48
İzmir Eko-Okulları Binbir Çevre Masalları Daha Temiz, Yeşil ve Mavi bir Dünya için…”

Binbir - turcev.org.tr · gece Çiçek uykusunda yine yaĢlı çınar ağacını ve ormandaki hayvanları görmüĢ. YaĢlı çınar ağacı:” TeĢekkür ederiz kızım… Sen ve

  • Upload
    others

  • View
    22

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

İzmir Eko-Okulları

Binbir

Çevre Masalları

“Daha Temiz, Yeşil ve

Mavi bir

Dünya için…”

1. ÖZEL TAKEV İ.Ö.O.

2. ÖZEL GELİŞİM İ.Ö.O.

3. FOÇA REHA NECLA MİDİLLİ İ.Ö.O.

4. ÖZEL İZMİR SEV İ.Ö.O.

5. ÖZEL TEVFİK FİKRET İ.Ö.O.

6. İYTEV ÖZEL YÜCEL TONGUÇ İ.Ö.O.

7. URLA P.M.C. DEMİR GÜREŞ İ.Ö.O.

8. BAYRAKLI 50.YIL İ.Ö.O.

9. ÖZEL GÜZELBAHÇE PİRİ REİS İ.Ö.O.

10. A.H.A. BİLİM İ.Ö.O.

11. ÖZEL EKİN İ.Ö.O

12. ÖZEL EFES İ.Ö.O.

13. ALİAĞA GAZİ İ.Ö.O.

14. ALİAĞA PETKİM İ.Ö.O.

15. ÖZEL İZMİR ATA İ.Ö.O.

16. BUCA SÜLEYMAN BİLGEN İ.Ö.O.

17. DEÜ ÖZEL 75.YIL İ.Ö.O.

18. ÖZEL KARŞIYAKA PİRİ REİS İ.Ö.O.

19. ÖZEL IŞIKKENT İ.Ö.O.

20. TED ÖZEL ALİAĞA İ.Ö.O.

ÇĠÇEK‟ĠN DĠLEĞĠ SUMRU NUR ELDEN ÖZEL TAKEV Ġ.Ö.O.

Bir varmıĢ bir yokmuĢ çok uzak bir ülkede Çiçek adlı bir çocuk yaĢarmıĢ. Çok güzel

ve tatlıymıĢ. Kendisi gibi ülkesi de çok güzelmiĢ ama gittikçe eski yeĢilliğini kaybediyormuĢ.

Çiçek buna çok üzülüyormuĢ.

Bir gün okulda, öğretmenleri Nehir Ormanı‟na gidip çöpleri toplayacaklarını söylemiĢ.

Çiçek buna çok sevinmiĢ. O akĢam Çiçek‟ i bir türlü uyku tutmamıĢ. Heyecanla ertesi gün

olacakları düĢünürken uykuya dalmıĢ. Uykusunda tek baĢına Nehir Ormanı‟na gittiğini ve

oradaki ağaçlarla konuĢtuğunu görmüĢ. Nehir Orman‟ındaki tüm ağaçlar ve hayvanlar Çiçek‟ in

anlayacağı Ģekilde konuĢuyorlarmıĢ. Ormanda yaĢayanların hepsi etrafını sarmıĢlar ve tek tek

dertlerini anlatmıĢlar. Hepsinin asıl dileği tüm insanların ve diğer canlıların yaĢam alanı olan

doğaya duyarlı olunmasıymıĢ.

Öğretmenleri ormana giderken bir duyuru yapmıĢ: ”Çocuklar sizlere üç tane poĢet

vereceğim ve yarıĢma yapacağım. En çok çöp toplayan kazanır. Sonra da o arkadaĢınızın bir

dileğini gerçekleĢtireceğiz” demiĢ.

Uzun ve yorucu bir çöp toplama yarıĢında Çiçek birinci olmuĢ. Çiçek tam üç torbayı

birden doldurmuĢ. Herkes Çiçek‟i alkıĢlamıĢ. Öğretmen Çiçek‟e sormuĢ: “Evet, Çiçek‟çiğim

biliyorsun yarıĢmada birinci olanın bir isteğini gerçekleĢtiriyoruz. Senin ne isteğin var?” Çiçek

bütün rüyasını ayrıntılarıyla anlatmıĢ. Herkes onu dikkatlice dinlemiĢ. En sonunda Çiçek

arkadaĢlarından çevre kirliliği için hep beraber bir Ģeyler yapmalarını, doğaya karĢı duyarsız

kalmamalarını istemiĢ.

Uzun konuĢmalardan sonra hep beraber neler yapabileceklerini planlamıĢlar. Bir kısım

çocuklar internet grubu olmuĢlar ve ulaĢabildikleri tüm diğer çocukları mail yoluyla

kampanyaya davet etmiĢler. Bununla da kalmayıp kampanyaları için bir internet sitesi

oluĢturmuĢ ve her gün kampanyaları ile ilgili yeni bilgileri bu siteden duyurmuĢlar.

BaĢka bir grup ise kampanya afiĢi hazırlamıĢlar ve bütün okullara posta yoluyla

göndermiĢler. Onların gönderdikleri bu afiĢleri diğer çocuklar sevinç ve heyecanla okullarına

asmıĢlar. Son grup ise kafa kafaya verip kampanyayla ilgili bir basın bülteni hazırlamıĢ,

öğretmenlerinin rehberliğinde basına göndermiĢler.

Bütün bu çabalar kısa zamanda etkisini göstermiĢ, ülke çapında bütün çocuklar

kampanyanın bir parçası olmuĢlar. Çok geçmeden her yer tekrar eski güzelliğine kavuĢmuĢ. O

gece Çiçek uykusunda yine yaĢlı çınar ağacını ve ormandaki hayvanları görmüĢ. YaĢlı çınar

ağacı:” TeĢekkür ederiz kızım… Sen ve arkadaĢların bize ve doğaya büyük bir iyilikte

bulundunuz. Bundan sonra sizler sayesinde dünya daha güzel olacak… DemiĢ.

Çiçek sabah uyandığında çok mutluymuĢ. Hemen hazırlanarak okuluna koĢmuĢ. O ve

arkadaĢları o günden sonra etraflarında olan bitene hiçbir zaman duyarsız kalmamıĢlar…

HASAN KARA ĠLE TANIġMA

NUR BAġAK ÖZER (5-A) ÖZEL GELĠġĠM Ġ.Ö.O.

Okulumuza birkaç denetim görevlisi geldi. Kim olduklarını açıklamadılar. Sözde okul

çevresini denetleyeceklermiĢ.

Aslında okulumuzun bahçesi bir özel okula yakıĢır bir biçimde düzenlidir; fakat bazı

öğrenciler pet ĢiĢelerini yere atacak kadar tutumsuzdurlar. Bu yüzden bende çöpleri çöp

kutusuna atarak bütün aralarımı harcarım.

Söz gelimi, görevliler denetim iĢlemlerini yaparken Aslı onların TEMA çalıĢanları

olduğunu duymuĢ ve ayağa kaldırmıĢtı. Birden görevlilerden biri elindeki plastik bardağı geliĢi

güzel bir Ģekilde yere atmıĢtı. Sinirlendim ama nazik bir tavırla adama yaklaĢıp:

-Pardon beyefendi ama okulu denetleyeceğiniz yerde okulu kirletiyorsunuz, diyerek

yerden çöpü kaldırdım.

Adam istifini bozmadan, gülümseyerek teĢekkür etti ve arkadaĢlarına bir Ģeyler

fısıldayarak okuldan ayrıldı.

Adamın bu rahat tavırlarına sinirlenip sınıfa gittim.

Yıllar sonra TEMA Vakfı‟na üye oldum. Tema çalıĢanlarından Hasan Kara‟yı görünce

aklıma bu anılar geldi. Birde ona danıĢtım. On yıl önceki içten gülümsemesi yüzüne geri

dönmüĢtü. Meğer o adam Hasan Kara‟ymıĢ. O çöpü bizi test etmek için atmıĢ.

Kendimden emin bir Ģekilde ofisinden ayrıldım. Sonunda bir sırrı açığa kavuĢturmuĢ

oldum.

ORMANIN SAKĠNLERĠ

KARDELEN ULUSOY (8-A) FOÇA REHA NECLA MĠDĠLLĠ Ġ.Ö.O.

Günlerden cumartesiydi. Önceki gün Ali ve ailesi babaannesinin yazlığına gitmiĢlerdi.

Yazlık çok güzeldi. Ormana yakın bir yerde, yeĢilliklerin içinde, kuĢlar ve sincaplarla iç içe

sakin bir tepenin tam ortasında yer alıyordu.Ali sabah erkenden kalkmayı ve çevreyi tanımak

için yazlığın çevresinde gezinmeyi düĢünüyordu. Kalktığında saatin geç olduğunu gördü ve

pencereden dıĢarı baktı. Ortalık hala karanlıktı. GüneĢe baktığında onun kocaman siyah bir

bulutun altında kaldığını gördü. Etraf olması gerekenden daha kalabalıktı ve çevrede bir

koĢuĢturmaca hâkimdi. Ġnsanlardan çok, Ģok olmuĢ, aceleyle kaçıĢan hayvanlar görülüyordu.Ali

merakla dıĢarı baktı. O koca dumanın ormandan geldiğini gördü, tabii alevleri ve itfaiye

ekiplerini de. Yapabileceği bir Ģeyin olmaması onu çok üzdü. Birkaç saat sonra yangın ekipler

tarafından söndürüldü ama ormanda çok büyük kayıpların yaĢandığı konuĢuluyordu.

Yangından sonraki haftalarda orman çevresindeki tüm evlerde bazı gariplikler yaĢandı.

Bu evlerin içinde Ali‟nin babaannesinin yazlığı da vardı. Her Ģey birden ters gitmeye baĢlamıĢtı.

KuĢlar artık mutlulukla ötmüyor, aksine insanları rahatsız ediyorlardı. Kedi ve köpekler

insanlarla oyun oynamıyor onlara saldırıyorlardı. Bazı hayvanlar insanların yemeklerini ve

eĢyalarını çalıyorlardı. Bu durum kasaba sakinlerini rahatsız etmeye baĢlamıĢtı. Neler olduğunu

merak ediyorlardı.

Ali bir gün belki bir Ģeyler yapabileceğini düĢündü ve aceleyle ormana doğru yol

aldı.Ormana girerken az kalsın bir kuĢa çarpıyordu. KuĢ Ali‟ye baktı ve birden konuĢmaya

baĢladı. “ Sen nereye gittiğini sanıyorsun? “ KuĢun kızgın olduğu belliydi.“ Ben orman

sakinleriyle konuĢmaya geldim. Beni onlara götürür müsün? “ KuĢ biraz kızgın, biraz da

istemeyerek “ Pekâlâ!” dedi ve beraber ormanın derinliklerine ilerlediler.Ormanın tam ortasına

geldiklerinde kuĢ Ģarkı söyler gibi bir ses çıkardı. Birkaç dakika içinde tüm orman sakinleri

oradaydı. Ali‟yi gördüklerinde hepsi ayrı ağızdan konuĢmaya baĢladılar. Hepsi önyargılı, hepsi

kızgındı. Ali ise ĢaĢırmıĢ, tüm bu kargaĢanın sebebini anlamamıĢtı.

BaykuĢ seslendi:”Senin ne iĢin var burada?”

“Sizinle konuĢmak için geldim.

Tilki:”Biz canilerle konuĢmayız.”

Herkes ona katıldı ve yine bir gürültü baĢladı. Aslan gür sesiyle diğerlerini bastırdı.

“Bırakın da konuĢsun! Evet, insanoğlu, anlat bakalım.”

Ali duraksadı ve söze baĢladı:”Ben neden bize böyle davrandığınızı öğrenmek istiyorum.”

Hayvanlar gülmeye baĢladılar. Aslan söze giriĢti.

“ġu anda içinde bulunduğun orman yüzyıllar boyu bize ve atalarımıza yuva oldu. Bizleri

olanaklarıyla besledi, büyüttü. Biz kendi ormanımızda sizi de ağırlamaktan hiç çekinmezdik. Siz

geldiğiniz zaman kuĢlar size Ģarkı bile söylerdi. Ama siz ne yaptınız? Bizim evimizi atıklarınızla

kirlettiniz. Bu atıklardan cam ve metal olanlar güneĢle ısınarak yangın çıkmasına sebep oldu.

Canımızı zor kurtardık, çoğumuz bu kadar Ģanslı olmuyor. Biz sizi ağırladık, siz bizim evimizi

harabeye çevirdiniz. ġimdi söyle bana siz insanlara neden iyi davranalım.”Ali söyleyecek bir Ģey

bulamadı. Onlara sadece bir Ģeyler yapmaya çalıĢacağını söyleyebildi ve eve doğru yol aldı.

Olanları ailesine ve çevredeki tüm evlere duyurdu. Saldırıların nedenini öğrenen insanlar

harekete geçtiler. Ormanın yanan bölgesinde bir temizleme ve ağaçlandırma çalıĢması

düzenlendi. Çevre tüm çöplerden arındırıldı ve insanlar bir daha çöp atmayacaklarına söz

verdiler.Hayvanlar mutlu oldular fakat son bir Ģartları vardı: Ġnsanlar sadece burada değil, her

yerde çevre kurallarına uyacaklardı.Tüm bunlar kabul edildikten sonra küs olmak için hiçbir

neden kalmamıĢtı. Ġnsanlarla hayvanlar yine dost oldular ve Ali‟ye çok teĢekkür ettiler. Ali de

tatilden dönerken arkasında mutlu bir kalabalığı bırakmıĢ oldu.

DOĞA HEP AYNI DEĞĠLDĠ

E.DURU KOÇAK (3-B) ÖZEL ĠZMĠR SEV Ġ.Ö.O.

AyĢe bir veterinerdi, doğada gezmeyi çok severdi. Ormanda bitki dikerdi. Bir gün ne

görsün, bastonlu yaĢlı bir kaplumbağa ona doğru geliyordu.

“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. AyĢe cevap verdi “Bitki dikiyorum.”. Kaplumbağa

torbaya baktı ve bir tohum aldı gitti.

Birkaç saat sonra AyĢe yürümeye baĢladı. Kaplumbağayı bir anda yanında buldu...

Kaplumbağa bu sefer ondan bir koca paket tohum alıp kaçtı. AyĢe onu kovalamaya baĢladı.

Kaplumbağayı tam yakalıyordu ki, kaplumbağa dereye atladı. AyĢe de peĢi sıra geldiğinden

duramadı ve dereye düĢtü.

AyĢe çok ıslanmıĢtı. Kendini kıyıya çekti ancak ondan önce karaya çıkan kaplumbağa

kabuğuna girmiĢti. Bu seferde AyĢe ona takıldı ve düĢtü.

AyĢe çok üĢümüĢtü ve hava git gide soğuyordu. Evi çok uzakta idi. Evine giderken hem

düĢünüyor hem de üĢüyordu. Evine ulaĢtığında hemen yattı.

Çocuğu ona sıcak çikolata yapmıĢtı. Çocuğuna sarıldı ve teĢekkür etti. Ve plan

yapmaya baĢladı. Bir tuzak kurup kaplumbağayı yakalayacaktı.

Herkes uyuyunca AyĢe evinden ağ alıp ormana döndü. Ağı yerleĢtirdi ve içine tohum

koydu. Evine geri döndü.

Gecenin bir yarısı kaplumbağa ağı kesip, tohumu aldı. Sabah olunca AyĢe ağın kesilmiĢ

olduğunu gördü ve çok kızdı. Yerde bulduğu tohum izlerini takip etmeğe baĢladı.

Yürüdü, yürüdü, yürüdü... En sonunda bir mağaraya ulaĢtı. Ġçeri girdiğinde ayağı bir Ģeye

takıldı. Ama düĢmedi. Bir de baktı ki koltuğun üstüne çıkmıĢ. IĢıklar açıldı ve bütün

hayvanların masada oturduğunu gördü.

Birden tavĢan AyĢe‟nin üstüne atlayıp “Tohum verir misin?” diye sordu. AyĢe cebinden

çıkarıp verdi. TavĢan tohumları herkese dağıtmaya baĢladı.

Kaplumbağa geldi ve AyĢe‟den onu yorduğu ve ıslattığı için özür diledi. AyĢe ona neden

tohumlarını aldığını sordu. Hayvanlar AyĢe‟yi götürüp tohumları diktikleri yeri gösterdiler.

AyĢe‟ye anlatmaya baĢladılar...

“Ormanlarımız tükeniyor. Eğer el birliği ile yani imeceyle, yok edilenlerin yerine

yenilerini koyabilirsek belki bu ve diğer ormanları kurtarabiliriz. Burada bizim özel bir

formülümüz var. Senden aldığımız tohumları çok kısa sürede ağaç haline getirebiliyoruz.

Senin doğa sevgin ve bizim iĢbirliğimizle ormanları yeniden yeĢillendireceğiz.”

AyĢe buna inanamadı. Oradan ayrıldığında kafası karıĢmıĢtı. Bir hayal gördüğünü düĢündü.

Ertesi gün ormana gittiğinde ne görsün; HER TARAF YEMYEġĠLDĠ.

AyĢe hemen Çevre Bakanlığı‟na gidip, onlardan o bölgeyi korumaya almalarını istedi ve

bakanlığa yarın ormanlar için yeni bir Ģeyler denemelerini söyledi. Hemen ormana geri dönüp,

formülü aldı ve Bakanlığa formülü verdi.

Artık doğa daha yeĢil kalacaktı. Elbirliği ile her Ģeyin üstesinden gelinebileceğini

anladı.

ELFĠUS GELĠNCE

ĠLAYDA AK ( 8-B) ÖZEL ĠZMĠR TEVFĠK FĠKRET Ġ.Ö.O

Of! Cidden Ģimdi sıkıntıdan patlayacağım. Anlamıyorum bu çevreyi koruma

hakkındaki eğitici seminerleri. “Evet, çocuklar neler öğrendik.” Ne? Soru mu? “Alper!” dedi.

Kaçacak yer yoktu ve artık söze baĢlamam gerekiyordu. “Çöpleri yerlere değil, çöp

kutularına atmalıyız. Yoksa çevremiz kirlenebilir.” Kadın o kadar çok Ģey anlattı, ben de

söylediklerinin içinden herkesin bildiği bir Ģey söyledim. Çok üzgünüm ama oturup da çevre

sorunlarıyla hiç ilgilenemeyeceğim. Zaten ödevler, sınavlar ve SBS var! Hem çevreye çöp

atsak ne olacak ki? Sonuçta temizliyor birileri. Tam çıkarken; “Hey sen!” dedi birisi.

Etrafıma bakındım. “Huu!” Allah Allah kim ki bu? Seslenip duruyor. “Sen kimsin ve

neredesin?” “Yere bak.” Aman Allah! Bu ne böyle? “Sssen nesin?” “Ben bir elfim.” Elf! Elf

de neydi? On beĢ santimetre filandı herhalde. Ona ĢaĢkın ĢaĢkın, ağzı bir karıĢ açık bir

biçimde bakıyordum. ”Beni eline alırsan daha rahat iletiĢim kurabiliriz.” “Peki.” dedim.

Ondan bana bir zarar geleceğini düĢünmüyordum çünkü. KonuĢmaya baĢladı: “Öncelikle adım

Elfius. Buraya seni uyarmak için geldim. Bak, bizim gezegenimizin adı Elfiga. Dünya‟dan uzak

bir galakside… Gezegenimiz git gide çölleĢiyor ve biz de bunu önlemek için elimizden geleni

yapıyoruz ama sırf bizim bencilliğimiz yüzünden gezegenimiz mahvoldu. Eskiden gezegenimiz

çok güzeldi. Gerçekten teknolojide bayağı bir ilerdeydik ama sonra gerilemeye baĢladık.

Gitgide her Ģey yok oluyor. Buraya sana gezegeninizin 2100 yılındaki halini yani dünyanın

geleceğini gösterebilmek için geldim.” Zaman makinesiyle yola çıktık. “Aman Allah!” diye

çığlığı koyuverdim. Gördüğüm manzara karĢısında Ģoke olmuĢtum. Cidden toprak diye bir Ģey

kalmamıĢtı. Hava çok sıcaktı. En aĢağı altmıĢ dereceydi. Etrafımdaki insanlara baktım.

Resmen kurumuĢlardı. Ağaç yoktu. Daha doğrusu iki üç tane filan vardı ama onlara da ağaç

denebilirse. Bu insanlar nasıl nefes alabiliyorlardı? Bir de bir yazı takıldı gözüme.

“MuhteĢem indirim! Su 500 TL!” Cidden ne biçim bir manzaraydı bu? Ne yapmıĢtık biz?

Elfius bana baktı ve : “Durum bu! Artık 2010 yılına dönebiliriz sanırım.” Sesim çok zor çıktı

“ġimdi ne olacak?” diye sordum. “Olacak Ģey Ģu: Dünyanızı kurtaracak aleti sana vereceğim

ve onu olgunlaĢmıĢ bir selvi ağacının en tepesine koyacaksın. Selvi ağacı mı? “Bak zamanı

durdurabilen bir alet var. Onunla zamanı durduracağız ve sen de yanımda getirdiğim

merdivenle ağaca tırmanacaksın. Merak etme merdiven büyüyebiliyor.”Bizim okulun

yakınlarında bir olgun bir selvi ağacı var. Elfius güldü ve cebinden bir merdiven çıkardı.

Ardından merdivenin yanındaki birkaç tuĢa basıp merdiveni selvi ağacına göre ayarladı.

“Ağacın tepesine çıktım ve elimdeki küreye benzer aleti küreye yerleĢtirdim. Etrafıma

baktım. Anında etrafa ıĢık saçtı. Umutla gülümsedim. Artık çevreyi temiz tutacaktım,

tutmayanları da uyaracaktım. AĢağı indiğimde Elfius yoktu. Onun yerine bir not vardı. “

Alper, dünyayı sen kurtardın. Kendinle gurur duy. Artık ben de akıllanmıĢtım. Kim bilir, belki

çevrekolik olur çıkardım ha? Ne dersiniz?

DALGALI DENĠZ

ÖYKÜ ÇEVĠK (8-A) ĠYTEV ÖZEL YÜCEL TONGUÇ Ġ.Ö.O.

Ben içinde birçok canlıyı bulunduran bir denizim. Bazen sakinim, bazen kızgın. ġu

sıralar çok sık kızıyorum. Dalgalı oluyorum birdenbire. Yosunlar birikiyor içimde dalgalanınca,

kumlarım havalanıyor. Maviden yeĢilimtırak bir renge dönüĢüyorum. Ben de hiç sevmiyorum

bu halimi; ama içimden öyle geliyor bazen. Çünkü kötü bir anım var benim.

Bundan birkaç yıl önce bana balık tutmaya gelmeye baĢladı insanlar. Her gün bir çok

insan bana gelip balık tutuyorlardı. Çok mutlu oldum; çünkü çok yalnızdım. Evet içimde

yaĢayan canlılar, yaĢam kaynağım; ama baĢka insanların da benden faydalanabileceği durumu

mükemmeldi. Her gün farklı bir heyecan, farklı bir tat alıyordum insanlardan. Onlar çok

ilginç yaratıklardı. Eğlenceli ve zekiydiler. Balıkları kandırıyorlardı hemen. Hayat artık daha

keyifliydi benim için.

Günler geçti. Balıkçılar hala geliyorlardı kocaman tekneleriyle; fakat biraz dikkatli

olmalıydılar. Teknelerinde yaĢadıkları ufak problemler nedeniyle, ne olduğunu bilmediğim

tuhaf, siyah ve yağlı bir madde akıtıyorlardı. Bundan hoĢlanmadım. O siyah madde benim

masmavi rengimi bozuyordu. Ġçimdeki canlılar için korkuyordum ben. Dilim olsaydı da

uyarabilseydim insanları. Sonra aklıma geldi, onlar akıllı varlıklardı, bir önlem alırlardı. Her

geçen gün bu yağlı siyah sıvı daha da artıyordu. Balıklarım ölüyor, istiridyelerim açılmamak

üzere kapanıyordu, kumlarımın rengi koyulaĢıyordu. Ġnsanları çok sevmiĢtim ama onları hiç

böyle tanımamıĢtım. Onlarla hayatımın daha iyi olacağını düĢünmüĢtüm. YanılmıĢım. Kendi

geçimlerini sağlamak için beni kirletmezlerdi. Ġçimde bir umut vardı.

Yıllar geçti. Artık içimde hayat kalmamıĢtı. Canlılarım ölmüĢ, tükenmiĢtim. Nasıl

yaĢayabilirdim artık. Rengim bozulmuĢtu. Hiç ümidimi kesmediğim bu insanlar hakkında çok

yanılmıĢtım. Bu kadar duyarsız olduklarını düĢünememiĢtim. Nerden bilebilirdim ki böyle

olacağını?

Hatalarını anlamaları gerekiyordu; ama her Ģey için çok geçti artık. Ben asla eskisi

gibi olamazdım. O, genç, mavi, capcanlı halime geri dönebilmem için bu siyah yağlı

maddeden kurtulmam gerekiyordu. Zordu biraz bu ihtimal. Artık her gün dalgalıyım.

Benim ve doğanın bir dengesi var. Ġnsanlar bu zinciri dağıttılar, bozdular. Geri

dönülmesi hiç kolay olmayan hatalar yaptılar. Ümit ediyorum ki insanlar bana, doğaya

verdikleri zararın boyutunu anlarlar ve bunu düzeltmek için çaba harcarlar. Ancak eski

halime dönebildiğim zaman onları affedeceğim.

ORMANLAR YOK OLMASIN

Çağla Deniz ODABAġ (4-A) URLA P.M.C. DEMĠR GÜREġ Ġ.Ö.O.

Gözüne giren gün ıĢığıyla uyandı. Bütün gün çok yorulmuĢ ve eve geldiğinde yatağını

zor bulmuĢtu. Her Ģey daha da kötüleĢiyor, karnını doyurmak gittikçe zorlaĢıyordu.

“Eskiden” diye düĢündü kendi kendine. Dozerler ormana girmeden önce her Ģey daha güzeldi.

Kalktı. Kafasını yuvasından çıkardı. Etrafa bakındı.

Fındık tek baĢına yaĢayan bir sincaptı. Neyse ki hala evi olan bir sincaptı. Diğer

arkadaĢları çok uzun zaman önce ormanı terk etmiĢlerdi. Ağaç kalmadı ki… Kestiler hepsini.

Fındık‟ınki ile beraber üç dört tane ağaç kalmıĢtı. Kesik ağaçlardan geriye kurumaya yüz

tutmuĢ kütükler kalmıĢtı. Sessiz,ıssız ve tatsız olmuĢtu her yer.

- Her Ģeye rağmen yaĢıyorum, hayatıma devam etmeliyim ,dedi ve yuvasından çıktı

Fındık.Kesilen kütükler arasında dolaĢırken bir ses duydu. Biri ağlıyordu. O tarafa doğru

yöneldi. Bir kütüğe yaslanmıĢ ağlayan beyaz tavĢanı gördü. Usulca yaklaĢarak beyaz tavĢana

niçin ağladığını sordu. Beyaz tavĢan devrilen bir ağacın altında kalarak hayatını kaybeden

ailesini anlattı Fındık‟a. Kendini yalnız ve çaresiz hissediyordu. Fındık ona :

- Gel beraber yaĢayalım bundan sonra. Birbirimize can yoldaĢı oluruz, dedi.

Beyaz tavĢan bu teklifi sevinerek kabul etti. Günler gittikçe daha da güzelleĢiyordu.

Oynuyorlar, zıplıyorlar, kendilerine yiyecek toplayıp uzun uzun konuĢuyorlardı. Bir sabah çok

Ģiddetli bir gürültü ile uyandılar. Dozerler tekrar gelmiĢlerdi. Topraktan öyle bir ses çıkıyor

ve sarsılıyordu ki, zavallı beyaz tavĢancık korkudan tir tir titriyordu. “ Korkma “ dedi

Fındık.Yuvadan çıkıp ağaç dalı boyunca yürüdüler. Dozerler çok net görülebiliyordu. Ġki

taneydiler. Canavarlara benziyorlardı, kocaman diĢleri olan canavarlara…” Bir Ģey yapmalıyız”

dedi Fındık. “ Kargalar” dedi Beyaz. Kargalardan yardım isteyelim. KoĢarak gitti Fındık,

kara kargaya derdini anlattı. “ Orman hepimizin ,beraber çalıĢırsak kalan ağaçları

kurtarabiliriz.” Kara kargauçarak arkadaĢlarının yanına gitti.Bir süre sonrayüzlerce arkadaĢı

ile birlikte gagalarında taĢlarla dozerlere doğru uçmaya baĢladılar. Uçtular, uçtular.

“ġimdi” dedi kara karga . Dozerlerin üzerine taĢları yağdırmaya baĢladı kargalar. TaĢların

bazıları dozerlerin bacalarına giriyordu. Dozerler garip sesler çıkarmaya baĢlayıncaya kadar

sürdü bu taĢlı saldırı. Önce hırlamaya baĢladı dozerler, sonra da homurdanmaya ve

tökezlemeye. Evet, baĢarmıĢlardı, durdurmuĢlardı her Ģeyi yiyip yutan bu korkunç yıkımı.

Fındık ile Beyaz‟ın yanlarına geldiklerinde sevinçliydiler. Yuvalarını, ağaçlarını kurtarmıĢlardı.

Sessizce beklemeye baĢladılar. Bir süre sonra iki kocaman kamyon göründü. Bozulan

dozerleri sırtlarına alıp geldikleri gibi gittiler. O ana kadar nefeslerini tutmuĢ bekleyen

kahramanlar hep bir ağızdan çığlıklar atıp, zaferlerini bütün ormana, hayvanlara, gökyüzüne,

bütün doğaya haykırdılar.

DENĠZE ÖZLEM

NAZLICAN YÜKSEL BAYRAKLI 50.YIL Ġ.Ö.O.

Osman Dede , çocukluğunu ve gençliğini Ġzmir „de geçirmiĢ,kimsesi olmadığından,

askerlik yapmak için gittiği Yozgat‟ta evlenmiĢ ve bu yaĢına kadar da orada yaĢamıĢtı.

Can , Osman Dede‟nin biricik torunuydu.Bu sene okula baĢlamıĢtı.Can‟ın en sevdiği

Ģey,dedesinin anılarını dinlemekti.Ama Osman Dede de ne güzel anlatırdı…Osman Dede Can‟a

anılarını anlattıkça Ġzmir‟i daha çok özlüyor, özledikçe denizin kokusunu burnunda

hissediyordu.

Yine Can‟ın okuldan gelip dedesiyle vakit geçirdiği bir gün dedesi Can‟a anlatmaya

baĢladı.”Kapat gözlerini Can ! ġimdi hayal etmeye baĢla .GüneĢ‟in vücudunu yaktığını

hisset.Denizin güzel kokusunu duyuyor musun?” Can hemen atıldı.”Denizin ne olduğunu

biliyorum dede.Bizim derenin kocamanı değil mi?”Evet der gibi baĢını salladı Osman

Dede.”Sakın açma gözlerini.Bak denize bakınca bile serinliyor insan.Hele bir de denize

girince … BaĢka bir Ģey düĢünemez insan…Sadece denizin mavisi değil, sanki denizle kardeĢ

olan yemyeĢil doğasıyla Ġzmir‟i anlattı torununa…”Osman Dede kendinden geçmiĢti.”Haydi

yemek hazır!” sesi onu Ġzmir‟den Yozgat‟a geri getirdi.

Osman Dede‟nin Ġzmir özlemi artık rüyalarında bile onu rahat bırakmaz olmuĢtu.Bir

sabah Ġzmir‟e gitmesi gerektiğine karar verdi.Evet evet Ģimdi kendi gider,bir dahaki sefere

torunu Can‟ı da götürürdü.Aslında Can‟dan birkaç günlüğüne de olsa ayrı kalması zor olacaktı

ya…

Her Ģey hazırdı.Osman Dede o gün Ġzmir‟e hareket edecekti.Giderken , Can‟a Ġzmir‟in

denizinden bir ĢiĢeye koyup getireceğine söz verdi.Otobüse bindi, ama uyuyamadı Osman

Dede…Ġzmir‟e gidince neler yapacağını düĢünmeye baĢladı.

Yolculuk çok uzun geldi Osman Dedeye…Ġzmir‟e iner inmez KarĢıyaka‟ya, çocukluğunun

geçtiği sahile koĢtu. ġehir geliĢmiĢti geliĢmesine de,insanlar bu güzelliklere böyle mi sahip

çıkmıĢlardı ? Ġnsanlar sonrayı düĢünmeden bugün için yaĢayıp bencilce davranmıĢ, Ģehir

kalabalıklaĢmıĢ, binalar çoğalmıĢ da denizin kenarları çöp yığını olmuĢ…Sahilde çekirdek yiyip

çöpünü etrafa atanlar, içtiği suyun pet ĢiĢesini olduğu yere bırakan gençler….Ġçinin acıdığını

hisseti Osman Dede…Gözleri daldı gitti uzaklara…Denizin kahverengisine daha fazla

bakamadı. Ġnsanların bu kadar duyarsız olmasına sebep bulamadı…Ve ilk defa torununa

verdiği sözü tutamadı.

KAHRAMAN CENGĠZ VE AĠLESĠ

Onur ÇUKUR (5-A) ÖZEL GÜZELBAHÇE PĠRĠ REĠS Ġ.Ö.O.

Cengiz sekiz yaĢında Ģeker bir çocuktu. Kıpkırmızı yanakları bir elmaya benziyordu.

Annesinin adı Meryem, babasının adı Ozan, teyzesinin adı Ġnci, anneannesinin adı Ġlknur,

dedesinin adı Selami, halasının adı ise Dilek‟ti. Bu mutlu kocaman aile, kocaman bir evde

oturuyorlardı.

Bir hafta sonu artık gelenek haline gelen pikniklerine gideceklerdi. Ailede iĢ bölümü

yapıldı. Annesi ile teyzesi evde olmayan malzemeler için markete gittiler. Anneannesi ile

halası da evde olan yiyecekler ile bir sepet hazırladılar. Sepetin içinde altı tane muz, altı

tane elma, altı tane çikolata ve üç paket bisküvi vardı. Sepet çok güzel görünüyordu. Bu

arada babası, dedesi ve Cengiz büyük bir araba kiralamaya gitmiĢlerdi; çünkü kendi arabaları

sadece dört kiĢilikti. Bir saat sonra baba, dede ve Cengiz arabayı bulmuĢlar; annesi ve

teyzesi gerekenleri almıĢlar; halası ve anneannesi de sepeti hazırlamıĢlardı. Her Ģey

tamamdı; ancak bir sorun vardı. Mangallarını komĢuları Adnan Bey‟e verdiklerini anımsadılar.

Babası, hemen yan komĢuları olan Adnan Bey‟den mangalı istedi. ġimdi her Ģey

tamamlanmıĢtı. Pikniğe gitmeye hazırdılar. Herkes arabaya bindi. Babası da eĢyaları bagaja

koydu ve piknik yapacakları yerin yolunu tuttular. Piknik alanına geldiklerinde yüzlerinde

gülümseme, içlerinde bir heyecan vardı; çünkü piknik yapmak onlar için bir tutkuydu.

Bayanlar piknik örtüsünü serip yiyecekleri koyarken, erkekler de mangalı yaktılar. Bir köĢede

etler piĢerken, diğer köĢede yemekler hazırlandı. Bütün her Ģey bittiğinde, piknik masasının

üstü padiĢah sofrasına benziyordu. Ne ararsan vardı. Yemeğe baĢladılar. Cengiz, hemen

halasının yaptığı böreklere saldırdı. Etrafa saçarak yiyordu. “Kurt gibi acıktım.” dedi. Annesi

onu uyardı. Böyle yememesi gerektiğini, çok kötü göründüğünü söyledi. Afiyetle yenen

yemeğin ardından sıra, eğlenmeye gelmiĢti. Yanlarında getirdikleri upuzun iple, bütün aile

sırayla ip atladılar. Yorulduklarını fark edince, erkekler tavla oynamaya baĢladı. Cengiz ve

halası yorulmamıĢlardı. Voleybol oynamaya karar verdiler. Çok eğleniyorlardı. Günün sonunda

herkese bir yorgunluk çökmüĢtü; ama bir o kadar da, bu keyifli pikniğin verdiği mutlulukla

neĢeleri daha da artmıĢtı. Bu aile piknikleri Cengiz için vazgeçilmezdi. AkĢam oldu.

Toparlanma vakti gelmiĢti. Babası mangalın kömürlerini söndüğünü zannederek çimlere döktü.

Ancak, köz halindeki kömürlerin kuru otları tutuĢturacağını akıl edememiĢti. Her Ģeyi

topladılar. EĢyalar, arabaya yerleĢtirildi. Herkes arabaya bindi ve eve döndüler. AkĢam,

bütün aile haberleri seyrediyordu. Haberlerde son durum haberleri alt yazı geçiyordu. Bir

haber ilgilerini çekti. Habere göre, bir piknik alanında yangın çıkmıĢ ve bu yangın,

söndürülmemiĢ mangal küllerinden meydana gelmiĢti. Piknik alanının kendi piknik yaptıkları yer

olduğunu fark eden baba, beyninden vurulmuĢa döndü. Köz halindeki kömürlerin üzerine su

dökmediğin hatırladı. Çok üzüldü. “Eyvah! AteĢi tamamen söndürmedim.” dedi. Babasının bu

telaĢlı halini gören Cengiz, “Ben söndürdüm baba!” dedi. Sonra ekledi: “Okulda, piknik

yaparken dikkat etmemiz gerekenlerle ilgili bir konu iĢlemiĢtik. Senin, ateĢi söndürmediğini

görünce, sınıfta konuĢtuklarımız aklıma geldi. AteĢin üzerine su döktüm.” dedi. Tüm aile

derin bir “oh!” çekti.

Ne yazık ki, yaktıkları mangal ateĢini söndürmeyen daha birçok sorumsuz ya da

bilinçsiz insan vardı ve onlardan biri yüzünden, güzelim piknik alanı yanmıĢtı. Bu olay, tüm

aileye ders oldu. Ailesine güzel bir ders veren Cengiz, bu kocaman ve mutlu ailenin kahramanı

olmuĢtu.

POSEIDON‟UN MĠRASI

Damla Çilen LEVENT (6-A) A.H.A. BĠLĠM Ġ.Ö.O.

Bir varmıĢ, bir yokmuĢ. Akdeniz‟in mavi,ılık ve tertemiz sularında çeĢit çeĢit balıklar,

kabuklular, kafadan bacaklılar, memeliler, süngerler, mercanlar hep birlikte yaĢarmıĢ.

Sadece hayvanlar değilmiĢ burada yaĢayan. Bu güzel sularda bir de deniz çayırları yaĢarmıĢ.

Denizin dibinde çayır olur mu demeyin sakın. Oluyor iĢte. Aslında deniz çayırlarını

kendilerine sadece çayır denmesinden hoĢlanmazmıĢ onların çok havalı bir isimleri daha

varmıĢ „‟posidonia oceanica‟‟ . Posidonia ismi belki biraz düĢününce tanıdık gelebilir. Deniz

tanrısı „‟Poseidon‟‟dan alıyorlarmıĢ isimlerini. ĠĢte bu yüzden çok gurur duyarlarmıĢ

isimleriyle. Bizim posidoniaların eĢi benzeri yok dünyada. Hem denizde yaĢıyorlar, çiçek

açıyorlar, küçük meyve yapıyorlar,üstelik fotosentez de yapıyorlar. Tabii bu yüzden de ıĢığa

ihtiyaçları var, karanlık soğuk sular bizim posidonialara göre değil. Ürettikleri oksijen

denizde yayan tüm canlılar için çok önemli, hele bir de düĢmanlarından korunmak isteyen,

yumurtlamak isteyen balıklar için eĢsiz bir yuva. Hani karada ağaçlar erozyonu önlüyor ya,

iĢte denizdeki erozyonu önlemekte bizim posidoniaların iĢi. Öyle bir kökleri, öyle bir kökleri

var ki, çayır demek gerçekten de pek uygun değil. Denizlerin ağaçları onlar.

Yazdan yaza serinlemek için denize giren nazik insanlar , müĢterileri korkar diye

düĢünen otel sahipleri , ağlarıyla deniz dibini süpüren balıkçılar, ya da sadece bilgisiz

insanlar “aaa, yosun bunlar!!” demiĢler bir gün. Ne de olsa suda olan, yeĢil olan, bitkiye

benzeyen Ģey ne olur olsa olsa yosun olur sanan bir sürü insan yaĢıyor dünyada. BaĢlamıĢlar

bizim posidoniaları köklemeye. Plaj açmak için köklemiĢler, dip ağlarıyla koparmıĢlar, denizi

doldurmak için üstlerini molozlarla kapamıĢlar. ĠĢte böyle pek çok yerden, pek çok Ģekilde

saldırmıĢlar posidonialara. Önce balıklar gitmiĢ evsiz kalınca. Ne yapsınlar korunacakları,

yumurta bırakacakları yuvaları olmayınca. Sonra plajlar balçık olmuĢ, deniz dibini saran

kökleri olmayınca posidoniaların. Oksijeni azalmıĢ suyun. Kirlenmeye baĢlamıĢ gün geçtikçe.

Bilim adamları açıklamıĢ bir gün “deniz çayırlarının nesli tükeniyor”.

Ġki çocuk ellerinde broĢürler, ağızlarında pek çok söz ile posidoniaların önemini halka,

öğrenciye, öğretmene, yönetene, balıkçıya anlatmıĢlar. AnlamıĢ insanoğlu hatasını ama biraz

geç olmuĢ. Yosun deyip önemsemeden yok ettikleri canlıların, denizin yaĢam kaynağı olduğu

anlamıĢlar sonunda.

Deniz tanrısının isminin verilmesi boĢuna değil bu canlıya. Denizin bereketi onda,

Akdeniz‟in geleceği onda.

FLAMĠNGOLARI KURTARAN ÇOCUK VE

FLAMĠNGOSU ÖZEL EKĠN Ġ.Ö.O.

Ilık bir ilkbahar günüydü.Her Ģey normal görünüyordu.Fakat o gün gerçekten farklı bir

gün olacaktı on üç yaĢındaki Tayfur için.Yeryüzünde Ģu ana kadar görülmemiĢ ve sonsuza

kadar da görülmeyecek Ģeyler…ĠĢte bu Ģeyler Tayfur‟un hayatını sonsuza kadar

değiĢtirecekti.

Tayfur olabildiğince normal, derslerinde baĢarılı,hayatı okul ve ev arasındaki

monotonlukta geçen;fakat kalbinin derinliklerinde her zaman heyecan,dünyada iz bırakma

isteği olan bir çocuktu.Evinde babaannesiyle birlikte kalıyor,anne ve babasını yılda en fazla

iki ya da üç kez görebiliyordu.Çünkü annesi ve babası yurtdıĢında flamingoların var

olmasından bu yana geçirdikleri evrim süreçlerini araĢtıran bir toplulukta

çalıĢıyorlardı.Tayfur onları her gördüğünde onu da yanlarına almalarını çalıĢtıkları yerleri

göstermelerini istiyordu;ama babası her defasında bir dahakine diyerek geçiĢtiriyordu.

Gelelim her Ģeyin gerçekleĢtiği o güne…Tayfur sıkıcı bir günden sonra okuldan

dönüyordu arkadaĢlarıyla birlikte.Yolda sıkıntıyla etrafına bakarken yolun aĢağısından geçen

ailesinin arabasını gördü.Anne ve babasının yüzü gülüyordu.Annesi koĢarak Tayfur‟u

kucakladı ve yanağında birkaç kez öptükten sonra:‟‟Babanla benim sana güzel haberlerimiz

var.‟‟dedi.Babası araya girdi ve konuĢmaya baĢladı:‟‟Flamingolar üzerindeki çalıĢmalarımız

neredeyse bitti.Flamingoların tüm evrim süreçlerini bulduk.GeliĢtirdiğimiz bir makineyle bir

flamingoyu ,dünya üzerindeki en eski flamingo türüne çevirebiliyoruz.Bu ilk flamingolar Ģu

andakilerden çok daha doğurgan ve akıllı.Bu hayvanları flamingoların soyunun tükenmemesi

için kullanabiliriz.Ve bu deney burada,Ġzmir‟deki kuĢ cennetinde olacak.Eğer istersen sen de

bizimle gelebilirsin.

Tayfur bu olaya çok sevinmiĢti.Hem anne ve babasını görmüĢ hem de flamingoları

kurtarmak için bir fırsat elde etmiĢti.Yarın ilk iĢleri makineyi kullanarak süper zekalı bir

flamingo yaratacaklardı.Yatarken flamingoyla konuĢabildiğini hayal etmiĢti.Kim bilir belki

gerçek olurdu.

Ertesi sabah erkenden kalkıp kuĢ cennetine doğru yola çıktılar.Yolda büyük bir

kalabalık vardı.Belli ki herkes bu anı bekliyordu.KuĢ cennetine ulaĢtılar ve makineleri

ayarladılar. Flamingoyu aldılar ve makineye yerleĢtirdiler.Tayfur çok heyecanlıydı.Üstelik

makineyi çalıĢtırma görevi de ona verilmiĢti.Çok Ģanslı olduğunu hissetmiĢti o anda.Düğmeye

bastı ve her Ģey çok çabuk gerçekleĢti.Saniyeler içinde makineden devasa ve pembe bir

flamingo çıktı.Çıktığı anda Tayfur onun bir Ģeyler söylediğini anladı sevinçten havalara

çıktığını gördü;ama diğer insanlar bunu fark etmedi.Belki de söylediklerini

anlayamıyorlardı.Ama o anlamıĢtı.Nasıl olabilirdi bu?O anda çok korkmuĢtu fakat korkusunu

yenmeliydi.Flamingoya yaklaĢtı ve „‟merhaba‟‟ dedi.Flamingo karĢılık verdi ve laf lafı

açtı.Birden yapması gereken Ģeyi hatırladı ve flamingoya türdeĢlerinin soyunun tükenmemesi

için yardım edip edemeyeceğini sordu.Flamingo hiç itiraz etmedi ve iĢe koyuldu.

O günün sonunda Tayfur tüm dünyada kahraman gibi karĢılandı ve bilimde yeni bir çağ

baĢladı.Süper flamingo Ġzmir‟deki tüm flamingolarla çiftleĢmiĢ yaklaĢık yüz bin tane yavru

meydana getirmiĢti.Böylece flamingolar soyunun tükenmesini engellemiĢ oldu.

Tayfur artık bir kahramandı.Kim bilir belki birkaç yıl sonra anne ve babası gibi bir

flamingo araĢtırmacısı olurdu.

DOĞA DĠRENĠġĠ

Mine ÇAPKĠS (6-A) ÖZEL EFES Ġ.Ö.O.

Ġstanbul‟da yaĢayan bir zengin vardı. Adı Batı‟ydı. YaĢama doğaya o kadar yabancıydı

ki... Ġstanbul‟daki o güzel köĢkünü bile sevmezdi. O muhteĢem köĢkü lüks bir apartman dairesine

değiĢecek kadar sefildi. Bahçesini sevmezdi evinin. Orasının koca bir ot yığını olduğunu

düĢünürdü hep. Orda oturmayı sevmezdi. Aslında yaĢamda tek sevdiği Ģeyde kendisi ve paraydı.

Bu yüzden o bahçeyi halka açık bir park yapmıĢtı. Oraya gelen herkesi de iĢsiz olarak

nitelendirirdi. O kadar zamanda buraya gelip oturmaktan etrafa bakınmaktan insanlar ne kıvanç

duyabilirlerdi ki ona göre.

Zengin ailesini çok uzun zaman önce kaybetmiĢti. Bir erkek kardeĢi vardı. O da onu uzun

zaman önce terk etmiĢti. Zengin aslında ailesi varken çok iyi ve normal bir insandı fakat sanki

yaĢamı ailesine bağlı gibiydi ve ailesini kaybettiğinde her Ģey değiĢmiĢti. Ailesi aynı zamanda

çocuğun yaĢama inancını ve duygularını da götürmüĢlerdi sanki. Artık duygusuz bir adam olmuĢtu

o sevecen çocuk. Erkek kardeĢi ise yaĢamına devam etmiĢti. Hep abisini korumuĢ ona sahip

çıkmıĢtı.

Dağılmamaları için her Ģeyi yapmıĢtı. Fakat zengin olan abisi onu hep terslemiĢ hep ondan

uzak durmuĢtu. En sonunda zengin ayrı bir eve taĢınmıĢtı. Tabi bu aralarda zengin çalıĢıyordu

da. Çok iyi bir iĢi vardı. Bu kadar kötü huyun yanında çok çalıĢkan olmasıyla da ünlüydü. Haliyle

iyi para kazanıyordu. Bu yüzden kardeĢine hiç ihtiyacı yoktu. KardeĢini bir iĢe yaramayan

gereksiz bir varlık olarak görüyordu. KardeĢi ince ruhlu bir sanatkârdı çünkü... Bu iki kardeĢ

birbirlerinden o kadar farklıydılar ki. Bu yüzden kardeĢi onu terk etmiĢti. Artık o yalnız bir

adamdı ve bundan gayet mutlu olduğunu düĢünüyordu.

Fakat yeni taĢındığı yer ona çok dar gelmiĢti bu yüzden geniĢ bir apartman dairesine

taĢınmaya karar vermiĢti. Ama hiç istediği bir yer bulamadı. Bu yüzden köĢke taĢınmak zorunda

kalmıĢtı ve her köĢkün büyük bir bahçesi vardı. Bu köĢkü de diğerlerine göre bahçesi daha dar

bir alanda diye almıĢtı. ġimdi o bahçe bile çok rahatsız edici geliyordu bu zengine. Kalabalığı

seviyordu. Tabiat huzur ise ona çağ dıĢı gibi geliyordu. Bu yüzden bahçesini parka çevirmiĢti.

Kalabalığı görebilmek için...

Kendini kalabalıkta saklanıyormuĢ gibi hissediyordu bu yüzden seviyordu kalabalığı.

Sessizlik ve doğa ise onu gerçeklerle, hatalarıyla, zayıflığıyla yüzleĢtiriyordu. Birazda bu yüzden

sevmiyordu doğayı.

Bir gün alıĢveriĢ merkezine doğru yürüyordu. Bu günlerde hep bulanık görüyordu fakat

doktora gidecek zaman bulamıyordu. AlıĢveriĢ merkezinde kahve satan yere oturdu. Oradan bir

tane kahve aldı. Elindeki gazeteyi okumaya çalıĢıyordu fakat hiçbir Ģey anlayamıyordu. Gazeteyi

yerine koydu morali bozuk olarak evine geldi. BaĢı ne zamandır ağrıyordu. Ama o hiç

umursamıyordu kaç aydır. Neyse diye düĢündü. Nasıl olsa kitap okumaktan hoĢlanmazdı. ĠĢi

içinde bir imza atması gerekliydi o iĢi de çalıĢanları halledebilirdi. Bu yüzden çok umursamadı.

Ta ki bir ay sonraya kadar. Artık hiç göremediğini fark etmiĢti. Hemen yardımcılarının

yardımıyla arabaya bindirildi ve Ģoföre hemen hastane gidilmesi emredildi. Oradaki en iyi göz

doktoruna gidildi. Doktor bazı tetkikler yaptı ve meraklı bir Ģekilde hayret içinde zengine baktı.

Doktor “ Üveit hastalığınız olduğundan haberiniz var mıydı?” dedi ĢaĢkınlıkla. Zengin “ Evet

galiba bir aralar bana bu hastalıktan bahsetmiĢlerdi.” dedi umursamaz bir Ģekilde. Doktor “ O

zaman niye hiçbir doktor kontrolüne gitmediniz?” dedi ve devam etti “ ġimdi bunu ödeyeceksiniz

bayım. Hiçbir kontrole ve hiçbir tedaviye gelmemiĢsiniz doktorun çok önceden verdiği ilaçları

bile hiç kullanmamıĢsınız ve Ģimdi körsünüz efendim. Eğer isterseniz tedavilere baĢlayabiliriz

fakat iyileĢmeniz için az bir ihtimal bulunuyor. Bunu da bilesiniz!” dedi. Adam Ģok olmuĢtu. Nasıl

kör olabilirdi. Doktor devam etti “ Niye tedavilere gelmediğinizi anlamak istiyorum bayım.

Maddi sorunlarınız mı vardı?” dedi o giyimli kuĢamlı adama hiç sanmıyorum dercesine bakarak.

Zengin “ Halimden anladığınız gibi pek bir maddi sıkıntı çekmiyorum.” dedi küstahça. Doktor,

adama biraz bu hastalık hakkında bilgi verdi. Yapması ve yapmaması gerekenleri söyledi. Tedavi

için randevu verdi. Daha sonra zengin adam odadan ayrıldı.

Evde oturmaktan sıkılmıĢtı. Artık ne iĢ yapabiliyordu ne de baĢka bir Ģey. Kendini o

kadar zavallı hissediyordu ki ilk defa. Daha önce insanlar tarafından kral sayılırken Ģimdi

kendini ezilmiĢ yaĢamak için birine muhtaç böcek gibi hissediyordu. Yanında illaki hasta bakıcısı

vardı. Hasta bakıcısı olmadan bir yere gidemezdi. Bu onun için köle gibi bir yaĢamdı. Hasta

bakıcısı kuzeni Su idi. Kuzenini hiç aramamıĢtı anne ve babası vefat ettikten sonra. Fakat

kuzeni yine o iyi kalbine kanarak gelip yardım ediyordu bu adama, bu zavallı zengin kuzenine.

Ama Su„ya kardeĢi gibi davranıyordu. Asla ona hizmetçi muamelesi yapmıyordu. Bir gün Su

kuzenine bahçeye çıkmayı önerdi. Kuzeni ise “ Su bir daha bana böyle bir teklif yapma. Temiz

hava neyime lazım? Doktor dedi diye dıĢarı çıkacak halim yok. KarıĢma!” dedi. Su kırılmıĢtı

“KarıĢmalıyım! Senin iyileĢmeni istiyorum. Bu yüzden aĢağı inmeliyiz Batı.” dedi hafif bir

hiddetle. Batı itiraz etti “ Sen de o doğa hastalarından mısın? Her gün beni zorlayacak mısın

bahçeye inelim diye. Eğer öyleyse üzgünüm Su ama bu evde daha fazla durma!” dedi sinirle. Su

“ Peki Batı. Dediğin gibi olsun. Hiç ısrar etmem bir dahaki sefere.” dedi ağlamaklı bir sesle.

Kuzenini yatağına götürdü ve odasına çıktı.

AkĢama doğru uyandı Batı. Uyku tutmamıĢtı bir türlü... Kendinde bir eksiklik hissediyordu.

Sanki bütün yaĢamı boyunca yaptığı ama Ģimdi duyumsadığı bir eksiklikti sanki. Su ile

tartıĢtığından beri böyle hissediyordu. Görememek çok kötü bir Ģeydi. Penceresinden son bir

kez bakmak için nelerini vermezdi. Bir zamanlar küçümsediği insanları aslında sevdiğini ve onlara

özendiğini hatırladı. Ne kadar mutluydular... Bitkileri hatırladı. Güzel limon ağacı ne kadar saf

duruyordu onların arasında. Arkadaki kırlara benzeyen bahçesini hatırladı. Papatyalar nasıl

Ģefkatle gülümsüyorlardı ona. O ise sanki tabiat ona kötü bir Ģey yapmıĢ gibi yaĢamı boyunca

çiçekleri ağaçları sevmiyordu. Bunun kendini nasıl alçalttığını bir düĢündü. Ġçinde doğa sevgisi

olmayan bir insan nasıl insandan sayılabilirdi? ġimdi bunun için gözlerinden yaĢlar süzülüp duruyordu. O kadar zaman taĢ gibi yaĢamıĢtı, bir heykel gibi. Ailesini kaybettikten sonra

yaĢama küsmüĢtü kendini kurtarmak için hiçbir Ģey yapmamıĢtı. Oysa doğayla bütün olup

yenebilirdi tüm zorlukları. Tabiatın açtığı kucağa gidebilir böylece ince ruhlu biri olurdu Ģimdiki

gibi duygusuz değil. Ġç geçirdi. Eğer bir insan gül bahçesindeki güllerin sıra sıra renklerine göre

uyumla yerleĢmesini görmediyse bir Ģeyin güzel olup olmadığını kıyaslayamazdı ki! Bunları

düĢünerek yatağına döndü. Artık bir doğaseverdi.

Sabah erkenden uyandı. Ne kadar enerjik gözüküyordu ve ne garipti ki yüzü gülüyordu.

Kahvaltısını bahçede yapmak istediğini söyleyip sofrayı bahçeye kurdurtmuĢtu. Su da erkenden

uyanmıĢtı. Kuzenini ĢaĢkınlıkla izliyordu. Sanki biri Batı‟yla kiĢilik değiĢtirmiĢti. Hani o temiz

havadan nefret eden kuzeni nerdeydi? Aslında bu onun için daha iyiydi. Çünkü Su‟da doğayı çok

seviyordu. Kuzeni sayesinde onunda içine bir enerji dolmuĢtu sanki. KoĢarak kahvaltıya geldi

mutlulukla sandalyesine oturdu. Kuzeni ona gülümsedi. Batı “Çok gürültücüsün. Bu yüzden nerde

olduğunu anlıyorum” dedi sırıtarak. Kuzeninin gülmesini özlemiĢti çocukken ne kadar çok gülerdi ama

Ģimdi yeni yeni baĢlamıĢtı gülmeye. Ama boĢ bakıyordu artık. Tedavilere gidiyordu ama doktor açık

açık “ Kurtulması imkânsız gibi bir Ģey. Ama yinede getirin siz. ġu günlerde tedaviye cevap veriyor

gibi ama iyileĢmesi için çok uzun zaman beklememiz gerekebilir” demiĢti. Batı‟nın gözleri açılsın ne

çok isterdim diye iç geçirdi. Sonra ise kahvaltısına baĢladı. KuĢ cıvıltıları onu rahatlatmıĢtı.

Bahçede oturup keyif yaptıktan sonra Batı “Hadi benle beraber yürü Su” dedi. Su

ĢaĢkınlıkla bu teklifi kabul etti. Bahçede yürürlerken Su dayanamadı “Batı neden böylesin? Eskiden

temiz havayı hiç sevmezdin. ġimdi sevmenden mutluyum yanlıĢ anlama ama... Ne oldu yani? Ne

değiĢti?” diye sordu. Batı “Haklısın eskiden doğayı sevmezdim ta ki beni bu karanlıktan

çıkaracağını fark edene kadar. Anlamıyor musun ne demek istediğimi? KuĢlar kulaklarım, güneĢ

gözlerim, bitkiler ellerim gibi. Sanki hepsi bir olmuĢlarda bana kucak açmıĢlar gibi. Sanki onlardan

nefret etmemin cezasını beni çok severek vicdan azabı çektirerek ödetiyorlar gibi! Onlara hep

bağlıymıĢım da bu güzel bağı yeni anlamıĢım gibi. Ailemi kaybettikten sonra her Ģeyden

vazgeçmiĢtim. Hiçbir kurtuluĢ yolu aramadım. Hayatımın çoğunu acınası bir Ģekilde geçirdim. Adeta

ressamın elinden çıkmıĢ hüzünlü bir tablo gibiydim. Ne yaparsan yap yinede gülemez eğlenemezdim.

Bunu yaĢam biçimi haline getirmiĢ gibiydim. O zamanlar yaĢamımdan hiç memnun değildim. Ailemi

kaybettiğimde daha küçüktüm bunu sende biliyorsun. Bu büyük travma sonrası artık yaĢamamın

hiçbir anlamı kalmamıĢtı. Belki insanlar bana acır veya bana yardım ederlerdi. Olmadı... Fakat bir

Ģey öğrendim. Kendine değer vermeyen insana baĢkası hiç değer vermez. ĠĢte ben bu değeri

doğada buldum. Bana ailemden sonra ciddi olarak değer veren ve beni evlatlık edinen doğaydı

sanki!” Diye bitirdi konuĢmasını. DuygulanmıĢtı. Su da öyle... Su “Hadi eve gidelim” diyerek

kuzenine yardım ederek eve geldiler.

Orada çalıĢan sevimli bir bayan “Bir Ģirketin müdürü sizinle konuĢmak istiyormuĢ Batı Bey”

dedi. Batı Su dan numarayı çevirmesini istedi. Bir erkek sesi telefona cevap verdi. Ses “Kimle

görüĢüyorum? Batı bey olabilir mi? Buyurun efendim nasıl yardımcı olabilirim?” dedi makineli tüfek

gibi. Batı tane tane “Evet Batı Bey‟le görüĢüyorsunuz. Demin beni aramıĢsınız. Asıl ben size nasıl

yardımcı olabilirim?” dedi. Ses “Daha önce bize baĢvurmuĢsunuz efendim. Burada yazan bilgilere

göre yaklaĢık 5 ay önce evinizin bahçesini yıktırmak istiyormuĢsunuz. Aslında size daha önce haber

verecektik ama bazı karıĢıklıklardan dolayı bu biraz geç oldu. Ġsterseniz hemen oraya yıkım

araçlarımızı gönderebilirim. Bildiğiniz gibi bunun parasını çok önceden ödemiĢtiniz. Hemen

gönderiyorum yıkım aracını Ģu an müsaitseniz.” dedi. Batı öyle kalakalmıĢtı. Evet, her Ģeyi

hatırlıyordu. Belki iptal edebilirdi. Paranın onlarda kalması hiçte önemli değildi. Batı “ġu an

müsaidim de ben o iĢi iptal ettirmek istiyorum. Param sizde kalabilir o problem değil. Ama ben

bahçemi yıktırmaktan vazgeçtim.” dedi. Ses “Üzgününüm öyle bir Ģansınız yok. Biz o kadar

müĢteriyi sizin için bekletmedik. Biz her müĢteriye bir ay veririz. Bir ay boyunca o müĢteri ile

uğraĢırız. Zaten Ģu an Türkiye‟nin en ünlü kuruluĢlarındanız fark ettiyseniz. Sizi bu kadar

bekletmemizin nedeni bu! Bizden kaç sene sonraya randevu alan var biliyor musunuz? Paranız bizde

kalamaz bu yasalarımıza aykırı. Ama para iadesi yapamam o da yasak. O kadar iĢlem yapıldı ve

Ģuan müsait olduğunuz için arabaları gönderiyorum. Eğer isterseniz size bir hafta verebilirim.

Yıktıracak baĢka bir yer bulursunuz!” dedi kızgınımsı alaycımsı bir ses tonuyla. Batı ĢaĢırmıĢtı.

Belki baĢka bir yol bulurum diye düĢünerek bu iĢi bir hafta sonraya erteledi ve odasına kapandı.

DüĢünmeye baĢlamıĢtı.

Belki bir arsa alabilirdi sonra oraya ev inĢa ederdi ama bu çok uzun bir iĢti. Villa satın

aldığında ise o kadar bahçe falan yine harap olacaktı. Belki bu köĢkün bahçesi sağlam kalacaktı

ama o güzel villa ise dazlak bir alana dönüĢecekti. Bu da olmazdı. Belki bir apartman satın

alabilirdi ama bu günlerde öyle bir yer bulmak imkânsızdı. Çok endiĢelenmiĢti ve Su‟yu yanına

çağırıp konuyu ona anlattı. Su ise kırgın bir sesle “Burayı ne zaman aramıĢtın. Yeni değil mi?

Bana oyun oynamıyorsundur inĢallah!” dedi kızgınlıkla. Batı “Hayır gerçekten. Sana asla böyle bir

Ģey yapmadım yapmayacağım! Eğer öyle olsaydı senden yardım ister miydim? Saçmalama lütfen ve

bana yardımcı ol. Göremesem de her defasında onların eksikliklerine dayanamam. Güllerin gel

ortamıza otur diyen yaprakları, papatyaların o kendine has değiĢik kokularını duymadan dıĢarı

çıkmak ne iĢime yarayacak? Lütfen yardımcı ol bana!” diye inledi. Su “Bak bir fikrim var. Eğer

biz bu çevrecilerin grevlerine ve protestolarına katılırsak, sen onlara maddi destekte bulunursan

böylece mahkemeye bütün çevreciler olarak dilekçe yazarsak belki orayı kapattırabiliriz! Zaman

kazanmak içinde bir aylığına yurt dıĢına falan çıkacağını söyleriz bizim sıramıza baĢka birine

vermelerinin gelecek aya ertelemelerini isteyelim. Böylece zaman kazanırız. Bu eylemlere destek

veririz. Ben bir aralar bu eylemlere katılırdım. Ben bir doğaseverdim ama galiba senin yanına

geldiğim ilk aylar bu özelliğimi kaybettim.” dedi sitemle. Batı “TeĢekkür ederim Su. Gerçekten

çok yardımcı oldun. Bunun sayesinde bu bahçeyi kurtaracağız!” dedi.

Su kuzenini yatağa yatırdıktan sonra saatine baktı. Daha erkendi saat. Tam o sırada

telefon çaldı. Batı‟nın göz doktoru arıyordu. Su merakla telefonu açtı. Herhalde Batı‟nın gözleri

tedaviye hiç tepki vermemiĢ olduğundan dolayı bir daha tedaviye gelmelerine gerek olmadığından

bahsetmek için aramıĢtı. Telefonu gönülsüzce açtı. Su “Buyurun ne istemiĢtiniz?” diye sordu. Göz

doktorunun sesi inanılmaz berrak ve heyecanlıydı. Doktor “Batı Bey‟in gözleri mucize Ģeklinde

tedaviye yanıt veriyor. Çok kısa bir sürede iyileĢebileceğe benziyor!” dedi sevinçle. Su büyük bir

sevinçle kuzenine haber vermeye gidecekti ama sonra vazgeçti. Ya iyileĢmezse... o zaman bu çok

büyük bir umutsuzluk ve hayal kırıklığı olurdu. Göz doktoruna teĢekkür ettikten sonra telefonu

kapatıp odasına çıktı.

Odasında internetten yapılacak doğa ve çevremizi koruma eylemleriyle ilgili bilgi topladı. Ġki

gün sonra yapılacak bir eyleme katılabilirlerdi. Sonra TEMA Vakfının sitesine girdi ve

araĢtırmalarını oradan sürdürdü. Bir sürü bilgisi vardı artık bu konuda. BiyoçeĢitlilik, toprak

kirliliği, dünyamızın durumu, çölleĢme ile mücadele vs. daha önce hiç böyle bir araĢtırma

yapmamıĢtı. Sanki dünyanın gizlenen gerçekleriydi bunlar! Akan Ģelalenin gürleyiĢi, çöllerin sessiz

hırıltısı... ġu an hangi siyasal hangi ekonomik durum bu tehlikenin önüne geçebilirdi?

YaĢayamadığımız bir dünyada paranın olması kime ne fayda! Buna rağmen yine herkes parayı mı

düĢünüyor yoksa! Eğer dünyamız bu duruma geldiyse, eğer ekonomi, dünyamızın yaĢam alanımızın

yok olmasından daha önemliyse biz çevre çevre diye boĢuna uğraĢmıĢ olmaz mıyız? Ama yine de

bu saçmalıklara inat vazgeçmeyecekti. “Vazgeçmemeliyim çünkü ben bir doğaseverim ve bu dünya

yok olmadığı sürece dünyadan daha önemli hiçbir Ģey olmadığına inanacağım!” diye bir çığlık

kopardı içinden. Yarın kuzeniyle konuĢmak için can atıyordu. Hemen yatağına girip “Acaba bu

dünyanın sonu ne olacak” diye ciddi ciddi düĢünmeye baĢladı. Bu düĢünce onu yormuĢtu ve derin

uykulara dalmıĢtı.

Sabah kalktığında gayet enerjikti. Hemen kuzeninin yanına gitti. Su “Biliyor musun birkaç

tane yürüyüĢ buldum bile doğa için. Eğer istersen katılabiliriz. BağıĢ yaparsan seni gazetelere

çıkarırlar belki. Böylece adını duyurur, hem de çok iyi bir çevreci olursun. Ayrıca o yıkım yeri

midir, fabrika mıdır her neyse iĢte oradan da kurtuluruz! Eğer bahçen küçük olsa belki o kadar

umursamazsın ama yıktırmak istediğin alan küçük bir koruya benziyor. O kadar yere sen kıysan

ben kıyamazdım zaten!” dedi hiddetle. Batı “Evet haklısın. Ben o yürüyüĢlere katılmayı çok

isterim. Destek vermek istediğim bir konuda sesimi duyurmak için böyle bir davranıĢta bulunmak

çok güzel ve etkileyici. Dikkate alınmaması imkânsız! Daha önce bir taĢ gibi yaĢadığımı bu olayda

kanıtlıyor. Gazete okumayı severdim ama kötü olan ise ne okuduğumu bilmezdim!” dedi. Su

gülümsedi kuzeninin bu acınası durumuna. Sonra doğayı seyre daldı. O uğur böceği nasıl da güzel

uçuyordu. Sanki konduğu her çiçeğe uğur, Ģans, mutluluk ve renk getiriyordu! Gül bahçesine

döndü. O rengârenk güllerin birbirlerine ne kadar imrenerek baktıklarını gördü. Oysa hepsi

birbirinden güzeldi! O kenardaki iri ve güzel papatyalara baktı. Diğer tarafta ise daha küçük

boylu papatyalar vardı. Aslında o küçük boylu papatyalar daha çok ilgisini çekti. “Küçükken hangi

çocuk kırlara gittiğinde bir demet papatya toplamak için uğraĢıp annesine hediye etmek için

çabalamaz ve hangi çocuk ilk gördükleri, ilk olarak tanıdıkları, o beyaz yapraklı çiçeği unutabilir?

Hangi çocuğun hayali değildir yolda durup papatyaların arasında sonsuz mutluluğa uzanmak?” diye

aklından geçirdi. Sonra rengârenk menekĢelere baktı. O kadar göz alıcıydılar ki! Renkleri insanı

cezbediyordu ama sanki bu güzellik gözleri yoruyordu. Yinede o rengârenk bahçede çok etkileyici

duruyordu. O mor sümbüller ise tek kelimeyle müthiĢtiler. O güzel bahçenin aksesuarı takısı

gibiydiler. Güzel, etkileyici ve önemli! DüĢünceleri arasında kaybolmuĢ, usulca göz kapakları

kapanmıĢtı ve uykunun derinliklerine dalmıĢtı.

Uyandığında karĢısında Batı vardı. Batı “Bu günde bir eylem bir yürüyüĢ varmıĢ. Bazı

arkadaĢlara sordurup soruĢturttum. Hadi ben hazırım bugün ki yürütüĢe gidiyoruz” dedi. Su

ĢaĢkınlıkla evet, diyebildi ancak. Hemen hazırlandı yürüyüĢe gitmek üzere. ġoförleri onları

yürüyüĢün olduğu yere bıraktı. Batı gözlerinde bir problem yokmuĢçasına rahat ilerliyordu. Elbet

Su‟yun da yardımıyla. Sonra Su hazırladığı pankartlardan birini kendi taĢıyordu, diğerini kuzeni

taĢıyordu. Sonra grupça söylenen sloganlara katıldılar. Öyle kendilerinden geçmiĢlerdi ki

ellerinde pankartları coĢkuyla sallayarak, sloganları tüm güçleriyle söyleyerek, ayaklarına inen

kara sulara aldırmadan yürüyorlardı. Bunda duydukları ise mutluluktu. Mutluluk o kadar ağır

basıyordu ki yaĢanılan o boğaz ağrısını, ayaklarınızın kopmuĢ hissini, ellerinizin tutulmasını hiç

hissettirmiyordu sanki. Doğa için verilen bu mücadele bütün doğayı kurtaracak gibi

düĢünüyorlardı. Ne kadar haklı bir düĢünce. ġunu yapsak ne olur, yapmasak ne olur düĢüncesi

kadar yanlıĢ bir düĢünce olduğunu sanmıyorum. Eğer o küçük Ģeyler birikmese büyük Ģeyler nasıl

olur? Kısaca damlaya damlaya göl olur hesabı. Zaten bu inançlı Türk insanları sayesinde

kurtarırız ülkemizi. Bu doğaya tutkuyla bağlanmıĢ, doğanın dünyamızın önemini anlamıĢ, küresel

ısınmanın ciddi olarak boyutunu öğrenmiĢ, iyi insanlar sayesinde...

Eve geldiklerinde periĢandılar ama olmasını istedikleri bir konuya destek vermiĢlerdi ve bu

onları çok sevindiriyordu. Su “Batı yarında bu eylemin daha resmi ve toplantıya benzeri var.

ArkadaĢım bize iki bilet buldu. Ġstersen gidebiliriz. Çok yorulmam dersen. Zaten oturma yerleri

var. Söz alıp o fikir hakkında o düĢündüklerini söyleyebiliyorsun. Dedim ya daha çok toplantı

gibi. Basında gelecekmiĢ büyük ihtimalle. Gidelim mi ne dersin?” dedi. Batı “Elbette gidelim. Bu

müthiĢ bir fikir. Hem basında oradaysa fikrimizi çok iyi anlatabiliriz!” dedi büyük bir heyecanla.

O güzel korunun yıkılmamasını o kadar çok istiyordu ki... O zamanlar yaĢamın güzelliklerinden

anlamadığı için böyle bir Ģeye karar vermiĢti. Ama Ģu an bu kararından çok piĢmandı karar

değiĢtirmiĢti. Zaten parayı da geri istemiyordu ama iptal edemeyiz diyorlardı. Sonra uyumaya

gitti. Yarını düĢünüyordu.

Yarın gelmiĢti. Üstüne Ģık bir takım elbise giydi çünkü bu çok büyük bir direniĢ olacaktı ve

Ģık olmak zorunda hissediyordu kendini. Su da çok Ģık giyinmiĢti. Beyaz bir etek ve ceket

giymiĢti. Siyah bir gömlek vardı. Çok uyumlu olmuĢlardı. Hemen o toplantının olduğu yere

geldiler. Büyük ve ferah bir salondu. Ayrıca tıklım tıklım doluydu. Hemen önlerdeki ayırtılmıĢ

yerlerine oturdular. Batı merakla “Herhalde buraya yer bulmak için bayağı uğraĢtın veya biri

yerini iptal etti. ArkadaĢın bu bileti sana ne zaman buldu? Bu kadar kısa sürede böyle güzel bir

yer bulmak ilginç” dedi. Su utangaç bir gülümsemeyle “Aslında ben bu biletleri 2 ay öncesinden aldırtmıĢtım arkadaĢıma. BaĢka biriyle gidecektim. O kiĢinin iĢi çıkınca boĢta bir biletim vardı

böyle bir olay olunca da senle gitmeye karar verdim.” dedi. Batı “ Bana niye yalan söylediğini

çözemesem de önemli değil. Sonuçta buradayız ve bir amaç uğrunda ciddi bir uğraĢ vereceğiz.

Bu bizim için çok önemli. Hadi diyeceklerimizi bir kafamızda toplayalım” dedi. Ġkisi de susmuĢ

düĢünüyorlardı.

Sonra bir sunucu geldi sahneye. Bir sürü bilgi verdikten sonra baĢka konuĢmacılarda bu

konuda bilinçlenmemiz hakkında konuĢtular. Sonra sıra soru sormaya geldi. Bir sürü sorular,

sorular, sorular... Sıra konuĢma yapıp Ģikâyetleri dinlemeye gelmiĢti. Batı söz aldı “Ben size

biraz uzun bir olayı anlatmak istiyorum. Ben ailemi küçük yaĢta kaybettim. Bunun acısıyla kaç

senedir yaĢıyorum put gibi. Acıyı hissetmiyor, yaĢam belirtisi göstermiyor gibiydim. Ayrıca bir

göz hastalığım vardı. Uzun bir süre sonra gerekli doktor kontrolüne gitmediğim için kör kaldım.

O an yaĢamdan kopmuĢtum. Beni yaĢama bağlayan tek Ģeyin, aldığım her nefesin,

hissettiğim her Ģeyin, o bana inanılmaz zevk veren tek Ģeyin doğa olduğunu, her Ģeyin tabiat

için olduğunu öğrendim. Belki görmedim! Ama yine de daha iyi tanıdım tabiatı. Daha fazla

hissettim. O sıcak havada kelebeklerin göklerde süzülüĢlerini hayal ettikçe içim ısındı, o

menekĢelerin ılık meltemde nasıl dans ettiklerini düĢündükçe yüzümü daima bir gülümseme

alıyordu, o ağaçların hıĢırtısı benim için hiçbir Ģeye değiĢilmez bir ezgiydi! Ne yazık ki bundan

yaklaĢık bir 6 ay önce o bahçemden nefret ederdim. O yüzden bir yıkım Ģirketini aramıĢtım ve

onlardan randevu istemiĢtim ve 5 ay sonraya randevu vermiĢlerdi bana. Fakat zaman geçtikçe

doğanın değerini anladım ve bu fikrimden vazgeçtim. Önceden parasını ödemiĢtim. Ama önemli

değildi para onlarda kalabilirdi. Fakat onlar böyle bir Ģansı olmadığını söylemiĢlerdi. Onları

ancak bu kadar bekletebildik. En azından biz vazgeçtik ve böyle olsun istemiyoruz ama bizi

zorluyorlar. Ne yapabileceğimizi söyleyip bize yardımcı olun lütfen!” dedi. Görevliler ellerinden

geleni yapacaklarını söylediler. Sonra Su konuĢmak istediğini söyledi. Su “Evet, ayrıca diğer

konuĢmacılarında söylediği gibi dünyamız bir uçuruma sürükleniyor. Hiç durmadan çöl olmaya

bir adım daha yaklaĢıyor. Bir damla su, birazcık yağmur, daha az deodorant kullanımı bile ne

kadar önemli küresel ısınma için! Bu kadar önemli bir konu yine de hala en gözde konu değil.

Hala dünyamızda birinci konu olarak tartıĢılmıyor. Siyasi veya ekonomik haberler medyayı

daha çok meĢgul etmekteler. Eğer bu medya dünyanın yok olmasını umursamıyorsa... Neyi

tartıĢıyoruz?” dedi. Kuvvetli bir alkıĢ koptu. Sonunda toplantı sona erdi ve evlerine gittiler.

Hala oyalayıp ertelemeye çalıĢıyorlardı yıkım iĢini ve haber bekliyorlardı.

BĠR YIL SONRA...

Evlerinin bahçeleri sapasağlamdı. Firmayla ilgili yasal iĢlem baĢlatılacağı söylenmiĢti.

Firma hemen fikir değiĢtirmiĢti ve Ģu an bahçeleri sağlamdı. Yaptıkları bağıĢlar sonrası

medyada daha fazla bu konuyla ilgili haber yapılmaya baĢlanmıĢtı. Artık onlar çok iyi bir

doğaseverdi ve en önemlisi... Batı gözlerine kavuĢmuĢtu! Artık görüyordu! YaĢamı güzellikleri.

Çok büyük bir arazi almıĢtı ve orayı park yapmıĢtı. Her Ģey güzeldi, herkes mutluydu. Su ise

kuzeniyle beraber yaĢamaya devam etti. Aslında bu mutlu hikayenin dönüĢ noktası ise yine

doğaydı!

-SON-

ÇEVRE TĠMLERĠ

BUSE OZEL (4-A) ALĠAĞA GAZĠ Ġ.Ö.O.

Evvel zaman iken, deve tellal iken, saksağan berber iken… Ben anamın beĢiğini tıngır

mıngır sallar iken. Ġp koptu, beĢik devrildi. Anam kaptı maĢayı, babam kaptı meĢeyi,

döndürdüler dört köĢeyi. Dar attım kendimi dıĢarı… Kaç kaçmaz mısın… Vardım bir pazara. Bir

at aldım dorudur diye. Bineyim dedim, at bir tekme salladı bana geri dur diye… PadiĢahın

topları ateĢe baĢladı. Topladım gülleleri cebime koydum darıdır diye. Tozu dumana kattım,

Edirne‟ye yettim. Selimiye minarelerini belime soktum borudur diye. Yakaladılar beni

tımarhaneye attılar delidir diye. Babamdan haber geldi, onun eski huyudur diye. Bereket

inandılar, tutup beni saldılar. Neyse uzatmayalım, masala baĢlayalım…

Eski zamanlarda yaĢayan Azra adında on yaĢında, sarı saçlı, uzun boylu bir kız

varmıĢ... Okula gidermiĢ Azra, dördüncü sınıfa gidiyormuĢ ve derslerinde çok baĢarılı imiĢ.

Azra' nın bu durumundan ailesi çok hoĢnutmuĢ… Azra ve ailesi Ġstanbul denilen olağanüstü

güzellikte bir Ģehirde yaĢarmıĢ... Azra, çevreye karĢı bilinçli biriymiĢ. En ufak bir çöp

görsün çok sinirlenir ve hemen çöpü çöp kutusuna atarmıĢ. Yere çöp atan birini gördüğünde de

sinirlenir ve çöpü yerden alarak çöpe atar ve çöpü yere atan kiĢiyi uyarırmıĢ… Bu davranıĢı,

ailesini ve öğretmenlerini memnun edermiĢ... Azra' nın çevreye karĢı olan bu duyarlılığı

herkesi mutlu edermiĢ... Onun en büyük destekçisi dedesi imiĢ… Dedesinin evi küçük bir

yerleĢim yeri olan ġirince‟ deymiĢ. Azra, oraya gittiğinde ferahlar ve oradaki insanların kendi

yaĢadığı yer olan Ġstanbul‟ da ki insanlardan daha bilinçli olduğunu düĢünürmüĢ. Azra,

zamanının çoğunu diğer çocuklar gibi oyun oynayarak değil de gözlemler yaparak geçirirmiĢ.

Fen ve teknolojiye de meraklı olan Azra, gözlemler yaparmıĢ… Azra, aynı zamanda çok kitap

okur ve çevre kitapları okumayı daha çok severmiĢ...

Azra'nın annesi Aysun Hanım mimar, babası Emrah Bey ise beyin cerrahıymıĢ. Ġkisinin

de iĢleri çok yoğunmuĢ.. Azra' lara ara sıra dedesi gelir ve onlarla kalırmıĢ. Dedesiyle kaldığı

zaman, zamanın nasıl geçtiğini anlamazmıĢ Azra. Beraber gezerlermiĢ. Dede torun çok iyi

anlaĢırlarmıĢ.

Günlerden bir gün Azra, dedesi ve ailesi piknik yapmaya gitmiĢler ve çok eğlenmiĢlerdir.

Piknikten dönerken yolda insanların ateĢi söndürmeden gittiğini fark etmiĢler ve hemen onları

uyarmıĢlardır

- Beyfendi, bu ateĢi söndürmemiĢsiniz; fakat bu ateĢ tutuĢarak bu ormanı bile

yakabilir demiĢ Azra..

- Bundan sana ne! Ġstediğimi yaparım. Sana mı soracağım? diye cevap vermiĢ..

- Peki herkesin böyle yaptığını düĢünün. Bütün ormanlarımız böylece yok olabilir diyerek

kızmıĢ Azra.

- Bana ne ne olursa olsun! demiĢ adam..

Azra ve ailesi piknikten dönerken bir duman fark etmiĢler ve itfaiye arabası ormana

doğru gidiyormuĢ. Ertesi gün haberi almıĢlar. Orman yanmıĢ. Sırf O adam yüzünden… Azra ve

dedesi bunu duyar duymaz karakola gitmiĢler ve adam ile önceki gün yaĢadıklarını anlatmıĢlar.

Adam bulunmuĢ ve cezasını çekmiĢ.

Bir gün apartmanın yöneticisi evin önündeki ağacı kesip oraya bir kulübe yapacak imiĢ.

Bunu öğrenen Azra ve dedesi hemen yöneticiyle konuĢmuĢlar ve kulübeyi baĢka bir yere

yapabileceklerini ama buraya yaparlarsa ağaca yazık olacağını ve kesmemeleri gerektiğini

anlatmıĢlar. Böylece kulübe baĢka bir yere yapılmıĢ ve güzelim ağaçcık kesilmekten kurtulmuĢ.

Azra, bir Çevre mühendisi olmak istiyormuĢ. Kendine bu mesleğin yatkın olduğunu

düĢünüyor, dedesi de ona katılıyormuĢ.

Az gittim uz gittim… Dere tepe düz gittim. Çayır çimen geçerek, lale sümbül biçerek;

soğuk sular içerek, altı ayla bir güz gittim. Bir de dönüp ardıma baktım ki, ne göreyim, gide

gide bir arpa boyu yol gitmiĢim!..

Aradan yıllar mı ne yıllar geçmiĢ..On iki sene geçmiĢ. Azra büyümüĢ ve yirmi iki yaĢına

gelmiĢ. Azra, okulunu okumuĢ ve çevre mühendisi olmuĢ ama hayatında büyük kayıplar da

olmuĢ. Dedesini kaybetmiĢ ve öyle çok üzülmüĢ ki sanki her Ģeyin altında ezilmiĢ gibi

hissetmiĢ.

Çok iyi bir Çevre mühendisi olan Azra, hala bir çevreci olmaya devam ediyormuĢ

ve çeĢitli araĢtırmalar yapıyormuĢ... Yirmi altı yaĢına geldiğinde evlenmiĢ. Doruk adında

bir oğlu olmuĢ ve Azra, oğluna çevre bilinci aĢılamaya çalıĢıyormuĢ ama oğlu bir çevre

mühendisi değil de bir avukat olmak istiyormuĢ. Azra, buna sevinerek;

- Oğlum üzülecek bir Ģey yok, ben sana çevre mühendisi ol, demiyorum. Ġstediğin

meslek ne ise o mesleği seçmelisin ama biliyorsun ki çok çalıĢacaksın. ġimdi bana söz ver

artık derslerine daha sıkı çalıĢ ama sakın çevreciliği unutma. Yoksa bozuĢuruz tamam mı?

demiĢ.

- Peki söz demiĢ oğlu Doruk..

Azra‟ nın kocası Ahmet Bey de Azra gibi çevreci bir insanmıĢ. Ahmet Bey, bilgisayar

mühendisiymiĢ.

Doruk yedi yaĢına gelmiĢ ve 1. sınıfa baĢlamıĢ ve annesinden bile daha bilinçli bir

çevreci olmuĢ. Okulda öğretmenleri Ona hayran kalmıĢ. Anneannesi ve dedesi onun Azra‟ ya

çektiğini söylemiĢ. Dedesinin yerinde de Azra‟ nın olduğunu söylüyorlarmıĢ. Azra ve ailesi

hafta sonları ġirince‟ deki eve gidip vakit geçirirlermiĢ.

Doruk sekiz yaĢına gelmiĢ. Doruk‟ ların okulunda çevre ile ilgili bir kompozisyon

yarıĢması varmıĢ. Doruk‟ ta bu yarıĢmaya katılmıĢ. ĠĢte Doruk‟ un kompozisyonu;

Çevre deyince aklımıza yaĢadığımız yer gelir. Beninm aklıma ise annem, annemin

dedesi, babam ve ben gelirim. Çünkü biz “ÇEVRE TĠMLERĠYĠZ” !

Annem küçüklüğünde çevre bilinci aĢılanmıĢ bir çocukmuĢ. Oda Ģimdi aynısını bana

aĢılıyor. Yerde gördüğümüz en küçük çöpleri bile alırız ve yere çöp atanları uyarırız. Büyük

dedemden kalan eve gittiğimizde çok güzel, temiz bir çevre görürüz. Oradaki insanlar

Ġstanbul‟ daki insanlardan daha bilinçli.

Annemin en önemli destekçisi dedemmiĢ. Ama on altı yaĢındayken kaybetmiĢ. Benim en

büyük destekçim ise annem. Ġnanmayacaksınız ama annem ve dedesi bir orman kurtarmaya

bile çalıĢmıĢ.

Genel olarak çevre deyince ilk akla gelenler;

Kirlilik,

Erozyon,

Küresel ısınma vb.

KeĢke çevre deyince aklımıza doğa, temizlik, bitki, çiçek, hayvan gelse... Ne yazık ki

bu ülkede bu mümkün değil. Her ne kadar bazı insanlar bunu yapmaya çalıĢsa da herkes

yapmadan olmuyor. Uyandığımızda çiçek kokuları duymak varken egzos dumanı ile uyanıyoruz.

Bu güzel yaĢamı değerlendirememek çok kötü bir sorun. ġimdi sizlere sesleniyorum.

“ARKADAġLAR GELĠN EL ELE VERELĠM, ÇEVREYĠ TEMĠZLEYELĠM !..”

Doruk‟ un kompozisyonu birinci olmuĢ. Sonra okullarında bir kampanya baĢlamıĢ. Çevre

Timler grubu kurulmuĢ. Bundan sonra okullarında çevre timleri olacakmıĢ...

Doruk annesi gibi çok baĢarılı bir öğrenci olmuĢ, o da tıpkı annesi gibi çok kitap

okurmuĢ ve çevre kitaplarını çok severmiĢ. Yaz tatilinde ġirince‟ ye giderlermiĢ. Denize

girer, araĢtırma yaparmıĢ, kitap okurmuĢ...

Aradan beĢ sene geçmiĢ. Doruk, büyümüĢ on üç yaĢına gelmiĢtir... Hayatın tadını,

çevre ile ilgilenerek çıkarırmıĢ. Sizce de en iyisini yapmıyor mu?

Doruk artık büyümüĢtür... Yirmi iki yaĢına gelmiĢtir... Hukuk bölümünde okulunu

birincilikle bitirmiĢ. Sonra çok adaletli bir avukat olmuĢ… ĠĢte size Onun bir Ģiiri;

AĞAÇLAR SEVĠLMELĠDĠR

Tüm ağaçlar sevilmek ister,

Sulanmak ister.

Onlara zarar vermemizi değil, Korumamızı ister.

Gerçekten güzel değil mi? Söyleyeyim Doruk Ģimdi aynı zamanda bir Ģair ve bütün

ailesi gibi

O da bir “ÇEVRE TĠMĠ…”

Yağmur yağdı... GüneĢ açtı... Gökten üç elma düĢtü... Biri masalı anlatana... Birisi

dinleyene... Ya biri kime?

Tabii ki de masalın kahramanına...

SUSUZ YAġANMAZ 5-A SINIFI ÖĞRENCĠLERĠ ALĠAĞA PETKĠM Ġ.Ö.O.

Su perisi denize düĢen yağmur damlalarının sesiyle uyandı. Minik bir su damlacığı

kapısını çalıyordu. Denizin kapısı büyülü bir girdap gibi açıldı ve su damlacığı denizin tuzlu

sularına karıĢtığı anda aniden duyduğu bir sesle irkildi. Bu, su perisinin sesiydi. Su perisi, “Hey

su damlacığı!bana bir iyilik yap.” diye gürledi.Su damlacığı, “Tabii güzel su perisi, senin için ne

yapabilirim?”dedi. Su perisi, “Hemen buradan git!” diye bağırdı. Su damlacığı ürkek ve çekingen,

“Peki neden?” diye sordu. “Bir derdin varsa, bana anlatabilirsin.” dedi arkasından. Su perisi

yaptığına piĢman, sakin bir sesle, “Seni korkuttuysam özür dilerim.Aslında ben kötü değilim fakat

bu pis denizde kin ve nefreti öğrendim.Bizim soyumuzda ne pislik ne de kötülük vardı.Biz çok iyi

varlıklardık.Annem eskiden, yaĢadığımız ülkede herkese yetecek kadar suyun olduğunu ama bir

gün bulutlar tarafından yok edildiğini anlatırdı.Ondan dolayı bulutları sevmiyorum.”Su damlacığı,

“Ama ben bulutları çok seviyorum; çünkü onlar sayesinde var olabiliyorum.” dedi.

Su perisi:

-Bunlar öyle senin bildiğin gibi bulutlar değillerdi.Kimyasal maddelerle kirlenmiĢ,zehir

saçan bulutlardı ve bir gün zehirlerini dünyaya boĢalttılar.Bütün sular kirlendi;içindeki asitler

yüzünden tüm canlılar zarar gördü.

Su damlacığı ĢaĢırarak:

-Ama tüm bunlar bulutların suçu değil ki!dedi.Tam o anda bulutlar güneĢin önünden

çekildiler ve su damlacığı buharlaĢıp yok oldu.Su perisinin kafası duyduğu son sözlerle çok

karıĢmıĢtı.Bugüne kadar aslında bütün bunların insanoğlunun suçu olduğunu hiç

düĢünmemiĢti.Daldığı derin düĢüncelerden duyduğu gürültülerle sıyrıldı.Gürültülerin geldiği yöne

baktığında bir sürü iĢ makinesinin koyun kıyısında çalıĢtığını gördü.Bütün bu olup bitenleri üzüntülü

bakıĢlarla izledi az ilerde takım elbiseli iyi giyimli iki adamın konuĢtuğunu gördü.

-Bu araziye inĢaat izni verdiğin için sağ ol. Hem deniz kıyısında hem de ağaçlık arazinin

yakınında diyordu uzun boylu, orta yaĢlı olan.

Su perisinin duyduklarından dolayı yüzü asıldı.Zaten pis olan ülkemi insanoğlu yok etmek

için uğraĢıyor.Biz Ģimdi nerede yaĢayacağız !En iyisi onları on yıl sonraya götürüp,neler olacağını

anlatmak.

Ama bunu tek baĢıma yapamam ki.Su damlacığı bana küstü.Ondan yardım

isteyemem.Balıklar…Evet onlarla konuĢmalıyım,diyerek suya daldı. O sırada ona doğru bir köpek

balığı yaklaĢmaya baĢladı. Çok üzgün gözüküyordu. Su perisi ona neden üzgün olduğunu

sordu.Köpek balığı Ģöyle cevap verdi:

-Ülkemiz gittikçe kirleniyor.Tüm balıklar suçu benden buluyor.Onların baĢkanı olmama

rağmen benden nefret ediyorlar.Bunu nasıl engelleyeceğimi bilemiyorum.Bana yardım eder misin?

Çok yalnızım.

Su perisi :

- Anlattıklarına ben de çok üzüldüm.Sana yardım ederim.Ama bunun için balık

dostlarımıza da ihtiyacımız var.

Köpek balığı:

- Hemen onlara haber vereyim.”diyerek hızla denizin derinliklerine doğru yüzmeye

baĢladı.Bütün balıklar köpek balığını görür görmez kaçıyorlardı.Köpek balığı balıklara seslendi ;

-Beni dinleyin!Ülkemizi kurtarmamıza yardımcı olacak biri geldi.Kendi ülkesi de çok

kirliymiĢ.Ama ülkemizi kurtarmak için size de ihtiyacı olduğunu söyledi.Köpek balığı konuĢmasına

devam ederken tüm balıklar koca bir ordu oluĢturmuĢtu bile.Köpek balığı çok mutlu

olmuĢtu.Hemen ordunun baĢına geçti.Hep birlikte su perisinin yanına gittiler.Su perisi onları

orada bekliyordu.

-Köpek balığı planın nedir diye sordu? Su perisi yanıt verdi :

-Ġnsanları on yıl sonraya götürmek istiyorum.Ama bunun için size ihtiyacım var.Balıklar

hep bir ağızdan :

-Bize kim yardımcı olacak ? Su perisi cevap verdi:

-Bize ilerdeki okulun öğrencileri yardım edecek.Balıklar bunu kabul etti.Su perisi

öğrenciler gelmeye baĢladılar bile,dedi.Balıklar da:

-Ne duruyoruz öyleyse,dediler.

Su perisi öğrencilere seslendi:

-Hey çocuklar!

Çocuklar:

-Siz nasıl konuĢabiliyorsunuz? Biz sizin sadece masallarda olduğunuzu zannediyorduk.

Su perisi:

-Size ihtiyacımız var.Lütfen bize yardım edin.

Çocuklardan biri:

-Size ne konuda yardım edeceğiz.

Su perisi:

-O fabrikanın kurulmasını engelleyeceğiz,dedi.

Çocuk:

-O fabrika benim babamın.Sizi babama söyleyeceğim,diyerek oradan uzaklaĢtı.Ġlk baĢta

herkesin morali bozulmuĢtu; ancak su perisi planını anlatınca hemen toparlandılar.

Sonra bir çocuk:

-Ben size yardım edebilirim!dedi.Onun ardından diğer çocuklarda atıldı.Hepsinin morali

düzelmiĢti.

Çocuklardan biri:

-Ġnsanları oraya gitmeye nasıl ikna edeceğiz?

Balıklar çok üzülmüĢtü.Böyle bir Ģeyi kimse yapamazdı.Yunuslar ve arkadaĢları:

-Bu iĢte biz de varız,dedi. Herkes çok mutlu oldu.Yunuslar;

-Bu iĢ bizim için çok kolay yarına tamamlarız zaman makinesini,dediler.

Ertesi gün, yunuslar zaman makinesinin hazır olduğunu söylediler. Acaba oraya kimleri

göndermeliydiler? Bir türlü karar veremiyorlardı. Herkes düĢüncelerini belirtmiĢti. Su perisi ve

balıklar herkese hak vermiĢler. Fakat en mantıklı olanı; öğretmen, fabrika sahibi ve yaĢadığımız

pis Ģehrin baĢkanıydı.Öğretmen orda gördüklerini öğrencilerini anlatarak onları

bilinçlendirecekti.Fabrika sahibi fabrika da birçok değiĢiklik yapacak,belediye baĢkanı ise halkı

bilinçlendirecek.Evet !bulmuĢlardı.Bu üçlü gitmeliydi.Fakat onlara böyle bir Ģey anlatsalar asla

inanmazlardı.Tam o sırada fabrikatör ve oğlunu hararetli hararetli bir Ģeyler konuĢarak deniz

kıyısına yaklaĢtıklarını gördüler.Bu arada önlerinde bir araba durdu ,içinden belediye baĢkanı

indi.Belediye baĢkanı:

-Bana telefon da söyledikleriniz doğru mu ? çocuk hemen atılarak :

-Evet Yaman Amca hepsini kulaklarımla duydum.Onları okul bahçesinde gören öğretmende

yanlarına gelmiĢti.Su perisinin beklediği fırsat ayağına gelmiĢti.Bahçedekilerin ĢaĢkın bakıĢları

arasında onlara durumu anlatmaya baĢladı.Fabrikatör ve belediye baĢkanı önce kabul etmek

istemedilerse de öğretmen Kemal‟in ısrarları karĢısında çaresiz kaldılar.Aslında bu Kemal

öğretmenin öğrencilerini sürekli bilinçlendirmeye ve bilgilendirmeye çalıĢtığı bir konuydu.Uzun

yıllardır, bu alanda projeler geliĢtirmeye çalıĢmıĢtı.ġimdi zaman makinesi sayesinde beklediği an

gelmiĢti.Bu insanlara ders verme imkanını kaçırmak istemedi.Öğretmen :

-Haydi su perisi!Bir an önce çalıĢtır zaman makinesini.Üçü de herkesin korku dolu

bakıĢları arasında makineye girdi. Zaman makinesinin kapağı kapanmıĢ, zamanda yolculuk

baĢlamıĢtı.BeĢ dakika sonra kendilerini ıssız bir yerde buldular. Hepsi zaman makinesinden

indiler. Öğretmen zaman makinesinden inerken düĢüyordu. Ayağı topraktaki derin yarıklardan

birine takılmıĢtı. Dikkatle bakınca toprağın kuraklıktan çatlamıĢ olduğunu görerek ĢaĢırdılar.

Çünkü geldikleri bu dünya yaĢadıkları dünyaya hiç benzemiyordu.Aniden yandaki kayanın

arkasından vahĢi görünüĢlü insanlar fırlayıp üzerlerine saldırdı.Daha ne olduğunu anlayamadan

,bu garip görünüĢlü , ürkütücü yaratıklar sırtlarındaki çantaları alıp gözden kayboldular.

Fabrikatör :

-Suyumuzu ve yiyeceğimizi aldılar, artık devam edemeyiz. Hemen zaman makinesine

dönmeliyiz.

BaĢkan :

-Evet, bence de.

Öğretmen kızgın bir sesle:

-Hayır bu kadar kolay vazgeçemeyiz.Çocuklarımızın geleceği bizim elimizde.

BaĢladığımız iĢi bitirmeliyiz. Ġkisi de bu kadar korkak davrandıkları için utandılar ve öğretmene

hak verdiler. Herkes çevresine bakınıyordu. Ayaklarını bastıkları her yerde çöpler ve kurak

toprağı görüyorlardı. Kızgın güneĢ altında epey yürüdükten sonra bir tepeye vardılar.Tepeden

aĢağıya baktıklarında silahlı adamlar tarafından korunan bir vaha gördüler. Adamların metalik

giysileri güneĢte parlıyordu.Yüzlerinde oksijen maskesine benzer tuhaf maskeler, ellerinde daha

önce hiç görmedikleri ama silah olduğunu tahmin ettikleri acayip aletler vardı. O sırada

arkalarından gelen bir sesle irkildiler. Sesin geldiği tarafa döndüklerinde yırtık pırtık

kıyafetlerinden yer yer derisi dökülmüĢ, yara bere içindeki vücudu görünen, saçları yoluk yoluk,

yüzü yanıklar içinde yaĢlı bir adam çarptı gözlerine. Adam onlara doğru ilerleyince korkuyla bir

adım gerilediler. Öğretmen kendini tutamayıp:

-Kimsiniz? diye sordu.

YaĢlı adam kısık ve çatlak bir sesle konuĢmaya baĢladı:

-Ben burda yaĢıyorum. Ya siz kimsiniz? Kıyafetleriniz çok değiĢik. Saçlarınız var.

Vücudunuzda, yüzünüzde radyasyon yanıkları yok. Çok sağlıklı görünüyorsunuz.

Öğretmen:

-Siz niçin bu haldesiniz? dedi.

YaĢlı adam:

-Bir zamanlar ben de sizler gibi sağlıklı bir insandım. Mutlu bir yuvam, çok iyi bir iĢim,

bol param vardı. O zamanlar dünya yaĢanacak bir yerdi. Bol su vardı. Her yer yemyeĢildi. Suyu

bol bol kullanır, bir gün tükenebileceğini düĢünmezdik. Kullandığımız deterjanların, parfümlerin,

teknolojik araçların, plastiklerin doğaya zarar vereceği aklımıza bile gelmezdi. Daha doğrusu

bunu anlatan kuruluĢlar vardı ama biz onların açıklamalarına pek aldırıĢ etmezdik. Ne olduysa

nükleer enerji çalıĢmalarından ve birbiri ardına kurulan fabrikalardan sonra oldu. Radyoaktif

maddeler doğaya karıĢmaya baĢladı.Fabrikalardan çıkan kimyasal ve zehirli atıklar nehirlere,

göllere, denizlere bırakılmaya baĢlandı. Bunlara bir de insanların bilinçsizce suyu tüketmeleri ve

doğayı kirletmeleri eklenince her Ģey mahvoldu. Önce bitkiler ve hayvanlar yok olmaya baĢladı.

Ardından kimyasallarla ve radyasyonla kirlenen sular yüzünden asit yağmurları baĢladı. Ġçecek

temiz su bulmak imkânsız hale geldi. Ozon tabakasında tamir edilemeyecek büyüklükte delikler

açılınca güneĢ her Ģeyi yakıp kavurmaya baĢladı. ĠĢte yüzümdeki ve vücudumdaki yaraların ve

yanıkların sebebi bu. Bu arada yokluk ve açlık insanları birbirine düĢürdü. Bazıları az miktardaki

su kaynaklarının etrafına koruma alanları kurdular ve yaklaĢanları öldürdüler. Güçlüler zayıfları

ezdi. Az önce aĢağıda gördüğünüz de o kaynaklardan biri.

Tam o sırada baĢkan:

-ġuraya bakın diye telaĢla bağırdı. Hepsi gösterdiği tarafa baktılar ve gördükleri

karĢısında paniğe kapıldılar.

Fabrikatör:

-Zaman makinesini bulmuĢlar ama nasıl? Ġyice gizlemiĢtik.

Öğretmen yaĢlı adama dönerek:

-Oraya nasıl girileceğini biliyor musun?

YaĢlı adam:

-Evet bir yol var. Size yardım edeceğim. ġimdi havanın kararmasını bekleyeceğiz.

GüneĢ battığında bütün gün onları kavuran yakıcı sıcak yerini dondurucu soğuğa bırakmıĢtı.

Gece gündüz arasındaki bu ısı farkı dünyadaki doğal dengenin ne kadar bozulduğunun bir

göstergesi gibiydi. Üstlerindeki ince giysilerin içinde titreyerek harekete geçen yaĢlı adamı

takip etmeye baĢladılar. Karanlıkta görünmeden ilerleyerek vahanın biraz ötesindeki yıkık

binaya girdiler. YaĢlı adam merdivenlerden inerken önlerini görebilmeleri için çantasından daha

önce görmedikleri bir ıĢık kaynağı çıkardı. ġimdi ortalık daha aydınlıktı. Yerin altına doğru

ilerlediler. Burada paslı bir demir kapı çıktı karĢılarına. YaĢlı adam kapıyı açmaya çalıĢtı ama

baĢaramadı.

-SıkıĢmıĢ galiba.

Öğretmen:

-Dur biz de yardım edelim.

Hep birlikte kapının demir koluna asıldılar. Biraz uğraĢtıktan sonra ağır kapı

gıcırdayarak açıldı. Karanlık bir dehlizden ilerleyerek bir baĢka kapıya ulaĢtılar. Kapıyı yine

birlikte açtılar. Kapı geniĢ bir odaya açıldı. Gözleri odaya alıĢınca ilerde duvara monte edilmiĢ

bir merdiven gördüler. Bu merdiven yukarıdaki bir kapağa ulaĢıyordu. YaĢlı adam önde

diğerleri arkada merdiveni tırmandılar. Kapağı itince kolayca açıldı. Burası binanın

havalandırmasına açılıyordu.

Öğretmen:

-ġimdi ne yapacağız? Nasıl bulacağız zaman makinesini?

Fabrikatör:

-Buraya girdik de makinenin yerini nasıl bulacağımızı hiç düĢünmedik.

YaĢlı adam:

-Onu ZTx bölümüne götürmüĢlerdir.

BaĢkan pek de inanmamıĢ bir tavırla sordu:

-Nerden biliyorsun?

YaĢlı adam:

-Çünkü bu binayı ben tasarladım. Hadi beni takip edin.

Arkasından sessizce dar havalandırma koridorundan sürünerek ilerlemeye baĢladılar. Az

sonra yaĢlı adam durdu ve önündeki kapağı kaldırarak kendini aĢağı bıraktı. Hepsi sırayla bu

boĢluktan içeri atladılar. Burası çok geniĢ olmayan bir odaydı. Zaman makinesi tam ortada bir

yükselti üzerine yerleĢtirilmiĢti.

YaĢlı adam:

-Hemen Ģu makineyi çalıĢtırıp buradan gidin. Fazla zamanınız yok.

Öğretmen:

-Sen de bizle gel!

YaĢlı adam:

-Hayır. Ben burada kalmak zorundayım. Ailemin bana ihtiyacı var. Eğer baĢarırsanız

zaten hepimizi kurtarmıĢ olacaksınız.

Hiç vakit kaybetmeden zaman makinesine binip zaman ayarını 2010‟a getirdiler.

Düğmeye basar basmaz kendilerini okulun bahçesinde buldular. Makineden inerken herkes onları

alkıĢlamaya baĢladı. Ama onlar gördüklerinin ve yaĢadıklarının etkisindeydiler hâlâ. Hiç

kimseyle konuĢmadan evlerine döndüler.

Ertesi gün fabrika sahibi fabrikasının bacasına filtre taktırır ve atık su için arıtma tesisi

yaptırmaya baĢlar. Ayrıca koya kurmayı düĢündüğü fabrikanın inĢaatını durdurup kesilen

ağaçların yerine fidanlar diktirir.

BaĢkansa Ģehrin hemen dıĢındaki ormanlık araziyi koruma altına alarak burada ağaç kesilmesini

ve fabrika yapılmasını yasaklar. Ağaç dikim kampanyaları baĢlatarak ormanlık alanı daha da

geniĢletmeye çalıĢır. ġehirdeki çöplük için bir geri dönüĢüm tesisi yaptırır ve böylece Ģehrin

tüm çöpleri ayrıĢtırılarak geri kazanılır. Denizin kirlenmesini önlemek ve temizlenmesini

sağlamak için arıtma tesisi yaptırır. Artık Ģehrin kanalizasyonu denize akmayacaktır.

Öğretmense okulun salonunda topladığı öğrencilerine Ģöyle diyordu:

-Doğal kaynaklarımızı dikkatli kullanmalı, suyun ne kadar önemli olduğunu

etrafınızdakilere de anlatmalısınız. Toplumu bu konuda bilinçlendirmeyi görev bilmelisiniz.

Unutmayın bu Dünya‟dan baĢka gidecek yeriniz yok ve onu gelecek nesillerin emaneti olarak

taĢıyorsunuz. Onlara bu emaneti zarar vermeden teslim etmek zorundasınız.

SELAM OLSUN BĠZDEN ÇEVRE ĠLE ĠLGĠLĠ KONULARA ĠLGĠLĠ, DUYARLI TÜM

ÇOCUKLARA………

UNUTULMUġ DAĞDAKĠ AĞAÇ

MĠNA ÖZKARADUMAN (3-A) ÖZEL ĠZMĠR ATA Ġ.Ö.O.

YeĢilin bütün tonlarının bir arada olduğu, rengarenk çeĢitli çiçeklerin dans ettiği, gökyüzünün masmavi olduğu, ağaçların kol kola girdiği, herkesin barıĢ ve mutluluk içinde yaĢadığı

bir dünya varmıĢ. Bu dünyada herkes doğanın dostuymuĢ.

Kimse yerlere çöp atmazmıĢ. Yüksek binalar yerine küçük küçük bahçesi olan tek katlı

evler varmıĢ. Sular tertemizmiĢ. Derelerde balıklar, kurbağalar yaĢarmıĢ. Hava her zaman mis

gibi kokarmıĢ. Hava öyle temizmiĢ ki uçan kuĢların tüyleri çok uzaktan bile belli olurmuĢ.

Ġnsanlar iĢlerine, okullarına giderken hiç araba kullanmazlar, gidecekleri yere yürüyerek

giderler, güzel doğanın berrak kokusunu hissederlermiĢ.

Her Ģey bu kadar güzelken, unutulmuĢ bir dağın tepesinde üç tane ağaç yaĢarmıĢ. Bu üç

ağaç yalnız yaĢamlarını sürdüren bir aileymiĢ. Tombik ailenin en küçüğüymüĢ. Sevecen, arkadaĢ

canlısı, bol yapraklı, dalları sağlam, gövdesi güçlü olan bir ağaçmıĢ.

Tombik‟in bir çiçek arkadaĢı varmıĢ. Bazen onunla oyun oynarlar bazen de bu güzel

doğanın bir parçası olmaktan uzun uzun konuĢurlarmıĢ.

Tombik Ģehre hayranlıkla bakarken hep „Niye biz yalnızız, niye hiç buraya gelmezler,

gölgemizde piknik yapmazlar?‟ diye düĢünürmüĢ.

Bir gün bir grup insanın ve birçok aracın malzemelerle bulundukları dağa doğru geldiklerini

görmüĢ. Çok sevinmiĢ. Mutluluktan dallarını sağa sola sallamıĢ. Ġçinden:

- -Ġsteğim gerçekleĢti. Artık bizi de umursuyorlar. Ġnsanlar buraya güzel, bahçeli evler

yapacaklar. Sonra da piknik için bizim gölgemize gelecekler. Çocuklar etrafımızda gülüp,

oynayacaklar, diye düĢünmüĢ.

Ġnsanlar sürekli çalıĢmıĢlar. Binalar kısa sürede ortaya çıkmaya baĢlamıĢ. Ama bu binaları

yaparken çevreye çok zarar vermiĢler. Gürültü Tombik‟e dayanılmaz geliyor, gördükleri ise içini

acıtıyormuĢ. Çünkü insanlar o alandaki bütün çiçekleri, otları yok ediyormuĢ. Tombik uzun bir

süre o tarafa bakmamaya karar vermiĢ.

Aradan uzun zaman geçmiĢ. Sonunda insanların niyetlerini anlamıĢ. Dağa fabrika

yapılıyormuĢ. Tombik hayal kırıklığına uğramıĢ. Ġnsanların çevreyi koruduğunu ve sevdiğini

sanıyormuĢ.

Sonra birden arkadaĢı çiçeğe:

-Belki fabrika sandığımız kadar kötü bir Ģey değildir. Beklide yeni yeni ağaçlar

üreten bir Ģeydir, demiĢ.

Çiçek de Tombik‟e hak vermiĢ. Aslında Tombik ve arkadaĢının korktuğu gibi fabrikalar

kötü değilmiĢ. Kötü olan fabrikayı kuran insanların hiç düĢünmeden çevreye zarar vermeleriymiĢ.

Çünkü bazı fabrikalar atıklarını çevreye bırakır, bacalarından zararlı dumanlar çıkarırmıĢ.

Acaba yapılan bu fabrika, Tombik ve arkadaĢı çiçeğin düĢündüğü gibi mi olacaktı, yoksa...

Merakla fabrikanın yapılıĢını izlemiĢler. Her sabah erkenden uyanıyor, ĢaĢkın gözlerle

çalıĢmaları izliyorlarmıĢ. Artık yalnız olmayacaklarını, fabrika sayesinde bir çok ağaç, çiçek

arkadaĢları olacağını düĢünüyorlarmıĢ.

Onlar böyle düĢünürken fabrikanın yapımı bitmiĢ. Fabrikanın bacasından siyah siyah

dumanlar çıkmaya baĢlamıĢ. Bu dumanlar doğaya hızla yayılıyormuĢ.

Tombik tüm bu yaĢananlara anlam verememiĢ ve sebebini babasına sormuĢ.

Tombik‟in babası Kıvırcık derin derin nefes aldıktan sonra anlatmaya baĢlamıĢ:

- Çok uzun yıllar önce daha sen yokken, ben de senin gibi küçük bir ağaçtım. Mutlu bir

yaĢamımız vardı. Her Ģey çok güzeldi. Sonra kötü niyetli, doğayı sevmeyen insanlar kurallara

uygun olmayan fabrikalar yaptılar. Çevre kirlenmeye baĢladı. Çok korkunç günler yaĢadık. Artık

her Ģey bitti derken bazı insanlar bu kötü duruma son verdi. Doğaya zarar veren fabrikaları tek

tek kapatmaya baĢladılar. En son fabrika kapatıldığında doğa tanınmaz haldeydi. Daha sonra

insanlar doğaya özenle baktılar, değerini anladılar. Aradan uzun zaman geçti. ġimdi niye tekrar

bu kötülüğü yapıyorlar anlayamıyorum, demiĢ.

Tombik ve Kıvırcık endiĢe içinde birbirlerine bakmıĢlar.

Günler geçmiĢ. Fabrika doğaya her dakika zarar veriyor, havayı kirletiyor, çiçekleri

solduruyormuĢ. Herkes çok mutsuzmuĢ. Bu arada kıvırcık eskisi kadar güçlü, sağlam

görünmüyormuĢ. Yaprakları sararmaya, gövdesi çürümeye baĢlamıĢ. Sonra bu acıya dayanamamıĢ

ve uzun, derin bir uykuya dalmıĢ.

Tombik üzüntüden çılgına dönmüĢ. Ne yapacağını ĢaĢırmıĢ. Bütün gücüyle

fabrikaya doğru:

Fabrika niçin geldin buraya?

Neden kopardın benden babamı?

Ne yaptık biz sana,

Zarar verdin sen çevreye.

ġimdi daha mı güzel oldu,

Her yer mikrop ve çöple doldu,

Mutluluk, sevinç yok oldu, diye bağırmıĢ.

Hiç duyan olmamıĢ Tombik‟i. Tombik çok üzülmüĢ. Uzun uzun çevresine bakınmıĢ.Artık

hiçbir Ģey güzel değilmiĢ. En güzel renkler siyaha dönmüĢ.Tombik dayanamamıĢ bu sefer Ģehre

doğru, tüm insanlara bağırmaya baĢlamıĢ:

Unuttunuz bir dağda bizi,

Hep heyecanla bekledim ben sizi.

Bir gün gelirsiniz yanımıza,

Beraber kucak açarız mutluluğa.

Beklerken ben sizi,

Yok ettiniz güzel çevreyi.

Fabrikalar kurdunuz,

Kararttınız dünyayı.

Alın sizin olsun bu dünya,

Biz yaĢayamayız bu doğada.

Artık hiç gücü kalmamıĢ. BaĢlamıĢ ağlamaya. Sonra Ģehre daha dikkatli baktığında

sadece babasının değil, bütün canlıların zarar gördüğünü, havanın kirlendiğini, Ģehre mutsuzluk

yayıldığını görmüĢ. Artık çocuklar gülmüyor, oynamıyorlarmıĢ. Bunun yerine kalbinde bir hüzün

yatıyormuĢ.

Birden Tombik nefes alamaz hale gelmiĢ. Siyah dumanlar Tombik‟in etrafını iyice

sarmıĢ. Dalları bükülmüĢ. Korkudan, çaresizlikten boncuk boncuk terlemeye baĢlamıĢ. Kalbi hızla

atıyormuĢ.

Tam siyah dumanlar Tombik‟i yutacakken, Tombik bir çığlık sesi duymuĢ. Gözlerini

açtığında unutulmuĢ dağda annesinin ve babasının sıcak dalları arasında uykuya daldığını fark

etmiĢ. Gözlerini iyice ovuĢturmuĢ. Gördüklerinin gerçek olmasından korkarak Ģehre doğru bakmıĢ.

ġehir yine eskisi gibi tertemiz, yemyeĢil ve mutluluk içindeymiĢ. Çocuklar gülüp

oynuyorlarmıĢ. Tombik‟in gördüğü rüyanın tersine Ģehirde çiçek yetiĢtirme yarıĢmaları, en temiz

sokak yarıĢmaları, en güzel bahçe yarıĢmaları düzenleniyormuĢ. Tombik tam rahat bir nefes

alacakken aklına fabrika gelmiĢ.

BaĢını o yöne çevirdiğinde fabrika orada duruyormuĢ. Ama fabrika insanların ihtiyaçlarını

karĢılarken doğaya hiç zarar vermiyor, havayı hiç kirletmiyormuĢ.

Tombik gördüklerinin bir rüya olduğuna çok sevinmiĢ. Küçük düĢüncesizliklerin doğayı ne

hale getirdiğini, doğanın korunmasının, geliĢtirilmesinin ve güzelleĢtirilmesinin önemini daha iyi

anlamıĢ. Annesine ve babasına sıkı sıkı sarılmıĢ.

Aradan birkaç hafta geçmiĢ. Tombik bir sabah uyandığında çevresinde bir çok mis

kokulu çiçek ve kendisi gibi güçlü ağaçlar yetiĢtiğini görmüĢ. Artık unutulmuĢ dağda hiç yalnız

kalmayacak, gölgesinde insanlar piknik yapacaklarmıĢ.

Tombik, ailesi ve yeni arkadaĢları ile bu güzel dünyada sonsuza kadar mutlu yaĢamıĢ.

Cennetköy insanların huzur ve mutluluk içinde yaĢadığı bir köydü. Bereketli toprakları

coĢkun akan suları, güzeller güzeli gölü köy halkını aç bırakmaz, her hasat döneminde

ihtiyaçlarını karĢılayabilecek parayı kazandırırdı.Yine yakınlardaki PınarbaĢı köyü de bu

nimetlerden faydalanırdı.

Mahmut Ağa köyün zenginlerindendi.Hiçbir zaman kazandığı ile yetinmezdi. Bir

gün hanımına:

-Bizim mısır tarlasının yanındaki ormandan tarla yapacağım, üst kısmını yakacağım dedi.

Binnur Hanımın gözleri büyüdü.

-Ne diyorsun Bey! Oradaki güzelim ağaçlar yakılır mı hiç? Köylüler bu iĢe ne der! O

ağaçlardan çam fıstığı toplayarak evini geçindirenler var, dedi.

Mahmut Ağa kararlıydı.

-Köylüler üç kuruĢ fazla kazansınlar diye ben kararımı mı değiĢtireceğim, diyerek evden

çıktı. Yakındaki köy kahvesine gitti. Kahveci Selim‟den bir sade kahve istedi.Onun tedirgin ve

heyecanlı halinden Ģüphelenen köyün yaĢlılarından Memik Efendi:

-Hayırdır Oğlum!Halin hal görünmüyor.Bir sıkıntın mı var, diye sordu.

Mahmut Ağa Memik Efendiye çıkıĢarak:

-Ne sıkıntım olabilir?Nereden çıkarıyorsun bunu, diye söylendi.

Kahvede fazla oturamayan Mahmut Ağa köy meydanındaki kasaba minibüsüne

doğru ilerledi.Daha saati gelmediği için minibüs bekliyordu. Mahmut Ağa bir an önce kasabaya

inip ormanı yakmak için gereken mazotu almak istiyordu.Yapacağı Ģeyin yanlıĢ olduğunu biliyordu

ama kendi çıkarlarını düĢünüyordu.Yasak bir iĢ yapmak onu heyecanlandırıyor,yüzünü renkten

renge sokuyordu.

Minibüse bindi.Minibüsün içinde Ģoför Ahmet‟ de oturuyordu. Mahmut Ağa arka

cebinden mendilini çıkararak yüzünde ve ensesinde biriken teri sildi.

-Ne zaman kalkacak minibüs Ahmet, diye sordu.

Ahmet:

-Birazdan kalkar Ağam, dolmasını bekliyoruz, diye yanıtladı.

Sıcak iyiden iyiye bastırmıĢ, Mahmut Ağa‟yı bunaltmıĢtı. Mahmut Ağa pencereye baĢını

dayadı.GüneĢin ıĢıkları gözlerini kamaĢtırıyor, Ağa gözlerini kırpıĢtırıyordu.Üzerine de

bir ağırlık çökmüĢtü.Gözlerini dinlendirmek için kapattı….

Mahmut Ağa sarsıntılı bir yolculuktan sonra kasabaya Halil‟ in dükkanına

gitti.Hal hatır ettiler. Kahvelerini içtiler.Sohbet uzamıĢtı.Toptancı Halil‟den alacağı mazot için

büyük bir plastik bidon aldı. Kasaba dıĢındaki benzinciden bidonuna mazotu doldurttu.Oflaya

poflaya bidonu minibüse kadar taĢıdı.Dolu minibüsle köye vardı.

Bu arada ne kadar uyanık olduğunu düĢünüyordu. Hava kararmak üzereydi. Bidonu gizlice

ormana götürdü. Bidondaki mazotu ağaçlara tek tek boĢalttıktan sonra kibrit ile

ateĢledi.Alevler yüzünü yalıyor, ağaçlar çatırtılı sesler çıkararak ıĢıklar saçıyordu.Yanan

ağaçların gözyaĢları fokurduyordu. Ormandaki canlılar sağa sola kaçıĢıyordu.Her yer simsiyah

olmuĢ, köylüler ağlaĢıyordu.

DOĞANIN HAYKIRIġI

BUCA SÜLEYMAN BĠLGEN Ġ.Ö.O.

PınarbaĢı köylüleri yangının kendi ormanlarına sıçramaması için ağaçları sıra halinde

keserek bir yol oluĢturdular. Yangının kendi köylerine gelmesini engellediler.

Mahmut Ağa aslında yanlıĢ yaptığını biliyordu.Artık köylüleri onunla konuĢmuyorlardı.

Ormandan bozduğu tarla verimsizdi.Köylülerde büsbütün yoksullaĢmıĢlardı. Artık çam fıstığı

toplayamıyorlar, orman olmadığı için yağmur yağmıyor, kuraklık iyiden iyiye fazlalaĢmıĢtı.

Akarsuların suları azalmıĢ, göldeki su çekilmiĢti. Gölün yüzeyi ölü balıklarla dolu, ölü balıklar

büyümüĢ gözleriyle Mahmut Ağaya bakıyorlardı.

Ağa artık insan içine çıkamaz olmuĢtu.Ağlayan ağaçları,balıkların gözlerini,insanların

haykırıĢlarını unutamıyordu.

Evin bahçesindeki taĢın üzerine oturmuĢ, iki eliyle baĢını tutmuĢ, piĢmanlık ve utanç

içerisinde kalmıĢtı. Orman hep varolduğu için bahçeye bir ağaç dikme ihtiyacı duymamıĢtı.Ama

Ģimdi güneĢ baĢına geçiyor, kavurdukça kavuruyordu……

Mahmut Ağa Ģoför Ahmet‟in sarsmasıyla kendine geldi.Ahmet:

-Ağam inmeyecek misin? Kasabaya geldik, dedi.

Ağa ĢaĢkın, gözleri büyümüĢ , kanter içinde Ahmet‟e ve çevresine baktı.O an her Ģeyin

bir rüya olduğunu anladı.

-Geldik mi, Ahmet, çok Ģükür, dedi.

Minibüsten inerken hala ĢaĢkındı.Ormanı yakma fikrinin kendisini bu kadar

etkileyebileceğini hiç düĢünmemiĢti. Kasabanın durağının yanında TEMA Vakfı‟nın tanıtım

otobüsünü gördü. TEMA‟ nın ne olduğunu biliyordu.Durağın yanında ki çeĢmede elini yüzünü

yıkayıp, iĢini halletmek için yola koyuldu.

Hava kararmıĢtı.Kapının acı acı vurulduğunu duyan Binnur Hanım ağlamaktan ĢiĢmiĢ

gözleriyle kapıya yöneldi. Gelenin Mahmut Ağa olduğunu biliyordu. Onun fikrinden vazgeçmesi

için bütün gün dua etmiĢti.Kapıyı açtı.Mahmut Ağa içeri girdi.Elinde küçük bir fidan vardı.

Binnur Hanım ĢaĢkınlıkla:

-Ormanı yakıp bu fidanı mı getirdin, dedi.

Ağa gülümseyerek:

-Bunu bahçedeki taĢın yanına dikelim, bir gün lazım olur, dedi.

Binnur Hanım sevinç ve ĢaĢkınlık içinde:

-Çok Ģükür bu kötü yoldan döndün, dedi.

Cennetbahçe ve PınarbaĢı köyleri her ilkbaharda ağaç dikiyorlardı.Çünkü Mahmut Ağa

TEMA Vakfı‟nın artık gönüllü bir üyesiydi.

Merhaba arkadaĢlar! Benim adım Pinky. Pluton gezegenindenim. Dünyada bizlere “uzaylı”

diyorlar. Fakat ne anlama geldiğini gezegenimizin bilgesi bile bilmiyor.

Gelin sizlere biraz gezegenimizden söz edeyim.

Bizim gezegenimiz diğer gezegenlerden çok farklıdır. YemyeĢildir her Ģeyden önce. Türlü

türlü ağaçlar, türlü türlü meyveler verir burada. Öyle güzel meyveler, sebzelerle besleniriz ki

cildimiz berrak sular gibidir, saçlarımız göz kamaĢtıran ıĢıklar saçar… En yaĢlı bilgelerimiz bile

hala dinç, hala yaĢam doludur. Gezegenimizde yaĢamımızı renklendiren renk renk çiçekler açar.

ġöyle bir baktığınızda sanki insanların yaptığı yağlı boya tablolar gibidir. Gezegenimizde sahip

olduğumuz tükenmez kaynaklar, bolluk bereket içinde bir yaĢam sunar bizlere. Ġstediğimiz her

Ģeyi; aklınıza ne geliyorsa, anında istediğimiz kadar kullanabiliriz. Dünyada insanları kısıtlayan

birçok Ģey bizde yoktur. Evlerimizde musluk yoktur örneğin, sularımız Ģırıl Ģırıl akar… Suyun

sesini dinlemek ne güzeldir… Çöplerimizi, atıklarımızı gezegenin kalabalık olmayan bir yerlerine

atarız ya da gömeriz. Gezegenimiz o kadar geniĢ ki çöplerimiz bir köĢede dursa ne olur?

Fabrikalarımıza arıtma yapma gereği duymayız. Gezegenimiz günün hiçbir vakti karanlığa

gömülmez; her an lambalarımız yanar. Elektrik üreten koca koca tesislerimiz vardır. Tutumlu

olmak, gereksinim duyulduğu kadar harcamak… Bunların hepsi baĢka gezegenlerde geçerli

kurallardır. Biz çok zenginiz, gezegenimizde bitmek tükenmek bilmeyen kaynaklarımız var.

Kendimizi sıkıntıya sokmanın gereği yok. Bu kaynaklar bize de yeter çocuklarımıza da

torunlarımıza da…

BaĢka gezegenleri biliyorum; çünkü Neptün‟den Lilly adında bir arkadaĢım var. Lily‟nin

gezegeninde bu sıkıcı kurallar fazlasıyla uygulanıyor. Orada yaĢayanlar öyle tutumlu ki

görenlere: “Ġyi ki burada yaĢamak zorunda değiliz.” dedirtiyor. Oraya konuk olarak gittiğim

halde bile bana nazik davranmıyor, kuralların herkes için geçerli olduğunu söylüyorlar. “Her

Ģeyi yeteri kadar kullanalım, yeĢili koruyalım, hayvanları, doğayı koruyalım, çöplerimizi geri

dönüĢüm kutularına atalım, elektrikleri gerektiğinde kullanalım, boĢ yere su akıtmayalım, bozuk

muslukları hemen onaralım; hatta duĢun altında çok fazla kalmayalım, diĢlerimizi fırçalarken

muslukları açık tutmayalım …” Gerçekten onlardan biri olmadığıma çok seviniyorum.

Doğrusu bizler gezegenimizde çok mutluyuz ve çok eğleniyoruz. Kendi düzenimizin

rahatlığında sonsuza kadar böyle yaĢayıp gideceğiz…

50 YIL SONRA

Gezegenimiz yok olmak üzere, o güzelim ağaçlardan geriye kuru otlar kaldı… Bu nasıl

oldu, ne zaman baĢladı bu çürüme hiç anlamadık.

Her Ģeyin rengi soldu, sapsarı, yer yer de kapkara bir sis kaldı sanki geride. Yağmurlar

kesildi. Gezegenimize bir damla yağmur düĢmedi. Akan sularımız, derelerimiz akmaz oldu.

Meyve ağaçlarımızı, o verimli topraklarımızı sulayamadık. O renk renk meyvelerimizi,

sebzelerimizi artık rüyalarımızda görür olduk. Tabii elektrik de elde edemedik, hepimiz

karanlığa gömüldük. Gençler sağlıklı beslenemedikleri için dedelerine benziyor artık; yüzleri,

vücutları kırıĢ kırıĢ. En ufak hastalıklardan yitiriyoruz çocuklarımızı, kardeĢlerimizi… O

BĠR DAMLA SU

ESĠN SANEM ĠMAMOĞLU DEU ÖZEL 75.YIL Ġ.Ö.O.

masmavi, mis gibi denizlerimiz Ģimdi simsiyah oldu, leĢ gibi kokuyor. Seyretmek, maviliğinde

dinlenmek, yüzmek Ģöyle dursun; kokudan kıyısından bile geçemez olduk. O denizlerimizdeki

renk renk balıklar, çeĢit çeĢit canlılar yok artık. O tüm sıkıntılarımızı alıp götüren ıĢıltılı,

yakamozlu denizlerimizin yerinde koyu gri ya da simsiyah ürkütücü görüntüler oluĢtu.

Gezegenimizde önce bitkiler öldü, sonra doğa, Ģimdi de insanlar açlıktan ve hastalıktan

birer birer ölüyor. ġu anda bir Ģey yapamıyor olmak da bizleri kahrediyor. Hepimiz öleceğimiz

anı, sıramızı bekliyoruz sanki.

Susuzluk neden oldu tüm bu felaketlere… Bütün bunların nedenini susuzluğa yüklemek

doğru olur mu bilmem. Acaba sadece susuzluk mu bunların nedeni? Bilinçsizlik,

vurdumduymazlık, sorumsuzluk, bencillik… değil mi asıl neden? Biz değil miyiz asıl suçlu?

ĠĢin garibi Lily‟nin gezegeni Neptün, hala yemyeĢil, canlı, hayat dolu… Çocuklar mutlu,

kaygısız, oyunlarını oynamaya devam ediyorlar. Büyükler, bizim sonumuza gelmemek için

önlemlerine yenilerini ekliyorlar. Onların bizden farklı olmalarına zamanında ĢaĢırırken Ģimdi

onlara imreniyoruz. Meğer ne büyük iĢ baĢarmıĢlar… Gezegenimizdeki eski yaĢantımız geçti

gözümün önünden; o savurganlıklarımız, umursamazlıklarımız, bencilliğimiz… DüĢüncesizce

yaĢamıĢız, yarını hiç düĢünmemiĢiz. Gezegenimizi ne hale getirdiğimizi görmemiĢiz...

Bu anlattıklarımın üzerinden günler geçti, gezegenimiz yok oldu, herkes öldü… Ben nasıl

mı hayatta kaldım? Dostum Lily sayesinde. Lily beni kendi gezegenine aldı, Ģimdi onları daha

iyi anlıyorum ve ben de tüm kaynakları kullanırken onlar gibi çok dikkatli davranıyorum.

Merhaba, benim adım Dalyasu. Ben bir su damlasıyım. On bir yaĢındayım. Hobilerim

maceralara atılmak ve ninem Dere‟nin anlattığı masalları dinlemek. Ama benim hiç sevmediğim

bir huyum var. O da, kendimle övünmek. Ama övünmekte haksız da sayılmam… Çünkü, benim

büyük büyük ninem Tuz Gölü, büyük büyük dedem de Van Gölü. Onlar eskiden Türkiye‟nin en

büyük iki gölüydüler. Fakat maalesef artık bu ünvanlarını kaybediyorlar. Neden, siz de merak

ediyorsunuz değil mi? Ġsterseniz biraz gevĢeyin, rahat

olun ve kendinizi anlatacağım öykünün kollarına bırakın…

Fark ettiniz mi? Küresel ısınma bütün Dünya‟yı zor durumda bırakan bir olay. Bu olay

insanların doğanın dengesini bozmalarından kaynaklanıyor. Hatırlar mısınız, birkaç sene önce

Dünya‟mız bu halde değildi.

Herkes gayet mutluydu, balık arkadaĢlarım mutlu ve sağlıklı yaĢarlardı. Ama insanlar

doğayı kirlettiler, dengeyi bozdular. ĠĢin kötüsü, balıkların insanları doğayı korumak için

uyaran pankartlarına kulak asmadılar bile! ĠĢlerine yaramayanı yaktılar, yıktılar. Doğadaki

canlıları hiç düĢünmediler. Eğer insanlar biraz düĢünüp bu konuya kafa yorsalardı Ģu anda

Dünya‟mızın hali böyle olur muydu? Hayır efendim, hayır! Neyse iĢte! Sinirlenmenin anlamı yok

tabii ki de! ĠĢte bu yüzden, ben de size olayı anlatıyorum ya! Ġsterseniz hemen öykümüze

geçiyorum!

O gün, beĢ gündür olduğu gibi bulutların üstünde uyandım. Kahvaltımı ettim, ailemle

vedalaĢtım ve ev bulutundan okul bulutuna atladım. En iyi arkadaĢlarım

Sanemsu ve Ġlaydasu da oradaydılar. Okulun bahçesinde beni bekliyorlardı. Sınıf öğretmenimiz

Oyasu öğretmen bizi yanına çağırdı ve:

“ Çocuklar, size bir Ģey söyleyeceğim. Ama çok gizli bir Ģey bu. Fark ettiniz mi

bilmiyorum, dünyamız giderek ısınıyor. Buna da bir çare bulunması gerekiyor. Milli Eğitim

Bakanlığı Su Kuvvetleri benden size bu durumu düzeltmek için bir görev vermemi istedi, en

güvenilir kiĢilerin siz olduğunuzu söyledi. ġimdi size görevinizi söylüyorum: az sonra yağmur

taĢıyan uçaklar yeryüzüne inecek ve siz de bu uçaklarla birlikte yeryüzüne ineceksiniz. Uçaklar

sizi bir ormanın içine bırakacak. Siz de ormanın içinde size verilen listedeki kiĢileri bulup,

onlardan küresel ısınmaya son verme konusunda imzalı belgeler alacaksınız. Ama çok dikkatli

olun, orman tehlikelerle doludur! Ve sakın gördüğünüz sarı yapraklı bitkilere dokunmayın!!! Ġyi

yolculuklar, size güveniyorum.”dedi ve oradan ayrıldı.

Biz üç kız hem heyecanlanmıĢ, hem de biraz endiĢelenmiĢtik. Ailelerimize ne olacaktı?

Okulumuz, arkadaĢlarımız,evimiz,dünya…Hepsi için ayrı derecede endiĢeleniyorduk.

Bir süre sessiz kalınca konuĢmadan duramayan Ġlaydasu, sessizliği bozdu:

“ Hadi ama, korkacak bir Ģey yok! Nasıl olsa dünyanın geleceği bize bağlı, orman

tehlikelerle dolu ve... Ġnanmıyorum! Korkabiliriz kızlar!”

Ġlaydasu,tam baĢka bir Ģey söyleyecekti ki, sağ tarafımızdan bir uçak sesi geldi.

Ġçerdeki kiĢi:

“Hadi kızlar, atlayın uçağıma da, sizi ormana bırakayım! Geç kalmayalım”, diye bize

seslendi. Biz de uçağa bindik.Uçaktaki kısa ama öz tanıĢma faslından sonra pilot bize:

BĠR SU DAMLASININ ÖYKÜSÜ

DALYA GÜLSEREN ÖZEL KARġIYAKA PĠRĠ REĠS Ġ.Ö.O.

“Kızlar, ormana geldik, artık koltukların üzerinde duran paraĢütleri sırtınıza takın ve

atladıktan sonra ipi çekin. Sonra paraĢütleri yerde göreceğiniz mantarların üzerine

bırakabilirsiniz. ġimdi üçe kadar sayacağım! Sonra hep birlikte atlayacaksınız! Bir!!! Ġki!!! Üç!!!”

Pilot “üç” dedikten sonra atladık. O an duyduğum heyecanı anlatmaya kelimeler yetmez.

Yere indiğimizde pilotun söylediği gibi paraĢütlerimizi ilk gördüğümüz mantarların üzerine

bıraktık. Sonra yürümeye baĢladık.

Bir süre sessizce yürüdük, sessizliği ben bozdum:

“Kızlar, öğretmenimiz, bize bir liste verileceğini söylemiĢti. Ama elimizde liste falan

yok.”

Sanemsu:”Haklısın Dalyasu, listemiz gerçekten de yok. Acaba paraĢütlerin içinde

miydi?”

Ġlaydasu:

“Olabilir kızlar, hadi gidip bakalım !”

Gidip paraĢütlerimizin içine baktık. Gerçekten de içindeydi. Listelerimize bakarak ilk

durağa doğru yüzdük.

Ġlk durağımız bir su kaplumbağasının eviydi. Hemen nehrin sağ kanalından geçtik,

kaplumbağanın evine vardık. Kapıyı çaldık. Ġçeriden yavaĢ yürüyen birisinin ayak sesleri

geliyordu. Sonunda kapıyı gıcırdatarak açtı ve :

“Yardımcı olabilir miyim ?” diye sordu.

Biz de:

“Merhaba, Milli Eğitim Bakanlığı Su Kuvvetleri‟nden geliyoruz. Sizden küresel ısınmayla

ilgili bir belge almamız gerektiğini söylediler. Acaba bize o belgeyi verebilir misiniz ?” diye

sorduk.

Kaplumbağa:

“Tabii veririm. Ama ilk önce benim için Ģuradaki nehre çöpümü boĢaltabilir misiniz ?”

Ġlaydasu:

”O nasıl laf öyle ? Bunu nasıl söylersiniz ? Hiç su anaya çöp atılır mı ? “

Kaplumbağa:

”Tabii atılır, çöplerimi bunca zamandır nereye attığımı zannediyorsunuz ? “

Sanemsu:

“Lütfen efendim, doğa anaya karĢı saygılı olun. Yaptıklarınız çok yanlıĢ,attığınız çöpler

siz de dahil buranın tüm yaĢayanlarına çok zararlı.Dünya üzerinde içme suyu o kadar az ki

içindeki balıklar ve diğer yaĢayan komĢulara da çok ayıp olmuyor mu?Bir dahaki sefere nehre

her çöp atıĢınızda derinizi çekin ki size ders olsun.”

Kaplumbağa:

“Galiba haklısınız. Bir daha asla nehre çöp atmayacağım. ġimdi size, imzalı belgeyi

veriyorum” deyip içeriye gitti. BeĢ dakika sonra geri döndüğünde altın yaldızlı bir çerçeve

içerisine koyduğu imzalı belgeyi bana verdi. Ben de ona teĢekkür ettim ve oradan ayrıldık.

Sonraki durağımız bir sincabın eviydi. Nehrin sağ kanalından yol almaya baĢladık.

Kaplumbağanın bize verdiği belgeyi bir sal niyetine kullandık. O kadar hızlı ilerliyorduk ki…

Sonunda, sincabın evine vardık. Sincabın evinin içinden fındık kabuklarının kırılma sesi geliyor

ve ardından da dıĢarıya atılan fındık kabukları görünüyordu. Sincabın bahçesi fındık kabukları

ve gazoz ĢiĢelerinden geçilmiyordu. Bu yüzden biz de, fındık kabuklarının arasından süzüle

süzüle geçtik.

Kapıyı çaldık.Elindeki ĢiĢeyle Sincap kapıyı açtı ve:

“Size yardımcı olabilir miyim ?” diye sordu. Ben de:

“Ġyi günler efendim. Biz, Milli Eğitim Bakanlığı Su Kuvvetleri‟nden geliyoruz. Sanıyoruz

ki, bize vereceğiniz imzalı bir belge varmıĢ. Rica etsek bu belgeyi bize verebilir misiniz ?”diye

sordum.

Sincap:

“Tabii veririm. Ama ilk önce evimin içindeki fındık kabuklarını bahçeye atmama yardım

edin”, dedi.

Ġlaydasu:

“Efendim, sizin attığınız fındık kabukları çevreyi kirletiyor. Unutmayın ki bu ormanda

sadece siz yoksunuz. BaĢka canlılar da bu ormanda yaĢıyor. Onların doğal çevresini kirletmeye

hakkınız yok”, dedi.

Sincap:

“Ama benim de beslenmeye ihtiyacım var ve kabukların dıĢarıya atılmasının zararlı

olduğunu düĢünmüyorum. Hem burası benim bahçem. Ġstediğimi atarım”.

Sanemsu:

“Ama efendim, attığınız kabuklar sadece sizin bahçenizde durmayıp ormanın içeri

kısımlarına kadar gidiyor.Doğal bir madde olduğu için toprağa ve canlılara zararlı değil ama

ya gazoz ĢiĢeleri???.ġiĢeler uzun yıllar yok olmadan doğada kalıyor hele ki sıcak havalarda

mercek görevi görerek güneĢ ıĢınlarını topluyor ve orman yangınlarına neden oluyor.DüĢünsene

bütün ormanın yanmasına neden olabilirsin!!!”

Sanemsu böyle deyince sincap söyleyecek laf bulamadı ve en sonunda,

“Haklısınız ! Gerçekten de atmamam gerekirdi. Gözlerimi açtığınız için teĢekkür

ederim. Bir dahaki sefere atmayacağıma söz veriyorum. Size, imzaladığım belgeyi hemen

veriyorum”, deyip içeriye gitti.

Bir dakika sonra geri döndü ve belgeyi verdi. Biz de teĢekkür ettik, belgeyi alarak

oradan ayrıldık. Nehre atladık ve hızlı kulaçlarla yüzmeye baĢladık. Tam o sırada kesilirken

hıçkırarak ağlayan ağaçların seslerini duyduk. Hemen ardından erkek oldukları anlaĢılan bazı

kiĢilerin gülme sesleri geldi. Biz de o tarafa doğru yaklaĢtık. Adamların kötü niyetli oldukları

belliydi.

Biz de kızlarla bir plan yapıp adamların omuzlarına tırmandık ve kulaklarına:

“Bunu neden yaptınız bize? Biz sadece sizin sağlığınız için çalıĢıyoruz! Havayı

temziliyoruz, nemlendiriyoruz, meyveler veriyoruz, gölge yapıp serinletiyoruz Neden bizi

kestiniz? Biz size ne yaptık ki? Neden bize zarar veriyorsunuz? Çok kötüsünüz siz, çok…”

diye fısıldadık.

Adamlar oldukları yerde kalakaldılar. En yakın taĢa oturup hüngür hüngür ağlamaya

baĢladılar.

Tam o sırada içlerinden birisi cebinden bir belge çıkarıp yanımıza yaklaĢtı ve:

“Alın bunu, söz veriyoruz, bir daha ağaçları kesmeyeceğiz”, dedi ve ağlayan

arkadaĢlarının yanına dönüp ağlamasına devam etti. Biz de hiç vakit kaybetmeden güneĢli bir

yere gittik, sihirli sözcükleri söyledik ve belgelerle birlikte hızla buharlaĢtık.

Bulut dünyamıza geri döndüğümüzde kapıda bizi Oyasu öğretmen karĢıladı.Ve:

“ HoĢ geldiniz çocuklar, baĢarabildiniz mi?” diye sordu.

Biz de hep bir ağızdan :

“Evet öğretmenim!” dedik. Öğretmenimiz mutlulukla hemen elimizden belgeleri aldı ve

bize ödüllerimizi verdi.

O günden sonra Dünya‟da küresel ısınma diye bir Ģey görülmedi.

Evet, gördünüz mü? ĠĢte üç tane su damlası Dünya‟nın kaderini değiĢtirebiliyormuĢ. Ben

size söylemiĢtim ama inanmamıĢtınız. Neyse, sizi affettim. ġimdilik hoĢça kalın, bir dahaki

yazımda görüĢmek üzere!!!

MUTLU SON

Akıllı,çevreye duyarlı bir adam YeĢillikler Diyarı‟nda yaĢarmıĢ.Bu adam çok zenginmiĢ.Bir

sürü evi varmıĢ.Aynı zamanda bu adam, çevreye çok önem verirmiĢ.Bu yüzden çevre ve doğa

ile ilgili kurmuĢ olduğu bir çok sivil toplum örgütü ve vakıfları varmıĢ.Bu adamın adı

Mehmet‟miĢ. Mehmet Bey, her yıl “Gelecekte Çevremizin Nasıl Olacağı?” konulu bir masal

yarıĢması düzenlermiĢ.Mehmet Bey, bunun için kentin dört bir yanına çevreyle ilgili

bilgilendirici afiĢ ve panolar asarmıĢ.Bu afiĢleri gören insanlar, bu yarıĢmayı pek

umursamazlarmıĢ.Mehmet Bey, buna çok üzülürmüĢ; çünkü o, öldükten sonra çocukların

gelecekte dünyaya ve çevreye nasıl davranacaklarından endiĢeliymiĢ.O yüzden orman gezileri

düzenlermiĢ.Bu gezilere ve yürüyüĢlere bir sürü çocuk katılırmıĢ.Gezinin sonunda çocuklara bu

sene de bir yarıĢma yapacağını söylemiĢ.Çocuklar buna çok sevinmiĢler ve bu yarıĢmaya

katılmaya karar vermiĢler.Her çocuk, nasıl bir masal yazacağını ve masalın içinde nasıl

kahramanlar olacağını düĢünmeye baĢlamıĢ.Her çocuğun kafasında masalı nasıl yazacağına özgü

düĢünceler ortaya çıkmıĢ.Çocuklar, bu düĢünceleri birbirleriyle paylaĢmıĢlar.Hepsi birbirlerinin

düĢüncelerini büyük bir ilgiyle dinlemiĢler.Herkes, birbirinin masalını çok beğenmiĢ. Çevre

yarıĢmasına okulca katılan çocuklar, içlerindeki en iyi masalı seçip yarıĢmaya onu

göndereceklermiĢ; bu nedenle masalını titizlikle yazan çocuklar, en güzelini seçmeye karar

vermiĢler.Öğretmenlerinden de yardım alan çocuklar, haftalar sonra içlerindeki en iyi “Çevre”

konulu masalı seçip göndermek için iĢlemler baĢlatmıĢlar.Masal, Ġstanbul‟a

gönderilecekmiĢ.Ġstanbul‟da, halk ve jüri oylaması gerçekleĢtirilip masal yarıĢmasının birincisi

belirlenecekmiĢ.Sonuçlar belli olunca kazananın on yaĢında, yarıĢmaya Antalya‟dan katılan bir

kız çocuğu olduğu açıklanmıĢ. Çocuk, masalına baĢlamadan önce her seferinde kendini

tanıtırmıĢ.Çocuğun ailesinin maddi durumu iyi değilmiĢ.Çocuk,ailesine çok saygılıymıĢ ve onları

çok severmiĢ.Ailesi onun için çok önemliymiĢ.Bu yarıĢmanın ödülünün beĢ bin lira olduğunu

öğrenen Nihal, hemen yarıĢmaya katılmıĢ. Nihal, Türkçe dersinde çok baĢarılıymıĢ ve sınav

notları da gayet iyiymiĢ. Öğretmenleri, onunla çok gurur duyarlarmıĢ, Nihal‟e her konuda

yardım edip destek çıkarlarmıĢ. Nihal, masal yazmak için ilk önce on dakika düĢünür, konuyu

toparlarmıĢ. Kalemi, kağıda dokundurduğu anda kendisini bir yazar gibi duyumsar ve hemen masalını yazmaya baĢlarmıĢ.Nihal‟in yazdığı masallar en az iki sayfa olurmuĢ.Nihal, boĢ

zamanlarında bol bol kitap okurmuĢ, her okuduğu kitabın özetini çıkarır; ailesiyle paylaĢırmıĢ.

Bu özetleri toplayıp bunları kitaplaĢtırmak istermiĢ; ancak maddi durumu buna uygun değilmiĢ.

Nihal, bunun için çok üzülürmüĢ. YaĢamın gerçeklerine katlanmak zorunda olduğunu bilir; ama

zengin çocukları da kıskanırmıĢ. Nihal, her pazar gazeteden çıkan kitapları biriktirir ve onları

okumaya baĢlarmıĢ.Kitaplar bitince yeni masallar yazıp kendisini onlarla mutlu edermiĢ.

Nihal, üç yılda bir lunaparka gider; üç jetonla istediği oyuncağa binermiĢ. Zengin çocukları

kıskansa da babasını anlar, ondan çok Ģey istemezmiĢ. Babası, Nihal‟e Ģeker almak istese bile

maddi durumları buna el vermezmiĢ. Babası, Nihal‟i çok sever ve ona değer verirmiĢ. Annesi,

Nihal ve dört kardeĢine bakmak için iĢten ayrılmıĢ; bu yüzden çok üzgünmüĢ. Annesi daha önce

minik bir dükkanda aĢçılık yapıyormuĢ ve mesleğini çok seviyormuĢ. Nihal‟in annesi, bu durumu

çocukların babası Ali ile paylaĢmıĢ. Babası da bu duruma çok üzülmüĢ. Nihal‟in ailesi bu

durumu, oturup konuĢmuĢlar ve bir çözüm önerisi bulmaya çalıĢmıĢlar.Sonra da bu durumu

BĠR BAġKA DÜNYA

CEREN KALKIR,MERT EKEN,ECEM ERGÜN,

MEHVEġ ALTAY,BURAK KARA (6-A) ÖZEL IġIKKENT Ġ.Ö.O.

çocuklarıyla paylaĢmıĢlar. Çocukları üzülmesin ve sıkılmasın istemiĢler.Çocukların ailesi,

gazetelerden yararlanarak iĢ bulmaya çalıĢmıĢlar. Bunun için çok yorgunlarmıĢ.

Nihal, kendi yaĢamını yukarıdaki gibi anlatmıĢ. Bu yaĢam öyküsünü okuyan herkes çok

duygulanmıĢ. Masalını da okuyunca Nihal‟de yetenek olduğunu fark eden dinleyiciler, Nihal‟in

masalını birinci seçmiĢler. Yeteneğinin fark edildiği bu masal, Ģöyle baĢlamıĢ:

“ Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde zengin ve akli dengesi yerinde olmayan bir

adam yaĢarmıĢ. Adamın adı Cem‟miĢ. Cem, geleceği görebiliyormuĢ. Cem‟in evde beslediği bir

tane de martısı varmıĢ. Cem‟in martısının adı, Cancan„mıĢ. Cem‟in martısının tüylerinde mavi,

yeĢil, sarı gibi birçok renk varmıĢ. Cem‟in martısını öteki martılardan ayıran da tüylerinin

farklı renkte olması ve Cancan‟ın konuĢmasıymıĢ. Cancan, yalnızca Cem‟le konuĢuyormuĢ.

Cem„in kuĢu da geleceği görebiliyormuĢ. Cem, hergün yatağının üstüne oturup beynini biraz

boĢaltıp rahatlattığı zaman, geleceği görmeye baĢlıyormuĢ. Cem‟in kuĢu Cancan da mutlu olduğu

zamanlarda geleceği görebiliyormuĢ. Cem, daha önceleri geleceği gördüğü zaman doğa ve çevre

temizmiĢ. Bizi tertemiz bir doğa bekliyormuĢ. Günler geçtikçe Cem‟in gördükleri daha da

değiĢiyormuĢ. Doğa, çok kirleniyormuĢ.En son gördüğünde su, ağaçlar, bitkiler, hatta insanlar

bile yok oluyormuĢ. Dünya diye bir yer adeta kalmamıĢ. Cem, bunları görünce çok üzülmüĢ. Bir

orman gezisi düzenlemeye karar vermiĢ. Buraya gelenlere armağan olarak konuĢan maymunlar,

bukalemunlar ve kaplumbağalar verecekmiĢ. Cem,orman gezisine giderken kentten baĢlayıp

ormana kadar uzanan teleferiğini kullanmaya karar vermiĢ. Bu geziyle ilgili afiĢler yapıp

çevredeki uygun yerlere asmıĢ. Cem, gezinin olacağı gün, çok heyecanlıymıĢ;çünkü çocuklara bir

Ģeyler öğretmek onu duygulandırıyormuĢ ve heyecandan yerinde duramıyormuĢ. Geziye katılan

herkes, tam saatinde, kentten baĢlayıp ormanın içinde biten teleferiğin önünde bekliyormuĢ.

Cem, bazı insanların konuĢtuklarına kulak misafiri olmuĢ. Ġnsanla, bu geziye yalnızca konuĢan

hayvanları almak için geldiklerini söylüyorlarmıĢ.Teleferiğe binip ormanın içine gitmiĢler. Cem,

tam teleferikten indiği zaman, kuĢu Cancan gelmiĢ. Cancan‟ın ağzında bir ağaç fidanı varmıĢ.

Cem, Cancan‟a burada ne yaptığını sormuĢ. Cancan gelecekte “Doğa” diye bir değerin

kalmadığını gördüğünü ve buna çok üzüldüğünü, buna dayanarak bütün kuĢ arkadaĢlarını

çağırdığını söylemiĢ. Her kuĢun ağzında, her türden ağaç fidanı varmıĢ. Bir bakmıĢlar ki

Cancan‟ın arkadaĢları, uzaktan yavaĢ yavaĢ gelmeye baĢlamıĢlar. Sonrasında, bu fidanları

insanların dikmesi için yerlere bırakmıĢlar; fakat insanlar ne bu fidanları ne de kuĢları

önemsemiĢ. Ġnsanlar, yalnızca kendilerini önemsiyorlarmıĢ. Para hırsı yüzünden tüm insanlar,

fidanları torbalarına koyup satmayı planlamıĢlar. Ġnsanlar, fidanları alabilmek için çaba

harcarlarken, Cem de Cancan‟la konuĢmaya baĢlamıĢ. Cem, Cancan‟a: “Neden bu kadar erken

geldiniz, dünya ne zaman yok?” olacak Ģeklinde birçok soru yöneltmiĢ. Cancan,dünyanın bir gün

içerisinde yok olacağını söyleyince Cem, çok üzülmüĢ. Cem, lise yıllarından bildiği POTATOTA

gezegenini hatırlamıĢ, lise yıllarında onlara POTATOTA gezegenin çok temiz bir yer olduğunu

söyledikleri aklına gelmiĢ. Cem, yıllar önce teleferiğini kentten baĢlayıp ormanın içinden geçip

POTATOTA gezegenin çıktığını hatırlamıĢ. Cem orada gördüğü tüm hayvan ve insanları

teleferiğine bindirip POTATOTA‟ya götürmüĢ. Oraya gittikten birkaç saat sonra dünya, çok

pis ve su sıkıntısının yaĢandığı bir yer olmuĢ. Ġnsanlar, POTATOTA‟da yaĢamaya

baĢlıyorlarmuĢ. POTATOTA‟da hiç ağaç yokmuĢ; ama orada oksijen ve su bolca

varmıĢ.Ġnsanlar, bu gezegenin ağaçsız olmasından çok etkilenmiĢler. Torbalarına koydukları

fidanları çıkarıp dikmeye baĢlamıĢlar. Bunu gören Cem, insanların ağaç dikme sevgisine

ĢaĢırmıĢ; çünkü bu insanlar, dünyadayken ağaçlara ve doğaya hiç önem vermezlerken

POTATOTA‟da çok fazla ağaç dikmeye baĢlamıĢlar. Ġnsanlar, artık dünyaya dönmek

istemiyorlarmıĢ. Gezegende herkes çok mutluymuĢ. Cıvıl cıvıl kuĢların dallarında Ģarkı söylediği

ağaçlar ve renk renk çiçekler gezegeni süslemiĢ.Tüm halk, oksijenin bol olduğu bu yerde

sağlıklı bir biçimde yaĢamlarını sürdürmüĢler.

Okuduğunuz masal iĢte Nihal‟in yarıĢmayı kazanan masalı. Nihal‟in masalını okuyan herkes,

Nihal‟i kutlamıĢ ve onun masalından çok etkilenmiĢ. Nihal‟in masalını okuyup etkilenen insanlar,

toplanıp Nihal‟e yardım etmeye karar vermiĢler. Bu kiĢiler, Nihal‟e ilk önce iyi bir ev,ailesine

de iyi birer iĢ vermeye karar vermiĢler. Nihal‟e de daha önce hiç tatmadığı Ģekerlerden

vermiĢler.Nihal „e bundan sonra yazdığı her masalı baskıya vermesini söylemiĢler. Nihal,

yazdığı her masalı baskıya vermiĢ ve yıl sonunda bu masallar, beĢ yüz adeti bulmuĢ. Nihal‟in

yazdığı masallardan bir kitap yapılmıĢ bu kitap, “Son BeĢ Yılın En Çok Satılan Kitabı” ve “En

Genç Yazar” adlı ödüllere layık görülmüĢ. Nihal,mutlu,gururlu ve gelecekte yazar olma hayaline

bir adım daha yaklaĢmıĢ bir biçimde yaĢamına ve masallarına devam etmiĢ.

Önüme gelen sarmaĢıkları usulca ittiriyorum. Çok az kaldı onu bulmama, onu

hissedebiliyorum. Evet, evet yaklaĢmıĢ olmalıyım. Buralarda bir yerde. Birden gözlerimin

yaĢarmasını sağlayan bir ıĢık demeti aydınlatıyor her yeri. Gözlerimi siliyorum. Olamaz, güneĢ

beni fena etkiliyor ama bu beni durduramaz! Hafifçe gözlerimi kısıyorum. Bir yandan da onun

nerede olduğunu düĢünüyorum. Kafam allak bullak oldu. Tüm bunları düĢünürken ĢaĢırtıcı bir

Ģekilde kendimi yerde buluyorum. Arkamdaki taĢları görünce düĢmemin sebebinim sakarlığım

olduğunu anlıyorum.

SolmuĢ olan çiçeklerin yanından geçerken ağlıyor ormandaki periler. garip. her Ģey

farklı. Korkutucu. Kafamı öne eğip koĢuyorum. Az kaldı! Gökyüzü grimsi bir renkte Ģu an.

KüsmüĢ bir çocuk gibi ağlayacak sanki. Hızlanmalıyım…

Kurumak üzere olan bir derenin yanından geçerken yorulduğumu fark edip üzerinde garip

beyaz benekleri olan siyah bir kayaya oturuyorum. Ne kadar da yorgunum. Ġster istemez

gözlerim kapanıyor. Kim bilir ne kadar zamandır uykusuzca onu arıyorum. Derken elimde bir

Ģey hissediyorum. Küçük bir çakıl taĢı perisi. Genelde kayalık alanlarda yaĢar bunlar. Hepsinin

elinde arp olur, bir de üç tane bilezik (biri mor, diğeri mavi, öteki ise kahverengi). Neredeyse

baĢparmağım kadar olan peri gece mavisi renginde kısa bir elbise giymiĢti. Saçları kısaydı ama

çok güzeldi. Ağaç kabuğu rengindeki saçlarının arasında hareket eden birkaç simge vardı yine

bileziklerinin renginde. Bunu biliyordum. Mor: gizemi, mavi: yaĢamı, kahverengi: gücü

simgeliyordu. Gözleri siyahtı. Baktığımda ıĢıltısını görüyordum. Ayakkabıları çakıl taĢındandı.

Hatta çakıl taĢlarıydı bunlar. Ama bir peri için fazla sadeydi bence. Onu incelemem uzun

sürmüĢ olmalı ki bana: “Hey, küçük adam!‟‟ deyiĢini duymamıĢım. ġaĢkın bir Ģekilde “Efendim?‟‟

diyorum. O da “ Pek vaktin yok küçük adam. Bizi kurtarman gerek.‟‟ Birden aklıma günlerdir

bir rüyada “o‟‟ diye gördüğüm Ģeyi aradığım aklıma geliyor. Kurtarıcı olan o Ģeyin var olduğunu

bilmeden, rüyamı yaĢatarak baĢlamıĢtım bu yolculuğa. Onu hissettiğimi biliyordum ama daha

adını bilmediğim Ģeyi nasıl bulacaktım ya da ormanı nasıl kurtaracaktım? Asıl soru ben

kurtaracak olan mıydım? ĠĢte kafam yine karıĢtı…

Daha sonra perinin beni incelediğini görüyorum. “ neye bakıyorsun öyle?‟‟ demekten

alamıyorum kendimi. Peri gülüyor ve bana “ onun ne olduğunu biliyor musun küçük adam?‟‟

“Hayır da sen nasıl..‟‟ “ ĠĢte onu söylemeye geldim.‟‟ “ Üzgünüm küçük peri ama seni

tanımıyorum.‟‟ “ Bu kadar kaba olma küçük adam, yardım edeyim de kalk, öyle konuĢalım.‟‟ “

Yardıma gerek yok.‟‟ Kalkmaya çalıĢıyorum, olmuyor. Çok yorgunum. Daha sonra peri arpından

bir iki Ģey çalıyor, anında bir güç hissediyorum. Ayaktayım. Peri: “ ġimdi öğrenmek ister

misin?‟‟ “ee yani.‟‟ Havada süzülüp gözlerimin hizasına geliyor ve mor bileziğini çıkarıyor. “Ee

ne olmuĢ yani? Küçük bir bilezik‟‟ diyorum. “ Hey, onu üzeceksin. Kabalık etme. Biraz bekle ve

gör.‟‟ Sessizlik çöküyor… Bu arada da hava kararıyor. Tam sıkılmaya baĢlamıĢ bir iki Ģarkı

mırıldanacakken bir parlaklık geliyor gözümün önüne. Benim boylarımda. Ama bu! Ama bu bir su

perisi! Harika gözüküyor. Beyaz bir teni var. Saçları koyu kızıl aralarında da birkaç siyah saç

KÜÇÜK TOHUM

MELĠSA ERDOĞAN TED ÖZEL ALĠAĞA Ġ.Ö.O.

var. Çekik gözleri mor renkte. KaĢının tam yanında su damlası dövmesi var ama bu dövme

soyut gibi sanki elimi değdirmeye kalksam yapamayacağım. Belinde yıldız dövmeleri var iki

tane. Biri sarı diğeri eflatun. Neyin simgeleri bilmiyorum. Üzerinde de ablamın giyeceği türden

uzun açık pembe bir elbise var. Ayakkabısı yok. Gözlerim kamaĢmıĢtı. Biraz kekeleyerek “

mer..merhaba!‟‟ dedim. Su perisi bana gülümseyerek merhaba anlamında kafasını hareket

ettirdi. Çakıl taĢı perisi” Tamam, daha sonra tanıĢırsınız. ġimdi, küçük adam su perisi seni ona

götürecek ama bilmeni isterim ki onu aldığında su perisi yok olacak. Bu sorun değil. Çünkü onlar

ölümsüzdür yani bir süreliğine bir yere gidecek diyelim biz. Sen de onu buraya tek baĢına

vadinin yanına getireceksin. Sonra da beni çağıracaksın. Bir kere seslenmen yeter, gelirim.‟‟

“Ama… onu nasıl bulacağız ki? Yani daha ne olduğunu bile bilmiyorum.‟‟ Dedim. Su perisi

“Söyleyeyim o bir tohum. Her Ģeyi değiĢtirecek ve ormanı kurtaracak olan bir tohum…‟‟ dedi.

Sesi annemin sesi gibiydi. YumuĢak bir Ģekilde kelimeleri havada süzülüyordu adeta.

Neyse. Biraz kabalık ederek “ ġaka mı ediyorsunuz? Bunca Ģeyi bir tohum uğruna mı yaptım?‟‟

Ġkisi de susmuĢ bana bakıyordu. Su perisi beni umursamayarak çakıl taĢı perisine bir Ģeyler

söyledi. Daha sonra yanıt alamadan çakıl taĢı perisi bize “ Ġyi Ģanslar.‟‟ Dedi. Tamam, öyle

olsun. Serüven baĢlıyor…

Su perisi önden gidiyordu. Onu takip etmemi istemiĢti. Kendini çok mu bilge sanıyordu

bu?

Su perisi “ YaklaĢmıĢ olmalıyız‟‟ dedi.”Aa tabii. Yalnız bir sorunumuz var‟‟ diyerek

gökyüzünü gösterdim. KüsmüĢ çocuk ağlıyordu. Yağmur damlaları yüzümüze düĢüyordu. Su

perisi “Sorun değil‟‟ dedi. Ġçimden tabi su perisi olan sensin demekten alamadım kendimi.

Her geçen dakika üzerlerine yağmur damlaları dökülen çiçekler “su‟‟ umuduyla biraz olsun

kıpırdatıyordu yapraklarını. Ama sonra yine eğiyorlardı boyunlarını. Birkaç lale gözüme

çarpıyor. Kırmızı renkleri kan kırmızısı gibi berrak değil artık, kirlenmiĢ. Ya papatyalar. Onlar

ise seviyor-sevmiyor yapılmıĢ gibi dökmüĢler yapraklarını. Bir de güller var. Asilliklerini mahcup

bir boyun eğiĢiyle değiĢ-tokuĢ etmiĢler. Hüzünlüler. Göklere uzanan ağaçları söylemiyorum bile.

Sonbahardaki gibi dökmemiĢler yapraklarını. Çaresizce dökülmüĢler. Ġçim acıdı. Su perisine “

Tohumu aldıktan sonra ne yapacağım‟‟ dedi. “ Biraz sonra sana bir yan flüt vereceğim. Daha

doğrusu verilecek olanı sana ileteceğim.‟‟ Kafam karıĢtı. “ Kim verdi ki? Yan flüt mü?‟‟

“Toprak anayı bilirsin. O, kurtarıcılara yan flüt gönderir. Sen de böyle olduğun için sen de yan

flüt alacaksın. Yan flüt tohumun yaĢamasını sağlar çalınan ezgileriyle.‟‟ “ Anladım ama neden

ki? Tohum yaĢamını yitirebilir mi?‟‟ dedim. Su perisi “ Tohumun bulunduğu yer bir sütunun

üzeri. Çok uzun olmayan bu sütun sürekli olarak ezgiler çalar. Bir nevi yan flütün yaptığı gibi

iĢte. Tohum bu sayede yaĢar. Onu oradan alacağımız için tohum ölecektir. Bu yüzden yan flütü

kullanacaksın.‟‟ ġaĢkınlıkla “ Anladım.‟‟ dedim. Su perisi bana inĢallah anlamıĢsındır dercesine

bakıp yürümeye devam etti. Yağmur hızlandı. Su perisinin söylediklerini düĢündüm: orman

hastaydı. Sonra da çakıl taĢı perisinin dediklerini düĢündüm: ben ormanı kurtaracaktım.

Haklıydılar. Yok olan ormanı yaĢama döndürmem lazım. O olmazsa ağaçlar, bitkiler, canlılar

yok olurdu. Bu da sonumuz olurdu. Tamam, haydi tohumu bulalım!

Gece olmuĢtu. Su perisi konaklamamız gerektiğini söyledi. Üzerinde garip donmuĢ

sarkıtları olan bir mağaraya girdik. Su perisi belindeki sarı yıldız dövmesine elini sürdü ve elini

ağzının önüne koyup yere üfledi. Anında ateĢe dönüĢen nefesi harikaydı. ġimdi anlaĢıldı ilk

yıldızın iĢlevi.

Ona bakıp “ Bu harika, sağ ol. Biraz ısınmaya ihtiyacımız vardı.‟‟ Dedim. Gülümsedi.

Sonra da gözlerime yenik düĢüp uyuyakaldım.

“ Haydi, kalk sabah oldu.‟‟ “ Tamam, tamam.‟‟ Diyerek kalktım. Her yerim tutulmuĢtu.

“Bugün tohumu alacağız. Çünkü birkaç kilometre ilerde!‟‟ dedi. “Öyle mi? Harika.

Kurtaracağız ormanı!‟‟

Hemen yola koyulduk. Adımlarımızı hızlandırdık. Rüzgâra karĢı gelerek koĢuyorduk.

Nefes nefese kaldık. Su perisi eli ile ancak rüyalarda görülebilecek türden yemyeĢil bir ovayı

gösterdi. MüthiĢ. “ama nasıl olur? Burası halen harika hiçbir canlı zarar görmemiĢ.” Dedim. Su

perisi “tohum buraya hayat veriyor. Tohumu alınca sütun onun görevini üstlenecek. Böylece

orman kurtarılırken, buraya bir Ģey olmayacak.” Dedi. Bu çok mantıklı idi. hemen tohumun

bulunduğu yere koĢtuk. Önüme gelen sarmaĢıkları ittiriyorum. Çok az kaldı ona ulaĢmama. Tam

önümde! Tüm ihtiĢamı ile orada duruyor. Bir iki adım attık. Peri “ Seni sütunun boyuna

ulaĢmanı sağlamak için uçuracağım.” Dedi ve eflatun yıldız dövmesine elini değdirdi daha sora

elinden bir Ģeyler havalandığı fark ettim.

Harika! Uçuyorum. Fazla oyalanmadan tohumu aldım özenle. Peri bana bir sırt çantası

verdi ve içine koydum tohumu.

Sonrada aĢağıya indim. Peri bana dönüp “ Hızlı olmalısın! HoĢça kal.” Dedi. Az kalsın

ağlayacaktım “ hoĢça kal.” Peri pırıltı tozlara dönüĢüp yok oldu. Tamam, veda vakti bitti.

KoĢmaya baĢladım. O kadar hızlı idim ki bir an önce varmalıydım. Sonra durup yan flüte birkaç

kez üfledim. Birkaç kez daha. Bu, tohuma Ģimdilik yeterdi. KoĢmaya devam ettim. Soluk

soluğa idim ama vadiye gelmiĢtim. Sırt çantamı yere koydum. Yan flütle tohumu canlandırdım.

Sonrada çakıl taĢı perisine seslendim. Ġlk önce gelmedi. Bir daha seslenince hemen geldi. “

BaĢarmıĢsın küçük adam.” “ Evet.” Dedim övülmeye ihtiyacım varmıĢ gibi. Sonra elimden

tohumu alıp havaya kaldırdı. Farklı bir ilde bir Ģeyler söyledi. Tohum havada askıda kalmıĢtı.

Tohumu çevreleyen bir ıĢık demeti oluĢtu. Sonra tohum yok oldu. “bitti, her Ģey canlanacak.

Tohum bizim kurtulmamızı sağlayacak.” Dedi. Ġçimden “ Hey, unuttun mu tohumu ben aldım.

Kurtarıcı o mu, ben mi?” dediysem de çok mutluydum. Çünkü orman kurtuluyordu.

Birden bire her Ģey eski haline dönmeye baĢladı. Ağaçların dökülen yapraklarının

yerlerine daha güçlü olan yenileri çıkıyordu. Bitkiler canlanıyordu. Büyük bir görkemle göğe

bakıyorlardı. ĠĢte bu! KurtulmuĢtu orman. Peri bana dönerek “Sen ormanı kurtararak tüm

canlıları kurtardın. Binlerce kez teĢekkür ederim.” GururlanmıĢtım. “Görevim.” Dedim. Daha

sonra peri ile derenin yanına gittik. Dere Ģırıl Ģırıl akıyordu berraktı. Sudaki yansımamıza

baktım ve içimden “nefes almaya değer bu dünya.” Dedim. Ardından gökyüzüne bakarak

gülümsedim…