azınlık haklarını bahane ederek içişlerine karışmasını engellemek ve Rusya'ya karşı Avrupalı devletlerin desteğini sağlamak için ilk kez hukuki, toplumsal ve idari alanlarda ıslahatlar yapmak zorunda kaldı.

Bu arada milliyetçilik akımının etkisiyle Osmanlı Devleti'ndeki azınlıklardan ilk ayaklananlar, 1804 yılında Sırplar oldu. Sırpları Yunanlar takip etti. 1821 yılında ayaklanan Yunanlılar, 1832 yılında imzalanan İstanbul Antlaşması ile bağımsızlıklarını kazandılar. Yunanlılar, Osmanlı Devleti'nde bağımsızlıklarını kazanan ilk azınlık oldu.

11

Osmanlı İmparatorluğu’nun yöneticileri II. Abdülhamid tahta geçinceye kadar, devletin parçalanmasını önlemek ve yabancı devletlerin içişlerine karışmalarının önüne geçilebilmek için, bütün halkların eşit haklara sahip Osmanlı devletinin vatandaşı olduğunu savunan OSMANLICILIK siyasetini benimsediler.

XX. Yüzyılın başlarında, müslüman Arap ve Arnavutların da isyanı ile OSMANLICILIK siyasetinden sonra İSLAMCILIK siyaseti de hedefine ulaşamamış ve bunların yerine Rusya’dan gelen Türk kökenli bilim adamlarının da etkisiyle TÜRKÇÜLÜK akımı da önem kazanmıştır.

TANZİMAT DÖNEMİ (1839 - 1876)

II. Mahmut döneminde başlatılan ıslahat hareketlerine I. Abdülmecit (1839-1861)döneminde devam edildi. Mısır Sorunu'nun daha fazla büyümesini önlemek ve batının desteğini sağlamak amacıyla 1839 yılında Tanzimat Fermanı ilan edildi. Hariciye Nazırı Mustafa Reşit Paşa tarafından hazırlanan Tanzimat Fermanı, Gülhane Parkı'nda halka okunduğu için Gülhane Hatt-ı Hümayun'u da denir. Tanzimat Fermanı'nın ilanı ile başlayan Islahat Fermanı'nı da içine alan ve I. Meşrutiyet'in ilanına kadar devam eden bu döneme TANZİMAT DÖNEMİ denir.

TANZİMAT FERMANI’NIN İLANININ NEDENLERİ:

A. Mısır sorununda Avrupa devletlerinin desteğini kazanmak

B. Osmanlı uyruğundaki tüm yurttaşlara eşit haklar vererek imparatorluğu dağılmaktan ve parçalanmaktan kurtarmak

C. Avrupa üzerinde olumlu etki yaratarak devletin içişlerine karışmalarını önlemek

TANZİMAT FERMANI’NIN ÖZELLİKLERİ:

A. Müslim, gayrı müslim herkes kanun önünde eşit sayılmıştır. B. Herkesten belli usullere göre ve gelirine göre adil vergi alınacaktır. C. Herkesin mal, can ve namus güvenliği kanun güvencesi altındadır. D. Mahkemeler açık yapılacak, hiç kimse haksız yere ve yargılanmadan

12

idam edilmeyecek. E. Herkesin mal ve mülk edinebilmesinin önü açılacaktır. F. Askere alınma ve terhis edilme işlemleri bir esasa bağlanacak. G. Padişah dâhil herkes bu yasalara uyacak.

TANZİMAT FERMANI’NIN SONUÇLARI:

A. İlk kez padişahın yetkilerine sınırlama getirildi. B. "Hukuk Devleti" anlayışının temelleri atıldı. Fakat şer'i mahkemelerde, şer'i hukuk uygulandığından ikili bir hukuk sistemi oluştu. C. Osmanlı halkı ilk defa temel haklarına kavuştu. D. Büyük devletlerin dış müdahalesini önleyeceği yerde daha da artırdı. E. Türkler ve Müslümanlar, Hıristiyan ve Musevilerle farklı cemaat mensupları da birbirleriyle eşit tutulmayı hoş karşılamadılar. F. Avrupa'ya çok sayıda öğrenci gönderildi. Avrupa'da öğrenim gören Osmanlı aydınları Genç Osmanlılar (Jön Türkler) Cemiyeti’nin ilk kadrolarını oluşturdular. Genç Osmanlılar I. Meşrutiyet'in ilanında da etkili oldular. G.Tanzimat döneminde toplumda kültür ikiliği ve kültürel çatışma daha belirgin bir hale geldi.

KIRIM SAVAŞI(1853-1856)

Kırım Savaşı, 4 Ekim 1853-30 Mart 1856 tarihleri arasındaki Osmanlı-Rus savaşıdır. Birleşik Krallık, Fransa ve Piyemonte-Sardinya'nın Osmanlı tarafında savaşa dâhil olmasıyla savaş, Avrupalı devletlerin Rusya'yı Avrupa ve Akdeniz dışında tutmak amacıyla verdiği bir savaş halini almıştır. Savaş, müttefik güçlerinin zaferiyle sonuçlanmıştır.

PARİS ANTLAŞMASI (1856)

Paris Antlaşması, 30 Mart 1856 Kırım Savaşı(1853-1856)'nı kaybeden Rusya ile kazanan Osmanlı İmparatorluğu, Birleşik Krallık(İngiltere) ve Fransa arasında imzalanmış bir barış antlaşmasıdır. Antlaşmanın getirdiği başlıca hususlar: Taraflar savaş sırasında işgal ettikleri toprakları iade edecekler; Osmanlı İmparatorluğu Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olacak, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı Avrupa devletlerinin ortak garantisi altına konacak; "Islahat Fermanı" devletlere tebliğ edilecek ve ilgili devletler, Osmanlı

13

İmparatorluğu'nun iç işlerine karışamayacaklar; Karadeniz tarafsız olacak ve askerlikten tecrit edilecektir. Antlaşmanın Avrupa için önemi, Rusya tarafından bozulan uluslararası dengenin tekrar tesis edilmesidir. Doğu Akdeniz'e yönelik Rus tehlikesi bertaraf edildi. Fransa, İngiltere ve İtalya çeşitli ekonomik çıkarlar elde ettiler.

ISLAHAT FERMANI (1856)

Sultan I. Abdülmecid, Avrupalı devletlerin Osmanlı üzerindeki baskılarını azaltmak, Paris Konferansı'ndan olumlu sonuç elde etmek ve Kırım Savaşı sonrasında Avrupa devletlerinin tam desteğini sağlamak amacıyla 1856 yılında Tanzimat Fermanı'nın tamamlayıcısı niteliğinde ISLAHAT FERMANI’nı yayınladı. Tanzimat Fermanı, genelde bir yenileşme çabasını yansıtırken, Islahat Fermanı yalnızca Hıristiyan azınlıkların hak ve özgürlüklerini artırmaya yönelik olarak düzenlenmiştir. Bu nedenle Osmanlı halkının büyük çoğunluğu bu fermanı hoş karşılamamıştır.

TANZİMAT DÖNEMİ’NDEKİ YENİLİKLER:

- Osmanlı Devleti’nin laik sisteme geçişinin ilk adımları atıldı. – Müslim, gayrımüslim herkes kura usulüne göre askerlik yapacaktı. Islahat Fermanı ile paralı askerlik uygulaması getirildi. - İllerdeki mülki idare yeniden düzenlendi. İllerde halk yönetime katıldı. İl genel meclisleri kuruldu. - Vergide gelire göre eşitlik sağlandı. - İlk defa kâğıt para basıldı; fakat karşılıksız basıldığından enflasyona yol açtı. - Ceza kanunu, memurlar kanunu, ticaret kanunu yapıldı. - Yargıtay ve Danıştay kuruldu. - Eğitim işlerini düzenlemek için Maarif-i Umumiye Meclisi kuruldu. - Darülfünun (üniversite), Darülmuallimin (erkek ilköğretmen okulu), Darülmuallimat (kız öğretmen okulu), Galatasaray Sultanisi, Mülkiye, Darrüşşafaka, Sanat okulları açıldı. Ayrıca bazı yabancı devletler de birtakım okullar açtılar. - Batılılaşmanın etkisi ile edebiyat alanında yeni bir çığır açıldı. Birçok eser yazıldı, çeşitli gazeteler (Tercüman-ı Ahval, Tasvir-i Efkâr) ve dergiler yayınlandı. İlk kez Türk tiyatrosu kuruldu. (Dar’ûl Bedai)

14

II. ABDÜLHAMİD DÖNEMİ(1876-1909), I. MEŞRUTİYET(1908), II. MEŞRUTİYET(1908)

II. Abdülhamid, amcası Abdülaziz'in 1876'da tahttan indirilmesi ve şüpheli koşullarda ölümü, ağabeyi V. Murat'ın tahta geçirildikten üç ay sonra ruhsal çöküntü geçirdiği iddiasıyla tahttan indirilmesi üzerine 31 Ağustos 1876'da padişah oldu. Bunalımlı bir dönemde tahta çıkan Abdülhamid, Batı'ya karşı dengeci, Doğuya karşı İslamcı politikalar izledi. OSMANLICILIK düşüncesi, gayrımüslim azınlıkların isyanları ile başarısız olunca, II.Abdülhamit Dönemi’nde resmi siyaset olarak İSLAMCILIK benimsendi.1875'te devlet borçlarını ödeyemez durumdaydı. Rusya'nın başını çektiği Panslavizm akımının etkisiyle Balkanlar'da ulusal ayaklanmalar baş göstermişti. Yurt içinde meşrutiyet yanlısı görüşler güçleniyor, hatta padişahlığın tasfiyesiyle cumhuriyet ilânı fikri tartışmaya açılıyordu.

I.MEŞRUTİYET’İN İLANI

Abdülhamid, 23 Aralık 1876'da, ilk Osmanlı anayasası olan Kanun-ı Esasî'yi ilan etti. Böylece I. MEŞRUTİYET DÖNEMİ başladı. I. Meşrutiyet’in ilanında, padişahın yanında bir de meclisin bulunmasını ve Osmanlıcılık siyasetini savunan GENÇ OSMANLILAR CEMİYETİ’nin de büyük etkisi oldu. Bu cemiyet, Türk tarihinde siyasal özgürlükler uğrunda ilk örgütlü mücadele yapan örgüttür. Meclis-i Mebusan ve Ayan Meclisi üyelerinden oluşan ilk meclis 19 Mart 1877'de açıldı. Meclis-i Mebusan, Osmanlı Devleti’nde o güne kadar kurulan meclislerden seçimi bakımından farklıydı. Padişah ile meclisin ülkeyi birlikte yönetmesi ilkesine dayanan anayasayla yargı bağımsızlığı ve temel haklar güvence altına alınmasına rağmen egemenliğin esas kaynağı yine padişahtı.

93 HARBİ(1877 OSMANLI-RUS SAVAŞI)

Rusya'nın Balkanlar'da ıslahat için verdiği tekliflerin 12 Nisan 1877'de İbrahim Ethem Paşa hükümeti tarafından reddedilmesi üzerine 93 Harbi olarak bilinen Osmanlı-Rus Savaşı patlak verdi. Abdülhamid'in karşı olmasına rağmen, girilen savaşta Rus orduları Balkan ve Kafkas cephelerinde Osmanlı kuvvetlerini bir dizi yenilgiye uğratarak doğuda Erzurum'u, batıda ise

15

Bulgaristan'ın tamamı ile Trakya'nın İstanbul surlarına kadarki kısmını işgal ettiler.

MECLİS-İ MEBUSAN’IN KAPATILMASI

Meclis-i Mebusan'da hükümetin savaş politikalarına yöneltilen ağır eleştiriler üzerine Abdülhamit, meclisi 18 Şubat 1878'de tatil etti. Takip eden 30 yıl boyunca meclisi bir daha toplantıya çağırmadı ve bu süre zarfında meşrutiyet anayasası olan Kanun-ı Esasî'yi kağıt üzerinde de olsa muhafaza ederek, aldığı kararları yine bu anayasaya göre yürürlüğe koydu. Meclis-i Mebusan’ın kapatılmasından sonra Abdülhamid’in aydınlar üzerindeki baskı ve şiddeti arttı. İttihatçılar tarafından Abdülhamid dönemine (İstibdat Dönemi) adı verildi.

AYASTEFANOS ANTLAŞMASI(1878)

93 Harbi, 3 Mart 1878'de Rusların dikte ettiği Ayastefanos Antlaşması ile sona erdi. Anlaşmaya göre; Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı, sınırları Tuna'dan Ege'ye, Trakya'dan Arnavutluk'a uzanacak bağımsız bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, Bosna-Hersek'e iç işlerinde bağımsızlık verilecek, Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek, Kars, Ardahan, Batum ve Doğubeyazıt Rusya'ya verilecek, Teselya Yunanistan'a bırakılacak, Girit ve Ermenistan'da ıslahat yapılacak, Osmanlı İmparatorluğu Rusya'ya 30 bin ruble savaş tazminatı ödeyecekti.

BERLİN ANTLAŞMASI(1878)

Oldukça ağır şartlar içeren bu antlaşmaya, Rusya'nın aşırı derecede güçlenmesinden kaygı duyan diğer Avrupa devletleri karşı çıktılar. 13 Temmuz 1878'de Ayastefanos Antlaşması'nın yerine geçen Berlin Antlaşması imzalandı. Yeni antlaşmayla Rusya'nın toprak kazanımları geri alındıysa da, Romanya ve Karadağ'a bağımsızlık verilirken, Bulgaristan'da Almanya ve Avusturya-Macaristan himayesinde özerk bir prenslik oluşturuldu. Ayrıca bu antlaşma ile Doğu Anadolu'daki Ermenilerin Rus himayesine yönelmelerine engel olmak amacıyla, Osmanlı İmparatorluğu'ndan bu bölgedeki Ermenilerin durumunu düzeltmeye yönelik bir dizi reform yapması talep edildi.

16

DÜYUN-I UMUMİYE(Genel Borçlar İdaresi)(1881)

Düyun-u Umumiye, 1881-1939 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'nun dış borçlarını denetleyen kurumdur. Kırım Savaşı’ndan sonra çeşitli ülkelerden dış borç alan Osmanlı devleti, II. Abdülhamit döneminde dış borçlarını ödeyemez duruma gelmesi üzerine kurulmuştur. Bu kuruma halktan bazı vergileri toplama ve alacaklılara ödeme görevi verildi. Lozan Antlaşması ile, Osmanlı İmparatorluğu'nu yarı sömürge seviyesine indiren bu kurumun vergi gelirlerini denetlemesi sona erdirildi. Türkiye dış borcunun son taksitini, 1954'te ödedi.

II.MEŞRUTİYET’İN İLANI (1908)

Abdülhamid’in baskı ve şiddet yönetimine karşı muhalefet eden bazı aydın ve subaylar gizlice 1889'da İttihat ve Terakki Cemiyeti’ni kurdular. İttihat ve Terakki Partisi’nin başlıca kurucuları İbrahim Temo, İshak Sukuti, Abdullah Cevdet ve Mehmet Reşit’tir. 1908'de İttihat ve Terakki yanlısı bazı subaylar Manastır ve Selanik kentlerinde ayaklandılar. Bu baskılar üzerine, Abdülhamid 24 Temmuz 1908'de anayasayı yeniden yürürlüğe koymak zorunda kaldı ve II. Meşrutiyet ilan edildi. Yapılan seçimlerle oluşturulan yeni meclis 17 Aralık 1908'de açıldı.

31 MART AYAKLANMASI

Artan huzursuzluklar ve İttihat ve Terakki karşıtlarının baskıları sonucunda bazı askerler kendilerine önderlik eden din adamlarının peşinde 13 Nisan 1909'da İstanbul’da ayaklandılar ve Meclis-i Mebusan’ın önünde toplanarak ülkenin şeriate göre yönetilmesini istediler. Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti, ayaklanmacılarla uzlaşarak istifa etti. Bu arada ayaklanmacılar İttihatçı subaylarla mebusları buldukları yerde öldürüyorlardı. Rumi takvimle 31 Mart günü patlak verdiği için bu ayaklanmaya 31 Mart Olayı denir. Selanik'te kurulan Hareket Ordusu 23-24 Nisan gecesi İstanbul'a girerek ayaklanmayı bastırdı.

Ayaklanmanın bastırılmasından sonra sıkıyönetim ilan edildi ve ayaklanmacıların önderleri Divanıharp’te yargılanarak ölüm cezasına çarptırıldılar. Ama en önemli gelişme, Meclis-i Umumi Milli adı altında birlikte toplanan Heyet-i Mebusan ve Heyet-i Ayan, 27 Nisan'da II. Abdülhamid'in

17

tahttan indirilmesini ve yerine V. Mehmed'in geçirilmesini kararlaştırdı. Ayrıca II. Abdülhamid'in İstanbul'da kalması da sakıncalı bulunarak Selanik'te oturması uygun görüldü. Divanıharp II. Abdülhamid'i yargılamak istediyse de, yeni kurulan Hüseyin Hilmi Paşa hükümeti bunu kabul etmedi.

II.MEŞRUTİYET DÖNEMİ(1908-1918)

İkinci Meşrutiyet dönemi ağırlıklı olarak İttihat ve Terakki hükümetlerinin yönetiminde geçti. Devlet yönetiminde İttihat önderleri Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa etkili oldular. Bu dönemde Osmanlı Devleti, Trablusgarp, I. ve II. Balkan Savaşları ve I. Dünya savaşlarına girdi. I. Dünya Savaşı'nın hemen ardından VI. Mehmet, İtilaf Devletleri’nin baskısıyla 21 Aralık 1918'de parlamentoyu kapattı.

XX. YÜZYIL BAŞINDAKİ FİKİR AKIMLARI

20. yüzyıl başlarında Osmanlı Devleti'nin çöküşünü önlemek ve devleti kurtarmak amacıyla çeşitli düşünce akımları ortaya çıktı. Bu düşünce akımlarının başlıcaları şunlardır: 1. OSMANLICILIK : Osmanlı İmparatorluğu yönetimi, Tanzimat’ın ilanından II. Abdülhamid tahta geçinceye kadar, devletin parçalamasını önlemek için, müslim ve gayrımüslim bütün halkların eşit haklara sahip Osmanlı devletinin vatandaşı olduğunu savunan OSMANLICILIK siyasetini benimsedi. Bu sebeple de ilk defa Kanun-i esasi ilan edilmiş ve Meclis-i mebusan açılmıştır. Daha çok Genç Osmanlılar(Jön Türkler)’in desteklediği bu görüş etkisini, gayrımüslim azınlıkların kalkışması ve bir kısmının bağımsızlığını kazanması üzerine kaybetmiştir. 2. İSLAMCILIK: Dünyadaki bütün müslümanları birleştirmeyi amaçlayan bu görüşün bir amacı da, müslüman unsurların Osmanlı devletinden ayrılmasını sağlamaktı. Bu düşünce akımı, daha çok II. Abdülhamid tarafından benimsendi ve uygulandı. Fakat Arnavutların ve Arapların da isyan etmesi üzerine bu görüş de etkinliğini kaybetti. Bu fikir Mehmet Akif, Said Halim Paşa, Cemaleddin Afgani, M. Şemseddin ve Musa Kazım tarafından savunuldu. 3. BATICILIK: Bu görüş, devletin ancak batılılaşmak yoluyla kurtulabileceğini ve bunun için çeşitli alanlarda ıslahatlar yapılması gerektiğini savunmuştur. Batıcılık kaynağını, Tanzimat ve önceki devirlerin ıslahat teşebbüslerinden

18

alır. Batı medeniyetinin siyasi, sosyal ve felsefi görüşlerinden azami derecede faydalanmayı istemektedir. Batıcılık, Abdullah Cevdet, Celal Nuri ve Süleyman Nazif tarafından temsil edilmiştir. 4. TÜRKÇÜLÜK: Osmanlıcılık ve İslamcılık akımlarının etkisini kaybettikten sonra güçlenen bu akımın amacı; dil, edebiyat ve tarih birliği sağlayarak, bütün Türkleri birleştirmektir. Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Mehmet Emin Yurdakul ve Rusya’da yetişen İsmail Gaspıralı, Yusuf Akçura, Ahmet Ağaoğlu ve Hüseyinzade Ali Bey gibi aydınlar tarafından savunulmuştur. Bu görüşlerin sahipleri, bütün Türklerin birleştiği vatana “Turan” adını vermişlerdir. Bunu savunmaya da “Turancılık” adı verilmiştir. Özellikle II. Meşrutiyet'in ilânından sonra Türkçülüğün etkisi artmıştır. İttihatçıların çoğu bu düşünceyi benimsemiştir.Türkçülük, kültürel olarak ortaya çıkmış, sonra siyasi bir ülkü hâline gelmiştir.

TRABLUSGARP SAVAŞI (1911-1912)

Trablusgarp Savaşı(Türk-İtalyan Savaşı), 1911-1912 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu ve İtalya Krallığı arasında geçen bir savaştır. İtalya, sömürge ve pazar edinmek için 1911’de Kuzey Afrika'da kalan son Osmanlı toprak parçası Trablusgarp’ı işgal etti. Çarpışmalar Trablusgarp dışında Adriyatik Denizi, Ege Adaları, Çanakkale Boğazı ve Kızıldeniz gibi farklı bölgelerde de sürdü.

Balkan Savaşı'nın patlak vermesi sayesinde savaşı kazanan İtalya, Osmanlı Devleti'nin Trablusgarp vilayeti'ne bağlı Trablusgarp, Fizan ve Sirenayka bölgelerini ele geçirdi. Bu bölgeler, ileriki tarihlerde birleşip Libya devletini oluşturdular. Türkiye Cumhuriyeti'nin gelecekteki cumhurbaşkanı ve Kurtuluş Savaşı'ndaki lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün emperyalizme karşı verdiği ilk savaş, Trablusgarp Savaşıdır. Bu savaşta, binbaşı rütbesiyle Tobruk, Derne ve Bingazi’de İtalyanlara karşı savaşmıştır.

UŞİ ANTLAŞMASI (18 Ekim 1912)

Savaş sürerken Rodos ve Oniki Ada İtalyan kuvvetlerinin işgaline uğradı. Trablusgarp Savaşı sonunda imzalanan Uşi Antlaşması'yla Oniki Ada, Osmanlı İmparatorluğu'na geri verildiyse de, başlamış olan Balkan savaşında Yunanistan’ın bu adaları işgal etme ihtimaline karşı bu adalar, geçici olarak İtalyanlara bırakıldı. Türkiye, 1923'te imzalanan Lozan Antlaşması'yla bu

19

adalar üzerindeki bütün taleplerinden vazgeçti. Trablusgarp kesin olarak İtalya'ya bırakılmıştır.

BALKAN SAVAŞLARI (1912 - 1913)

Balkan Savaşları, Fransız İhtilali sonucu dünyaya yayılan milliyetçilik akımının etkisiyle Osmanlı Devleti'nden ayrılarak bağımsızlıklarını kazanan Balkan devletlerinin(Sırbistan, Bulgaristan, Karadağ, Yunanistan), yeni topraklar kazanmak istemeleri ve Rusya’nın da kışkırtmaları ile Osmanlı devletinin Balkanlardaki topraklarına saldırmaları ile çıktı. I. Balkan Savaşı’nda Osmanlı Devleti, büyük toprak kaybına uğradı. II. Balkan Savaşı’ndan ise en zararlı çıkan devlet, Bulgaristan oldu.

I. BALKAN SAVAŞI (1912)

I. Balkan Savaşı, Sırbistan, Bulgaristan, Karadağ ve Yunanistan’dan oluşan Balkan Birliği’nin Osmanlı Devleti'ne saldırmasıyla başladı. Mücadele edilen devletlerin sayıca fazla ve modern harp silahları ve teknolojisine sahip olmalarına karşın, Osmanlı ordusundaki İttihat ve Terakki Fırkası ile Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarı subayların siyaset yaparak iç çekişmelerle birbirlerini desteklememeleri, Osmanlı Devleti’nin büyük bir yenilgiye uğramasına neden oldu. Sırplar, Karadağlılar ve Yunanlılar Makedonya'yı tamamen ele geçirdiler. Yunan donanması ise İmroz ve Bozcaada dışındaki Ege Adaları’nı işgal etti. Arnavutluk ise bağımsızlığını ilan etti.

LONDRA ANTLAŞMASI (1913)

Bulgarların Çatalca'ya kadar olan yerleri işgal edip İstanbul'u tehdide başlaması üzerine Osmanlı Devleti barış istedi ve İngiltere'nin arabuluculuğu ile 1913’te Londra Antlaşması yapıldı. Osmanlı Devleti, Midye-Enez çizgisinin batısındaki toprakları Bulgaristan'a bıraktı. Ege'deki Osmanlı adaları, (İmroz ve Bozcaada hariç) Yunanlılara bırakıldı.Arnavutluk’un bağımsızlığı kabul edildi.

II. BALKAN SAVAŞI (1913)

Londra Antlaşması’yla Osmanlı Devleti'nden en büyük payı, Bulgaristan’ın almasından memnun olmayan Yunanistan, Sırbistan, Karadağ ve komşusu Bulgaristan'ın güçlenmesini istemeyen Romanya,

20

Bulgaristan'dan toprak almak için 1913 yılında II. Balkan Savaşı’nı başlattılar. Osmanlı Devleti de, bu savaştan yararlanarak, Bulgaristan'a savaş açtı ve Edirne ile Kırklareli'yi geri aldı. Bulgaristan'ın barış istemesi üzerine Balkan devletleri kendi aralarında Bükreş Antlaşması'nı imzaladılar. Balkan devletleri arasında savaş sona erince Osmanlı Devleti sınır komşusu olduğu Bulgaristan ile 1913 yılında İstanbul Antlaşması’nı imzaladı ve bugünkü Türk-Bulgar sınırı çizildi. Aynı yıl, Yunanistan’la Atina Antlaşması imzalanarak; Yanya, Selanik ve Girit Adası Yunanistan’a bırakıldı. Ege Adaları konusunda bir antlaşmaya varılamadan I. Dünya Savaşı başlamıştır.

I.DÜNYA SAVAŞI (1914 - 1918)

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NIN BAŞLAMASI

Avusturya - Macaristan veliahtı, Saraybosna şehrini (Macaristan sınırları içinde) ziyareti sırasında bir Sırp milliyetçisinin saldırısı sonucunda öldürüldü. (Haziran 1914). Bu olay üzerine Avusturya, Almanya'nın desteği ile Sırbistan'a savaş açtı. Rusya bu savaşta Sırbistan’ı destekleyince Fransa ve daha sonra İngiltere de savaşa katıldı.

Osmanlı Devleti savaş başladığı sırada tarafsızlığını ilan etmiş, Boğazları kapatmış, kapitülasyonları tek taraflı olarak kaldırmış, Mebusan Meclisi’ni kapatmış ve seferberlik ilan ederek topraklarını korumak için önlemler almıştır.

İtilaf devletleri, Osmanlı Devleti'nin savaşa girmemesi için; çeşitli yardımlar yapmayı ve İngiltere'ye sipariş edilen iki savaş gemisini vermeyi vaad etmelerine rağmen, Osmanlı Devleti'ni yöneten İttihat ve Terakki ileri gelenleri, savaşı Almanya'nın kazanacağına inandıklarından Almanya ile gizli bir antlaşma imzaladılar.

I. DÜNYA SAVAŞI’NIN ÇIKIŞ NEDENLERİ:

1. İtalya ve Almanya'nın sanayileşmelerini tamamlayarak, dünya sömürge ve pazar paylaşımından pay istemeleri, 2. Balkanlarda Pan-İslavizm politikasını hâkim kılmaya çalışan Rusya'nın Akdeniz ve Basra Körfezi'ne inme isteği, 3. Avusturya - Macaristan İmparatorluğu'nun, Rus Pan-İslavizmine karşı

21

toprak bütünlüğünü korumak istemesi, bunun için de Almanya ile birlikte hareket etmesi, 4. 1870 yılında Almanlara yenilen ve Alsas-Loren bölgesini kaybeden Fransa'nın maden yataklarıyla ünlü bu bölgeyi geri almak istemesi, 5. Avrupa'daki bloklaşma ve bloklar arasında pazar edinme, sömürge kapma yarışının hızlanması

I. DÜNYA SAVAŞI’NDA KURULAN BLOKLAR

a) İTTİFAK DEVLETLERİ: Almanya, Osmanlı devleti, Bulgaristan, Avusturya - Macaristan İmparatorluğu ve İtalya(savaş başladıktan sonra ayrıldı) arasında kuruldu. b) İTİLAF (ANLAŞMA) DEVLETLERİ : İngiltere, Fransa, Rusya arasında kuruldu. İtalya, I. Dünya Savaşı başladıktan sonra İttifak devletlerinden ayrılarak İtilaf devletlerine katıldı.

OSMANLI DEVLETİ'NİN SAVAŞA GİRİŞ NEDENLERİ:

1. Önceden kaybettiği toprakları, özellikle Balkanları geri alma isteği, 2. İttihat ve Terakki yöneticilerinin Alman hayranlığı ve savaşı Almanya'nın kazanacağına inanmaları, 3. İttihatçıların Osmanlı Devleti'ni siyasi yalnızlıktan kurtarmak için savaşa sokmak istemesi, 4. Bazı Osmanlı devlet adamlarının Pan-Turanizm (Pan-Türkizm) politikaları, 5. Goben ve Breslav adlı iki Alman gemisinin Osmanlı sularına sığınması

ALMANYA'NIN OSMANLI DEVLETİ'Nİ YANINDA SAVAŞA SOKMAK İSTEMESİNİN NEDENLERİ:

1. Jeopolitik ve stratejik bakımdan(coğrafya) büyük önem taşıyan Osmanlı toprakları üzerinden İngiliz sömürgelerine, zengin petrol kaynaklarına ulaşmak, 2. İngilizlerin Uzakdoğu'daki sömürgelerine giden yolu keserek denetim altına almak, 3. İtilaf devletlerinin Boğazlar üzerinden Rusya'ya yardım yapmalarını engellemek(Boğazların önemi), 4. Osmanlı padişahının(dini gücü) "halifelik" sıfatını kullanarak "cihat" ilan etmesini sağlamak

22

OSMANLI DEVLETİ'NİN SAVAŞA GİRMESİ

Savaşın başlangıcında Osmanlı Devleti tarafsız kalmıştır. Ancak iki Alman gemisinin Osmanlılara sığınması ile bu tarafsızlığı çabuk bozulmuştur. Bu gemiler Karadeniz'e açılarak Rus limanlarını topa tutmuşlar ve bu olay

OSMANLI DEVLETİ’NİN SAVAŞTIĞI CEPHELER

1.KAFKAS(DOĞU) CEPHESİ:

Orta Asya Müslüman Türklerini Rus esaretinden kurtarmak, Bakü petrollerine ulaşmak ve İngilizlerin Hindistan'daki varlığına son vermek amacıyla açılmıştır. İttifak Devletleri ve özellikle Osmanlı Devleti, Doğu Cephesi’nde Rusya ile savaşmışlardır. Sonuçları: Enver Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu, soğuk kış şartlarında yapılan bu harekat sırasında, düşmanla savaşmadan tabiat şartlarına yenilmiş, seksen bin asker Sarıkamış dağlarında donarak, on bin asker de tifüs hastalığından hayatını kaybetmiştir. Savaş sırasında Anadolu’da yaşayan Ermeniler çıkarılan Tehcir Kanunu ile Suriye’ye göç ettirilmişlerdir. Ruslar; Erzurum, Erzincan, Muş, Bitlis, Van ve Trabzon'u işgal etmişlerdir. Çanakkale Savaşı'ndan sonra, Doğu Cephesi Komutanlığına atanan Mustafa Kemal, Bitlis ve Muş'u Ruslardan geri almıştır. (1916)

2. SÜVEYŞ (KANAL) CEPHESİ:

İngilizlerin Hindistan ve Uzakdoğu’daki sömürgelerine giden yolunu kesmek ve Mısır'ı ve Süveyş Kanalı'nı İngilizlerden almak amacıyla açılan bir cephedir. Sonuçları: İngilizlerin Arap milliyetçiliğini kışkırtması ve başta Mekke Emiri Şerif Hüseyin olmak üzere Arapların İngilizlerle işbirliği yaparak Osmanlı Devletine karşı ayaklanması nedeniyle Osmanlı ordusu büyük bir yenilgiye uğramış ve geri çekilmiştir. Padişah ve halife V. Mehmet Reşat'ın "cihat" ilan etmesine rağmen Müslüman Araplar, Hicaz ve Yemen Cephesi'nde bile kutsal toprakları koruyan Osmanlı ordusuna karşı İngilizleri desteklemişlerdir. İngilizler önce Filistin'i sonra Suriye'yi almışlardır.

3. IRAK CEPHESİ:

İngilizlerin karadan Çarlık Rusyası'na yardım etmek için açtıkları cephedir. İngilizlerin Basra Körfezi'ne saldırmasıyla savaş başlamıştır.Türk ordusu Kutül-

23

Amara Savaşı'nda (1916) İngiliz ordusunu yenmiştir. Arap milliyetçiliğinin başlaması ve İngilizlerin yeni saldırıları karşısında Türk ordusu Musul'a kadar geri çekilmiştir. Ancak İngilizler Rusya'ya yardım ulaştıramamıştır.

4. MAKEDONYA CEPHESİ:

İtilaf devletlerinin, Osmanlı-Alman demiryolu irtibatını kesmek amacıyla açtıkları bir cephedir. Osmanlı Devleti bu cephede Almanlara yardım etmiştir.

5. GALİÇYA VE ROMANYA CEPHESİ:

Osmanlı Devleti, bu cephelerde müttefiki Almanya ve Bulgaristan'a yardım etmek için savaşmıştır.

6. ÇANAKKALE CEPHESİ:

– İtilaf devletlerinin Rusya'ya yardım etmek, Osmanlı Devleti'ni savaş dışı bırakmak ve Almanya'ya karşı yeni bir savaş alanı oluşturmak için açtıkları cephedir.

ÇANAKKALE SAVAŞI (18 Mart 1915)

Çanakkale Savaşı, 18 Mart 1915'te İtilaf devletleri donanmalarının Çanakkale Boğazı'na saldırmasıyla başlamıştır. Bu saldırıda İtilaf devletleri, büyük bir bozguna uğramış, bunun üzerine Gelibolu Yarımadası’na çıkarma yaparak kara savaşlarını başlatmışlardır. Mustafa Kemal, Gelibolu Yarımadası’nda Anafartalar, Conkbayırı, Arıburnu ve Kireçtepe'de düşmana karşı başarılı bir savunma savaşı yapmıştır. Yenilen İtilaf devletleri 1916 yılı Ocak ayında Çanakkale'den çekilmişlerdir.

ÇANAKKALE SAVAŞI’NIN SONUÇLARI:

Çanakkale Savaşı’nın Türk ve dünya tarihini yakından etkileyen şu önemli sonuçları olmuştur:

1. İtilaf donanması, İstanbul ve boğazlar işgal edilememiştir. 2. Bu savaşlar, I. Dünya Savaşı'nın ve Osmanlı Devleti’nin siyasi ömrünün uzamasına yol açmıştır. 3. Her iki taraf da, toplam yarım milyon kadar asker kaybetmiştir. 4. Bolşevik İhtilali ile uğraşan Çarlık Rusyası'na yardım gönderilememiş, Rusya'da Bolşevik ihtilali’nin gerçekleşmişi hızlanmış ve Rusya savaştan

24

çekilmiştir. 5. Mustafa Kemal Paşa bu savaştaki başarısı ile Türk-İslam dünyasında ve tüm dünyada tanınmış, bu gelişme onun Milli Mücadele lideri olmasında etkili olmuştur. 6. Çanakkale, I. Dünya Savaşı'nda Osmanlı Devleti'nin kesin zafer kazandığı tek cephedir. Bu başarı Türk milletinde özgüven tazelemiştir.

OSMANLI DEVLETİ’NİN I.DÜNYA SAVAŞI’NDAN YENİK OLARAK AYRILMASINA SEBEP OLAN OLAYLAR ŞUNLARDIR:

1.Irak Cephesinde alınan yenilgiler 2. Bulgaristan’ın savaştan çekilmesi 3. Suriye ve Filistin Cephelerindeki yenilgiler 4. Arapların bir kısmının Osmanlı Devleti’ne isyanı

I. Dünya Savaşı'nda İttifak Devletleri’nin yenilmesini, dolayısıyla savaşın sona ermesini sağlayan en önemli Gelişme, ABD'nin İtilaf Devletleri safında savaşa katılması olmuştur.

sonucunda Rusya, Osmanlı Devleti'ne savaş açmıştır.

I.DÜNYA SAVAŞI SIRASINDA YAPILAN GİZLİ ANTLAŞMALAR

Bu antlaşmalar, İtilaf devletleri arasında yapılan ve savaş sonunda Osmanlı Devleti'nin topraklarını paylaşmaya yönelik gizli antlaşmalardır.

1.LONDRA ANTLAŞMASI (26 Nisan 1915): İtalya, İngiltere, Fransa ve Rusya arasında yapılmış olup, bu antlaşma ile Trablusgarp ve 12 Ada'nın İtalyanlara ait olduğu kabul edildi ve Antalya İtalyanlara bırakıldı. 2.SYKES-PİCOT ANTLAŞMASI (26 Nisan 1916): İngiltere, Fransa ve Rusya arasında yapılmış olup, bu antlaşma ile Adana, Antakya, Suriye kıyıları ve Lübnan’ı Fransa; Musul hariç tüm Irak'ı İngiltere; Boğazlar, Trabzon'a kadar Doğu Karadeniz bölgesi ile Erzurum, Van ve Bitlis'i Ruslar alacaktı. 3.MAC MAHON ANTLAŞMASI (16 Mayıs 1916): İngiltere ile Araplar arasında yapılan bu gizli antlaşma ile İngiltere, Araplara Osmanlı Devleti’ne karşı isyan etmeleri karşılığında bağımsız devlet kurma sözü verdi. 4. SAİNT JEAN DE MAURİENNE ANTLAŞMASI (21 Nisan 1917): İngiltere, İtalya ve Fransa arasında imzalanan bu antlaşma ile Antalya, Konya, Aydın ve İzmir İtalyanlara bırakıldı. Ancak bu antlaşma, 1917 Bolşevik

25

İhtilali'nden dolayı Rusya'nın savaştan çekilmesi üzerine yürürlüğe konmadı.

I.DÜNYA SAVAŞI’NI BİTİREN ANTLAŞMALAR

I. Dünya Savaşı sonunda galip İtilaf Devletleri ile savaşı kaybeden devletler arasında aşağıdaki anlaşmalar yapıldı:

1. ALMANYA ile–VERSAY BARIŞ ANTLAŞMASI 2. MACARİSTAN ile –TRİANON ANTLAŞMASI 3. BULGARİSTAN ile –NEUİLLY ANTLAŞMASI 4. AVUSTURYA ile –SAİNT-GERMAİN ANTLAŞMASI 5.OSMANLI ile-MONDROS MÜTAREKESİ

BREST LİTOVSK ANTLAŞMASI: I. Dünya Savaşı’nı Rusya açısından sona erdiren antlaşmadır. 3 Mart 1918 tarihinde Rusya ile Alman İmparatorluğu, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu, Osmanlı Devleti ve Bulgaristan Krallığı arasında imzalandı. İttifak Devletleri'nin yenilmesi üzerine geçersiz kaldı. Bu anlaşma ile Osmanlı Devleti'ne Kars, Ardahan, Batum (sonradan Sovyetlere verildi) ve Artvin verildi. Osmanlı Devleti'nin toprak kazandığı en son antlaşmadır. Alman İmparatorluğu'na Baltık ülkeleri (Estonya, Litvanya and Letonya), Polonya, Belarus, Ukrayna ve Finlandiya verildi.

MONDROS MÜTAREKESİ(30 Ekim 1918)

Mondros Mütarekesi (Mondros Bırakışması), I. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapıldı. Osmanlı İmparatorluğu adına Bahriye Nazırı Rauf Bey tarafından, Limni adasının Mondros Limanı'nda demirli Agamemnon zırhlısında 30 Ekim 1918 akşamı imzalandı.

Mütareke, Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkımından sonra kurulan Türkiye'nin çerçevesini çizen ilk uluslararası belge olarak önem taşır. Türk Kurtuluş Savaşı'nın siyasi manifestosu olan Misak-ı Milli Beyannamesinin 1. maddesi, "30 Ekim 1918 tarihli anlaşmanın çizdiği hudutlar dahilinde, dinen, ırken ve emelen birleşik Osmanlı İslam çoğunluğunun yaşadığı bölgelerin tamamı, fiilen ve hükmen bölünmez bir bütündür" demek

26

suretiyle, Milli Mücadele'nin hedefi olan ulusal varlığı Mondros Mütarekenamesine gönderme yaparak tanımlar.

MONDROS ATEŞKES ANTLAŞMASININ MADDELERİ

Mondros Ateşkes Antlaşması 25 maddeden olup önemli maddeleri şunlardır:

1.Çanakkale ve İstanbul Boğazlarının açılması, Karadeniz’e serbestçe geçişin temini ve Çanakkale ve Karadeniz istihkamlarının İtilaf Devletleri tarafından işgali sağlanacaktır. 2-Hudutların korunması ve iç asayişin temini dışında, Osmanlı ordusu derhal terhis edilecektir. 3- İtilaf Devletleri, güvenliklerini tehdit edecek bir durumun ortaya çıkması halinde herhangi bir stratejik yeri işgal etme hakkına sahip olacaktır.(7. Madde) 4- İtilaf Devletleri, Osmanlı tersane ve limanlarındaki vasıtalardan, demiryollarından, ticaret gemilerinden istifade edecekler ve kontrol altına alacaklardır. 5- Hükümet haberleşmesi dışında, telsiz, telgraf ve kabloların denetimi, İtilaf Devletlerine geçecektir. 6- Osmanlı Hükümeti, merkezi devletlerle bütün ilişkilerini kesecektir. 7. İtilaf Devletleri, vilayet-i sitte olarak adlandırılan Doğu Anadolu’daki 6 ilde(Erzurum, Diyarbakır, Elazığ, Sivas, Bitlis, Van) herhangi bir karışıklık çıkması halinde bu ili işgal edebileceklerdir.(24. Madde)(Bu madde Doğu Anadolu’da Ermeni devleti kurulması riski taşıyordu.

MONDROS MÜTAREKESİ’NİN UYGULANMASI

İtalya 22 Mart 1919'da anlaşmanın 7. maddesini gerekçe göstererek tek taraflı olarak Antalya'yı işgal etti. Mayıs 1919 başlarında Paris Barış Konferansı, Mondros'ta verilmiş sözlere aykırı olarak, İzmir'in Yunanlılarca işgali kararını aldı. Böylece I. Dünya Savaşı sırasında Osmanlı ordularıyla herhangi bir savaşa girişmediği ve Mondros Ateşkes Antlaşması'nda belirtilmediği halde, Paris Barış Konferansı’nın kararıyla Yunan orduları, 16 Mayıs 1919’ta İzmir’e çıktı. Aynı günlerde Osmanlı İmparatorluğu'nun birçok köşesi İtilaf devletlerince işgal edildi; Kars ve Batum milli şura hükûmetleri İngilizler tarafından dağıtıldı. Aynı günlerde ilan edilmesi beklenen barış antlaşması belirsiz bir geleceğe ertelendi.

27

28