12
Bu ay ki sayımızda okulumuzdan yeni mezun olmuş ve mezun olduğu ilk yıl İstanbul’da Octagon-Sports Marketing Agency ‘de çalışmaya başlayan Ceylan Kavi ile İletişim Fakültesi ve özellikle Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümünden yeni mezun olacak arkadaşlarımız için özel bir röportaj hazırladık. Ünivers İEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi http://univers.ieu.edu.tr Aralık2009 Yıl2 Sayı18 Bugüne kadar 77 grup, 227 sanatçı, 19 yılda 286 konserle 335.894 mü- ziksevere ulaşan, Türkiye’nin ilk ve tek blues festivali olan “Efes Pilsen Blues Festivali” 20. yılında 20 şehirde blues severlerle buluştu. Muhteşem bir yüz. Biraz Fransız, biraz Jean Reno. Çok karakteristik, güçlü, şeytani bir ifade. Serin ve sakin. Hiç- bir fazlalığı olmayan bir oyunculuk. “Hanımın Çiftliği” dizisinin Berber Reşit’i, “Barda” filminin Patlak’ı Ha- kan Boyav ile... Bu sayıda 93’ yılında arabasına bomba konularak öldürülen devrimci demok- rat gazetecimiz Uğur Mumcu’yu sizlere tanıtacağız. Mumcu’nun fail-i meçhul kalan bu suikastının arkasındaki sırrının sebeplerinin belki de O’nun yazılarında gizlendiğini göreceğiz. Hakan Boyav Uğur Mumcu Blues Ceylan Kavi » İletişim2 z Kampüs3-4 z Gündem5 z English6 z İnceleme7 z Medya8 z Kültür-Sanat9 z Dosya10 z Rehber11 z Spor12 B ir iletişim öğrencisinin dinledikleriyle hayatına katabileceği şeylerden yok- sun olsam da, hakkında okuduklarımla ve eserleriyle yetinmeye çalışmam gerektiği kanısına vardığım değerli bir insan Ün- sal Oskay. İletişim alanında olmazsa ol- maz, bilmezsen yarım olduğun Frankfurt Okulu’nun, yaptığı çalışmalarla Türkiye’de filizlenip köklenmesini sağlamış bir akade- misyen üstelik. Yani bizlerin bu ünlü oku- lun hocaları Walter Benjamin ve eodor Wiesengrund Adorno ile ilk kez tanışma- sını sağlayan şahsiyet, daha ne olsun… 17 Ekim’de Oskay’ın hayatını kaybettiği ha- berlerini ekranlarda ve gazetelerde büyük manşetlerle, flaş haberlerle gördüğümde, Türkiye’nin iletişim ve sosyoloji alanın- daki üstatlarından birinin yitip gittiğini anladım. Ertesi gün yapılan cenaze töre- ninde, geride kalanlar ve onu tanıyanlar için Oskay’ın önemi, katılan güruhtaki isimlerin söyledikleri son sözlerden yüksek vurgularla hissediliyordu. Çok kısaca! hayatı… İletişim dehası Oskay, 1939 yılında Şanlıurfa’da doğdu. Üniversite eğitimi- ni Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (nam-ı diğer mülkiye) ta- mamladı. 1959 yılında, yani henüz 20 yaşındayken, ilk yazısı o zamanlar ikinci yeni şiirinin yeşermesini sağlayan ve ikinci yeni şairlerinin ürettiklerine yer bulabil- dikleri Pazar Postası gazetesinde yayınlan- dı. 1966-1968 yıllarında ABD’de Stan- ford Üniversitesi İletişim Araştırmaları Merkezi’nde yüksek lisans-konuk öğrenci olarak eğitim gördü. Sonrasında, üniver- site yıllarının geçtiği Ankara’ya ve Ankara Üniversitesi’ne geri döndü. SBF Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nda asistanlığa başla- dı. 1972 yılında TRT Toplumsal Araştır- ma Büyük Ödülü’nü kazandı. Aynı yıl, Kültür Değişimi Modelleri teziyle dokto- rasını tamamladı. 1982’de “19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri”tez çalışmasıyla doçent; 1989 yı- lında ise profesör oldu. 1990’lı yıllarda Marmara Üniversitesi İle- tişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölüm Başkanlığı ve 2000-2002 arasında İletişim Fakültesi Dekanlığı yapan Oskay, 2002 yılında Marmara Üniversitesi’nden emek- liye ayrıldı. Bunun yanında çeşitli dönem- lerde Ankara SBF Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nda, Bursa Akademisi’nde, Anadolu Üniversitesi’nde, İstanbul Üniversitesi İleti- şim Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ve Kültür, Beykent ile Yakın Doğu gibi özel üniversitelerde hocalık yaptı. Geçen sayımızdan itibaren tanıtmaya başladığımız İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- mizden bu ay ki konuğumuz Hürriyet Gazete- si Ege Bölge Temsilcisi Sn. Deniz Sipahi. Sine- ma – Sahne Sanatlarını bitirmesine rağmen çocukluktan bu yana hayalini kurduğu ga- zetecilik mesleğini başarıyla yürüten İzmirli gazeteci Deniz Sipahi, İzmir hakkında son dönemde yaşanan gelişmeler hakkında gaze- temize çarpıcı açıklamalarda bulundu. 8’de Siyaset bilimi, iletişim teorileri, sosyoloji, estetik ve sosyal teori konularında çok sa- yıda eserin Türkçe’ye çevrilmesini sağlayan Oskay, girişte de değindiğim üzere eleştirel teoriye dayalı Frankfurt Okulu’nun po- püler kültür konusundaki çalışmalarının Türkiye’de tanınmasına yazıları ve çeviri- leriyle büyük katkıda bulundu. Akademik alandaki başarılarının ve gayret- lerinin yanında, medyanın dördüncü kuv- vet olma özelliğini de kullanan Oskay’ın makale ve incelemeleri, Oluşum, Forum, Akis, 7 Gün, Devrim, Yeni Gündem, Somut, Birikim, Argos, Varlık, Hürriyet Gösteri gibi birçok bilim ve sanat kaynak- lı dergide yayımlandı. Bunun yanında ilk yazısından sonra gazetelerle ilişkisini ko- parmayarak Son Baskı, Yeni Tanin, Akis ve Milliyet’te çalıştı. (devamı 8. sayfada) İletişim üstadına veda Dünya İnsan Hakları Günü 10 Aralık Deniz Sipahi İletişim’den bir panel daha Kampüs2 Medya8 Dosya10 Kültür-Sanat9 İ letişim Fakültesi tarafından geçti- ğimiz yıl ilk defa Medya-Siyaset- İktidar başlığı altında düzenlenen ve bu yıl Medya-Kültür-İktidar ilişkisine odaklanan panel 17 Kasım’da ikinci defa düzenlendi. Geçen yıl akade- misyenlerin ve gazetecilerin söz aldığı panelin bu yıl ki konukları İEÜ İle- tişim Fakültesi öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Nuran Erol Işık, Yrd. Doç. Dr. Zafer Yörük ve İbrahim Cansı- zoğlu, Fulda Üniversitesi’nden Prof. Dr. Volker Hinnenkamp ve Karlstad Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr. Christian Christensen’di. İki bölüm- den oluşan panelin ilk kısmında Işık ve Yörük ‘Mustafa’, ‘Devrim Arabala- rı’ ve ‘Osmanlı İmparatorluğu’ film- leri üzerinden kültürel hafıza, tarih ve post-kemalizmi konuştular. İkinci bölümde sözü devralan Hinnenkamp, Almanya’da yaşayan Türk gençlerin dil üzerindeki etkilerine odaklandı. Chris- tensen ise konuşmasında ‘Twitter dev- rimi’ diye nitelendirdiği yeni teknolo- jinin siyasi yaşamdaki yankılarına yer verdi. Son olarak Youtube jenerasyonu gençler ve yeni medyayı analiz eden Cansızoğlu konuşmasını ‘Afterschool’ adlı film ile örneklendirdi. Panelin so- nunda sözü devralan ve kapanış konuş- masını yapan İletişim Fakültesi Dekanı Sevda Alankuş, bu panellerin sürekli hale geleceğini ve toplumu ilgilendiren geniş yelpazede pek çok konuyu ele alacaklarını belirtti. Tuğrul Eryılmaz Medya ve İletişim Bölümü mutfağının bi- ricik ve değerli “aşçı”sı Tuğrul Eryılmaz ile kısa ama dopdolu bir röportaj... Gazateciliğinin yanı sıra bu sezon üç diziye birden danışmanlık yapan Tuğrul Hoca ile “Bu Kalp Seni Unutur mu? adlı diziyi konuşup, genç gazete- cilerin karanlık geleceğiyle ilgili dertleştik. 4’de Ünsal Oskay Selin Bayraktar

İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

  • Upload
    others

  • View
    3

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

Bu ay ki sayımızda okulumuzdan yeni mezun olmuş ve mezun olduğu ilk yıl İstanbul’da Octagon-Sports Marketing Agency ‘de çalışmaya başlayan Ceylan Kavi ile İletişim Fakültesi ve özellikle Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümünden yeni mezun olacak arkadaşlarımız için özel bir röportaj hazırladık.

ÜniversİEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesihttp://univers.ieu.edu.tr Aralık2009 Yıl2 Sayı18

Bugüne kadar 77 grup, 227 sanatçı, 19 yılda 286 konserle 335.894 mü-ziksevere ulaşan, Türkiye’nin ilk ve tek blues festivali olan “Efes Pilsen Blues Festivali” 20. yılında 20 şehirde blues severlerle buluştu.

Muhteşem bir yüz. Biraz Fransız, biraz Jean Reno. Çok karakteristik, güçlü, şeytani bir ifade. Serin ve sakin. Hiç-bir fazlalığı olmayan bir oyunculuk. “Hanımın Çiftliği” dizisinin Berber Reşit’i, “Barda” filminin Patlak’ı Ha-kan Boyav ile...

Bu sayıda 93’ yılında arabasına bomba konularak öldürülen devrimci demok-rat gazetecimiz Uğur Mumcu’yu sizlere tanıtacağız. Mumcu’nun fail-i meçhul kalan bu suikastının arkasındaki sırrının sebeplerinin belki de O’nun yazılarında gizlendiğini göreceğiz.

Hakan Boyav

Uğur Mumcu

Blues

Ceylan Kavi

» İletişim2 z Kampüs3-4 z Gündem5 z English6 z İnceleme7 z Medya8 z Kültür-Sanat9 z Dosya10 z Rehber11 z Spor12

Bir iletişim öğrencisinin dinledikleriyle hayatına katabileceği şeylerden yok-

sun olsam da, hakkında okuduklarımla ve eserleriyle yetinmeye çalışmam gerektiği kanısına vardığım değerli bir insan Ün-sal Oskay. İletişim alanında olmazsa ol-maz, bilmezsen yarım olduğun Frankfurt Okulu’nun, yaptığı çalışmalarla Türkiye’de filizlenip köklenmesini sağlamış bir akade-misyen üstelik. Yani bizlerin bu ünlü oku-lun hocaları Walter Benjamin ve Theodor Wiesengrund Adorno ile ilk kez tanışma-sını sağlayan şahsiyet, daha ne olsun… 17 Ekim’de Oskay’ın hayatını kaybettiği ha-berlerini ekranlarda ve gazetelerde büyük manşetlerle, flaş haberlerle gördüğümde, Türkiye’nin iletişim ve sosyoloji alanın-daki üstatlarından birinin yitip gittiğini anladım. Ertesi gün yapılan cenaze töre-ninde, geride kalanlar ve onu tanıyanlar için Oskay’ın önemi, katılan güruhtaki isimlerin söyledikleri son sözlerden yüksek vurgularla hissediliyordu.

Çok kısaca! hayatı…İletişim dehası Oskay, 1939 yılında Şanlıurfa’da doğdu. Üniversite eğitimi-ni Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde (nam-ı diğer mülkiye) ta-mamladı. 1959 yılında, yani henüz 20 yaşındayken, ilk yazısı o zamanlar ikinci yeni şiirinin yeşermesini sağlayan ve ikinci yeni şairlerinin ürettiklerine yer bulabil-dikleri Pazar Postası gazetesinde yayınlan-dı. 1966-1968 yıllarında ABD’de Stan-ford Üniversitesi İletişim Araştırmaları Merkezi’nde yüksek lisans-konuk öğrenci olarak eğitim gördü. Sonrasında, üniver-site yıllarının geçtiği Ankara’ya ve Ankara Üniversitesi’ne geri döndü. SBF Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nda asistanlığa başla-

dı. 1972 yılında TRT Toplumsal Araştır-ma Büyük Ödülü’nü kazandı. Aynı yıl, Kültür Değişimi Modelleri teziyle dokto-rasını tamamladı. 1982’de “19. Yüzyıldan Günümüze Kitle İletişiminin Kültürel İşlevleri”tez çalışmasıyla doçent; 1989 yı-lında ise profesör oldu.

1990’lı yıllarda Marmara Üniversitesi İle-tişim Fakültesi Radyo Televizyon Bölüm Başkanlığı ve 2000-2002 arasında İletişim Fakültesi Dekanlığı yapan Oskay, 2002 yılında Marmara Üniversitesi’nden emek-liye ayrıldı. Bunun yanında çeşitli dönem-lerde Ankara SBF Basın ve Yayın Yüksek Okulu’nda, Bursa Akademisi’nde, Anadolu Üniversitesi’nde, İstanbul Üniversitesi İleti-şim Fakültesi ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde ve Kültür, Beykent ile Yakın Doğu gibi özel üniversitelerde hocalık yaptı.

Geçen sayımızdan itibaren tanıtmaya başladığımız İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri-

mizden bu ay ki konuğumuz Hürriyet Gazete-si Ege Bölge Temsilcisi Sn. Deniz Sipahi. Sine-ma – Sahne Sanatlarını bitirmesine rağmen çocukluktan bu yana hayalini kurduğu ga-zetecilik mesleğini başarıyla yürüten İzmirli gazeteci Deniz Sipahi, İzmir hakkında son dönemde yaşanan gelişmeler hakkında gaze-temize çarpıcı açıklamalarda bulundu. 8’de

Siyaset bilimi, iletişim teorileri, sosyoloji, estetik ve sosyal teori konularında çok sa-yıda eserin Türkçe’ye çevrilmesini sağlayan Oskay, girişte de değindiğim üzere eleştirel teoriye dayalı Frankfurt Okulu’nun po-püler kültür konusundaki çalışmalarının Türkiye’de tanınmasına yazıları ve çeviri-leriyle büyük katkıda bulundu.

Akademik alandaki başarılarının ve gayret-lerinin yanında, medyanın dördüncü kuv-vet olma özelliğini de kullanan Oskay’ın makale ve incelemeleri, Oluşum, Forum, Akis, 7 Gün, Devrim, Yeni Gündem, Somut, Birikim, Argos, Varlık, Hürriyet Gösteri gibi birçok bilim ve sanat kaynak-lı dergide yayımlandı. Bunun yanında ilk yazısından sonra gazetelerle ilişkisini ko-parmayarak Son Baskı, Yeni Tanin, Akis ve Milliyet’te çalıştı. (devamı 8. sayfada)

İletişim üstadına veda

Dünya İnsan Hakları Günü10 Aralık

Deniz Sipahi

İletişim’den bir panel daha

Kampüs2

Medya8

Dosya10

Kültür-Sanat9

İletişim Fakültesi tarafından geçti-ğimiz yıl ilk defa Medya-Siyaset-

İktidar başlığı altında düzenlenen ve bu yıl Medya-Kültür-İktidar ilişkisine odaklanan panel 17 Kasım’da ikinci defa düzenlendi. Geçen yıl akade-misyenlerin ve gazetecilerin söz aldığı panelin bu yıl ki konukları İEÜ İle-tişim Fakültesi öğretim üyeleri Yrd. Doç. Dr. Nuran Erol Işık, Yrd. Doç. Dr. Zafer Yörük ve İbrahim Cansı-zoğlu, Fulda Üniversitesi’nden Prof.

Dr. Volker Hinnenkamp ve Karlstad Üniversitesi’nden Yard. Doç. Dr. Christian Christensen’di. İki bölüm-den oluşan panelin ilk kısmında Işık ve Yörük ‘Mustafa’, ‘Devrim Arabala-rı’ ve ‘Osmanlı İmparatorluğu’ film-leri üzerinden kültürel hafıza, tarih ve post-kemalizmi konuştular. İkinci bölümde sözü devralan Hinnenkamp, Almanya’da yaşayan Türk gençlerin dil üzerindeki etkilerine odaklandı. Chris-tensen ise konuşmasında ‘Twitter dev-

rimi’ diye nitelendirdiği yeni teknolo-jinin siyasi yaşamdaki yankılarına yer verdi. Son olarak Youtube jenerasyonu gençler ve yeni medyayı analiz eden Cansızoğlu konuşmasını ‘Afterschool’ adlı film ile örneklendirdi. Panelin so-nunda sözü devralan ve kapanış konuş-masını yapan İletişim Fakültesi Dekanı Sevda Alankuş, bu panellerin sürekli hale geleceğini ve toplumu ilgilendiren geniş yelpazede pek çok konuyu ele alacaklarını belirtti.

Tuğrul EryılmazMedya ve İletişim Bölümü mutfağının bi-ricik ve değerli “aşçı”sı Tuğrul Eryılmaz ile kısa ama dopdolu bir röportaj... Gazateciliğinin yanı sıra bu sezon üç diziye birden danışmanlık yapan Tuğrul Hoca ile “Bu Kalp Seni Unutur mu? adlı diziyi konuşup, genç gazete-cilerin karanlık geleceğiyle ilgili dertleştik. 4’de

Ünsal Oskay

Selin Bayraktar

Page 2: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

İletişim02 http://univers.ieu.edu.trAralık2009 Yıl2 Sayı18

“İyi Çocuklar”a en iyi örnek: Tuğrul Eryılmaz

Daha önce hiç bu tip bir teklif almış mıy-dınız? Hatırla Sevgili dizisinden böyle bir öneri gelmişti, ama o zamanlar gazetede sürekli çalışıyordum ve zaman ayıramayacağım için kabul edememiştim. Yani hayatımda ilk defa dizi işlerine bulaştım.

Geçtiğimiz günlerde katıldığınız bir tele-vizyon programında kendinizi “düz gaze-teci” olarak tanımladınız. Fakat başarılı bir dönem dizisinin danışman kadrosun-da bulunmanız sadece bu kimliğinizle ol-masa gerek... Ben 12 Eylül döneminde gazetecilik yapı-yordum, üstelik de sol yayın organlarında çalışıyordum. Ayrıca 12 Eylül başladığında üniversitede hocaydım, öğrencilerim dayak yiyordu ve sonunda üniversiteden istifa et-mek zorunda kaldım. Yani ben o dönemi derinlemesine yaşamış bir insanım, bu kadar sıfatın bana yettiğini düşünüyorum.

Peki diziyi beğendiniz mi?Beğendim. Ben olsam varoşları ve akademiyi senaryoya daha fazla katardım. Yani senaryo daha çok devlet ve militanları arasında bir kavgaya sıkışmış gibi görünüyor. Ama sa-nıyorum senaristler bir süre sonra konuyu genişletip varoşlara ve fabrikalara yayacaklar. Televizyon en etkili popüler kültür araçların-dan biri olduğu için, onun da kendine göre bir raconu var; asıl derdi izlenmek. Bu yüz-den kimi öğeler yavaş yavaş hikayeye dahil oluyor.

Bu dizilerde çalışmanın sizin için avantaj-ları oldu mu?Ben 60 yaşımda yeni birşey öğreniyorum. Medyanın her yerine bulaşmışım ama tele-vizyon dizisi nasıl çekilir onu bilmiyordum. İnanmayacaksın ama sık sık montaj öğren-meye gidiyorum. Bu çok işime geldi tabii. Senaryoya nasıl bakılır, senaryo neden za-yıftır... Yani bir nevi öğrenci gibi oldum ben de. Ben onlara yakın tarihimizi hatırlatırken, onlar da bana bunları öğretiyorlar.

Danışma kurulunun değişik siyasi ideolo-jilere sahip kişilerden oluşması hala tartış-ma yaratıyor. İlk öğrendiğinizde siz bunu nasıl yorumladınız?Aslında o kadar da çok görüş yok; sağ görüş-ten biri var, tutucu olan var, daha liberal sol-cularımız var, bir de Ertuğrul Kürkçü ve be-

nim gibi Marksist olduğunu iddia edenimiz var. İlk tepkim “Olur mu canım böyle şey?” olmuştu. Ama sonra baktım ki oluyormuş; çünkü herkes kendi yaşadığı olayları anlatı-yor, sonra senarist yapacağını yapıyor zaten. Yapımcı Tomris Giritlioğlu çok eskiden ar-kadaşımdır, hep ortak bir projede çalışalım isterdi, ben de mesleğimden memnunum diye ertelemiştim hep. Ama Tomris biraz baskı yapınca, yeni bir meslek öğreneceğim konusunda beni ikna edince ve başka dizile-re de katılmanı sağlayacağım deyince, bir tür rüşvet, kabul ettim artık.

Peki bu kadroyla çalışırken farklı görüş-lerden kaynaklanan sorunlar çıkıyor mu?Tabii oluyor, zaman zaman kostümlere kadar varıyor tartışmalar. Düzgün birşey olmasını istediğimiz için bu tartışmalar hiç bitme-yecek. Ama kendi aramızda belli bir sorun olmuyor. Zaten genelde herkes yazarak bildi-riyor. Her hafta bir araya geliyoruz ve kahve-lerimizi içip birbirimize kibar davranıyoruz. Yani Fehmi Koru ve benim aramda çok ortak birşey yok ama bir süre sonra gayet makul bir adam olduğunu fark ediyorsun. Birbirimizi anlamaya çalışıyoruz.

Dizide çok sarsıcı sahneler var. Fakat yine de anlatılanlar gerçeklerin hepsi değil san-ki. Sizin hiç kısıtlandığınız zamanlar olu-yor mu?Aslında sen kendi kendini kısıtlıyorsun. Yani televizyonda insanlara göstereceğin şiddetin de bir sınırı olmak zorunda. Mesela Diyar-bakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da “Öyle şeyler oldu ki bunları size anlatamaya-cağım” diyor. Yani şiddeti yaşayan adam, ha-tırlamak bile istemediği şeyleri anlatmaktan kaçıyor. Elbette bir denge kurmak zorunda kalıyoruz, fakat yine de televizyonun çizdi-ği sınırları zorluyoruz. “Türkiye’de işkence vardır, bunu asker de yapar, polis de yapar, adam karısına da yapar. Artık bunu konuşun ve saklamayın.” diyoruz.

Peki şiddet dışında, o zamanlarda uygula-nan politikalar veya yaşanmış olaylar ko-nusunda kendinizi sansürlediğiniz zaman-lar oluyor mu? Şu an gündemde olmaması daha iyi olur dediğiniz şeyler mesela...Örneğin Kürt meselesi. Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan şiddet üzerine ilk defa Kürtler’den isyanlar geldiği zaman ve orada yaşananlar inanılmazdı. Doğru olduğuna

Yıllardır gazetecilik alanındaki üretkenliği ve iletişim sektöründeki onlarca kimliğiyle, Medya ve İletişim Fakültesi’nin üretken akademisyeni Tuğrul Eryılmaz ile danışmanı olduğu televizyon dizisi “Bu Kalp Seni Unutur mu” hakkında ko-nuştuk. Ekstralar da cabası...

inanmam için arkasından Mamak ve Metris de geldi. Onlar hala sürüyor aslında, hiçbiri hesaplaşılamadı. Adam başka bir dil konuşu-yor neden Türkçe konuşmak zorunda olsun ki... Ama gayet de oluyormuş. Dizide Kürtçe konuşulan sahnelerde reytinglerimiz oldukça arttı, demek ki halk da bunu reddetmiyor. Önemli olan televizyon gibi bir araçta bece-rebildiğin kadar doğruyu söylemek.

Yani, medyanın gündemi yaratarak insan-ları uyutmak ve bilinçsizleştirmek fonk-siyonunun yanında, bu dizilerle televiz-yonun gerçekleri göstermek için bir araç olarak kullanıldığını söylüyorsunuz.Dizinin birçok eksiğine rağmen bu açıdan başarılı görüyorum; aptal kutusu denen bir araçla birdenbire geçmişteki gerçeklere ya-kınlaşılabiliyor. Yani bu aptal kutusu her za-man da insanları aptallaştırmaya çalışmıyor. İnsanların kendileriyle biraz da olsa yüzleş-mesini sağlıyor. Bunu bir dizinin başarması da çok önemli; çünkü en iyi filmi 40-50 bin kişi izliyorsa, bunu televizyonda milyonlar seyrediyor. Bu müthiş birşey, bence bu da tarihi bir olaydır.

Daha önce Çemberimde Gül Oya ve Ha-tırla Sevgili dizilerinin de izlenme oranları oldukça yüksekti. Benim merak ettiğim şey, o dönemlerde insanlar bu olayların ardından askeri darbenin gelmesine se-vinerek bir daha asla o zamanları hatır-lamak istemediler ve hafızalarını sildiler. Peki insanların bu dizilere olan ilgisini bu durumda siz neye bağlıyorsunuz?Düzgün bir senaryo ve başarılı, tanınmış oyuncular bunda etkilidir. Ama ben bu di-zinin izlenmesindeki en önemli faktörün in-sanların yakın tarihi en az çarpıtılmış olarak izlemek istemeleri olduğunu düşünüyorum. Yakın tarihi herkes bilmek ister. Ben de 80 ve sonrasında doğmuş olsam bu diziyi izlerdim. Sonuçta bu diziler kuşaklar arası kopukluğu bir ölçüde ortadan kaldırıyor.

Sizce bu diziler, 80 sonrası kuşağın o gün-leri ve olayları öğrenmesine yardımcı olu-yor mudur?Bunu ileride göreceğiz. Tüm eksikliklerine rağmen bu cesur bir dizi, hala birşeyler söyle-meye çalışıyor. Dizinin sonunda, Diyarbakır Cezaevi’nde ölenler diye bir liste bile yayın-landı. Bunu bana 10 sene önce söyleselerdi “Dalga mı geçiyorsun Türkiye’deyiz” der-

dim, ama demek ki olabiliyormuş. Gençler konusuna gelirsek, biz işimizi yapıyoruz ve birşeyler alıp almamak onların elinde, ben sadece yanlış anlaşılmasını istemem. Ama şu örneği verebilirim; Çemberimde Gül Oya ve Hatırla Sevgili gibi dönem dizilerinden sonra o dönemleri anlatan kitap satışları patlama yaptı, gençler merak ettiler ve okumaya baş-ladılar. Yine de Türkiye’de bazı gençler hala Kenan Evren’i eski ve sıradan bir cumhur-başkanımız zannediyor. Bu üniversitelerde bile oluyor. Hamaseti çok seviyoruz, “Biz Türkler şurdan geldik, şuraya gidiyoruz, yaşasın şanlı tarihimiz!” demeye bayılıyoruz ama 20 sene öncesi karanlık... Bu bakımdan faydalı olacağını düşünüyorum. Demem o ki bu işler diziyle, kitapla olmaz, bunlar sana sadece bir yol açar; herşeyi en iyi kendileri bulacaklardır.

Peki bizim jenerasyondan bahsetmişken, bir röportajınızda “İyi çocuklar artık ga-zeteci olmak istemiyorlar” demişsiniz. Bunun işsizlikten ve genel anlamda med-yadaki kötü havadan kaynaklandığını söylemişsiniz, ki o röportajdan sonra hava daha de kötüleşti. Peki gazeteci olmak is-teyen iyi çocuklara öneriniz nedir?Benim tavsiyem şu: İyi çocuklar ısrarla ga-zeteci olmayı denesinler. Kimsenin lafına bakmasınlar ve kendi tokatlarını kendileri yesinler. Gidip sağlam bir şekilde gazetecilik yapmaya çalışsınlar, denemek için zamanı-nız var. Bakarsınız iki üç sene sonra olmadı, siz de diğer tüm iyi çocuklar gibi reklamcı veya bankacı olursunuz. Ama birçok üni-versitede ders verdiğim için biliyorum, en iyisi bile “Hocam bize gazetecilikte galiba iş yok, hiç değilse üniversitede kalayım” diyor. Halbuki biz öyle değildik, benim o zamanlar -70’lerde- gazeteci olmak için girmediğim sınav kalmadı. Şimdi öyle değil, iyi çocuk-lar hakikaten gelmiyorlar. Sadece çok kafayı takmış ve idealistse geliyor, ama o da hızla kayboluyor çünkü şimdi idealist olmak ayıp oldu Türkiye’de. Tabii bir de sömürü var, 5-6 ay parasız çalıştırıyorlar, sonra da seni beğen-dik ama kadromuz yok diyorlar. Halbuki “Kardeşim sen bu işe uygun değilsin” dese bu insana koymaz, bize de koymamıştı. Ama diğer türlü bu çok yaralayıcı birşey. O zaman kendini haksızlığa uğramış hissediyorsun. Bir de genç olduğunda insan daha kırılgan oluyor. Ama gençlerin öfkesini dışarıya at-ması ve denemeye devam etmesi şart.

Selin Bayraktar ve Tuğrul Eryılmaz

Page 3: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

http://univers.ieu.edu.tr Aralık2009 Yıl2 Sayı18 Kampüs 03

İzmir’den İstanbul’a Ceylan Kavi’nin büyük başarısıBu ay ki sayımızda okulumuzdan yeni mezun olmuş ve mezun olduğu ilk yıl İstanbul’da Octagon-Sports Marketing Agency‘de çalışmaya başlayan Ceylan Kavi ile İletişim Fakül-tesi ve özellikle Halkla İlişkiler ve Reklamcılık bölümünden yeni mezun olacak arkadaş-larımız için özel bir röportaj hazırladık.

Özge Üçtop: Okulda aldığın eğitimin ça-lıştığın sektördeki izdüşümü nedir? Ceylan Kavi: Öncelikle okuldan aldığım eğitimin ve bana sağladığı sosyal etkinlikle-rin beni bu sektöre başarılı bir şekilde hazır-lamış olduğunu gördüm. Halkla İlişkiler ve Reklamcılık alanı iletişim becerilerinin en üst planda tutulduğu çok önemli bir sektör. Yani sadece iyi bir stratejik pazarlama bilgi-sine sahip olmak iş hayatında başarıyı getir-memekte. İnsanlarla kurduğumuz iletişim, ikna yeteneğimiz, araştırmacı, sürekli ken-dini yenileyen düşünme yapısı ve yabancı dilimiz bu sektörde ilerlemenin ana taşları. Üniversiteden aldığım temel sunum tek-nikleri, üzerinde yoğun olarak çalıştığımız sosyal sorumluluk kampanyaları, reklam kampanyaları ve bunun gibi büyük projeler sayesinde iş hayatımda zorluk çekmiyorum. Üniversite hayatımda hep yakındığım bu projelerin, bana çok iyi bir altyapı sağlamış olduğunu iş hayatına girdiğimde fark ettim.

İş hayatında ve okul hayatında ne gibi farklılıkların olduğunu düşünüyorsun? Okul hayatından iş hayatına atılırken neler hissettin? Daha başlarındayım ama gördüm ki iş haya-tı ve okul hayatı apayrı iki dünya. İş hayatın-da en önemli konunun ‘’zaman’’ olduğunu anladım. Zamanı doğru ve etkili bir biçimde kullandığımız taktirde ilerlememiz müm-kün. Üniversite yıllarımdaki gibi bu işi yarın da yapsam olur ya da sınavdan bir önceki

gün çalışma gibi rahatlık maalesef olmuyor. Ben Sportsnet bünyesi altında Türkiye’nin ilk ve tek spor odaklı iletişim yapan rek-lam ajansında çalışıyorum. Bu ajansın spor, sponsorluk, pazarlama departmanındayım. İşimiz gereği markalara, yoğun olarak teklif sunumları hazırlıyoruz. Büyük markalarla çalışmak ciddiyeti ve doğru zamanda doğru iletişimi yapmayı gerektiriyor. Onun için de sıkı bir iletişim çalışması oluyor. Toplantıla-ra girmek, patronuna raporlar hazırlamak, büyük markalara önemli projelere sponsor olmaları için büyük teklif sunumları hazır-lamak, onları ikna etmek için her türlü gör-sel ve teknik materyallerle donanımlı olarak çalışmak çok ayrı bir duygu. Bu işe başladı-ğımda sıkıntılarım da oldu. Yeni bir şehir, yeni bir çevre ve kendi ayakları üzerinde durmak. İşte o an “bu hayat benim” ve “ben yön vereceğim” diyorsunuz. Hayatınızın so-rumluluğu artık size veriliyor.

Peki şu an çalıştığın iş ortamından mem-nun musun? Çalıştığım iş ortamı, tasarımı ve insanlarıyla rengarenk, eğlenceli ve dinamik bir ortam. Ajans eski milli voleybolculardan ve basket-bolculardan oluşmakta. Hangi departmana gitseniz milli voleybolcular ve basketbolcu-larla karşılaşıyorsunuz. Onlardan spor pazar-lama iletişimini öğrenmek ve sporun içinde olmak tarif edilemez bir duygu. Ben de eski voleybolcu olduğum ve sporun içinde büyü-düğüm için orada geçirdiğim her gün bana ayrı bir mutluluk ve heyecan veriyor. Ulusla-rarası çalışan bir ajans olduğumuzdan dolayı yurtdışı bağlantılarımız yoğun bir şekilde yürüyor. Ünlü yöneticiler ve sporcularla ta-nışma fırsatını yakalıyorum. Eğitimini gör-düğüm bu alanı sporla beraber tadabilmek çok güzel bir şey.

Mezun ve aynı zamanda iş sahibi olmuş biri olarak bizim mezun adaylarımıza ne tür tavsiyelerde bulunabilirsin? Kendimce önerebileceğim birkaç şey var, kısa ve öz söylemek gerekirse: Araştır, ken-dini yenilikleri takip ederek geliştir ve yine araştır. Evet, belki garip gelecek ama bu çok önemli. Gelişen ve değişen hayat şartları-nı ve yenilikleri takip etmek, etrafımızdaki fırsatları nasıl kullanmamız gerektiğini bize gösterir. İş hayatına girmeden önce aldığımız eğitimin yanında kendimizi bireysel olarak geliştirmek de çok önemli. Bu asla sonu olan bir şey değil. Kendimizi diğerlerinden farklı

göstermek, araştırarak ve yaratıcı stratejiler üreterek elde ediliyor. Şunu unutmamak gerekir, hayat hep mücadele gerektirir ve o kadar çok rakibimiz var ki, farklı olmak için hep kendimizi geliştirmeli ve içinde bulun-duğumuz pazarı iyi analiz etmeliyiz. Sen de biliyorsun ki günümüzdeki iş ola-nakları çok kısıtlı. Buna göre senin bu iş-teki geleceğini nasıl yorumlarsın? Yaptığı işten zevk alan, üreten bir insan için yaşadığı başarı duygusu bir bağımlılıktır. Bu duyguyu her zaman yaşamak için, bir önceki günden daha iyi olma ihtiyacı içinde olan bir insan, diğer negatif unsurların tasasını daha az hisseder.

Bir Octagon Sports Marketing Agency ça-lışanı olarak, bu sektörün avantajlarının ve dezavantajlarının ne olduğunu bize söyleyebilir misin?Bu beş aylık sürecimi değerlendirecek olur-sam iletişim sektörü, sponsorluk pazarlama ve alanında avantajları olduğu kadar deza-vantajları da olan bir sektör. Şöyle bir ba-karsak günümüz teknolojisinin durmadan gelişmesi ve çeşitli kuruluşlarının ürünlerini daha çok satabilmesi, aynı alanda iş yapan diğer firmalarla rekabete girmesi, reklamcı-lık sektörüne yeni boyutlar kazandırmıştır. Bu buluşlar tüketicinin dikkatini çekerek ürünün daha çabuk satılmasına yol açmıştır. Bu rekabet ortamı pazarında farklılaşmak ve uzun süreli, bilinirliliği yüksek projelere imza atmak zor hale gelmiştir. Özellikle be-nim iş alanım olan sponsorluk yönetiminde ülkemizi derinden vuran ekonomik kriz iş-leyişi yavaşlatmıştır. PR-Etkinlik projeleri- anlamında önceki senelere nazaran markala-rın proje girişimleri azalma göstermektedir. Ama yeniden iyileşmeye başlayan bu pazar büyük projeleri de yanında getirmeye baş-lamıştır. Avantajları bakımından da bakıldı-ğında spor pazarı fırsatlarla dolu bir sektör. Sürekli kendini yenileyen dinamik yapısı ve hızla büyüyen bir sektör oluşuyla büyük yatırımları peşinde getirmektedir. Özellik-le ajansımızda izlediğimiz 360 derece spor iletişimi stratejisiyle büyük projelere de imza atılıyor. Spor pazarına yapılan yatırımların, hem sosyal sorumluluk bazında hem de spo-ra yapmış olduğu yatırımlarla markalarına olumlu ve başarılı bir imaj yaratmalarına katkı sağlamış oluyoruz. Bu da markaların kendi pazarında farklılaşmaları için önemli bir fırsat ve avantaj yaratmakta.

Domuz gribi aşısı olmayı düşünüyor musunuz?

%8 Evet%90 Hayır%2 Kararsız

Üniversitemizde vize haftası olmalı mı?

%64 Evet%36 Hayır

Twitter’dan haberiniz var mı?

%48 Evet%52 Hayır

100kişiye sorduk...

Radyomuzu dinlemek için; http://www.ieu.edu.tr

ON AIR butona tıklayınız.

Radyo İzmir Ekonomi Yayındahttp://comm.ieu.edu.tr/radyo/radyo_index.html

Ceylan Kavi

SahibiProf.Dr. Attila Sezgin

Sorumlu Yazı İşleri MüdürüProf.Dr. Sevda Alankuş

Yayın KuruluÖğr.Gör. Burak Doğu Araş. Gör. Nükhet M. Tayaz

Yazı İşleriSeray Özbiçer, Halil Türkden Sarphan Uzunoğlu, Hakan Gözütok, Selin Bayraktar, Erman Gönülşen, Gizem Güngör

Aralık Sayısı Bölüm EditörleriÖğr.Gör. Burak Doğu Araş.Gör. Nükhet M. Tayaz

Görsel YönetmenÖğr.Gör. Burak Doğu

TasarımHakan Gözütok

Yerİzmir Ekonomi Üniversitesi Balçova

http://univers.ieu.edu.tr

Yerel, aylık süreli yayındır.Aralık 2009

ÜniversİEÜ İletişim Fakültesi Uygulama Gazetesi

Basım Yeri: Yılmaz Matbaacılık ve Form 2826 Sokak No: 52

Kat: 3/301 I. Sanayi Sitesi İzmir (232) 459 97 18 pbx

Ekonomi’nin Sultanları tutulmuyor

AROMA Bayanlar Voleybol 3. Ligi’nde mücadele veren İzmir Ekonomi Üni-

versitesi Bayan Voleybol Takımı, oynadığı sekiz maçı da kazanarak namağlup un-vanıyla liderliğini koruyor. Sezona aldığı seri galibiyetlerle harika bir başlangıç ya-pan takımımız, geçtiğimiz haftalarda gru-bun güçlü takımlarından biri olan Gazi Gençlikspor’u deplasmanda set vermeden 3-0’ lık skorla dize getirmeyi başardı. Li-gin sekizinci haftasında ise Balçova Spor Salonu’nda konuk ettiği ligin iddialı ta-kımlarından İzmir BŞB’yi 25-20, 25-21 ve 25-11’lik setlerle 3-0 mağlup eden Ekonomi’nin Sultanları’na Balçova Bele-diye Başkanı Mehmet Ali Çalkaya, İEÜ Rektörü Prof. Dr. Atilla Sezgin ve İEÜ Genel Sekreteri Levent Gökçeer de destek verdi. Maçın ardından gazetemize konu-

şan Spor Koordi-natörümüz Vehbi İşgören geçen sezon kıl payı kaçırdığı-mız 2. Lig hedefine bu sezon mutlaka ulaşacağımızı söy-lerken, kaptanımız smaçör Gözde Kar-luk ise çok önem-li bir rakibi daha yendiklerini ve bu sezon sonunda gülen tarafın İEÜ olacağını söylerken kalan zorlu maç-larda taraftarlardan destek istedi.

Page 4: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

Kampüs04 http://univers.ieu.edu.trAralık2009 Yıl2 Sayı18

Kısa Kısa» • İEÜ hayat boyu öğrenme günlerine evsahipliği yaptıHayat Boyu Öğrenme Günleri’nde (LLP) dokuz farklı ilden 17 farklı kuruluş projelerini sergiledi. Eş zamanlı seminerlerden oluşan toplantıda, bilgi toplumu haline gelerek istihdam yaratmanın yolları, topluluk içindeki eğitim ve öğretim sistemleri arasında karşılıklı işbirliği sağlayarak gelecek kuşaklara sağlıklı bir çevre bırakmanın önemi tartışıldı. Etkinlik kapsamında kurulan proje stantlarını tek tek ziyaret etti. Her bir proje hakkında bilgi alan Prof. Dr. Sezgin, tüm katılımcılara teşekkür ederek, “Hayat Boyu Öğrenme Günleri’ne ev sahipliği yapmaktan mutluluk duyduk. Projelerin kalkınmaya katkısı katlanarak devam edecek” diye konuştu.

• ODİSSİ, İzmir Ekonomi Üniversitesi’ni büyülediGeleneksel Hindistan dansı Odissi’nin en önemli temsilcilerinden Rajashree Chintak Behera ve ekibi İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde unutulmayacak bir gösteriye imza attı. Chintak Behera, sunduğu dans gösterisiyle izleyenleri büyüledi. Behera’nın ekibi ise en güzel Hint ezgilerini İzmir Ekonomi Üniversitesi Konferans Salonu’na taşıdı. Sergilediği farklı dansların her birinin mitolojisini izleyenlere anlatan Behera, Odissi’yi ise şöyle tanımladı: “Hindistan tapınaklarında gözlerden uzak tanrıya yakarış olarak yapılan Odissi’yi, Tanrı’nın en büyük yardımcısı Devdası bir adak ya da ritüel için sadece Orissa tapınağı çevresinde gerçekleştirirdi. Odissi, Hindistan’ın 8 klasik dans formundan lirik, duruş ve ifadelerle en ağırbaşlı dansı olarak kabul edilir ”. Gösterinin sonunda İzmir Ekonomi Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Cemali Dinçer, sanatçılara teşekkür plaketi sundu. Dansı, Hindistan Fahri Başkonsolosu Turgut Koyuncuoğlu, İzmir Vali Yardımcısı Mustafa Aydın, RTÜK Bölge Müdürü Cengiz Karakaşoğlu, ve Modacı Zuhal Yorgancıoğlu izledi.

• İEÜ dolu dizginİzmir Üniversiteler Platformu kapsamında düzenlenen Agora Kupası’nda İzmir Ekonomi Üniversitesi rakip tanımıyor. İzmir Ekonomi Üniversitesi Basketbol Takımı son olarak rakibi Dokuz Eylül Üniversitesi Erkekler Basketbol Takımı karşısında 84-58’lik galibiyet elde etti. Yaşar Üniversitesi’yle olan bir önceki karşılaşmadan da 63-59’luk üstünlükle ayrılan İzmir Ekonomi Üniversitesi son karşılaşmadan sonra ikide iki yapmış oldu. Öte yandan geçtiğimiz gün yine Agora Kupası kapsamında İzmir Ekonomi Üniversitesi Bayan Voleybol Takımı ve Dokuz Eylül Üniversitesi Bayan Voleybol Takımıy’la karşı karşıya geldi. İzmir Ekonomi Üniversitesi 3 seti de alarak rakip tanımadığını gösterdi. İzmir Ekonomi Üniversitesi Bayan Voleybol takımı geçtiğimiz hafta da Yaşar Üniversitesi’ni 3-0 mağlup etmişti.

• Geleceğin tasarımcıları hünerlerini sergilediİzmir Ekonomi Üniversitesi Moda Tasarımı Bölümü öğrencileri, ünlü moda tasarımcısı Bora Aksu önderliğinde hazırladıkları “Drape Atölye Çalışması”nı Moda Tasarımı Bölümü’nde düzenlenen kokteyl ile sergiledi. Drapaj tekniği kullanılarak, titizlikle hazırlanan 40 sıra dışı kıyafet davetlilerden büyük ilgi ve beğeni gördü. Çalışmalarını Londra’da sürdüren ve 2003 yılından bu yana Londra Moda Haftası’nın resmi listesinde yer alan tasarımcı Bora Aksu, Moda Tasarımı Bölümü eğitmenleri Angela Burns, Özge Dikkaya Göknur ve Berrin Gönen ile sürecin tüm aşamalarını değerlendirdiklerini söyledi.

Eski konsey başkanı ile konsey üzerine

Halil Türkden: Son bir yılda Murat Dede ve ekibi neler yaptı. Kısaca özetleyebilir miyiz?Murat Dede: Göreve geldiğimiz günden bu yana çok sıkı bir çalışma içerisindeydik. Son derece organize ve sistematik bir şekilde çalış-tık. Kulüplerin sorunlarıyla ilgilenen bir ekibi-miz vardı, sosyal faaliyetler ile ilgilenen ayrı bir ekibimiz vardı, afişleri bastıran ekip, asan ekip, tasarımını yapan ayrı bir ekip vardı. Üniversi-tenin yetişemediği alanlarda öğrencilerin dert-lerini halletmek için çabaladık. Örneğin, bursu yatmayan öğrenciler bile yanımıza geldi. Gerekli görüşmeyi yaptık ve bursu yattı. Daha bunun gibi birçok sorunlarla bizzat ilgilendik. Bir diğer konu ise bahar şenlikleri. Geçtiğimiz yıl krizden dolayı okulumuz bahar şenliği düzenleyemeye-cekti. Çok eleştirilen ve hatta konuşma için çıktı-ğımda yuhalandığım şenlikler için, bizzat Ekrem Demirtaş ile görüşüp maddi destek istedik. Baş-ka üniversitelerde öğrenci konseylerinin işi değil şenlik düzenlemek. Her gün tıklım tıklım dolan bahçemizde, büyük bir çabayla ve özveriyle ekip olarak üstesinden geldik bu organizasyonun

da. Yurtta mutfak istemek gibi, kütüphanenin alt katının kullanılabilir olmasını istemek gibi, öğrenciler ucuz çıktı alabilsin ve sıra beklemesin diye kioslar koymak gibi çalışmalarımız oldu. İnsanların çabaladıklarında gerçekten bir şeyler yapabildiklerini görünce, biz de anladık ki eğer çabalarsak insanlar bize güvenir ve daha fazla iş yaparız ve böylece daha büyük bir kitle arkamız-da olur.

Seçimlerde aday olmaya niyetli arkadaşlara önerileriniz nelerdir?Öncelikle kendileri için değil, arkadaşları için bir şeyler yapmaya gelsinler. Hatırlarsanız, geçen yıl 760 öğrencinin katıldığı bir futbol turnuvası yaptık. O 760 öğrenciyle turnuva yaparken okul bizim yanımızda değildi. Tabii ki her alana yetişe-miyor onlar da haklı olarak, dolayısıyla okul her zaman konseyin yanında olamıyor, tüm bunlara hazırlıklı olmalı gelecek öğrenciler. Her şartta çözüm üretebilmeli ve beyin fırtınalarına hazır olmalılar. Aynı şekilde “SOKAK” organizasyo-nunu yaparken okul yanımızda değildi. Birçok okul yetkilisi bize yapamayacağımızı söyledi.

Biz sponsorları kendimiz bulduk, mekânların hepsiyle anlaştık ve “bu sokağı dolduracağız” de-dik.10 Ağustos’tan beri sırf bu organizasyon için o sokaktaydık. Sadece Konak Belediye Başkanı Hakan Tartan yanımızda oldu. Okulumuzun şu zamana kadarki en büyük organizasyonlarından biriydi ve çok iyi bir reklam oldu okul için. Öğrenci Konseyi’nin önceki yıllara göre çok daha aktif olduğunu bu yıl gördük, umarım bu yükselişi bizden sonra geleceklerde de görürüz. Tüm katılımcı arkadaşlara ve yeni konsey ekibi-ne bol şans ve başarılar diliyorum.

Öğrenci Konseyi Seçimleri ile ilgili eski başkan Murat Dede ile sohbet ettik. Geçtiğimiz bir sene içerisinde konsey olarak çalışmalarından bahsetti ve yeni göreve geleceklere tav-siyelerde bulundu.

Erman Gönülşen: Kişisel biyografinizden kısaca bahseder misiniz?Deniz Sipahi: İzmir’de doğdum. İzmir Özel Saint Joseph Fransız Ortaokulu’nu ve İzmir Özel Tevfik Fikret Lisesi’ni bitirdim. Ar-dından Dokuz Eylül Üniversitesi Sinema-Televizyon-Sahne Sanatları Bölümü’ne git-tim. Aynı bölümde de yüksek lisans yaptım. Bitirme tezi olarak Aziz Nesin’in sinemaya ve tiyatroya uyarlanmış eserlerini, yüksek lisans tezi olarak da İzmir’in kent kimliğini inceledim. Gazeteciliğe Yeni Asır’da stajyer olarak başladım, ekonomi muhabirliği yap-tım. Haftalık ekonomi gazetesi Gözlem’in ilk kadrosunda yer aldım. Türk medyasının duayen isimleriyle oralarda çalıştım. Yeni Asır ve Gözlem’den sonra gazeteciliğe Ege Bölgesi’nde çıkan Gazete Ege ile devam et-tim. Önce yazı işleri müdürlüğü ardından Genel Yayın Yönetmenliği yaptım. 1999 yı-lında o dönemde Hürriyet Gazetesi’nin Ege Bölge Temsilcisi olan Nedim Demirağ’ın davetiyle Hürriyet’te Yazı İşleri Müdürü ve aynı zamanda Temsilci Yardımcılığı olarak görev yaptım. 2004 yılında tekrar Doğan Grubu’na döndüm. Doğan Gazetecilik’in Ege Bölge Temsilcisi Bülent Zarif ’in dave-tiyle Milliyet, Posta, Radikal, Fanatik sonra da Vatan Gazeteleri’nin Ege Bölge Temsilci Yardımcılığı görevlerini üstlendim. Gaze-te Ege’de başladığım günlük yazılarıma da Milliyet Gazetesi’nde devam ettim. Dönem dönem Dokuz Eylül Üniversitesi ve Ege Üniversitesi’nde Halkla İlişkiler ve Gaze-tecilik Bölümleri’nde “Medyayla İlişkiler” ve “Haber Değerlendirme” dersleri verdim. Halen de İzmir Ekonomi Üniversitesi’nde Danışma Kurulu Üyeliğim devam ediyor. Ve en sonunda da…1999’da görev yaptığım Hürriyet’e yeniden geri dönüş oldu. Hakan Tartan’ın Konak Belediye Başkanı olmasın-dan sonra boşalan Ege Bölge Temsilciliği’ne getirildim.

Sinema - televizyon - sahne sanatlarını bi-tirmişken neden gazete?Çocuk yaşta sorulur, “Ne olacaksın?” diye. Ben kendimi bildiğim günlerden bu yana hep gazeteci olmak istedim. İlkokulda da, üniversiteye girişte de… Ama benim hede-fim hukuk okuyup gazetecilik yapmaktı.

Yanlış bir tercih listesi yaptığım için aradan sinema, televizyon ve sahne sanatları çıktı. Bundan da çok mutsuz değilim. Aldığım eğitim gazetecilikte bana çok yardımcı oldu. Medya artık çok yönlü bir uğraş haline geldi. Ama işin özü haber… Habercilik… Haberi biliyorsanız; medyanın farklı alanlarında da görev yapabilirsiniz. İyi bir gazeteci televiz-yonda da çalışabilir, internet medyacılığında da, radyolarda da. Önemli olan haberdir, haberden kopmamaktır. Bugünün televiz-yoncuları genellikle yazılı medyada yetişen insanlardır. İnsanlar sevdiği ve bildiği işleri yapmalı. Ve yaptığı işe aşık olmalılar, tutkuy-la bağlanmalılar. Çünkü gazetecilik artık 24 saat istiyor. Gazetecilik bir yaşam biçimidir ve bana en fazla uyan meslektir.

Ege Basınında önemli kuruluşlarda önem-li mevkilerde görev aldınız. İzmir yerel basının şu anki durumunu nasıl görüyor-sunuz?Ben İzmir’i iyi bir laboratuara benzetiyorum. İzmir’de başarılı olan Türkiye’de başarılı olur, dünyada başarılı olur. Bu söylediklerim Türk medyası için de geçerlidir. İzmir’den yetiş-miş bir çok dostumuz bugün iyi yerlerde çalışıyorlar. Hürriyet’ten yine örnek vereyim. Türkiye’nin en fazla okunan yazarlarından biri Yılmaz Özdil Yeni Asır’da yetişmiş bir

gazetecidir. Yine Hürriyet’in İnternet Ya-yın Yönetmeni Fatih Çekirge de İzmir’den İstanbul’a giden bir gazetecidir. Bu kentin yetiştirdiği insan saymakla bitmez. İzmir medyası büyük sıkıntılarına rağmen hala güçlüdür. Türkiye’nin hiçbir bölgesinde ol-mayan rekabet İzmir’de vardır.

DTP - İzmir kapışması hakkında ki gö-rüşleriniz ve “Faşist İzmir” söylemi hak-kındaki düşünceleriniz neler?İzmir’in faşist olmadığını, olamayacağını herkes biliyor. Aynı zamanda İzmir ne sol-cu, ne sağcı bir kenttir. İzmir’i anlatmak için ancak şu kelimeleri kullanabilirim. De-mokrat, çağdaş, ilerici bir kent. Hayata hoş-görüyle bakan bir kentin uçlarda olması da düşünülemez. Türkiye hassas bir dönemden geçiyor. Sakin, aklı selim davranan İzmir’in duyarlılıklarını da anlamak gerekir diye dü-şünüyorum. Herkes Güneydoğu’yu, Doğu Anadolu’yu konuşuyor. Peki ya İzmir’in, İzmirlilerin, Egelilerin beklentileri… Biraz da madalyonun öteki yüzünden bakmak ge-rekiyor. Ama gerçek olan şu ki… İzmir bu tanımlamaların hiçbirini hak etmiyor.

İzmir’in spor tarihini yakından bilen biri olarak son dönemlerde İzmir futbolunun girdiği darboğazı nasıl yorumlarsınız?Türkiye’de ilk futbolun ve ligin olduğu kent İzmir’dir. Sporda ilkleri yapan bir kentin Süper Lig’de bir takımının olmaması büyük bir eksikliktir. Ben sporu sadece spor olarak görmüyorum. Toplumları barıştıran, kaynaş-tıran en önemli araçlardan biri spordur. Spor ekonomisi de giderek büyüyor. İzmir’in bu gelişmelerden daha fazla yararlanamaması üzücüdür. İzmir futbolunun gelişebilmesi için daha iyi statlara ihtiyacımız bulunuyor. Bugün spor tesisleri sadece maça gidilen, ge-linen yerler olmaktan çoktan uzaklaştı. Artık aileler hafta sonlarını bu modern tesislerde geçiriyorlar. İzmir’de Alsancak Stadı da, Ata-türk de bu beklentileri karşılayamıyorlar. Fe-derasyon Başkanı’nın bir İzmirli ve içimizden biri olan Mahmut Özgener’in olması büyük bir şanstır. Bunu iyi değerlendirmek gerekir. Statlar düzeldikçe, kentten katkı arttıkça ta-kımlarımız da zirveyi zorlayacaktır. Bundan çok eminim.

İzmir’de yetişen bir gazeteci: Deniz Sipahi

Deniz Sipahi

Geçen sayımızdan itibaren tanıtmaya başladığımız İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Ku-rulu üyelerimizden bu ay ki konuğumuz Hürriyet Gazetesi Ege Bölge Temsilcisi Sn. Deniz Sipahi.

Murat Dede

Page 5: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

Karpuz Kabuğundan Gemi Yapmayı Başaran Adam...

Yakın dostları tarafından ‘dahi sinema-cı’ olarak adlandırılan yönetmen Ah-met Uluçay (55) 30 Kasım’da hayatını kaybetti. Uluçay, “Karpuz Kabuğundan

Gemiler Yapmak” isimli uzun metrajlı filmiyle pek çok uluslararası festivalden ödül kazanan ve beğeni toplamıştı. Sinemayla ilkokul sıralarındayken köye gelen bir seyyar sinemacı sayesinde ta-nıştı ve daha 12 yaşındayken arkadaşı ile sinema makinesi yapmak için yola koyuldu. Uluçay, tam üç yıl uğraştı ve filminde de anlattığı gibi bir ahırda köylü halkına film göstermeye başla-dı. Sinemaya yaşamını adayan Uluçay, yıllarca geçim derdiyle uğraştı, kamyon şoförlüğü, inşaat işçiliği ve tavukçuluk gibi pek çok işte çalıştı. İki çocuk babası olan Uluçay, “Bozkırda Deniz Kabuğu” filminin çekimlerine 2007 yılında baş-lamış, ancak sağlık sorunları nedeniyle film yarım kalmıştı.

http://univers.ieu.edu.tr Aralık2009 Yıl2 Sayı18 Gündem 05

25 Kasım: Hak günü ve yine biber gazıTürkiye’nin dört bir yanında yaklaşık 2 mil-yon kamu emekçisi, toplu sözleşme ve grev hakkı ile AKP hükümetinin ekonomi poli-tikalarını protesto etti. Öğretmenler, sağlık çalışanları, vergi dairelerindeki memurlar ve demiryolları çalışanları başta olmak üzere çok sayıda memur 25 Kasım’da bir gün iş bı-rakarak alanlara çıktı. Kamu-Sen ve KESK tarafından düzenlenen iki ayrı mitingle iş bırakma eylemine destek verildi. İstanbul’da konuşan KESK Başkanı, “toplu görüşme” değil, eşit koşullarda toplu iş sözleşmesi ma-sası kurulmasını istediklerini, hükümetin bundan kaçtığını söyledi. Grevin ardından açıklama yapan Evren, eyleme toplumun, demokratik kamuoyunun da onay verdiğini, hükümetin toplu sözleşme ve grev haklarını tanımaması halinde işçi-memur ortaklaşa bir genel grev örgütleyebileceklerini belirtti. Kamu-Sen Başkanı Bircan Akyıldız ise hü-kümeti sert bir dille eleştirerek “Masayı yok sayan, bizleri görmeyen, duymayan Başba-kan, bugün mü toplu görüşme masasının önemini kavramıştır? Bunca zamandır siyasi iradeden ciddiyet bekleyen memurlarımız için artık sözün bittiği yere gelinmiştir. Hak-kımızı istiyoruz.” diye konuştu. Yoğun ka-

lunu, İstanbul Adli Tıp Kurumu 3. İhtisas Kurulu’nun verdiği rapor açtı. Daha önce “Cezaevinde kalmasında sakınca yok” rapo-ru veren kurul, tepkiler üzerine son olarak verdiği raporda “Hastanın kanser tedavisine cevap vermediği, bu nedenle Anayasa’nın 104/b maddesi kapsamında kaldığı mütalaa olunur” dedi. Zere’nin babası Haydar Zere, “Kızımın hastalığından dolayı üzüntülü-yüm. Habere sevinçliyim. Ama çok beklet-tiler. Erken bırakılsaydı kızımın kurtulma şansı olabilirdi. Hasta birçok mahkum var, keşke onları da en azından düzelene kadar bıraksalar. Bunu isterim” diye konuştu.

Erol Zavar Ölümü Değil Özgürlü-ğü Bekliyor

“Anayasal düzeni değiştirmeye teşebbüs” suçundan ötürü 2001 yılından beri hapiste olan Erol Zavar ölümle mücadele ediyor. Avukatı, Erol Zavar’ın 19. kez mesane kan-seri nedeniyle ameliyat masasına yatacağını belirterek, ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanun gereği serbest bı-rakılmasını talep etti. Zavar’ın hastalığı yakınlarının ve demokratik kitle örgütleri-nin uzun uğraşları sonucu ilk kez cezaevine girdikten üç yıl sonra tespit edilmişti. Güler Zere’nin serbest bırakılmasının ardından Erol Zavar ve yakınlarının umutları artar-ken, avukatı geçen zamanın Erol Zavar’ın aleyhine işlediğini belirtti.

İsviçre’nin Minare Seçimiİsviçre’de minare tartışması ülkeyi referan-duma taşındı. İktidar ortağı sağcı İsviçre Halk Partisi (SVP), minarelerin siyasal İslam’ın iktidar talebini temsil ettiği iddia-sıyla 100 bin imza toplayarak öneri getirdi. 2.5 milyona yakın seçmenin oy kullandığı halk oylamasında 26 kantonda kullanılan toplam 1 milyon 534 bin 54 minarelere kar-şı oy kullanırken 4 kantonda 1 milyon 135 bin 108 seçmen minarelerin zararı olmadığı tercihini yaptı.

ve Sivas’taki Madımak Oteli’nin müze ya-pılmasıydı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’in “Dersim İsyanı’nda Analar Ağ-lamadı mı?” sözü 71 yıllık tarihi yarayı ka-nattı. CHP’nin sadık seçmen kitlesi olarak bilinen Aleviler isyan etti. Tunceli’de (Der-sim) ve Türkiye’nin çeşitli yerlerinde pro-testocular ellerinde Onur Öymen’i Hitler şeklinde gösteren pankartlarla sokağa çıktı. Bir Tuncelili olarak Dersim Olayları’nı en iyi bilenlerden biri olduğunu söyleyen CHP Milletvekili Kemal Kılıçdaroğlu, Onur Öymen’in sözleriyle ilgili olarak “Öymen gereğini yapmalıdır” açıklamasında bulun-du. CHP İstanbul İl Başkanlığı’nın önüne Aleviler tarafından siyah çelenk bırakılırken CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin yu-halandı. CHP il teşkilatı üyeleri ve Aleviler arasında tartışma çıktı.

TBMM’de Demokratik Açılım MüsameresiDemokratik Açılım Paketi tartışmaları TBMM’ye taşındı. CHP’li milletvekilleri açılım görüşmelerinin 10 Kasım’da yapıl-masını protesto eden Atatürk posterleri ve pankartlar açtığı görüşmelerde farklı görüş-lerden milletvekilleri arasında sık sık tar-tışmalar çıktı. İstanbul 1. Bölge Bağımsız Milletvekili Ufuk Uras’ın konuşması AKP ve DTP sıralarından alkış alırken CHP’li ve MHP’li vekiller Uras’ın konuşmasını sık sık bölmeye çalıştı. Ayrıca, konuşmacıların tamamı ekonomik sorunların bölgedeki de-mokrasiye etkisine değinirken Uras sorunu yalnızca ekonomik olarak değerlendirme-nin hata olacağını belirtti. DTP grubu adı-na söz alan Ahmet Türk ise bir Kürt olarak Türkiye’de yaşamak üzerine yaptığı konuş-mada açılıma muhalif milletvekillerine hi-taben “Eğer eşit yurtaş olduğumuzu, hiçbir sorunumuz olmadığını düşünüyorsanız lüt-fen biraz empati yapın. Bu haksızlığa karşı çıkmazsanız insanlık onurunuzu koruyabi-lir misiniz?” diyerek AKP’nin açılım süreci-ni, DTP’nin ve Kürt halkının bakış açısın-dan uzakta yürüttüğü eleştirisini yaptı.

PKK’nın Kuruluş Yıldönümünde Yine Olay VarPKK’nın 31. kuruluş yıldönümü nedeniyle başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye’nin farklı yerlerinde eylemler düzenlendi. Gös-tericiler ile polis arasında yaşanan çatışmada polis yine biber gazı ve tazyikli su kullan-dı. Hakkari Yüksekova’da polisin müda-helesine eylemciler taş atarak cevap verdi. Diyarbakır’da yapılan eylemlerde AKP ve Şura-Der binalarına molotofkokteyli atıl-masını İslamcı dernekler protesto etti. Yak-laşık 100 kişinin katıldığı gösteride Hizbul-lah örgütünün bayrakları açıldı.

Sözde Değil Özde Eşit Yurttaşlık İçin 200 Bin Kişi Kadıköy’deydiAlevi Bektaşi Federasyonu, Hacı Bektaşi Veli Derneği ve Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin çağrısıyla dün 8 Kasım 2009’da İstanbul Kadıköy’de bir araya gelen 200 bini aşkın kişi Aleviler için eşit yurttaşlık istedi. Çeşitli parti ve sivil toplum kuruluş-larının da desteklediği mitingdeki öncelikli talepler zorunlu din dersinin kaldırılması, Alevi köylerine cami yapılmasının durdu-rulması, cemevlerinin ibadethane sayılması

Ahmet Uluçay

İnsan Hakları

Siyaset Sayfa: Selin Bayraktar, Sarphan Uzunoğlu

tılımın olduğu Ankara’da polis eylemcilerin üzerine biber gazı sıktı.

25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Dayanışma Günü nedeniyle Türkiye’nin çeşitli illerinde eylemler yapıldı. Ankara Kadın Platformu ve bazı sivil toplum örgütlerinin kadın üyeleri, yürüyüş istekleri karşısında polisin barikatını bulunca otur-

ma eylemi yaptı. Bu sırada DTP Şırnak Mil-letvekili Sevahir Bayındır ile KESK’e bağlı sendika üyesi kadınlar da eyleme destek ver-di. Polis ve grup arasında yaşanan arbede sı-rasında polis, biber gazı ve cop kullandı. Üç saat süren eylemin ardından, kadına yönelik şiddetin sona erdirilmesi taleplerini içeren Türkçe ve Kürtçe basın açıklamalarının ya-pılmasıyla grup dağıldı.

Kötü Siyasetin Bedeli: 17 Gazeteci KatledildiFilipinler’de mayıstaki başkanlık seçimi öncesi bir kampanya konvoyundaki siyasi-lerle gazetecileri hedef alan saldırıda 57 kişi katledildi. 24 kadın ve en az 17 gazetecinin öldürüldüğü saldırı, rakip aşiretin güney-deki Maguindanao eyaleti valiliğine aday koymasını engellemek için yapıldı. Olay-ların sorumlusu belediye başkanı Andal Ampatuan tutuklanırken, vahşi siyasetçinin tecavüz, uzuv kesme ve ceseteleri toplu me-zarlara atma gibi insanın kanını donduran eylemleri de tanıklar tarafından kanıtlandı. Uluslararası Sınır Tanımayan Gazeteci-ler Örgütü (RSF), olayı sert bir şekilde kına-dıktan sonra, “Tarihte gazetecilik mesleği, bir günde hiç bu kadar ağır bir bedel öde-memişti” açıklaması yaptı.

Güler Zere Artık Özgür‘Güler Zere ölmesin’ kampanyası sonun-da sonuç verdi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, yaklaşık bir yıldır kanser tedavisi gören Güler Zere’yi ‘sürekli hastalık’ gerekçesiyle affetti. Çankaya Köşkü’nden yapılan açık-lamada, Zere’nin yanı sıra Nurettin Ateş, Şirin Aydın ve Fehmi Akar isimli hasta hükümlüler için Anayasa’nın 104. madde-sindeki yetkisini kullandığı duyuruldu. Ya-kalandığı ağız ve çene kanseri hastalığının son evresine ulaştığı belirtilen Zere’ye af yo-

İzmir’de DTP konvoyuna saldırı

İzmir’in Hatay semtinde DTP Genel Başkanı Ahmet Türk’ü karşılamak üzere oluşturulan araç konvoyundaki partililerle bir grup arasında kavga çık-tı. Üçyol semtinde meydana gelen olay-ların konvoya taş atılmasıyla başladığı belirtildi. Çıkan kavgada ikisi polis beş kişi yaralanırken DTP’yi protesto eden grup “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” şeklinde slogan atıp, İstiklal Marşı’nı okudu. Polis olaylara hakim olabilmek için havaya ateş açarken konvoydaki araçların ve polis otomobillerinin cam-ları kırıldı. Olaylar meydana geldiği sı-rada MHP İzmir İl Başkanlığı ve DTP İzmir İl Başkanlığı önünde toplanan gruplar ise parti teşkilatlarının talima-tıyla olay çıkmadan dağıldılar. Saldırı-dan sonra Taraf Gazetesi “İzmir’de Taş Devri” başlığını atarken, İzmir Büyük-şehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu ise “Bu İzmir üzerinde oynanan bir oyundur. İzmir e komplodur. Maşalık yapmak için İzmir e faşist diyenler, ka-fasını bir yere bırakanlar, kiraya veren insanlardır. İzmir e faşist diyenlerin makamları, şöhret ve ünleri ne olursa olsun kınıyorum” dedi.

Page 6: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

The panel organized last year for the first time under Media-Politics-

Power title by Faculty of Communica-tion is organized for the second time this year on November 17 under Media-Culture-Power title. This year, the guests of the panel were IUE Faculty of Com-munication lecturers Assoc. Prof. Nuran

Sultans of Economics are unstoppable

İzmir University of Economics main-tained its leadership in Ladies Aro-

ma 3rd Volleyball League Group A. by winning all eight games they played. Our team that started the season with a streak of wins has defeated one of the strongest teams in the group, Gazi Genç-likspor with a 3-0 score. Balçova Mayor Mehmet Ali Çalkaya, İzmir University of Economics Rector Prof. Dr. Attila Sezgin and İzmir University of Econo-mics Secretary General Levent Gökçeer gave support to the Sultans of Economics that had a game with İzmir Metropolitan Municipality Ladies Volleyball Team in the eighth week of the league and defe-ated them by a 3-0 score (25-20, 25-21, 25-11). İzmir University of Economics Sports Coordinator Vehbi İşgören stated that this season they wanted to join the second league, which was lost by a hair’s breadth last year, and the captain Gözde Karluk said that they had defeated anot-her important rival and wanted support for the remaining tough games.

İzmir University of Economics Depart-ment of Fashion Design students exhibi-

ted the “Drape Workshop Study” prepared under the leadership of Bora Aksu with a cocktail organized in Department of Fas-hion Design. The 40 extraordinary clothes prepared meticulously by using drape tech-nique won the recognition of the guests. Bora Aksu, who works in London and who takes place in the official list of London Fas-hion Week since 2003 pointed out that they evaluated all the phases of the process with Department of Fashion Design instructors Angela Burns, Özge Dikkaya Göknur and Berrin Gönen.

The designers of the future showed their skills

English06 http://univers.ieu.edu.trAralık2009 Yıl2 Sayı18

This time, media, culture, and power are discussed

Erol Işık, Asst. Prof. Zafer Yörük and İb-rahim Cansızoğlu, Prof. Dr. Volker Hin-nekamp from Fuld University Germany, Assoc. Prof. Christian Christensen from Karlstad University. In the first part of the panel made up of two sessions, Işık and Yörük talked about cultural me-mory, history and post-kemalism over

the movies ‘Mustafa’, ‘Devrim Arabaları’ and ‘Osmanlı İmparatorluğu’. In the se-cond part, Hinnenkamp focused on the effects of Turkish people living in Ger-many on the language. Christensen tal-ked about the reflections of the new tech-nology that is called ‘Twitter Revolution’ on the political life. Lastly, Cansızoğlu,

who analyzed the Youtube generation and new media, exemplified his speech with the movie entitled “Afterschool”. Dean of Faculty of Communication Sev-da Alankuş made the closing speech and said these panels would continue and they would discuss many subjects that concerned the society.

Social responsibility success of Izmır University of EconomicsIEU Department of Public Relations and Advertising students Ceren Güven, Pınar Ekler, Başak Özkan and Selen Erdurak par-ticipated in the competition with a project on “Conversion of Waste Vegetable Oil to Biodiesel” and took their awards in the ce-remony that took place in İstanbul Hilton Hotel.

GREEN PROJECTCeren Güven stated that 796 students from 23 universities attended the competition and said, “Before starting, we examined all the projects that had attended the compe-tition before. We all know that the global contamination today is the biggest threat of the near future. So we chose the subject of our project that would contribute to this is-sue and that was never made before.”Başak Özkan said, “We are very proud to have stood out among our rivals and won an award on Public Relations. I believe that we represented our school in the best way in İstanbul.”

IUE Dean of Faculty of Communication Prof. Dr. Sevda Alankuş, Instructor Selin Türkel, Visiting Faculty Member of De-partment of Public Relations and Adverti-

sing Assoc. Prof. Nilay Başok Yurdakul and Research Assistant Gül Coşkun attended the ceremony to support the students.

Page 7: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

http://univers.ieu.edu.tr Aralık2009 Yıl2 Sayı18 Travel 07

Standing by the road, waiting and ca-refully watching for a Foça bus, I was

receiving some final Turkish lessons and pointers from a Turkish friend of mine. It was rather foolish of me to begin a trip out of Izmir with such poor planning, but I was frustrated. Here I was, an incoming university student, fresh from America, living in Turkey, and I hadn’t even seen any of “the sites.” After living here for a month, most people assumed that I had already seen the famous, tourist-attracting venues. When I discovered that I was go-ing to have an extra long weekend, I made up my mind to explore. The day before I wanted to leave, I talked to some people, and decided on a destination: Foça. Before I continue, let me say a little more about myself. I have lived in 5 different American States, and visited many more. Outside of America, I have been to Ca-nada, Mexico, Belize and Guatemala. I love to travel. When I found out I had the opportunity to study abroad this year, I immediately started to use the internet to research possible destinations, reading for hours at a time. Here in Izmir, there is an American family that I had never met, but many of my friends knew, and I ended up connecting with them. The more they told me about their experiences in the 5 years that they have lived here, the more I wan-ted to come. I could tell from their stories that if I didn’t come to Turkey when I had the chance, I would be seriously missing out. I made up my mind: I would go to University in Izmir.So there I was, standing by the road. I had a sleeping bag, a camera, and a change of clothes. My friend told me to ride the bus all the way until the end, “and wait until the driver tells you to get off. That’s how

you know you are there.” He was also at-tempting to teach me a few helpful phra-ses, such as “Fiyat ne kadar?” As we watc-hed the oncoming traffic, a bus caught my attention, but I dismissed it as the one I would need to ride because although it did say FOÇA on the front, it was preceded by another word, YENI. As it passed by us, though, my friend whistled and waved at the driver, and it slowed down, so we ran to catch it. My friend, out of breath, wheezed out, “This will work! Have fun!” And I boarded the bus.My disappointment at being rerouted to a new destination dissolved as soon as I arrived. Yenifoça is such a beautiful place! The bay is so blue, and the assortment of boats lined up along the dock is so rus-tic, giving the scene a welcoming, neigh-borly atmosphere. As I explored on foot, through the inner streets and out on the waterfront, I couldn’t help but fall in love with the place.I am not the standard tourist. I prefer to stay off the beaten track, and if I go so-mewhere which does have a distinct appeal to tourists, I like to go in the off-season. In October, Yenifoça is wonderful. No crowds, just peaceful silence along the sea, with only a few fisherman plying their tra-de to remind you that you aren’t on your own private bay.My favorite part of my day in Yenifoça was as evening was coming on. I had enjoyed a delicious meal of pide ve çorba for lunch, and I wasn’t very hungry, so I stopped by a fruit market and bought some “mandalina and üzüm”. Sitting on bench, facing the bay, as the sun was sinking down to even-tually touch the mountains at my back, life was, for a moment, perfect.

From Paul’s perspective: Yenifoça

Page 8: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

Halil Türkden: Sinemalarda son olarak International ve Vali filmleriyle karşımıza çıktınız, şu sıralar sanırım Adana da Hanı-mın Çiftliği için çekimlerdesiniz. Çok ka-liteli bir ekip ile çalışıyorsunuz kanımca.Nasıl gidiyor çalışmalar? Hakan Boyav: Hanımın Çiftliği önemli bir dizi. Kaliteli bir dönem dizisi. Ama dönem dizisi çekmek kolay olmuyor. Bu yüzden çok çalışmak zorundayız. Pek çok dizinin bölü-mü dört günde biterken biz yedi gün 15 saat çalışıyoruz. Özellikle Vali ve Hırsız Polis de olmak üzere, dizilerde ve filmlerde sizi genellik-le ağır ve karanlık rollerde görmeye çok alıştık. Özellikle “Vali” filminde, elinde plastik su şişesiyle ve kamyonetiyle bir seri katili oynadınız. Sakin, serinkanlı, halden anlar ve aklı başında bir karaktere bürü-nüyorsunuz. Acaba Hakan Boyav gerçek hayatta da böyle biri mi? Hayır. Gerçek hayatta Hakan Boyav, komik,

şamatacı ve gürültülü birisi. Kendimde en çok sevdiğim tarafım da bunlar zaten, hayatı hızlı yaşamayı seviyorum.

İzmir toprağından bir Ankara çocuğu di-yebilir miyiz Hakan Boyav için?Evet, beni iki şehir tanımlayabilir: İzmir ve Ankara. Ankara benim olgunlaşmamı ve hayatı gerçek anlamıyla tanımamı sağlayan şehirdir. İzmir için projem basit;İzmir doğumluyum. Lise ve üniversiteyi ora-da okudum. Tilkinin dönüp dolaşıp geleceği yer kürkçü dükkanıdır. Elbette ki, bir İzmirli olarak, bir şekilde İzmir’de yaşayacağım . 20 yılı aşkın süredir tiyatronun içerisin-desiniz. İnsanlar sizi dizi ve filmlerdeki oyunculuklarınızdan tanıyor fakat bir de yönetmen Hakan Boyav var. Son derece başarılı bir çalışma “Rezervuar Kanişleri”. İzmirli tiyatroseverler yoğun ilgi gösterdi-ler oyununuza. Karikatürist yanınız bence bu çalışmada çok işe yaramıştır, ne düşü-nüyorsunuz? Yönetmenlik, seyirciler için yeni ama benim için yeni bir şey değil. İlk rejimi 1989/90 yılında Diyarbakır Devlet Tiyatrosu’nda yapmıştım. Devlet tiyatrolarında 4 tane reji yaptım. Son yıllarda ise her yıl mutlaka iki değişik kentte reji yapıyorum. Tiyatroda ar-tık rejisör olarak kariyerime devam ettiğim söylenebilir. Bu seçim, oyuncular benimle çalışmayı sevmeye devam ettikçe sürecektir sanırım. Doğrudur ... Rejilerimde, karika-türistliğimin yoğun etkisi olmuştur. Nor-maldir, sık sık komik ve şamatacı Hakan’a başvuruyorum. Aynı zamanda koyu bir Ankaragücü taraf-tarı olan Hakan Boyav acaba nasıl oluyor da bu kadar halkın içinde kalabiliyor? Halkın içinde büyüyen bir ağaç gibisiniz. Hakan Boyav, Ankara tribünlerinde sık görülebilen, barlarda gençler tarafından

sıkça rastlanan samimi ve içten bir kişilik. Hatta Darius Vassell’i karşılamak için ta-raftarlarla beraber havalimanındaydınız. Nasıl oluyor da diğerleri gibi kaprisli ve havalı bir arazide değil de, halkın içinde yetişebiliyor bu ağaç? Fildişi kulesine kapanan ve insan içine çıkma-yan artistlerden değilim, olamam da. Zaten, tiyatro sanatçılarının büyük bir çoğunluğu da benim gibidir. Biz oyuncuyuz. Oynayaca-ğımız karakterleri inandırıcı, ilginç ve doğru oynayabilmek için en büyük silahımız göz-lemdir. Gözlemleyebildiklerimizi heybemize atarız ve günü geldiğinde, rolü geldiğinde, heybemizden çıkartırız. Toplumdan, insan-lardan kopuk, fildişi kulenize kapanarak gözlem yapamazsınız. Sadece yanlış oynanan roller yapabilirsiniz. Bir diğer taraftan, ben 10 yaşımda babamı kaybettim, yalnız büyü-düm sokaklarda. Dolayısıyla, sokaklar benim evimdir. Bırakın fildişi kulesinde yaşayan şöhreti, apartman çocuğu bile değilim. Ben, sıradan yaşamaya gayret eden bir tribün ço-cuğuyum. Siyah camlı transporter veya jipim yok, olmayacak da. Zaten param pulum da yok, bisikletim var o yeter.(gülüyor) Sporla çok iç içe olan biri olarak Ankaragücü’ne değinmeden edemeyece-ğim. Bu yıl çok geniş ve kaliteli bir kadro kuruldu. Yıllardır özlediğimiz o Ankara-gücü geri dönecek sanırım bu sene. İlk beş çok uzak gelmiyor bana, ne dersiniz? Ayrıca Ankaraspor skandalıyla ilgili görü-şünüzü alabilir miyim?Ankaragücü, doğru ve iyi yoldadır. Çok yakında özlenen başkent sahalarda olacak-tır. Bir iki yıl sonra, Türkiye çok şaşıracak. Nerden çıktı bu şampiyon diye. Telaşları da bundandır zaten, ama korkunun ecele fayda-sı yok. Büyük Ankaragücü’nün ayak sesleri duyulmaktadır, buna inancım tam. İşimden fırsat ve zaman bulabildikçe tribündeki yeri-mi alıyorum.

Medya08 http://univers.ieu.edu.trAralık2009 Yıl2 Sayı18

Biraz Fransız, biraz Jean Reno!Muhteşem bir yüz. Biraz Fransız, biraz Jean Reno. Çok karakteristik, güçlü, şeytani bir ifade. Serin ve sakin. Hiçbir fazlalığı olmayan bir oyunculuk. Birkaç satırla Hakan Bo-yav…

Hakan Boyav

Dünyanın merkezinde bir yer...”Ben”. Kendi odağından resmini çekiyor 70 gün boyunca...Bakmak nedir, bilmeden; etrafını sıradanlaştıra-rak kendi yüceliğini sınıyor. İçindeki karanlığın dışına çıkabilse bir; görecekleri karşısında nutku tutulacak halbuki, bilmiyor. Sabun gibi, sudan bahaneleriyle köpük köpük aslında teni. Birbi-rinden ilginç sokaklarda biraz dolaşsa da kir tutsa kılıfı, mucizelere sürüklense yemyeşil bir nehrin durgun sularında. Şüphe demir atsa yüreğine ve sonra boğazına kadar battığı murdar yalnızlığını inceden inceye soysa , çıkarsa…Dünyanın merkezine gitmek... Gidip de keş-fetmek ya da keşif nedir bilememek. İyiden bir soğuk yemek gibi titretir insanı, içimize işleyecek soğuktan da değil; korkularımız titretir içimizi!Korkar insan, korkar Ben’ini bulamayınca. Uzak bir yer sanır ve yüksüz çıkar yoluna. Karşılaşır soytarılar ve onların açmazlarıyla. Uçurumun dibindeki merdiven küçülür gittikçe sen. Hal-buki herhangi birisi olsan ve atlasan bisikletine. Dünyanın herhangi bir yerinde herhangi bir zamana pedal çevirsen. Birisi olsan ve hissetsen vücudunun tutuşan etlerini sonra sıyrılsan so-yutlanarak çevirdikçe pedalını. Uzaklaşsan ken-dine; yaklaşa yaklaşa Berlin’e. İstanbul olsa bir diğer adresin ama hiç gitmediğin; gidip de kay-bolmadığın sokakları ve insanlara sahip İstanbul olsa bu sefer keşfedeceğin. Filipinlerin başkenti Manila’nın bir buçuk milyonu aşkın insanına sorsan cevapsız sorularını. Bataklıkta yetişen “Mangrov”un çiçek açması gibi açsan yaprak yaprak Manila’da derdini tasanı. Tam inanmaya başlamışken masallara, işitsen “Mendoza”nın Buenos Aires’i kurduğu gün sevinçten attığı çığlıkları. Sidney’e doğru çevirdiğin zaman pe-dallarını fark etsen dünyanın en eski yerleşim birimlerinden birinde yumacaksın gözlerini diğer bir gün için. Gözlerin kapalıyken kendi Batı’na; Darling Limanı’nda, limanın geçmi-şi gibi sen de 221. yaşını kutlamayı dilesen ve Avustralya’ nın enfes şaraplarından yudumla-yabilsen. Tatlı bir sarhoşluk sarsa seni, saatler sabaha karşı beşi gösterdiğinde, 1906 yılında. San Andreas fay hattı anlatsa sana kalbinin kaç şiddetinde attığını o gece. Şahit olsan çirkin gökdelenlerin saniyede yok oluşlarına. Diğer adresin New York olsa. “Hiç Uyumayan Şehir” bugüne kadar içinde uyuyan caddeleri, sokakla-rı ve içinde yaşayan suskun insanları uyandırsa. 24 saat çalışan bir metronun vagonlarında ta-nışsan onlarla; tanısan içindeki bin bir parçayı. Missisipi Nehri’nde yıkansa pedal çevirmekten kirlenmiş ayakların ve şehrin dışında, banliyö-lerde yaşayan beyazlara inat, konuşabilsen şeh-rin merkezindeki zencilerle. Trafikten ve ulaşı-mın pahalılığından sızlanan insanlar tanısan Detroit’de. Bisiklet ile gezmek deli işi olmaktan çıksa tıkanmış bir trafikte. Çelikten şehirlerin günlükleri kalemler yerine ampuller ile yazılır deseler sana ve inansan Pittsburgh’un havasını kokladığında. İçindeki nehirler gibi kesişen bir şehre aşık olsan, güneyinden tepelerine tırman-san ve yol alsa tekerleklerin Teksas’ a, oradan da Kızılderililerin dilinde “geniş ve güzel bir nehir” anlamına gelen Ohio’ da...Amerika’nın sıradan yaşamlarına konuk olsan, ırkçılığı kemiklerin-de hissetsen. Balıklar sarhoş olsa Ohio’da! Birisi olmak için illaki “Ben” olman gerekmiyorken, birkaç adım da ulaşabilirsin birbirinden farklı öykülerin anlatıldığı satırlara ve şehirlere. 70 gün süren bir yolculuğun tadı damağınızda; anlatılan hikayeler, yaşanan hayal kırıklıkları, çocukluk rüyaları ve rastgele insanlarla yapılan röportajların anlatıldığı ve kendi odağından başka başka insanları resimlemek isteyen her-kes kendi “ben”inden uzaklaşarak David Byrne’ nın gözünden “Talking Heads”... ile Dünyanın merkezinde herhangi bir yerine gidebilirken hapsolmak içimize, niye?

Seray Özbiçerİç Mimarlık ve Çevre T.

70 GÜNDE DEVRİALEM

Selin Bayraktar

...Ünsal OskaySon birkaç söz…Oskay hakkında sözlüklere akan yorumlar ve ölümünden sonra yazılan köşelere şöyle bir baktığımda, öznel anlamda medyanın genel anlamda ise hayatın biz “çocuk yaşta” in-sanları kandırıcı özelliklerine sonuna dek isyan ettiğini gör-düm. Kural yapıcı her türlü varlıktan nefret eden bir kural yıkıcı, ezber bozan bir doğaç-lama üstadı ve deliliğine övgü-ler toplayan bir hümanist… Hem derslerinde, hem de dost meclislerinde ağzından çıkan her bir cümlenin ayrı bir fe-nomen olduğu ise su götür-mez bir gerçek. Ben o sözleri ne yazık ki duyamadım Ünsal Hoca’nın gerçek zamanların-da; ama yine de onu okurken tanıyıp söylediklerine kulak verince hem gülümsüyor, hem de üzülüyorum yarım kalmış sözlerine. Onun gittiği bilin-meyen uzak diyar için en an-lamlı sözü oğlu Çınar Oskay söylemiş: “Eğer gerçekten bir

tanrı varsa, ondan tek bir isteğim var. Babamı Melville’in, Cervantes’in, Ece Ayhan’ın, Âşık Veysel’in, Baudelaire’in, Walter Benjamin’in yanına götür. Baba-mın başını okşasınlar. Ona sarılsınlar…”, dileğimiz bir, başka söze ne hacet…

Çok daha fazlası var ama kısıtlı satırları-mıza sığdırmaya çalıştığımız “Ünsal Hoca deyişleri”nden bir kaç satır:

“20 yaşına gelip de Marx okumamış olan eşşektir, Marx okuyup marxist olmayan eşşoğlueşektir”

“Ben böyle düşüneceğim, siz şöyle düşü-neceksiniz. Ama yan yana geldiğimizde gırtlak gırtlağa gelmeyeceğiz. Coğrafya bir, yemeklerimiz bir. Pastırmalı fasulyeyi kim sevmez yahu?!”

*Oğlu Çınar Oskay ile bir diyaloğuÇ.O.: Bizim için artık çok geç. Sizin kadar okumamız, yazmamız mümkün değil.Ü.O.: Çınar, evet, belki bizim kadar oku-yamazsın. Ama o dönem farklı bir dö-nemdi. Bu senin suçun değil. O insanlar bronz heykeller gibiydi. Şimdi her şey plastik. Akademisyenler bile.

Ünsal Oskay

Page 9: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

Dünya çocuk nüfusunun en çok okudu-ğu kitap olan Çocuk Kalbi, Edmundo De Amicis’in oğlunun trajik intiharından sonra bulduğu not defterine dayanmaktadır. Türki-ye dâhil birçok ülkede ders kitabı olarak oku-tulan ve benim ilkokul yıllarımda ara tatilde okuyup özet çıkarmamız istenilen o muazzam kitaptan söz edeceğim biraz. Öncelikle kitap üzerine yapılan birkaç eleştiriden bahsedece-ğim. Ünlü düşünce adamlarından Umberto Eco, kitabın tamamıyla faşizm propagandası yaptığını belirtmiş ve ağır bir dille Amicis’i eleştirmiştir. Din adamları tarafından ise, ki-tapta çocuklara “kutsal bakışı “yeterince ak-settiremediği için, kitap içerisinde başkahra-man Enriko’nun arkadaşlarını betimleyişleri ise eşcinselliği özendirici olabileceği için ağır eleştirilere uğramıştır..İşte bu eleştirilerin çevresinde dönerek, Enriko’nun o muazzam sınıfına kısa bir yol-culuk yapalım. İlk önce biraz bencil davra-narak, kendi kahramanım Garrone’den yola çıkacağım. Garrone, yaşından büyük göste-ren ve çelimsiz Nelli de dahil olmak üzere güçsüz çocukları haylazlardan daima koru-yan, bir bakıma sınıfın Robin Hood’udur. De Rossi ise okuduğu her sınıfın birincisi-dir ve yakışıklı bir beyefendidir aynı zaman-da.Haylaz Coretti, geleceğin tüccarı Garof-fi, duvarcının oğlu, daima asık ve kederli yüzlü Franti, iyi giyimli Carlo Nobis, sınıfa yeni gelen Kalabriyalı çocuk..ve daha ismi ilkokul sıralarına kalemtraşlarımızın jiletle-riyle kazınmış diğer İtalyan öğrencileri. Ki-tabın başkahramanı, anlatıcısı ve bana göre gerçek yazarı (günlüklerin sahibi o olduğu için) olan Enrico örnek bir evlattır.Şimdi gelelim günümüzün Enricolarına. Yalnızlığın kol gezdiği bir çağ yaşıyor ço-cuklar. Onların yalnızlıklarını onlara ha-tırlatacak birileri bile yok çevrelerinde. Her sabah kalktığımızda Tom& Jerry izlerdik, izdivaç programları değil. Şimdilerde çizgi filmler ya çok erken saatlerde yayınlanıyor ya da Tom’un Jerry’i kovalayışını kablolu yayında, parası olan izleyebiliyor. Ispanağın gücünü fakir bir ailenin çocuğu öğreneme-yecek mi Temel Reis’ten?Koşarken düşüp yaraladığımız dizlerimiz vardı bizim. Hani nerede koşabilecek sokak? Otobanlar, asfaltlar, kaldırımlar bahçelerimizi daralttığı günden beri dizlerimize oksijenli su süremiyoruz artık. Kabuklaşan yaralar, sak-lambaçta sobelenen ebeler, cips paketlerini daha açmadan parmaklayarak taso yoklayan eller yok artık. Önlüklerimizin yakalarında-ki çizgi kahramanları göremiyorum artık, ve hamburgerler, beslenme çantamızdaki kızar-mış ekmeklerin yerini çoktan kapmış bile.Bilmiyorum yalnızlığı tanımlayabildim mi, günümüz çocuklarının yaşadığı kocaman bir yalnızlık. Biz sıralarımızın üzerine sevdiğimiz kızların ismini kazırken, bize söylenen şey, devletin malını bizden sonra gelecek çocukla-rımıza sağlam bir biçimde bırakmamız gerek-tiğiydi. Devletin veya bizlerin çocuklarımıza bıraktığı ne kaldı geride acaba artık? Bence sadece sıralara yazılmış Ayşeler Aliler kaldı. Önümüze bakarsak ne kadar yüksek bir tek-nolojiye doğru yürüdüğümüzü görebiliriz ve çok da memnunuz açıkçası. Fakat geriye bak-tığımızda ve ileride bu ülkede çocuk sahibi olmayı düşündüğümüzde bu karamsar tablo-yu bir daha gözden geçirmemiz gerekecek.Mutlaka okunması gereken bir kitap. Varsın faşizmi, eşcinselliği ya da dinsizliği bu kitapta öğrensinler. Yeter ki samimi bir şeyler okuya-bilsin çocuklar.

Halil TürkdenMedya ve İletişim Bölümü

BİR ÇOCUĞUN KALBİ

Blues etkisi, müzik severlerin ruhunu sardı

Bugüne kadar 77 grup, 227 sanatçı, 19 yılda 286 konserle 335.894 müziksevere ulaşan, Türkiye’nin ilk ve tek blues festi-vali olan “Efes Pilsen Blues Festivali” 20. yılında 20 şehirde blues severlerle buluştu. Her yıl olduğu gibi festival bu sene de ef-sanevi isimleri ağırladı. Mükemmel sesiyle Amerikalı ünlü gitarist ve şarkıcı Johnny Copeland’ın kızı Shemekia Copeland, folk ve delta-blues’ın bir numaralı sesi Terry Evans, “Master Showman” ve mükemmel vokalleriyle anılan Ray Schinnery verdikleri konserlerle blues fırtınasını Türkiye’de estir-diler. Festivalin son durağı ise 20-21 Kasım tarihlerinde İzmir Hilton Otel’de yaşandı. Biletleri günler öncesinde biten konser, İz-mirli müzikseverlere muhteşem bir müzik

şöleni yaşattı. Hilton’daki festival öncesi İzmir Ekonomi Üniversitesi blues sanatçıla-rını ağırladı. Öğrencilerin sorularını yanıt-ladıktan sonra, mini bir konser veren grup üyeleri konsere gidenler için ısınma, gitme-

yenler için ise teselli oldu. 20 yılında coşku-sundan hiçbir şey kaybetmeyen Türkiye’nin en uzun soluklu festivallerinden olan “Efes Pilsen Blues Festivali” daha uzun yıllar de-vam edecek gibi gözüküyor.

http://univers.ieu.edu.tr Aralık2009 Yıl2 Sayı18 Kültür-Sanat 09

Suluboya/The WatercolorYönetmen: Cihat HazardağlıSenaryo: Cihat HazardağlıYapım: 2009,Türkiye, 84dkTür: Animasyon

Tuvalin beyazperdede hayat buldu-ğu Suluboya, Türkiye’nin basılan ilk dijital filmi olma özelliğini taşıyor. Ünlü karikatürist-illüstratör Cihat Hazardağlı’nın üç yıl boyunca üzerinde çalıştığı filmde çizimler, maketler ve fo-toğraflar dijital efektli suluboya tekniğiy-le buluştu.Film, resme çok yetenekli olan 12 yaşın-

daki Marco’nun babasının onu üç sokak ressamıyla tanıştırmasıyla başlar. Marco, bu üç ihtiyar ressamla birlikte sanatı, res-samların büyüttüğü 18 yaşındaki Lorella ile de aşkı ve cinselliği keşfeder. Lorella’ya aşık olan Marco, ondan resim dersleri al-maya başlar ancak Lorella suluboya sana-tını küçümseyen bir sanat koleksiyoncu-suna aşıktır. Marco da geleceğin en ünlü suluboya koleksiyoncusu olmaya karar verir ve bu amaçla çıktığı yolda bulduk-ları hayatını değiştirir. Haluk Bilginer, Savaş Dinçel, Cansel Elçin, Asu Emre, Altan Erkekli, Tamer Karadağlı, Tuba Ünsal, Selçuk Yöntem, Ayşenur Yazıcı,

Serra Yılmaz ve çocuk oyuncu Sarp Alemdaroğ-lu’nun rol aldığı filmin müziklerinde Fazıl Say’ın imzası var. Filmin çeki-minden sonra hayatını kaybeden Savaş Dinçel’i ise Müjdat Gezen seslendirdi. Suluboya İngilizce dublaj ve Türkçe alt-yazılı olarak 13 Kasım’da sinemaseverler-le buluştu. Türe Şahin

Sulu Boya - Cihat Hazardağlı

20. yılını kutlayan Efes Blues Festivali Sheme-

kia Copeland, Terry Evans ve Ray Schinnery

gibi önemli isimlerle son durağı İzmir’de

blues severleri Hilton’da buluşturdu.

İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İzmir Ticaret Odası işbir-

liği ile çekilen “İzmir’in Çarşıları” isimli belgesel program dizisinin ilk bölümü 25 Kasım’da SKY TV’de yayına girdi.Programın Genel yönetmenliğini İEÜ İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sev-da Alankuş ve proje sorumluluğunu Öğr. Gör. Serkan Şavk üstlendi. Proje sorum-lusu Serkan Şavk programın asıl amacının

çarşı kültürünün yeniden canlandırılma-sına katkıda bulunmak olduğunu belirt-ti. İletişim Fakültesi akademik kadrosu ve öğrencileri tarafından hayata geçirilen belgeselin ilk iki bölümünde Kemeraltı Çarşısı’na yer veriliyor. Belgeselin birinci bölümünde Kemeraltı Çarşısı’nın tarihi ve kültürel yönleri işlendi. 9 Aralık’ta SKY TV’de gösterilecek olan belgesel program dizisinin ikinci bölümünde ise Kemeraltı

“İzmir’in Çarşıları” hayat buluyor

Çarşısı’nın İzmir için ekonomik ve turis-tik önemi işlenecek.Proje sorumlusu Serkan Şavk; belgeselin diğer bölümlerinde, Karşıyaka Çarşısı, Gıda Çarşısı ve Mimar Kemalettin Moda Merkezi gibi İzmir için önem taşıyan baş-ka çarşıların tanıtımına devam edileceğini. Belgesel kapsamında çarşıların tarihine, sorunlarına ve mevcut sorunların çözüm yollarına da yer verileceğini söyledi.

Gizem Güngör

Feyzi ???

İzmir Saat Kulesi

Page 10: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

Dosya10 http://univers.ieu.edu.trAralık2009 Yıl2 Sayı18

Vurulduk Ey Halkım Unutma Bizi….

Tam da bir gazeteciye yakışır bir bi-çimde yazılarını korkmadan yazdı.

Susturulmaya çalışıldı, hemen hemen hergün tehdit mektupları aldı. Yılmadı ya da O’nu yıldıramadılar…Sordu, sorguladı, sorgulattı. Adalet onun temel ülküsü ve kaygısıydı. Kimseyi dili, dini ırkı ve siyasi görüşü ile yargılamadı ve de yargılatmadı. Onun için tek bir çı-kış yolu vardı Türkiye’nin ; ve bağıra ba-ğıra söyledi söyletti KEMALİZM…

Korktular… Fakat Uğur Mumcunun de-diği gibi: “Korkaklar bin kere, cesurlar bir kere ölür”. Öyle de oldu…Mumcu, bir Pazar günü aramızdan çok gürültülü bir biçimde ayrılmak zorunda kaldı. Geride yazdığı yazılarla, söyledi-ği bir çok gerçekle bugünkü Türkiye’nin planını çizerek gitti.

Vurulduk Ey Halkım Unut-ma Bizi

24 Ocak 1993’te arabasına bomba konu-larak öldürülen Uğur Mumcu’ya aitti bu sözler. Kitlelere mal olmuş, devrimci ve demokrat bir gazeteciydi, hayatı boyunca bir kişiye yapılan haksızlığı, bütün top-luma yapılmış sayan Mumcu, ölümüne kadar olan süreçte kalemi ile bunun sava-şını verdi. Cesurdu , korkusuzca yazıyor, konusuyor, haykırıyordu. Sorguluyor , arıyor ve buluyordu. Yapılan haksızlıkla-rı oyunları ve arkasında yatan tüm gizli gerçekleri gün ışığına çıkarıyor ve yavaş yavaş belki de bilmeden sonuna doğru kendi gerçeğini yazıyordu.

Ben Ankaralıyım . . .

‘Korkak bin kere ölür, cesur bir kere ölür. . .’ demişti öldürülmeden, çeyrek yüzyıl önce. Hemen hemen her yazısın-da Mustafa Kemal’in inançlı günlerine dönme çağrıları yapıyordu Ankara’dan, Ankara’yı seviyordu; hem yaşadığı kent; hem de bir simgeydi Ankara onun için, Uğur Mumcu’ya göre Ankara, aydınlan-ma çoşkusu ile büyüyen gelişen bir kentti. Yenilgiyi içine sindiremeyen emperyalist-ler, Ankara’yı başkent olarak tanımamak-ta direnmişlerdi geçmişte ama Kemalist-lerin direnişi baskın çıkmıştı.

Sakıncalı Piyade !

Uğur Mumcu, Mamak cezaevinde yedek subay öğrencisi olarak girmiş, kendi de-yişi ile ‘Ne onbaşı ,ne çavus’ sadece Er çıkmıstır. Mumcu Tuzla Piyade Okulu disiplin kurulu tarafından, içinde bu-lunduğu kötü hal ve düşünceler yüzün-den subay okulundan er olarak çıkmıştır. Sakıncalı piyade kitabında Mumcu şöyle

Bu sayıda 93 yılında arabasına bomba konularak öldürülen devrimci demokrat gazetecimiz Uğur Mumcu’yu sizlere tanıtacağız. Mumcu’nun fail-i meçhul kalan bu suikastinin arkasındaki sırrının sebeplerinin belki de Onun yazılarında gizlendiğini göreceğiz.

yazmıştı, ‘Okul disiplin kurulu , kötü hal ve düşünce sahibi olduğumuzu nasıl sap-tayıvermişti? Oysa bir kere çağırıp şöyle boyumuz posumuz nasıl, ona bile bakma-mışlardı…

Karar alındı: Gazeteci

Sakıncalı piyade , askerlik sonrası kararı-nı alır; o artık gazetecidir. Üniversiteden ayrılır ve Yeni Ortam gazetesinde köşe yazısı yazmaya başlar (1974). Sorunları dile getirirken öte yandan sorulara ya-nıt bulmaktadır. Tüm anti-laik ve anti-demokratik oluşumları belgelere daya-narak ortaya çıkarması ile tüm dikkatleri üzerine çekmiştir. O artık cesur ve zeki bir gazeteci olarak izlenmeye başlanır.

Ateşle Oynamaya Başlar

Cumhuriyet gazetesinde çalıştığı sırada öte yandan da ANKA ajansında çalış-maktadır. ANKA ajansında bir apartman dairesinde yaklaşık otuz kişinin çalıştığı ajansın duvarında “masa oturanındır” yazar. Böylesi bir yerde Mumcu en ağır yazılarını, eleştirilerini ortaya koyar.

Susma Ey halkım . . .

‘Görüyorsunuz bütün bunları ve susu-yorsunuz. Ne için ? Ne için be ? . . . Bu kan selinden, vicdanlarınıza bir damlacık olsun kan sıçramıyormu ? ( Cumhuriyet,

17 Aralık 1977 ) yazısında böyle diyor-du Mumcu. Bu sözlerinin ardından 1979 yılında ‘Çıkmaz Sokak’ adlı kitabında; yaşanan olayları karşıt görüşlü öğrenci-ler arasındaki çatışma gibi göstermenin yalnışlığını kanıtlar. ‘Kan Damlası ‘ adlı yazısında da …’ yahu adam ölüyor, adam … ‘ Vicdanlarınızı, artık çıkarın şu seçim sandıklarından diye feryat ediyordu.

Sorgulayan Bir Gazetecinin Sorgulanmayan Ölümü . . . ?

Mumcu , bir gece uykusundan terler için-de uyanır. Onun o telaşlı kalkışı ile eşi Güldal Mumcu da uyanır ve sorar , “Ne oldu Uğur” ?

“Bir rüya gördüm Güldal, korkunç bir pat-lama oluyor ve bacaklarım yok oluyor ve ben bunları yukardan seyrediyorum”der.

Güldal Mumcu ürker fakat belli etmez.

Ankara’da mevsim yazdan güze doğru yol alırken, Mumcu üç ay sonra yaşamını noktalayacak suikastı rüyasında görmüş-tür Ertesi sabah kalkar ve 24 ocak 1993 13.25’e kadar yazmaya hep devam eder.

Suikastın sonrasında yüze yakın ihbar, sözde değerlendirilir. Bu sırada hükü-metler kurulur, hükümetler düşer, fakat Mumcu suikastında soruşturma hazırlığı

dahi yapılmaz. Mumcu’nun faili meçhul cinayetlerle ilgili yaptığı araştırmalar aklı-mıza gelir ve Aksoy cinayeti ile ilgili söy-lediği şu sözleri yazar;

‘Devletin görevi bu gibi cinayetlerin ka-nıtlarını bulmak deği lmidir? Devlet is-lami hareket adına uçuşlarına susturucu takılmış cinayetlerle cinayet işleyen çete-lere karşı bu kadar mı çaresizdir ? Yoksa devlet dediğimiz şu büyük aygıta takılan daha başka susturucular var da biz mi bu susturucuları görmüyoruz?

Bir pazar günüdür Mumcu’nun yolculu-ğu… Hergün bin kere ölen korkakların bir kere öldürdüğü cesur gazetecinin öl-meden çeyrek yüzyıl önce söylediği gibi;

‘ KORKAK BİN KERE ÖLÜR, CESUR BİR KERE …

Korkakların bin kere öldürüldüğü ülke-mizde , Uğur Mumcu gibi faili meçhul bırakılan, asla çözülmeyen ya da çözül-mek istenmeyen fakat bir kere ölen cesur gazetecimiz Uğur Mumcu’yu saygı ile anıyoruz.

Uğur Mumcu

Page 11: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

http://univers.ieu.edu.tr Aralık2009 Yıl2 Sayı18 Rehber 11

Aşk ÖldürürKonak Melek Ökte Sahnesi15-26, 29, 30 Aralık

• FESTİVAL15. Gezici Festival4-20 Aralık

• SergiEmre OrhunFransız Kültür Merkezi 9 - 16 Aralık

Karma Fotoğraf Sergisi18 Aralık-11 OcakYer: Abacıoğlu Hanı, Kemeraltı Çarşısı Konak

• GÖSTERİPeter Pan Çocuk Müzikali23 AralıkAtatürk Kültür Merkezi

• TİYATROİzmir Devlet TiyatrosuRezervuar KanişleriKonak Melek Ökte Sahnesi10, 11 Aralık

Barut FıçısıKarşıyaka Ragıp Haykır Sahnesi10-13, 17-20 Aralık

Kuşlar MahkemesiSelahattin Akçiçek Sahnesi11, 17, 18, 24, 27 Aralık

Jeanne D’arc’ın Öteki Ölümü

Karşıyaka Oda Tiyatrosu15, 16, 22, 23, 29, 30 Aralık

Sakarca

Narlıdere Kültür Merkezi15 Aralık

Yeni Türkü25 Aralık Cuma25 TL

Kirli31 Aralık Cuma30 TL

Feridun Düzağaç8 Ocak Cuma25 TL

İzmir Sanat Büyük SalonOda Müziği Konseri23 Aralık Çarşamba20.00

Fransız Kültür MerkeziSmadj featuring ErikTruffaz,Talvin Singh16 Aralık Çarşamba Saat: 20.30

İzmir Barok (Yeni yıl konseri)29 Aralık Salı Saat: 20.30

Yeni Yıl Özel KonseriSerap Tamay ve Sanart Ensemble28 Aralık Pazartesi 20.00 İsmet İnönü Sanat Merkezi

Düş Sokağı Sakinleri

26 AralıkAtatürk Kültür Merkezi

• SİNEMALAR,FİLM GÖSTERİMLERİFransız Kültür Merkezi

İşte Özgür DünyaYönetmen; Ken Loach Tür; Dram2008, İngiltere, İtalya, Almanya, İspanya11-17 Aralık 2009

Soysuzlar Çetesi Yönetmen; Quentin TarantinoBrad Pitt, Eli Roth, Diane KrugerTür; Savaş / Dram, 153”18-24 Aralık 2009

MilyonerYönetmen; Danny BoyleTür; Dram / Suç / Romantik 2008, İngiltere, 120”25-31 Aralık 2009

• KONSEROzee Sıla11 Aralık Cuma25 TL

Teoman

18 Aralık Cuma25 TL

Page 12: İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyeleri- si Ege ...iletisim.ieu.edu.tr/univers/pdf/univers18.pdfbakır Cezaevi’nde yatmış olan bir adam da ... inanmam için arkasından

İzmir Futbolu’na can suyu

PA N İ O N İ -OS, yak-

laşık 119 yıl önce 1890 yı-

lında İzmir‘de kurulan bir futbol

takımıdır. Tam adı Panionios Gymnastikos

Syllogos Smyrnis olan takım Kurtuluş Savaşı’nın en kanlı döneminde İzmir’deki varlığını sürdürememiş ve takımın ku-rucuları Atina’nın biraz dışında bulunan Nea Smyrni (Yeni İzmir) ismini verdikleri bir köye göç ettikten sonra faaliyetlerine burada devam ederler. İzmir’de faaliyet gösterdiği dönemde Panionios İzmir’in siyah-beyazlı temsilcisi Altay ile çok yakın ilişkiler içindeydi. Hatta o kadar yakınlar-dı ki, her iki takım aynı sahayı kullanır, sık sık aralarında dostluk maçları yaparlar-

Spor12 http://univers.ieu.edu.trAralık2009 Yıl2 Sayı18

Bank Asya 1. Ligi’nde yavaş yavaş ilk yarı-nın sonlarına geldiğimiz haftalarda ligi do-mine edecek takımlar belli olmaya başladı. İlk dört sırada yer alan Konyaspor, Kara-bükspor, Altay ve Kartal sezona başladığı teknik ekiplerle yola devam ederek bunun meyvesini toplarken, sürekli yazılarımda belirttiğim “istikrar” kelimesi ne yazık ki İzmir futbolunda Altay dışında anlam bul-madı. Yeni bir teknik direktör ayrılığı da geçtiğimiz ay Karşıyaka’da yaşandı. Reha Kapsal’la yolları ayıran Kaf-Kaf, Ümit Turmuş’la sezon sonuna kadar anlaştı. Bu ay öne çıkan başlık ne yazık ki yine bir antrenör ayrılığı olurken, takımlarımızın geçen ayki performanslarını inceleyelim:

ALTAY, bu sezon tartışmasız İzmir’in en başarılı, en istikrarlı temsilcisi. Gerek or-taya koydukları futbolla, gerekse mücade-leyle bulundukları yeri hak eden bir ekip. Giresunspor deplasmanında 3-1’den maçı 4-3’lük galibiyete getirmeleri Süper Lig’e çıkmak isteyen bir takımın haykırışı gi-biydi. Kaybedilen Bucaspor maçının bir iş kazası olduğunu Gaziantep Bld maçında gördük. Bireysel olarak oyuncu perfor-manslarına göz attığımızda, Burak Çalık geçen ayki yazımda bahsettiğim gibi bu ayki performansıyla da yavaş yavaş Süper Lig takımlarının dikkatini çekmeyi başar-dı. Genç oyunculardan Cenk Ahmet, sezon başında Beylerbeyi’nden bedelsiz gelip, bu sezon gösterdiği performansıyla Altay’a bir piyango oldu. Türkiye Kupası’nda Fenerbahçe’yle aynı grupta mücadele ve-recek temsilcimize başarılar.

BUCASPOR’un, iyi başladığı Bank Asya serüveninde bu yıl tek eksiği deplasman-da puan alamaması. İç sahada bir şekilde etkili gol ayaklarıyla sonuca gitmeyi bilen sarı-lacivertli ekip, deplasmanda bir türlü istenilen sonuçları alamıyor. Kaybedilen Karşıyaka debisinin ardından cezalı ve sakat oyuncunun çok olmasına rağmen kazanılan Altay derbisi biraz olsun moral oldu. Mersin deplasmanında eksik kadroy-la ve şansız penaltı golüyle mağlup olsalar da, hala ilk altı içinde oldukları unutulma-malı.

KARŞIYAKA, Reha Kapsal’la bir buçuk yıllık süreçte takımın play-off oynamasına rağmen umduğunu bulamayan yönetim, kötü gidişin faturasını her takımda olduğu gibi teknik adama kesip yolları ayırdı. Bu tür kan değişiklikleri ilk haftalarda takıma olumlu hava katsa da önemli olan uzun vadede neler olacağıdır. Kısa vadede Kar-şıyaka, Rizespor’u deplasmanda 2-0 yene-rek kan değişimin olumlu sonuç verdiğini gösterdi.

GÖZTEPE, bu sezon bir iyi bir kötü per-formansını sürdüren sarı-kırmızılılarda, play- off şansının hala devam etmesi ta-raftarlarının tek tesellisi.n Göztepe, bu yıl kolay rakiplere özellikle iç sahada puan ver-mekten vazgeçmezken, gol atmakta da bir hayli sıkıntı çekiyor. Eyüpspor maçında kendi saha ve coşkulu seyircisi önünde gol bulamayan Göz-Göz, tecrübeli oyuncular-dan kurulu Sarıyer deplasmanında altın değerinde üç puanı Ali Mumcu ve suskun golcü Hüseyin Kartal’la alarak play-offa kalma yolunda önemli bir adıma attı.

Erman GönülşenMedya ve İletişim Bölümü

DURAKLAMA ANLARI

İzmir Basketbolunda yeni bir soluk

Komşunun “Türkleri”

Beko Basketbol Ligi’nin İzmirli yeni ekibi

Bornova Belediyespor lige heyecan katmaya devam ediyor. Oynadığı 6 maçta 4 galibiyet elde eden kendi evinde maç kaybetmeyen ve geçtiğimiz haftalarda aldığı Türk Telekom galibiyetiyle gündeme oturan Borno-va Belediyespor’da her şey yolunda. Geçtiğimiz yıl Türkiye Basketbol 2. Ligi play off müsabakasında Trabzonspor’u devirip bü-yük bir sürprize imza ata-rak Beko Basketbol Ligi’ne

adını yazdıran yeşil beyazlı ekip, bu yıl ilk kez mücadele verdiği ligde aldıkları çarpı-cı sonuçlarla otoritelerin dikkatini çekmeyi başardı. Sezona Türkiye Kupası Grup ele-melerinde B Grubu’nda başlayan Bornova Bld, Türk Telekom ile birlikte sekizli finale kalmayı başarırken, üzerindeki endişe bu-lutlarını kaldırdı. İzmir basketboluna yeni bir soluk kazandıran yeşil beyazlılarda, bu başarıda sezon başında gerçekleşen nokta yabancı transferlerinin büyük bir payı var. Özellikle pota altında Shipp ve Brown, oyun kurucu mevkiinde ise Koljevic takı-mın göze batan isimleri. Sezona belki de ligde kalmak parolasıyla başlayan Bornova Bld’de şimdiki hedef ise ligi ilk sekiz içinde bitirmek.

dı. Altay ve Panionios takımının oyuncu-ları çok iyi arkadaşlardı, maçalara çıkarken hep el ele çıkıp dostluk mesajları verirler-di. Günümüzdeki Panionios ise Yunanis-tan Ligi’nde şampiyonluğu bulunmasa da, 1979 ve 1998 yıllarında iki kez Yunanis-tan Kupası’nı ve 1998’de Balkan Kupası’nı havaya kaldırma sevincini yaşadı.AEK’in kuruluş macerası ise, İzmir’den Yunanistan’a giden Rumların kurduğu Pera Takımı’nın İstanbul’dan giden Rum futbolcuları bünyesine katmasıyla başlar. Fakat, Peralı ve Kurtuluşlu olan bu fut-bolcular, başka bir çatı altında kendilerini ifade etmek istediler. Önce bir çok İs-tanbullu Rum gencin üye olduğu, Kostas Spanudis başkanlığında dernek kuruldu. Bu derneğin amacı İstanbullu sporcula-rı tek çatı altında toplamaktı. . Derneğin ismi konusunda hemen hemen tüm üyeler

İzmirli futbolseverler Süper Lig’de bir İzmir temsilcisinin mücadele edememesinden dert yanarken, temelleri yüz yıllar önce İzmir ve İstanbul da atılan iki Yunan takımı,

AEK ve Panionios günümüzde Yunanistan Süper Ligi’nde mücadele veriyor. Kökenleri ülkemize dayanan bu iki

takımın tarihlerine bir göz atalım:

aynı fikirdey-di. AEK (Ath-litiki Enosi Konstantino-poleos) yani; İstanbul Spor Birliği. Hemen bu-nunu bir yıl ardından 1924 yılında futbol kulübünü kurdular ve böylece günü-müzde izlediğimiz AEK kurulmuş oldu . AEK Kulübünün renkleri ve amblem-leri de İstanbul’u çağrıştırıyor. Kulübün renkleri Beyoğluspor’un renkleri olan sarı-siyah AEK’nın da renkleri de oldu. Yunanistan’da pek çok başarılar kazanmış kulübün Avrupa Kupaları’ndaki en büyük başarısı ise 1976 yılında Juventus’a 0-1 ve 1-4 lük skorlarla yenilerek elendiği “UEFA Kupası” UEFA Kupası yarı finalidir.

Türk Ekonomi Bankası’na ait “Bonus İzmirim Card” ile İzmir Ticaret Odası

Eğitim ve Sağlık Vakfı’na aktarılan kaynaktan İzmir takımlarının başarılarına gerçekleşecek para transferinin tanıtım toplantısı okulumu-zun konferans salonunda düzenlendi. Tanıtım toplantısına İEÜ Mütevelli Heyet Başkanı Ekrem Demirtaş, İEÜ Rektörü Prof. Dr Atilla Sezgin ve İzmir takımlarının kulüp başkanları

katıldı. Kredi kartının yanı sıra Bonus İzmirim kartın artık bir sosyal sorumluluk projesi hali-ne geldiğini belirten TEB Bireysel ve İşletme Bankacılığı Genel Müdür Yardımcısı Cemal Kişmir, kartla yapılacak alışverişlerden kart kullanıcılarına hiçbir ek yük getirmeden İzmir takımlarına kaynak fonu aktaracaklarını açık-ladı.İEÜ Mütevelli Heyet Başkanı ve İTO Baş-

kanı Ekrem Demirtaş yaptığı konuşmada, İzmir’in son yıllarda Süper Lig’den uzak kal-dığını, son dönemlerde bu şansın play off finallerinde kaçtığını hatırlatarak, ”Bu yeni projeyle Altay, Karşıyaka ve Bucaspor’a 45’er, İzmirspor ve Altınordu’ya ise 20’şer bin aktarı-yoruz. Toplamda ilk etapta 150 bin beş takıma paylaştırılacak”diye konuştu.