280

Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Embed Size (px)

DESCRIPTION

thank you

Citation preview

Page 1: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik
Page 2: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Colm Toibin _ Deniz Fenerindeki Işık Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır.UYARI:www.kitapsevenler.comKitap sevenlerin yeni buluşma noktasından herkese merhabalar... Cehaletin yenildiği, sevginin, iyiliğin ve bilginin paylaşıldığı yer olar; Sitemizin amacı asla eser sahiplerine zarar vermek değildir.www.kitapsevenler.com web sitesinin amacı görme engellilerin kitap okuma hak ve özgürlüğünü yüceltmek ve kitap okuma alışkanlığın Ben de bir görme engelli olarak kitap okumayı seviyorum. Sevginin olduğu gibi, bilginin de paylaşıldıkça pekişeceğine inanıyorum. Tü Bilgi paylaşmakla çoğalır.Yaşar Mutlu

İLGİLİ KANUN:5846 sayılı kanun'un "Altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler" bölümünde yeralan "EK M ADDE 11" : "ders kitapları dahil, alenileşmiş veya y Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur."

Page 3: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Bu e-kitap görme engelliler için düzenlenmiştir.Kitap taramak gerçekten incelik ve beceri isteyen, zahmet verici bir iştir. Ne mutlu ki, bir görme engellinin, düzgün taranmış ve hazırla Bu kitaplar, size gelene kadar verilen emeğe ve kanunlara saygı göstererek, lütfen bu açıklamaları silmeyiniz.Siz de bir görme engelliye, okuyabileceği formatlarda, bir kitap armağan ediniz...Teşekkürler.N e Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara.www.kitapsevenler.comTarayanın notu.Bireysel kütüphanemi bilgisayar ortamına geçirirken Taradığım kitapları kitapsevenlerle paylaşmak istedim.Bu Kitap Sadece Görme Engellilerin İstifade Etmesi İçin www.kitapsevenler.com Web Sitesine Teslim Edilmiştir.BelisaColm Toibin _ Deniz Fenerindeki Işık

Page 4: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ÇAĞDAŞ D Ü N Y A YAZARLARI

Yaym YönetmeniDizgiDüzeltiMontajKapak Düzeni

Baskı Cilt ,

İlknur Özdemir Serap Kılıç Fulya Tükel Mine Sarıkaya Semih Özean

Özal Basımevi ZE Ciltevi

1. basım 2001

IS B N 975-07-0086-4 e 1999 by Colm T o ib în / K esim T e lif H a k la r ı A jansı /

C an Y ay ın la rı L td . Ş ti. (1999)

Page 5: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

£OQ&0*1-

Colm TöibınDENİZ

FENERİNDEKİIŞIK

ROMAN

İngilizce aslından çeviren İLKNUR ÖZDEMİR

C A N Y A Y IN LA RI L T D . ŞTİ.H ay riy e C addesi N o . 2, 80060 G a la ta s a ra y , İs ta n b u l

T elefon: (0-212) 252 56 75 - 252 59 88 - 252 59 89 F ax : 252 72 33 web sayfam ız: h ttp ://w w w .can y ay in la ri .co m

e-posta: y ay in ev i@ can y ay in la ri.co m

Page 6: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Özgün adı The Blackwater Lightship

COLM TÖIBÎNÎN CAN YAYINLAETNDAKİ

KİTAPLARI

GÜNEY/roman DENİZ FENERİNDEKİ IŞIK/roman

Page 7: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Colm Toibirı, İrlanda 'da 1955 yılında doğdu. Güney adlı ilk ro­m anı The Irish Times / Aer Lingus Odülü'nü kazandı. The Heat- her Blazing ve The story oft the night adh rom anlanndan başka gezi k itap ları da vardır. Colm Toibirı, Dublin'de yaşam aktadır.

Page 8: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

The publisher acknowledges the financial assistance of Ireland Literatüre Excharıge (Trarıslation Fund), Dublin, Ireland.

Bu kitabın yayınlanması Ireland Literatüre Exchange (Çeviri Fonu), Dublin, İrlanda'nın mali desteğiyle gerçekleştirilmiştir.

www. irelandliterature. com info @ireland literatüre, com

Page 9: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Teşekkür: Bu kitabın bir bölümünün yazıldığı Yaddo'ya

Page 10: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

s

Aidan Dunne için

Page 11: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik
Page 12: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

BÎR

Helen geceleyin M anus 'un inlemesine uyandı. K ıp ırdam adan yatıp bekledi; M anus 'un sakinleşece­ğini, yan dönüp uyuyacağını um uyordu; am a çocu­ğun sesi gitgide yükseldi; Helen onun sözcüklerini seçmeye başlayınca y a ta k tan kalktı ve oğlanların odasına doğru gitti; Manus'un düş m ü g ö rdüğünü yoksa uyanık mı olduğunu anlayamamıştı.

Helen merdiven sahanlığındaki ışığı yanık bı­rakmıştı, odaya girer girmez C a tha l 'ın gözlerinin fal taşı gibi açık olduğunu görebildi. Oğlan yattığı yerden Helen 'e baktı, az sonra oynanacak sahneyi kenardan izleyen bir seyirci gibiydi; sonra gözlerini boğuk bir sesle ağlayan ve kollarıyla bilinmedik bir tehlikeyi savuşturmaya çalışan erkek kardeşine çe­virdi. Helen, M anus 'u usulca uyandırdı, üzerindeki battaniyeyi sıyırdı. Çocuğun bedeni ateş gibiydi. Yarı uyur durum da, gözlerini ovuşturarak yeniden inlemeye başladı. Annesinin yan ında olduğunu ve gördüğü düşün sona erdiğini anlaması biraz zam an aldı.

"Korktum," dedi."Geçti artık. İstersen yeniden uyum aya çalış.""Yeniden uyum ak istemiyorum," dedi Manus,

sonra da ağlamaya başladı.

Page 13: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Seni bizim yatağımıza götüreyim mi?" diye sordu Helen.

M anus başıyla 'evet' dedi. Artık kıpırdamıyor, içini çeke çeke ağlayarak avutulmayı bekliyordu. Helen, M anus 'un yan ında kalm asının ve yeniden uykuya dalana kadar onu avutm asının daha iyi ola­cağını biliyordu, am a çocuğu kucağına aldı ve onun kendisine sarılm asına izin verdi. M anus 'u ne zaman böyle kucaklaşa çocuk sakinleşirdi. C a tha l 'ın gözle­ri hâ lâ onların üzerindeydi.

Helen, odanın öbür ucundaki C a tha l 'la bir ye­tişkinle konuşur gibi konuştu. "Sen daha r a h a t uyu- yasm diye M anus 'u bizim yatağımıza götürüyo­rum," dedi.

Cathal battaniyeyi üzerine çekti ve gözlerini yumdu. Henüz altı yaşındaydı am a H elen 'in Ma­nus 'u kendi ya tağ ına C a tha l 'ın iyiliği için değil, M anus 'a bebek m uamelesi yapm ak istediği için gö­tü rd ü ğ ü n ü bilecek kadar zekiydi. Helen, C atha l 'ın bu konudaki düşüncelerini m erak ediyordu, acaba gücenmiş miydi yoksa rahatsız mı olmuştu; am a Cathal herhalde annesine bir şey belli etmeyecek kadar gururluydu, yetişkin ağabey rolü oynamaya da hazırdı.

Şafağın solgun ışığı merdiven sahanlığındaki cam dan içeri vurm uştu . Helen ağır ağır ya tak odası­na gitti. H ugh y a ta k ta kıvrılmış uyuyordu, kolu H e­len 'in yattığı taraftaydı. Helen durup onu seyretti, onun, uyand ık tan sonra yeniden bu kadar kolaylık­la uykuya dalm asına hayre t ediyordu. M anus anne­sinin kucağında kıpırdandı ve H elen 'in odanın orta­sında neden öyle durakaldığını m erak ettiği için dö­nüp baktı. Uyuyan babasını o da seyretti, sonra ba­şını çevirip annesine sokuldu. H areket eden bir oto­mobilin sesi uzak tan duyuldu. Helen M anus 'u yata­ğa götürdü.

Page 14: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Benim tarafım da mı uyursun?" diye fısıldadı çocuğa.

"Hayır, ortada y a tm ak istiyorum.""Kafana koyduğunu yaparsın, değil mi?" Çocu­

ğa gülümsedi."Ortada ya tm ak istiyorum," diye fısıldadı Ma-

nus.Çocuğu, sırtı H ugh 'ya dönük olacak biçimde ya­

tağa koydu, üzerini örttü . Gecenin bir yerinde Hugh yorganı yere atmıştı; Helen yorganı olduğu yerde bı­raktı, y a ta k ta üç kişi ya tacak lar ına göre çok sıcak olurdu. Başını yastığa koydu, M anus a ra la r ın d a ses­sizce yattığ ına göre artık içi raha t t ı ; yan odadaki C a tha l 'ın yeniden uykuya dalmış olduğuna kendini inand ırm aya çalıştı.

Hava henüz tam kara rm adan , e rkenden yatağa girip sevişmişlerdi, şimdi H elen 'in içi H ugh 'ya karşı şefkatle doluydu ve de bir dilekle: H ugh 'ya daha çok benzemek, onun gibi iyi huylu, gönlü kolay a lm an -gönlü kolay a lm a n mı? Helen böyle söylediğinde H ugh kahkahayı basmıştı-, gizlisi saklısı olmayan, hiçbir şeyi kendine saklam ayan biri olma dileğiyle; bu dilek, a ra la r ında bir şaka haline gelmişti.

M anus 'un gözleri kapanırken, annesini çekiştir­meye başladı, kendisiyle ilgilenmesini istiyordu. A nnesinin kendisine sırtını dönmesini istemiyordu. "Bu tarafa dön," diye fısıldadı.

Helen saate baktı. H enüz beşe çeyrek vardı. Bir­den üşüdü. Yere eğildi, yorganı bulup yatağa çekti ve üzerlerine örttü. Bir süre ısınmaları gerekecekti.

Helen yeniden uyandığında Hugh ile M anus de­rin uykudaydılar. Saat sekizi geçiyordu; oda çok sı­caktı. Y atak tan usulca çıktı, sabahlığıyla terlikleri­

Page 15: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ni eline a larak alt ka ta indi; C atha l 'ın pijamasıyla oturm uş televizyon izlediğini gördü, kum an d a aleti elindeydi.

"Duş almak istiyorsan banyoda işim bitti," dedi çocuğa. Cathal başıyla 'olur' deyip ayağa kalktı.

"Hâlâ uyuyorlar mı?" diye sordu."Uyuyorlar," dedi Helen gülümseyerek."Onlar uyanm adan banyoya girsem iyi olacak,"

dedi Cathal.İkisinin gizli diliydi bu; yetişkinleri taklit edi­

yor, birbirleriyle evli bir çift gibi konuşuyorlardı. Cathal kendisine ta l im a t ya da buyruk verilmesin­den ya da kendisiyle küçük bir çocukmuş gibi konu­şulmasından nefret ediyordu. Helen ona banyoya gitmesini söylemiş olsaydı Cathal ağırdan alır, oya­lanırdı. Manus, C a tha l 'ın yaşm a gelince, diye dü­şündü Helen, onu banyoya kucağımda götürm ek zo­runda olacağım.

Bu evde onlardan önce oturan olmamıştı, ma­hallede evlerine ek yapıp genişleten de ilk onlar ol­muştu: Mutfak, yemek odası ve oyun odası olarak kullanılan geniş, kare biçiminde, aydınlık bir oda eklemişlerdi eve. Hugh bu evi, nasıl olduysa arka bahçede kalmış olan kayın ağacı ve evin arkasında­ki park yüzünden istemişti. Helen ise yalnızca evin yeni olmasından, bu rada kendilerinden önce başka kimsenin oturmamış olmasından hoşlanmıştı.

Helen akşam dan kalan bulaşığı yıkadı, mutfak penceresinden bakınca kayın ağacıyla park ın kıyı­sındaki çam ağaçlarının yaprakların ın rüzgârda kı­mıldadığını gördü; sonra hava ansızın karardı, yağ­m ur geliyordu. Radyoyu açtı -H ugh her zaman oldu­ğu gibi radyoyu, Raidio na Gaeltachta1 istasyonun­da bırakmıştı-, dokuz haberlerin in başlama sesi du-

İr la n d a dilinde yayın y apan radyo istasyonu.

Page 16: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

yulurken Radyo Bir'i buldu. Hava raporunu dinle­yebilecekti.

Bir çizgi rom ana gömülmüş olan C athal ile H e­len kahvaltı ederlerken üst k a t ta n bağrışmalar, kahkahala r duyuldu. M anus cıyak cıyak haykırıyor­du.

"Şunlara bak," dedi Helen. "Hangisi büyük, hangisi çocuk, belli değil."

Cathal annesine gülümsedi, eline bir dilim kı­zarmış ekmek daha alıp yeniden çizgi rom anına döndü. Üst ka ttak i gürültü sürerken onlar sessizce kahvaltı ettiler; Hugh, M anus 'a İ rlandaca bir şeyler bağırdı, arkasından ikisi bir ağızdan bağrıştılar, so­nunda ikisinden biri -H elen onun M anus olduğunu tah m in e tt i- sertçe yere düştü.

Çok geçmeden ikisi de ortaya çıktılar. Hugh' n u n üzerinde sabahlığı vardı, hâ lâ pijamalı olan M anus'u kucağında taşıyordu.

"Yataktan düştüm," dedi Manus."Biliyoruz, duyduk," dedi Helen.M anus 'un yanakları al aldı. H u g h 'n u n b u rnunu

sıkmaya başladı."Kes şunu. O tur da kahvaltını et."Manus yerine o tu rur oturmaz C a tha l 'ın elinde­

ki çizgi romanı gördü, m asanın üzerinden uzanıp dergiyi yakaladı. Cathal dergiyi elinden kap tırm a­maya çalıştıysa da M anus ondan atik davrandı.

"Geri ver onu," dedi Helen."O okuyup bitirmiş ama," dedi Manus."Geri ver ve özür dile."Manus, Helen'e baktı, annesi sinirlenir mi si­

nirlenmez mi diye akıl yürütüyordu. Güldü. "Saç­malama," dedi.

"Hepimiz bu rada bekliyoruz. Sen dergiyi geri verip özür dileyene kadar da hiçbirimiz yerimizden kıpırdamayacağız."

Page 17: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Cathal iki elini y a n m a sarkıtmış oturuyor, hak­sızlığa uğramış ta ra f o lm aktan hoşnut görünüyor­du. M anus önce Helen'e, sonra Hugh'ya baktı; Hugh kısık bir sesle, İ r landa dilinde bir şeyler söyledi ona. M anus içini çekti, çizgi rom an dergisini C a th a l 'a ge­ri verdi.

"Ve özür dile," dedi Helen."Özür dilerim.""Bir daha yapmayacağım.""Bir daha yapmayacağım.""Tam bir canavar oluyorsun," dedi Helen ve ev-

yenin başına döndü."Tam bir canavar oluyorsun," diye yineledi oğ­

lu.Helen camdan dışarı, bahçeye baktı ve b una na­

sıl bir yanıt vermesi gerektiğini düşündü; H u gh 'nun çocuğa bir şeyler söylediğini duyunca rahatlad ı. Ona canavar gibisin demekle h a ta etmiş olduğunu düşündü. Bu konuyu kapatm alı, ak lından çıkarm a­lı, M anus 'a kahvaltısını vermeliydi. M anus, Cat- h a l 'd an daha ufak ve yaşça küçük o lm aktan nefret ediyordu. Hangi yaşa gelince, diye sormuştu bir gün annesine, C a tha l 'la aynı boyda oluruz? Çok sürer mi? Cathal, M anus 'a asla vurmaz, zorbalık yapmaz­dı, am a ü s tü n ta ra f o lduğunun da farkındaydı. Ma­nus doğduğunda C athal yalnızca iki yaşında olması­na karşın yeni rolüne hem en alışmıştı: Ağlamaya­cak, altını kirletmeyecek, annesiyle babasının yata­ğına gelmek istemeyecek, kardeşinin elinden çizgi rom an dergilerini kapmayacak, annesine karşılık vermeyecekti.

Helen, M anus 'a mısır gevreğiyle soğuk sü tünü verdikten ve Hugh'yu kendi başının çaresine bak­m ak üzere -H ugh mutfağa kendisinden daha alışık­tı - b ırak t ık tan sonra, daha önce yıkamış olduğu ku­ru lam a bezlerini ipe asmak üzere dışarı çıktı. U n u t ­

Page 18: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

mayayım da oğlan çocuklarını yetiştirm e konusun­da iyi bir kitap olup olmadığını öğreneyim, diye dü­şündü, böylece her şeyin üstesinden daha kolay ge­lebilirdi. Helen orada du ru rken gökyüzü yeniden karardı. H u g h 'n u n herha lde bir gece önce dışarıda b ırakmış olduğu bir şezlongu içeri götürm ek üzere bahçenin dibine yürüdü.

Bir yıl kadar önce, erkek kardeşinin onlara gel­diği ve oğlanların ya tm aya gidişlerine tan ık olduğu günü anımsadı. Çocukları Hugh yatıracaktı; hem C athal hem de M anus, am a özellikle M anus, ya tm a­m ak için ellerinden geleni yapıyorlardı, anne le rin in eteğine yapışmışlar, babaları ne dese dinlemiyorlar­dı. Ev sessizleşip çocuklar uykuya daldığında Dec- lan, kan ıt istiyorsanız işte size kan ıt demişti, erkek çocuklar babalarını öldürüp anneleriyle ya tm ak is­terler.

"Yalnızca daha geç yatm ak istiyorlardı," demiş­ti Hugh. "Tesadüfen de onları y a tı rm a sırası ben­deydi."

"Sen babanı öldürüp annenle ya tm ak istemiş miydin?" diye sordu Helen, Declan'a.

"Yo, yo," diye güldü Declan, "eşcinsel oğlanlar tam tersini isterler ya da en azından sonunda bunu yaparlar."

"Babanla mı ya tm ak istedin?" diye sordu Hugh. Sesinin tonu inanılm az derecede ciddiydi.

"Evet, bir de bebeğim olsun istedim, Hugh," de­di Declan, alay edercesine.

"Ben hâlâ annem i öldürmek istiyorum," dedi Helen. "Her zaman değil, am a çoğunlukla. O nunla yatm ayı isteyecek biri çıkacağını da düşünemiyo­rum."

Helen bu konuşmayı unu tm am ış tı : H u g h 'n u n huzursuzluğu, saflığı; Declan g itt ik ten sonra anne­leri ya da babaları ö ldürm enin ya da onlarla yatma-

Deniz Fenerindeki Işık 17/2

Page 19: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

nm, h a t t a b u n u n şakasını yapm anın bile, günaha girme sayılacağını im a etmeye çabalaması. H ugh 'ya karşı aşırı sabırsız görünmemeye dikkat etmişti H e­len, kolayca Declan 'la bir olup kendisiyle alay ettik­lerini Hugh'ya hissettirebilirlerdi, bu n u n farkınday­dı. Mutfağa geri dönerken, belki de erkek kardeşler böyle zam anlar içindir, diye düşünüyordu, belki Ma- nus 'la Cathal şu anda sessiz bir işbirliği içindeydi­ler.

"Hava raporunda sağanak yağış bildirdiler," de­di Hugh'ya, "ben de p lanımı yaptım. Yağmur yağar­sa, b ü tü n m asalar buraya ve öndeki odaya sığar, iç­kileri de hole koyarız. Am a karar vermek için henüz zamanımız var."

H aziran sonuydu, H u g h 'n u n okulunda yarıyıl bitiyordu; ertesi sabah oğlanları alıp Donegal'e gö­türecekti. Bu gece, eğitim dili salt İ r landaca olan okulunun öğretmenlerini, okulun ilk kuruluş yıldö­n ü m ü n ü ku tlam ak üzere davet etmişti, başka arka­daşları da gelecekti: müzisyenler, İ r landaca konu­şanlar. Helen, sokağın başında o tu ran H in tli dok­torla karısı ve çocukları da dahil olmak üzere b ü tü n komşuları çağırmasını istemişti Hugh 'dan.

"Bu evde karın lar ı doyanlar gürü ltüden şikâyet etmezler," demişti.

"Davet e ttik lerim in yarısı bana vergi tahsilda­rıymışım gibi baktılar. Bahse girerim ki, köşedeki evde o turan polis, Offalylidir. Belirgin, ağır bir ak­sam var."

'"Bawn Kayalıkları ' şarkısını söyleyen şu arka­daşının adı neydi? Polis asıl onu dinlerse aksam be­lirgin, ağır olacak."

"Mick Joyce. Evet, sesi çok çıkıyor, tam am . Kardeşin gelecek mi?"

"Davet etmedim," dedi Helen. "Uyum sağlaya­maz. O nun 'Bawn K aya lık la r ından hoşlandığını sanmıyorum."

Page 20: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Bizimle arası bozuk mu?""İşi var. Tam gün a ra ş t ırm a yapıyor.""Öyleyse bol vakti vardır." Hugh güldü."Annem onun gece gündüz labora tuvarda oldu­

ğunu söylüyor.""Annen geliyor mu?" diyerek güldü Hugh. "Bunca parayı çarçur ediyoruz diye kimbilir ne­

ler söylerdi!""Ama kapıda durup bilet keserdi," dedi Hugh.

Hugh oğlanlarla, annesiyle, erkek ve kız kar­deşleriyle, a rkadaş la r ın ın da en azından yarısıyla İrlandaca konuşuyordu. Helen 'in , gösterdiğinden daha fazlasını anladığında ısrar ediyordu, am a bu doğru değildi. H u g h 'n u n İ r landacasm m Donegal ak­sam Helen 'e çok ağır geliyor, onun söylediklerinin pek azını anlayabiliyordu. Bu gece de, söylenenleri izlemekte güçlük çektiğine a ld ırm adan kendisiyle İrlandaca konuşm akta ısrar eden iki-üç kişinin, ca­nını sıkacağını biliyordu Helen, am a bu, kolayca u n u tu p gideceği bir şeydi.

Partide H elen 'in hiçbir arkadaşı bu lunm aya­caktı, ne m üdürü olduğu okuldan -H e len hâ lâ ülke­deki en genç okul m üdü rü y d ü - ne de doğduğu kent­ten , lise ya da üniversite a rkadaş la r ından biri gele­cekti. H elen 'in tanıdığı, hoşlandığı ve a ra sıra gö­rüştüğü bir-iki kadın vardı, am a yakın arkadaşı yoktu.

Kendine yettiği ya da en çok yalnızken m utlu olduğu yolundaki o eski düşüncesinden vazgeçmişti. Kendisine kurduğu bu yeni haya tın ne kadar da beklenmedik bir şey olduğunu düşündükçe hâlâ göz­lerini kapar, dudakların ı ısırırdı. B unun la birlikte bu part iden sonra üç-dört gün ya da biraz daha faz­

Page 21: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

la, tek başına bahçede ya da m utfaktaki eski bir ko l tuk ta oturup kış boyunca bir kenara ayırdığı ro­m an la rı okumak ve a ra sıra Eğitim B ölüm ü'nün top lan tıs ına gitmek, öğretmen adaylarıyla görüşme yapmak, acil bir durum olmadıkça kimsenin kendi­sini aram ayacağını ya da yard ım a çağırmayacağını bilerek evin içinde dolaşmak dışında hiçbir şey yap­m ak istemiyordu. Öte yandan , H ugh ile oğlanların kısa bir süre için gittiklerini, onları çok geçmeden göreceğini bilmek de önemliydi Helen için.

Yarın Hugh oğlanları arabaya koyup Donegal'e götürecek, Helen de bir süre sonra a rka la r ından gi­decekti; ya tren le Sligo'ya gidecek ya da Donegal'e giden otobüse binecekti; daha şimdiden H u g h 'n u n kendisini orada karşıladığını görür gibi oluyor, H ugh 'ya tu tkuy la bağlanmış o lm aktan ne kadar ü rk tü ğ ü n ü , bir süre kendin i uzak tu tm ay ı ne kadar istediğini, H u g h 'n u n kendisini görür görmez yüzün­den okuyacağım düşünüyordu. Başlangıçta güç ol­m uştu am a Hugh, elinden geldiğince, Helen'e gü­venmeyi öğrenmişti; Helen zam an zam an H u gh 'nun bu konuda zorlandığını biliyordu.

H u g h 'n u n okulunun hademesi F ran k Mulvey ile oğlu, bir minibüse yükledikleri m asalar ve san­dalyelerle geldiklerinde Helen onları nereye koya­caklarım göstermemek için kendini güç tu ttu ; adam ları seyrederken, nasıl da körlemesine çalıştık­larına, önceden tasa r lam adan , yön seçmeden hare­ket etmelerine şaşıp kaldı. Bu konuyu bu kadar dert ettiğini düşününce de gülümsedi.

Yiyeceklerle bira ları a lm ak üzere süperm arkete gitmeye k a ra r verdi. Hugh şarapla kadehleri getir­mişti bile. Arka bahçede uçakçılık oynayan oğulları­

Page 22: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

na mutfak penceresinden baktı; b irb irlerin in çevre­sinde dönüyor, eğilip doğruluyor, kollarını kana t gi­bi iki yana açıyorlardı. M anus 'a seslendi, çocuk um ursam aym ca bir kez daha seslendi. M anus gö­nülsüzce Helen 'e doğru yürüdü.

"Benimle süperm arkete gelmeni istiyorum," de­di Helen.

"Cathal da gelecek mi?""Hayır, yalnız sen.""Neden yalnız ben? N eden C atha l da gelemi­

yor?""Haydi çabuk ol," dedi Helen."Gitmek istemiyorum," dedi Manus."Haydi, ellerini yıka, acelemiz var.""Gitmek istemiyorum."O a rada C atha l yan la r ına gelmiş, onları izliyor­

du."Cathal babana m asalar la sandalyelerin yerleş­

t irilmesinde yardım edecek," dedi Helen."O işi ben yapm ak istiyorum," dedi Manus."Manus, sen benim le geliyorsun," dedi Helen.M anus a raban ın a rka koltuğuna, dikiz aynasın­

dan H elen 'in yüzünü görebilecek biçimde yerleşti."Ama neden ben seninle gidiyorum?" diye sor­

du."Donegal'e gitm eden önce acaba saçını kestir-

sen mi?" Süperm arkete doğru yola çıkarken Ma- n us 'un dikkatin i başka tarafa çekmek için aklına gelen şeyi söylüyordu.

"Saçımı kestirmeyeceğim," dedi Manus."Kararı sen ver. Ben yalnızca sordum.""Cathal saçını kestirtmiyor ama.""K arar senin. K endin k a ra r verecek yaştasın."H elen 'in planı buydu, bu yüzden M anus 'u yanı­

na almıştı; gece uyanık y a ta rken düşünm üştü bunu: M anus 'a bebek m uamelesi yapm ak tan vazgeçmeliy­

Page 23: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

di, onunla sanki yetişkin biriymiş gibi konuşmaya başlamalıydı. Ancak M anus bu n a ters tepki göster­mişti.

"Cathal isterse saçını kestirtebilir, am a ben bu­nu yapmayacağım, işte o kadar."

R a th fa rnham 'dan geçerlerken Helen hiç konuş­madı, arabasını alışveriş m erkezinin otoparkında park etti.

"Bir alışveriş arabası almamız gerekecek," dedi."N inety -n ine1 alabilir miyim?""D aha sonra.""Neden sonra?""İyi davrand ık tan sonra. Nasıl davranacaksın?""Kusursuz," dedi Manus. Yeni öğrendiği önemli

bir sözcüktü bu. M anus onaylam asını beklercesine Helen 'e baktığ ında Helen güldü, o gülünce M anus da ister istemez gülümsedi.

"Neler alacağız?" diye sordu M anus, alışveriş arabasını süperm arketin içinde sürerlerken.

"Liste yaptım. Kıyma, soğan, bira, salata.""Neden bana ihtiyacın var?""Çıkışta para öderken alışveriş arabasına göz

kulak olman için.""Çok sıkıcı," dedi Manus."Büyük kutu b ira mı alalım, küçük ku tu mu?"

H elen 'in sesinin tonu yine yetişkin biriyle konuşur­m uş gibiydi.

"Çok sıkıcı," diye yineledi Manus.Helen eve döndüğünde m asalarla sandalyelerin

bahçeye yerleştirilmiş olduğunu gördü. Mutfaktaki çekmecelerden birinde naylon masa örtülerini aradı. Çocuklar yine uçakçılık oynamaya koyulmuşlardı.

"Yağmur yağarsa her şeyi içeriye taşırız," dedi Hugh, Helen'le birlikte bahçeyi gözden geçirirler­ken.1 K ü lah lı, k ır ın tı ç ikolatalı dondu rm a.

Page 24: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

$

Saat dokuzda ilk konuklar geldiler, iki erkekle bir kadın; altı ku tu G uinness birasıyla bir şişe kır­mızı şarap getirmişlerdi. K adının elinde bir kem an kutusu vardı.

"İlk biz miyiz?" dedi adam lardan uzun boylu, gözlüklü, kıvırcık saçlı olanı. Sanki içlerinden geri dönüp gitmek geliyormuş gibi huzursuz görünüyor­lardı. Helen bu gelenleri tanımıyordu, daha önce gördüğünü de hiç sanmıyordu. H ugh onları Helen'e tanıştırd ı.

"Oturun, oturun, size içki getirelim," dedi onla­ra.

Gelenler m utfak ta oturup dışarıdaki masalara, uzun bahçeye baktılar. Hiç konuşmuyorlardı. Oğ­lan la r içeri gelip konukları incelediler, sonra yine dışarı çıktılar.

"An bhfuil Donncha ag teacht?" H ugh İr landa dilinde konuşmaya başlamıştı, adam lardan biri ağ­zının kenarından konuşarak yanıt verdi ona, gü­lünç, h a t t a neredeyse alaycı bir şey söylemişti. Öte­kiler güldüler. Helen, konuşan adam ın favorilerinin günün m odasına hiç uymayacak biçimde uzun oldu­ğunu fark etti.

H ugh konuklara içki verdi; gelenlerden ikisi bahçeye çıktılar, uzun favorileri olan adam orada kaldı. H elen 'in aklına bir an, o kadınla iş başvurusu için konuşmuş olabileceği geldi ya da kadın okulda saat hesabıyla çalışmış biri olabilirdi; am a emin ola­madı. H ugh ile arkadaşı İrlandaca konuşuyorlardı. Helen, üzerindeki giysinin partiye uygun olup olma­dığını düşündü; pencereden kadına baktı, kot pan to­lon, beyaz bluz giymişti, saçları kınalıydı, ne kadar da rah a t ve doğal görünüyordu. Helen buzdolabına1 D o n n ch a geliyor mu?

Page 25: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

gitti ve aksayan bir şey olup olmadığını bir kez da­ha kontrol etti: Chilli con came'yi yeniden ısıtmak yetecekti, pilav da pişirilecekti; sa la ta la rın hepsi hazırdı, bıçaklar, ça ta lla r ve kâğıt peçeteler dizil­mişti. Helen birkaç şişe kırmızı şarap açtı.

Tam o sırada yeni gelenler oldu, b irin in elinde bir g itar kutusu, bir başkasının elinde de flüt ku tu ­su vardı. Helen onları tanıdı, selâmlaştılar. İçlerin­de bir kadın vardı; Helen onun, bir iz ya da daha ön­ceki gelişinde orada u n u tm u ş olduğu bir şeyi arar- casına m utfakta çevresine bakındığını gördü. H e­len, gitarlı adam ın y a n m a gitti, getirdiği altılı pa­ket biraları buzdolabına koymak üzere elinden al­m ak istedi; am a adam ku tu la r ı vermek istemediğini söyledi, bunu söylerken de, ben senden daha çok partiye katıldım dercesine gülümsedi. Adam öylesi­ne samimi ve dü rü s t tü ki Helen ona gücenmedi.

"D aha bira istersen buzdolabında var," dedi adama.

"D aha istersem sana sorarım," dedi adam.Yine gülümsedi. Gözleri kahverengi-koyu yeşil

karışımıydı. D uru bir cildi vardı, çok uzun boyluy­du. Helen adam ın kendisine kur yapm ak ta olduğu­nu fark etti.

"İçimden bir şey söylemek geliyor," dedi Helen."Ne?""Yo, bir şey yok.""Ne? Söylesene.""Senin daha çok isteyebilecek birine benzediği­

ni söyleyecektim."Adam gülümsedi, bakışlarını H elen 'den ayırma­

dan elini cebine a tt ı ve küçük bir şişe açacağı çıkar­dı. Bir şişe Guinness açıp Helen'e ikram etti. Helen içkiyi geri çevirince de şaşırır gibi oldu, ü rk tü san­ki.

"Bu saatte içmem," dedi Helen.

Page 26: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Öyleyse şerefine," dedi adam ve şişeyi kaldırdı.Bunu izleyen bir saat boyunca H elen bardakları

doldurdu, şişeleri açtı, adları ve yüzleri ha tır lam aya çalıştı. Hava k a ra r ınca Hugh otların a ras ına yerleş­tirm iş olduğu lam baları yaktı, lam balar kesik ke­sik, insan ın gözünü alan bir ışık veriyorlardı. Helen yiyecekleri dışarı çıkarıp Hugh servis yapm ak üzere çizgili önlüğünü tak tığ ında insan la r m asa lara otur­muşlardı bile. Cathal, M anus ve komşu çocukları kendilerine küçük bir m asa kurm uşlar, piza yiyip kola içiyorlardı.

"Yiyeceklerin bir kısmını ayırsak iyi olur," dedi Hugh. "Pu&'lar k a pand ık tan sonra gelecek birkaç kişi var."

H in tli doktorla karısı daha önce gelmişler, her­kesi selamlayıp birer bardak portakal suyu içmişler ve gitmişlerdi. Am a yedi-sekiz yaşlarında olması ge­reken büyük oğulları orada kalmıştı, çocukların ma­sasında oturuyordu. Helen onu evlerinin kapısına kadar götüreceğine ve geç kalm ayacağına söz ver­mişti. Bitişik komşuları O 'M earalar -on la r ın geçim­lerini neyle sağladıklarını bilemiyordu H elen - bir m asada tek başlar ına o turm uşlar, çevrelerinde ko­nuşup gülüşen insanları izliyorlardı. Helen gidip on­ların yan ında oturm ası gerektiğini biliyordu; kendi­sinden başka kim senin onlarla ilgilenmeyeceği bel­liydi. Polisle karıs ın ın gelmemelerine ise sevinmişti Helen.

Mary O 'M eara 'n ın yan ına oturduğunda, kadın, "Ulu Tanrım , seninle İ r landaca konuşm ak zorunda değiliz, öyle değil mi?" dedi. "Az önce M artin 'e , okulda daha iyi dinleseydik keşke, diyordum. Tan­rım, bir tek sözcük bile kalm adı aklımda. 'An bhfuil cead ağam dul amach' , b ü tü n hatırlayabildiğim bu."1 İznin izle tu v a le te gidebilir m iyim öğretm enim ?

Page 27: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Helen, kendisinin de M a n d ac a konuşamadığını onların bilmesini istemediğini fark etti. Onlarla ye­mek yemeye razıydı, am a çaresizlik açısından onlar­la aynı kefeye konm aya razı değildi. Yeni gelenler olduğunu gördü. Gelenlerden biri, H u g h 'n u n arka­daşı C iaran Duffy idi, elinde bir körüklü gayda1 ku­tusu vardı. H u g h 'n u n arkadaşları içinde en çok on­dan hoşlanırdı Helen, en çok onun yan ında kendini ra h a t hissederdi. O nun da pek fazla İr landaca ko­nu ş tuğunu sanmıyordu, am a çok tan ınm ış bir gay­dacıydı, geldiğinde oradakilerden birkaçının dönüp adam a baktığını gördü. Helen onun çocuksu özgüve­ninden , dürüst, temiz yüzünden hoşlanıyordu. Hugh 'yu andırıyordu, am a ondan daha iri, daha ya­pılıydı. Hugh, C iaran Dufîy ile yanındakileri, H e­len 'in oturduğu masaya götürdü. Herkes el sıkıştı, H elen birkaç saniye içinde O 'M eara ların o umutsuz, soyutlanmış hava la rından sıyrıldıklarını ve yeni ge­lenlerle kaynaştık ların ı fark etti. H ugh masaya chilli con came, pilav ve sala ta bırakıp içkileri al­m aya gitti.

Helen, gelenler girsin diye açık bırakılmış olan sokak kapısını kapa tm ak üzere dışarı çıktığında, arazi parselleri gibi özenle her yere bırakılmış olan altılı b ira ku tu la r ın ı fark etti. Hugh asla böyle bir şey yapmaz, diye düşündü; böyle görgüsüz olmaz; zamanla, dedi kendi kendine, H u g h 'n u n arkadaşları yaşlandıkça ve gelir düzeyleri yükseldikçe onlar da değişirler.

Helen mutfağa döndüğünde, H u g h 'n u n kahve- rengi-yeşil gözlü arkadaşı geldi, H elen 'in karşısına dikildi.

"Yine mi sen," dedi Helen.1 İ r la n d a 'n ın kö rük lü gaydası ko ltuk a l tın d a ça lın ır, öbür gayda lara göre d ah a ufak am a d ah a karm aşık ve çok seslidir.

Page 28: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Tuvaletin nerede olduğunu arıyordum, efen­dim," dedi adam, taşralı taklidi yaparak.

"Burasıyla Terenure arasında bir yerde," dedi Helen. "Yo, şaka şaka, yukarıda, merdiveni çıkınca, bulursun."

"Tamam. Evinizde olmak bir zevk," diyerek git­ti adam.

Helen geri dönüp O 'M earaların yan ına oturdu. K arşısında o tu ran C ia ran Duffy, Helen 'le göz göze gelince göz kırptı, O 'M earaların ne tıyne tte insan­lar olduğunu anladım am a bir şey demeyeceğim der gibiydi. Helen de, ne düşündüğünü biliyorum derce- sine gülümsedi adama. Ciaran, H elen 'e bağırarak bir şeyler söyledi am a etrafta öyle bir gürü ltü vardı ki Helen onun ne dediğini anlayamadı.

Helen meyve salatasıyla kremayı getirmeden önce m asalardaki konukları saydı; otuz yedi kişiydi­ler; dört-beş kişinin daha gelmesini beklemişlerdi aslında; belki de, H u g h 'n u n dediği gibipw&'da olan­lar vardı. Pufe'ların k apanm a saati on bir buçuktu. Saat on bir olmuştu, H in tli çocuğu evine götürme zam anı gelmiş olabilir, diye düşündü Helen, çocu­ğun adını öğrenmeliydi. Çocuk C athal, M anus ve öteki çocuklarla birlikte gülüp duruyordu. Helen bir süre daha onların yan ına uğ ram am aya ka ra r verdi.

sfe

K onukların çoğu hâ lâ bahçedeki m asa larda otu­ru rla rken m utfak ta müzik başladı. Altılı bira pake­tin i getiren adam gitar çalıyordu, arkadaşı flüt, kot pantolonlu, beyaz bluzlu kadınsa keman. Yumuşak müzik yapıyorlardı, içlerinden gelircesine, neredey­se serbest bir çalışları vardı. Yoğun müzik yapmaya yönelseler, insanların buna bu ru n kıvıracaklarını, h a t t a alaya alacaklarını biliyordu Helen. Ekibi yö­

Page 29: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

neten flütçüydü, tempoyu o tu tuyordu; tuhaf, kendi­ni yineleyen bir canlılık vardı müzikte, çalanlar da canları istediği ya da birbirlerini m em nun etmek için çalıyorlarmış izlenimi veriyorlardı, sanki ne dinleyici peşindeydiler ne de kimseyi etkilemek isti­yorlardı.

insan la r yavaş yavaş sandalyeleri bahçeden içe­ri taşım aya başladılar; biri m utfaktaki büyük lam­bayı söndürdü, içerisi karanlık olmasın diye iki lambayı açık bıraktı; müziğe başka ka tı lan la r oldu: ikinci bir keman, bir mandolin, bir de akordeon. Hugh hâlâ şişeleri açıp bardakları doldurmakla meşguldü. Helen onun müzikten, loş m utfaktan, ko­nuklardan , içkiden hoşlandığını biliyordu. Bunlar H ugh 'ya doğup büyüdüğü yeri, Dublin 'de asla m üm ­kün olmayan, buradaki a rkadaşlar ın ın pek çoğu­nun , ya çok ilgisiz olduklarından ya tembelliklerin­den ya da her şeyi oluruna b ırak tık lar ından becere­meyeceği bir şeyi hatırlatıyordu.

Birden ortalık sessizleşti; bir kadın şarkı söyle­meye başlamıştı. Helen onu tanıyordu, eskiden er­kek ve kız kardeşiyle birlikte plak doldurmuş oldu­ğunu, yakın bir zam anda da, H u g h 'n u n defalarca dinlediği, H elen 'in de yavaş yavaş hoşlanmaya baş­ladığı bir solo CD doldurduğunu biliyordu. Helen kadına o akşam daha önce merdivende rastlamıştı, onun çekingen, dostça gülümsemesi akimdaydı. Şimdi kadın mutfağın dip duvarına yaslanmış, ken­dini zorlamadan, işini bilerek şarkı söylüyordu; din­leyiciler arasında saygıyı and ıran bir sessizlik oldu. Bu kadın halka şarkı söylemezdi pek, şarkı söyle­mesi istenmiş olsaydı -H elen kuralları biliyordu - bu öneriyi geri çevirir, bir başkasını önerir, karar ın ­dan dönmezdi. Müzik ara verdiğinde kadının sesi bir anda yükselivermişti. Helen onun ailesinin Do- negalli olduğunu biliyordu, am a Hugh onunla Dub­

Page 30: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

lin'de tanışmıştı. İrlandacayı Donegal aksanıyla ko­nuşuyordu, am a sesinin yükselip alçalışmdaki güç tüm üyle kendine özgüydü; Helen, O 'M earalarm bile kadın ı huşu içinde dinlediklerini görebiliyordu. Şar­kısını bitirip yerine oturunca, gülümsedi ve sanki yaptığı önemsiz bir şeymiş gibi içkisinden bir yu­dum aldı.

Müzik yeniden başladı, bu kez öncekinden daha hızlıydı; biri bir bodhrân1 çıkardı ortaya ve gözleri­ni kapatıp çalmaya başladı. Helen, O 'M earalarla birlikte kapıya giderken aklına Hintli çocuk gelince onu a ram ak için içeriye döndü. Çocuk m asaların çevresinde oynuyordu, Cathal, M anus ve parti bite­ne kadar kalm asına izin verilen bir başka çocuk da, onu kovalıyorlardı. Helen onların oyununu keser­ken, keşke bu çocuğun kalması için izin almış olsay­dım, dedi içinden.

Sokağın öteki ucundaki evine kadar çocukla bir­likte yürüdü.

"Annenle baban uyum am ışlar mıdır?" diye sor­du.

"Annem bekler," deyip gülümsedi çocuk. Helen, C athal ile M anus bu çocuk kadar kibar olabilecek­ler mi acaba, diye düşündü.

"Seni bu kadar geç bıraktığım için annen um a­rım beni suçlamaz."

"Hayır, sizi suçlamaz," dedi çocuk, ağırbaşlı bir tavırla.

*

Helen eve dönerken, sokak lam balarından yayı­lan soğuk sarı ışığa bulanm ış yola ve bahçelerin içi­ne ya da yolun kenarına park edilmiş arabalara -Nissanlar, Toyotalar, Ford F iesta lar- baktı; her ikiz ev birbirinin aynıydı, sakin yaşamı seçen insan-1 Keçi d erisinden yapılm a b ir tü r davul.

Page 31: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

lar için yapılmıştı. Bunu düşününce gülümsedi ve kendi evinin önünde durdu, tam o sırada farları gö­zünü alan bir taksi yaklaştı. Elinde bir elektrik fe­neriyle arabadan inen sürücüye baktı Helen.

"Brookfield Park Avenue'yu arıyoruz," dedi adam. "Brookfield'le ilgili ne varsa bulduk, bu cad­deyi bulamadık. Burası tam Vahşi Batı gibi." Elin­deki feneri kom şulardan b irin in bahçe kapısına t u t ­tu.

"Burası. Buldunuz," dedi Helen.Taksinin kapıları açıldı, dört yolcu indi, her bi­

r in in kolunun a ltında içi içki ku tusu dolu bir torba vardı. "Burasıymış," dedi içlerinden biri. Helen ge­lenlerin hiçbirini tan ıyam am ıştı.

"Bu Helen," dedi biri. "Deli gibi dönüp duruyor­duk."

"Sizi tanıdım ," dedi Helen. "Mick Joyce'sunuz. Bu saatte sokağa çıkar mıydınız siz?"

"Bekle de taks in in parasını ödeyeyim," dedi adam gülerek.

Taksi g ittik ten sonra Helen yeni gelen dört ko­nuğunu alıp içeri götürdü. Mick Joyce evlerine daha önce birçok kez gelmişti; avukattı, H u g h 'n u n okulu­n u n b ü tü n resmi işlemlerini o yürü tm üştü . Hugh onun, ü lkenin en iyi avukatı olduğunu söylüyordu, her num arayı bilirdi, ayrın tılar konusunda ustaydı; am a karanlık çökmeyegörsün -Helen, H u g h 'n u n bunları kaç kez, hem de aynı sözcükleri ku llanarak an lattığ ın ı duym uştu- her şeyi yapar, her yere gi­derdi, eğer orada bir şey yapıldığını bilse aynı gece Kerry'ye bile gidip dönerdi. Mick Joyce, belirgin bir Galway aksanıyla konuşuyordu.

"Evin han ım ı bu," dedi yanındakilere. Adam lar H elen 'in elini sıktılar. Tek tek tanıştırı lm adılar.

"Size yemek ayırdık," dedi Helen."Sen büyük kadınsın," dedi Mick.

Page 32: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Koridoru geçip mutfağa gitti, sanki evin sahi­biymiş ya da onur konuğuymuş gibi kapıda dikildi. Müzik bitince birkaç kişi bağırarak onu selamladı. Hugh, Mick'le yanındakilere içki verdi, sonra müzik yeniden başladı.

Helen, C iaran Duffy'nin, körüklü gaydasının boru ların ı tak m a k ta olduğunu gördü, birkaç kişi dikkatle onu izliyordu. Ağır ve zahmetli bir işti bu; Helen, C iaran 'ın bu hazırlıklarının, çalm akta olan müzisyenleri gölgede bıraktığını fark etti. Mick Joy- ce 'un bahçeye çıktığını, M anus 'u bulup om uzlarına o tu rt tuğunu , çocuğun k ah k ah a la r la gülüp bağırdı­ğını gördü; ikisi bahçede dolaşırlarken C athal ile ar­kadaşı da peşlerinden gittiler. Mick ne zam an evle­r ine gelse, gidip M anus'u bulduğunu, sanki özellikle onu görmeye gelmiş gibi davrandığını ha tır lad ı H e­len. M anus onu seviyordu; Hugh'nun arkadaşları içinde bir tek Mick'in adını anardı.

Gayda başlayınca Mick Joyce ile çocuklar içeri girdiler. Gidenler olmuştu, am a mutfak hâlâ yarı yarıya doluydu; mutfakta, daha önce kadın ın şarkı söylemesi sırasında oluşan tü rd e n bir sessizlik var­dı. Ç a lm ak ta olanlar çalgılarını bıraktılar; tam bir hiyerarşi dünyası, diye düşündü Helen, oradakilerin hiçbiri bu müzisyen kadar ü n lü değildi. Çalgıcının tekniğine, çalgıdan çıkan tekdüze nağmelere, sesin tu tu lu p bırakılışmdaki sezgiye duydukları büyük saygı ve derin bir ilgiyle adamı dinliyorlardı. Cat­hal ile M anus flüt dersi alıyorlardı; yere oturup -M anus, Mick Joyce'u hem en arkasındaki sandalye­ye o tu rtm uş tu - , C iaran Duffy'yi dikkatle dinlediler; oysa gece yarısı olmuştu, çocukların üç saat önce yatm ış olmaları gerekiyordu.

Helen yere oturdu, o akşam ilk kez gevşedi; ez­gilerin ve rit im lerin değiştiğini, hızlandığını fark etti, dokunup geçmeler, keyifli kıvrılışlar, dönüşler­le dolu tam bir virtüözite gösterisiydi. Odayı sigara

Page 33: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

dum anı kaplamıştı; b ira ku tu lar ıy la şişeler kül tab ­lası olarak kullanılıyordu. H er ta ra fta insanlar otu­ra rak ya da ayakta du ra rak müziği dinliyorlardı. H ugh sırtını duvara dayamıştı; Helen 'le göz göze ge­lince ona sırıttı.

Gayda susunca kalabalık dağılmaya başladı. Tam o sırada biri Mick Joyce'a henüz şarkı söyleme­din, diye seslendi, sen söylemezsen gecemiz eksik kalır.

"Şarkı söyleyemeyecek kadar sarhoşum," diye bağırdı Mick. Sonra ayağa kalktı, gitarlı adam la m andolin çalan arkadaşını işaret etti. "Sakın bana katılm aya kalkışmayın," dedi onlara. "Beni şaşırtır­sınız."

"Hani şarkı söyleyemeyecek kadar sarhoştun," dedi biri.

"Madem şarkı istiyorsunuz, şarkı söyleyece­ğim," dedi Mick.

'Bawn Kayalıkları 'm söylemeye başladı; bu kez H elen 'in daha önce duyduğundan daha yüksek çıkı­yordu sesi. Cathal ile M anus hâ lâ yerde oturuyor­lardı, adam ın tu tkuy la şarkı söylemesi onları büyü­lemişti; şarkının coşkusu Mick'in yüzünü parıldat - mıştı, sanki her an kavgaya başlayacak ya da da­m ar la r ın d a n biri patlayacaktı. Evden çıkmak üzere sokak kapısına varmış olan birkaç kişi dönüp geldi­ler, şark ın ın sonunu duym ak istiyorlardı:

İngiltere Kraliçesi bana gecikmeden yazabilse,Gençliğim geçmeden beni alaylardan birine yerleşirse,İrlanda'nın onuru için sabahtan akşama kadar savaşırdım,Ve bir daha asla Bawn Kayalıklarında saban sürmek için geri dönmezdim.

Page 34: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Şarkıyı bitirince M anus'u tu tu p havaya kaldır­dı, çocuk kulaklarını çekiştirince de kahkahay ı bas­tı. Hepinizi yine kandırdım dercesine H elen 'e baktı. Helen ona bir teneke kutu soğuk b ira getirdi; Mick kutuyu açıp ilk yudum u M anus 'a ik ram etti, am a çocuk içmek istemedi. M anus b iran ın tad ın d a n hoş­lanmıyordu. Cathal elini kaldırıp b ira istedi, Mick Joyce ona kutuyu verince de kafasını geriye atıp iç­ti. H elen 'in kendisini izlediğini gördü. Bir-iki yu­dum bira içmesine izin verildiğini biliyordu, am a yi­ne de annesin in nasıl bir tepki vereceğine emin ola­madı.

Kutuyu geri verirken, "O verdi bana," dedi."Sarhoş olacaksın," diyen Helen güldü. "Sabah

kalktığ ında başın ağrıyacak."

Helen bahçeye açılan kapıları kapa tt ı . Parti bit­mek üzereydi. H ugh 'nun , Mick Joyce 'un yalnızca bir tek şarkı bildiğini söylemiş olduğunu anımsa­yınca içi rahatlad ı. İki yandaki komşular, h a t t a so­kağın aşağısmdakiler bile onun şarkı söylemesini duyabilirlerdi. Mick Joyce 'un nasıl biri olduğunu düşündü: Çocuklardan bunca hoşlandığına göre ne­den kendi çocuğu yoktu ve nasıl oluyor da hem dav­ranışları hem de konuşmasıyla İ r la n d a 'n ın batısın­daymış gibi yapabiliyordu. O nun gibi biriyle evli ol­m an ın nasıl bir şey olacağını düşündü Helen - dü­zenle düzensizliğin bir karışımıydı adam, değişken­di. Helen dönüp H ugh İr landa dilinde bir şarkıya başlarken onu izledi; H u g h 'n u n sesi genizden geli­yordu, inceydi, am a aynı zam anda ta t l ı ve pürüzsüz­dü. Gözlerini kapamıştı. On kadar konuk kalmıştı, ikisi şarkıya katıldı, önce yavaştan, sonra daha yük­sek sesle. Helen öylece durup Hugh'yu düşündü: Ne

Deniz Fenerindeki Işık 33/3

Page 35: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

kadar uysal ve tutarlıydı, ne kadar alçakgönüllü ve dürüsttü . Ye -bu gibi an larda hep yaptığı gibi- ken­disini neden arzulamış olduğunu, kendi gibi mezi­yetli olmayan birine neden ihtiyaç duyduğunu dü­şündü; ansızın kendini ondan çok uzak hissetti. Hugh 'ya karşı koymak, onu kendinden uzakta tu t ­m ak için her gün, sürekli duyduğu dürtüyü H u g h 'n u n öğrenmesini asla istemiyordu, bu dü r tü ­n ü n üstesinden gelmek için verdiği, çoğu zaman da yenik çıktığı mücadeleyi bilmesini de.

H ugh bunu anlam aya çalışıyor, am a aynı za­m anda b u ndan ürküyordu da; çoğu zam an önemli bir şey yokmuş, H elen 'in aylık âdet günleriymiş ya da keyfi yokmuş gibi davranmayı başarıyordu. So­n u n d a geçecekti, Hugh bekleyecek, doğru ânı bu lun­ca Helen 'i kendine çekecekti; Helen de, yarı m ü te­şekkir durum da yanında yatacaktı, am a olanları H u g h 'n u n kasıtlı olarak yanlış anladığını da bile­cekti. Şarkının son dizesinde sesini yükselten ve söylediği sözcüklerin t ın ıs ına kapıldığı belli olan Hugh'yu izlerken, Hugh yerine bir başkası olsa için­deki durulm am ış ve güvensiz, ham bölgelerin üs tü ­nü örtmez, açığa çıkarırdı, diye düşündü.

Page 36: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

i k i

Helen erkenden uyandı, çok önemli bir şeyi ka­çırmış gibi tuhaf bir burukluk duyuyordu. Ağzının içi kupkuruydu. Yeniden uykuya dalamayacağını anladı, yattığı yerde partide olanları düşünmeye başladı. Heyecanlı bir olaydan sonra y a tm a zamanı gelen ya da tatsız bir iş yapm ak zorunda kalan bir çocuk gibi hissettiğini fark etti.

Saat sekizdi; yalnızca dört saat uyum uştu . Kalk­tı, yıkanıp giyindikten sonra pa rt in in artık ların ı te ­mizlemeye girişti; bulaşık makinesini doldurup bo­şaltıyor, içi çöp dolu siyah plastik to rbalar ın ağızla­rını bağlayıp arka kapının önüne bırakıyordu. Hugh göründüğünde işi neredeyse bitmişti. H ugh 'nun üze­rinde kısa bir şort ve bir tişört vardı.

"Bıraksaydın ben yapardım," dedi."Bitti zaten," dedi Helen, "sen bavulları topla."Hugh evyenin yanında duran H elen 'in yanına

gelip ona sarıldı."Seni özleyeceğim," dedi. "Sana söylemek istedi­

ğim şeyleri düşünüp duracağım am a sen yanım da olmayacaksın."

"Bölüm toplantısı ve okuldaki görüşmeler olma­saydı fikrimi değiştirebilirdim, am a şunun şurası bir hafta zaten," dedi Helen.

Page 37: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Gözlerini kapadı, dudakların ı H u g h 'n u n çıplak boynuna bastırdı. Uykusuzluk, H ugh 'ya karşı bir­den arzu duym asına yaram ıştı; onu okşamaya baş­layınca H ugh da H elen 'i usul usul öpmeye başladı. Helen gözlerini açtığında, mutfağın kapısında du­ran C a tha l 'ın dikkatle kendilerin i gözlemekte oldu­ğunu gördü. Gülümsedi, H ugh 'yu eliyle yavaşça itti.

"Cathal," dedi, "kahvaltın masada. Biz biraz ya­tacağız. H em en geliriz." H u g h 'n u n uyanmış erkekli­ğinin şo rtunun üzerinden belli olup olmadığını me­rak etti.

C a tha l hiçbir şey söylemedi, gözlerini onlardan ay ırm adan mutfak m asasına doğru gitti. Helen'le H ugh üst k a ta çıkıp ya tak odasına girdiler ve kapı­yı a rk a la r ın d an kapattılar.

"Zavallı Cathal," dedi Helen. "Um arım iyidir. Kavgaya tu tu şm u ş olsaydık herha lde daha kötü olurdu."

"Çok daha kötü," diyerek güldü Hugh, "çok da­ha kötü." (

Saat on birde çocukların bavulları a rabanın ba­gajında, H u g h 'n u n sırt çantası da a rka koltuktaydı. Helen yapacakları şeylerin listesini çıkarmıştı.

"Ballyshannon'dan geçerek gideceksiniz," dedi, "sakın kuzeye girmeyin."

"Peki efendim," dedi Hugh."M utlaka bir şey unu tm uşsunuzdur," dedi H e­

len."Sana veda öpücüğü vermeyi u n u ttuk ," dedi

Hugh."Hem şu Donegallilere de d ikkat edin," dedi H e­

len, "kurnazdırlar."Arka koltuktaki oğlanların emniyet kemerleri­

n in takılı olup olmadığını kontrol etti. M anus yola

Page 38: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

çıkmak için sabırsızlanıyordu. Annesine veda öpü­cüğü vermek istemedi. "Beklemekten sıkıldım," de­di.

Araba hareket ederken Helen onlara el salladı.

Eve doğru yürürken , önündeki bir-iki saatin özel olacağını biliyordu; boş, sessiz odaların ve Hugh, Cathal ve M a nus 'un a rka la r ında bıraktık ları ta t l ı enerjinin tad ın ı ve keyfini çıkarabileceği bir zam an olacaktı bu.

Öğle yemeğinden önce F ran k Mulvey'le oğlu m asalar la sandalyeleri götürm ek için geldiler. H ugh ile oğlanların Donegal'e gittiklerini öğrenince F ra n k başını sallayıp H elen 'e baktı: "Sizin için so­run olmayacak mı?" diye sordu.

"Merak etmeyin. Yalnızca birkaç günlüğüne gittiler."

"Benim hanım ," dedi Frank , "beni hiç gözünün önünden ayırmaz."

K apın ın önünde durup sonuncu m asan ın da kamyonete yüklenmesini izlerken sokağa giren be­yaz bir araba gördü Helen; içindeki adam sokaktaki evlere bakıyordu. F ran k 'le oğlu kam yonetin arka kapısını kapa tır la rken Helen önünden geçen araba­ya baktı.

"Buraları pek sakin," dedi F ra n k Mulvey, soka- ; ğa bak ına rak kam yonetin ön ko ltuğuna otururken.

"Siz bizi dün gece duymalıydınız," dedi Helen."Siz Dublinli değilsiniz, değil mi?" diye sordu

Frank."Yo, ben Wexfordluyum. Enniscorthy 'den," dedi

Helen."Wexford," dedi F rank , "yıllar önce motosikletle

Courtown'a giderdik."

Page 39: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Courtown'da Dublinli oğlanlar pek revaçtay­dı."

"Müthiştik, am a üzerinden kaç yıl geçti, siz doğ­m am ıştınız bile." Kapıyı kapa tt ı . Helen, F rank 'le oğlunun -çocuk hiç konuşm am ış tı- kemerlerini tak ­m aların ı seyretti. F ra n k giderken kornaya bastı.

Beyaz araba yolun sonunda geri dönmüş, H e­len 'e doğru geliyordu. Helen sü rücünün yol işareti aradığını fark etti. H e len 'in yan ına gelince adam camı indirdi.

"O'Dohertyleri arıyorum, elli beş num ara ," dedi adam.

"Burası," dedi Helen."Siz Helen misiniz?"Adam ın hem sabırsız hem de dostça bir havası

vardı, aynı zam anda resmiydi de; H elen 'in aklına adam ın iş arayan bir öğretm en olabileceği geldi, elinde referansları ve özgeçmişiyle H elen 'in evine gelmişti. Acaba adresi nereden buldu diye m erak et­ti Helen. Yüzü asıldı.

"Evet, ben Helen 'im ," dedi, soğuk soğuk."Bekleyin, arabayı park edeyim," dedi adam.Helen son iki haftayı öğretmenlerle iş görüşme­

si yaparak geçirmişti, bu tü r adam ları tanıdığını düşündü: kendini beğenmiş, özgüvenli, çenesini tu ­tam ayan , öğretmenler odasının baş belası, olabile­cek, sınıfta işe yaram ayacak bir tip. Helen adamı bahçe kapısında bekledi.

"Adım Paul," dedi adam. "Erkek kardeşinizin arkadaşıyım."

Helen bir şey söylemedi, adresini Declan 'dan alan bir öğretmenle karşı karşıya olabileceğini dü­şünüyordu hâlâ. Acaba Declan böyle bir şey yapar mı, diye düşündü, emin olamadı, D eclan 'ın arkadaş­la r ından biriyle karşılaşmayalı yıllar olmuştu.

Page 40: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"içeri girin, am a bir parti vermiştik, ortalık çok dağınık."

"Parti mi?" diye sordu adam. Sesi tu h a f ve yap­macıktı.

"Evet, öyle dedim - parti," dedi Helen, soğuk so­ğuk.

Adamı mutfağa götürüp oturdu. Hiçbir şey ik­ram etmedi. Adamın da oturacağını sanıyordu am a o ayakta durdu.

"Declan hastanede. St. Jam es Hastanesi 'nde. Buraya gelip size haber vermemi istedi."

Helen ayağa kalktı. "Çok özür dilerim. Ben si­zin iş a rayan bir öğretmen olduğunuzu sanmıştım."

"Hayır, benim işim var, sağ olun." Soğuk ko­nuşm a sırası adamdaydı.

"Kaza mı geçirdi? Yani, iyi mi şimdi?""Hayır, kaza geçirmedi, am a sizi görmek isti­

yor.""Ne kadard ır hastanede? Bağışlayın, adınız ne

demiştiniz?""Paul.""Paul," dedi Helen.Adam duraksadı. "Sizi görmek istediğini söyle­

di, işiniz olup olmadığını bilmiyorum am a sizi ara­bam la St. Jam es H astanes i 'ne götürebilirim."

"Şimdi mi görmek istiyor beni? Baksanıza, ciddi bir şey mi bu?"

Adam yine duraksadı."Yani, kendisi iyi mi?" diye sordu Helen."Onu bu sabah gördüm, iyi görünüyordu.""Sesiniz pek inandırıcı değil."H elen bu sözüne yanıt a lam ayınca başka soru

so rm ak tan vazgeçti. Saatine baktı, biri on geçiyor­du.

"Saat dörtte Marlborough Sokağı'nda, Eğitim Bölüm ü'nde top lan tım var."

Page 41: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Şimdi gelirseniz, saat dörtte Marlborough So- kağı'nda olabilirsiniz."

Helen adam ın başka soru gelmesini beklediğini fark etti.

"Tamam. Şimdi geliyorum," dedi Helen. "Ama hazır lanm ak için birkaç dakikaya ihtiyacım var."

Üst katta , lacivert tayyörüyle beyaz bluzunu gi­yerken -H ugh bu kılığına rahibe kılığı derdi- Paul' ün söyledikleriyle söylemediklerini aklından geçirdi. Declan 'ın önemli bir şeyi yok demek Paul için pek kolay olurdu aslında. Paul ortalığı velveleye vermek­ten ya da kötü haberden zevk alan biri olsaydı bile, yine de önemli bir şey olmadığını belli eden bir şey söyleyebilirdi. Bu sabah Declan'ı gördüm, durumu iyiydi derken belki de gerçekten ortada kötü bir şey yok demek istemişti. Helen banyodaki aynanın önün­de durup hafif bir makyaj yaptı. Ansızın içinde bir dürtü ya da bir özlem duydu, önce bunun ne olduğu­nu anlayamadı, am a sonra P au l 'ün eve gelmesinden önceki dakikalara, yarım saat önceye, Paul 'ün sıkıcı, ü rkü tücü varlığının henüz alt ka ttak i odada bulun­madığı zamana dönme arzusu olduğunu anladı.

Saçlarını fırçalayıp, boy aynasında kendine bak­tı, sonra gönülsüzce aşağı indi. Adamı m utfakta gö­rü r görmez ona karşı derin bir düşmanlıkla doldu içi, bu duygusunu denetim a ltında tu tm ası gerekti­ğini biliyordu.

Evrak çantasını ön odada buldu, içindeki kitap­ları boşalttı, yalnızca bir not defteriyle birkaç tü- kenmezkalem bıraktı. Alt ka ttak i pencereleri ka­pattı, telesekreteri açtı, an a h ta r la r ın ı alıp almadığı­nı kontrol etti, sonra da Paul'e hazır olduğunu söy­ledi.

Hiç konuşm adan R a th fa rnham 'dan geçip Tere- n u re 'a doğru yol aldılar. Helen, bir soru daha sorar­sa kuşkularını giderecek bilgiyi alacağını biliyordu.

Page 42: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Neler olduğunu bana anlatsanız iyi olacak," dedi adama.

"Declan AİDS. Çok hasta. Size söylemem için yolladı beni."

H elen 'in içinden gelen ilk şey, a rabadan fırla­m ak oldu, ilk trafik ışıklarına gelince a raban ın ka­pısını açmaya çalışacak, kaldırıma koşacaktı, gaze­te satıcısının dükkân ına giren ya da otobüs bekle- gyen biri olacaktı; şu anda arabadaki kadın olmasın da kim olursa olsundu.

"İsterseniz arabayı kenara çekebilirim," dedi Paul.

"Hayır, devam edin, ben iyiyim," dedi Helen. "Ne kadar zam andır hasta?"

"Uzunca bir zam an önce test pozitif çıktı, am a ancak son iki-üç yıldır hasta, oysa iyi görünüyordu. Geçen yıl çok kötüydü, am a toparladı. Göğsünde bir tüp var, sürekli mikrop kapıyor, bir gözünde sorun var, ayda bir kez de kemoterapi görüyor. Eskisine göre oldukça güçsüz düştü. Anneniz onu kaygılandı­rıyor. "

"Demek ona da söz etmedi?""Hayır. Her şeyi son dakikaya b ırakm aya karar

verdi, 'ka ra r verdi' doğru sözcük mü, bilemiyorum."Helen b ir kez daha, bundan sonra soracağı soru­

ya alacağı yanıtı göğüsleyemeyeceği duygusuna ka­pıldı. Keşke Pau l 'ü daha iyi tanıyor olsaydım da, 'son dakika' derken bunu öylesine mi, yoksa kasıtlı olarak mı söylediğini bilseydim, diye geçirdi için­den. D urum u düşündü: P au l 'ün b ü tü n sözleri ölçülü ve düşünülerek çıkmıştı ağzından; 'son dakika ' gibi bir sözü düşünmeden söylemiş olamazdı.

"Yani ölüyor mu?" diye sordu Helen."Bu kez işi oldukça güç.""Uzun süredir mi hastanede?""Girip çıkıyor, am a çoğunlukla kliniğe gidiyor."

Page 43: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Annem bana onun çok meşgul olduğunu söyle­mişti."

"Çalışmıyordu. Ayrıca sizinle ve annenizle kar­şılaşm aktan da kaçınıyordu."

"Neyle geçiniyordu?""Biriktirdiği parası vardı, ayrıca zam an zam an

çalışıyordu da.""Declan 'm bir erkek arkadaşı var mı, yani bir

eşi var mı?""Hayır," dedi Paul, kısaca."Yalnız mı yaşıyordu?""Hayır, arkadaşlarıyla kalıyordu. Yolculuklara

çıkıyordu bazen. Paskalya 'da Venedik'e gitti -biz- den iki kişi de gitti onun la- am a pek gücü yok. Bir hafta sonu Paris 'e gitmişti, am a orada çok has ta lan ­dı."

"O n ab ak m ak güç olmuş olmalı," dedi Helen."Hayır, asıl şimdi güç, çünkü daha zayıf şimdi,

has taneden de nefret ediyor, am a dünyan ın en iyi adamı."

"Peki neden bize söylemedi?"Clanbrassil Sokağı'nda trafiğin içinde durm uş­

lardı. Paul ona sertçe baktı."Çünkü bu n a dayanamazdı."Helen adam ın konuşm a biçiminden, onun ken­

disini bir yabancı olarak gördüğünü anladı, işin içi­ne katılması gereken uzak biriydi o. Declan, ailesi­n in yerine a rkadaşların ı koymuş, diye düşündü H e­len. Keşke beni de arkadaşı olarak görseydi, dedi kendi kendine.

Thom as Sokağı'ndan geçerlerken hiç konuşma­dılar. Helen P a u l 'ü n nasıl biri olduğunu hâ lâ anla­yam am ıştı - katı, gerçekçi biriyle bir başka şeyin, daha yumuşak, daha sevimli bir şeyin karışımıydı adam. Bira fabrikasını geçip sola döndüler, has tane­

Page 44: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

nin arazisine girdiler. Yan taraftaki bir park yerine gitti Paul.

"Declan'm sürekli göründüğü bir doktor ya da bir dan ışm an var mı?" diye sordu Helen, Paul ile b irlikte has tane b ina la r ından birine doğru yürürler­ken.

"Var, am a kadın bugün burada yoktur.""Kadın mı?""Evet, Louise. D an ışm anı o.""Declan ondan hoşlanıyor mu?""Hoşlanıyor, Louise iyi biri, am a uygun sözcük

'hoşlanm ak ' değil bence."Kabul bürosuna doğru yürürlerken Helen Paul'e

hayatın ı nasıl kazandığını sordu."Avrupa Komisyonu'nda çalışıyorum," dedi Paul.

"Şu sırada izinliyim."H as tanen in bu kanadı eskiydi, tavanları yük­

sek, duvarları parlak ve koridorları yankılıydı. Paul, D eclan 'm odasının nerede olduğunu söylemeden öne düşüp yol gösterdi. Helen, P au l 'ün ne zam an durup bir kapıyı açacağını ve kendisinin Declan'ı ne za­m an göreceğini hiç bilmiyordu. D aha bir saat önce kendi evinde, huzur içinde olduğu aklına gelince tu- hafoldu.

"Bir dakika, Paul." Adamı koridorda durdurdu. "Sana sormam gerek: G ünler mi söz konusu olan, hafta lar mı, yoksa aylar mı? N e durumdayız?"

"Bilmiyorum. Bunu ta h m in edemem."O nlar konuşurla rken boynunda bir stetoskop

asılı olan genç bir doktor yaklaştı."Bu onun kız kardeşi," dedi Paul. Doktor başıy­

la uzak tak i bir yeri gösterdi."Bir süre y an m a girmeyin," dedi. Düşünceli gö­

rünüyordu.Helen saatine baktı, ikiydi."Üç buçukta gitmesi gerek," dedi Paul.

Page 45: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Toplantıyı iptal edebilirim," dedi Helen."Burada bekleyin," dedi doktor. "Girip bir baka­

yım." Koridorun ucuna yürüyüp sağ taraftaki bir kapıyı usulca açtı.

"Benim bir adım var, biliyorsunuz," dedi Helen, Paul'e.

"Özür dilerim, doğru dürüst tan ış t ı rm am gere­kirdi sizi."

"Declan annem konusunda ne yapmayı düşünü­yor?"

"Ona sizin söylemenizi istiyor."Helen acı acı gülümsedi."Annemle ara sıra telefonda görüşürüm, am a

nerede o turduğunu tam olarak bilemiyorum. Yani, adresi var elimde am a oraya hiç gitmedim. Geçine­miyoruz. "

"Bütün bun ları biliyorum," dedi Paul, sabırsız­ca. Bir toplantıyı yönetir gibi çıkmıştı sesi.

"Ye?" diye sordu Helen."Gidip annenize an la tm anızı istiyor. Declan 'ın

arabasını alabilirsiniz. Park yerinde. A nah tarlar ı bende."

Doktor geri döndü, kendisiyle gelmelerini işaret etti onlara. "İkinizin birlikte yan ına girmesini isti­yor," dedi.

Oda loştu, am a Helen ya ta k ta ya tan Declan'ı seçebildi. Declan gözleriyle Helen'i izledi, ona gü­lümsedi. H elen 'in kendisini üç-dört ay önce son kez görmesinden bu yana zayıflamıştı, am a hasta gö­rünmüyordu.

"Paul," dedi Declan boğuk bir fısıltıyla, "camı açıp perdeleri de biraz kenara çekebilir misin?" Ya­ta k ta doğrulup oturm aya çabaladı.

Bir hemşire gelerek Declan 'ın ateşini ölçtü, de­receyi bir ka rtona yazıp gitti. Helen, Declan 'ın bur­n u n u n yan tarafında koyu renkli, çirkin bir yara ol­

Page 46: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

duğunu fark etti. Declan, Helen odada yokmuşçası­na Paul ile konuşmaya başladı:

"Onu nasıl buldun bakalım?""Kardeşini mi? M üthiş bir başrahibe olabilirdi,"

diyerek güldü Paul.Helen kıpırdam adan, konuşm adan duruyordu.

Gülümsemeye çabaladı, b ü tü n bun lar ın Declan için ne kadar güç olduğunu ak lından ç ıkarm am aya zor­ladı kendini. Elinden gelse Pau l 'ü boğardı.

"Ama ta t lı biri," dedi Paul."Hellie," dedi Declan. "Yaşlı han ım la ilgilene­

cek misin?""Onu görmek istiyor musun?""Evet.""Ne zaman?""Ne zaman gelebilirse. Büyükannem e de sen

söyler misin?" Gözlerini yumdu."Büyükannemle tan ışm aksın Paul," dedi. "O in­

sanın ciğerini okur. Gözünün yaşına bakmaz.""Sorun değil. Büyükannem e de giderim," dedi

Helen. "Ben hallederim, m erak etme. Hugh ile oğ­lan lar Donegal'deler."

"Biliyorum," dedi Declan."Nereden biliyorsun?""Arkadaşlarımdan biri dün geceki partinizdey-

di.""Kim?""Seamus Fleming. Hugh'yu tanıyor.""Nasıl biri?""Uzun boylu ve sıska. Güzel gözleri var. F lört­

çüdür," diye lafa karıştı Paul."G itar çalıyor mu?""Evet," dedi Declan."Eşcinsel mi?""Hem de nasıl," dedi Declan. Paul güldü. Dec­

lan gözlerini yumdu, a rkasına yaslandı ve sustu.

Page 47: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Helen sinirlenerek kaşlarını çattı. Bir süre üçü de konuşmadılar. Declan uyuyor gibiydi, am a sonra gözlerini açtı. "Bir şey ister misin?" diye sordu H e­len.

"Lucozade mi üzüm mü isterim diye soruyorsun değil mi? Yo, hiçbir şey istemiyorum."

"Bu benim için çok büyük bir şok Declan," dedi Helen.

Declan yeniden yumdu gözlerini, yanıt vermedi. Paul parm ağım dudaklarına götürüp başka bir şey söylememesini işaret etti Helen'e. Yatağın iki ya­n ın d an birbirlerine baktılar.

"Hellie, her şey için özür diliyorum," dedi Dec­lan, gözlerini açmadan.

H astaneden ayrılmadan önce doktorla bir kez daha görüştüler. Helen, P a u l 'ü n doktora ne kadar dostça davrandığını, ne kadar samimi olduğunu fark etti. Doktor, danışm anın -o da kadına Louise diyordu- ertesi gün sabah tan akşam a kadar orada olacağını, Helen'le annesini hangi saatte isterlerse kabul edebileceğini söyledi.

"Bütün bun lar ın gerçekten olduğuna," dedi H e­len dışarı çıktıklarında, "kendimi inand ırm am gere­kiyor. Hepiniz bunu doğal karşılar gibisiniz, am a gerçek şu ki Declan içeride ölüyor ve ben de gidip bunu annem e söylemek zorundayım."

"Hiç kimse doğal karşılamıyor," dedi Paul, so­ğuk bir sesle.

Helen ile birlikte yeni h a s tan en in önündeki park yerine yürüdü. D eclan 'm arabasının kapısını açtı -h u rd a bir beyaz M azda- ve an ah ta r la r ı H e ­len'e verdi. "Daha önce böyle bir a raba kullandınız mı?" diye sordu.

Page 48: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Baş edeceğime eminim.""Yarın hem en hem en b ü tü n gün bu rada olaca­

ğım," dedi Paul, "ama size ev num aram ı da vere­yim, şuraya yazdım. Hem bence aslında Declan 'ın hastanede kalm asına gerek yok. İçine yeniden bir tüp sokulması gerekecek, sanırım yarın sabah er­kenden yapılır bu. Ondan sonra da herhalde başka bir şey yapılmayacak Declan'a, yalnızca gözleyecek­ler. Hastaneye girmek kolay da, bu adam ları çık­m ak için ikna etmek bayağı güç. Annenizle siz, Dec- lan 'ı bir günlüğüne de olsa has taneden çıkarm ak is­tediğinizi söyleseniz Louise sizi dinlerdi."

"Yarın en önemli şey, annem ," dedi Helen."Yo, bir dakika," dedi Paul. "En önemli şey,

Declan; anneniz değil. O has tane odasında içi kara­rıyor, bu yüzden bu, ufak bir ayrıntı değil. En önce gelen şey."

"Yanlışımı düzelttiğiniz için sağ olun," dedi He­len.

Arabaya binip kapıyı kapattı, Paul ile konuşa­bilmek için camı aşağı indirdi. "Her şey için size gerçekten m innetta rım ," dedi. Sesinin, gerçekten m inne tta rm ış gibi ç ıkm asına çalıştı, daha önce düş­m anca bir ses tonuyla konuştuğu için pişmandı.

"Tamam," dedi Paul ve başını yana çevirdi. Bir şey söyleyecek gibi olduysa da kendini tu t tu . H e­len'e bakarken yüzünün ifadesi neredeyse düşman- caydı. "Görüşürüz," dedi.

Helen m otoru çalıştırdı, h as tanen in bahçesin­den çıkıp kent merkezine yöneldi. Marlborough So- kağı'nda bir park yeri buldu, çantasın ı arabadan alıp parkometreye para a ttı, Eğitim Bölüm ü'nün re­sepsiyonuna doğru yürümeye başladı.

Page 49: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

E rken gelmişti, o turup beklemeye başladı. Şim­di Hugh burada olsaydı, beni zorla eve götürürdü, diye düşündü. Keşke a rabada beni bekliyor olsaydı ve benim le birlikte Wexford'a gelseydi, dedi kendi kendine. Hugh, Donegal'e varmış olmalıydı, çocuk­ları annesin in evine yerleştiriyordu herhalde. Yola ç ıkm adan önce Helen ona telefon edecekti. Düşünce­leri o radan oraya gidiyor, kocasını, çocukları ve ka­tılm ak üzere olduğu toplantıyı düşünüyordu; kafası­nı meşgul eden şeyin ne olduğu üzerinde dikkatin i hiç toplayamadığını fark etti; bu şey, bir düşteki ka­ran lık bir gölge gibiydi, sonra somutlaştı, belirgin­leşti: Declan, hastane , annesi. H elen 'i üzen ya da kaygılandıran şeyler çoğunlukla çözümlenebilecek ya da gelip geçici şeyler olurdu; am a bu durum, H e­len için yeni bir şeydi -z ihn in in işte bu yüzden bu sorundan uzak durm aya çalıştığına inanıyordu- ge­lip geçici bir şey değildi bu, olsa olsa kötüleşebilirdi. B undan k u r tu lm ak için her şeyi yapabileceğini fark etti.

Öbür okulların m üdürle r inden de gelen olunca bir hadem e herkesi alıp yukarı çıkardı.

"Bakan geldi," dedi adam, "toplantı başlam a­dan hepinizle tan ışm ak istiyor."

Bir yıl önce, Bakan, H elen 'in okulundaki yeni fen labora tuvarlarm ı açmak üzere gelmişti, açılış­ta n sonra H elen 'in bürosunda bir saa tten fazla kal­mış, ona sorular sorup dikkatle dinlemişti.

Helen salona girdiğinde içeride birkaç devlet m em uru gördü, onları tanıyordu, içlerinden biriyle hiç anlaşamazdı. B akan 'ın ziyareti nedeniyle şimdi hepsi de nazikleşmiş, kuzu gibi olmuşlardı. Bakan içeri girene kadar içerdekiler birbiriyle tokalaşıp havadan sudan konuştu.

"Bakan, hepinizle değişik zam anlarda tanışmış olduğunu söyledi, am a ben sizleri yine de kendisine

Page 50: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

tanıtacağım ." Bunları söyleyen, en kıdemli m em ur olan Jo h n Oakley'di.

Bakan kendisine takd im edilen herkesi ayrı ay­rı selamladı, sonra nazikçe o turm aların ı istedi. Ken­disi ayakta duruyordu.

"Hepiniz hoş geldiniz," diyerek konuşmaya baş­ladı. "Çok meşgul olduğunuzu, tatile çıkacağınızı bi­liyorum, bugün buraya geldiğiniz için hepinize teşek­kür ederim. Resmi bir toplantı değil bu. B ununla bir­likte toplantı sonunda bir rapor yazılacaktır, raporu burada bu lunan Jo h n Oakley yazacak ve Noel'e ka­dar bitirmiş olacaktır. Bizim sizi buraya özellikle ça­ğırmamızın nedeni, her birinizin okulunun, başkala­r ın ın geri kaldığı belli bir alanda öne çıkmış olması­dır. En çok akla gelenler, hem öğretmenlerin hem de öğrencilerin devamsızlığı -H elen O 'D oherty 'n in oku­lunda hem öğrencilerin hem öğretmenlerin devamsız­lık ya da mazeret izni a lm a oranı aranızda en düşük olanıdır-; Avrupa dilleri - Sister bu konuda olağa­nüstü sonuçlar almakta, özellikle de yaşayan diller­de; kızlar fizik ve ileri m atem atik derslerinde çok iyi dürümdalar, Clonmel'deki George Fitzm aurice 'in okulu bu konuda çok başarılı. Bunlar birkaç örnek, bizim amacımız b u n u n nasıl başarıldığını öğrenmek ve başka yerlerde de uygulamak. Yazılı rapor ver­mek istiyorsanız, elbette yazın, am a Noel'e kadar ya­pılacak bu resmi olmayan top lan tılardan birkaçına katılın lütfen. Özel düşünceleriniz ya da kaygılarınız varsa bana gelebileceğinizi biliyorsunuz; ya doğru­dan gelin bana ya da John Oakley aracı olsun, kapı­mız size her zaman açık. Şimdilik söyleyeceklerim bu kadar. Hepinize teşekkür ederim, sizi çalışmanızla baş başa bırakıyorum."

Bakan herkese gülümsedi ve m em u rla rd an bi­riyle kısaca konuştu. Salondan çıkarken Helen'le göz göze geldi.

Deniz Fenerindeki Işık 49/4

Page 51: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Sizinle görüşmek istiyordum," dedi ona. "Oku­lunuza geldiğimde bana Enniscorthyli olduğunuzu ve babanızın da öğretmen olduğunu söylediğinizi ha tı r ­lıyorum. Oraya Mercy M anastır ı 'na gittiğimde sizin hakkınızda başka şeyler de duydum. Rahibeler bana eski öğrencilerinden birinin Dublin'deki bir okulda m üdürlük yaptığını, kızlık soyadınızın Breen olduğu­nu ve babanızın da Michael Breen olduğunu an la t tı ­lar. Babanızı iyi tam rdım . Avrupalı Öğretmenler Birliği İ r landa K olu 'nun kurduğu ilk komitede onun­la birlikteydik."

"Babam öleli yirmi yıl oldu," dedi Helen, "onu hatırlayacağınızı sanmıyordum."

"Büyük bir kayıptı Helen," dedi Bakan. "Çok küçüktün , belki hatır layam azsın am a baban zeki ve işine bağlı biriydi, en iyilerdendi. Yaşasaydı seninle gurur duyardı Helen."

Bakan 'ın sesi öylesine dostça ve içtendi, öylesi­ne açık sözlülükle konuşuyordu ki Helen bir şeyler söylemek, onun la biraz daha konuşm ak istedi, an ­cak Bakan, H elen 'in elini sıkıp y an ın d an ayrıldı, öteki okul m üdürle r inden biriyle konuşm aya başla­dı.

Helen, B akan 'ın salondan ayrılmasını bekleyip J o h n Oakley'in yan ın a gitti.

"Gitmem gerekiyor," dedi, "kalamayacağım. Si­ze raporum u yollarım, sonra görüşürüz."

"Yarım saatçik olsun kalsaydınız.""Kalamam.""Bakan 'ın söylediği bir şey yüzünden mi?" diye

sordu adam kuşkuyla."Wexford'a gitmem gerekiyor," dedi Helen, "sizi

ararım."Koridorda yürürken ağlamaya başladı. Kuca­

ğında dosyalarla bir kapıdan ç ıkm akta olan bir gö­revli ona şaşkınlıkla baktı. Helen merdivenlerden

Page 52: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

inip giriş holüne ulaştı, o radan da dışarıya çıkıp arabaya gitti. Kendim topar layana kadar arabada oturdu, sonra da Ballinteer 'e, evine gitmek üzere akşam trafiğine karıştı.

Saat yedide Wexford'a doğru yola koyulmuştu. H ugh 'ya telefon ettiğinde, kocası a rabaya atlayıp Dublin 'e gelmek istemişti; kuzenlerini, deniz kıyısı­nı ve büyükbabalarım görünce çocuklar benim var­lığımı u n u t tu la r bile, demişti. H em en arabaya atla­yıp gelmeyi önermiş, am a Helen bunu kabul etme­miş, Wexford'a yalnız g itm ek istiyorum, yarın sana telefon ederim, demişti.

Helen, Seamus Flem ing 'den söz edince, Hugh, onun Donegal'e ne zam an gideceksin diye sorduğu­nu hatır lad ı; am a H ugh onun D eclan 'm arkadaşı ol­duğunu bilmiyordu, h a t t a eşcinsel olduğunu da bil­miyordu.

"Bizim bir şey bilmediğimizi bile bile partiye gelmiş olduğu düşüncesi çok rahatsız ediyor beni," dedi Helen.

"Declan bize bir şey an la tm am asın ı tem bihle­miş olmalı," dedi Hugh.

H elen arabayı güneye doğru sürerken hava aç­m aya başladı. Declan 'm arabası eskiydi, otoyolun dışında kalan daracık yollarda kimseyi sollamama- ya d ikkat etti Helen. Z am an zam an düşte araba kul- lam yorm uş duygusuna kapılıyordu, uyan ınca bile hâ lâ gördüğünüzü sandığınız düşlerden birini görü­yordu sanki; am a şimdi, R a thnew 'den geçip Ark- low'a doğru giderken Helen uyanık olduğunu bili­

Page 53: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

yordu. Hava aydınlıktı, mavi gökyüzünün uzakla­r ında beyaz bulu tlar küm elenm işti. Annesine ne söyleyeceğini henüz hiç düşünm em işti Helen. Wex- ford'da ya da Dublin 'de b irlikte geçirecekleri zama­nı zihninde can landırm aya başladığında, bu konuş­m ad an kur tu lm ak için ne m üm künse yapabileceği­n in farkına vardı. Çeşitli çözümler bulm aya çalıştı.

Wexford'a varınca bir otelde oda tu tm ayı ve an­nesini görmeye ertesi sabah gitmeyi düşündü önce, am a tam olarak ne yapacağını, Gorey'e giden yolda, Inch 'de Toss Byrne 'm yerinde du runca buldu. Bu gece Wexford'a gitmeyecekti. B unun yerine büyü­kannesin in yaşadığı deniz kıyısındaki Cush 'a gide­cek ve du rum u önce ona an la tacak tı . Geceyi orada geçirecekti; annesine nasıl anlatılacağını büyükan­nesi bilirdi.

Lokantaya girerken açlık tan midesinin kazındı­ğının farkına vardı. D ah a önce b u rad a hiç durm a­mıştı, Yirmi Dört Saat Yemek Servisi tabelasını fark etmişti, ancak her m asada eksiksiz bir yemek listesi görmek Helen 'i şaşırttı. Tezgâhta bir süre bekledi, b ir in in gelip kendisine m utfak kapandı de­mesini bekliyordu, am a bir garson yaklaşıp siparişi­ni aldı, yemeğini m asasına getireceğini söyledi. Adam ın aksanında ve ses to n u n d a Wexford'a özgü bir şey vardı, hafif çekingen bir dostluk ve dürüst­lük; H elen 'in u n u tm u ş olduğu, şimdi hatırladığı bir şeydi bu, m asasına gidip o tu ru rken bu düşünce içini rah a t la t t ı . Keyfini hiçbir şeyin yerine getirmeyece­ğini düşünm üştü , oysa garsonun yarım gülümseyişi neredeyse neşelendirmişti onu. Ancak Helen, keyfi­ni asıl yerine getirenin, annesiyle karşılaşmayı er­telemesi olduğunu biliyordu.

Page 54: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Büyükannesi Dora Devereux, C ush 'tak i kayalı­ğın yakınında, eskiden pansiyon olan evinde tek ba­şına yaşıyordu. Seksenine yaklaşmıştı, gözlerinin zayıflaması ve huysuzluk krizleri bir yana, sağlığı oldukça yerindeydi. Helen onu gözünde canlandırdı: U zun boynunu ve uzun, ince yüzünü, arkaya t a r a ­nıp topuz yapılmış kır saçlarını, kalın camlı gözlü­ğünü, ince, kemikli bileklerini düşündü; yüzünün ifadesi uyanık, meraklı, dikkatliydi, rüzgârın yö­nündeki her değişikliğe ve mahalledeki he r habere uyum sağlardı. Birkaç hafta önce yaptık ları ve ko­nudan konuya a tladıkları bir telefon görüşmesinde büyükannesinin , üç arsayı tanesi 15.000 sterlinden sattığını haber verişini ha tır lay ınca kendi kendine gülümsedi Helen. Arsaları H elen 'in annesine hiç danışm adan sattığını söylemişti, küstahça. Helen 'de bir m üttefik ya' da dost bulmayı u m an bir suikastçı gibi konuşmuştu.

Helen büyükannesine, annem le geçinemiyor musun, diye sormuştu. Yaşlı kadın, yan ıt vermek yerine, H elen 'in babası öldüğünde kendisin in H e­len 'in annesine ne kadar iyi davrandığını, onu nasıl avutup yatıştırm ış olduğunu, sabaha kadar onunla birlikte o turduğunu, aynı odada yattığını anlatıp durm uştu . Karşılığında ne aldım ki, demişti büyü­kannesi Helen'e. Helen yan ıt vermeyince de şaşır­mış, h a t t a gücenir gibi olmuştu.

Helen, Gorey'den geçip sola saparak kıyı şeridi boyunca ilerlemeye başladığında büyükannesine böyle, kötü haberle gidip yardım is tem enin her na­sılsa kolay olacağını düşündü. Annesine yaklaşm ak­sa o kadar kolay olmayacaktı. Blackwater 'dan ge­çerken, ona bu olayı a n la tm a n ın nasıl bir şey olaca­ğını bir tü r lü kafasında canlandıram adı. Annesine duyduğu ve b ü tün yaşam ını k a ra r ta n derin öfkeyi hâ lâ silip a tam adığını anladı; uzunca bir süre, bu

Page 55: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

konuyu bir daha düşünm ek zorunda kalmayacağını um m uştu .

Hentbol sahasının yan ından sapınca bambaşka bir ülkeye girmiş gibi oldu. İlk bir-iki kilometre bo­yunca hiç ev yoktu, sonra, o rm ana sapar sapmaz, bir köşede yeni bir bungalov çıktı karşısına. Helen derin bir hüzün duyuyordu, daha önce içini kapla­mış olan uyarılar ın ve şok duygusunun yerini şimdi bu hüzün almıştı. Bu duyguyla baş edebilirdi; bu duygu korku barındırm ıyordu. Yolun ansızın yük­selmesi, sonra da b a tm a k ta olan yaz güneşinde ışıl ışıl yanan denizin görünmesi işini kolaylaştırdı. Duyduğu hüzün gözlerini yaşla doldurdu; kesin bi­çimde hissetti: B ü tün b u n la r yok olacak ve Declan bunları bir daha asla görmeyecekti, bu yollarda bir daha asla yürümeyecekti; tıpkı H e len 'in babası gibi; çok geçmeden her ikisi de birer anı olacaklar, bu anı da zam anla silinip gidecekti.

Yaşlı J u l ia Dempsey'in son günlerini geçirdiği toprak kulübe yıkıntısının y an ından geçerken baba­sının ö lüm ünden önceki, b u rada çocukluklarını ge­çirdikleri ve kendilerin i nelerin beklediğini bilme­dikleri yıllara dönm ek için neler vermeyeceğini dü­şündü.

Büyükannesinin bahçe kapısının önünde araba­yı durdurdu , el frenini çekti ve kontağı kapattı. Bü­yükannesi kapıya çıktı, gölgede durm asına karşın elini gözlerine siper etmişti.

Helen a rabadan inip onun y a n m a giderken bü­yükannesi, "Demek geldin Helen," dedi.

Helen büyükannesin i haya tında hiç öpmemişti ya da onunla tokalaşmamıştı; bu yüzden yaşlı kadı­na yaklaşırken ne yapacağını bilemiyordu.

Page 56: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Büyükanne, böyle dam dan düşer gibi geldiğim için özür dilerim."

"Ah, ne güzel bir sürpriz bu Helen, ne hoş bir sürpriz!"

Büyükannesi H elen 'in yüzünü inceledi, sonra da acaba başkası da geldi mi dercesine bahçe kapısı­na bir göz attı. Arkasını dönüp eve girdi. M utfakta­ki büyük, eski Aga ocak yanıyordu, mutfak sıcaktı. Helen içeriye girince iki kedi dolabın üzerine sıçra­yıp -geçen yıl, bu iki kedinin sürekli olarak dolabın tepesinden odayı gözetlemeleri Cathal ile M anus'u pek şaşır tm ıştı- Helen 'i kuşku dolu gözlerle süzme­ye başladılar.

"Helen, çay var, istersen bir şeyler de kızartabi­lirim."

"Yo, büyükanne, çay yeter. Gelirken yolda ye­mek yedim."

B üyükannesinin uygun zamanı kolladığını, hiç­bir şey sorm adan H elen 'in kendisine neler olduğunu an la tm asın ı beklediğini fark etti.

"Büyükanne, sana çok kötü bir haberim var."Büyükannesi döndü, iki elini de bir şey ararca-

sma önlüğünün ceplerine soktu. "Biliyorum Helen. Seni görür görmez anlam ıştım bunu."

Helen ona olanları an la t ırken büyükannesi ayakta dikildi. Söylenenleri öyle dikkatle dinlemişti ki H elen sözlerini bitirdiğinde, ağzından çıkmış olan sözcükleri büyükannesi teker teker yineleyebi- lirmiş duygusuna kapıldı. H elen 'in u n u t tu ğ u bir şey vardı: Mutfağın köşesinde kocam an bir televizyon duruyordu, büyükannesi hem İngiliz hem de İrlanda kana lla r ın ı izleyebiliyordu. Belgeselleri ve gece si­nem alar ın ı seyreder, güncel konuları iyi bilirim di­ye övünürdü. AİDS 'in ne olduğunu biliyordu, tedavi çare lerin in arandığını ve hastalığın uzun sürdüğü­nü de. "Yapılacak hiçbir şey yok, Helen," dedi. "Hiç­

Page 57: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

bir şey yapılamaz. Yıllar önce baban kanserken de böyleydi. Doktorların elinden bir şey gelmemişti. Zavallı Declan daha haya tın ın baharında."

"Annemi ne yapacağım?" diye sordu Helen."Sabah olunca Wexford'a gidersin ve haberi ona

alıştıra alıştıra verirsin Helen. Bırak bu gece uyu­sun. Bir m üddet geceleri pek uyuyamayacak."

Büyükannesi çay hazırlayıp bir tabağa bisküvi koydu. Helen 'in karşısına oturdu. Hava henüz ka- rarm am ıştı, Helen, sahile inmek, büyükannesinin yoğun ilgisinden uzaklaşmak için dayanılmaz bir is­tek duydu içinde.

"Yatağını yapayım," dedi büyükannesi. "Geçen yaz gelmenizden bu yana o odada kalan olmadı. An­nen gece yatısına kalmaz, zaten epeydir de buraya gelmedi."

"Aranız bozuldu mu?" diye sordu Helen."Yo, pek sayılmaz. H âlâ beni Wexford'a taş ın­

m aya ikna edeceğini sanıyor. Ya bu ra la rda düşüp bacağını k ırarsan ne olacak, diye sordu bana. Arsa­ları sattığıma göre artık bol param var, dedim ona; kanaryaotu dolu şu eski tarlayı. Annene hiçbir za­m an fikir sormadım ya da danışmadım. Buna bozu­luyordu, am a artık u n u t tu . Olanları unutm ayı, geri­de bırakmayı iyi bilir. Ona hiç sorm adan eve kalori­fer de koydurdum. Gel de sana göstereyim."

Ayağa kalktı, Helen onun peşinden eski yemek odasına gitti. Büyükannesi yeni beyaz radyatörü gösterdi Helen'e, sonra da içlerinde demir karyola­larla çarşafsız şilteler duran ve yemek odasından geçilen iki yatak odasının kapıların ı açtı. Bu iki odada da radyatör vardı.

"Bütün eve koydurdum, a rka tarafta da koca­m an bir yakıt deposu var. Bir de derin dondurucu satın aldım, böylece hiçbir eksiğim kalmadı. Bunlar yapılırken annen çıkageldi ve evin çökeceğini söyle­

Page 58: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

di. Wexford'da benim için her şeyi hazırlamış oldu­ğunu söyledi. 'Şuna şaşıyorum ki Lily,' dedim anne ­ne, 'ben senden yalnızca otuz kilometre uzak ta otu­ruyorum, senin koskoca bir a raban var; am a b u rn u ­nu çevirip benimle ilgilenmiyorsun bile. Şimdi eli­me para geçtiğini öğrenince beni arayıp sormaya başlam an tuhaf değil mi?' Ah, öyle bir köpürdü ki. Bu dediğim nisan ayında, Paskalya'da oldu, sonra onu mayıs sonuna kadar görmedim. O zam an bana bunu getirdi." Ö nlüğünün cebinden bir cep telefonu çıkardı. Küçücük bir hayvanmış gibi sol avucunda tu tuyordu telefonu. "Annene evde telefon istemedi­ğimi söyledim. Başıma dert olurdu, bu yüzden bu te ­lefonu cebimde taşıyorum, am a kapalı, hiç kullan­mıyorum. "

"Ama büyükanne, pa ra konusunda söyledikle­rinde ciddi değildin herhalde."

"Değildim Helen, am a annen in beni kente ta ­şınmaya zorlamasını ancak böyle engelleyebilirdim. Ah, öfkeden köpürdü. Sana anlattığımı bilse daha da fazla köpürür. Tanrı yardımcısı olsun, onun dü­şünecek başka şeyleri var şimdi."

Büyükanne pencereye gidip perdenin aralığın­dan dışarı baktı.

"Bu yıl sahile kolay inilebiliyor mu büyükan­ne?" diye sordu Helen.

"Evet, Helen, yokuşa basam aklar yaptılar ve bun lar sağlam kaldı, en aşağısı dışında, orası kireçli ve çamurlu."

"Sahile inmek istiyorum, fazla kalm am, biraz düşünm em gerek, bugün bitmek bilmedi benim için."

"Sen in Helen, ben de yatağını yapayım, hem şu arabayı avluya sokarsan içim raha t edecek, yoksa rüyam da onun kayalıktan aşağı yuvarlandığını gö­rürüm ."

Page 59: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Hemen dönerim."

3fS

Güneşin son güçlü ışınları evin arkasındaki t e ­penin ü s tünden görülebiliyordu. Hava sakindi, az sonra inecek gece henüz kendini belli etmiyordu. Helen büyükannesin in yan ında kendini sağalmış ve sarılıp sarm alanm ış hissediyordu, am a öte yandan büyükannesin in hiçbir şeyden rahatsız olmayacağı­nı iddia etmeye çalışmasının n u m a ra olduğunun farkındaydı; aslında öm ür boyu en kötüyü bekleyip bu kö tü n ü n gerçekleşmesini izlemenin yarattığ ı bir katılık da vardı büyükannesin in tu tu m u n d a .

Helen dar yolda ilerlerken ta t lı b ir mavilikteki ufku görüyordu yalnızca, bu ışıkta denizin nasıl gö­rüneceğini gözünde canlandıram adı. Kayalığın ucu­na geldiğinde aşağıdaki denizi gördü: Maviydi, açık­larda lacivert ve yeşil köpükler vardı. Deniz sakin­di, dalgalar hışırtıyla kırılarak, sahile yumuşacık dökülüyorlardı. Yolun bitiminde parm aklık yoktu; a rabalar kolaylıkla ileriye gidebilir, killi ve kireçli to p rak tan aşağıdaki kum luğa yuvarlanabilirlerdi. Ancak buraya yabancı gelmezdi, yazın bile pek ge­len olmazdı.

Helen basam akları buldu, sahile inmeye başla­dı. İlk bölüm kolaydı, am a çok geçmeden dikkatli inmek zorunda kaldı, o tların köklerine ve yaprakla­r ına tu tunuyor, pek başaram asa da çamurlu, kireçli toprağa basm am aya çalışıyordu. Son bölümü koşa­rak inmek zorunda kaldı; eskiden de böyleydi zaten, yokuşun dibindeki kum lar hep gevşek olurdu.

D ar sahil şeridinde durdu; üşüm üştü . Orada, ka3' ahğın kuy tusunda du ru rken sanki hava daha da karanlık , daha da soğuktu; sanki haz iran sonu değil de ağustos sonuydu. Bir deniz kuşu sürüsü durgun

Page 60: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

suların bir karış ü s tü n d e n geçti. H er bir dalga kıyı­ya vururken , sanki kırılm ayacakm ış da kıyıya dö­külüp sonra yeniden geri çekilecekmiş gibi görünü­yordu; ancak her seferinde o kaçınılmaz yükseliş ve bükülüş yineleniyor, belli belirsiz bir ses duyuluyor­du, Helen 'e göre kendisiyle hiçbir ilgisi olmayan, bildiği hiçbir şeyle bağlantısı olmayan bir ses, bir dalganın sessizce sahile vu ruşunun sesiydi bu.

Burayla Keatinglerin evinin arasında erozyon durm uştu ya da yavaşlamıştı. Nedenini kimse bil­miyordu. Yıllar önce, büyükannesin in evi her an ka­yıp denize düşecek sanılırdı, tıpkı Mike Red- m ond 'un evinin ve Keatinglerin m üştem ila t ın ın düştüğü gibi. Şimdi Keatinglerin eski beyaz evi de denize kayıyordu, am a büyükannesin in eviyle deniz a ras ında hâ lâ bir ev vardı.

Erozyon durm uştu , am a Helen şimdi dikkatlice bakınca kayalığın her tabakas ından incecik kum ta ­ne le r in in döküldüğünü görebiliyordu, sanki görün­mez bir rüzgâr esiyordu ya da toprak ağır ağır, dü­zenli bir biçimde gevşiyordu. Helen, Raven Bur- nu 'y la Rosslare L im anı 'n ı görmek amacıyla güneye doğru bakarken hava henüz oldukça aydınlıktı. Sa­hilde yürüdüğü şerit dara lm aya başladı, zemindeki taş la r çoğaldı; Helen, yerinden oynamış taş la ra çar­pan, onları hareket e tt iren , birbirine çarp tıran ve sonra geri çekilen dalgaların sesini dinledi. Ke­a ting lerin evine doğru yü rü rken yan taraftaki sun­d u rm an ın kırmızı galvanizli sacının bir parçasın ın kopmuş olduğunu gördü; üzerinden yol yol eski du­var kâğıtları sarkan çıplak duvarlar rüzgâra açıktı; çok geçmeden duvarlar da yıkılacak, orada bir za­m an la r bir tepe ve tepen in yamacında, kayalığın ol­dukça gerisinde beyaz bir ev olduğunu ha tır layan üç-beş kişi kalacaktı.

Page 61: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Eyalet meclisi, kayalığa a l t tan destek olsun di­ye buraya iri kaya parçaları yerleştirtmişti, am a bun lar ın bir yararı olmuyordu. Helen arkasına dön­düğünde, C ush 'tan Parle 's Gap'e ve Knocknasillo- gue 'a kadar olan kıyı şeridinin tıpkı on ya da on beş yıl önceki gibi olduğunu gördü, sanki zam an dur­m uştu . Renkler koyulaşmaya, gece inmeye başladı. Eskiden Mike R edm ond 'un evinin bu lunduğu yarık­ta n yukarı yürüyecekti, oradan da patika lar ı izleye­rek büyükannesin in evinin yolunu tu tab il ir ya da daha kolay olacaksa u ç u ru m u n ken a r ın d an yürüye­bilirdi.

G özünün ucuyla bir şey fark etmişti, dönünce yine gördü aynı şeyi; u zak tan deniz feneri göz kırpı­yordu: Tuskar Rock. D urup bir kez daha baktı fene­re, bir daha yanıp sönmesini bekledi, am a oldukça geç parladı fenerin ışığı, H elen yeniden beklemeye koyulurken gecenin ritm i başladı.

Yürümeye devam etti, artık neyle yüz yüze ol­duğunu biliyordu. Dublin 'deki Declan'ı gözünün önüne getirdi, küçük has tane odasında, korkarak, tek başına, kendisini bekleyen uzun geceyi karşıla­yan D eclan 'a neler olduğunu m erak ediyor, korku­yordu. Bunu gözünün önüne getirmesi pek kolay de­ğildi Helen'in, düşünmeye başlar başlamaz b undan vazgeçti, onun yerine D eclan 'm arabayla buraya geldiğini hayal etti, yaklaşan a raban ın sesini duy­duğunu, arabayı yola saparken gördüğünü hayal et­ti; D eclan 'm büyükannesine, H elen 'in asla elinden gelmeyecek biçimde yağcılık edebildiğini biliyordu. Hiç kimse onunla Declan gibi konuşamazdı; Declan büyükannesin in önyargılarını paylaşırmış gibi ya­par, onunla alay etse bile kadın buna hiç aldırmaz­dı. Declan bu rada olsa, büyükannesin in kendisine kaloriferi ve cep telefonunu göstermesinden hoşla- nırdı. Ne söyleyeceğini de bilirdi.

Page 62: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Mike Redm ondlarin evinin bulunduğu yerden t ı rm a n m a k kolay oldu, büyükannesin in evinin önündeki yola çıkan basam akları t ı r m a n m a k ta n da­ha kolaydı. Helen yıkık evin içinden geçti, ön duvar çoktan denizi boylamıştı. H âlâ yerinde d u ran eski şömineyle arka duvara baktı, sonra uç ta durup Tus- kar 'dak i ışığın bir daha yanıp sönmesini bekledi. Bu yükseklikte du ru rken ışık, daha parlak, daha güçlü görünüyordu. Helen çiy yağdığını hissedebili­yordu, dönüp büyükannesin in evine doğru giderken uzak lardan bir yerden sığırların sesleri duyuldu.

Page 63: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik
Page 64: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

• •uç

Yatak rahatsızdı, sen te tik çarşafların da yıllar­dır kullanılm am ış olduğunu hissetti Helen. Evin pansiyon olarak kullanıldığı günlerden kalm a her­halde, diye düşündü; dokununca ele incecik, nere­deyse kaygan geliyorlardı. Şilte göçüktü. Helen öy­lesine yorgundu ki y a ta r ya tm az uyum uştu , am a bir-iki saat sonra uyandı, önce nerede olduğunu an ­layamadı, elini uzatıp lam ba aradı, hangi evde oldu­ğunu çıkartamıyordu, aynı zam anda tuhaf, yakıcı bir susuzluk da duyuyordu. Sonra nerede olduğunu, oraya nasıl geldiğini ha tır lad ı. Başını yastığa bırak­tı ve b ü tü n bun lar ın olmasına nasıl izin verdim, di­ye düşündü. Önce gelip geceyi bu rada geçirmek iyi bir fikirmiş gibi gelmişti ona, ama, Tuskar 'ın ışığı perdelerden sızıp yatağ ın yan ındak i duvarı yalar­ken, odanın içi böyle küf ve nem kokarken uyuya- mayacağmı hiç hesaplamam ıştı.

Y atak tan kalkıp m utfağa gitti, bir sürahiye su doldurup yatak odasına götürdü. O danın yer m u­şambası yırtılmış, duvar kâğıdı yer yer sökülmüş, tavan ın badanası pul pul kalkmıştı; pırıl pırıl mo­dern radya tö rün varlığı odayı daha da kirli ve iç ka­rartıcı gösteriyordu. Helen eski, fitilli ya tak örtüsü­nü kaldırınca, ba ttan iyen in lekeli olduğunu gördü. K endini yorgun ve uykusuz hissetmiyordu. Ürperdi.

Page 65: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Odadaki koku daha da keskinleşmişti, ekşi ekşiydi, H elen 'i Declan 'la birlikte bu evde yaşadıkları gün­lere geri götüren de en çok bu koku oldu.

Burası H elen 'in odasıydı, Declan 'ınki onun ar- kasmdaydı. Ama çok geçmeden D eclan 'm yatağı da bu odaya getirilmişti. Helen, demir yatağın çekiçle­nerek sökülmesini hatırlıyordu, bir de ikisi orada dikilip seyrederlerken bunca sorun çıkardıkları için neler hissetmiş olduklarını.

Declan korkuyordu. Yerde h a n ta l h an ta l oraya buraya koşuşturan siyah böceklerden korkuyordu, üzerlerine basarsa içlerindeki b ü tü n o kanlı şeyle­rin ayaklarına bulaşm asından korkuyordu. K aran ­lıktan, soğuktan korkuyordu, dedesiyle büyükanne­sinin üst k a t ta n duyulan ve alt k a ttak i odalarda yank ılan ır gibi olan ha reke tle r inden korkuyordu. O günlerde sözü hiç edilmeyen bir başka korkusu da­ha olduğunu biliyordu Helen: Annesiyle babasının bir daha asla geri dönmeyecekleri, iki kardeşin bu evde kalacakları, yaşadıkları bu günlerin ve gecele­r in -o sırada Helen on bir, Declan da sekiz yaşın­daydı-, çok geçmeden sona erecek bir a ra bölüm de­ğil, tüm yaşamları olacağı korkusu.

Helen b u n u n nasıl başladığını hatırlıyordu. N o­el'den hem en sonra olmalıydı, belki de ocak başıydı, ilkokuldaki son yılıydı. Eve gelip okul çantasını ka­p ın ın iç tarafına b ırak t ık tan sonra annesiyle babası­nı a rka odada bulduğu günü hatırlıyordu, daha önce hiç görmediği bir biçimde ayakta duruyorlardı. Her ikisi de şöminenin üzerinde asılı olan aynaya bakı­yorlardı, H elen 'in odaya girdiğini gördüler am a dö­nüp bakmadılar. Annesi konuştu. Sesi değişikti, yu­m uşaktı, rica eder gibiydi.

Page 66: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Helen," dedi, "babanın test y ap tırm ak için Dublin 'e gitmesi gerekecek."

Annesiyle babası bir Helen'e bakıyorlardı, bir birbirlerine. Helen de onlara baktı; sanki ayna her an flaş gibi parlayacak ve fotoğraflarını çekecekti. H elen 'in belleğinde bu dakikalar -babasının durgun gülümsemesi, annesin in yum uşak sesi-, onların Dublin 'deki Lafayette 'te çekilen düğün fotoğrafıyla birbirine karışıyordu. Aynanın önündeki bu sahne­n in yalnızca birkaç dakika, h a t ta daha da kısa sür­müş olabileceğine emindi Helen, annesiyle babası­n ın bir bakışm a ve şu cümleye yetecek kadar: 'H e­len, babanın test y ap tırm ak için Dublin 'e gitmesi gerekiyor'; belki başka bir şey söylenmemişti bile. Hangisi olursa olsun, babasını bundan sonra gördü­ğünü hatır lam ıyordu. Onu aynı akşam, h a t t a ertesi gün bile görmüş olabilirdi, bunu biliyordu, am a son­raki görüşlerine ilişkin bir tek anısı yoktu, bir tek anısı bile.

O güne ait son anısı, St. John 'dak i Rahibe Co- lum b 'un gelip kap ın ın eşiğinde dikilmesiydi; içeri girmek istememişti. Helen kapın ın eşiğinde fısıldaş- malar, alçak sesli konuşm alar olduğunu, sonra da rah iben in gittiğini anımsıyordu.

"St. John 'dak i rahibeler bu gece kilisede kutsal ku tuya vuracaklar," demişti annesi.

Bunu kime söylemişti? Helen birin in b u n u n ne an lam a geldiğini sorduğunu hatırlıyordu; annesi bu n u n rahibelerin pek ender yaptıkları bir şey oldu­ğunu, içlerinden b irin in m ih raba yaklaşıp kutuya eliyle vuracağını, b u n u n da T an r ı 'd an özel bir dilek­te bu lunm ak a n lam ın a geldiğini söylemişti.

O akşam a ilişkin öteki anısı çok berrak tı . Dec­lan içeri girdiğinde Helen yukarıda, ya tak odasm-1 M ih rab ın a lt ta ra fın d a k u tsan m ış ekm eğin sak land ığ ı özel ku tu .

D en iz F e n e r in d e k i Iş ık 65/5

Page 67: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

daydı. Declan ona, anne le rin in de Dublin 'e gideceği­ni söylemişti.

"Peki biz ne olacağız?" diye sorm uştu Helen."Biz büyükannem e gideceğiz. Bavulumuzu top­

lamalıyız. Annem kalın şeyler a lm anı istedi."Helen aşağı indi. Annesi mutfaktaydı."Kaç günlüğüne gideceğiz? Okulum uz ne ola­

cak?""Babanız hasta," dedi annesi."Bize onun Dublin 'e test yap tırm ak için gidece­

ğini söylememiş miydin?""Yatağımın a lt ında bir bavul var. Onu alabilir­

sin," dedi annesi. "Okul k itap ların ı da al."B ütün bu n la r ın gerçekten olup olmadığını dü­

şündü Helen, yanıtsız b ırakılan sorular, kendisin­den uzaklaşan, kopan annesi. Ertesi sabah, F ia n n a Fâil'de babalarıyla birlikte çalışan Aidan Larkin ço­cukları alıp arabayla Cush 'a götürm üştü. D ah a son­ra da Doktor Flood anneleriyle babaların ı Dublin 'e götürecekti. Annesiyle babası o sabah evdeydiler herhalde, Declan 'la ve Helen'le konuşm uş olmalı­lardı, am a H elen 'in bu n a ilişkin hiçbir anısı yoktu; hatırladığı, yalnızca araba yolculuğu ve C ush 'a va­rışlarıydı. C ush 'ta yaşayan dedesiyle büyükannesi­n in telefonu yoktu; ani gelişlerinin onlara nasıl ha­ber verilmiş olduğunu Helen bilmiyordu. Yine de, daha önce yalnız yaz tatil lerinde ya da pansiyonun dolu olmadığı yaz başlarında gelmiş oldukları bu ev­de bekleniyorlardı. Helen o eve kışın gittiklerini hiç hatırlamıyordu. Bu yüzden, duvarlardaki nem leke­lerini, mutfak dışında her yerde duyulan nem koku­sunu, kapıların a l t ından giren havayı ve denizden gelen sert rüzgârı ilk kez fark ediyordu.

Deniz ancak yirmi-otuz m etre kadar uzaktaydı, am a b ü tü n o aylar boyunca -ocakla tem m uz arası- Helen denizi, kayan ın tepesinden ancak bir-iki kez

Page 68: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

görmüştü; aşağılardaki o kargaşayı, kayalığın yüzü­ne vurup patlayan dalgaları da. Helen, dedesiyle bü­yükannesin in deniz yokmuş gibi davrandıkların ı hatırlıyordu. Büyükannesi, C ush 'ta yaşadığı onca yıl, sahile neredeyse hiç inmemişti. İkisi de denizle ilgilenmiyorlardı. Helen ile Declan da ilgilenmeme- yi öğrendiler.

İlk ta r t ışm a yemek yüzünden çıktı. Declan tost ekmeğinden başkasını yemezdi, bu da aile içinde bir tü r şaka haline gelmişti. Ancak C ush 'ta tost ekmeği yoktu, yalnızca esmer ekmekle büyükannesin in pi­şirdiği sodalı ekmek vardı, bir de Blackwater'dan satın aldıkları, sert kabuklu beyaz somun ekmek. D eclan 'm yemediği başka şeyler de vardı: kabak ya

f da şalgam, havuç ya da soğan, y u m u rta ya da pey­nir. Tam anlamıyla ta k ın t ı haline getirmişti bunu,

i b ü tü n yemekleri incelerdi; başka evlere gidildiğinde de, yiyeceklerin kendi dam ak tad ın a uygun olup ol­m adığına bakardı; yemek dışındaki konu larda her­kesin hoşuna gitmeye çalışır, istediğini hep koparır­dı.

Pazar günleri C ush 'a giderlerken annesi Declan için sandviç hazırlardı, uzun kalacakları zam an da kendi yiyeceklerini getirip orada pişirirdi. Ama Dec­lan büyükannelerin in b u n d a n hoşlanm adığının far­kındaydı.

"Hoşlandığın için yemek yemezsin, yaşamak için yersin, yemeğin amacı budur," derdi büyükan­nesi.

Enniscorthy 'den C ush 'a giderlerken yol boyun­ca D ec lan 'm yemeklerden, orada olacaklardan baş­ka bir şey düşünmediğini biliyordu Helen. G ün orta­sındaki ilk yemek, güveçti; büyükannesi kocaman bir kepçeyle dört tabağa güveç doldurdu, sonra da m asan ın ortasına bir tabak pa ta tes koydu. Dedesi kasketini çıkarttı, o turup dua etti. Helen, Declan 'a

Page 69: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

susması, hiçbir şey yapm am ası için işaret etti. Dec­lan için iki pa ta tes in kabukların ı soydu, çocuk da onları ezip ağır ağır yemeye başladı. Am a güvece elini sürmedi. Dedesi, Irish Independent gazetesini okudu ve pek konuşmadı. Büyükannesi ortalıkta do­lanıyordu -m asaya pek o tu rm azd ı- ve o ilk gün, bü­yükanne avluya çıktığında Helen, D eclan 'ın tabağı­nı aldı, büyükannesin in tavuk la ra vereceği yemek art ık la rın ı koyduğu çöp k u tu su n a boşalttı. Sonra da tabağı yine D eclan 'ın önüne koydu, Declan şaşkın şaşkın oturakaldı, gülümsememeye çalışıyordu. Ne dedesi ne de büyükannesi hiçbir şeyin farkına var­madılar.

Çay saati geldiğinde H elen büyükannesine sof­rayı k u rm a k ta yardım etti. Çayda esmer ekmek, ka­lın dilimlenmiş beyaz ekmek ve haşlanm ış y um urta vardı. Y um urta lar kaynar sudan çıkarılırken Dec­lan mutfağa girdi.

"Bunlar taze yum urta ," dedi büyükannesi, "kentte yediklerinize benzemez."

"Iıh," dedi Declan."Declan y u m u rta yemez," dedi Helen."O da ne demek!" dedi büyükannesi. "Şu anne ­

nizin çektiğine bakın. Fazla yüz veriyor."İşte savaş böyle başladı, her gün kopan savaş.

Declan ekmek k ırın tı la r ın ı ceplerine doldurur, H e­len çöp k u tu su n a uzanırdı; bazen de çıkış yolu bula­mazlardı, Declan soğanları, havuçları, kabağı ya da şalgamları tabağın ın k e n a r ın a iter, yemek istemez, büyükanneleriyse onları yiyene kadar m asadan kalkm asına izin vermez, am a çocuk ağlamaya baş­lar başlamaz da ısrarından vazgeçerdi.

"Onları yiyemez büyükanne, yerse midesi bula­nır," derdi Helen.

"Karşılık verme Helen.""Karşılık vermiyorum."

Page 70: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Büyükanneleri her ikisini Blackwater'daki iki sınıflı okula gönderm ekten söz etmeye başlar başla­maz Helen m utfaktaki m asada bir sınıf kurdu ve günün büyük bölüm ünde, iki yemek a ras ında Dec- lan 'la birlikte k i tap la r ından ders çalıştılar; Helen öğretmen rolündeydi. Okulu, büyükannelerinden uzak d u rm a n ın bir yolu olarak gördüler; sonunda kadın yemek odasına çocuklar için gazyağlı bir ısıtı­cı yerleştirdi ve kendisi de huzur içinde radyosunu dinleyebildi. Büyükanneleri tepelerine dikilmeye başladığında çocuklar hem en m atem atik , î r lan d aca ya da ondalıkları çalışıyorlardı; çoğu kez aynı ders­leri üst üste işliyorlardı; derslerinin büyük bir dik­kat gerektirdiği num aras ı yapıyorlar ve büyükanne­leri odaya girdiğinde başlarını kaldırıp bakmıyor­lardı. D ec lan 'm k i tap la r ın ın rasgele bir sayfasını açıyorlar, çoktan bitirm iş olduğu derslerin üzerin­den geçiyorlar ya da yepyeni bölümlere başlıyorlar am a bun ları tam olarak an lam ıyorlar ya da b itirm i­yorlardı. Canları sıkıldığında gülüşüyorlar, fısılda- şıyorlar ya da iskambil oynuyorlardı.

Anneleri büyükannelerine kısa m ek tup la r yazı­yor, hiçbir haber olmadığını söylüyor, tes t le r in ya­pıldığını, dua la r edildiğini anlatıyor, Helen 'le Dec­lan 'm büyükannelerine fazla yük olmadığını um du­ğunu ekliyordu. Anneleri R a th m in es ' ta kuzeniyle karıs ın ın yan ında kalıyordu, Breeli Bolger ailesin- dendi kuzeni, onlar da büyükanneye saygılarını yol- luyorlardı. B abalarından söz edilmiyordu.

Helen'le Declan karyolalardan b irin in a lt ında bir ku tu oyun bu ldular ve uzun, karan lık gecelerde Ludo, Yılanlar ve Merdivenler oynayarak eğlendi­ler. Helen ayağına uygun bir çift çizme buldu, bü­yükbabasıyla birlikte sık sık dışarı çıktı, sağılacak inekleri alıp getirdi ya da büyükbabası geçsin diye kapıları açıp kapadı. D ec lan 'm çizmesi yoktu; avlu­

Page 71: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

daki ve yoldaki çam urdan nefret ediyor, pek sık dı­şarı çıkmıyordu, çıkınca da öğleden sonra oluyordu bu; odanın içi yapışkan bir sıcaklıkla dolunca yor­gun ve sinirli oluyordu. Orada geçirdikleri o ilk ay­larda baş başa kaldıklarında evlerinden de annele­rinden de baba la rından da söz etmezlerdi çocuklar, orada ne kadar ka lacaklarından da. Bu konulardan söz açmadan akşamı etmek için stratejiler geliştirir­lerdi.

Zamanla, büyükanneleri Helen 'e yetişkin, Dec- lan 'a da çocuk muamelesi etmeye başladı; oysa, He­len koruyucu rolünde kalsa da, Declan ile birbirleri­ne akran gibi davranmayı sürdürüyorlardı. Geldik­lerinin ilk ya da ikinci haftasında, Helen büyükba­basıyla tartış tı ; çocukların o evde kaldıkları aylar boyunca büyükbabaları hiç bu kadar konuşmamıştı. Gazetede F ia n n a Fail hakk ında bir şey okuyordu -kendisi Fine Gael'in üyesiydi, Blackwater'da onlar güçlüydü-, Helen 'le büyükanneye dönüp, "Bunlar bir gangster sürüsü," dedi, "gözü dönm üş haydutlar. Liam Cosgrave onları yola getirmesini bilir."

"Jack Lynch gangster de değil, eli kanlı haydut da," dedi Helen.

"Ötekiler öyle öyleyse," dedi büyükbabası. "Ba­na kalsa Charlie Haughey'i asardım. Gangster o bok herif."

"Sözlerine dikkat et," dedi büyükanne."Ama liderleri Jack Lynch," dedi Helen."Ah, senin kime kulak verdiğini biliyorum," de­

di büyükbabası. "Lily'nin kızının böyle küçük bir F ian n a Fâil'ci olacağı aklımıza gelir miydi?"

"Hem Irish Independent gazetesi, F ine Gael pro­pagandasından başka bir şey yapmıyor," dedi H e­len.

"Propaganda mı? Bu sözcüğü nereden öğren­din?"70

Page 72: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Ah, Helen her sözcüğü bilir," dedi büyükanne."Sen dua etmeyi öğren," dedi büyükbabası, son­

ra da gazetesine geri döndü."Aferin kızım, lafın a lt ında kalmıyorsun artık,"

dedi sonradan büyükannesi, dedesi odadan çıkınca.O günden sonra, büyükbabası Helen 'in televiz­

yonda haberleri izlemesine izin verdi, birkaç hafta sonra da bir cumartesi gecesi de Helen, kendi evle- r indeyken annesiyle babasının, izlemesine asla izin vermedikleri Gece Yarısı Şovunu izlemesine izin verileceğini anladı; evdeyken bir tek kez izin veril­mişti, o da Kaçak 'taki Komiser Gerard konuk ola­rak şova katıldığında; Helen 'e seslenip aşağı inebi­leceğini söylemişlerdi. Şimdi Cush 'taki mutfakta, ko ltuk lardan birinde otururken, haberler sona er­dikten ve reklamlar da b itt ik ten sonra, şovun müzi­ği başlayıp Gay Byrne ekranda göründüğünde, aca­ba benim burada olduğumu u n u t tu la r mı diye me­rak ediyordu.

"Helen'e uygun olmayan bir şey gösterirlerse, doğru yatağına gider," dedi büyükannesi.

Helen, program için yavaş yavaş yapılan hazır­lıkları hatırlıyordu; büyükannesi b ü tün ev işlerinin bitmiş olmasına dikkat ederdi. Çay fincanlarıyla bisküviler bir tepsiye dizilir, program a ara verildi­ğinde ısıtıcının üzerine o tu rtu lm ak üzere çaydanlık doldurulurdu. Büyükannesi o programı çok seviyor­du, onu izleyen günlerde H elen 'in program konukla­rı ve tar t ışm aları hakk ında konuşmasını da; Helen de b u n u n farkındaydı.

Büyükbaba ise, program dan hiç hoşlanmıyor, kafasına yatm ayan bir şey söylenecek olursa kendi kendine homurdanıyordu.

O aylar boyunca, hakların ı isteyen kadınların ya da kiliseyle anlaşmazlığa düşen bir rahibin prog­

Page 73: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ram a çıkmadığı bir cumartesi geçmediğini ha tır l ı­yordu Helen.

Büyükannesi, paneldeki kad ın ları görünce, "A, bak kim çıktı, şuna bak, saçına bak!" diye bağırırdı.

Büyükannesi d u rm adan konuşurdu , am a bu yo­rum ları genellikle söylenenler karşıs ında duyduğu şoku ya da şaşkınlığı belir ten sözcükler olurdu ya da konukların dış görünüm leri üzerine konuşurdu. Am a bazen, kadın hak ları ya da siyaset konuşuldu­ğunda, yum ruğunu var gücüyle koltuğa indirir, dile getirilen bir düşünceye yüzde yüz katıldığını bağıra bağıra söylerdi. "Haklı kadın, baş tan sona haklı!" diye kükrerdi.

Ara verilip müzik ça lınm asından hiç hoşlan- mazdı büyükanne ya da ek rana yazarların, film oyuncularının, ingilizlerin çıkm asından. Bunlar bir sürü fıkra anla tır la rd ı; büyükanneyse ta r t ışm a din­lemek istiyordu, eğlenmek değil. D in konusu ta r t ı ­şıldığındaysa sessiz ve gergin olurdu, rahibeleri, ra ­hipleri ya da konuyla ilgili laik kişileri göz ucuyla seyrederdi. Bu tü r ta r t ışm a la r sırasında, büyükba­baları bir-iki kez televizyonu kapam ak la tehd it et­mişti, am a hiçbir zam an yapm am ıştı bunu. Program bitene kadar üçü de yatmazdı; kimi zaman, eskiden rahibe olan bir kadın, P a p a 'n ın yetkileri konusunda kuşkuların ı dile getirdiğinde ya da bir öğrenci lideri İrlandalI kardinalleri ya da eğitim sistemini eleştir­diğinde program ın bitmesi gece yarısını bulurdu. Gebelikten ko runm a ve boşanma, düzenli olarak ta r t ış ı lan konulardı; büyükannesiyle büyükbabası m ahcup bir sessizlik içinde izlerlerdi bunu; Helen'i b ir tek kez yatm aya göndermekle korkutm uşlardı, o da program a çıkan bir kadın, İrlandalI evli çiftlerin çoğunun, h a t t a yıllardır evli o lan ların bile birbirini hiçbir zaman çıplak görmediğini söylediğinde ol­muştu.

Page 74: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Aa, Tanrı yardımcımız olsun!" demişti büyü­kannesi.

Gece Yarısı Şovunda, onları en tedirgin eden bölüm, cinsellik ya da din konusundaki ta r t ışm a la r değildi. O rta yaşlı, gözlüklü, saçları perm alı, k ırmı­zı elbiseli bir Amerikalı kadın ın p rogram a çıktığı akşam tedirgin olmuşlardı. K adın ölülerle bağlantı kurabileceğini söylemişti. Aslında 'ölü' sözcüğünü ku llanm am ıştı, am a öbür dünyaya göçen insanlar­dan söz etmişti, 'öteki t a r a f t a bu lu n an la rd an . Gay Byrne kad ına inanm ış gibi sorular sormuştu.

"Hiç böyle saçmalık duydunuz mu?" demişti bü­yükannesi. "Böyle berbat bir şey duydunuz mu?"

Kadın, yan ında Gay Byrne ile stüdyodaki seyir­cilerin önünde duruyordu. Elinde mikrofon vardı ve seyircilerin arasındaki insanları eliyle işaret ediyor­du.

"Evet, şuradaki kadın," demişti. "Sizin için güç­lü mesajlar alıyorum. Bir tek kız kardeşiniz var, öy­le değil mi?" ,

Seyircilerin arasındaki kadın başıyla bunu doğ­rulamıştı.

"Ve kardeşiniz hasta, değil mi?"K adın yine başını sallamıştı. t Ai"Şu anda mesajı açık olarak alamıyorum, siz

ikiz misiniz ya da yaşlarınız birbirine çok yakın mı?"

"Yaşlarımız çok yakın.""Siz küçükken, h a s ta la n a n sizdiniz, değil mi?""Evet, doğru.""Acaba anneniz olabilir mi bu, canım, anneniz

olabilir mi? Sizi korum ak istediğini biliyorum, kız kardeşiniz için kaygılanıyor, am a her şey yolunda

şimdi, anneniz ikinizi de kolluyor."Helen 'le büyükannesi ve dedesi gösteriyi izler­

lerken m utfak ta kimse konuşmuyordu. Gece Yarısı Şovundaki kadın bir başka kişiye geçti.

Page 75: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Yine güçlü sinyaller alıyorum," dedi o kadına. "Bebekken ölen ya da öldürülen küçük bir oğlunuz var mıydı?"

"Hayır," dedi kadın."Güçlü sinyaller alıyorum. Genç yaşta ölen er­

kek kardeşiniz var mıydı?""Evet, vardı," dedi kadın."O sizi hâ lâ koruyor, sizin güçlü biri olduğunu­

zu biliyor; yeni b ir eve taşındınız, değil mi?""Evet," dedi kadın."Anneniz sizin yanınızda mı oturuyor?""Oturuyordu, am a artık oturmuyor.""Eh, kardeşiniz anneniz için tasalanıyor, bu de­

ğişikliğin iyi amaçlı yapıldığını biliyor, am a yine de tasalanıyor. B ununla ne demek istediğini anladığı­nızı sanıyorum."

K adın başıyla doğruladı."Şimdi başkasıyla konuşacağım. Önemli bir şey

var. Burada Grace adında biri var mı?"Yanıt gelmedi."Burada Grace adında biri var mı? Soyadı da

olabilir."Bir el kalktı. "Be m soyadım Grace," dedi ada­

m ın biri."Adınız?""Jack.""Jack," dedi kadın, "önemli bir k a ra r arifesinde

olduğunuzu sanıyorum. Size çok yakın olan biri var. Jack, bu kişiyle aranızda çok yakın bağlar var. Her gün düşündüğünüz biri bu, günde birkaç kez düşün­düğünüz biri. Sanırım kim olduğunu biliyorsunuz."

Jack başıyla doğruladı."Gitmemeniz gerektiğini söylüyor o kadın. Me­

saj bu, çok açık. Am a başka bir şey daha var, sizin için çok önemli olan bir ilişki var. Bu konuda k a ra r­sızsınız, am a o kadın bu konuda sizi r a h a t b ırakm ak 74

Page 76: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

istiyor, sizi hâ lâ sevdiğini söylüyor, sizi koruduğu­nu, kolladığını söylüyor."

Reklam lar başladığında H elen 'in büyükannesi yerinden kalkmadı. Televizyonun sesini kısması için H elen 'e işaret etti.

"Bu kad ına m ektup yazabilir misin?" dedi."Bana kalırsa posta havalesi ekle," dedi büyük­

babası."Kiminle bağlantı ku rm ak istiyorsun, büyükan­

ne?""Ah, Helen, kız kardeşim Statia ile bağlantı

ku rm ak isterdim, verem den ölen Daniel ad ında bir de erkek kardeşim vardı. O nlardan haber almak is­terd im . Ne olursa razıyım, sırf bir haber olsa bile. Böyle bir güce sahip olmak o Amerikalı kadın için hiç kolay olmamalı."

"B ütün bunları uyduruyor o," dedi büyükbaba."Hayır," dedi büyükannesi, "böyle bir gücü var,

yoksa an lard ım ben. O adam ın yüzünü gördünüz mü? Kendisiyle bağlantı k u ran kişi karısı olmalı. S ta tia ile konuşabilmek için neler vermezdim."

Aşağı yukarı o günlerde ya da bir-iki hafta son­ra, Declan karabasan lar görmeye başladı. İlk gece, Helen duyduğu sesin ne olduğunu anlayamadı. Uyandı ve yeniden uyum aya çalıştı, am a gürültü kesilmedi, sonra da üst ka ttak i odada büyükannesi­n in ayak seslerini ve m erdivenden indiğini duydu. Sanki büyükannesin in ha reke tle rine tepki verir gi­bi Declan çığlık çığlığa bağırm aya başladı, Helen ya tağ ından fırlayıp D eclan 'm odasına koştu. Declan b irin in saldırısına uğram ışçasına haykırıyordu.

Onu uyandırd ılar am a Declan bir tü r lü düşün­den kurtu lam ıyordu. Haykırıp ağlamayı sürdürdü,

Page 77: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

onu mutfağa getirip bir bardak sütle kurabiye ver­diklerinde bile susmadı. Bir şeyden ü rkm üştü , ya- n ındakilerin kim olduğunu tam olarak anlayamı- yordu bile, sonra ağır ağır yatıştı, am a hiç konuş­madı, gözlerini karşıya ya da ışığa dikti; bir süre hâ lâ düş görüp görmediğine emin olamadılar. Sonra düzeldi, am a ışık açık b ırak ılana kadar odasına gir­medi.

K arabasanlar Declan'ı değiştirdi; gündüzleri içine kapanıyordu ve sık sık, ders çalışırlarken ya da iskambil oynarlarken unutkanlaşıyor, dalgınlaşı­yor, Helen ona nerede bulunduğunu hatırlatıyordu; bu, ikisinin arasında bir şaka olmuştu. Bazı geceler deliksiz uyuşa da düşlerin sonu gelmiyordu. Öteki gecelerde, Declan 'm çığlıkları başlar başlamaz, H e­len'le büyükannesi ikisi birden onun yan ına koşu­yorlardı ve -hep aynı şey oluyordu- Declan'ı yatış­tırm ak, kendine getirmek beş-on dakikaların ı alı­yordu.

Büyükanneleri Declan 'ın içinde solucan olup ol­madığını ya da bir şeyden hasta lan ıp has ta lanm adı­ğını m erak ediyordu; bu yüzden onu alıp Blackwa- ter 'a , doktora götürdü. Helen de gelmezse doktora gitmem, diye tu t tu rd u Declan. Doktor çocuğu m u­ayene ederken, diline, bademciklerine, gözlerinin akm a bakarken, stetoskopla soluk alıp vermesini d in lerken Helen onları seyretti. Doktor Declan 'a bir şeyden korkup korkmadığını sorunca Declan kork­madığını söyledi.

"Peki düşünde ne görüyorsun?"Declan doktora bakıp bir süre sustu."Çok fazla düşünürsem yine görürüm," dedi."Ama ne olduğunu söyle bana.""Ben küçüğüm, miniciğim, en küçücük şeyler

gibiyim, her şey çok kocaman, ben de havada yüzü­yorum."

Page 78: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Yani öteki şeyler kocaman diyorsun.""Evet.""Bu seni korkutuyor mu?""Evet.""Yemek de yemiyor," diye araya girdi büyükan­

nesi. "Bir tü r lü yemek yediremiyorum.""Yo, iyi beslenmiş," dedi doktor. "Kaygılanacak

bir şey yok."Declan hâlâ gözlerini karşıya dikmiş düşünü­

yordu. "Düşü gördükten sonra unutuyorum ," dedi.Doktor, Declan 'm yatağ ın ın Helen 'in odasına

taşınm asını, belki o zam an kendini güvende hisse­deceğini söyledi. "Bir sürü oğlan bir süre b una ben­zer karabasan lar görürler, sonra bun lar kendiliğin­den geçer." Declan 'm yanağından m akas aldı.

Helen postacıyı gözlerdi. Postacı saat ön birde gelirdi. Gazeteyi de o getirirdi, m ektup yoksa gaze­teyi kapın ın içine a tard ı, am a m ektup gelmişse ka­pıyı çalar, m ektupları büyükanneye verirdi. H e­len 'in annesinin m ektupları kısa ve havadan sudan olurdu; her defasında aynı şeyleri yazardı. Helen, babasının gerçekten de testlerden geçip geçmediğini m erak ederdi, tes tle r in neden bitmediğini, sonuçla­rın neden alınamadığını da.

Bir gün -hangi ay olduğunu hatır layam ıyordu- annesinden bir m ektup geldi, bu m ektubu büyükan­nesi Helen'e göstermedi ve daha sonra Helen mek­tubu sorunca da böyle bir m ektup gelmediğini söyle­di. Helen m ektup geldiğine emindi, m ektup ların durduğu şöminenin ü s tü n ü gözleriyle araştırdıysa da o m ektup orada yoktu. Büyükannesi her şeyi na­sıl saklayacağını bilirdi. Ertesi gün Helen büyükan­nesinin Bayan Furlong 'la fısır fısır bir şeyler konuş­

Page 79: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

tuğunu duydu, ne konuda fısıldaştıklarını biliyorum galiba, diye düşündü: M ektupta yazılanları H e­len 'in öğrenmemesi gerekiyordu.

C ush 'ta geçirdikleri b ü tün o aylar boyunca -ar- tık orada üç-dört ay kaldıklarına emindi H elen- H e­len ile Declan orada ne kadar kalacaklarını hiç ko- nuşmamışlardı ya da başlarına neler geldiğini, am a Declan bu konuyu açar açmaz üzerinde konuşma­dan edemediler.

"Hellie," diye söze başladı bir gün Declan, oda­da ders çalışırlarken. "Ben eve gitmek istiyorum."

"Şişşt," dedi Helen, "büyükannem duyacak.""Onların Dublin 'de olduklarını sanmıyorum. İn ­

giltere ya da Amerika'dalar.""Saçmalama.""Annem neden buraya hiç gelmedi?""Çünkü babamı görmeye hastaneye gidiyor.""Neden bir kerecik bile gelmedi?""Çünkü burada iyiyiz biz.""İyi değiliz."Helen ona m ek tu p ta n hiç söz etmedi. Declan 'm

aklından bu konuyu çıkarmaya çalıştıysa da çocuk­ta bu düşünce saplantı halini almıştı.

"Televizyonda bu konuda bir program izledim," dedi Declan. "Anneyle baba çocuklarını bırakıp git­mişlerdi. "

"Nereye bırakmışlardı?""Bir yetimhaneye.""Burası ye tim hane değil.""Yazın odaları yazlıkçılara vermek isterse ne

olacak?""O zam ana kadar annem ler döner.""Onlar İngiltere'deler.""Declan, orada değiller.""Nereden biliyorsun?"

Page 80: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

H elen 'in kanser sözcüğünü ilk duyuşu o günlere rastladı. Büyükannesi koridorda Bayan Furlong 'la konuşuyordu, Helen 'in kapının arkas ından onları dinlediğinin farkında değildi.

"İçini açtık larında kanserin yayılmış olduğunu görmüşler," diyordu.

Helen, soru sorarsa yanıt alamayacağını biliyor­du. Büyükannesinin Blackwater'a gittiği bir gün or­tad a olmayan m ektupları aradı, am a hiçbir şey bu­lamadı.

O a rada Declan, oradan kaçma p lan ları yapm a­ya başlamıştı.

"Dublin 'de iş bulabilirsin sen," dedi Helen'e. "D urum um uz çok daha iyi olur."

"Nerede?""Dunnes m ağazalarında bulabilirsin, okuldan

ayrılırsan orada çalışabilirsin.""D aha on iki yaşında bile değilim.""Nereden bilecekler bunu?"Bunu izleyen günlerde, banyoya her girdiğinde

Helen kendini inceledi. Desiree rom anın ın başlangı­cı geldi aklına, rom anın k ah ram an ı göğüs gibi dur­sun diye b luzunun içine mendil sokuyordu. Helen 'in boyu yaşına göre uzundu, acaba on dört yaşındayım desem b a n a inan ır la r mı, diye düşündü.

G ün le r uzadıkça evde bir şeyler değişti. Büyü­kanne le rin in onlara daha yum uşak davranması, Ba­yan Furlong 'un uzayan ziyaretleri, Peder Griffin'in gelip çok uzun kalması, Blackwater'daki papaz; bü­tü n bun lar kanser olanın babası olduğuna inandırdı Helen'i; bu da onun ölmekte olduğu an lam ına geli­yordu ya da daha uzun sürecek yeni bir ameliyata girecekti. Declan 'la Helen kaçm aktan , Dublin 'e git­m ekten, H elen 'in bir iş ve kalacak bir ev bulmasın­dan, D eclan 'ın okula gitmesinden söz ediyor olsalar da Helen b ü tün bunları bir oyun, bir fantezi olarak

Page 81: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

görüyordu. Oysa Declan bunları ciddiye alıyordu. P lan la r yapıyordu.

"Declan, sen Dublin 'e neredeyse hiç gitmedin bile," dedi Helen.

"Çok gittim ben. Henry Sokağı'nı biliyorum, Moore Sokağı'nı da."

"Ama günübirlik gitmiştin."Bir akşam, Declan, H elen 'in yattığı odaya geldi,

elindeki eski, kahverengi cüzdan yirmilik banknot­larla doluydu.

"N eredenbu ldun onu?" diye sordu Helen."Büyükbabam onu m utfak ta bir delikte saklı­

yor.""Geri götür onu.""Kaçarken işimize yarar. Yerini biliyorsun ar­

tık.""Yerine koy onu."

Babaları 11 H az iran 'da Dublin 'de öldü. Helen'e tu h a f geliyordu bu; şimdi bile, yirmi yıl sonra, bu evde, ya tağ ında gözleri açık ya ta rken , büyükannesi yukarıda uyurken ve Declan da hastanedeyken, C ush 'ta geçirdiği o yaz başına, mayısın bitip hazira­n ın gelişine ilişkin hiçbir anısı gelmiyordu aklına. Ancak bazı şeyler belleğinden silinmemişti: evin de­ğişen atmosferi, en azından iki m ek tubun gelmesi ve b u n la rd a n hiç söz edilmemesi, küf ve gazyağı ko­kusu. Yıllar sonra Helen, o birkaç hafta içinde ço­cukluğa veda etmiş olduğunu anladı, oysa ilk âdet kanam asın ı görmesine o ta r ih te henüz altı ay vardı.

O sabah, bir şey olduğunu anlam ıştı Helen: Er- kendi, saat sekiz olmalıydı, bir adam geldi; Helen adam ın camın önünden geçişini gördü; adam büyü­kannesi ve büyükbabasıyla kon u ş tu k tan sonra gitti.

Page 82: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Sonra, a radan pek fazla zam an geçmeden, Blackwa- te r 'd a n Peder Griffin geldi. Papaz gidene kadar ya­ta k ta n çıkmamaya k a ra r verdi Helen, başka bir şey olm uştur belki, dedi kendi kendine ya da pek önem­li bir şey değildir. Y atağında yatıp bekledi. Declan yandaki ya tak ta derin uykudaydı.

Bir süre sonra büyükannesin in ayak parm ak la­r ın ın u cu n a basarak koridorda yürüdüğünü duydu. Yatak odasının kapısını açıp Helen 'e çabucak giyin­mesini fısıldadı.

Helen yatak odasından çıktığında büyükannesi camın önünde duruyordu.

"Helen, haberler kötü; baban dün gece on birde öldü. H uzur içinde öldü. Şimdi annenizle ilgilenme­miz gerek. Declan'la sen Peder Griffîn'le birlikte Enniscorthy'ye gideceksiniz."

"Nereye gideceğiz?""Size temiz giysiler çıkardım. Declan 'la sana

M eydan'daki Bayan Byrne bakacak."B uradan ayrılacakları ve bir daha asla geri dön­

mek zorunda olmayacakları düşüncesi Helen 'i bir­den m üth iş sevindirdi, am a sonra, babası yeni öl­m üşken böyle hissettiği için suçluluk duydu. Hiçbir şey düşünmem eye çalıştı. M utfak ta çay içen Peder Griffin'in y anm a gitti.

"Hepimiz diz çöküp babanın ruhu için dua ede­lim," dedi büyükannesi.

Peder Griffin, on tu r tespih çekti. D ua la rın me­tin ler in i ağır ağır, telaşsızca okudu. Selam Olsun Kutsal Anamıza, sıra gelince duayı, sanki sözcükle­rini ilk kez ağzına alıyormuş gibi okudu: "Sana gön­deriyoruz yakarışlarımızı, kederlerimizi ve bu göz­yaşları vadisindeki hıçkırıklarımızı." Helen, usulca, sessizce ağlamaya başladı, büyükannesi yaklaşıp yanı başında diz çöktü, dua la r b itene kadar da kalk­madı.

Deniz Fenerindeki Işık 81/6

Page 83: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Oturup hiç konuşm adan biraz daha çay içtiler, büyükannesi ekmek kızarttı, giysileri havalandırdı.

"Declan neden kalkmadı?" diye sordu Helen."Ah, ben kald ırm adım Helen. Biz eşyaları ha­

zırlarken onun bol zam anı olacak.""Ona daha söylemedin mi?"'Bırakalım uyusun.""Uyanıktır."Helen holde okul ç a n ta la n n ı hazırlarken Dec­

lan, "Ne yapıyorsun?" diye seslendi ona."Çantaları topluyorum. Enniscorthy'ye gidiyo­

ruz."Declan yattığı yerden ona baktığında Helen

onun bildiğini düşündü, am a emin olamadı."Nasıl gideceğiz oraya?""Peder Griffîn'le."Declan bir kez daha baktı Helen 'e ve başını sal­

ladı. Y atak tan kalktı, pijamalarıyla ayakta durdu."Kendi okul çan tam ı kendim toplarım," dedi.

Peder Griffin direksiyondaydı, Helen de onun yanındaki ko ltukta oturuyordu, The Ballagh ile En- niscorthy arasında bir yerdeyken Helen birden, Dec­lan 'm babaların ın ö lüm ünden habersiz olduğunu hatırladı.

"Babamla annem Dublin 'den döndüler mi?" di­ye sordu Declan.

Şimdi bile, yirmi yıl sonra, nemli sentetik örtü­lerin arasında, ellerini başın ın a ltında kavuşturm uş tav an a bakarken ve bir yandan da deniz fenerinin ışığı yanıp sönerken Helen, bu soruyu Peder Griffin de kendisi de yanıtsız b ırak tık lar ında a raban ın içini dolduran dehşet duygusunu hâ lâ hissedebiliyordu. D eclan 'm aynı soruyu bir kez daha sormasını bekle-

Page 84: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

misti, am a Declan arkasına yaslanıp hiç konuşma- mıştı; kasabaya doğru yollarına devam etmişlerdi.

Helen, M eydan'daki Bayan Byrne 'm evine pek gitmek istemiyordu. Declan evin iki oğluyla arka­daştı, onun işi kolaydı, am a H elen 'in orada hiç ar­kadaşı yoktu, Bayan Byrne'ın kendisine çocuk m u­amelesi yapacağını biliyordu. Bayan Byrne 'ın kent­teki b ü tü n dükkân sahiplerin in eşlerinden farkı yoktu: H er zam an her şeyi gözlerler, her zam an te­tik te olurlardı, gülümsemeleri bile acıydı; Helen ne Bayan Byrne 'm denetim i a lt ında olmak istiyordu ne de ken ttek i herhang i bir kadının.

Hiç konuşm adan D onoghue 'nun a raba galerisi­n in önünden geçtiler, köprüyü aşıp Castle Hill'e doğru gittiler. Helen Bayan Byrne'ın evine girme­mekte kararlıydı.

Peder Griffin, M eydan 'da ikinci sıra park edip onları a rabada b ırak tığ ında Declan H elen 'e hiçbir şey sormadı, o da ona hiçbir şey an la tm adı. Bayan Byrne gülücükler içinde kapıya çıktı. Sürücü ta ra ­fındaki kapıyı açtı, başını a raban ın a rka tarafına uzattı.

"Gel bakalım Declan," dedi, "Thomas ile Fran- cis öğle yemeği için eve geldiklerinde öğleden sonra okula gitmezler belki, o zam an hep birlikte üst kat­ta oyun oynarsınız."

Helen a rabadan inip Bayan Byrne 'ın yanında durdu. "Büyükannem eve gidip annem dönmeden evi toparlam am ı istedi," dedi.

"Helen, kom şuların bunu halledeceklerine emi­nim."

"Büyükannem gitmemi söyledi, Peder Griffin beni arabayla eve götürecekmiş, Declan da sizinle kalacak."

Peder Griffîn durm uş, dikkatle dinliyordu. He­len, Peder 'in itiraz edemeyeceğini biliyordu, çünkü

Page 85: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

kendine güvenerek konuşmuştu. Peder yumuşak başlı bir adamdı, arabası yolu tıkadığı için tedirgin olmuştu, bir an önce gitmek istiyordu.

"Evet," dedi Helen, "siz D ec lan 'm eşyalarını alın, sonra görüşürüz."

Sesinin, tıpkı televizyonda gördüğü kişiler gibi t i t rem eden çıkm asına çalışıyordu.

"D urun bir dakika," dedi Peder Griffin, "durun da park edeyim."

Declan çantasın ı bagajdan aldı, Byrne 'm dükkâ­n ın ın önünde durup Peder Griffîn'i beklediler.

"Büyükanneniz çok iyi biri değil mi?" diye sor­du Bayan Byrne, Helen'e.

"H arikab ir i ," dedi Helen.Bayan Byrne sokağa göz gezdirdi. "Zavallı an­

neniz sizi gördüğüne sevinecek," dedi."Gidip a rabada bekleyeceğim," dedi Helen,

M eydan 'm karşısına geçerek Peder Griffîn'in araba­yı park etmiş olduğu yere yürüdü. Peder sürücü ta ­rafından inerken Helen de yandaki kapıyı açtı.

"Burada bekleyebilirsin değil mi?" diye sordu Peder.

"Tabii beklerim," dedi Helen.Peder, M eydan 'm karşısına geçip yan ında Dec­

lan ve Bayan Byrne ile Byrnelarm d ü k k â n ın a girer­ken Helen a rk a la r ın d an baktı. P eder 'in ne yaptığını biliyordu: D eclan 'a babasının öldüğünü söylüyordu. Neden bu kadar uzun sürdüğünü m erak etti. Yol­dan geçen iki kişi H elen 'i a raban ın içinde görünce y a n m a geldiler. Helen a raban ın camını indirdi.

"Anneni mi bekliyorsun?" diye sordular."Hayır," dedi Helen. "Hayır, onu beklemiyo­

rum.""Hâlâ Dublin 'de mi zavallı kadın?""Evet," dedi Helen. Bu tü r in san la rın kendisine

yanaşıp konuşm alarına alışıkmış gibi kendinden emin görünmeye çalışıyordu.

Page 86: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Başınıza gelenlere çok üzüldük.""Sağ olun." Kaşlarını çattı ve camı kaldırdı.Peder Griffin, Byrneların dükkân ından çıktığın­

da başı önünde yürüyordu, k am burunu çıkarmıştı."Evde tek başına ka lm an ın doğru olduğunu

sanmıyorum," dedi Peder. "Bayan Byrne senin de onlara gitmeni istiyor."

"Yo, annem çok titizdir. O gelmeden her şeyin tertemiz, pırıl pırıl olması gerek."

"Ama evde bir başına kalam azsın ki.""Yo, Bayan Russell'ı çağırırım; annem in en ya­

kın arkadaşıdır o, gelip benim le kalır."Bu ağırbaşlı köy papazı tara fından Lymington

H ouse 'a arabayla getirilen bir P ro tes tan kızıymış gibi davranıyordu. Yine kaşlarını çattı. Peder Grif­fin arabayı çalıştırdı. D ec lan 'm nasıl olduğunu, şim­di ne yaptığını m erak etti Helen.

"Sorun olmayacağına emin misin?" diye sordu Peder Griffin.

"Elbette Peder, elbette. Eve girip Bayan Rus- sell'ı çağıracağım."

Peder önce Jo h n Sokağı'ndan geçti, sonra Da- vitt Bulvarı 'na yöneldi.

"Beni bu rada indirebilirsiniz Peder, size m in­nettarız."

Peder, Helen'i eve kadar götürdü. Helen, eve mutfak penceresinden girmek zorunda olduğunu Pe- der'in görmesini istemiyordu. Arabasına binip çekip gitmesi için ne m üm künse yapabilirdi.

"Bavulumu bagajdan alayım," dedi ra h a t hava­larda. "Bagajın kilidini açık bırakm ıştım . Burada m anevra yapm ak güç, biraz aşağıdan dönseniz daha iyi olur."

A rabanın kapısını kapa tt ı , bavulunu eline alıp bahçe kapısını açarken papaza el salladı. Hiç geriye bakm adan evin arkasına dolandı. Bavulunu yere

Page 87: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

dik koydu, mutfak penceresinin pervazına erişmek için onu kullanacaktı, sonra kendini yukarı çekip pervazın üzerinde diz çöktü. Pencerenin mandalı yıllar önce kırılmıştı. Alttaki camı var gücüyle yu­karı itti. Pencere yeteri kadar açılmıştı, Helen mus­luğun yanındaki boşaltma borusuna ayağını dayadı ve mutfağa girdi. Ayaklarının üzerine dikilir dikil­mez pencereyi kapam akla zam an yitirmedi, gidip ön kapıyı açtı; ta h m in ettiği gibi Peder hâ lâ arabada oturm uş, eve bakıyordu. Sağ eliyle Peder'e git der- cesine işaret etti. Kapıyı kapa tt ı , sırtını dayayıp gözlerini yumdu. Salona gidip cam dan dışarı baktı­ğında Peder'in geri m anevra yapmaya başladığını gördü; yola çıkıyordu. Helen artık evde yalnızdı.

£&

Helen durup kulak verdi; hiç ses yoktu. D aha önce sessizliği hiç dinlememişti. Tam beş aydır bu eve girmemişti. Odada çevresine bakındı, şöminenin soğuk taşların ı elledi, ko ltuk lardan birine oturdu. Sonra arkadaki odaya gidip perdeleri açtı. Onu şa­ş ır tan sessizlik ve boşluk olmuştu. Cush 'tayken bu odaları o kadar çok düşünm üştü ki, şimdi canlan­m aların ı bekliyordu, am a böyle bir şey olmadı. Ar­ka kapıyı açıp mutfak penceresinin a ltında du ran bavulunu içeri aldı; içeri girip kapıyı kapadı. Arka odada oturup Bayan Bryne'ın dükkân ın üstündeki kocaman o turm a odasını, babası öldüğü için kendi­sine nazik davranan ları düşündü, ürperdi.

Buraya dönm ekten hoşnuttu . Elini mutfak ka­pısının tokm ağına koyduğunda babasının elinin de daha önce o tokm ağa m u tlaka değmiş olduğunun farkına varmıştı; o tokm ağın üzerinde onun elinin pa rm ak la r ın ın ya da ayasının izleri de herhalde -yo, m u tlak a - vardı. Babasının eli şimdi cansızdı,

Page 88: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

t a b u tu n u n içinde buz gibi yatıyordu. Ve bu ev, evin her san tim etrekaresi, babasının izlerini taşıyordu: Oturduğu koltukta, kullanmış olduğu fincanlar ve bardak larda ondan bir iz kalmıştı m utlaka; bıçaklar

i ve çatallar: Onca yıl boyunca herhalde onların hep­sine değmişti eli. Sokak kapısına gidip tokmağı ve kilidi elledi, babası m u tlak a dokunm uştu onlara.

Üst ka tta , annesiyle babasının yatak odasında, babasının tak ım elbiseleri, ceketleri, pantolonları, gömlekleri ve kravatları gardıropta duruyordu. He­len gardırobu açtı, elbiselerinden birini elledi, elbise askıda sallandı. Askıları yana iterken, babasının yıllardır kullanmadığı bir pantolon askısı gördü. P a rm ak lar ın ı yukarıdan aşağı gezdirdi, b irden irkil­di, b ü tü n askıları eski yerlerine getirdi.

Pencereye gitti, vadinin ü s tünden T u rre t Kaya­l ık la r ın a ve Vinegar Tepesi'ne baktı; sonra gözleri­ni sokağa çevirdi, ön bahçelerin çiçek ta rh la r ıy la

i' çevrili, bakımlı çimlerini seyretti. Sokak boştu. Gel­diğini komşular görmemiş olmalılardı, yoksa hem en gelip kapıyı çalarlardı.

Yatağın a lt ında bulduğu babasının ayakkabıla- ı rı onu en çok şaşırtan şey oldu. C ila lanm aları gere­

kiyordu, bir çift ayakkabının bağları da saçak saçak olmuştu. Odadaki öteki eşyalardan çok bu ayakka­bılar duyuruyordu babasının varlığını; yokluğunu değil de varlığını; sanki babası her an gelebilir, ya tağm üzerine oturabilir ve ayakkabılarını ayakları­na geçirebilirdi; sonra da eğilip bağcıklarını bağla­yabilirdi.

K apının arkasında annesin in sabahlığı asılıydı, a lt ında da iki tan e ü tü lü beyaz bluz. Helen bluzlar­dan birini aldı, üzerine koyup aynaya baktı. Babası­n ın ayakkabılarını giydi, am a ayağına çok büyük geldi. Gardırobu yeniden açıp koyu gri bir elbise buldu. Elbiseyi yatağın üzerine bırakıp kravatları

Page 89: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

gözden geçirdi; koyu renkli, am a çok da koyu olma­yan bir kravat arıyordu, benekli ya da çizgili olma­lıydı. Birkaç kravatı elbisenin üzerine koydu, anne­sinin uyup uymadığını an lam ak için böyle yaptığını görmüştü, sonunda siyah üzerine gri ve beyaz çizgili bir k rava t ta k a ra r kıldı. Bir çekmeceyi açıp beyaz bir a tlet ve beyaz bir don buldu, bir başka çekmece­de de bir çift çorap.

Elbiseyi alıp yatağ ın üzerine serdi. Gömleği el­bisenin içine koydu, gömleğin kollarını da ceketin kollarının içine yerleştirdi, gömleğin düğmelerini çözüp içine a tleti soktu, sonra düğmeleri ilikledi. Okul kravatın ı t a k a r gibi kravatı kendi boynuna doladı, sonra ona düğüm attı, çıkardı, babasının gömleğinin yakasının a lt ına sokup sıkıştırdı. Sonra donu pan to lonun içine soktu, p an to lonun önündeki düğmeleri ilikledi, gömleğin ucunu pan to lonun içi­ne tıkıştırdı. Çorapları aldı, ayakkabıların içine soktu, sonra da ayakkabıları pan to lonun paçaları­n ın dibine koydu, am a pek güzel durmadı.

Alt k a ta indi, salondaki k i tap lık tan bir kucak dolusu kitap aldı, yukarı taşıdı. K itapları ayakkabı­ların iki yan ına yerleştirdi, am a k itap la r ın yetmedi­ğini görünce aşağı inip bir kucak dolusu daha çıkar­dı. Ayakkabıları, b u run la r ı yukarı bakacak biçim­de, k itap la r ın arasına sıkıştırdı.

Yatağın üzerinde ya tan adam a baktı Helen, am a bir şeyin eksik olduğuna k a ra r verdi. Alt ka ta inip m erdivenin altındaki, palto ların durduğu elbise dolabını açtı, kanca la rdan birinde asılı bir kasket vardı. Kendi ya tak odasında bulduğu küçük bir yas­tığı annesiyle babasının odasına götürdü. Onu ya­tak tak i yastıklara, gömleğin boynuna yakın bir ye­re dayadı; kasketi yastığa koydu, sanki babası ba­şında kasket uyuyakalmış gibiydi. Sonra da geri çe­kilip onu seyretti.

Page 90: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

G ardırobun kapısını ve çekmeceleri kapadı, son­ra odadan çıktı, gözleri kapalı olarak sahan lık ta durdu. Sonra yavaş yavaş yatak odasına yürüdü. Fark ı ya ra tan , ayakkabılardı, babasını orada ya ta r gibi gösteren, H elen 'in gidip onun y a n ın a uzanm ası­nı sağlayan, ayakkabılardı. Y atak ta annesin in ta ra ­fına yattı, babasını rahatsız e tm em ek için dikkatli­ce, usulca uzandı. Elini uzatıp ceketin sağ kolunun u cu n d a olması gereken eli tu t tu . Eğilip kasketi kal­dırdı, babasının dudak ların ın bu lunm ası gereken yeri öptü. Ona sokuldu.

H elen seslerini duyduğunda Bayan Morrissey ile Bayan M aher hole girmişlerdi bile. Çok hızlı ve çok sessiz hareke t etmesi gerektiğinin farkındaydı, üst ka ta gelirlerse yakalanacağını ve d u rum unu açıklayamayacağını biliyordu. Ayakkabılara uzanıp onları yere bıraktı, babası olarak hazırladığı biçi­m in üzerine eğildi. Hiç ses ç ıka rm adan elbiseyi, gömleği, kravatı, iç çamaşırlarını ve çorapları topar­ladı. K itapları döşemeye bıraktı, elbiseleri, yastığı, kasketi alıp sessizce kendi odasına doğru yürüdü, gıcırdayan parkelerin çok geçmeden aşağıdaki ka­d ın la ra varlığını hissettireceğini biliyordu. Yatak ö r tüsünü düzeltecek ya da odaya göz a tacak zamanı yoktu.

"Aman Tanrım , yukarıda biri mi var?" diye haykırdı Bayan Morrissey.

Helen giysileri kendi ya tağ ın ın a l t ın a itekledi, toparlandı, t ırabzandan aşağı seslendi:

"Benim! Helen!""Helen!" diye bağırdı Bayan M aher. "Ödümüzü

p a tla t t ın . Burada ne işin var Tanrı aşkına? Ne yapı­

Page 91: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

yorsun? Senin Bayan Byrne'ın evinde olman gere­kirdi."

"Büyükannem buraya gelmemi söyledi," dedi Helen; sonra da yatağın üzerinde önemli bir şey bı­rakıp b ırakm adığ ına bakm ak üzere büyük yatak odasına koştu. Yatak örtüsünü düzeltti, sonra sa­han lığa dönüp aşağı indi.

"Eh," dedi Bayan Maher, "korku ttun bizi." M ut­fak m asasının üzerine içi dilimlenmiş gözlemelerle dolu beyaz plastik torbalar konulm uştu , evyenin ya­n ındak i damlalıkla yerde de torbalar duruyordu.

"Burada tek başına olmamalıydın," dedi Bayan Morrissey. "Burada yalnız olduğunu annen bilse!.."

"Buraya gelmemi büyükannem söyledi," dedi Helen.

"Eh, J im 'e söyleyeyim de seni arabayla Mai Byrnelara götürsün. Declan orada değil mi?"

"Ama orada hep oğlanlar var," dedi Helen. "Be­ni kızdırıyorlar. Oraya gitmek istemiyorum."

"Büyümüş de küçülmüş değil mi! Tam bir kü- çükhan ım değil mi!" dedi Bayan Maher.

O ndan sonraki iki saat Helen onlarla birlikte çalıştı, babasının bedeni ortadan kaldırıld ık tan son­ra eve gelecekler için ekmekleri yağladı, jam bonlu, tavuklu, sa la tah sandviçler yaptı.

"Bu gece çok kalabalık olacak," dedi Bayan M a­her. "Yarın daha da kalabalık olacak. Wexford Eya­le t in d e k i F ia n n a Fâil 'in tam am ı buraya gelecek."

Bayan M aher'le Bayan Morrissey çalışırlarken konuşuyorlardı, am a Helen onları yarım kulak din­liyordu. Babasının tab u ta girip girmediğini, tabu­tu n kapağını açıp açmadıklarını, ta b u tu n bir daha açılm am ak üzere kapanıp kapanm adığını merak ediyordu. Acaba ayakları örtüldü mü yoksa çıplak mı, diye düşündü.

Page 92: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Sandviçler yapıldıkça bayatlam asın diye yeni­den yağlı kâğıda sarılıyordu. Bayan M aher çalışır­ken ağzından sigarayı düşürmüyordu. Külü uzadık­ça Helen sandviçlerden b irin in içine düşecek mi di­ye m erakla gözlüyor am a her seferinde kadın onu lavabonun içine silkeliyordu.

Bayan Morrissey a lt ka ttak i odaları elektrik sü­pürgesiyle temizliyordu. Bir süre sonra, her iki ka­dının da meşgul olduğuna emin olan Helen, yavaşça üst kata , kendi odasına çıktı ve külotla atleti, çorap­ları alıp her zam an durduk ları çekmeceye yerleştir­di. T ırabzandan aşağı k a ta bir göz atıp rahatsız edil­meyeceğine emin olunca giysilerin geri kalan ın ı to­parladı, kravatı çözdü, gömleği yine askıya astı. An­nesi, gömleğin uzun süre giyilmeden durduğu için bu ruştuğunu düşünürdü nasılsa. Helen gömleği ka­pın ın arkasına asarken, orada du ran öteki gömleği de buruştu rm aya çalıştı. Elbiseyi gardıroba astı ve gardırobun kapısını kapa tt ı . Aşağı inm eden önce tu ­valette sifonu çekti. K ravatı u n u tm u ş tu am a onun çaresine daha sonra bakabileceğini biliyordu.

iki komşu kad ın ın sandviçleri haz ır lam asına yardım etmeyi sürdürdü. İşleri bittiğinde Bayan Morrissey, Helen'e kendi evlerine gelebileceğini, ak­şam yemeğini yiyip annesin in gelmesini bekleyebi­leceğini söyledi. Evimiz sessizdir, dedi kadın, üzücü bir gündü, H elen 'in annesiyle ilgilenmesi gereke­cekti.

"Annenin gönlü yaralıdır," dedi Bayan Maher.

Page 93: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik
Page 94: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

DÖRT

Büyükannesi Helen'i m utfakta bekliyordu."Galiba uyumadın, Helen," dedi."Uzun süre uyanık yattım, am a sonra biraz

uyudum," dedi Helen."Uyanık olduğunu biliyordum."Büyükannesi k ızartm a m akinesine dilim dilim

ekmek koydu, sonra çay yaptı."Uyanıktım," dedi Helen, "yıllar önce olanları

düşünüyordum. Bunları aklıma getiren belki de o oda ve deniz feneriydi, bir de sanırım Declan 'm has­tanede oluşu. Her neyse, her şeyi geçirdim aklım­dan, babam ın ölümünü, bizim buraya gelişimizi."

"Çok güç günlerdi Helen," dedi büyükannesi. Çay koydu ve Aga fırınının üzerindeki kap tan haş­lanmış bir y um urta aldı. Ekmekler kızarınca bir ta ­bağa koydu.

"Babamın ölüm ünü izleyen yıl buraya gelişimi­zi hatırlıyor musun? Bana telefon ettiğin gün bun­dan söz etmiştin," dedi Helen.

"Hatırlıyorum Helen," dedi büyükannesi."Ben okuldan çıkardım; annem arabada oturu­

yor olurdu, hani şu eski kırmızı Mini'de; Declan da arka koltuk ta olurdu; ben arabaya b iner binmez an­nem tek söz etmeden motoru çalıştırırdı. Bundan hiç hoşlanmazdım. Ulu Tanrım , hiç hoşlanmazdım."

Page 95: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Üstesinden gelemiyordu Helen, olay buydu. Babanın kaybına alışamıyordu."

"Sabahları bizi bu radan arabayla alıp okula gö­tü rü rdü ; ders b itiminde dışarı çıkınca gözlerimi yu­mar, açınca annem i karşımda bulm asam diye dua ederdim. Ama çoğunlukla orada bekliyor olurdu; biz de onun eve dönmediğini, b ü tü n gün kent dışında arabayla dolaştığını, bir otelde ya da M urphy Flo- od'm yerinde o turduğunu bilirdik. Okuldan çıkmayı hiç istemezdim."

"Declan 'la senden başka kimsesi kalmamıştı.""Onu eleştirmek istemiyorum, büyükanne," de­

di Helen, "bunları konuştuk, onun için güç olduğu­nu da biliyorum, am a okula gidip dönerken yol bo­yunca bizimle hiç konuşmazdı. Şimdi benim de ço­cuklarım var ve böyle bir şey yapmayı düşünemem bile."

"Helen, o elinden geleni yapıyordu. Üstesinden gelemiyordu. Büyükbaban öldüğünde bana çok iyi davranmıştı. Hatırlıyorum, sen o sırada lise bitirme sınavlarına giriyordun. A nnen de işe girmişti, am a o günlerde bana baktı."

"Bana telefonda annem in senin için hiçbir za­m an hiçbir şey yapmadığını söylemiştin büyükan­ne."

"Bu doğru değildi Helen," dedi büyükannesi.

Helen arabayı Wexford'a doğru sürdü. Currac- loe'ya yaklaşırken çisenti b a rd a k tan boşanırcasm a yağan yağm ura dönüştü. Saat onu geçmişti, annesi­n in işte olduğunu ta h m in ediyordu. Haberi ona evi­nin kapısında vermeyeceği için seviniyordu; büro­sunda söylemek daha kolay olacaktı.

Page 96: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

O sabah büyükannesiyle kahvaltı ederken aklı­na bir anısı geldi, am a onu hem en kafasından çıkar­dı. Bundan büyükannesine söz edemezdi. Şimdi Wexford'a giren anayola yaklaştığında, silecekler a raban ın ön camında gidip gelirken, daha önce aklı­na gelen sahneyi gözünde canlandırdı.

Babasının ö lüm ünü izleyen yaz, bir pazar gü­nüydü. Önceki aylarda büyükanne le rin in Cush 'taki evine hafta içinde pek sık gitmemişlerdi, am a pazar­ları hep giderlerdi, kilisedeki saat on iki ayininden sonra Enniscorthy 'den yola çıkarlardı. Bu pazar -h az iran ya da tem m uz başı olabilirdi- Helen, Os- borne Yolu'ndan Drum goole 'a doğru gittiklerini fark etti. Helen bir şey demedi am a arka koltukta o tu ran Declan neden her zam anki yolu izlemedikle­rini sordu.

"Bu sefer Curracloe'ya gidiyoruz," dedi annele­ri.

"Büyükannem in evine gitmiyor muyuz?" diye sordu Declan.

"Hava bozmazsa sahilde o turup yeriz diye sand­viç hazırladım."

Curracloe'da bir otopark, bir dükkân, kum tepe­cikleri ve uzun bir kumsal vardı. Helen 'le Declan 'a göre burası hissedilir bir güzelliğe, yeniliğe sahipti; Ballyconnigar ile Cush ise yavan ve can sıkıcıydı. Declan, Cush ile Ballyconnigar'da çok köylü bu lun­duğu görüşündeydi, Wexford Kasabası 'nm halkı ise Curracloe'ya gidiyordu.

"Yani biz şimdi büyükannem e gitmiyor m u­yuz?" diye sordu Declan.

Yanıt gelmedi. Curracloe'ya varınca, anneleri­n in onlara söylemeden hazırlamış olduğu piknik se­petini de yan la r ına a larak kum sala yöneldiler, bir kilimle mayolarını da almışlardı. Helen annesine, C ush 'a gitmeyeceğimizi büyükannem biliyor mu, di­

Page 97: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ye sormak istiyordu, yoksa yemeği sıcak tu ta rak , a raban ın sesine kulak vererek bekleyip duruyor muydu?

Anneleri onca yıl C ush 'ta bir kez bile denize gir­memişti. Çocuklarla birlikte sahile iner, onların yüzmesini seyreder, hava sıcak olursa mayosunu gi­yer, am a suya ayaklarını bile sokmazdı. Currac- loe'ya gittikleri o pazar günü, çocuklar anne le rin in hava sıcak olduğu için m ayosunu giydiğini tah m in ettiler. Anneleri başına bone tak ınca da Declan gül­meye başladı. "Suratın çok komik oldu," dedi.

Deniz çırpıntılıydı, dalgaların kırıldığı yerden öteye yüzen pek azdı. Declan her zam an suyun kıyı­sında bir süre durur, sonra da cam üstünde yürür gibi denizde ilerlerdi. Helen, üzerinde düşünmeyin­ce bu işin daha kolay olduğunu öğrenmişti, suya gi­rip açılmak kolaylaşıyordu böylece, am a yine de zor­du. Şimdiyse, Helen'le Declan denizin kıyısında di­kilirlerken, anneleri ansızın yan la r ından geçti, haç çıkardı, kendinden emin ad ım larla suya girdi, su göğsüne kadar yükselince de denize daldı. Çocukla­ra bakıp el salladı, yeniden daldı, büyük bir dalga ça tlarken de suyun yüzüne çıktı. Dalga geri çekilir­ken Declan koşup denize girdi, annesine ulaşmaya çalıştı, am a gelen ikinci bir dalga onu devirdi. Dal­ga Declan'ı kıyıya doğru iterken çocuğun kahkaha­larla güldüğünü gördü Helen. D eclan 'a doğru gitti, onu yakalayıp elini tu t tu .

"Annemin olduğu yere gitmek istiyorum," dedi Declan.

Yakınlarında, bir grup çocuk ve yetişkin dikil­miş, bir sonraki dalganın kıyıya vurm asını bekler­ken birbirlerine neşe içinde bağırıyor, kendilerini dalgaların kucağına bırakıp kıyıya doğru sürükleni­yorlardı. Dalgaların devirdiği Declan 'la Helen, ağız­ları tuzlu suyla dolu, ayağa kalkınca, anne le rin in

Page 98: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

dalgaların kırıldığı yerin ötesine aç ılm akta olduğu­nu gördüler. Anneleri onları görünce dönüp çocukla­rın bu lunduğu yere doğru yüzmeye başladı.

"Bize yüzemediğini söylemiştin," dedi Declan."Yıllardır denize girmedim," dedi anneleri.Öğle sonrasının büyük bölümünde, Helen 'le an­

nesi Declan 'ı o r ta la r ına alıp ellerinden tu ta ra k , dal­gaların kıyıya vurm asın ı beklediler. Birkaç kez, sa­hile dönüp kilimin üzerine o tu rdu larsa da Declan denize gidene kadar onları rah a t b ırakm adı. Bir dal­ga görünür görünmez, bu n u n en büyük dalga oldu­ğunu haykırıyor, dalgalar ufak ve sakin olsa bile bu onu dediğinden döndürmüyordu. Bir sonraki dalga­yı, sonra bir sonrakini, bir sonrakini gösteriyordu, gülüp duruyordu; sonunda koca bir dalga gelip üçü­nü de yere devirdi.

Saatler ilerleyince kilimin üzerine o turup sand­viçlerini yediler, çay içtiler.

"Burası en güzel yer," dedi Declan. "Buraya her pazar gelebilir miyiz?"

"İstersen geliriz," dedi anneleri.Helen annesine, C ush 'a gitmeyeceklerini büyü­

kannesine söyleyip söylemediğini sormak istiyordu, am a giyinip arabaya dönmeye hazır lan ırla rken , an­nesinin bir şey söylememiş olduğunu anladı.

Curracloe Köyü'ne girdiklerinde, acaba annem Blackwater'a dönüp C ush 'a uğrayacak mı, diye dü­şündü, am a anneleri sola döndü, Enniscorthy yolu­na saptı. Arabanın a rka koltuğunda o tu ran Declan yol boyunca konuştu, annesine sorular sordu, dü­şüncelerini söyledi. D ah a sonra değişmez bir sahne haline dönüşecek olan bir durum la ilgili ilk anısı buydu Helen 'in: Declan 'la annesi derin bir sohbete dalıyorlar, Declan gülüyor, annesi gülümsüyor; He­len onlara ayak uyduramıyor, am a o da gülümsü­yor; D eclan 'm şakaları, konuşmaları, neşesi ve du-

Deniz Fenerindeki Işık 97/7

Page 99: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

rup d in lenm eden annesin in ilgisini ve dikkatini kendi üzerine çekmeye ihtiyaç duyması hoşuna gidi­yor.

Helen Wexford'a doğru sürdü arabayı. Annesi­nin şirketin in eski l im ana bakan r ıh t ım d a olduğu­nu biliyordu, b ü ronun yak ın ında pa rk yeri bulup bulam ayacağını düşündü. Önce H ugh 'ya telefon et­meliydi -bu sabah Helen a rayana kadar evde bek­lerdi m u t la k a - sonra annem in karşıs ına çıkmalı­yım, dedi kendi kendine.

Babası öldükten iki yıl sonra annesi öğretmenli­ğe geri dönmüş, F ia n n a Fâil 'in yardımıyla yerel meslek okulunda bir iş bulmuştu. Çok geçmeden -ne zam an olduğunu tam olarak bilmiyordu H elen- akşam ları okulda t icare t dersleri vermeye başladı; sonunda bu kursların öğrencilerin ih tiyaçlarına uy­gun olarak tasarlanm ası ve kursa k a tı lan la r ın iş bulması onda bir saplantı haline geldi.

D aha sonra, bilgisayarların gelmesiyle birlikte annesi bilgisayara geçme konusunda şirket temsilci­leriyle ve başka kişilerle konuşmaya başladı. Ülke­de, bilgisayar dersini t icare t ku rs la r ına k a ta n ilk kişi annesiydi. Böylece sonunda annesi kendi bilgi­sayar şirketini kurdu; orada temel kullanım dersle­ri veriyordu, sonradan şirketlere ve şahıslara bilgi­sayar satm aya başladı. Bir önceki yaz, büyükannesi Helen 'e Wexford Bilg isayarların ın Wexford People dergisinde çıkan tam sayfalık ilanını göstermişti; ilanda Waterford ve Kilkenny'deki m üşteri le r in söz­lerinden a lın tılar vardı; bun lar Wexford'a geldikle­rini, çünkü kursların bilgisayar ku llan ım ını kolay­laştırdığını, satış ekibinin de ku rm a ve bakım işini sorunsuz çözdüğünü söylüyorlardı. Sayfanın üst ta ­rafında H elen 'in annesin in kocaman bir fotoğrafı yer alıyordu.

"Şu Lily'ye bak!" demişti büyükannesi.

Page 100: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

üjs

Helen arabayı park edince H ugh 'ya telefon etti, nerede olduğunu ve az sonra ne yapacağını bildirdi. H ugh ile konuşurken annesine ne söyleyeceğini o âna kadar hiç düşünm em iş olduğunu ve Wexford Bilgisayar Şirketi'ne gitm em ek için elinden ne ge­lirse -okula telefon edebilir, arabayı alıp gidebilir, W hite 's 'ta çay içebilirdi-yapabileceğini fark etti.

Hugh, çocukların sabah erkenden kalkıp yağ­m urluk la r ın ı giyerek kuzenleriyle birlikte sahile in­diklerini söyledi. H er şey yolunda, dedi, ihtiyacı olur olmaz H elen 'in y a n ın a gelebileceğini ekledi. H elen daha sonra onu arayacağını söyledi.

"İşler asla sandığın kadar kötü gitmez," dedi Hugh.

Wexford Bilgisayar Ş irketi 'n in girişindeki asan­sör H elen 'i şaşırttı, ışık landırm alar, yer karoları ve duvar boyaları da; b ü tü n bunlar , bir dergiden fırla- m ışçasm a son derece m odern ve ciddiydi; Wexford r ıh t ım ın d a böyle şeyler görmeyi ak lından bile geçir- memişti Helen. Lobideki bir tabela, sergi sa lonunun birinci ka tta , resepsiyonun ikinci k a t ta olduğunu belirtiyordu. İkinci ka tın düğmesine bastı.

Helen aynada kendine çekidüzen veriyor, asan­sörden inince kendisini bir holde ya da lobide bul­mayı umuyordu. Acaba yukarıda bir tuvalet bulup annem le karşılaşm adan önce makyaj yapabilir mi­yim, diye düşündü. Am a asansörün kapıları açılınca kendini öndeki pencereleri l imana, arkadakiler ise sokağa bakan, çatısı iptal edilip yüksek kirişli tava­n ına dam pencereleri yerleştirilmiş kocam an bir sa­londa buldu. Salondaki iskemlelerde yirmi kadar dinleyici oturuyordu; içlerinden bazıları dönüp He­len'e baktılar, am a çoğu, ayakta d u ran H elen 'in an ­nesinden gözlerini ayırmadılar.

Page 101: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Helen içeriye girdiğinde annesi konuşuyordu. H elen kendini çaresiz hissetti, sahnedeymiş gibiydi sanki; geri çekilemezdi, tuvale t de arayamazdı. Bir iskemle bu lana kadar ilerledi. O m ekân ın ne kadar güzel ve aydınlık olduğunu, ne kadar pahalı görün­düğünü fark etti. Annesi konuşm asını kesmemişti; H e len 'in varlığından haberdar olduğunu, yalnızca gözlüğünü başının tepesinden b u rn u n a indirerek ve gözlerini kısıp onun bulunduğu yere bakarak belli etti.

"Şunu unu tm am alıs ın ız ki," diyordu annesi, "biz sizin için varız. Şirketiniz yeni bir sistem ku­rarsa ya da siz becerilerinizi geliştirmek ihtiyacını duyarsanız, bizi arayın, tıpkı evinizdeki su tesisa­t ın d a sızıntı olduğunda tesisatçıyı çağırır gibi; biz de, buraya geceleyin ya da hafta sonunda gelme pa­h as ına bile olsa sizin so rununuzu çözeriz. Bize tele­fon edin, hem en emrinizde oluruz."

Annesi bir an konuşm asına a ra verdi, gözlüğü­nü yeniden tak tı, ilk bakış ta yanlış görmediğine emin olmak istercesine bir kez daha H elen 'in bu lun­duğu tarafa göz attı.

"Bakın," dedi, "bu işe yalnızca bilgisayar ve ya­zıcı kursu vererek başladık biz, am a çalışırken, bu­raya gelen hem en hem en herkesin sistem satın al­ma, sistem kurulm ası ya da bakım ı konusunda t a t ­sız deneyimleri olduğunu öğrendik. Böylece, başka­lar ın ın ihmali sayesinde biz güneydoğudaki en ge­niş çeşide, en yüksek satışlara ve tekn ik kadroya sa­hip olduk. Şunu da söyleyeyim ki en iyi olmak hiç de güç olmadı. Gülüp geçebilirsiniz, am a fiyatları­mızın daha düşük olduğunu göreceksiniz, üstelik yirmi dört saat hizm et veriyoruz. Sergi salonumuz alt k a tta , am a siz buraya bilgisayar satın almaya gelmediniz, bilgisayar ku llanm ak için geldiniz; her biriniz için özel bir program hazırladık; ihtiyaçları-

Page 102: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

mzı inceledik, artık işe başlamaya hazırız. Burada hepiniz için bir m ak ine var, üzerinde adınız yazılı; sandalyelerinizi bilgisayarlara yaklaştırırsanız baş­layabiliriz. Y akalarında isim kartı taş ıyan kişiler personelimizdir."

Helen annesin in l im ana bakan pencerelerden birin in yanındaki m asaya doğru gittiğini gördü. An­nesi personelden biriyle konuştu, sonra eline bir kâ­ğıt alıp baktı. Helen asansöre binip aşağı, sokağa inmemek, Dublin 'e g itm em ek ve Declan 'a , du rum u annesine an la tm ası için Avrupa Kom isyonu'ndaki arkadaşını göndermesini söylememek için kendini güç tu t tu . Annesi salonda dolaşıp adları ve ayrın tı­ları kontrol ederken bekledi. Belli ki kom uta anne­sinin elindeydi. N ihaye t Helen 'e doğru yürüdü, am a birden fikrini değiştirdi, pencerenin yan ındak i m a­saya gitti. Oradaki bir şeyi kontrol e t t ik ten sonra da salonun öteki ucundak i Helen 'in ya n ın a geldi.

"İçeri girdiğinde seni fark ettim, acaba bunca yolu bilgisayar öğrenmek için mi geldin diye m erak ettim," dedi.

"Yo, sağ ol. Büron çok hoş.""Yepyeni," dedi annesi."Seninle konuşmalıyım. Özel bir oda var mı?""Fazla zam anım yok," dedi annesi, am a bunu

söyler söylemez susup H elen 'in yüzüne a ra ş t ıran gözlerle baktı. "Bir şey mi oldu?" diye sordu.

Asansörün karşıs ına düşen ufak bir odaya gitti­ler. Annesi kapıyı kapadı.

"Ne oldu?" diye sordu. V"Declan," dedi Helen, içini çekerek."Helen, anlatsana!""Hastanede, Dublin 'de, seni görmek istiyor.""Kaza mı geçirdi? Yaralandı mı?""Hayır, öyle bir şey değil. H asta ve seni görmek

istiyor. Bir süredir hastanedeymiş, am a bizi tedir­gin etmek istememiş."

Page 103: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Tedirgin etmek mi? Sen neden söz ediyorsun?""Anne, Declan gerçekten hasta . Belki doktorlar­

la konuşsan daha iyi olur.""Helen, sen onun nesi olduğunu biliyor m u­

sun?""Hayır, tam olarak bilmiyorum. Am a seni bu­

gün görmek istiyor. Arabası bende, seni hastaneye götürebilirim. St. Jam es Hastanesi 'nde."

Annesi çalışma m asasına gitti, içinde bulunduk­ları haftayı bu lan a kadar ajandasının sayfalarını çe­virdi.

"Bugün günlerden ne?" diye sordu."Çarşamba.""Tamam. Sen dışarıda bekle, ben iki yere tele­

fon edeceğim, sonra gelirim.""White's'ta buluşsak olmaz mı?""Sen dışarıda bekle, hem en gelirim."

Hava açarken Dublin 'e doğru yola çıktılar. Go- rey'i geçene kadar annesi konuşmadı.

"Bu yoldan nefret ediyorum," dedi. "Her karı­şından nefret ediyorum. Bir hastaneye gitmek için bu yoldan yeniden geçmek zorunda kalacağım hiç aklıma gelmemişti." 5.,;,

"Dün gece büyükannem de kaldım," dedi Helen."Önce ona mı gittin? N eden önce bana gelme­

din?"Helen yanıt vermedi; gözlerini karşıya dikmiş,

d ikkatin i yolda toplamıştı."Ah, tam am , şimdi yan ıt lam a beni," dedi anne ­

si."Hugh ile çocuklar Donegal'deler," dedi Helen."O adam sana nasıl dayanıyor bilmem," dedi

annesi.

Page 104: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Çift yönlü karayolun; u laşana kadar konuşma­dılar. Annesi siperliği indırc+n-, küçük aynaya, baka­rak dudak la r ına ruj sürdü.

"Sorunun ne olduğunu sana söylemeliyim," dedi Helen.

"Beni tam bir buçuk saa tt ir oyalıyorsun," dedi annesi, saatine bakarak.

"Declan AİDS, uzun zam andır böyle ve bunu bizden sakladı."

H elen annesin in soluğunu tu t tu ğ u n u hissetti, sanki a raban ın önünden siyah bir gölge geçmişti.

"Sen ne zam andır biliyorsun bunu?" diye sordu annesi.

"D ündenberi.""Büyükannen biliyor mu?""Evet, ona söyledim."Annesi siperliği kaldırdı, ruju makyaj çantasına

koydu. "D urum u çok mu kötü? Ne kadar kötü?""Çok kötü, am a ne kadar olduğu tam belli de­

ğil.""Ve çaresi yok, öyle mi?""Hayır, çaresi yok.""Ne kadar zam andır AİDS?""Yıllardır.""Ne zam andır hastanede?""Bilmiyorum.""Neden bizden sakladı?"Yine yan ıt vermedi Helen. Ansızın yağm ur baş­

ladı, silecekleri çalıştırınca ön cam a sürte sürte gi­dip geldiler. Helen silecekleri durdurdu , am a yağ­m ur çok şiddetli yağıyor, Helen önünü göremiyordu, bu yüzden yeniden çalıştırdı. Bray'e v a ra n a kadar annesi ağzını açmadı. Helen sileceklerle boğuşur­ken annesin in iç çekişleriyle, yum ruk ların ı sıkma­sıyla, bir şey söyleyecekmiş gibi önce ona dönüp son­ra yeniden önüne bakmasıyla ilgilenmemişti.

Page 105: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Sonunda Lily konuştu: "Tam kendimi toparla­mışken şu olana bak."

Yağmur kesildi, Helen de silecekleri durdurdu."Declan neden bana kendisi söylemedi?" diye

sordu annesi."Senin nasıl tepki vereceğini bilemiyordu.""Bu yüzden mi bana söylemen için seni yolla­

dı?"Helen önünde uzanan yola baktı. Çift katlı bir

otobüs görünce, içinden annesine hastaneye kendin git, demek geldi, am a bu düşünceyi kafasından he­m en sildi. Yumuşadı, bu olayın annesi için ne anla­ma geldiğini ta h m in etmeye çalıştı.

"Sanırım böyle bir günde hepimizin aramızdaki farklılıkları unutacağımızı hissetti," dedi Helen.

"Eh, ben sende pek bir farklılık görmüyorum," dedi annesi.

"Bana tah am m ü l et," dedi Helen, "ben çaba gös­teriyorum." Sesinin soğuk bir tonda çıkmasını en­gelleyememişti.

Hastaneye vardıklarında Helen, ikisinden biri­nin konuşmaya kalkışması d u ru m u n d a araban ın patlayıp havaya uçacağını düşünmeye başlamıştı. Arabayı P au l 'ün bıraktığı park yerine götürdükten sonra D eclan 'm kaldığı kanada doğru yürüdüler.

"Doktor bana, danışm anla istediğimiz saatte gö­rüşebileceğimizi söyledi."

"Declan tek kişilik bir odada mı?""Evet.""Nasıl görünüyor?"Helen bir an annesine karşı büyük bir şefkat

hissetti, durum u kolaylaştıracak bir şeyler söyle­mek geldi içinden. Ağlamak üzereydi.

Page 106: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

'Yo, iyi görünüyor. Sanırım korkuyor.""Ya danışman? O nasıl bir adam?""Adam değil, kadın. Tanışmadım, am a iyi biri

olduğunu söylediler."Resepsiyonda, danışm anı sordular, am a nerede

olduğu bu lunam ayınca Helen bir gün önce tanışmış olduğu doktoru sordu. Sessizce beklediler. Bir süre sonra danışm anla genç doktor birlikte geldiler. Da­nışman, Helen 'in tah m in ettiğinden çok daha ufak tefek ve gençti. Genç kız gibiydi. Annesinin, karşı­sındaki kişinin danışm an olduğunu anlam ası za­m an aldı. Kadın onları alıp koridorun ucundaki bü­rosuna götürdü.

"Evet doktor," dedi Helen 'in annesi, o turur oturmaz, "bu vaka konusundaki düşüncenizi öğre­nebilir miyiz?"

"Korkarım ki çok açık konuşmak zorundayım," dedi danışman.

"Benimle hiç çekinmeden konuşabilirsiniz," de­di H elen 'in annesi.

"Declan çok hasta. T-hücreleri neredeyse sıfıra inmiş, bu hastalığın seyrini bu sayıyla ölçeriz. Çoğu kişide binden fazla T-hücresi bulunur. Birçok enfek­siyon riski var. Bu sabah ufak bir ameliyat yaptık kendisine, göğsüne bir tüp yerleştirdik, ameliyat iyi geçti. Bir süre böyle sürdürebilir, am a hasta lık çok hızlı da ilerleyebilir. Herkeste farklı olur. Declan 'm çok cesur ve çok uysal olduğunu söylemeliyim, am a krizler çoğalırsa dayanamaz."

"Kullanabildiğiniz ilaç var mı?""Bir tek ilaç var, AZT, am a ne yazık ki tedavi

etmiyor, her enfeksiyonda daha iyi ilaçlar ku llana­biliyoruz."

"Tedavi olma şansı ne?""Ciğerlerinde bir şey yok, am a emin olamayız;

Declan 'm bağışıklık sisteminin zarar gördüğünü ve

Page 107: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

bunun onarılmasının güç olduğunu pek çok doktor kabul edecektir."

"Amerika'da bir şey yapılabilir mi?""Bizim yöntemlerimiz de oradaki kadar geliş­

miştir. ""Acı çekiyor mu?"'Yo, aslında yarım saat önce ben yanındayken

ya tak ta oturuyordu. O nun iyi bakılmasını sağlayan arkadaşları var. Sizi onun yanına götüreyim, sonra da isterseniz konuşuruz."

Helen kapıyı açarken annesi dan ışm ana döndü: "Sizinle bir dakika yalnız konuşabilir miyim lüt­fen?"

Helen kapının dışında bekledi, sonra koridorun öbür ucuna yürüyüp camdan dışarı baktı. Annesi­nin ne sorduğunu biliyordu: arabadayken Helen'e sorm aktan kaçındığı soruyu. Declan 'm eşcinsel ol­duğunu annesinin bilip bilmediğini hep m erak et­mişti, şimdi de danışm anın , annesine bu konuda bir şey söyleyip söylemeyeceğini bilemiyordu. Ama an ­nesini danışm anın bürosundan çıkıp koridorda ken­disine doğru ilerlerken görünce sorusuna yanıt al­mış olduğunu anladı. Omuzları çökmüş, gözleri yere dikilmişti. Helen yıllardır onu böylesine tükenm iş görmemişti.

Birlikte Declan 'm odasına girdiklerinde Declan yatağında oturm uş walkman"den müzik dinliyordu. Yatağın yanındaki iskemlede o tu rm ak ta olan Paul hem en ayağa fırladı, Helen 'e başıyla selam verip dı­şarı çıktı.

"Sana ziyaretçi getirdim," dedi Helen."Seni son gördüğümde pek iyi görünmüyordun,"

dedi anneleri, yatağa yaklaşıp D eclan 'a gülümser­ken. "Ama şimdi çok daha iyi görünüyorsun." Dec­lan 'm elini tu t tu .

Page 108: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Bu kadar çabuk geleceğini düşünmemiştim ," dedi Declan.

"Bu oda biraz karanlık değil mi? Sana iyi bakı­yorlar mı?" diye sordu annesi.

"Ah, her şey yolunda, her şey yolunda.""Buraya seni rah a t e ttirm ek için geldik. Öyle

değil mi, Helen?""Evet, anne," dedi Helen."Ne zaman çıkacağımı öğrendiniz mi?" diye sor­

du Declan."Danışm anın la görüştük am a bu konuda bir şey

söylemedi," dedi annesi. "Ama istersen onu bulup sorayım."

"Yo, biraz bekle," dedi Declan."Ağrın var mı?" diye sordu annesi."Bugün kendimi çok iyi hissetmiyorum. Bu sa­

bah göğsüme lokal narkoz verdiler, onun arkasın­dan hep biraz başı dönüyor insanın."

Odaya bir hemşire girdi, elindeki küçük fincan­da hap la r vardı; Declan bir bardak suyla hapları yuttu.

"Biliyorsun," dedi annesi, "evime gelmek ister­sen senin için her şeyi hazır ederiz. Sen de gördün ya, çok güzel bir manzarası var, sorun çıkarsa bir hemşire de ayarlarız, gelip bakar."

"Ne yapacağımı bilmiyorum," dedi Declan."Sen nasıl istersen," dedi annesi. Elini Dec­

lan 'm a ln ına koydu. "Eh, en azından ateşin çıkma­mış."

Helen Paul'ü , odanın dışındaki koridorda bekler buldu. İkisi h a s tanen in yakınındaki bir pub'da öğle yemeği yerlerken annesi D eclan 'm yan ında kaldı. Yemekten sonra Helen ken tin öteki ucundaki oku­luna gitti. Bir önceki hafta öğretmenlik için başvu­

Page 109: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ran bazı adaylara, ikinci bir m ü lak a ta gelmeleri için m ektup gönderilmişti. M ülakat günlerine ve sa­atlerine bir göz a tm ak istiyordu.

Sekreteri Anne, telefonla a rayan la r ın bıraktığı mesajları Helen 'e okudu, aldığı ta l im a t uyarınca bu mesajları sözcüğü sözcüğüne stenoyla not etmişti. Çoğu sıradan mesajlardı. Eğitim Bölüm ü'nden John Oakley aramıştı. Helen gelen m ektupları da incele­di. Anne, öğretmenlerden birin in telefon ederek ikinci bir m ü laka ta neden gerek görüldüğünü sor­duğunu, başka hiçbir okulda böyle bir uygulama yok dediğini söyledi.

"Hangi dersi veriyor bu öğretmen?" diye sordu Helen.

" İ r landacave İngilizce.""Bana bıraktığı mesajı tam olarak okur m u­

sun?"Sekreter, telefonla bırakılan mesajı aynen oku­

du. Helen bir dakika düşünüp şöyle dedi: "Ona mek­tup la yanıt versek daha iyi olur. İşe başkasının alın­dığını yazıp ilgisi için teşekkür et, ben de çıkmadan imzalayayım. Başımızı ağrıtacak birine benziyor."

"Bir de," dedi Anne, "Ambrose sorunu var. Pa­zartesi günü sarhoştu ya da en azından fazlaca içki­liydi. Sana söylememem için yalvardı."

"En son ne zaman sarhoştu?""Nisanın altısında," dedi Anne."İr landa 'n ın en iyi ustası," dedi Helen."Sizden ödü kopuyor," dedi Anne."Ama dün ayıktı, bugün de ayık mı?""Evet; ve çok üzgün.""Bir şey yapmayacağım," dedi Helen. "Ama ba­

na anlattığ ın ı ona söyle, bu konuda düşüneceğimi de. Biraz korkut onu." Güldü, Anne da başını salla­yıp gülümsedi.

Page 110: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Helen okulun boş, yankılı koridorlarında dolaş­tı, sonra üst ka ta çıkıp personel odasının karşısında­ki bir banka oturdu. Yaşadıkları ve yaşayacakları, ansızın, sanki yeni farkına varmış gibi, b ü tün ağır­lığıyla üzerine çöktü: Kardeşi ölecekti, kendileri de onun hastalığının artm asın ı, acı çekmesini ve ağır ağır ölmesini seyredeceklerdi. Declan 'm cansız, ha­reketsiz bedeninin ta b u ta konm aya hazırlanışı geldi gözünün önüne, karanlığa gömülüşü, sonsuza kadar ta b u ta kapatılışı. Düşüncesi bile dayanılmazdı.

Bunu aklından çıkarm aya çalıştı. Kendini yor­gun hissediyordu; olduğu yerde uzunca kalırsa uyu- yakalacağından ve A nne 'ın kendisini böyle bulaca­ğından korkuyordu. Ağır ağır aşağıya, bürosuna in­di, m ektubu imzaladı, sonra da arabasına atlayıp eve gitti; yatağının üzerine uzanıp sabaha kadar uyum ak geliyordu içinden. Duş alıp üs tünü değiştir­di. Donegal'e, H ugh 'ya telefon etti am a telefonu açan olmadı. Saat dörtte ken tin öteki ucundaki has­taneye geri döndü.

Annesiyle Paul'ü , D eclan 'm odasının önünde, koridorda buldu.

"Şu anda onu genel bir m uayeneden geçiriyor­lar," dedi annesi. "Birkaç günlüğüne dışarı bıraka­caklar." ,; ;S

"Benim evime gelmek istiyor mu?" diye sordu Helen.

"Hayır, Cush'a, büyükannesin in evine gitmek istiyor," dedi annesi. "Oraya neden gitmek istediği­ni bilmiyorum."

"Büyükannemin evine mi?""Büyükannene telefon etmeye çalıştım, am a te ­

lefon kapalıydı tabii," dedi annesi."Cush 'tan ve deniz kıyısındaki evden çok söz

ediyor," dedi Paul.

Page 111: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Oraya gitmek istiyorsa götüreceğiz. Ona bunu söyledim."

"Ne zaman?" diye sordu Helen."Eğer gidecekse şimdi gitmeli," dedi annesi,

"çünkü birkaç gün sonra hastaneye dönmek zorun­da kalabilir."

Doktorla danışm an odadan çıktılar. "Birkaç günlüğüne tehlike yok zaten," dedi Louise. "Alacağı ilaçların listesini yapacağım, eczane bunları hazır­lar hazırlamaz gidebilir."

"Bir keresinde bu rada eczaneyi iki saat bekle­miştik," dedi Paul.

"Reçeteyi oraya kendim götüreceğim, Paul siz de benimle gelirseniz ve orada durup gözlerinizi üzerlerine dikerseniz hem en hazırlarlar herhalde," dedi danışman.

Helen'le annesi odaya girdiler, Declan yatağın kenarında oturuyordu.

"Böyle kalkıp o tu runca başım dönüyor," dedi. "Ama şimdi geçer."

"Declan, dün gece büyükannem in evinde kal­dım," dedi Helen. "Yataklar gerçekten rahatsız, çar­şaflar da fi ta r ih inden kalma." A'

"Evden çarşaf getiririm," dedi annesi."Sen söyleyince büyükannem ne yaptı?" diye

sordu Declan."Senin için kaygılandı," dedi Helen.Declan giyinirken kadın lar dışarı çıktılar."Bu P au l 'ün kim olduğunu biliyor musun?" di­

ye sordu annesi."Declan'm eski bir arkadaşı. Sanırım çok yardı­

mı olmuş.""Bütün bun lar bir karabasan," dedi annesi.

Page 112: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Evet, biliyorum. O kadar iyi görünüyor ki ina­nasım gelmiyor."

"Sen bizi Cush 'a götürebilirsin," dedi annesi. "Tatildesin, değil mi?"

"Pek değil, am a sizi götürebilirim."

ilaçlar gelince Paul ile Declan odayı boşaltmaya başladılar, çöpleri büyük bir plastik torbaya doldu­ruyorlardı, giysilerle CD'leri de bir el çantasına. Declan Paul'e, büyükannesin in Cush 'tak i evine na­sıl gideceğini ayrıntılarıyla an la tm aya başlamıştı. Helen'le annesin in şaşkın bakışları a l t ın d a Paul' den bu tarifi Larry'ye de -Helen, L arry 'n in kim ol­duğunu bilmiyordu- vermesini ve elinden geldiğin­ce çabuk Cush 'a gelmesini söylemesini istedi.

Wexford'a doğru yola çıktılar. Annesi, Declan arabada ra h a t mı değil mi diye söyleniyor, acaba ön koltukta mı rah a t eder yoksa arkada mı diye sorup duruyordu. Declan arka koltuğa oturdu; k en tte n ge­çerlerken annesi arkaya döndü ve, "Hastaneye ge­lirken Helen bana benim nasıl tepki vereceğimden kaygı duyduğunu söyledi," dedi. "Bu konuyu kafana takm a sakın. Benim için dünyadaki en önemli kişi­ler Helen'le sensin, bunu da hiçbir şey değiştire­mez."

"Sana daha önce anlatmalıydım," dedi Declan, "ama bir tü r lü dilim varmadı."

Cornelscourt'a gelince Dunnes m ağazasında durdrla r; Helen süperm arkete girdi, alışveriş ara­basını önlerindeki birkaç gün ihtiyaç duyacakları şeylerle doldurdu. Gelişlerini büyükannesin in nasıl karşılayacağını bilemiyordu. Yıllardır -belki de on yıldır- ilk kez, bağlarını koparmayı kafasına koydu­ğu bu ailenin bir parçası olarak oraya döndüğünün

Page 113: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

farkındaydı. Yıllardır ilk kez, sanki hiçbir şey olma­mış gibi, hepsi b irden aynı ça tın ın a l t ında olacak­lardı. Arabadayken dile getiremedikleri duyguların, yeniden bir b ü tü n oldukları duygusunun şimdi, bir kriz yaşarlarken , kendilerini ha reke te geçiren bu olayın içindeyken kendisine çok doğal geldiğini fark etti. Bir daha asla dönmeyeceğini um duğu yere, yu­vasına dönm üştü şimdi, elinde olm adan içinde nere­deyse bir ferahlam a hissetti.

C ush 'a giderlerken yol boyunca annesi yan ında çalışan lardan ve m üşterile rinden söz etti; Helen onun şakacı ve keyifli görünmeye çalıştığının far­kındaydı. Birkaç kez Declan 'ın uykuya daldığını sandılar, am a yalnızca gözlerini yum duğu anlaşıldı. Annesi, gece bir ara H elen 'in kendisini Wexford'a götürebileceğini, evden kendi arabasını ve yatak çarşaflarını alabileceğini söyledi.

"Seni çok rah a t ettireceğiz Declan," dedi annesi."Böyle habersiz gittiğimiz için büyükannem bo­

zulur mu acaba?" diye sordu Declan."O seni hep sever Declan.""Evet am a bozulmaz mı?""Telefonunu açık tutsaydı bunu öğrenebilirdik.""Ben onun elinden gelen yardımı yapm ak iste­

yeceğini düşünüyorum , Declan," dedi Helen. ,,*j

C ush 'a akşam ın ilk saatlerinde vardılar. Büyü­kanneleri evden çıkıp a raban ın içine baktı, kimle­rin geldiğini anlayamamıştı.

"Arkada o tu ran Declan mı?" diye sordu H e­len'e, ön kapıyı açarken.

"Bir süre b u rada kalm ak istedi, büyükanne," dedi Helen. "Ona hayır diyemedik."

Page 114: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"A, gelin içeri, hepiniz gelin. Lily içeri gir, Dec- lan 'ı da getir."

Arabayı yolda bırakıp içeri girdiler. Büyükan­neleri televizyonu kapa tt ı , evyenin başına gidip çay­danlık ve demlikle uğraşm aya başladı. Ötekiler ne yapacakların ı bilemeden m utfak ta dururla rken , o arkası dönük kaldı. Akşam ışığında D eclan 'a bakan Helen, onun ne kadar h as ta göründüğünü ilk kez fark etti, yüzünün ne kadar süzülmüş, cildinin ne k adar gerilmiş göründüğünü, gözlerinin ne kadar yorgun baktığını, beden in in nasıl da ufacık kaldığı­nı.

Annesi Declan'ı o tu rt tu , büyükanne ise ayakta dikildi, tezgâhın üzerinde bir sürü temiz fincan du­ru rk en kirli fincanları yıkam aya girişti. İki kedi tü ­nedikleri yerden onları izliyorlardı.

"Anne," dedi H elen 'in annesi, "belki de böyle dam dan düşer gibi gelmemeliydik."

"Yo, Lily, zaten b ü tü n gün sizi m erak edip dur­dum." Döndüğünde Helen onun yüzünün taş gibi ifadesiz olduğunu gördü. "Çay yapayım," dedi ka­dın, "isterseniz sandviç de hazırlarım , yoksa eve gi­dince yemek yemeyi mi terc ih edersiniz?"

Helen, onların bu evde kalm ak istediklerini bü­yükannesin in an lam azlık tan mı geldiğini, yoksa Wexford'a giderken buraya uğrad ık lar ına gerçekten mi inandığını anlayamadı. Arabadan indiklerinde büyükannesine ne söylemiş olduğunu ha tır lam aya çalıştı, am a hatır layam ayacak kadar yorgundu.

Büyükanneye yanıt veren olmadı, o da dışarı çıktı; m utfak ta kalan üç kişi birbirlerine baktılar.

"Declan," dedi anneleri, "Wexford'a gidebiliriz, H elen 'le sen benim evimde kalabilirsiniz."

Declan yanıt vermedi, gözlerini karşıya dikmiş­ti. Helen, Declan 'm has tanede yattığı günlerde, bu evi, kayalıkları, denizi hayal edip etmediğini, şimdi

Deniz Fenerindeki Işık 113/8

Page 115: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

bu gördüklerinin onu hayal kırıklığına uğratıp canı­nı sıkıp sıkmadığını m erak etti. Kardeşi kötü görü­nüyordu.

Büyükanneleri elinde bir kovayla içeri girdi, ko­vayı evyenin yan ında yere bıraktı. Demliğe çaydan­lık tan su koydu, bunu yaparken yine onlara sırtını dönmüştü. Declan gözlerini kapayıp içini çekti. An­neleri Helen'e sert bir bakış fırlattı.

"Büyükanne," dedi Declan, "beni hastaneden birkaç günlüğüne bıraktılar, ben de buraya gelip manzarayı seyredeyim, birkaç gün kalayım dedim, am a belki bu senden çok şey istemek olur."

Büyükannesi dönüp pencereye doğru baktı. "Declan," dedi, "buraya her zam an gelebilirsin. Se­nin için her zaman yatacak yerim vardır. Önce bir fincan çay içelim, sonra hepinizi yerleştiririz."

Saat dokuz buçukta herkesin yatacağı yer belli olmuştu. Declan 'm, yıllar önce Helen'le paylaştığı odada kalması kararlaştırılm ıştı, bu oda evin ön t a ­rafına bakıyordu. Helen onun yanındaki odayı ala­caktı, anneleri de üst ka ttak i odalardan birinde ka­lacaktı.

D eclan 'm ilaçlarından birkaçının buzdolabında durması gerekiyordu; büyükannesi buzdolabında yer açtı; Declan doğrudan göğsüne giren bir tüpün ucuna küçük plastik bir torba bağlarken hepsi yarı hayranlık yarı tiksintiyle onu izlediler. Declan hap­larını gözden geçirip içlerinden dördünü bir bardak suyla yuttu.

"Büyükanne, doktor kedilere alerjim olduğunu söylüyor. Ama bana yaklaşmadıkları sürece sorun yok."

"Ah, eve misafir geldiğinde oradan inmezler, se­ni rahatsız edeceklerini sanmıyorum."

"Eminim sorun olmaz," dedi Declan.

Page 116: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Şunlara bak, kendilerinden söz ettiğimizi bili­yorlar," dedi büyükannesi.

K aranlık çökerken Helen annesini arabayla Wexford'a götürdü.

Blackwater'a yaklaşırlarken Helen, "Bizi bura­da istemiyor," dedi.

"Bence n u m ara yapıyor, saçmalık ediyor," dedi annesi, "sen de bilirsin. Misafiri sever."

"Bizi b u rada istemiyor," diye yineledi Helen.Curracloe'dan çıkana kadar konuşmadılar."Declan'ın d u ru m u n u ne zam andır biliyordun?"

diye sordu annesi."Söyledim ya, dün öğrendim.""Demek istiyorum ki, onun Paul gibilerle arka­

daş olduğunu ne zam andır biliyordun?""Ne gibi?" diye sordu Helen."Ne gibi olduğunu biliyorsun." Annesin in sesi

öfkeliydi."Hep biliyordum.""Saçmalama Helen!""On yıldır biliyordum, belki daha uzun zam an­

dır.""Ye bana hiç söylemedin?""Ben sana hiçbir zam an hiçbir şey söylemedim,"

dedi Helen, ü s tüne basa basa."Um arım böyle bir şey senin başına hiç gel­

mez.""Um arm ış gibi geliyor sesin.""Öyle bir şey düşünseydim söylerdim.""Söylerdin elbette."Wexford'da, r ıh tım boyunca ilerlediler, sonunda

Helen 'in annesinin arabasının durduğu yere geldi­ler. Annesi, a rabadan inene kadar konuşmadı, iner­

Page 117: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ken öfkelenmiş gibi kapıyı çarptı ve kendi arabası­na gitti. Rosslare'e doğru sürdü arabasını, Helen de hem en arkasından gidiyordu, sonra birkaç mil bo­yunca iç içe geçmiş yan sokaklara saptı; Helen an ­nesinin arabasının hız göstergesinin bile öfkeli oldu­ğunu hissediyordu.

A nnesinin evinin bahçesindeki araba yoluna gi­rene kadar Helen evin deniz m anzara lı olduğunu bilmiyordu; büyükannesin in evindekinden bile daha geniş bir m anzarası vardı burasının, çünkü daha yüksekteydi. Burada Tuskar 'a daha yakındılar. He­len m otoru du rduru rken fenerin ışığı evin önyüzünü yaladı. Annesi Helen 'e hiç bakm adan eve girince Helen a rabadan inmeyip onun dönmesini bekledi. Declan evin çok büyük olduğunu, bir servete mal ol­duğunu anlatmıştı, am a Helen evi k irem it damlı, sı­radan, m üstakil bir bungalova benzetti. Servete mal olan, arsası olmalı, diye düşündü.

K aranlık ta , günün ağır ağır azalan ışığında, ufuk çizgisini belli belirsiz seçebiliyordu. Evin, sa­bah ışığını alacağını fark etti. Annesinin, evin ön yüzüne neden daha çok pencere koydurmadığını me­rak etti. Deniz fenerinin ışığı bir kez daha yaklaştı ve Helen'i yalayıp geçti.

Annesi evden çıktı, kolları çarşaf ve yastık do­luydu, onları arabasının arka koltuğuna bırakırken Helen'e hiç bakmadı. Helen, acaba C ush 'a geri dön­sem de annem de canı istediği zam an gelse mi, diye düşündü, am a duyduğu m erak onu eve girmeye zor­ladı. A rabanın kapısını açınca çevrenin sessizliği, katıksız sükûneti onu şaşırttı, en ufak bir esinti bile yoktu, deniz de uğultusu işitilmeyecek kadar uzak­taydı. Annesi bu sefer elinde kuştüyü yorganlarla çıktı; kapıda az daha çarpışıyorlardı.

"Şilteyi taş ırken yard ım ına ihtiyacım var," dedi Lily, sertçe.

Page 118: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Holün ve sağdaki ya tak odasının bir özelliği yoktu, b ü tün yeni evlerdeki odalar gibiydi, am a H e­len 'in gözünü alan, soldaki oda oldu; uzunluğu on m etreden fazla, diye düşündü Helen; salondan çok sanat galerisine benziyordu, duvarları beyazdı, par-

, keler açık renkliydi, yüksek tavan ında dam pence­releri vardı. Salonun ortasında devasa bir şömine yer alıyordu, karşıdaki duvar da -evin çatı a ltında­ki üç köşeli yan duvarı- baştan aşağı camdı. Anne­sinin bu rada tek başına yaşayabildiği düşüncesi ne­redeyse inanılmazdı.

H elen 'in salonu seyrettiğini gören annesi yanın­dan ona sürtünerek geçti.

"Ne m üthiş bir ev!""Helen, şilteyi küçük yatak odasından çıkarma­

mız gerek."Helen annesine a ld ırm adan salona girdi; bir kö­

şede bir koltuk, bir kanepe ve bir de televizyon du­ruyordu, gözünü asıl a lan salonun boşluğu oldu. Ama hem en sonra, o salonun nereye benzediğini an- layiverdi: Annesinin, Wexford'daki b inan ın üst ka­t ın d a bu lunan bürosuna benziyordu burası. Burada da aynı yüksek kirişli tavan ve tepe ışıkları vardı, aynı soğuk yavanlık da. İkisi de aynı tasarım cın ın elinden çıkmış olmalı, diye düşündü Helen. Acaba evde bir başka, daha küçük, daha sevimli oda var mı diye m erak etti, annesin in akşam ları ve hafta sonlarında oturabileceği bir oda; am a sonra hole dö­nünce evde yalnız iki ya tak odası, bir mutfak ve bir de banyo olduğunu gördü. Başka oda yoktu.

Annesi hole çıktı, bir şilteyi sürüklüyordu. "Orada öyle ağzı açık duracak mısın?" diye sordu.

"Evin beni şaşırttı," dedi Helen."Şilteyi a rabanın üstündeki port-bagaja koyabi­

liriz. Onu bağlayacak bir şeyim var."

Page 119: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Declan 'ın yatağ ın ın yan ın a koyacak bir lamba götürebilseydik iyi olurdu," dedi Helen.

"Tanrım, Cush 'tak i ev çok iç karartıc ı," dedi an ­nesi. Kendi yatak odasına gidip başucundaki abaju­ru prizden çıkardı. "Başka bir şeye ihtiyacı olur mu?" diye sordu. "Tam biz ayrılırken çok kötü görü­nüyordu. Ona bakmayı içim kaldırmıyor."

"Sen b ü tü n hikâyeyi öğrendiğine göre sanırım şimdi içi daha raha t ," dedi Helen.

"U m arım şiltenin üzerine yağm ur yağmaz," di­ye sözünü kesti annesi.

Şilteyi arabaya taşıdılar. K aran lık ta , Rossla- re'deki sıra sıra ışıkları görüyorlardı, deniz feneri­n in ışığı parladığında ve onları yalayıp geçtiğinde bir an bir film sahnesi yaşarmış gibi oldular. Şilteyi a rab an ın tepesine bağlayıp lambayı da bagaja koy­dular.

"Orada görüşürüz," dedi Helen."Wexford'a nasıl gideceğini biliyor musun?" di­

ye sordu annesi."Bulurum," dedi Helen.

*

Blackwater'daki telefon kulübesinden Hugh'yu aradı. Telefonu H u g h 'n u n annesi açtı, Declan'ı, He­len 'in annesini ve büyükannesin i çok m erak ettiğini söyledi.

"Hepiniz güç günler geçiriyorsunuz," dedi, "si­zin için dua ettiğimizi bilin."

H ugh çocukların derin uykuda olduklarını söy­ledi. M anus uyuyunca onu pub'dan eve kadar ku­caklarında taşım ak zorunda kalmışlardı.

"Pub mı?" diye sordu Helen."Pub'ı geçen yıldan hatırlıyorlardı, p a ra lazım

olana kadar benim varlığımı u n u t tu la r ."

Page 120: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"iyiler mi?""iyiler, uyuyorlar. Şimdi ben Aepub'a geri döne­

ceğim. ""Kötü arkadaşlar edinme," dedi Helen. "Edinmem," dedi Hugh. "Lekesiz ve el değme­

miş kalıyorum."

Helen arabayla C ush 'a döndüğünde, annesiyle büyükannesin in şilteyi eve sürüklemekte oldukları­nı gördü. Evin önündeki buz gibi be tona uzanıp de­rin bir uykuya dalabileceğim hissetti. Kendisini bekleyen geceden ürküyordu; kısa bir süre derin uyuyup sonra u y a n m a k tan , gece boyu kafasını bir­tak ım şeylere t a k m a k ta n korkuyordu.

Şilteyi karyolaya yerleştirince yatağı yapmaya koyuldular. Helen, annesin in getirdiği b ü tü n yatak tak ım la rın ın yeni olduğunu, daha önce hiç kullanıl­m adıkların ı düşündü. Annesi bol para kazanıyor ol­malıydı. Lambayı prize tak ıp yatağın yan ında bir is­kem lenin üzerine o tu rt tu la r .

Helen mutfağa girince kediler ona kuşku dolu gözlerle baktılar; Declan televizyon izliyordu. Elek­tr ik ışığı altında, bu rn u n d ak i çürük çok daha koyu renkli ve çirkin görünüyordu.

"Kedilere karşı gerçekten alerjin var mı?" diye sordu Helen.

"Evet, mideme tu h a f bir şey oluyor."Helen ona anne le rin in evine gitmiş olduğunu

anlattı."Gündüz gözüyle çok şaşırtıcı bir yer," dedi Dec­

lan. "Gerçekten m üth iş güzel.""Neden oraya gitmek istemedin?""Tüylerimi diken diken ediyor," dedi Declan."Burası da tüylerini diken diken etmiyor mu?"

Page 121: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Buna ihtiyacım var," dedi Declan. "Neden bil­mem." Güldü.

Yatağı yapıp lambayı yaktık tan sonra annesiy­le büyükannesin in çok daha neşeli ve huzurlu gö­ründüklerin i fark etti Helen. Declan da daha keyifli görünüyordu.

"Hastaneden çıkmak çok güzel," dedi Declan.Helen onun, sona ne kadar yakın olduğunu bilip

bilmediğini merak etti ya da herkesin ta h m in in in aksine uzun süre yaşayıp yaşamayacağını. Ona ne kadarın ı söylediklerini bilmek isterdi; u n u tm ay a­yım da bunu Paul 'e sorayım, diye geçirdi aklından. Bir an, televizyonda haberleri açtıklarını ve AİDS için bir ilaç bu lunm uş olduğunu duyduklarını, bu ilacın bu hastalığı yıllardır çekenlerde bile ân ında başarılı olduğunun söylendiğini hayal etti.

Declan y a tt ık tan sonra üç kadın m utfak ta otu­rup sandviç yediler. A ralarında tedirgin edici bir ateşkes vardı; konuşacakları konuları özenle seçi­yor, sonra çok dikkatli konuşuyorlardı; yanlış seçi­len bir tek sözcüğün bile sürtüşmeye yol açacağının bilincindeydiler. Sonra Helen dışarı çıkıp D eclan 'm arabasına gitti, Dublin 'de satın almış olduğu yiye­cekleri getirdi, annesin in arabasındaki çarşafları da eve taşıdı.

Declan 'm odasının yan ından geçerken lamba­nın hâ lâ y anm ak ta olduğunu gördü. Declan sırtüstü yatmış Helen'i seyrediyordu.

"Burada olmak çok tuhaf, öyle değil mi?" diye sordu.

"Evet, dün gece bunu düşünm ekten uyuyama­dım."

Page 122: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Kapıyı kapatabilirsin," dedi Declan, "lambayı söndürüp uyumaya çalışacağım."

"Declan," dedi Helen, "gece uyanıp birisine ihti­yaç duyarsan odama gelip beni uyandırabilirsin."

"Merak etme," dedi Declan. "U m arım bir şey ol­maz."

Page 123: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik
Page 124: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

BEŞ

Helen uyandı, saa tine baktı; ondu. Sesler duy­du: insan sesleri ve çekilen ya da itilen bir şeyin çı­kardığı gürültü. K endini yeniden yatağa bırakıp bi­raz kestirdi, sonra uykusu iyice açıldı, ellerini başı­n ın a l t ına koyup yattı. Aklı sürekli annesin in evine ve onun yeni yaşam ına ilişkin, bir gün önce tan ık olduğu görüntülere gidiyordu. Annesinin nasıl olup da b ü tü n gün çalıştık tan sonra öyle bir eve gidebil­diğini ya da k en tten bu kadar uzak ta tek başına böyle yaşam aya nasıl k a ra r verebildiğim anlayamı- yordu.

Eski evin nasıl satıldığını D eclan 'dan duyduğu­nu hatır lad ı. Declan b u n u laf a ras ında söylemişti, -' annesin in yeni bir a raba aldığım söyler gibi. H e­len 'in rahatsız olması onu şaşırtmıştı; bunu uzun süredir bilmesine karşın Helen 'e an la tacak kadar önemli bir şey olmadığını düşündüğünü de itiraf et­mişti. Helen ona satışın ne zam an yapıldığını sor­muş, Declan da anne le rin in dört-beş ay kadar önce Wexford'a taşındığını söylemişti. Peki evi kim al­mıştı? Declan ona en ufak bir fikri olmadığını söyle­mişti. Peki mobilyalara, biblolara, tablolara, fotoğ­raflara ne olmuştu? Declan onun bun lar la ilgilen­mesini alaya almış ve bilmediğini söylemişti.

Page 125: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"O evde bana ait bazı şeyler vardı," demişti He­len ona.

"Neymiş onlar? Saçmalama!""Odamdaki şeyler. Kitaplar, fotoğraflar, benim

için önemli olan şeyler.""Annem senin odanı yıllar önce boşaltmıştı.""Bunu yapmaya hakkı yoktu."Artık ev yoktu. Helen zihninde odaları dolaştı,

h er bir kapının nasıl kapandığını -annesiyle babası­n ın odasının kapısı neredeyse hiç ses ç ıkarm adan kapanırdı; D ec lan 'm odasının kapısı daha inatçıydı, b ü tü n evi ayağa ka ld ırm adan ne açılır ne de kapa­n ırd ı- ya da elektrik düğmelerini düşündü - banyo­n u n elektrik düğmesi, D eclan 'm , boyu yeterince uzadığında, içeride birisi varken k a p a m a k ta n hoş­landığı düğme; H elen 'in ya tak odasındaki, kapın ın yanındaki elektrik düğmesi, sıkı ve sertti bu, sertçe açılıp kapatılıyordu, annesiyle babasının ya tak oda­sındaki gibi değildi, onlarınki hafifçe çevirerek açı­lıp kapatılabiliyordu.

Evi boş ve ıssızken suyun altındaki bir gemi gi­bi hayal etti, H elen 'in son kez gördüğü günkü haliy­le kalmış gibi. Annesiyle babasının yatağının altın­da, içinde dua kart lar ıy la babasının ö lüm ünden son­ra gelen başsağlığı k a r t la r ın ın durduğu kutu, bir ku tu dolusu da eski fotoğraf. Çatıya açılan çıkışın kare biçiminde bir t a h t a kapağı vardı, rüzgârlı gece­lerde kapak yana itilebiliyordu.

Şimdi orada başka biri yaşıyordu. Evler böyle olur, demişti Declan. U n u t gitsin, demişti Am erikan aksanını taklit ederek.

Evin satıldığını duymasını izleyen günlerde, bu konuyla ilgili hiçbir şey Helen'e norm al ya da ge­rekli gibi gelmemişti. İlişkilerinin ilk yılında H ugh ile bir anlaşm a yapmıştı; kendisini üzen ya da ra­hatsız eden bir şey olduğunda ona söyleyecekti, âde­

Page 126: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ti olduğu üzere hiçbir şeyi içine atm ayacak, önemli şeyleri ondan saklamayacaktı; H ugh da H elen 'in günlerini suskunlukla, sessizlikle geçirmesinin ne­denini aylar sonra bulup çıkarm ayacaktı. Am a H e­len, H ugh 'ya evden söz edememişti, satıldığını öğre­nince h issettik lerinden de, çünkü neden bu kadar etkilendiğini kendisi de bilmiyordu.

Yıllardır annesine karşı bir şey hissetmemeye çalışmış olmasına, onun kendisini bir daha asla kış- k ır tam ayacağm a inanm as ına rağmen, öfke duyu­yordu ona. G ünler boyu dışa vurmadığı bir öfke taşı­dı içinde. Hiçbir şey yokmuş gibi davran ırken Hugh onu izledi, sonunda Helen ne olduğunu ona söyleme­si gerektiğini anladı. Öfkesinin nedenin i öğrenen Hugh şaşırdı, işin içinde başka bir şey mi var diye m erak etti.

H ugh ona bu işi ancak üzerinde konuşarak çöze­bileceğini söyledi; o, yumuşatıcı ve uzlaştırıcı bir dilden hoşlanıyordu. E rken yattılar; Helen saatlerce konuştu, H ugh da ona sarılıp dinledi. A nlam aya ça­lıştı, am a uzlaşmazlıklar çok şiddetliydi, H u g h 'n u n bulup yüzeye çıkaramayacağı kadar derinde yatı­yordu. Helen, bir şeyin sona erdiğini bilerek eski evin odalarım , imgeleminde bile olsa, yeniden dolaş­ması gerektiğini hissetti. Bu şeyi bitirmeye, onu içinden boşaltmaya ihtiyacı olduğunu hissetti. Bu odalar artık onun odaları değildi; artık H ugh ve ço­cuklar ile paylaştığı evin odaları kendi odalarıydı.

Birkaç gün sonra okuldan arabayla eve döner­ken birden aklına gelen bir düşünce arabayı kenara çekip durm asına, a rabada oturup her şeyin üs tün ­den yeniden geçmesine neden oldu. O düşünce şuy­du: Evi de, evin satılışını da ak lından çıkaramıyor- du, çünkü günün birinde oraya geri döneceğine ina­nıyordu, orasının kendisine bir sığınak olduğuna, annesin in , her şeye rağm en orada kendisini bekle­

Page 127: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

yeceğine, onu içeri alıp koruyacağına, kucak açaca­ğına inanıyordu. Bu düşünce daha önce hiç aklına gelmemişti; şimdi, b u n u n mantıksız ve temelsiz ol­duğunu biliyordu, am a yine de, a rabada otururken, b u n u n gerçek olduğunu ve her şeyi açıkladığını an ­ladı.

İçinde, korkuların keşfedilmeden, uzlaşmazlık­ların da çözümlenmeden barındığı bir yerde, H ugh 'y la kurduğu haya tın bir gün kendisini yüzüs­tü b ırakacağına olan inancı yatıyordu; H u gh 'nun kendisini te rk edeceğini düşünm üyordu, am a günün birinde gidip annesin in kapısını çalıp eve girmek is­teyeceğini, af dileyeceğini düşünüyordu; annesi de odasının her zam an hazır olduğunu, istediği kadar orada kalabileceğini söyleyecekti. Bu senaryoda ço­cuklar yer almıyordu, Helen 'in , annesin in yeni evi­ne sığmabilme olasılığı da; Helen b u n u n bir fantezi, üzerinde düşünmemesi gereken bir şey olduğunun farkındaydı. B ununla birlikte apansız midesi bu lan­mış gibi oluyordu; Hugh 'ya b u n d an söz edemeyece­ğinin farkındaydı Helen; o, bu düşünceyi çok sevim - siz ve haince bulurdu, bu düşünce H elen 'i ko rku ttu ­ğundan çok daha fazla ko rku tu rdu onu.

İşte şimdi açığa çıkarmıştı bu düşünceyi Helen -haklı olduğuna emindi-, bu düşünceyle sessizce sa­vaşmak zorunda kalacaktı; annesin in kapısını bu biçimde çalm asına ya da avutucu sözlerini dinleye­rek eski odasında ya tm asına hiçbir zam an gerek ol­m ayacağına kendisini inandırm ası gerekecekti. O ev yok artık, diye düşündü. Benim yeni bir evim var. Am a eski evle ilgili karan lık düşünceler H e­len'i r a h a t bırakmıyordu.

Birden aklına, Declan 'm , bir akşam önce H e­len'i eskiden ü rk ü tm ü ş olan fanteziyi gerçeğe dö­nüştü rdüğü geldi. Declan eve dönüp teselli aramış, bağışlanmak istemişti; Helen eskiden kendisinin de

Page 128: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

böyle yapacağından korkuyordu; evdekiler Dec­lan 'm bu beklentisini karşılamışlardı, sanki onlar da pazarlık ta üstlerine düşeni yapmaya hazırdılar. Bu uyum, Helen'i dehşete düşürdü, am a ne an lam a geldiğini bilemedi.

Büyükannesi elinde bir fincan çayla içeri girdi ve fincanı H elen 'in ya tağ ın ın yanındaki komodinin üzerine bıraktı.

"Declan az önce kalktı," dedi. "Banyoda şimdi. Lily sabahın köründe Wexford'a gitti, öğleden önce döneceğini söyledi."

D eclan 'm banyodaki işi biter bitmez Helen kalktı. Duş alıp giyindi. H ava bulu tlu ve rüzgârlıy­dı. Mutfağa gittiğinde Declan 'la büyükannesin i ora­da buldu, Aga fırının yan ında o tu ran Declan kırıl­gan ve huzursuz görünüyordu.

"Korkunç bir gün," dedi Declan. "Büyükannem havan ın açacağını söylüyor, am a yine de korkunç bir gün."

Helen onun bu rada k apana kısılmış olduğunu anladı; Declan bu evin, kayalıkların ve sahilin ha­yalini kurm uştu , am a bu hayalin içinde s ıradan bir sabah, kurşuni bir gökyüzü ve uğultu lu rüzgâr yok­tu, bulaşık yıkayan büyükannesiyle konuşm aya ça­lışması da. H elen 'in içinden ilk gelen dürtü , köye gitmek için bir bahane bulmak, Declan'ı da y a n m a almayı önermek ve köyde olabildiğince uzun kal­m ak oldu. Büyükannesinin de en az kendileri kadar huzursuz olduğunu ta h m in ediyordu; evine çağrıl­m adan gelen o iki yarı yabancı, düzenini bozmuşlar­dı.

"Wexford'a sık sık gidiyor m usun büyükanne?" diye sordu Helen, büyükannesi mutfak m asasının başına otururken.

"Ah, haftada bir gidiyorum," dedi kadm ve ça­y ından bir yudum aldı.

Page 129: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Nasıl gidiyorsun?" diye sordu Helen."Geçen yıl, arsaları sa t t ık tan sonra başladı bu

iş," dedi büyükannesi, m asan ın öbür u cu n a kayar­ken. "Çarşamba günleri Wexford'a gitmeye k a ra r verdim. Sorup soruşturdum , Blackwater'daki Ted K insella 'n ın servis gibi bir şey işlettiğini öğrendim. Beni her çarşamba sabahı Wexford'a götürmesi ve öğleden sonra saat dörtte Petit 's süperm arke tin in önünden alması için anlaştım . T ahm in edeceğin gibi bu iş için ona bol p a ra ödedim. Çok da hoş oldu." Büyükannesi gülümseyerek sürdürdü sözlerini. Ko­nuşm a fırsatı bulm uş o lm aktan zevk alıyor gibiydi. "Bütün gün benim oluyordu. Bir gazete ya da dergi satın alıyor, W hite 's 'ta ya da Talbot'ta o turup çay içiyordum, sonra kasabada dolaşıp v itrinleri seyre­diyor, yemek yiyebileceğim her yeri deniyordum. Ya erken gitmelisin oraya ya da geç, yoksa büro larda çalışanların kalabalığına dalarsın. Ve, elbette, an­nenden de uzak duruyordum ." Güldü, neredeyse kö­tücü ldü gülmesi. "Sonra da süperm arkete gidip bir haftalık alışverişimi yapıyordum. Kendimi tanıya- mıyordum. Ama bu çok sürmedi elbette. Ted Kinsel- la, çarşambaları Wexford'a iki kez gittiğini herkese an la tm aya ve akla gelen her tü r lü insanı peşine takm aya başlamaz mı? Bu insanlar ne iş yaptığımı öğrenmek isterler, başka arazi satıp satmayacağımı sorarlarken yüzümü gözlerlerdi. Sonra bir gün -N o ­el'den önceki haftaydı- Ted gelip sakıncası yoksa saat beşte bir yolcu daha alacağını, a rabada mı yok­sa bir başka yerde mi beklemeyi yeğleyeceğimi sor­du. Üstelik on dakika gecikmişti bile! Saati ha t ı r la t ­tım ona. Öfkeden köpürüyordum. Başka yolcu alma­dan giderken ödediğim parayı ödedim yine. Eve dö­nünce ona Tom Wallace ile bir not yolladım, artık Wexford'a gitmeyeceğimi bildirdim. N edenini açık­

Page 130: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

lamadım. Ama o an lam ıştır elbette." Sustu, hâ lâ kızgınmış gibi dudak ların ı büzdü.

"Bu konu üzerinde düşündüm , bir hafta kadar sonra da -Wexford'a gitmeye alışmıştım, b ü tü n haf­tam ı aydınlatıyordu oraya gitm ek- Melissa Power'a telefon ettim , Lily 'nin sekreteridir o. Babasını tan ır ­dım, çok içten bir kızdır. Lily kendisi gelmeyecek kadar havalandığında birkaç kez onun la b a n a mek­tup yollamıştı. Telefon ettiğimi Lily'ye söylememe­sini istedim ondan -Blackwater'daki telefon kulübe­sinden arıyordum -, Wexford'daki taksi sürücüleri­n in en iyisi hangisidir, diye sordum. Taksiler oldu­ğunu biliyordum, çünkü People dergisinde taksi rek­lamları görmüştüm. Melissa bana B rendan Demp- sey'in adını verdi, ben de onu aradım; adam bana bu işin pahalıya patlayacağını söyledi, am a sonra fiya­t ın o budala Ted Kinsella 'n ın istediğinden daha az olduğu çıktı ortaya; bu adam ın sesi çok nazik, çok görgülüydü; şimdi onunla gidiyorum; ah, ha r ika bir arabası var, m arkasın ı bilmiyorum, a rabada o turur­ken kendim i Saba Melikesi Belkıs gibi hissettiğimi söylüyorum; bazı günler konuşm ak istemediğimi bi­lir, radyoyu açmak için de her zam an benden izin is­ter. İlginç biri, haberleri izliyor, işime b u rn u n u sok­muyor; böylece çarşambaları çok hoş zam an geçiri­yorum."

M asanın başına o turm uş ikisine bakıyordu, haydi bana karşı çıkın diye meydan okur gibiydi, ri

"Müthiş bir kadınsın," dedi Declan."Dün Wexford'a g itt in mi?" diye sordu Helen."Gittim , Helen," dedi büyükannesi. "Senin ge­

tird ik lerin de eklenince elimizde epeyce yiyecek ol­du."

Yaklaşan bir a rab an ın sesini duyana k adar hiç konuşm adan oturdular.

Deniz Fenerindeki Işık 1 2 9 / 9

Page 131: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"D urun bakayım," dedi büyükannesi, "bu Lily'nin arabası değil." Pencereye yaklaşıp tü l per­deyi araladı, sonra da hole çıkıp mutfağın kapısını a rkas ından kapadı. Helen'le Declan, ona D eclan 'm büyükannesi olup olmadığı soran neşeli bir erkek sesi duydular.

"Aman Tanrım!" dedi Declan."Kim bu?" diye sordu Helen."Larry. Bugün geleceğini sanmıyordum."Helen, D eclan 'm Paul'e, Larry diye birine de yo­

lu tar if etmesini ve olabildiğince çabuk gelmesini tem bih ettiğini anımsadı, am a belli ki şimdi arkada­şının gelmesi onu sıkıntıya sokmuştu. Acaba Declan artık benim, annem in ve büyükannem in varlığıyla yetiniyor mu, diye düşündü Helen, bir davetsiz ko­nuğun daha gelmesi canını mı sıkmıştı acaba?

Büyükannesi yan ında Larry ile m utfağa geldi. Larry içeri girer girmez konuşmaya başladı.

"Şu haline bak!" dedi Declan'a. "Geldiğinden beri o ko l tuk tan kalkm am ış gibisin. Bana kalırsa b ü tü n bu kad ın lar seni şımartıyor."

Helen D eclan 'm bir anda yüzünün parladığmı gördü.

"Tanrım, burayı bulmak ne kadar zor!" diye de­vam etti Larry, soluk alm adan. "Bütün çevreyi do­laştım. Breenleri tan ıyan çıkmadı, sonra da büyü­k an n en in soyadının Breen olmayabileceği geldi ak­lıma."

"Büyükannem tam arkanda duruyor," dedi Dec­lan.

"Şu kedilere bak!" dedi Larry, dolabın tepesini göstererek. "Adları ne?"

"Şişko ka ra kedinin adı G arre t, ö tekinin de Charlie," dedi Bayan Devereux.

"Ciddi misiniz?" diye sordu Larry.

Page 132: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Evet, Larry," dedi Declan, soğuk bir sesle, "cid­di."

"Sıska olanı tıpkı Charlie 'ye benziyor," dedi Larry. "Adları m üthiş. Bu da ablan mı?" D urm aksı­zın konuşuyor, dudağından gülümseme eksik olmu­yordu.

Larry fazla dostça davranıyor, diye düşündü H e­len, fazla girişken, am a yine de çok resmi ve soğuk davranan Paul 'den sonra doğrusu insanı r a h a t la t ı ­yor.

"Ona aldırma," dedi Declan. "Sinirli olduğu za­m an soluk a lm adan konuşur."

"Ne?" dedi Larry. "Kimmiş sinirli?""Haydi Larry," dedi Declan, "sus artık!" Ona

gülümsedi."Bir fincan çay ister misin Larry?" diye sordu

Bayan Devereux."Yo, hayır, istemem," dedi Larry. "Allah Allah,

kedilerin adları olağanüstü.""Kes şunu Larry!" dedi Declan."Yahu, burası çok güzel bir yer," dedi Larry."Ölçü şeridini getirdin mi?" diye sordu Declan.

"Büyükannem in b u rada b irtak ım onarım lar yaptır­m ak istediğine eminim."

"Aslında getirdim," dedi Larry. "Arabada. Bu­rayı bu lm ak ta gerçekten zorlandığımı biliyor m u­sun?"

"Çeneni tu tm azsan kedilerden birini boğarız.""Declan!" dedi büyükannesi."Büyükanne, onun çenesini kap a tm ak için ca-

nalıcı bir şey söylemeliyim.""Tamam, tam am , susûVorum," dedi Larry. "Ya­

hu yol am m a da uzun sürdü.""İki kediyi de," dedi Declan, üzerine basa basa.

"Hem G arre t 'i hem de Charlie 'yi boğarız."

Page 133: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Şu ölçü şeridi de nedir?" diye sordu büyükan­nesi.

"Larry," dedi Declan, "mimardır."

Helen Declan 'm öğle yemeğinde hiçbir şey ye­mediğini fark etti; Larry, Helen ve büyükannesi ye­m eklerini bitirdiklerinde Declan, Aga'nın yanında­ki ko ltuk ta a rkasına yaslanıp gözlerini kapadı. Gök­yüzü bu lu tla rdan arınm ıştı , am a hâ lâ rüzgâr vardı, çok geçmeden bu lu tla r yeniden görünebilirdi.

"Deniz kıyısına gitmek isterdim," dedi Declan. "Öyle uzun boylu değil, b ir dakika bile yeter, yağ­m u r başlam adan." Gözlerini açmamıştı.

"Seninle oraya ineriz tabii," dedi Larry.Kayalık lardan aşağı inmeye çalışırken Declan

ışık tan rahatsız olduğunu söyleyerek ellerini sürek­li gözlerine siper ediyordu. D ec lan 'm basam akları tek tek inmesine yardım ederlerken Helen onun ne kadar sıska göründüğünü fark etti. Helen ile Larry en a lttak i birkaç basamağı koşarak ind ik ten sonra sahilde d u ru rla rken Declan tek başına kaldı, inme­yi beceremiyordu. Larry geri dönüp ona yardımcı ol­mayı önerdi, am a Declan birden gevşek kum ların üzerinden aşağı koşuverdi. Solgun ve bitkin görünü­yordu.

"Keşke mayomu getir şeydim," diyen Larry de­nize baktı. Rüzgâr incecik bir kum tabakasını kıyı boyunca sürüklüyordu.

"Burada biraz yalnız ka lm ak istiyorum," dedi Declan. "Şu kuytuda biraz o tu rm ak istiyorum. Siz yukarı çıkmak isterseniz ben a rkadan gelirim."

"Önce biraz yürüsek mi?" diye sordu Larry."Yo, ben bu rada oturacağım," dedi Declan."Seni bu rada bırakamayız," dedi Helen.

Page 134: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Hellie, iyiyim ben. Yalnızca denizi seyredip dü­şünm ek istiyorum, sonra yukarı çıkarım."

H elen ona Mike Redm ond 'un evine çıkılan ya­r ık tan söz etti, o radan yukarı t ı rm a n m a k kolaydı; Larry ile birlikte oraya doğru yürüdü.

"Orada kalması doğru mu?" diye sordu Helen, Larry'ye.

"Onu m utfak ta gördüğümde şok geçirdim," dedi Larry. "Çok kötü görünüyor, değil mi?"

"Onu ne kadar zam andır tanıyorsun?""Üniversiteden beri.""Onu orada bir başına b ırakm am ız doğru mu

sence?""Öyle istiyorsa, evet," dedi Larry."Bazen insan onun h as ta olduğunu unu tu y o r ya

da ne kadar has ta olduğunun farkına varmıyor," de­di Helen.

"Sorun, onun da b u n u unu tm ası," dedi Larry, "ya da bu düşünceyi z ihn in in gerisine itiyor ve son­ra hatırlıyor. Çok güç bir şey."

Y arık tan yukarı yürüyüp Mike Redm ond 'un evinin yıkıntıs ına geldiler. Larry y ık ın t ın ın çevre­sinde dolaştı, duvarlara ve bacanın gövdesine do­kundu.

"Evi yarın epeyce gerisinde olduğu için büyü­k an n en şanslı," dedi.

"Bu evin önünde bir zam an la r büyük bir bahçe vardı," dedi Helen. s :,♦/ -

"Temeller çok ince, duvarlar da pek sağlam de­ğil," dedi Larry.

"Ölçü şeridini getirdin mi?" diye sordu Helen.Larry ona ciddi bir yüzle baktı. "Neden?"Helen gülmeye başladı, sonunda Larry onun

kendisiyle dalga geçtiğini anladı."Sen D eclan 'dan daha betersin," dedi Helen'e.

Page 135: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Kayalığın kenarı boyunca hiç konuşm adan yü­rüdüler; Larry gözlerini denize dikmişti, a rada du­rup aşağıya, sahile bakıyordu. "Wexford'da hâlâ böyle yerler kaldığını bilmiyordum," dedi.

Yolda yü rü rken Lily'nin arabayla kendilerine doğru geldiğini gördüler. Lily annesin in evinin bah­çe kapısında durdu.

"Declan içeride mi?" diye sordu."Anne, bu Larry, Declan 'ın bir arkadaşı," dedi

Helen."Merhaba," dedi Lily soğuk soğuk. "Declan içe­

ride mi?" diye sordu yine."Hayır, deniz kıyısında," dedi Helen."Yanında kim var?" diye sordu annesi."Kimse yok. Yalnız başına.""Bu nasıl oldu?""Kendisini yalnız b ırakm am ızı istedi. Düşün­

mek istediğini söyledi.""Helen, sorumsuzluk bu." Kayalığa doğru yürü­

meye başladı."Nereye gidiyorsun?""Gidip onu alacağım," dedi annesi."Yalnız kalm ak istiyor."Annesi on lardan uzaklaşıp kayalığa doğru yü­

rümeye devam etti."Orası vıcık vıcık," diye seslendi Helen arkasın­

dan, am a annesi dönüp bakmadı."Şu ayakkabılarına bak," dedi Helen Larry'ye.

"Kayalıktan aşağı inemez ki.""Anne sevgisi bir n im ettir ," dedi Larry."Sanırım alay ediyorsun?""Yalnızca Declan 'la senin göğüsleyebileceğiniz

bir iş değil bu," dedi Larry."Ben seni kendi halinde biri sanmıştım," dedi

Helen.

Page 136: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Sanırım, büyükanneni annene yeğliyorum," dedi Larry.

"Ben de bir ara öyle düşünm üştüm ," dedi He­len. "Ama bir hataymış."

H e len 'in büyükannesi üst k a t ta sağa sola gidip gelirken Larry ile Helen m utfak ta o turup gelen ses­lere kulak verdiler. Dolabın üstündek i kediler orta­dan yok olmuşlardı. Büyükanne m erdivenden inip m utfağa girdiğinde iki ko lunun a lt ında da birer ke­di vardı.

"Bu iki beyefendi," dedi, "bütün konuk lardan rahatsız olurlar."

"Manzaranız m üthiş," dedi Larry."M anzara mı?" diye sordu büyükanne. "Denize

baka baka bıkıyorsun. Bunu ra h a tça söyleyebilirim artık. Evi ters tarafa çevirmek elimde olsaydı çevi­rirdim."

"Evinizin m üth iş bir kişiliği var," dedi Larry.Kediler büyükannen in kolların ın a l t ından fırla­

yıp doğru dolabın ü s tüne çıktılar, oraya kıvrılıp göz­lerini Helen 'le Larry'ye diktiler.

"Bacaklarım iyi değil," dedi büyükanne. "Yatak odamı alt k a ta taş ım ak istiyorum, am a o zam an da banyo yukarıda kalıyor. Haksızlık bu." Pencereye gidip tü lleri araladı. "A, Lily gelmiş," dedi.

Declan 'la Lily'nin konuştuğunu duyan Helen'le Larry ayağa kalktılar. Helen mutfak kapısını açar­ken annesin in ayakkabıların ın çam ur ve kireçli top­rağa bulanm ış olduğunu gördü. D ec lan 'm ağlamış olduğunu fark etti. Lily ile Declan mutfağa girmedi­ler, D ec lan 'm yattığı odaya gittiler.

"Declan iyi mi?" diye seslendi büyükanne arka­lar ından .

Page 137: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"İyi. Biraz uzanm ak istiyor."Larry gidip evin önünde o tu runca büyükanne

mutfağın kapısını sıkıca kapa tt ı , k im senin gelmedi­ğine emin olmak için mutfak penceresini kontrol et­ti.

"Helen," dedi, "şu Larry, o da mı bu rada kala­cak?"

"Bilmiyorum, büyükanne.""Helen, o ikisini aynı odada mı yatıracağız?""Bilmiyorum.""Sanırım hepimiz asrileştik," dedi büyükannesi,

bir kez daha pencerenin y an m a giderken, "ben de herkes kadar asriyim, am a bilmek istiyorum. Hepsi bu."

"Büyükanne, onların birlikte olup olmadığını mı soruyorsun?"

"Evet, onu soruyorum.""Hayır, değiller.""Öyleyse D eclan 'm sevgilisi nerede?" diye sordu

büyükannesi."Sevgilisi yok," dedi Helen."Yani kimseyle birlikte değil mi?""Biz varız," dedi Helen. "Dostları da var. Bu

kimsesi yok demek değil ki.""Kendine ait kimsesi yok," dedi büyükannesi

kederle. "Kendine ait kimsesi yok, bu yüzden bura­ya geldi. Bunu daha önce an lam am ıştım . Helen, onun için elimizden geleni yapmalıyız."

Büyükannesi, gözlerini uzak ta bir noktaya dikti ve başka bir şey söylemedi. Larry içeri girip onları görünce bir şey arıyormuş gibi yaptı, sonra da hiç oyalanm adan m utfak tan çıktı.

Page 138: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Helen odasına gitti, ya tağının üzerine uzanıp uyum aya çalıştı. Gözlerini tavana dikti, yandaki odada annesin in D eclan 'ın yan ında o tu rduğunu bili­yordu; odadaki penceren in duvarda daracık bir de­lik gibi durması H elen 'i şaşırtmıştı, bu pencere yü­zünden oda, küf kokulu, karanlık , in gibi bir yere dönüşmüştü. Bu oda H e len 'in aklında böyle kalm a­mıştı.

Bir önceki yıl buraya Hugh, Cathal ve M anus 'la geldiği günleri ha tır lad ı. Çocuklar heyecanlanm ış­lar, her şeye ilgi duymuşlardı. M anus daha önce vi­deoda tavuklarla ilgili b ir film seyretmişti, Dub­lin 'den gelene kadar yol boyunca C ush 'ta göreceği tavukları anlatıp durm uştu . Son hafta larda Cathal, kafasını gençlik ve yaşlılık kav ram lar ına takm ıştı. Donegal'deki büyükannesi yaşlıydı; C ush 'tak i büyü­kannesin in yaşlı olup olmadığını sormuştu. Helen ona büyükannesin in Wexford'da o tu rduğunu an la t­mıştı, büyükbüyükannesi ise C ush 'ta oturuyordu ve evet, yaşlıydı.

Çocuklar gelirken mayolarını, kovalarım ve kü­reklerini de almışlardı yanla rına , oysa orada yalnız­ca bir gece kalacaklardı. Helen onlara kayalık tan söz etti.

"Ama orada kum var mı?" diye sordu Cathal."Evet, hem de çok," diye yanıtladı onu Helen."C ush 'ta İngilizce mi konuşuyorlar?" diye sordu

Cathal."Hem de nasıl," diye yan ıt verdi Hugh.A rabadan inip büyükbüyükannelerin in evinin

önünde du ru r durmaz oğlanlar çevrelerine kuşku dolu gözlerle baktılar. Ev yıkılacak gibiydi; üst kat­taki pencerelerden b irin in camı kırıktı. Büyükanne­si kapıya çıktığında Helen ona iki oğlanın gözüyle baktı. B üyükannesinin kapıda du ruşunda teh d i tk â r bir hava vardı. Hugh ile Helen yaşlı kad ın ın yan ına

Page 139: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

giderlerken oğlanlar yerlerinden kıpırdamadılar. Helen M am ıs 'un gerisin geri arabaya koşm asından korkuyordu ya da büyükannesine cadı demesinden ya da gittikçe genişleyen sözcük dağarcığından seçe­ceği bir başka sözcükle çağırmasından.

Oğlanlar eve girmek istemediler. Helen, M a­nus 'u alıp ona F urlong 'un tavukların ı göstermesini istediğinde, oradan ayrılmak için bir bahane çıkma­sı Hugh'yu pek sevindirdi.

Helen C a th a l 'a içeri girmesini işaret etti. Oğlan m utfak ta dikilip he r şeyi inceledi, eleştiren gözlerle bakıyordu çevresine, sıkılganlıktan nasibini alma­mıştı.

"Ah, hık demiş baban ın b u rn u n d a n düşmüş H e­len," dedi büyükannesi. "Nasıl da "benziyor!" Cathal ona soğuk soğuk baktı.

Hugh ile M anus döndüklerinde tavuk la ra yapı­lan ziyaretin pek başarılı olmadığı belli oldu.

"Hepsi de pistiler," dedi Manus."Dur hele," dedi Bayan Devereux, "Bayan Fur-

long onları her pazartesi su ve sabunla yıkar, sen yanlış günde geldin demek ki."

"Sen bu rada mı oturuyorsun?" diye sordu Ma­nus.

Hugh, Aga'nın yan ın a oturdu, Helen, M anus ve Bayan Devereux de mutfak m asasının başına. Cat­hal o turm ak istemedi.

"Annen çok geçmeden gelir," dedi büyükannesi Helen'e.

"O senin de mi annen?" diye sordu Manus, bü- yükbüyükannesine.

"Yo, M anus," dedi Helen. "O benim annem , am a büyükannem in kızı. Anladın mı?"

M anus hiç hoşlanm am ış num arası yaparak su­ratın ı bu ruştu rdu . Bir şey anlamadığı zam an çok ra­hatsız olurdu.

Page 140: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Sen burada mı oturuyordun?" diye sordu He­len'e.

"Yo, burası büyükannem in evi," dedi Helen."Burası çok pis kokuyor," dedi çocuk.Tavandaki lam banın yanı başından sarkan si­

nek kâğıdını incelemeye başladı. Sonra C athal 'ı ya­n ına çağırdı.

"Sinekler ölmüş," dedi C athal, "hem de kâğıda yapışmışlar."

"Beni kaldırsana," dedi M anus, Hugh'ya."Uslu durun , M anus," dedi Helen, "büyükanne­

nin evindeyiz.""Ölmüş sinekleri görmek istiyorum," dedi Ma­

nus."Kâğıt yapış yapış," dedi Cathal."Leş gibi," diye ekledi Manus.Kediler pencerede gölündüler; büyükanne dışa­

rı çıktı, onları kolunun a lt ına sıkıştırıp içeri getirdi. Kediler konukları görür görmez dolabın üzerindeki tünek le rine zıpladılar. M anus onları aşağı indirebil­mek için yardım istedi; kedilerle oynamak istiyor­du, am a Bayan Devereux ona kedilerin küçük oğ­lan la rdan hoşlanmadığını söyledi.

"O zam an neden içeri getirdin onları?" diye sor­du çocuk, ters ters.

Hava ılık ve güneşliydi, Helen, H u g h 'n u n ço­cukları alıp deniz kıyısına götürm esinin herkes için en iyi çözüm olacağını düşündü. Kendisi de uçuru­m un başladığı yere kadar onlarla birlikte gidecekti.

Yoldayken Hugh da Helen de bir şey konuşma­m aya özen gösterdiler, kovalar ve küreklerle çıkılan norm al bir gezintiymiş gibi davranıyorlardı. U çuru­ma yaklaşırlarken H ugh M anus 'u kucağına aldı, Helen de C a tha l 'm elini tu t tu . Tam u ç u ru m u n ke­n a r ın a gelmişlerdi ki b irden hava karardı, çocuklar şaşkınlık ve korku içinde aşağıya baktılar.

Page 141: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Sahil burası mı?" diye sordu Manus."Evet, aşağıya inmek için basam akları kullana­

cağız," dedi Helen."Hangi basamakları?"H elen basam akları ona gösterdi."En aşağıda da biraz atlıyorsun," dedi."Hiç hoşlanm adım ," dedi M anus."Aşağıya indin mi çok hoş oluyor. Deniz de Do-

negal'de olduğundan daha ılık.""Çok kirli," dedi Manus."Aşağıya inm ek zorunda mıyız?" diye sordu

Cathal."Hayır," dedi Helen. "Canınızın istediğini yapa­

bilirsiniz."Helen çocukların DonegaPin uzun, kum lu sahil­

lerine alışık olduklarının farkındaydı, kayalığın ki­reçli toprağını ve aşağıdaki kısacık sahili yadırga­d ık ların ın da.

"Ama bana kalırsa aşağısından hoşlanacaksı­nız," dedi Helen.

"Burada ne kadar kalacağız?" diye sordu Cat­hal.

"Yalnızca bugün.""Gece kalmayacağız, değil mi?""Hayır, geç vakit geri döneceğiz."Oğlanlar orada öylece durdular, su ra tla r ı asıktı,

canları sıkılmıştı."Manus, aşağı inersen seni s ır t ım da taşırım,"

dedi Hugh."Hayır, ben omzuna binmek istiyorum.""Tamam.""Su soğuksa denize girmem."Cathal, Helen 'e bakarak başını iki yana salladı,

u çu ru m d an aşağı inmek istemediğini an la tm ak isti­yordu.

Page 142: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"istersen benimle b irlikte geri dön, arabada otu­rup çizgi rom anın ı okursun."

"Direksiyonda oturabilir miyim?" diye sordu Manus.

"Geri döndüğünde," dedi Helen.C athal arabada o turup çizgi rom anın ı okurken

Helen 'le büyükannesi de H elen 'in annesin in gelme­sini beklediler. H ugh 'y la M anus geri döndüklerinde Lily hâ lâ gelmemişti, H elen yan ında getirmiş oldu­ğu soğuk yiyecekleri a rabadan eve taşıdı ve hepsi m asan ın çevresini aldılar. Büyükannesi çorba yap­mıştı, ayrıca domuz pirzolası da pişirmek istiyordu, am a Helen kendi getirdiği yiyecekleri yemelerinde ısrar etti. Masayla m utfak dolabı a ras ında gidip ge­lirken aklına birden eskiden D eclan 'm eline tu tu ş ­tu ru la n söğüt desenli tabak lar geldi, tabak tak i so­ğan larla havuçları yemek istememişti. Keşke büyü­kannem çocukların yemediği bir şey -peynir ya da kabak- verse de nasıl bir tepki vereceklerini gör­sem, dedi içinden. Tiksindiklerini gösterirlerdi, o yi­yeceğe bakm ak bile istemezlerdi.

Yemeklerini yediler, ü s tüne de çay içtiler, bir yandan da kulakları hep Lily'nin arabasın ın sesin- deydi. Cush 'taki kom şulardan söz açtılar, Hugh, üst ka ttak i kırık camı kap a tm ak için bir ka rton kesti, C a tha l çizgi rom anın ı okudu, M anus da kedileri kandır ıp tünedikleri yerden indirmeye çalıştı. H e­len araya suskunluk girmemesi için elinden geleni yaptı.

C a thal 'ı tuvalete götürdüğünde çocuk evi dola­şıp dolaşamayacağını sordu, Helen de ona dolaşabi­leceğini söyledi. Alt ka tta , Helen ona Declan 'la ken­disinin bir zam anlar o odalarda kaldıklarını söyle­yince çocuğun m erakı uyandı. Am a annesine neden kendi evlerinde değil de bu rada kaldıklarını sordu­

Page 143: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ğunda Helen kaçam ak bir yanıt verdi. Cathal ısrar edince de ona babasının ölmüş olduğunu anlattı .

"Peki baban yaşlı mıydı?" diye sordu çocuk."Hayır Cathal, gençti," dedi Helen."Öyleyse neden öldü?""Bazen olur bu.""Senin annen yaşlı mı?""Benden yaşlı, am a büyükanneden genç.""Peki ölmedi mi?""Hayır, onu göreceğiz."Çocuk H elen 'in söylediklerini kafasında ta r t t ı ,

ancak pek ta tm in olmuşa benzemiyordu."Declan küçükken M anus gibi miydi?""M anus'a çok benzerdi," dedi Helen."Babanın b u rn u n d an düşmüş ne demek?""Ona çok benziyor demek.""Ama baban öldü.""Yaşıyorken.""Onun fotoğraflarını çektiler mi?"Helen 'in annesi gelmedi, hava kararm aya baş­

ladı. Sonunda evlerine dönmeye karar verdiler. Hugh, Cathal ve M anus arabaya gittiler.

"Sizler beni sevindirdiniz," dedi büyükannesi Helen'e. "Bu Lily'nin işine akıl sır ermez."

"Geldiğimizi söylersin," dedi Helen."Onu uyaracağım," dedi büyükanne, sonra bir

şey a ram ak istermiş gibi dolaba döndü.İlk kez bir sessizlik oldu. Helen konuşmak için

ağzını açınca büyükannesi a rkasına döndü."Hepimiz pek çok şeyle baş etmeye çalışıyoruz,"

diyerek H elen 'in sözünü kesti.Helen sustu."Sen ne diyecektin?" diye sordu büyükannesi."Bugün için sana teşekkür edecek, Dublin'e bizi

ziyarete gelmeni söyleyecektim."Büyükannesi H elen 'in yüzüne baktı.

Page 144: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Bunca yıl sonra bunları senden duymak çok hoş," dedi. Sesinin tonu acıydı, h a t ta öfkeliydi.

Helen gülümsedi, dönüp evden dışarı çıktı.Arabada, Hugh m otoru çalıştırırken Helen camı

aşağı indirdi, Dublin 'e doğru yola ç ıkarlarken hepsi büyükanneye el salladılar, Hugh da kornaya bastı.

Büyükannesinin sözlerini Hugh'ya an la tm ad an önce bir şişe kırmızı şarabın yarıdan fazlasını içip gece geç saatleri bekledi Helen.

"Uzunca bir süre onlardan uzak dururuz," dedi Hugh.

Şimdiyse Helen onlarla aynı çatı altındaydı yi­ne. Y a tak tan kalkıp eski aynada kendine baktı. Gözlerinin ne kadar yorgun göründüğünü fark etti. İçini çekti, kapıyı açıp dışarı çıktı, büyükannesin in evindeki annesiyle kardeşinin ve kardeşinin arka­daşının y an m a gitti.

D aha sonra, m utfakta o tu ru rla rken yoldan bir başka a raban ın sesini duydular. Bayan Devereux perdenin a rasından dışarı baktı. "Bak, biri daha geldi işte," dedi.

"Kim geldi büyükanne?""Kendin bak," dedi kadın. ,; ♦.Helen, gelenin Paul olduğunu gördü. Elinde bir

bavul vardı. P au l 'ün Larry ile konuştuğunu gördü-Jgj. . " . ! " . =«=._

"Biri gidip ilgilensin onunla," dedi büyükanne. Helen kapıya gitti, Paul ile Larry'yi alıp mutfa­

ğa getirdi. Pau l 'ü büyükannesine tan ıştırd ı, büyü­kannesi Paul 'e dostça gülümsedi.

"Yol tahm in im den daha uzun sürdü," dedi Paul. "Burayı bulm ak pek zormuş. Neredeyse her evde durup sordum."

Page 145: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Ah, u lu Tanrım , hepsi üzerim e çullanacaklar şimdi!" dedi büyükanne. "Sürü halinde üzerime ge­lecekler."

"Ne demek istiyorsun büyükanne?" diye sordu Helen.

"Komşular," dedi büyükannesi, "kokuyu ala­caklar."

"Declan nasıl?" diye sordu Paul."Yatıyor," dedi Helen."Geldiğinden beri yemek yemedi," dedi büyü­

kannesi."Yo, iştahı gelip gider," dedi Paul. "Ona temiz

giysiler getirdim, kullanacağı ilaçlar ve Complan da var."

"Xanax getirdin mi?" diye sordu Larry."Bir paket getirdim. Eski reçeteyi kullandım.""Xanax nedir?" diye sordu Helen."Onu biraz neşelendiriyor," dedi Larry."Neşelendiriyor," diye yineledi büyükannesi.

"Belki hepim izin alması gerek."H elen 'in annesi mutfağa girdi ve içeridekilere

hoşlanm ayan gözlerle baktı."Declan bir bardak süt istiyor, bir daha onu as­

la öyle tek başına bırakmayın; a rkadaş la r ın ın üst ka ttak i konuk odasında kalıp kalam ayacakların ı da soruyor."

"Şu yeni gelen, önce arabasını yoldan içeri çek­sin, yoksa u ç u ru m d a n aşağı yuvarlanır," dedi büyü­kanne.

"Paul," dedi Helen. "Onun adı Paul.""Onlara çarşafla ba ttan iye ç ıkarmam ız gerek,"

dedi büyükannesi. "Başka gelen olacak mı?""Dublin 'den dizi dizi arabalar gelecek," dedi H e­

len."Kapıya bir tabela asıp pansiyon açıldı diyebili­

riz," dedi büyükannesi.

Page 146: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Akşamüzeri, Larry ile Paul yatak odasındaki D eclan 'm yanında, Helen de m utfaktaki annesi ve büyükannesin in yanm dayken sesler duyuldu, sonra mutfağın kapısı vuruldu.

"Girin," dedi H elen 'in büyükannesi.Görünüşlerinden ve giyimlerinden kardeş ol­

dukları belli olan iki o rta yaşlı kadın, Madge ile Es- sie Kehoe mutfağa girdiler ve daha konuşm aya baş­lam adan olan biteni anladılar.

"Dora, bu radan geçiyorduk, b ü tü n bu arabaları görünce iyi misin diye bakm aya geldik."

Büyükannesi gidip konukların açık bıraktığı mutfak kapısını kapa tırken Helen onu seyretti. "Sa­pasağlamım," dedi büyükanne.

"Çok mu konuğun var Dora?" diye sordu Mad­ge.

"Günübirlik geldiler, Helen ile arkadaşları.""Kocası yok mu?""Yo, o Donegal'de.""Ya çocuklar?""Onlar da Donegal'de.""Donegal," diye yineledi Madge.Helen odadan çıktı, kardeşiyle a rkadaş la r ına

ses ç ıkarm am aların ı söyledi. Yukarı çıkıp sifonu gü­rültüyle çekti.

"H em en hem en her hafta gazetede senin haber­lerini okuyoruz Lily," diyordu Essie, Helen mutfağa döndüğünde.

"Ah, Lily artık büyük kadın oldu," dedi Madge ortaya söyler gibi. " U G K 'd a 1 o."

"Kırmızı araba senin mi?" diye sordu Essie, H e­len'e.

"Benim," dedi Helen.’ Uluslararası Gelişim Kurumu,

Deniz Fenerindeki Işık 145/10

Page 147: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Ama durup bize yolu soran araba o," dedi Mad­ge.

'Yo, beyaz araba Helen'inki," dedi Lily kararlı bir sesle.

"Kırmızı araba değil mi?""Değil.""Öyleyse kırmızı a raba kimin?""Benim arkadaşlarım ın, benim okulumda öğret­

menler, Curracloe'da kalıyorlar. Yürüyüşe çıktılar," dedi Helen.

"O zaman dilerim yağmur yağmaz," dedi Mad- ge. Çaylarını içip çevrelerine bakmdılar. "Sen bu gece kalıyor musun?"

"Bilmiyorum," dedi Helen."Sen epeydir burada gece kalm am ıştın Lily,"

dedi Essie."Gelip gittiğimi görmemiş olabilirsin, Essie,"

dedi Lily."O görmezse Madge görür," dedi büyükanne ve

kapıya doğru baktı."Sen geçen yıldan beri gelmemiştin, değil mi

Helen?" diye sordu Essie, büyükannen in sözlerini duymazlıktan gelerek.

"Gelmemiştim.""Annenin yaptığı değişikliklere ne diyorsun,

Lily?" diye sordu Madge, radyatörleri işaret ederek."Çok hoş, çok hoş," dedi Lily.

stbe

K adınlar g ittik ten sonra Bayan Devereux par­mağını dudaklarına götürüp pencereye yaklaştı. "Sakın konuşmayın! Arabaları inceliyorlar!"

Helen'le annesi cama gittiler."ikiniz de geri çekilin!" dedi büyükanne.

Page 148: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Kehoe kardeşler en sonunda gözden kaybolduk­larında üç kadın gülmeye başladılar.

"Essie ile okul arkadaşıydık," dedi Lily. "Me­raklı tu rşu cu n u n biriydi."

"Annesini tan ım ış olsaydın neden öyle olduğu­nu bilirdin," dedi Bayan.Devereux.

"Bunlarla nasıl geçinebiliyorsun büyükanne?" diye sordu Helen.

"Onlarla geçinmiyorum Helen," dedi büyükan­ne. "Onlara ne dediğimi duymadın mı? Öfkeden ku- duracaklardır şimdi."

"Babaları, yaşlı 'Baston Kehoe' onları ısırgano- tuyla döverdi," dedi Lily.

"Eh, b ü tü n yaptığı buysa kadın lar pek de fena sayılmazlar," dedi Bayan Devereux. "Şimdi sokağa çıkacaklar ve önlerine gelene dedikodumuzu yapa­caklar. Bereket telefonları yok."

Neler olduğunu ötekilere an la tm ak için Dec­lan 'm odasına giden Helen, içeridekilerin harare tl i h arare tl i konuştukların ı duydu. Duyduğu Larry 'n in sesiydi, bir şeyler anlatıyordu, öteki ikisi de onun sözünü kesiyorlar, gülüyorlar, Larry'yi kızdırıyor­lardı. Helen onları rahatsız etmedi; odaya girmedi.

*

Büyükannesi pencerenin yan ında oturuyordu. Denizden vu ran solgun ışık eriyip gölgeler uzaymca Helen b ü tü n dikkatin i yaşlı kadının üzerinde topla­dı; onun beyaz saçlarını, uzun, ince yüzünü gözledi. Büyükannesi konuştuğunda sesi kesin ve kararlıy­dı.

"Ah, sizi a rabadan inerken gördüğümde," dedi Paul'e, "sizi gördüğümde, kendi kendime dedim ki: işte onlardan biri daha."

Page 149: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Büyükanne, ne demek istiyorsun?" diye sordu Helen.

"Sanırım ne demek istediğimi biliyorsun H e­len," dedi büyükanne.

"Eşcinselleri kastediyor," dedi Paul."Büyükanne, insan la r h akk ında böyle konuşa­

mazsın. ""Onu a rabadan inerken gördüğümde..." yaşlı

kadın kendine kendine konuşur gibiydi, sanki h a tır ­lamak istediği bir şey vardı, "yürüyüşünde ya da dö­nüşünde bir şey vardı, bundan sonra nasıl bir yaşa­mı olacak, diye düşündüm , acaba nasıl biriydi." Ba­şını kaldırıp odanın karşı tarafındaki H elen 'e baktı.

"Hepimiz için zor günler," dedi Helen."Onlar için zor Helen ve her zam an da zor ola­

cak.""Sanırım yine eşcinselleri kastediyor," dedi Paul."Eh, ben m utluyum ," dedi Larry. "Burada ol­

m ak ta n m u tlu değilim, am a yaşam ım m utlu be­nim."

" 'M utlu ' sözcüğü saçma bir sözcük," dedi Paul.Kimse konuşmadı. O loş m u tfak ta o tu rurla rken

deniz feneri yanıp sönmeye başladı. Büyükanne, bir ses ya da yaklaşan birini duymuş gibi cam dan dışa­rı baktı. Sonra yüzünü yine m utfaktakilere çevirdi. "Ben yaşlıyım, Helen, canım ın istediğini söylerim."

Helen büyükannesinden hâ lâ ko rk tuğunu fark etti, ona karşı gelemeyeceğini ya da meydan okuya­mayacağını da. O danın karşı tarafındaki yaşlı kadı­na baktı, gözlerindeki öfkeyi, hoşnutsuzluğu onun görmeyeceğini biliyordu. Büyükannesi Paul'le Larry'ye, iki konuğuna döndü:

"Declan bize kend inden hiç söz etmedi. Biz onun Dublin 'de çok güzel bir yaşam sürdüğüne inanıyor­duk. O nun has ta olduğunu bilen yoktu, sizlerden bi­ri olduğunu da."

Page 150: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Bir süre hiç konuşmadı, am a az sonra söyleyece­ği şey için güç top lam ak amacıyla kısa bir a ra verdi­ği belliydi.

"Ancak bildiğim bir şey vardı. Bir yıldır biliyo­rum bunu, kimseye söz etmedim, bir şey demedim. Declan geçen yaz buraya geldi. Arabasını epeyce uzak ta bırakmıştı; ben a raba sesi duymadım, am a nedense yola çıktım, u ç u ru m a doğru baktığım da onun bana doğru geldiğini gördüm. Bana uğram a­dan evin önünden geçmiş olmalıydı ya da Mike Red­m o n d 'un evinin oradan aşağı inmiş ve sahilde yürü­m üştü. Şimdi bana doğru yürüyordu, am a beni gör­meyi beklemediği belliydi, sanırım görmek de iste­miyordu; eğer ben yola çıkmış olmasaydım evimin önünden geçip gideceğine de emindim. Onu N o­el'den beri görmemiştim ve sanırım bir yıldan beri­dir b u ra la ra uğram am ıştı . Bana yaklaştığında ağla­mış olduğunu gördüm, öyle sıska, öyle tuhaftı ki, be­ni görmek istemiyormuş gibiydi. Küçücük bir çocuk­ken bile çok sıcakkanlıydı Declan. Eve girdiğinde davranışını telafi etmeye çalıştı. Gülümsedi, şaka­lar yaptı, am a onu öyle gördüğümü asla u n u tam am . Burada çay içti, am a ikimiz de çok korkunç, çok ters bir şeyler olduğunu biliyorduk. O nun başının dertte olduğunu anlam ıştım , am a aklım a gelecek son şey AIDS'ti, oysa her şeyi düşünm üştüm ."

Deniz feneri ışığını salmaya başlamıştı; Helen yarı ka ran l ık ta soluğunu tu t tu . B üyükannesinin bun ları kendisine neden daha önce an la tm am ış ol­duğunu m erak ediyordu.

"Declan'm buraya geldiğini biliyordum," dedi Larry. "Tek başına D ublin 'den arabayla çıkar, ge­nellikle Wicklow'a, dağlara giderdi; o yollarda kilo­metrelerce araba kullanırdı. Birkaç kez Wexford'a, annesin in evine gitti, am a hep geç saatte gidiyordu, hiç içeri girmezdi. Sanırım, annesin in onu orada, si­

Page 151: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

zin onu bulduğunuz gibi bulmasını umuyordu. Ama hiç karşılaşmadılar. Sonra Dublin 'e geri dönerdi."

"Bir şey olacağını biliyordum, olmasını bekle­dim," dedi Bayan Devereux, söylenenleri dinleme­miş gibiydi.

Helen büyükannesin in artık susmasını istiyor­du. Larry ile Paul'e, "Aileleriniz eşcinsel olduğunu­zu biliyorlar mı?" diye sordu.

"Senin öykünü anlatsana," dedi Paul, Larry'ye."O kadar çok an la ttım ki," dedi Larry."Anlattırsana," dedi Paul, Helen'e."Büyükannem öykünü dinlemeye bayılır," dedi

Helen. Larry'yi konuştu rm ak için başka bir şey ya­pamayacağını biliyordu. "Haydi Larry," dedi, "hepi­miz m erak ediyoruz."

"Pekâlâ," dedi Larry. "Ama sizi sıkarsam beni susturun. Mezun olduktan sonra Dublin 'de bir eş­cinsel gruba katılmıştım; para top lam a kampanyası düzenledik, bir haber gazetesi çıkardık, toplantı üs­tü n e toplantı yapıyorduk. Ben de biraz yardımcı ol­dum, göz önündeydim; Mary Robinson eşcinsel er­keklerle lezbiyenleri Araş an U ach tarâ in 'e çağırdı­ğında listeye benim adımı da koymuştu, hayır diye­medim. Büyük bir işti. Keyifle hazırlandık. Kulağa budalaca geldiğini biliyorum am a yasa hâlâ değişti­rilmediği için bunun özel bir ziyaret olacağını dü­şünmüştük. Oysa b ü tü n gazeteciler oradaydı, radyo­cular ve televizyoncular da. Mary Holland gelmişti, RTE'den biri de, Charlie Bird değildi, adamın adını hatırlayamıyorum, am a onun saat altı haberlerin­den olduğunu anlamıştım, B aşkan la çay içerken bi­zi filme alacaklardı."

"Ah, çok hoş biridir, şu Mary Robinson," dedi Bayan Devereux, "çok kaliteli biridir. Onun gibisi­ne pek rastlanmaz."

"Evet, hepimiz sevdik onu," diye devam etti Larry, "ama bu n u n bana yararı olmadı. Bir pundu­

Page 152: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

na getirip dışarı sıvışabilir miyim diye düşünüp du­ruyordum. Gerçekten. O rtadan kaybolsam ne olur, diye geçirdim aklımdan. Bir daha arkadaşlar ım ın hiçbirinin yüzüne bakamazdım; am a bu, pek de yük­sek bir bedel olmazdı. Çevreme göz attım , benim gi­bi düşünen başkası var mı diye bakındım, am a sanı­rım saklanm ak isteyen tek kişi bendim. Fotoğrafı­mızın çekilmesi ve filme alınmamız için sıra olmuş­tuk. Herkes gülümsüyor, rah a t davranıyordu. Sanı­rım ben bile gülümsedim. Ama rah a t değildim. Ai­lem durum um u bilmiyordu. Eve döndüm, Paul 'e te ­lefon edip arabasını ödünç aldım ve Tullam ore 'a git­tim. Saat altı haberleri başlam adan az önce vardım oraya. Kapıyı çaldım, annem açtı; babam holdeydi. Ne söyleyeceğimi tasarlam ıştım , am a annem i gö­rünce, tasarlad ık larım işe yaramadı, söyleyemedim. 'Saat altı haberlerin i izlemeyeceksiniz!' diye bağır­dım yalnızca, o tu rm a odasına gidip televizyonun önüne dikildim."

"Peki sonra ne oldu?" diye sordu Helen.Larry içini çekip sustu."Olanları an la tm ak yaşam aktan daha zor.""Devam et," dedi Paul."Her neyse, ben orada dikilmiş du ru rken an ­

nem sorun ne, diye soruyordu, am a ona an la tam ı- yordum. Kanepede o tu ran babam, deli görmüş gibi bakıyordu bana. Belki annem e anlatabilirim , diye düşündüm, ama babam a anlatamazdım. Bu yüzden, annem le yalnız kalm ak istiyorum, dedim. Babam, sokağa çıkabileceğini söyledi am a ben çıkma dedim ona. Beni televizyonda görmüş olan birine rastlardı m utlaka. Ya dapub'a gider ve kendi gözleriyle tele­vizyonda görürdü."

"Oğlunuz koca kız olmuş," dedi Paul."Kes sesini Paul!" dedi Larry."Peki sonra ne oldu?" diye sordu Helen.

Page 153: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Babam mutfağa gitti, am a ben hâ lâ bir şey söyleyemiyordum; ansızın annem bana bakıp şöyle dedi: 'IRA'ya mı katılm ak istiyorsun?' K ulaklarım a inanam adım . Beni IRA'da düşünebiliyor musunuz? Tullam ore 'dan IRA'ya katılan biri olduğunu hiç sanmıyorum. Hepsi de m üthiş can sıkıcılar. Hayır, dedim anneme, hayır. Sonra da her şeyi anlattım ."

"Peki o ne dedi?" diye sordu Helen."Ne yaparsam yapayım her zam an onun oğlu

olacağımı söyledi, am a hem en a rabana atlayıp Dub­lin'e git, dedi bana, babamla o ilgilenecek ve daha sonra bana telefon edecekti. Beni evden göndermek için sabırsızlanıyordu. Bembeyaz kesilmişti, çok kaygılı görünüyordu. IRA'ya katılmış olsaydım da­ha m utlu olurdu, diye düşünüyorum."

"Yok canım," dedi Helen, "olur mu hiç?""Tamam, IRA'ya haksızlık etmeyelim," dedi

Larry. "Annem çok şaşırmış, dehşete düşmüştü her­halde. Erkek ve kız kardeşlerimin hiçbiri -evli olan­lar bile- heteroseksüel olduklarını annem le babam a hâlâ söylemediler. Cinsellikten söz etmeyiz biz. An­nem daha sonra bu konuda bana iyi davrandı, hâ lâ da öyledir, am a babam o gün bu gündür surat ası­yor. IRA'ya katılmış olsaydım en azından konuşa­cak bir şeyimiz bulunurdu . H er şey daha normal olurdu."

"Paul ile sen birlikte mi yaşıyorsunuz?" diye sordu Helen.

"Onunla mı? Şaka ediyor olmalısın," dedi Larry.

"Delirir insan," dedi Paul."Ne zaman? Seninle olunca mı, onunla olunca

mı?" diye sordu Helen."Onunla," dedi Paul. "Belki ikimizle de.""Birlikte olduğun biri var mı Larry?" diye sordu

Helen.

Page 154: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Anlat onlara Larry," dedi Paul."Yar, Helen," dedi Larry, "ama sana an la ta ­

mam. ""Haydi Larry," dedi Paul."Eminim ki dinledikleri Bayan Devereux'ye

yetmiştir," dedi Larry."A, benim için tasalanm ayın ," dedi yaşlı kadın.

"Hiçbir şey beni dehşete düşüremez. Siz de hayatın içinden benim geçtiğim gibi geçerseniz, bilmediğiniz pek bir şey kalmaz geriye."

"Ne tuhaf, böyle şeyleri k a ran l ık ta konuşmak daha kolay," dedi Larry. "G ünah ç ıkartır gibi, tek farkı, günah çıkarma hücresinde deniz feneri olma­ması."

"Haydi anlat, hepimiz bekliyoruz," dedi Paul."P au l 'ün neler yaptığını da sonra öğreneceğiz,"

dedi Larry."Anlat şu hikâyeni," dedi Paul."Çok uzatırsam beni susturun," dedi Larry.

"Evimizin biraz aşağısında kalabalık bir aile oturu­yor. Beş kızları, dört oğulları var. Annem lerle onla­r ın aileleri arkadaş. Anneleriyle babaları çok din­dar, babaları Vincent de Paul'e1 katılmış, anneleri de du rm adan novena söylüyor. Tatlı, norm al insan­lar. En küçük oğulları Dublin 'de oturuyor. Şimdi onunla birlikteyim. Birkaç aydır sürüyor bu. Şu da var ki ben öteki üçüyle de birlikte oldum, yani öteki oğlanlarla. İkisi evli, am a belli ki evli olmaları onla­ra engel değil. Çok tuhaf, hepsi de farklılar. En gençleri müthiş."

Sözlerini bitirdiğinde kimse konuşmadı. Helen pencereden dışarı bakınca hafif bir ışık görüyordu, am a içerisi artık kapkaranlık olmuştu.1 İr la n d a K ato lik le rin in , yoksullara p a ra , giyecek ve yiyecek yard ım ı y ap a n k u ru lu ­şu.2 R om a K ato lik K ilisesi'nde belli b ir aziz için o k u n an b ir dua.

Page 155: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Müthiş bir aile. Bence genlerinde bir şey olma­lı, " dedi Paul, biraz sonra.

"Elbette genlerinde var," dedi Larry. 'Ye de te ­rilen pan to lon ların ın içinde."

"Duyacağımı duydum," dedi yaşlı kadın. Sesi sert ve gereğinden yüksek çıkmıştı, sanki yüce bir güçle konuşur gibiydi. "Dördü de ha! Bayağı kalaba­lıklar!"

"Şu sıralar annem in yeterince düşünecek şeyi var sanırım," dedi Helen.

"Duymak istemeyeceğinizi söylemiştim size Ba­yan Devereux," dedi Larry.

"Ah, kendini koru, sana öğüdüm bu, kendini ko­ru ve dikkat et."

Tam o sırada biri ışığı yaktı, H elen 'in annesi kapıda duruyordu. "K aran lık ta ne yapıyorsunuz?" diye sordu.

Helen gözlerini kırpıştırdı, b irden vu ran güçlü ışık tan korunm ak için elleriyle gözlerini kapattı. A nnem keşke lambayı kapatsa, diye düşündü.

"Declan kustu, am a o kadar da kötü değil," dedi H e len 'in annesi. "Temizledim, halloldu, am a sanı­rım uyuyacak. U m arım uyur. K aran lık ta ne yaptı­ğınızı anlayamıyorum."

"Konuşuyorduk, Lily, konuşuyorduk, havanın karardığını fark etmedik," dedi büyükanne.

"Ben kapıya geldiğimde ne söylüyordun?" diye sordu Lily.

"Çocuklara, zor günler geçirdiğimizi ve yanı­mızda olm aların ın iyi olduğunu söylüyordum," dedi büyükanne. Helen başını Larry'ye çeviren büyükan­nesine bakıyordu, haydi istersen sözümü yalanla, der gibiydi kadın. "Onlara söylediğim buydu, Lily," dedi büyükanne.

Yaşlı kadın ayağa kalkıp cam dan dışarı, geceye baktı. Sandalyesini geri itti, perdeleri ağır ağır çek­

Page 156: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

meye başladı, sonunda Larry ona yard ım a geldi. Larry yaklaşırken büyükanne ona vuracakmış gibi elini kaldırdı. Larry gülerek uzaklaştı kadın ın ya­nından.

*

Üst kattak i küçük odada Larry ile P a u l 'ü n ya­tak la r ı haz ır lan ırken Lily bir önceki gece uyuyama- dığını söyleyerek evdekilere veda etti, annesine de cep telefonunu açık tu tm as ı için söz verdirdi. Sabah geri dönecekti. Helen annesiyle birlikte arabaya ka­dar gitti.

"Buraya geldiğim ilk gece ben de uyuyam am ış­tım," dedi.

"Bir sorun çıkarsa bana telefon edersin, olur mu?" dedi annesi.

"Bunca zam an sonra buraya geri dönm ek çok tu h a f geldi bana," dedi Helen.

Annesi m otoru çalıştırıp avluda geri m anevra yaparak arabayı çevirdi. Helen a raban ın yolundan çekildi.

D aha sonra, H ugh 'ya telefon etmek için gittiği Blackwater 'dan döndüğünde Declan'ı pijaması ve terlikleriyle Aga'm n yan ında o tu rur buldu. Paul, Larry ve büyükanne mutfak masasının başına otur­muşlar, Wexford People gazetesinde Lily'nin bilgisa­yar şirketinin tam sayfa ilan ına bakıyorlardı.

"Şu senin a n n en önemli biri," dedi Paul."Lily her zam an için bağımsızlığına düşkündü,"

dedi H elen 'in büyükannesi. "Bebekken bile, sarıl­m ak ya da kucağınıza o tu rtm ak için onu kollarınıza aldığınızda kendi başına emeklemek için yere bıra­kılmak isterdi, büyüdüğünde de kendi başına yürü­mek isterdi. Ne yapacağını ona asla söyleyemezdi­niz. Sabahları kalk bile diyemezdiniz. Sizden önce kalkardı. Hep çok çalışkandı, çok zekiydi, üniversi­

Page 157: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

tede burs kazandı. Rahibeler onu severlerdi. Bunc- lody'deki FCJ'ye gidebilmesi için gereken parayı bulmak amacıyla tatilcilere kiraladım evimi ve bili­yorsunuz, neredeyse rahibe oluyordu."

"Bunu hiç bilmiyordum," dedi Helen."Ah, rahibeler onu severlerdi," diye devam etti

büyükannesi, "son sınıftayken, Cadılar Bayramı ta ­tilinden sonra onu okula geri götürdüğümüzde, ra­hibeler bizimle görüşmek istediler; daha önce bizi hiç um ursam am ışlard ı, ah, burunları pek havaday­dı o rahibelerin, bir Fransız ta r ika tm dand ıla r . Ye Rahibe Em m anuelle , hepsinin başı, bana, sanırım Lily'nin bir mesleği var, dedi. Ona gülümsedim, bu­nun bizim için büyük m utlu luk olduğunu söyledim. Arabaya binene kadar gülümseyip durdum , binince de büyükbabana Lily m anas t ıra girmesin diye Tan- rı'ya dua edeceğimi söyledim."

"Peki onun rahibe olmasını istemediniz mi?" di­ye sordu Paul.

"Lily'nin mi? Güzel kızımızın mı? Saçları kö­künden kesilsin miydi? Bir başörtüsü, rüzgâr üfü- ren eski bir m anas t ır ve arkadaş olarak da t i t rek yaşlı rahibeler mi? İstemedim elbette! Geceler boyu uyumayıp onu nasıl engelleyebileceğimi düşündüm. Ona bir şey söyleyemeyeceğimizi biliyordum, onun­la konuşm anın bir işe yaramayacağım da. Büyükba­ban çok iyi bir adamdı, yerinin cennet olduğuna eminim; o bana, T a n r ı 'm n isteğine boyun eğmemizi söyledi, ben de ona, Lily'nin rahibe olmasını isteme­m em in de T a n r ı 'm n isteği olabileceğini ha t ı r la t ­tım."

"İyi etmişsin büyükanne," dedi Declan."Peki ne yaptın?" diye sordu Helen.Büyükannesi yere baktı, bir şey söylemedi.Ötekiler hiç konuşm adan ona bakıp sözüne de­

vam etmesini beklediler.

Page 158: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Çay yapayım," dedi büyükanne, "çok konuşu­yorum. "

"Hayır çok değil, bize anlatmalısın ," dedi Dec­lan.

"Çayı ben yaparım," dedi Helen."Sürekli düşündüm," dedi büyükanne, dudakla­

rını yalayarak. "Bu işi du rdurm ak için Noel ta til i­n in sonuna kadar zamanım olduğunu biliyordum. Lily'yi de düşündüm. Kızlar hastabakıcılık oynar­larken en iyi hastabakıcı Lily olmak isterdi, elbise dikilmesi söz konusu olunca modelleri ve malzemeyi alır, beni b ü tü n gece uyutmazdı. Çevresindekiler ne yaparlarsa o da yapardı, am a kat kat fazlasını. Derslerinde de durum aynıydı. En iyi, en çalışkan öğrenci olmak isterdi. Gece gündüz rahibelerle bir­likte olduğundan elbette o da rahibe olmak istiyor­du. B ü tü n bun lar kafama dank edince birden ne ya­pacağımı buldum. Onu Noel tatili için gidip alma­mızdan önce oldu bu."

"Ne yap tın büyükanne?" diye sordu Helen, çay­danlığı doldururken.

"Lily'nin aklının çelinmesi gerekiyordu, hepsi bu. Kız kardeşim Statia, Breeli Bolger ailesinden bi­riyle evliydi, beş oğlu vardı, kızı yoktu; oğlanlar Wexford Eyaleti 'n in en çılgın gençleriydi, am a hep­si de hoş ve efendi çocuklardı; S tatia hepsini çok se­viyordu, o benden daha yum uşak başlı biriydi, oğ­lan la r ın o rta lık ta boş boş dolaşıp partiler vermeleri­ne -oysa o sıralarda kimse böyle bir şey yapmıyor­du-, baba la rın ın arabasını alıp dansa gitmelerine, ertesi gün öğlene kadar eve dönm em elerine göz yu­muyordu. Oğlanların Bolger tarafından kuzenleri vardı, onlar da bu çocuklar kadar berbattılar. Maç­lardan, k ızlardan ve dans tan başka bir şey düşün­müyorlardı. Kuzenlerden üçü Wexford takımınday- dı.

Page 159: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Bree'ye gittim. Büyükbabanı arabada bırakıp Statia ile konuştum; Statia anladı, an lam asa bile benim istediğimi yapardı. Ondan, N oel'den sonra Lily'yi yanına almasını ve Bolgerlerle birlikte orta­lığa salıvermesini istedim. Böylece Lily'yi Aziz Ste- fan G ünü 'nde oraya götürdük. Biraz şaşırdıysa da hiçbir şeyden kuşkulanmadı. Okul açılmadan bir gün önce de onu oradan aldık. S ta tia onun bü tün danslara ve eğlencelere gitmesine izin verdi. Araba­lara, kamyonetlere binip her yerde dolaştı Lily, Bol- gerli kuzinlerden ödünç aldığı giysileri giydi. Statia bana onun çılgın gibi olduğunu an la ttı . Danslara ka tı lan yaşlı çiftçileri an la tırken gülm ekten ölüyor­muş. En iyi dans eden, en uyum lu kız Lily imiş. Ku­zenleri herkesi tanıyordu, kuzenlerinin kuzinleri de kalan herkesi tanıyordu. Çok geçmeden Lily de her­kesi tanıdı. Tıpkı rahibelerle olduğu gibiydi. Lily, birlikte olduğu insanlar gibi olmak istiyordu, tek farkı şimdi Ballindaggin'deki ya da Adams- town'daki dansa gitmek istemesiydi. O ndan ses çık­mayınca her şeyin yolunda olduğunu anladık."

"Büyükanne, onun başını derde sokmasından korkmadın mı?" diye sordu Declan.

"Devir farklıydı, Declan. Kuzenleri ona göz ku­lak oluyorlardı. Kimsenin kendisinden ya ra r lanm a­sına izin vermezdi zaten." ;-,

"Eminim vermezdi," dedi Helen, çayları koyar­ken.

"Böylece Lilly, FC J'ye döndü, am a zamanını oğ­lan la ra m ektup yazıp yatılı olmayan kızlarla dışarı yollamakla, yatakhanedeki kızları gece geç saatlere kadar uyu tm am akla geçirdi. Derslerine de çalışmış olmalı ki bursu kesilmedi, am a kafası değişmişti ar­tık. Paskalya tatili için onu alıp eve götürmemizden önce bizi çağırdılar, öteki kızlara kötü örnek olduğu­nu, çok değiştiğini söylediler. Biz hiçbir değişiklik

Page 160: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

fark etmedik, dedim, Rahibe Emmanuelle 'e . M anas­t ırda bir şey olmuş olmalı, dedim. Bana öyle bir baktı ki, am a ben de ona aynen öyle baktım . Benim­le baş edemeyeceğini anlamıştı. İşte Lily'nin rahibe olmasını böyle engelledik."

"Hepimiz için büyük bir şans olmuş, değil mi?" diye sordu Helen.

"En azından o sırada böyle görünmüş olmalı," dedi Declan.

Page 161: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik
Page 162: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

A LTI

Sabahleyin Helen annesini D eclan 'm odasında buldu, oğlunun başını avuçlarına almıştı.

"Çok erken dönmüş olmalısın," dedi Helen, der demez de annesini suçlar gibi konuştuğunu fark et­ti. "Yorgun görünüyorsun," diye ekledi, sesini yu­m uşa tm aya çalışarak.

"Declan bu sabah da iyi değildi," dedi annesi so­ğuk soğuk.

Declan gözlerini ona dikti. B u rn u n u n üzerinde­ki çürüğün rengi koyulaşmıştı, neredeyse mordu, daha da yayılmış görünüyordu; am a k ıp ırdam adan ya ta rken tu h af bir raha t l ık duyuyor gibiydi. Sanki ağrı çekmiyordu.

"Çocuklar kalktılar mı?" diye sordu Helen."Büyükannen karın lar ın ı doyuruyor," dedi an­

nesi. "Havaya girdi - yeniden pansiyon işlettiğini sanıyor. Jam bon ve sosis var ve yum urtan ız ı nasıl istersiniz havalarında."

"Jam bonumuz olsaydı," dedi Declan, boğuk se­siyle, "jambonlu y um urta yerdik, am a ne yazık ki yum urtam ız yok."

"Beş yaşından beri söyler du rursun bunu," dedi Helen, gülerek, "ben de hiç komik bulmam."

"Git de ötekiler her şeyi silip süpürm eden sen de kahvaltını et," dedi annesi.

Deniz Fenerindeki Işık 161/11

Page 163: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Helen mutfağa girdiğinde Larry konuşuyor, bü­yükannesi de can kulağıyla onu dinliyordu. Paul H elen 'in içeri girdiğini gördü, am a öteki ikisi gör­mezlikten geldiler.

"Hayır Bayan Devereux," diyordu Larry, "ha­yır, duvar yıkmak pahalıya mal olmaz, kapıları ge­nişletmek de. B ütün hepsini bin sterline yaptırabi­lirsiniz, am a ben sizin yerinizde olsaydım, nem gide­rici sistemi de koydururdum , döşemeyi meşe parke yapardım ya da en azından çam parke..."

"Bu adam hâ lâ konuşuyor mu?" diye sordu H e­len.

"Kahvaltın fırının içinde," dedi büyükannesi."Büyükanne, inşallah onu dinlemiyorsundur,"

dedi Helen."Ama mutfak neresi olacak?" diye sordu büyü­

kanne, Larry'ye."Yo," dedi Larry, "mutfağı olduğu yerde bıra­

kın, am a içine bir rampa, bir de ray koyun.""Düşersem ne olur, onu konuşuyoruz, Helen,"

dedi büyükannesi, "ya da tekerlekli iskemlede olur­sam. Hem bu merdivenleri daha fazla inip çıkama­yacağım herhalde."

"Yo," diye devam etti Larry, konuşması bölün­memiş gibi, "yatak odasıyla banyoyu Helen'le Dec- lan 'ın yatt ık ları yere alın, a ra la r ın d a kocaman, ge­niş bir kapı olsun, am a yemek odasının bir bölümü­nü de ka ta rak bu odaları iyice büyütün . Bahse gire­rim ki yemek odasını hiç kullanmıyorsunuzdur."

"Ölçü şeridini getirdin mi Larry?" diye sordu Helen, yerine o tururken.

Larry ona aldırmadı. "Duvarları kontrol ettim," diye devam etti. "Onları yıkmak yarım gün sürer. Ev yepyeni olur. Tanıyamazsınız."

Helen m ark e t te n alışveriş yapıp gazete ald ıktan ve H ugh 'ya telefon e tt ik ten sonra köyden döndü-

Page 164: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

günde Larry mutfak m asasının üzerindeki büyük bir çizim defterine çizimler yapıyordu. Ölçü şeridi de yanı başındaydı.

"Onunla konuşulmuyor," dedi Paul. "Manyağın teki."

"Peki yatak nereye konacak?" diye sordu büyü­kanne , bu laşık tan başını kaldırarak. "Pencerenin yan ında olmasını istemiyorum."

"Çift kişilik mi tek kişilik mi?" diye sordu Larry.

"Bu çok kişisel bir soru," dedi Helen."Nasıl bir yatağım olsun dersin?" diye sordu bü­

yükannesi, a rkasına dönerek, elleri köpük içindey­di.

"Ah, bu size kalmış bir şey," dedi Larry.

G üneş bu lu tla rdan sıyrılır sıyrılmaz Helen bir iskemle alıp evin önüne koydu ve oturup Irish Ti­mes'ı okumaya başladı. Annesi D eclan 'm odasından ç ıkana kadar beklemeyi, sonra Declan'ı yalnızken görmeyi tasarlıyordu. C athal ya da M anus böyle has ta olsaydı, ben de an n em in yaptığını yapardım herhalde, diye düşündü, am a çocuklar bunu isterler miydi, bundan emin değildi.

Paul gelip H elen 'in y a n m a oturdu. Sırtını evin A duvarına dayadı.

"Sence D eclan 'm du rum u iyi mi?" diye sordu Helen.

"Ne demek istiyorsun?""Sanırım annem gün ağardığından beri onun

yanında.""Hayır değil. Sen ka lkm adan az önce geldi," de­

di Paul. "Ama odayı koruyor, D eclan 'm bela arka­daşlarını ondan uzak tu tuyo r gibi."

Page 165: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Ye de bela ablasını.""Ye de bela büyükannesini," diye ekledi Paul,

gülerek.'Yo, ona bela diyemeyeceğim. Bana kalırsa doğ­

ru sözcük 'kötü'.""Bu sabah formundasın," dedi Paul."Yıllar önce," dedi Helen, "biz çocukken, a n ­

nemle babam bir yere gitmişlerdi, büyükbabam da evde yoktu; büyükannem in eli pencereye sıkıştı, çerçeveyi de kaldıramıyordu. Kaç yaşında olduğu­mu bilmiyorum, herha lde altı ya da yediydim. Her neyse, büyükannem , hem de büyük bir zevk alarak an la t ır bunları, benim bu fırsattan yararlan ıp evde­ki b ü tü n çekmeceleri karıştırdığımı, altüst ettiğimi söyler durur. Declan ise onun yan ında oturmuş, bir yandan ağlarken bir yandan da büyükannem i avut­maya çalışmış. Elbette ben b ü tü n bun ları yaptığımı hatırlayamıyorum. Hem bu olaydan böyle ya ra r lan ­madığıma da eminim. Am a büyükannem de şimdi aynı şeyi yapıyor, benim altı ya da yedi yaşınday­ken yaptığım şeyi; arkadaşın Larry ile birlikte çek­meceleri karıştırıyor."

"Ah, haydi ama, kadını rah a t bırak," dedi Paul. "Yalnız yaşıyor o. Gerçek, kanlı canlı bir m im arla her gün karşılaşmıyor. Larry b irin in evine girsin de hiç de uygun olmayan bir yere bir banyo koydurma­larını önermesin - olacak şey değil."

"Benim hakk ım da neler konuşuyorsunuz?" Larry dışarı çıkmış, güneşin a lt ında durmuştu.

"Helen'e senin göbek adının F ran k Lloyd Wright olduğunu söylüyordum," dedi Paul.

"Büyükannen, hepiniz yüzmeye gidin diyor," dedi Larry. "Bana bun ları verdi." Elindeki iki siyah naylon mayoyu gösterdi.

"Aman Tanrım, asla giymem bunları!" dedi Paul."Ben mayomu getirdim," dedi Helen.

Page 166: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Büyükannen mayoları nereden bulmuş?" diye sordu Paul.

"Tatilcilerden kaldı, dedi bana.""Yabancılara tatilciler der," dedi Helen."Aman Tanrım , am m a da sıskalarmış!" dedi

Larry mayoları havaya kaldırıp. "40'lı y ıllarda po­polar epeyce ufakmış demek."

"Mayolar 60'lı y ıllardan kalma," dedi Paul. "O yıllarda herifler popolarının sıkışmasına aldırmaz­larmış."

"Declan'a bizimle gelmek isteyip istemediğini sorsak mı?" dedi Larry.

"Gir sor bakalım," dedi Helen.Larry dönene kadar konuşm adan beklediler."Uyuyor," dedi Larry. "Soramadım bile. Annene

bir fincan çay götürme sözü verdim.""Bekleriz," dedi Helen. "Gelirken havlu getir."Helen, Declan 'm arabasının bagajmdaki büyük

bir çan ta d a n mayosunu çıkardı, sonra üçü birlikte u çu ru m u n ken a r ın a doğru yürüdüler. Bu adam lar eşcinsel olmasalardı, diye düşündü Helen, onlarla birlikte sahile inm em ek için bir bahane bulurdum . İnseydim, fazlasıyla sinirli ve huzursuz olurdum. Hugh yan ında olmayınca nasıl davranacağını bile­mezdi Helen, olunca da onun yan ından ayrılmazdı. Ancak sahile indiklerinde, Paul gömleğini çıkarın­ca, onun uzun s ırtın ın beyaz, pürüzsüz cildini görün­ce b ü tü n bun la r ın kendisi için ne kadar tu h a f ve ye­ni olduğunun farkına vardı Helen. Paul kendisini soyunurken görecek olsa, b u n u n onun için hiçbir an ­lamı olmayacaktı. Belki m erakı uyanırdı, am a H e­len'in onu şimdi siyah naylon mayo içinde gördüğü zaman hissettiklerini hissetmezdi.

"Sona kalan korkaktır," diye bağıran Larry kor­kusuzca suya adım attı, am a birden durdu ve sanki

Page 167: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

elektrik çarpmış gibi zıpladı. "Buz gibi, am an T an­rım, buz gibi!" diye kükredi.

Paul acele etmeden girdi suya, am a o da durdu ve soğuktan ko runm ak istercesine kollarıyla bede­nini sardı. Helen, onun yan ından geçerken ona su sıçratm am ak için kendisini zor tu t tu . Paul kızdırıl­mayacak kadar ciddi ve mesafeliydi. O nun kulağına 'korkak' diye fısıldamak istedi, am a güceneceğini düşündü.

"Haydi am a Paul," dedi, "sen kocaman adam­sın."

"Ağzını bile açma," dedi Paul, t i t re rken . "Bu kadar soğuk olduğunu söylememiştin."

Larry yüzerek açılmaya başlamıştı. Helen de, yeterli derinliğe ulaştığında, elinden gelen çabayı ve kararlılığı göstererek suya daldı. Tekrar yüzeye çıktığında, P a u l 'ü n kendisini seyrettiğini bildiğin­den, istifini bozmadan başını sallayıp saçlarmdaki suyu akıttı.

D aha sonra, kurulanıp hav lu ların ın üzerinde güneşlendiler.

"Büyükannen diyor ki," dedi Larry, "bacağını kırarsa ya da has ta lan ırsa kendisini hastaneye ka­patır ve bırakmazlarmış, asla evine dönemezmiş. Bir kere hastanede yatmış ve karşısındaki ya tak ta kalan yaşlı kadın herkesin, h a t t a hemşirelerin bile, rahip olduğunu sanıyormuş; d u rm adan rahip şöyle, rahip böyle diye konuşuyormuş, büyükannen buna dayanamıyormuş. Ona da kaçık muamelesi yapmış­lar orada."

"Kaçık zaten," dedi Helen."Tanrım, düşünsene, gerçekten korkunç bir şey

olurdu," dedi Larry."Kes şunu, Larry!" dedi Paul."Gerçekten," dedi Larry.

Page 168: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Büyükannem u m u ru m d a değil," dedi Helen. "Yani onunla ilgileniyorum, am a şimdi değil. Şim­di, Declan 'ı o odadan çıkarm ak istiyorum."

"Belki de o odada annen le öyle kalm ak istiyor­dur," dedi Paul.

"Sahi mi?" diye sordu Helen."Bence Declan a n n e n in onu görmek istememe­

sinden filan korkuyordu," dedi Paul. "Bence anne ­n in bilmesini ve kendisine yardım etmesini çok isti­yordu, am a yine de ona söyleyemiyordu, şimdi ona her şeyi anlattı , annesi yan ında ve D eclan 'a yardım etmeye çalışıyor."

"Bu yardım küçük dozlarda olsa daha iyi olur­du, " dedi Helen, kuru bir sesle.

"Belki de Declan tam da bunu istiyordur," dedi Paul. "Bundan öyle çok söz etti ki."

"Annemle böyle bir odada kilitli kaldığımı bir düşünsene," dedi Larry. "Hizbullah 'm eline düşme­yi yeğlerdim."

"Kapa çeneni Larry, sen bize annen in hoş bir kadın olduğunu anlatırdın."

"Hasta olsaydım her şey farklı olurdu tabii.""Larry'ye du rm adan kapa çeneni demesene,"

dedi Helen.Paul ayağa kalktı, deniz kıyısına yürüdü, hiç

çekinmeden suya adım attı."Belki suya girince sakinleşir," dedi Larry."Nesi var?" diye sordu Helen."Sorunları var," dedi Larry."H asta mı?" diye sordu Helen, duraksayarak."Yo, öyle bir şey değil. Erkek arkadaş sorunu.

O nun erkek arkadaşı olmaya çalışmanın nasıl bir şey olduğunu hayal edebilir misin?"

"Pau l 'ün hoş biri olduğuna eminim.""Ah, tam bir k ahkaha makinesi, şu bizim Paul,

ilişkiler üzerine kitap okuyor."

Page 169: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Başka da bir şey yapmıyor herhalde?""Bence öyle, bence daha fazlası gelmez elinden,

gerçekten," dedi Larry."Evet, bence de öyle," dedi Helen.

D aha sonra, Larry eve döndü, Helen'le Paul ise sahil boyunca güneye, Ballyconnigar ve Ballyva- loo'ya doğru yürüdüler. Hava pusluydu, am a güneş güçlüydü, ısıtıyordu.

"Yalnız mı yaşıyorsun?" diye sordu Helen.Paul ona sertçe baktı. İkisi de bu sorunun önce­

den tasarlanm ış olduğunu biliyorlardı."Hayır, erkek a rkadaşım la birlikte Brüksel'de

yaşıyorum." Canı sıkılmış gibiydi."Bağışla, b u rn u m u sokmamalıydım," dedi H e­

len."Yo, zararı yok," dedi Paul.Keatinglerin evine va rana kadar hiç konuşma­

dılar; orada Helen Paul 'e toprak kaymasını açıkla­m aya koyuldu. Paul ilgilenmiş gibiydi, evde kimin yaşamış olduğunu, evin bu yan ın ın ne kadar zam an­da kayalık tan aşağı çöktüğünü sordu.

Ballyconnigar'da derenin karşı kıyısına geçip yürümeye devam ettiler. D urup du ru rken bir başka soru daha sordu Helen: "Erkek arkadaşın İrlandalI mı?"

"Hayır, Fransız. Am a onunla İ r landa 'da tan ış­tım."

"Nasıl tanıştınız?"N eden bu kadar m eraklı olduğunu bilemiyordu

Helen, am a Paul bu kez terslerse başka bir şey sor­mayacağım, dedi kendi kendine.

"İkimiz de on beş yaşındayken bir değiş-tokuş program ına katılmıştık."

Page 170: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Peki sen..." Helen duraksadı, Paul onun ne sor­duğunu an lam am ış gibi yüzüne baktı. "Sen..."

"Galiba ne demek istediğini biliyorum," dedi Paul. "Yo, yo, dört yıl sonraya kadar değil."

"Ama biliyor muydun?""Kendimin öyle olduğunu biliyordum, am a

onun olduğunu bilmiyordum, o da öyle.""Peki ne oldu?"Alçak kum tepeciklerinden birine sır tların ı da­

yayıp o turdular. Paul kollarıyla dizlerini sardı, göz­lerini denize dikti. "Kasabaya bir sürü Fransız öğ­renci gelmişti," dedi, "hepsi de tenis ku lübüne yazıl­dılar, böylece gece gündüz hepimiz oradaydık. Maç­lar, tu rn u v a la r filan yapılıyordu. Bizim -yani İ r lan­dalI çocukların- birbirimize davranış biçimimiz Fransızları şaşırtmış, am a ben bunu sonradan fark ettim. Biz onların birbirleriyle el sıkışıp öpüşmeleri­ne şaşırıyorduk, onlar da bizim du rm ad an küfürleş­memize. Geriye dönüp bakınca görüyorum ki, galiba biz böyle iletişim kuruyorduk. Saçını t ıraş e ttiren, bir kızla el ele tu tu şu rk en yaka lanan ya da zayıflık gösteren olursa, hangisi olursa olsun, herkes onunla alay eder, küfrederdi ve bu iş günlerce sürerdi."

"Declan'la sen de Larry'ye böyle davranıyorsu­nuz," dedi Helen.

"Bunu hak ediyor," dedi Paul."Özür dilerim, sözünü kestim.""Babamı tanımalıydın," diye devam etti Paul.

"Mühendistir, m atem atik problemleriyle de ilgile­nir, m antığ ı da kuvvetlidir. Erkek kardeşlerim in hepsi mühendis. Biz konuşmayı öğrenir öğrenmez babam problem çözdürmeye başlardı. Büyüdüğü­müzde de, bir şeye ka ra r vermemiz gerektiğinde, ör­neğin bayram parasını nasıl harcayacağımız, tele­vizyon mu seyredeceğimiz yoksa ders mi çalışacağı­mız konusunda, sorunu yazdırır, sonra lehindeki ve

Page 171: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

aleyhindeki n o k ta la n , arkadan da kararı yazdırırdı. Bu iş için hepim izin elinde küçük kâğıtlar bu lunur­du, sorunu nasıl çözdüğümüzü ona gösterdiğimizde pek m em n u n olurdu. Francois bizim yanım ızda kal­maya gelmeden önceki kış, bir kâğıt parçasına şunu yazdım: "Ben eşcinselim. Sınıfımdaki erkekler kız­lar için neler hissediyorlarsa ben de onlar için onu hissediyorum." Sonra da o kâğıdı sakladım. Irish Ti­mes gazetesinde evli bir çiftin erkeğinin eşcinsel ol­duğunu, am a iki çocukları olana kadar b undan hiç söz etmediklerini okumuştum. M akalede, birlikte yaşamaya çalışacaklar diye yazıyordu, am a kadın kocasının kendisini sevmediğini biliyordu.

"O kâğıt parçasını elime alıp seçenekler yazı­yordum: Bu du rum u yok sayabilirim. U n u tm ay a ça­lışabilirim. Şimdi sana söz edemeyeceğim en saçma şeyleri yazıyordum. Bir gece kâğıda, ak ran ım olan bir başka eşcinsel bulm aya çalışabileceğimi yazdım. Bu cüm lenin altını iki kez çizdiğimi hatırlıyorum, çünkü öteki seçeneklerin bir k ısm ından daha ılım­lıydı.

"Çok geçmeden biri çıktı karşım a ya da ben çık­tı sandım. O s ıra larda rugby oynuyordum, kulübü­müz çok küçüktü ve duş filan da yoktu. Oyundan sonra elbiselerimizi sırtımıza geçiriyor, eve gidip duş alıyor, üs tüm üzü değiştiriyorduk. Yabancı saha­da oynadığım ilk gün orada genel bir duş vardı, bi­zim tak ım daki çocuklardan b irin in -şimdi avukat o çocuk- duşta penis in in sertleştiğini gördük. Ben de budala gibi onun eşcinsel olması gerektiğini düşün­düm. G erçekten yakışıklı biriydi, onu seyrettim, sonra bir akşam, bir m ünaza radan sonra onunla bir­likte eve yürüdüm , ona neler söylediğimi bilmiyo­rum am a her ne söylediysem ne demek istediğimi anladı. İlgilenebileceğini söyledi, am a o gece olmaz­dı, orada bıraktık, ben de m utlu luk içinde eve git­

Page 172: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

tim . Biriyle tanışmıştım . O kâğıda artık ihtiyacım olmayacaktı.

"Sorun, o çocukla bir tü r lü doğru dürüst baş ba­şa ka lam am am dı, h a t t a gündüz saatlerinde bile; oy­sa her yola başvuruyordum: Okuldan çıkana kadar bekliyor, teneffüslerde onu bulm aya çalışıyordum. H a t ta bir keresinde evine bile uğradım; ne zaman m alum konuyu açsam ya odadan çıkıyor ya da tele­vizyonda kana ldan kana la geçiyordu. D urum u m u t­suzdu. Ama onun bu konuyu herkese an la ttığ ın ı bil­miyordum. Francois bize gelip benimle aynı odayı pay laşana kadar öğrenmedim de. F ranço is 'nm İngi­lizcesi o günlerde pek iyi değildi. H er neyse, bir gece hepimiz tenis kulübündeydik; hava, oyun oynanm a­yacak kadar karanlık tı am a dansın başlam asına da henüz zam an vardı. Bu yüzden dağılmış oturuyor­duk. H er zam anki gibi alaylı alaylı konuşuyor, bir­birimize takılıyorduk. Biri F ranço is 'nm başka bir eve ta ş ın m ak istediğini söyleyince herkes coşkuyla karşıladı bu sözleri, h a t t a kızlar bile. Yemeklerden dolayı mı, diye sordu oradakilerden biri, alaycı alay­cı. Hayır, dedi başka biri. P a u l 'ü n yaşlı annesi yü­zünden mi? Hayır, dedi bir başkası. Sanki bu konuş­mayı önceden tasarlam ış gibiydiler. Öyleyse nedeni ne, diye bağırdı biri. Nedeni, P a u l 'ü n sapık olması, dedi biri, hepsi birden gülüşüp bağrıştılar, sonunda içlerinden biri François 'ya -aslında o neler olup bit­t iğ in in farkında değildi- 'Doğru değil mi Francois?' diye sordu. Çok kibar olan Francois da 'Evet,' dedi Fransız aksanıyla; herkes gülm ekten yerlere yattı.

"O gece, babam ın m an tık sistemi pek işe yara­madı. Eve döndüm, Francois geldiğinde ben yatmış­tım. 'Bu çocuklar senin dostların değil,' dedi bana. Ne sordukların ı an lam am ış olduğunu b a n a açıkla­m aya çalıştı, am a ben bunu zaten biliyordum, ona da söyledim. Francois ışığı söndürüp yatağ ına girdi.

Page 173: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Ben ağlamaya başladım, o kalkıp yan ım a geldi, ya­tağ ım ın üzerine oturdu, beni avutm aya çalıştı, son­ra yan ım a uzanıp dostum olduğunu söyledi, bir da­ha kulübe gitmeyeceğim, dedi. H er neyse, o yanım ­da ya ta rken , ağır ağır cinselliğinin uyandığını fark ettim. Elini pijamam ın a lt ına sokup om zum a dokun­du. Am a cinselliği uyarılmış oğlanlardan bıkmış­tım , bu yüzden Francois beni öperken bile taş gibi kalakaldım orada. Hiçbir şey olmadı, o da ileri git­medi. Bir süre sonra da yatağ ına döndü."

"Sonra ne oldu?" diye sordu Helen."Birbirimize çok yakınlaştık, özellikle bir aylı­

ğına onun F ransa 'dak i evine gittiğimde. Annesiyle babası gençtiler, Francois da tek çocuktu, ailesi bize yetişkin muamelesi yapıyordu. Bize çok zam an ayı­rıyor, çok nazik davranıyorlardı. Francois babamın kendis inden hoşlanm adığını düşünüyordu, çünkü babam sürekli olarak onunla dalga geçmişti. Ama F ranço is 'nm babası laf olsun diye konuşmazdı, hep nazik ve dürüsttü . O nların bu dürüstlüğüne bayılı­yordum. Francois da öyleydi, sadık, ciddi ve kibardı. Bazen çok da komik oluyordu, tatsız biri değildi. O nun içi-dışı bir oluşunu seviyordum, yaptığı ve söylediği şeylerde dikkatli olmasını da. O nun da benden hoşlandığını biliyordum, bu da çok şaşırtı­cıydı. Ailesi N orm and iya 'da deniz kıyısında bir ev kiraladı, orada denize girip tenis oynadık. Birbiri­mize asla dokunmuyorduk, am a F ransa 'dayken , İr­landa 'da hiçbir zam an yapmadığımız şeyleri yaptık, birbirimizin önünde soyunduk, aslında gerektiğin­den de çok."

"Gerçek bir aşka benziyor," dedi Helen."Katıksız bir m u tlu lu k tu bence, evet öyleydi,"

dedi Paul. Gözlerini denize dikti, sonra yumdu.Helen ona daha sonra neler olduğunu sormak

istedi, am a yanlış dile getirilmiş bir tek sorunun bi­

Page 174: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

le P a u l 'ü n konuşmasını keseceğini hissetti, oysa H e­len onun an la tm aya devam etmesini çok istiyordu. Paul konuşmayınca H elen onu teşvik etmek isteme­di. Sonra Paul yeniden söze başladı:

"Ben Trinity'de üçüncü sınıfa başlarken Francois İ r landa 'ya geri geldi. Çok değişmişti, boyu uzamış, kilo almıştı. Yüzü incelmişti. Davranışları değişmiş, daha eğlenceli biri olmuştu. A radan geçen yıllarda mektuplaşm ıştık , am a zam anla m ektup lar seyrek­leşmişti. Benim D un Laoghaire'de tek odalı bir evim vardı, onunsa Trin ity 'de eylül ayı boyunca ki­raladığı bir dairesi; buluştuğum uz ilk gece, ken tte son otobüsü kaçırdık. Odasındaki ikinci y a ta k ta ya- tabileceğimi söyleyince önerisini kabul ettim. Tıpkı eski günlerdeki gibiydi, tek farkı ikimizin de artık neredeyse yirmi yaşında olmamızdı. Ben eşcinsel ol­duğum u biliyordum, am a bu konuda hiçbir şey yap­m am ıştım , açık konuşacağım, mastürbasyon yap­m ak dışında. Francois ise bir erkekle birlikte olmuş­tu , am a yalnızca bir tek kez. H er neyse, T rinity 'de geçirdiğimiz o gece yarı sarhoştuk, soyunup odada dolaştık. Birimizin ilk adımı atması gerekiyordu, am a bu ben olmayacaktım. Bir süre yattık , sonra bir sessizlik oldu, Fransızca olarak yatağım a gelip gelemeyeceğini sordu bana. Sözcükleri hâ lâ kula­ğımda, ne zam an ha tır la sak güleriz. Am a ben çok sinirliydim. H er şey çok fazlaydı, onu çok istiyor­dum ve her şey fazlasıyla gerçekti. Hayır, dedim ona, am a yarın olur. Benim evet dediğimi, onu geri çevirmediğimi anladığına emin oldum. K aran lık ta kolunu b a n a uzattı, bir süre iki yatağın a rasında el ele tu tu ş tu k . Ve ertesi gece ilk kez birlikte olduk."

"O zam andan beri birlikte misiniz?""O günü izleyen iki yıl içinde birbirimizi olabil­

diğince çok gördük, sonra ben mezun olunca bir yıl­lığına Paris 'e gittim, arkas ından birlikte buraya

Page 175: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

geldik, yine bir yıl için. Sekiz ya da dokuz yıldır bir­likteyiz, am a son iki yıl çok sorunluydu."

Ayağa kalktılar, üstlerine başla r ına yapışan kum ları silkeleyip geriye, C ush 'a doğru yürümeye başladılar.

"Ne açıdan sorunluydu?""Francois ile b irlikte olmaya başladığımızda an­

nesiyle babası inanılm az davrandılar," diye an la t­m aya devam etti Paul. "Bizim için kocam an bir çift kişilik yatak alıp F ranço is 'nm odasına yerleştirdi­ler. Francois eşcinsel olması yüzünden onlarla bir dakika bile sorun yaşam adı sanırım. Annesiyle ba­basını sık sık görüyorduk. Ya cumartesi geceleri on­larda kalıyor ya da pazar günleri görüşüyorduk. En iyi arkadaşlarım ızda H er ikisi de bir araba kazasın­da öldüler. Â nında öldüler, neredeyse iki yıl oldu, henüz kırklı yaşlarındaydılar. Bir yan yoldan çıkı- yorlarmış, a rk a la r ın d an gelen araba onlara çarpıp öne, bir kam yonun a lt ına fırlatmış. Bu olayın ardın­dan dünyamız yıkıldı. Annesi de babası da tek ço­cuk olduklarından yakın akrabaları yoktu; ne ku­zenleri vardı F ranço is 'nm ne de teyzeleri. Ben olma­saydım Francois tek başına kalacaktı, am a bir süre sonra ben de ona yardım edemez oldum, çünkü ken­disini terk edeceğim düşüncesine tah a m m ü l edemez olmuştu.

"Terk etmeyeceğim, dedim. Onu ikna etmeye çalıştım, çok geçmeden düzeleceğine inanıyordum, işinden izin almıştı, yeniden başladığında daha iyi du rum da olacağını sanıyordum, am a iyileşmedi, ça- lışamıyordu da -devlet m em u ru d u r- bu yüzden sü­resiz izin aldı. Kendisini te rk edeceğime inanıyordu, bir süre sonra ne dersem diyeyim inanm az oldu. İş­teyken telefonum çalıyor, h a t t ın öteki ucundak i kişi telefonu su ra tım a kapatıyordu, am a ben onun beni

Page 176: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

kontrol ettiğini biliyordum. Perişan oluyordu; bir dan ışm ana ve bir terapiste gitti, am a yararı olmadı.

"Sonra benim Paris 'te bir konferansa katılm am gerekti. Gideceğimi ona çok önceden söyledim, kur­tu lam adığ ım bir işti. Balıkçılık üzerine üç günlük bir konferanstı. Son gün ben çevirmen kulübesin- deyken F ranço is 'nm salona girdiğini gördüm. Peri­şan ve tu h a f görünüyordu, aklını kaçırmış gibiydi. Çok öfkelendim. Aşağı koşup onu yakaladım , yuka­rı getirip yan ım a o tu rt tum . G erçekten öfkelenmiş­tim ona ve artık daha fazla dayanam ayacağım ı an ­lamıştım. Otele dönünce galiba fazlaca bağırdım ona, daha önce hiç kimseye böyle davranm am ıştım sanırım, kendine gelmesi gerektiğini söyledim. Tek söz e tm eden yatağa gittiğimizi hatır lıyorum . Yine hiç konuşm adan Brüksel'e giden trene bindik, ara­mızda he r şeyin bitmiş olduğunu anladım.

"Bir süre ayrı kalmayı denem em izin iyi olacağı­nı düşündüm ve birkaç gün kafamda bu düşünceyi evirip çevirdim, am a budalaca bir plandı. Ona yar­dım etmemiş, onu yüzüstü bırakm ış olacaktım; şim­di ayrılırsak bir daha asla bir araya gelmeyeceğimi­zi de biliyordum. H er şeyin ters gittiği bir günün ge­cesinde ona beni sevip sevmediğini sorduğumu ha­tırlıyorum; seviyorum, dedi. Ben de seni seviyorum, dedim ona, yalnız ka lm ak tan ko rk tuğunu biliyo­rum, seni bırakmayacağımı k a n ıt lam ak için ne m üm künse yaparım, dedim. Bunu gerçekten istedi­ğimi sana göstereceğim, dedim. Ve gerçekten de böyle düşünüyordum ." Paul sustu, elleriyle gözleri­ni kuruladı. Ayağa kalkıp H elen 'e baktı.

"Ne yaptın?" diye sordu Helen.Cush 'tak i u ç u ru m u n dibindeki sert kum lara

o turdular, ta t l ı ta t l ı k ırılan dalgaları, ufuktaki pu­su ve huzur verici gökyüzünü seyrettiler.

"İki şey yaptım. Onu eve getirdim ve kardeşle­rim dahil olmak üzere b ü tü n aileme yeniden tanış-

Page 177: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

tird im , p a r tn e r im ve sevgilim olduğunu söyledim. O güne kadar eşcinsel olduğumu kız kardeşim den baş­ka bilen yoktu; her şey çok güç ve çok duygusal ol­du. Sonunda her şey ta tlıya bağlandı, ne tuhaftır ki özellikle de babam sayesinde. İlk yaptığım şey buy­du."

"Ya İkincisi?" diye sordu Helen."Belki bu an la t t ık la r ım la canını sıkıyorum.

Larry 'den de beterim .""Yo, devam et," dedi Helen."Birlikte Brüksel'e döndük, Francois ne zaman

benim onu te rk e tm em den söz etse aynı şeyi söylü­yordum ona: 'B unun doğru olmadığını sana kanıtla­m ak için ne m üm künse yaparım .' H â lâ işine başla­m am ıştı, hâ lâ morali bozuktu; Kom isyon'dan dön­düğümde onun b ü tü n gün y a ta k tan çıkmamış oldu­ğunu görüyordum, tü r lü tü r lü hap la r yutuyordu, am a ben kendi kendim e ona yardım etmeye çalış­malıyım, diyordum. Annesiyle babasının bir fotoğ­rafını bü y ü ttü rü p çerçeveletmiştik. Bir mezar taşı seçtik. Eşyalarını elden geçirdik. Bir slogan söyler gibi ona durm adan , 'B unun doğru olmadığını sana k a n ıt lam ak için ne m üm künse yaparım ,' diyordum. 'Seni te rk etmeyeceğim.'

"İkimiz de Brüksel'de çarşamba geceleri topla­n an bir Katolik eşcinseller g rubuna katılmıştık. Declan b u n u duyunca gülm ekten yerlere yattı, ona orada konuşu lan la rdan bir kısmını an la ttığ ım da da­ha da çok güldü. O gruba İsa 'n ın Haçlıları adını takm ıştı. Oraya gittiğimize inanam ıyordu. Ama biz gittik, iyi arkadaşlık lar kurduk orada; oradakiler­den b irkaç ına -b u n u gizli olarak yapm am gerekti, çünkü grup ta bazı eylemciler kiliseye kızgındı- Brüksel'de ya da başka bir yerde bizi kutsayacak bir rah ip bulup bulamayacağımızı sordum. Konuş­tu k la r ım d an biri eski bir rahipti, b irin i tanıdığını

Page 178: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

söyledi bana, onu arayacak, öğrenecek, sonra gelip bize bilgi verecekti. Geri geldiğinde bana, tanıdığı rah ib in bu olayın arkasında bir reklam num aras ı ol­m asından çekindiğini söyledi; gidip o rahibi görmeli ve bu isteğimin siyaset ya da reklam amaçlı olmadı­ğını anlatmalıydım.

"Söz konusu rah ip bunağın tekiydi, tıraşı ber­batt ı , üstü başı kepek içindeydi, gür, çalı gibi kaşla­rı vardı. Brüksel'in o güne kadar hiç ayak basmadı­ğım bir semtinde, yıkık dökük bir evde oturuyordu. Dostça davranm adı am a ona boşu boşuna gönderil­mediğimi biliyordum. Bana son kez ne zam an gü­n ah ç ıkartt ın filan gibi sorular sordu. Yıllar önce, dedim. 'Ya takdis tö ren i? ' dedi. Çok uzun zam an ol­du, dedim. Bana bağırıp çağırdı, kiliseden y a ra r la n ­m ak istiyorsun, dedi. O nunla ta r t ışm ak istemiyor­dum. Bana telefon edeceğini söyleyerek kapı dışarı etti.

"Birkaç akşam sonra telefon etti, bizi o turduğu­muz evde ziyaret edeceğini söyledi. Gelip karşımıza o turdu ve ikimize baktı. N e gülümsedi ne de dostça davrandı. Ters bir sesle bize sorular sordu. Sonra ayağa kalktı. Bu işi üç koşulla yapacağını söyledi; birincisi, tö renden önce adamakıllı günah çıkarta­caktık; İkincisi, bir yıl boyunca her pazar günü kili­sedeki ayine ve kom ünyona katılacaktık; ve üçüncü- sü, bu işten hiç kimseye söz etmeyecektik. Üçüncü isteğinin olanaksız olduğunu söyledik ona, iki kişi­ye söylemeliydik bunu, am a onların kimseye an la t­m ayacakların ı garan ti edecektik; gerçekten de bir­kaç gün içinde D ec lan 'ave benim kız kardeşime du­rum u anlattık . Rahip bir şeyler hom urdan ıp gitti, birkaç gün sonra da arayıp gününü ve saatin i bildir­di.

"Bir kez daha evimize gelerek çok önemli bir şey söyleyeceğini bildirdi. Sözcüklerini dikkatle se-

Deniz Fenerindeki Işık 177/12

Page 179: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

çiyordu: Bizi ku tsam ak yerine evlendirmeye hazır­dı. 'Eğer istediğiniz buysa evlilik tö ren in i yapmaya hazırım ,' dedi. Biz de ona, istediğimizin bu olduğu­nu, am a bu n u n yapılabileceğini sanmadığımızı söy­ledik. 'Yapılabilir,' dedi, 'am a bu çok ciddi bir adım ­dır ve eğer içinizde bir kuşkunuz varsa bana söyle­melisiniz.' Bunu istediğimize inand ırd ık onu. Bir gün bize telefon edip halayına çıkıp çıkmayacağımı­zı sordu. Bunu düşündük, dedik. 'Törenden sonra birkaç saatinizi boş b ırakın , ' dedi. O akşam ın geç saatlerinde Barcelona'ya kalkan bir uçak ta yer ayırttık, o gün cumartesiydi, bir haftalığına da lüks bir otelde oda tu t tu k . Kendimize elbiseler satın alıp saçlarımızı kestirdik. Eksik olan tek şey fotoğrafçıy­dı, bir de orgcu ve konuklar. O sabah bavullarımızı topladık, bir taksiye atlayıp rah ib in evine gittik. Kapıda beklerken Francois kıkır kıkır gülüyordu. Annesiyle babasının ö lüm ünden bu yana ilk kez böyle gülüyordu, gözlerimi ondan alamıyordum.

"Rahip ayrı ayrı günah çıkarttırd ı bize, sonra bizi yan yana getirdi ve emin misiniz diye bir kez daha sordu. Em in olduğumuzu söyledik. Bir yan ka­pıdan bizi ufak bir kiliseye soktu, sonra kapıyı kilit­ledi. Kilise yaldızlar içindeydi, b ü tü n ışıkları yakın­ca içerisi ışıl ışıl, pırıl pırıl oldu. Rahip tören giysile­rini giyip dualar okudu, bizi takdis etti, sonra da ev­lendirdi. Karı koca sözcükleri yerine 'eş' sözcüğünü kullandı. H er şeyi hazırlamıştı. Çok ağırbaşlı ve cid­diydi. Kutsal R u h 'u n ışığını üzerimizde hissettik; Declan bunun duyduğu en çılgın şey olduğunu söy­ledi, sanırım sen de böyle düşünüyorsundur."

"Hiç de öyle düşünmüyorum ," dedi Helen."Çok özel bir lütfa kavuşmak için seçilmiş oldu­

ğumuzu düşünüyorduk. Üçümüz de diz çöküp uzun uzun dua ettik."

Page 180: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Rahip bunu neden yaptı? Nasıl bir geçmişi var­dı?"

"Hiç sormadık ve hiç öğrenmedik de. R ahip ten neredeyse daha kılıksız ve onun kadar sevimsiz bir ev sahibi vardı, am a tö renden sonra b u n a hiç aldır­madık, çünkü çok m utluyduk. H er neyse, peder bizi yemeğe davet etti; tam Babette'in Ziyafetinden fır­lamış gibiydi yemek. O filmi görmüş m uydun?"

"Hayır," dedi Helen."En mükellef bir ziyafetin en olmadık insanlar

için hazırlandığı bir film. Rahibin ev sahibi, tabak tabak kazciğeri, ıstakoz, karides ve doldurulm uş bir şeyler taşıdı sofraya, a rkas ından da bezeler ve m uh­teşem peynirler ve pederin e tiketini ç ıkartm ış oldu­ğu bir şarap -şarab ın bir servet değerinde olduğunu biliyorduk- ve de şampanya. Peder b u n la ra elini bi­le sürmedi diyebilirim, arkasına yaslanıp eski bir H ıristiyan B irader1 gibi ellerini küçük göbeğinin üzerinde kavuşturdu; h a t t a gülümser gibiydi. Yiye­bildiğimizi yedik. Tabaklar geldikçe kum ru gibi cı­vıldıyorduk, o da b undan hoşlanıyordu, oysa b ü tü n bunları pişiren ev sahibi bir kez bile suratım ıza bakmadı. Sonunda rah ip kadehini kaldırıp çok tu- h a fb i r şey söyledi. Dedi ki: 'Katolik Kilisesi'ne hoş geldiniz.' Biz de kadehlerimizi rahibe ve ev sahibine kaldırdık, am a o, kendisine değil H azreti İsa'ya te ­şekkür etmemiz gerektiğini söyledi. Ancak biz Haz­reti İsa'ya kadeh ka ld ırm an ın uygun olmadığını dü­şündük, şansımızı fazla zorlamamalıydık. Başımızı tam am an lam ında sallayıp oradan ayrıldık, hava­a lan ına gittik. O gece otelde yatağımıza yattığımız­da, 'Bu bizim karı koca olarak ilk gecemiz,' dedim, Francois da b a n a hangim izin koca hangim izin karı olduğunu sordu. 'Işığı kapa t da göstereyim sana,' dedim. G ü lm ek ten katıldık, böylece yeni hayatımız* Yoksulların eğitimiyle ilgilenen, eski b ir Katolik ta rika t Üyesi.

Page 181: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

başlamış oldu. Francois zam an zam an huysuzlaşsa da, bu olay bir dönüm noktasıydı ve şimdi birbirimi­ze çok yakınız. Y anından ay rı lm am dan nefret edi­yor, am a Declan'ı seviyor ve anlayış gösteriyor."

Mike R edm ond 'un evinin ya n ın d a kayalık tan yukarı t ırm and ıla r , kenarına o turdular; a lt larında­ki deniz geniş, durgun ve masmavi uzanıyordu.

"Bütün bu zam an içinde Declan 'ı gördüğün oldu mu?" diye sordu Helen.

"İki yıldır Brüksel'e gelmedi, sorunlarım oldu­ğunu biliyordu, hem iyi de değildi, am a ondan önce sık sık gelirdi. U zun hafta sonlarında gelirdi, bizi b a r la ra ve kulüplere sürüklerdi; belli bir saatte bizi bırakır, sabahın ilk saatlerinde eve yarı boğulmuş bir köpek gibi dönerdi. O nunla ilgili en iyi anılarım sabah saatlerine ait: Yatağımızın ayakucuna girer­di. Küçük bir oğlan çocuğu gibiydi, konuşur, uyuk­lar, ayaklarımızla oynardı. Francois onu evlat edi­neceğini söyleyip şaka yapardı, şaka olsun diye ona bir çocuk pijaması bile almış, katlayıp yatağının üzerine koymuştu. Francois D eclan 'ın ziyaretlerin­den hoşlanırdı. Genellikle cum artesi öğle sonrala­r ında telefon çalar ve cuma gecesinden, h a t t a Dec­lan o hafta erken gelmişse perşembe gecesinden kal­ma biri D eclan 'la konuşm ak isterdi; Declan ise hiç yüz vermezdi ona. Katolik eşcinsel ku lübünden bü­tü n arkadaşlarımızı yoklardı, içlerinden birkaçı ger­çekten tu tu ld u D eclan 'a -herkes tu tu lu rd u ona-; bir-iki hafta sonu onlara takılırdı; bir dahaki geli­şinde, yaptığı ya da söylediği bir şeyden, onun artık filancanın telefonlarına yanıt vermeyeceğini anlar­dık; böylece hiç kimseye onun gelişlerinden söz et­memeyi öğrendik. Sonra her şey yeniden başlardı; b u n a kendi de gülerdi. Declan okula bir gitse ve emekleyen akran larıy la buluşsa düzelecek, derdi Francois; Declan da onu beslememizden, an la ttık la­

Page 182: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

rını dinlememizden, ona bakm am ızdan ve onu eski âş ık larından korum am ızdan hoşlanırdı. Bizim baş­kalarıyla ilişkiye girmememize şaşar kalırdı. Erkek film oyuncularının adların ı sıralar, onlarla yatıp yatmayacağımızı sorardı. 'Pekâlâ, Hud filmindeki Paul N ew m an,' derdi, biz başımızı iki yana sallar­dık; 'Arzu Tramvayındaki M arlon Brando,' derdi, biz yine başımızı sallardık; 'Beklenmeyen Misafir,' derdi, biz bir kez daha başımızı sallardık. Sonra sı­kılır -çok kolay sıkılırdı- Albert Reynolds'un, Le P en 'in ya da H elm ut K ohl 'ün adlarını sıralardı."

Paul ile Helen eve döndüklerinde Larry 'n in ara­basının gitmiş olduğunu gördüler, Lily'nin araba­sıysa henüz o rta larda yoktu. Mutfak kapısını açtık­lar ında iki kedi dolabın tepesindeki yerlerine zıpla­dılar. Evde kimse yoktu.

"Declan has ta mı acaba?" diye sordu Helen. "Acaba onu hastaneye götürmeleri mi gerekti?"

"Az sonra öğreniriz," dedi Paul.D eclan 'm yattığı odaya gidip yatağın yanındaki

çekmeceye baktı."Yo, b ü tü n ilaçları burada . İlaçlarını a lm adan

hiçbir yere gitmez o.""Belki de alışverişe çıkmışlardır," dedi Helen.Büyükannesinin fırının yanında, bir kabın için­

de bıraktığı çorbayı ısıttı, sonra da ekmek kızartıp çay hazırladı. M asanın üzerine iki kâse koyup fırına gitti.

"Brüksel'deki şu rah ip var ya..." M asanın ba­şında o tu rm ak ta olan Pau l 'e baktı.

"Evet?""Papa onun hakk ında neler biliyor?"

Page 183: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Paul gözlerini kısıp Helen'e baktı. "Declan da tıpkı böyle şeyler söyler, sesinin tonu da aynen böy- ledir, sanki ağzının içinde buz tu tuyorm uş gibi."

"Merak etmiştim de," dedi Helen."Senin ailenden bir başka kişinin daha böyle

şeyler söylediğini duym ak istemiyorum. Olan biten her şeyi sana anlattığ ım için pişm anım şimdi. Senin gibi insanların çocuk yetiştirmesine izin verilmeme­li bence." Esefle gülümsedi.

"Ah yo, Paul, özür dilerim, gerçekten özür dile­rim."

"İşte bu ülkeyi bu yüzden terk ettim, bu gibi laf­lar yüzünden. Fransızlar, h a t t a Belçikalılar hiç böy­le konuşmazlar."

"Gerçekten de çok alıngansın," dedi Helen."Yine başlıyorsun işte.""Yine de, Papa b u n u bir duysa neler olur düşün­

sene!""Seni dinlemiyorum." Paul elleriyle kulaklarını

tıkadı.*

D aha sonra, evin önünde güneşin hâlâ vurduğu bir yere şezlong çıkardılar. Sakin bir gündü, ufukta bembeyaz bulu tlar vardı, birkaç gündür hava hiç bu kadar sıcak olmamıştı.

"Ne kadar güzel burası," dedi Paul."Sanırım haklısın," dedi Helen, "yabancı biri

için herhalde öyledir. Ama benim yalnızca kötü an ı­larım var burada."

"Annenle ve büyükannenle iyi geçindiğin oldu mu hiç?"

"Küçük bir kızken ve başka da seçeneğim yok­ken, oldu."

"Aranız ne zam an bozuldu?""Yıllar önce."

Page 184: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Neden?""Bazen bunu bilip bilmediğimden emin olamıyo­

rum.""Ama çatışma ne zam an başladı?""Burası pek pansiyona benzemez," dedi Helen,

"ama eskiden büyükannem le büyükbabam şu gör­düğün barakaya taşın ırlardı, iki odası vardı. Senin de bildiğin gibi üst k a t ta üç buçuk yatak odası var, aşağıda da iki. Bir odaya koca bir aile yerleşirdi; bu­rası t ım arhaneye dönerdi, bü tün insan la rın sabah, öğle, akşam doyurulması gerekirdi. Mezun olmadan önceki yaz b u rada bir ay çalıştım. Büyükannem ba­na para Öderdi, annem le Declan pazar günleri gelir­lerdi, her şey yolundaydı. Bu yüzden, ertesi yaz, ü n i ­versiteye başlam adan önce yine gelip çalışmayı ka­bul ettim. Am a o a rada büyükbabam ölmüş, büyü­kannem de bam başka biri olup çıkmıştı. Ben buraya gelir gelmez büyükannem işten elini eteğini çekti ve bana emirler yağdırmaya başladı, gözünün önün­den de ayırmıyordu. Bir gece, sabah kahvaltısı için sofrayı k u rm a d a n Blackwater'a gittim, döndüğüm ­de büyükannem yatm am ış beni bekliyordu, kendisi­ne yaptığım m uam ele için söylenip durdu. Büyükba­bam öleli çok olmadığını biliyordum, am a büyükan­nem in böyle yapm asına gerek yoktu. Yazın sonunu zor getirdim, yaz bittiğinde ben de tükenm iştim .

"UCD'yi ilk gördüğümde sevdim. Hugh ile ora­daki ilk yarıyılımda tan ış tım , çıkmaya başladık, her şey çok güzeldi, oysa sorunlarımız davard ı , çün­kü Enniscorthyli Katolik kızlar Donegalli erkekler­le kolay kolay yatmazlardı. Hugh, ilk yılın sonunda yazın çalışmak üzere, Donegal'den bir sürü arkada­şıyla birlikte Amerika 'ya gidecekti, orada iş bul­muşlardı. Benim de birlikte gitmemi istedi, ben de gelirim, dedim. Duym ak hoşuna gider belki, o gün­lerde artık doğum kontrol hapı almaya başlamıştım.

Page 185: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Paskalya tatil i sırasında, annem e A m erika 'dan söz açtığımda, kendini kaybetti, büyükannem in ne ya­pacağını sordu. 'Birini bulması için birkaç ay var önünde,' dedim. T e k i kimi bulacak?' diye sordu an­nem. 'Kimi bu lursa bulsun, büyükannem le çalışma­sı için ahm ak olması gerek,' dedim. Bana nasıl bağı­rıp çağırdığını, söylenenleri iyice an lam am ış olabili­rim diye a rkam dan Dublin 'e gelen m ektup ları t a h ­m in edebilirsin. Annem , harçlığımı kesmekle filan tehd it etmiyordu beni, am a babam la ve büyükba­bam la ilgili bir sürü şey sıralıyordu; kendilerin in -yani annem le b ü y ü k a n n e m in - yalnız kaldıklarını, yak ın la rın ın desteğine ihtiyaç duyduklarını, b u n u n yerine h akare te uğrayıp en sevdikleri insan tarafın­dan yüzüstü b ırakıld ıkların ı yazıyordu. Berbat şey­lerdi, ben de pes ettim . Hugh 'ya kendisiyle birlikte gidemeyeceğimi söyledim; buraya geldiğimde yaşlı cadı benimle tek kelime konuşmadı. Pansiyon müş­ter i doluydu. Büyükannem basit bir sorum u bile ya­nıtlamıyordu. İlk ay boyunca domuz bu d u n d an baş­ka bir şey satın almadı; tem m uz sıcağında, öğlen vakti pa ta tes ve kabakla haşlam r, verilirdi, akşam saat a ltıda da soğuk olarak, yan ında yarım domates ve birkaç sala ta yaprağıyla sunulurdu. M üşteriler -ki bu n la rd an bazılarına insan demek bile güç- elimde yemekle göründüğümde h o m u rd a n m ay a baş­larlardı.

"Büyükannemle ben mutfak m asasın ın üzerine listeler b ırakm aya başladık, y u m u rta ya da tuvalet kâğıdı kalmadığını böyle haber veriyorduk birbiri­mize. Bir gün, ta t i l in bitmesine bir hafta kadar ka­la, yastığımın üzerine bir çikolata b ıraktı. Bu, so­ğuk savaşın b itm ekte olduğunun işaretiydi. Gitme zam anım geldiğinde benimle uygarca konuşmaya başlamıştı. İşin kötüsü, ertesi yıl yine gittim oraya.

Page 186: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"ilk yaz ta t i l in in sonunda, UCD'ye döndüğüm­de, k a n t in in m erdiveninden inerken, H u g h 'n u n ar­kadaşlarıy la o turduğunu gördüm. Başını çevirdi, be­ni görmemiş gibi yaptı. Hiç değilse elini sallayacağı­nı, y an ım a geleceğini, birlikte kahve içeceğimizi dü­şünm üştüm ; yaz boyunca bana bir tek ka rt atmıştı. Y anındakiler in hepsi Am erika 'ya gidenlerdi, para­ları vardı, kendilerine güvenleri de, kam pusta he­m en göze çarpıyorlardı. Öte yandan küçük fare, bü­yükannesinden korkmuştu, üzerinde eski giysiler vardı, rah ibelerin yönettiği Loreto B inası 'na geri dönm üştü , erkek arkadaşını yitirmişti, üç-dört yıl onun la bir araya gelemeyecekti, am a kü tüphaneye giderken kimseye belli e tm eden ona başıyla selam vermeye alışmıştı. Hugh hep bir yerlere gidiyor olurdu. Ben de derslerime gömüldüm."

"Ertesi yıl," dedi Paul, "buraya yine geldiğini ona söyledin mi?"

"B unun son olacağını biliyordum, çünkü bir sonraki yıl sonbaharda bitirm e sınavlarına girecek­tim. Yine de işim kolay değildi. Ertesi yaz büyükan­nem benim le konuştu elbette; beni kızdıracak olur­sa onun la şimdi öğretmenlere karşı kullandığım ke­sin, anlaşılır ta rzda konuşuyordum, büyükannem b u n u n la baş edemiyordu."

"Evet, çok ü rkü tücüydün herhalde," dedi Paul; gülüştüler.

"Fırsatı kaçırmıştım. A m erika 'da iki yaz geçir­mek isterdim, buradaysa elime ne geçti, bu ikisine, yani annem le büyükannem e karşı duyduğum hınç­tan başka. Am a gelecek sefer onlara karşı hazırlık- lıydım artık."

"Gelecek sefer ne oldu?" diye sordu Paul."Stajımı Synge Sokağı'nda yaptım, Brothers ba­

na iş teklif etti, ben de kabul ettim . İngilizce yaban­cı dil dersini de almıştım, yazın İspanyol öğrencilere

Page 187: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ders verdim. Annemle büyükannem e bu haberi çok önceden verdim, tam gün çalışacağımı değil de ya­zın ders vereceğimi bildirdim. B unun anlam ı, benim Dublin 'de kalm am , pa ra kazanm am, sabahları çalış­mam , Baggot Sokağı'ndaki bir b inan ın en üst ka tın­da, m anzarası ta Pigeonhouse'a kadar uzanan, kir pas içinde am a sevdiğim bir odamın olmasıydı. O yaza ilişkin anılarım çok iyi, çok özgürdüm. Şimdi oralar epeyce değişti, am a eskiden akşam ın belli bir saatine kadar Pembroke'a, Doheny & Nesbitt 's 'e ya da T oner 's 'a gidebilirdin ve kimse de seni rahatsız etmezdi. Annemle büyükannem benim öğretmenlik yapm ak üzere eve döneceğimi sanıyorlardı, bunu bi­liyordum, am a dönmeyecektim ve on lara bunu söy­lememiştim.

"Yıl sonu gelmeden çok önce annem bana Wex- ford'daki ya da Enniscorthy de dahil yakın yerlerde­ki okullarda boş kadro var mı diye araştıracağını söylemişti. Hiçbir şey söylememek konusunda ol­dukça dikkatli olduğumu hatırlıyorum. Tartışmak istememiştim. Synge Sokağı'ndaki işten onlara hiç söz etmedim. Temmuz ayında aldığım bir m ektupta annem iyi haberleri olduğunu, her şeyin ayarlandı­ğını ve Rahibe Teresa 'n ın beni eylülden itibaren ka­bul e tm ekten m utlu luk duyacağım yazıyordu. Res­mi bir görüşme için oraya gitmem gerekecekti, ama bu sorun olmayacaktı."

"Böyle iş verilir mi?" diye sordu Paul."Bir din okulunu yönetirsen canın ne isterse

onu yapabilirsin. Ben de annem e m ektup yazıp işe girmiş olduğumu söyledim, teşekkür ettim. Ertesi gün de ikisi kalkıp Dublin'e geldiler; işten döndü­ğümde onları Baggot Sokağı'ndaki evimin önünde arabada beni beklerken buldum, yüzleri bembeyaz­dı. Düşünsene, ha rika bir yaz günü Baggot Soka- ğı'nda salına salma yürürken birden karşım da o iki

Page 188: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

çılgın kadını buluyorum, arabada oturmuş, o değerli park yerini işgal ediyorlar. Eve girmediler, beni Shelbourne Oteli 'ne sürüklediler, yolda giderken her ikisinin de süslenip püslenmiş olduklarını fark ettim. Beni o turtup , onların deyişiyle, aklımı başı­ma getirmeye çalıştılar. İki yaz boyunca o ağır ve sı­kıcı işte çalışmış olmakla onların eline düşmüştüm. Rahibe Teresa aşağı, Rahibe Teresa yukarı oldu. 'Benim işim var,' dedim onlara, 'işe ihtiyacım yok.' 'Dublin 'de yeteri kadar kaldın,' dedi büyükannem , 'okulunu bitirdin, şimdi de annen ve baban gibi sen de eve dönmelisin. A nnen in de artık biraz dinlenme zamanı geldi.' O nların p lanının, büyükannem için olduğu gibi annem için de kendimi kul köle etmem, h a t ta bir ona bir ötekine gidip gelmem olduğunu fark ettim. Y anlarında kâğıt ve zarf getirmişlerdi, Synge Sokağı'na bir m ektup yazarak oradaki işi ka­bul etmeyeceğimi bildirmemi, Rahibe Teresa'ya da kendisine uyan bir zam anda görüşmeye gelebilece­ğimi yazmamı istiyorlardı.

" 'Hiçbir şey yazmam,' dedim o ikisine. Onlar ise çaya bahane buluyorlar, du rm adan sandviç ısmarlı­yorlardı. 'Sana yakın insanlar a ras ında daha rah a t edersin,' dedi büyükannem . 'Kimse art ık bana ne yapacağımı söylemesin,' dedim. 'Sana ne yapacağını söyleyen yok,' dedi annem . 'İkimizin de çok işi var ve bunca yolu senin aklını başına getirmek için gel­dik.' Onları duymalıydın; am a istedikleri elbette be­nim onları şuraya buraya taşımam , gelen mesajları almam, yemeklerini pişirmemdi. B ütün bun lar olur­ken Declan nerelerdeydi peki? Üniversitedeki ecza­cılık eğitiminin ilk yılının yaz tatilindeydi; peki ne yapıyordu? Büyükannesinin sözümona pansiyonu­nun yerlerini mi siliyordu? Hayır, Londra 'da Leices- ter M eydanı'ndaki bir s inem anın gişesinde çalışı­yordu, ve kendisi de söyler ya, hayatın ı yaşıyordu."

Page 189: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Bütün bun ları biliyorum," dedi Paul."O ikisi, böyle iyi bir fırsatı tepm em e izin ver­

meyeceklerini söylediler. Bir süre daha dinledim on­ları, sonra çan tam la ceketimi alıp tuvale te gittim, oradan da sokağa çıkıp otelden uzaklaştım. Bir İngi­lizce gazete satın aldım, South King Sokağı'ndaki S innott 's 'a gittim, portakal suyumu içip gazetemi okudum. H erhalde bekleyip bekleyip gitmişlerdir. Böylece her şey sona erdi."

"Sonra ne zam an gördün onları?""Pek gördüm sayılmaz.""Ama görmüş olmalısın.""Ertesi Noel'de gördüm, çünkü Declan bana uğ­

radı ve kendisiyle birlikte onlara gitm em i istedi, ben de gittim. Çok soğuk karşıladılar beni. Bulaşık­ları y ıkam am a yardım etmek isteyen Declan'ı en­gellemek istediklerinde neredeyse tükürüyordum . Bir sonraki Noel'de yine geldim buraya. Onları gör­memeye alıştım, onları görmemenin beni daha m u t­lu ettiğini fark e ttim ve kendi m utlu luğum benim için önemli oldu.

"Evleneceğimi de haber vermedim onlara, ço­cuklarım ın doğum unu da. H u gh 'nun ailesi düğünle­re bayılır, büyük bir düğün istemediğimizi öğrenin­ce pek şaşırdılar, am a biz Dublin'deki bir n ikâh da­iresinde sessizce evlendik, sonra da Donegal'de bü­yük bir parti verildi."

"Düğününe gelmelerini neden istemedin?" diye sordu Paul.

"O ikisinin sura tın ı karşımda görmeye dayana­mayacaktım. Hepsi bu. Declan 'a söyledim, o da on­lara söyledi. Gebe kalınca da D eclan 'a söyledim, sa­nırım o da onlara bildirdi. Ama annem ne Hugh'yla ne de çocuklarla tanıştı."

"Evleneli kaç yıl oldu?""Yedi yıl."

Page 190: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Uzun bir zaman olduğunu biliyordum. İnsan yakın olduklarıyla bu kadar uzun zaman görüşme­den duram az. Ama geçen yaz bir şey olmamış mıy­dı?" diye sordu Paul.

"Geçen yaz Declan büyük bir barışma ayarla­dı," dedi Helen. "Bir geceliğine buraya Hugh ve ço­cuklarla birlikte geldim, annem de Wexford'dan arabayla gelecekti, am a gelmedi. Büyükannem onun ad ına özürler diledi. Sanırım sonradan hepsi onu çok eleştirdiler ki bir gün bana telefon etti ve bir cum artesi günü kasabada, Brown Thom as'da bu­luştuk, bana o mağazadaki en pahalı m antoyu aldı. Oğlanlara da a rm ağanlar aldı, onlar da annem e te ­şekkür m ektupları yazdılar. Bu yazın sonunda yine hepimiz geçen yazın tek ra rı olarak buraya gelmeyi planladık, am a bu kez annem de gelecekti."

"Bütün bun ların on yıldır süregeldiğini ve nede­n in in de Shelbourne'daki o ta r t ışm a olduğunu mu söylüyorsun şimdi sen?" diye sordu Paul.

"Evet, öyle," dedi Helen, sertçe."Seni sevdikleri için eve dönm eni istemiş olabi­

lecekleri hiç aklına gelmedi mi?""Hayır, gelmedi. Eve dönmemi istemelerinin

nedeni bu değildi.""Annenin, onun tanım adığı insanlarla Ameri­

ka'ya g itm enden rahatsız olabileceği hiç aklına gel­medi mi?"

"Sen kimin tarafmdansın?" diye sordu Helen."Onları düğününe çağırm am anın nedenini an ­

layamıyorum, bunca zam andır onları görmemenin nedenin i de. Bana an la t tık la r ın pek m antık lı değil."

"Sana anlattığım nedenler yüzünden onlara kız­gındım. "

Yoldan bir araba sesi duydular. Helen saatine baktığ ında neredeyse beş olduğunu gördü. Evin önündeki avluya arabayla girerlerken büyükannesi

Page 191: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ile Larry onlara gülümseyip el salladılar am a Paul konuşm asını kesmedi.

"Sana iş bulm aya çalışıyorlardı," dedi Paul. "Onları bir yıl ya da iki yıl boyunca pek sık göreme­diğini söylemiş olsaydın seni anlardım . Am a on yıl geçmiş ve sen çocuklarını annen le ve büyükannenle görüştürmemişsin! Vay canına, üçün ü zü n arasında öyle bir şey olmalı ki, öyle bir şey ki..."

Larry gelip karş ı la r ına dikilince Paul sustu. Bü­y ükanne a rabadan bir çan ta çıkarıyordu.

"Ne an lattığ ın ı bilmiyorum ama," dedi Larry, "yüzünde o komik, kendini beğenmiş, çok bilmiş ifa­de var. Avluya girer girmez gördüm bunu ve senin yerinde olsaydım Helen, fırsat varken uzaklaşırdım bu adam dan. Ben onu oyalarım, sen kaç. Sırf onu dinlemekle akıllarını kaç ıran la r var! Şu çenesinin kendini beğenmiş biçimine bak! Tanrım ! Geldiğimiz için çok şanslısın!"

"İr landa 'dan ayrılm am ın neden lerinden biri," dedi Paul, ayağa kalkarken , "bu kaba, küçümseyici ve basit ahm ak lardan uzaklaşmaktı."

Arabaya gitti ve Bayan Devereux 'nun paketleri eve taş ım asına yardım etti.

"Bağışla," dedi Larry. "Bunu neden söylediğimi bilmiyorum. Ama söyleme gereği duydum."

"Neredeydiniz?" diye sordu Helen."Wexford'a gittik, banyolara baktık ve b ü tü n

iyi evli çiftler gibi kendimizi süperm arke tte bulduk. Aklıma gelmişken, sana neler anlatıyordu?"

"Nedenlerden söz ediyordu.""Evet, bu işten iyi anlar. A nnen Wexford'a gitti

mi?""Declan'la bir yerlere gitti. Sizin hep birlikte

gitmiş olabileceğinizi düşündük.""Yo, biz giderken onlar buradaydı."

Page 192: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Ötekiler dolaşırlarken Helen m utfak ta bir fin­can koyu kahve içti. P a u l 'ü n gözlerini üzerinde his­sediyordu, geçen günlerde olduğundan çok daha faz­la onun soru larından uzak durmak, h a t t a bu evden tüm üyle çıkıp gitmek istiyordu. Paul'le a ra la r ın d a geçenlerden rahatsız olmuştu; Paul ona kendisiyle ilgili gerçeği anlatm ış, Helen ise kaçam aklı konuş­m uştu. Şimdi H elen 'in sözcüklere dökmeye, kendi ağzından dökülmesine ihtiyaç duyduğu bir şey var­dı. Helen kendisine bir fincan kahve daha hazırladı ve Paul m utfak tan çıkınca o da peşinden gitti. Kal­binin güm bürdeyerek atışını duyabiliyordu. P au l 'ü m erdivenin dibinde durdurdu . "Seninle konuşm alı­yım," dedi ona. Peşinden arkadaki ya tak odasına gelmesini işaret etti. Odaya girince Helen kapıyı kapattı. Gidip yatağın üzerine oturdu, Paul ise pen­cerenin yan ında ayakta durdu.

"Sen bana annem le büyükannem i sordun, ben de sana bazı şeyler an la t tım , am a anla tm adığ ım şeyler kaldı, anlaşılması daha güç şeyler bunlar, am a belki de denemeliyim. Sen bana karşı çok dü­rüst ve açık davrandığın için kendimi kötü hissedi­yorum."

"Başka bir şey olduğunu biliyordum," dedi Paul. "Böyle dediğim için um ar ım gücenmezsin."

"Yo, beni gücendirmedin." Helen kahvesini biti­rip konuşm aya başladı:

"Yedi-sekiz yıl önce D ublin 'in batıs ındaki yeni bir devlet okulunda rehber öğretmen ve okul-aile ilişkisi görevlisi olarak çalışıyordum. Okulda bir kız vardı, öğrenciydi, kendini kesiyordu. On beş yaşla­rındaydı. Bedeninin açıkta olmayan yerlerini kesi­yordu. A rkadaşlarından biri gelip bana d u rum u an­lattı; gidip kıza sordum bunu; önce ağlayıp inkâr et­ti, sonra da duyduğum un doğru olduğunu söyledi. Hiçbir deneyimim olm am asına karşın bu olayla ilgi­

Page 193: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

lenmek zorunda kaldım. Ailesiyle konuştum ancak yararı olmadı. O aileyi ziyarete gittiğimde evde tu ­haf bir atmosfer vardı. B ü tün bun lar benim için ye­niydi, orta sınıftan gelme terbiyeli bir kızdım; o ev­de yoksullukla karışık bir sessizlik ve korku vardı, benim gibi in san la ra karşı duyulan bir t ü r nefret de. Kızın kendisi de bir m uam maydı. Öğretmenleri sınıfta parlak bir öğrenci olduğunu söylüyorlardı, benimle yaptığı görüşmelerde de son derece dengeli ve zeki davranmıştı.

"Yapmak istemediği tek şey, kendine yaptığı şey hakk ında konuşm aktı. K am u sağlığı sistemine bağlı bir psikiyatr bu ldum ona, çünkü kızın iyileş­mesi için daha fazla yardım gerekeceğini hissediyor­dum. O nunla konuşursak ve iş fazla ileri gitmeden bu işe bir son vermesi gerektiğine onu ikna edebilir­sek düzelebilirdi. B unun kulağa çok aptalca geldiği­ni biliyorum. O s ıra larda henüz acemiydim, ellili yaşlarında, ayakkabısız dolaşan, sakallı bir adam olan psikiyatrın sözlerine epeyce kulak verdim. Kı­za yardım e tm en in zam an alacağını, çok önemli bir sorunla karşı karşıya olduğumuzu, b u n u ortadan ka ld ırm an ın pek kolay olmayacağını söyledi.

"Kızı seanslara götürüp getiriyordum, olanlar hakk ında onunla konuşuyordum, psikiyatrla da. B ütün bun lar kendim hakk ında düşünm em e yol aç­tı, annem le ya da büyükannem le barışm a ihtiyacı duymadığımı, zarar gören parçalarım ı bir kenara b ırakıp çürümeye te rk ettiğimi düşündüm . Babam öldüğünde dünyam yarı yarıya yıkılmıştı, am a ben b u n u n farkında değildim. Sanki yüzüm ün yarısı parça lan ıp kopm uştu, am a ben konuşup gülümse­meyi sürdürüyordum, böyle bir şeyin olmadığını ya da yüzüm ün yeniden yerine geleceğini düşünüyor­dum. Babam öldüğünde, annem ve büyükannem le yalnız kaldım. O nların kendi sorunları olduğunu bi­

Page 194: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

liyorum, belki bana yardım edemezlerdi, belki zarar çoktan gerçekleşmişti, am a onlar beni r a h a t la tm a ­dılar, avutm adılar. Bu iki kadın, benim gömdüğüm parçalar ım dır, benim gözümde onlar budur, ikisi de; işte bu yüzden hâ lâ onların benden uzak du rm aları­nı istiyorum."

H elen 'in sesi sert ve kısıktı. Eli titriyordu."Annem bana hiç kim senin sevgisine güvenme-

meyi öğretti, çünkü kendisi her zam an sevgisini ge­ri çekmeye hazırdı. Benim gözümde sevmek ve yitir­mek b irbirine bağlıydı, evet öyleydi. H ugh ile yaşa­m am ın ve çocuklarımı yetiştirebilm em in tek yolu, annem le büyükannem i kendim den uzak tu tm ak tı .

"B unun yanlış olduğunu biliyordum, sonsuza kadar böyle devam edemeyeceğimi biliyordum, am a onlarla karşı karşıya gelecek, h a t t a onları görebile­cek cesaretim yoktu. Şimdi hepimiz buradayız, bir bak onlara: Beni yine ellerine geçirmek istiyorlar. O nlarla benim aram daki olay, öğrenciyken yaz ta ­t illerimi nasıl geçirdiğim ya da hangi işe girdiğim değil.

"Bütün bunları, bana sorduğun için anlatıyo­rum. Am a anlayış ya d a y a rd ım beklemiyorum, çün­kü b u n la ra Declan 'm ihtiyacı var. Başka biri olsa yum uşardı, am a ben yum uşam adım . Bu insanlarla, yani annem le ve büyükannem le geçinmek, onlara nazik dav ranm ak zorundayız, çünkü Declan burada. Mutfağa gidip Declan geri dönmüş mü diye baksak iyi olur."

Helen sözlerini bitirdiğinde yüzü bembeyazdı. Paul ona sarıldı ve sakinleşene kadar bırakm adı.

"Onlarla barışsam mı yoksa on lardan uzaklaş- sam mı bilemiyorum," dedi Helen. "Ama gerçekten yapm ak istediğim şey, eğer illa bilmek istiyorsan, şu..." Gülümsedi.

"İstiyorum," dedi Paul, sesinde pişmanlık vardı.

Deniz Fenerindeki Işık 193/13

Page 195: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Annemi arabayla ezmek isterdim, evet gerçek­ten yapmayı arzuladığım şey bu." Helen acı acı gü­lüp kapıyı açtı.

ite

Saat sekiz buçuğa doğru Declan 'la annesi dön­düler. Yemek odasının penceresinden bakan Helen annesin in D eclan 'm arabadan inm esine yardım etti­ğini gördü. Paul ile birlikte ön kapıya gitti.

"Banyoya gitmek istiyor," dedi annesi."Bir sorun mu oldu?" diye sordu Paul."Eve dönene kadar bir şeyi yoktu, a rabada kus­

tu.""Ben temizlerim," dedi Paul."Kusura bakm a Paul," dedi Declan. Üst kattaki

banyoya yöneldi."Çok hüzünlü bir gündü Helen," dedi annesi.

"Evden ve bahçeden söz ediyorduk, hep onun hafta sonları geleceğini, bun larla ilgileneceğini düşünür­düm. Şimdiye kadar bir kerecik geldi. Ama bugün her şeyi gördü, ne kadar iyiydi. Onu bürom a götür­düm; yeniden elden geçirilmesinden bu yana orayı görmemişti. Gelecek hafta yapılacak işlerin talim a­tın ı b ırakm am gerekiyordu."

Declan m erdivenin üst başından seslenerek te ­miz çamaşır ve giysi isteyince annesi onları almaya gitti. Annesinin az önce kendisiyle konuşurkenki tavrı Helen 'i şaşırtmış, h a t ta ü rk ü tm ü ş tü , hem ya­kın, hem samimiydi annesi. Çocukluktan bu yana ağzına koymadığı bir .şeyin tad ın a bakm ak gibiydi ya da yirmi yıldır u n u tu lm u ş bir şeyi koklam ak gi­bi. Hem korku veriyordu bu tavır hem de güven.

M utfakta büyükannesi camın k e n a r ın a oturm uş dışarı bakıyordu, kediler kucağmdaydı. Helen'i gö­

Page 196: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

rü r görmez ikisi de fırlayıp dolabın ü s tüne çıktılar, oysa Larry bir süredir mutfaktaydı.

"Kimi insan la r kedilerden hoşlanır, kimi kedi­ler de insan la rdan , am a b un lar her zam an aynı kişi­ler olmazlar," dedi büyükannesi.

"Wexford'dan bir şey aldın mı?" diye sordu He­len.

"Ah, her şeyin tazesini aldık, taze ekmek, taze yum urta , taze balık ve taze et. Hepsini süperm ar­ke tten aldık. D önerken yolda Larry'ye, 'Tıpkı deniz kıyısında bir çiftlikte yaşıyor gibi olduk,' dedim."

Paul gelip kapıda durdu. "Declan Ballycönni- gar'da kısa bir yürüyüş yapm ak istiyormuş. Araba­da kustuğunu ak lından çıkarıp a tm ak istediğini söylüyor. Annesi de onunla gidecek."

Larry ile Helen de onlara ka tı lm ak istediklerini söylediler.

"Onlara söyleyin, ben evde kalacağım," dedi Ba­yan Devereux. "Bir de sorun bakalım, akşam yeme­ğinde somon balığı mı kuzu pirzolası mı isterler. H er şeyin ne kadar taze olduğunu da söyleyin. "

Declan pek fazla bir şey yiyemeyeceğini, am a somonun tad ın a bakacağını söyledi. Helen, annesi ve Declan, Declan 'm arabasına, Larry ile Paul de Larry'ııin a rabasına b inerlerken yaşlı kadın durup onları seyretti. Avluda m anevra yaparlarken onlara el salladı.

"Helen," dedi Lily, a rka kanepeden, "büyükan­nene kendine bakmasını söylesen keşke. Doğru düz­gün bir telefon, h a t ta ufacık bir şey bile büyük bir ilerleme sayılır."

"Kocam, bizim ailenin k ad ın la r ına zorla bir şey yaptırılmayacağım söylüyor," dedi Helen.

"Ama o bizi tan ım ıyor ki," dedi annesi."Senden söz ettim," dedi Helen.

Page 197: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Birden başını kaldırınca dikiz aynasında anne­sinin yüzünü gördü; gözleri irileşmiş gibiydi, korun­masız ve savunmasızdılar, huzursuzca Helen'i izli­yorlardı. Annesinin gözlerinin aynada mı böyle gö­rü ndüğünü yoksa doğrudan bakınca da mı öyle ol­duğunu an lam ak için bir an arabayı yavaşlatıp ar­kaya dönmek geldi H elen 'in içinden. Aynaya yeni­den göz attığ ında annesi gözlerini yere eğmişti.

Ballyconnigar'da Keating 'in o topark ına girdi­ler, Larry ile Paul de a rka lar ındak i boş yere park ettiler. A rabalardan inip küçük t a h t a köprüden geç­tiler, azalan gün ışığında güneye doğru yürüdüler. Tuskar 'daki deniz feneri çalışmaya başlamıştı, dur­dular, fenerin ışığının bir kavisle yaklaşm asını izle­diler.

"Burada eskiden iki tan e fener gemisi vardı," dedi annesi. "Ötekinin ne işe yaradığını bilmiyo­rum , am a sanırım İr landa Denizi o sıra çok işlekti ve bazı yerleri de tehlikeliydi. Tam şuradaydı, yo bi­raz daha kuzeyde, C ush 'a ve büyük an n en in evine yakındı. Hatırlıyor m usun Helen?"

"Hatırlıyorum anne, am a o zam an çocuktuk.""İrlanda Elektrik İdaresi ku l lan ım dan çıkardı

onu. Tam olarak ne zam an olduğunu hatır lam ıyo­rum," dedi annesi.

"Adı neydi?" diye sordu Paul."Blackwater Fener Gemisi'ydi. Tuskar Fene-

r i 'nden daha zayıftı ışığı. Sanırım dayanıklı olsun diye Tuskar'ı bir kayan ın ü s tüne inşa etmişlerdi. Yine de iki tan e fener olması hoşum a gidiyordu. H erha lde teknoloji gelişti ve bir de art ık eskisi ka­dar çok gemi çalışmıyor. Blackwater Fener Gemisi. O nun hep orada kalacağını düşünürdüm ."

Ağır ağır Ballyvaloo'ya doğru yürüdüler. Helen annesin in yanındaydı, öteki üçü önden gittiler, Larry ile Paul, Declan 'ı a ra la r ına aldılar, onu ses­

Page 198: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

sizce koruyorlardı. Helen, deniz fenerinin ışığının kendisinin hesapladığı dakikada parlam adığını fark etti. Işığın hep daha çabuk görüneceğini sanıyordu.

"Ben gençken, b üyükannen in evindeki yatağım­da yata rken ," dedi annesi, "Tuskar 'ın erkek, Black- water F ene r G em isi 'n in de kadın olduğuna inan ır­dım, çiftleşmeye çağırır gibi, birbirlerine ve öteki deniz fenerlerine işaretler gönderdiklerini hayal ederdim. Erkek olanı güçlü ve sağlamdı, dişi olanıy­sa daha zayıf am a daha düzenliydi; bazen, karanlık iyice çökmeden ışığını göndermeye başlardı. Ben de onların birbirlerine seslendiklerini düşünürdüm ; er­keğin güçlü, dişininse sadık olması çok ta tm in edici bir duyguydu. Küçük bir kızın ya tağ ında ya ta rken bunları düşündüğünü hayal edebiliyor m usun H e­len? Ve b ü tü n b u n la r doğru çıkmadı. Babanın son­suza kadar yaşayacağını düşünürdüm . Acı bir dene­yim oldu benim için." Helen annesine baktığ ında onun yum ruk la rın ı sıktığını gördü. "Babanla şimdi burada bir dakikacık karşılaşabilseydim keşke, bu sahilde yanım ızdan geçmesine izin verilebilseydi, burada, gece inm ek üzereyken. Konuşmasaydı, yal­nızca bize baksaydı. Başımıza neler geldiğini bilebil- seydi ya da görebilseydi ya da bir bakışta anlayabil- seydi. Bana aldırma, ka ram sar şeyler söylüyorum, am a Tuskar fener gemisine bakarken düşündüğüm şeyler bunlar.

"Geri dönsek iyi olur," diye devam etti annesi, "eminim hepiniz acıkmışsınızdır, Declan 'la benim için çok uzun bir gündü, eminim sizler için de öyle olmuştur."

Beşi de döndüler ve k u m un içinden açtığı yol yıldan yıla değişen dereye doğru ilerlediler. Sahilde onlardan başka kimse yoktu; bu geç saatte kimse yürüyüşe çıkmaz ya da yüzmeye gelmezdi, otopark­ta da onlarınk inden başka araba yoktu. Declan ar-

Page 199: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

kadaşlarınm arabas ına binip H elen 'i annesiyle baş başa bırakınca Helen şaşırdı. A nnem e benden söz etmiş olmalı, diye düşündü Helen, bizi barış tırm aya çalışmış olmalı. Şimdi birlikteyiz, diye düşündü H e­len, kendini tu h a f hissediyordu. M arşa bastı ve son­ra L arry 'n in arabasını çalıştırmasını bekledi. Ağır ağır onun peşinden gitti, farlarını yakmıştı, gece inerken C ush 'a doğru yol aldılar.

sfe

Geri döner dönmez H elen 'in içini bir huzursuz­luk kapladı, Dublin 'e geri dönmek için bir bahane bulabilir miyim, diye düşündü. A nnesin in tavrında­ki bu yum uşam aya karşı koymak olanaksızdı. Onun, yatıştırıcı bir ses tonuyla, samimi bir havay­la kendisine yeniden yaklaşm ak istediğini seziyordu Helen. Buna dayanamazdı. D eclan 'ın arabasının a n a h ta r la r ın ı aldı, evden dışarı süzüldü ve arabayla Blackwater'a gitti.

Köydeki telefon kulübesinden H u g h 'n u n num a­rasını çevirdi. Telefonu H u g h 'n u n annesi açtı, H e­len kocasını öyle bir telaşla istedi ki kad ın h a t ı r sor­mayı bir yana bırakıp hem en oğlunu çağırdı.

"Her şey yolunda mı?" diye sordu Hugh."Hayır, değil. B uradan k u r tu lm a k istiyorum.""Declan nasıl?" diye sordu Hugh."Bir değişiklik yok.""Çocuklar derin uykuda," dedi Hugh."Seninle gelmediğim için deliyim ben. Bunu bir

daha asla yapmayacağım. Onları bir daha böyle bı­rakabileceğimi sanmıyorum."

"Helen, yalnızca birkaç günlük bir şey bu.""Onların iyi olup olmadığım nereden anlaya­

caksın?"

Page 200: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Elbette anlarım," dedi Hugh. "İyiler. Tatilde- ler. Çok geçmeden seni göreceklerini biliyorlar."

"Babam has ta landığ ında bizi bu rada b ırakm a­nın da doğru olduğunu düşünm üşlerdi."

"Arada büyük bir fark var," dedi Hugh. "Ben babalarıyım, ben yanlarındayım . Sanki ben yokmu­şum gibi söz ediyorsun onlardan. B ütün gün onlarla ilgileniyorum ben."

H elen dinledi am a bir şey söylemedi."Senin yapacağın şey," diye devam etti Hugh,

"onca yıl önce baban senin y an ında olsaydı her şe­yin nasıl olacağını kafanda can land ırm an . Hem oğ­lan la r la konuşurken kaygılandığını belli etme, yok­sa onlar da kaygılanırlar. Şu anda hiçbir sorunları yok. En ufak bir şey olsa ben sana haber veririm."

"Belki de ben kendim için kaygılanıyorumdur. Belki de sana bundan söz e tm ek ten korkuyorum- dur."

"Ben hep buradayım, istersen oraya gelirim, bir gün için bile olsa."

"İşin en kötü yanı, annem in b a n a yum uşak dav­ranm ası."

"Bence bu iyi bir haber.""Her şeyi iyiye yo rm ak tan vazgeç.""Ne yapacaksın? Kalacak mısın?""Bir gün daha kalacağım," dedi Helen. "Sabah

seni yine ararım . Seninle konuşm ak iyi geliyor."

Page 201: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik
Page 202: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

YEDÎ

O gece, y a tm ad an önce Declan odasına bir ya­tak daha konmasını istedi; Larry ile Paul üst k a t ta açılır kapan ır bir ya tak buldular, yatağı söküp aşa­ğı taşıdılar, D ec lan 'm ya tağ ın ın yan ında tek ra r kurdular. Helen gelip bir sandalyeye oturdu ve o ikisinin yatağı k u rm alar ın ı izledi.

"Burada yatm am ı ister misin?" diye sordu Dec- lan'a.

"Belki. Bilmiyorum. Bazen uyanıyorum, pek ko­lay değil."

"Bana seslenebilirsin. Yandaki odadayım.""Seslenirsem herkes uyan ır ya da sen kötü bir

şey olduğunu sanırsın.""Hayır sanmam . Birine ihtiyaç duyarsan beni

çağır. Cathal ile M anus beni hep uyandırırlar .""Babalarını uyand ırm azlar mı?""Bazen," dedi ve gülümsedi Helen, "ama baba­

ları uykucunun tekidir.""Her neyse, bu gece bir tan e Xanax alacağım,

herhalde iyi gelir. İşe yaram azsa Paul ya da Larry bu rada yatabilir."

"Annemin gösterdiği ilgi sana nefes aldırmıyor mu?" diye sordu Helen.

"Bütün bun lar güç geliyor ona. O nun evine git­mek istemediğim için bozuluyor. Beni bugün oraya

Page 203: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

götürdü, oraya gitseydim beni nerede yatıracağını, arkadaşlarım için ne kadar bol yer olduğunu göster­di. Senden hiç söz etmedi. Ama çok geçmez sana da bir oda ayırır orada. Pau l 'den yeni bir sözcük öğren­dim, annem i tan ım lam ak için."

"Neymiş bu sözcük?" diye sordu Helen."Sözcük 'm uhtaç '," dedi Declan. "Annem m uh­

taç, daha önce hiç böyle olmamıştı. Yani son bir yıl­dır filan m uhtaç oldu."

"Bugün, sahilde yürürken," dedi Helen, "annem farklıydı, yumuşaktı, h a t ta hüzünlüydü, bana sarı­lacağını hissediyorum, benim elimdense büzülmek­ten başka bir şey gelmiyor, öte yandan Larry ile Paul'e karşı tam bir cadıydı."

"Evet, onlar da bunu unutam ıyorlar . Ama bü­yükannem hakk ından geliyor, öyle değil mi?"

"Büyükannem," dedi Helen, "büyüleyici."

Larry gece H elen 'i uyandırdı, D eclan 'm yanm a birini istediğini söyledi. Declan 'm odasına telaşla koşarken bir an için sanki yirmi yıl önceki Helen" ol­du. Bir anlık bir şeydi bu, ama gerçekti ve neredey­se mükemmeldi; bu an ın ın kendisini bu kadar az ra ­hatsız etmesi, iki durum arasındaki bağlan tın ın bu kadar doğal görünmesi Helen'i şaşırttı.

S ırtına bir kazak geçirip Declan 'm odasına git­ti, yatağının y an m a oturdu.

"Bütün evi ayağa kaldırmışım gibi geliyor ba­na," dedi Declan. "Xanax'm etkisi geçti. Bir tane daha alm am ın yararı yok."

Açılır kapanır y a tak ta Larry yatmıştı. Şimdi Declan da o da ya tak la r ında sırtüstü yatmışlar, elle­rini başlarının a lt ında kavuşturmuşlardı. Helen ise D eclan 'm yatağının ucunda oturuyordu. Denizin

Page 204: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

uzak tan gelen kükremesini, pervanelerin incecik k a n a t la r ın ın pencere cam larına vurm asını dinliyor­lar, am a konuşmuyorlardı. Helen yorgundu, yatağı­ma dönüp uyum ak istiyorum desem ne derler acaba, diye düşündü.

"Gidebilecek gerçek bir evim olsun isterdim," dedi Declan, "yani kendime ait bir ev. Aydınlık ve tertem iz bir yer."

"Apartm an dairesi bile mi?" diye sordu Helen."Apartm an dairesi bile," dedi Declan."Gelecek hafta bir tane bulalım mı sana," diye

sordu Helen."Benim demek istediğim kendime ait olsun,

kendim boyamış, döşemiş olayım.""Ama yaparız bunu," dedi Helen. "Boyarız, dö­

şeriz, aydınlık ve tertemiz olur.""Belki," dedi Declan. "Sen ne diyorsun Larry?""Ben varım," dedi Larry.Helen m utfak ta çay yaptı, Lily de yanm a geldi,

her şey yolunda mı diye m erak etmişti. Helen anne ­sine bir fincan çay verdi, D eclan 'm uyum ak üzere olduğunu, onu rahatsız etmesinin yanlış olacağını söyledi. Helen 'in çayı bittiğinde uykusu daha da bastırmıştı.

"Gidip biraz yatacağım," dedi Declan'a. "Bana ihtiyacın olursa uyandır. Eğer istiyorsan arabaya atlayıp Dublin 'e gider, sana bir a p a r tm a n dairesi tu ta r , dayayıp döşerim Declan. Bir düşün."

Uyandığında saat sabahın dokuzu olmuştu. Keşke evin arka kapısı olsaydı da kimseye bir şey demeden sessizce sıvışıp arabaya binseydim, Black- w ater 'a gitseydim, telefonumu edip gazetemi alabil- seydim, diye düşündü Helen. Ne çare ki mutfağa gi­

Page 205: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

dip herkese göğüs germek zorundaydı. Bu insanlar­la kıyaslayınca Hugh, Cathal ve M an u s 'u n ne kadar kolay insan la r oldukları geldi aklına, ilişkilerinin ne k ad a r düzenli, ta lep le r in in ne kadar basit ve öl­çülü olduğu. Y atak tan kalkıp ayak pa rm ak la r ın ın u c u n a basarak banyoya giderken m utfak ta farklı görüşlerin birbiriyle çatışmaya başladığına, tu h af talep le r in ve ittifakların, hiç k im senin anlayamaya­cağı güçlerin hareke te geçmiş olduğuna emindi. Ya­kında, bir-iki günlüğüne de olsa, bu evden uzaklaşa­cağını düşündü ve olası bir kaçışı hayal etmeye baş­layınca da içi raha tlad ı , kendini d a h a güvende his­setti.

Cumartesiydi. Declan kalkmış, Aga 'n ın yanın­daki koltuğa o turm uştu , ilaçlarını yutuyordu. Larry bulaşık yıkıyordu, ötekiler de mutfak m asasının ba­şında oturuyorlardı.

"Gazeteyi almak için köye gidiyorum," dedi He­len.

"Gazete geldi zaten, sağ ol," dedi büyükannesi."Hugh'ya telefon etmem gerek.""Ona dün gece telefon ettin," dedi annesi."Ben köye gidiyorum," dedi Helen, sesi t i t rem e­

den."Helen kafasına koyduğunu her zam an yapar,"

dedi büyükannesi."Seninle geleyim," dedi Larry, elleri köpük için­

deydi."Hayır, gidiyorum, tek başım a gidiyorum, çok

kalm am," dedi Helen. Mutfak kapısını a rkasından çekti.

D ec lan 'm Dublin 'deki dairesini boşalttığını bili­yordu, am a böylelikle ona buna m uh taç olacağı şim­diye dek H elen 'in ak lına gelmemişti. E lbette Dec- lan 'a Dublin 'de bahçeli, geniş pencereli, r a h a t bir daire kiralayabilirlerdi. Bu işi annesin in üs tlenm e­

Page 206: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

sinin ve her şeyi ayarlam asın ın çok daha iyi olaca­ğını biliyordu Helen. Eve döndüğünde bu düşünceyi annesin in kafasına sokmaya çalışacaktı.

Telefon ettiğinde H ugh hâ lâ yatıyordu, am a oğ­lan la r kalkmışlardı; H u g h 'n u n annesine oğlanlarla görüşüp görüşemeyeceğini sordu.

Telefona önce C atha l geldi."Nasılsın?" diye sordu Helen."İyiyim," dedi çocuk, sakince."D ün akşam erken yatm ıştın ," dedi Helen."Sanırım.""İyi vakit geçiriyor m usun?""Evet." Sesi yorgundu."Yatağın ra h a t mı?" diye sordu Helen."Evet.""Yakında oraya geleceğim, sen de bana görüle­

cek her yeri gösterirsin.""M anus'la konuşm ak istiyor musun? Telefonu

elimden almaya çalışıyor," dedi Cathal."Tamam, babana aradığımı söylersin."M anus telefona geldi. "Balık tu tm ay a gidiyo­

ruz," dedi."Kaç saatliğine?" diye sordu Helen.

r ; "Bütün sabah," diye yanıtlad ı oğlu."Baban uyuyor mu?" diye sordu Helen."O gelmeyecek. Joe Amca götürecek bizi.""Oltanız var mı?""Buradakileri ku llanm am ıza izin verdiler. Ama

artık gitmeliyiz.""Pek aceleniz var galiba," dedi Helen."D aha sonra yine a ra r mısın?" diye sordu oğlu.

Büyük adam gibi konuşm aya çalışıyordu."Evet, ararım ." Helen güldü. "D aha sonra yine

ararım ."M anus telefonu kapattı.

Page 207: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Helen gazeteyi aldı, köprünün üstünde araba­nın içinde oturup başlıkları okudu, sa3'faları çevirdi. Kiralık Evler bölüm üne göz gezdirdi ve annesin in bu işten, ev sahipleriyle ve kira kon tra tlarıy la uğ­raşm ak tan hoşlanacağını fark etti.

Helen geri döndüğünde Lily evin önündeki yol­daydı. Helen'i görünce el salladı, yavaşlasın diye bayrakla işaret verir gibiydi. Helen arabayı yokuş aşağı annesine doğru sürdü.

"Declan'm bir gözü görmez oldu," dedi annesi.Helen arabayı park etti, annesiyle birlikte eve

girdi. Declan m utfakta daha önce oturduğu yerdey­di.

"Ne oldu?" diye sordu Helen."Bir süredir bu gözümün görmesinin azaldığını

hissediyordum, şimdi de tümüyle gitti. Gidecekti za­ten; am a öteki sağlam, o garantiye alındı. Hepsi bu."

"Helen söyle ona, doktoru çağırmalıyız," dedi annesi.

"Declan, doktoru aramalıyız," dedi Helen."Doktorun yapacağı bir şey yok," dedi Declan.

"Paul'esor, o bilir.""Paul doktor değil," dedi annesi."Kocaman bir k itap okudu o, yeni tedavi yön­

tem lerin in hepsini biliyor. Sor ona," dedi Declan.Paul mutfak m asasının başında oturuyordu."Arabada birkaç kitap var. İstersen onları sana

göstereyim, am a Declan 'm söylediklerinin hepsi doğru."

"Ne kadar sakin," dedi büyükanne. "Şuna bak. Ben olsam deliye dönerdim."

"Ben de dönm üştüm ," dedi Declan. "Hem sakin filan değilim. Yalnızca öyle görünüyorum."

"Waterford'da iyi bir gözcü var," dedi büyükan­nesi.

Page 208: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Dünyanın sonu değil ya," dedi Declan. "Bir tek gözüm var, am a iyi görebiliyorum. Sol gözüm komik mi görünüyor?"

"Hayır, çok normal görünüyor," dedi Helen."Evet, gidip yatayım da bunu unu tay ım . B urnu­

mu, ağzımı ya da ayak p a rm ak la r ım dan birini kay­bedersem hepinize bildiririm."

"İlaçlarını aldın mı?" diye sordu annesi.Declan durup baktı annesine."Tıpkı annem gibi konuştun," dedi.

Declan odadan çıkınca Lily, Paul 'e , "D urum u ciddi mi?" diye sordu.

"Hayır, Declan haklı, bir süredir vardı. Bir şe­yin başlangıcı değil de sonu bu. Öteki gözünü daha sıkı kontrol edecekler şimdi, am a gelecek haftadan önce bunu yapamazlar."

"Doktora haber vermemiz gerekmez mi?" diye sordu Lily.

"Cumartesi sabahı mı? Yo, onu r a h a t bıraka­lım."

"Ah, Declan söylediğinde öyle kork tum ki," dedi büyükanne. "En korktuğum şey. İn san ın gözleri en değerli şeyleridir. Declan 'm gözleri de çok güzel. N u r içinde yatsın, babasının gözleri de çok güzeldi. Lily bana du rm adan onun gözlerini anlatırdı."

"Declan onun y an ına gömülecek," dedi Lily."Sanırım Declan yakılmak istiyor," dedi Larry."A, bu rada şimdiye dek hiç kimse yakılmadı,"

dedi Bayan Devereux."Ama Declan yakılmak istediğini söylüyor," de­

di Larry."Hayır, o da herkes gibi gömülecek," dedi Ba­

yan Devereux. "Bu yakılma düşüncesi kafasına ne­reden girdi bilmem."

Page 209: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Üst k a t ta n çarpılan bir kapının sesi gelene ka­dar hiç kimse konuşmadı.

"Tanrım, şunu dinleyin! Tanrım dinleyin!" dedi Bayan Devereux, ayağa kalkarken.

"Ne oldu anne," dedi Lily, "ne oldu?""H atır lam an gerek Lily. Annem le kız kardeşim

Sta tia b u n a çok inanırlard ı. K apının çarpılması ba­na onu ha tır la t t ı . Aileden biri ölmeden önce kapıya iki kez vurulurdu. S tatia ölmeden önceki gece bunu açık seçik duym uştum . Babanı uyandırıp , haydi kal­kıp Bree'ye gidelim, demiştim, çünkü Sta tia ile ilgi­li işaret gelmişti. Annem de de aldım bu işareti, nur içinde yatsın, hepimiz aldık."

"Babamda da aldın mı?" diye sordu Helen.'Yo, düşünüyorum da, almadım. Eski inanışlar

bunlar, artık kimse böyle şeylerden söz etmiyor, komşular etmiyor. Başka aileler de aldılar bu işare­ti bizim gibi, b ir in in ölmekte olduğunu gösteren bu özel uyarıyı. Galiba özel bir yetiydi bu, am a artık kimse b una inanmıyor. U nu tu lup gitti."

"Ama siz inanıyordunuz, değil mi?" diye sordu Paul.

"İnanıyordum," dedi Bayan Devereux. "Hâlâ inanıyorum. Annem ölürken duyduğumu biliyorum, Statia ölürken de duymuştum, am a o zam andan be­ri duymadım galiba. Bu uyarın ın ne an lam a geldiği­ni bilmiyorum artık, am a ne olursa olsun, böyle bir şey artık aynı an lam a gelmiyordur. Ne olduğunu bilmiyorum."

"Yukarıda kap ın ın çarpılmasının da böyle bir işaret mi olduğunu düşündün?" diye sordu Helen.

"Bana onu ha tır la t t ı , hepsi bu," dedi Bayan De- vereux, pencereye gidip perdelerin a ras ından dışarı baktı.

Helen annesin in konuşmadığını, huzursuz oldu­ğunu gördü. O nun da eskiden bu sesi duyup duyma­dığını sormak istedi am a vazgeçti.

Page 210: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"insanın çocukları olmasının getirdiği şeyler­den biri," dedi annesi, sanki onları dinlemiyormuş da bir başkasıyla konuşuyormuş gibi, "onlar için çok korkmanızdır. Ben D eclan 'm yetersiz olduğunu hissetmişimdir hep. Kolayca uyanır, kolayca ağlar­dı, okuldan korkardı, kolayca hastalanırdı. Bir yere kendi başına gittiğini gördüğümde hep daha güçlü olmaya ihtiyaç duyduğunu hissederdim ya da onu gözetecek biri olmalıydı. Bu duygudan hiç kurtula- madım. Helen hep öbür çocukları yönetirdi. O nun için kaygılanmaya hiç gerek yoktu. Ama Declan, onun için hep kaygılandım."

"Declan bir süre uyur, Lily," dedi Bayan Deve- reux. "D ün gece iyi uyuduğunu hiç sanmıyorum."

"Dublin'de nerede kalıyor?" diye sordu Helen."Larry 'nin evinde kalıyor ya da bir arkadaşı­

mızda, Georgina'da, onun kocam an bir evi var," de­di Paul.

"Bunu yapabiliriz, değil mi anne?" dedi Helen. "Ona bir ev tutabiliriz."

Annesi dalgın dalgın başını salladı; belli ki Dec- lan 'ın çocukluğundan biraz daha söz etmek ya da bi­ri ölürken uyarı olarak kapının vurulması konusun­dan uzak durm ak istiyordu. Helen ev konusunu yanlış zam anda ortaya attığını biliyordu, bu konuyu yeniden açmak zor olacaktı.

Declan sabah bir süre uyuduk tan sonra midesi­nin ağrıdığını söyleyerek uyandı. Helen ile Larry onun yatak çarşafını ve yastık kılıflarını değiştirir­lerken dışarıda yağmur çiselemeye başlamıştı; Dec­lan odasındaki ko ltukta titreyerek oturdu.

"Declan, sana Dublin 'de bir daire ya da küçük bir ev tu tm am ızı istiyorsan söylemen yeter, anne-

Deniz Fenerindeki Işık 209/14

Page 211: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

m in yanında söyle, biz de buluruz, bu hafta bulu­ruz."

"Sağ ol Hellie," dedi Declan, "bunu düşünece­ğim."

Kendini yatağa bırakıp inledi. B u rnunun çevre­sindeki çürük her geçen gün büyüyor gibiydi. "Beni yalnız bırakın," dedi, "yeniden uyum aya çalışaca­ğım."

"Olmaz," dedi Helen. "Uyanık kalm aya çalış ki bu gece uyuyabilesin. Biraz yan ında kalalım."

"Tamam, patroniçe," dedi Declan, gülerek, "ama uyuyakalabilirim."

Larry ona Irish Times gazetesini getirdi, Declan gazetenin sayfalarını karıştırdı, sonra elinden bı­raktı. Yatağın ayakucuna o turan Larry, Helen ile Declan'a, evi büyükanneleri için daha rah a t bir du­rum a getirmek konusundaki p lanların ı an lattı .

Öğleden sonra Declan tuvalete on beş dakikada bir gitmeye başladı, geri döndüğünde bitkin görünü­yordu. Midesinin hâ lâ ağrıdığını söylüyordu. Helen ile Larry onun yan ında o tu rurla rken Paul dışarıda­ki odada bekledi. Öbür kadın lar m utfakta kaldılar.

"Şu göz olayı ne tu h af bir şey," dedi Declan. "Bitmesi beni rah a t la t t ı . Gözümün önünde bir sürü şey uçuşuyordu, am a şimdi hiçbir şey görmüyorum. İşin bu yanı bitti yani."

Ötekiler başlarını salladılar. Yerecek yanıt bul­mak çok güçtü. Bir süre sonra Helen mutfağa gitti, yerini Paul'e bıraktı.

Helen mutfağın kapısını açtığında annesi cüm­lesinin ortasındaydı. Susup fincanını masaya bırak­tı.

"Söyle ona," dedi büyükanne, "söyle haydi.""Neyi söylesin?" diye sordu Helen."Diyordum ki Helen," dedi annesi, "keşke giysi­

lerle, mobilyalarla, renklerle filan daha çok ilgile- 210

Page 212: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

nen bir kızım olsaydı. Geçen gün evime geldiğinde evin renkleriyle ya da neyi nereye koymam gerekti­ğiyle ilgili bir şeyler önermiş olsaydın çok hoşuma giderdi. Yatak odama gelip gardırobuma baksaydın, hiç giymediğim bir elbiseyi ya da tayyörü ya da ce­keti eline alıp çok beğendiğini söyleseydin ne kadar sevinirdim."

"Öyleyse yeni bir kıza ihtiyacın var senin," dedi Helen. "Bunca p a ra n var, neden satın almıyorsun?"

'Yo, Helen, çok sertsin," dedi büyükannesi. "Annen senin üst başla pek ilgilenmediğini söylü­yordu yalnızca."

"Evime gelip beni ziyaret eden, evimle, bahçem ­le ve giysilerimle ilgilenen bir kız olmanı çok arzu­lardım," dedi annesi.

"Evin çok hoş," dedi Helen, soğuk soğuk."Declan dün bahçemi sevdi, onu nasıl daha iyi

durum a getirebileceğim hakk ında bir sürü şey öner­di," dedi Lily.

"Ne yazık ki ben Declan değilim," dedi Helen."Declan nasıl?" diye sordu büyükannesi."Berbat bir ishal başlıyor," dedi Helen."Tanrım, zavallı adam," dedi büyükannesi. "Diz

çöküp onun için dua etsek iyi olacak.""Aman beni bu işe sokma büyükanne, bir sakın­

cası yoksa," dedi Helen."Ben seninle birlikte sonra dua ederim anne,"

dedi Lily."Ah, ben kendi başıma dua ederim. Size ne oldu

bilemiyorum.""Anne," dedi Helen, "oğullarımdan birin in iyi

bir müzisyen olmasını çok isterdim, babası da ister­di, am a değiller, ikisi de değil; biz de onları oldukla­rı gibi kabul etmek zorundayız. Sanırım birin in kız olmasını da isterdim, kızım olmasını çok isterdim, am a bunu düşünmüyorum . Senin istediğin gibi biri

Page 213: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

olmasam bile keşke sen de benimle yetinseydin. Be­nim başka biri olmamı istemekten keşke vazgeç- sen."

"Helen, ben seni her zaman kabullendim," dedi annesi.

"Ne güzel bir açıklama, sağ ol," dedi Helen."Helen, Lily, kesin artık ve anlaşın," dedi Ba­

yan Devereux.

Akşama doğru Paul mutfağa geldiğinde kaygılı görünüyordu.

"Bu ishal geldi mi gitmek bilmiyor," dedi. "Dur­durm ak için bir şeyler aldı, am a pek yararı olmadı herhalde."

"Ne yapmamız gerek?" diye sordu Helen."Um arım geçer, am a yarm a kadar kesilmezse

hastaneye geri dönmesi gerekir.""Yediği bir şeyden mi acaba?" diye sordu Bayan

Devereux."Hayır, bir yıldır midesinden epeyce sorunu ol­

du," dedi Paul. O çıkınca üç kadın mutfak masası­nın başına oturdular.

"Bu genç adam çok bilmiş," dedi Lily."Sanırım D eclan 'm çektiklerine bizden çok o

katlandı," dedi Helen."Bence hiçbir şey insanın ailesinin yerini doldu-

ramaz," dedi Lily.Helen, acaba annem beni s inirlendirm ek ve kış­

k ırtm ak için m ahsus mu böyle yapıyor, diye düşün­dü.

"Declan arkadaş bakım ından oldukça şanslı," dedi Helen.

"Ötekiler bak ım ından değil demek ki," dedi an­nesi.

Page 214: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Ne demek istiyorsun?" diye sordu Helen."Onu yoldan ç ıkaranlar da olmuştur. Acaba

şimdi neredeler?""Onun yol gösterilmeye fazla ihtiyacı olduğunu

sanmam ," dedi Helen."Declan benim evimden ayrıldığında herkesin

gurur duyacağı bir genç adamdı," dedi Lily."Aynı zam anda eşcinseldi," dedi Helen."Sizin ikinizin bir a rada olmaması gerek," dedi

Bayan Devereux."Ama o iki arkadaşın ın sağlıklı olup Declan 'm

has ta olması tu h a f değil mi? Şimdi Declan 'm yanın­da olmak onlara kolay geliyordur," dedi Lily.

"Ne demek istediğini anlayamadım," dedi H e­len.

"Büyükannen bana onlardan birin in kendisi hakk ında pek bayağı şeyler an lattığ ın ı söyledi. Be­reket ben yan odadaydım. Yoksa onu bu radan ko­vardım. Siz de gülüp onu kışkırtmışsınız!" dedi Lily.

"Büyükannem dahil," dedi Helen."Ah Helen, sonradan konuşulan ları düşününce,

büyükbabanı ve bu m utfak ta böyle şeyler söylendi­ğini canlandırdım kafamda," dedi büyükannesi.

Helen annesine döndü: "Eğlenceliydi, sen bura­da değildin ve konuşulanları duymadın, ahlak dersi verm enin anlamı yok," dedi.

"Öğretmenlik taslama," dedi Lily." insanlara hoşgörü göstermeyi öğrenmelisin,"

dedi Helen. "Benim yanımda, nasıl bir kız evlat is­tediğini a n la tm an da gerçekten çok tu h a f doğrusu."

"Arkandan söylesem daha mı hoşuna giderdi?" diye sordu Lily.

"Evet, öylesi daha hoşuma giderdi," dedi Helen."Benimle ve hayatım la ilgilenmeni çok ister­

dim, " dedi Lily.

Page 215: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

H elen annesin in yüzünün, tıpkı bir akşam önce a rabada olduğu gibi değiştiğini fark etti. Ansızın sa­vunmasız, çaresiz göründü annesi, yanıt bulam aya­cağı sözü bekler gibiydi. Gözlerine yaş doluyordu.

"Anne, bunu yapacağım," dedi Helen. "Bütün b u n la r geçince bunu yapacağım, am a benim başka biri olmamı dilemekten vazgeç."

"Hugh ve çocuklarınla tan ışm ak da istiyorum," dedi Lily.

"Küçük olanı tam bir felaket," dedi büyükanne."Annemi seveceklerine eminim," dedi Helen."Severler mi Helen? Bence sevmezler." Lily ağ­

lam aya başladı. Bayan Devereux gelip ona sarıldı."Seveceklerine eminim," diye yineledi Helen.Lily gözlerini sildi, çan tas ından ayna çıkartıp

gözünün makyajını tazelemeye başladı. Helen onun bir şey daha söylemeye hazırlandığını anladı. "Bizi düğününe çağırmam an," diye yeniden söze başladı Lily, "önemsiz bir şey değildi, kaçırdığımız birkaç saatlik bir şey değildi. Biz seni gülümserken, m u t­luyken görmedik, istediğin bir şeyi elde ederken, sevdiğin ve seni seven biriyle birlikte olurken gör­medik. Fotoğraf varsa bile onu da görmedik. Seni bebeklerinle de görmedik. B ütün bun lar ı kaçırdık."

Ağlamanın ve anlayış görm enin annesine güç ve cesaret verdiğini görüyordu Helen. Sanki hiç k im senin kendisine karşı çıkmayacağına ya da kar­şılık vermeyeceğine inanm ış gibi konuşuyordu. He­len a rkasına yaslandı, konuşm adan önce gülümsedi.

"Düğünüm e gelmenizi istemedim. Beni paraca desteklememeniz ya da hiç ilginiz olmadığı halde üzerimde hak iddia etmemeniz benim için önemliy­di. Beni gülümserken ya da m utluyken görmeniz için bir ömür boyu yanımzdaydım, kendi başımızay- ken benimle ilgilenmediğinize göre herkesin önünde

Page 216: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

beni sahiplenmenize izin verecek değildim. Ama önemsiz bir şey olmadığı konusunda haklısın."

"Yeteri kadar konuştunuz," dedi Bayan Deve- reux. "Helen, annen le babanin seni sevdiği kadar sevilen çocuk görmedim hiç, her yere götürür, her şeyi verirlerdi sana. Pazar günleri buraya gelirlerdi, senin iki adım a tm an ı, söylediğin sözcükleri ya da dişlerinin çıkmasını gururla an la tır la rd ı. Senin ka­dar ilgi gören çocuk yoktur."

"Özür dilerim büyükanne, Declan 'm has ta oldu­ğunu biliyorum, böyle yak ınm am huysuzluk ve şı­m arıklık sayılır."

"Neden yakmıyorsun?" diye sordu annesi."Beni olduğum gibi sevmemenden yakmıyorum,

değişmemi istiyorsun. Benden hoş lanm am andan ya­kmıyorum aslında."

"Helen, bir so runun olduğunda sana yardımcı olmak için her şeyi yüzüstü bırakacağıma, sana yar­dıma koşacağıma inanm ıyor musun?"

"Ama benim senden istediğim bu değil ki. San­ki karş ında yard ım a m uh taç bir insan varmış gibi yapıyorsun. Ben böyle bir insan değilim ki; beni böyle düşünm ek ten ve bana b irtak ım şeyler bindir­m ekten vazgeç."

"Sen çok soğuk bir insansın, Helen," dedi anne ­si.

"Benim hakk ım da ne istersen söyleyebilirsin, kulağa doğruymuş gibi gelir," dedi Helen.

"Biliyor m usun, baban öldükten sonra bana hiç yaklaşmadın. Eve geldiğimde, ve bunu ilk kez cena­ze tören inde fark ettim, gözlerini benden kaçırırdın. Üçümüz düzenimizi yeniden kurduğum uzda uzak duruyordun, bana sevgi göstermiyor, hiçbir şey an­latmıyor, eve a rkadaş getirmiyordun; kafa kafaya verip fısır fısır konuşan ya da televizyon izleyen kız­lar olmadı evimizde. Sen ders çalışır, zam anında ya­

Page 217: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ta r ya da evin içinde hayalet gibi dolaşır, bizi yargı­lardın." Annesi dik dik bakıyordu; sesi nefret doluy­du.

"Babam hastayken," dedi Helen, "bizi bu rada onca zam an bırakıp bir kez bile görmeye gelmemeni hiç anlayamadım."

"Şimdi her şeyi kurcalam aya gerek var mı?" di­ye sordu büyükannesi.

"Babana ne olduğunu bilmiyorsun," dedi Lily, "ne kadar kork tuğunu, ben her gün y a n ında olma­ma rağm en has tanede kendini ne kadar yalnız his­settiğini, nasıl bocaladığını bilmiyorsun. Başka se­çeneğim yoktu. Bunca yıl senin içini kem iren bu muydu?"

"Declan'la ben kendimizi terk edilmiş hissedi­yorduk, evet, büyükbabam la büyükannem in bize çok iyi dav ranm ala rına rağm en terk edilmiş hisse­diyorduk, bilmek istediğin buysa. Evet, senin söyle­diğin gibi bunca yıl içimin kemirildiği de sanırım doğru. Benim içime işledi bu." Helen ağlam ak üze­reydi.

"Ve içinde taşıdın," dedi annesi."Ondan sonra sana asla güvenmedim, hepsi bu.

Uzak durduğum ve b a n a yakınlaşam adığın doğru değil. Sen hiç benim tarafım da olmadın."

"Senin için elimden geleni yaptım," dedi annesi. "Sense bana bir santim bile yaklaşmadın. Sınav so­nuçların geldiğinde bile şöyle bir bakard ın , gülüm- semezdin bile. Ama b ü tü n bun lar geçmişte kaldı. Seni kendi evinde görmek, orada farklı olup olmadı­ğını görmek isterdim."

"O eski yazlardan birini hatırlıyorum," dedi H e­len, "üniversiteden m ezun olmuştum, Baggot Soka- ğı'ndaki evde yalnızdım. Bir yemek kitabı almıştım; köşeyi dönünce, Pem broke 'un yan ında ha r ika bir m anav vardı, her şey tazeydi, otlar, b a h a ra t la r ve

Page 218: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

daha önce hiç görmediğim sebzeler vardı. Oraya ve Stephen's G reen 'e giderdim; sabah uyan ınca önüm­de koca bir gün olurdu, güneşte yürür, bir şeyler pi­şirir, gazete ya da kitap okurdum. O mahalleyi, öz­gürlüğüm ü, sessizliği severdim; evlenmesem de, ar­kadaşım olmasa da hiç değilse bu kadarın ı elde et­miş olacağım diye düşünürdüm . K urtu lm uş olaca­ğım. H â lâ böyle hissediyorum, hissetmediğimi söy­lem emin an lam ı yok. K urtu lduğum u hissediyo­rum."

"Neden kurtu ldun?" diye sordu annesi."Senden.""Ben sana ne yaptım?" diye sordu annesi."Bilmiyorum, am a senin de düğün konusunda

söylediğin gibi, önemsiz bir şey değildi.""Öyleyse çocuklarının beni görmesini neden is­

tiyorsun?""Çünkü böyle sürdüremeyiz."Helen pencereye gitti.B üyükannesin in daha önce hazırladığı sandviç­

ler bir tabağa istiflenmişti. Helen çorbayla sandviç­lerin hazır olduğunu söylemek üzere D eclan 'ın oda­sına gitti.

Declan, iki kişinin çorbayla sandviçleri kendi odasında yemelerini istedi. Yalnız ka lm ak istemi­yordu. Helen ile Larry onun yan ında kaldılar.

"Az önce annem le tartışıyordum ," dedi Helen."Ailendeki kad ın larla ilgili bir gözlemim var,"

dedi Larry, "her şeyi kendileri yönetiyormuş gibi konuşuyorlar."

"Yönetirler," dedi Declan. "Ama onları erkekle­rin y a n ında hiç görmedin. Yani gerçek erkeklerin demek istiyorum, bizim gibilerin değil. O rta lık ta gerçek erkekler varsa çenelerini kapatıp çay pişirir­ler."

Page 219: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Saçmalama," dedi Helen, gülerek. "Annem ha­yatı boyunca çenesini kapatm am ıştır , büyükanne­min çay pişirmesi de bir güç gösterisidir."

Declan tuvalete giderken kendisi dönene kadar konuşm am aların ı istedi. Hiçbir şey kaçırm ak iste­miyordu. Larry ile Helen sessizce yemeklerini yedi­ler.

Declan döndüğünde Larry sözüne devam etti: "Bahse girerim ki orta lık ta erkekler olsaydı bile bu kad ın lar pek değişmezdi. Aynı havada devam eder­lerdi."

"Birbirleriyle dalaşırlardı," dedi Declan. "Sizin kavganızın konusu neydi?"

"Annemin düğünüm e neden davet edilmediği konusunda tartışıyorduk," dedi Helen.

"Ah, evet, bunu daha önce duym uştum ," dedi Declan.

"Büyükannen, annenle senin birbirinize çok benzediğinizi söylüyor," dedi Larry.

"Saçmalık bu, " dedi Helen. "Ben ona hiç benze­mem."

Helen ile Larry 'nin odada kaldıkları bir saat bo­yunca Declan tuvalete beş-altı kez gitti, her dönü­şünde de yorgun ve bitkin görünüyordu, yatağa kıv­rılıyor, gözlerini kapatıyordu. Sabahki çisenti dur­m uştu am a toprak hâ lâ ıslaktı. Helen, Declan'a eliyle dokununca ateşi olduğunu anladı. Oda çok sı­cak, diye düşündü, havası çok boğucu. Pencereyi aç­tı.

Mutfağa gidince Paul'e Declan 'm kötülemekte olduğunu söyledi.

"Bir yerde," dedi Paul, "hastaneye dönmesi ge­rekecek, am a hastanelerde hafta sonlarında hiçbir

Page 220: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

şey yapılmaz, bu yüzden pazartesiye kadar oraya dönm esinin bir anlamı yok."

H elen annesine baktı am a o gözlerini kaçırdı. Helen, onun kendisiyle konuşmadığını anladı.

Helen oradakilere tek başına kıyı boyunca Ballyconnigar'a yürüm ek istediğini, sonra Blackwa- te r 'a kadar gideceğini söyleyerek Pau l 'den kendisi­ni bir buçuk saat sonra oradan almasını istedi. Ayakkabılarını değiştirip sır t ına bir kazak almak üzere odasına gitti.

Mutfağa döndüğünde annesi, "Belki sana söyle­diğim şeyler üzerinde düşünürsün," dedi.

Helen onu yan ıt lam adan dışarı çıktı.Kayalığın yağmuru iyice çekmiş yam acından

aşağı inerken, annesine sarılmak, başını omzuna koyup ağlamak, onu bağışlamak ve yeni bir ilişkiye başlam ak için öğleden sonra bir a ra bir fırsat doğ­muş olduğunun, am a bunu kaçırdığının farkına var­dı. Urperdi. Birçok kişi, diye düşündü, bunu yapma­yı isterdi, tam anlamıyla barışm a yolunda ileri adım atardı. Nemli kum lara ayak basarken bu dü­şünce onu yine ü rpertti .

Geçmişle ilgili konuşm alarda Helen 'i raha t bı­rakm ayan, an lam ak ta güçlük çektiği bir sahne var­dı. Annesi, kocasının ölüsüyle birlikte Dublin 'den geldiği gün, ka tedralin önünde Helen onu aylardır ilk kez gördüğünde onu ne kadar soğuk ve uzak bul­duğunu annesine söyleyememişti, küçük bir kız böy­le birine asla sarılamaz, ondan asla teselli bekleye­mezdi. Helen o akşam törene ka tı lan la rı ya da tabu­tu seyrettiği kadar annesini de seyretmişti. Annesi bam başka biri olmuştu. Helen orada diz çöktüğünde D eclan 'm neden getirilmediğini anlamıştı; etekleri­ne yapışan küçük bir erkek çocuğuyla annesi bu ha­vasını, insanların arasındaki bu gururlu tavırlarını koruyamazdı. Yaşça büyük bir kız çok daha kolay­

Page 221: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

lıkla uzak ta tu tu labilird i. Büyükannesi ya da hala­la r ın d an biri onunla ilgilenebilirdi.

Helen o gece evin in san la rla dolup taştığını, çay fincanlarının, sandviçlerin elden ele geçirildiğini, d u rm a d a n yeni in san la rın geldiğini hatırlıyordu. Helen büyükannesin in y an ın d an ayrılmamış, kendi ya tak odasında yabancı b irin in yatır ılm am asın ı sağlamıştı. En nefret ettiği şey de in san la rın kendi­sine gösterdikleri aşırı yakınlaşmaydı; yabancılar H e len 'in adını biliyor, babası yeni öldüğünden ken­disine karşı anlayışla dolu oldukları düşüncesini ona hissettiriyorlardı. Pa rm ak lar ıy la onu gösterip kim olduğunu söylüyorlardı. D aha konuklar gelir gelmez keşke çıkıp gitseler, demişti Helen. Annesi karşı çıkmıştı.

Babasının ö lüm ünü izleyen günler düş gibi geç­ti, sanki kötü basılmış film karelerine geçirilmişler­di. Babasının bedeni, kendisini seven herkesten uzakta , m ezarında ilk uzun günlerini geçirirken an­nesi bu tu h a f olayın merkezindeydi, soğukkanlılığı­nı koruyarak insanlarla görüşüyor, sakince konuşu­yordu. Kızı onu merdivenin dibinden gözlüyor ya da her kapı açılışında bir an onunla göz göze geliyordu; sura tın ı asıyor, b ü tü n bu insan la r gittiğinde benim ­le baş başa kalacaksın, am a bunu henüz bilmiyor­sun, diye düşünüyordu. Ve bir-iki hafta sonra, özel­likle de okul açıldığında gerçekten de böyle oldu. C ush 'a gitmedikleri günlerde, Declan yatınca, H e­len şöminenin karşısına uzanır, ya tağ ına gitmeden önce yarım saat televizyon izlerdi. Annesi karşısına o turur, Helen'le nasıl konuşacağını, nasıl davrana­cağını bilemezdi; H elen 'in büyükannesiyle arasında gelişen sıcak dostluktan eser olmazdı. Helen de an­nesine yardımcı olmazdı; televizyonu kapatır , gözle­rini ateşe dikip gerinirdi. Kendini hiç zorlam adan annesiyle arasında bir engel oluşturuyordu, aşılma­

Page 222: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

sı güç bir engel. Annesi ona gülümser, yorgun m u­sun, diye sorardı; Helen başını sallayıp ertesi günün kitap ların ı hazırlardı, sonra esneyip odasına gider­di, orası onun dünyasıydı, ya tağ ına uzanır, alt ka t­taki huzursuz insanı düşünürdü . D aha o günlerde bile çekip gitmeyi düşünürdü .

Dalgaların sahile vurup çatladığı, çekilip yeni­den vurduğu yere yaklaştı. Orada kendisinden baş­ka kimse yoktu. Burasıyla Ballyconnigar arasında­ki sahili dolduran küçük taş la r ın nereden geldiğini m erak etti. K a rad an mı denizden mi geliyorlardı? Kayalığın yüzeyindeki ç am urun ve kireçli toprağın içine mi gömülüydüler? Ve sonra kayan ın üst taba­kası dökülünce ya da kocam an bir kaya parçası ko­pup aşağı düşünce deniz o taşları temizleyip buraya mı yığıyordu?

Dalganın, taş la ra çarpıp onları t a k m a dişler gi­bi tak ırda tm asına , sonra geri çekilmesine kulak verdi. Babasının ö lüm ünü izleyen günlerde, cenaze kalabalığı ve sandviç yiyiciler g itt ik ten sonra, Lily, Helen, Declan, büyükannesi ve büyükbabası baş ba­şa kaldıklarında, Lily annesin in mutfağındaki m a­sanın başına oturur, hiç d u rm ad an saf saf konuşur­du: B ütün dertlerini, b ü tü n u m u tla r ın ı dışa vu rur­du. Helen onu dinleyemezdi; görünüm ün ağır ağır yok olduğu bu sahile indiği günlerin anısı belleğin­de capcanlıydı; denizin kendilerine daha da hızlı yaklaşmasını, evi ve çayırları içine almasını, bü­yükbabasıyla büyükannesin in yaşadığı yeri h a r i ta ­dan silmesini dilemişti. Öfkeli ve kudurm uş denizin ağır ağır kasabaya yaklaştığını, her şeyin çözülüp yavaşça yok olduğunu, suların ölüleri m ezarların­dan çıkardığını, evlerin ufalanıp yıkıldığını, araba­ların azılı denize sürüklendiğini, sonunda o rtada bu m üth iş kaostan başka bir şey kalmadığını hayal et­mişti.

Page 223: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Annesini gözünün önüne getirdi, şimdi mutfak­tak i m asan ın başına o turm uş kendisine biraz daha çay hazırla ttırıyordu herhalde. Lily'nin, daha küçük bir kızken, canı ne isterse onu yapm an ın yolunu bulm uş olduğunu düşünü rdü Helen; Lily, canı kimi ya da neyi isterse ondan hoşlanırdı herhalde ve her istediğine peki denirdi. Yıllarca kimse onun la ta r ­t ışm am ış ya da onu du rdurm aya çalışmamıştı, şim­di de tam üç gündür Pau l ile Larry'ye basbayağı ka­ba davranıyor, düşmanlığını açıkça belli ediyordu. Eve döner dönmez, diye düşündü Helen, annem i kendine getireceğim, Pau l ile Larry'ye karşı kibar olmaya zorlayacağım onu, yan ında kimse yokken Declan'ı yalnız b ırakm ayan iki arkadaşı olarak gör­mesini isteyeceğim. Am a Lily'yi değiştirmeyi dü­şünm enin budalalık olduğunu Helen biliyordu; ne kadar bağırsa da, onu u tand ıracak şeyler söylese de bir yararı olmazdı. En iyisi annesini yalnız bırak­m aktı, ona k a tlanm aya çalışıp uzak ta tu tm ak t ı , çünkü artık hiçbir şey onu değiştiremez ya da ıslah edemezdi. Çok geçti.

Helen, K eatinglerin evinin y ık ın tıla r ına göz gezdirdi. Sökülmüş duvar kâğıtlarına, döşeme ta h ­ta la r ına , rüzgâra ve denize açık kalmış yıkık odala­ra bakm ak için bir kez daha durdu. H erhangi bir şey için dua edebilmeyi istedi - Declan 'm iyileşmesi için ya da daha kötüleşmemesi için dua edebilirdi. Ama park edilmiş a raba la r ın a ras ından ve sonra da çayırlardan geçerken dua edemediğini anladı. Yal­nızca dilekte bulunabilirdi; yol boyunca köye doğru yürürken, olacaklar geciktirilebilse ya da durduru- labilse diye yürekten yakardı.

Yürürken aklı hâ lâ annesindeydi; b irden son dört-beş gündür karşıs ında gördüğü Lily portresin in b ü tü n önyargılarını doğruladığının farkına vardı. Anlayış beklemekle ilgi istemenin o umarsız karışı-

Page 224: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

mıydı bu tablo; kâh sıcak, kâh soğuk olabilme, insa­nı sevgiye boğup sonra da işim var diye sırtını dön­me yeteneğiydi. Helen kireç ocağının y a n ından ge­çerken cenaze kalabalığının ü s tü n d en annesin in ba­şını görür gibi oldu, sonra da onu C ush 'tak i mutfak m asasının başında o tu rurken gözünde canlandırdı; her iki tabloda da annesin in yüzünde bir keder ve çaresizlik, am a en çok da onu artık asla r a h a t bırak­mayacak bir korku gördü.

Helen, annesin in yüzünde gördüğü bu korkuyu, kederi ve çaresizliği kendisinin hiçbir zam an ta tm a ­yacağını anladı. Babasının ö lüm ünü izleyen yıl için­de ne olursa olsun, hiçbir şeyi kendine dert e tm em e­yi öğrenmişti. Şimdi de buna karşı koyuyordu işte: kendi içinde öldürmüş olduğu, annesin in içindense eksiksizce, en ufak bir pişmanlık göstermeden yüze­ye çıkan bu şeye. Annesinin, kendi dışında herkese yönelttiğini gördüğü, herkesin içinde sergilediği, am a yalnızken pek göstermediği b ü tü n duyguları, şimdi C ush 'tak i m asan ın başında yeniden ortaya çıkmıştı. Ve Helen 'in , bu duyguların sahibiyle dost< olması isteniyordu.

H ugh olsaydı gülümser, her şeyi fazla ciddiye alıyorsun, derdi Helen'e. Ona kalırsa zam an her şe­yin ilacıydı. Hugh onun annesiyle ve büyükannesiy­le görüşmesini istiyordu, ancak bun u n , kendisinden ödün vermesi an lam ına gelmesini kabul etmiyordu. "Annenle konuş, ancak bunu yapabilirsin," diyordu.

H u g h 'n u n babası öldüğünde onlar evleneli bir yıldan fazla olmuştu. Helen, tanıdığı o kısa süre içinde H u g h 'n u n babasını sevmişti, çocuklarının -o sırada C a th a l 'a gebeydi- dedelerini tanıyam ayacak- la rm a da çok üzülm üştü. H u g h 'n u n babası, iriyarı, güler yüzlü, sevimli bir adamdı, naaşı evin holünde üstü açık bir tab u ta konulm uştu . Yüzünde tatlı , hu ­zurlu bir ifade vardı. H elen 'in kayınvalidesi tabu-

Page 225: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

tu n y an ında oturm uş, a ra sıra dönüp kocasına bakı­yordu ya da onun yüzüne dokunuyordu, sanki hay­rand ı ona ya da o yüzde pek büyük b ir değişiklik ol­m adığına em in olmak istiyordu. H u g h 'n u n kız kar­deşleriyle erkek kardeşleri hole girip çıkıyor, durup ta b u ta ya da b ab a la rın ın eline dokunuyorlard ı. H ep­si de durup durup ağlıyor, sırayla yalnızca m um la­rın ayd ın lattığ ı b ab a la rın ın ta b u tu n u n y an ın d a otu­ruyorlardı; b ab a la rın ın cildi titre k ışık ta balm um u- na benziyordu, varlığı gitgide siliniyor, gölgelere karışıyordu.

H u g h 'n u n ailesinde hiç kimse H elen gibi bak­m ıyordu olanlara. H e len 'in gözleri, h e r şeye göz ku­lak olan, h e r şeyi sanki kendi b aş la rın a gelmiyor- m uşçasm a ele a lan kuzenler, yeğenler, teyzeler, am­calar ya da kardeşler aradı. Ama bu cenazede H elen dışında böyle dav ranan yoktu; hepsi de kendileri ol­m aya verm işlerdi kend ilerin i, bu da H elen 'i şaşırttı ve etkiledi. Keşke ben de babam ın cenazesinde böy­le olsaydım, dedi, keşke herkesi gözlemleyeceğime, ilk kez görüyorm uşçasına annem i inceleyeceğime, böyle olsaydım, dedi. B lackw ater'a giden yolda dö­ner kavşaktan geçerken, babam ın ö lüm ünü izleyen günlerde onun yasını açıkça tu tm u ş olsaydım şimdi ne k adar farklı olurdum acaba, diye düşündü. Aca­ba daha m utlu olur m uydu?

Köyde, P au l'ü E tch ingham 'm pub'mm önünde buldu. Paul çok huzursuzdu.

"H astaneye telefon etsem iyi olur, diye düşün­düm ," dedi, "ama konuşacak kimseyi bulam adım , bu yüzden Louise'i evinden aradım , am a o da dışarı çıkmış. H er an geri dönebilirm iş, am a çok kalm aya­cakmış, bu yüzden aram ayı sürdürm eliym işim . Bir-iki geceliğine de olsa büyükannen in cep telefo­n u n u açık tu tm ası gerekecek."

Page 226: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Declan gerçekten çok m u hasta?" diye sordu Helen.

"D aha akşam olm adan böyleyse geceleyin ishali a rtab ilir, ateşi yükselebilir ve baş ağrıları başlaya­bilir."

"Şimdi başı ağrıyor mu?""Başlıyor.""Ya ateşi kaç?""Şu anda 39 derece, akşam ın bu erken saati için

oldukça yüksek, vücudu su kaybetm iş olabilir.""Peki hastanede ne yapılabilir?""Baş ağrısı a rta rsa , hafif dozda morfin verebilir­

ler, b ir de iğne yapabilirler, am a reçete yazması ya da iğneyi yapm ası için b ir doktora ihtiyaç var."

"Doktor gibi konuştun ," dedi Helen."D eclan 'm bu d u ru m u n a birkaç kez tan ık ol­

dum , Louise'i de tan ıyorum ," dedi Paul.Bir süre sonra Louise'le bağlan tı kurdu Paul.

H elen onun kad ın la konuşm asını izledi, kaşların ı çatıyor, dinliyor, yine konuşuyordu. Sonunda telefo­nu k ap a ttı. "Saat onda geri dönecekm iş," dedi. "D u­rum kötüleşirse onu yine arayacağız. D eclan 'ı serin tu tm alıy ız . İshal Louise'i kaygılandırdı, daha önce­ki baş ağ rıların ın ne k adar kötü olduğunu da bili­yor. O na ihtiyacım ız olursa saat onda telefon edece­ğiz."

C ush 'a dönerken hiç konuşm adılar. Eve girer girmez D eclan 'm odasından sesler duydular. Paul H e len 'in y an ından geçip odaya gitti, yolunda gitm e­yen bir şeyler olduğunu anlam ıştı.

H elen 'in annesiyle büyükannesi ya tağ ın yan ın­da dikiliyor, D eclan da, "Tam am , bir şey yok, iyi­yim," diyordu.

"Ufak bir kaza geçirdi," dedi Larry, P au l'e , oda­dan çıkm aları için ona işaret etm işti. "Sanırım bü­tü n yatağı pisletm iş, kusm uş da."

Deniz Fenerindeki Işık 225/15

Page 227: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Paul ya tak odasına döndü. "Herkes dışarı çıksa iyi olacak," dedi. Bayan Devereux'ye, "Lütfen tem iz çarşaf getirebilir m isiniz?" diye sordu. Sonra Lily'ye dönüp duşu açm asını, suyun yeterince sıcak olması­na d ikkat etm esini söyledi. L arry 'den de bir leğen suyla sabun bulm asın ı istedi. Sesi sert, h a tta buyur­gandı. "Odayı boşaltır mısınız? B urasın ın fazla ka­labalık olmaması gerek."

Lily yerinden k ıp ırdam ayınca Paul ona çıkm ası­nı işaret etti. "Biraz yalnız kalabilirsek gerçekten daha iyi olacak," dedi.

"Seninle d ışarıda konuşabilir miyim?" dedi Lily.

H elen onların peşinden m utfağa gitti."D aha sonra konuşsak?" dedi Paul."Benimle bu to n la konuşm aya kalkışmayın!" di­

ye bağırdı Lily."D aha sonra konuşalım ," dedi P au l, sakince.

"Görülecek işim var."D eclan 'm odasına döndü, Larry su dolu bir le­

ğenle P au l'ü bekliyordu. Bayan Devereux tem iz çar­şafları getirm işti. Larry ü st k a ta çıkıp duşu açtı. H elen m utfak ta kaldı, cam dan dışarıyı seyrediyor­du.

"Bu adam kendin i ne sanıyor!" dedi annesi.H elen içini çekti.Büyükannesi m utfağa gelip o turdu. "B ütün çar­

şafları dışarıda bir kovaya koyduk. Paul, biraz suda d u rd u k ta n sonra onları yıkayacağını söyledi. Çok iyi biri değil mi?"

H elen büyükannesin in annesin i m ahsus kışkırt­tığ ın ı hissetti.

"Çarşafları a rab am ın bagajına koyarız, eve dö­nünce onları çam aşır m akinem e a tarım ," dedi Lily.

"Eh, şimdi bunu söyleyeceğine zam an ında yap­saydın ya," dedi Bayan Devereux.

Page 228: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

H elen an n esin in m asan ın başında sessizce öfke­lenm esini izlerken Pau l içeri girdi.

"Baş ağrısı artıyor," dedi Paul. "B edeninin su­suz kalm am ası için çokça su içmesi gerek. Köydey­ken keşke ona 7-Up alsaydım."

"Siz ne cüretle benim le öyle konuştunuz!" Lily ayağa kalkıp P a u l 'ü n karşısına dikildi. "Buradaki konum unuzun ne olduğunu sanıyorsunuz!"

"Bakın," dedi P au l, "odaya girer girmez Dec­lan 'm d u ru m u n d an çok u tand ığ ım h issettim , yalnız kalm ası gerektiğine k a ra r verdim , siz odadan çıkar­ken geri dönm enizi istediğini de duym adım ."

"Bize kalırsa sizin b u rad a işiniz yok," dedi Lily.H elen sözünü kesmeye çalıştıysa da Lily devam

etti: "Belki de sizin ve arkadaşın ızın b u rad an çekip gitm e zam anı gelm iştir."

"Şimdi, hem en mi?" diye sordu P au l, sabırla. "Sırf siz istiyorsunuz diye mi?"

"M üm kün olduğunca çabuk, evet," dedi Lily."Sırf siz istiyorsunuz diye, öyle mi?" diye sordu

Paul bir kez daha."Eh, b u rad a o tu ran benim ," dedi Lily."Hayır, o turm uyorsun ," diye araya girdi Helen."Burası annem in evi," dedi Lily."Declan, Larry ile benim buraya gelmemizi iste­

di," dedi Paul. "Biz ikimiz, Larry benden daha fazla, onun en güç zam an la rın d a y an ında olduk, ailesin­den kim senin o rta lık ta görünm ediği zam anlarda."

"O rta lık ta yoktuk, çünkü bize bir şey söylenme­di, " dedi Lily.

"Acaba neden size hiçbir şey söylenmedi? Bize ayak bağı olacağınıza ve anlam sız ta r tışm a la ra gi­receğinize belki bu konu üzerinde düşünseniz daha iyi olur," dedi Paul.

H elen onun çok ileri gittiğini hissetti, am a Paul, serinkanlılığını koruyor, kendini kontrol ediyor, söy­lediği her şeyi ta r ta ra k söylüyordu.

Page 229: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Ben ayak bağı olm adım ," dedi Lily."Ama b an a öyle geldi," dedi Paul."Ben onun annesiyim!" diye bağırdı Lily.Pau l om uzlarını silkti. "Declan yetişk in biri, ba­

şı m ü th iş ağrıyor, b ir şey içmeye ih tiyaç duyuyor ve bu tü r isteri k riz lerin in sırası değil."

"Gidecek misiniz?" diye sordu Lily."Beni dinleyin Bayan Breen," dedi P au l, "Dec­

lan b u rad a olduğu sürece ben de b u rad a kalacağım , bunu kafanıza soksamz iyi olur, buradayım çünkü bunu o istedi, b u rad a olmamı isterken sizin hakk ı­nızda hiç de hoş olm ayan ve benim yinelem eyece­ğim sözcükler ve ifadeler kullandı. Am a sizin için kaygılanıyor, sizi seviyor ve onayınızı istiyor. Aynı zam anda çok hasta. Bu nedenle kendinize acım ak­ta n vazgeçin Bayan Breen. D eclan b u rad a kalıyor, ben de b u rada kalıyorum, Larry de b u rada kalıyor. Birimiz giderse hepim iz gideriz, b a n a inanm ıyorsa­nız D eclan 'a sorun."

"Hiç de hoş olm ayan derken neyi kastediyorsu­nuz?" diye sordu Lily.

"Declan neredeyse otuz yaşında ve bazı şeyleri size an la tm ay a korkuyor. T anrı aşkına!" dedi Paul. "Şimdi b u n la ra zam anım yok. Larry cep telefonu ça­lışabilecek mi, pili şarj olabilecek mi?"

Lily ağlam aya başlam ıştı, üst k a ta g itti. H elen m utfak tan çıktı, gidip D eclan 'm y a tağ ın ın üzerine oturdu.

"Ne oldu?" diye sordu Declan."Annem Paul ile ta r tış tı ," dedi Helen."H a ta etmiş. P au l ta r tışm a la rı hep kazanır, in­

san ın ne söyleyeceğini önceden bilir," dedi Declan. E llerin i gözlerinin üzerine koydu, gerildi. "Ağrı dal­ga dalga geliyor," dedi, tuvalete gitm ek üzere ya­ta k ta n kalktı. "Kendim i yine çok kötü hissediyo­rum."

Page 230: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

H elen m erdivenin a lt başında büyükannesiyle karşılaştı.

"Biraz acım asızdı," dedi Helen."Ah, a n n en in bir şeyi yok," dedi büyükannesi.

"Ağlaya ağlaya düzelir. W exford'daki güzel evinden insan ları dışarı a tab ilir, am a b u rad an atam az. Za­m anı gelince herkes kendi gider."

M utfağa döndüler, Larry cep telefonunu şarj et­meye çalışıyordu.

"Sizleri kırdıysam beni bağışlayın," dedi Paul."Ballyvalden'de biri vardı," dedi Bayan Deve-

reux, "sırtını sağlam a a lm adan kavgaya girm e, der­di. Lily de böyle yaptı."

"Birinizde to rn av id a ya da çakı var mı?" diye sordu Larry. "Şu prizi kontro l etm eliyim ."

Bayan D evereux elini ön lüğünün cebine a ttı. "Bende bir bıçak var."

"B üyükanne o bir sustalı!" dedi H elen.Bayan Devereux yaym a basınca su sta lın ın bıça­

ğı açıldı. Tehlikeli b ir şeye benziyordu. Yaşlı kadın sustalıyı Larry'ye verdi.

"B üyükanne neden sustalı taşıyorsun?" diye sordu Helen.

"Helen, yalnız yaşayan, saldırıya uğrayan yaşlı in san la rla ilgili p rogram ları izledin mi bilm em . Bir a ra b u ra la rd a b u n d an başka bir şeyden söz edilmi­yordu; K ehoeler evlerin in çevresinde neredeyse bir hendek kazdılar, B lackw ater'daki polisler de tan ık oldukları tu h a f şeyler yüzünden az kalsın ak ılların ı kaçırm ak üzerelerdi, in sa n la r ban a kendim i nasıl koruduğum u soruyorlardı. H uzurum yoktu ve ta h ­m in edebileceğin gibi, Lily sabah akşam buraya ge­liyor, alarm sistem lerin i ta n ı ta n b roşürler getiriyor­du. Ç ıldıracaktım . A m a ben televizyonda bunu gör-

\

Page 231: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

m üştüm -sustalıyı işaret e tti- , gözüme s ilah tan da­ha iyi bir şey gibi göründü. Kalkıp Wexford'a git­tim , Parle T optancısı'nda Bay Parle 'ye bunu sor­dum , bana bun ları stok larında b u lu n d u rm ad ık la rı­nı söyledi. Çok tehlikeliym işler, W exford'da kimse b un ları stokta tu tm azm ış. Ben de ona neden sustalı istediğimi an la ttım . Sanırım bunu to ru n u m ya da yeğenim için arm ağan olarak alm ak istediğim i san­m ıştı. Ama ona açıklayınca yüzü değişti, benim için bir tan e sipariş vereceğini söyledi, susta lıların bi­çim leri ve boyutları hak k ın d a konuştuk onunla. K endim i savunm ak istem em konusunda ban a hak verdi. Sustalılar h ak k ın d a pek çok şey biliyordu. Birkaç hafta sonra P a rle 'n in d ükkân ına gittim , yep­yeni pırıl pırıl sustalı beni bekliyordu."

"Ama büyükanne," dedi H elen, "sen bunu kul­lanabilir inisin?"

"K ullanm ak mı Helen? Yayına basm ak yeti­yor."

"Peki ya eve biri saldırırsa?" diye sordu Helen."Onu bıçaklarım Helen. Onu p aram p arça ede­

rim ," dedi büyükannesi."Vay canına, bu işi gerçekten yapacak gibisi­

niz," dedi Larry."Hepimiz sizden ders almalıyız Bayan Deve-

reux," dedi Paul. "İyi ki buraya zorla girmeye kal­kışm adım . "

"D eclan'm bu susta lıdan haberi var mı?" diye sordu Larry.

"Yok," dedi Bayan Devereux."Gidip ona an latay ım . Bu pil de yarım saate ka­

dar dolar."Larry kapıda Lily ile çarpıştı. Lily m utfağın

öbür ucundaki Paul'e , "Declan sizin onun en iyi ar­kadaşı olduğunuzu, size kaba davranm am am ı söyle­di, ben de onun isteğini yerine getireceğim," dedi. .

Page 232: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Aslında en iyi arkadaşı benim ," dedi Larry."Aslında siz küçük bir köpek yavrususunuz,"

dedi Bayan Devereux, gülüm süyordu."Tam am , sizi anlıyorum , b e n d e üzgünüm ," dedi

Paul, Lily'ye."Declan lavaboya kusup duruyor," dedi Lily.

"Baş ağrısın ın a rttığ ın ı söylüyor, şimdi yine banyo­da."

"Saat kaç oldu?" diye sordu Paul."Saat dokuz," dedi Helen."Saat onda Louise'i cep te lefonundan arayaca­

ğız," dedi Paul.

Akşam yemeği yen irken sırayla D eclan 'm ya­n ın d a nöbet tu ttu la r . D eclan d u rm ad an banyoya gi­dip geliyordu.

Saat ona çeyrek kala Paul cep telefonunun çalı­şıp çalışm adığına bak tı. Louise ihtiyaç duyarsa ara­yabilsin diye Bayan Devereux'ye, B lackw ater'daki dok to runun adını ve telefonunu sordu.

"D urun hele bakalım ," dedi Bayan Devereux. "Yıllardır yaşlı doktor F ren ch 'in hastasıydım , şimdi oğluna da gidiyorum, benim hakk ım da kendi bildi­ğim den fazlasını b ilir onlar, A llah selam et versin ikisi de kocakarı gibi m eraklıd ırlar. H akk ım da da­ha fazla bir şey öğrenm elerini istem iyorum ."

"Tam am da," dedi Paul, "başka b ir doktor bula­bilm em iz için telefon rehberiniz de yok, m eslekler rehberi de."

Paul, B ilinm eyen N u m a ra la r Servisi'ni araya­rak B lackw ater'm kuzeyindeki K ilm uckridge 'in po­lis m erkezinin telefonunu öğrendi; telefona çıkan polis, P au l'e iki p ratisyen hekim in telefonunu verdi, o gece nöbetçi olan doktorun n um arasın ı da.

Page 233: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Amma da beceriklisin," dedi H elen, P a u re .Paul, Louise'e. telefon etti, eve dönünce cep tele­

fonunu aram ası için mesaj b ırak tı. Bayan Devereux herkese çay koyarken H elen annesin in P au l'e gü­lümsemeye çalıştığını fark etti.

Cep telefonu tiz bir sesle çalm aya başlayınca iki kedi tüned ik le ri yerden fırladılar, dolabın üst rafla­rında d u ran tabak çanağı yere düşürdüler, hepsi ye­re çarpıp param parça oldu; kediler odanın öteki ucu­na koştular, Bayan D evereux 'nun bağırışları a ra­sında kapıdan dışarı kaçtılar. "Ev başım ıza yıkıla­cak, " dedi Bayan Devereux.

Paul telefonu hole gö türürken Lily annesin i ya­tış tırm aya çalıştı. H elen de yerdeki kırık çanak çömleği toplam aya başladı.

Lily annesini zorla yerine o tu rtm uştu ; "Kediler sessiz bir yaşam sürmeye alışkınlar," dedi Bayan Devereux. "Bardağı ta ş ıran dam la olmuş olmalı. E lektrik li m ikser aldığım da da aynı şey olmuştu, iki m etre havaya sıçram ışlardı, ikisi de, am a o za­m an bir şey kırm am ışlardı. Tam iki gün eve girm ek istem em işlerdi."

M utfağın dört bir yan ına saçılmış olan kırıkla­rın büyük bölüm ü toplanıp süpürü ldük ten sonra Paul içeri girdi ve K ilm uckridge'den D oktor Kirwan ad ında b irin in geleceğini bildirdi; Louise onunla ko­nuşm uştu , doktor ne yapılacağını biliyordu, içlerin­den b irin in Wexford'a, nöbetçi eczaneye gidip Dec­lan için düşük dozda morfin alması gerekecekti.

Larry, D eclan 'm odasından geldiğinde Paul ona neler olduğunu an la ttı.

"O tab ak lard an biri bana neredeyse altm ış yıl önce düğün hediyesi olarak gelen yemek tak ım ın ın bir parçasıydı," dedi Bayan Devereux.

"Bu kediler beş p a ra etmez," dedi Larry. "Yaka­larsak boğalım onları."

Page 234: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Küçük köpek yavrusu, seni tan ım layacak en iyi sözcük bu," dedi Bayan Devereux.

"İki kedi böyle dolabın ü stü n d e d u ru r mu za­ten ," dedi Larry. "Er geç her şeyi kırıp dökecekler­di."

"Bence onlar bu kalabalık tan hoşlanm adılar," dedi Bayan Devereux. "Şu berbat telefon bir kez da­ha çalarsa neler olur bilmem."

"İki haşlanm ış kedi, G arre t ile C harlie," dedi Larry. "O lanları kaçırdığım a çok bozuldum ."

D oktor geldiğinde D eclan banyodaydı. Ağır ağır alt k a ta indi, üzerinde paçalı don ve bir tişö rt vardı. H e len 'in gözüne inanılm az derecede zayıf göründü. D oktor onunla birlik te ya tak odasına gitti; ötekiler yemek odasında ya da m utfak ta kaldılar. Helen, an ­nesin in ü stü n ü değiştirm iş olduğunu gördü. Büyü­kannesi doktoru karşılam ak üzere ön kapıya gelme­yip m utfak ta kalınca H elen onun doktora görünm ek ya da ta n ın m a k istem ediğini anladı.

D oktor D eclan'ı m uayene e ttik te n sonra yemek odasındaki m asan ın başında dikilip reçete yazdı. Başını çevreleyen karm akarışık saçları kötü tıraş edilm işti. Sanki biri adam ın başın ın çevresine bir çanak tu tu p m akasla işe girişmişti. H elen, P au l'ü n de aynı şeye baktığını gördü.

"Bağırsaklarını bir süre düzene sokacak bir iğ­ne yazdım ona. Bolca sıvı alm ası gerek. Bu reçete m orfin içindir. Eve dönünce eczacıya telefon edece­ğim, morfini hazırlayacak. Eczane Wexford Kasaba­s ın d ak i lim anda, İrlanda B ankası'nm hem en ya­nında. "

"Burası pek uzakm ış," dedi doktor, Lily ona pa­rasın ı öderken.

Page 235: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Geldiğiniz için teşekkü r ederiz," dedi Lily.D oktor arabasın ın m oto runu çalıştırır çalıştır­

maz P au l ile Larry, onun saçını an la tm ak için Dec- la n 'in odasına koştular.

"Onca pa ra kazand ığ ına göre doğru dürüst bir tıra ş olsa ya," dedi Larry. "Ben o rta lık ta böyle do- laşsaydım herkes ban a gülerdi, am a o doktor olduğu için kim se bir şey demiyor."

Bayan Devereux ya tak odasına geldi."Ben onun babasını tan ırd ım , yaşlı Breezy Kir-

w an 'i," dedi. "Çok hoş b iridir. Annesi de hoştur, Ou- la rtlı G eth ings ailesinden. O ğlunun da buraya dön­düğünü bilm iyordum ."

"Babasının saçı da böyle mi?" diye sordu Larry. Bayan Devereux'ye dok torun saçını ta r if etti.

"Aman, kesin şu saç konusunu. Bence evlenmek için p a ra b irik tiriyor o, iyi de bir örnek oluyor, keş­ke başkaları da onun gibi yapsa."

D eclan sakinleşm işti. Larry ile Paul, hap la rı al­m ak üzere Wexford'a g ittiler. Bayan Devereux evin önüne çıktı, alçak sesle kedileri çağırm aya koyuldu. Lily ile H elen de ya tak odasında o tu rdu lar; Lily D eclan 'm a ln ın a bir paket donm uş bezelye koydu. "Bu ağrını bir süre hafifletir," dedi. D eclan 'm yastı­ğını düzeltip saçlarını geriye a ttı.

H elen D eclan 'm odasında huzursuz olm uştu; an­nesi hâ lâ kendisiyle konuşm uyordu. H elen orada de­ğilmiş gibi D eclan 'la konuşm aya başlam ıştı.

"H elen, baban hasta land ığ ında seni ve onu terk ettiğ im i söylüyor." K onuşurken L ily 'nin sesi yum u­şak ve tatlıyd ı, sanki o ikisi hâ lâ çocuktu ve yatm a­dan önce onlara hoş bir m asal an latıyordu . "Ben hep m ektup yazıyordum," dedi, "büyükanneniz de

Page 236: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

sizi ziyaret edersem h u zu ru n u zu n kaçacağını, bu ra­da m utlu olduğunuzu, düzeninizin bozulm am asınm daha iyi olacağını, ben gelirsem sizi yeni b aştan sa­kinleştirm esi gerekeceğini söylüyordu. İşte bu yüz­den gelip sizi görmedim. O na sorabilirsiniz, size an­latır. Ben gelmek istiyordum , babanız da gelmemi istiyordu, bir günlüğüne bile olsa; am a büyükanne­niz bunu, yani benim gelm emi sonra da gitm em i kaldıram ayacağınızı söylüyordu. D uygularınız al­tü s t olacaktı."

Lily ağlam ak üzereydi, am a H elen D eclan 'm gözlerini annesine dikm iş olduğunu gördü, kardeşi­n in bakışları sertti. O nun annelerine inan ıp in an ­m adığını m erak e tti H elen. Kendisi inanm ıyordu.

"N eden cenaze tö ren i sırasında beni B yrnelarm evinde b ırak tın ve hiç gelip görmedin?" diye sordu Declan.

"O zam an herkes bunu öğütlem işti bana; baba­n ın ölüm ünü kavrayam ayacak kadar küçük olduğu­nu söylemişlerdi, ta b u tu ve m ezarı da göremeyecek yaştaydın. Ve Declan, o günlerde seni görseydim pe­rişan olurdum , perişan olurdum ." Ağlıyordu, D eclan yum uşadı, onun elini tu ttu . "Declan, H elen, başka b ir şey yapam azdım ," dedi Lily. D aha da sesli ağlı­yordu şimdi.

H elen büyükannesin in odaya girdiğini fark et­m edi. Onu gördüğünde büyükannesi Lily'ye sarıl­mış, iki yana sallıyordu.

"Bu gözyaşları akacak Lily," dedi ona. "Bu göz­yaşları akacak, yapacak bir şeyimiz de yok."

H ap lar etkisini hem en göstermedi. Sabaha kar­şı birle iki a rasında D eclan 'm ağrıları dayanılm az b ir hal aldı. H elen, Lily, Paul ve Larry k a ra n lık ta

Page 237: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

sırayla D eclan 'm y an ın d a o tu rdu lar, am a ona ne do­kunabiliyor ne de o nun la konuşabiliyorlardı.

Saat ü ç ten sonra D eclan 'm ağrısı hafiflemeye başladı. Bir uyku hapı, bir de Xanax aldı ve eğer şansım varsa sabaha k adar uyuyabilirim , dedi.

H elen yatağ ına ya ttığ ın d a H ugh ile oğlanları ve D onegal'den söylenen avutucu sözleri düşündü. C at­hal ile M anus iyiydiler; anne le rin in yokluğunu fark etm iyorlardı, iyi vak it geçiriyorlardı. H elen, ya ta ­ğında yatarken , oğ lan lardan biri ya da h e r ikisi kendisini çok kötü hissetse, beni özlese, am a duygu­ların ı gizlemeyi, belli etm em eyi öğrenm iş olsa, ya- km m asa, ben nereden bileceğim, diye düşündü. M a­nus nasıl yakınacağını bilirdi herhalde, am a C athal bilmezdi. O sabah telefonda bir şey söylemediği gibi o zam an da söylemezdi. H elen H ugh 'yu düşündü, onun ne kadar yum uşak başlı ve güvenilir olduğu­nu, kendisin in ve oğlan ların onu ne k adar sevdiğini. G ecenin içinde, o rada ya ta rken , bir an H u g h 'n u n aşk ın ın ateşini h issetti, yaşad ık ların ın h içb irin in çocuklarına yansım ayacağına em in oldu. C athal ile M an u s 'u n kend ilerin i h a y a tta daha güvende hisset­m eleri, büyükannesin in evindeki gelgitlerin hiçbi­rinden etk ilenm em eleri için çok daha iyi düşünm e­ye, daha dikkatli olm aya k a ra r verdi. Yan dönüp uyum aya çalışırken, kendisine yakın olan herkesin, bu karm akarışık , çözülemeyen ilişkilere k a tla n m a ­yı ve onlarla baş etm eyi çoktandır öğrenm iş olması gerektiğini anladı. Y um rukların ı sıktı, çocuklarını korum ak için elinden geleni yapacağına yem in etti.

Page 238: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

SEKİZ

H elen bağ ırışlara ve k a h k a h a la ra uyandığ ında saat dokuzu geçmişti. Kulak verince b ir a raban ın m o to ru n u n çalıştığını duydu, başka sesler de vardı. A nnesin in m erdivenden indiğini ve b ir şeyler bağır­dığını duydu. Acaba kediler geri mi döndüler, diye düşündü ya da sabah güneş doğunca ek b in a la rd an b irin in dam ında mı ortaya çıkm ışlardı? M otor sesi yeniden duyuldu, sanki biri arabayı ça lış tırm ak ta güçlük çekiyordu.

K alk ınca gidip D eclan 'm odasına göz a ttı, am a y a tak boştu. Yemek odasının penceresinden bakınca evin önünde neler olduğunu gördü. B üyükannesi L arry 'n in arabasın ı ku llanm aya çalışıyordu; Larry ön k o ltu k ta ona araba kullanm ayı öğretiyordu. Bü­yükannesi m arşa basıyor, m otoru çalıştırıyor, vitese tak ıyor ve ansızın sarsılarak h a re k e t ettiriyordu arabayı, sonra da m otor duruyordu.

D eclan ile Paul sabah güneşinde o tu rm uş onları seyrediyorlar, k a h k ah a la r atıp el çırpıyorlardı. Lily ön kapıdaydı, H elen de onun y an m a gitti.

"Arabayı bir yere toslayacak, sonra da suçu baş­kasına atacak," dedi Lily.

"Pek uzağa gidemez," dedi H elen.Bu kez, Bayan Devereux, arabayı du rd u rm ad an

yavaşça bahçe kapısına doğru götürm eyi başarm ış-

Page 239: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ti. Cam ı açıp, "Lily, Paul, H elen," diye seslendi, "arabaların ızı alıp yola çıkarın . B urada kıpırdaya­cak yer yok."

"K ıpırdam aya korkuyoruz. Hepim izi öldürür­sün!" dedi Lily.

"H elen, haydi çabuk ol!" diye seslendi büyükan­nesi.

Larry vitesleri b ir kez daha an la tırk e n büyü­kan n e onu dikkatle dinliyordu. H elen, büyükannesi­n in sabırsız bakışları a ltın d a D eclan 'm arabasını döndürdü , Lily ile Paul de onu izlediler.

H elen eve girerken büyükannesi, "Helen, to ­puksuz ayakkabılarım !" diye bağırdı. "Holdeler."

H elen holde b ir çift topuksuz ayakkabı buldu, alıp bahçeye çıkardı. B üyükannesi ayağındaki ayakkabıları çıkarm ıştı bile, onları H e len 'in eline tu tu ş tu rd u , sonra hem en Larry'ye dönüp vites kolu h ak k ın d a bir şey sordu.

"Haydi büyükanne!" diye bağırdı Declan. Sıska bacak ların ı b irb irine dolam ıştı.

H erkesin bakışları a ltında Bayan D evereux ara­bayı yeniden çalıştırdı. Vites değiştirip ayağını fren­den çekti. Arabayı ha reke t e ttird i, sonunda araba sarsılm aya başladı. "Şimdi ne yapacağım ?" diye ba­ğırdı Larry'ye.

"G öster büyükanne, göster!" diye bağırdı Dec­lan.

A raba stop etti. B üyükanne dudak ların ı sıktı, gözlerini karşıya dikti. Sonra a rab an ın kapısını aç­tı, kendisini seyredenlere döndü. "Hepiniz içeri gi­rin bakayım! H epiniz böyle beni seyrederseniz hiç­bir şey öğrenem em . Hiç kimse böyle öğrenemez."

"Bu öğrenm e işini ciddiye alıyor," dedi Helen. "Ben şaka sanm ıştım ."

"A rsalardan gelen parayı eline geçirdi geçireli kafayı ü şü ttü ," dedi Lily. "Ü şüttü! Kış gelince gör

Page 240: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

sen onu, su ra tın ı asar, kimseyle konuşm az, Peder O 'Brien da geçen yıl yaptığı gibi ban a telefon eder, annem in aynı günde ikinci kez elinde bir fileyle B lackw ater'a y ü rü rk en görüldüğünü söyler; karşı­laştığı in san la rla da konuşm az."

"Ciddi misin?" diye sordu Helen."Üşütm üş!" dedi Lily yine. "S ta tia diye bir kız

kardeşi vardı, sen çok küçük tün , ha tırlam azsın . Bir N oel'de beni onun yanm a, Bree'ye gönderm işti. Ber­b a t günler geçirdim orada. O da kafadan çatlak tı. O ailede herkes kafadan ça tlak tı. Bu yüzden onu bu ra­da bir başına bırakıyorum diye beni suçlam a, elim­den bir şey gelmez."

"Ben seni suçlam ıyorum ," dedi Helen."O zam an dün yaptığ ın neydi peki?" diye sordu

annesi.

D eclan yatağ ına dönm üştü. Paul, Lily ve H elen b irlik te kahvaltı ederlerken Larry ile Bayan Deve- reux direksiyon dersine devam ettiler.

"D eclan'a," dedi P au l, "bugün St. Jam es H asta- nesi'ne geri dönmesi gerektiğini söyledim, am a ken­dini şimdiki gibi iyi hissederse b u rad a kalacağını söyledi. D eclan 'ın m idesi Louise'i kaygılandırıyor; pek çok şeye işaret edebilir bu durum ; hangisi olur­sa olsun tedavi edilmesi gerekir, am a önce birçok te s tte n geçirilmesi şart."

"Testleri bugün yapabilirler mi?" diye sordu Lily, kibarca.

"Hayır, am a sabah erkenden başlayabilirler. Louise artık belirtileri örtbas etm ek istemiyor, bu yüzden sorunu ne olduğunu bilm eden tedavi etm e­yecek. "

"Yani tedavi için hap mı verecek?" diye sordu Lily.

Page 241: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Evet," dedi Paul.P au l ile Lily m asan ın iki ucundan b irb irlerine

b a k tıla r ve keyifsizce başların ı salladılar. K onuşm a sürerken H elen yeniden çay hazırladı. Bir süre son­ra Larry ile Bayan D evereux de m utfağa geldiler.

"Kafamı k a rış tıran şu birinci vites," diyordu Bayan Devereux.

"İkinci ya da üçüncü vites de karıştırab ilir, hiç şaşırm am ," dedi Lily.

"Yo, Bayan Breen," dedi Larry, "çok iş var on­da. Babam annem e a rab a kullanm asın ı daha geçen yıl öğretti."

"Geçici sürücü belgesi a lm an gerekecek," dedi Helen.

"E lbette, H elen, bu sorun değil," dedi büyükan­nesi. "Ben sana The B allagh 'dan K itty W alsh'm ge­çen yıl ne yaptığ ın ı an la tm ad ım mı? H em öyle kör ki b u rn u n u n ucu n u bile göremiyor, yalanım yok. Gözcüye randevusundan b ir gün önce gitm iş, gözlük çerçevelerine bakacağını söylemiş -b an a b u n ları kız kardeşi W innie a n la t tı - , kapı açıkken b ü tü n harfle­re iyice bakm ış, h an i şu doktorun okuttuğu harfle­re. H arfleri bir kâğıda yazmış, eve gidip hepsini ez­berlem iş. E rtesi gün gözcü ona iltifa tlar etm iş göre­bildiği için; oysa dok tora ödediği p a ra n ın rengini bi­le seçemiyormuş. Şimdi de o rta lık ta M azda'sıyla de­li gibi cirit atıyor. O nun geldiğini görürsen kendin i k en a ra at. K ırmızı b ir M azda."

"Biri onu ihbar etm eli," dedi Lily."Bana b un ları W innie an la ttı , b u n u n korkunç

bir şey olduğunu söylüyor. Ama K itty laf anlam az ki. A nneleri yaşlı cad ın ın biriydi, doksan yaşm a ka­dar yaşadı. K itty çok şeye katland ı, annesi ölür öl­mez de araba aldı, başka bir şey ona u n u ttu ra m a z d ı o lanları. O nun için sakın yoluna çıkmayın!"

Page 242: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Saat on b ire çeyrek kala Bayan Devereux, H e­len, Lily ve P au l, saat on birdeki ayin için Blackwa- te r 'a gittiler.

"Ayinden sonra doğruca arabaya döneceksiniz," dedi Bayan Devereux. "Kırtasiyecide oyalanm anızı ya da onun la b u n u n la konuşm anızı istem iyorum ."

H elen on yıldan fazladır, pansiyonda son çalıştı­ğı yazdan bu yana, B lackw ater'da ayine katılm a­m ıştı. Saat on b ir ayinindeki gö rün tü ak lından çık­mıştı: B aşlarında eşarpları, şalları ya da süslü şap­kalarıy la k ad ın la r kilisenin bir tara fında , tak ım el­biseli erkekler - h a t ta delikanlılar bile tak ım elbise giyerlerdi- öbür ta ra fın d a du ru rla rd ı; b ü tü n yüzler­de huşu ve huzursuzluk okunurdu, herkes sessizce çevresini gözlerdi, h e r şey iddiasız ve demode görü­nürdü . Y abancılar dışında oradaki saygı havasını ve uyum u bozan olmazdı, bun lar D ub lin 'den ya da kasaba lardan gelirlerdi, kiliseye girerler, b ü tü n aile bir a rad a o tu ru rla rd ı, üstlerinde yazlık k ılıklar olurdu.

Ayin başladığında, Helen yanı başındaki P au l'ün dua ettiğ in i fark e tti; y an ıtla rı şaşırm adan, yüksek sesle veriyordu. B üyükannesi, annesi ve Paul ko- m ünyona g ittiler, am a H elen a rkasına yaslandı, ko- m ünyona k a tıla n la rın kendilerin i e ttik le ri duaya vererek, başların ı öne eğerek kilisenin içinden geç­m elerin i izledi. P a u l'ü n çok iddiasız giyinm iş oldu­ğunun fark ına vardı, o yöreden bir çiftçinin oğlu sa­nabilirlerd i onu, top lum un orta direğiydi sanki.

Ayin b ite r bitm ez büyükannesi dirseğiyle H e­len 'i d ü rttü . "Haydi yürü, kalabalık boşalm adan acele edelim."

H elen ile büyükannesi kiliseden çıkan ların oluşturduğu kuyruğa katılırla rken , yarım yam alak tan ıd ığ ı in san la r H elen 'e gülüm sediler. Keşke bü­yükannem ve annem gibi başım a b ir şey örtseydim,

Deniz Fenerindeki Işık 241/16

Page 243: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

diye düşündü H elen. N edense göze ba ttığ ın ı hisset­ti, sanki başı açık gelmekle ve kom ünyona katılm a­m akla b ir mesaj verm eye çalışıyordu. K ilisenin ka­p ısına u laşır ulaşm az büyükannesi bileğine yapıştı ve H e len 'in d ikkatin i çeken kimse olm asın diye te ­laşlı telaşlı konuşm aya başladı. Lily önden yürü­m üştü , Paul ise hem en arkalarm daydı.

A rabaya bindik lerinde, "Y anlarından geçip git­tiğim iz için," dedi Bayan Devereux, "herkes köpüre­cek. B ü tün yıl su ra tım a bakm ayan insan la r, şimdi y an ım da Lily ile H elen 'i görünce ellerinden gelse beni y an la rın d a alıkoyarlardı. H elen, P au l'ü de se­n in kocan sanacaklar. Ne de efendi biriyle evlenmiş diyecekler. Senin h akk ında ne söyleyeceklerini bile­m em Lily."

"Eh, şu rah ip senin canını epeyce sıkabilir. Adı h e r neyse," dedi Lily.

"Arabayı çalıştır," dedi Bayan Devereux, Paul'e, "ve hem en sür. Bize yol verm ek zorundalar."

"Kendi a raban olunca yol verm ek nasıl olur öğ­ren irsin büyükanne," dedi Helen.

"Önce iyice çalışm am gerek," dedi büyükannesi.Eve döndüklerinde D eclan 'la L arry 'n in sahile

gitm ek için her şeyi hazırlam ış o ldukların ı gördü­ler. Am a Bayan Devereux gitm ek istem edi, y ıllardır oraya inm ediğini, b ir inerse bir dah a yukarı çıka­m ayacağını ileri sürdü. "Hem," dedi, "orada kimbi- lir k im ler vardır, insan ları dinlem ek canım ı sıkabi­lir."

Declan, şortu, sandaletleri ve tişö rtü içinde in­cecik ve bembeyaz görünüyordu. L ily 'n in elindeki sepette bir term os çay, sandviçler ve bisküviler var­dı. Yola ç ıkarlarken Bayan D evereux 'nun kedilere seslendiğini duydular, onları kand ırıp eve getirm e­ye çabalıyordu, am a kediler ortaya çıkm adılar.

Page 244: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Birkaç gündür kay a lık tan kopan çam ur ve ki­reçtaşı karışım ı iri p a rça la r sahile yuvarlanm ıştı, deniz kıyıya vurup bu kaya p a rça la rın ı yaladıkça ta ş la r çözülecekti. Üç-beş gün sonra da geride taş­la rd an başka b ir şey kalm ayacak tı, sonunda onlar da, ya da bir kısmı, kışın ve ilkbaharda denize sü­rüklenecekler ya da k u m lara göm üleceklerdi.

Lily iri kaya p a rç a la r ın d a n b irin in a rkasına ge­çip eski m oda bir mayo giydi, onu evin bir yerinde bulm uş olmalıydı. Sahilin aşağı ta ra fında birkaç aile daha vardı, am a oldukça uzaktaydılar. H elen yere b ir kilim serdi, D eclan da üzerine uzandı, am a annesi birkaç ad ım da sahili aşıp suya girerken doğ­ru lup oturdu, Lily durup dua ederken ve hiç durak­sam adan yüzmeye başla rken onu seyretti.

"Annen çok yürekli b ir kadın," dedi Larry."Paul'de kendi dengini buldu," dedi Declan.

"Paul herkesin an nesin in içine T an rı korkusunu sa­labilir."

"Beni ra h a t b ıraksanıza. Sözüm m eclisten dışa­rı H elen, şu Declan piçi beni b ü tü n gece uyutm adı." Pau l, D eclan 'a gülümsedi.

"H elen bu rada olmasaydı P au l'ü gıdıklardık," dedi Declan. "Onu g ıdıklarsan bam başka biri olu­yor."

"P au l'ü n gıdık lanm asın ı görmeyi çok isterdim ," dedi Helen. "Ama annem dönene kadar beklesek da­ha iyi olur."

M ayosunu önceden giymiş olan Paul ayağa kalk tı, kum salı geçip denize girdi. Soğuk su baldır­la rın a kadar yükselince durdu , dalga vurdukça kaç­m ak için zıplam aya başladı. Sonunda Larry ile Dec­lan 'm yüreklendirici bağ ırm aları a rasında açıldı. H elen de ona katıldı; epeyce aç ıld ık tan sonra, bir y andan üşüm em ek için sürekli h a rek e t ederken bir y andan da şo rtunu h â lâ ç ıkarm am ış olan D eclan 'm ,

Page 245: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

y an ında Larry ile sahilde dolaşm asını seyretti. Dok­to rla rın göğsüne soktukları tüp yüzünden D eclan 'm yüzemeyeceğini biliyordu.

G üneş çekilip sahile gölgeler inince Larry, Paul ve Declan eve döndüler, H elen 'i annesiyle baş başa b ırak tıla r. Hava h â lâ ılık ve bulutsuzdu, yalnızca uzak ta , ufukta birkaç bu lu t vardı. İki kadın mayola­rın ı çıkarıp günlük giysilerini s ır tla rın a geçirdikten sonra bir süre k ilim in üzerinde hiç konuşm adan y a ttıla r. Biraz sonra, H elen 'in içi geçmek üzereydi ki Lily konuşm aya başladı.

"D eclan'm daha fazla dayanacağını sanmıyo­rum ," dedi. "Ne tuhaf, hepim iz bu şoku hazm ettik , h a t ta a rtık alıştık bile. Yaşam ın bir parçası bu. Ba­zen Declan babanı andırıyor, yüzünün bir ifadesin­den ya da dönüş biçim inden öyle geliyor bana."

"Babam ölmeden önce zayıf mıydı?" diye sordu Helen.

"Göze çarpacak kadar değildi, yo. Declan gibi değildi. Ama yatağın içinde o turup gülmesi, konuş­m ası D eclan 'a benziyordu, aslında gülmesi değil de konuşm ası. Ye elbette o kadar h asta olduğunu da bilm iyordu baban."

"Ama sen biliyordun?"'Yo, aslında ben de bilm iyordum . Herkes bana

söylendiğini sanmış, am a hiç kimse söylemedi; am e­liy a ttan sonra cerrah beni görmek isteyince ofisine gittim , am a onu bulam adım , bir tü rlü bulam adım . Ben de vazgeçtim. Baban hastanede farklıydı. Bura­lılar gibiydi, fazla konuşm azdı, başkala rın ın konuş­m asını beklerdi, am a in san la rla b irlik te olmayı se­verdi, onları dinlerdi ve hiç yalnız kalm azdı. H asta ­neyi ıssız bulurdu, am a onun için yeni bir dünyaydı orası, her şeye dikkat eder, herkesi h a tır la rd ı, ben hastaneye gittiğim de b an a gece olup b iten her şeyi an la tırd ı. Ben kuzenim P at Bolger'in evinde kalı­

Page 246: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

yordum, eve bir sürü insan gelip gidiyordu; benim de babana an la tacak haberlerim oluyordu; babanla b irlik te gazete okur, konuşurduk. K arşıki ya tak tak i adam, bu k adar çok konuşan in san la r görmedim hiç, derdi. H er şeyi p lan lard ık , daha sonra neler ya­pacağımızı.

"M üm kün olursa bir çocuğumuz dah a olsun isti­yorduk," diye devam etti H elen 'in annesi, "h a tta iki çocuk, ikinci b ir aile k u ra r gibi; babanı iyileştirdiği için T anrı'ya teşekkür amacıyla. Bir oğlumuz ve bir kızımız daha olsun diyorduk ya da önce kız sonra oğlan. H er şeyi ince ince planlıyorduk, onun la yıl­lard ır evli olm am a karşın onun h akk ında pek çok şey öğrendim. O rada kendim ize küçük bir dünya kurm uştuk . B abanın yatağı pencerenin yan ında, kö­şedeydi, hem şireler girip çıkıyor, doktorlar girip çı­kıyor, bense on lara h içbir soru sorm uyordum . Belki baban ın h asta olduğunu bildiğim den soru sorm ak­ta n kaçm ıyordum , am a aslında bilm iyordum ; bir gün hem şirelerin baban ın yanındaki işlerini b itir­m elerin i bekleyerek koridorda bir aşağı bir yukarı yürüyordum ki rah ibelerden biri yan ım a geldi ve kendisiyle b irlik te şapele gidip dua etm ek isteyip is­tem ediğim i sordu. Rahibe orada m um lar yaktı, diz­lerim izin üzerine çöktük.

"'M eryem A na'ya dua edeceğiz,' dedi, 'm utlu ve huzur içinde ölsün diye.' N 'apayım , ben de onunla b irlik te dua ettim , benim elimi tu ttu , bense onun beni başka biriyle karıştırd ığ ın ı sanıyordum . Sakin görünüm lü, kendi halinde, yaşlı bir kadındı, hasta ­neye gelir gelmez fark etm iştim onu, o da beni fark etm işti; onun bir h a ta yapm adığını biliyordum , yine de sordum yanılıp yanılm adığım . Beni dan ışm ana götürdü, danışm an kibirli, kaba adam ın biriydi, ba­na ayıracak zam anı da yoktu. Sonra baban ın yanm a dönm ek ve hiçbir şey yokm uş gibi davranm ak zo-

Page 247: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

randa kaldım . O na bir iğne yapm ışlardı, o iğneden sonra iyice güçten düştü, iki gün içinde de öldü; o öl­dük ten sonra, eğer o rahibe olmasaydı ne yapardım bilmem.

"Babanı bırakam ıyordum . Perdeleri kapayıp be­ni onun la yalnız b ırakm aların ı istedim , am a durm a­dan içeri girip gitm em gerektiğini söylüyorlardı. Onu bir daha görmeyeceğimi biliyordum . Rahibe be­ni alıp yine şapele götürdü, orada baban için dua et­tim , am a dua etm ek b ir işe yaram adı, o gün öyle bir karan lığa düştüm ki böyle bir şey olabileceğini hiç bilmezdim."

"Babam ın çok h as ta olduğunu büyükannem e önceden haber verm iş miydin?"

"Eh, hasta olduğunu biliyordu.""Ölmekte olduğunu biliyor muydu?""Ben de bilm iyordum ki. Öğrendiğim anda bü­

yükannene de b ild irird im herhalde ya da ertesi gün. H er şeyi P a t Bolger'e havale etm iştim . Ama baba­nız bir-iki gün içinde öldü. Çok gençti, yeni bir ha­y ata başlam aya hazırdı, eve dönmeyi dört gözle bek­liyordu. O benim hayatım ın ışığıydı, seni ve Dec- lan 'ı da çok seviyordu. Sizleri gözünün önünden ayırm ak istemezdi. Am a artık buz gibi olm uştu, yok olm uştu.

"Onun cansız bedenini koğuştan çıkard ık ların ­da kilisede bir yem in ettim , Declan ile senin için elim den geleni yapacağım a, baban yan ım da olsaydı ikimiz b irlik te nasıl davranacaksak öyle davranm a­ya çalışacağım a kendi kendim e söz verdim . E lim den geleni yapacağım a söz verdim , am a şimdi geriye ba­kınca pek başarılı olduğum u sanm ıyorum ."

Gözlerini denize diken Lily 'nin elleri titriyordu . Son sözlerini öyle yavan, heyecansız ve hüzün lü bir ses touuyla söylemişti ki H elen 'in içinden ona yanıt

Page 248: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

verm ek gelmedi. Sahile vuran dalgaların sesini d in­leyerek o turdular. Sonunda H elen konuştu.

"D üşünüyordum da," dedi, "ara sıra bana baba­mı an ım sa tan bir oğlum var, senin D eclan hakk ında söylediğin gibi, başını yana çevirmesi babam ı andı­rıyor. "

"Hangi oğlun?" diye sordu annesi."C athal, büyük olan, sakin bir çocuk, buralı er­

kekler gibi, konuşm am ak hoşuna gidiyor. Öteki oğ­lum sa onun tam tersi."

"Siz küçükken Declan da senin tam tersindi. C um artesi ya da pazar sabahları baban ikinizi ya ta­ğa alm aya bayılırdı. Bense hiç istem ezdim , am a se­n in sesini duyar duymaz alır yatağa getirirdi, sen gelince D eclan da m u tlaka peşinden gelirdi. Sen ses çıkarm az, başparm ağını em erdin, am a D eclan üzeri­mize çıkar, babasın ın ku lak ların ı çeker ya da ayağı­nı gıdıklardı, sense gürü ltüden nefret ederdin, hepi­miz y a ta k ta n ka lkana kadar D eclan azardı."

"Ben hep tek çocuk olmak istem işim dir, özellik­le de o yaştayken," dedi Helen.

"Bense bir kız kardeşim olsun isterdim ," dedi annesi. "B üyükannen evlat edinmeyi denedi. Buna hazırdı da, sonra tüv it tayyörlü bir kadın gelip -kim olduğunu bilm iyorum , m üfettiş gibi bir şeydi her- h a ld e - evimiz denize çökünce evlat edindiğimiz ço­cuğun nerede yaşayacağını sordu, hem sigortamız var mıydı? E lbette yoktu. A nnem köpürdü. 'B urada çocuk yetiştirem ezsiniz,' dedi kadın annem e. Evlat edinm e isteğimize olumsuz yanıt verildi. Büyükan­nen m üth iş kızdı; işte o kış hiçbirim izle konuşm adı, benim le de büyükbabanla da."

"Kız kardeşin olsaydı her şey bam başka olurdu, değil mi?" diye sordu Helen.

"Olurdu, evet olurdu," dedi annesi düşünceli dü­şünceli pişm anlık duyarcasm a. Bir süre konuşm adı, sonra başını iki yana sallayıp kaşların ı çattı.

Page 249: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Ne oldu?" diye sordu Helen."Cenazeyle ilgili o larak unu tam ad ığ ım bir şey

var," dedi annesi. "Bu konuda konuşm ak güç geli­yor. D ublin 'den eve dönm üştüm , baban çok gençti, herkes ban a bakıyor, beni gözlüyordu, bu da neden­se u ta n ç veriyordu bana. K ulağa saçm a geliyor, de­ğil mi? Öyle geldiğini biliyorum , am a öyle hisset­tim , öyle teşh ir ediliyorm uş gibi, belki de uygun söz­cük bu değil. Baban ö ldükten sonra eve döndüğü­müz günlerde u tanç gibi bir şey hissettim ."

"Ama öyle görünm üyordun," dedi Helen."Nasıl göründüğüm ü bilm iyorum . O günleri, za­

m an ı geri döndürm eye çalışm akla geçirdim. Belki du rdu rm aya çalışm akla da, çünkü her şey sona er­d ik ten ve in san lar g ittik ten sonra yalnız kalacağım ı biliyordum , yalnız uyuyacağım ı, geceleri yalnız ge­çireceğimi; seninle ve D eclan 'la da tek başım a uğra­şacaktım . Ve üstesinden gelem edim , gelemediğimi biliyorsun. B ütün b un ları neden şimdi düşündüğü­m ü bilm iyorum . Sanırım D eclan yüzünden."

Akşam yaklaştıkça sahil serinledi. H elen ile an­nesi kilim i katlad ılar, iri kaya parçasın ın üzerinde yarı kurum uş olan m ayolarıyla hav lu ların ı topladı­lar, M ike R edm ond 'un evinin yan ındak i yarığa ka­dar yürüdüler, orada yardan yukarı tırm an d ıla r.

D ar yolları izleyerek evlerine dönerlerken H e­len bir an durdu.

"D aha önce farkına varm adığım b ir şey var, ak­lım a şimdi geldi," dedi. "Ben hep senin babam ı alıp gö türdüğünü ve bir daha geri getirm ediğini düşün­m üştüm . Bunun m antıksız olduğunu biliyorum, am a öyleydi, öyle hissetm iştim . Babam ı bir yerde kilit a ltın a soktuğunu, nerede olduğunu bildiğini, h e r şeyin senin suçun olduğunu düşünürdüm . Z ihni­m in gerisinde bir yerde buna inan ırd ım ."

Lily durduğu yerde ürperdi.

Page 250: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Ben hiç kimseyi k ilit a ltın a sokm adım Helen," dedi, yorgun bir sesle. "Baban kollarım da öldü. O nun ölüşünü seyrettim . Eve onsuz döndüğüm ü bi­liyorum. Yapabileceğim bir şey yoktu."

"Biliyorum anne, biliyorum ," dedi H elen, an n e­sin in koluna girdi, yürüm eye devam ettiler.

Yolun yukarısından M adge ile Essie K ehoe 'n in geldiğini gördüler.

"Bir şey söyleme," dedi Lily."Az önce," dedi M adge Kehoe yaklaşınca, "Do-

ra 'n ın evindeydik, nerede olduğunuzu m erak ettik.""D ora b irin i öldürecek," diye söze karış tı Essie,

"onu durdurm alısın ız. N eredeyse arabayla çukura düşüyordu."

"Ah, o eskiden çok iyi araba ku llan ırd ı," dedi Lily. "Kısa sürede yeniden öğrenir."

H elen annesin in sözlerinin doğru olm adığını bi­liyordu; K ehoelerin de bunu bild ik lerin i sezdi.

"The Ballaghlı K itty W alsh'i duydunuz mu, hem annesin in ölüsü henüz soğum am ışken?" diye sordu Madge; çabuk çabuk, soluk soluğa konuşm uş­tu.

"Bir yasa olmalı," dedi Essie. Az önce tan ık ol­duk ları şey her ikisini de çok heyecanlandırm ıştı.

"Yasa var," dedi M adge, "am a sorun polislerde, onu durdurm uyorlar."

"Polisleri göremeyecek kadar kör. Görse de dur­m azdı," dedi Essie. "Şimdi de D ora a raba kullan ı­yor."

"Ah, annem in yola ç ıkm asına daha zam an var," dedi Lily. H elen an nesin in sesinin kayıtsız çıktığına d ikkat e tti, nazik bile sayılabilirdi.

Page 251: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Kehoe kardeşlerin gözleri Lily'den H elen 'e gitti. "Kocanız hâlâ D onegal'de mi?" diye sordu Essie.

H elen başıyla evetledi."Declan ne kadar zayıf görünüyor," dedi Madge.

"Biraz kilo alm azsa evlenecek kız bulam ayacak.""Ah, D eclan 'm k a ra r verm esini bekleyen kızlar

vardır," dedi Essie ve acı acı gülümsedi.Lily de H elen de bir şey söylemediler; iki kız

kardeş gereksiz gevezelik etm iş olduklarını fark et­miş gibiydiler. Bir-iki saniye hiçbir şey demediler, sonunda H elen ile L ily 'n in yollarına devam etm ek istediklerini anladılar. Sessizliği bozan Madge oldu:

"Bundan sonra kim direksiyona geçecek acaba? Yaşlı A rt M urphy ya da K ate Pender mi?"

"Geçici sürücü belgelerini alm aları pek kolay olmaz," dedi Lily gülerek.

"Yargıç da tuhaf, tehlikeli bir sürücü," dedi Madge.

"Hepimiz çok dikkatli olmalıyız," dedi H elen ve adım atacak gibi yaptı.

"D ora'ya araba kullanm ayı öğreten adam kim?" diye sordu Essie.

"D eclan 'm bir arkadaşı," dedi Helen."Demek öyle?" dedi Essie. "Senin okulunda öğ­

re tm en mi?"H elen yan ıt verm edi. 1"Tanrım , ne de kalabalıksınız!" diye devam etti

Essie.Kehoe kardeşler, acaba alm am ız gereken başka

bilgiler var mı diye H elen 'le annesin in yüzlerini gözlüyorlardı.

"Gitsek iyi olacak," dedi Lily."Dönm eden önce bizi arayın," dedi Madge."Çaya bekleriz," dedi Essie.K ehoelerin duymayacağı kadar uzak laştık ların ­

da, "B unlar deli, her zam an deliydiler," dedi Lily.

Page 252: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Böyle in san larla b irlik te okula gitm ediğin için diz çöküp T anrı'ya dua etm elisin Helen. Bu Essie'yi bir gün öyle bir çim dikledim ki babası eve gelip beni şi­kâyet etti. T anrım , b u rada çocukluğum u geçirirken çekip gideceğim gün gelsin diye dört gözle bekler­dim! Şu ikisini görmek bile canım ı sıkm aya yeti­yor."

H elen 'le Lily eve vard ık larında direksiyon dersi yeni bitm işti. Bayan Devereux ile Larry araban ın yan ında duruyorlardı; Declan ile Paul ise kapın ın önünde iskemlede oturuyorlardı. H elen, D eclan 'm yüzünün neredeyse yemyeşil olduğunu fark etti, da­ha önce onu hiç bu kadar b itk in ve gergin görme­m işti. Ama yine de gülüm süyordu, gülüyordu. H e­len ona bakarken çökmemek için çaba harcadığını fark etti.

"Haydi gösterin şunlara," dedi Larry, Bayan Devereux'ye.

"Kehoelere rastladık," dedi Lily."Sana hayran kalm ışlar," dedi H elen büyükan­

nesine."Haydi," diye 3'ineledi Larry.Bayan Devereux, L arry 'n in a rabasına bindi, ka­

pıyı kapa ttı, d ikkatin i iyice topladı. K ontağı açtı ve m otoru bir dakika çalıştırdı. Vitese tak ark en , el fre­n in i ind irirken ve sonra arabayı yavaşça ve sarsıl­m adan bahçe kapısına doğru götürürken , kendisini seyreden kimse yokmuş gibi davrandı. Yola çıkm a­ya haz ırlan ırken araba sarsılm aya başladı, m otor durdu. Yeniden çalıştırdı; m otor uğuldadı, uğuldadı, sonunda egzoz borusundan koyu, k a ra bir dum an çıktı. Araba köşeyi dönüp yoldan yukarı gitmeye başladı. Herkes arabayı görebilmek için bahçe kapı­sına yöneldi. Bayan Devereux arabayı sarsarak dur­

Page 253: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

durdu , el frenini çekti ve L arry 'n in y an ın a gelmesi­ni bekledi. Yan koltuğa geçti, arabayı geri çevirip eve götürm e işini Larry'ye b ırak tı. A raba evin önünde du runca Bayan Devereux inip ü s tü n ü başını silkeledi. Larry, Paul, D eclan ve H elen onu alkışla­dılar, Lily ise hiç k ıp ırdam adan , taş kesilmiş gibi duruyordu.

"Şimdi keyfî yerinde," diye fısıldadı H elen 'e, "am a kışın gelmesini bekle, B lackw ater'daki telefon kulübesinden bana bar bar b ağ ıracak tır ya da Moll T rot gibi sokakları arşm layacaktır."

A kşam a doğru D eclan iyice keyifsizleşti. M ut­fakta çay içerlerken herkesten uzak ta , A ga'nm ya­n ındak i k o ltuk ta oturdu. H afta boyunca olduğun­dan daha kötü bir durum daydı ve H elen herkesin b u n u n farkında olduğunu an lam ıştı. D eclan konuş­muyor, gözlerini karşıya dikip bakıyordu; ötekiler de susuyorlardı, sonunda Larry konuştu am a Bayan D evereux 'nun araba kullanışı ve ked ilerin o rtadan kayboluşu hakk ında şakalar yaparak sessizliği boz­m ak tan başka bir am acı olmadığı belli oldu. G ülen olmadı, Larry'ye yan ıt veren de; Larry de vazgeçti ve su ra tın ı asıp oturdu, onun bu hali H elen 'i daha da raha tsız etti.

Ç ayların ı iç tik ten sonra Bayan Devereux ikinci fincan çayları sorun yaptı kendine. O a rad a m utfak­tak i herkes sırayla tuvalete gidip gelm işti. Oradaki gergin atmosferi yum uşatm aya çalışan Paul, Dec- lan 'a ya tağ ına gitm ek isteyip istem ediğini sordu.

"Hayır, yatm ak istem iyorum , Pau l, yatm ak is­tem iyorum . Beni ra h a t bırak. B urada olm am sorun m u yara tıyo r sana?"

Page 254: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

H elen P a u l'ü n yüzünün kızardığını gördü; onu ilk kez böylesine çaresiz görüyordu. Pau l h içbir şey söylemedi. Bayan Devereux lavabonun içinde fin­can larla tab ak ların ı tak ırdatıyordu .

"Bırak şunları. Ben sonra yıkarım ," dedi Helen.B üyükannesi pencereye gidip dışarı baktı. 'Ye­

meği biraz geç yeriz," dedi. "Şimdi gücüm kalm adı.""Yemeği ben hazırlarım ," dedi Helen.Declan hâ lâ konuşm uyordu, hiçbiriyle ilgilen­

m iyordu da. Yüzü sararm ıştı; b u rn u n u n üzerindeki çürük yanağ ına doğru yayılmış, çirkinleşm iş, rengi koyulaşm ıştı. H elen D eclan 'm saçların ın ne kadar seyreldiğini ilk kez fark etti. D eclan bacak bacak ü stü n e a ttı, sonra ayak bileğini bacağına bir kez da­ha doladı, sıskalığı iyice ortaya çıkm ıştı. M utfakta­ki loş ışıkta, D eclan H elen 'in gözüne nedense güzel göründü, yüzünün ve beden in in zayıflığına karşın , bir tablodaki figür gibiydi, gözlerinin a ltı çökm üştü, tıra ş bıçağının değmediği yerlerde koyu renkli tüy­ler vardı. H elen 'in gözleri onun uzun, kem ikli par­m ak la rın a gitti.

Declan H elen 'in kendisine baktığ ın ı görm üştü, H elen başını çevirdi. O arada, m u tfak ta büyükanne­sinden başka kimse kalm am ıştı. Bayan Devereux sürekli olarak pencereye gidip duruyordu, ansızın b irin in gelmesini bekler gibiydi, sonra yeniden pa­ta te s soymaya başladığı evyenin başına dönüyordu. H elen büyükannesine yard ım a giderken D eclan 'm yüzünün daha önce avluda olduğu gibi o hasta lık lı, yeşilimsi rengi aldığını fark etti.

H elen 'le büyükannesi sebzeleri h az ırla rken Lily m utfağa girip çıkıyordu; D eclan ise sessizce o tur­muş, gözlerini karşıya dikm işti. D ec lan 'a her ne olu­yorsa bu, m utfağın havasına da yansıyordu; bu yüz­den iki kadın, ç ıkard ık ları her sesin -sebzelerin ayıklanm ası, ten cere le rin tak ırdam ası, m usluk ların

Page 255: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

açılıp kapatılm ası-, acı çekerken d ikkatin i olabildi­ğince top lam aya çalışan D eclan 'ı raha ts ız ettiğ in i, sin irlendirdiğini, çabasını engellediğini fark ettiler.

H elen m utfak ta daha fazla duram adı. Ç ıkarken kapıyı a rk asın d an kapam ak geldi içinden, içerde D eclan 'la büyükannesinden başka kimse yoktu, am a b u n u n düdüklü ten ceren in kapağını kapam ak­la bir olduğunu hissetti. Kapıyı aralık b ırak tı.

Larry ile Pau l yem ek odasm daydılar."Larry bu gece geri dönüyor," dedi Paul, "işinin

başına dönm esi gerek. Ben daha kalacağım . Sanı­rım D eclan 'm d a y a r ın gitmesi gerek."

"Akşam yem eğinden sonra giderim ," dedi Larry.

Et fırında cızırdarken, sebzeler h aşlan ırk en ve kokular mutfağı do ldururken Declan çevresiyle ilgi­lenm eden, hiç k ıp ırdam adan oturdu, gözlerini karşı­sındaki sabit bir nok taya dikm işti, acıdan ya da öf­keden patlayacak gibi duruyordu. Larry ile Paul dı­şarıda beklerlerken, H elen 'le annesi, D eclan için de tabak koymaya özen göstererek m utfak ta sofrayı kurdu lar, oysa onun kendilerine katılm ayacağını bi­liyorlardı; o sırada Larry ile Paul d ışarıda kaldılar. K ad ın lar çıkardıkları he r sesin D eclan 'm sin irlerin i gerdiğini b ild ik lerinden usul usul sessizce ha reke t e ttiler. Bayan Devereux bir kaba süt doldurdu, dışa­rı çıkıp kediler gelir diye kabı su n d u rm an ın y an ın a b ırak tı.

Sonunda sofraya o tu rdu lar. D ec lan 'a da yer ayırdılar, am a o on lara katılm adı, on lar da gel de­m ediler. Yiyecekleri elden ele geçirirlerken Dec­lan 'm som urtkan varlığı kendini sürekli h isse ttiri­yordu.

"Bir şeyler yem ek istemez m iydin Declan?" diye sordu Lily.

Page 256: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Hayır, beni ra h a t b ırak ın ," dedi Declan, başını ka ld ırm adan .

"R ahat b ırak ın onu," dedi büyükannesi. "O be­nim tavşanım ."

H elen, Paul ile L arry 'n in ne k adar huzursuzlaş- tığ ın ın farkındaydı. D eclan 'm keyfinin kaçm ası, on­ları çaresiz b ırakm ıştı; ailesi orada olmasaydı arka­daşları onun için bir şeyler yapabilirlerdi, H elen bu­nu hissetti, am a m utfak tak i işaretler, b ağ lan tıla r a rtık çok karışık ve karm aşık tı, hiç k im senin aklı­na söyleyecek bir şey gelmiyordu, herkesin ü stüne tuhaf, çaresizlik dolu b ir hüzün çökm üştü.

Larry gitmeye hazırland ığ ında D eclan yerinden k ıp ırdam adı. Larry çan tasın ı holde b ırak tı, m utfağa gelip D eclan 'm saçlarını karıştırd ı. D eclan bir an L arry 'n in elini tu t tu ve sıktı, am a başını çevirip ona bakm adı, bir şey de söylemedi.

Larry, yemek odasında Bayan Devereux ile evin tad ila tı için yapılan p lan la rı görüştü. "B ütün ölçüle­ri aldım , sizin ne istediğinizi biliyorum , p lan ları çi­zeceğim, b u radan iyi bir u s ta buluruz, gerçekten gü­venebileceğimiz birin i, ben konuşurum . B ütün bu p lan la r bedava olacak. Z enginden al, yoksula ver, ben bunu derim . A lınm ak yok."

H elen, k a ra n lık ta d u ran an nesin in bu sözleri kuşkuyla dinlediğini gördü.

"Ah, sana çok m in n e tta rım ," dedi Bayan Deve- reux. "Sen olm asaydın ne yapardım bilm iyorum ."

"Kış gelm eden bu işi bitirm elisiniz," dedi Larry."Ah, tabii, tabii," diye yan ıtlad ı onu Bayan De-

vereux."Önüm üzdeki hafta onaylam anız için size çizim-

leri postalarım , ustayı bu lunca da buraya gelirim.""Ah, çok naziksin.""Ama istediğinizin bu olduğundan em in olma­

nız gerekir," diye devam etti Larry.

Page 257: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Haydi Lar," dedi P au l. "Gece yarısı oldu, sen h â lâ konuşuyorsun."

L arry a rabasına bindiğinde iki kedi sundurm a­n ın ça tıs ında bir görünüp kayboldular, tiz bir sesle m iyavlayıp yola çıkan konuğu gözetlediler. Bayan D evereux içeri koşup on lar için b ir kaba yeniden süt doldurdu. Y anm a H elen ve P au l'ü de a la rak evin önünde bir aşağı bir yukarı dolaştı, sonra tek başına yola çıkıp yürüdü, kedilere seslendi, am a on ların ye­n iden bir yerlere sak land ık la rın ı an lay ınca eve dön­dü.

D eclan 'm m ide k ram p la rı başladığında hava ne­redeyse kararm ış, T u sk a r 'm ışığı da evin önyüzünü yalam aya başlam ıştı. H elen önce hafif hafif kasıl­m a la r olduğunu fark etti, D eclan ağzını açıp soluk alıyor, soluğunu tu tuyo rdu ; d ak ika lar ilerledikçe H elen, D eclan 'm h e r kasılm ada paniğe kapıldığını gördü.

H erkes D eclan 'la konuşm ayı denedi. Lily önün­de diz çöktü, ellerini tu t tu , am a D eclan ona bakm a­dı, konuşm adı da. P au l m utfak m asasın ın başında sessizce oturuyor, D eclan 'ı gözlüyordu. Bayan Deve- reux bulaşık yıkadı, yerleri sildi, sonra kedileri a ra­m ak üzere yeniden dışarı çıktı. H elen penceren in y an ın d a ayak ta duruyordu.

"Işığı k ap a tab ilir m isiniz?" diye sordu Declan.Gökyüzü h â lâ hafifçe aydın lık tı, bu yüzden bir

süre sonra, yarı k a ran lığ a gözleri alışınca m utfakta- kileri seçmeye başladılar. D eclan a rtık düzenli a ra ­lık larla inlem eye başlam ıştı. Evyenin a ltındak i le­ğenin y an m a getirilm esin i istedi, çok geçmeden, h e r kasılm ayla b irlik te öğürmeye ve leğene kusm aya başladı, ilk kusuşunda başın ı a rkaya devirip bağır­dı. H elen y an m a yak laştığ ında uzak laşm asın ı işaret

Page 258: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

e tti ona. Sürekli derin derin soluk alıyor, b ir sonra­ki k asılm an ın gelm esini bekliyor, m idesin i tu tuyor, kasılm a başlayınca inliyor, geçince de başın ı geriye atıyordu.

H elen P au l'e işa re t ederek onu dışarı çağırdı; Lily ile Bayan D evereux önden yem ek odasına git­m işlerdi. M utfak kap ısın ı aralık b ırak tıla r , y an ın ­dan ayrıld ık ların ı D ec lan 'm fark etm iş olduğunu bi­liyorlardı.

"Siz b u rada beklerseniz," dedi Paul, "ben onun la konuşurum . Louise'e herhalde telefon edemeyiz, geç oldu, bu rad ak i doktoru arayabiliriz, am a o da ne yapılacağını bilmez. Ben ne olduğunu biliyorum ga­liba; h e r zam anki, çıkm ak için fırsat ko llayan en­feksiyonlardan biri, tedavisi var. Çok u zu n sürerse, geçmeyecek gibi olursa, o zam an D ec lan 'm D ublin 'e dönm esi gerekir, a rabay la ya da am bulansla."

H elen P a u l 'ü n kend i otoritesinden, kend i sesi­n in tın ıs ın d a n zevk aldığını h issetti. Annesiyle bü­yükannesi onu saygıyla dinliyorlardı, ne yapılacağı­n ı bildiği için ona m in n e tta rd ıla r . P au l sessizce m utfağa dönüp kapıyı kapadı. K ad ın la r yem ek oda­sında beklediler.

"Sizi b ilm em am a ben dua edeceğim," dedi Ba­yan Devereux.

"Acaba ilk kez mi böyle acı çekiyor?" diye sordu Lily.

"Bence ilk değil," dedi Helen."Acısının hafiflemesi için dua edin," dedi Bayan

Devereux. Yere diz çöküp başını eğdi, am a H elen 'le annesi yerlerinden k ıp ırdam adılar.

M utfak ta b ir şeyler olm asını bekliyorlardı, ara sıra öğürtü sesleri, gevezelikler geliyordu ku lak la rı­na, acıyla bağ ırm alar da. H elen P a u l 'ü n D eclan 'a ne söylediğini ta h m in edem iyordu. K ardeşin i tan ıd ı­ğı bunca yıl boyunca onun hiç so m u rttu ğ u n u ya da

Deniz Fenerindeki Işık 257/17

Page 259: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

kabalık, huysuzluk yaptığını görm em işti. O rada oturup beklerken, daha önce Paul konuşurken onun kendini beğenmiş ve bencil olduğunu düşündüğü için pişm anlık duydu. Paul olmasaydı çaresiz kala­cakların ı, D eclan 'la başa çıkam ayacakların ı, ne ya­pacakların ı bilem eyeceklerini anladı.

Yarım saat sonra Paul m utfak tan çıktı, Declan da ona yaslanm ıştı. "Tuvalete gitm ek istiyor," dedi Paul, "sonra da yatağına."

Paul D eclan 'm m erdiveni çıkm asına yardım et­ti. Lily ile H elen D eclan 'ın odasına giderek yatağını düzelttiler, yastık ların ı yerleştirdiler, ışığı söndü­rüp yemek odasındaki lambayı açık b ırak tılar. Ye­mek odasında oturup D eclan 'ın banyoda işinin b it­m esini beklediler. Pau l tem iz pijama istem ek için seslendiğinde yeniden D eclan 'ın odasına gidip çan­tas ında pijama arad ılar. H elen pijamayı üst k a ta gö­tü rü p banyo kapısın ın aralığ ından P au l'e uza ttı. D uşun sesini duyabiliyordu.

"İşimiz bitm ek üzere," diye fısıldayan Paul ka­pıyı yine kapadı.

Declan m erdivenden inerken yine arkadaşına yaslanm ıştı, adım a tm ak acı veriyorm uş gibi her ba­sam akta durup soluk alm ak için ağzını açıyordu.

"Şimdi iyisin D eclan, şimdi iyisin," dedi büyü­kannesi, Paul D eclan 'ı yatak odasına götürürken.

"Çok ateşi var," dedi Paul. "Bir çarşaf yeter. Su içmesi gerek, buzunuz varsa, suyun içine buz da a tın , leğenle havlu da getirin."

D eclan yatağ ına ya ta rken T uskar'm ışığı oda­n ın duvarını yalayıp geçti.

"Perdeleri çekmemizi ister m isin Declan?" diye sordu Helen.

"Hayır," diye fısıldadı Declan, "am a gitmeyin, burada kalın, olur mu?"

Page 260: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Elbette," dedi Helen. "Gidip su getireceğim, iyi misin?"

"Hayır," dedi Declan, H elen 'in gözlerine baka­rak. "Keşke bitse bu iş."

"iyileşeceksin," diyen H elen söylediğine ân ında pişm an oldu. D eclan 'm elini tu ttu , bu kadar budala­ca bir şeyi nasıl söylediğine hâlâ şaşırıyordu. Dec­lan gözlerini ona dikm işti, H elen gülümsemeye ça­lıştı, am a ne yapacağını bilemiyordu. Annesi gelene kadar D eclan 'm yan ında kalıp elini tu ttu .

&

Gece yarısından sonra D eclan 'm m ide kram pla­rı yeniden başladı. Çok terliyordu; H elen 'le annesi onun yatağ ın ın y an ında o tu rm uşlard ı, annesi elin­deki havluyla a ln ındak i te ri siliyordu. Declan bir süredir sakindi, gözleri açıktı, köşedeki siperlikli lam banın ışığı odayı aydınlatıyordu. Ansızın göğsü inip kalkm aya başladı, doğrulup oturdu , midesini tu ttu , kram pı engellemek istercesine bastırd ı, ar­d ından kesik kesik inlem eye başladı, sonunda sa­kinleşti.

H elen, m utfak ta o tu ran P au l'ü çağırdı, sonra yatağ ın başucundaki yerini ona devretti. Declan gözlerini kapam ıştı. Pau l H elen 'e bir paket buz ya da bir paket donm uş bezelye getirm esini söyledi, D eclan 'm ateşini düşürm ek istiyordu. H elen büyü­kannesin i m utfak ta buldu, tek başına m asan ın ba­şında oturm uş, ellerin in üzerindeki dam arları ince­liyordu.

"Sanırım uzun bir gece olacak," dedi büyükan­ne.

"Çok hasta," dedi H elen."O nun için dua ediyorum. Sence bunu ona söy­

leyebilir miyiz?"

Page 261: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Ben söylerim," dedi Helen.H elen, Lily ve P au l, D eclan 'm odasında o turup

sancın ın gelmesini onun la b irlik te beklediler, Dec­lan m idesini tu tu p acı acı inledikçe de onu avutm a­ya çabaladılar. Ama bir-iki saat sonra k ram p lar ha­fifledi, Declan da gözlerini kapa tıp yatağ ına uzandı. H em bolca terliyor hem de ü rperiyordu , üşüyor mu ateşi mi var, anlaşılm ıyordu.

D eclan sakinleştiğinde, H elen büyükannesini ya tağ ına gitmeye razı e tti. Bir süre sonra kendisi de yatm aya karar verdi. Paul ile Lily, D eclan uyuyana k adar bekleyeceklerini söylediler. Paul m utfak ta H elen 'in kulağına, k ram p ların geçtiğini sanm adığı­nı, yalnızca a ra verdiğini söyledi. Geceleyin ya da ertesi gün yeniden başlayacak larına em indi. D ub­lin 'e dönmesi gerektiğini daha önce D eclan 'a an la t­mış, am a D eclan dönm ek istem ediğini söylemişti.

H elen tam uykuya dalm ıştı ki D eclan 'm bağır­dığını duydu. Kalkıp giyindi. Saat neredeyse saba­h ın üçüydü. Annesiyle Paul, k a ran lık odada yatağın y an ında oturuyorlardı. Bu kez ağrı, daha önce oldu­ğu gibi dalga dalga gelmiyor gibiydi. Declan şimdi elini m idesinin üzerinden çekem iyordu. Gözlerini açınca duyduğu korku belli oldu. K onuşm aya çaba­ladı, bir şeyler m ırıldand ı, am a ne dediği an laşılm a­dı. Su isteyip istem ediğini sordular, am a o istem em dercesine başını iki yana salladı. H elen, ellerinden bir şey gelmeyeceğini anladı, yalnızca onun yan ında kalabilirlerdi; m idesinde h e r ne oluyorsa, kötüye gi­diyordu. Sonraki yarım saat boyunca D eclan 'ı tuva­lete taşıd ılar. Paul de onun la b irlik te içeri giriyor, o a rada H elen 'le Lily çarşafları değiştiriyorlar, odayı

Page 262: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

havalandırıyorlar, sabahlığıyla çıkagelen Bayan Devereux'ye gidip yatm ası için ısrar ediyorlardı.

D eclan y a tak ta , üzerinde bir tek çarşafla ya tı­yordu. Su içer içmez leğene kusuyor, m idesin in bu­lan tıs ından sıska bedeni sarsılıyordu. Yan dönmeye çalıştı, am a becerem edi, yine sırtü stü ya ttı. A ra sıra ağrı yoğunlaşıyor, D eclan kendi kend ine ağlıyor, onu avutm ak m üm kün olmuyordu.

Paul, H elen 'e m utfağa gelmesini işaret e tti yi­ne. "U yum ayacak," dedi, "ve buradayken iyileşme­yecek de. Sabah sekiz ya da sekiz b u çu k tan önce hastaneye g itm en in de an lam ı yok. D em ek ki sabah a ltı-a ltı buçuk gibi yola çıkmalıyız. Ben kendi ara­bam ı alacağım, sen de onunkin i alırsın. A nnen in ne yapm ak istediğini bilem em , am a isterse D eclan 'ı alıp kendi arabasıyla gidebilir ya da ikim izden bi­riyle gelebilir. Ben önden gidip hastaney i haberdar edebilirim filan ya da istersen D eclan 'ı da ben alabi­lirim. "

"Gitm eyi kabul e tti mi?""Gitm esi gerektiğini biliyor.""D aha önce de böyle kötü olmuş m uydu?""Evet."H elen yatak odasına döndüğünde D eclan 'm m i­

desine yine k ram p girm işti, bu kez daha da kötüy­dü. Bir sonraki kasılm ayı beklerken ağzının içinde bir şeyler geveliyor, H elen 'in çözemediği sözcükler m ırıldanıyordu. Am a Lily onun yüzünü ve a ln ın ı si­lip elini tu ta rk e n , onun la alçak sesle konuşurken , D eclan kesik kesik konuşm aya başladı; b ir sonraki kasılm a başladığında, H elen onun ne söylediğini ilk kez anladı.

"Anneciğim, anneciğim , yardım et ban a anneci­ğim, " diyordu Declan.

H elen odadan çıkm ak istedi; ayak bağı olduğu­nu hissetm işti. "Anneciğim, anneciğim , yardım et,"

Page 263: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

diye bağırırken D eclan 'm sesinin tonu yalvarır gi­biydi, çocuksu, çaresizdi. Lily onun kulağ ına H e­len 'in duyam adığı sözcükler fısıldadı.

H elen ayak p a rm ak la rın ın u cu n a basarak oda­dan çıktı, m utfak ta P au l'e ya tak odasında neler ol­duğunu a n la tırk en gözlerine yaşlar doldu.

"Declan uzun zam andır söylemek istiyordu bu­nu," dedi Paul, "ya da bu n a benzer bir şeyi. Şimdi içi ra h a t edecek."

Şafak, doğudan, denizin üzerinden ağır ağır, du­ra du ra söktü. P encereden bakan H elen, ka ra bu lu t­ların arasında kopuk kopuk soluk ışıklar gördü. Sa­at dört buçuktu; şafağın bu kadar erken söktüğünü bilm iyordu. M utfağın penceresinden bakıp ışığın ço­ğalm asını bekledi, am a tan ık olduğu şey bir ışıltı­dan, günün başladığını be lirten bir işa re tten başka bir şey değildi; bir süre gökyüzünde başka bir deği­şiklik olmadı. H elen şimdi kendin i yalnız, herkes­ten soyutlanm ış hissediyordu ve öylesine b itk indi ki, H ugh, C athal ve M anus için ne hissettiğ in i to- parlayam ıyordu, hayal bile edemiyordu. O anda, o penceren in yanında, yüreğinde dünyaya karşı k a tı­lık tan başka bir şey hissetm iyordu.

Hava biraz ayd ın lan ınca sırtına bir kazak geçir­di, deniz kıyısına doğru indi. H ava soğuktu, doğu­dan keskin, incecik bir rüzgâr esiyordu. U çurum un kıyısında durup denize baktı; u zak ta dalgalar kaba­rıyor, yavaş yavaş biçim alıp yaklaşıyor, ölgün kıv­rım la r halinde sahile vurup geri çekiliyorlardı.

D enizin rengi koyu m etalik bir maviydi; ufukta kara yağm ur b u lu tla rı vardı, am a güneş kendini göstermeye başlam ıştı, ortalık aydınlanm ış sayılır­dı. G örünürde kimse yoktu; çevre evlerdeki insan la­

Page 264: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

rın uyan ıp ka lkm alarına , güne b aşlam ala rın a daha zam an vardı. Helen onları u y k u ların ın sıcaklığına göm ülm üş olarak ya da y a ta k ta yavaşça dönerken, şafağın aydınlığında bir anlığ ına uyanıp sonra yeni­den uykuya dalarken hayal etti.

D aha bir süre bu gö rünüm ün içine kimse girme­yecekti; deniz usulca kükreyecek, geri çekilişine bir tan ık ya da seyirci olm ayacaktı. H e len 'in bakm ası­na da ihtiyacı yoktu denizin, ve şu saatlerde, diye düşündü H elen, ya da gecenin uzun saatlerinde , de­niz tam olduğu gibiydi, devasa ve dokunulm az. San­ki b ü tü n hafta olup b iten le r kendisini bu sonuca gö­tü rm ü ş gibi, H elen birden in san la ra hiç ihtiyaç ol­m adığ ın ın farkına vardı, insan olup olm am ası hiç önem li değildi. D ünya dönmeye devam edecekti. D eclan 'ı m ahvetm ekte olan, şafak vakti um arsızca bağ ırm asına yol açan virüs ya da büyükannesin in evinde H elen 'in zihnine üşüşen an ıla r ve yansım a­lar ya da ailesine karşı duyduğu, am a toparlayam a- dığı sevgi, b ü tü n bun lar hiçti ve şimdi, H elen kaya­lığın u cu n d a du ru rken de hiç gibi görünüyorlardı gözüne.

H ayaller ve yank ıla r ve acılar ve küçük özlem­ler ve önyargılar. D enizin baş eğmez sertliği karşı­sında b u n ların hiçbir anlam ı yoktu. Rüzgârın ve yağm urun aşındırdığı, denizin sürükleyip götürdü­ğü k ireç taşından , çam urlu to p ra k tan ve kayanın kuru kilinden çok daha az değerliydi bun lar. Yalnız­ca u n u tu lm a la rı değildi söz konusu olan; bun lar varla yok arasıydılar, önemsizdiler; bu serin şafak üzerinde, sabahın ilk ışık larında parlayan su ların durgun güzelliğiyle H elen 'i şaşırttığı bu ıssız, din­gin deniz m anzarası üzerinde hiçbir etk ileri olmaya­caktı, in san la r hiç olmasaydı çok daha iyi olurdu, diye düşündü H elen, dünyan ın bu dönüşünün , parıl­dayan denizin ve sabah m eltem in in hiçbir tanığı ol­

Page 265: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

m asaydı, hiç kimse hissetm ese, ha tırlam asa , ölmese ya da sevmeye çalışmasaydı. G üneş, kara yağm ur b u lu tla r ın ın a rasından sıyrılana kadar H elen uçu­ru m u n kıyısında kaldı.

M utfakta, büyükannesi A ga'nın başındaydı; sa­bahlığ ını h â lâ ç ıkartm am ıştı. "Çay var," dedi, "am a belki sen taze dem lem ek istersin."

H elen m asaya oturdu. Ev soğuktu, b u h ar koku­su onu yıllar öncesine götürdü. Elleriyle yüzünü ka­padı. Pau l m utfağa gelince H elen 'e uyum ası gerek­tiğ in i söyledi, bir saat kadar sonra D ublin 'e yola çı­kacaklard ı, araba ku llanacaksa biraz uyum alıydı.

"Declan uyuyor mu?" diye sordu Helen."Hayır, am a sakinleşti, ağrısı da yok, ancak bu­

n u n ne kadar süreceğini bilm em ."H elen odasına giderken D eclan 'm odasının ka­

p ısın ın kapalı olduğunu gördü, içeriden hiç ses gel­m iyordu. Kapıyı aralık bırakıp yatağ ına uzandı, yorganı üzerine çekti. Y atak ta büzüldü, yüzünü yas­tığa gömdü. U yuklam aya başlam ıştı, b ir a ra sıçra­yarak uyandı, sonra yine içi geçti. Kül rengi ışıkta y a ta rk en bir daha asla ha reke t etm ek istem ediğini hissetti; düşüncelerini D eclan 'm ağ rılarında ve onu D ublin 'e götürm e gereği üzerinde top lam aya çalıştı; sonunda uyuyakalınca düşünde a raba kullandığını gördü, gözlerini açm azsa bir yere çarpacağını bildiği için uyan ık kalm aya çalışıyordu. D ireksiyona yapış­m ıştı, am a karşıdan gelen bir şey görm üyordu, he­m en uyanm azsa arabayı parçalayacağını, kendisi­n in de yara lanacağ ın ı anladı. Ç arpışm aya hazırlan ­dı, am a tepesine dikilenin Paul olduğunu fark etti; Paul ona D eclan 'm k ram p ların ın yeniden başladığı­nı, beklem enin bir an lam ı olmadığını, kendisin in önden gideceğini, H elen 'le annesin in D eclan 'ı alıp

Page 266: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

onun arabasıyla a rk ad an gelm elerini, arabayı nö­betleşe ku llanm aların ı söylüyordu.

H elen te r içinde olduğunu hissetti, duş alm aya, ü s tü n ü değiştirm eye ihtiyacı vardı, am a giyecek te ­miz bir şeyi kalm adığını biliyordu, tem iz çam aşırı bile kalm am ıştı. Yarı uyur yarı uyanık du ru m d a eş­ya ların ı topladı, acaba m utfağa gidip büyükannem i de D ublin 'e götürm eyi tek lif etsem mi, diye düşün­dü -büyükannesi P a u l'ü n arabasıyla gelebilir, H e­len 'in evinde ka lab ilird i- am a ona bunu tek lif etm e­yeceğinin farkındaydı H elen; büyükannesi b u rad a kalacak, kedileri için tasa lanacak , her zam anki gibi sert ve tok sözlü görünecek, oysa konuk lar onun yal­nızlığını yoğunlaştırıp derin leştirm iş olacaktı.

Declan hâlâ yatak tayd ı. H elen onun odasına girdiğinde Paul de oradaydı; H elen D eclan 'm acı içinde, cılız bir sesle fısıldadığını duydu.

"Az sonra ayağa kalkm aya çalışacak," dedi Paul."Yola çıkabilecek du rum da m ısın D eclan?" diye

sordu Helen.D eclan başıyla evetledi. "Az sonra kalkarım ,"

dedi.

H elen m utfağa gittiğinde büyükannesin in mavi benekli, açık renkli bir elbise giymiş olduğunu gör­dü, üzerine de lacivert bir angora h ırk a alm ıştı. D u­d ak la rın a açık renk dudak boyası sürm üş, hafif bir makyaj yapm ıştı. Sanki on larla b irlik te D ublin 'e ge­liyordu da güzel görünm ek istem işti; am a H elen as­lında onun geride b ırakılıyorm uş gibi görünm ek is­tem ediğini biliyordu.

D eclan 'm arabaya binm esine yardım ederler­ken, Lily arka ko ltuk ta , onun y an ında o tu rm ak ta ısrar etti. Paul ile H elen, Bayan D evereux 'nun ver­diği iki yastık la D eclan 'ı ra h a t ettirm eye çalıştılar, am a D eclan ra h a t o tu ram adı, gözlerini kapatıp kol­

Page 267: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

tuğa yığıldı. L ily 'nin ön koltuğa geçmesini önerdi- lerse de o yerinden kıpırdam adı, D eclan 'a yakın ol­m ak istediğini söyledi.

Bayan Devereux dışarı çıkıp a raba la rın yan ın­da durdu.

"Dikkatli sürün, uykunuz gelirse de durun," de­di.

"Telefonunu açık tu t," dedi Lily."Aman şu telefon!""Açık tu t!" diye yineledi Lily.D eclan a raban ın a rka camını indirdi."Her şey için teşekkürler büyükanne," dedi cılız

sesiyle."Kendine dikkat et, Declan, kendine dikkat et."B üyükannesinin gözleri yaşlıydı.Yola ç ık tık larında saat altı buçuktu , Paul ön­

den gidiyordu. B lackwater'i a rkada b ırak ır b ırak­maz Lily yastık ları kucağına koydu, Declan da başı­nı yastık lara dayadı. H âlâ ağrısı vardı. H elen dikiz aynasından bakınca annesin in D eclan 'm yüzünü ok­şadığını gördü.

"Korkunç ağrım var," dedi Declan Lily'ye, sesi ağlamaklıydı.

"Her şey yoluna girecek," dedi Lily. "Paul has­tanede yatağ ın ın hazır olacağını, ne yapılacağını oradakilerin bildiğini söylüyor, hepim iz yan ında olacağız."

Gorey ve A rklow 'dan geçip kuzeye doğru gider­lerken H elen nedense uykusunun açıldığını hissetti; durursa ya da uykuyu fazla düşünürse dinlenm e ih­tiyacı duyacağını biliyordu, oysa D eclan 'm ağrısı ar­tınca ve arka k o ltuk ta kusm aya çalıştıkça H elen duram ayacağını anladı, hastaneye u laşana kadar durm am alıydı.

"Her şey düzelecek Declan," diyordu annesi. "Düzelecek."

Page 268: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

R athnew ile Ashford arasındaki dönemeçli yola geldiklerinde D eclan 'm ağrısı dayanılm az oldu.

"Tam olarak neren ağrıyor?" diye sordu Lily. "Burası, burası," dedi Declan."Midesi mi?" diye sordu Helen."Evet, hâ lâ midesi, am a fazla kalm adı. N ere­

deyse geldik."D eclan yine kusm aya çalıştı, am a içi kupkuruy­

du. H elen, d ikkatin i önündeki yoldan ayırm am aya çalışarak araba ku llan ırken D eclan 'm altın ı ıslat­mış olduğunu anladı. D ikkatlice, kim senin fark et­m em esini dileyerek, cam ını açtı.

A rkadan gelen ses H elen 'i şaşırttı. Annesi şarkı söylüyordu, oysa H elen çocukluğundan beri böyle bir şey duym am ıştı; h â lâ şarkı söyleyip söyleyeme­diğini, kendinden em in olam adan, kontrol ediyo - m uşçasm a usul usul başlayan Lily 'nin, üst no talar­da incelip titreyen sesi sonra yükseldi, güçlendi. H e­len ile Declan henüz çok küçükken, henüz aynı oda­yı paylaşırlarken onlara geceleri söylediği bir şar­kıydı bu:

Dromore Şatosunun çevresinde ekim rüzgârları inliyorAma yüksek tavanlı salonlarda huzur var, a phâiste bheag a stör',Sonbahar rüzgârları yavaşlayıp susabilir ama senBir ilkbahar goncasısın.

Ye sonra, boğuk, alçak bir sesle şark ın ın naka­ra tın ı söyledi.

N a k a ra tı bir kez söyledikten sonra sustu. "He­len, bana yardım et," deyip ikinci k ıtaya başladı. H elen şark ın ın sözlerini biliyordu, okul korosunda1 K üçük yavrum , ta tlım .

Page 269: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

söylerlerdi bu şarkıyı. A nnesine katıld ı ve birlikte şarkıyı sonuna kadar söylediler.

Bray'den gelip kente giren sabah trafiğine ka­rış tık la rın d a ak ılla rına gelen b ü tü n şark ıları söyle­diler -B rahm s'ın N inn i's in i, Sessiz Gece'yi, K ırpık Ç ocuk 'u-, D eclan 'sa hareketsiz yatıyordu. Stillor- gan 'a yak laşırlarken trafik ışıkları H elen 'i ü rk ü ttü , k ırm ızıda çok uzun du ru rsa uyuyakalacağm dan korkuyordu ya da yola devam edemeyeceğinden.

"Başka bir şey bulsana H elen," dedi annesi."Keşke daha çok şarkı sözü bilseydim," dedi H e­

len. "Sen bir şey bul, ben sana katılırım ."H astaneye vard ık larında, ilk ziyaretinde Dec­

lan 'm kalm ış olduğu binaya nasıl gidildiğini h a tır­layam adı H elen. St. Jam es H astan es i'n in b inaları geniş bir arazideydi, döner kavşaktan sonra yaklaş­tığı b in a la r m odern tarzdaydı, D eclan 'm kalm ış ol­duğa kanada benzem iyorlardı. D eclan 'a , doğrul da b an a yardım cı ol, demek geçti ak lından , am a araba­n ın arkasındak i sessizlikten onun u y um ak ta oldu­ğunu anladı. M odern bir o topark buldu, bariyerin kalkm asını bekledi. İçeri girip arabayı park etti. "Nereye gideceğimizi öğreneyim," diye fısıldadı an­nesine. D eclan 'm başı yastık ta ra h a ttı . Annesiyse kıpırdayam ıyordu. H elen a rab an ın kapısını usulca k ap a ttı, h a s ta n e n in an a girişine yöneldi.

Başvuru m asasındaki görevliyle konuşm aya başladığında ne söyleyeceğini bilem ediğini fark etti. Görevli ona hastanede AİDS koğuşu olm adığını söy­lüyordu, bir klinik vardı am a o da pazartesi günleri kapalıydı. D anışm an Dr. Louise P a rre ll 'in b ü tü n hastanede h asta la rı vardı. K ardeşiniz çok hastaysa, dedi görevli, Acil'e gö türün . H elen daha önce gelmiş olduğu binayı ta r if etm eye çalıştı, am a görevli a rtık ondan sıkılm aya başlam ıştı, yardım e tm ek ten vaz­geçmek üzereydi. H elen çok yorgundu, ansızın için­

Page 270: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

den b ir öfke yükseldiğini hissetti, kendini zorlayıp arkasın ı döndü.

O b inadan çıkıp sağa dönmeye k a ra r verdi. H er yeri işaret eden tab e la la r vardı, am a hiçbiri ona ta ­n ıdık gelmedi. P a u l 'ü n kendisini eski b in an ın giri­şinde beklem ekte olduğunu biliyordu, H e len 'in be­ceriksizliğine sin irlenecekti Paul. A nnem akıllılık edip arabada kalsa, diye geçirdi aklından.

Başka bir b inada b ir hadem e buldu, adam m a­san ın başında o tu rm uş gazete okuyordu, H elen 'i görm esine rağm en o yaklaşırken başını kald ırm adı. H elen geri dönüp b in ad an çıktı. D üşünm eye çalıştı: O gün Pau l'le b irlik te hastaneye nasıl girm işti? Doğru yönde olduğuna inanıyordu, am a em in değil­di. Başvuru m asasındaki görevliden, beni iç h a t te ­lefonundan Louise ile ya da ya rd ım cıla rından biriy­le görüştürm esini isteyebilirdim , diye düşündü; bir hadem eye daha ras tla rsam beni Louise ile görüştür­m esini isterim , dedi kendi kendine. Bir başka b ina­ya girdi, am a orasın ın m utfak bölüm ü olduğunu gö­rünce sin irinden neredeyse ağlayacaktı.

D eclan 'm dah a önce kaldığı b in an ın girişinde P au l'ü bu lduğunda a rtık konuşam az durum daydı. Paul onu alıp bir koridora götürdü, orada tekerlekli b ir iskem le hazır bekliyordu. "Başka b ir şey oldu m u?" diye sordu.

"Olmadı, am a a raba çok uzakta.""Bir hadem e bulup D eclan 'ı tekerlek li iskem­

leyle buraya getirtiriz," dedi Paul. "O kadar da uzak olamaz. Ü cretli o topark ta mı?"

H elen başını salladı."Tamam. Bunu halledebiliriz."O nlar arabaya u laş tık la rın d a D eclan uyandı.

H içbir şey söylemedi, bulunduğu yer onu şaşırtm ış gibiydi. G üçlük çekm eden arka k o ltu k tan çıktı, te ­kerlekli iskemleye oturdu . H adem e dizlerine bir

Page 271: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

battan iye ö rttü , h a s ta n e n in bahçesinden geçerler­ken Paul de D eclan 'ın çan tasın ı taşıdı. Lily ile H e­len a rkadan geliyorlardı.

H astanedek i odaya vard ık larında Paul çantayı hadem eye uzattı.

"Artık bize ih tiyaçları yok," dedi. "Testler yapı­lacak, h a tta belki de u yu tacak lar onu. Bizim b u rada beklem em izin y ararı yok."

H elen a rtık annesiyle baş başa kaldığını anladı, onları ay ıran yalnızca arabaydı. "Telefon etm em ge­rek," dedi.

Paul onu lobideki telefon kulübesine götürdü, o a rada annesi de tuvale te gitti. H elen num aray ı çe­virdi, telefonu H ugh açtı. H elen ona nerede bu lun­duk ların ı ve neler olduğunu an la ttı.

"Sesin çok kötü geliyor," dedi Hugh."Kötü bir gece geçirdik.""Oraya gelmemi ister misin?" diye sordu Hugh.H elen bir şey söylemedi."Böyle bir başına yapam azsın. Sana yardım et­

mem e izin verm elisin.""Oğlanlar ne olacak?""O nlar iyi, m utlu . Bırak oraya geleyim.""Hayır, ikimiz b irden ayrılm am alıyız y an la rın ­

dan.""Helen, neden sana yardım etm em e izin verm i­

yorsun? Oraya gelmek dört buçuk saatim i alır, o ka­dar."

"Hugh, gece çok kötü şeyler geldi aklım a.""Şimdi yola çıkayım," dedi H ugh, "seni görü­

rüm , geceyi D ublin 'de geçiririm ve yarın seni alıp buraya getiririm . Çocukları görürsün, sonra arabayı alıp geri dönersin, böylece oradan bir gece bile uzak­laşm am ış olursun."

Yine sustu Helen."Helen," dedi Hugh.

Page 272: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Hugh, şimdi gelebilir m isin buraya?""Birkaç dakika içinde yola çıkarım , iki-üç gibi

orada olurum . H astaneye mi geleyim, eve mi?" Ra­h a tlam ış gibiydi, hevesi sesinden okunuyordu.

"Eve."H elen lobide P au l'le b irlik te annesin i bekledi."Ben eve gidip yatacağım ," dedi Paul. "Öğleden

sonra gelirim . A nnene, o zam an görüşeceğimizi söy­le."

"Sana m innetta rız ," dedi H elen. Paul ayrılm a­dan önce H elen 'e sarıldı.

Annesi, sanki bir tarafın ı incitm iş gibi ağır ağır yürüdü H elen 'e doğru.

"Benim evime gidip biraz dinlenelim ," dedi H e­len.

"Yanım da tem iz giysi yok.""Evde tem iz giysim var," dedi H elen. "Ya da is­

tersen alışveriş m erkezine gideriz. H ugh Done- gal'den geliyor."

"H ugh mu? Ah H elen, onun la karşılaşm am ın sı­rası değil."

"Başka seçeneğin yok," dedi H elen ve annesini alıp h a s ta n e n in bahçesinden geçirdi.

H elen arabaya binince dayanılm az b ir yorgun­luk hissetti. O topark tan geri geri ç ıkarken dönüp arkaya bakabilm ek için kendini zorlam ası gerekti. D eclan 'm o anda nerede olduğunu m erak e tti, yata­ğında mıydı acaba yoksa doktorlar test mi uygulu­yorlardı. H astaneden çıkm adan annem le ben ona bir no t bırakm alıydık, diye düşündü, daha sonra ge­lip onu göreceğimizi söylemeliydik. Arabayı vitese tak ıp ağır ağır bariyere doğru sürdü. "Elli pens ge­rekiyor. Elli pensin var mı?" diye sordu annesine.

Page 273: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Annesi çan tasın ı karıştırıp bozuk pa ra cüzdanı­nı buldu. H elen 'e bir elli pens u za ttı, o da camı indi­rip parayı deliğe soktu. Bariyer kalktı.

"Öbür otoparka gitm eliydik," dedi H elen. "Ora­sı bedava."

Ilık, puslu bir sabahtı, güneş açacağa benziyor­du. H e len 'in ak lına okula telefon edip sekreteriyle konuşm ası gerektiği geldi, çarşam ba günkü rande­vuları ip tal etm esini istemeliydi. Şimdi uyum ak tan başka b ir şey istem iyordu, H ugh gelm eden hiç ol­m azsa bir-iki saat uyum alıydı.

"Ne tuhaf," dedi annesi, "zam an nasıl uçup gidi­yor. Şimdi sen beni D ublin 'de arabay la götürüyor­sun, sen küçük bir kızken D eclan 'la seni D ublin 'e götürdüğüm üz gün geldi aklım a, ikiniz de en iyi giysilerinizle tre n e binm iştiniz."

H elen, Thom as Sokağı'yla P a trick Sokağı'ndan geçip C lanbrassil Sokağı'na saptı.

"Tren u çu ru m u n o kadar k ıyısından geçerdi ki denize düşeceğini sanırdık," dedi H elen.

"En m u tlu günlerim izdi," dedi annesi. "Dec­lan 'la sen b irb irin izden çok farklıydınız, am a bu ge­zilerde birbirinize benzerdiniz. Bir gece önce ikiniz de uyuyam azdınız, sabah da baban la benden çok ön­ce kalkard ın ız, eve dönerken ikiniz de yorgun luk tan tükenm iş olurdunuz."

"Bana en tu h a f gelen şey," dedi H elen, "baba­m ın D ublin 'de sokakta nasıl karşıdan karşıya geçti­ğiydi. Bize evde önce sola, sonra sağa, sonra yine so­la bakm am ız öğretilm işti. Bir a raba geldiğini gö­rünce ya da u zak tan sesini duyunca beklem em iz söylenm işti. Ama D ublin 'de, babam yola iner, mesa­feyi hesap eder, a raba la r yaklaşırken karşıya geç­meye başlardı, sonra da on ların önünden yana ka­çardı. D eclan 'la ben gözlerimize inanam azdık ."

Page 274: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

"Declan ile senin ayrı ayrı sevdiğiniz şeyler ol­duğunu hatırlıyorum . Sen bu n ların ne olduğunu, ha­tırlıyor m usun?" diye sordu annesi.

Helen, Tem pleogue'ye doğru sürüyordu arabayı. "H ayır ha tırlam ıyorum ," dedi, "Moore Sokağı ve H ayvanat Bahçesi miydi?"

"Hayır. Moore Sokağı'nı ve H ayvanat Bahçe- si'ni ikiniz de severdiniz. Başka bir şeydi. Declan, H enry Sokağı'ndaki W oolworth m ağazasının self- service lokantasın ı severdi. Oraya girince gözleri parlard ı. Bilirsin, b irkaç kez onu geleneksel lokan­ta la ra götürm üştük , on lardan nefret ederdi; sabır- sızlanırdı, yem eklerin gelm esinin neden o kadar uzun sürdüğünü anlayam azdı. W oolworth'e gidince tepsisini alır, canı ne isterse seçer, hem en yiyebilir­di. Sense farklıydın, lo k an ta la rd an hoşlan ırd ın , sa­bırlıydın, sipariş verm eyi, beklemeyi, çevrene ba­kınm ayı severdin. Böylece Woolworth, D eclan 'm ödülü olurdu ve oraya g ittik ten sonra ya da gitm e­den önce sen ödülünü alırdın."

Templeogue y ak ın ında trafik ışık larında durdu­lar.

"Yürüyen m erdivenler," diye devam etti annesi, "sen Clery ve A rno tt m ağazalarındaki yürüyen m er­divenlere bayılırdın. D eclan ise korkardı. M erdive­ne adım artıram azdık ona. Sen b ü tü n gün o m erdi­venlerle çıkıp inebilirdin. H atırlıyor m usun?"

"Evet, ha tırlıyorum , am a galiba ben de self-ser- v ice 'ten hoşlanırdım ."

"Evet am a D eclan kadar değil," dedi annesi, "ikinizin H ayvanat Bahçesi'nde ve h av aa lan ın d a çekilmiş fotoğrafları var bende. Bazılarını sana ve­reyim de oğullarına göster. H er ikiniz de çok m utlu görünüyorsunuz fotoğraflarda. Biraz zam an geçsin de öyle vereyim fotoğrafları, çünkü o fotoğraflarda D eclan 'ı görmek şimdi hepim izi fazlasıyla üzer."

Deniz Fenerindeki Işık 273/18

Page 275: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Annesi durup içini çekti. "Declan ölürken b ü tü n o acılarla b irlik te ru h u n d a o m u tlu luğun bir parçası da bu lunsa keşke."

Eve varm ak üzerelerdi. H elen uykuya olduğu kadar sessizliğe de ihtiyacı olduğunu biliyordu; acı veren an ılar istem iyordu, annesin in arabadaki ta tlı sesli sevecenliğini de. A nnesinin kendi evine gelme­si de ü rkü tüyordu onu.

Eve vard ık larında H elen arabayı park ederken annesi, "D eclan'ı biraz avutabilm iş olsak Helen," dedi. "Sence bunu yapabildik mi?"

"Belki kafası raha tlam ış tır ," dedi Helen. "U m a­rım öyledir. Bilmiyorum."

Annesi a ra ş tıran gözlerle baktı ona, biraz daha em in olmaya ihtiyaç duyduğu belliydi. Helen, an n e­sinin rah a tlam asın ı sağlayacak, huzursuzluğunu gi­derecek bir şeyler bulup söylemeye çalıştı.

"Geldik, geldik işte," dedi. "Haydi içeri gire­lim."

Annesi yerinden kıpırdam adı, gözlerini H elen 'e dikti, yan ıt bekler gibiydi.

"Sanırım elimizden geleni yaptık," dedi H elen ve arabadan indi. Bahçe kapısında durup annesini bekledi. Onu bahçe yolundan yavaşça geçirip evin kapısına kadar götürdü.

"Evet, haklısın," dedi annesi yorgun bir sesle, "daha başka ne yapabilirdik?"

Ev soğuk ve tu h a f geldi H elen 'e, koridordan ge­çerken tanım adığı bir yere girmiş gibi oldu. Annesi­ne çay hazırlam ak zorunda kalm am ak için neler vermezdi. B urasın ın kendi evi olduğunu, bu rada o turduğunu, bu evi elinden kim senin alam ayacağını düşünm eye çalıştı. Ama annesin in karan lık gölge­sinden kurtu lam ıyordu. M utfağa girince dönüp ar­kasından gelen annesine baktı, onun çaresiz ve b it­kin görüntüsü H elen 'i şaşırttı. İlk geldiklerinde ko­

Page 276: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

ridordan geçip m utfağa doğru y ü rü rle rken arkasın­dan gelen kad ın ın güçlü, her şeye b u rn u n u sokan, H elen 'in kendi yaşam ına sahip olm asını engelleme­ye k a ra rlı biri olduğunu düşünm üştü . Oysa annesi şaşkın ve ü rkek görünüyordu.

"Ne hoş Helen, ne hoş, ne kadar aydınlık bura­sı," dedi annesi. Sesi alçak ve hüzünlüydü.

H elen çay haz ırla rken annesi m asada oturdu. Süt kalm am ış olduğunu fark edince gidip almayı önerdi H elen, am a Lily sütsüz içeceğini söyledi.

"Declan bana bu evi an la tm ıştı, nasıl olduğunu biliyordum ," dedi, "am a b u rada olmak çok hoş."

"Yukarı çıkıp yatağını hazırlam alıyım ," dedi Helen.

"Dur, hem en gitm e," dedi annesi. "Yanımda kal. K onuşm asan da olur. Bazen annem in yanm day- ken, keşke konuşm ak zorunda olm asam diye düşü­nürüm . "

"Büyükannem konuşm ayı sever," dedi Helen."B üyükannen beni yoruyor," dedi annesi, "şim­

di seninle yeniden konuşm aya başlam ışken aynı şe­yi sana yapm ak istem iyorum ."

"Birkaç dakika daha kalayım.""Bazen cum artesi günleri D ublin 'e gelirim ," de­

di annesi. "Senin evine çaya gelmeyi çok isterim . Gece kalırım demek istem iyorum . Ben annem in evinde k a lm ak tan nefret ederim . Burası senin evin, an n en in her şeye b u rn u n u sokmasını istemezsin."

Ç ayından bir yudum aldı, içini çekti, bahçeye baktı. K onuşurken gözlerini uzağa dikm işti. "Ço­cukları görür, sonra eve dönerim . Yeni açılan kes­tirm e yoldan gidersem çok da uzun sürmez. Bana dayanm a gücü veren de bu, Helen, ben şimdi bunun hayalini kuruyorum ; seninle ben b u rada konuşm a­dan oturabileceğiz, çocukların oyununu seyredebile­ceğiz, H ugh m utfağa girip çıkacak. Ben kalkıp gide­

Page 277: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

bileceğim, h e r şey kolay, kendiliğ inden olacak. Ben şimdi b u n u n hayalini kuruyorum ."

"Çok hoş bir düşünce," dedi H elen. "Geldiğinde süt bu lunduracağ ım a söz veririm ."

"Artık yatalım ," dedi annesi. "Söylemek iste­diklerim i söyledim."

K alk tı, fincanıyla tabağını m usluğa götürdü."H ugh geldiğinde dinlenm iş olmalıyız," dedi.

"D aha sonra da gidip D eclan 'ı görürüz, am a önce bi­raz uyuyalım , biraz uyuyalım."

Page 278: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik
Page 279: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Colm Toibin _ Deniz Fenerindeki Işık Kitaplar, uygarlığa yol gösteren ışıklardır.UYARI:www.kitapsevenler.comKitap sevenlerin yeni buluşma noktasından herkese merhabalar... Cehaletin yenildiği, sevginin, iyiliğin ve bilginin paylaşıldığı yer olara Sitemizin amacı asla eser sahiplerine zarar vermek değildir.www.kitapsevenler.com web sitesinin amacı görme engellilerin kitap okuma hak ve özgürlüğünü yüceltmek ve kitap okuma alışkanlığın Ben de bir görme engelli olarak kitap okumayı seviyorum. Sevginin olduğu gibi, bilginin de paylaşıldıkça pekişeceğine inanıyorum. Tü Bilgi paylaşmakla çoğalır.Yaşar Mutlu

İLGİLİ KANUN:5846 sayılı kanun'un "Altıncı Bölüm-Çeşitli Hükümler" bölümünde yeralan "EK MADDE 11" : "ders kitapları dahil, alenileşmiş veya y Ayrıca bu nüshalar üzerinde hak sahipleri ile ilgili bilgilerin bulundurulması ve çoğaltım amacının belirtilmesi zorunludur."

Page 280: Colm Toibin - Deniz Fenerindeki Isik

Bu e-kitap görme engelliler için düzenlenmiştir.Kitap taramak gerçekten incelik ve beceri isteyen, zahmet verici bir iştir. Ne mutlu ki, bir görme engellinin, düzgün taranmış ve hazırla Bu kitaplar, size gelene kadar verilen emeğe ve kanunlara saygı göstererek, lütfen bu açıklamaları silmeyiniz.Siz de bir görme engelliye, okuyabileceği formatlarda, bir kitap armağan ediniz...Teşekkürler.N e Mutlu Bilgi için, Bilgece yaşayanlara.www.kitapsevenler.comTarayanın notu.Bireysel kütüphanemi bilgisayar ortamına geçirirken Taradığım kitapları kitapsevenlerle paylaşmak istedim.Bu Kitap Sadece Görme Engellilerin İstifade Etmesi İçin www.kitapsevenler.com Web Sitesine Teslim Edilmiştir.BelisaColm Toibin _ Deniz Fenerindeki Işık