53
İçindekiler Sunu Görmek !!!???? Ruhun sufice yorumu Her derde deva şarkı lar - Burçlar ve MüzikTerapi 25.Mektup Gönülsüz Mesih Mozart Karakteri ??!! Zen Yolu / Tasavvuf Yolu Modern bir mistik, ölüm sonrası yaşamı tasvir ediyor Kendinle Yüzle şmeler Sevgi ve Bilgi Hakkı nda Kı sa Bir Hikaye Sorunlar ı n ı z ı Uyurken Çözebilir misiniz? Benlik !!!??? Akaşalar Yayı n Listemiz Sunu_______________________ şünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazı lar 3 kendi düşümüzü ya şamamı z, hayat ı kucaklamamı z ve yazg ı m ı zla yüz yüze gelmemiz için bir ça ğ rı . Okuyacağı n ı z yaz ı lar, herkesin kendi içindeki ışığı keşfetmesine yardı mc ı oluyor; hepimizi hayat savaşı n ı “oku”mamı za davet ediyor: Hayatta olmanı n mucizesinin de ğ erini bilenin, yenilgisini kabullenenin ve ki şisel arayışı n ı n sonunda olmak istedi ğ i insan olabilen ki şinin yoluna davet ediyor... Yorumsuz.netteyim.net’de yayı nlanan yaz ı lar ı zamanı geldikçe e-kitapçı k haline getiriyoruz; internette gereksiz geçireceğ iniz zaman ı bertaraf etmek için... Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

  • Upload
    iyavas4

  • View
    107

  • Download
    9

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

İçindekiler

Sunu

Görmek !!!????

Ruhun sufice yorumu

Her derde deva şarkılar- Burçlar ve MüzikTerapi

25.Mektup

Gönülsüz Mesih

Mozart Karakteri ??!!

Zen Yolu / Tasavvuf Yolu

Modern bir mistik, ölüm sonrası yaşamı tasvir ediyor

Kendinle Yüzleşmeler

Sevgi ve Bilgi Hakkında Kısa Bir Hikaye

Sorunlarınızı Uyurken Çözebilir misiniz?

Benlik !!!???

Akaşalar

Yayın Listemiz

 

Sunu_______________________

Düşünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazılar 3  kendi düşümüzü yaşamamız, hayatı kucaklamamız veyazgımızla yüz yüze gelmemiz için bir çağrı.

Okuyacağınız yazılar, herkesin kendi içindeki ışığı keşfetmesine yardımcı oluyor; hepimizi hayat savaşını“oku”mamıza davet ediyor: Hayatta olmanın mucizesinin değerini bilenin, yenilgisini kabullenenin ve kişiselarayışının sonunda olmak istediği insan olabilen kişinin yoluna davet ediyor...

Yorumsuz.netteyim.net’de yayınlanan yazıları zamanı geldikçe e-kitapçık haline getiriyoruz; internettegereksiz geçireceğiniz zamanı bertaraf etmek için...

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 2: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

 

 

 

 

 

Değerli “OKU”R,

Dileğimiz size yararlı olabilmek...

Evreni (algılayamadıklarımız dahil) yöneten ve farklı adlarla işaret edilen Yüce Gücün bu arzumuzu yerinegetirmemiz için, önümüzü açık etmesini diliyoruz;

“Eğer bu duanın gerçekleşmesi, bizler ve tüm yaşam adına en iyisi olacaksa...”

 

 

Düşünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazılar 3

www.yorumsuz.netteyim.net'de yayınlanan yazılardan derlenmiş ve size e-kitapçık olarak sunulmuştur.Eylül-2004

_______________________

 

Yorumsuz Bildiri

 İnsanlığa gerçekleri anlattığına inandığımız

düşünürlerin, yazarların, aydınlanmışların ilimsel üretimlerini sizlerle paylaşmaktan başka bir arzumuzyoktur.

Biz bir başka insanı değişim-dönüşüme uğratamayız.

Bizim yapabileceğimiz tek şey değişim-dönüşümün meydana gelebileceği, hoşgörü ve sevginingirebileceği

bir alan, bir boşluk yaratmaktır.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 3: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

_______________________

 

 

Görmek !!!????

 Yaşamımızda en önemli fonksiyonlarımızdan biridir görmek.

  Nedir “görmek”?...

  Ne görüyoruz?...

  Nasıl görüyoruz?

  Neyi görüyor, neyi görmüyoruz?

  İnsanların hepsi aynı şeyleri mi görüyor?

  Bir kısmının gördüğünü bir kısmı niçin göremiyor?

  Rüyada gördüklerimiz nedir?...

  Cinleri görenler nasıl görüyor?

  Melekler görülür mü, görülürse nasıl görülür?

 Vechullah (allahın vechi) görülür mü? Görülürse  nasıl görülür?

  Halusinasyon nedir?

  Kâbus nedir? Nasıl oluşur?

  Kâbir âlemindeki görüş nedir, nasıldır?

  Mahşer görüşü nasıldır?

  Cehennem boyutunda görüş nasıldır?

  Cennet boyutunda görüş nasıldır?

  Evet sualler böylece uzayıp gider düşünen beyinler için... Ancak bunlardan bir çoğunun cevabı tam biraçıklıkla duyulmamıştır pek!.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 4: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

  İsterseniz beraberce düşünmeye başlıyalım bu konuda...

  Önce görmek nedir; görüyorum, dediğimiz nedir bunu hatırlıyalım.

  Karşımızdaki bir objeden bizim gözümüze yansıyan dalgalar, eğer santimetrenin onbinde dört ile yedisiarasında ise, gözbebeğimiz bunu bioelektrik dalgalara dönüştürerek göz siniri dediğimiz hat üzerindenbeyne ulaştırır..

  Beyinde bu dalgalar, daha önceden yüklenmiş veri tabanına GÖRE, onlarla birleştirilerek bir sentezoluşturmak suretiyle değerlendirilir; sonra da hayâli oluşturan görme grubu içinde, bir hayâli imaj oluşur.İşte bu hayâli imaja, biz, “görüyoruz” lafzını kullanırız.

  Beyin, esas olarak ana rahminden itibaren sürekli dış verileri alır, tasnif eder ve depolar... Her yeni gelendış veri,, yani bizim algıladığımız veya algılayamadığımız her dalga, beyinde, kendi frekansına uygun veyayakın dalga boylarına programlanmış hücre grupları içine depolanır.

  Beyinde depolanmış veri dalgaları, genellikle, hayâl oluşturan bölüme girmeden, kendi içinde sentezleroluşturarak sürekli yeni tasnifler oluştururken... Bu fikir ihtiva eden dalgalar, bazen de kişinin isteğine bağlıolarak, beynin hayâl oluşturan merkezine yönlendirilerek, orada kendi anlamlarına uygun veri dalgalarıylabirleşmek suretiyle, hayâli görüntüleri meydana getirir. Bu bazen de istek dışı olarak meydana gelir, kişiningenel beyin çalışma programına bağlı olarak. İşte o zaman biz hayâl görmeye başlarız... Bunun bazıtürlerinehalusinasyon da denilir...

  Halusinasyon ile Velilerin, Rasûllerin, Nebilerin görüşleri arasında çok önemli bir fark vardır...

  Çeşitli uyuşturucu kullananlar ile Cinni etki altında olanların halusinasyonlarının arkasında, gerçektesistemde var olmayan veya sistemin işleme düzeninde yer almayan; temeli olmayan fikirlerin, vehimtesiriyle oluşturduğu temelsiz, asılsız görüntüler vardır... Halüsinasyon denen bu görüntülerin dayandığıfikirlerin içinde yaşadığımız sistemin işleyiş ve düzeniyle hiç bir ilgisi yoktur.

  Buna karşınVelilerin, Rasullerin, Nebilerin hayâl yollu değerlendirdikleri müşahede vekeşifler ise, sistemin işleyişine temel oluşturan boyuttaki prensiplere, realitelere ve bunlarıihtiva eden dalgalara dayanır...

  Şimdi burada bir kere daha vurgulayalım... Şunu çok iyi anlıyalım...

 Yukarıdan, tanrının ruhundan, belli özelliklere sahip bir rûh kopup geldi, bizim bedenimizegirdi; o kendisindeki tanrısal güçle görüp biliyor; bedende terbiye oluyor; sonra çıkıp onunhuzûruna gidecek; o da onu yargılayıp Cehennemine atacak, ya da Cennetine sokacak; işte buyüzden biz o rûhla görüp işitiyoruz görüşü sembolik anlatımların yanlış deşifresinden doğan birham hayâlden başka bir şey değildir !.

  Aklımızı başımıza alıp, “OKU”mayı öğrenip; fark edelim ki...

  Rasûl ve Nebiler “OKU”muş olarak, bizeAllah ismiyle işaret olunanın yaratmış olduğu, içindeyaşamakta olduğumuz sistem ve düzeni “İslâm Dini” adı altında açıklamışlardır. Zorlandıkları yerlerde debunu sembol ve benzetmelerle açıklamaya çalışmışlardır.Kur’ân, içinde yaşadığımız sistem ve düzenibize anlatan bir kitaptır.

 Öyle ise, her şeyi, ötelerde ve asılsız hayâllerde değil; içinde yaşadığımız boyut ve sistemdebulmaya çalışırsak isabet etmiş oluruz...

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 5: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

  İşte bu anlayışla Beynimizi değerlendirirsek...

  Beyin gerek göz görme sınırları içinde kalarak kendisine ulaşan dalgaları ve gerekse de bunun dışında,direkt olarak aldığı dalgaları değerlendirerek düşünür, hisseder, ve gerekirse hayâl merkezini devreyesokarak görür!.

  Bu arada, her an, üretmekte olduğu rûh adı verilen dalga bedene de bu verilerini anında yükler!...

Bu arada hemen şu soruya cevap verelim...

“Rûh”, dalgalardan oluşuyor ise, bu dalgalar nasıl havada dağılıp gitmiyor da, bir arada kalıp, bir bedenhâlini koruyor?

“Rûh” adı verilmiş bulunan beyin dalgaları hatırlıyalım ki beynin ürettiği dalgalardan meydana gelmiştir.Beyindeki tüm özellikler, “rûh” adı verilen dalga bedene yüklenmektedir. Vücutta hücrelerin bir aradatutulmasını sağlayan “çekme” elektriği ve özelliği aynıyla beyinde de vardır; ve beyin bu özelliği, gücüaynıyla ürettiği dalgalara yükleyerek, ürettiği dalgaların otomatik olarak bir arada bulunmasını teminetmektedir, dalgalarda oluşan o özellikle!. Bu yüzdendir ki, insanın ölümötesi boyut bedeni olandalgabedeni=rûhu , bir tekil yapı olarak, Cennet boyutuna kadar devam edecektir.

Evet, konuyu fazla dağıtmadan gene gelelim görmenin göze dayanmayan bölümüne; hayâller kısmına...

Rüyalar buna girer... Halusinasyonlar buna girer... Keşifler buna girer... Vahiyler buna girer... Yani, gözaracılığı olmadan görme türüne...

Rüyâlar...Beynin veri tabanının, gecenin içinde bulunulan saatlerindekimelekî=astrolojik tesirleraltında, o tesirlerle ilgili konularına göre irrite edilmesi... Bunun sonucunda belli bir sentezin oluşması... Busentez sonuçlarının peyderpey, belli bir siklusla hayâl merkezine ulaştırılması.. Bu dalgaların, konuyla ilgiliveri suretleriyle birleşmesiyle de rüya yani görüntünün beyinde oluşması...

  Rüyâlar daima beyin sentezlerinin sonuçları ve rüyet merkezinde açığa çıkan beynin veri tabanınaGÖRE görüntü sembolleri olduğu için, konunun ehli kişiler tarafından yorumlanmasını yani sembollerindeşifre edilmesini gerektirir.

 Halusinasyonlar... Uyuşturucu kökenli veya cin kökenli olabilir... Kişinin beynindeki vehmi oluşturandevrenin, küçüklükten itibaren o kişinin beynine yerleşmiş yerel kültürle alâkalı verileri, uygun sûretlerlesembolleştirmesi sonucu olarak, o kişinin hayâl merkezinde oluşan görüntülerdir. Beyindekivehim (varıyok sayma, yoku var sanma) devresinin, bir uyuşturucuyla kimyasal yoldan, ya da dışardan gelen cinkökenli dalgalarla irrite olması sonucu, kişinin gerçek sandığı asılsız görüntülerle başbaşa kalmasıhalusinasyon dur.

 Keşifler ... İki türlüdür...

  Görüntülü veya görüntüsüz...

  Genetik istidâdın oluşturduğu veri tabanının, sistemi okumaya yönelik bir şekilde çalıştırılması sonucuolarak; kişinin, yaşamında edindiği veri tabanıyla da birleştirilmek suretiyle, sistemi “OKU”yabildiğioranda değerlendirebilmesi keşiftir.

  Eğer bu değerlendirmeler, kişinin beyninde, veri tabanına, kültürüneGÖRE ve dayalı olarak, hayâl

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 6: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

merkezine transfer edilirse, bu tesbitler sembollerle, hayâl sûretleri şeklinde görülür; ki bu, yorumlanmasıgerekli olankeşif türüdür...

  Hayâl merkezine girmeden değerlendirme olursa, o zaman yoruma gerek kalmayan değerlendirmelerolarak, direk,keşif diye algılanır... Buna, “hissi müşâhede” de denilir. Bukeşfin sonucunda, kişide, “Allah” adıyla işâret edilenin yaratmış olduğu, sistem ve düzenin işleyişine dâir bilgiler elde edilir ve yaşanır.

 Vahiyler... Ana olarak, görüntülü ve görüntüsüz diye ikiye ayrılır; görüntüsüz olanın da bir kaç yan koluvardır...

 Vahiy , melek aracılığıyla oluşur... Bilinir ki, Melekler aslında şekil ve sûretten beri varlıklardır. Amabuna karşınvahiy alan Nebiler kimi zaman melekleri, örneğin Cebrail’i bir insan suretinde görmüşlerdir...

  Bunun sebebi bize açıldığı kadarıyla şudur... “OKU”ma sırasında, sisteme dair gerçekler, bazen, kişininbeyninde açığa çıkarken, o kişinin beyin gücüne veveri tabanına GÖRE , hayâl merkezine yansıyıp;orada onun veri tabanına göre sembollerle oluşmakta; böylece o kişi, bir sûret aracılığıyla o veriyi aldığınıdüşünmekte ya da işin gerçeğini bilmesine karşın, insanların anlayışına ters düşmemek için böyle açıklamayapmaktadır.... Ve yine bu beyin, bazen,aldığı veriyi ve beyninde oluşan bu sûreti o kadar güçlüolarak dışa yaymaktadır ki, çevresinde bulunanlar dahi, o dalgaları alarak aynı şeyi “görür”olmaktadırlar... Nitekim günümüzde, bunu değişik bir türü “ufo” görenlerde açığa çıkmakta; birininbeyninde oluşan görüntü, onun beyninden yayılan dalgalarla, aynı anda çevresindekileri etkilemekte;böylece hepsi de, dışarıda aynı şeyi gördüklerini sanmaktadırlar...

  Kezâ, “OKU”yan Nebi ve Rasûller, bunu yaşadıkları o anlar içinde, genellikle, veri tabanlarına uygunbir sûretle sembolleştirerek melekleri görmüşlerdir... Oysa biliriz ki, ne Cebrâil’in, ne Azrâil’in ne de diğermeleklerin somut bir varlığı ve sûreti yoktur, mücerred varlıklardır; yalnızcagörenin veri tabanınaGÖRE sûretlenmiş olarak görülürler...

  İşte bütün bu kısa bilgilerden sonra, farkedebiliyorsak eğer, önemli olan, görmek değil; ilmin beynimizdedeğerlendirilmesi; onun sonuçlarının hazmedilmesi; sonuçta, gereklerinin yaşanmasıdır.

  Esasen bu konuda yazılacak çok daha incelikler, cevaplanabilecek çok daha sorular var; fakat bizimönce bu kadarını farketmemiz gerekir... Ki bu da inşaallah daha yeni ufuklara ulaştırır bizleri.

Ahmed HULÛSİ/20.9.1998/Antalya/SİSTEMİN SESLENİŞİ-Ahmed Hulûsi-Kitsan Yayınları

 

Ruhun sufice yorumu

·                   Bu röportaj 04 Ocak 2004tarihliAKŞAM Gazetesinde yayınlanmıştır.

·                   SitemizdeDr.Mustafa Merter 'inRüya Yorumu veGönül Uyandırma adlı ikie-kitabıyayınlanmaktadır.(YoRuMsuz)

Mustafa Merter, insanların bakışlarında gördüğü "varamamışlığa", modern psikoterapiye uyarladığıDoğu bilgeliğiyle çözüm arıyor. Türk halkının maddi ve manevi iki dünya arasında sıkıştığını anlatıyor.Anne babaların tutumlarını derhal değiştirmeleri gerektiğini söylüyor. Psikolojinin "insanın aklı kaostur"mantığından uzak yaklaşımlar sergileyen Dr.Merter , ruh bilimine "kozmik lunapark", "Barbie bebeksendromu" gibi yeni terimler de kazandırıyor.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 7: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Bodrum'da mandalina bahçeleri içindeki 17 senelik muayenehanesini bırakıp İstanbul'a geldi. Amacı,kendi çalışmalarını tartışabileceği doktorlar bulmaktı. Dr.Mustafa Merter ,Zürih Üniversitesi 'ndetamamladığı Psikiyatri ihtisasından sonra çalışmalarınıAbraham Maslow* 'un "TranspersonalPsychology" alanına yöneltmiş. "Benötesi psikoloji" ismiyle Türkçe'ye uyarladığı yaklaşımı kendisindendinledik.Nedir bu Benötesi psikoloji?- Bu psikoloji bireyler arası ilişkilerden çok,birey içi sistemidüzenler.Benötesi psikoloji, öncelikleher insanın derinliklerinde genelde bilinen, güncel hayata yansıyan yönünden daha yüce biryönün olduğuna inanır. Bu yüce yönümüzden kaynaklanan ilham, bizleri hep daha kusursuza doğruyönlendirir. Anlatılmak istenen bireysel insanın gelişme sürecinin ötesinde, bireysel insandan daha fazlamuhteviyatı olan bir süreçtir.Mükemmel hale doğru, başladığı yolculukta her birey kendi seçtiğibir yolda olabilir ve yol değiştirmekte özgürdür.Hacı hocaya gidenler:Yönteminizde maneviyatçı bir tavır var.-Transpersonal Psychology üzerineİsviçre 'de enstitü kuranRobert Frager birsufidir. Ama oradahinduizm vebudizm daha önde. Bu yaklaşıma ilgi duymaya başlamamla alan yeni bir boyut kazandı.Mevlana 'ya verdim kendimi. Kendi sentezimi yarattım. Bu alanın en önemli tavrı, hastayla doktorunempati kurabilmesi.Eşduyum çok önemli, hastayı anlayabilmek çok önemli.ABD 'de bir araştırmayapılıyor. Halkın yüzde 95'i tanrıya inanırken psikologların yüzde 20'si inanıyor. Bizim meslekte çoğupsikolog inançlara karşıdır. Hastalar içinde evlilik dışı ilişkiye girip bunun "günah" yönü yüzünden ruhsağlığı bozulanlar oluyor.Bu insanların düşünce yapılarını anlamazsak nasıl yardımcı olacağız?İşte buyüzden hacıya hocaya giden çok insan var bu memlekette.Siz bu alana nasıl yöneldiniz?-Zürih 'tevaroluşçu psikoterapi üzerine çalışıyordum. Grup terapilerime katılanlar için bir şeyler yerineoturuyordu amaruhtaki dengeler sağlanamıyordu. Eksikliği giderebilmek adınaBenötesi alanayöneldim. Çalıştığım hastanede doğu bilgeliğiyle tanışmış Thomas isimli bir bilim adamı vardı.Düşüncelerimi dinleyince bana meditasyon zamanımın geldiğini söyledi. Dozajı sürekli arttırdığımzenmeditasyonu insanların gözlerinde gördüğümvaramamışlık hissini anlamamı sağladı. Sonra maneviyatçıanlayışın bizdeki versiyonlarını incelemeye başladım. Kafayı kazıtan insanlardan biri olmaktan kıl payıkurtulmuştum.Tasavvuf ruhtaki varamamışlığı nasıl çözüyor?- Tasavvufta "hal" vardır. Bu sözcükgeçici durumlar için kullanılır.

Bir de "makam" vardır.Hali sürekli yaşamak anlamına gelir. İnsanlardünyadaalternatif spiritüel arayışlara giriyorlar.Ben bunakozmik lunapark diyorum.Türlü türlüfelsefelere girip çıkıyorlar. Sonundazihinler iki alem arasında sıkışıp kalıyor. Bu tür kozmikarayışlara takılanların geleceklerinde tehlike var. Yaklaşımımtasavvuf u da esas alarak insanınpsiko hijyeninin kirlenmesini engellemeye çalışıyor.Türkler'in derdi:

Modern psikoloji bunun için yeterli değil mi?- 19. Yüzyıl bilimselliğin getirdiği sarhoşluklamaddeyi nasıl algılıyorsa ruhu da öyle anlayabileceğinidüşünmüş. Psikolojinin babası Freud ,insan ruhuna çok mekanik yaklaşır ve insan aklının kaosolduğunu düşünür. Kendisine peygamberlik atfeder. YahudiFreud'a tepki Hıristiyan dünyadanJung'tan gelmiş.Freud'un göremediği benlikten bahsetmiş. Ama kendisinin tanrı üstükonumlandırdığı söylemlerine rastlıyoruz.Mesnevi 'de körlerin filleri tanımlaması istenir. Bacağına

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 8: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

dokunan kör, sütun gibi, kulağına dokunan yelken gibi tanımlamalarda bulunur.Batı psikanalizi bütünebakamadığı için kendini sorgulamaya çoktan başladı.Transpersonal Psychoteraphy bunun birsonucu. Her birey için onu anlayarak hastaya göre bir yöntem geliştirilir.Ateiste bir ateist gibi işkolikbir insana onun anlayacağı tarzda,budist bir insana ise o felsefeyle yaklaşır.Türkler sizce ne tip buhranlar yaşıyor?- 18 senedir Türkiye'deyim.Avrupa ve Türkiye toplumlarında son 50 yılda patolojik bir kaymayaşandı.Gelecek kaygısı yaşanıyor. Ama bunun herkesin iddia ettiği gibi ekonomik sıkıntılarla biralakası yok.İnsan beyni uyaran bombardımanına tutuluyor. İstek ve arzular tamamen maddeyeyönelik bir hale getirildi.Sirinagar kentinde sandallarla evlerine giden insanlarla konuştum. Derdin nedemek olduğunu bilmiyorlar.İstekler dizginlenmeli.An bilincinin farkına varmamız gerekiyor.Geniş çerçeveden bir çözüm öneriniz var mı?-Batıdaki metafizik gerilim Türkiye'ye de girecek. Şu anda vahşikapitalizm dönemini yaşıyoruz.Gençlik anne babaların ideallerini paylaşıyor. Reaktif tepkileri henüz başlamadı ama başlamaküzere. Genç ya o nefret ettiği dünyayı paylaşacak ya dakendini yok etmeye yönelecek. Batıda busüreçuyuşturu cuya bağlanma olarak gözlendi.Anne babalar tutumlarını değiştirmeli. Çocuklarınakendi dünyalarını yaratma fırsatı vermeli.Kişiliksiz cinsellikYurtdışında bir hastam vardı. Kız, yaşlı bir kadın gördü mü uyarılıyor.Acıma duygusu kızda cinseluyarılmalara sebep oluyor. Kızın geçmişini sorguladık. 12 yaşında katıldığı sokak çetesinde arkadaşlarıtarafındanseksüel açıdan kullanılmış. Henüz daha kişilik gelişmeden cinsellik gelişmiş.Küçük yaştabaşlayan cinsellik birey ve toplum için çok sakıncalı. Almanya'da ergen üç kızdan biri kusuyor.Blumia hastalığı. Ben bunaBarbie bebek sendromu diyorum.İnce vücut ve çıplaklık gençliğeerdem gibi sunuldu. Bu bilinçler de gerilimi getiriyor.

 *Abraham Maslow'un Düşünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazılar II adlı e-kitabızda bulunan yazılarıaşağıdadır (YoRuMsuz):

 1-“İLAHİ” [Dini] DENEYİMLER YA DA   AŞKIN BİLİNÇ DENEYİMLERİ

2-DORUK DENEYİMLERİN DİNSEL YÖNLERİ   I.Bölüm

3-DORUK DENEYİMLERİN DİNSEL YÖNLERİ   II.Bölüm

 

Her derde deva şarkılar- Burçlar ve MüzikTerapi

Türk müziği, hem ruhu dinlendiriyor hem de şifa dağıtıyor.

Yüzyıllardır çok hastalığın tedavisinde kullanılan 'müzikle tedavi yöntemi'günümüz şarkılarına uyarlandı.ABD 'de yaşayan bestekarYalçın Mıhçı , 'Şarkılar Böyle Söylenir' adlıkitabındaOsmanlı 'nın 15'inci yüzyıldan bu yana çeşitli hastalıklar için müzikten nasıl faydalandığını anlattı.Ayrıca eserinde Türk müziğininruh sağlığı üzerindeki etkisinin makamlara,günün saatlerine , din veırklara göre değişim gösterdiğini bildirdi. Şimdiye kadar 500'ün üzerinde besteye imza atanMıhçı'yagöre, aynı metot yeni şarkılarla metropol insanının yaşadığı stresi de huzura dönüştürebilir.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 9: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Söylenenlere göre,Bach veMozart müziğiev bitkilerine iyi geliyormuş. Pop ve disko ritminde olanlarise olumsuz etkiler bırakıyormuş çiçekler üstünde. Peki,Türk musikisi nin etkileri denendi mi? Acabadenense sonuç ne olurdu?

II.Beyazıd başlattı

Müziğin tıp alanında kullanılması yeni değil, "notaların mucizevi özellikleri"Osmanlı dönemine kadardayanıyor. Bu konuda en ciddi adım, 1488 yılındaII.Beyazıd döneminde atıldı. SultanII. Bayazıt 1484'de Edirne'de bir "DARÜŞ-ŞIFA" yapılmasını emretti. Mimarbaşı Hayrettin Ağadört yılda külliyeyi tamamladı. Bu külliyeninDarüş-şifa bolümü birtıp fakültesi veakıl hastalarınıntedavi gördüğühastane bölümünden oluşuyordu.

Kurum, bilimsel metotların yanı sıra, en etkili araç olarakTürk müziği makamları kullandı.Henüz Avrupa'nın ruhsal sorunları hastalık olarak görmediğı ve bu türden hastalara cinli , "ruhunu şeytanasatmış" gibi horlayıcı yaklaştığı bir dönemde,Edirne Darüş-şifa'sında akıl hastalıkları için çok yönlü veileri sayılacak iyileştirme yöntemleri uygulanıyordu. Bu yöntemler,ilaçla , meşkuliyetle,telkinle ,su sesivemüzikle tedaviydi.

Kubbeli, büyükçe ve ortasında fıskiyeli havuzlarından akan su şırıltısının hiç eksik olmadığı odalarda "toplu tedavi yöntemi" uygulanır,Evliya Çelebi 'nin anlattıklarına göre "haftada 3 gün, 10 kişilikmusiki grubu hastalara deva, dertlilere şifa, divanelerin ruhuna gıda ve def'i sevda" amacıylafasılgeçerlerdi.Gerçekten deTürk musikisi makam ve ritm özellikleri açısından dinleyenler üzerinde rahatlatıcıbir etki bırakır. Rast, segah, nihavend gibi pek çok makamı,ney ,tambur ,kemençe gibi çalgılar,kudüm ün hoş tınısı apaçık birdinlendirici etki sağlar. Peşrevler,saz semaileri , karlar, besteler,şarkılar hepdingin bir ruhhalinin, hülya dolu biriç huzuruna varışın hazırlayıcılarıdır.

Makamlar ve örnekleri

o Ruh ve beden sağlığı konusuna girmeden önce makamlarla ilgili örnekleri kısaca sıralarsak;

o  Buselikvenihavend makamı(örnek:Gel Gönlümü Yerden Yere Vurma Güzel Ne Olursun-Bir AkşamSon Defa Seni Görmeden-İçimde Özleyiş Gönlümde Sızı)                                  

o  Uşşakmakamı(Örnek: Akşam Oldu Hüzünlendim Ben Yine- Gözlerin Doğuyor Gecelerime- YalnızBırakıp Gitme Bu Akşam)                                 

o İsfahanmakamı(Örnek:Yarab Kime Feryad Edeyim-Sende mi Hala Esiri Zülfü)    

o Rastmakamı(Örnek:Eski dostlar, eski dostlar- Zeki Müren'den 'Yasemen' - Yemin Ettim Bir KereDönmem Bir Daha)Ruh ve beden sağlığı için...BurçlarveMüzikTerapi

Astroloji, Organ Tesiri, Zaman bağlantısı, Tedavi Etkileri

1) RAST MAKAMI: Koç Burcu;Ateş tabiatlı, kuru-sıcak tabiatlı makam.Gece yarısı ve seherzamanları etkilidir. Soğuk organlar olan kemik, beyin ve yağlara etkilidir.Fazla uyumayı engeller.Düşük nabzın yükselmesine yardımcı olur. Özellikle çocuk bünyesinde nem hakim olduğu için; bu nedenleoluşan dengesizlikleri düzeltir.Akıl hastalıklarına iyidir. Sarı safra bağlantılıdır. Erkek karakter gösterir.Gündüz, Salı günleri etkisi fazladır.Oğlak burcu vesu ile ilişkilidir.Tedavi değeri yüksek olan dörtesas makamdan birisidir. Sefa, neşe, iç huzuru ve rahatlık verir. Felç illetine devadır. Başa ve göze

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 10: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

etkilidir. Kaslara tesiri vardır. En eski makamlardandır. Farsça “doğru” “dosdoğru” “sağ” ve “gerçek”demektir. Spazmı çözücü özelliği nedeniyle spastik ve otistik hastaların tedavisinde yararlıdır.Marsgezegeni ile bağlantılıdır.

2) IRAK MAKAMI: Boğa Burcu;Venüsbağlantılıdır.Toprak tabiatlıdır.Kuşluk ve ikindi vaktietkilidir. Kuru-soğuk karakterdedir. Kara safra ile ilişkilidir. Karakteri dişi olup, etkisiCuma günü vegecelerifazladır. Menenjit, beyin ve akıl hastalıklarına faydalıdır. Omuz, kol, sol kol ve ellere etkilidir.Başın üst tarafına etkisi belirtilmektedir. Lezzet verir, düşünme ve kavrama konusunda etkilidir. Korkugidericidir.Saldırganlığı önleyici ve nevrotik hastaları tedavi edici etkisi vardır. Tarih olarak en az7 asırlıktır.Spiritüel tesiri görülür. Irak-ı Acem’den gelmektedir.

3) ISFAHAN MAKAMI: İkizler Burcu (Yengeç Burcu); Havatabiatlı,ikindi ile yatsı arası etkilidir.Subağlantısı vardır. Soğuk ve nemlidir. Beyaz balgam ile ilgilidir. Dişi, gece karakterli,Pazartesi bağlantılıdır.Soğuk tabiatlı olduğu gibi,ateşli hastalıklardan vücudu koruyucu özelliği vardır. Ense, boyun,omuzlar ve sol dirsek için etkilidir. Güven hissi, uyum sağlama, hareket yeteneği, zihin açıklığı, gönülyenileme, düzgünlük verme,zekayı açma ve hatıraları tazeleme özelliği vardır. En az yedi asırlık birmakamdır.

4) ZİREFKEND MAKAMI: Yengeç Burcu. Merkür; sutabiatlıdır.Uyku vakti etkilidir. Sıcak- nemliözelliğe sahiptir. Kan, erkek ve gündüz bağlantıları vardır; günüÇarşamba ’dır. Sırt, mafsal ağrılarına vekulunca faydalıdır. Beyinle ilgili ağız çarpılmasına, kalp, ciğer, göğüs, kalça ve sağ omuza etkilidir.Meclisin neşesini arttırır, derin duygu hissi verir. Farsça “ döşek ( yatak)” demektir.XIII. asırdan önceyeaittir.

5) BÜZÜRK MAKAMI: Aslan Burcu. Ateş, Güneş.Soğuk ve sıcak-kuru tabiatlıdır. Fecirden kuşlukvaktine kadar etkili olmaktadır. Kara safra, dişi ve gecebağlantılı olup,

Merkürgezegeni ve Çarşamba günü ile ilgilidir. Zihni temizler, vesvese ve korkuyu def eder. Fikre yönverir. Kulunç ve beyin hasarı ile ortaya çıkan şiddetli hastalıklara yararlıdır. Güç kazandırır. Boyun, boğaz,göğüs, ciğer ve kalp ve yan böğür (basen) için etkilidir. Farsça “büyük” demektir. Yedi-sekiz  asırlık birmakamdır.

6) ZENGULE MAKAMI: Başak Burcu ( Terazi Burcu). Venüsetkisi.Toprak tabiatlı, sıcak ve nemli.Günbatımından sonra etkilidir.Hava bağlantılıdır. Kan, erkek, gündüz veCuma günü ilişkisi vardır.Kalça eklemleri ve bacak içleri ile ilgisi bulunur. Kalp hastalıklarına, menenjit ve beyin hastalıklarınaetkilidir. Beyin hastalıkları ve ruh hastalıklarının tedavisi için mide ve karaciğer ateşini yok eder. XIII.asırdan önce Hicaz makamından ayrılarak oluşmuştur.Hayal ve sırlar telkin eder , uyku verir masalduygusu verir. Farsça “çıngırak, def pulu, zil” demektir. İran mitolojisinde bir Türk kahramanın adıdır.

7) REHAVİ MAKAMI:  Terazi Burcu. Rüzgartabiatlı. Sıcak ve kuru.Seher zamanı ve ikindiyle yatsıarası etkilidir.Aslan Burcu,Güneş vePazar günüyle ilgilidir. Nemli ve kuru, sarı safra, erkek, sağ omuz,baş ağrıları, burun kanamaları, ağız çarpıklığı ve balgamdan gelen hastalıklara, akıl hastalarına faydalıdır.Doğuma yardımcı olur. Göğüs, mide ve yan böğür (basen) için faydalıdır.Sonsuzluk ve yerçekiminden kurtulma duygusu verir. Urfalı; Urfaya ait demektir. X.Yüzyıldan önceye giden birgeçmişi vardır. İbn-i Sina ve Evliya Çelebi’de bahsi çok geçer. SonralarıRast makamı, Rehavimakamının yerini almıştır.  Diğer adıRuh avi’dir.

8) HÜSEYNİ MAKAMI: Akrep Burcu ( Kova Burcu). Sutabiatlıdır.Satürn etkilidir. Nemli ve sıcak.Sabah ve gün ağarırken etkilidir.Sabah- öğlen arası etkisi fazladır.Cumartesi özel gündür. Güzellik,iyilik, sessizlik, rahatlık verir ve ferahlatıcı özelliği vardır. Karaciğer, kalp ve ruhların iltihabını söndürür veyok eder. Mide hararetini giderici özelliği vardır. Büyük erkeklerde görülen gizli ateşli nöbeti ve günde bir

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 11: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

kere gelen ateşli nöbetin giderilmesinde faydalıdır. Sol omuza etkilidir. Sıtma hastalığına iyidir.Barışduygusu verir. İç organlara etkilidir. Tabiat ile birleştirir. İçindeki,gizli pentatonik yapı sebebiyle,kendine güven ve kararlılık duygusu verir; bundan dolayıotistik ve spastik hastalara faydalıdır. En eski makamlardan biridir. En az altı asırlıktır.Mert bir ifadesi vardır. Kalp, karaciğer ve mide için faydalıdır. “Küçük sevgili” ve “ Hüseyin ile ilgili”demektir.

9) HİCAZ MAKAMI: Yay Burcu. Ateştabiatlı. Sıcak özellik gösterir.Jüpiter bağlantılıdır.Yatsıdansabaha kadar olan zamanda etkisi fazladır. Kuru- soğuk nedenli hastalıklar için faydalıdır. Kemiklere,beyne ve çocuk hastalıklarına tedavi edici etkisi vardır. Üro-genital sisteme ve böbreklere etki gücüfazladır. Alçakgönüllülük duygusu verir. Düşük nabız atımını yükseltir ve göğüs bölgesi diğer önemli etkialanıdır. En eski makamlardandır. Zengüle ve Zirgüle makamları ile yakınlık gösterir. Adını Arabistan’dakiHicaz bölgesinden almıştır.

10) BUSELİK MAKAMI(bkz:Nihavent makamı)

11) NIHAVEND MAKAMI: Oğlak Burcu (Yay Burcu). Satürn, Jüpiter. Toprak- Ateştabiatlı.Sıcak-kuru yapıdadır. Öğleden sonra (ikindi ) zamanı etkisi fazladır. Sarı safra, gündüz ve erkekbağlantılıdır. Kan dolaşımı, karın bölgesi, kalça, uyluk ve bacak bölgelerine etkilidir. Kulunç, bel ağrısı vetansiyon rahatsızlıklarına faydalıdır. Kuvvet ve barış duygusu verir.Akıl hastalıklarına etkili olduğukonusunda önemli bilgiler vardır. En eski makamlardandır.Ebu-selik  kelimesinden geldiğisöylenmektedir (Güzel yazma ve söyleme yeteneği).

12) NEVA MAKAMI: Kova Burcu (Oğlak Burcu); Satürn. Havatabiatlı, kuru-soğuk özellik gösterir.Kara safra bağlantılıdır. Dişi özellik gösterir.Gece ve kuşluktan ikindiye kadar olan zamanda etkisifazladır. Göğsün sağ tarafına, böbreklere, omurilik, kalça ve uyluk bölgelerine etkisi vardır.Üzüntüyügiderir ve lezzet verir. Gönül okşayan makam adıyla bilinir.Kötü fikirleri kovduğu, cesaret ve yiğitlikverdiği, gönül sevinci oluşturduğu ileri sürülür. Kuvvet ve kahramanlık duyguları meydana getirir.Akıl hastalıklarının tedavisinde faydalıdır. En eski makamlardandır. Buluğ çağındaki  kız çocuklarınınkadın hastalıklarına tedavi etkisi vardır. “Ses, seda, makam ve ahenk” demektir.

13) UŞŞAK MAKAMI: Balık Burcu. Sutabiatlı. Soğuk-nemli.Jüpiter.Fecirden kuşluk vaktinekadar vegünbatımında etkisi fazladır. Beyaz balgam, gece ve dişi bağlantılı olup;Perşembe günü özellikgösterir. Kalp, ayak rahatsızlıkları, nikriz (damla) ağrılarına faydalıdır. Gülme, sevinç, kuvvet vekahramanlık duyguları verir. Çocukların bütün organlarını etkileyen kuru ve sıcak yellerde ve büyükerkeklerde görülen ayak ağrılarına faydalıdır. Derin aşk ve mistik duyguların ifade vasıtasıdır. En eskimakamlardandır. “Aşıklar” demektir.Uyku ve istirahat için faydalıdır, gevşeme hissi verir.

14) ACEMAŞİRAN MAKAMI: Ateştabiatlıdır. Kuru-sıcak makamdır.Fecirden kuşluk vaktinekadar etkilidir. Kemiklere ve beyne etkilidir. Vücutta yağ dengesine yardım eder.Yaratıcılık duygusu veilham verir. Durgun düşünce ve duyguları canlandırır. Hanımlarda doğumu kolaylaştırır. Anne karnındakiçocuğun yanlış duruşlarının düzelmesine yardım eder. Ağrı giderici ve spazm çözücü özelliği vardır. Lezzetverir, gevşemeye yardımcı olur. En eski şed makamlardandır.

15) SEGAH MAKAMI:Su vetoprak tabiatlıdır. Soğuk makamdır.Kuşluktan ikindiye kadar olanzamanda etkilidir. Hararetten meydana gelen şişmanlık, uykusuzluk, yüksek nabız, kalp, ciğer ve kasrahatsızlıklarına faydalıdır.Beyin nöronlarına etkisi vardır.Mistik duygular oluşturur.XIV.Yüzyıldan eskidir.

16) PENTATONİK MELODİLER:Pentatonik müzik, Asya kökenli Türk musikisinin en önemli vekarakteristik özelliğidir. Bir gam içindeki 7 sesten ikisinin azalması ile, 3 adet tam ve 2 adet 1,5 sesten

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 12: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

olmak üzere 5 sesten oluşmuştur. Kendine güven ve kararlılık verir,rahatlık sağlar. Çocuklara, 9-10yaşına kadar sadece pentatonik müzik dinletilmesi tavsiye edilmektedir.

Bir büyük sürecin ve birikimin ürünü olan musikimize bir de bu yönüyle bakmalı ve bir kez de bu yönüyledinlemeliyiz.

Derleyen:Ferid Hakkı

www.yorumsuz.netteyim.net

Kaynakça:gulizk .com/aksam.com.tr/kalan.com

25.Mektup

Soran:“Aynıboyut içinde ve aynı zaman/mekan şartları içinde görme, duyma kapasitesi fazla

ve gelişmiş olan, diğerineGÖRE farklı bilgilere sahip olacak ve onun hayatabakışı, olayları değerlendirmesi de farklı olacaktır. Verdiğiniz örnekteki gibi bilim bazı olayları öncedençeşitli yollarla tahmin etmede, ya da olayların gelişme mantığından hareketle KANUNLAR tesbit etmede,böylelikle içinde yaşadığımız sistemi kısmi de olsa çözerek, olmadan olacakları görebilmekte. Daha genişalanı görenin diğerlerine tesbitlerini ulaştırması, bilimsel yollardan hareketle doğal olayların kanunlarınıtesbit ederek uyarmaları, ya da telepati ile aynı zaman mekan içindekilerin iletişime geçmeleri gibi yollarlakendi zamanımız içinde bir nevi yolculuk yapılmada. 

ANiçinde bunlar olurken, bazıları tarafından izah edilemeyen yollarlageçmişten haber verme olayıvar… Araştırmacılar geçmişte yaşamış insanların yaydıklarıbeyin dalgalarınısesli görüntülü olarakdeşifre çalışmaları bilimsel anlamda yapılmakta...AN içindeki tesbitlerin bir anlam ifade etmesi içinduyanların İNANMALARI gerekir... Bilime inanmak, haberi verene inanmak… İnanılmayan bilgi, bilim,o kişiler için bir şey ifade etmeyeceği için sonuç vermeyecektir. 

İçinde bulunduğumuztitreşim alanından hareketle farklı alanlara gidilebilir mi…? İletişime geçilebilirmi...? Bize görealt ya da üst boyut ta neler var…? Bizle ilgisi ne...?"

Güneş Davenport:Selam...

Alt/üst... her boyutta aslında sadece biz varız.

Kişi neye inanıyorsa onu projekte ediyor.Her boyutta yaşadığı sadecekendi düşünce/ duygukalıplarının yarattığı bir realite...Atheist olan, bu inancını sorgulamadığı sürece, bunu besleyendeneyimleri kendine çekiyor - gitgide daha ve daha çok inanıyor, inançsızlığına.İnanan ise,inancını güçlendiren olayların içinde buluyor kendini.Kişi inancının tezahürünü mutlaka yaşıyorve her yaşanan bir “ispat” niteliğinde mevcut inanç kalıbını destekliyor... İşte  bu yüzdendir ki,herkes kendi inandığının TEK doğru olduğuna emin... Ve haklı, çünkü onun bulunduğu noktadagerçekten de TEK doğru onun inandığı...

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 13: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Kişi enerjisini neye yöneltirse, o besleniyor, büyüyor ve tezahür ediyor...Bu konulara belli bir bilinçleyöneldiğim ilk günlerde, ben de yoğun bir şekildenormal-ötesi denen türdendeneyimler yaşamayıistedim. Bir kitaptatelekinezi yi okuduktan sonra günlerce objelere odaklanıp bakışlarımlahareket ettirmeye çalıştım!Astral seyahat konusunu okuyunca, denemediğim yöntem kalmadı!! :-)Çeşit çeşitmeditasyon teknikleriyle tanıştım... Evet, farklı algılarım oldu... İnancımın öznelispatlarını yaşadım...Ama amaç bu mu olmalı ...?

Bu tür deneyimlerin çekimini yadsımıyorum… Bir çeşit ruhsal erk özkemi… Ama tüm bunlar, birkonferansa katılması gereken birinin, konferans salonuna giden koridorun iki yanına dizilmiş alışveriş veyakültür merkezlerine girip çıkmasına benziyor. Kişi uğradığı her yerde gelişimi adına ilginç, faydalı bir şeylerbulabilir, faklı edinimlerle “yük”ünü arttırır. Ama “mutlaka” gitmesi gereken yer koridorun sonundaki salonise,zaman kaybetmeden oraya yönelmesi daha doğru bir seçim bence.Ben “hakikat” yolcusunun“marifet”le, hatta “keramet” le fazla oyalanmaması gerektiğini düşünüyorum. Gönüldeninanıyorum ki, “hakikat”e eren kişi her marifete/keramete muktedirdir, ama onlarla ilgilenmezartık. Onların yolcuyu şevke getirmek adına açığa çıkan yetiler, bir anlamda “ruhsal oyuncaklar”olduğunun  bilincindedir çünkü…

“Mucize”ye duyulan özlem, ruhsallığın temel tuzaklarından biri bence.Otuz yıla yakın süredir ruhsallıkalanında çalışmalar yapan bir dost

Bilkent’te konferans veriyordu. “Bilgi”yi en doğal, ama aynı zamanda en çarpıcı haliyle anlatıyordugençlere... Ama bu yeter mi!??Onlar mucize görmek istiyorlardı!! O dost ki, babam beyinkanaması geçirip solunum aletine bağlandığında, biz günler ve gecelerce başucunda beklerken,babamla ruhsal boyutta temasa geçmiş ve onun ne zaman göçeceğini günü gününe söylemiştibize... Bazı ruhsal yetileri olduğunu pek çok kişi biliyordu, ama bunları gösteri malzemesi olarakdeğerlendirmek ona göre değildi...

Ama “tamam” dedi dost ve bir öğrencinin kürsüye gelmesini istedi. Herkes heyecanla ne yapacağınıbeklerken, o öğrenciyi yanaklarından öptü... “İşteen büyük mucize bu,” dedi, “SEVGİ...” Bunudeğerlendirecek bilinç seviyesinde kaç kişi vardı orada bilmiyorum, ama söylediği benim içingerçeğin ta kendisiydi...

Herşey inancın gücüne bağlı – evet,YETERİNCE İNANDIĞIN HERŞEY TEZAHÜR EDER,SENİN İÇİN GERÇEK, YANİ, SENİN GERÇEĞİN OLUR...

Soran:“Sevginin gücüne en katı kalpli bile inanır ama yapamaz… Niye…? İnananlar dahi bunu sürekliyapamaz... Bazı kişisel eksiklikler desek de, içinde bulunduğumuz şartların, izah edemediğimiz içduyuşların bunda etkisi büyük... “

Güneş Davenport: SEVGİ tek ve gerçek mucize...Bunu hissediyoruz, biliyoruz aslında, ama bunu yaşambiçimi haline getirmede çok isteksiziz... Ama bu mümkün ve kolay... Olumsuz duygular içindedevinmekten bin kere daha kolay!... Ayrılıktan doğan acıları sonlayacak sevgi halini kişisel yaşamımızdakuşanmamız için gerekli olan sadece ama sadece “şüphesiz bir inanç” ve “saf ve sarsılmaz bir niyet”...  yani, “yeterince” istemek ve inanmak...

Soran:“Güzel duygular nasıl sürekli hale gelir...? Tüm zamanlarda, mekanlarda geçerli olan, olacakEVRENSEL değerler nelerdir…? Sistemle nasıl bütünleşebiliriz…? Sisteme ters düşmek ne…?”

Güneş Davenport:Tüm zamanlarda, mekanlarda geçerli olan/olacak olan asalEVRENSEL değer benceYARADILIŞ MUCİZESİNE DUYULAN AŞK… Tavırlar, farklı realitelerin göreceliği içinde

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 14: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

doğru-yanlış kılıcıyla onurlandırılsa veya biçilse de, buaşkla yaşayan BÜTÜNle uyumludur…Benim düşünceme göre,sisteme ters düşmek, ikiliği besleyen tavırlanmanın bir ürünü ,amacımız ne olursa olsun…Şu doğru, şu yanlış sınıflaması düalitenin yöntemi ve ne yazık ki,tüm çatışmaların, acıların kökeninde bu yatıyor.Bu değerlendirmeyi yapmak en büyük şirktirbence… “Ben kim oluyorum ki, başka bir realiteyi yargılayabiliyorum…?!”  Güzelliği doğuracakolan, ince incedoğru-yanlış kavramını dokuyarak düaliteye hizmet etmekyerine, bu “yargısızlık”halini edinmek ve sürekli kılmak olmalı…

Yaradan’ın yarattığı çeşitliliği ben nasıl olur da iyi veya kötü diye sınıflayabilirim…??? Tek yapabileceğimkendi realitemde inandığım güzelliği korumak ve yansıtmak olabilir.Sistemle bütünleşmek iseHER NEOLURSA OLSUN, OLAN’IN GÜZELLİĞİNE İNANMAK VE OLAN’LA PARALELOLARAK KENDİ GÜZELLİK ANLAYIŞINI GELİŞTİRMEYE ÇALIŞMAK olmalı…Örneğin,INTERNET olayı… Hatası, sevabı üzerinde günlerce, yıllarca konuşabilirim… Ama buneyi değiştirir?! İnternet VAR ve BÜYÜYOR, tıpkı canlı bir organizma gibi. Ben sadece bunu kabuledip, olaya uyumlanabilirim. Ama İNTERNET’in sınırsız ve çeşitli farklılıktaki tesir alanınabilinçsizce dahil olmak yerine, kendi tesir alanımın farkında olarak, “değişmeden” demiyeceğim,ama kendi güzellik anlayışımı koruyarak…

Ve benim için “güzellik” en sıradanda “olağanüstü”yü görmek, toprakta büyüyen, suda devinen,rüzgarda esen, havada nefeslenen mucizeyi hissetmek... Gündüzde görülmeyeni, gecedeörtülmeyeni... bildiğimi bilmediğimi... herşeyi sevmek...

Ve sevgiyle...

Güneş DAVENPORT

http://goto.bilkent.edu.tr/gunes

 

Gönülsüz Mesih

1.Yeryüzü'nün üzerine, Indiana'nın kutsal topraklarında doğup, Fort Wayne'in doğusundaki gizemlitepelerde yetişmiş bir Usta gelmişti.

2.Usta bu dünyayı, Indiana'nın devlet okullarında ve büyüdükten sonra meslek edindiği otomobiltamirciliğinde öğrendi.

3.Ancak Usta, yaşadığı diğer yaşamlarındaki, diğer yerlerin diğer okullarından da birşeyler öğrenmişti. Obunları anımsadı ve anımsadığı için de bilge ve güçlü oldu.

4.Usta, kendisine ve tüm insanlığa yardım edecek güce sahip olduğuna inanıyordu ve böyle inandığı içinde onun için öyleydi. Onun bu gücünü gören diğerleri, dertlerinden ve bir çok hastalıklarından kurtulmakiçin ona geldiler.

5.Usta, her insanın kendini Tanrı'nın çocuğu gibi görmeye hakkı olduğuna inanıyordu; inandığı için deöyleydi. Çalıştığı dükkan ve tamirhaneler onun öğrettiklerini ve dokunuşunu ayayanlarla dolup taştı;dışarıda sokakta kalanlar da, geçerken gölgesi üzerlerine düşüp yaşamlarını değiştirir umuduylabekliyorlardı.

6.Kalabalık nedeniyle bazı ustabaşları ve dükkan sahipleri karara vardılar ve Usta'ya aletlerini bıraktırıp

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 15: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

yol verdiler; çünkü o denli kalabalık olmuştu ki, ne kendisi, ne de diğer tamirciler ve otomobiller için yerkalmamıştı.

7.Böylece kırlara çıktı ve kendisini izleyenler ona Mesih, "mucizeler yaratan", demeye başladılar ve öyleinandıkları için de öyleydi.

8.O konuşurken bir fırtına çıktığında dinleyenlerin başına tek bir yağmur damlası düşmezdi; kalabalığın ensonuncu kişisi de, ilki kadar rahat işitirdi sözlerini, ister şimşek çaksın tepelerinde, ister yıldırım düşsün.

Her zaman mesellerle konuşurdu onlara.

9.Ve onlara şöyle dedi, "Her birimizin içinde bizi hem sağlığa hem hastalığa, hem zenginliğe hemyoksulluğa, hem özgürlüğe hem köleliğe yöneltecek güç eşit olarak vardır. Bunları denetleyen biziz, başkahiçbir şey değil."

10.Bir değirmenci şöyle konuştu: "Böyle söylemek senin için kolay Usta, seni yönlendirenler var, bizi iseyok ve senin bizim kadar zahmet çekmen gerekmiyor. Bir adam bu dünyada yaşamak için çalışmakzorunda."

11.Usta şöyle yanıtladı: "Bir zamanlar billur gibi bir ırmağın dibinde bir köy dolusu yaratık yaşardı."

12."Irmağın akıntısı hepsinin üzerinden sessizce geçerdi; gencinin, yaşlısının, zengininin, yoksulununun,iyisinin, kötüsünün üzerinden kendi yoluna giderdi, yanlızca kendi billur saflığını bilirdi."

13."Her yaratık kendisine göre bir yöntemle ırmak dibindeki dallara ve kayalara sıkıca tutunmuştu; çünküyaşama biçimleriydi tutunmak ve doğduklarından beri bildikleri tek şey akıntıya karşı durmaktı."

14."Fakat bir yaratık sonunda şöyle dedi:'Tutunmaktan yoruldum. Gözlerimle göremememe rağmen,akıntıya güveniyorum, bence o nereye gittiğinin farkında. Şimdi kendimi bırakacağım ve beni gittiği yeregötürmesine izin vereceğim. Tutunmaya devam edersem, sıkıntıdan öleceğim.'"

15."Diğer yaratıklar gülerek şöyle dediler: 'Ahmak! Kendini bıraktığın anda, o taptığın akıntı senikayalara vurup parçalar. Böylece sıkıntıdan daha çabuk ölürsün!'"

16."Ama o diğerlerini dinlemedi ve derin bir soluk alarak kendini bıraktı. Anında akıntı onu sürükleyipkayalara fırlattı."

17."Ancak yaratık yeniden tutunmayı reddedince, zaman içinde akıntı onu dipten havalandırdı, bu kezyara bere almamıştı."

18."Irmağın daha aşağılarında yaşayan yabancı yaratıklar bağrıştılar: 'Mucizeye bakın! Bu yaratık bizebenzemesine rağmen uçuyor! Bizi kurtarmaya gelen Mesih'e bakın!'"

19."Akıntıyla sürüklenen yaratık şöyle dedi: 'Ben sizden daha fazla Mesih değilim. Irmak bizi özgürcehavalandırmaya dünden razı, yeter ki biz bunu göze alalım. Gerçek görevimiz bu yolculuk, bu serüven.'"

20."Ama onlar kayalara sıkıca tutunmaya devam ederek daha da güçlü bir sesle 'Kurtarıcı!' diyebağırmayı sürdürdüler.

Sonra bir baktılar, 'tutunmayan varlık' akıp gitmiş! Bu sefer de bu Kurtarıcı üzerine efsanelerkurgulayarak, kendi başlarına kaldılar."

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 16: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

21.Usta kalabalığın kendisini gün be gün daha çok boğduğunu, öncesinden daha çok sıkıştırdığını,ezdiğini ve vahşileştiğini gördüğünde, kendilerini hiç ara vermeden iyileştirmesini, sürekli mucizeleriylekendilerini beslemesini, onlar için yeni şeyler  öğrenmesini ve onların yaşamlarını yaşamasını istediklerinianlayınca, bir gün tek başına bir tepenin üstüne çıkıp dua etti.

22.Ve yüreğinde şöyle seslendi: "Sonsuz Kapsayıcı Olan, eğer bu senin isteğinse, çek bu kadehiönümden ve bırak da bu imkansız görevi bir kenara iteyim. Bir ruhun yaşamını daha yaşayamam,halihazırda onbini bana yaşam için haykırırken. Bütün bunların meydana gelmesine izin verdiğim için özürdilerim. Eğer bu senin isteğinse, bırak beni motorlarıma, aletlerime döneyim ve izin ver, diğer insanlar gibiyaşayayım."

23.Ve bir ses yanıt verdi ona tepenin üstünde, bir ses ki ne erkek ne dişi, ne sert ne yumuşak --sonsuzşefkatli bir ses. Ve ses ona şöyle dedi: "Benim isteğim değil, senin isteğin olmalı. Senin isteğin, benim seniniçin istediğimdir. Kendi yoluna git, diğer insanlar gibi ve mutlu ol yeryüzünde."

24.Usta bunları duyduğuna çok memnun olmuştu. Teşekkür edip, basit bir tamirci şarkısı mırıldanaraktepeden aşağı indi. Kalabalık dertleriyle üzerine yüklenip, kendilerini iyileştirmesini, kendileri içinöğrenmesini, bilgeliğiyle hiç durmadan kendilerini beslemesini ve yaptığı harikalarla kendilerinieğlendirmesini talep ettiğinde, topluluğa gülümsedi ve tatlı bir ifadeyle şöyle dedi: "İstifa ediyorum."

25.Kalabalık bir an için şaşkınlıktan donakaldı.

26.Onlara şöyle dedi: "Eğer bir adam Tanrı'ya en çok, acı çeken dünyaya yardım etmek istediğini vebunun kendisine neye malolacağına hiç aldırmadığını söylerse ve Tanrı da ona yanıt verip ne yapmasıgerektiğini söylerse, adam kendisine söyleneni yapmalı mıdır?"

27."Tabii, ey Ustamız!" diye bağırdı çoğu. "Eğer Tanrı istemişse, cehennemin tüm işkenceleriyle karşıkarşıya kalmak bile onun için bir zevk olmalıdır!"

28."O işkenceler ne olsa da, görev ne kadar güç olsa da mı?

29."Tanrı'nın isteği buysa, asılmak onur, bir ağaca çivilenip yakılmak da zaferdir!" dediler.

30."Pekala siz olsaydınız ne yapardınız?" diye sordu Usta kalabalığa, "eğer Tanrı doğrudan yüzünüzekonuşup, 'YAŞADIĞINIZ SÜRECE BU DÜNYADA MUTLU OLMANIZI BUYURUYORUM'deseydi, o zaman ne yapardınız?"

31.Kalabalık susmuştu. Durdukları tepelerin, vadilerin hiçbir köşe bucağında tek bir ses, tek bir çıtduyulmuyordu.

32.Ve Usta sessizliğe şöyle seslendi: "Mutluluk yolumuzda, bu yaşam sürecinde seçtiğimiz şeyleriöğreniriz. Bugün ben de yeni bir şey öğrendim ve sizi kendi yolunuzda istediğiniz gibi yürümeniz için yalnızbırakmayı seçiyorum."

33.Ve Usta kalabalığın arasından geçip gitti ve onları kendi başlarına bıraktı. İnsanların ve makinalarıngündelik yaşantısına geri döndü.

[ Okuduğunuz bölüm aşağıdaki kitaptan bir alıntıdır]

Mavi Tüy -Richard Bach

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 17: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

 

Mozart Karakteri ??!!

Giriş:

Otuzaltı yaşını doldurmadan yeryüzünden ayrılan bu yüce müzik dehasıiçin ağlayanların sayısı, ölümünüizleyen yıllarda pek fazla değildi. Zamanla, verimindeki şaşırtıcı zenginlik, melodilerindeki olağanüstügüzellik, tekniğindeki akılalmaz ustalık ve eserlerindeki derin anlam anlaşıldıkça bu vakitsiz kayıp önemkazanmakta, müzik sanatıyla en ufak ilişki kurabilenleri bile düşündürmektedir.

Mozartiçin şöyle bir yorum yaparlar;"Nereden geldiğine akıl erdirmek güçtür. Elde ölümsüz eserlerive istihza ile örülü mektupları var. Mezarı bilinmez, resimleri birbirine hiç benzemez. Düşüpkırılan alçı maskı bile bulunamadı. Bir başka gezegene gidiyordu, yolu dünyamıza düştü, insanlarımutlu etmek için besteledi; umut, neş'e ve iyimserlik dağıttı, otuzaltı yıl süren konukluğu sonaerince yine geldiği gibi gitti."

Hayatı ile ilgili araştırmalar hala sürüyor.

Yaşam Öyküsü:

Çarpıcı olaylarla dolu,acı ve hüznün herzaman neş'eye dönüştürülerek yaşandığı kısa bir hayatınhikayesi ise şöyledir: 

27 Ocak 1756'da Avusturya'da Salzburg şehrinde doğdu. 5Aralık 1791'de Viyana'da öldü. BabasıLeopold Mozart, Salzburg Başpiskoposluğu Saray Orkestrası'nda keman çalan, bir çok besteler vekeman için bir metod yazan bir müzikçiydi. Oğlu Wolfgangüç yaşına geldiği zaman kendisinden beş yaşbüyük olan kızkardeşi Maria Anna (Nannerl)'ın çaldığı klavsen parçalarını belleğine yerleştirip kendikendine çalmaya başlayınca ondaki mucizevi özelliği farketti, hele bir gün minik Wolfgang'ın eline geçirdiğibirnota kağıdına daha kullanmayı bile beceremediği kocaman tüy kalemlekonçerto çiziktirdiğinigörünce, ona ciddi olarak klavsen dersleri vermeye başladı.

Gerçekten de Wolfgang'ın iyi bir müzikçi olmak içindoğuştan olağanüstü özellikleri vardı; kulağı birkemanda bir notanın sekizde bir kadar akort düşüklüğünü farkedecek derecede hassastı veçirkinseslere,gürültülere karşı tepkisi ise baygınlık geçirecek ölçüde şiddetlenebiliyordu.

Zaman geçtikçe Mozart'ın müzik yanındaaritmetik ve resime de yeteneği olduğu ortaya çıkıyordu.Çevrede bu harika çocuğa karşı ilginin artması üzerine, babası bu erken doğan güneşten faydalanmak,çocuklarının sayesinde para ve şöhret sağlayabilmek için, oğlunu ve kızını yanına alarak Avrupa kentlerinidolaşmaya, konserler vermeye başladı. Wolfgang klavsen, keman ve org çalmadaki ustalığıyla, herşeyden fazla doğaçtan çalışlarıyla dinleyicilerini hayrette bırakıyordu. Müzik aletlerini çalmakta gösterdiğikolaylığa denk bir kolaylıkla beste de yapmaya başladı.Beş yaşında menuet, yedi yaşında konçertove sekiz yaşında senfoni meydana getirdi.

Yaşamının ilk oniki yılında babası ve kızkardeşi ile birlikte konserler vererek boydan boya dolaştığıAvrupa'da geçtikleri her kentte hayranlık ve ilgi topladı, saraylarda krallar ve kraliçeler önünde çaldı.Soylular, her defasında yeni bir eserle ortaya çıkan harika çocuk Wolfgang'ı dinlemek için yarıştılar, çağınünlü ressamları Mozart'ların portre ve resimlerini yaptılar.

O günlerdeWolfgang 'ı dinleyen ünlü düşünürlerVoltaire ve Goethe , bu küçük çocuğun bir gün

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 18: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

sanatının en büyük ustaları arasına katılacağından emin olduklarını söylediler.

Ondört yaşındaiken, ilkopera eseri "Lucia Silla" Milano'da çalındığı zamanMozart kendini operasahnelerine de, üstelik operanın vatanı İtalya'da, kabul ettirmiş bulunuyordu. Papa tarafından kabuledilerek ona, o güne kadar sadece büyük ustalara layık görülen "Altın Mahmuz" nişanı ve şövalyelikberatı verildi.

Mozart, bilinci salt şarkı ve müzikten oluştuğu içinkendisini o günlerdeki bu ihtişamlı olayların cazibesinekaptırmadı; sadece besteleri ile uğraştı, bu uğraşını durmadan inatla, ısrarla yürüttü.

Yirmibeş yaşına kadar rahat ve huzur görmeden o kentten bu kente dolaştı, han köşelerinde barındı,bazen yiyeceksiz kaldı, kar ve yağmur yağarken atlı yolcu arabalarında titreyip durdu. Bu meşakkatliyolculuklar esasen sağlıksız ve zayıf olan bünyesini oldukçayıprattı. 

Mozart'ın hayret uyandırıcı; bir başka yönü debirbiri ardına geçirdiği tifo, çiçek ve mafsalromatizması gibi o zamana göre ölümcül olan hastalıkları atlatması, ama buna rağmen ürünvermeye devam etmesi ve keyfini hiç bozmamasıdır. Ablası Nannerl onun bu yolculuklarında"Benülkesini teftişe çıkan küçük bir kralım" diyerek kendince bir eğlence yarattğını, geçtikleri kasaba veköylere bir takım uydurma adlar taktığını anlatır anılarında.

Sanat tarihinin bu eşsiz insanı çocukluk nedir bilmedi,Ölünceye dek kendi çocuk ruhuna bağlanıpkaldı. Bu nedenleMozartyaşamı boyunca iyi ve saf karakteri yanındaçocuksu neşe ve espri (mizah)anlayışını hep muhafaza etti.

Hayatın küçük zevklerinden tat almaya bayılırdı,ümitsizliğe düşmek harcı değildi.İnsanlarla beraberolmaktan ve onlarla neşeli konuşmalar yapmaktan hoşlanırdı. Bilardo oynamak, Türk kahvesi içmek vedans etmek ona büyük keyifler verirdi.

Kariyeri, onur ve şan yönünden parlak biçimde sürmesine rağmen maddi durumunu düzeltmedi. Yaşamıboyunca sonu gelmeyen para sıkıntısı çekti. Ona övgüler yağdıran krallar bile hasis davrandılar. Sadecedersler vererek ve halk konserleriyle yetinerek hayatını kazanmaya çalıştı.

Mozart'ınotuzaltı yaşını doldurmadan vakitsiz ölümünde çocukluğunda geçirdiği ağır hastalıkların veyapılan yıpratıcı yolculukların etkisinin büyük olduğu kabul edilmektedir.

Cenazesi fakir cenazeler için uygulanan biçimde kaldırıldı.Mezarının nerede olduğu isebilinmemektedir. Söylenenlere göre,Mozart 'ın tanıdığı insanlar arasından sadece altı kişinin katıldığıkatedraldeki cenaze duasından sonra bu küçük kafile şiddetli yağmur nedeniyle mezarlığa kadar tabutaeşlik edemeyince cenaze aceleye getirilerek dilenciler için ayrılan bir mezara gömüldü. En fenası,bütünaraştırmalara rağmen bu mezarın yeri öğrenilemedi , tabutun nasıl olup ta sahipsiz kaldığı ise ölümsebebi gibi hiç bir zaman anlaşılamadı.

Müziğin bu eşsiz çocuğuna reva görülen bu davranışın utancını duyan Viyana şehri onun 32. ölümyıldönümünde, mezarının bulunduğu varsayılan yere bir heykelini dikti.

İyimserliği ve Toleransı Engin   İnsan:

Mozart yaşamı boyunca, bencil saray entrikacılarının ve kendini beğenmiş soyluların, nihayet parlakkariyerini kıskanan rakiplerinin zalimane, aşağılayıcı davranışlarıyla çok sık olarak karşılaştı. Çağınınmüzik eliştirmenleri de onlardan geri kalmadı.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 19: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Gösterişe ve bohem hayatın gündeminde bir numara olmaya düşkün aristokratlarMozart gibi eşsiz birhazineye sahip olmak ve bu sayede muhitlerinde üstünlük sağlayabilmek için ondan sadece kendilerinehizmet etmesini istediler. Ne var ki, özgür bir ruha sahip alan Mozart'ın direnişleri karşısında olmadıkzalimliklere başvurdular.

Opera evlerinin perde arkasındaki siyasetini belirleyen saray entrikacılarının uşağı olan müzikeleştirmenleri ise onun müziğini melodi ve armoni süsleri bakımından gereğinden fazla zengin buluyorlar vebunun soyluların salon gevezeliklerine iyi bir fon müziği olamadığını söyleyerek onu sanatının yolundayıldırmaya çalışıyorlardı.

Gerçekten de Mozart'ın müziği, o çağın müzik dinleyicilerinin, hele aristokratların, anlayış düzeyini aşanözel anlatımlar taşıyordu.

Ancak, Mozart uğradığı zalimce saldırılar karşısında hiç bir zaman yılgınlığa düşmedi.Acısını herzamanki alçak gönüllü davranışlar ve daima gülen yüzü ile maskeledi.

Ayrıca, babasının sanat yolundaki yönlendirmelerine karşı masum ayaklanmaları,hüsranla neticelenenilk aşkı ve evliliği de sorunlar çıkardığı halde ümitsizliğe kapılmadı.

Çoğu zaman dostluktan uzak, soğuk bulduğu çevrelerde uğradığı hayal kırıklıklarına ve çektiği yalnızlıkacısına rağmen,iyimserliğini yitirmedi ve insanlara olan sevgisini eksiltmedi.

Kısaca,Mozart kısa süren ömründe mutluluğu, şöhreti, acıyı, sevilmeyi ve nefret edilmeyiolabildiğince yaşadı. Fakat o, bütün bu olayların kendi iç dünyasında yarattığı sevinci, acıyı,öfke ve isyanı, bilinci salt müzikten ibaret olduğu için, sürekli besteler üretmeye yönelterek buşekilde kişiliğini olgunlaştırmak ve insanlığa güzel sesler sunmak yolunda bir imkan olarakkullandı.Başka bir deyişle,tanrı ve doğa ona sadece şan ve müzikten ibaret olan bir bilinçarmağan etmiş, o da yaşadığı olaylar içinde bir fani için mukadder olan zaafiyetlere düşerek bubilinci kirletmemiş, onu tüm insanlığın yararınaen güzel şekilde kullanabilmeyi başarmıştır.

Özgür Ruhlu Mozart:

Bir saray müzisyeninin oğlu olarak aristokrat ve saraylılar çevresi içinde dünyaya gelen Mozart, içindefeodal düzene karşı gerçekte nefret besliyordu. Feodal düzene karşı içinde duyduğu ayaklanmalarmüziğine de yansımış, bu nedenle ona"müziğin Voltaire'i" denmiş, 18. yüzyılın zarif eleştirici zekasıolarak kabul edilmiştir.

18. yüzyılda, kelimenin en doğru anlamıylabüyük ve derin düşünürler olan müzisyenler uşakgiysisiiçinde soyluların bir hizmetkarı olarak çalışırlardı ve hizmetinde olduklarıfeodal aristokrasiden, statüsü birahçınınkinden pek de yüksek olmayan bir zenaatkar vehizmetkar muamelesi görürlerdi. Böyle birdönemde Mozart'ın yirmibeş yaşında Salzburg Başpiskoposu Kont Colleredo'nun hizmetinden çekilmesi,"sanat tarihinin başarısızlık bildirisi" olarak yorumlanır.

Kutsal Roma İmparatorluğu'nun güçlü prenslerinden biri olan Başpiskoposa göre müzik hala feodal idi,müzisyen ise üniformalı bir uşak ya da masa hizmetçisi düzeyinde birisiydi. Buna karşılık Mozart, kendinibir sanatçı, bir düşünür. insan haklarına sahip bir beşeri varlık olarak görmekteydi.

Özgürlüğüne düşkün Mozart, hizmetinden ayrılmak kararını bildirmek için Kont Colleredo'nun yanınagittiğinde ondan beklemediği bir hakaretle karşılaşmış, babasına yazdığı mektupta çok üzüldüğü bu olaylailgili olarak şöyle demiştir:'Artık Salzburg Sarayının hizmetinde değilim ve hayatımın en mutlugününü yaşıyorum.İnsanları onurlu ve soylu yapan kalbidir. Kont değilsem de içimde bir sürü

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 20: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

konttan daha çok soyluluk var. "

Ünlü"Figaronun Düğünü" adlı oyunu bestelemesi için kapısını çaldıkları zaman sıcak bir ilgigöstermesinde ve büyük opera anıtını bestelerken coşkun bir ilhama kapılmasında eserin konusunun etkisivardır. Çünkü"Figaronun Düğünü"o çağ için devrimci bir eserdir ; Louis XVI'esoyluluğunçöküşünü haber vermiştir. Baş kahramanı Figaro bir soylu değil, bir soylunun hizmetçisidir. Daha önceoyunu Fransa kralı XVI.Louis gibi yasaklayan II.Joseph operasına ses çıkarmamıştır; kuşkusuz, eserinbestecisi Mozart olduğu için.

 Ölüm ve Mozart:

Ölümü daima"yaşamın son amacı", "insanın en yakın arkadaşı" olarak yorumluyordu.SanatçıolarakMozart ,bu dünyanın insanı değilmiş gibi görünür. Ailesine yazdığı kimi mektuplardakendisini yeryüzünde hep bir konuk gibi duyduğunu belirtmiştir.

Ölümünden önceki son beş yıl içinde Mozart'ın hummalı bir biçimde birbirinden ünlü şaheserlerinipeşpeşe yarattığı görülür. Sanki ömrünün uzun olmayacağını farketmişcesine yoğun bir çalışmadır bu."Figaronun Düğünü", "Don Giovanni"; "Cosi Fom Tutte" v e "Sihirli Flüt"operalarını,"Prag" v e"Jupiter" gibi büyük senfonilerini, son piyano konçertolarını ve nihayet yaşamının en dokunaklı ve enanlamlı eseri olan"Requiem "i bu dönemde bestelemiştir.

Requiem'in ilginç bir öyküsü vardır.Öykü şöyledir:

1791 yılı, Mozart"Sihirli Flüt" operası üzerinde çalışmaktadır. Temmuz ayında bir gün, koyu gri elbiseligenç bir adam Mozart'ın evine gelir ve ona imzasız bir mektup verir.Mektupta bir Requiem (Ölüler Duasiveya Ölüm İlahisi) bestelemesi istenmektedir. Karşılığında dolgun bir ücret teklif edilmiş, fakat bir şart önesürülmüştür; Mozart Requiem'i ısmarlayanın kim olduğunu araştırmayacaktır.

Requiem'i ısmarlayan esrarengiz kişi, ileride kendisinin olduğunu iddia edeceği eserleri besteletmekadetinde olan bir konttu. Fakat bu esrarlı sipariş o sırada hastalık ve ölüm düşünceleri içinde bulunanMozart'ı derinden etkilemiş siparişi veren esrarengiz adamın, kendi ölüm duasını yazarak ölümehazırlanmasını bildirmek için ahretten gelen bir haberci olduğu inancına saplanmıştı.

Bir gün eşine"Yakında öleceğim, bundan eminim" demiştir. Bir yıl önce de dostu J. Haydn'ı Londrayolculuğuna uğurlarken gözyaşı dökmüş vebir daha göremeyecegini soylemiştir.

Sihirli Flüt'ü tamamladıktan sonra, kendi ölümüyle günden güne daha fazla yakınlık duyduğu Requiemüzerinde ölümle randevusuna yetişme aceleciliği içinde ölesiye çalıştı.Fakat gücünün de günden güneeksildiğini farkediyordu. Mozart o çağda Avrupa'nın sanat çevrelerinde yaygın"Sifilis" hastalığınatutulmuş, yaşamı boyunca türlü hastalıklar geçirmiş olması ve son yıllarda ölüm duygusuna kapılmasınedeniyle direnci zayıflamıştı.Requiem üzerinde daha fazla çalışamayacağını anladığı gün, öğrencisiSüssmayer'e eseri nasıl tamamlamayı tasarladığını açıklar ve artık onunla birlikte çalışmaya başlar.

Ömrünün son üç haftası içinde giderek şiddetlenen ateşi onu nihayet ölümle buluşturdu.1791 yılının 4- 5Aralık günü geceyarısından sonra son nefesini verdiğinde Requiem'in"Lacrimosa" bölümüinündokuzuncu mezüründe kalmıştı.

Mozart, ölüm ve ölümsüzlüğün yaşamın ta kendisi olduğuna inandı. Hep ölüm anını düşündü ve ömrünüboşa harcamadı.Ölümü alın yazısı idi fakat, ölümsüzlüğünü kendisi yazdı;kendisini en büyük tabiatkanunu olan çalışmaya adadı. Doğanın kendisine armağan ettigi üstün yeteneği,  üretici gücü insanlığınhizmetinde kullandı.Kalbi insan sevgisi ve hakikat ışığı ile doluydu ve onu insanlara sundu.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 21: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Ölümün gölgesi altında bile, asırların ötesine seslenecek eserler üretti. İnsanların kalplerini ısıtan,gönüllerini rahatlatan bu eserleriyle ölümsüzlüğe erişti sonsuza uzanan ışık oldu.

Mozart'ın Müzik Anlayışı ve  Müziğinin Özellikleri:

Onsekizinci yüzyılın ortalarından beri müzik alanındaki harikalardan söz ederken"Yeni bir Mozart"deyimini kullanmak adet olmuştur. Yeni bir Mozart deyimi, hem doğuştan üstün bir yeteneği, hem deverimli bir yaratıcılık gücünü ifade etmektedir. Ne var ki, şimdiye kadar gerçekten ikinci bir Mozartyetişmiş değildir.

Mozart kısacık bir ömür için inanılmayacak kadar çok eser yarattı. Ludwig von Köchel'in kataloğundansayısının 626'yı bulduğu görülen bu eserlerin çoğunluğunu klasik müziğin hemen her çeşidindeki anıtsalörnekler oluşturmaktadır. 49 senfonisi, 20 kadar opera ve 20 kadar da piyano konçertosu vardır.

Bu büyük ustanın günümüze kadar yansıyan müzik anlayışı ve müziğinin niteliği, on sekizinci yüzyıla"Mozart Mucizesi" damgasını vurdu.Mozart mucizesi , derin görüşlü sayısız uzmanın araştırmalarınarağmen büyük bir olasılıkla hiç bir zamantam bir aydınlığa kavuşturulamayacak, sihir gücününesrarı sürüp gidecektir. Kesin olarak söylenebilecek tek şey,dehasının sentetik veevrensel olduğu ,müzik dilinin de uluslararasi bir değer taşıdığıdır.

Mozart, en çeşitli, hatta birbirini tutmayan etkileri şaşılacak bir kolaylıkla, ahenk içinde birleştirmiştir.Eserlerinde antik çağların polifonisini, Orta ye Kuzey Almanya'nın barok müziğini, İtalyan operasının yenikatkılarını, Viyana Mannheim okullarının çalgı müziği tekniğini ve o zamanki Fransız müziğinin özelliklerinibağdaştırmayı bilmiştir. Romantizmin ilk belirtilerini taşımakla beraber Mozart her şeyden once İltalyanoperasından türeyen melodi anlayışına bağlı bir sanatçıdır. Hiç bir müzikçi onun kadar, eserlerinde inişliçıkışlı, sevinçli ve hüzünlü bir yaşamın kararsızlıklarını yansıtmamıştır.

Ortaya çıkardığı her yeni eserini dinlerken tabiatin bu harika çocuğuna hayranlığı daha da büyüyen ünlüdüşünürGoethe , O'nun yeteneği ve müziği hakkında,"Tanrı ve doğanın yüzüyle karşımıza çıkan,dolayısıyla kalıcı ve sürekli olan eylemleri doğuran üretici gücün dışında nedir üstün yetenek?Mozart'ın bütün besteleri işte bu nitelikleri taşır; onlar da, kuşaktan kuşağa etkili olan veyakın bir zamanda tükenecek gibi gözükmeyen yaratıcı bir güç var" demiştir.

Pekiyi, Mozart Tanrı'nın kendisine armağan ettiği bu yaratıcı gücü nasıl etti de, etkisi çağları aşanşaheserlerini ürettiği o erişilmez doruğa çıkardı?

Onsekizinci yüzyılda müzik sanatında büyük değişiklikler oldu. Önceki yüzyılın özenilmiş şekiller vedesenler içinde gelişen, süslü ayrıntılardan ibaret ve ifade ağırlığından yoksun eski"Barok" geleneğindensıyrılanmüzik, yeni anlayışla,insanın gerçek mücadele dünyasını yansıtan bir araç olarak gelişti.Kuşkusuz bu gelişmede Büyük Fransiz Devrimi' ni doğuran düşüncelerin etkisi büyük olmuştur.

Bu yeni müziğin, armonik hareket, dinamik ritimsel kontrastlar üzerine kurulu bir biçimi vardı. Bu yenibiçimler senfoni, uvertür, konçerto, sonat ve yaylı çalgılar dörtlüsüdür. (İki kemanla bir viyola ve birçellodan oluşan)

Melodi bu müziğin biçiminde birincil durumda idi ve müziğe duygusal renkler katan değişik armonilerledestekleniyordu, halk şarkısı ve halk dansı da zengin biçimde kullanılıyordu.

Gerçekte bu yeniliklerin kökleri, daha önceki ve daha az tanınmış bestecilerdir. Fakat J. Haydn ve L.V.Beethoven'ın yanı sıra Mozart, bu yeniliklerin müzik dünyasına egemen olmasını sağlamıştır.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 22: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Genç Mozart, hocası J.Haydn'ın da katkısıyla, gerçek bir dünyada gerçek insanların hareket ve duygusaldramlarını yansıtmayı gaye edinen yeni müzik anlayışının zengin olanaklarını çok iyi görüp değerlendirdi;zengin armonileme ve orkestra egemenliği gibi getirdiği yenilikler yanında, çok daha geniş bir yapı dizesiiçinde ifade ağırlığını ve değerliliğini belirginleştirme tekniğini ustalıkla kullanmak suretiyle, bu yeni akımıngünümüze kadar gelen ölümsüz eserlerini yarattı. Müziğinde dehası, nükteciliği, hüznü ve hırsı anlam buldu.

Mozart'ın tanrısal seslerle ördüğü ölümsüz eserleri, yoğun olarak SEVGİ, NEŞE, COŞKU ögelerinitaşımakta, insanları birbirine yaklaştıran DOSTLUK ve KARDEŞLİK duygusunu coşturmaktadır.

Mozart'ın müziği, içinde taşıdığı anlamları kendi sihirli notaları ile kalplerde duyurur. Mozart hayranlarının,"Fakat Mozart başkadır, onun işi kalplerledir.En küçük bir melodisi bile hemenkalbin yolunubulur" demeleri de bu yüzdendir.

Mozart'ın yaşamı ve müziği üzerinde çalışmalar yapan Çek asıllı Amerikalı müzik bilgini Paul NETTL'indediği gibi,"Mozart insanlığa firtınalı ruhları sakinleştiren, acılan gideren, monoton vemelankoli dolu zamanı güzelleştiren, insanlara sevinç veren, onlara güzel duyguları aşılayanmüziği ile hizmet etmiştir."

Mozartinsanları ölçüsüz derecede seviyordu ve bu sevgisini onlara bıraktığı ses anıtlarıyla kanıtladı.Bu ses anıtlarında üzerinde yaşadığımız dünyanın gerçek anlamını yaniİNSAN SEVGİSİ 'ni göstermeyeçalıştı."Sevgi, dostluk ve müzikle oluşur. O da, bilgi sahibi, duygu sahibi olmayı gerektirir, yaşamınüstün düzeyine ancak böylelikle varılabilir" diyordu.

Mozart, bütün eserlerinde GÜZELLİK ve SEVGİ'yi daima ön plana çıkarmıştır. Bir çok bestesiniçocukluğunda oynayamadığı oyunların özlemini gidermek, tadına varabilmek için adeta onları birer çocukoyunu yerine koyarak yapmıştır.

Eserlerinin hepsinde yalınlık ve dinginlik egemendir. Bu özellik, eserlerindeki şekil mükemmelliği ile özderinliği arasındaki harikulade ahenkten ileri gelir. Mozart müziksel ifadede durmadan daha zengin, dahaderin ve daha yeni olmaya çalışmıştır. İşte Mozart müziğinin bu dokusu, insan ruhunda Nettl'in de belirttigietkileri yaratan sihirli gücü ortaya çıkarmaktadır.

Piyano için yazdığı eserlerde, melodi zenginliği, olağanüstü aydınlık ve ince bir yapı göze çarpar. Armonive melodi yalınlğı içinde soylu, ama çeşitlilik kapsayan bir ruh zenginliğine erişilmiş olduğu görülür.

Mozart,"melodi müziğin özüdür" diyordu. Bu yüzden eserlerinin hepsini, dinleyen kalpleri ışıltılarıylaaydınlatacak olan tarifsiz güzellikteki melodilerle bezendirmiştir.

Mozart'ın doyulmaz güzellikte ses dantelleriyle dokuduğu anıtsal eseri"Don Giovanni" yi büyük Almanozan ve bestecisi Hoffmann,"Operaların operası" diye över ve pek çok müzik eleştirmeni, tarihçisi veuzmanı da hak verir bu yargıya.

Gerçekten de, bu esere türleri arasında belirli bir yer bulmak güçtür. Mozart'ın dram anlayışı ve estetikgörüşü yanında, derin anlam ve simgeler taşımaktadır. Eserde Mozart'ın kendi insancıl inancındanesinlenmiş bir çabaya yöneldigi ileri sürülür. İşte bu özelliği,"Don Giovanni"yi yüzyılların ötesine itecek,Goethe gibi güç beğenen bir dehaya"müziğin karakteri Don Giovanni gibi olmalı. Faust'u yalnızcabir Mozart besteleyebilir"dedirtecektir.

Eserin uvertürünü, Mozart son anda, ilk temsilden bir önceki gece sabahlayarak yazmış uykuyadalmamak için eşi Constanze'dan yanında durmasını ve dans etmesini istemis.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 23: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Neden böyle olmuştur? Çünkü, kafasındakileri daha kağıda dökmeden önce bestenin bitmiş olması,Mozart'ın belli başlı bestecilik özelliğidir. Müziğini notaya geçirmesi O'nun için yalnızca mekanik bir iştir.Dolayısıyla bu işi daima son ana bırakmayı tercih etmiştir. Eserlerinin çoğu, uzun süreli tasarım vedeğerlendirmelerin ürünüdür. Bunları, çok sevdiği bilardoyu oynadığı sırada bile, aceleyle kaleme aldığıolmuştur. Bu tutumunu, O'nun sanata karşı gevşek davrandığı biçiminde değerlendirmek yanlış olur. Zira,en hızlı yazdığı zamanlarda bile, el yazısı o kadar açık, seçik ve düzgündü ki, daha sonra temize çekmegereğini hissetmemiştir.

Türk Müziği ve Mozart:

Mozart için Türklerin ayrı bir önemi vardır, Türkler için de Mozart'ın. Mozart Türklerle, müzik vetöreleriyle gençlik çağlarından başlayarak ilgilenmiştir.

Osmanlıların Viyana'yı kuşatmaları sırasında ve sonrasında, Avrupalılar, özellikle deAvusturya-Macaristan İmparatorluğunun yurttaşları Türklerle yakın ilişkilere girmiştir. Kuşatma dağılıpViyana kurtulunca, daha önce korkulan düşman artık merak konusu olmaya başlamıştı. Osmanlı giysilerihem erkekler, hem de kadınlar arasında moda olmuş, Mozart'ın da tiryakisi olduğu Türk kahvesiViyanalıların yaşamına bir daha çıkmamak üzere girmiştir.Mehter takımının vurmalı ve üflemeli çalgıları daAvrupa askeri bandolarını etkilemiş, mehter müziğinden Mozart başta olmak üzere çok sayıda besteciyararlanmıştır.

Türklerle ilgili konular müzikli sahne oyunlarının en gözde malzemesi durumuna gelmiş ve bu gelişme 18.yüzyılda Avrupa'da"Türk Operası" akımını yaratmıştır. Bu akımın sayısıyüzü aşan örnekleri arasında enölümsüz olanı ise Mozart'ın'Saraydan Kız Kaçırma" adlı eseri olmuştur.

Korsanlar tarafindan kaçırılarak Osmanlı sarayına ya da paşa konağına satılan bir Avrupalı genç kızınvatanındaki sevgilisi tarafindan bin turlü hile ve desiseye başvurularakkaçırılması temasını işleyen"Saraydan Kız Kaçırma" operası, Mozart'ın Türk müziği motiflerine ve harem hikayelerine olan ilgisininbir ürünüdür. Bu ünlü eser, Mozart'ın yeni yerleşletiği Viyana'da kendisine duyulan hayranlığın artmasına,imparatorun gözüne girmesine ve Alman operasının İtalyan stilinin egemenliğinden bir ölçüde kurtulmasınayol açmştır.

Mozart'ın Türk müziğinin ritmik, ezgisel ve tınısal özelliklerine duydugu ilgi sadece operalarla sınırlıkalmadı. DünyanınTürk Marşı diye adlandırdığı ünlü eser, Mozart'ın en sevilen eserleri arasındaki yerinibu yüzyılımızda da korumaktadır."Türk Marşı" aslında K.V. 331 La major piyano sonatının"AllaTurca" başlıklı son rondo bölümüdür. Benim de çok sevdiğim bu eserle ilginç bir anım vardır:Memuriyetim nedeniyle Almanya'da bulunduğum sırada, sürekli olarak klasik müzik yayını yapan birradyonun dinleyici istekleri programını izlerken, orada taksi şoförlüğü yaparak hayatı kazanmakta olan birvatandaşımızın taksisinden radyoyu arayıp bu eserin çalınmasını istemesi ve spikerin bunu büyük birheyecanla,"İşte çok önemli bir istek! Şimdi dinleyeceğiniz güzel meledilerin kaynağından anlamlıbir dilek!" diye anons etmesi beni derinden etkilemiştir. Görüldüğü gibi, farklı iki ulusun ve kültürünçocuklarına bu ortak heyecanı duyurtan şey gerçekte,"Mozart müziği her kuşakta türlü parıltılalaışıldayan saf altına dönüştü.Onun evrensel düzenle tınlayan müziği, er geç yeryüzü ruhunakatılarak,ruhtan ruha geçerek dünya karmaşasının bitimine yardım edecektir. " diyen Almanmüzik bilgini Alfred Einstein'ı da haklı çıkartan, bu müziğin etkileri asırları aşan ve tükenecek gibigörünmeyen evrensel anlatım gücünden ve uluslararası niteliğinden başkaca nedir ki?

Ölümünden bu yana geçen iki asırlık zaman içinde, her kuşak onun eserlerinde bir başka anlam vegüzellikler bulmuştur. Eserlerindeki derin anlam ruhlara işledikçe Mozart'ın insanlığa yardımı daha daönem kazanacaktır.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 24: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

M.Ümit ERTONG 

Kaynak:www.historicalsence.com

 

Zen Yolu / Tasavvuf Yolu

BugünZen 'in çok özel dünyasına giriyoruz.Zen çok özeldir, çünkü bilincin çok sıradan bir durumudur. Aslında sıradan zihinler sıradışı olmayı ister; sıradışı zihinler ise sıradanlığın içinde rahat eder. Yalnızcasıradışı insanlar rahatlamaya hazırdır ve sıradanlığın içinde dingin durumdadır. Sıradan olanlar ise aşağılıkkompleksi hissederler ve bu aşağılık kompleksi nedeniyle özel olmaya çalışırlar. Özel olan kişi ise özelolmak için çaba sarfetmez. O herhangi bir boşluktan dolayı acı duymaz; o tamamen doludur, taşar, neyseodur.

Zen'in dünyasına hem çok özel, hem de çok sıradan denilebilir. Dışarıdan bakıldığında bu bir çelişki gibigörünür. Oysa bu çok basit bir olgudur. Bir gülün, bir lotusun, bir tutam çimenin özel olma çabası yoktur.Bir tutam çimenden, büyük bir yıldıza kadar her şey olduğu gibidir -neyse odur. Onlar varoluşlarındankesinlikle mutludurlar. Bu yüzden herhangi bir kıyas ya da herhangi bir rekabet yoktur. Herhangi birhiyerarşik durum söz konusu değildir -kim alçakmış, kim yüksekmiş bunların önemi yoktur. Aslındakendinin üstün olduğunu kanıtlamaya çalışan kimse sıradandır.

Herşeyi kabul eden insanneşeli olur. Böyle birisi şükran dolu olur; varoluşa şükran duyar, bütünlüğeşükran duyar, bu kişi en üstündür.

Hz.İsaşöyle demiştir; kutsanmış olanlarbu dünyadasonuncu dur, onlar benim tanrımın krallığında birinciolacaklardır. Burada Hz.İsadeğişik bir dil kullanıyor, çünkü o değişik türden insanlarla konuşuyordu. BudurumZen niteliği taşır...Sonuncu olanlar ... Fakatsonuncu olmaya çalışırsanız sonuncudeğilsinizdir , bunu unutmayın.

İşteHrististiyanlar ın yüzyıllardır yaptığı buydu; sonuncu olmaya çalışmak ve Tanrı'nın krallığında birinciolmak.Onlar asıl noktayı kaçırdılar . Sonuncu olmak -çabasız, sadece basit bir anlayışla 'Benneysem O'yum. Benim için başka bir varoluş şekli yok. Başka birisi olamam, başka biri olmayaihtiyacım da yok. BÜTÜN böyle olmamı istiyor ve ben böyle rahatım,BÜTÜNün iradesine kendimiteslim ediyorum ...'

BirZen ustası asla 'birinci olmalısın' demez. FakatHz.İsa Zen'i bilmeyen insanlarla konuşuyordu.Oysa Hz.İsa Zen'in ne olduğunu biliyordu. O, Hindistan'a, Ladakh'a, Tibet'e gitmişti. HattaJaponya'da bulunduğuna dair hikayeler bile var. Bu mümkündür, çünkü o bir mistik okuldan diğerine 18yıl gezdi. Fakat o bir Yahudi gibi konuşmak zorundaydı.

Yahudileramaçlarına çok bağımlı olarak hareket eden insanlardır.Daima bir yerlere ulaşmayaçalışırlar .Hintliler de amaca bağımlı insanlardır. Bu yüzden Buda'yı anlayamadılar.BudaÇinliler tarafından en iyi anlaşıldı. Bundan dolayı Çinliler çok ruhani, dindar değildir -çünkübir insanruhani, dindar ise onun bir amacı vardır :Öteki dünyaya ait bir amaç . Bir yerlerdeözel olmakisteyen bir insan, bu hayatta olmazsa gelecekte, burada değilse ölümden sonra, dünyadadeğilse cennette bunu hedefler.

Cennet, amaca bağlı insanların bir hayalidir.Böyle insanlar eğer ölümün ötesinde bir amaç varsa dindarolabilirler. Eğer bir amaç varsa, herşeyi feda etmeye hazırdırlar. Kısacası onlar gerçek dindar olmazlar -din, onların anlayışı, neşesi, varoluş yolu değil, arzularıdır.Din, onların derin düzeyde

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 25: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

tekrarlanan ego oyunudur. 

Herşey BİRdir

Zen konusunda anlaşılması gereken ilk şey,amaca bağımlı olmamak tır.Zen , burada,şimdide olanyaşam yoludur. Zen, manevi dünyanın diğer sıradan algılanışlarından bir diğeri değildir. One manevi ,nede maddidir. İkisinden deötedir . Bu veya öteki dünyaya ait değildir,iki dünyanın büyük birsentezidir. 

Zen ustalarıçoksıradan yaşarlar, herkes gibi. Fakatsıradışı bir yolda dırlar. Tamamen yeni bir bakışla,büyük bir zariflikle,muazzam bir hassaslıkla, uyanıklıkla, gözlem dolu olarak, aşkın ve saf birbilinçlilik halinde veo andayaşarlar . Zen'de hiçbir şey ne kutsal, ne de dünyevidir.Herşey BİRdir ,ayrılamaz BİRdir .

Rekabet=EGO

Zençok pragmatik ve pratiktir. O,dünyadan el etek çekmeyi aptalca bulur . Onun yerine şöyle der:'Dönüş! Neredeysen orada ol, fakat yeni bir yolun içerisinde ol. Bu yeni yol nedir? Rekabetçi olma.Rekabetçilik dünyasal olmaktır . Bu,dünyasal yaşamak la ya dadağlara çekilmek le ilgili bir sorundeğildir. Mağaralara yerleşebilirsin, fakat diğer mağaralarda başka azizler varsa, rekabet yine olacaktır. 

Bir zamanlar bir Hintli aziz tarafından davet edildim. Bir hata olmalıydı, çünkü benim düşünce yolumhakkında bir fikri yoktu. Ama beni davet etmişti, neşelendim, 'Bu iyi bir fırsat' dedim ve oraya gittim.

İlk olay birbirimize tanıştırıldığımızda başladı. Hintli aziz, altın bir tahtta oturuyordu, yanındaki daha küçükbir tahtta ise başka bir Hintli rahip oturmaktaydı. Diğer rahipler ise yerde oturuyorlardı.

Hintli aziz bana şöyle dedi: "Benim yanımdaki ufak tahtta kim oturuyor, merak ediyor olmalısın. Oyüksek mahkemenin baş hakimiydi. Fakat öylesine manevi bir  insan ki, bu görevinden vazgeçti,dünyadan, yüksek maaşından, statüsünden ve gücünden vazgeçti. Benim öğrencim oldu. Öylesinealçakgönüllü ki, hiçbir zaman benimle eşit düzeyde oturmadı." 

Ben devam ettim: "Çok alçakgönüllü olduğunu görebiliyorum. Sizden daha ufak bir tahtta oturuyor,ancak diğerleri de yerde oturuyor! Eğer o gerçekten alçakgönüllü ise, yere bir çukur kazmalı ve oradaoturmalı, tabii ki gerçekten alçakgönüllü ise. Ama bu durumda, osadece size karşı alçakgönüllü,diğerlerine karşı ise çok kibirli ."

Gözlerinden öfke kıvılcımları çıkıyordu. Her ikisi de çok kızmıştı, bir süre ne diyeceklerini bilemediler.Ben devam ettim: "Alçakgönüllüğünüzü görüyorsunuz, ikiniz de kızdınız. Bu adam da hala yerindeoturuyor. Eğer o gerçekten alçakgönüllü ise, tahtına yapışmasın, aşağı insin ve hemen bir çukur kazsın. Ozaman tabii ki yeni bir rekabet olacak. Diğerleri daha büyük ve derin çukurlar kazacaklar. Enalçakgönüllü olan en derin çukura girmeye çalışacak."

Daha sonra Hintli azize şöyle dedim: "O, sadece senin ölmeni bekliyor, ölür ölmez senin yerine geçecek.Şu anda yarı yolda. İçinden şöyle dua ediyor, 'Yaşlı bunak , dilerim en kısa zamanda ölürsün!' O zamanbaşka birisi ufak tahta oturacak ve böylece o, bu kişiyi alçakgönüllü olarak tanıtacak. Bir de şu var, eğerufak tahtta oturan alçakgönüllü, sen nesin? Sen ondan daha yüksek bir tahtta oturuyorsun! Eğer meseleyüksek veya alçak yerde oturmaksa, tavandaki örümcek ne olacak? O daha yüce olmalı, çünkü sendendaha yüksekte. Veya gökyüzünde uçak kuşlara ne demeli?

Aslında siz bu yolda hiçbir şeyden vazgeçmiş değilsiniz. Hala yeni isimlerle eski aptallıkları taşıyorsunuz.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 26: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

 Sadece isimler değişti, ama eski rüyalar hala devam ediyor, eskiarzular , eskiegolar hala güçlü birşekilde sürüyor. Herhangi bir tapınağa gidebilirsiniz, ama aynı rekabet orada da olacaktır."

Zen, şöyle der: 'Hayatın içinde ol, hayatta yanlış bir şey yoktur. Eğerbir şey yanlışsa, o sizinbakış açınızdan dolayıdır . Gözleriniz bulutlu, bilincinizin aynası tozlu. Onu temizleyin, daha fazlaberraklık yaratın.'

Rekabet ortadan kalkarsa, dünyadasınızdır, amadünyadan değilsinizdir .Eğer tutkular yok olursa,terk edilmesi gereken bir dünya da kalmaz. Fakat bu şekilde tutkular ve rekabet nasıl yok olabilir ki?Biz ona yeni yollar yaratıyoruz. Birisi sizden daha fazla para, öteki  isedaha fazla erdemkazanmayaçalışıyor . Fark nedir? İkisi de aynı arzudur, aynı rüyadır, aynı uyku durumudur. İnsanlar rüyalarınınpeşinde koşuyorlar, rüyalar değişiyor ama onlar asla uyanmıyorlar. Rüyalar değişir, fakat siz bu rüyada,ya da o rüyadasınızdır, kendinizi karanlıkta kaybedersiniz. Aydınlanmak, rüyaları değiştirmek, eski birrüyadan başka bir rüya durumuna geçmek, eski rüya yerine yeni bir rüya yaratmak değildir. 

Zen=Dikkat, Sufizm=Yürek

Sufizmspekülasyonlarda bulunmaz. Oldukça gerçekçi, pragmatik ve pratiktir. Ayakları yere basar, soyutdeğildir. Buna rağmen herhangi bir dünya görüşü yoktur. Ve bir sistem olmadığından dolayı da bilgiyisistematize etmez.

Bir sistem, varoluşu tamamıyla açıklar.Sufizm bir sistem değildir ; varoluş için bir açıklaması yoktur,varoluşun gizlerine giden bir yoldur .Hiçbir şeyi açıklamaz, yalnızca gizleri gösterir .Sizi gizeminiçine yollar .Sufizm varoluşun sırrını çözmez . Tüm sistemler bunu yapar; tüm işleri gizemi yeharikaları yok ederek bilinmeyeni bilinir kılmaktır. Sufizm sizi bir harikadan diğerine götürür, harikalardiyarının derinliklerine.

Bir sistem değildir, çünkühiçbir şey hakkında hiçbir zaman tam bir açıklama vermez . Yalnızcaçok, çok ufakipuçları ,içgörüler verir . Dönüp dolaşıp aynı yere gelmez,felsefe yapmaz ; süreklihikayeler, anekdotlar,mecazlar , deyişler ve şiirler ortaya koyar.Bir metafizik değil, mecazdır. 'Ay'ıişaret eden parmaktır. Parmağı analiz ederek 'ay'ı anlayamazsınız, ama içtenlikle o yöne bakarsanız, 'ay'ıgörürsünüz. 

Sufi hikayeleri felsefi değidir. İnce ipuçları ve fısıltılardır.Doğal olarak, sadece içtenlikle ve empati iledinleyenler, güvenle kalplerini açıpteslim olmaya hazır olanlar Sufizmin ne olduğunu anlayabilirler.Yalnızca sevebilenler Sufizmin ne olduğunu anlayabilir. 

Mesajı nedir? Mantıklı bir analiz değildir, amaZen kadar mantıksız da değildir.Sufizm, mantıklıolmanın bir uç, mantıksız olmanın ise diğer bir uç olduğunu söyler. Sufizmorta larda bir yerdedir,ne mantıklı ne de tamamiyle mantıksız. Sağa ya da sola yatmaz. Saçma değildir. Sokrates gibi mantıklıdeğildir, ama Bodhidharma gibi mantıksız da değildir. Bodhidharma ve Sokrates'in farklı göründüklerini,ancak yaklaşımlarının aynı olduğunu söyler. Aslında Bodhidharma Sokrates'den daha mantıklıdır; zaten buyüzden mantıksızlığa kayar. Eğer mantık çizgisini izlemeye devam ederseniz, eninde sonunda mantığınbittiği yere gelirsiniz, ama yolculuk devam eder. Bodhidharma, tüm yolu gitmiş ve mantığın bittiği amahayatın devam ettiği sınır çizgisine gelmiş olan Sokrates'dir. Bodhidharma farklı görünür, ama yaklaşımıSokratesçidir - entelektüeldir.Zen, entelekte çok karşıdır, ama entelekte karşı olmak daentelektüel bir davranıştır.Zen, felsefe karşıtıdır, ama felsefe karşıtı olduğunuzda da felsefiolursunuz -sizin felsefeniz de budur.Sufizm uçları reddeder, ortadakini seçer, tam ortadakini.

Zen'deki anahtar kelime 'dikkat'tir,Sufizm 'de ise 'yürek'.Zen zihne karşıdır, ama zihnin ötesine

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 27: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

zihinle geçer.Sufizm zihne karşı değildir, zihne tamamen kayıtsızdır. Sufizm yüreğe yoğunlaşmıştır;kısacası zihni umursamaz. Evet, Sufi'de de bir aydınlanma olur. Eğer Zen'deki aydınlanmaya satori,zihin-uyanıklığı dersek, Sufi'deki aydınlanmaya da 'yürek-uyanıklığı' denilebilir. Sufi'nin yolu aşığınyoludur, Zen yolu ise savaşcının, samurayın yolu. 

Sufizmdeğil Tasavvuf

Sufizmbir dünya görüşü değil,görmektir . Dünya görüşü olduğunuz yerde sayıyorsunuz demektir; birfelsefeye, gerçekle ilgili belli açıklamalara inanırsınız. Aynı kalırsınız, değişmezsiniz. Dünya görüşü sizi birazbilgilendirir, daha bilgili olursunuz.

Görmekise sizidönüştürür . Ancak dönüştüğünüzde, yaşamın başka yüksekliklerini ve derinliklerinideneyimlediğinizde, görebilirsiniz. 

Sufizm bir görüdür. Aslında 'Sufizm' demek doğru değildir çünkü bir 'izm' değildir.Sufiler 'Sufizm'demez ; bu başkalarının verdiği bir addır. Onlartasavvuf derler, bu bir aşk görüşüdür,gerçeğe aşk ileyakınlaşmaktır . Varoluş hakkında düşünen kişi biraz muhaliftir çünkü varoluşu bir sorun sanır - sankivaroluş ona meydan okuyordur ve o da buna karşılık veriyordur, sırrı çözmelidir, gizemi yok etmelidir.Savaşır. 

Sufider ki: 'Biz ve varoluş biriz. Varoluşla kavgaya lüzum yok. Gönlünü al, birleş, davet et, sev,arkadaş ol ve varoluş sırlarını kendisi açacaktır.' 

Sufizmin bir sistem olmadığını söylemiştim, çünkütüm sistemler sınırlama getirir , çevrenizde birerhapishane oluşturur.Sufizm özgürlüktür .Belli bir sisteme inanmanızı söylemez . İnançtan değil,güvenmekten bahseder.

Sufizmin bir felsefe olmadığını söylemiştim, amafelsefe karşıtı da değildir . Yalnızcafelsefeyi vefelsefe karşıtı olmayıumursamaz . Es geçer,kayıtsızdır . Der ki:Gerçek varken ne diye kelimelerleuğraşayım? Suyu içmek varken ne diye suyla ilgili teorilere kafa patlatayım? Güneşe çıkıp güneşışınlarıyla dans etmek varken ne diye teorilerle boğuşayım? Otantik bir şey yaşamamak niye? Felsefedönüp durur; hep bir şeyler hakkındadır. Hiçbir zaman gerçeğin özüne dokunmaz.Gerçek hakkındadüşünür ama gerçek hakkında düşünmek gerçeği yalancı çıkarmaya çalışmaktır.Gerçekdüşünülmesi değil karşılaşılması gereken bir şeydir.Gerçek inanılmamalı, yaşanmalıdır. Gerçekbir sonuç değildir, bir ki yaslama süreci ile gerçeğe ulaşamazsınız.Gerçek ortadadır! Gerçek sizsiniz,ağanlardır gerçek, kuşlardır gerçek, güneştir, aydır. Gerçek her yerde ve siz gözlerinizi kapıyorsunuz vegerçeği düşünüyorsunuz? Düşünce yoldan çıkarır.

Düşünmeye gerek yok. Yaşayın onu! Gerçeği yalnızca yaşayarak bilebilirsiniz.

(Bu alıntı aşağıdaki kitaptan yapılmıştır)

Zen Yolu/Tasavvuf Yolu/OSHO

Kaynak: http://goto.bilkent.edu.tr/gunes

 

Modern bir mistik, ölüm sonrası yaşamı tasvir ediyor

Modern bir mistik:

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 28: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

DanimarkalıMartinus Tomson.

Onun başından geçenler, mistik ve kozmik bir olayın, bir insanın yaşantısını nasıl değiştirdiğini gösteren birörnektir.Martinus ilk ilhamın geldiği 1921 yıllarında Kopenhag'daki bir büroda sayılarla uğraşmakta idi..Dinle yakından ilgilenir, mesleği yüzünden başka insanlara yardımcı olamadığı için büyük bir huzursuzlukduyardı. Spiritizm, teoloji ve benzeri akımlar hakkında hiçbir şey bilmezdi. Eve gittiğinde okumayabaşlardı. Bürodan bir arkadaşı onu çok okumuş bir adamla tanıştırıp eline felsefe hakkında yazılmış birkitap verdi. Birkaç sayfa sonra, gerçeği öğrenmek için bir sandalye üstüne oturupALLAH terimi üzerindekonsantre olmak gerektiğini öğrendi. böylece kozmik bilinç dediği yepyeni bir hayatın içine girmişti.Bilinçli olarak ve kontrol altında,intituasyon dediği bilincin kaynağını bulmuştu. Herhangi bir problemiçözmesi gerektiği zaman, intituasyonla bağlantı kurar ve cevabını bir mutlak bilgi halinde alırdı. Fakatbilgi,kelimeler halinde verilmediği için, sonradan kelimelere çevirmek gerekirdi. Bu bilgi, ruhlaraleminde bizim maddesel yaşantımızda kullandığımıza benzemeyen bambaşka bir anlaşma yoluyla verilirdi.Yeni bilinç haline, paranormal olaylar da arkadaşlık etmekteydi.

   Telepati durugörü, ayrılma anları... Başka insanların hastalıklarını kendi bedeninde, ağrılar halindeduyduğu olurdu. Ayrılma anlarından, mesleğinde de rahatsız edildiği için vazgeçmek zorunda kaldı. Sonraintuitive bilgisini, insanların anlayacağı kelimelerle ifade etmeye başladı. Bu yeni dünya görüşünün içmantığı, güzelliği ve fiziksel dünya ile gösterdiği benzerlikler, diğer bağlantı kuran insanları da etkilemiştir.

 

Ölüm, İnsan için Allah tarafından   verilmiş en çok şaşırtıcı şeydir:

Martinius'a göre, dünyadaki insan, sadece maddesel bir bedenden ibaret değildir. Bedende,RUHdenilen ve bedenle devamlı ilişkide bulunan psişik bir kuvvet vardır. ruhun daha detaylı incelenmesiMartinius tarafından yapılmıştır. ölüm dediğimiz olaydan sonra, ruh, bedenle olan bağlantısındankurtulup, ruhlar aleminde yaşamaya başlar. Sırlı olarak, bazen bir ilişki kurulabilmesi mümkündür. Buölüm anından hemen sonra ya da birkaç gün içerisinde olmaktadır. bu ilişki herhalde durugörü ya datelepati yoluyla gerçekleşmekte ve hemen kaybolmaktadır. Bundan sonra, ölüm nedeniyle bedenbağlantısını kesmiş olan bir insan için, "yaşayan" terimi kullanılamaz.

Mantal yaşama alanı ve ilk ortam:

Ölümden sonra adım atılan dünya , ruhsal dünya, bedenin ölümden sonra bulunduğu durum da ilk ortamsayılmaktadır. Fizik dünya birzaman-mekan dünyası, ruhsal dünya ise birzaman-durum dünyasısayılmaktadır. Maddesel dünya, yaratığın ağır ve değişmez bir şekilde yaşadığı materyel bir dünyadır.Ruhsal dünya ise, hafif, uçucu ruhsal maddelerden meydana gelmiştir. Bu ruhsal madde, yaratığın kendikendini konsantre ettiği ve şekil verdiği sürece algılanabilir.Madde, yaratığın en küçük arzusunu bileyerine getirebilir. Yaratık herhangi bir şeyi gözönüne getirdiği zaman o anda, o şeylekarşılaşır.Fakatkonsantrasyon kaybolduğu an,istenilmiş olan şey de hemen kaybolur.

   Yaratık öldükten sonra fiziksel maddeyle bir bağlantı kuramaz. Bunun yerine ruhsal dünyanın yaratıklarıetrafını kaplarlar.Bunların içine yaratığın kendi dünyasında geçirmiş olduğu tecrübeler ve bilinceyer etmiş olan anılar girerler.Bu anılar hafızaya ne kadar derin etki yapmışsa, yaratığın mantaldünyasında o derece fazla yer alırlar.Bu da ölüm sonrası yaşamın, ölümden önceki yaşamdan pekfarklı olmadığı anlamına gelir. Fark yaratığın yeni dünyasının, sadece kendi tasavvurundan, gözü önünegetirdiklerinden oluşmasındadır. Yani,yaratık, rüyada olduğu gibi, halüsinasyonlardan meydanagelmiş bir çevre içerisinde yaşar. Martinius 'un görüşüne göreruhsal dünyada da rüyalar vardır.Bu rüyalar, ölüm sonrası yaşamın nasıl olabileceğini gösteren duru rüyalardır. Tek fark, insanların günlük

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 29: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

rüyalarında biyolojik birer canlı olarak yaşadıklarıdır. Rüya gören yaratık ise, öteki dünyada sadece birkonuktur. Fiziksel dünyadan etkilenip görülen rüyalar da olabilir. Ölüm sonrası hayatın ilk devrelerindeyaratık, genel olarak, yaşadığı olayları ya da gördüğü rüyaları değerlendirecek güçte değildir. Fakatölümden sonra duvarın arkasında bir elektrik fişi yoktur artık...

  Martinius ölümden sonra yaratığın hareket etmediğine, tersine, çevrenin onunetrafında döndüğünedeğinmektedir. bir duru rüya örneği bunu açıklayabilir:

"Rüya görüyor ve rüya gördüğümü biliyordum. Koca bir yığın telefon direğinin üzerine tırmanmaktaydım.Bu yığın kare biçiminde yükselip gidiyordu. Tırmandıkça tırmanıyordum. En yükseğe çıktığımda 'Şimdi buyığın sallanmaya başlarsa ne olur?' diye sordum, kendi kendime... O anda sallanmaya başlamıştı. "şimdidüşecek!" dediğim an devrilip yere düşmüştüm... Fakat düşerken sakin sakin yatakta yattığımıhissediyordum. Aslında hareket eden ben değil, telefon direkleriyle yer idi. Her şey çok göz aldatıcıydı."

   Duru rüyalarda olduğu gibi, burada da madde, isteğimizin emirlerine uymaktadır, hem de her zaman.Yaratık halüsinasyonla gördüğü rüyada, aynı ölümünden önce olduğu gibi hareket etmeye devam eder.Varlığını araçlar kullanarak, araba sürerek, trene binerek, para kazanarak, uyuyup yemek yiyereksürdürür. Yeni yaşam eski yaşam o kadar birbirine benzemektedir ki, yaratık uzun süre geçtiği halde,öldüğünü anlayamaz. Fakat önce ya da sonra maddesel dünyadan herhangi bir adamla temas kurmayaçalışır. Bu,  halüsinasyonlar yoluyla bir fantom yaratılarak olur, fakat bu fantomla duygusal bir bağkurulamaz. Bir eksiklik daima vardır. Böylece yaratık yavaş yavaş bir dünyaya kaydığını hisseder. Fakatbu değişikliği tam olarak anlayıncaya kadar yine belli bir süre geçmiş olur. Tabiîölmeden önce ruhsalolaylarla ilgilenmiş ve kendisini ölüme hazırlamış olanlar,  bu değişikliği ve girdikleri yeniortamı daha çabuk kavrarlar.

 Sadece aynı dalga boyu ile temas:

 Ruhsal dünya ,Martinius 'a göre, bir fizik üstüışınlar ve dalgalar dünyası dır. Eğer oradakiyaratıklar, birbirleriyle bağlantı kurmak isterlerse bu, kelimelerin tam anlamıyla aynı dalgaboylarında oldukları zaman gerçekleşir. Bu da ortak eğilim ve merakların başka bir anlatım biçimidir.Oysa ki fiziksel dünyada bir araya gelebilirler.Ruhsal dünyada ise aynı karaktere sahip olmayanruhlar kesinlikle bir araya gelmezler.

  Bu aynen, radyoda istasyon aramak gibidir. Bulduğumuz istasyon dalga boyunu kaydırdığımız, yanifrekansını değiştirdiğimiz an, bambaşka bir istasyonla karşılaşırız.

Bütün arzuların yerine getirilişi:

Şimdiye kadar anlattıklarımızdan, öteki dünyanın bir huzur dünyası olduğu ortaya çıkmaktadır.Fakatgerçekte her şey bu kadar basit değildir.

Çok başarılı bir iş adamı, büyük bir işin peşindeyken öbür ve ruhsal alemin ilk ortamına girer. Orada dadaha büyük bir hızla para kazanmaya devam eder. Âdeta para yağmuruna tutulmuştur. Hırsızlar tarafındanparasının ve mallarının çalınacağıaklına gelir . O anda etrafını hırsız ve gangsterler sarar ve enkorkunç polisiye filmde gördüğünden daha korkunç bir şekilde onların kurbanı olur.

Tabiî ancakkendi dalga uzunluğundaki yaratıklarla bağlantı kurabileceğinden, yine paraya düşkünyaratıklarla ilgilenir ve onlarla bir çeşit rekabete girer. Fakat hepsi de aynı başarıyı gösterdiklerinden, onutakdir edecek kimse kalmaz. Şimdi,kendi telkinleriyle yarattığı dünyada yapayalnız kalmıştır.etrafında sadece onunla rekabet halinde olan iş adamları, hırsız ve dolandırıcılar vardır. Kendisini budurumdan kurtarmak için,başka dalga boylarının yaratıklarıyla bağlantı kurması gereklidir , fakat

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 30: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

bu da zordur, tabiî. Yaratık,kendi yaratmış olduğu cehennemde yaşamaya başlar.

  Bu anlattıklarımız, sadece bir örnekten ibaret olmakla beraber, tüm hayatını, başka insanlardan yada belli bir insandan nefret etmekle geçirmiş olan birininöldükten sonra da bu duygulardankurtulamayacağına dair güzel bir örnektir. Böyle bir insan arzularının gerçekleştirdiğini, intikamlaraldığını görecek vesadece aynı eğilimleri olan yaratıklarla bağlantı kurabilecektir. Kendisi,mutlakbir gerçek olarak yaşadığı,bir ruhsal hapishane ye girecektir. Din ve kilise yoluyladevamlı bir şekildecehennem ve cehennem azabından korkmuş olan bir insanın, öldükten sonra, kendi tasavvur ettiği bircehenneme girebileceği de mantıklı bir düşüncedir.Zaman kavramı olmadığı ve yaşanılan olayınsonsuza kadar uzandığı duygusu var olduğundan, bu cehennem azabı uzadıkça uzar.

 İlk ortam; Cennet ve Cehennem:

Şimdiye kadar söylediklerimizden anlaşıldığına göre, tüm arzu ve umutların birdenbire yerlerinegetirilmeleri, pek acı verici durumlara da yol açabilmektedir.Martinius 'a göre bu kısa bir süre böylecedevam eder ve daha yüksek bir safhaya ulaşılır. Fakatilk ortamın cehennem değil de cennet gibi deyaşandığı da olabilir. Sözgelişi,pozitif bir dinsel anlayış içersinde yetişmiş olan bir insanın ilkortamı da huzur dolu olur. Fakat bugünkü  modern insanın ölüm hakkındaki görüşleri birazkomplikedir. Ölümden sonra hayatın devam ettiğini söylemek bile onuniçin bir alay konusudur. Fakatyaşadığı maddesel dünyada da ölümden sonra yaşamayacağına dair bir kanıtlama yapamaz. Çoğu dinselanlayışlara göre kanunlara(dinsel yasaklar) uymayanlar cehennem azaplarına çarptırılacaklardır. Moderninsan, hangi dinsel inanışı seçerse seçsin, hangi görüşe sahip olursa olsun, yine de ölüm sonrası hakkındakişüphelerinden kurtulamaz.

   Birinciortamı cehenneme çeviren çoğunlukla bencilce arzular olmaktadır. Fakatyaşantılarıboyunca başka insanlara yardım elini uzatmış olan veölümü kolayca karşılayan bir insan, ilkortamı huzur içinde karşılar. Bunlar ilk ortamda arzularının yerine getirilmiş olduğunu görürler. Aynı şeysanatçı ve bilim adamları için de geçerlidir. (Fakat istek ve arzularınegoistçe olmamaları şartı ile).Buradaki bencillik başkalarını göz önüne almadansadece kendi istek ve arzuları nı ön plana almaktır.

   Peki, öldükten sonra, ruhsal ortamda tanıdıklarına rastlayan ve ona yardımcı olduklarını görenyaratıklar yok mudur? Çoğuölüm döşeği vizyonları bu görüşü desteklemektedirler. Peki bu yardımyaratığın ilk ortamdaki cehennem azabından kurtulması için de yapılamaz mı? Bu olamaz, çünkübucehennem azabı, tümüyle yaratığın kendi isteklerinden doğar.

İlk ortam ve koruyucu ruhlar:

Demek oluyor ki çoğu insanlar, bu ilk ortamı, çekilmez bir cehennem azabı içinde yaşamaktadırlar. Budurumda dinsel inanışları olanların, ateistlere oranla daha fazla avantajları vardır.Dinsel inanışı olan,kendisinden daha yüksek birinin olduğunu hatırladığı an ona yönelir ve cehennemden kurtulmayolunu bulmuş olur. Ateist ise böyle bir kurtuluş yolunu bulana kadar daha fazla zaman harcayacakfakat eninde sonunda bulacaktır. Yani bu birdalga boyu değişikliği, çevre değişikliği, kısacası ortamdeğişikliği anlamına gelir. Yani ortamın yaratıkları, daha olgun ve yardımsever yaratıklar olacaklardır.Martinius bunlarıkoruyucu ruhlar olarak adlandırmaktadır. Bu ruhlar daima hazır bulunup, yardımedecek kişi ararlar. Fakat bu olanağı yaratıkların, sözle rica edişleri yoluyla değil de daha çok ruhsal birkavram olandua yoluyla elde ederler. Böylece yaratık kendidalga boyunu da değiştirmiş olur.

   Bundan sonra yardımcı ruhlar, ödevlerini yerine getirebilirler. İlk yaptıkları kendilerini tanıtmakolmaktadır. Koyu dindarlara(yüksek mertebeli) melekler halinde, az dindarlara da normal insan kılığındagörünürler. Böyle bir kılıkla güven veren bir duruma geçmişlerdir. Bundan sonra koruyucu meleklerin işi,telkin yoluyla yaratıkları kendidünyasal isteklerinden kurtarmak olmaktadır. Bu olayı yetişkin birinin

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 31: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

bir çocuğu avutması ile karşılaştırabiliriz. Bu avutma da aslında bir çeşittelkin dir. Böylelikle yaratığınbilinci yavaş yavaş yeni bir yön alır. Yine de kurtulmadaki kolaylık yaratığın ilk ortamındaki tecrübelerinedayanır. Koruyucu ruhların yaptıkları bir çeşitbeyin yıkama dır da denilebilir. Çünkü onların göreviyaratığınbelli istek ve eğilimlerine gem vurmak tır. Ancak bu şekilde daha yüksek ortamların ışığıaltına girilebilir. İlk ortam aslında yaratığıdünyasal bilinç ve tecrübelerden kurtarmaya yarar. Bir süreiçin yaratık, bilincin bencil kısmından ayrılmış olur.Bilincin gelişmiş olan ve gerek kendisine gerekdiğerlerine huzur veren kısmına dokunulmaz. Artık yaratık düğün elbiseleri içinde bir bayramhavasına bürünmüş olarak, yeni biryaşama tarzı na, cennete geçer. 

Özet:

Kısaca özetleyecek olursak:İnsan öldükten sonra yaratığın içine girdiği çevre tümüyle kendisitarafından yaratılır. Bu çevre onun düşünce ve tasavvurlarından meydan gelen gerçek birçevredir. Fiziksel çevrede yaratık, dış çevresiyle devamlı olarak bağlantı kurmak zorundaydı. Oysakiyeni çevresinde, dış dünyasıyla ilgilenmez. Yaratıkkendi arzularıyla yarattığı bir hapishane dedirâdeta... Sadeceaynı dalga uzunluğu içinde bulunan yaratıklarla ilişki kurabilir. Zaman kavramıyaratığın yaşadığı olayısonsuza kadar uzayacak mış gibi  hissettirir. Bütün bunlar bazen cehennem azabıgibi gelir ona.Dua kurtarıcı ruhlarla bağlantı kurmak için bir aracıdır. Bu ruhlar yaratıkları azap verici ilkortamdan daha yüksek ortamlara çıkarırlar. Bunu datelkin yoluyla başarırlar.İlk ortamdan çıkışıikinciölüm olarak da adlandırabiliriz. Aynı zamanda daha yüksek bir ortamındoğum u da sayılabilir.

  Martinius ' a göre,hiç kimse ilk ortam dolayısıyla ölümden korkmamalıdır. Bu ortam, yaratığınyaşadığı sürece gerçekleştirmeye imkan bulamadığı arzularının birdenbire gerçekleşmesi ortamıdır. 

Birinci ortamda cennet:

Cehennem azabından sonra, yaratığın geçtiği birinci ortamın, ötekine nazaran çok daha değişik olacağıakla gelebilir.cennetsınırları içinde yaratık,pozitif yöndeki istek ve arzularının gerçekleştiğinigörecektir. Bu ideallerinin en üstün safhası halindedir. Herkes istediği gibi hareket edebilme olanaklarınasahiptir. Burada yaratıklar birbirleri için yaşarlar. Fakatvaroluş yine depsişik düzeydedir, bu bakımdanda ilk ortamdan az farklılık gösterir. Burada çalışma saatları (koruyucu ruh olarak) olduğu gibi, boş saatlarda vardır.Çeşitli dinlere ve çeşitli görüşlere göre toplumlar vardır. Buralaraaynı dalgauzunluğunda olan insanlar giderler.

Kaynak:Ölümden Sonra Hayat

Nils Olof Jacobson/ Milliyet yayınları

 

Kendinle Yüzleşmeler

“Sabahın ilk ışıkları belirmeye başladığında zihnindeki karaltılarda yavaş yavaş yerini daha bir aydınlığabırakıyordu. Serzenişlerini  bir bir içine gömmek yada hepsini canhıraş bir şekilde haykırmak istiyordu.Tam karar verememişti. Bazen değişik farklı duygu yoğunlukları yaşıyor ama gerçek anlamda ne yapmasıgerektiğine karar veremiyordu. Gel git yaşayan okyanusların dalgaları gibi duyguları hep onun istediği ve ulaşamadığı kıyılara kendini çarpıyordu. İntihar etmeye ramak kala çaresizliği tüm benliğiyle yaşayanlarınkendisini yalnızlığın kucağına çarpmaları gibi bir şeydi bu.

   Kendisiyle nice zamandır yüzleşmeyi düşünüyor ve artık onulmaz yaralar açmış geçmişini tamamenunutmak istiyordu.Geçmiş orada durduğu yerde durmuyor bu güne ve şimdiye gelerek yaşanılan

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 32: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

tüm olumsuz deneyimleri diriltip yeniden kendisine saldırmasını sağlıyordu. Oysa bu kendisinesürekli acı veren deneyimlerin yaşamından çıkması çok zor muydu? Belki değildi ama obunların nasıl değiştirilerek ters yüz edileceklerinibilemiyordu . Hep  sanki içinde farklı bir insanvarda onunla konuşuyor gibiydi. Daha çok negatif deneyimleri ısıtıp devamlı  önüne koyan bu farklı insanonu  artık iyice kokuşmuş ve her koridorunu   ezberlemiş olduğu bir labirente sokmaya çalışıyordu.Labirentin içinde tüm olumsuz deneyimler sanki bir kortej eşliğinde erozyona uğramış, entrikalarınçemberinden geçmiş, ızbandut görünümünde ve bazen çok nazik ama bazen de can yakıcı,  incitici birşekilde yaşamının içine giriyordu.

   Sabah olmuştu artık. Gün yüzünün sıcaklığı içine doluyor karamsar tüm duygular yerini tamamen farklıduygulara bırakıyordu. Hep sabahın erken olmasını istemesinin ardında yatan sebep belki de buduygularıydı. İnsan güneşin o engin hoşgörülü ışığını içine çektikçe ışığın verdiği gücü hissediyor ve tümbedenine enerji doluyordu. Sadece bedeni değil tüm ruhu ve zihni olumlu yönde etkileniyor gerçekdinginliğin  önemli bir aşaması gerçekleşerek çoğu kişinin  fark edemediği ama aslında her gündeneyimlediği ışığın enerji veren gücü göreve  başlıyordu.”                

Işığın Gücü

   Işığın  muhteşem güç veren  ve bedendeki tüm dengeleri değiştiren özelliği yaşamın daha sağlıklısürdürülebilme çalışmalarında en önde gelen faktörlerdendir. Hepimiz yazın sıcağının içinde ve güneşinaltında kendimizi daha iyi hissederiz. Neşemiz ve enerjimiz artar. Doğanın enerjisi gibi. Doğada yazgelmeden daha mevsim ilk baharken tamamen değişmeye; renkler cümbüşü gözlerimizi kamaştırmaya,havanın ılıklığı rahatlatmaya, sıcaklığı ise neşelendirmeye başlar bizleri.

  Aşkların ilk başlangıç zamanları da bu mevsime niçin denk gelir sanıyorsunuz? Aşk ruhlaraleminden bize bahşedilmiş enerjinin duygularımıza yansımış  halidir. Gücü olan sever. Gücüolan bağışlar ve gücü olan kendisiyle yüzleşebilme cesaretini taşır. Gücü olan kuru bir süngergibi suyu emer  ve o güneşin tüm parlaklığını  içine çeker.     

   Cemre toprağa düştükten sonra artık tüm duygular mozaiği değişmeye ve güneş enerjisi ile beslenerekyüreklerimizi donatmaya başlar. Karanlıkların, soğukların, nemli ve rutubetli havaların insan ruhunu almışolduğu amansız kıskaç etkisini kaybetmeye başlar.

Ying Yang dengesi

   İnsanların bedenlerindeki ying oranı kışın soğuk, rutubetli, kasvetli havasında artmış yang oranıazalmıştır. Yaratılış enerjisi iki uç arasında hareket eder. Gece ve gündüz, hayat ve ölüm gibi. Tıpkı bir pilin artı ve eksi kutupları arasında akanenerjiye benzer.Çinliler bu enerjinin kutuplarınıying veyang olarak isimlendirmişlerdir.Bu denge doğanın her yanında vardır.Birinin diğerineüstünlüğü yoktur. Her şey kendi özelliğinde ve kendine has yapısı ile devam eder. Bu denge sadecedoğada değil, yaşamın her safhasında ve insanlarda da vardır.Yang ;güneşli taraf ve pozitiflik,ying ’dekötü, gölgeli taraf ve negatiflik olarak nitelendirilir.

   Beyaz tenli,mutsuz ve lenfatik tipler ying ’tir. Bunların enerjileri ve ısıları yetersizdir.Enerjilerini iyikullanamazlar . Yorgun olurlar ve zor nefes alırlar. Hastalıkları akut değil kroniktir. Sık hasta olmasalarda mevcut hastalıklardan kurtulmaları da  kolay olmaz. Bunlar kronik hastalıklara maruz kalırlar.Astım ,kronik bronşit ,romatizma ,depresyon bu hastalıklara örnek verilebilir. Kan dolaşım sistemleri süreklikirlenmeye eğilimlidir. Bu yüzdendolaşım sorunları vardır. Özellikle kanlarını temizlemeye yöneliktedavilerine (kan verme, bitki tedavileri, düzenli egzersiz hareketleri gibi) önem vermeleri gerekir. Butiplerde akupunktur tedavisi kişinin anında faydasını deneyimleyebileceği barizlikte etkinliğini gösterir.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 33: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

  Yang tiplergüçlü, iyi yaşayan, neşeli, kanlı, yüksek tansiyona eğilimli insanlardır. Yang oranlarıfazladır ve bu oran onların yorulmasını engeller. Yüksek performans sahibi olmalarını sağlar. Vücutlarının üst kısımları özellikle gelişmiş ve yağ oranları fazladır. Hastalıkları akut gelişir ve kalp damar hastalıklarıaçısından risk taşırlar.Hastalıkları aniden çıkar ve dramatik sonuçlar meydana getirebilir . Bir günönce son derece sağlıklı ve neşeli gördüğünüz bu kişilerin  ertesi gün çok ciddi rahatsızlanmış olduklarınıhatta yaşamlarını yitirdiklerini duyabilirsiniz.   

Pratik, kolay ve etkili zihinselbioenerji tedavi uygulaması:

   Zaman zaman yorgun ve bitkin olduğunuzu hissediyorsunuz. Başınız ağrıyor.Unutkanlığınız songünlerde artmış durumda .Dikkatinizi bir konu veya okuduğunuz bir yazıya vermekte güçlükçekiyorsunuz .  Sabahları çok yorgun kalkıyor ve akşamları erkenden bitkin hale geliyorsunuz.Eklemlerinizde ve adalelerinizde dolaşan ağrılarınız var. Mide, barsak sorunları yaşıyorsunuz. Hazımsızlık,midenizde yanma, ekşime ve şişkinlik şikayetleri oluyor. Kabızlığınız var. Saçlarınız da dökülmeler oluyor.Yaşlandığınızı ve mutsuzlaştığınızı hissediyorsunuz. Yaşam artık size eskisi gibi bir anlam ifade etmiyor.Amaçlarınız yok. Çaresizlik alabildiğine yaşamınızın hemen her safhasında karşınıza dikiliyor.Yapamayacağınızı ve olumsuz düşüncelere karşı temizleyici filtrelerinizi kullanmayacağınızı  süreklihaykırıyor.Korku duygusu yla tanışıp onunla yaşamaya alışmışsınız ve gerçeklik duygusundanuzaklaşarak nesnelliğinizi yitirmişsiniz.Kendinizi sevmeyi değil hep eleştirerek adeta nefret etmeyiöğrenmişsiniz . Bunların hepsi bir kısır  döngü oluşturmuş ve artık hakikaten uzun bir zamandamükemmel sağlığa kavuşabilmenizi ancak mümkün hale getirecek kadar sağlığınızı bozmuşsunuz.

   Bu şikayetlerin bir çoğu hepimizin yaşamlarında zaman zaman hissettiği rahatsızlıklardır. Yada “kendinleyüzleşmeler”de anlatılmaya çalışılan ruh halini çoğu kez yaşamlarımızı devam ettirirken hissedebiliriz. Buruh hallerini doğal olarak kabul etmeli ve hemen onlardan kurtulabilmek için bu uygulamalara ihtiyacımızolduğunu bilmeliyiz. Bu tip ruh hallerinde ve  aklınıza gelebilecek daha bir çok rahatsızlıklardakullanabileceğiniz bir yöntem sunmak istiyorum sizlere.

   Yöntemlerin çeşitliliği oldukça fazladır. Hareketlerle yapılan ve çakraların aktifleştirilmelerinde oldukçaetkin egzersizler vardır. Benim kısa ve öz olarak tarif edeceğim egzersizzihninizde canlandırma yöntemiile yapılanıdır. Burada şunu da ifade etmeliyim ki bu uygulama birçokrahatsızlıklarımızdan tam anlamıile kurtulmamızı sağlamayabilir . Burada ikinci bir kişi olan hekimin önemli bir görevi enerjiçakralarının açılmasını dışarıdan direk etkileme gücüne sahip olmasıdır. Her ne kadar buçakralarınaçılmasında kişinin kendi etkin konsantrasyonu birinci derecede rol oynasa da dışarıdanmüdahalenin de asla ihmal edilmeyecek derece de etkin olabildiğini deneyimlerimle müşahede etmişbulunmaktayım. Bazı hastalarınzihinsel ve psikolojik sorunlar ını; sadecehayal güçlerini ;renkleri veonların anatomik lokalizasyonları olan çakraları kullanarak mükemmel düzeyde düzeltebildiklerinigörmek ve hemen  farklılığı hissedebilmelerini sağlamak uygulayıcı ve uygulamayı öğreten için büyük birmutluluk ve onur kaynağı olmaktadır .Bazen uzun yıllar çözülemeyen ufak sorunların birkaç uygulamasonunda kayboldukları görülmektedir.Şifa bazen çok hızlı ve aniden gelişebilir. Bunun için ilk vebelki en önemli şart iyileşmeyi şiddetlice istemektir.       

Uygulama:

   Lütfen sessiz sakin bir ortamda bulunun . Gözlerinizi yumunuz.  Bir koltuk, sandalye  veya sert birzemin üzerine oturunuz. Bacaklarınızı bağdaş pozisyonuna getirebilir veya koltukta iseniz ayaklarınızıaşağıya doğru sarkıtabilirsiniz. Belinizin tüm omurganız boyunca dimdik durması çok önemlidir.Omuzlarınız biraz geride göğsünüz hafifçe ileride, kafanız omuzlarınızın arkasında kalacak şekilde durunuz.

   Beyaz ışığın (bu bir duman olabilir veya bulutu düşünmenizde aynı etkinliği sağlar) tam kafanızın  tepenoktasından yukarıdan aşağıya doğru indiğini düşünün. Bir boş kaba veya şişeye süt doldurduğunuzda

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 34: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

sütün yavaş yavaş yukarıya doğru yükselmesi gibi sizde ayak parmak uçlarınızdan yukarıya doğru, ayakbilekleri, dizler, bacaklar, karın bölgesi ve göğüs boşluğu en son olarak da beyninizin o beyaz ışıkla veyabulutla tamamen dolduğunuzu  hayal etmelisiniz. Lütfen zihninizde beyaz ışıkla dolmuş parlayan hattaetrafa ışık saçan görünümünüzü canlandırın. Beyaz ışıkla dolmanız şarj edilmiş olduğunuzu gösterir. Ceptelefonunuzun bitmiş olan pilinin  şarj edilmesi, akünüzün doldurulması veya daha birçok örnekle ifadeedilebileceği gibi vücudunuza bu beyaz ışığın dolması yaşam enerjisi ve gücünün dolması ile eş değerdir.Bu uygulamanın güneşli bir gün güneşe dönerek tamamen onun sıcaklığını da hissederek yapılması etkininçok daha belirgince hissedilmesini sağlayacaktır. Halk arasında “güneş giren eve doktor girmez”boşuna söylenilmemiştir.     

   Buşarj olma anlarında çoğu kezuygulamayı başarabilenler  trans durumuna geçerler   veuygulama sonrasında ruhen, bedenen, zihnen dinlenmiş olduklarını hissedebilirler. Uygulama sırasındahoşagiden bir müzik dinlenilmesi faydalı olacaktır. Bu sadece beyaz ışığın vücutta eksilmesini tamamlayanbir uygulamadır.Renk olarak sadece beyaz ışığa değil diğer renklere de ihtiyacımızın olduğunubilmeliyiz. Ayrıca bedenimizin değişik bölgelerindekiyedi enerji çakralarının aktifleştirilmesiçalışmalarının da birlikte yapılması veher enerji çakrasının kendine has rengi nin kullanılarakuygulamanın gerçekleştirilmesi  çok daha anlamlı sonuçları elde etmemizi sağlayacak ve en doğal vücutauramıza bizi  kavuşturacaktır.               

   Bu vücut aurası muhteşem bir enerji ile dolmamızı ve yaşamımızı  başarılı, coşkulu, doyumlu bir şekildesürdürmemizi sağlar. 

Dr. Recai  Yahyaoğlu/ www.olumludusunce.org

 

Sevgi ve Bilgi Hakkında Kısa Bir Hikaye

Önce sâdece sevgi ve bilgi vardı.

O'na bâzısı Allah, bâzısı God, bâzısı Tao, bâzısı da başka şey der.

O, sonsuzlukla dahi ölçülemeyecek derecede akıl, hikmet, kudret ve güzellikten ibâretti. 

SonraO , sevgisini ve bilgisini varlık hâline getirmeye karar verdi ve bunu uyguladı. Bütün âlem, maddesive mânâsıyla var oldu. Mekânın yaratılışıyla zaman da yaratılmış oldu.

Bâzıları bunagenesis , bâzılarıyaratılış , bâzıları daBig Bang der.

Builk yaratılış belli bir yerde olmadı çünkü ondan evvelmekân yoktu ;belli bir zamanda da olmadıçünkü ondan evvel zaman yoktu .

Bu sebepledir ki, bizim ölçülerimize göre değerlendirmek için zihnimizi zorlarsak,yaratılış her yerde veher zaman oldu, olmakta ve olacak.

Big Bang aslâ bitmedi, bitmeyecek, tâ ki yaratılanların farklılıkları bitip de her şey aynı hâle gelinceyekadar.

Bâzıları bu farklılıkların azalması, her şeyin sürekli dağılıp gitmesi vâkıasınaentropi der. Çünkü varoluşancak farklılıkla, izâfiyetle mümkün vefarklılıklar ortadan kalkınca ne zaman kalacak, ne de mekân.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 35: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Bâzıları bu mukadder hâdiseyekıyamet der.

Ne zaman kopacağı sorulduğunda "Ölçülemeyecek kadar uzun bir süre sonra"cevabını verirler;  çünkü oolduğunda ölçülecek zaman kalmayacaktır. 

ÜstelikBig Bang de, kıyamet de hep var olmakta . Bütün madde ve mânâ âlemi her an yeniden yokolup varlığa kavuşmakta. Böyle olduğu için de mâzi, hâl ve âti hep aynı.

Ohepsini biliyor veher şey zaten O'nda .

Bâzıları "Yaratılışa ne gerek vardı, O'nun ihtiyacı mı vardı?" diye sordular zaman zaman.

Hâlbukiyaratılış kaçınılmazdı .

Çünkü bütün bu olup bitenler akl-ı hikmet, kudret ve güzellikle dolu, O'nun bu vasıflarının bir yansıması,bir yanılsaması sâdece.

Hakikâtte ne yaratılış var, ne de yaratılmış.

Zâtenher şey O !

Bu mutlak hakikati kâlbinde hissedenHallâc-ı Mansûr diye birisini,yaşadığı ruh hâlini konuşmalisanının kifayetsizliği içinde dile getirdi diye, dar kafalı bağnazlar öldürdüler.

O, fâniler mutlu olsun diye iyi davranan kullarına cennet vaâd etti, kötü davrananların ise cehennemdeceza göreceklerini tebliğ etti. Halbukiher an yeniden yaratılan ve kıyamet kopan alemde cennetinde cehennemin de zâten mevcut olduğunu ,bâzılarının öbür dünya, bazılarının öte âlem dedikleri yerinzâten burası, burasının da orası olduğunuallegorik bir şekilde ifâde ettiğini pek çok insan anlayamadı ;anlayanlardan Yûnus Emre diye birisi “ Cennet cennet dedikleri birkaç köşkle birkaç hûri, isteyene versen Onu, bana seni gerek seni” diye yakardı.

Osevgi ve bilgi olduğu için, kâinatı da sevgi ve bilgi ile yönetti.

Big Bang’den sonra her şey sonsuzca dağılıp yok olacağına, kümelenerek maddeyi ve enerjiyi oluşturdu.Zâten madde ile enerji denen yaratıklar aynı şeydiler. En küçük zerrelerden sonsuz bütünlüğe kadar bütünevren bilginin düzeni içerisinde sevgiyle birbirine yaklaştı.

Bâzıları buna gravite, zayıf güç, çekirdek gücü gibi isimler taktılar;Einstein diye birisihepsinin aynıgücün yansımaları olduğunu göstermeye çalıştı, hattâ “Tanrı’nın formülünü bulmak üzereyim” gibi,bâzılarına çok ters gelen lâflar etti. Nötronlar, atomlar, moleküller, gök cisimleri, yıldızlar, gezegenleroluştu. 

Bâzıları bunlara kapalı ve açık sistemler dediler. En azından bir tânesinin varlığından emin olduğumuz bâzıgezegenlerde oksijen, karbon ve azot denen elemanlar öylesine sevgiyle ve bilgiyle birleştiler ki, organikmoleküller teşekkül etti. Sonradan bunlar bâzılarının kozervat dedikleri canlılık öncesi oluşumlar hâlinegeldiler.

Daha sonra bunlara sevginin kaçınılmaz gereği olarak can verildi.

Bâzıları buna ruh, bâzıları soul, bâzıları spirit, bâzıları başka isimler verdiler; bu isimlerin hemen hepsi

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 36: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

soluk, rüzgâr veya gölge anlamına gelen köklerden türedi çünkü canın uçucu, ölümle cesedi terk edipgiden bir cevher olduğu düşünüldü. 

Can, O'nun mahlûkatın bir kısmına bahşettiği bir ayrıcalıktı âdeta ama, evrimin kaçınılmaz özelliği olarak,canlılıkla cansızlığın sınırları da kesin değildi .

 Bâzılarınınvirüs ,prion gibi isimler taktıkları yaratıklar bu belirsiz sınırda yerlerini aldılar.

Bâzılarının canlıları en mütekâmil açık sistemler olarak tanımlamaları, yânientropi ye karşı çıkarken(negentropi yaparken) çevredeki entropiyi arttırdıklarını söylemeleri pratik açıdan çoğu kişinin işine yaradıama ekserîsi düşünemedi ki,kâinatın kendisi en büyük açık sistemdi ve eğer canlılığın târifi buysa,hareketlilikse, reaktiviteyse, mâlzemeyi alıp kendi işine yarayacak şekilde kullanıp artıkları atmaksa veeninde sonunda gene entropiye mağlûp düşüp dezorganize olmaksa, bütün bu kıstaslara en mükemmelşekilde uyan yaratık kâinatın ta kendisiydi.

Yânican her yerde ydi,ruh her şeyde ydi.

Can’ın ne olduğu, mâhiyeti gibi suâller pek çok zihni binlerce yıl meşgûl etti.

Halbukican, mutlak hakikat olan O’ndan, sâdece ve sâdece O’ndan başka bir şey değildi .

Bunu insan beyninin kavraması mümkün olmadığı için gönderdiği kutsal kitaplarda değişik isimlerleCan’dan bahsetti ama ne olduğunu anlatmadı.

Kur’an-ı Kerîm’de; İnsanların bu mes’eleyi kavrayamayacaklarını açıkça beyan etti.

Daha güzele ve bilgili’ ye doğru yolculuk devam etmeliydi tabii ki, öyle de oldu . ÇünküO, kendininsûretini, yansımasını yaratmak istiyordu .

Tek hücreliler, zamanla, birleşerek daha karmaşık çok hücreli canlıları, onlar da, zamanla, muhafazaedilmesi daha zor ama gelişmiş büyük canlıları husûle getirdiler.

Güzelliğin ve bilginin gereği, her şeyin hep zıddıyla kaim olması gerekiyordu. 

Elektronun pozitronu, cansızın canlısı, dirinin ölüsü, erkeğin dişisi, hayvanın bitkisi, gibi sonsuz sayıdazıtlıklar oluştu. Bâzıları bunadiyalektik dediler.

O’nun sevgi ve bilgisinin karşıtı olarak nefret ve cehâlet, hikmetinin karşıtı olarak da taassup ister istemezoluştu.

O, bu menfî vasıflara şeytan, iblis, kötü ruh, müspet olanlara melek, peri, arada ve karışık olanlara cingibi isimler taktı. 

Doğum ölümle, iyilik kötülükle, merhamet zulümle, sıhhât hastalıkla, barış savaşla zıtlaştı.

Bütün bu kötü gibi görünen varoluşlar aslında evrimin devamı, daha iyiye ve güzele akışın temini içingerekliydi.

Bu temel espriyi fark edemeyen bâzıları şeytanıO ’nun rakibi zannedip perestiş ettiler, hattâ onatapındılar.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 37: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Halbuki bütün bunlar sâdece ve sâdece insan için mevcuttu; insansız âlemde her şey biteviyeydi, şeytanda kötülük de yoktu. Hepsi,kendi kendini aşmaya mahkûm ve muktedir tek yaratık olan insan laberaber var oldu.

BâzılarıMekke ’de  taşlar atarken orada gerçekten şeytan diye bir varlığın bulunduğunu, bu sûretle onuzayıf düşürdüklerini sandılar.

Hâlbukikendi içlerindeki kötülükleri taşlıyorlardı, kendi ruhlarını temizliyorlardı .

O, aynı şehirdeki çok eski bir mâbedi bütün kendisine inananların teveccüh edecekleri, ibâdet ederkenyönelecekleri merkez ilân etti. Bâzıları taştan ahşaptan bu binaya tabiat üstü güçler atfettiler.

Mevlânagibi mutasavvıf denen bâzıları hâricindeki kişiler düşünemediler ki, bir an için o bina ortadankalksa, milyarlarca kişi birbirlerine teveccüh etmekteydiler günde beş kez.

Yâni insana,O ’nun sûretine, yansımasına;O ’na.! 

Bâzıları bu aşkın fikir ve gönül zâviyesini, her şeyin başının ve sonunun insan olduğunu, insandan başkakıymet hükmünün bulunmadığını vehmedenhümanizm isimli felsefî akımla karıştırıp kızdılar.

Zâten, bu nüansı farkında olmayan pek çok kişi, bu terimi basitçe insanı sevmek anlamındakullanmaktaydı.

Bu zıtlıklar birbirlerini tamamladılar, yeni güzellikler oluşturdular. 

Hayvanlar âlemindeki gelişme, aynı minvâl üzre, bâzılarının memeliler, primatlar, hominidler dedikleriyaratıklara kadar ilerledi ve sonunda, beyni bilinen bütün diğer canlılardan daha çok gelişmiş, soyutdüşünme kâbiliyetine hâiz, kendi kendini aşmaya mecbur ve mahkûm, O’nun hakkında tefekkür etmemazhariyetine sâhip bir varlık gelişti.

Bâzıları ona insan, bâzıları eşref-i mahlûkat, bazıları homo erektus, homo sapiens, homo faber, homoekonomikus... gibi isimler taktılar.

O, sevgi ile birbirlerine yaklaşsınlar diye onları ırklara, milletlere, dinlere... böldü; farklılıklar olacaktı kitekâmül sürsün. 

HepO ’nun hikmeti, kudreti ve bilgisiyle oluşan, sevgisiyle süslenen, tâ ilk yaratılıştan insana kadarmevcut olan bu tekâmülüDarwin ismindeki bir bilim (ve, ne ilginçtir ki din) adamı gibi bâzıları körtesadüflerle izah etmeye çalıştı, bâzıları da kutsal kitapları hatalı tefsir edip, bağnazlıkla reddetmeyekalkıştılar.

O'nun varlığı idrak edilebilecek, kavranabilecek bir şey olmadığı için, ancak sezilebilirdi, hissedilebilirdi,özel bir hâlet-i rûhiye ile daha yakından irtibat kurulabilirdi.

Buna bâzısı mistik yaşantı, bâzısı nirvanah, bâzısı erme, bâzısı başka şey der. 

Bâzılarının peygamber, nebî, velî, ermiş gibi isimler taktıkları insanlar bu irtibattan mânevî kudretlerincenasiplerini aldılar.

Çok özel bâzılarına ise..

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 38: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

İnsanlar,O ’nu bâri bilgi yoluyla bilsinler diye, O’nun kelâmı olan, yazılı hâle getirildiği için de kutsalkitaplar denen bilgiler gönderildi.

Bâzıları bu seçilmiş kulların ortaya koyduğu akâidedinadını taktılar .

Bütün bu kişilerin arkasından asırlar boyunca milyarlarca insan yürüdü; çünkü insanın özünde, hamurundaiman ihtiyacı vardı,kendini yâni O’nu arıyordu .

Bütün yolların O’na, sâdece O’na çıktığını fark edemeyen,çokluktaki birliği göremeyen pek çok insantoplulukları asırlarca birbirleriyle beyhude harp etti. Çünküdinlerin O’na ulaşmak için birervâsıtaolduğunu idrak edemeyip, birergâye hâline getirilmesi hatasına düştüler! 

Öyle olunca da, O’nun akıl, hikmet ve güzelliğine ters düşen taassup, yâni yobazlık doğdu. Bu illet sırf dinplânında tezahür etmedi zâten.

Bâzılarının ideoloji, bâzılarının felsefe, bâzılarının dünya görüşü dediği çeşitli inanç sistemlerinin demutaassıpları, yobazları oluştu birbirlerinin ve kendilerinden farklı gördükleri herkesin gözlerini oymaküzere... 

O, aklın, müspet ilmin ve hikmetin rehberliğini emretti insana.

 “Maddî âlemin icaplarını yerine getirin, sonuna kadar mücadele edin, ne zaman ki kudretinizin sonunagelirsiniz, o zaman bana sığının, dua edin" dedi. 

Bâzılarının kader, bâzılarının Karma, bâzılarının başka şey dedikleri şeyin O’nun bilgisi ve sevgisiyleoluştuğunu,O’nunkavranamaz ilmiyle düzenlendiğini, ümitsizliğe kapı olmadığını anlattı kullarına. 

Bâzıları bunuyanlış anladılar , ahmakça bir tevekküllesadece duâya, ibâdete sığındılar vebudünyanın gereklerini yerine getirmediler . 

Yenilik ve inkişaftan kaçındılar, aklın önderliğini bir tarafa atıpnakilcilik batağına düştüler.

Her zerresi tekâmül için yaratılmış bu kâinatta en ufak bir terakkiye dahi karşı çıkar oldular. 

Bu gibilerin elinde,O ’nun,  insana bahşettiği en ulvî ve hakiki huzur aracı olandin bir işkencemekanizmasına dönüştürüldü . 

Din nâmı altında sevgiden yoksun, içtihad nâmı altında tıkanmış tefsir yumaklarına dayandırılmış körbilgiye istinat eden, hikmetten mahrum bir zulüm sistemi ortaya çıktı. Buna tepki verenlerin bir kısmı neyazık ki din düşmanı oldular, sahte peygamberlere kapılandılar veya ümitlerini kaybettiler.

AmaO her şeyi bilendi, her zehrin  panzehirini de hâlk etmişti.Akılla imânı taassup batağınadüşmeden birleştirebilen kullarını hep yarattı, görevlendirdi .

Zaman içerisinde zaman, mekân içerisinde mekân, sürekli yaratılış ve mahvoluş, hiçlikte heplik,her şeyinsâdece ve sâdece O olması hakikatinin kâlbden idraki ile titreyen gönül gözleri açık kişilerçalışmayı,tekâmüle ve ilme hizmeti en büyük ibâdet kabûl ettiler.

Zaten O’un da mesajı açık ve netti.!

En son gönderdiği ve değiştirilemezliğiO ’nun garantisi altında olan kitapOKU diye başlıyordu ve

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 39: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Peygamberinin  “âlimlerin mürekkeplerinin şehitlerin kanından daha kıymetli olduğunu, ilmin dünyanın ötetarafında da olsa gidilip alınmasını”tavsiye eden sözleriyle süsleniyordu. 

Tekâmül hep sürüyordu, sürmekte ve sürecek.

Her şey aslına, O’na dönünceye kadar; ve bu dönüş çoktan oldu, oluyor, olacak.

Çünkü“Önce” ,“Şimdi”ve“Sonra” hep aynı.

Haydi, bu hikâyeyi bitirelim: 

Önce sâdece sevgi ve bilgi vardı...

Prof.Dr.Mehmet Kerem Doksat

 

Sorunlarınızı Uyurken Çözebilir misiniz?

Birçok kez kişilerin, rüyalarında bir sorunu çözerek ya da sanatsal yönden yaratıcı bir fikir ile uyandıklarırapor edilmiştir ki, bu adeta, rüyada koparılan çiçeği uyanınca elde bulmaktır. En iyi bilinen örnek, yıllarcabenzinin molekül yapısının ortaya çıkarmaya çalışmış Alman kimyageriFriedrich August Kekule 'ninbaşından geçmiştir. 1865 yılında, bir gece ateşin başında kestirirken çoğu birbirine yakın, uzun dizilerhalinde değişik molekül yapıları gördü. Hepsi yılan gibi kıvrıla kıvrıla hareket ediyordu. Ansızın,yılanlardan biri kendi kuyruğunu yakaladı. Kekule " sanki yıldırım çarpmış " gibi uyandığını ve benzininmolekül yapısının kapalı karbon halkası olduğunu anladığını yazdı.

Rüyalarıngerçek hayattaki problemlerimizi çözümlemeye ışık tuttuğunu nasıl ispatlayabiliriz? Birkaç yıl önce uyku ve rüya konusuna ilk eğilenlerden Amerikalı araştırmacıWilliam C.Dement , StanfordÜniversitesi'nin 500 öğrencisine bir problem verdi ve o geceki rüyalarını not etmelerini istedi.

Problem O T T F F harfleri arasındaki bağlantıyı bulmak ve sonra gelecek iki harfi tespit etmekle ilgiliydi.Zor görülmekle birlikte, kolay bir çözümü olan bu soruya, dokuz öğrenci doğru cevap verebildi. Bunlarınikisi problemi, gece yatadan önce, yedisi ise rüyalarında çözmüştü. İşte biri rüyasını şöyle anlatıyor: "Birsanat galerisinde duvardaki resimlere bakıyordum. Yürürken resimleri saymaya başladım... bir, iki, üç,dört, beş. Fakat altıncı ve yedinciye gelince, resimer çerçevelerinden ayrıldılar. Boş çerçevelerebakarken, bir esrar perdesinin aralanmakta olduğunu hissettim. Aniden altıncı ve yedinci boşluklarınproblemin cevabı olduğunu anladım."  

Problemin çözümü gerçekten altı ve yediydi. O, T, T, F, F harfleri ingilizce bir, iki, üç, dört ve beşrakamlarının baş harfleridir ve sonra gelecek iki doğru harf de, altı ve yedinin baş harfleri olan S ve Solacaktır. Bu rüyalar aklımıza şu soruyu getiriyor: Proble çözen rüyaların, tam olarak neresinde, uyuyankişi veya beyninin her hangi bir yeri, çözümü kavrıyor?

Esrar, rüyada altıncı ve yedinci boşluklar fark edilince mi, yoksa daha ilk başta resimler sayılmayabaşlanınca mı açığa çıkıyor? Beş resmi ve iki boş çerçeveyi sayarak öğrenci, belki de problemi yenidenortaya koyuyordu; çünkü problem, beş bilinen ve iki bilinmeyenden oluşuyordu. Sayıları sayarkensaymanın kendisini çözümü ulaştırdığını fark etmiş olabilir.

Diğer bir örnek,uyuyan kişinin rüyasında, kendisinin veya kendisini sembolize eden karakterinçözümü keşfederken aynı rüyada başka bir karakterin, çözümü önceden bildiğini destekler . Bir

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 40: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

sabah genç bir doktor adayına çözümlemesi için bir problem verdim. İngilizcede hangi iki keime "HE"harfleriyle başlayıp, yine "HE" harfleriyle biter?

Doktor çözümü araştırarak, bir kaç dakika düşündü; ama bulamadı. Sonunda en iyi yolun,uyumaküzereyken probleme konsantre olmak olduğuna karar verdi. Sabaha karşı ikide yattı ve altı saat sonrauyandığında, bir rüya hatıradı. Rüyanın kendisini çözüme nasıl ulaştırdığını da farketti. Rüya şöyle idi:

"Bahçemde çiçek topluyordum. Aniden göğsümde kuvvetli bir ağrı hissediyor ve sırt üstü düşüyorum.Juliet, gerçek hayattaki sevgilim, evden gülerek çıkıyor. Gülüşü her zamanki gibi değil ve tuhaf bir şekildehee...hee..heee diye sesler çıkarıyor. Bana acımasını beklediğim için, gülmesine şaşırıyor ve kırılıyorum.Bir ambulans çağırıyor ve hastaneye götürülüyorum. Şoföre abuk olmasını, ağrının çok tehlikeli olduğunusöylüyorum ve yolun neden bu kadar uzadığını soruyorum. Bana, yolun tıkalı olduğunu, yola düşen birbeynin yerden alınana dek trafiğin durdurulduğunu açıklıyor. Hastaneye vardığımızda tekerlekli bir sedyeile ön kapıdan geçiriliyorum. Orada bir sürü insanın birikmiş olduğunu ve aynı Juliet gibi güldüklerinigörüyorum. Ellerimle ile kulaklarımı tıkamak istiyorum fakat parmaklarımı birleştiremiyorum. Bir odayaalındığımda doktorun biri, "Sana ne olduğunu biliyorum" diyor.

- "O zaman beni şu ağrıdan kurtar."

- "Kurtarabilirim ama kurtarmayacağım. Ne olduğunu bana anlatmalısın, o zaman kendini iyi hissedecekve eve geri dönebileceksin."

- "Koroner spazmı geçirdim."

- "Abuk sabuk konuşma."

- "Ben de bir doktorum ve bu yüzden kısa ve özlü konuştum."

- "Ne olduğunu herkesin kullandığı kelimelerle anlatana dek seni bırakmamam emredildi."

Bütün bu konuşmalar olurken, eliyle ağzını gizleyerek gülüyor, hee... hee... diye tiz sesler çıkarıyordu.Çok kızıyorum ve "Beni çok hiddetlendiriyorsun" diyorum, "Ne diye gülüp duruyorsun, bu ağrı hepdevam edebilir, sen ne dersen de, istersen halk değimiyle kalp ağrısı de." Ben bunları söyleyince gülmesiduruyor ve "Eve gidebilirsin" diyor. Ağrıyı hala duyuyorum ama şimdi  nerede olduğunu tam olarakkestiremiyorum.

- "Henüz tam olarak iyi değilim."

- "Başka bir doktora görünmelisin, bir uzmana git."

Hastaneden ayrılıyor veMorton Schatzman ile karşılaşıyorum. Bana "İyi olmadığını duydum, sana ikiderdin olduğunu söyemiştim" diyor.

- "Bunları düşünmemek sadece uyumak istiyorum."

- "Ne zaman istersen uyuyabilirsin, amaağrılarla kelimelere dikkat etmelisin"

- "Bulmacalarbaşımı ağrıtıyor " diyorum ve o anda tüm ağrılarım geçiyor.

Rüya böyle bitiyor. Doktor uyanınca, aradığı kelimelerinkalp ağrısı (heartache) vebaş ağrısı (headache) olduğunu buluyor.

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 41: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Doktor, doğru yanıtı tam olarak ne zaman keşfediyor? Tıbbi dilde bilgi istemeyen doktor O'na kılavuzlukmu ediyordu? Aynı şeyi Morton da "Ağrılarla kelimelere dikkat etmelisin." derken yapmıyor muydu?Doktoru ve Morton'u uyuyan kişi yarattığına, onlar rüyaya kendiliklerinden girmediklerine göre,rüyasüresince beynin doğru yanıtı bilen bir bölümü, sanki kendisiyle saklambaç oynar gibiydi . Kişifarkına bile varmadanbeyninin bir bölümü, uyumadan önce çözümlemiş ve rüya boyunca çeşitliyollarla dikkati doğru yanıta çekmiş olabilir .

Bu rüyayı gören doktor bir süre sonra, not almış olduğumuz rüyayı yeniden okudu ve kendisinin de,benim de gözünden kaçmış bir nokta buldu. "HE" ile başlayıp biten bir başka İngilizce kelime de "HE" idive rüyanın hemen ilk başlarında Juliet'in tuhaf gülüşüyle kendini  belli etmeye çalışıyordu. Ama rüyanınyaratıcı etkeni ( tabii eğer böyle bir etken varsa ) onunla yetinmemiş olacak ki, rüya başka çözümleredoğru devam ediyor.

Rüyayı görenlerin, onları doğru yanıta götürebilecek bu rüyaları, sonradan hatırlamamaları olasıdır.Bazende rüyayı hatırladıkları halde, onun vermeye çalıştığı mesajı veya çözümü anlayamazlar.  

Bu duruma ait bir örnek Dement tarafından bildirilmiştir. Dement öğrencilerine, H, I, J, K, L, M, N, Oharflerinin ne ifade ettiğini sormuştur. Genç bir öğrencisi bu problemden sonra gördüğü rüyaları şöyle dilegetirmiştir: "Gördüğüm rüyaların hepsi desuyla ilgili ydi. Birinde köpek balığı avlıyordum, ötekinde denizdibine dalmışken, kocaman balıklarla karşılaşıyordum. Bir diğerinde şiddeti bir yağmur yağıyordu,sonuncusunda ise bir yelkenli ile dolaşıyordum."

Bu rüyaları gören öğrenci cevap olarak, "Alfabe" demiş ama Dement'in istediği cevap "Su" idi.İngilizce'de H'den O'ya kadar anlamına H to O derken kullanılan "to" edatı ile "iki" anlamına gelen "two"kelimelerinin okunuşları aynıdır ve böyleceDement , öğrencilerinin, suyun kimyasal formülünü bulmalarınıbeklemişti.

Önemli olan rüyayı gören kişinin "çiçeği" koparıp koparaması değil, çiçeğin nereden geldiğidir. Neredeyaratılmaktadır? Şimdiye dek "Beynin bir bölümü" dedik; ama "yöntemleyen" ya da "mekanizma" dahauygun terimler olmaz mı? Rüyada problem çözme yöntemi, uyanıkken problem çözme yöntemiyle birmidir?Rüyada çözümlerin dramatik bir şekilde sunuluşu, bunun, uyanıkkenki mekanizmadanfarklı olduğunu ortaya koyuyor .

Rüyaların çoğunun oluştuğu hızlı göz hareketleri dönemi (REM) uykusunun, önemli fizyolojik vepsikofizyolojik rolü vardır. Bu rolün tam olarak ne olduğunu açığa çıkarmak için bir çok incelemeleryapılmıştır ve üzerinde kuvvetle durulan bir seçenek şudur:

REM uykusu sırasında beyin, yakın geçmişte alınan bilgileri depoya kaldırmadan önce analiz eder veböylece organizmaya, yeni uyarıcılara ulaşmak için bir fırsat verir. REM uykusunun varsayılan bu rolünün,doğru yanıtları bulunduran rüyalarla ilgisi olduğu düşünülmektedir. Bazı yazarlar, rüyaların REMuykusunun amaçsız yan ürünleri olduklarını öne sürmüşlerdir.Problem çözen rüyalarla ilgili olarakaktarılanlarla, tüm rüyaların bir şeyler çözümledikleri ileri sürülmese de en azından bazılarının,gerçekten amaçlarına ulaştıkları belirtilir . Problemlere doğru yanıt getiren rüyaların tümünün REMuykusu sırasında olduğunu söyleyebilmek için de daha derin araştırmalar gerekmektedir.

Burada sunulan örneklerde, uyuyan kişi, hep tam "çiçek" ortaya çıktığında uyandı. Bu bir rastlantı mı,yoksa"beynin bir bölümü" doğru yanıtı fark eder etmez kişinin çözümü anlayıp hatırlaması içinuyanması gerektiği ni bir rastlantı mı, yoksa "beynin bir bölümü" bir annenin, etrafındaki gürültülerealdırmadan uyuyabilmesine karşın, kendi bebeğinin ağlama sesini duyar duymaz, uyanmasına neden olanbölümle aynı mıdır?

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 42: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Pratik amaçlar için herhalde en önemli soru, rüyalarınızı uyanıkkenki düşünceleriniz kadar dikkatle elealıp almadığınız ve bunların içinde problemlerinize çözüm arayıp aramadığınızdır. Acaba gerekli önemiyöneltirseniz, doğru yanıtları bulma şansınız artar mı?

Morton SCHATZMAN/New Scientist 'den çeviren:Gül KESKİN /Kaynak: Bilim ve Teknik Dergisi -Aralık 1983

 

Benlik !!!???

“Bir ben vardır bende benden içeri” - Yunus Emre

Sırtımızda sanki ağır bir yükle dünyaya geliyoruz. Sanki adımlarımızı köstekleyen bir zincir var.Yolumuzun üstünde bir biri ardı sıra sıralanan hedeflere doğru içimizden itilirken belirsiz şüphelerimiz,korkularımız da var. İşte bu sırtımızdaki yük, ayaklarımızdaki zincir, bu şüpheler!. korkular, bizi dünyadakarşılayanyaşamak korkusu dur. Bütün bu engellere rağmen bunların hepsine göğüs veren “var olmakiradesi” hayata söz veriyor. Bütün tehlikeleri göze alarak “ben varım” diyor. Benliğin aleme kendini buihbarı bir ihtar gibidir. Bu da “işte ben geliyorum, sen benim istediğim gibi olacaksın” diyen birşiddetşekli dir. İnsan, var olmak iradesini henüz hayatı hücrenin için de yaşarken, hürriyetini kazanmıştır.Benlik, kendi kendisini idrak ettiği anda bu idraki sade kendini bilmekten ibaret değildir. Onda hembilmek hem de istediği gibi olabilmekkudret i vardır. Yani hem kendini bilir, hem de kendinin hürolduğunu bilir. Ancak bu hürriyet, var olmak iradesininşuur halinde gözükmesidir. İşte bu var olmakiradesidir ki zaruri olarak içerisine atıldığı bir dünyada çeşit çeşit engelleri yenerek ilerler. Ve varlıklarıkendine mâl etmek ister, yani o, her adımında daha fazla var olmak ister. Benliğimiz büyür, sessiz birırmakken bir çağlayan, bir şelâle, coşkun bir nehir olur. Önce sadece var olma isterken, sonunda her şeyesahip olmak ister.

Bizde ilk olan bu hayati benlik. Kendini başka benliklere karşı koyar,yaşamak için başkasınıyaşatmamak hırsındadır. Sade eşyayı ve varlıkları değil, hatta kâinatı kendi benliğine katmak ister ve bu,kendisi için derece derece zaruret haline gelir.İnsanın içinde doymaz bir canavar peyda olur . Bucanavar,zekâ yı peşine takınca zaptolunmaz bir kuvvettir. Harp ediyor, teknik yaratıyor, servetikazanıyor, fetihler yapıyor, insanları esir ediyor.

Benliğin en büyük zafer alâmeti ve bayrağıgurur dur. İnsan gururu, sade büyük ve beyinsiz saadetsahiplerinde bulunan bir nesne değildir. Hepimizde bulunan, mesleğimizde, aile hayatımızda, otoritemizde,bilgimizde ve dehamızda bile dalgalanan, bu kubbenin altında tüten, neşeli tebessümlere kadar sinmişbulunanzehirli bir iksir dir.O, var olmak iradesinin çocuğudur .insan onunla mesut yaşar veonunla zehirlenir . Gençlik gururludur, benliği geçiş ümit ufuklarına yayıldığı için kavi olan, hakim olangururudur. Benlikleri çiğnemeye muktedir bir benliğin sahibi olduğu için en büyük mağrurlar, hükümdarlar,hakimler, zalimler ve fahişeler değil midir? Bunların hepsindebenlik, başka benlikleri imha kudretinikendinde bulduğu için kendine inanıyorvar olmak iradesi sonunda insanda başkalarına imhakuvveti oluyor . Böylelikle insan acayip bir dilem karşısında bulunuyor: Yaşama için var olmak iradesinikullandı, var olunca dabaşkalarının varlığına musallat oluyor. Başka bir deyişle:Hakkımızdı, varlığıistedik, varlığı elde edince başka varlıkları yok etmek istiyoruz . İkisinden birini fedaya imkânyok. Ne yapacağız? Şüphe yok kiinsanın saadet sandığı sarhoşluğu benliğindeki azametten taştığıgibi mezara kadar kendisi ile beraber götürdüğü bedbahtlığı da bu benlik yüzündendir . Herhadise devarlıkla yokluk arasındaki mesafenin hiçliği , bize sefaletimizin ihtarı oluyor. İnsan sefaletiile çarpıştıracak yerde sefaletini yalnızca alarak onu terennüm etmesini bilmelidir. Böylelikle elde edilensabır, en güzel ve kurtarıcı sanattır .Kuvvet olan, parti olan, kin ve hile olan, desise ve riya

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 43: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

olan gururun hayranlığı ile mest olan insan, sefaletinin son basamağındadır . Artıkona saadetyoktur . Ve bu yüzdenbenliği canavarlaştırmıştır .

Düşmanlık iki canavar benliğinin çarpışmasıdır.Cinsi iştihaya bağlı kıskançlık, yine benliğincanavarlaşmasıdır.Servet hırsı da esasında aynı cinstendir. Muvaffakiyet müsabaka, harp hep saadetümidini kaybeden benliklerin canavarlaşıp şahlanmasıdır.

İnsan olan benlik sayesinde, yanişuur ve hürriyetimizin birlikte çalışmaları ile bir büyük kapının taeşiğine ulaşıyoruz .Bu kapıyı açabilen orada bir başka benlik buluyor. Sonsuzluktan bizesunulan bu ilahi emanet sayesinde azaptan kurtulmak, murada ermek, varlığı sevmek kabiloluyor. Sonu olan varlıkların aleminde sonsuzluğun muradına erdiren builahi emanet elde edildiktensonra, insanın sanatı eski hayati benliğini teşkil eden hırsların, tahakküm zevklerininheveslerin ve iştihaların birer birer terk oluyor. Var olmak iradesi ile kucakladığı aleme vebualemin varlıklarını terk eden insanınbu sanatı, zamanla kedinde tabii hal oluyor . Bu olgunlukhalindekıskançlıkları ve hevesleri tahakkümleri ve hasetleri terk ediyoruz .Lüksten veiştihalardan uzaklaşıyoruz .Neşeyi ve kederi unutuyoruz . Yalnızilahi neşe den haz duyuyoruz.Bize ben dedirten ne varsa, şehvet, şöhret diye ne varsa hepsini terk ediyoruz. Sade göğsümüzdeki kalbinçarpıntısına minnetle ve varlık karşısında duyduğumuz hayretle baş başa kalıyoruz. Benlik dediğimiz varolmayacak olan bir şeyin fazla varlığından minnettar ve bütün varlıklara hizmetkâr olarak yaşamak bizdeşevk oluyor. Kalbimize sık sık soruyoruz:daha bende ne varsa söyle terk edeyim?

     Varlık canavar benlikten tamamen boşalınca her şeyi sevebiliyor. Kendinin olmayan bir şeyi kullanırgibi varlığa minnettar oluyor. Kendine bir fenalık yapanıaffetmek , ona doyulmaz bir sevdanın tadınıgetiriyor. Bir musibete uğradığındasabretmek , onda hayati dalganın akışı kadar tabii oluyor.Gerçeksaadet yolundaki insanın her adımı, yeni bir ülke kazanma hareketi değildir,belki kendiülkelerinden bir kısmını daha terk edip çekilme hareketidir . Bunda zafer, elindekendinin olan nevarsa terk edebilmektedir. Bir makaradan çekilen iplik gibi bütün dünya emellerini, aleme ait bütünistekleri kendinden ayırıp koşarak terk edebilen insan mesuttur. Varlığının son huzmesi olanhayatı bilesırası geldiği anda “al emanetini” diyerek sahibine neşe içinde teslim etmesi ni bilen, ancakyaşanmaya değer bir hayatın sahibi sayılır. Emelsiz insan zayıftır diyeceksiniz? Asla, bedbaht mıdırdersiniz? Hayır. Asıl o gönlünü ve bütün varlığını sonsuzluğa bağladığı, ilahi vaadin sonsuzluğunda mesutyaşadığı için hepimizden ziyade mesuttur ve sonu olan mahdut alemin kuvvetlerini bırakarak sonsuzluğunkuvvetine bağlandığı için hepimizden daha kuvvetlidir. Ondaki yeis ve hüsran bitmeyen kuvvetin adıimandır.

Bizden bir şey istemediği için kini ile hasedi yoktur. Bizim hırslarımızla iştihalarımızın bağlandığı fani vesefil unsurlara, bizdeki aczin ifadesi olan huzur ile istirahata bile ihtiyacı olmadığından bizimle paylaşacak,onu bize rakip yapacak ortada hiçbir şey yoktur. Onun varlığı en büyük kuvvet,duası en büyük kuvvet, hareketi ise sonsuzluğa denk manevi bir tahakküm oluyor. FilozofBergson , bu kuvvetin sahibi olanVeliler den bahsederken şöyle söylüyor: “Onlar, arkalarından gitmek için bizi zorlamıyorlar.Bizden bir şey istemiyorlar. Öyle iken halk onları takip ediyor. Zira onların bizzat varlığı birçağırıştır.”

İptidai insanlık beden sporları ile gençliğini yetiştiriyordu. Daha sonra sirklerle arenaların vahşikahkahaları arasında gladyatörler veya vahşi kaplanlar alkışlandı.Hıristiyan ve İslam terbiyesi gençnesilleri, iptidai benlikten kurtarıp ilahi benliğe kavuşturduktan sonra yine benliğine irca etti .Tribünlerde kol ve bacak maharetleri alkışlamaktan kollar kopuyor. Her yerde benliklerden taşan naralarbeyinleri ürpertiyor. Beden sporları ile beden zevkleri ruh sporları ile ruh hayatlarına sanki son vermekistiyor. İnsanlık sarhoştur. Kolay kolay kendine gelmeyecek kadar sarhoş. Onu kendine getirecekhareket, temenni edelim ki insanlığın tarihinde daima görüldüğü gibi, bir büyük bela, büyük bir musibetolmasın. 

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 44: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Nurettin TOPÇU

Türk Felsefesi’nin unutulmaz simalarındanNurettin Topçu ’nun, okurlarımıza sunduğumuz buyazısı 1961 yılında yayımladığımız Düşünen Adam dergisinin 14. sayısında (7 Nisan 1961)yayınlanmıştı.

Kaynak:düsünenadam.com.tr

 

Akaşalar

Bizler yaşadığımız boyuttaki zamanı,geçmiş, şimdi, gelecek diye üç kısma ayırır ve evreni de bu bakışaçısına göre değerlendiririz. Halbuki, gökyüzüne baktığımız zaman, ışığın (ona bakan gözlemcilerinhızından bağımsız olarak )sabit bir hızla ilerlerlediğini söyleyenRölativite teorisi uyarınca, yıldızların vegalaksilerin şu andaki hallerini değil, uzaklıklarıyla doğru orantılı olarak geçmiş zamandaki durumlarınıgörürüz.

Yani biz güneşin 8 dakika, güneş sistemimize en yakın yıldız olan alfa centuri’nin 4.3 yıl, Andromedagalaksisinin 2.3 milyon yıl ..vb) öncesini görmekteyiz. Aynı  olaya farklı bir açıdan yani, şu anda dünyadan10 ışık yılı uzaklıktaki bir noktadan gezegenimize baktığımızı düşünürsek; körfez savaşını, 65 ışık yılıuzaklıktan Japonya’ya atılan atom bombasını, 212 ışık yılı uzaklıktan Fransız İhtilalini, 2000 ışık yılıuzaklığından da Roma imparatorluğu dönemini gözlemlerdik.

Mutlak uzay-zaman, dolayısıyla maddesel algılamaya dayalı anlayışımıza en büyük darbeyi indiren bugörüş bizim geçmişte yaşadığımıza, zamanın göresel olduğuna, evrenimizin maddesel bir yapıya sahipolmayıp birenerji yumağı halindedalgasal yapıda olduğuna ve Lavaziyer’in “yoktan bir şey var olmaz,var olan bir şey de yok olmaz” prensibinin dalgasal formdaki ifadesine götürür. Bundan binlerce yıl öncePisagor ve takipçileri defiziksel dünyada oluşan her eylem ve düşüncenin  gökyüzünekaydedilmekte olduğunu söyleyerek buna “Doğanın Belleği” ya da “Akaşa” adını vermişlerdir.

O halde bueylem ve düşünceler Akaşalara nasıl kaydedilmektedir? Şimdi onu görelim.

Bilinen fizik kanunlarına göre, bir cisme ışık gönderildiğinde gelen ışık, cisme çarpar ve oradanyansıyarak cismin görüntüsünü ışık hızıyla tüm uzaya (evrene) yayar*. İnsanın bir maddesel cismi olduğugibi, bir de sahip olduğu şartlanmaları, duyguları, değer yargıları, fikirleri…vb. beynin yaydığı bellifrekanstaki dalgalar vasıtasıyla aynı şekildeuzaya  yayımlanır .** Fakatdünyanın mıknatıs gibi olan manyetik alanı, bu dalgaların bir kısmının uzaya yayımlanmasına izin verirken diğer bir kısmınıda atmosfer içinde bulutumsu bir dalga yumağı halinde muhafaza eder. (Bir kısmının uzayayayımlanması, bilginin de eksilmesi anlamında değildir; çünkü yayımlanan dalgalar da holografiktir.)Dolayısıyla,geçmiş ve günümüze ait olan tüm eylem ile düşünceler bu boyutta kayıtlanarak saklanır.  Şayetbu dalgaları kulağımıza adapte edecek güçte bir radyo veya gözümüze gösterebilecek yapıda bir TV olsaidi, bütün geçmişi yaşıyormuşçasına  aynen görebilirdik. (Bkz. Elektromanyetik Alanlar Ve Biz- SufizmVe İnsan /Fizik)

Kızıl dev haline gelecek olan Güneşimiz de küllerini uzaya yayarak bir yüzüksü halinde yeni yaşamlarınhammaddesi konumuna gelmeden önce, Mars’a kadar tüm gezegenleri yutarken, Jüpiter’den Pluton’akadar olan tüm gezegenleri büyük ölçüde etkileyip Jüpiter’i uyduları boyutlarına, Satürn’ü de halkaözelliğini kaybettirerek iyice küçültecektir. Bu durumda Mars’ın buzulları eriyip çöle dönüşürken,Dünyamız da, Güneş’in yakıcı sıcaklığına fazla dayanamayarak maddesel yapısı dolayısıyla sahip olduğu

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 45: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

manyetik alanı ortadan kalkıp içindeki tüm enerji dalgalarıyla   birlikte güneşin manyetik plartformunaçekilecek bu nedenle de bu kayıtlar o boyuta taşınmış olacaktır. Bununla ilgili olarak,herkesin yapmışoldukları düşünce ve eylemlerin kayıtlı olduğuAkaşa ların kıyametten sonra, ruh bedenlerinin sahip olduğubilinç tarafından değerlendirilmesi de, mistik kaynaklarda, en ince ayrıntısına kadar yazılmış olan kitaplarınhavada uçuşarak herkesin eline geleceği şeklinde sembolik olarak belirtilmektedir.

Burada önemli olan bir nokta da, dünyanın, daha da genişletirsek yıldızların ve galaksilerin  yok olmaları,onların bizim algılayıcılarımız tarafından madde olarak var kabul edilen yönlerinin, dalgasal dönüşümlerdenkaynaklanan biçimde yok olması şeklinde algılanmasıdır. Tıpkı ölen bir insanın  bir boyuttan, ayrı birboyuta geçmesi gibi.(bkz. Cehennemin Gölgesi-Sufizm ve İnsan /fizik)

Ayrıca, yinegörecelik kuramı na göre, zamanın algılayan gözlemciye bağlı bir nitelik olması dolayısıyla,gelecek zaman da, geçmiş ve şimdiki zaman ile birlikte Tek bir An’da mevcuttur . Bunu daha iyianlamak için, farklı zamanlarda uçsuz bucaksız bir çölde start alan üç birimin birbirlerine göre bakışaçılarını örnek olarak verebiliriz. Bunlardan, önce start alan birime göre diğerleri, onun geçmişindekalırken, ikinci start alana göre, ilkinin geçmişinde, üçüncü olanın ise geleceğinde bulunur. Üçüncü birimegöre ise, diğer ikisi onun geleceğindedir. Eğer bunlardan ayrı olarak farklı bir birimin balon ya dahelikopterle bu çöl üzerinde gittiğini düşünürsek, o zaman, bu birim her üç bakışın da gerçekte Tek birAn ’dan ibaret olduğunu algılayacaktır. Böylece,gelecek zamanın, şu an bizim için potansiyel olarakmevcut olduğunu söyleyebiliriz.

Akaşalardaki bilginin kaybolmamasının ayrı bir nedeni de, fotonların ışık hızıyla hareket etmeleridolayısıyla zamanlarının olmaması yani, algıladığımız zamanın onlar üzerinde etkisinin bulunmamasıdır. Bunedenle tekrar uygun şartların ortaya çıkmasıyla sahip olduğu manâlar değerlendirilebilmektedir.Akaşa larile ilgili ilginç bir olaya örnek de, 1940 lı yıllardaki II.Dünya savaşında ünlü yolcu gemisi Queen Mary egönderilen GBTT yani, “Gaf Bravo Tango Tango” şeklindeki mesajın yaklaşık kırk yıl sonra 1978 inşubat ayında Quenn Elizabeth II tarafından da tekrar alınması olayıdır. Bunu hemen Judy Foster ınbaşrollerinde oynadığı ünlü Contact filminden de(ki bu Ünlü Astronom Carl Sagan’ın aynı adlı eserindenuyarlanmıştır) anımsayacağımız gibi dünya dışı yaşama ait bir mesaj olduğu şeklinde yorumlandı. Ama bugerçekte ne dünya dışı bir uygarlıktan geliyordu ne de tanımlanamayan uçan cisimler olan ufo’larla bir ilgisivardı. Bu, tamamenAkaşa larla ilgili idi. Yani 1938 yılında Queen Mary e gönderilmek üzere yayımlanananlam yüklü Elektromanyetik dalgalar(mesajlar) yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerden dolayı atmosferdekaybolmayarak kırk yıl sonra yine kendisi gibi bir İngiliz transatlantik tarafından deşifreedilmiştir.(Discovery Channel-Allien İnvasion Week)

Quantum fiziğinin gelişmesiyle, alışılmış dünyamızın değer yargılarını yıkan fiziğin öncü teorilerinden olanholografik model i, beynin çalışma prensibi olarak gören Stanford Üniversitesi ProfesörlerindenKarlPribram , uzay-zamandan bağımsız,holografik olarak kaydedilmiş girişim desenleri gibi, frekansalalanlardan meydana gelen makrogerçekliğin, aslında(bir tür mercek görevi gören) beyinlerimiz tarafındansaklı düzendeki yine bu frekansları biçimlendirip nesnel görünümler dünyasına dönüştürmesiyleoluşturulduğunu belirterek şunları ifade etmektedir. “Beyin çevresi hakkındaki bilgileri, sınıflandırılmamışbir kapalı-düzen biçiminde alır ve bu bilgileri dehologramik biçimde kaydeder. Daha sonra dıştan gelenfrekanslara göre, bunları üç boyutlu uzay-zaman biçiminde düzenleyip bilinen algı dünyasını oluşturur.” VePribram devam ediyor: “Frekanslar alanında, uzay-zaman aşılmıştır. Her şey olayların yoğunluğuylailişkilidir. Görüntüler ve nesneler alanında dönüşüme uğrayan uzay-zamanın sınırları da yok olmuştur.Böylece birçok bilimsel görüşün temel aldığınedensellik de,uzay-zaman koordinatlarının yoğunluğunedeniyle ortadan kalkmıştır . Olayların yoğunluğu derken, yoğunluğun da uzayın bir özelliği olduğusorusu akla gelebilir. Ama eğer uzay yoksa, onun özellikleri de olmaz.” (Ayr.bil.için.bkz. BoyutsalYansımalar-Sufizm ve İnsan /Fizik)

Zaten daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, Evrende algıladığımız tümfiziksel gerçeklik,

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 46: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

gerçekte birer dalga deseninden başka bir şey değildir . ÇünküSaklı Enerji Denizi ni bir kenarabıraksak dahi,bilinen uzayın sahip olduğu ışık ve diğer elektromanyetik enerjilerin birbirleriylekesişerek girişim desenleri oluşturması dolayısıyla, çeşitli düzeydeki enerji salınımlarının kesişmeleride (kitanecikler de, sahip oldukları dalga/parçacık ikilemi nedeniyle  aynı zamanda birerdalgadır ) parçacıkları ve nesneleri meydana getirmektedir. Bu da bize,fiziksel olayların uzay-zamaniçinde meydana gelen bir gerçeklik değil, uzay-zamanın kendisinin dahi beynin Holografikyapısı sebebiyle oluşturulmuş bir gerçeklik olduğunu göstermektedir .(Ayr.bil.iç.bkz Birleşikalanlar Teorisi-7/Sufizm Ve İnsan-fizik)

Tüm bunları göz önünde bulundurarak,beynimizi disipline ederek yani, konsantrasyon teknikleri ile,Zikir, namaz, oruç...vb ibadet adı altındaki çalışmalar yardımıylabeynin üst alıcı işlevleri devreyesokulabilir ve sisteme yönelik Akaşaların okunmasıyla geçmişe ait ses, görüntü...vs aynenyaşanıp deşifre edilerek  deneyimlenebilmektedir . Bu tür çalışmalar, eski Yunandaki Öklid,Eflatun, Sokrates gibi bilgeler tarafından da (ki en yaygını oruç) uygulanmaktaydı. Bunlardan Sokrates“Biz bedenimizle uğraştıkça ve Ruhumuzu bu kusursuzlukla kirletmeye devam ettikçe, hakikâtin yolunuasla bulamayız” diyerek kendi adına zehiri içmiş ve ölümsüz ruhunun artık önemli olanla uğraşacağı boyutudört gözle beklemişti.

Sokrat’ın fiziksel ölümle ulaştığı boyutu,(Zen Budizmde de ifade edilen) “ölmeden önce ölürsen,ölünce ölmezsin” düşüncesini fiziksel boyutta yaşarken yakalayan bir bilinç ise, yalnız, geçmişe ait değil,aynı zamandaevrensel öz e yanigizli örtük düzen e dönük olarak da bunu deneyimleyebilmektedir.Çünküdünyanın gezegenlerin, yıldızların ve galaksilerin de, uzayın boyutsal derinliğindeAkaşaları mevcuttur . Daha doğrusu,Evren, Quantum Potansiyelinde ne kendi içinde ne dedışındamevcut olmayan dev bir Akaşadır ki buna biz “Evrenin belleği” de diyebiliriz. Böylece“madde” dediğimiz şey,tüm varlığın kaynağı ve cevheri olan Akaşalar daki titreşimlerin birbirleriyleilişkili (holografik) biçimde düzenlenmiş bir yapı olarak karşımıza çıkar ki bu daWheleer ’inkuantumköpükleri yle aynı anlama gelir. Bununla birlikte, Doğanın Evrensel Belleği, Hayat Kitabı ve LevhiMahfuz da denilenAkaşa lar hakkında bir İslam Mistiği şunları söylemektedir: “Levhi Mahfuz,kesretiyani çokluk kavramını meydana getiren  Esma terkiplerinin , kaza ve hüküm, bilgi ve bilinçboyutudur. Allah ilmindeki hüküm ve takdirin  fiiller alemine yansımasıdır.Bu platformda herşeybilgi olarak,tasarım olarak tüm var oluşgerekçe siyle mevcuttur. Burada zaman ve mekânkaydı olmaksızın, ezelden –ebede kadar her şeybilgi olarak mevcuttur. İşte buLevhi Mahfuz alemlerinaynasıdır ve evrenin Geni hükmündedir. Evrende ve onun boyutsal tüm katmanlarında meydana gelmiştüm varlıklar bu Levhi Mahfuz diye bilinen bir üst boyutun tafsiliyle meydana gelmiştir.” (Bkz.AhmetF.Yüksel-Bilim Dini Etkiliyor-Sufizm ve İnsan.)

Bununla birlikte, birimsel ya da toplumsal eylem ve düşüncelerin meydana getirdiğiAkaşalardaki enerji,belli bir yoğunluğa ulaşmasıyla birlikte yine (insanların)toplumların bir sonraki aşamada ortayakonacak fiillerin şekillenmesini sağlar . Bunun oluşum şekli ise, (ki Astrolojik tesirler vasıtasıyla da )Akaşa larda bulunan geçmişe aitholografik kayıtlar ın, kozmik hava dalgalarında kayıtlı bulunduğuboyuttan insan şuurları tarafından yakalanarak beyinlerin ilgili hücrelerini irrite etmeleri sonucu Radyasyonbulutundaki bilgiler istikametinde biçimlenmesiyle, dışımızda, bizlere göre zorlayıcı, acı verici  fizikseletkilerin ortaya çıkması şeklinde meydana gelir. Bu durum negatif özellikli algılandığı taktirde Akaşalar,Karabulutlar ismiyle adlandırılırlar. Tıpkı geçmiş kavimlerde, kendi içlerinden çıkan Nebi ve Resullerinbulundukları toplumu uyararak, yaşamlarında oluşturacakları menfi hareketlerin başlarına yakın gelecektebela şeklinde tekrar kendilerine yansıyacaklarını bildirmeleri ve akabinde bunun gerçekleşmesi gibi.

Beynimiz ister farkında olsun isterse olmasın bu dalgaların her zaman etkisi altındadır. Fakat,Reenkarnasyon Ve Hologram başlıklı yazımızda da belirttiğimiz, aynı sebeplerden dolayı bu kavramda dayanılgıların açığa çıkması kaçınılmazdır. Bu görüşü destekler mahiyette, küçük bir örnek olarak, görücümedyum  denilen bazı kişilerin, bu titreşimlerle rezonansa girerek, kayıtları okuyup gerekli bilgileri

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 47: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

aktarmasını verebiliriz. Öyle ki, bu konu ile ilgili fenomenlerde de objektif, ciddi ve somut diyebileceğimizdeliller belgelenmiş olup bunlardan en ilginç birkaç örnek sırasıyla şöyledir:

İlk fenomen, 10 ağustos 1901 yılında iki Oxfordlu profesörün (ki,biri Oxford’a bağlı St. Hughs KolejiMüdürü Anne Moberly diğeri de müdür yardımcısı Eleanor Jourdian’dır) Versailles’deki Petit Trianon’unbahçesinde yürüyüşe çıktıklarında meydana geldi. Bu yürüyüş sırasında tıpkı bir film sahnesinden diğerinegeçişte olduğu gibi, önlerindeki görüntü, üzerlerinden parıltılı bir gölge geçermişçesine değişir. Bu parıltıgeçtikten sonra görüntünün değişmiş olduğunu ve akabinde  çevrelerinde 18.yy giysileri içinde   peruklu,heyecanlı insanların belirdiğini fark ederler. Bu sırada bir uşak bunları görüp, heyecandan küçük diliniyutmuş kadınlara yaklaşarak yönlerini değiştirmek için kendisini takip etmelerini işaret eder. Onlar dabunun üzerine adamı izleyerek iki yanı ağaçla sıralanmış bir yoldan geçip bir bahçeye girerler. Ve busırada da  havada müzik sesleri eşliğinde, soylu bir hanımefendinin sulu boya resim yaptığını görürler.Sonra bu görüş giderek kaybolur ve eski hallerine geri dönerler. Bu değişim o kadar etkileyicidir ki,kadınlar arkalarına döndüklerinde, az önce gelmiş oldukları ağaçlı yolun şimdi, eski bir taş duvarlakesildiğini görürler. İngiltere’ye döner dönmez hemen tarihsel kayıtları araştırmaya başlarlar ve sonuçtaTrianon’un yağmalanmış ve İsviçreli nöbetçilerin katledildikleri gecenin gündüzüne geri döndüklerini,bahçedeki kadının daMaria Antoinette olduğunu anlarlar.

Yaşadıkları bu deneyimi başından sonuna kadar, tüm ayrıntılarıyla tek ciltlik kitap kalınlığında bir rapor halinde hazırlayarak İngiliz psişik Araştırmalar derneğine sunarlar. Fakat bu olay, dünyanın en önde gelenve saygın üniversitesinde öğretim görevlisi olmalarından dolayı Akademik kariyerlerini tehlikeye atmamakiçin, takma isimler altında yayınlanır. Daha sonra ise, içeriden sızan bilgi yüzünden kimliklerini açıklamakzorunda kalırlar. Bu iki profesörün, yalnızca geçmişi canlandıran bir görüntü algılamayıp doğrudangeçmişin içine dalarak, 1789 yılındaki Trianon Bahçesinde  insanlarla karşılaşmaları olayına  bir de, busırada onlara eşlik eden bayıltıcı depresyon ve ağırlık duygusu eklenince, Psikologlar ve fizikçilerin ilgiodağı haline gelirler. Bu konuda bayan Moberey şunları söylemekte: “Her şey aniden doğa dışı göründü,dolayısıyla da nahoş. Binalar ardındaki ağaçlar bile bir goblene işlenmiş ağaç gibi cansız ve düz göründü.Işık ve gölge etkileri yoktu ve her şey yoğun biçimde durağandı.” (Bkz. A.Moberly,E.F.jourdian,AnAdventure, syf. 45-6)

Zaman kaymaları veçok boyutlu farkındalığı yaşayanların hepsinde, bu tür olaylarla birlikte depresyonve üzgünlük duyguları tecrübe edilmekte ve dönüşümlerde de ışık parıldamaları görülmektedir. Tıpkı buparlaklığın Reenkarnasyon olayında  bir bedenden diğer bir bedene geçişteki ara bölgede ya da B.D.D veÖ.Y.D*** olaylarında hem boyutsal, hem de Ontolojik varlıklar olarak görülmesi gibi...(Bu konu ayrı biryazıda daha detaylı ele alınacaktır).

Hayalci bir yapıya sahip olmayan bu kadınların en ince noktasına kadar anlattıkları olaylar, giyimkuşamlar, bahçelerin planı ve diğer fiziksel olarak gözlenebilen fenomenlerin tarihsel olarak bütünayrıntılarıyla doğru olduğu yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur. Ayrıca bu olay onlara açık bir çıkarsağlamadığı gibi, akademik kariyerlerini de tehlikeye sokmuştur.

Konuyla ilgili olaylar, bununla sınırlı olmadığı, 1955 yılının Mayıs ayında Londralı bir avukat  ve karısınınaynı bahçelerde 18.yy giyimli birkaç kişiyle karşılaşması ile elçilikte çalışan bir görevlinin  Versailles’ebakan bürosundan bahçenin tarihinin daha eski bir dönemine dönüştüğünün gözlenerek aynı derneğebildirilmesiyle anlaşıldı.(Bu ve buna benzer birçok örnek, akademik düzeyde uzman araştırmacıların ciddive objektif çalışmaları sonucu yayımlanmaktadır)

Varlığıakaşa lara dayanak olarak gösterilen bir başka örnek de Londra Ruhsal Araştırmalar  derneğitarafından yayımlanmış bulunan, Canlıların Hayaletleri adlı iki ciltlik kitapta yer alan yeterince belgelenmişhayalet olaylarıdır. Öyle ki, en son Mart 2001’ de İngiliz Kraliçesinin gittiği şatoda bu tür fenomenleretanık olunca, ilgili kişileri bu olayı durdurmaları için şatoya çağırdığı, dünya ve Türkiye basınında da yer

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 48: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

almıştı.

Şatolarla ilgili olayların genelinde deneyimlenen fenomenler sırasıyla (ki bunlar geçmişte aynen yaşanmış,konuyla bağlantılı olup rasgele olaylar değildir; ayrıca tüm fenomenler net ve neredeyse fiziksel gerçekliğeyakın olarak deneyimlenmiştir), garip, açıklanmayan sesler, kokular, ağlama sesleri, çocuk sesleri, kapıtokmağına vurumlar, ayak sesleri, kapı gıcırtıları, geçmiş yaşamda o şatoda ya da evde yaşamış vehayatları trajik bir sonla noktalanmış kişilerin vizyonları...vb. karşılaşmalardır.

Böyle bir vaka ile karşılaşan ev görevlileri, durumu konuyla ilgilenen psişik araştırmalar kurumunabildirirler. Hassas cihazlarla donatılmış ekip (ki aralarında fizikçi, mühendis, psikolog... bulunan deneyimlibir ekiptir) olayı duyar duymaz şatoya gelir ve cihazları uygun yerlere yerleştirerek beklemeye başlarlar.Uzun bir süre bir şey yakalayamazlar, ama güneş çekilip ortalık kararınca (fenomenin en çok geçtiğiodadadırlar) birden, ısı  olması gerekenden fark edilir derecede düşmeye başlar, bununla birlikte, kapı vetokmağın hareket etmesiyle oda içindeki vazolar, avizeler ve bazı eşyalar sallanmaya başlar. Öyle ki,kapının arkasından birinin dolaştığı ve ayak sesleri bile duyulur. Bu durum karşısında şaşkınlık geçirenaraştırmacılar, hiçbir hayalet görüntüsü yakalayamamalarına karşın (hem aletler, hem dearaştırmacılar)olay sırasında çok güçlü bir elektromanyetik alanın varlığını tespit ederler. Ayrıca bu türfenomenlerin ortak bir yönü de, şatolarda duyulan seslerin ya da kişiliklerin tarihte gerçekten yaşamış veorada korkunç bir şekilde ölmüş insanların belirtisinin olmasıdır. Bununla ilgili de kısa bir örnek olarak, birkralın, kızının fakir bir marangoz ile girdiği aşkı önlemek için kızın sevgilisini ortadan kaldırtmasısonucunda meydana gelen olayları verebiliriz. Bu iş için, genç marangoz kralın soytarısı tarafından şatoyaçağrılarak sarhoş edilir ve yine soytarı tarafından testereyle başı kesilir. Krala göstermek için de bir elindekesik baş, diğer elinde de bedenini sürükleyerek merdivenlerden çıkar. Kimileri (bu konu hakkında bilgisiolsun ya da olmasın) sadece merdivenden çıkarken soytarının bıraktığı sesleri, kimileri de bu merdivendençıkarken tanımlayamadıkları, ama net duyumsadıkları bir enerjinin kendilerini takip etmekte olduğunu,kimileri ise testere sesini duymaktadırlar (bu vizyon direkt olarak görülebilir de). Kızın vizyonu ise,bahçede sevgilisini arayan  bir aşık olarak görülmektedir. Bununla ilgili diğer olaylar hep benzer şekildedeneyimlenmektedir.(Bkz.Discovery Channel- İskoçya’nın, İngiltere’nin Hayaletli Şatoları)

Bu konuyla ilgili görüntü ve sesler de bulunmaktadır. Bunlardan, yüzde otuzu çok ince teknikleryardımıyla hemen elenirken, yüzde kırklık bir kısmı olabilirlik sınırları içerisinde olmasına karşın, ihmaledilebilecek düzeydeki şüphelerin varlığı nedeniyle bir kenara bırakılmaktadır. Ama, en ufak ihtimali bilebarındırmayacak ölçüde testten geçen diğer yüzde otuzluk kısım ise tamamen doğrulanmasına rağmen,tarafsız ve objektif olması gereken bilimin, önyargı ve şartlanmalar doğrultusunda yönlendirilmesi sonucu,göz ardı edilmektedir. Halbuki bilimin çürütemediğini yok saymak da bilimselliğe, akılcılığa ters düşmekdeğil midir? Ama her alanda olduğu gibi, bu konuda da, algılayamadığını reddetme basitliği, işin kolay yoluolsa gerek.

Başka bir örnekte, gösterişli bir at arabasının, bir İngiliz subayı ve ailesinin bakışları altında kendiavlularına girip durduğundan söz edilmektedir. Bu hayaletsi araba o denli gerçektir ki, subayın oğlu, içindebir kadın biçiminin bulunduğu belli olan arabaya doğru gider, ancak çocuk, ona daha doğru dürüstbakmadan araba ortadan yok olur ve orada hiçbir tekerlek ya da at nalı izi de bırakmaz. Bu türvizyonlarda canlı nesneler olduğu gibi cansız nesneler de gözlemlenmiştir.

Ayrı bir olay da,1951 yılının 4 Ağustos sabahı saat 4 civarı, iki İngiliz kadının tatile geldikleri Fransızkıyılarındaki Pusy kasabasında silah sesleriyle uyanmaları idi. Bu silah seslerinin nereden geldiğini anlamakiçin pencereye doğru geldiklerinde ise, sadece gördükleri, önlerinde uzanan denizin son derece sakingörüntüsüydü. Öyle ki, duydukları sesleri çağrıştıran herhangi bir eylem izi bile yoktu. İngiliz ruhsalaraştırma kurumu, bu konuyu incelediklerinde, kadınların bildirdikleri tarihte sözünü etmiş oldukları olayın,müttefiklerin 19 ağustos 1942 ‘de Pusy’de Almanlara karşı yapmış olduğu saldırıdan söz eden savaşkayıtlarına aynen uyduğunu görmüşlerdir. Yani bu kadınlar, 9 yıl önce orada yer alan bir saldırının seslerini

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 49: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

aynen duymuşlardı. Bu tür tarihi olayların yeniden yaşanmakta olduğuna ilişkin deneyimlerin bazı tarihçilertarafından da yaşandıkları belgelenmiştir.

Amerikan hava kuvvetlerine (ki diğer ülkeler için de mevcuttur) ait olan hatırı sayılır belgelerde de,kutuplarda ya da yakın bölgelerde uçuşları sırasında, mesela Antarktika’da olanlar, buzla kaplı olmasıgereken kıta yerine, sık ormanlarla kaplı ve eski çağlara ait mamut ve dinazorların görüntülerinin telsizkonuşmalarında ya da uçuşları sırasında rapor edildikleri mevcuttur. Dünyanın başka bölgelerinde farklıtarihlere ait görünümler de aynı şekilde rapor edilmişlerdir.

Akaşalara delil olarak gösterilen bu tür olayların kaynağı gerçekte, dünyanın belli bölgelerinde mevcutolan çok güçlü elektromanyetik alanların beyin dolayısıyla maddesel cisimler üzerine olan etkileridir ki, budurum beyin ile mikrodalga varlıklar arasındaki, etkileşimi açığa çıkartmakta, sonucunda da insanlarda butür fenomenlerin görülmesine neden olmaktadır.

Geçmişe ait kayıtlarınholografik üç boyutlu görüntüler şeklinde gözlemleme ile ilgili bir başka çalışma da,UCLA ‘dan antropolog ve din bilgini olanW.Y.Evans-Wentz ‘in 1907 yılında İrlanda, İskoçya Galler,Cornwall ve İngiltere'ye iki yıllık bir gezi planlayarak bu tür olayları belgelemesidir. Bunu yaparken debelli teknikler uygulamış ve genellikle orta yaş üzerindeki güvenilir kişilerin tanıklığına başvurmuştur. Bugörüşmelerde özetle, (eski devirlere ait)Elizabeth dönemi giysileri içinde avlanmakta olan adamlar, eskiyıkık harabelere hayaletsi askeri birliklerin girmesi ile o civarlarda yürümeleri, eski kiliselerde çan çalaninsanlar, ay ışığıyla aydınlanmış çayırlarda toplanan ve orta çağ elbiseleri ile zırhlarıyla donanmış insanlarınbirbirleriyle savaşmaları ve renkli üniformalar içindeki askerlerle kaplanmış ıssız bataklıkların görülmüşolduklarını...vb kaydetmiştir. Öyle ki bu savaşlar, ürperti verici bir sessizlik içinde meydana geldikleri gibi,gürültülü, patırtılı biçimlerde de gözlemlenmişlerdir. Bunlar aynı zamanda şatolarda olan olaylara benzerbiçimde, görüntü olmaksızın, sadece ses olarak da deneyimlenmiştir.

Bu tür olayları kasaba kasaba dolaşarak iki yıl boyunca  toplayanEvans-Wentz , tanıkların karşılaştıklarıolayların en azından bazılarının, geçmişte bu yerlerde gerçekten var olduklarını  tespit ederek kabuletmiştir. Bu fenomenler sadece Kelt ülkelerine has olmayıp Hindistan, Hawaii (yani dünyanın pek çokyerinde ) ve hatta Asya metinlerinde  dahi mevcuttur.(Bunlar da ayrı çalışma gruplarınca belgelenmişdurumdadır). Üçünün ortak yönü, o bölgeye ait eski geleneklere bağlı ve o dönemin kıyafetleri ilebezenmiş hayalet askerlerin savaş tamtamları, yürüyüşleri ya da savaşlarının algılanmasıdır ki, bunlarınbazılarında direkt onlarla konuşan ve aralarına katılarak olayı deneyimleyenler de mevcuttur.

Sözün kısası, cinayet işlenen yerlerde, savaş alanlarında ya da elektromanyetik alanların çok yüksekolduğu bölgelerde ortaya çıkan bufenomenlerin nedeni, ne mutsuz ve yaşamla bağınıkopartmayarak öbür dünya ile bu dünya arasında kalmış ruhların intikam almak veya birtakımmesajlar vermek ya da lanetlenmeleri yüzünden huzur bulmak için gelmeleri, ne  de bu türolayların bazı ürkütücü şiddet eylemlerinin ya da diğer olağanüstü güçlü duygusal olayların yeraldığı alanlarda ortaya çıkma eyleminin, bazı olayların holografik kayıtlarda daha güçlü izlerbırakmasıyla sıradan bireylerin geçmişin holografik kayıtlarına kaza ile göz atmasının sağladığıbiçimindedir.

Bu sadece, varlıklarına inansak da inanmasak da mahiyetlerini bilemediğimiz yani, kendi beyinselişlevlerimizin bütünden kopuk çalışması yüzünden yine bizim maddeye dönük yansımalarımız olanelektromanyetik yapılı varlıkların beyinlerimiz üzerindeki hakimiyetlerinden kaynaklanan yanılgılardır.

Her toplumun kendi örf, adet ve anlayışlarına göre, kendilerini fark ettirmeden ya da açıkça farklı isimleradı altında göstererek kandırma yoluna gidencinler hakkında, ayette  şöyle ifade bir geçmektedir . “Cannıda (mikrodalga yapılı varlığı) dumansız ateşten (ışından) yarattı”(55-15)

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 50: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

“Cannı da mesamata –yani gözeneklere, maddeye-nüfuz edici ve zehirleyici ateşten (radyasyondan)yarattık”  (15-27)

“Ey cin topluluğu,insanların ekseriyatını hükmünüz altına almak (kendinize tabi kılmak) kaydına düştünüzha!...” (6-128)

Kenan KESKİNİstanbul - 16.5.2001

*Elektromanyetik alanlar uzayın  her zaman, her yerinde aynen mevcuttur. Dolayısıyla gündüz ve gecekavramı geçersizdir.

**Moskova’daki, Popov radyo elektronik ve muhabere çalışmaları enstitüsü profesörlerinden M.Kogan,1966-67 yılları arasında yaptığı çalışmalarla, insan beyninin, dalga boyları 25-1000 km. olanelektromanyetik dalgalar yayımladığını ve böylece insanın düşüncelerini çok uzak mesafeleretaşıyabileceğini ve hatta bunun için normalden 4-5 misli daha fazla üretebilecek kapasiteye de sahipolduğunu söylemiştir. Kogan’ın çalışmaları bir  rapor halinde Kaliforniya Üniversitesindeki birsempozyumda okunmuş ve yine aynı üniversite tıbbi psikoloji profesörlerinden Dr. Thelma Mosstarafından da bu çalışmaya yakın sonuçların, yapılan ayrı denemeler sonucunda ulaşıldığı bildirilmiştir.

*** Beden dışı deneyim, ölüme yakın deneyim.

Kaynakça:AHMED HULUSİ-RUH İNSAN CİNAHMED FEVZİ YÜKSEL-BİLİM DİNİ ETKİLİYORDİSCOVERY CHANNEL-DÜNYA DIŞI ZEKİ YAŞAMLARDİSCOVERY CHANNEL-İSKOÇYA’NIN, İNGİLTERE’NİN HAYALETLİ ŞATOLARIMICHAEL TALBOT- HOLOGRAFİK EVREN

Kaynak: www.gulizk.com

 

 

 

 

Yayın Listemiz

Aşağıdaki e-Kitap ve programlar sizin için hazırlanmıştır.

www.yorumsuz.netteyim.netvehttp://ferid_hakki.sitemynet.com’danücretsizindirebilirsiniz !.

 

Yeni][e-Kitap] GİZ’li Gülşen 1

Yeni][e-Kitap] Depresyon

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 51: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

Yeni][e-Kitap] Psikospritüel Kriz

[Astroloji-Program] Yıldızlar Altında [Yeni]

Yeni][e-Kitap] Aynadaki Evren

Yeni][e-Kitap] Din’i Anlamada Reform

Yeni][e-Kitap] Tao’cu Uygulamanın Temelleri(Kültür Serisi-1)

Yeni][e-Kitap] En Büyük Sır- İlluminati Şeytani Bilinci

Yeni][e-Kitap] MARDUK “Yakın Gelecek” mi?

Yeni][e-kitap] Metafizik Mucizeler ya da Yanılgılar

Yeni][e-Kitap] Kur’an-ı Kerim Meali (Microsoft Reader formatında)

Yeni][e-Kitap] Hz.İbrahim’in Mirası  Hz.Musa’nın Asa’sı ve KUNDALİNİ

[e-Kitap] Dik Bahçene Solayım!

[e-Kitap] Uzaylılar

[e-Kitap] Düşünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazılar II

[e-Kitap] Sonsuzluğu kucaklamış aşkın sembolüHallac-ı Mansur

[e-Kitap] Din, Maneviyat, Psikoloji, Psikiatri

[e-Kitap] İbn Arabi ile ilgili araştırma Serüvenim

[e-Kitap] Evrenin Sırları

[e-Kitap]] Etkili Sözler III

[e-Kitap] Beynimizi Kim Kullanıyor?

[e-Kitap] Yorumsuz Katalog (Güncellendi)

[e-Kitap] Zamansızlık(timelessness)

[e-Kitap] Hangi Evreni Algılamaktayız?

[e-Kitap] Gönül Uyandırma

[e-Kitap] Kıyametin Deşifresi

[e-Kitap] Yorumsuz Katalog

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 52: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

[e-Kitap] Çağdaş Bakışla Allah

[e-Kitap] Taş'taki Güç... Mutluluğunuz için...

[e-Kitap] Etkili Sözler II

[e-Kitap] Çağdaş Bakışla Cennet, Cehennem

[e-Kitap] Rüya Yorumu

[e-Kitap] Kader Gerçeği

[e-Kitap] Evrensel Sırlar

[e-Kitap] Rüyanın Dışındaki Rüya

[Astroloji-Program] Canopus

[e-Kitap] Düşünen Beyinlere Hiç Okunmamış Yazılar

[e-Kitap] Holografik Beyin ve Evren

[e-Kitap] Mesajlar I

[e-Kitap] Uzaylıların İçyüzü

[e-Kitap] Tanrı yok Allah var

[e-Kitap] Reenkarnasyon Aldatmacası

[e-Kitap] Astroloji-Yeni Millennium’un Popüler Bilimi

[Astroloji-Program] Planetium

[e-Kitap] Modern Bilim ZİKİR'i Keşfetti

[e-Kitap] Etkili Sözler I

[e-Kitap] Yıldızların Altında

[e-Kitap] Çağdaş Bakışla Din

[Astroloji-Program] PopHR

[Kullanımkılavuzu] PopHR Rehber v.2

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html

Page 53: Dusunmus Beyinlere Hic Okunmamis Yazilar

 

_______________________

 

 

 

 

 

 

 

 

Generated by ABC Amber LIT Converter, http://www.processtext.com/abclit.html