472

Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

  • Upload
    others

  • View
    9

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore
Page 2: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

R. A. Salvatore

(Avcının Kılıçları) Cilt3

İKİ KILIÇ

Page 3: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Cüce mağaralarının arsız karanlığında meşale ışığıoldukça yetersiz kaldı. Delly Curtie’nin gözlerini veboğazını yakan puslu hava, geniş odayı dolduraninsanların şikayetleri ve homurdanmaları kadar rahatsızediciydi. Vekilharç Regis merhametli davranmış vegüney seferlerinde zalim Kral Obould ile orklarıtarafından yağmalanıp kendilerine sığman bu iyiliktenanlamaz insanlara hatırı sayılır sayıda oda vermişti.

Delly kendine bu halka karşı fazla ön yargılıdavranmaması gerektiğini hatırlattı. Hepsi fazlasıylakayıp vermişti. Üstelik çoğu katledilen ailelerindengeriye kalan son kişilerdi. Hatta kendileri tamamen talanedilen koca bir toplumdan geriye kalan son üç kişiydi!Regis ve Bruenor ne kadar uygun kılmaya çalışsa daiçinde bulundukları koşullar pek de insanlara göredeğildi.

Bu düşünce Delly’i fazlasıyla sarstı, arkasını dönüpçocuğuna baktı. Beşiğin içindeki Colsonsonundauyuyordu. İncecik bedeni silahlarla kuşatılmış,saman saçlı, büyük bir kaybın yarattığı ağırlıkla çökengözlere sahip bir kadın Cottie Cooperson, çocuğununyanında rahatsız uykusunda, göğsünü sıkıca sarankollarıyla ileri geri sallanıp duruyordu. Delly, onun,öldürülen çocuğunu düşündüğünü biliyordu.

Bu korkunç düşünce, hiç şüphesiz, Delly’ihüzünlendirdi. Colson aslında Delly’nin çocuğu değildi;o doğurmamıştı. Bu kız çocuğunu evlat edinmiş,Wulfgar da çocuğun babası olmayı kabul edip kadınıyoldaşı ve karısı olarak almıştı. Delly, Mithril Salonu’nakadar onu kendi isteğiyle izlemişti ve bu yüzden onun

Page 4: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

maceraperest ruhuna uyum gösteren, kendi isteklerinihiçe sayarak onun yanında yer alan, iyi ve cömert birkadın olduğunu düşünmüştü.

Delly’nin gülümsemesi neşeden çok hüzünbarındırıyordu. Belki de ilk defa iyi ve cömert biriolduğunu düşünüyordu. Ama cüce duvarları üzerinegeliyor; onu sıkıştırıyordu.

Delly Curtie, neredeyse sürekli sarhoş olduğu ve hergeceyi başka bir erkeğin kollarında geçirdiği,Luskan’daki uç noktalarla dolu sokak hayatının anılarınaözlem duyup onlara sığınma ihtiyacı hissedeceğini hiçdüşünmemişti. Muhteşem bir sevgili olan Akıllı Morik’ive kendisine babalık eden taverna işletmecisi ArumnGardpeck’i düşündü. Josi Puddles’ı da düşündü veadamın yadsınamayacak kadar aptal sırıtışında bir çeşithuzur buldu.

“Aman, aptallık ediyorsun,” diye kendi kendinemırıldandı.

Bütün bu hatıralardan sıyrılmak için başını salladı.Artık hayatı buydu; Wulfgar’ın ve diğerlerininyanındaydı.

‘Battlehammer Klanı cüceleri gerçekten iyi bir halk’dedi kendi kendine. Genellikle tuhaf, her zaman nazik,çoğunlukla sadece absürd olan bu halk huysuzgörünüşlerine rağmen sevgiyi fazlasıyla hak ediyordu.Bazıları acayip giysiler ya da zırhlar giyiyor, diğerlerituhaf ve gülünç isimlerle anılıyor, hemen hemen hepsivahşi ve garip sakallar bırakıyordu ama bu klan Delly’e,belki de Arumn’un ona sunduğunun dışında, daha önce

Page 5: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

hiç yaşamadığı bir sevgi sunuyordu. Ona kendiırklarından biriymiş gibi davranmışlardı; ya da enazından denemişlerdi. Ne de olsa aralarındaaşılamayacak farklılıklar vardı… Bu inkar edilemezdi.

Cüceler ve insanlar arasında tercih farklılıkları vardı;mağaraların boğucu havası da bunlardan biriydi veMithril Salonu’nun iki kapısı da mühürlendikten sonra buhava gitgide daha da durgunlaşıyordu.

Odanın ucundaki bir kadın, sanki Delly’nindüşüncelerini okumuşçasına, bir şişe bal likörünü şerefekaldırıp “Ah, o rüzgarı ve güneşi yüzümde bir kez dahahissedebilsem!” diye bağırdı.

Odanın her köşesinden birbirine tokuşturulankadehler yükseldi. Delly hemen hemen herkesinneredeyse sarhoş olduğunu fark etti. Kendilerini hiçbiryere ait hissedemiyorlar ve Obould’un yarattığı korkunçanılar karşısındaki acizliklerini ve hayal kırıklıklarınıiçkiyle bastırmaya çalışıyorlardı.

Delly, yeniden Colson’u kontrol edip masalara doğrusüzüldü. Luskan’da garsonluk yaptığından gruba hizmetetmeyi kabul etmişti. Yanma gittiği her yerden bir iki lafyakalıyor, her düşünce üzerine yapışıyor ve kalbindekalan memnuniyet kırıntılarına ekleniyordu.

“Gümüşay’da bir demirci açacağım,” dedi bir adam.

“Pöh! Gümüşay!” diye karşı çıktı bir diğeri; kabaşivesi daha çok bir cücenin konuşmasını andırıyordu.“Gümüşay’da dans eden elflerden başka hiçbir şey yok.Sundabar’a git. İş yapmaktan gerçekten anlayan birhalkın içinde kesinlikle daha iyi bir hayatın olur.”

Page 6: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Gümüşay daha misafirperver,” dedi başkamasadaki bir kadın. “Ayrıca söylentilere göre çok dahagüzel.”

Bunlar Delly’nin bir zamanlar Mithril Salonu içinduyduğu sözlerle aynıydı. Salon bu şekilde namsalmıştı. Hiç şüphesiz Bruenor ve halkı, ona bir nevicüce cenneti sunmuştu. Ayrıca Mithril Salonu en azLuskan Limanı kadar ilginç bir yerdi. Yine de Delly, builginçliğe çabucak alışıldığını öğrenmişti.

Yeniden, odanın köşesine, hâlâ uyuyan ama budumanlı tünellerdeki tüm insanlar gibi hırlayaraköksürmeye başlayan Colson’un yanına yöneldi.

Bir kadının “Vekilharç Regis ve Kral Bruenor’afazlasıyla müteşekkirim,” dediğini duydu ve bir kez dahakendi düşüncelerini okuyormuşçasma “ama burasıinsana uygun bir yer değil!” diye ekledi.

Kadın kadehini kaldırdı. “Öyleyse ya Gümüşay ya daSundabar’a!” dedi ve diğerleriyle kadeh tokuşturdu. “Yada yıldızların ve güneşin görülebileceği herhangi biryere!”

“Everlund’a!” diye haykırdı bir adam.

Delly Curtie’nin yanında, taş zeminin üzerindekigösterişsiz beşikte yatan Colson bir kez daha öksürdü.Bebeğin yanındaki Cottie Cooperson sallandı.

BÖLÜM 1

Page 7: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kuş sesleri dışında tamamen sessiz olan tepedenbakıyorum. Hepsi bu. ‘Gaklayan, öten ve gagalarını,görmeyen gözlere sokan kuşlardan başka hiçbir şeyyok. Kargalar cesetlerle dolu bir tarlaya inmeden öncegökyüzünde daireler çizmiyor. Çiçeğe konan bir arı gibi,doğrudan hedeflerine, önlerinde duran ziyafeteuçuyorlar. Tıpkı sürüngen böcekler, yağmur ve hiçdinmeyen rüzgar gibi onlar da birer temizleyici.

Ve geçip giden zaman. Onun varlığı da daimi.Günün, mevsimlerin, yılların değişimi… Bugerçekleştiğinde geriye kalan tek şey kemikler ve taşlaroluyor. Çığlıklar dindi, koku duyulmaz oldu. Kantemizlendi. Semiren kuşlar buradan ayrılırken ölensavaşçıları birey olarak tanımlayan her şeyi de alıpgittiler. Geriye sadece birbirine karışacak olan taşları vekemikleri bıraktılar.

Rüzgar ya da yağmur iskeletleri parçalayıp yenidenbirleştiğinde ve zaman bir kısmını gömdüğünde geriyekalan şey, en dikkatli gözlemcilerin gözleri için bile ayırtedilemez oluyor. Burada ölenleri, kazançlarınınkarşılığında kendi hayatlarını takas edenleri kimhatırlayacak? Hiç kuşkusuz, savaşan bir cücenin suratifadesi, harcanan tüm çabalara değdiğini, savaşın cücehalkı için kutsal bir değer olduğunu gösterecektir. Bircüce için arkadaşına yardım etmek amacıylasavaşmaktan daha değerli bir şey yoktur; onlarbirbirlerine sadakat, dökülen ve akan kanla bağlı birtopluluktur.

Sonuçta, bir birey için bu iyi bir ölüm şekli, onuriçinde yaşanmış hayata layık bir sondur, hatta belki de o

Page 8: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

hayat bu son fedakarlıkla anlam kazanmıştır.Yine de kendimi bunlara bir bütün olarak bakmaktan

alıkoyamıyorum. Geniş kapsamlı düşünüldüğünde neolacak? Ödenen bedel ve kazanç ne olacak? Obouldyüzlerce hatta binlerce askerinin ölümüne değer birbaşarı elde edecek mi? Kalıcı bir kazanç sağlayacakmı? Cücelerin bu yüksek tepedeki direnişleri Bruenor‘un halkına dişe dokunur bir fayda getirecek mi? YaMithril Salonu ‘na girememiş ve tünelleri savunmamışolsalardı?

Peki, bundan yüz yıl sonra geriye sadece tozkalacakken bu kimin umurunda olur ki?

Benimkinin de dahil olduğu pek çok akıllı ırkınkalplerindeki o görkemli savaş görüntülerini hangi alevinateşlediğini merak ediyorum. Yamaçtaki katliamabakıyorum ve boşluğun kaçınılmazlığını görüyorum. Acıçığlıkları düşünüyorum. Son nefeslerini veriyorolduklarını fark eden savaşçıların sevdiklerineseslenişlerini duyuyorum. Sevgili arkadaşımın üzerindeolduğu bir kulenin devrilişim görüyorum. Somutkalıntılar; kemikler ve taşlar, savaşı kesinlikle pek dedeğerli kılmıyor ama benim merak ettiğim bu denlisomut olmayan, daha yüce bir yere ait bir şeyler olupolmadığı… Ya da belki de aslında korktuğum da buhepimizi tekrar tekrar savaşmaya iten bir yanılsamanınvarlığı… Sözünü ettiğim bu düşünce savaş bitimindehepimizin içine mi yerleşiyor? Hepimiz çok daha yücebir şey yaşama uğruna sessizliği, sakinliği, dünyeviyaşantıları ve barışı bir kenara mı atıyoruz? Hepimizbarışı sıkıntı ve kibirle eş değer mi tutuyoruz? Belki de

Page 9: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

sadece acının ve kaybın keskin anılarıyla sönen busavaş korunu içimizde tutuyoruz ve ateşin boğulmasınısağlayan örtü, yaraları saran zamanla ortadankalktığında o korlar yeniden alev alıyor. Rahatın vekibirin peşinde koşan bir yaratık olmadığımı anladığımve sadece yüzüme çarpan rüzgar, ayaklarımın altındauzanan yol ve bu yolda yaşayacağım macerayla mutluolabileceğimi kendime itiraf ettiğim zaman bunu, bir yerekadar kendi içimde de gördüm.

Yine o izi süreceğim ama doğruyu söylemekgerekirse, Obould‘un yaptığı gibi, yanında bir orduyusürüklemenin bambaşka bir şey olduğunudüşünüyorum. Sonuçta, taşlar arasına saçılan bukemiklerin varlığı daha büyük bir erdemi gözler önüneseriyor. Silahların, hareketin ve zaferin çağrısınakoşuyoruz, peki ama bu yola, büyüklüğe duyulan açlıklagirenler ne olacak?

Burada ölenleri, kazançlarının karşılığında kendihayatlarını takas edenleri kim hatırlayacak?

Ne zaman sevdiğimiz birini kaybetsek, istemsizce,onu hiçbir zaman unutmamaya, o sevgili varlığıhayatımızın kalan günlerinde hatırlamaya kararveriyoruz. Ama hayat bizi ‘şimdi’ ile uğraşmaya mecburkılıyor ve ‘şimdi’ genelde bütün ilgimizi egemenliği altınaalıyor. Böylece aradan yıllar geçtikçe, her gün ya da ongünde bir yitirdiğimiz o insanları hatırlamaz oluyoruz.Sonra içimize suçluluk duygusu yerleşiyor; babam veakıl hocam olan, kendini benim için feda edenZaknafein‘i ben hatırlamazsam kim hatırlayacak ki?Kimse hatırlamayacaksa belki de onu gerçekten yitirmiş

Page 10: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

oluyoruz. Yıllar geçtikçe suçluluk duygusu daazalacaktır. Çünkü sürekli unutuyoruz ve onları nadirenhatırladığımız anlarda da kendimizi övüyoruz! Belki desuçluluk duygusu kalıcıdır, ne de olsa hepimiz bencilyaratıklarız. Bu bireyselliğin yadsınamaz gerçekliğidir.Sonuçta hepimiz dünyayı kendi gözlerimizdengörüyoruz.

Çocukları doğduktan sonra ölüme duyduklarıkorkuyu dile getiren aileler tanıdım. Bu, aşağı yukarıçocuğun on ikinci yaşını tamamlayıncaya kadar devameden bir korkudur. Korktukları, öldükleri zaman çocuğane olacağı değil buna tabii ki üzülürler kendilerine neolacağıdır. Çocuğu kendisini hatırlayamayacak kadarküçük olan hangi baba ölümü kabul edebilir ki?

Taşların arasına saçılan bu kemiklere kim daha iyibir yüz çizebilir? O gözlerin üzerine bir kargaüşüşmeden önce sahip olduğu parlaklığı kim daha iyihatırlayabilir ki?

Kargaların ölülerin üzerinde daireler çizmesini,rüzgarın onları uzaklara taşımasını ve o yüzlerinoldukları gibi kalıp bize acımızı hatırlatmasını isterdim.Savaş boruları öttüğünde, yeni ordular taşların arasınayayılan o kemikleri ezip geçtiğinde, bırakın da ölülerinyüzleri bize bunların bedelini hatırlatsın.

Bu kırmızıya boyalı taşların görüntüsü aklımı başımagetiriyor. Kulaklarımı tırmalayan kargaların sesi benifazlasıyla uyarıyor.

Drizzt Do ‘UrdenOĞLUM İÇİN

Page 11: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

O sabah, “Daha hızlı olmalıyız!” diye yüzüncü kezhaykırdı adam; sanki çevresindeki yirmiden fazla cücesadece bir daire çiziyordu. Galen Firth, meşaleninaydınlattığı bu puslu tünellere ait değilmiş gibiduruyordu. İnsan standartlarına göre bile fazlasıylauzunken, bu sakallı, kısa ve gürbüz ırk onun içinoldukça ufak tefek kalıyordu.

“Keşif kollarım ileride ve mümkün olduğu kadar hızlıçalışıyorlar,” diye cevapladı saygıdeğer bir savaşçı olanGeneral Dagna.

Yaşlı cüce esneyip geniş omuzlarını dikleştirdi, kirlisarı sakalını kaim deri kemerinin içine soktu ve Galen’ikeskin gözlerle inceledi; bu bakış, BattlehammerKlam’nın yıllar boyu onun gözüne gözükmemeyeçalışmasını sağlamıştı. Dagna, herkesinhatırlayabileceğinden uzun zamandır, gölge ejderhasıShimmergloom ve onun emrindeki duergarlar MithrilSalonu’nu keşfetmeden, Bruenor kral olmadan çok dahaönce saygı gören bir savaş lideri olmuştu. Dagna, birsavaşçı ve komutan olarak, davranışlarıyla bütünzorlukları yenmiş ve hiç kimse, onun, cüceleri çetinçatışmalara sokuşundaki cesaretini sorgulamamıştı.Çoğu, Dagna’nın Bekçi Vadisi’ndeki savunmaya öncülüketmesini, hatta muhterem Banak BrawnanviPin deönüne geçmesini beklemişti. Bu gerçekleşmediğindeDagna’nın, Bruenor ölüm döşeğinde yatarken, Salon’aVekilharç olarak atanı ^ lacağı düşünülmüştü.

Aslında her iki ihtimal de, bunlarıgerçekleştirebilecek olan kişiler tarafından, Dagna’yasunulmuştu ama o reddetmişti. “Gözcülerime bir

Page 12: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kertenkele kadar hızlı davranıp trollere yem olmalarınısöylememi istemezsin, öyle değil mi?” diye sorduDagna.

Galen Firth bunun üzerine topuklarının üzerindedurup geriye yaslandı ama ne göz kırptı ne de onunsözlerine boyun eğdi. “Bu birliği mümkün olduğu kadarçabuk hareket ettirmeni isterim,” diye cevapladı.“Halkımın üzerinde şiddetli bir baskı var; hatta belki detamamen istila edildiler. Ayrıca güneyde, o cehennemgibi tünellerde pek çok insan korkunç bir tehlike içindeolabilir. Bunun sadece komşumuz olduğu söylenencüceleri yüreklendirmesini umabilirim.” “Hiçbir şey iddiaetmiyorum,” diye anında karşılık verdi Dagna, “Vekilharçve kralım bana ne derse onu yapıyorum.”

“Peki, ya düşenleri hiç umursamıyor musun?”

Galen’in sadece on gün önce oğlunu kaybedenDagna’ya yönelttiği bu pervasız soru pek çok cüceninnefesini tutmasına sebep oldu. Dagna, kim olduğunu venerede bulunduğunu hatırlatarak adama uzun uzun vesertçe baktı; öfkeli bir cevabı da engellemiş oldu.

“Elimizden geldiği kadar hızlı hareket ediyoruz amasen yine de daha hızlı gitmek istiyorsan, buyur.Gözcülerime sana engel olmamalarını söylerim. Hattabelki de koridorlarda senin troller tarafından yenmişcesedinin üzerinden geçerim. Senin Nesme halkın belkide sensiz kurtarılır.”

Dagna durdu ve bakışlarının hükmünü sürdürmesineizin verdi. Bu bakışlar Galen Firth’e blöf yapmıyor

Page 13: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

olduğunu gösterme yöntemiydi. “Kim bilir, belki de böyleolmaz.”

Bu cümleler Galen’in şiddetini yatıştırmış gibiduruyordu. Adam burnundan soludu ve paldır küldüryürüyerek yeniden tünele yöneldi.

Dagna anında onun yanma geçmiş, kolundansımsıkı tutuyordu.

Galen kendini cücenin sımsıkı kavrayışındankurtardı ve öfkeli bakışları Dagna’ nınkilerle birleşti.

Yanlarındaki pek çok cüce gözlerini onlara çevirdi;Dagna’nın bu aptalı kırık bir burunla yere seripsermeyeceğini merak ediyorlardı. Galen çok kısa birsüre öncesine kadar böyle davranmıyordu. Elli cüce,günler önce, Vekilharç Regis’ten aldıkları emirleNesme’nin kuşatılmış halkına yardım etme amacıyla,Mithril Salonu’nun dışına yapılan yolculukta ona eşliketmişti. Tünellerde bir grup trolün saldırısınauğrayıncaya kadar yolculukları kolay ve sakin geçmişti.Bu saldırı güneye gitmelerine neden olmuş ve onlarıbüyük bir bataklığa; Trollmoors’a çıkarmıştı. GalenFirth’ün tahminlerine göre doğudan fazlasıylauzaktaydılar. Böylece batıya doğru harekete geçmiş vedaha çok tünelle karşılaşmışlardı.

Galen’in tüm itirazlarına rağmen Dagna, ekibininbatıya çıkan yeraltı koridorlarında daha güvenliolacağını düşünmüştü. Üzerlerine sarkan ağaç köklerive çalılarla, taştan çok pislikle ve o pisliklerin içindesolucan gibi kıvrılan tuhaf şeylerle dolu bu tünellerMithril Salonu’nun güneyinde kullandıklarına hiç

Page 14: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

benzemiyordu. Bu Galen’i daha da mutsuz etmişti.Tüneller daha dar ve daha alçaktı; cüceler kendilerinikovalayan devasa ve çirkin trolleri göz önündebulundurduklarında tünellerin geniş olmamasının kendiçıkarlarına olduğunu düşünmüş ama bu darlık Galen’inhemen hemen bütün yolculuğu eğilerek yapmasınaneden olmuştu.

Bir sonraki yemek molalarında “Yaşlı cüceye çokyükleniyorsun,” dedi adı Fender Stouthammer olan gençbir cüce. O ve Galen ana gruptan ayrı, Galen’inbacaklarını biraz olsun uzatabileceği daha geniş vedaha yüksek bir alandaydılar. Gerçi bu bile onun moralbozukluğunu düzeltmemişti.

“Bunun nedeni…”

Fender Stouthammer “Hepimiz tarafından biliniphissediliyor,” diyerek onu temin etti. “Senin Nesme içinhissettiklerini bizler de Mithril Salonu için hissediyoruz,bundan şüphen olmasın.”

Yine de Fender’in Galen’i rahatlatma çabası bir işeyaramamış, adam uzun parmaklarını cücenin yüzüneuzatmıştı. Parmaklar yüzüne o kadar yakındı ki Fender,eklem yerlerini ısınmamak için kendini zor tutmuştu.

“Benim ne hissettiğimi nereden bileceksin?” diyekükredi Galen. “Belki de soğukta kıvranan ya da katledilen veya çevresi troller tarafından sarılan oğlumu tanıyorsundur? Komşularımın ka14 HİH” derini biliyormusun? Sen…”

“General Dagna oğlunu kaybetti,” diyerek lafını kestiFender ve bu cümle Galen’i biraz yatıştırdı.

Page 15: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Adı Dagnabbit’ti,” diye devam etti Fender. “Güçlü birsavaşçı ve sadık bir yoldaştı; tıpkı diğerleri gibi…Shallows’ta kralını ve halkını savunmak için ölümü gözealarak savaşırken ork sürüsüne yakalandı. Dagna’nıntek oğluydu ve onu en az babasınınki kadar parlak birgelecek bekliyordu. Cüce ozanları uzun yıllarDagnabbit’i anlatan şarkılar söyleyecektir ama bunun neDagna’yı avuttuğunu ne de yaşlı kalbindeki yarayısardığını düşünüyorum. Şimdi de, kısa ömürlü,gökyüzünün altında yaşayan sen çıkmış, sanki seninihtiyaçların cücelerinkinden daha önemliymiş gibi onuisterim, bunu isterim diye tutturup duruyorsun. Pöh!Olayları senin bakış açınla görmeye çalıştım. Seninkorkunu anlamayı denedim. Ama zorlu birisin ve o kocaçeneni kapamayı öğrenmezsen halkını yeniden görmekyerine ayağın bir taşa takılıp olduğun yerde kalabilirsin.”

Hayrete düştüğü açıkça seçilen Galen Firth bir sürekekeleyerek öylece oturdu. Sonunda, “Beni; Nesme’ninSüvarisi’ni tehdit mi ediyorsun?” demeyi başardı.

“İster dost, ister düşman tavsiyesi olarak algılaseçim senin. Tünellerde atılan her adımda Dagna’ylakavga ederek ne kendine ne de halkına bir faydandokunuyor.”

“Tünel…” diye haykırdı inatçı adam. “Halkımın sesiniduyabileceğimiz ya da yaktıkları ateşi görebileceğimizaçık havada olmalıydık!”

“Ya da trol orduları tarafından çevrileceğimiz açıkhavada kulağa harika gelmiyor mu?”

Page 16: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Galen Firth burnundan soludu ve cüceyi kovarcasınaelini salladı. Hareketin anlamını kavrayan Fender ayağakalkıp yola koyuldu.

Yine de dönüp “Düşmanlarınla ya da aşağılıkyaratıklarla birlikteymişsin gibi davranıp duruyorsun.Bütün Nesme halkı senin kadar aptalsa sana yardım eliuzatan bir arkadaşın farkına bile varamayacak kadarduygusuzsatrollerin dünyaya iyilik ettiğinden hangimizşüphe duyabiliriz ki?” dedi.

Galen Firth titredi ve Fender bir an için adamınüzerine atlayıp kendisini boğazlayacağını düşündü.

“Size, Mithril Salonu’na arkadaşlık adına geldim,”diye karşı çıktı. Sesi tüneldeki ana odada Dagna’nınetrafında toplanan cücelere kadar ulaşmıştı.

“Mithril Salonu’na ihtiyacın olduğu için kendin geldinama şikayet etmekten ve bizim sanaverebileceğimizden çok daha fazlasını istemektenbaşka bir şey yapmıyorsun,” diye karşı çıktı Fender.“Buna rağmen Vekilharç Regis ve bütün klan,arkadaşlığın sorumluluğunu yüklendi; ağırlığını değilsorumluluğunu, seni ahmak! Buraya gelmemizin nedenine Nesme’ye borçlu olmamız ne de Nesme’den biralacağımız olması ve eninde sonunda hepimizin aynıdileklerde bulunduğunu sen bile anlayabilirsin.İstediğimiz tek şey oğluna ve kasabadaki herkese sağsalim ulaşmak.”

Bu açık sözler Galen’i susturdu ve daha o çığlık yada yumruk atmak arasında bir seçim yapamamışken

Page 17: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Fender yumruğunu kaldırıp “Pöh!” dedikten sonra nasırlıellerini adama doğru salladı.

General Dagna’nın “Daha sessiz olursunuz, öyledeğil mi?” diyen sesi duyuldu; ikiliye bakıyordu.

“Ne halin varsa gör o halde,” dedi Fender, Galen’eve ona el salladı. “Söylediklerimi ister düşün isterdüşünme; seçim senin.”

Galen Firth yavaşça cüceden uzaklaştı ve genişodadaki kalabalığa doğru yöneldi. Sanki onu gerçektensarsan cümlelerin kendisini takip etmesini önlemekistiyormuş gibi dümdüz değil de yan yan yürüyordu.

Fender, başka bir şey için değilse bile, Galen Firthve Nesme’nin hatırına bundan memnun kaldı.

Dişlerinin arasında küçük bir ok, elinde tırtıklı birbıçak olan Tos’un Armgo, alçak koridorlarda, kıvrak vezarif hareketlerle sessizce ilerledi. Kara elf, cücelerinyeraltına dönmüş olmasından memnundu. Açık alandakendini savunmasız ve tehlikede hissediyordu. Duyduğubir ses yüzünden durdu ve en yakındaki kayalık duvardibine yapıştı; beden hareketleri keyifsizce keskinleşenbir 16h al aldı. Kendisini en dikkatli bakışlardan bilegizleyebilecek sihirli drow pelerinini; Piwafwi ‘sini çekipetrafına sıkıca sardı ve yüzünü bir taşa döndü; etrafasadece tek bir gözü ucuyla bakıyordu.

Aradan birkaç dakika geçti. Cücelerin normalhayatlarına geri döndüğünü; yemek yiyip sohbet ettiğiniduyan Tos’un rahatladı. Trolleri geride bıraktıklarındantünellerde güvende olduklarını düşünüyorlardı. O

Page 18: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

çatışmadan sonra hangi trol onları birkaç gün boyuncatakip edebilirdi ki?

Tos’un hiçbirinin bunu yapamayacağını bilerekgülümsedi. Cüceler zalim ve canavarımsı düşmanlarınabir çift kara elfin eşlik ettiğini bilmiyordu. Onları izlemek,adı Proffıt olan iki başlı trolü ve leş kokulu ordusunutünelin bu ikinci kısmına kadar getirmek Tos’un için hiçde zor olmamıştı.

Drow, yoldaşı rahibe Kaer’lic Suun Wett’in duvarınkarşısındaki iri bir kayanın üzerine çömelmiş beklediğitarafa doğru baktı. Piwafwi ‘sinin altına gömülmüş olanrahibe elini kendisine doğru kaldırmasaydı, onun oradadurduğunu Tos’un bile fark etmezdi.

Parmaklarını oynatarak drow elflerin karışık dilindeNöbetçilerden birini aşağı indir, dedi. Bir esir almalıyız.

Tos’un derin bir nefes alıp içgüdüsel olarakağzındaki küçük oka uzandı. Ucu, pek az kişinindirenebileceği, güçlü bir karışımla hazırlanan, felç edicidrow zehriyle kaplıydı. Kaer’lic, son birkaç yıl içinde,Tos’un’a ve diğer iki yoldaşına bu emri kim bilir kaç defavermişti… Sorguya çekmek üzere birini yakalamakonusunda içlerinde en becerikli olanları oydu; özelliklede hedef kalabalık bir topluluktan seçilecekse… Tos’undurdu, elini Kaer’lic’in görebileceği bir yere kaldırarakcevap verdi; Bu zahmete değer mi?

Tetikteler ve sayıları oldukça fazla.

Kaer’lic’in parmakları anında karşılık verdi; Bunlarınayrı bir grup mu yoksa Mithril Salonu ordusunun keşifkolu mu olduğunu bilmek istiyorum.

Page 19: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Tos’un’un eli tekrar oka yöneldi. Kaer’lic iletartışmaya cesaret etmedi. Sonuçta ikisi de birer drowduve drow diyarlarında, Karanlıkaltı’nın muhteşemşehirlerinden uzakta bile olsalar, dişiler erkeklerdendaha üst bir rütbe taşırdı; Örümcek Kraliçe Lloth, tıpkıKaer’lic gibi, en üst rütbeye sahip olanlarıydı. İzci dönüpyere kıvrıldıktan sonra yarı yürür yarı emeklerpozisyonda hedefe doğru ilerlemeye başladı. Bir insanlatartışan cücenin yükselen sesini duyunca durdu. Drow,onları görebileceği bir yere saklanıp zamanınıngelmesini bekledi.

Aradan çok geçmeden, onların uzağında bulunanbirkaç cüce ikiliye sessiz olmasını söyledi ve Tos’un’unyanındaki cüce bir şeyler mırıldanıp adama el sallayarakuzaklaştı.

Tos’un bir kez daha geriye dönüp baktı, sonra durduve hassas kulaklarıyla Proffit’in savaş partisininyaklaşmasını dinledi.

Tos’un yılan gibi süzüldü. Önce sol kolunu kaldırıpoku cücenin omzuna sapladı, sonra sağ eliyle tırtıklıbıçağını çıkarıp cücenin boğazını ince bir çizgiyle kesti.Öldürücü bir hamle olabilirdi ama Tos’un, ana damarlarıkesmemeye özen göstermiş; kısa bir süre önce Surbrinyakınındaki bir cücenin üzerinde kullandığı taktiğinaynısını uygulamıştı. Sonunda bu yara onun ölümüneyol açabilirdi ama önce Kaer’lic cüceyi sorguya çekecekve Örümcek Kraliçe birkaç büyüyle bu zavallı yaratığınhayatını kurtaracaktı.

Page 20: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Gerçi Tos’un, bunları yaşamaktansa esirin ölmüşolmayı dileyeceğini düşündü.

Cüce hızla yana kaydı ve yardım çığlıkları atmayaçalıştı ama drow ses tellerini almıştı. Bunun üzerinecüce yumruk atmayı denedi ama zehir çoktan içineişlemişti. Boğazındaki yaradan kanlar akan cüce taşlarınüzerine kıvrıldı ve Tos’un geri çekildi.

“Pöh! Gevezenin tekisin!” diye bir ses yükseldi anagruptan. “Sessiz kal, olur mu Fender?” Tos’un geriçekilmeye devam etti.

“Fender?” Ses bu kez daha ısrarcıydı.

Tos’un, büyülü pelerininin yardımıyla kendiniküçücük ve görünmez kılarak, duvarın yerle birleştiğiköşesine yapıştı. “Fender!” diye bağırdı önünde duranbir cüce ve aptal cücelerin arkadaşlarının ölmüşolduğunu düşüneceğini bilen Tos’un kendi zekasınagülümsedi.

Cücelerin eğilip silahlarına sarılmasıyla kampkarışmaya başladı ve Tos’un, Kaer’lic’in istediği bu esirinProffit ve trollerine pahalıya patlayacağını düşündü.

Drow’un saldırısının karşılığı şaşkınlık olmuştu.

Elbette saldırı bu şekilde kara elf için daha tatlı birhal almış oldu.

Bazı cüceler Fender’in adını haykırıyordu ama asılçığlığı, düşen arkadaşlarına en yakın yerde bulunanBonnerbas Ironcap attı.

Page 21: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Troller!” diye haykırdı, söz ağzından çıktığı andazalim yaratıkların iğrenç kokusunu duydu.

“Ateşin yanına geri dön!” diye bağırdı GeneralDagna.

Zavallı Fender’e sadece bir adım uzaklıkta duranBonnerbas tereddüt etti. Geri çekilmek yerine ileri adımattı ve arkadaşını ensesinden yakaladı. Fender yanadevrildi ve boğazındaki kanı gören Bonnerbas nefesinituttu. Cüce güçsüz ve hissizdi.

Bonnerbas, Fender’in öldüğünü ya da ölmek üzereolduğunu düşündü.

Derken trollerin sesini duydu, bakışlarını yukarıkaldırdı ve çok yakında Moradin Salonu’ndaki Fender’inyanında yer alacağını fark etti.

Bonnerbas geriye doğru bir adım atıp baltasını aldıve zalim darbeler savurarak kendisine doğru iki büklümilerleyen trolün kollarını kesmeye başladı. Trol geriyedoğru sendeledi ama yaratık daha yere bile düşmeden,Bonnerbas’a doğru ilerleyen diğerlerinin baskısıyla öneuçtu.

Cüce sarsıldı ve kaçmak üzere arkasını döndü amabir trol pençesi omzuna yapıştı. Geriye doğru uçmayabaşlayan ve uzun ağaç kütükleri gibi bacakları yerdenkesilen Bonnerbas, bu korkutucu ve zalim yaratıklarıngücünü o zaman anladı. Sendeledi ve sırt üstü yeredüştü. Öfkeli cüce baltasını bir kez daha sallayıp birkaçdarbe savurdu ama troller etrafını sarmıştı, onunlaDagna ve diğerlerinin arasında duruyorlardı ve zavallıBonnerbas’ın kaçacak yeri yoktu.

Page 22: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bir trol ona uzandı ama cüce, kolu dirsektenkesecek kadar kuvvetli bir darbe savurmayı başardı.

Trol inleyip geri sendeledi ama Bonnerbas yanayuvarlanmaya çalışırken gördüğü en büyük ve en çirkintrol ona doğru ilerledi; eğri büğrü suratlarına gülümsemeyayılan, korkunç, iki başlı bir yaratık ona bakıyordu.Yaratık eğilmeye, Bonnerbas baltasını sallamayabaşladı.

Baltası hiçbir hedefe ulaşmadan uçup gitti. Oyunagetirildiğini anlayan cüce baltasını tekrar eline alamadanüzerinde kocaman bir ayak belirdi ve onu bütün gücüyleezip taşa yapıştırdı.

Bonnerbas karşı koymaya çalıştı ama yapabileceğihiçbir şey yoktu. Nefes almayı denedi ama üstündekigüç çok fazlaydı.

Troller yere serdikleri iki cüceyi geçerken GeneralDagna sadece inledi ve ordusunun bu kadar hazırlıksızyakalanmasına neden olduğu için kendine sessizceküfür etti. Aklına yüzlerce soru ve küfür geldi.

Bu aptal, leş kokulu troller onları tünellere kadarnasıl izlemiş olabilirdi ki? O zalimler Dagna’nın yemekmolası verecek kadar güvenli bulduğu böylesi zorlu birrotayı nasıl takip etmiş olabilirdi?

Yine de bu karmaşa, deneyimli komutanın aklım çokfazla kurcalamadı ve yeniden ordusuna emirleryağdırmaya başladı. İlk aklına gelen alçak tünelleregitmek, trollerin daha da eğilmesini sağlamak oldu amacüce içgüdüleri ona, silahını hazırda tutup olduğu yerdekalmasını söyledi. Ekibine, ateşin yanında bir savunma

Page 23: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

pozisyonu almalarını emretti. Trol baskısı karşısındageri çekilmeyi reddeden beş cüceyle oluşturduğu karşısaldırıya Dagna öncülük etti. Savaş baltasını sallarken“Hızlı davranın!” diye bağırıp durdu. “Kalabalığa yönel!”dedi yanında balta sallayan bir cüceye. “Öne bir adımdaha atmalarına engel ol!”

Ateşin öbür tarafını ne pahasına olursa korumalarıgerektiğini anlayan diğer cüce baltasını eline alıp enyakındaki trole silahın yassı tarafıyla hamleler savurdu.

Cücelerin beşi de aynısını yaptı ve Galen Firth,Dagna’nın yanına koşup uzun, keskin kılıcınısavurmaya başladı. Troller gitgide dahakalabalıklaştığından ve arkadakiler diğerlerini öne doğruitip durduğundan uzun süre dayanamayacaklarınıbiliyorlardı.

Bu gerçeği düşünmek hepsini mahvederdi. Dagnaöfkeli bir çığlık atıp kendisine uzanan trole öylesinegüçlü bir hamle savurdu ki yaratığın kolunu dirsektenkopardı.

Öne ilerlemeye devam eden trol bunun farkına bilevarmamış gibiydi; böylece Dagna hatasını anladı.

Hattı geçmişti ve savunmasızdı.

Ama trol birden geri çekildi ve Galen Firth’ün ilkmeşalesi arbedenin içine fırlatıldığında Dagna birşaşkınlık çığlığı atarak eğildi. Adam eğilen Dagna’yıgeçip öne doğru bir hamle yaptı ve alev alev yananmeşaleyi trolün üzerine tuttu. Yaratık ateşten kurtulmakiçin nasıl da uğraştı!

Page 24: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Troller aslında fazlasıyla güçlü rakiplerdi ve bir trolyüz parçaya ayrıldığı zaman yüz yeni trol doğduğusöylenirdi; ve bu doğruydu. Her parça yepyeni biryaratık yaratıyordu. Yine de Diyarlar’daki herkesin çokiyi bildiği bir zayıf noktaları vardı; ateş bu yenidendoğumu engelliyordu.

Troller ateşten hoşlanmadı.

Dagna ve diğer dört kişiye daha fazla meşaleuzatıldı ve troller, sadece bir adım bile olsa, geriledi.

“Fender ve Bonnerbas için saldırın!” diye haykırdıDagna ve cüceler bir tezahürat kopardı.

Fakat öbür taraftan bir çığlık yükseldi; “Trollertünellerde!” Dagna’nın arkasından bir başka uyarıhaykırışı daha duyuldu.

Bütün tüneller tıkanmıştı. Dagna, cücelerininkuşatıldığını ve kaçacak hiçbir yerleri olmadığını farketti. “Ne kadar derindeyiz?” diye bağırdı general.

“Tavanda kökler var,” diye cevapladı bir cüce. “Çokderin değil.” “O zaman bizi oraya çıkarın” d iye emrettiyaşlı cüce.

Ortadaki cüceler anında harekete geçti. İki cüceelinde kazma olan başka bir cüceyi havaya kaldırdı.Cüce, toprağı kazmaya başladı.

“Birini aşağı indirin!” diye haykırdı Dagna; güveniliryoldaşlarının tamamen harekete geçmesi için teksöylemesi gerekenin bu olduğunu biliyordu.

Page 25: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bu emri “Ve onu bağlayıp yolu kapatın,” diye uygunbir şekilde devam ettirdi pek çok cüce.

“Galen Firth sen deliği sağlamlaştır!” diye kükrediDagna.

“Ne yapıyorsunuz?” diye sordu adam. “Savaşınsevgili cüce; kaçacak hiçbir yerimiz yok!”

Dagna meşalesini önündeki trole uzatınca yaratıkgeri sıçradı. Cüce hızla geri dönüp Galen’i sertçe itti.“Geri dön, seni ahmak ve bizi buradan çıkar!”

Şaşkına dönen Galen, ateşin solunda gün ışığıbelirdiğinde, istemsizce savaşı bırakıp döndü.

Madenci cüceyi tutan diğer iki cüce, büyük bir çabaharcayarak onu kaldırdı; böylece cüce tutunup yüzeyetırmandı.

“Temiz!” diye bildirdi.

Planın ne olduğunu o an anlayan Galen çabucakdeliğe doğru koşup cüceleri havaya kaldırdı. Fakatyukarı taşıdığı her cüceden sonra durmak zorundakalıyordu; yüzeye çıkanlar ona daha çok ateşyakabilmeleri için odun uzatıyordu. Dagna başınısallayıp birliğini harekete geçirdi; beş cüce, birbirleriyleuyum içinde hareket edip trollerin ilerlemesini önleyerek,büyük bir öfke ve başarıyla savaştı. Yine de cücelerhiçbir şekilde kazanç sağlayamıyordu ve Dagna, ikiarkadaşının; Fender ile Bonnerbas’m öldüğünü kalbindehissedebiliyordu.

Dayanıklı yaşlı cüce bu korkunç düşünceleri birkenara attı ve onların kendisini oğlunun ölümünün

Page 26: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yarattığı acıya sürüklemesine izin vermedi. Acısına ve oanki ihtiyaçlarına odaklanıp savaş baltasıyla meşalesinisallayarak ileri atıldı. Arkasında ekibinin güçlendirdiğiateşin yaydığı ısıyı hissediyordu. Tünellerdeki son grubuda temizleyip yukarı çıkmak istiyorlarsa burayıcehenneme çevirmeleri gerekiyordu.

“Aşağı öne!” diyen Dagna ve onun hattına yönelik birhaykırış yükseldi.

Beş cüce bir bütün halinde hareket edip öfkeylesaldırdı ve trollerin bir adım geri çekilmesini sağladı.Sonra, yine hep beraber, geri sıçrayıp yere yattılar.

Başlarının üzerinden, geri çekilmeye çalışan trolleriçılgınca bir itiş kakışa sürükleyen, alev alev yanançalılar ve kütükler uçuştu.

Bu etkili barikatı izleyen Dagna’nın kalbi yine deparamparça oldu; o arbedenin içinde yerde iki yoldaşıyatıyordu ve öldüklerinden emindi. Dört cüceyle beraberdeliğin sağına, cüceleri yukarı taşıyan Galen’in tamarkasına, doğru harekete geçti.

Bacadan çalılar ve kütükler gelmeye devam ettikçetünel her saniye daha bir duman içinde kalıyordu.

Bir cüce ekibi yeni gelen malzemeleri ateşe taşıdı.Düşman hattına yayılan alevler saçan odun yığınınüzerine yeni kütükler eklenirken daha çok çam ağacıdallarından oluşan çalılar çabucak alev alıp yaklaşantrolleri geri püskürttü.

Yüzeye tırmandıkça, Galen yorulmak bilmedencüceleri kendilerini bekleyen yoldaşlarının yanma

Page 27: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kaldırdıkça sayıları azaldı. Cücelerin sayısı sadecebirkaç taneye düştüğünde kargaşa daha da şiddetlendi.

Dagna’nın yanındaki cüce onu gitmeye zorladı amabu gri sakallı huysuz, yaşlı cüceyi Galen Firth’ünkollarına iterek bu teklifi savuşturdu. Hepsi birer bireryukarı çıktı ve böylece Dagna’nın kurduğu hat yokolmuş oldu.

Yukarıdan devasa bir alev kütüğü geldi, Galen onuDagna’ya uzattı ve yaşlı cüce baltasını kaldırıp ağırkütüğü aldı. Kütüğü yatay tutup kükreyerek ileri,doğrudan trollerin üzerine atıldı; alevler ellerini yakıyorama trollere daha çok zarar veriyordu. Bu vahşicüceden kaçmaya çalışan yaratıklar birbirlerinin üzerinedevrildi. Dagna alev kütüğünü onlara fırlattı. Sonradönüp kendisini bekleyen Galen’in yanına kaçtı. Adamparmaklarını birbirine kenetleyip bir basamak oluşturupeğildi. Dagna bu ellerin üzerine sıçradı, Galen dönüponu doğrudan deliğin altına götürdü ve yukarı çıkardı.

Dagna tüneli ateşe verip delikten yukarı çıktığındave Galen, geleceğini düşündüğü trol saldırısıylamücadele etmek üzere döndüğünde oyuktan cüce ellerisarktı ve adamın kollarını sıkıca kavradı.

Adam, “Onu yukarı çekin!” çığlıkları arasında havayayükseldi. Başı ve omuzlan yüzeye çıkan Galen bir aniçin güvende olduğunu düşündü.

Ta ki pençeler bacaklarına yapışıncaya kadar…“Çekin, sizi ahmaklar!” diye emretti General Dagna veaceleyle koşup Galen’i boynundan tuttu; topuklarını yeredayamış bütün gücüyle çekiyordu.

Page 28: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Adam, acı içinde haykırdı. Biraz yukarı çıkar gibioldu, sonra yeniden aşağı kaydı; halat çekme yarışıyapılıyor gibiydi. “Bana bir meşale getirin,” diye haykırdıDagna ve elinde yanan bir dalla kendisine yaklaşancüceyi gördüğünde Galen’i bıraktı; adam neredeysedeliğin içinde tamamen kayboldu.

“Ayaklarımı tutun,” diye emretti Galen’in yanınagiderken.

Bir çift cüce ayak bileklerini sıkıca kavrayıncaGeneral, Galen’in debelenip durduğu deliğe başını vemeşalesini uzattı. Alevler, Galen’in yanından süzülürkenadam acıyla bağırdı.

Meşale bacaklarını yakmaya başlayınca Galen’inçığlıkları yükseldi ama birden özgür kalmıştı.

Cüceler hem Galen’i hem de Dagna’yı yukarı çekti.Bir trol ayağa kalkıp deliğe uzanınca Dagnapozisyonunu korudu. Yaşlı cüce, meşalesini, ekibi dahaçok alev kütüğü getirinceye kadar aşağıdaki yaratığınüzerinde tuttu.

Ağır kütükler oraya taşındı ve aynı şekilde aşağıgönderildi. Deliğin tıkanmasıyla Dagna ve diğerlerinefes almak üzere geri çekildi.

Tıkanan ve alev alan delik, trolleri durdurmadığındanatılan bir çığlık cüceleri yeniden harekete geçirdi. Kenditünellerini kazmaya başlayan trol pençeleri toprağauzandı.

Dagna, “Herkesi bir araya toplayıp harekete geçin!”diye kükredi ve cüceler büyük bir hızla açık alana doğru

Page 29: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ilerledi. Pek çoğuna yardım edilmesi, hatta içlerinden ikitanesinin taşınması gerekmişti ama yapılan sayımdasadece iki kayıpları olduğu ortaya çıktı; Fender veBonnerbas. Yine de hiçbiri bunu bir zafer olarakadlandırmak istemedi.

Taşların ve kana boyanmış iri kayaların arasındasürünen bozulma ve çürüme günün galibi oldu. Şişencesetlerden çıkan buğu sabahın serin havasına yayıldı;son ısı kırıntıları da yok oluyor, yaşam enerjisi umarsızrüzgarın dinmek bilmeyen yasında kayboluyordu.

Kokuyu önlemek amacıyla kara derili yüzüne bezbağlı olan Drizzt Do’Urden, ölüm sahasının altbölgelerinde dolandı. Buradaki cesetlerin hemen hemenhepsi orklara aitti; pek çoğu savaş alanının yanındakidağdan yükselen ani patlamayla ölmüştü. O patlamageceyi gündüze çevirmiş, yüzlerce metre yükseğealevler göndermiş ve canavar sürüsünün üzerinetonlarca tortu gönderip onları dümdüz etmişti.

“En azından bir silahın yerine yenisini koymaktankurtuldum,” dedi Innovindil.

Drizzt dönüp elf yoldaşına baktı. Zarif elf de yüzünüörtmüştü ama bu, güzelliğini ortadan kaldırmamıştı.Eşarbının üzerindeki parlak mavi gözleriyle Drizzt’ebaktı ve ölüm kokusu taşıyan rüzgar kadının altınsaçlarını arkaya savurdu. Innovindil’in kıvrak ve zarifhareketlerden oluşan her adımı Drizzt Do’Urden’e birdansmış gibi geliyordu ve kadın, yasını tuttuğu ortağı vesevgilisi Tarathiel’in gömülme anında bile taşlara üzgünbasamıyordu.

Page 30: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drizzt, onun tanıdık bir cesede; Obould Bol-Ok’un bukorkunç savaşı başlatan oğlu Urlgen’e uzanışını izledi.Innovindil, Urlgen’i öldürmüştü. Daha doğrusu Urlgen,başını kadınınkine çarpmaya yeltenip kafasını elfinönünde tuttuğu hançere saplayarak kendi kendiniöldürmüştü. Innovindil bir ayağını ölü ork liderinin şişenyüzüne koydu, hançerin sapını sıkıca kavrayıp çekti.Neredeyse hiç ürkmeden öne doğru eğilip bıçağı ölüorkun giysisiyle temizledikten sonra ayak bileğindekikılıfına geri yerleştirdi.

“Ne cüce ölülerin ne de kendi cesetlerininganimetlerini toplama zahmetine girmişler,” diye belirttiInnovindil.

Bu, kendilerini kayalık dağ yamacından aşağı indirenpegasusları Günbatımı’nın önünde duran Drizzt veInnovindil için oldukça aşikardı. Orklar uzakta olmasa dabölge tamamen terk edilmişti. Çift, yamacın tepesindekiMithril Salonu’nun batı girişini belirleyen ve Bekçi Vadisiolarak adlandırılan yerden gelen sesleri duyabiliyordu.Ork cesetlerinin sayısı sakallı arkadaşlarmmkileri ikiyekatlasa da Drizzt, cücelerin bölgeyi kazanamadığınıbiliyordu. Sonuçta orklar onları uçurumdan indirip, BekçiVadisi’ne, Mithril Salonu’ndaki deliklerine geri tıkmıştı.Orklar bu toprak parçası için oldukça ağır bir bedelödemişti ama sonunda burası onların olmuştu.Battlehammer Klanı’nın kapılarına dayanan orkordusunun büyüklüğü göz önünde bulunduruluncaDrizzt, cücelerin bu toprakları belki de bir daha hiç gerialamayacağını düşünüyordu.

Page 31: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Savaş henüz sona ermediği için ganimettoplamadılar,” diye karşılık verdi Drizzt. “Bundan sonraorklar hiç durmayacaktır. Önce cüceleri MithrilSalonu’na geri tıktılar, sonra da batı kapılarının olduğubölgeyi kendi isteklerine göre hazırlamaya başladılar.Yakında buraya döneceklerini düşünüyorum.”

Korkunç bir kavganın kalıntıları önünde duran vedikkatini ceset yığınlarına yöneltmiş olan Innovindil’ebaktı. Drizzt’in kadının şaşkınlığının bir süre öncekendisinin savaşı izlediği yerde durduğundankaynaklanmasını anlaması için elfin yanma gitmesi bilegerekmedi; cesurca direnen Kanndeşen Taburu’nunizlerine bakıyordu. Elfin yanma gidip yere saçılanbedenlerin tüyler ürpertici görüntüsüne baktı ThibbledorfPwent’in dostları hiçbir zaman zarif davranmamıştı vehepsi iç içe geçmiş olan düzinelerce ölü cüce bedeninigördüğünde daha da irkildi. Hepsi birbirini korurkenölmüştü; aslında bu cesur bir savaşçı için iyi bir ölümdü.

“Zırhları…” diye söze başladı Innovindil başınısallıyordu, yüz ifadesi şaşkınlık ve korkuyla karışık birsaygı ve tiksinti barındırıyordu.

Başka hiçbir şey söylemesine gerek yoktu; Drizztonun ne demek istediğini anlamıştı.

Karındeşenler’in zırhları genelde böylesi bir kafakarışıklığına neden olurdu. Sivri ve keskin metallerdenoluşan, ölümcül dikenleri olan Karmdeşen Taburu zırhı,cüce bedenini mükemmel bir silaha dönüştürüyordu.Diğer cüceler kazma, savaş baltası ve kılıçlarını kuşanıp

Page 32: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

havaya kaldırırken Karındeşen Taburu sadece öneatılıyordu.

Eski dostu Thibbledorf’un ölüler arasında olupolmadığını görmek isteyen Drizzt bölgeyi biraz dahaincelemeyi düşündü ama sonra vazgeçti. Yoluna devametmenin daha iyi olacağına karar verdi. Ölü sayımısavaş bitiminde yapılacak bir işti.

Bu düşünce, tabii ki, Drizzt’in, BattlehammerKlanı’nın yanma dönüp bütün arkadaşlarınınShallows’ta ölmüş olabileceği gerçeğiyleyüzleşemeyişini de haklı çıkardı.

“Dağ sırtına gidelim,” dedi. “Obould’un ekibi cesetleritemizlemeye gelmeden önce o patlamanın kaynağınıöğrenmeliyiz.”

Innovindil teklifi kabul edip harap olmuş taşlaradoğru yola koyuldu.

O ve Drizzt, Bekçi Vadisi’nin ağzına doğru yirmiadım daha atmış olsalardı gerçeği açığa kavuşturacakolan bedenlerle karşılaşacak, bazen üçü yan yana yatanve üzerlerinde ateşin açtığı tek bir delik bulunan ölüorkları göreceklerdi.

Drizzt Do’Urden bu yaraları açan bir silah tanıyordu;Shallows’ta öldüğünü düşündüğü arkadaşı Cattibrie’ninyayı Taulmaril… Cüce Nikwillig, dağın doğu yamacındabir taşın üzerine yığılmış oturuyor, açlıktan ya da inatçıbir ork saldırısıyla öleceğine dair beslediği korkuylaçaresizlik ve umutsuzluk içinde savaşmaya çalışıyordu.Görevini başarıyla tamamladığını ve savaş alanının

Page 33: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

doğusundaki tepelere yaptığı zorlu yolculuğun savaşınakışını değiştirdiğini bilmek onu rahatlatıyordu.

En azından Banak Brawnanvil, cücelerin çoğunuuçurumdan indirmeyi ve üzerlerine gelen ork sürüsünerağmen onları Mithril Salonu’na güven içinde sokmayıbaşarmıştı.

O zafer anı, şu an içinde bulunduğu durumunzorluğunu ve korkularını yatıştıran bir dua gibi bitkincücenin aklında dönüp duruyordu. Savaş alanının üzerişafak öncesi karanlığıyla örtülürken savaşçılarınbulunduğu yamaçlardan da yukarı tırmanmış, tümdikkatini ve taşıdığı aynayı doğan güneşe yöneltmişti. Oaynayı ışığın yansımasına göre ayarlayıp karşıdakiyamaca tutmuş, sonunda da başka bir aynaylakesişmesini sağlayarak Cattibrie’nin büyülü yayınaparlak bir hedef sunmuştu.

Sonra Nikwillig, karanlığın ani bir ışık huzmesinedönüşmesini, savaş alanının üzerinde apansız bir alevinyükselmesini izlemişti. Patlama, çevreye, gölde oluşanbir dalga ya da çimleri eğen bir rüzgar gibi, sıcak havave bir yığın enkaz yaymış, saldırıya hazırlanankuzeydeki orkları silip süpürmüştü. Pek çoğu bir dahakalkmamak üzere yere serilmişti. Sonuçta cücelerinumdukları gibi saldırıları engellenmişti.

Dolayısıyla Nikwillig, üzerine düşen görevi yapmıştıama tam da bu sonucu alma umuduyla yola çıkanFelbarr cücesi geri dönüş şansının ne kadar azolduğunu biliyordu. Banak ve diğerleri kesinlikle onundönüşünü bekleyemezdi; beklemek isteseler bile

Page 34: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Nikwillig onlar ve kendileri arasında yer alan orksürüsünden nasıl sıyrılabilirdi ki?

Nikwillig, o gün, bir intihar saldırısıyla cücelerdenayrılmıştı ve bundan kesinlikle pişmanlık duymuyorduama bu yaklaşan ölümünün yarattığı korkuyuazaltmıyordu.

Felbarr’dan arkadaşı olan Tred’i düşündü. Bundankısa bir süre önce, güneşli bir günde, başka pek çokcüceyle beraber bir ticaret kervanına katılıp Kral EmerusWarcrown’un Kalesi’nden ayrılmışlardı. Hem KralEmerus hem de kendileri için yeni ticaret hattı kurmayaçalıştıklarından rotaları alışılanın biraz dışında da olsagerçek bir tehlikeyle karşılaşmayı beklemiyorlardı.

Şimdiye kadar görülen en büyük ork saldırısınınöncü kuvvetleriyle karşılaşmayı hiç beklemiyorlardı!Nikwillig, Tred’e ne olduğunu merak etti. O korkunçsavaşta ölmüş müydü? Yoksa Bekçi Vadisi’ne ve MithrilSalonu’na girmeyi başarmış mıydı?

Üzgün ve kimsesiz cüce, Tred’in Mithril Salonu’ndanayrılıp Felbarr Kalesi’ne ulaştıracağı haberlerle evedönmeye karar vermiş oluşunu hatırlayıp çaresizcegülümsedi. Güçlüklere alışan, katılaşan ve savaşmeraklısı olan Tred iki kale arasında elçi görevi görmekistemiş ve Nikwillig onu caydırmıştı; bu fazlasıylaironikti.

“Aptalın birisin Nikwillig,” dedi cüce kederli rüzgara.

Söylediği sözlere kendi bile inanmamıştı. Tred de, oda kalmıştı çünkü Kral Bruenor ve halkına borçluolduklarına karar vermişlerdi, zira savaşın Delzoun

Page 35: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

cüceleri dayanışmasına dayandığını, ortak bir amaçuğruna, bir arada ve omuz omuza olmak gerektiğinidüşünmüşlerdi.

Hayır, kalmakla ve aynayla günün ilk ışıklarınıyakalayan kişi olmak için gönüllü olmakla hatta bunaısrar etmekle aptallık etmemişti. Ne de olsa bir savaşçıdeğildi. Bu zor duruma kendi isteğiyle düşmüştü amabaş koyduğu yolun sonunda kendisini korkunç bir sonunbeklediğini de biliyordu.

Cüce ayağa kalktı. Dönüp Bekçi Vadisi’ne baktı veoraya gitme fikrini kafasından bir kez daha attı.

Oranın Mithril Salonu’na ve güvenliğe giden en kısayol olduğu doğruydu ama oraya gitmek büyük bir orkkampını geçmek demekti. Bunu başarsa bile cücelerdeliklerine girmiş, kapılar kapatılmış ve yakın birzamanda da açılmayacaktı.

Böylece Nikwillig doğuya gitmeye karar verdi.Surbrin Nehri’ne ve tüm zorluklara rağmen onunilerisine ulaşmayı umdu.

Yanında bir ses duyduğunu sandı ve üzerine saldırıponu öldürecek olan bir orkun kendisini izlediğinidüşündü. Derin bir nefes aldı. Bir ayağını öbürününönüne attı.

Karanlık yolculuğuna başladı.

Harap olan kayalığa gitmeyi hedefleyen Drizzt veInnovindil güneye saptı; cücelerin yerleştirdiği metalboru hattının yanındaki Bekçi Vadisi’ne doğruilerliyorlardı. Bu boru hattı bir zamanlar dağ sırtı olan

Page 36: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yerin etrafından dolanarak tünellerin girişine kadaruzanıyordu. Boruların ne anlama geldiğini tabii ki ikisi deanlamadı. İkisinin de cücelerin, gnom Nanfoodle’ıntalimatlarıyla, yeraltında kurdukları tuzakla gaz hattıoluşturduklarına, olan bitenden habersiz devlerin vemancınıklarının altındaki tünelleri doldurduklarına dairen ufak bir fikirleri yoktu.

Belki de çift, boru hattının etrafında daha çok vakitgeçirse ve uçurumdan aşağı tırmanıp onu daha dikkatliincelese devasa ateş topunun gizemini çözmeyebaşlayabilirdi. Ama o an için, o ateş topu ilgilendiklerison şeydi. Ne de olsa aşağılarında ikisinin de şimdiyekadar gördüğü en büyük ork sürüsü, Bekçi Vadisi’niçevreleyen dikili taşların etrafını saran, karanlıkşekillerden oluşan bir deniz vardı. Binlercesi, onbinlercesi oraya toplanmıştı; birbirinden ayırtedilemeyen bedenleri kocaman bir ayaz devininvarlığıyla belirginleşiyordu.

Gözleriyle kalabalığı tarayan Drizzt Do’Urden herseferinde daha da fazla yaratığın varlığını fark edip,ordunun büyüklüğünü anlayınca nefesini tuttu. Aşağıdayüzlerce dev vardı; sanki Dünyanın Omurgası’ndakibütün devler Kral Obould’un çağrısına cevap verip biraraya toplanmıştı.

“Silver Marches daha karanlık bir gün gördü mü?”diye sordu Innovindil.

Drizzt, kadının bu soruyu gerçekten kendisine sorupsormadığından emin olmasa da yüzünü ona döndü.

Page 37: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Innovindil, Drizzt’in eflatun bakışlarına karşılıkvermek üzere başını çevirdi. “Obould’un Felbarr Kalesicücelerini bozguna uğratışını hatırlıyorum,” dedi kadın.“Ne karanlık bir gündü! Yine de ork kralı başka bir yaradaha açmayı başardı. Bu fetih Kral Emerus Warcrownve Felbarr cüceleri için korkunç sonuçlar doğursa dabölge geneli için bir tehdit oluşturacağı kimsenin aklınagelmedi. Ork kralı beklenmedik bir fırsat yakaladı vehepimizin kısa süreceğini düşündüğü bir zafer kazandı;nitekim öyle de oldu ama bu…” Vadi’ye ve ork sürüsünebakınca istemsizce başını salladı ve sesi itip gitti.

“Battlehammer Klanı’nın pek çok cücesinintünellerine girmeyi başardığını düşünebiliriz,” dediDrizzt. “Onların kolay kolay bozguna uğratılmayacağımsana garanti ederim. O odalarda, Battlehammer Klanıbir kez Menzorberranzan’ın saldırısını geri püskürttü.Dünyada Salonu alabilecek kadar ork olduğundanşüphe duyarım.”

“Haklı olabilirsin ama bunun bir önemi var mı?”

Drizzt, elfe meraklı gözlerle baktı. Nasıl önemliolmayabileceğini sormak üzereydi ama Innovindil’inkorkularının ne olduğunu anlayınca vazgeçti.

“Hayır,” diye onayladı. “Obould’un bu ordusudağdaki deliklere kolay tıkılabileceğe benzemiyor.Gümüşay’a, Everlund’a, hatta belki Sundabar’a ihtiyaçvar… Felbarr ve Adbar Kaleleri’ne ve MithrilSalonu’na… Aykorusu eltleri ve Mirabar’lı MarkiElastul’un ordusu gerekli. Bütün kuzey, MithrilSalonu’nun yardım çağrısına cevap vermeli.”

Page 38: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“O zaman bile büyük bir bedel ödemek gerekecek,”diye cevapladı Innovindil. “Korkunç.” Bakışlarını yenidenkanlı cesetlerle dolu savaş alanına çevirdi. “Bu dağsırtındaki savaş sadece küçük bir çatışma ama SilverMarches ağır bir bedel ödeyecek.”

O konuşurken Drizzt çevreye bakmaya devam ettive batıda bir hareketlilik fark etti; bir ork kuvveti BekçiVadisi’nin dışında toplanıyordu.

“Çöpçü orklar yakında gelir,” dedi. “Yola koyulsak iyiolur.” Innovindil bir süre daha Bekçi Vadisi’ne baktı.

“Gündoğumu’ndan hiç ız yok,” diye belirtti;Günbatımı’nm arkadaşından, bir zamanlar yoldaşıTarathiel’in bindiği pegasustan bahsediyordu.

“Onun Obould’da ve hayatta olduğuna eminim,” diyecevapladı Drizzt. “Öylesine görkemli bir yaratığa bir orkbile zarar veremez.”

Innovindil, Vadi’ye bakmaya devam edip güç belaomuz silkti, sonra Drizzt’e dönüp “Öyle umalım” dedi.Drizzt uzanıp kadının elini tuttu ve ikili, yıkık döküktaşların arasından ilerleyerek, kuzeye doğru yolakoyuldu.

Patlama dağ sırtının tepesini uçurmuş, geriye dar,derin ve ürkütücü bir geçit bırakmıştı. İkili sık sık kömürgibi olmuş dev artıklarına rastlıyordu. Bir yerde, heybetlipatlamaya rağmen şeklini koruyan yanmış bir mancınıkbuldular.

Bu keşifleri akıllarındaki soruları cevaplamak biryana çok daha fazla soru doğuruyordu. Çift böylesi bir

Page 39: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

felaketi neyin yaratabileceğine dair en ufak bir fikirsahibi bile değildi.

Savaş alanından uzaklaşıp açık bir ovada kanatlıGünbatımı’nın dönmesini beklerlerken “Mithril Salonu’navardığımız zaman oradaki cücelere sorabilirsin,” dediInnovindil.

Elfin cümlesindeki gizli anlamın farkına varanDrizzt’in sessizce başını sallamaktan başka verebileceğibir karşılık yoktu; yakında cücelerin yanına geri dönecekve istese de istemese de korkularıyla yüzleşecekti.

“Belki de tanrıların küçük bir oyunu,” diyerekkonuşmasını sürdürdü elf.

“Ya da Harpelllar’ın,” diye ekledi Drizzt; batıdanmillerce uzaklıktaki küçük Longsaddle topluluğundanolan tuhaf ve güçlü; hatta kendileri ve çevrelerindekileriçin belki de gereğinden fazla güçlübir büyücüailesinden söz ediyordu. Harpelllar Mithril Salonu’nunyardımına daha önce de gelmişlerdi, Bruenor vehalkıyla geçmişe dayanan sıkı bir dostlukları vardı.Drizzt yanlışlıkla dağ sırtının uçmasını sağlayacak kadarbüyük bir felakete yol açabilecek biri varsa bunun otuhaf ve kafası karışık insan klanı olduğunu biliyordu.

“Harpell?”

Drizzt, “Onları tanımak istemezsin,” diye ciddiyetlecevapladı. “Bruenor Battlehammer’ın uygunsuzarkadaşlar edindiğini söylemek yeterli olacaktır.”

Drizzt ağzından çıkan sözlerdeki ironiyi fark etti veInnovindil’in yüzüne yayılan gülümsemeye aynı şekilde

Page 40: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

karşılık verdi.

“Her ne ise yakında öğreneceğiz,” dedi elf. “Şimdilikilgilenmemiz gereken başka şeyler var.”

“Gündoğumu,” diye onayladı Drizzt ve Innovindil’inkendisine uzanan elini tuttu. “Ve intikam. Obould Bol-Oköldüğünde Tarathiel çok daha huzur içinde yatacak.”

“Bir kılıcın ucunda mı ölecek?” diye sordu elinisilahının kabzasına uzatan Innovindil, “Yoksa bir palanınucunda mı?”

“Sanırım bir palanın,” diye cevapladı Drizzt hiçtereddüt etmeden ve yeniden güneye baktı. “Onuöldürmeye niyetliyim.”

“Tarathiel ve Bruenor için o halde,” dedi Innovindil.“Ölenler ve kuzeyin iyiliği için.”

“Ya da sadece onu öldürmek istediğim için,” dediDrizzt buz gibi bir ses tonuyla ve sesi Innovindil’inkemiklerine bir ürperti yaydı.

Söyleyecek söz bulamadı.

TUTKUTsinka Shinriil öfkeden çok tutku dolu bir inlemeyle

Obould’un üzerine yuvarlanıp tepesine tırmandı.

“Onları kara deliklerine tıktın,” diye haykırdı dişişaman. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı; hatta öylesineaçılmıştı ki karanlık göz bebeklerinin çevresindekigözlerinin sarısı kolaylıkla seçiliyor onu bir delilik abidesiolarak gösteriyordu. “Şimdi de o deliği kazacağız!”

Page 41: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kral Obould Bol-Ok, kadının, kendisini içineçekmeye çalışan titrek bedenini tuttu, kalın, kaslıkollarıyla saman yataktan kaldırdı.

“Mithril Salonu, Gruumsh olan Obould’un gücüneboyun eğecektir,” diye devam etti Tsinka. “Ve çokgeçmeden Felbarr Kalesi bir kez daha senin olacak.Hepsini alacağız! Bruenor ve Emerus’un ordularınıkatledeceğiz! Onların kanlarında yıkanacağız!”

Obould hafifçe omuz silkti ve şamanı kenara,yatağın dışına itti. Kadın çevik bir hareketle yere düştüve uzun dişli ağzının suyu akarak yeniden doğruldu.

Yeniden onun üzerinde kıpırdanmaya başlayankadın “Gruumsh olan Obould’un ele geçiremeyeceği biryer var mı?” diye sordu. “Mithril Salonu, Felbarr… Adbar! Evet! Adbar! Hepsi bizim olacak. Kuzeydeki bütün cüce kaleleri bize geçecek! Ölmeyen pek azının da koşarak kaçmasını sağlayacağız. Kuzeyi cüce belasından kurtaracağız!”

Obould gülümsedi ama rahibeye katılmaktan çokalay eden bir tavrı vardı. Aslında kadının sürekliyinelediği bu sözleri daha önce defalarca dinlemişti.Mithril Salonu’nun batı kapıları kapandığından veBattlehammer Klanı deliklerine tıkıldığından beri Tsinkave diğer şamanlar tüm Silver MarchesT, hatta daha dailerisini kapsayan saçma sapan fetih umutlarını dilegetiriyordu.

Obould da bu umudu paylaşıyordu. Cücelerin birzamanlar Felbarr Kalesi diye tanımladığı yeri Bol-OkKalesi olarak adlandırmaktan daha çok istediği bir şey

Page 42: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yoktu ama Obould bu eylemdeki budalalığı dagörüyordu. Surbrin’i geçmek Gümüşay ve Everlundordularıyla karşılaşmak demekti ve o ordulara derin,soğuk nehrin batısındaki Delzoun cüceleri ve Aykorusuelfleri de kesinlikle eşlik ediyor olacaktı.

“Sen Gruumsh’sun!” dedi Tsinka. Obould’un yüzünütutup sertçe öptü. “Orkların içinde bir tanrısın!”

Onu yeniden öptü. “Gerti Orelsdottr sendenkorkuyor!” diye haykırdı Tsinka ve Obould’u bir kez dahaöptü.

Ayaz devi prensesiyle son karşılaşmasını hatırlayanObould sırıttı. Gerti ondan gerçekten korkuyordu ya dakorkmalıydı; ne de olsa Obould yaptıkları kısa dövüştedevin hakkında gelmiş, onu yere sermiş ve sessizcesıvışmasına izin vermişti. Bu, daha önce hiçduyulmamış bir şeydi ve onları görenlerin, kavgayıduyanların Kral Obould’un basit bir orktan çok dahafazlası olduğunu anlamasına yaramıştı. GruumshTekGöz’ün, Ork Tanrısı’nın kutsallığını taşıyordu. Güçve hızla, olağanüstü bir çeviklikle, görülmemiş birsezgiyle kutsanmıştı.

Belki de bu sezgi pek de yeni değildi. Belki deObould, şu anki konumuyla, Dünyanın Omurgası’ndakibütün toprakları; Fell Pass’ı, Surbrin Nehri’ni veTrollmoors’u beklenmedik bir kolaylık ve güçlekazanıyor, dünyayı farklı bir şekilde; çok daha yukarıdangörüyordu.

Obould dikkatini yeniden boşboğazlık eden şamanayönelttiğinde “Mithril Salonu’nun içine” diyordu Tsinka.

Page 43: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Onun ani ilgisini fark eden şaman sustu vedüşüncelerini gözden geçirdi. “Mithril Salonu’na kışgelmeden girmeliyiz. Battlehammer Klanı’nı öyle birbozguna uğratmalıyız ki kar yolları kapatmadan önceyenilgileri ve aşağılanmaları dilden dile dolaşsın.Zırhlarımızı ve silahlarımızı sağlamlaştırmak için kışboyu cücelerin demir ocaklarını kullanacağız. Bahardadurdurulamaz bir kuvvetle kuzey topraklarına doğruharekete geçip bize direnme aptallığında bulunanlarıezeceğiz!”

Kadının heyecanını biraz olsun bastırmak isteyenObould, “Cüceleri yeraltına gönderirken fazlasıyla orkkaybettik,” dedi. “Taşlar ork kanıyla boyandı.”

“Boşa harcanmamış bir kan!” diye haykırdı Tsinka,“Çok daha fazlası da ölecek! Ölmeli de! İlk büyükzaferimiz parmaklarımızın ucunda!”

“İlk büyük zaferimiz kazanıldı,” diye düzeltti Obould.

“O zaman önümüzde ikincisi uzanıyor!” diye bağırdıTsinka. “Ve zafer Gruumsh olan kişi tarafındankazanıldı. Boş topraklar ve taşlar kazandık. Asıl ödülhenüz ele geçmedi.”

Obould rahibeyi itti ve ona bakmak için başınıçevirdi. Yine titriyordu ama Obould bunun tutkudan mıyoksa öfkeden mi kaynaklandığını anlayamıyordu. Terlekaplı çıplak bedeni meşale ışığında parlıyordu. Kasları,fazlasıyla gerilmiş bir yay gibi belirgin ve titrekti.

“Mithril Salonu kış gelmeden düşürülmeli,” dediTsinka; bu kez öncekinden daha sakindi. “Gruumshbana bunu gösterdi. O kayanın üzerinde duran, ork

Page 44: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

gücünü kıran ve daha büyük bir zafer elde etmemiziengelleyen kişi Bruenor Battlehammer’dı.”

Bruenor’un adını duyan Obould homurdandı.

“Hayatta olduğu bütün bölgeye yayıldı. Görünüşebakılırsa Mithril Salonu’nun kralı ölümden döndü.Moradin, Gruumsh’a böyle meydan okuyor; bunugörmüyor musun? Sen Gruumsh’un şampiyonusun,Bruenor ise Moradin’in şampiyonu. Bunu bir an öncekafana sok. Orklarm Obould’un çağrısına kulak verdiğigibi, cüceler Moradin için bir araya toplanmadan!..”

Kabul etmek istediğinden de daha anlamlı olan busözler Obould’u sarstı. Mithril Salonu’na gitme meraklısıdeğildi. Ordusunun her adımda zorlu engellerlekarşılaşacağını biliyordu. Böy36e H§H”= leşine büyükbir kayıp yaşamayı göze aldıktan sonra krallığı olmasınıistediği toprakları ele geçirmeyi ummaya devam edebilirmiydi?

Gerçekten de bu sözler, rüzgarın kuru çimleresıçrattığı ateş gibi, ork sürüleri arasında kulaktan kulağayayılmıştı. Salona geri çekilen cücelerin başındakikişinin kimliği inkar edilemezdi. O, Shallows’ta öldüğüdüşünülen Bruenor’du. Obould bu gelişmenin öneminihafife alacak kadar aptal değildi. Kendi varlığınınsavaşçılarını nasıl etkilediğini biliyordu. Bruenor unvarlığı cüceler için daha etkisiz olabilir miydi? Obouldbütün ırklar arasında en çok cücelerden nefret ediyordu,onlara duyduğu nefret elflere beslediğini bile geçiyorduama Felbarr Kalesi’nde yaşadıkları acı deneyimdensonra bu cesur, sakallı halka istemeden de olsa saygı

Page 45: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

duymaya başlamıştı. Felbarr’ı şansının yaver gittiği birzamanda ele geçirmişti ama şimdi Tsinka’nın dediğiniyaparsa ordularını güçlü ve hazırlıklı bir cüce kalesinegöndermiş olacaktı.

Toril’de evlerini cücelerden daha iyi koruyan bir ırkvar mıydı?

‘Belki drowlar olabilir,’ diye düşündü ve bu fikir çirkinProffıt’e ve trollerine Mithril Salonu’na güneydenyapacakları baskında yardım etmesi gereken iki kara elfihatırlamasını sağladı.

Obould, Mithril Salonu’na saldırmaya karar verirlerseonların, zaferin anahtarı olabileceğini fark etti. Proffıt veleş kokulu yaratıkları Bruenor’un hatırı sayılır sayıdasavaşçısını ezebilirse Obould, Mithril Salonu’nun batıkapılarına güçlü bir saldırı düzenleyebilirdi.

Ork kralı, Tsinka’ya baktı ve konuşmasına gerekolmadığını, düşüncelerinin yüzünden okunduğunuanladı. Rahibe uzun dişlerini göstererek gülüyor, karagözleri, zafere ve Obould’a duyduğu hevesle fırıl fırıldönüyordu. Yüce ork kralı, Tsinka’yı üzerinden indirdi veonun düşüncelerini okumasına izin verdi. Ölü cücelerin,kapıların önünde sürünen cücelerin görüntüsünügözünün önüne getirdi ve bunu fazlasıyla keyif vericibuldu.

Soğuk rüzgar her sarsıntıyı daha da can yakıcıkılıyordu ama Obould dişlerini sıkıp bacaklarıylapegasusu iyice sardı. Beyaz atın kanatları sıkıcabağlanmıştı. Obould’un havalanmaya niyeti yoktu. Gerçipegasus orkların endişelendiği kadar da yaralı değildi.

Page 46: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Obould, elfin, atı büyük bir kolaylıkla sürdüğünügörmüştü ama pegasusun üzerine binen her ork havayafırlatılmış, üstelik pek çoğu da ezilmişti.

Bacakları atı sıkıca saran ve pegasusun henüzüzerinden atmayı başaramadığı Obould dışında hiçbirork atın üzerinde kalmayı başaramamıştı.

At kalçasını kaldırdı, Obould geriye kaydı, boynu acıiçinde çekiliyor ve başı tahmininden de hızlı dönüyor,yukarı aşağı hareket ediyor, atın arka toynakları havayıdövüyordu. Kalın ipe daha da sıkı yapışıp inledi vebacaklarını atın böğrüne o kadar sıkı bastırdı kihayvanın kaburgalarını kırabilirdi.

Ama at direnmeye devam ediyor, eğiliyor, dönüyorve vahşi tekmeler savuruyordu. Yine de Obould buçılgınlığın içinde bir ritim yakaladı ve yavaş yavaş dahaaz titreyip sallanmaya başladı.

Atın dönüşü yavaşlamaya başladı ve yaratığınsonunda yorulduğunu fark eden ork kralı sırıttı. O anırahatlamak için kullandı ve atın hareketlerini bir geceönce birlikte olduğu Tsinka’nınkilerle karşılaştırıncagülümsemesi bütün yüzüne yayıldı. ‘Oldukça uygun birkarşılaştırma’ diye düşündü arsızca.

Birden havalandı; ani ve vahşi bir şekilde hareketeden pegasusun sırtından atılmıştı. Obould yere sertçeve yüzüstü düştü ama homurdanıp, ayağa kalkmasa da,şerefini kurtarmak üzere kendini hareket etmeye zorladı.Bir an panik içinde etrafa bakındı; kendisini izleyenorkların gözündeki imajı zedelenmiş olabilirdi. Aslındahepsi de gerçekten kendisine bakıyordu; Obould onların

Page 47: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

şaşkınca mı yoksa aptalca mı baktığını çözemedi.Şaşırtıcı bir şekilde hiçbir hayvan terbiyecisi atayaklaşmamıştı.

Ve beyaz at yerdeki orkun yanına gitti.

Obould ağzı kulaklarına vararak sırıttı, doğruldu,kollarını iki yana açıp kükredi ve pegasusu savaşadavet etti. At durdu, kişnedi ve yeri eşeledi.

Obould bütün gerilimi dağıtarak gülmeye başladı veatı kendisine saldırmaya kışkırtır gibi hayvanın üzerineyürüdü. Pegasus kulaklarını dikleştirip gergince bekledi.

“Belki de seni yemeliyim,” dedi Obould sakince. Atadoğru yürüyor ve hayvanın gözlerinin içine bakıyordu;bu tabii ki atı daha da kışkırtıyordu. “Evet, eminim etinçok lezzetlidir.”

Ork kralı bir süre daha pegasusun gözlerinin içinebaktı, sonra onun çevresinde dolanıp büyük bir kahkahapatlattı ve yanındaki bütün orklar da ona katıldı.

Kaybettiği şerefini geri kazandığından emin olduktansonra Obould yeniden ata döndü ve bir kez dahaTsinka’yı düşündü. Önündeki hayvanın yüzünüTsinka’nm vahşi ve arzu dolu yüzüyle değiştirdiktensonra daha da büyük bir kahkaha attı ama yüzlerin anahatları değişirken, şamanın beyaz iris tabakası dışında,ikisinin gözlerinin fazlasıyla birbirine benzediğini farketti. Aynı yoğunluk, aynı gerginlik vardı. Aynı vahşi vekontrol edilemez duyguları barındırıyordu.

Sonra Obould aynı olmadıklarını fark etti; Tsinka’nınfırıl fırıl dönen, kıvılcımlar saçan gözlerinde tutku ve

Page 48: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

coşku vardı ama kanatlı atın gözlerindeki çılgınlığınsebebi korkuydu.

Obould birden bunun korku olmadığını anladı. Oyakalanan ve kaçma arzusu duyan vahşi bir hayvandeğildi. Yıllardır birileri; pegasus istemediği süreceüzerinde kalma gücüne sahip olmayan çöp gibibacakları olan elfler, onu sürüyordu. Pegasusunyoğunluğu korkudan değil yalın bir nefrettenkaynaklanıyordu.

“Seni akıllı yaratık,” dedi Obould sessizce ve atınkulakları, sanki söylenen her sözcüğü anlıyormuş gibi,yeniden dikleşti. “Efendine sadakat, onu öldüren banaise nefret besliyorsun. Ne zaman sırtına binmeyeçalışsam bana karşı geleceksin, öyle değil mi?”

Ork kralı başını salladı ve pegasusu dikkatleincelemek için gözlerini kıstı.

“Yoksa öyle değil mi?” diye sordu ve sanki olaylarıpegasusun bakış açısıyla görüyormuş gibi düşünceleribaşka yöne kaydı.

Yaratık ona yeniden sırtına binebilecek rahatlığısundu. Sakinleşmiş görünüyordu ve Obould dasakinleşince yeniden vahşileşti.

Obould, pegasusa, “Zannettiğin kadar akıllı değilsin,”dedi.

“Beni sırtından atmadan önce bulutlarayükselmemizi beklemeliydin. Senin efendin olduğumainanmamı sağlamalıydın.” Ork homurdandı ve at etinintadını merak etti.

Page 49: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kısa bir süre sonra hayvan terbiyecileri pegasusutamamen kontrol altına aldılar ve grup lideri Obould’adönüp “Bugün tekrar binecek misiniz, Tanrım?” diyesordu.

Obould, kullanıma açıkça engel olmak istemese debu gülünç sıfata kıs kıs güldü ve başını salladı.

“Yapacak çok işim var,” dedi.

Bir orkun, atın arka ayaklarını bağlıyor olduğunu farketti.

“Yeter!” diye bağırdı ve ork çetesi olduğu yerdekalakaldı. “Yaratığa nazikçe, saygıyla davranın.”

Bu sözler şaşkın bakışlar doğurdu.

“Yeni hayvan terbiyecileri bulun!” diye haykırdıObould çete liderine. “Artık ata hafifçe dokunacaksınız.Daha fazla dayak yok!”

Bunları söyledikten hemen sonra Obould onlarındikkatini başka yöne çekmenin nasıl da büyük bir hataolduğunu anladı; pegasus aniden sendelemiş,çevresindeki orkları yana savurmuş, sert tekmeleratmaya başlamış, ayaklarını bağlamaya çalışan talihsizorkun alnına sıkı bir darbe indirmişti. Ork havayauçmuş, sonra yerde kıvranmaya ve acıyla inlemeyebaşlamıştı.

Diğer orklar yaratığı cezalandırmak üzere hareketegeçti ama Obould bütün gücüyle “Yeter!” diye bağırarakonları durdurdu.

Page 50: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Önce pegasusa sonra yeniden çete liderine baktı.“Bu yaratığın üzerinde göreceğim izlerin aynılarını sanayapacağım,” diye yemin etti.

Çete lideri ezilip büzülüp titremeye başladığındaObould işini iyi yaptığından emin oldu. Yerde kıvrananağır yaralı aptala göz ucuyla bakıp uzaklaştı.

Dört buçuk metre uzunluğunda, yakışıklı ve cüsselinöbetçi ayaz devlerinin yüzündeki şaşkınlık Obould’un,Tsinka Shinriil ve diğerlerinin ciyak ciyak karşıçıkmasına rağmen, Gerti Orelsdottr’la yalnızgörüşeceğini söylediğinde orklarda yarattığından dahaaz değildi. Gerti ve Obould’un anlaşamadığı ortadaydı.Obould, son karşı taşmalarında devi yere sermiş, onuutandırıp öfkelendirmişti.

Obould başını doğrultup gözlerini ileriye dikti.Samanların onun için yaptığı muhteşem, koruyucumiğferi bile takmıyordu. Ork kralından bile uzun kılıçlartaşıyan devler çevresini sardı.

Gerti’nin, dağ evinin güneyinde, geçici olarakyerleştiği büyük mağaranın ağzına geldiğinde devgardiyanlar önünde bir set oluşturdu. Küçümser gözlerlebakan iki sıra heybetli yaratık onu baştan ayağa süzdü.Ork yanlarından geçerken devler, herhangi bir kaçışaimkan vermemek üzere onu takip etti.

Obould muhteşem kılıcını sırtında bırakmış, çenesinihavaya kaldırmış ve özgüvenini göstermek üzeregülümsemişti. Fiziksel olarak teslim olduğunu amaduygusal olarak kazanması için bunu yapmasıgerektiğini biliyordu.

Page 51: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Mağaranın içinde bir kargaşa hali olduğunu fark etti;devasa bedenler oradan oraya koşturup duruyordu. İçeriadım attığında gözleri gün ışığının sadece birkaçmeşale ışığına indirgenişine çabucak alıştı vekonuşmak istediği kişiyi aramak zorunda olmadığınıanladı. Ayaz devi standartlarına göre aynı anda hemgüzel hem de korkunç olan Gerti Orelsdottr geriyeyaslanmış ona şüphe ve küçümseme arası bir tavırlabakıyordu.

“Muhitini unutmuşa benziyorsun Kral Obould,” dediObould’a, kadının sesinde tehdit belirtisi varmış gibigeldi. Yine de onun kendisine karşı gelmeyeceğine olaninancını koruyordu. Onu ilk savaşta yenmiş, hattautandırmıştı; ayrıca intikam almak üzere halkınıkışkırtırsa utancı daha da büyürdü.

Obould ayaz devlerini tabii ki tamamenanlayamıyordu onlarla çok da fazla deneyimi olmamıştıama onların usta, özellikle de onurlu savaşçılarolduğunu biliyordu.

Gerti’nin sözleri mağaradaki pek çok devinkıkırdayıp fısıldaşmasına neden olmuştu.

“Seninle binlerce ork adına konuşuyorum,” diyecevapladı ork kralı. “Tıpkı Hatun Orelsdottr’ın DünyanınOmurgası’ndaki ayaz devleri adına konuştuğu gibi…”

Gerti doğruldu ve mavimsi derisi yüzünden daha dazengin tonlar kazanan iri, mavi gözlerini kısıp baktı.“Öyleyse konuş Kral Obould. Yapılacak çok işim,harcanacak az zamanım var.”

Page 52: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Obould kendini serbest bıraktı; huzurlu gözükmekistiyordu. Çevresinde yükselen fısıltılardan uygun birses tonuyla konuşmuş olduğunu anlayıp memnun oldu.“Büyük bir zafer kazandık Hatun Orelsdottr. Kuzeyigörülmemiş bir şekilde silip süpürdük.”

“Düşmanlarımız bize karşı gelmeye yeni başladı,”diye belirtti Gerti.

Obould başını sallayarak onayladı. “Rica ederimbaşarımızı hor görme,” dedi. “Mithril Salonu’nun ikikapısını da kapadık. Nesme aynı şekilde harap edildi veSurbrin güven altına alındı. Şimdi müttefikliğimizi…”durdu ve çevredeki bütün devlerin gözünün içinebakabilmek için yavaşça başını çevirdi.

“Hatun Orelsdottr, ben orklar adına konuşuyorum.On binlerce ork adına…” Ağırlığı bu son, etkileyicicümleye vermişti. “Sen devler adına konuşuyorsun.Gidip özel konuşalım.”

Gerti, Obould’un daha önce pek çok kez gördüğü birtavır takındı; hem düşünceli hem de inatçı bir hali vardı.Bir elini kalçasına koyup döndü; düzgün bacakları beyazelbisesinin yırtmacından göründü, sanki suratasıyormuş ya da uzanıp bir düşmanı boğazlamadanönce onu son kez aşağılıyormuşçasına dudaklarınıbüzdü.

Obould bu harekete bir reveransla karşılık verdi.

“Gel,” dedi Gerti ve yanındaki bir dev karşı çıkıncaonu Obould’un şimdiye kadar gördüğü en vahşibakışlarla susturdu.

Page 53: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

‘Her şey mükemmel gidiyor,’ diye düşündü ork kralı.

Gerti’nin emriyle Obould kısa bir koridor boyuncaonu izledi. Ork, devler tarafından genişletilmiş olan,taşlardaki kesiklerin kolayca seçildiği duvarlara baktı.Tavan da doğal olmayan bir şekle sahipti; Gerti’nin uzunboylu ordusunun takılmadan ilerleyebilmesi için alçakyerler kesilmişti.

Özellikle de hızlı ve verimli bir çalışma olduğununfarkına varan Obould bunun etkileyici bir iş olduğunudüşündü. Devlerin taşları şekillendirmede bu kadarbaşarılı olduğunu daha önce fark etmemişti. MithrilSalonu’nun kapılarını indirmeye karar verirse onlardanyararlanabilirdi.

Koridorun sonundaki odanın Gerti’ye ait olduğuaçıktı; ağır, tahta bir kapıyla kapatılmış, kalın ve gür ayıpostlarıyla döşenmişti.

Gerti postların bir kısmını kenara itip çıplak taşıortaya çıkardı ve bunun Obould’un oturacağı yerolduğunu işaret etti. Ork kralı ne onun bu davranışınısorguladı, ne de şikayet etti; oturmak üzere bacaklarınıbirleştirdiğinde hâlâ gülümsüyor ve yere yaklaştıkçamuhteşem kılıcını kınından çıkarıyordu. Kılıç çok uzunolduğundan sırtında asılıyken oturamıyordu. Kılıcıkolaylıkla uzanabileceği bir yere; bacaklarının üzerinekoydu ama rahatça arkasına yaslanıp ellerini uzaktatuttu; en ufak bir tehdit unsuru oluşturmak istemiyordu.

Umursamıyor gibi gözükmeye çalışsa da kapıyayaklaşan Gerti’nin, onun her hareketini dikkatle inceliyorolduğunu fark etti. Kalın postların üzerinden geçip

Page 54: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ağırbaşlı bir şekilde oturdu; kendisinden aşağıda duranve ondan daha küçük olan ork kralından yüksekteydi.

“Benden ne istiyorsun Obould?” diye açıkça sorduGerti; ses tonu kuru ve kendinden emindi, bir an için bilegöz kırpmadı.

“İkimiz de Kral Bruenor’un dönüşüne ve elimizdenkaçan fırsata öfkelenmiştik,” diye cevap verdi Obould.“Ayaz devlerinin kaybına.”

“Benim için de orklar; halkımın binden fazlası öldüve onlardan biri de oğlumdu.” “Tek bir adamıma bile eşdeğer değil,” diye cevapladı Gerti.

Obould, uzun vadeli düşünmesi, bu cadının üzerineatlayıp onu katletmemesi gerektiğini kendinehatırlatarak, bu hakareti sessizce kabul etti.

“Cüceler de kendi halklarına en az bizim kadardeğer veriyor Hatun Orelsdottr,” dedi. “Bunu bir zafersaymıyorlar.” “Çoğu kaçtı.”

“Hapishaneye dönüşen bir deliğe, evet. Belki deçoktan trollerin leş kokusuyla kaplanan tünellere…”

“Donnia Soldou ve Ad’non Kareese ölmemiş olsaydıProffit ve onun zavallılarıyla ilgili bilgi edinebilirdik,” dediGerti; ikisi şu an bulundukları yerin kuzeyinde ölübulunan, kendisine ve Obould’a gözcülük vedanışmanlık yapan dört kara elfin ikisindenbahsediyordu.

“Ölümlerinin yasını tutuyor musun?”

Page 55: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bu soru Gerti’yi susturdu ve hatta düzgün kaşlarınıbir anlığına kaldırıp şaşkınlığını belli etmesine nedenoldu. “Bizi kendi zevkleri için kullanıyorlardı, hepsi bu;eminim bunu biliyorsundur,” diye belirtti Obould.

Gerti bir kez daha kaşlarını kaldırdı ama bu seferdaha uzun bir süre öyle kaldı. “Şaşırdın mı” d iye sorduork kralı.

“Onlar drow,” dedi Gerti. “Sadece kendi çıkarlarınagöre hareket ederler. Bunu tabii ki biliyorum. Sadece biraptal aksini düşünebilirdi.”

Ama bunu benim de biliyor olmama şaşırdın, diyedüşündü Obould fakat dile getirmedi.

“Proffıt’in yanındaki; güneydeki ikili de ölürse çokdaha iyi olur,” dedi Gerti.

“Onlarla işimiz bittiği zaman…” dedi Obould. “MithrilSalonu’nun savunmalarını kırma niyetimiz varsa geriyekalan herhangi bir drow işimize yarayabilir.”

“Savunmalarını kırmak mı?”

Obould, onun sesindeki şüpheci tavrı ya da belirginkuşkuyu fark etti. “Salonu ele geçireceğim.”

“Orkların binlerce kişi tarafından katledilir.”

“Ödeyeceğimiz bedel ne olursa olsun kazancadeğecektir,” dedi Obould; sesindeki gerçek şüpheyibastırması için çok çaba harcaması gerekti.“Düşmanlarımızın organize olmasına ve saldırıyahazırlanmasına fırsat tanımadan baskıyı sürdürmeliyiz.Onların ayaklarını yerden kestik ve tekrar yere sağlam

Page 56: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

basmalarına izin verme niyetinde değilim. Enindesonunda Bruenor Battlehammer’ın kellesini alacağım.”

“Bunu yapmak için ork cesetlerinin üzerindesürünmen gerekecek. Ork cesetlerinin; ayaz devlerinindeğil…” Obould başıyla onayladı; Mithril Salonu’nun üsttünellerini alırsa Gerti’yi ağına düşüreceğine inanıyordu.“Senin halkına sadece dış kabuğu kırmak için ihtiyacımvar,” dedi.

“O görkemli kapıları devirmenin yollan var,” dedimerakı aniden, belirgin bir şekilde artan Gerti.

“Sen kabuğu ne kadar çabuk kırarsan ben deBruenor’un kellesini o kadar çabuk elde ederim.”

Gerti kıkırdadı ve onaylayarak başını salladı.Obould, onun ilgisini çekenin cüceleri yenmek değil onbinlerce orkun ölümü olduğunu elbette anlamıştı.

Obould ayağa kalkmak için sahip olduğu üstün gücükullandı ve doğrulduğu zaman kılıcını kınına geri sokup,yeniden omzuna astı. Gerti’ye başıyla karşılık verdi vedev korumalarının önünden kibirli bir tavırla kasıla kasılayürüyerek dışarı çıktı.

Bu sakin ve kendine güvenen davranışlarınarağmen Obould içten içe çalkalanıyordu. Elbette Gertiçabucak harekete geçebilirdi; Obould ordusunu MithrilSalonu’na postalayacağından pek de kuşkuduymuyordu ama ricasının uygulanışını zihninde bir kezdaha tarttığında bu düşünce içini kemirmişti. Obould birkez daha bölgenin her tepesinde güçlü duvarlarlakorunan ork kaleleri olduğunu ve saldırganların bir karıştoprak için çatışmaya ginnek zorunda kalacağını hayal

Page 57: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

etti. Bu zavallı üçlü otorite onu dışlamaktanvazgeçmeden ve fetihlerinin önemini kabul etmedenönce daha kaç cücenin, elfin ve insanın o tepelerde ölüyatması gerekiyordu? Obould, ork krallığının ve dışdünyaya karşı olan cömertliğinin kabul edilişinden öncedaha kaç cüce, elf ve insan öldürmeliydi?

Çok olacağını umdu; cüceleri, elfleri ve insanlarıöldürmeyi seviyordu.

Mağaradan çıkıp kuzey topraklarının genişmanzarasıyla karşılaştığında Obould bakışlarını kayalıkdağın ve yarısı uçup giden yamacın üzerinde dolaştırdı.Aklından, üzerlerinde TekGözlü Tanrı ve Kral Bol-Okbayrağı dalgalanan kaleleri birer birer tepelereyerleştirdi. Onların gölgelerinde, korunaklı küçükvadilerinde, içlerinde leş kokulu insanların değil, sadeceorkların yaşadığı Shallows gibi güçlü ve dayanıklıkasabaların olduğunu hayal etti. Onlara sorumluluk,zenginlik, güç, saygı ve etki kazandıracak bağlantılar veticaret rotaları kunnaya başladı.

Obould bunun işe yarayacağına inanıyordu. Onukovmak isteyen cücelerin, elflerin ve insanlarınumutlarını alt üst ederek krallığını kurabilir, güven altınaalabilirdi.

Ork kralı dönüp Gerti’nin mağarasına baktı veçabucak onun yanına gidip bunları ona söyleme ihtimaliolup olmadığını düşündü. Hatta neredeyse dönmüş vemağaraya doğru ilerlemeye başlamıştı.

Ama Gerti’nin onun öngörüsünü anlamayacağını vebuna izin vermeyeceğini düşünerek durdu. Öyle olmasa

Page 58: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bile Tsinka ve diğer şamanlar bunu nasıl karşılardı ki?Tsinka fetih peşindeydi, yerleşim değil. Üstelikkulaklarında Gruumsh’un sesinin yankılandığımsöylüyordu.

Obould’un üst dudağı hayal kırıklığıyla büzüldü veyumruğunu havaya kaldırma isteğine boyun eğdi.

Gerti’ye yalan söylememişti. BruenorBattlehammer’ın kellesini elinde tutmayı her şeyden çokistiyordu.

Peki, bu mümkün müydü? Kazanılacak ödül, iddiaettiği gibi, çok ağır olacağından şüphe duymadığıbedele değer miydi?

BİR KRALIN GÖRÜŞ ALANIOdadakilerin hiçbiri meşale ışığını yeterince parlak

bulmadı; titrek alevleri neşeyle dans etmiyordu. Belki deböyle düşünmelerinin nedeni bütün kapıların kapalı vecücelerin merkezi olan tüm Mithril Salonu’nu zifirikaranlığa gömülmekten alıkoyan tek şeyin bu bereketsizışık olduğunu fark etmeleriydi. Cüceler ve diğerlerielbette dışarı çıkabilirdi. Orada bir kavga olduğu haberigelmiş olsa da güneye ve Trollmoors’un ucuna çıkantünelleri vardı. Onları Mirabar’m batı ucuna, doğudakiSurbrin Nehri’nin tam altına, Felbarr Kalesi gibi yerlereçıkaracak tünelleri vardı. Gerçi bunların hiçbiri kolayrotalar değildi ve tümünde de dile getirilmeyenkorkuların ve karanlığın mekanı olan Karanlıkaltı denendevasa labirentten geçmek gerekiyordu.

Mithril Salonu karanlık bir yere dönüşmüştü;meşaleler ne davetkar ne de güçlüydü. Kral Bruenor

Page 59: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

çoktan bir konuşma talebinde bulunmuştu; kendini,uzun, çok uzun bir kuşatmaya hazırlıyordu.

Bruenor, üzerine kalın, parlak yeşil ve mor örtülerörtülmüş olan taştan bir tahta oturdu.

Görkemli, vahşi sakalı yapay ışığın altındaolduğundan daha kızıl ve turuncu duruyordu. Belki debunun nedeni o uzun kılların cüce kralının çektiğisıkıntılardan sonra fark edilir derecede grileşmişolmasıydı. Bruenor günlerce ölüm döşeğinde yatmıştı.Mithril Salonu’nun en iyi rahipleri bile yaptıkları iyileştiricibüyülerle sadece bedenini hayatta tuttuklarına inanmış,ruhunun çoktan aralarından ayrıldığını düşünmüştü.Cücenin ruhunun özü Moradin Salonları’na gitmişti vebuçukluk Vekilharç Regis sihirli yakut kolyesinikullanarak onu orada bulmuştu, ya da öyle olduğusöyleniyordu. Regis, Bruenor’un gözlerinde kalan sonyaşam ışığını yakalamış ve bir şekilde düşüncelerini vericalarını, onun yaşayanlar diyarına dönmesi içinkullanmasını sağlayacak bir büyü yapmıştı.

Halkının kendisine gerçekten ihtiyaç duyduğunubilen hiçbir kral öylesi kıpırtısız yatamazdı.

Böylece Bruenor geri gelmiş ve cüceler,arkadaşlarının cesetlerinin üzerinden geçmek zorundakalsa da, eve dönüş yollarını bulmuştu.

Bruenor’u tanıyan herkes bu gri tellerin sadeceçekilen sıkıntıların bir işareti olduğunu biliyordu. Karagözleri hâlâ enerjisini koruyor, geniş omuzları gerekirsebütün Mithril Salonu’nu bile taşıyabilecek olduğunungüvencesini veriyordu. Bedeninde düzinelerce sargı

Page 60: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

vardı; Salon’a girerken ağır kendisinden daha zayıf bircüceyi öldürebilecek yaralar almıştı ama bunlardanherhangi biri canını yakıyorsa bile bunu kesinlikle bellietmiyordu.

Savaşta hırpalanmış, buruşmuş, yırtılmış veçiziklerle kaplanmış zırhını giymiş, klanının simgesi olanköpüklü bardakla süslenmiş değerli kalkanını takmış,tahtında dinleniyordu. Üzerine taş, silah ya da devkafataslarıyla çentikler atılmış olan savaş baltası tahtınüzerine dayalı duruyordu.

Bruenor, “Yaptığınız patlamayı gören herkes onutanımlamaya kalktığında sadece başını sallıyor” dediMirabar simyacısı gnom Nanfoodle Buswilligan’a.

Nanfoodle gergince öne çıktı ve bu, cesur cücenindaha da yaklaşmasını sağladı.

“Haydi küçük adam,” diye dil döktü Bruenor. “Nealçakgönüllülüğe ne de gerginliğe ayıracak zamanımızvar. Harika bir iş çıkardın; Salon’daki herkes seninönünde saygıyla eğiliyor. Bizim üstümüzde yer aldığınıbiliyorsun, öyle değil mi?”

Bu sözler üzerine tahtındaki heybetli cüceye bakmakiçin başını hafifçe yana yatıran Nanfoodle biraz dahadoğrulmuş gibi duruyordu. Uzun, kanca burnuBruenor’un aynı şekilde görkemli olan burnuna değenNanfoodle yeniden geri çekildi.

“Ne yaptın?” diye bir kez daha sordu Bruenor. “BekçiVadisi’nin altından sıcak hava getirdiğini söylüyorlar.”

Page 61: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Ben… Biz…” diye düzeltti Nanfoodle ve dönüparalarında, uzaklardaki Impresk Gölü’nün kıyılarındakiCarradoon’dan gelen ve gelmiş geçmiş en sıra dışıcücelerden biri olan Pikel Bouldershoulder’ın dabulunduğu diğerlerine baktı. Pikel’in gülümsediğini veyumruğunu havaya kaldırıp sessizce “Oooo,” dediğinigören Nanfoodle başını salladı.

Gnom boğazını temizledi ve tahtına iyice yerleşmişolan Bruenor’a döndü. “Aşağıdaki sıcak havayı yukarıtaşıyabilmek için metal borular kullandık, evet,” diyeaçıkladı. “Torgar Hammerstriker ve adamları orklarındurduğu yamacın altındaki tünelleri temizleyip ziftlekapladı. Sıcak havayı o tünellere yönelttik veCattibrie’nin oku hepsini tutuşturdu…”

“Bom!” diye bağırdı Pikel Bouldershoulder ve bütüngözler, şaşkınlık içinde ona döndü.

Utangaç bir şekilde omuz silken yeşil sakallı Pikel,“Hee hee hee,” dedi ve odanın içinde toplanmış olantüm neşesiz halk bu çok ihtiyaç duyulan gülümsemeyekatıldı.

Gerçi durumlarının ağırlığı yeniden üzerlerineçöktüğünden bu neşe hal pek de uzun sürmedi.

“İyi bir iş çıkardın gnom,” dedi Bruenor. “Halkımınçoğunu kurtardın; bu sözün sahibinin Banak Brawnanvilolduğunu bilmelisin. Üstelik o birini haksız yere övecekbir tip değildir.”

“Biz, Shoudra ve benkendimizi kanıtlama ihtiyacıduyduk Kral Bruenor,” dedi Nanfoodle. “Ve ne şekildeolursa olsun yardım etmek istedik. Sizin halkınız Torgar,

Page 62: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Shingles ve tüm Mirabarlılar’a büyük bir cömertlikgösterdi.” Torgar’ın “Artık Mirabarlı değil,” diyen sesiduyuldu. “Artık hepimiz Battlehammer’ız. Marki Elastul’udüşmanımız olarak adlandırmıyoruz, tabii o düşmanımızolmak istemediği sürece; ama Mirabar tahtına sadakatde beslemiyoruz. Kalplerimizi, ruhlarımızı,yumruklarımızı ve baltalarımızı Bruenor’a adıyorum!”

Salonda, aşağı yukarı bir düzine Mirabar cücesininbaşlattığı ve diğerlerinin devam ettirdiği büyük bir neşekoptu. Bruenor, karanlık günlerinde ihtiyaç duydukları birgün ışığı olarak gördüğü bu toplumsal sıcaklığın tadınıçıkardı. Mithril Salonu gerçekten de karanlıktı;Karanlıkaltı’nm koridorları, drow rahibesinin kalbi kadarkaranlıktı. Çabalarına, fedakarlıklarına, cücelerin,Cattibrie’nin ve Wulfgar’ın cesaretine, Vekilharç Regis’inakıllı seçimlerine rağmen Mithril Salonu sakinlerinin açıkbir savaş alanında yenebileceklerini düşünmedikleri birdüşman tarafından deliklerine tıkılmış, tünellerinemühürlenmişlerdi. Bruenor’un yüzlerce soydaşı, Mirabarmültecilerinin ise üçte birinden fazlası ölmüştü. Bruenoro gün bir dizi önemli kişiyi eğlendirmişti; sevgili arkadaşıNikwillig’in kaybıyla sarsılan Felbarrlı Tred McKnuckles,Bouldershoulder kardeşler, Ivan ve kolunukaybetmesine rağmen sürekli kıkırdayan, neşesini hiçkaybetmeyen cesur Pikel… Bruenor, bitmek bilmeyentüm aksiliklere rağmen, Bekçi Vadisi’nin kuzeyindekitoprakları kusursuzca savunan savaş komutanı BanakBrawnanvil’i görmeye gitmişti. Ne de olsa Banak onugörmeye gelemezdi. Kaçışlarında, uçurumdan inecekson kişi olmakta ısrar eden Banak oldukça ağıryaralanmış, bacaklarını kullanamaz olmuştu. Rahiplerin

Page 63: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

söylediğine göre bir ork mızrağı omurgasını deşmişti veşifa büyüleri bile bunu düzeltemezdi. O günyatağındaydı; kendisine biraz hareket kabiliyeti verecekolan tekerlekli bir sandalyenin tamamlanmasınıbekliyordu.

Bruenor, onu görmeye gittiğinde Banak oldukçasuratsızdı ama savaşçı ruhundan hiçbir şeykaybetmemişti. Tıpkı Bruenor’un tahmin ettiği gibi kendiyaralarını değil de ölenleri dert ediyordu. Ne de olsaBanak bir Brawnanvil’di; Battlehammer kadardayanıklıydı, sağlam bir ruhu, güçlü kolları ve eşsiz birsadakati vardı. Banak’ın sakat kaldığı şüphe götürmezdiama Bruenor onun nerede ve nasıl olursa olsun, hiçbirsavaştan geri kalmayacağını biliyordu. Nanfoodle’ındinleyicileri konuşmanın sonlanmasına neden olmuş veböylece Bruenor gnomun gitmesine müsaade ediponlardan izin istemişti; yapılacak bir görüşme, hatta özelolması gereken bir görüşme, vardı.

Kendisine eşlik eden muhafızları, donuk bir ışıklaaydınlatılan koridorun sonunda bıraktıktan sonraThibbledorf Pwent bir çift Karındeşen’in cüce kralınagittiği her yerde refakat etmelerini istemiştiBruenor birkapıya yöneldi, onu nazikçe çaldı ve itip açtı.

Regis’i masanın başında oturur buldu; bir eliçenesindeydi, diğeri önünde duran, kupa şeklindekikağıt ağırlıklarının baskısından kurtulup kıvrılmayaçalışan bir parşömenin üzerinde kuş tüyü tutuyordu.Bruenor başını sallayıp içeri girdi ve buçukluğunyumuşak yatağının ucuna oturdu.

Page 64: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Pek yemek yemiyor gibi gözüküyorsunGümbürgöbek,” diye belirtti sırıtarak. Bruenor tuniğininaltından kaim bir kek dilimi çıkarıp Regis’e uzattı. Regiskekten bir ısırık bile almadan onu bir kenara koydu.“Pöh! Sen böyle davranmaya devam edersen bundansonra Gümbürkemik demek zorunda kalacağım!” diyeyaygara kopardı Bruenor. Cüce, keki yemeye teşvikederek “Haydi ama!” dedi.

“Hepsini yazıyorum,” dedi Regis ve kağıtağırlıklarından birini bir kenara itip parşömenin ucunukaldırdı; bu hareket, yeni kullandığı mürekkebinyayılmasına neden oldu. Bunu fark eden Regisparşömeni çabucak düzleştirip çılgınca üflemeyebaşladı.

“Orada senin bana söyleyemeyeceğin hiçbir şeyolamaz,” dedi Bruenor. Sonunda buçukluk ona döndü.

“Derdin nedir Gümbürgöbek?” diye sordu cüce.“Generallerimin söylediğine göre iyi bir iş çıkardın; çokiyi bir iş…” “Çok kişi öldü,” diye cevapladı Regis; sesisadece bir fısıltı gibi çıkmıştı.

“Evet. Savaşın kötü yanı budur işte.”

Kısa güçlü kollarını sallayarak sandalyesininüzerinde doğrulmaya çalışan buçukluk, “Ama onlarıorada tutan bendim,” diye açıkladı. Hızlı bir şekilde ilerigeri hareket etmeye başladı; her hareketinde, bütünacısını ifade etmenin bir yolunu arıyormuşcasına, birşeyler mırıldanıyordu.

“Uçurumun tepesinde. Son savaş patlak vermedençok önce Banak’a içeri girmesini emredebilirdim. O

Page 65: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

zaman kim bilir kaç kişi hâlâ hayatta olurdu…”

“Pöh! Cevabı olmayan sorular soruyorsun!” diyekükredi Bruenor. “Savaşın ertesi günü herkes bir savaşlideri olabilir. Seni değerli kılan savaşa savaş sırasındaliderlik ediyor olman.”

“Onları içeri sokabilirdim,” diye bildirdi buçukluk.“Onları içeri sokmalıydım.”

“Evet ama ork kuvvetlerinin gücünün farkındaydın,öyle değil mi? Onlara on bin tanesinin daha katılacağınıve Vadi’ye batıdan gireceklerini biliyordun, öyle değilmi?”

Regis birkaç göz kırptı ama cevap vermedi.

“Banak da dahil olmak üzere hiç kimseden dahafazla bir şey bilmiyordun,” diye ısrar etti Bruenor.

“Ve Banak o uçurumdan inme meraklısı değildi.Sonuçta düşmanımız hakkındaki gerçeği öğrendik,kurtarabileceğimiz her şeyi kurtardık ki bu hiç deazımsanacak bir şey değil, sadece istediğimiz kadar çokdeğil… Onlara bütün kuzeyi verdiğimizi görmüyormusun? Bu hiçbir Battlehammer’ın kabul etmektenhoşlanabileceği bir şey değil.”

“Çok fazlalardı…” diye söze başladı Regis veBruenor’un bir kez daha “Pöh!” demesine neden oldu.

“Kaçtık Gümbürgöbek! Battlehammer Klanı orklaryüzünden geri çekildi!”

“Çok fazlalardı!”

Page 66: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bruenor, Regis’i katakulliye getirdiğini göstererekgülümsedi ve başıyla onayladı. “Tabii ki öyle ve buyüzden alabileceğimizi aldık ama başka bir çaremizolsaydı orklardan kaçma emrini asla vermeyeceğimisakın aklından çıkarma. Yapabileceğimiz hiçbir şeyyoktu! Banak’ı orada tutardım Gümbürgöbek. Onunlaorada dururdum. Bundan hiç şüphen olmasın!”

Regis, Bruenor’a bakıp başıyla onayladı.

“Sormamız gereken soru bundan sonra ne olacağı,”dedi Bruenor. “Geri dönüp onlarla yeniden savaşacakmıyız? Belki de doğuya gider Surbrin’in karşısına bir hataçarız ya da çevreyi yeniden sarabilmek için güneyegideriz, ne dersin?” “Güneye,” diye mırıldandı Regis.“Güneye, Nesmeli Galen Firth’e eşlik eden elli kişigönderdim.”

“Cattibrie bana bundan bahsetti ve bence bu konudada iyi bir iş çıkardın. Yıllar önce bize olan davranışşekillerinden ve Settlestone’u görmezden gelmelerindendolayı Nesmeliler’e sevgi beslemiyorum. Bir avuç taşkafalı… Eğer taş kafalı birileri varsa onlar da Nesmeliler!Ama komşu komşudur ve onlar için elinden geleniyapman gerekir. Gördüğüm kadarıyla sen de elindengeleni yaptın.”

“Ama şimdi daha fazlasını da yapabiliriz,” dediRegis.

Bruenor kızıl sakalını kaşıyıp bir süre bunun üzerinedüşündü. “Olabilir,” diye onayladı. Güneye gidecekbirkaç yüz kişi yeni imkanlar doğurabilir. İyi düşündün,”dedi ve cümlesini tamamlarken Regis’e baktı.

Page 67: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Buçukluğun yükünün hafiflediğini ve açık kahverengigözlerine canlılık geldiğini görmek hoşuna gitti “Torgar’ıve Mirabar ekibini gönder,” diye önerdi Regis.“Gerçekten iyiler ve yeraltında olduğu kadar yeryüzündede savaşmayı biliyorlar.”

Bruenor buna katılıp katılmadığından emin değildi.Belki Torgar, Shingles ya da diğer Mirabar cüceleriyeterince savaş görmüş ve yeterince özel, zorlu göreveatılmıştı. Belki de artık Mithril Salonu’nda dinlenmeli,yapı, yıllar önce gölge ejderhası Shimmergloom veonun duergar yardakçılarından kurtarıldığından beri okoridor ve odalarda yaşamış cücelere karışmalıydılar.

Yine de Bruenor, Regis’in tavsiyesinden şüpheduyduğunu belli etmedi. Buçukluk son zamanlardakendisini fazlasıyla kanıtlamıştı ve Bruenor’un kesinlikleezmeyi düşünmediği bir öngörüsü ve zekası vardı.

“Haydi Gümbürgöbek,” dedi dişlerini ortaya çıkaranbir gülümsemeyle. “Gidip Ivan ve Pikel’in nasıl olduğunabakalım. Belki de henüz varlıklarından haberdarolmadığımız müttefiklerimiz vardır.”

“Cadderly mi?”

“Daha çok, Aykorusu elflerini düşünüyordum,” diyeaçıkladı Bruenor. “Görünüşe bakılırsa iki tanesi MithrilSalonu’na doğru yola koyulmuş. Düşmanımızın gücünükırmak için Surbrin’in karşısına okları ve sihirleri olanelfleri yerleştirmenin faydalı olacağını düşünüyorum.”

“Onlara nasıl haber ulaştıracağız?” diye sorduRegis. “Elflere yani… Doğunun ve kuzeyin o kadar uzakyerlerine çıkan tünellerimiz var mı?”

Page 68: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bruenor abartılı bir şekilde göz kırparak “ÖnceliklePikel ve Ivan’ı oraya göndermenin bir yolunubulmalıyız,” diye cevapladı. “Ivan’ın söylediğine göreağaçlar ve köklerle ilgili bir durum söz konusuymuş.Ağacımız yok ama yeterince kökümüz olduğunudüşünüyorum.”

Regis başarılı bir Pikel taklidi yaparak “Hee heehee,” diye cevapladı.

Tred McKnuckles parmağını, büzdüğü dudaklarınagötürüp cüce mancınık birliğine sessizliğin öneminihatırlattı. Bellan Brawnanvil, Tred’in hareketini taklit ettive yanında sepet dolduran tayfaya daha sessiz hareketetmelerini işaret etti. Koridor kapısının eşiğinde duranmancınık, Mithril Salonu’nun dış savunmasının enönemli araçlarından biriydi. Ayarlanabilir kolu onukusursuz kılıyordu. Doğuda, akım nedeniyle birbirinevuran taşların gürültüsünün yankılandığı o görkemlinehrin hemen yanında, mancınıklar cephe hattınınbirincil parçalarıydı. Grubun o an bulundukları yerindoğusundaki tüneller Karanlıkaltı’nın vahşiliğineaçılıyordu. Doğudaki mancınıklar barış anlarında bilekullanılıyor; umber hulkları*, displacer beastleri** ya dao ışıksız koridorlarda dolanan herhangi bir karanlıkyaratığı kovmaya yarıyordu.

* umber hulk: yere kadar uzun kolları olan, böcekkafalı ve ağzında kıskaçları olan iri, goril benzeri bircanavar.

** displacer beast: sırtında iki adet kol benzeriuzantısı bulunan puma benzeri bir yaratık. Aniden

Page 69: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yokolup yakın bir yerde belirebilme özelliğine sahiptir.Bekçi Vadisi’nin kapılarının mühürlenmesinin hemen

ardından Tred, kendi isteğiyle, Mithril Salonu,Karanlıkaltı’nın üst bölgeleri, evi olan Felbarr Kalesi’nibirleştiren tünellere göreve gelmişti.

Vekilharç Regis’in elçileri, demir bir kapının çabucakv. s ıkıca mühürlenebileceği o noktadan, FelbarrKalesi’nin Kralı Emerus Warcrown’a, Tred’in, Nikwillig’inve kayıp kervanının hikayesini anlatmak üzere yolaçıkmıştı.

Çifte vardiya yapan Tred orada saatlerce kalmışhatta nöbet tut madiği zaman bile yerindenkıpırdamamıştı. Battlehammer Klanı’nın yapısına bir teko gün; Kral Bruenor ile buluşmak için gitmişti.Toplantıdan yeni dönmüş ve arkadaşlarının doğudakihareketlenme üzerine heyecan içinde olduklarınıgörmüştü.

Tred kaygıyla onların yanında yer almış ve ‘BuObould’un kitlelerinin saldırılarından biri mi?’ diyedüşünmüştü.

‘Karanlıkaltı’nın korkunç yaratıklarından biri yiyecekpeşinde mi? ‘Belki de elçilerin dönüşüdür…’

Kapının ardında, tünel, keskin dönemeçleri olan vepek çok yöne açılan doğal bir odaya iniyordu. O odayıbir katliam yerine çevirmeye hazırlanan cüceler,mancınığın yanına kolaylıkla alev alabilecek yağlarladolu küçük variller yerleştirdi. Tehlike anında, fıçılarıalttaki odaya yuvarlayacak, yağları yere dökecek sonrada mancınıklarla yanan ziftler göndereceklerdi.

Page 70: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bellan Brawnanvil, Tred’e ve fıçıları yuvarlayan diğercücelere mancınığın hazır olduğunu işaret etti.Cücelerin çoğu yere kapaklanıp kulaklarını taşadayayarak sessizliğe gömüldü.

Yuvarlak odanın tünellerinden birinden gelen bir sesduydular.

Bir varil sessizce rampanın üzerine taşındı ve onuaşağı göndermeye hazır, hevesli, genç bir cüce omzunufıçıya dayadı. Tred, karanlığı süzen gözleriyle, o fıçınınilerisindeki kapı eşiğine kaygıyla baktı. Meşalenin titrekışığını gördü.

Işığı, fıçıya yaslanan cüce de gördü, hafifçe bağırdıve varili itmeye başladı.

Ama Tred parmağını sallayıp kaşlarını çatarak onudurdurdu. Bir süre sonra “Pöh! Domuz teri kokulu seni!Yine bizi aynı yerde döndürüp duruyorsun!” sesini duyanherkes Tred’in yaptığı işten hoşnut kaldı.

“Hiç de öyle değil, annesinin en büyük hatası! Buodadan daha önce geçmedik.” “Geçtik! Hem de dört kezgeçtik! Seni ahmak!”

“Hiç de değil!”

Tred ve çevresindekiler sırıttı.

“Daha önce dört kez geçtiysen şimdi yaptığındançok daha az gürültü çıkardın demektir seni şişko,sakallı, okçu hedefi!” diye bağırdı Tred.

Bunun üzerine oda sessizliğe gömüldü ve meşaleışığı birden söndü.

Page 71: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Demek şimdi sinsi oldunuz, öyle mi?” diye sorduTred, “Öne çıkın ve kendinizi gösterin. Ya Warcrown’uya da Battlehammer’ı seçin!”

Aşağıdan “Warcrown!” diyen, Tred’e bir yerlerdentanıdık gelen bir ses duyuldu.

“Battlehammer!” dedi diğeri ve odadaki cüceler sesinsahibinin Vekilharç Regis’in elçilerinden biri, genç rahipyardımcısı, usta bir pastacı, şimdilerde ün kazanmışolan Cordio’nun kardeşi Sindel Muffinhead olduğunuanladılar. Aşağıda meşaleler yandı ve rampanınüzerinde yürümeye başlayan birkaç beden belirdi. Onlaryaklaştıkça Tred aralarında eski bir arkadaşınınolduğunu fark etti.

“Jackonray Genişkemer!” diye haykırdı. “Seni songörüşümden bu yana bir buçukluğun yemekyemesinden bile uzun zaman geçti!”

“Tred, dostum!” diye karşılık verdi Jackonray,içlerinde Sindel de olan yedi arkadaşıyla beraber odayagiriyordu; diğer elçi onlarla beraber değildi.

Jackonray, kalın derinin üzerine yerleştirilmiş koyugri metallerden oluşan ağır bir zırh giyiyordu. Çanakşeklindeki miğferinden aşağı gri saç telleri dökülüyordu.Jackonray’in altın ve gümüş rengi telleri örülmüş olan vecüceye tamamen farklı bir görüntü veren sakalı o kadarda dağınık değildi. Belindeki kemer soyadını haklıçıkarırcasına genişti ve mücevherlerle süslenmişti.Konuşmaya devam ederken silah taşıyan kolunudinlendirdi. “Kardeşine üzüldüm.” Bir taş kadar sert

Page 72: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

eliyle Tred’in omzunu sıvazladı. “Evet, Dungan iyi birarkadaştı.”

“Aynı zamanda da sadık bir yoldaştı. Aileniz için birövgü kaynağıydı.” Tred uzanıp Jackonray’in kalın, güçlükolunu ciddiyetle sıktı.

“Herhalde Kral Emerus’un yanından geliyor ve iyihaberler getiriyorsunuzdur,” dedi Tred bir dakika sonra.“Haydi sizi Kral Bruenor’a götüreyim.”

“Evet, doğruca oraya gidelim.”

Çift ve Sindel büyük bir hızla yola koyuldu; diğerFelbarr cüceleri de onları izliyordu. Mithril Salonu’nundaha kalabalık yerlerinden geçerlerken bir yığınBattlehammer cücesi de onların yürüyüşüne katıldı,böylece, görkemli Altşehri geçip, Bruenor’un odasınaaçılan tünellere tırmandıklarında sayıları neredeyseelliyi buluyordu. Çoğu aralarında sohbet ediyor, kalelerüzerine sahip oldukları bilgileri paylaşıyorlardı. OnlarBruenor’un yanına varmadan çok önce birkaç cüce,krala koşup geliyor olduklarını haber vermişti.

Tred’in yanında yürüyen Jackonray “Peki, Nikwillignerede?” diye sordu.

“Hâlâ kuzeyde,” diye açıkladı Tred; sesindekiciddiyeti fark etmemek imkansızdı. “Nikwillig bir işaretgöndermek üzere doğudaki dağlara tırmandı ve bunuyaparken Mithril Salonu’na kolay kolay dönemeyeceğinibiliyordu. Kendini Bruenor’a borçlu hissetti. Ne de olsa okaybolan soydaşlarımızın öcünü alabilmemiz için bizefazlasıyla yardım etmişti.”

Page 73: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Makul,” dedi Jackonray. “Ama şimdiye kadar içerigiremediyse ölmüş olma ihtimali oldukça yüksek.”

“Evet ama bir kahraman olarak öldü,” dedi Tred.“Hiçbir cüce bundan daha fazlasını isteyemez.”

“Neyi bundan daha çok isteyebilirsin ki?” diye sorduJackonray. “Buradan, buradan,” diye araya girdi Sindel.

Bruenor’un odasının önüne gelen topluluk kapıyıardına kadar açık, kralı, tahtına oturmuş kendilerinibeklerken buldu. “Kral Bruenor sana JackonrayGenişkemer’i takdim ediyorum,” dedi Tred eğilip selamvererek. Kral Emerus Warcrown’un birinci derecedenkuzeni Hornriver Genişkemerlerdendir. Jackonray, KralWarcrown’un sevgili yeğenidir. Kral Emerus’un beşoğlunun ardından tahta geçecek altıncı kişidir.”

“Altıncı ya da yirmi beşinci; tamamen KralWarcrown’un keyfine bağlı,” dedi Jackonray gözkırparak.

“Bizi sürekli tahmin yürütmeye zorlayan biridir.”

“Evet ve hep akıllı seçimler yapmıştır,” dedi Bruenor.

“Sizin elçileriniz Kralım Emerus’a, Obould Bol-Ok’akarşı geldiğinizi söyledi,” dedi Jackonray. “Aynen öyle.”

“Kral Bruenor, Obould’un orklara göre oldukça akıllıolduğunu bilin. Burnundan soluyan o uzun burunluylauğraşırken çok dikkatli olun.”

“Beni ve soydaşlarımı Salon’a tıktı,” diye açıkladıBruenor. “Surbrin’deki doğu kapısını kapadı.”

Page 74: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Felbarr gözcüleri söylediklerinin hepsini gördü,”dedi Jackonray, “ayrıca devler ve orklar nehrin batıyakasına savunma hattı kuruyorlar.”

“Ve soydaşlarımı batı kapısından Bekçi Vadisi’nesoktular,” diye itiraf etti Bruenor. “Battlehammer Klanı‘nın bir avuç kokuşmuş ork tarafından yeraltınatıkılacağı hiç aklıma gelmezdi. Oldukça da güçlü biravuç! Binlerce…”

“Üstelik nasıl savaşılması gerektiğini bilen biri onlaraöncülük ediyor,” dedi Jackonray. “Kral Bruenor, şunubilmelisin; Obould seni buraya tıktıysa kesinliklepeşinden gelecek demektir.”

“Bu ona pahalıya patlar.”

“Fazlasıyla… Bundan eminim sevgili Kral Bruenor.”

“Güney tünellerindeki çatışma şimdiden başladı,”diye bildirdi Bruenor. “Orklar değil leş kokulu troller varama savaş çok da şiddetli değil.”

Jackonray gümüş, altın sakalını okşadı.“Gümüşay’ın Leydi Alustriel’i, Trollmoors’dan ağır birbaskın yapıldığını duyuruyor. Bütün güney topraklarınıtehdit eden bir saldırı… Bunun şimdiye kadargördüğümüz en büyük kavga olacağına hiç şüphenizolmasın. Ayrıca Obould’un oturmamıza izinvermeyeceğini bilin. O köpekle olan bütün savaştecrübemi göz önünde bulundurunca ki tahmininizdençok deneyimliyim, güneyde bir savaş varsa kuzeyde,doğuda ya da batıda çok daha büyüğü için hazırlıklıolun. Obould sizi deliğe tıktı ama bulabileceği tüm ork,

Page 75: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

dev ya da gobline de mal olsa da sizin orada kalmanızaizin vermeyecektir.”

“Aptal orklar,” diye mırıldandı Tred.

“Evet, işte tam da o yüzden bu kadar tehlikeliler,”dedi Bruenor. Bakışlarını iki cüceden ayırıp kendidanışmanlarına çevirdikten sonra yeniden Jackonray’eyöneltti. “Peki, Felbarr’da durum nedir?”

“Açık sözlülüğünüzü takdir ediyorum,” dediJackonray ve yeniden eğilerek selam verdi. “Burayabizden şüphe duymamanızı söylemeye geldim. Şu andaSurbrin’in altındaki tünellerde çalışan, MithrilSalonu’ndan Felbarr’a uzanan bütün hattın güvenliğinisağlayan yüzlerce kişi var. Onları açık ve güvendetutacağımızdan şüpheniz olmasın.” Bruenor başınısağlayıp duyduğu minneti gösterdi ama aynı zamandadaha fazlasını duymak istediğini belirterek elini salladı.

“Orayı bir ticaret ve ihtiyaç karşılama rotasınadönüştürüyoruz,” diye devam etti Jackonray. “KralEmerus bu zor zamanlarınızda hiçbir komisyon talepetmeden sizin için aracılık yapacağımızı söylememiistedi.”

Bu sözler Bruenor’un yüzüne endişeli bir ifadeyayılmasına neden oldu ve bu ifade orada bulunanbütün Battlehammer’ların yüzlerine de yansıdı.

“Mallarınızı pazara sokmaya ihtiyacınız vardolayısıyla biz de sizin pazarınız olacağız,” diye bildirdiJackonray. “Her şeyi Obould’a vermemizi söylüyorgibisin,” dedi Bruenor.

Page 76: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Toplantı başladığından beri Jackonray ilk defakendinden pek de emin gözükmüyordu.

“Hayır, öyle değil; ama Kral Emerus orkları gerigöndermenin biraz vakit alacağım düşünüyor,” diyeaçıkladı Jackonray.

“Peki, sıra onları geri göndermeye geldiği zaman neolacak?”

“İş kavgaya geldiğinde sizi destekleyecek, sizinleomuz omuza savaşacağız,” dedi Jackonray.

“Felbarr’ın her cücesinin sizinle olduğunu Delzounkalbinizin derinliklerinde hissedin Kral Bruenor. Savaşbaşladığı zaman sizin yanınızda yer alacağız. Üsteliksadece Felbarr da değil… Adbar Kalesi’nin binlerceadamını toplaması zaman alacak bile olsa onların dayanınızda olacağından şüpheniz olmasın.”

Yalnızlıklarının gözler önüne serilmesi Bruenor’uderinden etkiledi ama Jackonray’in konuşmasındakikaçamak sözler dikkatinden kaçmadı. Aslında bölgedekidiğer liderler de ork yürüyüşünün farkındaydı ama neyapmaları, hatta ne yapabilecekleri konusunda birtartışma olduğu da açıktı.

“Bu arada mallarınızı Felbarr’a ve pazarasürebilmeniz için tünelleri açıp güvenliği sağlayacağız”dedi Jackonray ve bu fikirden hiçbir şekildehoşlanmamış ve bu korkunç olasılığı reddetmeyi bilebaşaramamış olan Bruenor sadece başını salladı.

“O ork, bütün orkların çok ötesinde…” diye belirttiWulfgar. İki metreye varan uzunluğu ve Buzyeli

Page 77: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Vadisi’nin vahşi tundralarında sertleşmiş olan barbar,herhangi bir insandan daha güçlüydü dolayısıylaherhangi bir orktan da daha güçlü olduğuna inanıyordu.Ama Shoudra Stargleam’i ortadan ikiye kesen o zalimyaratık, barbarı sadece bir omuz hareketiyle kenaraitmiş ve Wulfgar’ın bu düşüncesini değiştirmişti.

Cattibrie onun yaşadığı sarsıntıyı ve endişeyianlıyordu. Beornegar’ın oğlu Wulfgar’ın güç yarışındayenilmesi çok da alışıldık bir şey değildi. Devler bile onuböylesi bir kolaylıkla yana savuramamıştı. “OnunObould Bol-Ok olduğunu söylüyorlar,” diye cevap verdikadın.

“Yeniden karşılaşacağız,” dedi Wulfgar; kristal mavisigözleri parlıyordu.

Cattibrie yanına gidip yüzünü yalayan uzun sarısaçlarını okşadı; onu dönmeye ve kendisine bakmayamecbur kılıyordu.

“Çılgınca bir şey yapmayasın,” dedi nazikçe.“Obould’u yakalayacağımızdan şüphen olmasın amaönce uygun zamanı beklemeliyiz. Hepsiniyakalayacağımız gibi onu da ele geçireceğiz ve buradakişisel intikama yer yok. Gururdan daha büyük birkazancımız olacak.”

Wulfgar gülümsedi. “Doğru,” dedi, “yine de sözlerineinanmamı beklemene rağmen söylediklerine sen bileinanmıyorsun. Artık onun neler yapabileceğini biliyorumve en az benim onu istediğim kadar sen de o çirkinyaratığın yeniden okunun hedefi olmasını istiyorsun.”

Page 78: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Cattibrie, barbara gülümsememek için kendini zortuttu ama parlak mavi gözlerinin en az Wulfgar’ınkilerkadar ışıldadığını biliyordu. “Evet onu istiyorum” diyeitiraf etti. “Ama yayımın önünde olmasını değil…”

Wulfgar, kadının sol kalçasındaki kınında duranmuhteşem kılıcına yönelen bakışlarını izledi. Kılıçkesinlikle kendisine layık bir isimle, Khazid’hea, ‘Kesici’olarak adlandırılıyordu. Cattibrie, bu kılıcı sert bir taşıniçine gömmüştü.

Herhangi bir zırh, hatta Obould Bol-Ok’u saran oolağanüstü giysi keskin ucuna dayanabilir miydi?

O an ikisi de birbirlerinden sadece birkaç karışuzaklıkta olduklarını; birbirlerinin nefesinin sıcaklığınıhissedecek kadar yakın durduklarını fark etti.

Bu gerginliği azaltan Cattibrie oldu; uzanıpşakalaşırcasına Wulfgar’ın saçını karıştırdı sonraparmak uçlarında sıçrayarak adamın yanağınatamamen arkadaşça bir öpücük kondurdu.

Kadına göre bu her şeyi oldukça açıklayan bir andı.Yine de Wulfgar’ın gülümseyişi pek de belirgin değildi.

Cattibrie’nin arkasından “Yani gözcüleri bacadançıkarmamız gerektiğini düşünüyoruz,” diyen bir sesduyuldu. Kadın dönüp baktığında üvey babasıBruenor’un ve Regis’in odaya girdiğini gördü. “Onlaragerçekten karşılık vermek istiyorsak düşmanlarımızın nedüşündüğünü bilmeliyiz.”

“Onlar ork,” dedi Wulfgar. “Bahse girerim çok dadüşünmüyorlardır.”

Page 79: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Ork ordusunun son hamlesi, batıdaki dağlardaBanak’ın tüm kuvvetleri için neredeyse felaketlesonuçlanan katliam, hepsinin hafızasına kazınmışolmasaydı ve canlılığını korumasaydı ortamıneşelendirme çabası çok daha fazla işe yarardı.

“Gözlerimizle görmediğimiz sürece orklar hakkındahiçbir şey öğrenemeyiz,” diye belirtti Bruenor.

“Onları bir kez daha küçümseyecek değilim.”

Regis huzursuzca kıpırdandı.

“Sandığımızdan da büyük bir zafer kazandığımızıdüşünüyorum,” dedi Cattibrie çabucak.

“Kayıplarımız gerçekten canımızı yaksa da günükurtardık.”

“Deliğe tıkıldığımızı sanıyordum,” diye karşılık verdiBruenor.

“Evet ama yapabileceğimizin en iyisini yaptığımızıdüşünüyorum,” diye açıkladı kadın ve bakışlarınıbuçukluğa çevirdi; yüzünde onu onaylayan bir ifadevardı. “Doğrudan içeri girmiş olsaydık peşimizdengelenin ne olduğunu bilemeyecektik. Başka türlüdavransaydık; dağ sırtından doğruca kaçsaydıksonuçları ne olurdu? Karşımızda olan ordununbüyüklüğünü ve gaddarlığım gerçekten anlar mıydık?Düşmanımıza karşı bu kadar iyi direnebilir miydik?Bizimle savaşmaya geldiler, dolayısıyla onlarlasavaşacağımıza dair en ufak bir fikriniz olmasın, işte buyüzden ne ile mücadele ediyor olduğumuzu ve şimdidenpek çoğunu yere serdiğimizi bilmek çok daha iyi. Bütün

Page 80: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

savaş bizim savunduğumuz tünellerde geçmiş olsa bileNanfoodle ve diğerleri sayesinde umabileceğimizdençok daha fazlasını öldürdük.”

Bruenor bir süre susup kadının sözlerini tarttıktansonra, “İyi bir bakış açın var kızım,” dedi.

“Üzerimize gelecek bile olsalar en azından bize neile saldıracaklarını biliyoruz.”

“Bu yüzden başımızı dik ve silahlarımızı sıkı tutalım,”diyerek onlara katıldı Wulfgar. “Oooo” dedi Pikel veherkes merakla ona döndü.

“Bu da ne demek?” diye sordu Cattibrie.

Regis omuz silkti. “Sadece kulağa hoş geliyor,” diyeaçıkladı ve itiraz eden olmadı.

Çok yüksek bir tavan Galen Firth öfkeyle koşturuyor,her adımı artan sabırsızlığını gösteriyordu. Kendikendine mırıldanıyor, küfürlerini sessiz tutup, kollarınıbirbirlerinin omuzlarına atıp büyük bir daire oluşturancüceleri rahatsız etmemeye çalışıyordu. Başlarını öneeğmiş olan sakallı ırk, Fender ve Bonnerbas’ın ruhu içinMoradin’e dua ediyordu. Trol tuzağından kaçmak içintünellerde açtıkları delikten geçip epey bir yol katetmelerine rağmen hâlâ dışarıdaydılar ve bastıranyağmurdan korunmak için çam ağaçlarının altınasığınmışlardı.

Cüceler dualarını bitirdiğinde, Galen’in bakış açısıylanihayet bitirebildiklerinde, General Dagna, adamınyanma gitmek için hiç vakit kaybetmemişti.

Page 81: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Bu gece ne yapacağımızı düşüneceğiz,” diyebildirdi cüce. “Birkaç kişi artık tünellere dönmemizgerektiğini düşünüyor.”

“Az önce tünellerden kovulduk,” diye hatırlattı Galen.

“Evet ama o tünellerden değil. Daha derin, işlenmiştaşları olan ve cücelere tutunabilecekleri bir şeylersunabilecek tüneller arıyoruz. Hiçbir trol,Battlehammerlar’ı taş tünellerden çıkaramaz; bunaşüphen olmasın!”

“Burada olma sebebimizi unutuyorsun.”

“Troller peşimizde,” diye cevap verdi Dagna,“Yakında bize yetişeceklerini sen de biliyorsun.”

“Evet her dakika durup dua edersek…” Dagna’nınyüz ifadesini gören ve sınırı aştığını anlayan Galen’insesi kesildi.

“Bu seferlik seni affediyorum,” diye uyardı cüce.“Kaybettiklerinin acısını çektiğini biliyorum. Hepimizbiliyoruz. Ama zamanımız tükeniyor. Burada daha uzunsüre kalacak olursak yakın zamanda eve dönmedüşüncesini aklından çıkar.” “Ne yapmayıdüşünüyorsun?”

Dagna yavaşça dönüp çevreye baktı. Millerceuzaklıktaki bir yükseltiyi işaret ederek, “Batıya; oradakiyüksek dağ sırtına doğru yola koyulacağız,” dedi.“Orada, var olan en iyi görüş açısına sahip olacağız.Senin halkını görebiliriz de görmeyebiliriz de…”

“Görmezsek Mithril Salonu’na geri dönmeyi midüşünüyorsun?” “Başka seçeneğim yok.”

Page 82: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Peki, o zaman Galen nereye gidecek?” diye sorduadam.

“Galen nereye gitmek isterse oraya,” diye cevapladıDagna. “Bana ve ekibime savaşta kendini kanıtladın.Seni aralarına alacaklardır ve hiç kimsenin buna biritirazı olmayacaktır ama bunu yapamayabilirsin. Belki deGalen kalıp arayışına devam etmeli ve gerekirse deölmelidir. Belki de Galen, Gümüşay’a ya da orksaldırısına uğramamış ve ona daha çok askersunabilecek bir kasabaya giderse halkına daha çokfaydası dokunur. Seçim senin.”

Galen yüzünü ovaladı; sakalı uzuyordu. Dagna’yabağırmak istedi, gerçekten de istedi ama cüceninbulundukları şartlar altında kendisine sunabileceği bütünseçenekleri sayıyor olduğunu biliyordu.

Troller bir türlü peşlerini bırakmıyordu ve onlarıyeniden bulacaklardı. Dagna ve küçük birliği daha kaçdefa kaçmayı umabilirdi ki?

“Dağ sırtına bu gece mi gidiyoruz?”

“Beklememiz için hiçbir sebep yok,” diye cevapladıDagna.

Galen yalnızca başını sallayıp cüceye boyun eğdi.Cüceler yürüyüşe hazırlanırken o da eşyalarını kuşanıpbotlarını sıkılaştırdı. Geleceği düşünmeye kalktığındatüm azmi paramparça olacağından şu ana, önündekigöreve odaklanmaya çalıştı. O sıralar Galen Firth’ünhayatındaki her soru ‘Ya öyleyse’ ile başlıyordu.

Page 83: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Galen Firth, rüzgarın silip süpürdüğü dağ sırtınınzirvesine tırmanırken, “Halkımın durumunu öğrenmedentünellere çekilmemize katlanamam!” diye homurdandı.Adam üzerini silkeleyip Dagna’ya baktı; kararlılığına birtepki arayışındaydı ama cücenin dikkati tamamendağılmış, gözlerini güneybatıya dikmişti.

Galen, “Ne…” diye soracaktı ama cücenin baktığıyöne dönüp de uzaklarda parıldayan bir ateş belki dekamp ateşi görünce sözcükler boğazına düğümlendi.

“Bunu biz yaratmış olabiliriz,” dedi Dagna.

Yanlarına daha çok cüce geldi; hepsi de heyecanlazıplayıp uzaklardaki ışığı gösteriyordu.

“Çevrede troller gezinirken böylesi parlak bir ateşyakmak tam bir aptallık,” diye belirtti bir cüce ve diğerleride onaylarcasına başlarını salladı; ya da alevlerindüzensizliğinin farkına varan Dagna araya girdiğinde,sallamak üzereydi. “Bunlar trollere karşı yakılmış!” dedigeneral. “Orada bir kavganın içindeler!”

“Yanlarına gitmeliyiz!” diye bağırdı Galen. “Bir mil…”diye belirtti bir cüce.

“Zorlu bir zemin,” diye ekledi bir diğeri.

“Yıldızları rehber olarak belirleyip koşmaya başlayıno zaman!” diye emretti General Dagna.

Cüceler ateşin yönünü yıldızlara bakarakbelirledikten sonra hızla dağ sırtından aşağı inmeyebaşladı. Galen Firth en önde ilerliyordu ama buahmakçaydı; insan gözleri karanlıkta çok da iyigörmüyordu. Henüz altı adım atan adamın ayağı takıldı

Page 84: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ve sendeledi, bir çalının içine girip geriye doğru kaydı.Dagna kollarını açıp onu yakalamasaydı yeredüşebilirdi.

“Yanımda dur uzun bacak,” diye emretti cüce. “Senioraya götüreceğiz!”

Kısa, kaslı bacakları olan cüceler Diyarlar’ın en hızlıkoşucuları değildi ama dayanma güçleri vekararlılıklarıyla hiç kimse yarışamazdı. Birlik, kayaları vekütükleri aşmış, birinin ayağı takıldığm da diğerleri onukurtarmış ve yoluna devam etmesini sağlamıştı.

Alt zemindeki patikalardan birine yönelmişler, dahaönce görmedikleri su birikintilerinden geçmişler, huşağaçlarının ve çalıların arasından sıyrılmışlardı.Çalılığın bir bölümü öylesine karmaşıktı ki birkaç cücebaltalarını çıkarıp onu hırsla kesmişti. Son engelegeldiklerinde, alevler tamamen görünür olmuş, GalenFirth savaş çığlıklarını duymaya başlamıştı. Yardımçığlıkları, acı ve öfke dolu haykırışlar geceyi bölüyordu;çığlıkların savaşçılardan değil de kadınlar, çocuklar veyaşlılardan geldiğini fark eden Galen’in yüreğiparçalandı.

Dagna’yla beraber son çalının içinden geçip savaşalanına çıktıklarında ne ile karşılaşmayı beklediğinibilmiyordu; yine de en kötü ihtimalin üzerinde duruyor;sadece güçsüz bir direnç gösteren halkının küçükgruplar halinde tuzağa düşürüldüğünü ve gelişigüzel birkatliama maruz kaldığını düşünüyordu. İnsanlarınıkorumak üzere bir savunma hattı kurmaları konusundaDagna’yı kışkırtmaya başladı ama savaş alanına

Page 85: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

geldiklerinde Galen’in sözcükleri boğazında düğümlendive kalbi yeni bir umutla doldu.

Halkı; Nesme sakinleri, sıkı ve iyi bir savaşçıkarıyordu.

“Çift elips içindeler,” diye belirtti arkadan gelencücelerden biri; karışık savunmalarından bahsediyorduve Galen, Nesme süvarilerinin, Trollmoors’un kırıkdökük zemininde genellikle bu yöntemi uyguladığınıbiliyordu.

Çift elipste iki uzun savaşçı halkası onları birleştirennoktayla ucuca dururdu. Herkesin birbiriyle uyum içindehareket ettiği bu yöntem en sağlam savunmaşekillerinden biriydi; savaşın her açısında saldıranlarındeğil savunmacıların muharebe kuvveti oluşturmasınısağlardı. Ama aynı zamanda riskli bir yöntemdi; birnoktası başarısız olduğu anda saldırganlar bütünsavunmayı kırıp yok edebilirdi.

Bir yığın meşale taşıyan savunmacıların alevleri,trollerin ve onlardan daha da aptal olan müttefikleri;ağacı andıran bataklık adamlarının üzerinesavurmalarından dolayı şimdiye kadar bir sorun yoktuama güç bela dayanıyorlardı. İğrenç trollerin,müttefikleriyle savaştığını gören Galen “Ölü ağaçlardüşmeli,” diye bağırdı. Eğri büğrü kolları ağaç dallarınıandıran bataklık adamları, küçük, cılız ölü ağaçlarabenziyordu.

Bu sözleri söylediği anda Nesme savunmasındakibir hattın ciddi bir tehlike içinde olduğunu fark etti; bir çiftgenç adam çocuk demek daha doğru olurdu. Hırlayan

Page 86: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ve harap edici bir şekilde saldıran büyük ve iğrenç birtrolün önüne düşmüştü. Galen, cücelerin yanındanayrılıp kılıcını çekti ve trolün arkasına doğru ilerledi.Kendinden habersiz yaratığa bütün gücüyle vurdu,kılıcını canavara sapladı ve canavarın öne doğrusendelemesini sağladı. İki genç adam hattı bozupkaçmadı; sendeleyen trolün yanma kayıp kuvvetlidarbeler savuran kollarının arkasına geçti vemeşalelerini ona yapıştırdı. Alevler, trolün yeşil gribenekli derisini sardı.

Galen kılıcını kurtardı ve tam da bir başka trolünpençelerinden kendini kurtarabilecek bir zamanlamayladöndü. Üstelik o trolün yanma bir diğeri gelmişti. Ağır birbaskı altında kalan ve arkadan şişlediği trolü daöldürememiş olan Galen kendisini bekleyen ani sondankorktu. Önündeki ve solundaki troller birden yalpalayıpdevrildiğinde biraz daha rahat nefes alabildi. Yaratıkdüştüğünde ağır bir cüce baltası eğilen başına çarptı veonu yere iyice yapıştırdı. Cüce, adamın önündeki yaralıyaratığın işini bitirmek üzere Galen’in yanında geçerkendüşen trolün orada bir başka cüce belirdi ve canavarı,kendisini, Galen’in önündeki diğer trole taşıyacak birtramplen olarak kullandı. İleri fırlayarak yaratığı belindenyakaladı; sallanmaya başlayan cüce, trolün beldenaşağısına uygulayacağı gücü arttırmak üzere bedeninibüktü. Cüce kısa, kalın kollarıyla kendini çekti; harekethızı onu, şaşkına dönen trolün önüne taşıdı. Ufak,sakallı savaşçı güçlü kollarının da yardımıyla buhareketi tamamladığında trolü kendisini izlemeyemecbur kıldı ve yere düşerken yaratık da onunla birlikteyuvarlandı.

Page 87: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Galen ilk gelen diğer cücenin savunma hattındanbirine “Bana meşaleni ver!” diye bağırdığını duydu.

Galen dönüp o sahneye baktı ve gözünün önündenuçarak geçen bir meşaleyle haykırarak yere düştü.

Gözleriyle ateşli silahı izledi; soldan sağa, onubekleyen ve teşekkürlerini sunan cücenin kollarınagidiyordu. Cüce, meşaleyi beceriyle yakaladı veçabucak tersini çevirdi. Cücenin saldırdığı trol karşısaldırıya geçtiğinde cüce, meşaleyi yaratığın gözlerinetuttuktan sonra acıyla kükremek üzere ağzını açantrolün dişlerinin arasına yerleştirdi. Trol çılgıncasallanmaya başlayınca cüce uzağa fırladı ama büyük birçeviklikle güçlü ayaklarının üzerine düştü ve tek birkıvrak hamleyle savaş baltasını aldı.

Diğer düşmanlar cüceye ve Galen’e yüklenmeyebaşladı ama Dagna ve ekibi gelip yoldaşlarını kollamayahazırlandı. Galen’in sağında elmas şeklini alıp sıkı birkavgaya girdiler; solundakiler de benzerini yaptı. İki grupgüçlerini birleştirmek üzere çabucak dön “Halkın savaşapek de yabancı değil herhalde!” dedi General Dagna.“Haydi, git,” diye bağırdı, “halkına katıl. Ben ve ekibimarkandayız, buna şüphen olmasın!”

Galen Firth dönüp arkasındaki inatçı trole bir kezdaha vurduktan sonra düşen canavarın yanından geçipinsanların arasına katılmak üzere hızla koştu. Eğitimsizsavaşçılar için fazlasıyla iyi bir koordinasyona sahipolduklarından en azından Süvarilerin bir kısmının oradaolduğunu biliyordu.

Page 88: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Savunma hattının ortasındaki silueti fark etti; gençadam da kendisini fark ettiğinde Galen’in bakışları dahada katılaştı. Genç savaşçı bakışların ağırlığı altındaezildi. Galen hızla halkına, iki savunma hattının birleşmenoktasına ilerledi. Savaş lideri olduğunu düşündüğükişiye “Kontrolü üstleniyorum,” dedi.

“Onu sağlamlaştırdım Yüzbaşı Firth,” dedi adıRannek olan adam. “Yana kay!” diye emretti Galen veRannek geri çekildi.

Nesmeliler’in arasındaki Galen, “Hattı sıkılaştırın!”diye bağırdı. “Cüce müttefiklerimizin geri çekilişimizikolaylaştırması için yakınlasın!”

İki adamın yer değiştirmesini izleyen GeneralDagna, “İyi bir seçim,” diye mırıldandı. Gelen kırkcüceye rağmen insanlar, canavar saldırganları yenmeyiummamalıydı. Hattın içindeki ateşlerin bir kısmışimdiden sönmeye başlamış ve bunu gören korkunçtroller pençelerini sert ve kendinden emin bir şekildesallayarak saldırmaya başlamıştı. Troller silahlardankorkmazdı. Bir trolü parçalara ayırmak sadece ailesineyeni üyeler katmak demekti.

“Düzen oluşturun çocuklar!” diye seslendi Dagna.“İkili sıra olun! Üçlü yürüyüşe geçin!”

Hep bir ağızdan kükreyen disiplinli cüceler döndü,zıpladı, yuvarlandı ve her bir kenarında öfkeli savaşçılarolan bir üçgen oluşturdu. Saldırı odağını değiştirerekdüşman hattındaki zayıf noktalara kolaylıkla müdahaleetme olanağı sağladığından Battlehammer Klanı buşekle ‘kırık kama’ diyordu.

Page 89: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Dagna şeklin ortasında durdu ve emirler veripcüceleri birer öldürme makinasıymışçasına insanhattına doğru yuvarladı. Trolleri meşalelerle gerigöndererek ve bataklık adamlarını ağır baltalarıyla birerodunmuşçasına ikiye ayırarak neredeyse tam bir turattılar. Dagna’nın ani emriyle ve büyüleyici birhassasiyetle üçgenin bir ucu kuzeydeki insan hattınıgeçip kaçış rotalarını engelleyen birkaç trolüyumruklayarak yüksek zemine doğru ilerledi.

Planın uygulanmaya başladığını gören Galen,“Kuzeye!” diye bağırdı kendi birliğine. Yanındakiinsanlara rotayı gösterip onları harekete geçirdi.

Karşısındaki Rannek de aynısını yaptı ve böyleceikili, kısa bir süre içinde, insan kümesini yola sokmuşoldu.

Kendi birliğinin dönüş zamanını ayarlamak için çokçaba harcayan Dagna ölçüsüz hareketleri izledi.

Biri diğerinin bir ufağı gibi gözüken ama deneyimlibir askerden beklenecek sakinliğe sahip olan iki adamında çılgıncasına çalışıyor olduğunu fark etti. AyrıcaGalen Firth’ün karşısındaki adama bakmadığı, onunçabasının farkında olmadığı da gözüne çarptı.

Dagna başını sallayıp yeniden kendi birliğineodaklandı. “Lanet insanlar,” diye mırıldandı. “Çokinatçılar.”

Kaer’lic’le beraber savaşı uzaktan izleyen Tos’unArmgo, “Kurtarma görevi başarılı oluyor,” dedi.

“Belki de sadece şimdilik,” diye cevapladı rahibe.

Page 90: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kadının sesindeki kayıtsızlık Tos’un’un dikkatiniçekti. Zaten bir grup insanın Proffit’in canavarlarındankaçıp kaçmaması Kaer’lic’in ya da kendisinin nedenumurunda olsundu ki?

“Cüceler şimdi büyük ihtimalle evlerine dönecek,”dedi erkek drow. Cümlesini tamamladıktan sonra dönüpelleri ve ayakları bağlı, ağzı tıkalı Fender’e baktı. Drow,aptal aptal sırıtarak, cüceye sert bir tekme savurdu veFender iki büklüm olup inledi.

“Söylenenlere göre bunlar dört bir yana dağılanNesmeliler’in sadece küçük bir kısmı,” dedi Kaer’lic. “Vebu korkmuş insanlar halklarının tüm bölgeye yayıldığınıbiliyorlar. Belki de cüceler, kurtarma görevini büyütmeçabasıyla bu kuvvetlerle birleşir. Ölümü tatmak üzerebütün düşmanlarımızın bir araya gelmesi şimdiye kadarki en tatlı ironi olmaz mıydı? “Düşmanlarımız mı?”

Bu basit soru Kaer’lic’in durup düşünmesine nedenoldu.

“İnsanlar ve troller, hatta cüceler ve troller arasındabir seçim yapmam gerekseydi herhalde trollerinkarşısında yer alırdım,” diye itiraf etti erkek drow. “Yinede korunmasız ve inatçı bir insan bulma fikri korkarımbeni karşı koyamayacağım kadar baştan çıkarıyor.”

“Koymamalısın da,” dedi rahibe. “Bulabildiğin hermutluluğu tatmalısın dostum; kısa bir süre sonra birdüşmana saldırmak tedbirli ve savaşa hazır cüce hattınıgeçmekle eş değer olacak.”

“Belki de o mutluluğun içine birkaç savunmasız orkuda ekleyebiliriz.”

Page 91: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bunun üzerine Kaer’lic hafif bir kahkaha attı.“Hepsinin; orkların, trollerin, cücelerin, insanlarınkorkunç bir şekilde ölmesini ve tümünden kurtulmayıdilerdim.”

“Çok daha iyi olurdu,” diye onayladı Tos’un.“Cücelerin güney topraklarının açık alanlarındaordularını büyüterek kalmayı seçmesini umuyorum.Varlıkları Proffıt’i burada kalmaya ikna etmemizikolaylaştırır.”

Tos’un bu kelimeleri söyledikten sonra sessizliğegömüldü; sözcükleri Kaer’lic’i de ciddileştirmiş gibiduruyordu. Meselenin esası buydu; iki kara elf kuzeyeve Mithril Salonu’nun ana savunmasına uzanantünellere gitmek istemediklerinden sessiz bir anlaşmayapmışlardı. Proffıt’e rehberlik etmeleri, trollerincücelere yaptığı baskını teşvik etmeleri için Obouldonları güneye göndermişti ama bir aptal sürüsüyleberaber kuvvetlendirilmiş cücelerin olduğu Salon’agitme fikri pek de cazip değildi.

Bir dakika sonra Tos’un, “Obould’un emriyle Proffıtgözlerini kuzeye çevirecektir,” diye ekledi.

“O zaman sen ve ben onu buradaki durumun dahaönemli olduğuna ikna etmeliyiz,” diye cevapladı Kaer’lichiç tereddüt etmeden.

“Obould bundan memnun olmayacaktır.”

“Belki de o zaman Obould, Proffıt’i doğrar ya dadaha da iyisi olur ve birbirlerini öldürürler.”

Page 92: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Tos’un gülüp geçti; kendisinin ve üç drowarkadaşının oynadığı rolden son derece memnundu.Başından beri Obould ve Gerti Orelsdottr’u birbirlerinekarşı kışkırtan drow, sonuç için hiçbir zamankaygılanmamıştı. Doğrusunu söylemek gerekirse hangitarafın zafer kazanacağı hiç de umurlarında değildi;drowlar kazanç sağlayıp heyecan duyabildiği sürecegalibin cüceler ya da orklar olmasının bir önemi yoktu.Üstelik bu süreç Obould’un, Gerti’nin ve BruenorBattlehammer’ın ordularının korkunç acılar çekip, pekçok birliğin yok olmasına sebep olursa daha iyi olurdu!

Bu arada, iki kayıp arkadaşları Donnia Soldou veAd’non Kareese’nin kuzeyde, yalnız bir drow tarafındanöldürüldüğünü ne Kaer’lic ne de Tos’un biliyordu.

Aradan bir saatten uzun bir zaman geçtikten sonrailk molalarını küçük bir gölün arkasındaki kayalık biruçuruma gömülü dar bir mağarada verdiler; ayrıcayaralarını sarıp, sayıları gitgide azalan birliklerindekimlerin kaldığını da saptama şansı elde ettiler. Sağlamduvarlarının ardında dayanıklı ve güçlü duran Nesme,nesiller boyu bölgedeki en önemli kasabalardan biri,vahşi Trollmoors canavarlarının Silver Marches’a izinsizgirmesini engelleyen kuvvetlerin elebaşı olmuştu.Sürekli savaşmak ve tedbir almak zorunda olmakNesmeliler’i birbirine yakınlaştırmış, her ölünün acısınıderinden duymalarını sağlamıştı.

Gün, bir düzineden fazla ölü getirmiş ve pek çokkişinin de kaybolmasına yol açmıştı; bu, sayıları yüzdenaz olan mülteciler için oldukça önemli bir kayıptı. Ayrıcao dar mağarada yatanların yaralarının ciddiyeti göz

Page 93: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

önünde bulundurulunca gecenin kalan saatlerindekesinlikle artacağa benziyordu.

Galen Firth’le kısa bir süre sonra mağara ağzındabuluşan Dagna “Trollerin gün ışığı ile arası iyi değildir; izbile süremezler,” dedi. “Ekibim izleri kapıyor, karşılarınaçıkan her trolü öldürüyor ama o canavarlar enindesonunda peşimize düşeceğinden burada uzun sürekalamayız.”

“O zaman bir kez daha yola koyulalım,” dedi GalenFirth.

Adamın ses tonu Dagna’nın dikkatini çekti; kendisinihem kararlılık hem de bir kabullenmeyle onaylıyordu.

“Bir gölgeden diğerine geçeceğiz,” diye devam ettiGalen. “Bütün zayıflıklarını keşfedip sıkıca saldıracağız.Halkımın geriye kalan bütün üyelerini bulup yıkıcı birbirlik kuracağız.”

“Derin ve düz tünelleri bulup doğrudan MithrilSalonu’na gideceğiz,” diye düzeltti General Dagna;Galen Firth’ün gözleri öfkeyle parıldadı.

“Halkımın çoğu dışarıda. Bu çaresiz zamanlarındaonları yüzüstü bırakmayacağım.”

“Bu senin bileceğin bir şey,” dedi Dagna. “Burayasana nasıl yardım edebileceğimi görmeye geldim veettim de. Altı adamım öldü; ellide sekiz eder.”

“Ve çabalarınız, kaybettiklerinizin on katınıkazandırdı. Nesme halkından on kişinin hayatı bircücenin hayatı bile edemiyor mu?”

Page 94: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Dagna “Pöh! Sakın böyle değerlendireyim deme,”diye karşılık verip homurdandı. “Tek bir hata yaparsakhepimizin öldürüleceğini düşünüyorum. Kırktan fazlacücemin ve senin yüze yakın halkının hepsi…”

Galen Firth kısık ve kuru bir ses tonuyla “Öyleysehata yapmayız,” dedi.

Dagna tekrar homurdandı ve bu gece hiçbir şeyiçözemeyeceğini bilerek adamın yanından geçip gitti.

Aslında çözmesi de gerekmiyordu; onları MithrilSalonu’na çıkaracak tünellerin nerede olduğuna dair enufak bir fikri bile yoktu. Bu birliğin, önlerindeki birkaçsaat, hatta belki birkaç gün boyunca, kendiseçimlerinden dolayı değil de buna mecbur oldukları içinilerleyeceğini hem Dagna hem de Galen biliyordu. Buyüzden seçme şansları olmadığı konularda tartışmalarıanlamsızdı.

Dagna, minnet belirten sözcüklerini kabul edipgösterdikleri çabaya övgülerini dile getirerek Nesmehalkının önünden geçti. Rahiplerini, yaralıları tedaviederken buldu ve her bir cücenin omzunu sıvazladı.Yine de Dagna en çok insanlarla ilgileniyor, en çokonları inceliyordu. General aslında, onların iyi ve güçlübir ırk olduğunu düşünüyor ama insanları biraz ork kafalıbuluyordu.

Tabii sadece, Galen Firth’ün, insan ırkının iyi birtemsilcisi olduğu düşünülürse onlara ork kafalıdenilebilirdi.

Bu fikir, Dagna’nın belli bir amaç uğrundailerlemesini sağladı; savaş alanındaki davranışları

Page 95: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

herkesten üstün olan o adamı arıyordu. Adamı darmağaranın sonunda, düz ve pürüzsüz bir taşın üzerineboylu boyunca uzanmış buldu. Adama yaklaşan Dagnayaralarını, sol elinin üç parmağının kırıldığının kanıtıolarak eğrildiğini ve sol kulağının neredeysekopacakmış gibi durduğunu fark etti.

Adamın önünde duran Dagna, “Herhalde rahiplerinparmaklarına ve kulağına bakmalarını istersin” d edi.Ürken savaşçı çabucak doğruldu, parçalanmış zincirinive deri tuniğini düzeltti.

“Adım Dagna,” dedi cüce ve nasır tutmuş elini uzattı.“Mithril Salonu’nun General’i, Kral BruenorBattlehammer’ın Savaş Komutanı’ yun.”

“Memnun oldum General Dagna,” dedi adam. “BenNesmeli Rannek’im.”

“Süvarilerden biri mi?”

Adam başıyla onayladı. “En azından öyleydim.”“Pöh! Yakında kasabanızı geri alacaksınız!”

Cüce bu iyimserliğinin adamın yüz ifadesinideğiştirmediğini farketti ve Galen Firth’ün savaşalanında Rannek’e nasıl davrandığını göz önündebulundurunca inatçılığın kasabaya pek de ümitvermediğini düşündü.

“Orada iyi bir iş çıkardın,” dedi Dagna; sözleri hafifbir omuz silkmeyle karşılandı. “Kendimiz içinsavaşıyoruz sevgili cüce. Seçeneğimiz az. Hatayaparsak ölürüz.”

Page 96: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Bu hep böyle değil mi?” diye sordu cüce.“Yaşadığım uzun yıllar boyunca savaşın, bir cüceninkarakterini belirleme anı olduğunu gördüm. Ya da biradamın…”

“Doğru.”

Dagna gür ve belirgin kaşlarının altındaki gözlerinikıstı. “Buradaki yüz soydaşının gözü senin üzerinde.Bunu biliyor muydun? Üstelik troller bunun, sizinsonunuz olacağını düşünürken, halkının çoğunukurtaran kişi olmana rağmen oturmuş, sanki yenilmişsingibi surat asıyorsun.”

“Geri döndüğüne göre artık Galen Firth’ü arıyorolacaklar,” dedi Rannek. “Pöh! Bu yeterince iyi bir cevapdeğil.”

“Verebileceğim tek cevap bu,” dedi Rannek.

Taştan kalktı, kibar ama pek de coşkulu olmayan birşekilde eğilip selam verdi ve oradan ayrıldı.

General Dagna işleri oluruna bırakırcasına iç çekti.Bunlara ayıracak zamanı yoktu. En azından şu anda;troller onlara saldırırken yoktu.

“İnsanlar…” diye mırıldandı ve kıllı başını salladı.

İnsanlar, trol ve bataklık yaratıklarının saldırısındangeçici olarak kurtulduktan kısa bir süre sonra, Kaer’licSuun Wett, iki başlı Proffit’e, “Çaresiz ve dağılmış birhaldeler,” dedi. “Bölgeye tamamen hakim olmakparmaklarının ucunda. Onlara şimdi, sert ve insafsızcasaldırırsan, Nesme’den geriye kalan ve senin

Page 97: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

topraklarına göz koymaya cüret eden bütün herkesitamamen yok edebilirsin.”

“Kral Obould tünellere gitmemizi istiyor,” diye cevapverdi Proffit’in başlarından biri. “Obould’un kuzeydekizaferine yardım etmek için mi?” diye sordu Kaer’lic.“Proffit ve halkına hiçbir şey ifade etmeyen topraklar içinmi?” “Obould bize yardım etti,” dedi Proffit.

“Obould, beraberindeki bütün trollerle Proffıt’egidebileceği bir yol gösterdi,” diye ekledi diğer baş.

Kaer’lic, Proffit’in ne demek istediğini gayet iyibiliyordu. Gerçi, Kral Obould’un vekaletinde, Proffit’inharekete geçmesini sağlayan kişi Donnia Soldou’danbaşkası değildi. Donnia, Proffit ve zalim trollerinin,insanların ana yerleşkelerinde yeterince büyük birkarmaşa yaratmasını ve böylece bölgedeki önemlioyuncuların, özellikle de Aykorusu’nun LeydiAlustriel’inin, dikkatlerini ve güçlü ordularını Obould’unüzerine değil de oraya yöneltmesini umuyordu.

Tabii, o zamanlar Kaer’lic’in ve diğer kara elflerinObould’un ne kadar hızlı ve ne kadar tepeyeyükseleceğine dair en ufak bir fikirleri bile yoktu. Oyundeğişmişti.

“Ve Proffit, Obould’un Mithril Salonu’nun arkakapısını kapamasına yardım etti,” diye hatırlattı Kaer’lic.“Kısasa,” dedi bir baş.

“Kısas,” diye karşılık verdi diğeri gürültülü birkıkırdamayla. “Ama cüceler,” dedi başlardan biri.

Page 98: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Kaldı,” dedi diğeri. “Öldürmek için!” diye ikisi birdenbağırdı.

“Mithril Salonu’nun cüceleri, evet,” diye onayladıKaer’lic. “Deliğe tıkılmış ve hiçbir yere kaçamayacakolan cüceler. Proffit buradaki işini tamamladığında,kendilerini öldürmek için onun gelmesini bekleyecekolan cüceler…”

Proffit’in iki başı birbirine bakıp ahenk içindebaşlarını salladı.

“Ama Nesme insanları öyle bir tuzağa düşürülmedi,”diye ekledi Tos’un Armgo tam da çalıştıkları gibi; o veKaer’lic neler söyleyeceklerine önceden karar vermiş vedaha önce prova yapmışlardı.

“Uzağa, Proffit’in erişemeyeceği yerlere kaçabilirler.Ya da Proffit tünellerden döndüğünde bir yığınarkadaşını getirmiş olabilirler; o zaman Proffit karşısındakoca bir ordu bulur.”

“Daha çok.”

“Kişi.”

“Öldürmek için!” dedi trol; iki başı da aptalcasırıtıyordu.

Kaer’lic’e çabuk ve endişeli bir bakış attıktan sonra,“Ya da öldüremeyecek kadar çok,” dedi Tos’un.

“Nesme’nin insan arkadaşları sihirli ateşleri olanbüyücüler getirecek,” diye uyardı Kaer’lic.

Bu söz Proffit’in yüzündeki aptal, sabırsızgülümsemeyi dağıttı. “Ne yapmalı?” diye sordu

Page 99: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

başlardan biri.

“Onlarla şimdi savaş,” dedi Kaer’lic. “Her insanbirliğini bulmana ve onları tamamen yok etmene yardımedeceğiz. Çok uzun sürmeyecek. Sonra hiçbir ordununsana karşı ayaklanıp dönüşünü bekleyemeyeceğinibilmenin rahatlığıyla tünellere gidip cücelerlesavaşabilirsin.”

Proffit iki başını birden salladı; biri dudaklarınıkemiriyordu, diğerinin ağzı açık kalmıştı.

İkisinin de söylenenleri hazmetmeye ve işin içindençıkmaya çalıştığı açıktı.

“Önce insanları, sonra cüceleri öldür,” dedi Kaer’licbasitçe. “O zaman bölge senin olur. Bütün Nesme halkıölürse hiç kimse Nesme’yi yeniden kurma zahmetinekatlanmaz.”

“Proffit bunu sevdi.”

“İnsanları öldür,” dedi bir baş. “Cüceleri öldür,” diyeekledi diğeri.

“Hepsini öldür!” diyerek neşelendi bir tanesi. “Vehepsini ye!” diye haykırdı öbürü.

“Hepsini ye,” diye tezahürat etti Kaer’lic ve “Çoklezzetli!” diyen Tos’un’u onlara katılmaya teşvik etti.

Tos’un bu saçma konuşmaya katılmak için nesöyleyebileceğine dair hiçbir fikri olmadığını göstererekKaer’lic’e omuz silkti. Aslında bunun hiçbir önemi yoktu;kısa bir süre sonra iki kara elf, Proffit’in küçüknumaralarını yuttuğunu fark etmişti.

Page 100: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kaer’lic, Tos’un’la beraber Proffit’in kampındanayrıldıkları zaman “Obould’un bu kadar kolay yönetildiğizamanları hatırlıyorum,” dedi özlemle.

Tos’un karşı çıkmadı. Kısa bir süre önce dünyagerçekten de daha basit bir yerdi.

İLERİ GÖRÜŞLÜ ORKParmaklarını Obould’un geniş omuzlarında

dolaştıran Tsinka Shinriil, “Günün bütün öfkesi,” dedi,“bırak da sana yol göstersin.” Sonra orkun ensesiniısırıp kuvvetli kol ve bacaklarını onun etrafına sarmayabaşladı.

Kadının kaslarının gerginliğini hisseden Obould,yeniden vahşi pegasusu hatırladı. Aklına hoş görüntülergeldi ama hepsini, şehvetli şamanı yana itişi kadar kolaykafasından atıp çadırının ortasına ilerledi.

“Aptal bir yaratıktan çok daha öte,” diye belirtti; hemkendisine hem de Tsinka’ya sesleniyordu.

Dönüp bakışlarını üzerine diken şamana baktı; vahşiifadesi titreyen çıplak bedeniyle tezat oluşturuyordu.

“Kanatlı at,” diye açıkladı Obould. Tsinka postlarınüzerine oturdu. “Bir attan çok daha fazla… Kanatlardançok daha öte…” Başını sallayıp döndü ve hızlı hızlıyürümeye başladı. “Evet… Benim hatam bu oldu.”

“Hata mı? Sen Gruumsh’sun. Sen kusursuzsun.”

Obould’un sırıtışı, kadına dönüp “Yaratığı hafifealdım. Bir pegasus, kanatlı bir attan çok daha öte bir

Page 101: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

varlıktır; en azından öyle görünüyor,” dediğinde birkahkahaya dönüştü.

Tsinka’nın ağzı açık kaldı. Obould ona güldü.

“At, akıllı bir hayvan olabilir ama bu hayvanda çokdaha fazlası var,” dedi Obould. “O bilge. Evet! Bunubilseydim…”

“Yanıma gel,” diye yalvardı Tsinka ve kollarını açıpöyle abartılı, öyle alımlı bir poz verdi ki Obould bunusadece gülünç buldu.

Yine de kadının yanına gitti ama olayların iç yüzünüanlamaya çalışıyor olduğundan dikkatini pek de onavermedi. Pegasusun huyunu biliyordu; kanatlı, aptal birattan çok daha fazlası olduğunu biliyordu; inatçılığınınsadakatten kaynaklandığının farkına varmıştı. Bunu obiliyorsa pegasusun sahipleri de biliyor demekti ve budurumda, atın esaret altında kalmasına asla izinvermezlerdi.

Bu düşünce, Tsinka’nın her hareketini, her ısırığını,her okşayışını ve hırıltısını gölgeleyerek Obould’uniçinde yankılandı. Elflerin, pegasusu kurtarmayagelecek olduğu düşüncesi şehvetin sisindekaybolacağına, daha da kesinlik kazandı. Obould,yardakçılarının yakaladığı yaratığın gerçek değerininfarkına vardı.

Ork kralı, Tsinka’yı yerinden sıçratacak kadar şiddetlibağırdı. Kadın donup kaldı ve ona baktı; vahşibakışlarında şaşkınlık vardı.

Page 102: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Obould onu yana itti ve beline bir post sarıpçadırdan dışarı; kampa çıktı. “Nereye gidiyorsun” d iyebağırdı Tsinka. “Gidemezsin!”

Obould, yeniden kapanan çadır ağzının dışındakayboldu.

“Dışarı zırhın olmadan çıkmamalısın,” diye haykırdıTsinka. “Sen Gruumsh’sun! Sen Tanrı’sın!Korunmalısın!” Obould başını içeri uzattı; gözleriparlıyor, gülümsemesi dişlerini ortaya çıkarıyordu.

“Tanrıysam…” diye cümleye başladı ama gerisinigetirmedi; Tsinka kendi devam ettirmeliydi.

Tanrıysa neden zırh giymesi gerekiyordu ki?

Innovindil, sonunda muhteşem kanatlı atıgörebildiğinde, “Gündoğumu,” dedi nefesi kesilerek.

Arkasında, kayalık uçurumun ve dağ yamacınınaşağısındaki Günbatımı, erkek kardeşi ve yoldaşınınçimenle kaplı vadide olduğunu sezip yeri eşelemiş vekişnemişti.

Innovindil, arkasındaki pegasusun sesini güç beladuymuş ve yoldaşı kara elfin yanında kıpırdandığını zorzar fark etmişti. Elf ne Gündoğumu’nu son görüşüne aithatıraları, onun ağ içine hapsedilişini, ne de onlara eşlikeden diğer görüntüleri kafasından atabiliyordu. SevgilisiTarathiel’in kaybını bir kez daha yaşıyordu.

Obould’un karşısındaki çaresiz dansını ve o ani,sersemletici ölümünü tekrar gördü.

Gündoğumu’na bakıp gözyaşlarını içine akıttı.

Page 103: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drizzt Do’Urden, elini kadının omzuna koydu veInnovindil, sonunda dönüp ona bakmayı başardığındayaşadığı karmaşayı gerçekten anlıyor olduğunu fark etti.

Drow, “Biliyorum,” diyerek onun bu düşüncesinidoğruladı. “Onu ben de görüyorum.” Innovindil sessizcebaşını salladı.

“Tarathiel’in intikamını almamızı sağlayacak dev biradım atalım,” dedi Drizzt. “Her şeyden öteGündoğumu’nu orklardan kurtarmamızı isterdi.Ruhunun dinlenmesine izin verelim.”

Innovindil, bir kez daha sessizce başını sallayıpçimlerle kaplı vadiye baktı. Pegasusa değil, onlarızavallı yaratığın yanına götürecek yollara baktı.Çevrede dolanan yarım düzine ork nöbetçisini düşündü.

“Günbatımı’nın sırtında bir çırpıda aşağı inebiliriz,”diye önerdi. “Seni Gündoğumu’nun yanına bırakır vesen, esir arkadaşımızı serbest bırakırken seni kollarım.”

Kadın daha sözlerini tamamlamadan Drizzt başınısallamaya başlamıştı. Vadinin diğer tarafındaki alçakdağ sırtının üzerinde büyük bir düşman kampı olduğunubiliyordu.

“Az vaktimiz olacak,” diye cevapladı. “Onlarındikkatini şimdiden çekersek Gündoğumu’nu kurtarıpkaçmak için çok daha az vaktimiz olur. Ayaz devleri çokuzağa kaya fırlatabiliyor ve genellikle hedefitutturuyorlar.”

Innovindil karşı çıkmadı. Teklifini yaparken bileaslında aynı şeyleri düşünüyordu. Drizzt’e baktığı

Page 104: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

zaman kendini biraz daha rahatlamış hissetti; kara elfingözleri her yeri tarıyor, her hareketi tartıyordu.Innovindil, kara elfe şimdiden muazzam bir saygıduyuyordu. Kurtarma işini başarıyla yapabilecek birivarsa o da Drizzt Do’Urden’di.

“Günbatımı’na ıslığını duyduğu zaman gelmesinisöyle,” dedi drow birkaç dakika sonra. “Tıpkı Obould’unkatil oğlunu öldürdüğümüz… Öldürdüğün zaman olduğugibi.”

Innovindil, dağ sırtından aşağı kaydı; Günbatımı’nadoğru yüz üstü emekliyordu. Birkaç dakika sonra geridöndüğünde Drizzt onu gülümseyerek karşıladı; elinisallayıp kendisini izlemesini işaret ediyordu. Taşlarınarasından bir yılan gibi ilerledi; Innovindil de tamarkasındaydı.

Dağın doğu yamacındaki açık alandan geçmelerineredeyse yarım saatlerini aldı. Bir gölgeden diğerine,bir kuytu köşeden başka birine ilerlediler. Drizzt’inseçtiği yol, onları vadi zeminine; Gündoğumu’nunotladığı alanın kuzeyine çıkarmıştı ama pegasuslaaralarında hâlâ elli metrelik bir açık arazi vardı. Görüşalanı daha iyi olan o bölgede iki ork muhafızı dahagördüler; sayıları sekizi bulmuş oldu.

Drizzt önce kendini, sonra Innovindil’i, sonra da uzunçimleri gösterdi ve elini bir yılanı andırırcasına kıvrılakıvrıla hareket ettirdi. Elf ne demek istediğini anladığınıgöstermek için başını sallayıp yere çömelince droweliyle onu durdurdu. Parmaklarını oynatıp drowlarınsessiz diliyle konuşmaya başladı ama kısa bir süre

Page 105: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

sonra hayal kırıklığıyla durdu; kadının kendisinianlamasını dilerdi.

Bunun yerine Drizzt, yüzünü buruşturup burnunuhavaya kaldırdı; ork gibi gözükmeye çalışıyordu.

Sonra tekrar uzun çimleri gösterdi ve belirsizceomuz silkti.

Innovindil anladığını göstermek için göz kırptı veyeniden yere çömeldi, çizmesindeki hançeri çıkarıpağzına götürdü. Hançeri dişlerinin arasına yerleştiren elfyüzüstü yattı ve ağaçların arasından çimlere doğruilerledi. Drizzt’e bakıp eliyle sağa; Gündoğumu’nunbatısına gideceğini işaret etti.

Drow da onun soluna geçip aynı şekilde yüzüstüyattı ve ikili öyle ilerledi.

Drizzt hareketlerini on dirsek sürünüşünde birayarlıyor, çimlerin arasında yavaş ve düzenli bir şekildeilerliyor, sonra duruyor, en yakındaki ork muhafızlarınagöz ucuyla bakma cesaretini gösteriyordu. Yöndeğiştirip doğruca oraya gitmek istiyor, orkun cesediniçimlerin ortasında bırakmayı diliyordu ama amaçları budeğildi. Drizzt içindeki öfkeyle; Bruenor ve diğerlerininölümünün intikamını almak isteyen Avcı’yla savaştı. Bukızgın duyguları bastırdı ve Gündoğumu’nun hayatınınonun ellerinde olduğunu kendisine sessizce hatırlattı; birbaşka ölü arkadaşın, Tarathiel’in hayaleti bunu talepediyordu.

Ork muhafızından uzaklaştı; yönünü farkedilmemesini sağlayacak kadar değiştirdi ve yenidenGündoğumu’na doğudan yaklaşmak üzere harekete

Page 106: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

geçti. Kısa bir süre sonra ork muhafızlarının olduğualandaydı. Seslerini, gırtlaksı dillerinde konuşmalarınıya da toprağı tekmelemelerini duyabiliyordu.Gündoğumu’nun yeri eşelediğini duydu ve atla arasındahâlâ on metre uzaklık olduğunu düşündü. Bu mesafeninağaçların arasından gelirken kat ettiği otuz metredenbile uzun süreceğini biliyordu; neredeyse çimi rahatsızetmemeye çalışıyormuşçasına sessiz ve dikkatli olmasıgerekiyordu.

Drizzt kıpırtısız yatarken aradan pek çok dakikageçti. Sonra bir dirseğini öne atmaya ve kendisini birayak mesafesi kadar ileri itmeye cesaret edebildi.Innovindil’le arasındaki uzaklığı daralttığını umarakyavaşça batıya doğru ilerledi. Tam önüne atılan bir adımolduğu yerde donup kalmasını sağladı. Bir dakika sonraçimlerin arasında deri ve kürklerle kaplı güçlü, kalın birork bacağı gördü.

Nefes almaya cesaret edemedi.

Zalim yaratık arkadaşlarına seslendi; ana dillerinde,Drizzt’in anlayamayacağı kadar hızlı konuşmuştu. Diğerorkların güldüğünü duyan Drizzt biraz rahatladı.

Ork, Drizzt’in yolundan çekilip batıya doğru yürüdü.

Kara elf, yaratığın tamamen uzaklaşmasını bekledive Innovindil’i fark etmediğinden emin olmak istedi.

Tekrar yola koyuldu ama Gündoğumu’nun birdenkişnemesiyle şaşırıp olduğu yerde kaldı. Pegasus şahakalkıp homurdandı, ön toynakları zemine sertçe vurdu.Kanatlı at yeniden, yüksek sesle ve vahşice kişnedikten

Page 107: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

sonra havaya öyle güçlü tekmeler savurdu ki Drizztboşluğu yaran toynakların sesini duydu.

Drow başını kaldırdı ve çabucak hatasının farkınavardı.

Arkasında, Innovindil’le beraber az önce geldikleriağaçta, bir ork gözcüsünün bağırdığını duydu.

Önünde sekiz bekçi belirmeye başladı; içlerinden birihaykırdı.

Yanından gelen bir ses drowun o yöne dönmesinesebep oldu; uzaktaki dağ sırtından gelen orkları gördü.“Bir tuzak,” diye fısıldadı; bunun mümkün olabileceğineinanamıyor gibiydi.

Diğer tarafta bir ork muhafızının arkasına hızlailerleyen Innovindil’i gördü. İnanılmayacak kadar naringözüken eli, şaşkına dönen yaratığın yüzüne yönelipkafasını arkaya çekerken diğer eli öbür taraftan uzanıphançerin ucuyla yaratığın açığa çıkmış boynundakırmızı bir çizgi oluşturdu.

Onlara en yakın yerde duran diğer ork bağırdı veyere devrilen arkadaşının yanına koşup ölümcülyarasını sıkıca kapadı.

Innovindil’in eli öne uzandı ve kanlı hançeri yenigelen orka savurdu. Vahşi salmımlar, sağa sola sallananellerle ork bu hamleden kendini kurtarmayı başardı amaakıllı elf, aslında sadece onu oyalamaya çalışıyordu.Kıvrak bir hareketle kılıcını çekti ve yana kaçan orklaarasındaki mesafeyi kapayarak öne doğru yuvarlandı.Zarif bir şekilde ayaklarının üzerine inerken hâlâ öne

Page 108: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ilerliyor, kılıcını savurup orkun göğsüne sert hamlelerindiriyordu.

Ama üç ork üzerine geldi.

Drizzt, drow yeteneklerini kullanıp orkların yolundakaranlık, sihirli bir küre oluşturdu, sonra zıplayıp onlarıdurdurmak üzere koştu. Orklardan biri büyülü bölgeninönünde durmayı başardı, diğeri sadece kükreyipkaranlığa atıldı. Üçüncüsü ise yana kaydı.

Drow, “Geliyor!” diye uyardı arkadaşını ve sözlerinitamamladığı an, ileri atılan ork karanlık kürenin dışına,elfin yalnızca iki adım ötesine çıktı.

Ama Drizzt’in uyarısı Innovindil için yeterli olmuş vekılıcını önünde tutmuştu. Ork, ona doğru sertçeatıldığında kılıcının ucuyla onu yana savurdu.

Ork, kadını iri gövdesinin altına gömmeye çalışarak,bir kez daha hızla üzerine geldi ama Innovindil son andadört ayak üzerine çöküp acımasız yaratığın yan tarafınageçti. Bütün çabalarına rağmen ork yavaşlayıp dönmeyibaşaramadı ve kadına yönelip üzerine doğru takla attı.

Innovindil, zamanında ayağa kalkamadı ve diğerorkun kılıç hamlesinden, bir dizinin üzerindeykenkurtulmak zorundaydı. Ork tüm gücüyle bastırdı; kılıcınızalimce savuruyordu. Elf her hamleye engel olabilmekiçin kamasını delicesine sallamak zorunda kaldı.

Başka bir yaratığın daha üzerine geliyor olduğunufark edince çığlık attı ve gelenin Drizzt Do’Urdenolduğunu anlaması oldukça uzun sürdü. Kendisinesaldıran orka karşı önlem alması bir o kadar vakit aldı.

Page 109: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Ork, aniden birkaç adım geriledi; kılıcını tutanparmakları titriyordu. Innovindil, yaratığın yüzünden veboynundan akan kanları izledi. “Bizi bekliyorlardı!” dediDrizzt kadına, yanından bir kez daha hızla geçip kadınınarkasında ayağa kalkan orka saldırmak üzere ilerledi.

Ork, mızrağını yeni gelen düşmanına savurdu amavurduğu tek şey hava oldu.

Kusursuz bir dengesi olan ve çabuk hareket edendrow kolaylıkla geri çekilip yana kaydı. Sonra Drizzt,orkun tahmin edebileceğinden çok daha hızlı hareketedip bıçağın arkasına geçti. Ork, daha önce hiç DrizztDo’Urden gibi biriyle dövüşmemiş; değil ayakbileklerinde sihirli halhallar olan ve bu sayede hızlıadımlar atan bir drow, hiçbir drowun savaş yönteminigörmemişti.

Yuvarlanan palalar, yüzünü ve göğsünü keserekçaresiz yaratığın üzerine indi. Mızrağını düşürdü vekendini korumaya çalışarak kollarını etrafına sıkıcasardı ama drowun keskin bıçakları ölümcül işlerinedevam etti.

Drizzt, geri çekilen orka belki de düzinelerce hamlesavurdu, sonra zıplayıp yaratığın göğsüne bir tekmeattı; aynı zamanda yönünü değiştirmek, hızınıayarlamak için de bu hareketten faydalandı.

Innovindil’in, kalan dört muhafızın etkisiyle geriyeçekildiğini görünce orkun varlığını önemsemez oldu.Soldan, sağdan ve ortadan bir yığın ork daha geliyordu.Ağaçlardan yükselen bağrışmalarla arkasında bir de

Page 110: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

humanoidlerin olduğunu anladı, üstelik sesler çok dauzaktan gelmiyordu.

Innovindil, yanına koşan, sol kolu sağ koluna değenDrizzt’e “Gündoğumu’na git!” diye bağırdı.

Drizzt kadına güven veren bir bakış attı. Innovindilve Tarathiel’in böyle savaştığını görmüş, son birkaç günelfle beraber bu tekniğin üzerinde çalışmıştı.

Innovindil’in şüpheli bakışları kendisine ihanet etti.“Seçeneğimiz yok,” dedi Drizzt.

Elfin yanından ileri doğru yuvarlanıp en yakındakiorklara saldırıya geçti. Yaratığın silahına vuran ve onundarbelerini bertaraf eden palaları öfkeyle çalıştı amaaçısı kısa kalıyor, orka yetişemiyordu. Yine de drowyanından hızla geçerken, ork bunu fark etmedi. İşin aslı,ork, drowun niyetini hiç anlamadı; Driztt’in geri çekilmesebebinin kendisini arkasında yuvarlanan elfesürüklemek olduğunu fark edemedi.

Orkun bilincine varabildiği tek şey bir elf kılıcınınkaburgalarında yarattığı acıydı.

Çoktan başka bir orkla ilgilenmeye başlamış olanDrizzt, yaratığın homurdanarak yere devrildiğini güçbela fark etti. Innovindil’e sonsuz bir güven duyuyor vesavaşma yöntemlerinde bir zayıf halka varsa onunkendisi olduğunu düşünüyordu. Drizzt bu yüzden dahaöfkeli dövüşmeye başladı; palaları görülmeyecek kadarhızlı hareket ediyor, karşısına çıkan her silahı savuruyor,düşmanlarını beceriksizce yana kaçmaya zorluyor,Innovindil’in kendisine bıraktığı orklara doğru hızlahareket etmek üzere kadının arkasına geçerken,

Page 111: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kurbanlarını yanına gelen Innovindil’in ellerinebırakıyordu.

Dans eden çift, daireler çizip, birbirlerinin üzerindentaklalar atıp hapsedilmiş pegasusa doğru amansızcailerleyerek çayırın karşı tarafına geçti. Ama nereyedönerse dönsün ve hangi açıdan bakarsa baksınGündoğumu’nu o gün kurtaramayacaklarını anladı.Düşmanlarının gücünü hafife almış, pegasusu hayvanterbiyecilerinin elinden alabileceklerini zannetmişlerdi.

Drizzt tekrar döndüğünde, bir ork kılıcının korkunçhamlesinden kurtulmak üzere dizlerinin üzerine çöktü.Dengesini kaybeden orka saldırmak için fırsat kollamakyerine oniks figürünü çıkardı.

Guenhwyvar’ın, Astral Boyut’ta tamamendinlenebilecek kadar uzun süre kalmadığını biliyorduama başka çaresi yoktu, bu yüzden panteri çağırdı.

Gitgide artan saldırılara yeniden karşı koyabilmekiçin bıçaklarını öfkeyle sallayarak çabucak doğruldu.Innovindil’le birlikte döndükleri zaman arkalarında gri birsisin şekillendiğini gördüler.

Bir ork, bu tuhaf kedi şeklini fark edince sisin içinebir hamle savurdu; kılıcı boşluğu yarıp geçti. Hayalkırıklığına uğrayan ork inledi ve bir hamle daha savurduama sis daha da şekillendi ve güçlü kedinin pençesi,kılıç darbesi daha hız bile kazanamadan, onu alt etti.Arka bacaklarını kolayca hareket ettiren panter orkunyüzüne doğru atılıp yaratığı yere serdi ve ona çabucaktırnaklarını geçirip bir sonraki kurbanına saldırmayagiderken orku yerde inleyip kıvranırken bıraktı.

Page 112: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drizzt, panterin gelişinin bile yeterli olmadığınıbiliyordu; orklar çayıra akın etmeye devam ediyordu.“Her yerden geliyorlar,” dedi arkadaşına. “Tek bir açıkalan yok.”

“Bir yer hariç,” diye düzeltti Innovindil ve tiz bir ıslıkçaldı. ‘ Drizzt kadının ne demek istediğini anladığınıbelirtircesine başını salladı ve Innovindil, beline bağlıkalın ipe sarılırken drow temposunu arttırdı. Bütüngücüyle savaşıp orklan geri çekilmeye zorladı. Kendisibir hatta saldırırken onun, diğeriyle uğraşması içinpanterini yanına çağırdı.

Bir dakika sonra Innovindil bir kement yapıp bütüngücüyle bütün hızıyla salladı. Sonra, Drizzt veInnovindil’in esir alman Gündoğumu’nu ilk gördüklerikayalık dağ sırtında, dörtnala koşan Günbatımı belirdi.Pegasus aşağı doğru hızla koştu beyaz yaratığı kıl payısıyıran devasa bir kaya havayı yardı ve çimden beşmetre yükselip mızraklarının kendisine erişemeyeceğikadar çabuk hareket ederek şaşkına dönen orklarınarasından havaya süzüldü.

İyi eğitilmiş olan pegasus, kementi kusursuzcasallayan ve yaklaşık altı metre uzunluğundaki ipinilmiğini ayağına geçiren Innovindil’in üzerindengeçerken başını eğdi. Pegasus anında yükselip elfı deberaberinde sürükledi. Yakındaki orkların üzerindengeçerlerken Innovindil, bir mızrağın kalçasınısıyırmasıyla canını yakan bir darbe aldı. Yine deşanslıydı; itişip kakışan orkların arasından geçerkenkendisine isabet eden tek silah o mızrak olmuştu.Derken yeniden üzerlerindeydi; Günbatımı, hız ve

Page 113: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yükseklik kazanmak için, kanatlarını bütün gücüyleçırpıyordu.

Bir yığın orka çarpmaktan ve kalçasındaki yaradandolayı başı dönen Innovindil, sıkı tutunup atın üzerinetırmanması gerektiğini düşünüyordu.

Drizzt kadının hareketlerini izlemekle fazlasıylameşguldü; iri kayalar havayı yarıp durduğunda oldukçaürkmüştü. Drow, ani bir saldırıya geçti. Ork sürüsünüyarıp Gündoğumu’nun yanına ulaştı.

İleriye atılmasını sağlayan şey öfkeydi. Pegasusunön toynakları kazığa sıkıca bağlanmıştı.

Drizzt’in onu kolayca kurtarması imkansızdı. Ayrıcaorklar omuz omuza verip aşılmaz bir çember oluşturarakçevresini sardığından, oradan uzaklaşması da imkansızgibi duruyordu. O hattın arkasından bir yerden drow,Guenhwyvar’ın acı içinde inlediğini duydu; sesi öylesinekederliydi ki Drizzt, panteri oradan çabucak uzaklaştırdı.

Gündoğumu’nun çevresinde dolanıp orklara saldırdı,sonra yön değiştirip yeniden pegasusa yöneldi.

Her şey ona ürkütücü derecede tanıdık geliyordu.Hatta orklar, “Obould! Obould! Obould!” diyehaykırmaya başladığında bunu daha da yoğun hissetti.

Drow, Tarathiel’in son kavgasını, elf arkadaşımöldüren zalim savaşçıyı hatırladı. Onun ölümününintikamını almaya yemin etmişti ama bunun ne yeri nede zamanı olduğunu biliyordu. Dağılmaya başlayanorkları ve onların arasında beliren düşmanının kemikbeyazı miğferini gördü.

Page 114: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Palalarına sımsıkı yapışan Drizzt’in eklemlerikasılmaktan beyaza kesti. Keskin bıçaklarını KralObould Bol-Ok’un kafatasına saplamayı nasıl daistiyordu!

Ama orkların arasında şamanlar olduğunu fark etti;Obould’un üzerinde avantaj sağlasa bile çabucakiyileştirilemeyecek ölümcül yaralar açmayı umabilirmiydi? Ork kralını yere serse bile diğerleri üzerineçullanmayacak mıydı?

Yukarı bakıp son umudunu da kaybetmek istemediama lavanta renkli gözleri gökyüzüne birden fazla kezyöneldi. Günbatımı’yla beraber ağaçların arkasındakaybolan ve bir uçurtma gibi salınan Innovindil’i gördü;ona bir sonraki bakışında kadının atın üzerindeolacağını biliyordu.

Kemikten yapılmış beyaz miğfer ön sıralarınarasında belirip gitgide öne çıktı ve yaklaşmasıylahaykırışlar daha da arttı.

Drizzt, sinirleri gerilmiş gibi başını çevirdi ama asılamacı çevreye hızlı bir bakış atmaktı.

Hareketlenmeyi ve gölgeyi gördü. Palalarını yenidensıkıca kavradı; en çok istediği şey o bıçaklardan biriniObould’un göğsüne saplamaktı.

Aniden döndü ve Gündoğumu’nun sırtına bindi.Pegasus doğruldu, ayaklarını yere hızla vurup dönmeyeçalıştı. Pegasusun sırtında duran drow, “Beni öldürecekmisin Obould?” diye bağırdı. Durduğu yerden orkkralının başını, gövdesinin üst kısmını, göz çukurlarıuzatılmış kemik miğferi ve gün ışığının yarı saydam

Page 115: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

lenslerde parıldamasını rahatlıkla görebiliyordu. Orkungörkemli siyah zırhını ve muhteşem kılıcını fark etti;Drizzt, ork kralının sadece düşünce gücüyle bu kılıçtanalevler saçabildiğini biliyordu.

Düşmanını tamamen gören Drizzt, daha iyişartlarda, çevrelerinde zalimin müttefikleri olmadan,Obould’u yenip yenemeyeceğini tartmak zorunda kaldı.

Onun dikkatini ve çevredeki bütün bakışlarıkendisine çekmek zorunda olduğunu ve ork kralının,yardakçılarını üzerine göndermesini engellemesigerektiğini bildiğinden, “Beni yenecek kadar güçlümüsün Obould?” diye bağırarak meydan okudu. Drow,“Haydi öne çık,” diye böbürlendi. Palalarından birinihavaya atıp düşen bıçağı sapından ustaca yakaladı.“Ne zamandır bıçaklarımın akan kanınla kırmızıyaboyanmasını bekliyorum!”

Bunun üzerine son ork hattı da, Drizzt ve Obould’uortada bırakarak, çekildi. Drow, kendini, nefesinitutmaya ve tünediği yerden düşmemeye zorladı.Obould’un varlığı, yaratığın ağırlığı ve dengesi, şeklininkatılığı ve kılıcını sanki hafif bir bastonmuş gibi tek elleçekişi onu sarsmıştı.

Drow, “Sana ihtiyacım var, Gündoğumu,” diyeçabucak mırıldandı. “Yalvarırım beni havaya kaldır, belkisonra tekrar sana gelebilirim.”

Gökyüzüne attığı bir bakışla Innovindil veGünbatımı’nın dönüşünü ve altlarında sallanan ipigördü.

Page 116: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drizzt, bir yığın orku ürküterek, “Şimdi değil Obould!”diye haykırdı. Hızla Günbatımı’nın geniş kalçasınadoğru ilerleyip pegasusu tekmeledi.

Gündoğumu ona karşılık verdi ve Drizzt, atınhamlesinden faydalanıp sıçradı. Yükselip kendisineyaklaşan ipi yakalamak için dönüp kıvrılırken palalarınıkaldırdı.

Bir eliyle yerden altı metre yükseklikteki ipiyakalarken “Başka zaman Obould!” diye haykırdı. “Senve ben başka zaman karşılaşacağız!”

Ork kralı kükredi. Yardakçıları havaya mızraklar,taşlar ve baltalar fırlattı.

Ama hareket eden hedefi yine ıskaladılar. Drizztkulaklarında yankılanan kanat sesiyle ipi sıkıca kavradı.

Aşağı baktığında devleri gördü. Onları, Innovindil veGündoğumu da görmüş olmalıydı çünkü pegasusüzerlerine iri kayalar atılmaya başladığında yanakaymıştı.

Hızla kararan gökyüzüne doğru tırmandılar vesaldırılardan kurtulup dağ sırtına sağ salim gelmeyibaşardılar. Hem Drizzt hem de elf arkadaşı, kurnazdüşmanlarına karşı yeni bir bakış açısı kazanmış; onasaygı duymuşlardı. Çayırda duran Obould, onlarıngözden kayboluşunu hem keyifle hem de hayalkırıklığıyla izledi.

Başka bir zaman karşılaşacaklarını biliyor ve en ufakbir korku duymuyordu. Çevresindeki orklar gülüşüpbağırıştılar.

Page 117: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Önünde duran Gündoğumu tepinmeye vekişnemeye devam ediyordu. At terbiyecileri ellerindekikırbaçlarla koşup geldi.

Obould kükreyip hızlarını kesti.

“Sakin ve nazik davranacaksınız!” diye emretti...

Ertesi gün, güneş batı ufkunda yeni belirdiğinde, o atterbiyecileri, Obould’un yanına gitti.

“Yaratığın canı yakılmadı Tanrı Kral,” dedi liderleri.“Yaratık üzerine binilmeye hazır.” Kolundaki TsinkaShinriil, kulağını hafifçe ısırırken Obould sırıttı.

“Yaratık beni yine üzerinden atarsa senin başınıkeserim,” dedi ve Tsinka kıs kıs güldü. Beti benzi atan atterbiyecisi eğilip büzüldü.

Obould birkaç dakika boyunca onun huzursuzcakıvranmasını izledi. Ork kralının ne o gün ne de başkabir zaman esir ettikleri atın yanına gitmeye niyeti vardı.Yaratığa bir daha asla güven içinde binemeyeceğini veonu, düşmanlarını tuzağa düşürmek içinkullanamayacağını biliyordu. Kısacası kanatlı atneredeyse tamamen faydasızdı.

Ork kralı, esir pegasusun kendisine son birfaydasının dokunabileceğini düşündü.

GRUUMSH NASIL İSTERSEMithril Salonu’nun en iyi rahiplerinden biri olarak ün

yapmaya başlayan ve bu zorlu mücadelede en çok sözüdinlenenlerden biri olan Cordio, “Sana gelmeyeceklerdiyorum; güneydeki troller kaçtı” diye açıkladı.

Page 118: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Bunu Moradin mi söyledi?” diye sordu Bruenor.

“Pöh! Onunla hiçbir ilgisi yok,” diye cevapladıCordio. “Kendi fikrimi söylüyorum, zaten başka bir şeyede ihtiyacım yok. Orklar içeri girecek olsa trollertünellerden neden çekilsin ki? Orklar bile o kadar aptalolamaz. Ayrıca bu Obould pek çoğundan daha da akıllı.”

Bruenor bakışlarını, Cordio’dan rahibin hastası,Bekçi Vadisi’nin kuzeyindeki dağ sırtından çekilirlerkensırtına yediği bir ork mızrağı yüzünden yürüyemeyen veayakta duramayan, Banak Brawnanvil’e çevirdi.

“Ben o kadar da emin değilim,” diye karşılık verdiyaşlı bilge savaşçı. “Troller her an geri gelebilir. Tabii kisen, Obould’un trollerin geri çekilişinden haberdarolduğunu düşünüyorsun. Orada neler olup bittiğinibilmiyoruz. Kral Bruenor ve Mithril Salonu’nungüvenliğini bir olasılık yüzünden tehlikeye atamam.”

Bruenor kıllı başını kaşıdı ve kızıl sakalını çekiştirdi.Gri gözleri Banak’tan Cordio’ya kaydı ve sonra tekrarBanak’a yöneldi.

“İçeri girecek,” dedi Bruenor. “Obouldvazgeçmeyecek. Felbarr’ı bir kez ele geçirmişti ve bunutekrar yapmayı her şeyden daha fazla istiyor. AyrıcaMithril Salonu’na gelmediği sürece orayaulaşamayacağını biliyor. Er ya da geç içeri girecek.”

“Bence oldukça yakın bir zamanda yapacak,” dediBanak ve ikisi birden Cordio’ya döndü.

Cüce rahibi ellerini teslim olurcasına kaldırdı. “Biryaranın nasıl sarılacağı üzerine sizinle bütün gün

Page 119: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

tartışabilirim ama savaş liderleri sizlersiniz. Cordiosadece sizin pisliklerinizi temizleyecek biri, hepsi bu.”

“O zaman Obould’un samanlarının temizlemekzorunda kalacağı bir pislik yaratalım,” dedi Bruenor.

“Çocuklar Salon’un üst bölümlerini savunmahazırlıklarına başladı bile,” diye garanti verdi Banak.

“Obould’un samanlarını nasıl çalıştırabileceğimizibiliyorum,” diye belirtti cüce kralı. Koridora yöneldi.Banak’ın kapısını ardına kadar açtı ve sırıtarakdiğerlerine döndü. “Bütün klan hayatını sana borçlu,Banak Brawnanvil. Mirabarlılar senin yarı tanrı olduğunudüşünüyor.”

Kara gözleri nemle parıldasa da Banak kralınakayıtsızca baktı.

Bruenor bakışlarını yaralı savaş liderinden ayırmadı.Eğilip kalın kemerini açtı ve tek bir hamleyle kemeriçıkardı. Deriyi eline sarıp tokasını taktı; klanın simgesiolan köpüklü kupa, parmaklarının eklem yerlerine denkgeldi. Banak’a bakmaya devam ederek boşta kalaneliyle kapıyı sıkıca tuttu ve sağlam bir sol kroşe indirdi.Banak ve Cordio’nun yaptığı işi görebilmesi için kapıyıbiraz daha açtı; Battlehammer’ın köpüklü bardağında birgirinti oluşmuştu.

“Bunun içini altın ve gümüşle dolduracağız,” dediBruenor. Bu Mithril Salonu kralının bahşedebileceği enbüyük onurdu. Bruenor bunu söyledikten sonra başınısallayıp kapıyı arkasından kapayarak çekildi.

Page 120: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Kralının sana fazlasıyla düşkün olduğunudüşünüyorum Banak Brawnanvil,” dedi Cordio.

Banak geri yığılıp sırt üstü yattı. “Ya da işiminbittiğini düşünüyor.” “Pöh!” Banak, “O zaman beniiyileştir lanet ahmak,” diye emretti.

Cordio derin bir nefes alıp verdi, uzun bir süre sessizkalıp “Moradin aşkına,” diye mırıldandı.

Rahip, gerçekten de Moradin’in kendisini duymasınıve kendisine Banak’ın felcini kısmen giderecek bir güçbahşetmesini diliyordu. Banak gibi onurlu ve saygıduyulan bir cüce böylesi onur kırıcı bir acıçekmemeliydi. Obould, kayalık uçurumda durmuş,yapılan işi izliyordu. Orklar, Bekçi Vadisi’nin etrafındatoplanmış bıçaklarını biliyor, sıkı ve hızlı hareket etmeprovaları yapıyordu ama önemli işlerin çoğunu orklardeğil de Gerti’nin devleri yapıyordu. Obould, birdüzineden fazla devin Vadi’nin batı kanadına girişini, birork göğsü kadar kalın kütükleri iplerle sürükleyişiniizledi. Diğer devler kapalı batı kapılarının taşduvarlarında çalışıyor, yıkıntıları bir kenara atıyor vekapının üzerindeki dağın gücünü tartıyorlardı. Diğerdevler kapının kenarlarındaki uzun kulelere veBattlehammer Klanı’nın batı kapılarının demirlerininarkasında yer alan bir üçüncü kuleye kütükler bağlayıpçiviliyordu.

Obould kapıların üzerindeki dağa ve taşlarınarasında tepinip duran gözcülerine baktı. İlk hissettiğiduygu şaşkınlıktı. Hiçbir cücenin vadideki hazırlıklarıgörmesini istemiyordu. Tsinka ve diğer şamanlar,

Page 121: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

cücelerin saldırıya ihtimal bile vermediğini garantietmişti. Sakallı halkın, güneyde, Proffit’in trolleriyleuğraşıyor olduğunu ve yıllar önce Felbarr Kalesi’ndetanıdıkları bütün cüceler gibi demir kapılarına fazlasıylagüvendiklerini varsayıyorlardı.

Gerti’nin kendi halkıyla beraber durduğunu ve uzuntahta bir masaya serili parşömenlere baktığını gören orkkralı, kayalık yamaçtan aşağı indi. Dişi dev, gözleriniparşömenden ayırıp kulelere ve vadinin taş zeminindekayan iri kütüklere çevirip sırıttı. Yanındaki dev, başınısallayarak parşömeni gösterdi.

Obould onların bu işi iyi becerdiğini biliyordu; heradımda güveni daha da artıyordu. Gerti’ye yaklaşırken,“Zorlu kapılar,” dedi.

Gerti ona kuşku ver tiksinti dolu bir bakış attı. “Birdev, bir cücenin inşa edebileceği her şeyi yıkabilir,” diyekarşılık verdi.

“Bunu yakında göreceğiz,” diyen ork kralı eğilip devisaygıyla selamladı. Dişi deve biraz daha yaklaşıncaGerti’nin yanındaki devler yalnız kalmalarını sağlamakiçin etrafa dağıldı.

“Devlerin Mithril Salonu’nun derinliklerine inecekmi?” diye sordu Obould.

“Mithril Salonu’nun derinlikleri mi? ” diye alay ederekcevap verdi. “Bizler cücelerin kirli, sıkışık tünelleri içinyaratılmadık Obould.”

“Duyduğum kadarıyla salonun tavanı oldukçayüksekmiş.”

Page 122: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Sana kapıyı yıkacağımız söyledim. Yapacağız da…Kapı devrildiği zaman bırak da orkların Kral Bruenor’unöldürücü odalarına girsin.”

“Mithril Salonu hazinelerinin hayli fazla olduğusöyleniyor,” diye alay ederek cevapladı Obould.

“Zaten sahibi olduğum hazineler.”

Obould bir kez daha eğilip selam verdi ama ne okadar eğildi ne de o kadar saygılıydı. “Devlerin,savaşçılarımın salona girmesinde fazlasıyla etkiliolacaktır,” dedi. “Ayaklarımızı yere sağlam basmamızayardım et. Ondan sonra savaşçılarım tünellere dumangibi yayılacak ve cüceleri bozguna uğratacaktır.”Gerti’nin aptal gülüşü bundan o kadar da eminolmadığını gösteriyordu.

“O zaman, tıpkı anlaştığımız gibi, halkınla beraberSurbrin’e dönebilirsiniz,” dedi Obould.

“Surbrin’e istediğim zaman gideceğim,” diye sertçekarşılık verdi Gerti. “Belki de gitmem. Belki de ParlakBeyaz’a ya da canım Leydi Alustriel’in şehrini almakisterse Gümüşay’a giderim. Hiçbir anlaşma benisınırlayamaz Obould.”

“Biz düşman değiliz, Hatun Orelsdottr.” “Kendi iyiliğiniçin bırak da öyle kalsın.”

Obould’un kanlanmış sarı gözleri bir an için kısıldı veiçinde biriken bütün öfkeyi dişi deve yansıttı. “Devlerinin,salona girecek olan öncü birliklerime eşlik etmesiniistiyorum,” dedi Obould.

Page 123: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Tabii ki istersin. Onların gücüne ve yeteneğinesahip tek bir savaşçın bile yok.” “Bunun karşılıksızkalacağını söylemiyorum.”

“Bana Mithril Salonu’nun hazinelerini miöneriyorsun?” diye sordu Gerti. “Çoktan ölmüş olduğunuiddia ettiğin Battlehammer Kralı’nın başını mıöneriyorsun?”

“Pegasus,” diye hiç düşünmeden karşılık verdiObould ve bir an için Gerti’nin mavi gözlerinde birşimşek çaktığını gördü.

“Ne olmuş ona?”

“O yaratığa binmeye kalkacak kadar aptal değilim.Düşünce kabiliyeti olmayan bir canavar değil; katlettiğimelfin sadık bir arkadaşı…” diye itiraf etti Obould. “Elbetteonu yiyebilirim ama onun kadar işe yarayacak başka birat olabilir mi? Onun güzel bir yaratık olduğunudüşünüyorsun Hatun Orelsdottr, öyle değil mi? ParlakBeyaz’a uygun bir ganimet olmaz mı?”

“Senin hiçbir işine yaramıyorsa…”

“Bunu söylemedim,” diye böldü Obould. “Tehlikeli biroyun oynuyorsun.”

“Dürüst bir teklifte bulunuyorum. Devlerin, orklarınınyanında yer alıp Mihtril Salonu’nun ana savunmasınıkırsın. Cüceleri daha dar tünellere ittiğimiz zamanSalonu bana bırakıp kendi yoluna; Surbrin’e ya danereye istersen oraya git. Kanatlı atı da beraberindegötür.”

Page 124: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Gerti sakıngan bir tavır aldı ama gözlerindeki ışıkona ihanet ederek ilgisini ortaya çıkardı. “O yaratıktagözün kaldı,” diye açık açık sordu Obould.

“Zannettiğin kadar değil.”

“Ama devlerin, orklarımın yanında yer alacak.”“Sadece cüce öldürmekten zevk aldıkları için.”

Obould onu bir kez daha selamladı ve konununüzerine daha fazla gitmedi. Gerti, ordularını gönderdiğisürece bunu neden yaptığı onu ilgilendirmiyordu.

“Hee hee hee.”

Ivan, kardeşinin bitmek bilmeyen neşesinegülmekten kendini alamadı. Genellikle Nanfoodle’ınpeşinde koşturan Pikel, Mithril Salonu’nun üst batıodalarında zıplayıp duruyordu. Kral Bruenor, Cordio veBanak’la yaptığı konuşmadan sonra doğruca onlarınyanma gelmişti. Orkların, Salon’a girmeyeçalışacaklarına ikna olmuş olan Bruenor, bu iki sıra dışıcüceyi Pikel’in deyimiyle ‘onu yapmaaak’lagörevlendirmiş ve simyacı gnoma istilacıların akınındadoğabilecek uygunsuz ve sevimsiz durumları çözümebağlama işi vermişti. Elbette Nanfoodle, MithrilSalonu’nun en iyi bira yapımcılarını işe koşmuş vepatlamaya hazır sıvılar yaratmalarını sağlamıştı.Fıçıların ve deney şişelerinin içine en tuhaf ve en pahalımalzemeler koyulmuştu. Bruenor’un verdiği talimatı harfiharfine yerine getiren Nanfoodle’ın takımı hiçbir şeydenkaçınmıyordu.

Karışım dolu kovalardan birini dikkatle ve özenletaşıyan Ivan, çifti izledi. Patlamaya hazır sıvının etrafa

Page 125: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

saçılmaması için büyük çaba harcadı; kovadaki sıvı,arbalet oklarını tutuşturan küçük şişelerdekiyle aynıydı.Herkes, şiddetli sarsıntıyla etkiye geçen bu egzotiksıvıyı ‘Darbe Yağı’ olarak adlandırıyordu. Ivan’ın arbaletokları, bir darbe anında etkileşim göstermek üzereyapılmıştı ve karşısına çıkan her türlü engeli havayauçurabilirdi. Sadece birkaç damla darbe yağınınyarattığı patlama göz önünde bulundurulunca cüce,akıllı Nanfoodle’ın bu denli güçlü bir karışımla neyapmayı planladığını hayal bile edemiyordu.

Nanfoodle, “Tam buraya,” dedi emrindeki bir çiftcüceye. Odanın batı girişinde yer alan, yukarıdakikoridorlara açılan kapılarının yanındaki düz bir duvarıişaret etmişti. Ivan’ın, kardeşi Pikel’in “hee hee hee,”sesi eşliğinde kovayı getirmesini sağlamıştı.

“Candles’ın yanına gidip bu işi nasıl başardığınısoracak kadar kibar olabilir misin?” dedi Nanfoodle; adıBedhongee Waxfingers olan ve ailesinin yaptığı iştendolayı Candles* lakabıyla tanınan ince, şaşı bir cücedenbahsediyordu.

* Candles: İng. mumlarIvan, kovayı duvarın önüne nazikçe koydu ve fırça

taşıyan iki yardımcısına baktı. “Evet, giderim” dedignoma bakarak. “Ama bunun sebebi bu ahmaklardanbirinin kovaları tekmelemesinden önce buradanuzaklaşmak istiyor olmamdır.” dedi gnoma bakarak.“Ama bunun sebebi bu ahmaklardan birinin kovalarıtekmelemesinden önce buradan uzaklaşmak istiyorolmamdır.”

Page 126: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Bom!” dedi Pikel.

“Evet, bom ve sen bunun ne anlama geldiğini tahminbile edemezsin,” diyen Ivan yola koyuldu. O daha ikiadım atamadan “Ebatlar neydi?” diye sordu Nanfoodle.

“Candles’dan mı söz ediyorsun? Yan yana ve üstüste duran iki cüce,” diye yanıtladı Ivan. Bu, bir buçukmetre genişliğinde, iki buçuk metre uzunluğunda demekoluyordu.

Nanfoodle’ın, ellerinde fırça olan cüceleri hareketegeçirmesini izledi. “Lanetli gnom,” diye mırıldanıp odayıterk etti.

Koridora vardığında açıklama yapan Nanfoodle’ınsesini duydu; “Parça saçan patlayıcılar Pikel. Burada tabii ki dışarıda yaptığımız kadar büyük bir patlama olmayacak.” “Bom!” diye karşılık verdi Pikel.

Ivan gözlerini kapayıp başını salladıktan sonra çokdaha hızlı bir şekilde ilerledi; Nanfoodle’a karşı mümkünolduğu kadar ihtiyatlı davranmak istiyordu. Pek çok cücegibi Ivan da akıllı savaş ustalarını alkışlıyordu.Battlehammer’ın mancınıkları ve düşmanlarını ezipdümdüz etmek için tasarlanan ‘pres’ oldukçaetkileyiciydi ama Nanfoodle’ın işleri, Ivan’ın faydacı cüceduyarlılığıyla örtüşmüyordu. Dışarıda, üzerinde ayazdevlerinin beklediği dağ sırtındaki savaşta gnom,yeraltındaki gazları sıkıştırmış ve koca bir dağıparamparça etmişti.

Ivan, Nanfoodle’ın çabalarının Mithril Salonu’nungüvenliğini arttırabileceği gibi bütün yapıyı yokedebileceğini de düşünüyordu.

Page 127: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Bu seni ilgilendirmez,” diye kendi kendinehomurdandı cüce. “Sen savaşçısın; savaş lideri değil.”

Page 128: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kardeşinin, arkasından güldüğünü duydu. Ivan bugülüşün pek de iyi sonuçlar doğurmadığını biliyordu.Aklına üç yüz metre yukarı yükselen alevler ve bir dağsırtındaki molozların çevreye dağılışı geldi.

Bir kez daha, “Savaş lideri değilsin,” diye mırıldanıpbaşını salladı. “Harika bir iş çıkarıyorsunGümbürgöbek,” dedi Bruenor.

Regis bu beklenmedik sesle irkilip dar bacadangeçişlerinde onu arkadan takip eden arkadaşınınüzerine is döktü. Bruenor homurdanıp öksürdü amaşikayet etmedi.

“Bunun bizi dışarı çıkaracağından emin misin?” diyeöksürerek sordu Regis.

“Sen beni kokuşmuş duergarla bıraktığın zaman buyolu kullandım,” dedi Bruenor. “Üstelik tırmanmak içingerekli malzemeye sahip bile değildim! Ayrıca savaşyorgunu bedenim yara bere içindeydi! Ve…”

Bir dizi şikayet sıraladı ama Regis hiçbirinin üzerindedurmadı. Yüksekten atıp tutan ve abuk sabuk konuşanBruenor’un arkasında olduğunu bilmek, buçukluğu birşekilde rahatlıyor, ona evinde olduğunu hissettiriyorduama bu tırmanışı daha kolaylaştırmıyordu; incinen koluhâlâ acıyordu. Onu ısıran kurt, dişlerini kemiğinegömmüş, aradan on gün geçmesine ve Cordio ileStumpet’in şifa büyülerine rağmen hurdası çıkanbuçukluk tamamen iyileşmemişti.

Yine de Bruenor’a bacada öncülük etmenin bir onurolduğunu biliyordu ve yavaşlamaya niyeti yoktu.

Page 129: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bruenor’un homurtusunun kendisine yolgöstermesine izin verdi ve tepeye ulaştı. Parmaklarınısert taşın çevresine dolayıp kendisini yukarı çekti.Hemen hemen hiç yukarı bakmadan bu işlemi defalarcatekrarladı.

Sonunda başını arkaya attığı zaman altı metre bileuzaklıkta olmayan gecenin parlaklığını gördü.

Oralarda başına bir mızrak indirmek için hazırbekleyen bir ork muhafızı olabileceğini düşünen Regis’ingülümsemesi anında soldu. Buçukluk olduğu yerdedonup kaldı ve uzun bir süre hiç kıpırdamadı.

Ayak tabanına değen bir parmakla Regis, aşağıbakıp yüzü isten kapkara olan Bruenor’un iyice ortayaçıkmış olan parıldayan gözlerini gördü. Bruenor, Regis’iyola devam etmeye teşvik ediyordu.

Regis, sinirlerine hakim olup gözlerini yavaşçayıldızlara doğru kaldırdı. Sonra ani bir hızla bir eliniöbürünün üzerine atarak yukarı çıkmaya başladı; yıllarönce Bruenor’un buraya tırmanışından bu yana birçubuğu eksilen ocak ızgarasına gelinceye kadaryavaşlamayacaktı. Kararlı bir şekilde homurdanarak vecüce arkadaşının duergardan kaçışını düşünerek artancesaretiyle Regis, çabucak hareket etti ve bedeninin üstkısmı bacanın dışına çıkıncaya kadar hiç durmadı.Yarısı içeride, yarısı dışarıda kaldığı zaman durdu veöldürücü darbenin gelmesini bekleyerek gözlerinikapadı. Duyduğu tek ses yüksek dağlarda yankılananrüzgarın uğultusu ve aşağıdaki Bruenor’un hareketedişiyle dökülen kırıntıların yaydığı çatırtılardı. Regis

Page 130: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kendini dizlerine kadar yukarı çekip çevreye bir göz attı.Adı Fourthpeak olan dağın inanılmaz bir manzarasıvardı. Ayaz vardı ve zemin karla kaplıydı. Bir tek,cücelerin muhteşem mekanı Altşehir’den gelen ısınındışarı üflendiği baca çevresi temizdi. Regis doğruldu;gözleri çevreye kilitlenmişti. Batıya; Bekçi Vadisi’ne veObould’un devasa ordusunun binlerce kamp ateşinebaktı. Döndü ve bakışlarını aşağısındaki doğubölgelerine, kara bir yılan gibi süzülen görkemli SurbrinNehri’ne ve batı yakasındaki bir dizi ateşe yöneltti.Sonunda delikten yukarı çıkıp büyüleyici manzaraya,Silver Marches’ın çevresindeki birliklerin kamp ateşlerine bakmak üzere doğrulan Bruenor, “Moradin aşkına Gümbürgöbek,” diye mırıldandı. “Hayatımboyunca bu kadar kalabalık bir düşman ordusugörmedim.”

“Hiç ümit var mı?” diye sordu Regis.

“Pöh!” diye homurdandı güçlü cüce. “Hepsi yalnızcaork! Benim bir cücem on tanesini öldürür.” “Bu biraz zorolabilir,” dedi buçukluk ama arkadaşının duymamasınısağlayacak kadar akıllıydı. “Gelecek olurlarsa batıdanyola çıkacaklardır,” dedi Bruenor; orası tartışmasız enkalabalık bölgeydi.

Regis onun yanma gidip sessizce durdu. Günün ilkışıkları doğmadan önce bir saat yol gidebilirlerdi. Zalimsoğukta bacadan yayılan sıcak havaya ihtiyaçlarıolacağı için çok da ilerleyemezlerdi. Dar bir yeretırmandıkları için çok kaim giysiler de giymemişlerdi.

Page 131: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Böylece yan yana durup sabırla beklediler. İkisi dekazıkların ve rüzgar yemenin çok da önemli olmadığınıbiliyordu. Ama kısa bir süre sonra iniltiler başladı. Öncetek bir kurt uludu, sonra birer birer diğerleri de karşılıkverdi.

Aradan epey vakit geçtikten sonra “Gitmeliyiz,” dediRegis; uğultular her saniye daha da artıyordu.

Bruenor taştan yapılmış gibiydi. Sadece bir kezdoğuya bakmak üzere kımıldadı.

“Haydi,” dedi cüce; gökyüzüyle konuşuyor, günışığına sesleniyordu. “Bruenor, yaklaşıyorlar.”

“Deliğe gir,” diye emretti cüce.

Regis onun koluna yapıştı ama cüce hareket etmedi.“Baltan yanında bile değil.”

“Senin arkandan ben de gireceğim. Buna şüphenolmasın. Sadece Obould’un ordusunu gün ışığındagörmek istiyorum.” Bir kurt uluması havayı yardı; ses okadar yakından geliyordu ki Regis, hayvanın sıcaknefesini ensesinde hissetti. Sadece varlıklarınıanımsamak bile kolunun yeniden acımasına nedenoldu. Bir kurdun uzun ve sivri, parlak beyaz dişleriyle birkez daha karşılaşmaya hiç niyeti yoktu. Bruenor’unkolunu bir kez daha çekiştirdi ve cüce bacayagirecekmiş gibi hafif döndüğünde, buçukluk yüzüstüyere yatıp bacanın ağzında durdu.

“Haydi,” dedi Bruenor, döndü ve gözlerini kısıp birkez daha batıya baktı.

Page 132: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Hava birazcık aydınlanmıştı ama Bruenor karanlıkvadiyi hâlâ net göremiyordu. Gözlerini fal taşı gibi açıpMoradin’e yakardı ve sonunda iki dikili taşı hayal meyalseçebildi.

Cüce başını kaşıdı. Orklar heykel mi inşa ediyordu?Gözetleme kuleleri mi yapıyorlardı?

Bruenor yakındaki bir hayvanın ayak seslerini duyduve gözlerini vadiden ayırmadan eğildi, yerden bir taşalıp sesin geldiği yere fırlattı.

“Git buradan seni aptal köpek. Köpek etinisevmiyorum, kendi iyiliğin için git!” “Bruenor!” diyebağırdı bacanın içindeki Regis. “Ne yapıyorsun?”

“Birkaç kemikli kurttan kaçacak değilim!”

“Bruenor…”

“Pöh!” diye homurdandı cüce. Kar yığınına bir tekmesavurdu, arkasını döndü ve bacaya doğru yöneldi;Regis rahatlamıştı. Cüce durdu ve uzun, karanlıkşekillere bir kez daha baktı.

“Kuleler,” diye homurdandı ve kıllı başını salladı.Deliğin içine atlayıp hızını kesmek için ızgaraya tutundu.Ve birden her şeyi anladı.

“Kuleler mi?” dedi. Kendini yukarı itti ve yanında birhareketlenme hissetti; on adım uzağında kurdun gözleriparıldıyordu. “Seni akıllı domuz surat!”

Bruenor aşağı indi.

Değerli Mithril Salonu’nun tahmin ettiğinden debüyük bir tehlike altında olduğunu anlayınca Regis’i

Page 133: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

mümkün olduğu kadar hızlı gitmeye zorladı. Obould’unalt tünellerden gelebileceğini ya da belki kendi tüneliniinşa edeceğini veya demir kapıları yıkmaya çalışacağınıdüşündü.

Yol boyu “Kuleler…” diye mırıldandı; artık biliyordu.

Ertesi sabah, Fourthpeak olarak bilinen dağınzirvesinde bir ağaç belirdi. Aslında o bir ağaç değil,tuhaf Pikel Bouldershoulder’ın yaptığı rahip büyüsüyleağaç şeklini alan bir cüceydi. Aradan çok geçmedendağ yamacının batısında ikinci bir ağaç daha belirdi veonu bir üçüncü izledi. Bu ‘yeni büyüyen’ ağaçlar; birbiriardına sıralanan cüceler, Bekçi Vadisi’ni tamamen görenbir konum elde edinceye kadar devam etti.

Dev kulelerin neredeyse tamamlanmış olduğu ve odikili taşların arasında korkunç bir şahmerdan durduğuhaberi Mihtril Salonu’na yayılmaya başladığındasalonun içindeki işler inanılmaz bir hız kazandı.

Cüce yapısının batı kanadındaki büyük, oval girişiçevreleyen iki balkon vardı. İkisi de derinlerdekikoridorlara açılan tünellere sahipti. İki balkon da okçularve çekiç fırlatıcılarıyla eşsiz birer öldürme mekanıydı.Bu balkonlardan bir tanesinin batı ucuna cüceler, içinesadece tek bir cücenin sığabileceği, gizli bir oda inşaetmişti. Tepesinden, Nanfoodle’ın kuzeye sıcak havaakımı taşımak üzere kullandığı metal borular geçiyordu.Cüceler bu boruları tavana sıkıca yerleştiriyor ve hattıgeniş, oval odanın ortasına kadar uzatıyordu. Buborulara, gizli bölmenin içindeki manivela ilesağlamlaştırılmış, borunun diğer ucuna, oradan da

Page 134: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

neredeyse yere; dokuz on metre aşağı sarkan kalın birip geçirilmişti.

Odanın çevresi cüce savunmalarıyla, kendilerinisaldırganlardan koruyacak ve doğudaki ana koridorageri çekilmelerini sağlayacak alçak duvarlarla sarılmıştı.Duvarlardaki oynak yerleri yukarıdaki düz çıkıntılaradenk getirmişlerdi. Banak Brawnanvil’in gözcülüğünüyaptığı ekip, zamanlamaya büyük bir özen gösteriyor;yukarıdaki kardeşlerinin, odadan canlı çıkabilmeleri içinson şansları olduğunu biliyordu. Çalışkan Battlehammerçetesi, düşmanlarını engellemek üzere kapıların ardına,bir kısmı özel olarak yapılan, diğerleri ise sadeceAltşehrin demir atölyelerindeki artıklardan elde edilenyüzlerce sivri uçlu demir yerleştirmişti.

Savaş alanı olması beklenilen yerin dışında da bir okadar yoğun bir çalışma vardı. Demirci ocakları işliyor,bira fıçıları büyük kepçelerle karıştırılıyor, taşlarbileniyor, havanlar dövülüyor, çömlekler dönüpduruyordu.

Başarı anma öğleden sonra ulaşıldı. Bir alay cüceodaya büyük, yuvarlak bir çanak getirdi. Beş metredenuzun olan bu garip alet metalden yapılmıştı, içine,ortada duran bir metre yüksekliğe sahip bir sopayakancalanmış pervane tabakası döşenmişti ve bir gözdeliği vardı. Cüceler sarkan ipi buna bağladı.

Sinirli olan Nanfoodle sopaya bağlı olan bu yaymekanizmasını defalarca kontrol etti. Gerginliğin doğruayarlanması gerekiyordu; çok gevşek olursa çanağıniçindekilerin ağırlığı onu fırlatabilir, çok sıkı olursa da

Page 135: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

tetikleyemeyebilirdi. Ivan Bouldershoulder’la beraberdüzinelerce hesap yapmışlardı ve bu işe fazlasıylagüveniyorlardı.

Öyleydi.

Çevredeki meraklı cücelere bakan Nanfoodle, herşeyin ne kadar riskli olduğunu fark edince dizlerinin bağıçözüldü. Eğilip kulağına fısıldayan Ivan, “Çalışacak,”diye söz verdi. Nanfoodle’ın omzundan nazikçe tutupgnomu hareket etmeye zorladı, sonra arkalarına gelenyardımcılarla beraber seramik toplarla dolu genişarabayı dikkatlice itti.

Cüceler, kırılgan topları ağızları çeşitli açılarlakıvrılan sıralardan geçirerek bu garip çanağın içineyerleştirmeye başladı.

Bu iş bittiğinde tepedeki cüceler gizli odanın içindekimengenenin uzun kolunu sertçe itip aleti yerdenkaldırmaya, ipi yavaşça çekmeye başladı. Diğer cüceler,kalkan çanağın yanındaki merdivenlere tırmanıp tuhafaleti yavaşça itti.

Disk, tavanın yakınındaki yerine oturduğunda “Birmerdiven getirin ve uçları kayganlaştırın,” diye emrettiIvan; çanağın altı, onun, tavanın bir parçası gibigözükmesini sağlayacak şekilde boyanmıştı ve nerelerinonarılması gerektiğini görebiliyordu.

Sarı sakallı Bouldershoulder, gergin gözükenNanfoodle’a bir kez daha, “İşe yarayacak,” dedi.

Gnom, Ivan’a bakıp güç bela gülümsedi.

Page 136: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Düz çıkıntının üzerindeki Bruenor, Regis, Cattibrieve Wulfgar yapılan işi umut ve korkuyla izledi. İki insan,Nanfoodle’ın sürprizlerinden birine daha önce detanıklık etmiş ve ikisi de o olayın hayat boyu anlatılacakbir hikaye olduğunu düşünmüştü.

“Bana sunduğun seçenekten hoşlanmıyorum,” dediBruenor, Regis’e. “Ama kararına ve özellikle de sanasaygı duyuyorum küçük adam.”

“Ben de hoşlanmıyorum,” diye itiraf etti Regis. “Amaben bir savaşçı değilim ve bu da benim yardım etmeyöntemim.” “Peki, Salonu geri alamazsak oradan nasılçıkacaksın?” diye sordu Cattibrie.

“Bu görevi bir cüce yapsaydı yine aynı soruyusoracak mıydın?” diye anında karşılık verdi buçukluk.

Cattibrie bir an düşündükten sonra, “Belki bir orkyakalayabilir ve onun pimi çekmesini sağlayabiliriz.”

“Evet, bu iyi olurdu,” dedi Bruenor. Üçlü, alaycışakasının altında sesinin titrediğini fark etmiş ve onunda diğerleri gibi bunun, buçukluğu son görüşüolabileceğini düşündüğünü anlamıştı.

Ama bunu başaramazlarsa zaten hepsi ölecekti.

Bruenor, çocuklarına, “İkinizin diğer çıkıntıyagitmesini istiyorum,” dedi. “Kaçış koridorunun tamyanına.” “Ben yerde savaşmayı düşünüyordum,” diyekarşı çıktı Wulfgar.

“Duvarlar senin için fazla kısa. Orada, bir cücenin ikikatı olan boyunla dururken düşmanlarımız için ne deharika bir hedef olursun,” diye cevap verdi Bruenor.

Page 137: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Hayır, sen, siz ikiniz en işe yarayacağınız yerde, oçıkıntıda savaşacaksınız. Yayınızı ve baltanızı hazırtutun ve devler içeri girecek olursa kaçış tüneline gidin.”

“Yani bizler ilk ayrılanlar mı olacağız?” diye sorduCattibrie.

“Evet,” diye itiraf etti cüce. “İlk siz ayrılacak vehalkımın yolunu tıkamayacaksınız.” “Sebep buysaneden en son biz ayrılmıyoruz?” diye soran Wulfgar,Cattibrie’ye göz kırptı.

“Hayır, ilk siz gideceksiniz. Bu tartışma buradabitmiştir,” dedi Bruenor. “Tünelin yakınında olmalısınız;sizin yanınızdaki çocuklarım kadareğilemeyeceğinizden, gözden kaybolabilmek için oradasize ihtiyaç duyulacak. Şimdi benimle tartışmayı bırakında taktik geliştirin.”

Cüce, Regis’e döndü ve “Yanına yeterince su veyemek aldın mı?” diye sordu. “Ne zaman aldı ki” dediCattibrie.

Regis, ağzı kulaklarına vararak sırıttı; gamzelerigözüküyordu. Kabarık çantasına vurdu. “Bugün olmalı,”dedi Bruenor. “Ama istersen biraz bekleyebilirsin.”

“İyi olacağım ve hazırım.” “İşareti biliyorsun, öyledeğil mi?” Buçukluk başını sallayıp onayladı.

Bruenor onun omzunu sıvazlayıp uzaklaştı,arkadaşına sırıtıp çaresizce omuz silktikten sonraRegis, gizli bölmenin içine girdi, taş şeklindeki kapıyıkapayıp içeriden sürgüledi. Bir çift cüce, kapanankapının yanma gidip köşelerini küçük taşlar ve

Page 138: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

çamurlarla sıvadılar; kapıyı hem mühürlüyor, hem deduvarın bir parçası haline getiriyorlardı. Böylecekendisine yeri söylenen becerikli bir elf hırsızının onubulmakta zorluk çekip çekmeyeceğini göreceklerdi.

“Ve sen tabii ki yerde olacaksın, değil mi?” diyesordu Cattibrie, Bruenor’a.

“Benim yerim hattın tam ortasıdır.” Cattibrie’ninkaşlarını çattığını fark edip ekledi; “Orkların fazlasıyladikkatini çekersem bana yol açmak için yayını aşağıyöneltmek isteyebilirsin.”

Bu sözler üzerine yukarıda ya da aşağıda, neredeolursa olsunlar bu işe birlikte girdiklerini hatırlayankadının yüzü aydınlandı.

Bekçi Vadisi’ndeki kulelerin tamamlandığı vearalarına upuzun iplerin gerildiği haberi yayıldığındaBruenor, birliklerine, “Bu toprakların her karışınınhesabını soracağız,” dedi. Yine de bu haberin cüceağaçlara, bacanın aşağısındaki Altşehre, sonra giriştekikoridorlara ulaşması biraz uzun sürdü ve Bruenor busözleri söylediği anda demir kapılara ilk saldırı yapıldıve gök gürültüsünü andıran bir ses duyuldu. Bu kuvvetlidarbenin etkisiyle bütün odalar sallandı ve birkaç cücesendeledi.

Kapının yanındakiler hasar tespiti yapmak üzerehemen harekete geçti; o tek darbeyle kapılarıdestekleyen kayalarda çatlaklar oluşmuştu.

Kapının yanındaki usta başı, “Çok dayanmaz,” dedi.

Page 139: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Ekibiyle beraber ikinci hamleyi beklemek üzere hızlauzaklaştı. İkincisi, salonu daha da sarstı.

Bu korkunç ağırlıkla, kapıda yarıklar oluştu. Pek çokcüce bakışlarını tavana ve narin çanağa yöneltti.

Cüce hattının ortasındaki Bruenor, “Dayanacaktır,”diye bağırdı. “Yukarı bakmayın! Düşmanlarımız bir yada iki darbeden sonra içeri girecek.”

“Kızım,” diye seslendi Cattibrie’ye. “Sen kapılarınoradaki orta hatta odaklan, açılır da çirkin bir ork, oçirkin yüzünü içeri sokarsa onu aşağı indir! Hepinizindirin!”

Şahmerdan demirlere bir kez daha çarptı veyıkılmak üzere olan kapılar gıcırdadı. Ayrıca bir devinolmasa bile bir orkun içeri girebileceği kadar büyük birdelik açıldı. Tıpkı Bruenor’un tahmin ettiği gibi düşmanbağırıp çağırarak kapılara yüklendi. Bir tanesi içerigirmeye yeltenince üzerine oklar yağdı.

Zayıf noktada duran orklar onu içeri itip yereyuvarladı ve kana susamışçasına yarığın etrafınadoluştular.

Üzerlerine daha çok ok yağdı; hatta içlerinden birtanesi; gümüş uçlu olanı en yakındaki ve onunarkasındaki orklara saplanarak baskıyı bir an için azalttı.

Sonra koçbaşı bir kez daha kapıya yüklendi vekapının sağ tarafı, dev menteşesinden kurtulup içeridöndü; alt menteşenin bükülen metali gıcırdadı. İlk orkhattının üzerine tepedeki taşlar döküldü ama onlarıizleyen akını pek de yavaşlatmadı.

Page 140: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Orklar içeri akın etti, cüceler inleyip karşı saldırıyageçmek üzere yerlerini aldı. Kırılan kapı düzeltildi vepek çok talihsiz orku ezip bir şekilde saldırıyıyavaşlatarak yeniden yerleştirildi.

Tepeden silahlar ve oklar yağdı. Ağır bir savaşbaltası havada döne döne ilerleyerek kalabalığınüzerine düştü ve bir orkun kafatasını yardı. Akıncılaryeni inşa edilen alçak duvarlara yaklaştığında onunarkasındaki cüceler doğrulup düşmanın üzerine oklarfırlattı. Yaylar bir kenara bırakıldı; cüceler ellerinealdıkları uzun mızrakları, üzerlerine gelen kalabalığadoğrulttu.

Arkalarından gelenlerin baskısı yüzünden en öndekiorklar, ne yavaşlama ne de yana kaçma şansına sahipti.

Banak’ın iyi eğitilmiş takımı aynı anda mızraklarınıbırakıp yakın savaş silahlarını aldı. Kılıçlar, baltalar,çekiçler ork dalgalarını vahşice yardı. Yukarıdan gelenbir başka saldırı, ikinci düşman hattını da harap edipcücelere ikinci duvarın arkasına çekilme imkanı yarattı.

Bu sahne, Bruenor’un olduğu yere kadar, on adımdabir, duvardan duvara yinelenecekti.

Kırılan kapı ağzında büyük bir şekil belirdiğindeBruenor, “Wulfgar! Kızım!” diye bağırdı. Sözler ağzındançıktığı anda Cattibrie’nin Taulmaril’inin sihirli bir okuhantal deve doğru ilerledi; onu bir savaş baltası izledi.Orklar, içlerinden pek çoğu ölse de, ikinci duvara ulaştı.

Yine de devasa dalga durulmadı.

Page 141: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Regis kıvrılıp, kulaklarını taşların arasındayankılanan çığlıklara ve bağırışlara kapadı. Bir yığınsavaş görmüştü ona kalsa fazlasıyla savaşa tanıklıketmişti ve bu korkunç sesleri oldukça iyi tanıyordu.Hepsi aynıydı. Tundra vahşilerine ve goblinlere karşıyapılan Calimport’taki sokak kavgalarında, BuzyeliVadisi’nde gördüğü vahşi savaşlarda, Mithril Salonu’nunkıskanılan madenleri üzerine yapılanlarda Regis hep buseslerin taarruzu altında kalmıştı. Çığlıkların orklardan,cücelerden, hatta devlerden geliyor olmasının bir önemiyoktu. Hepsi bir olup havayı yarıyor, tiz notalarla kederdalgaları yayıyorlardı.

Buçukluk, akan kana ve parçalanan bedenleretanıklık etmek zorunda kalmayacağı bu odayamühürlenmiş olmaktan memnundu. Rolünün, cücelerinplanını başarıya götürmek için önem taşıdığına, onlaraçok faydası dokunacağına inanıyordu.

Yine de o an için kafasından bütün bu düşünceleri,hatta her şeyi atmak ve sadece gizli bölmenin zifirikaranlığında uzanmak istiyordu. Gözlerini kapadı,kulaklarını tıkadı ve hepsinin uzakta, çok uzaktaolmasını diledi.

Wulfgar, balkonda, yanında diz çöken Cattibrie’ye,“Dev!” dedi. Sözler ağzından çıktığı anda düşen kapınınönünden devasa bir şekil geçip çevresindeki orklarıiteleyerek odaya girdi. Wulfgar, tanrısına yakararaksavaş baltasını omuz hizasına kaldırdıktan sonra güçalmak üzere kollarını salladı ve baltayı arkasındakihattın tam ortasına savurdu. Yeniden, “Tempus!” diyebağırdı, uzun bedenini öne eğdi ve yuvarlanmaya

Page 142: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

başladı. Sırtı öne doğru salmıyor, başının üzerinekapadığı kollarıyla geniş omuzlan birleşiyordu ve güçlüAegis-fang, odanın bir ucundan öbür ucuna uçuyordu.

Cattibrie, Wulfgar’ın uyarısından sonra çabucaknişan aldı; Cattıbrıe, Wulfgar m uyarısından sonraçabucak nişan aldı; oku, savaş baltasını geçip devinkoluna saplandı. Dev bağırıp doğruldu ve sağ taraftakiçifte doğru yöneldi ama o sırada savaş baltası büyük birgürültüyle yüzünün tam ortasına isabet etti.

Dev sendeledi. Göğsüne başka bir ok dahasaplandı, ardından bir üçüncü ok geldi ve sihirli savaşbaltası eline geri dönen Wulfgar, yeniden Tempus’ayakararak baltayı fırlattı.

Kapıya yönelen dev tökezledi.

Balta sırtına isabet etmiş, onu öne savurup yeredüşmesini, düşerken de talihsiz bir orku ezmesinisağlamıştı. Kapıdan içeri birbiri ardına devler girmeyebaşlayınca, “Yenileri geliyor,” dedi Cattibrie.

“Ok fırlatmaya devam et,” diye önerdi Wulfgar; savaşbaltası bir kez daha elinde belirdi. Yeni gelenlerdenbirine nişan almak üzereydi ama yaralı devin inatlayerden kalkmaya çalıştığını gördü.

Wulfgar, açısını ayarladı, tanrısının adını haykırdı vebaltayı fırlattı. Balta, doğrulmaya çalışan devinkafatasına çarptı ve bir taşın kırılışını andıran bir sesduyuldu. Dev, sert ve hızlı bir şekilde yere düşüp öylecekalakaldı.

Page 143: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Diğer iki dev girişte duruyordu; bir tanesiCattibrie’nin okuyla vurulmuştu. Çevik bir hareketlekendisine yönelen ikinci oktan kurtuldu; sihirli ok taşduvara çarptı. Kapı ağzında başka bir dev belirdi veorada öylece durdu. Balkondakiler bir dakika sonraonun ne yaptığını anlamışlardı. Dev, hızla dönüpsalonun öbür ucundaki başka bir deve bir şey fırlattı;dev onu yakalayıp döndürdü ve yeniden diğer deve attı.

Cattibrie’nin oku o yaratığa saplandı ama devi yereseremedi. Dev, yüzünü onlara döndü, kollarını havayakaldırıp elinde tuttuğu iri kayayı fırlattı.

Wulfgar’ın solundaki cüce, “Kaç!” diye bağırdı,barbarın beline yapışıp onu yana çekti.

Wulfgar dengesini kaybedip cücenin arkasına düştü.Zemine sertçe çarptıktan sonra arkasını dönüpbaktığında cücenin, onun hayatını kurtarmış olduğunufark etti. Devasa kaya balkonun ön kısmına çarpmış,yukarı sekmiş ve kaçış tünelinin duvarının kenarınabindirmişti.

Oradan, yeniden balkona düşmüştü; Wulfgar,kayanın sevgili arkadaşının üzerine düşüşünü dehşetiçinde izledi. Elinden gelen bir şey yoktu.

Savaş hengamesinin içinden, “Salonu boşaltın!”diyen bir ses duyuldu. Bu ses yerdeki cüce hattınınortasında duran Bruenor Battlehammer’a aitti; halkınıoradan ayrılmaya teşvik ediyordu. “Okçular; bize zamankazandırın!” Balkonlardaki cüceler, ’Özel oklar!” diyebağırdı.

Page 144: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Okçulardan biri en iyi malzemeleri olan ve ateşedeğdiği an bir kuyruklu yıldız gibi alevler saçan metaluçlu okunu çıkardı. Çığlıklar yükselirken meşaletaşıyıcıları okçuların yanına koştu.

Yanan oklar, salonun merkezine, kıpırtısız duranBruenor Battlehammer’ın ve son hattı oluşturan seçkinsavaşçıları Karındeşen Taburu’nun tam önüne birbiriardına gönderildi.

Orklar, magnezyum yüklü oklardan kaçışmayaçalışır ve vurulanlar, korkunç acı çığlıkları atarkenBruenor, “Şimdi gidin!” diye haykırdı.

“Kapatın!” diye bağırdı Bruenor.

Tepesinde, bir cüce, Cattibrie’nin üzerine düşen irikayaya yönelen Wulfgar’a sımsıkı yapışmış, adamıyana çekmeye çalışıyordu.

“Sana ihtiyacımız var!” diye bağırdı cüce.

Wulfgar döndü; mavi gözleri yaşlarla doluydu.Kaçışla ilgilenmesi gereken takımın bir parçası, erimişmetalle dolu sarnıcı kaldırıp kaçış koridoruna dökecekve böylece Bruenor ile Karındeşenler’e zamankazandıracak olan dört kişiden biriydi.

Öfke dolu olan Wulfgar bu planı değiştirdi. Cüceleriyana itti, kollarını sarnıca dolayıp onu yukarı kaldırdı veattığı her adımda kükreyerek balkonun ucuna doğruhızla ilerledi.

“Bunu yapıyor olamaz,” diye mırıldandı bir cüce.

Page 145: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Köşede duran barbar sarnıcı döktü; parıldayanerimiş metal, orkların üzerine akıyordu.

İri bir kaya tam yanına isabet etti. Çarpmanınetkisiyle kırılan taşlarla birlikte yana fırladı.

Cattibrie’ye son bir bakış atan Wulfgar, ağır, metalsarnıcın hemen ardından aşağı düştü.

GALENİN DİRENİŞİ

General Dagna, derin derin nefes alıp verdi;sonunda bedeni rahatlıyordu. ‘Nihayet iyi bir haberaldım,’ diye düşündü; gözcülerinden bir tanesi kuzeyinderinliklerine ve oradan da Mithril Salonu’na gidentünellerin bulunduğunu söylemişti. Dagna, geriye kalankırk cücesi, Galen Firth ve halkı, on günden uzun birzamandır çamurlu, eğri büğrü topraklarda durmaksızınilerliyor, Nesme’nin dağıtılmış halkının kalıntılarınıtopluyordu. Aralarında dört yüzden fazla Nesmeli vardıama ancak yarısından azı savaşabilecek durumdaydı veçoğu yaralıydı.

İşin kötüsü, düşmanları her adımlarını izliyor, ısrarlaonlara saldırıyordu. Son birkaç gündür hiç çatışmaolmuyordu ama Dagna o savaşların pek de başarılıgeçmediği, düşmanın belki de daha büyük bir amaçpeşinde olduğu düşüncesini aklından atamıyordu.Aslında Dagna, Galen Firth’e söylememiş olsa da, çoğukadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan son mültecileri,trollerin bile bile ortalıkta bıraktığını düşünüyordu.Kurnaz troller, Dagna ve Galen’in mültecileritoplayacağını ve böylece hız kaybedip kaynaklarını

Page 146: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

tüketeceklerini biliyor gibiydi. Dagna, ordusunun koyunsürüsü gibi güdüldüğünü fark etti. Yaşlı, bilge savaşkomutanı, cüce savaş yöntemlerini, zamanın, hazırlıksızordusunun aleyhine işliyor olduğunu anlayacak kadar iyitanıyordu. İnsanlar ellerinden geleni yapıyor ve Galen{«* Firth oldukça kararlı davranıyor olsa da Dagna, çıkışyollarını bulamadıkları sürece öleceklerine inanıyordu.Sonunda o soğuk ve yağmurlu günde tünellerden geçenolası bir kaçış yolunun güzel haberi gelmişti; Dagnahem kendisinin hem de cücelerinin tünellerde güçlütrollerin hızını kesme konusunda çok daha başarılıolabileceklerini biliyordu. Aradan kısa bir süre geçtiktensonra Galen Firth’ün yanına gitti ve onun da kendisikadar heyecanlı olduğunu görünce şaşırdı.

“Keşif kolu döndü,” dedi Dagna.

Galen, “Benimkiler de öyle,” diye aynı coşkuylacevap verdi.

Dagna, adamın bu hikayeyi daha önce de dinlemişolduğunu düşünerek, tünelden bahsetmeye başladı amaGalen’in kendisine kulak asmıyor olduğunu fark etti. Çokkısa bir süre sonra Galen, onun sözünü kesti; “BurasıylaNesme arasındaki düşmanlarımız zayıf,” diye açıkladıGalen. “Kasabadan çevresindeki hiçbir yerden destekalamayacak zayıf bir hat.”

“Nesme kalıntılarından demek istiyorsun,” diyedüzeltti Dagna. “Kalıntı değil. Tahrip olmuş evet amahâlâ savunulabilir.”

Cüce susup onun sözlerini düşündü. “Savunulabilirmi?”

Page 147: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Duvarlarımızın arkasında olduğumuz sürece biziyenmeleri güç, sevgili cüce.”

“Buna hiç şüphem yok ama düşmanın, seni oduvarların arkasından çıkarıp kovaladığınıunutuyorsun.”

“Yeterince hazırlıklı değildik.”

“Şu an olduğundan çok daha kalabalıktınız!”

Galen, “Kasabayı kurtarabiliriz,” diye ısrar etti.“Everlund’a, Mirabar’a ve Gümüşay’a haber gönderildi.Yakında yardım gelecektir.”

“Kemiklerini gömmeye mi yardım edecekler?” dediDagna ve Galen kaşlarını çattı. “Peşinde trollerden vebataklık yaratıklarından oluşan bir ordu varkenTrollmoors’a yaklaşmayı düşünüyor olamazsın.”

“Ordu mu? Trollerden kaçtığımızdan beri savaş okadar da haşin değil,” diye karşı çıktı Galen.

“Düşmanlarımızın çoğunun Mithril Salonu’na çıkantünellere girdiğini düşünmek için haklı sebeplerimiz var.”

“Evet, Mithril Salonu’na çıkan tüneller,” dedi Dagna.“Bugün buraya işte bu yüzden geldim. Derin ve sakin birgeri dönüş yolu bulduk. Tünellere hemen girip yolakoyulabiliriz.”

“Söylediklerimin tek bir kelimesini bile dinlemedinmi?”

“Ağzından çıkanları kulağın duydu mu?” diye karşılıkverdi Dagna. Dağların korunaklı bölgelerinden ayrılıpdüşmanlarının seni kolaylıkla haklayabileceği açık

Page 148: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

alanlara geçiyorsun. Halkının katledilmesine nedenolacaksın.” “Nesme’yi kurtarmaya çalışıyorum.”

“Artık Nesme diye bir yer yok!”

“Mithril Salonu’nu bu kadar kolay terk eder miydinGeneral Dagna?” “Mithril Salonu yitirilmedi.”

Galen Firth ilk defa sustu ve General Dagna’nın birtürlü vazgeçmediği faydacı yaklaşımı, derin bir nefesalmasına neden oldu. “Ben Nesme Süvarilerindenbiriyim,” diye sakince açıkladı, sanki öncedenezberlemiş olduğu sözleri tekrarlıyor gibi bir hali vardı;“Hayatımı bu kasabayı korumaya adadım. Evedönmemizi sağlayacak bir yol görüyoruz. Şehirduvarının arkasına geçebilirsek…”

“Lanet troller seni yakalayıp öldürür.”

“Zannettiğimiz gibi çoğu kuzeye yöneldiyse öyle birşey olmaz.” “Sırf bunun için bütün halkının hayatınıtehlikeye atmak istiyorsun, öyle mi?”

“Yardım gelecektir,” diye açıkladı Galen. “Nesmeyeniden doğacaktır.”

Dagna adamın gözlerinin içine baktı. “Ekibimleberaber tünellere ve Mithril Salonu’na gidiyorum.İstersen bize katılabilirsin; Vekilharç Regis sana eliniuzatıyor. Onu geri çevirmemen senin yararına olur.”

“Eve gidersek evlerimize gidebilirsek sevgili cüceMithril Salonu ihtiyacımız olan yardımı yapmayacakmı?” “Bir aptalın sözünü dinlememi istiyorsun!” “Ortakdüşmanımıza karşı evini savunan komşunun yanındayer almanı istiyorum.”

Page 149: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Ciddi olamazsın,” diyen bir ses duyuldu; Dagna veGalen Firth kendilerine yaklaşan Rannek’e baktı.

Genç adamın adımları kararlıydı ve belli bir amacayönelikti. “Kuzeye; müttefiklerimizin bizi daha kolaykoruyabileceği yeraltına gideceğiz.”

“Nesme’yi terk mi edeceksin?”

Rannek kuvvetli bir şekilde başını salladı. “İlk olarakyaralıların ve savaşamayacak olanların güvenliğinisağlardım. Süvarilerin ilgilenmesi gereken şeyler boşbinalar ve yeniden inşa edilebilecek duvarlar değil,onlardır.”

“Rannek şimdi de Süvarilerin ne yapacağına mıkarar veriyor? Bekçi Rannek?” Dagna ani değişime;genç adamın bütün canlılığını yitirişine tanıklık etti.

Galen Firth yeniden cüceye dönerek, “Süvariler veNesme halkı adına konuşuyorum,” diye devam etti.

“Eve dönmemiz için bir fırsat var ve bunudeğerlendirmeliyiz.”

“Bunlar bir aptalın boş sözleri,” dedi Dagna.

“Bulduğun tünellerde daha az düşman olduğunugaranti edebilir misin? Mithril Salonu’na gitmemize izinvereceklerinden emin misin? Ya Mirabar, Gümüşay veEverlund orduları geldiğinde çoktan kaçmış ve tünelleregirmiş olursak? O zaman ne olacak General Dagna?Ortada ne yardım edebilecekleri birileri ne dekurtarabilecekleri bir kasaba olacak. Çok geçkaldıklarını düşünüp geri döneceklerdir.”

Page 150: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Ya da Battlehammer Klanı’nın içinde yer aldığı asılsavaş için kuzeye yöneleceklerdir.” “Bunu isterdin, öyledeğil mi?”

“Saçma sapan konuşma,” diye uyardı Dagna.“Buraya hep beraber geldik. Senin için on cücemiMoradin Salonu’na gönderdim.”

Galen Firth biraz geriledi, hatta hafif bir reveransyaptı.

“Yardımlarınızı takdir etmiyor değiliz,” dedi. “Amaevimize, Battlehammer Klanı’nın Mithril Salonu’na bağlıolduğu kadar bağlıyız. Söylenenlere göre yol temiz.Küçük bir riske girerek Nesme’ye kadar savaşabiliriz.Düşmanımızın yakın zamanda organize olup bizi bir kezdaha kovması oldukça düşük bir ihtimal. O zamanakadar yardım gelmiş olur.”

İkna olmayan cüce, kıllı kollarını göğsündebirleştirdi, gergin kasları, bileklerini saran derilerinarasından fışkırıyordu. “Peki, hâlâ oralarda bir yerlerdeolan mültecilere ne olacak” d iye devam etti Galen Firth.“Onları terk etmemizi mi istiyorsun?” Çabucak Rannek’edönüp, “Halkımız sığınacak bir yer bulma umudunutamamen yitirip gölgelere sinerken kaçıp saklanalım mı”d iye sordu.

“Başkaları olup olmadığını bilmiyoruz,” dedi Rannek;ses tonundan kendi sözlerine pek de inanmadığıanlaşılıyordu. “Hiç kimsenin olmadığından emin değiliz,”dedi Galen. “Benim hayatım bu şansa layık değil mi?Peki ya seninki?” Kızgın kıdemli, Dagna’ya döndü.Galen, “Layık,” diyerek kendi sorusunu cevapladı.

Page 151: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“İstersen bizimle gel ya da koşup Mithril Salonu’nasaklan. Henüz Nesme’yi yitirmedik ve yitirildiğini görmekistemiyorum.”

Galen bu sözleri söyledikten sonra dönüp hızlauzaklaştı.

Dagna kollarını iyice göğsüne yapıştırdı ve Rannek’edönmeden önce uzun süre Galen’in uzaklaşmasınıizledi. “Bir aptalın boş sözleri,” dedi. “Trollerin neredesaklandığını bilmiyorsunuz.”

Rannek hiçbir şey söylemedi ama Dagna, adamınkonuşmama sebebinin cevap vermenin kendisinedüşmediğini bilmekten kaynaklandığını anladı. GalenFirth, Nesme halkı adına konuşuyor olduğunu açıkladığızaman doğru söylüyordu. Rannek, kısa ve öz de olsa,söyleyeceğini söylemişti.

Genç savaşçının ifadesi şüphelerini gözler önüneserdi ama yalnızca eğilip selam vererek komutanı GalenFirth’ün peşine düştü.

Kısa bir süre sonra, bölgeye alacakaranlık çökmeyebaşladığında, Dagna ve kırk cücesi küçük bir tepeninüzerine çıkıp Galen Firth ve dört yüz Nesmeli’ninayrılışını izledi. Yaşlı cücenin sağduyusu gitmelerine izinvermesini ve onları unutmasını söylüyordu. Kendikendine, defalarca ‘Dön ve tünellere yönel’ deyip durdu.

Ama aradan dakikalar geçtikten sonra bu emrivermedi ve yürüyen insanların siyah kütlesi Nesme’ninkuzeyindeki bataklık arazinin sisli gölgelerine geriçekildi.

Page 152: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Bundan hoşlanmadım,” dedi Dagna yanındakicücelere. “Bunlar bana, doğru gelmiyor.”

Yaşlı kıdemli askerin yanındaki cücelerden biri,“Trollerin kurnaz olduğuna gereğinden fazla inanıyorolabilirsin,” dedi ve Dagna bu yorumu hiç de hafifealmadı.

Trolleri fazla mı ciddiye alıyordu? İnsanlarıkovalayan o olsaydı bu kadar uzağa kaçacak olmalarınıve mültecilerin konumunu göz önünde bulunduraraktuzaklar kurardı ama o bir cüceydi; kıdemli birsavaşçıydı. Düşmanları ise hantal, aptal ve hiçbirzaman iyi bir taktiğe sahip olmayan trollerdi.

Belki de Galen Firth haklıydı. Ama hâlâ şüpheduyuyordu.

Dagna, “Sadece kendi iç huzurum için onları birazcıkizleyelim,” dedi arkadaşlarına. “Sağa ve sola birer gözcüyerleştirin. Hepimiz arkalarından gideceğiz ama o lanetaptal Galen’in bizi görebileceği kadar yaklaşmayacağız.”Pek çok cüce, yüksek sesle olmasa da, homurdandı.

Yerde yatan perişan cüceye, “Geliyorlar küçükcücecik,” dedi çirkin, trol standartları için bile fazlasıylaiğrenç olan bir trol. “Tıpkı drow elflerin söylediği gibi…”

Başka bir trol kıkırdadı; sesi sarhoş cücelerinbalgam atmasını andırıyordu ve çift, çamurlu gölkıyısında sokulup arkasına saklandıkları eğri büğrüçalının arasından dışarıyı gözledi.

Altlarında, göğsünde bir trol ayağı olan zavallıFender Stouthammer güçlükle nefes alıyor ve hayatta

Page 153: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kalabilmek için elinden geleni yapıyordu. Ağzı bağlıdeğildi ama erkek drowun bıçağını ustaca kullanmasınınsonucu olarak bir hırıltıdan başka bir ses çıkaramıyorduYine de Fender orada öylece yatamazdı. Drowun,trollere yakında bütün mültecileri ve cüceleri pençelerinedüşüreceğini söylediğini duymuştu. Fender birkaçgündür çaresizce yatıp iki drowun, trollerin ve bataklıkyaratıklarının hareketlerini organize etmelerini izlemisti.Akıllı bir ikili olan kara elfler en büyük, en çirkin trol olanProffit isimli iki başlı dev canavarı, aptal insanların, onunkucağına düşeceğine ikna etmişti.

Ve işte orada, terk edilen Nesme şehrininyakınlarında, batıya giden insanların kuzeyindeki uzunbir hendeğe saklanmış bekliyorlardı. Ağacı andıranbataklık müttefikleri ise sağlarında yer alıyordu.

Fender’in üzerindeki trol daha da yüksek seslegülmeye ve yukarı aşağı zıplamaya başladı; herseferinde cüceyi biraz daha çamura saplıyordu.

Tamamen içgüdüsel olarak tepki veren, yakındaöleceğini düşünen Fender, uzanıp bir ağaç kökünü tuttuve yumuşak tahtayı beraberinde sürükleyerek yanayuvarlandı. Zıplayan trol yere inerken bu kez cücenindeğil de ağaç kökünün üzerine bastı. Ağacın aynı hissiveriyor olmasından kaynaklanarak trolün bunu farketmemiş olması Fender’i rahatlattı. Küçük zaferinintadını çıkarmak için bile vakit harcamayan Fender,kökün sabit kalabilmesi için onu eğdi. Sonra öbür tarafayuvarlanıp dört ayak üzerinde ilerledi. Aynı şekildedikkati dağınık olan trollerin arkasından süründü amanasıl kaçabileceğini kestiremiyordu.

Page 154: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Fender Stouthammer, bunun sebebinin aslındakaçamayacak oluşu olduğunu kendine itiraf etti. Bu denlihırpalanmış bir haldeyken kaçmasının, rezil trollerdenkurtulmasının hiçbir yolu yoktu.

“O halde yapabileceğim diğer en iyi şeyi yapayım,”diye sessizce mırıldandı ve hendeğin eğimli yerine,tepeye, çamurlu zeminden iki buçuk metre yükseğeuzanan köklerle dolu kışıma doğru hareket etti. Derin birnefes alıp bir daha hiç göremeyeceği ailesi ve bütüncesur arkadaşları için anlık bir hüzün yaşayan Fenderharekete geçti ve köke tırmanmaya başladı.

Şansa bel bağlamıştı ve bu şansı elde etti; çukuruve en yakındaki trolü geçmeyi başardı. Arkasındagardiyanlarının ayak seslerini ve öfke dolu homurtularınıduydu.

Fender, kendi hayatı ve daha çok, bilinçsizceölümlerine ilerleyen insanların yaşamları için tümgücüyle koştu. Onları trollere karşı uyarmak üzere çığlıkatmak istedi ama tabii ki yapamadı. Bu yüzden birkaçinsan hızla ona doğru ilerlemeye başladığındaçılgıncasına el salladı.

Fender, trollerin kendisini takip ettiğini anlamak içinarkasına bakmak zorunda değildi; insanların benzininattığını ve hepsinin birden oldukları yerde durduklarınıgörmüştü. Gözlerinin korku ve şaşkınlıkla yuvalarındanfırladığını görmüştü. Geri adım atmalarına, sonra dönüpdehşet çığlıkları atarak kaçmalarına tanık olmuştu.

Fender “Koşun,” dedi soluk soluğa. “Uzağa vekurtuluşa koşun.”

Page 155: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

O an, sanki sırtına sert bir darbe almış gibi hissettive nefesi kesildi. Yine de bir yere fırlatılmadı ve tuhaf birşekilde hiç acı hissetmedi. Göğsüne baktığı zamankaim, sivri ve ağır dalın iki memesinin arasından çıkmışolduğunu gördü.

“Oh,” dedi Fender; bu, muhtemelen boğazıkesildiğinden beri çıkardığı en yüksek sesti. Sonra yeredevrildi ama elinden gelen ikinci en iyi şeyi yapmışolmaktan memnundu.

Tos’un Armgo’nun parmakları, kara elflerin sessizdilinde konuşarak Aptal troller, dedi. Yaralı bir mahkumabile göz kulak olamıyorlar!

Onun kadar keyifsiz olan Kaer’lic, dilini tutup gelişenolayları izledi. İnsanlar çoktan geri çekilmeye başlamıştı,öfkeyle yeniden doğuya koşuyorlardı. Kendisine iyi birgörüş alanı sağlayan kuzeydeki Kaer’lic, insanlarıntrollerden kaçmak üzere güneye saptığını görünceyeniden umutlanıp başını sallamaya başladı.

Kaer’lic, cüceyi işaret ederek “Öldü mü?” diye sordu.Kadın sözlerini tamamladığında Fender kıpırdandı.

“Ağaç sığınıklarına koş,” dedi drow rahibesi. Korudaha çok ölü ağaçlara benzeyenbataklık yaratıklarıtarafından korunuyordu; her canlı ağaca üç yaratıkdüşüyordu. “Evet, orada trolleri ateşe verebilecekodunları bulacaksın!” Kaer’lic’in yüzüne yayılangülümseme aynı şekilde karşılık buldu; ayak takımınıbekleyen felaketi o da fark etmişti.

Ama Tos’un’un hırıltısı kadının neşesini kaçırdı veonun çatık kaşlı gözlerini takip ederek doğuya, kuzey

Page 156: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

doğuya baktı; orada kayalık yamaçtan inen, savaşçığlıkları atan, silah sallayan ve cüce tanrıları Moradin,Clangeddin, Dumathoin’ e yakaran ikinci bir birlik vardı.

Sonra inanılmaz bir şekilde bütün cüceler, hep birağızdan şarkı söylemeye, nakaratı tekrar tekrarhaykırmaya başladı; “Bizim uyanışımızla siz insanlarkaçacaksınız. Onları geri püskürteceğiz ve sizikurtaracağız!”

Bunu defalarca söylediler ve sanki Nesme halkıkuzey batıya sapmamış gibi her seferinde daha coşkuluyinelediler. “Batahk yaratıklarıyla ilgili gerçeğikavradılar,” dedi Kaer’lic.

Tos’un alaycı bir şekilde gülerek karşılık verdi;“Toril’in üstündeki ve altındaki tüm ırklar içindekokuşmuş trollerden daha beceriksizi olabilir mi?”

“Trollerden daha beceriksiz olanların yıllar öncesoyu tükendi.” “Şimdi ne olacak?”

“Eğlenceyi izle,” diye cevapladı rahibe. “Ve git ocüceyi getir. Belki Leydi Lolth, onu diriltmem içingereken gücü bana bahşeder ve böylece onuöldürmeden önce daha çok eğlenebiliriz.”

Dagna’nın keşif kolu, kovalamacayı durdurmak içinkusursuz bir rota seçmişti. Cüceler tepeden gelmiş,kısa, güçlü bacakları yamaçtan inerken hız kazanmıştı.Kaçan Nesmeliler’in solundan hızla geçip geri dönecekve cüce birliğine katılacak gibi duran insan savaşçılarabağıran bir cücenin yanma ilerlediler.

Page 157: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Dagna, trol saldırısıyla karşılaştıklarında bileyavaşlamayan ekibini, insanların çevresine yöneltti.Baltalar, çekiçler, kılıçlar savrulurken ön hatta daldılar.Öylece duran troller yeni gelen düşmanlarıyla savaşmaküzere döndü.

Böylece cücelerin çevresi neredeyse anında sarıldı.Yine de bunu fark ettiklerinde umutsuzluğa kapılmadılarçünkü planları tam da buydu. Trol saldırısının yolunukesmiş ve Nesmeliler’e kaçma imkanı vermişlerdi.

Bedelini biliyorlardı.

Ve bu bedeli dudaklarında bir savaş şarkısıyla kabulettiler. Dagna’nın ekibinden sağ çıkan olmadı.

“Proffit’in aptallarının dikkati ne de kolay dağıldıbaksana!” dedi Kaer’lic. “Kırk kişilik bir ekibe yönelipyirmi katı fazlasının kaçmasına izin verdiler!”

Kaer’lic’in ve nefesi kesilen Fender’in üzerindeki birağaca tırmanmış olan ve böylece daha geniş bir görüşalanına sahip olan Tos’un, “Kaçamayacaklar,” diyecevapladı. “Bataklık yaratıkları güneyde önlerinikesecektir. İnsanlar şimdiden yakalanacak olduklarınınfarkındalar. Erkeklerin çoğu bir savunma hattıoluşturuyor.”

Kaer’lic arkadaşına baktı ama gülümsemesi yerinihiddetli bir bakışa bıraktı; rahibe, Tos’un’ün tepesindekigökyüzünde batıdan doğuya giden alevler görmüştü.Ateşli nesne Tos’un’ün üzerinden geçince Kaer’lic, onunne olduğunu seçebildi. Burnundan soluyan atlarınçektiği bir çeşit el arabası, belki de iki tekerlikli bir savaşarabasıydı.

Page 158: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Tos’un da orada bulunan herkes gibi gözlerini yukarıkaldırdı.

Araba, çoğu korkuyla yere yatan, kalanları neşeylebağıran insanların üzerine doğru indi. Sonra, insankümesinin güneyinde, karanlık gökyüzünü aydınlatanbüyük ateş topları belirdi. “Bataklık yaratıkları!” diyehaykırdı Tos’un.

Durduğu yerin doğusundaki insanlar yenidenkaçmaya başladı.

Gümüş saçları arkasında uçuşan Gümüşay’ın LeydiAlustriel’i bir elinde sihirli ateşini tutuyor, diğer eliyle debir dizi hareket yapıyordu. Bu hareketler sonucundaelinde parıldayan bir başka küçük alev oluştu. Geriyekalan en kalabalık bataklık yaratıklarına yönelmek üzerearabasının yönünü değiştirdi ve tepelerden geçerkenelindeki alevi onlara attı. Ateş topu ortalarında patladı;aç alevler yaratıkların kabuğumsu derilerini sardı.

Alustriel, neler olup bittiğine bakmak için bir kenaraçekildi ve insanların yeniden yola koyulduğunu, geriyekalan yaratıklarınsa onların peşine düşmeyecek kadarmeşgul olduklarını; yanan arkadaşlarından kaçmayaçalıştıklarını gördü. Alustriel bakışlarını batıya çevirincekalbinde hiç de azımsanamayacak bir sızı duydu; savaşsona ermiş, troller, cüceleri ağır bir yenilgiye uğratmıştı.

O karanlık gecede Battlehammer Klanı’na olanhayranlığı arttı. Sadece o cesur birliğin hareketlerindendeğil, böylesi zor zamanlarda güneye savaşçıgönderdikleri için de fazlasıyla etkilenmişti. Gümüşay’a,Trollmoors’la ilgili haberler Nesme’den gelmiş ve hepsi

Page 159: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Obould Bol-Ok’un fetihlerinin ayrıntılarına kafa yoranCitadel Kalesi’nin Kralı Emerus Warcrown’a iletilmişti.

Alustriel, durumu incelemek üzere hemen hareketegeçti.

Mithril Salonu’nun korkunç bir baskı altındaolduğunu biliyordu. Kuzeyin, acımasız ork kralı veyardakçıları tarafından silinip süpürüldüğünü veSurbrin’in batı yakasının fazlasıyla güçlendirildiğinibiliyordu.

Durumu düzeltmek için çok küçük bir yardım dabulunduğunu biliyordu ama çaresizce kaçanNesmeliler’e bakınca hiç değilse o küçük yardımıyaptığına sevindi.

İLAHİ MÜDAHALE MÜCADELESİWulfgar aşağı düşerken, orkların acı çığlıkları atıp

etrafta koşuşturduğu, erimiş metalin parıldadığı vesarnıcın sertçe zemine düşüp sektiği bu karmaşadankurtulmayı umarak kollarını sağa sola sallayıp dönmeyeçalıştı. Düşüş açısını değiştiremedi ama düşeceğinifarkettiğinde içgüdüsel olarak kendini dışarı itecek kadarşanslıydı. Bir grup orkun tepesine sertçe inip onlarıbedeninin ağırlığı altına gömdü.

Neredeyse altmış metreden aşağı düşen Wulfgarsert bir iniş yapmış, orklarla birlikte yere yapışırken acıduymuştu. Acı ona pek çok yerden saldırıyordudüşüşüyle birden fazla kemiğini kırdığını fark etmiştiama yüzünü buruşturacak kadar bile zamanı olmadığınıbiliyordu. Anlaşılmaz sözlerle bağıran barbar, ayağınıaltına alıp kendini kalkmaya zorladı; yumruğunu ve

Page 160: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

baltasını sallıyor yakınındaki orkları alaşağı etmeyeçalışıyordu.

Bruenor ve diğerlerinin son direnişlerini yapıyorolduğunu bildiği çıkış koridoruna doğru sendeledi amakapıyla arasında çok fazla ork yer alıyordu. Orklarkendisine saldırdığı anda erimiş metalin ve devrilensarnıcın yaratacağı karmaşayla kaçabileceğine olaninancı yok oldu. Omzunda bir acı hissedip hızla döndüve dayanıksız mızrağı omzundan çıkardı. Aegis-fanghızla savruldu; darbesinin ağırlıyla isabet ettiği orku birikincisinin üzerine gönderdi ve sonra ikisini birdenüçüncü orka sürükledi.

Bir mızrak, Wulfgar’ın kalçasına saplandı veyanında, yerde yatan orklardan biri ayak bileğini ısırdı.Onu tekmeleyip kendini kurtardı, baltasını savurupomzuyla önündekileri yararak ileri atıldı ama gücügitgide azalıyordu. Başaramayacaktı, cücelerinkendisine ulaşmasını da umamazdı.

Wulfgar’ın yanındaki bir grup ork, bir koridora ya dabaşka bir odaya açılıp açılmadığını bilmedikleri birkapıya yöneldiler. Kapalı kapının ardında düşmanlarınbekliyor olacağından korkan orklar, kapıyı kırması içinbir ayaz devi çağırdılar.

Dev, yerdeki insanın yanına gidemeyeceği için öncekaşlarını çattı o adam korkunç savaş baltasıyla birarkadaşını öldürmüştü ama orkların heyecanla kapıyıgösteriyor olduğunu fark ettiğinde dudaklarınıbüzüştürdü, koşup eğildi. Dev, aslında kapı olmayan

Page 161: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kapıya çarptı; odanın içine gireceğini düşünerek onaomuz atıyordu.

Ama orası ne bir kapıydı, ne de ardında bir odavardı.

Balmumuyla kapı şekli verilmişti ve bir koridora yada odaya değil, çarpma anında patlayacak olan yağsürülmüş taş duvara çıkıyordu.

Sahte kapı parçalandı ve balmumu güçlü, anipatlamanın etkisiyle un ufak oldu. Balmumunun içineyerleştirilmiş olan sivri metaller odanın içine dağıldı.

Dev geri sekti; yüzünden geriye kalan parçada birşaşkınlık ifadesi vardı. Dev, kollarını iki yana açıpparçalanmış bedenine baktı; üzerindeki giysiler deriparçalarıyla birlikte sarkıyor, vücudundan baştan ayağakan damlıyordu. Dev, çaresizce arkasına baktı ve yereyığıldı.

Güçlü metal parçaların etkisinde kalan bütün orklarsendeledi, çığlıklar atarak öldü.

Görkemli Salon’un doğu ucundaki kavga sona erdi;cüceler ve orklar, patlayan kapının önünde şerit halindeuzanan ork ve bir çift talihsiz dev ölüsüne aval avalbakıyorlardı. Kalabalığın içindeki bir savaşçı dövüşmeyedevam ediyordu. Patlamayı ve çığlıkları duyamayacakkadar öfke ve acı dolu olan Wulfgar hız kazandı vetanrısının adını telaffuz edebilecek duyarlılığıyitirdiğinden bir hayvan gibi kükreyerek kendindengeçmiş bir halde hamleler savurdu.

Page 162: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

İleri atıldığında sendeliyor, dikkati dağılan orklarasaldırıyordu. Etrafa yayılan gürültüyü neredeyseduymadı bile ama arkasına düşen, bir orku yeremıhlayıp ikincisini ezen iri bir kayanın yaydığı anisarsıntıyla az daha yere seriliyordu. Arkasını dönmüşolsaydı, hassasiyeti duygusal ve fiziksel acıyla körelmişolmasaydı Wulfgar, o iri kayayı tanıyabilirdi. Amaarkasını dönmedi; ileri atıldı. Patlayan kapının yarattığışaşkınlıktan yararlanarak çevresindekileri yarıpBruenor’un hattına doğru geçti. Cüceler çevresini sardı,şefkatli birer anne gibi hepsi arkasına doluştu ve onukendilerinden önce tünele girmeye zorladı.

Sonunda evlatlık oğluna bakabilme fırsatınıyakalayan Bruenor Battlehammer, “Onu rahipleregötürün,” dedi. Barbarın pek çok yerinde mızrak uçlarıve ork okları vardı. Üstelik bunlar sadece savaştançıkmış olan bir adamın görünen yaralarıydı. Bruenor,Wulfgar’da, henüz göremediği çok daha fazla yaraolduğunu biliyordu.

Cüce kralı, oğlu için duyduğu endişeyi bir kenarabırakmalıydı; geri çekilme kritik bir hal almıştı ve özenlibir koordinasyon gerektiriyordu. Bruenor ve savaşçılarıinatla dövüşmeye devam etti ama bir yandan da genişodanın arkasına gidiyor, çıkış koridorundan süzüldükçehattı sıkılaştırıyorlardı.

En öndekiler konumlarını bozmadılar amaarkadakiler yakında başlayacak olan kaçış için yolaçarak koştular. Daha da geride, gizli yan bölmelerde,ustalar, kancalı manivelaların başındaki pozisyonlarınıkorudular. Bruenor, kaçış hattının tam ortasında,

Page 163: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kendilerini takip eden orklarla yüz yüze kaldı. O gün, orkkafataslarıyla baltasına yeni çentikler eklendi. Cüce kralıgeriye doğru her adım atışında çirkin yaratıkların kutsalsalonlarına girişine duyduğu öfkeyle savaşmak vekendisine, gün sona ermeden onların peşine düşeceğinihatırlatmak zorundaydı.

Kurduğu hat kararlaştırılan noktayı geçtiğindeBruenor bağırdı ve sesi çevresindeki çığlıklara karıştı.

Ustalar kancaları çekti ve girişteki salona uzanankoridorun tavanını düşürdü. İki iri taş bloğu aşağı kayıpaltlarında yer alan talihsiz orkları dümdüz ederek veBruenor’un ekibine en yakın yerde bulunan yirmiyeyakın yoldaşının girişte toplanmış olan halklarınaulaşmasını engelleyerek koridoru doldurdu.

Öfkeli cüceler kapana kısılan orklar üzerinde hızlaçalıştı.

Yine de Bruenor’un, tahliyenin başarısına veWulfgar’ın yaralarının çok da ciddi olmayışına duyduğusevinç pek de uzun sürmedi. Birkaç dakika sonraBruenor’un geri çekilen ekibi kaya çıkıntısından kaçan,kollarında Cattibrie’yi taşıyan cücelerle karşılaştı.

Gizli bölmeye tıkılı olan Regis, sanki artankorkusundan sıyrılmaya çalışır gibi tombul elleriyleyüzünü ovaladı. Sık sık saklandığı yerin taş duvarındakiküçük delikten süzülen ışığa baktı.

Patlamayı duymuş olan Regis, sesin balmumuylakaplı kapıdan geldiğini biliyordu. Atılan cisimlerdenbunun bir ork kafası olduğunu umuyordu. Birinin yönüdeğişmişti ve havaya fırlayıp gizli bölmenin dış duvarına

Page 164: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

çarpmış ve zavallı buçukluğun yüzünün birkaç santimuzağına isabet etmişti. Regis, arada bir, daha sağlamolan uzaktaki diğer duvara atılan cismin; metalmaddenin taşın içine gömülüşüne bakıyordu.

Buçukluk, istediği son şeyin orkların yerini bulmasıolduğunu hatırlayarak düzenli nefes almak için çok çabaharcadı. Kaya çıkıntısına geldiklerini biliyordu;homurtularını ve arkasındaki taşa basan büyükayaklarının seslerini duyabiliyordu.

“Beş saat,” dedi sessizce. Karşı saldırıyageçilmeden önce bu kadar süre ara verilecekti. Birazuyuması gerektiğini biliyordu ama yakındaki orklarınkokusunu alıyor ve gözlerini kapayacak kadarrahatlayamıyordu.

Bruenor’un etrafında toplanan bütün cücelersesindeki kararsızlığı hissedebiliyordu.

Cüce kralı, geliştirilmiş ‘pres’in; orkları duvarayapıştırıp sularını çıkaracak olan ağır, yuvarlananşahmerdanın çevresindeki ustalara, “Peki,yuvarlanmaya devam edecek mi?” diye sordu.

Kalın bir dingilin ucuna konmuş taş silindirden vecücelerin onu itmesini sağlayacak sopalardan ibaretolan, Battlehammer’ın şimdiye kadar kullandığı‘pres’lerin aksine, bu garip alete yeni özellikler katılmıştı.Yaban domuzlarının üzerindeki cücelere benzer birşekilde oyulan tahta; Pikel Bouldershoulder’ın el sanatı,bir tonluk şahmerdanın gövdesinin önünde duruyordu.Altlarındaki metal bir eteklik, gemi pruvası gibiyayılıyordu.

Page 165: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Nanfoodle’ın ‘Ork Yakalayıcısı’ adını verdiği alet,düşman sürülerini bir mızrak ucu gibi sıkıştırmak, onlarıyana atmak için tasarlanmıştı.

Alet iyi yağlanmış metal tekerleklerin üzerineoturtulmuş, yakalayıcıdan kurtulan bedenleridoğrayacak uçları sivrileştirilmişti. Sapları yirmi cüceninkendisini iteceği şekilde ayarlanmış ve buna ek olarakNanfoodle, yaban domuzlarına binen heykelleri dingiledengelemiş, böylece altı tahta cüce ‘süvarisi’ hareketediyor, ileri atılıyor gibi görünmüştü.

“Eninde sonunda onu durduracaklardır,” dediNanfoodle. “Ayrıca bunun için ölülerini kullanacaklarınıdüşünüyorum. Cüceler onu yuvarlamaya başladığındadevlerin aleti yavaşlatması için oldukça kalabalık olmasıgerekecek!”

Bruenor başını sallayıp onayladı ve aleti her açıdaninceledi.

Harekete devam etmesi gerektiğini biliyordu. Varolankrizi çözmek üzere çalışmaya ve düşünmeye devametmeliydi. İki çocuğu yaralanmıştı.

Her hareketten ürken “Wulfgar, kurt derisi pelerininiomuzlarına çekmiş ve sağ kolunu örtünün arkasınageçirip pelerini çevresine sarmış, mitril halkalarındanoluşan güçlü zincir gömleğini örtmüştü. Colson’uyatağına yatırdıktan sonra odaya giren Delly Curtie, “Ne yapıyorsun?” diye sordu.

Wulfgar, ne yaptığının gayet açık olduğunugösterircesine dönüp kadına baktı.

Page 166: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Cordio bugün savaşmayacağını söylemişti,” diyehatırlattı Delly. “Fazla yaralı olduğunu söylemişti.”

Wulfgar başını salladı ve kurt derisinden olanpelerinini kopçaladı. O işini tamamlamadan Delly yanınagelip kolunu çekiştirdi.

“Gitme,” diye yalvardı.

Wulfgar, kadına şüpheyle baktı. “Orklar, MithrilSalonu’nda. Bu ertelenemez.”

“Bırak da onlarla Bruenor uğraşsın. Ya da daha iyibir fikrim var; duvarları kalınlaştırıp onları boş odalardabırakalım.” Wulfgar’ın ifadesi değişmedi.

“Felbarr’a çıkan tünellere gidebiliriz,” diye devam ettiDelly. “Bütün klan bunu yapabilir. Orada iyi karşılanırlar.Jackonray Genişkemer kuzey topraklarından kovalananhalkından bahsederken böyle söylemişti.”

“Belki halkın çoğunun gitmesi akıllıca bir seçim olur,”diye itiraf etti Wulfgar.

“Hiç kimse Felbarr’ı evi olarak görme niyetinde değil.Herkes Gümüşay, Everlund ve Sundabar’dan sözediyor. Gümüşay’a hiç gittin mi?”

“Bir kez.”

“Söyledikleri kadar güzel mi?” diye sordu Delly;gözlerindeki parlaklık, içsel arzusuna ihanet etmiş vemavi gözleri fal taşı gibi açılan Wulfgar bunu fark etmişti.

Adam, “Orayı ziyaret ederiz,” diye söz verdi. Birşekilde Delly’nin aklından geçenin ‘ziyaret’ sözcüğüyleörtüşmediğini biliyordu; onu kesinlikle yatıştıramamıştı.

Page 167: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Ne demek istiyorsun?” diye aniden sordu adam.

Bu dobra ifade Delly’nin geri adım atmasına nedenoldu. Bakışlarını yere indirerek, “Sadece orayı görmekistiyorum, hepsi bu,” dedi.

“Bir sorun mu var?”

“Orklar, Salon’da. Az önce kendin söyledin.”

“Orklar, Salon’da olmasaydı yine de Gümüşay’a yada Sundabar’a gitmek istiyor olurdun, öyle değil mi?”

Delly yerdeki bir taşı tekmeledi. Yaşadığı tereddüt odenli alışılmadık bir histi ki Wulfgar’ın kalın ensesindekitüyleri ürperdi.

“Gördüğü tek şey ailesi ve cüceler olan bir çocuğunasıl bir hayat bekler ki?” diye sordu Delly.

Wulfgar’ın gözleri alev alevdi. “Cattibrie de böyleyetiştirildi.”

Delly ona baktı, ifadesi pek de hoşnut değildi.

“Bunu tartışacak zamanım yok,” dedi Wulfgar. “Presihazırlıyorlar ve ben de onun arkasındaki yerimialacağım.” “Cordio gitmemen gerektiğini söyledi.”

“Cordio bir rahip ve ilgilendiği herkesin fazla üzerinedüşüyor.”

“Cordio bir cüce ve orkları öldürebilecek herkesinsavaşmasını istiyor,” dedi Delly ve Wulfgar hafifçegülümsedi. Colson olmasaydı Delly’nin de savaşakatılacağını fark etti.

Page 168: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Belki de öyle olmazdı; ona daha dikkatli bakıpumursamaz ifadesinin ardındaki çatık kaşlarını görenadam böyle düşünmüştü. Çatışma başladığından,Buzyeli Vadisi’nden Mithril Salonu’na uzanan yoldaayrıldıklarından beri onu neredeyse hiç görmemişti.Kadının aslında ne kadar yalnız olduğunu o an fark etti;cüceler onu yatıştırıp sakinleştiremeyecek, kadınlailgilenemeyecek kadar meşguldü.

“Tüm bunlar sona erdiğinde Gümüşay’a veSundabar’a gideriz,” dedi Wulfgar. Delly yeniden yerebaktı ama hafifçe başını salladı.

Wulfgar bir kez daha yüzünü buruşturdu. Bu kezsebebi fiziksel acıydı. Söylediklerine inanıyordu veönemsiz tartışmalara ayıracak vakti yoktu. İleri yürüyüpDelly’e bir öpücük vermek üzere, biraz da acıdan, eğildi.Kadın onun dudaklarına yanağını sundu.

Yine de savaşçı Wulfgar, Beornegar’ın veBruenor’un oğlu, Mithril Salonu’nun şampiyonu, odadançıktığında Delly’i ve onun kaygılarını aklından atmıştı.

“Salon’a girdik!” diye haykırdı Tsinka.

Şamanın, sesini birkaç oktav yükseltmedenkonuşmayı unutmuş olduğunu düşünen Obould, kadınasırıttı. Çevrelerindeki orklar neşeyle bağırıp çağırdı veyumruklarını meydan okurcasına havaya kaldırarakzıpladılar. Salonun girişi ve devasa fuayeninkuzeyindeki ve güneyindeki bir dizi oda onların olmuştu.Doğu koridoru iri kayalarla mühürlenmişti ama MithrilSalonu’nun görkemli batı kapılarında gedik açmayı

Page 169: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

başarırlarsa bariyerlerin ciddi bir engel oluşturmaolasılığı da ortadan kalkmaz mıydı?

Yola koyulan bir ork hattı, ölü yoldaşlarını, onlarıyakmak üzere toplanan devasa odun yığınınınoluşturulduğu Bekçi Vadisi’ne sürüklemişti. Hattın sonuyokmuş gibi gözüküyordu! Salonun içindeki savaşın ilkbirkaç dakikasında, tepeden yağan ölüm yağmuru vecücelerin inatçı duruşuyla, üç yüzden fazla ork ölmüştü.Aralarına, Obould’un hâlâ nasıl olduğunu anlayamadığıpatlamanın da dahil olduğu tuzaklar yirmiden fazlasınınölümüne sebep olmuştu. Ork kralı, BruenorBattlehammer’ın başka ne gibi numaralar çevirdiğinimerak ediyordu. Mithril Salonu’nun bütün o bölümüBekçi Vadisi’nin kuzeyindeki dağ sırtı gibi havaya mıuçacaktı?

Savaşta hiç cüce öldürmüşler miydi? Obould enazından birkaç tanesini yere serdiklerine emindi amacücelerin geri çekilişi o kadar planlı ve düzenliydi kiyerde tek bir ceset bile bırakmamışlardı.

Yanındaki Tsinka, olayları aynı tiz ses tonuyla,kahramanca bir şekilde anlatarak dolanıp duruyordu.Gruumsh’un zaferinden, Battlehammer Klanı’nın eskievlerinden kovalanışından bahsediyor, yanındaki bütünorklar aynı neşe ve coşkuyla haykırıyordu.

Obould, şamanı boğmak istedi.

Olup bitenden hoşnut olmadığı açıkça seçilen GertiOrelsdottr’ın sesi, dikkatini bu çılgın neşedenuzaklaştırmasına neden oldu. Kavgada dört dev ölmüş,iki tanesi ağır yaralanmıştı ve Gerti değerli halkını

Page 170: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kaybetmekten hiç hoşlanmazdı. Gerti’nin sürekliyakınmasından bıksa da Salon’da ilerleyebilmek veSurbrin Nehri’ndeki pozisyonlarını koruyabilmek için,ona ve ordusuna ihtiyacı olduğunu biliyordu. Bunu kabuletmekten nefret etse bile Obould’un krallığında GertiOrelsdottr’a da yer vardı.

Ork kralı yeniden Tsinka’ya baktı. Hiç muhakemeyapabilecek miydi? Mithril Salonu’nda kazanacakları heroda için yüz ork kay bedemeyeceklerini anlayabilecekmiydi? Ya da böylesi ağır bir bedel ödeyip BattlehammerKlanı’nı defettikten sonra peşlerine Felbarr ve AdbarKaleleri’nin, Gümüşay ve Everlund şehirlerinindüşeceğini farkedebilecek miydi? “Gruumsh! Gruumsh!Gruumsh!” diye haykırmaya başladı Tsinka ve yanındakiorklar avazları çıktığı kadar bağırarak ona eşlik ettiler;“Gruumsh! Gruumsh! Gruumsh!”

Ses, gizli bölmedeki delikten içeri süzülüyor, taşlardayankılanıyor, bütün odayı dolduruyor ve zavallı Regis’inkulaklarına doluyordu. Sanki bütün ork halkı,buçukluğun omuzlarında oturuyor, zafer çığlıklarıatıyordu. Regis, refleks olarak kıvrılıp elleriylekulaklarını kapadı. Buna rağmen orklar, ayaklarını yerevurmaya ve bütün salon bu sevinç gösterisi altındasallanmaya başladığında ses daha da arttı.

Regis iyice kıvrıldı. Neredeyse Gruumsh’un salonagireceğini, küçük deliğe uzanıp kendisini dışarıçıkaracağını düşünüyordu. Çenesi öylesine titredi kidişleri acıdı. Saldırı kulaklarının zonklamasına nedenoldu.

Page 171: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Gruumsh! Gruumsh! Gruumsh!” Regis bu korkunçsesi bastırmak için bağırdığını fark edince dehşetekapıldı. Dehşet içinde verdiği tepki, Mithril Salonusavunucuları için oldukça faydalı oldu; buçukluk ellerinikulaklarından çekip ağzına götürmüş ve böylece farklıbir ses duymuştu. Yapının derinliklerinde bir yerlerdenkısık ve boğuk sesli cüce borularının sesiyankılanıyordu. Regis’in, sesin ne olduğunu anlamasıve işaretin farkına varması uzun sürdü. Manivela kolunuiki eliyle sımsıkı kavrayıp hızla çekti ve kolu serbestbıraktı. İkiye kadar sayıp yeniden tuttuktan sonra öneitti. O iki saniye boyunca çark döndü, gizli odanıntavanına ve tavandaki metal boru hattına ip dolandı.Salon girişinin dışında, şemsiyeyi andıran tuhaf aletdüşmeye başladı ve buçukluk manivela kolunu yenidençekince aniden durdu. Sarsıntı çanak şeklindeki büyükkovayı tutan dayanak noktalarını çatlatıp hepsini birbiriardına tersine çevirdi ve alet, ağır ipin bükümünü açmakiçin tepki vererek dönmeye başladı. Ortadaki seramiktoplar uçları çeşitli yüksekliklerde kıvrılmış olanmetallerin içinde yuvarlandı. Yuvarlanan toplar dönmehareketi ve serbest kalmanın yarattığı farklı açılarlasıçradı ve iyi ayarlanmış bir şekilde ‘bombalamayı’bütün alana yaydı. Seramik toplardan her biri, bir ya daiki iksirle doldurulmuştu. Bazılarının içinde sivri metallerve balmumuyla kaplı kapıda kullanılan yağ vardı.Diğerlerinde ise havayla buluştukları anda patlayacakdaha güçlü uçucu bir sıvı vardı. Ork kalabalığınınüzerine şarapnel parçaları ve küçük alev toplarıpüskürdü. Metal parçalarının domuzsu ciğerlerideşmesiyle, “Gruumsh!” ezgileri yerini boğuk

Page 172: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

homurdanmalara bıraktı ve diğer orkların üzerine yağanalevler nedeniyle attıkları acı çığlıkları, o homurtularıbastırdı.

“Binlerce yara ve birkaç ölü.” Ivan Bouldershoulderve gnom Nikwillig, şemsiyeyi andıran tuhaf aletin etkisiniBruenor ve diğerlerine oldukça uygun seçilmiş busözcüklerle anlattılar.

Bruenor’un istediği de tam buydu. BattlehammerKlanı cüceleri, orkları, yarattıkları şaşkınlığın vekorkunun ne boyutta olduğunu anlayacak kadar iyitanıyordu. Yapının içinde, Regis’in kullandığından dahabüyük manivelaların girişteki tünelleri mühürlemek içinkullanılan kayalara zincirlenmiş ağırlıkları serbestbırakan sesi yankılandı.

İlk hareket cüce hattının arkasında oldu. Omuzlarınıöne çıkaran cüceler homurdanıp presi itmeye başladı.Wulfgar aralarına katılıp kendisi için yerleştirilen yükseksapları itmeye başladığı zaman çok daha etkili oldular.

Yuvarlanan pres gözüktüğünde, savaş komutanları,öncü cücelere, “Yürü! Yürü! Yürü!” diye haykırdı.

Öncü birlik, vahşi yaban domuzlarına binensüvariler, presin önünü silip süpürdüler ve kayalaryükselmeye başladığında salona yöneldiler.Yanlarındaki Pikel Bouldeshoulder parmaklarını oynatıpçarpıcı bir şekilde elini sallayarak taşlardan yükseliyorgibi gözüken bir sis yarattı ve koridorla, fuayeninkoridora yakın bölgelerindeki havayı kararttı.

Taşların ilerisinde koridora bir karmaşa hakim oldu;düzinelerce küçük ateş, orkların hareket alanını

Page 173: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kısıtlıyordu. Diğerleri korku ve acıyla çırpmıyordu. Yinede bazıları kendilerine yönelen akını görüp savunmapozisyonlarını almalarını haykırdı.

Domuzların üzerindeki cüceler Moradin’e yakarıphayvanlarını daha da hızlı sürdüler ama açık alanayaklaştıkları zaman aniden yavaşlayıp dizginleri çektiler.Aynı anda yana döndüler ve salonu çevreleyen oyuklarakaydılar. Koridora en yakın olan orklar yine de süvarilerigörüyor ya da gördüklerini sanıyorlardı; sis yüzündengerçek domuzlarla presin üzerine oyulmuş olanları ayırtedemiyorlardı. Böylece mızraklarını hazırlayıpkendilerine yönelen saldırıya karşı gruplaroluşturdular… …ve cücelerin yuvarlanan savaş aletiylesüpürülüp götürüldüler.

Orkları yana savuran, yarıp geçerek ilerleyenWulfgar ve cüceler salona girdi. Arkalarından domuzsüvarileri geldi ve böyle bir saldırıya karşılık vermelerinisağlayacak mızrakları olmayan orkları yere serdi.

Yerdeki kayalar havaya kaldırılırken Bruenor vediğer cüceler büyük bir gümbürtüyle düz çıkıntılarailerlediler ve tam da tahmin ettikleri gibi şaşkına dönenork sayısının, savunmaya girişenlerden çok daha fazlaolduğunu gördüler. Bruenor, Pwent ve Karındeşenler,ana çıkıntıda zemine sağlamca basabilecekleri bir yerelde ettiler ve büyük bir coşkuyla orkları birbiri ardınayerlerinden attılar. Birkaç dakika içinde balkontemizlenmişti ama Pwent ve ekibi kaçınılmaz sonuca iyihazırlanmıştı. Karındeşenler’in bir kısmı çoktan işekoyulmuş, manivelaların başına geçmişti.

Page 174: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bölge temizlenir temizlenmez Pwent, öncülereseslenmiş, hepsi aşağı atlamış ve denkleştirilmişmanivelalar düşüşlerini yavaşlatmıştı.

Oysa fazla yavaşlamışlardı. Ne de olsa onlar bir etkiyaratmak istiyordu. Geriye kalan Karındeşenlerharekete geçmek üzere iplere sıçramış ve düşmanınkuşattığı balkonları temizleyip onları, okçu ve silahlıcücelerle dolduran Bruenor da aynısını yapmıştı.Bruenor ve ekibi ilk anlara hakim olan şaşkınlığı sonana kadar korumak istiyordu. Daha çok cüceyuvarlanmaya ya da yukarıdan aşağı inmeye başlamış,katliam hattını sağlamlaştırmıştı.

Okçu cüceler, hedeflerini Bekçi Vadisi’nin girişindenseçtiler; özellikle de emirler yağdıran orklara nişanalıyorlardı. Parmağıyla, diğerlerinden daha yüksekteduran, belki de savaşı kolay yönetebilmek için bir taşınüzerinde duran orku işaret eden bir cüce, “Lider!” diyehaykırdı.

Yirmi cüce, oklarını hedefe doğrulttu ve “Ateş!”emriyle fırlattı.

Savunma pozisyonu almalarını haykıran talihsiz orkkomutanın sesi birden kesildi; ve çoğu patlayıcı yağ ilekaplı okların yaylım ateşine maruz kaldı.

Çevresindeki orklar haykırıp kaçıştı.

Bruenor, Wulfgar ve zemindeki bütün cüceler genişalana yönelince koridorda en önemli cüceler belirdi.Kolaylıkla öldürücü silahlara dönüşebilecek olan metaltabakalar taşıyarak gezinen ustalar, kırılan kapılarınyanına huni şeklinde duvarlar örmek üzere harekete

Page 175: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

geçti. Tepesi mızrak uçlarıyla kaplı olan ve öldürücüdeliklerle donatılan bu metaller, orklar karşı taarruzageçtiğinde düşmanı fena halde hırpalayacaktı.

Ama iş hızlı ve kusursuz bir zamanlamaylayapılmalıydı. Bekçi Vadisi’ne en uzak yerde bulunan ilkparçalar, cüce taarruzunun hemen arkasına inşa edildi.Orklar yeterince hızlı davransa, belki de devlerdendestek alsa o büyük metal duvarların önündeki cücelerindurumu pek de iç açıcı olmayacaktı.

Gerçi bu gerçekleşmedi. Orklar, sağ kalan bütünarkadaşlarını Mithril Salonu’nun dışına çıkararakkorkuyla kaçışarak ve toprakları seve seve bırakarakgeri çekildi.

Sadece birkaç dakika içinde yerde kırktan fazla orkcesedi yatıyordu ve salonun girişi yeniden Bruenor’unolmuştu. Tsinka, “Onları geri gönder! Onlara gerigitmeleri için öncülük et!” diye yalvardı Obould’a.“Çabuk! Hemen saldır! Cüceler güçlenmeden!”

“Orkların öncülük etmeli,” diye ekledi GertiOrelsdottr. Cücelerin kurnaz tuzaklarına devlerinindüşmesine göz yummaya niyeti yoktu.

Obould, Mithril Salonu’nun kırık kapılarının önündedurdu ve en büyük korkularının gerçekleşmesini izledi.“Tünellerindeki cüceler,” diye mırıldandı ve hersözcüğünde başını salladı.

Tsinka, saldırması için bağırıp duruyordu ve bununeredeyse yapacaktı.

Page 176: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Krallığının görüntüleri ork kanı nehirlerinin seliyleboğulmuşa benziyordu. Ork kralı saldırıya karşılıkverebileceğini, sahip olduğu asker sayısıyla salonungirişini geri alabileceğini fark etti. Cücelerin, bunahazırlıklı olduğundan, bir kez daha iyi bir şekildeorganize olup geri çekileceklerinden bile şüphelendi.

Düşen her cüceye karşılık, ilk saldırıda olduğu gibi,yirmi ork ölecekti.

Obould yana bakmasıyla hâlâ kanları akan ölüyığınını gördü. Tsinka biraz daha bağırdı.

Ork kralı başını salladı. Komutanlara ve liderlere,“Savunma pozisyonu alın!” diye bağırdı. “Taştanduvarlar örüp arkalarına geçin. Cüceler Salon’dan çıkıpüzerinize gelirse onları katledin!”

Bu emirler karşısında pek çok komutan şaşkınlığauğramış gibiydi ama içlerinden birinin bile Kral ObouldBol-Ok’u sorgulamaya cesareti yoktu ve zaten hemenhemen hiçbiri, cüce tünellerine bir kez daha girmekistemiyordu.

“Ne yapıyorsun?” diye haykırdı Tsinka. “Hepsiniöldür! Mithril Salonu’na saldır ve hepsini öldür! Gruumshböyle talep ediyor…”

Obould’un eli boğazına yapışınca sesi kesildi. Orkkralı, tek eliyle şamanı kaldırmış ve çatık kaşlı yüzüneyaklaştırmıştı.

“Tsinka’nm bana Gruumsh’un taleplerini söyleyipdurmasından bıktım. Benim Gruumsh olduğumusöylüyorsun. Mithril Salonu’na geri dönmüyoruz!”

Page 177: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kendisini şüpheyle süzen Gerti ve diğerlerine baktı.

“Kapıları mühürleyin!” diye emretti Obould.“Kokuşmuş cüceleri kokuşmuş deliklerine tıkın vebırakın orada kalsınlar!” Yeniden Tsinka’ya döndü.“Senin çılgın eğlence anlayışının hatırına orklarımı cücemızraklarının ucuna göndermeyeceğim. Böyle yapmayadevam edersek Mithril Salonu bize zahmetten başka birşey vermeyecek. Kral Bruenor yakında önemsizleşecek,bana saldıramayacak olan deliğe tıkılmış bir cüceyedönüşecek.”

Tsinka’nın dudakları karşı çıkacakmış gibi kıpırdandıama Obould, boğazını biraz daha sıkarak kadınınfısıltılarını boğuklaştırdı.

“Daha iyi yollar var,” diye temin etti Obould. Kadınıyere bıraktı ve şaman birkaç adım sendeledikten sonrasırtüstü düştü.

“O yolların ne olduğunu öğrenecek kadar uzunyaşamak istiyorsan kelimelerini doğru seç ve sestonuna dikkat et,” diye uyardı Obould.

Arkasını dönüp oradan uzaklaştı.

Bekçi Vadisi ‘nin doğusundaki yüksek bir kayalıktan,devlerin şahmerdanlarını inşa edişini izledim.

Orkların taktik alıştırmalarına ve ani ataklarınatanıklık ettim. Korkunç neşeyi, cüce kellesi ve cüce kanıisteyen kana susamış yakarışları, savaş arzusununvahşi çığlıklarını dinledim.

Page 178: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Yine aynı kayanın üzerinden devasa şahmerdanınbir dizi dev tarafından itilişini, sonra üzerinde durduğumdağın tabanına, Mithril Salonu ‘nun metal kapılarınasertçe ve hızla çarpışını izledim.

Ayaklarımın altındaki zemin sarsıldı. Çarpma sesihavayı titretti.

Onu geri çektiler ve yeniden, tekrar tekrar, ilerisavurdular.

Sonra haykırışlar havaya yayıldı ve vahşi saldırıbaşladı.

Yanımdaki Innovindil’le beraber o kayanın üzerindedurdum; arkadaşlarımın, Bruenor ‘un halkının, evleri vehayatları için tam altımda savaşıyor olduğunubiliyordum. Hiçbir şey yapamadım.

İşte o zaman, o korkunç anda, cücelerin yanında yeralmam, son anıma, ölünceye kadar ork katletmemgerektiğini fark ettim, işte o zaman, o korkunç anda, sonon gün içinde verdiğim kararların öfke, hatta korkuiçinde alındığını, Bruenor ‘la aramızdaki dostluğa ihanetettiğimi anladım.

Kısa çok kısabir süre sonra dağ sessizleşti. Savaşsona erdi.

Korkutuğum başıma geldi; orkların zaferini, MithrilSalonu ‘na ayak basışını gördüm. En azından, cüceleriSalon girişinden atmışlardı. Ork kalabalığının çoğununkırılan kapıların dışında kalıp Bekçi Vadisi ‘ndeki işlerinedevam etmesi beni biraz olsun rahatlattı. İçeri çok fazladev de girmemişti.

Page 179: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bruenor ‘un halkı sürülmüyordu; dar tünellerdekisavunma pozisyonlarını almışlardı.

Tine de bu umut ışığı vicdan azabımı azaltmadı.Mithril Salonu ‘na gitmiş olmam ve uzun yıllar boyuncabana içlerinden biriymişim gibi davranan cücelerinyanında yer almam gerektiğini kalbimin derinliklerindehissettim. Ama Innovindil bunların hiçbirini duymadı.Bana Mithril Salonu için savaşmaktan kaçmadığımı,hiçbir zaman kaçmamış olduğumu hatırlattı. Obould’unoğlu, benim verdiğim kararlar yüzünden ölmüş ve benimbizim; Innovindil, Tarathiel ve benimkuzeyde yaptığımızçalışmalar sonucunda pek çok ork, Dünyanın Omurgası‘ndaki deliklerine geri dönmüştü.

Her arkadaşınız için her savaşı kazanamayacakolduğunuzu kabullenmek zordur. Kendi sınırlarınızıanlamak ve kabul etmek meşakatlidir; siz, elinizdengeleni yapmaya çalışırken bu gerçekliği kavramakuygunsuzdur.

Böylece orada, o anda, o kayanın üzerinden savaşıizlerken, her şeyin karardığı o dakikada Bruenor’u vediğerlerini kaybettiğimi kabullenmeye başladım. Hayır,kalbimdeki delik kapanmadı.

Hiçbir zaman kapanmayacak. Bunu biliyor ve bunaboyun eğiyorum. Fakat o zaman; bir arkadaşındüşüşüne tanıklık ederken yok olmasına izin verdiğimduygu, vicdan azabımdı; onun yanında savaşmayışımaya da hiç değilse son anında elini tutmayışımaduyduğum vicdan azabı… Pek çoğumuz kaybın nedemek olduğunu bilir. Yüzyıllar boyunca yaşayacak olan

Page 180: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bir elf için, drow ya da ay elfı, vahşi ya da avariel, bukaçınılmazdır; ailesini, arkadaşını, ağabeyini, sevgilisini,hatta çocuğunu kaybedecektir. Bilinçli varlıkların derinacılar yaşaması önlenemez bir gerçektir. O kaybı bir desuçluluk duygusuyla birleştirirsek acıya tahammül etmekne kadar da zorlaşır.

Suçluluk.

Duyguların en sinsisi ve en hainidir. Bireyselliğinbencilliğine kök salmıştır ama iyi kişilerde, genelliklebaşkalarının açılarıyla yüzeye çıkar.

Şimdi suçluluğun, sorumluluğun itici gücü olmadığınıdaha önce hiç olmadığı kadar iyi anlıyorum.

Eğer sadece aksi takdirde kendimizi nasılhissedebileceğimizi bilmediğimizden ve bundankorktuğumuzdan dolayı iyi davranıyorsak o zamandoğru ve yanlışı gerçekten ayırt edemiyoruz demektir.Bundan da üstün bir seviye var; toplum, arkadaşlık vesadakat anlayışı… Bruenor’un ya da başka herhangi birarkadaşımın yanında yer almak isteme sebebim,suçluluk duygumu hafifletmekten kaynaklanmıyor. Bunuistiyorum çünkü bunun içinde; onların karşılıklıarkadaşlığında, her iki taraf da kendini daha güçlü vedaha iyi hissediyor. Hayatlarımız daha anlamlı oluyor.

Bunu korkunç bir günde, soğuk bir kayanın üzerindedurup; canavarların uzun süre evim olarakadlandırdığım bir yerin kapılarını kırışını izlerkenöğrendim.

Bruenor’u, Wulfgar’ı, Regis’i ve Cattibrie’yiözlüyorum. Kalbim onlar için kanıyor, varlıklarını her

Page 181: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

gün, her dakika özlemle anıyor ama onları kaybettiğimikabulleniyor ve içimdeki boşluğun dışında kendimeyüklenmiyorum. Onlara istediğim kadar yakın olamasamda ihtiyaç duydukları anda dostlarıma sırtımıçevirmedim. O derin ve dar vadideki Withegroo‘nunkulesi devrildiğinde, Bruenor Battlehammer aşağıyuvarlandığında ona elimden gelen her şeyi; sevgimi vekalbimi sundum.

Ve şimdi Innovindil’le birlikte yoluma devamedeceğim; ortak düşmanımıza karşı savaşmaktanvazgeçmeyeceğim. Mithril Salonu, Bruenor, Wulfgar,Regis, Cattibrie, Tarathiel ve tüm iyi kişiler içinsavaşıyoruz. Obould’un ve şeytani yardakçılarınınfelaketiyle savaşıyoruz.

Sonunda yitirdiğim dostlarıma sevgimi ve kalbimisunabildim. Simdi onlara ebedi dostluğun ve başı aynışekilde eğilmiş olan, bazı davranışlarıma her zamankigibi kuşkuyla bakan cüce kralının beni yukarıdanizlemesini sağlayacak bir yaşamın sözünü veriyorum.

Yukarıdan; Moradin Salonları ‘ndan bana bakarkensık sık ‘Lanet elf,’ diyecek.

Ve ben onu duyacağım, diğerlerini de öyle… Çünkühiçbiri Drizzt Do’Urden’in hayatında önemsiz rolleroynamıyor, çünkü hepsi, her zaman benimle beraber.

Kendimi koyvermeye başladığımdan, onlara daha dasıkı sarıldığımı fark ediyorum; ama kaybettiğimarkadaşımın fısıldanan homurtusunu duyup MoradinSalonları‘nı hayal ederek başımı yukarı kaldırmamı vegülümsememi sağlayacak bir şekilde…

Page 182: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drizzt Do ‘UrdenBEKLENMEDİK DÖNÜŞAklının derinliklerinde bir boru öttüğünü duydu ve

ayaklarının altındaki zemin sallandı. Elflerin düşsel,derin düşüncelerle dolu alemi Reverie’den uyananDrizzt Do’Urden’in eflatun gözleri yuvalarından fırladı.Göz kırpmak kadar kolay gözüken bir hareketle drow,ayaklarının üzerine sıçradı, elleri içgüdüsel olarakkalçasındaki palalarına uzandı. Dış kapılarında, rüzgarkesici olarak kullandıkları iri bir kayanın etrafında hızlıadımlar atan Innovindil, çatısız kamplarına geldi.

Ayaklarının altındaki dağ titredi. YanlarındakiGünbatımı, taşları eşeleyip kişnedi.

“Cüceler mi?” diye sordu Innovindil.

“Cüceler olduğunu umalım,” diye cevap verdi Drizzt;sebebi Obould’un yardakçılarıysa bu sallantıyı yaratanşeytani yapının Battlehammer Klam’na nasıl bir etkisiolacağını düşünmek bile istemiyordu.

İkili, kayalık yamaçtan aşağı bütün hızlarıyla yolaldılar. Hiçbir ırk, ay ya da drow elflerin hızına vedengesine erişemezdi. İri kayaların üzerinden sıçrayıpsonsuz bir derinliğe sahip dar yarıklardan atlayan ikili,yan yana koştu. Kol kola girip bütün doğal engelleriaştılar; Drizzt, Innovindil’i kısa, taştan bir duvarınüzerine çıkardı ve Innovindil elini uzatıp onun yanınagelmesine yardım etti.

İkisi de birbirlerine her adımda yardım ederek aşağıkoştu. Düz ve sarp bir yamaca geldiler ama uçuruma

Page 183: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yaklaştıklarında hızlarını kesmek yerine başlarını aşağıeğip daha da hızlandılar. O yamacın aşağısında,uçurumu gören tabanında küçük bir ağaç vardı ve ikilidönerek o ağacın üzerine indi. Drizzt sıçrayıp döndü;bedeni yatay duruyordu. Uzattığı kollarıyla ağacıyakaladı ve yön değiştirmesini sağlamak için ağaçtangüç alarak dallarda sallandı.

Innovindil de benzer bir hareket yaparak yanınageldi ve ikili, çıkıntının üzerinde koştu.

Obould’un Mithril Salonu’na girişine tanıklık ettikleriyere; batı yakasına uzanan ve kapıların yanı hariç bütünvadiyi görmelerini sağlayan yüksek, düz bir kayayageldiler.

Kısa bir süre içinde çift, aşağıdan gelen çığlıklarıduymaya başladı ve Drizzt, haykırışların yalnızcaorklara ait olduğunu fark ettiğinde kalbinin yerindenfırlayacağını sandı.

Drizzt ve Innovindil, gözetleme yerlerine geldiğindeorklar kırık kapılardan dışarı akıyor, bütün güçleriyleBekçi Vadisi’ne geri koşuyorlardı. Bazılarınınbedenlerini, azalan günışığına turuncu kıvılcımlarekleyen alevler sarmıştı. Yaralı oldukları her hallerindenbelli olan diğerleri sendeliyordu.

“Cüceler karşı koymuş,” dedi Innovindil.

Drizzt’in elleri palalarının kılıflarına uzandı, hattaneredeyse harekete bile geçti ama Innovindil onuomzundan yakalayıp sabit tuttu.

Page 184: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Tıpkı Tarathiel katledildiği zaman senin banaaçıkladığı, gibi,” dedi kendisine sert bakışlar atan drowa,“Orada yapabileceğimiz hiçbir şey yok.”

Drizzt onun haklı olduğunu biliyordu. Vadininkapılara yakın bölgesi ork savaşçılarından oluşan birdenizi andırıyordu; bağırıyor, itişiyor, bazıları kırıkkapılara, öbürleri tam ters yöne koşuşturup duruyordu.O denizde, savaş gemisi direklerini andıran ve dikkatleilerleyen devler de vardı. Salon girişinde, savaşın başkahiçbir şeyle karıştırılmayacak sesi yankılanıyordu;çığlıkların ve haykırışların ses uyumsuzluğu, metallerintıkırtısı ve yuvarlanan taşlardan çıkan gürültüler birbirinekarışıyordu.

Bir dev, önündeki orkları dağıtarak sendeledi.

Taşın üzerinde Drizzt zafer edasıyla yumruğunuhavaya kaldırdı; cücelerin kazanıyor olduğu açıktı.

Obould’un yardakçıları Mithril Salonu’ndankovuluyordu.

“Toprakları geri veriyorlar,” diye seslendi Innovindil.Dönüp baktığında kadının yana kaymış olduğunu, hattadaha iyi bir görüş açısı elde etmek amacıyla taşınüzerine tünemek için yukarı tırmanıyor olduğunu gördü.“Cüceler kapıyı kazandı!” diye haykırdı kadın.

Drizzt yumruğunu bir kez daha havaya kaldırıp KralBruenor’un halkını sessizce tebrik etti. Buzyeli Vadisi’ninsoğuk, zorlu topraklarında ve Menzoberranzan’da,halkına karşı yaptıkları savaşta, cücelerin cesaretinedefalarca tanık olmuştu. Bu yüzden olayların anideğişimine şaşırmaması gerektiğini fark etti. Yine de

Page 185: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Obould’unki gibi bir ordunun böylesi etkili bir şekilde geripüskürtülmesi Drizzt’i hayrete düşürüyordu.

Kısa bir süre sonra, aşağıdaki savaş bir şekildesakinleştiğinde Innovindil onun yanına geldi.

Koluna girip Drizzt’e yaslandı.

“Ork kralı, Kral Bruenor’un halkının gücünü hafifealmış gibi duruyor,” dedi.

“Orklara böylesi yüklenmeleri beni şaşırttı,” diye itirafetti Drizzt. “Girişin altındaki tüneller daha dar vesavunması daha kolay.” “Kokuşmuş orkları Salonlarındaistemiyorlar.” Drizzt yalnızca gülümsedi.

Çift, uzun bir süre orada durdu ve sonunda orkların,cüce taarruzuna nasıl karşılık vereceğini görmeye canatarak; gecenin geri kalanını geçirmek üzere taşınüzerine yerleşti.

Doğan güneşin, üstlerine yansımaya ve birkaç saatiçinde de vadiyi aydınlatmaya başlayan ışınlarıyla,orkların kapılardan uzaklaştığını ve yaklaşmaya pek deniyetleri olmadığını gören iki elf şaşkınlığa uğradı. HattaDrizzt ve Innovindil’in anladığı kadarıyla, orklar vedevler kendi savunma pozisyonlarını alıyor gibiydi.Elfler, ork sürülerinin ağır taşlar getirişini ve duvarlarören başka orkların yanına taşıyışını hayretle izledi.

Arada sırada bu orklardan biri bir taş alıyor, meydanokurcasına gürlüyor ve taşı kapıya fırlatıyordu ama bukorkunç bir karşı saldırının sadece bir uzantısı gibiduruyordu.

Page 186: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Tümüyle geri çekilmeleri bir yana, ne zamanorkların, toprakları böylesi kolay teslim ettiğini gördün?”diye sordu Drizzt; soruyu hem kendine hem dearkadaşına yöneltmişti.

Innovindil mavi gözlerini kısıp vadiye daha dikkatlibaktı; zalim ve saldırgan yaratıkların uygunsuzdavranışlarının altında bir bit yeniği arıyordu. Yine detek farkına varabildiği, orkların ne karşı taarruzahazırlanıyor, ne de çoğunlukla olduğu gibi kaçışıyorolduklarıydı. Çukur kazıyorlardı.

Delly Curtie, aralık kapıya doğru sokuldu. Sertzeminde takırtı yaratmak istemediğinden ağır botlarınıelinde taşıyordu. Çömelip içeriye bakınca pek deşaşırmadı ama kesinlikle hayal kırıklığına uğradı;Wulfgar yatağın kenarına oturmuş, Cattibrie’nin üzerineeğilmişti.

“Onları geri püskürttük,” dedi.

“Kaçanlardan çok daha fazla ölü olmasını umarım,”diye cevap verdi kadın; sesi hâlâ oldukça zayıfçıkıyordu. Bu tek cümleyi söyleyebilmek için bile birkaçdefa yutkunması gerekmişti ama inanılmaz bir hızlaiyileşiyor olduğuna hiç şüphe yoktu. Cattibrie’yi okayanın üzerinden aşağı ilk indirdiklerinde rahipleryaralarının ölümcül olmasından korkmuştu, yine dekadını yatakta kalmaya ve savaştan uzak durmaya iknaetmek için çok çaba harcamaları gerekmişti. “Senin içinbirkaç tanesini vurdum,” dedi Wulfgar.

Delly, adamın yüzünü göremiyordu ama Cattibrie’ninyüzünde birden beliren gülümsemenin Wulfgar’ınkinin

Page 187: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bir yansıması olduğundan emindi.

“Eminim yapmışsmdır,” dedi Cattibrie.

Delly Curtie, içeri koşup kadına bir yumruk atmakistedi. Bu kadar basitti. Yaralı bile olsa güzel olan yüzü,ışıltılı gülümsemesi, mavi gözlerindeki parlaklık,Luskan’dan beri kadının sinirlerini bozuyordu.

Cattibrie’nin aksanının, bu savunmasızzamanlarında, gündelik konuşmasındansa MithrilSalonu sakinlerininkine daha çok benzediğinin farkınavaran Delly, “Yine bir cüce gibi mi konuşuyorsun bayangüzellik?” diye mırıldandı. Aslında Cattibrie’ninkonuşması, daha çok Delly’ninkini andırıyordu. Delly,kendi zavallılığına başım salladı ve hepsini unutmayaçalıştı.

Tam o anda Wulfgar, ne olduğunu duyamadığı birşey söyleyip güldü; Cattibrie de güldü. Delly ve Wulfgaren son ne zaman böyle gülmüşlerdi? Hiç böylegülmüşler miydi?

Wulfgar, “Onlara hepsinin ve daha fazlasınınhesabını soracağız,” dediğinde Cattibrie başıylaonaylayıp yeniden gülümsedi. “Doğu kapılarından kaçıpSurbrin’e gitmekten söz ediliyor. Düşman batıda güçlüama orada bile sayıları git gide azalıyor.”

“Doğuya dönmek mi?” diye sordu Cattibrie. Delly,Wulfgar’ın omuz silktiğini gördü.

“Öyle olsa bile oraya girebileceklerine inanmıyor vebizim kaçabileceğimizi düşünmüyorlar,” diye açıkladı“Wulfgar. “Ama ustalar bunu yapabileceğimiz

Page 188: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

konusunda ısrarcı; hem de oldukça çabuk…Muhtemelen Nanfoodle’ın karışımlarından birini kullanıpdağın yarısını havaya uçururlar.”

Bu sözler üzerine bir kez daha gülüştüler amaWulfgar’ın sözleriyle fazlasıyla meraklanan Delly, bunugörmezden geldi.

“Felbarr Kalesi bizi Surbrin’in karşısına kadardestekleyecektir,” diye devam etti adam. “Orduları,Winter Edge kasabasına; nehrin ve kuzey bölgesinintam karşısına ilerliyor. Doğu kapısından nehre kadaruzanan sağlam bir yolumuz olursa ve nehrin karşısındayeni savaşçılar yer alırsa Obould bizi bir daha Salon’apüskürtemez.”

‘Ve kuzeyin bütün insanları, gerçekleşen dilekleriyleMithril Salonu’nu terk eder,’ diye sessizce ekledi Delly.

Cattibrie’nin, hareket etmesiyle yüzü buruşsa da,doğrulmayı başardığını gördü. Bir kez daha kusursuzgülümsemesini sunmuş ve bu tebessümden yayılanışık, Delly’nin kalbini dağlamıştı.

Ne de olsa Wulfgar’ın da aynı şekilde sırıttığınıbiliyordu.

O ikisinin arasında, kendisini kocası olaraktanımlayan bu adamla hiçbir zaman sahip olamayacağı,olmayı hayal bile edemeyeceği bir bağ olduğunubiliyordu.

Obould, etrafında toplanan samanlara, çetepatronlarına, Gerti Orelsdottr ve birkaç seçkin ayazdevine, “Ağır bir bedel ödemeden dışarı çıkamazlar,”

Page 189: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

dedi. “Deliklerindeler ve orada kalacaklar. Bu vadiyigüçlendirmekten vazgeçmeyeceğiz. Nasıl cüceleristilacılara zarar vermek için gerekli çalışmalarıyapıyorsa, bu vadi de, bizim ilk katliam merkezimizhaline gelecek.”

“Ama tekrar içeri girmeyeceksin, öyle mi?” diyesordu Gerti.

Karşısındaki Tsinka Shinrill ve diğer şamanlarhomurdandı; Kral Obould onlara göz ucuyla baktı.

“Bırakalım da delikleri onların olsun,” dedi Gerti’ye.“Ben… Biz tüm bunlara sahip olacağız.”

Kaslı kollarını genişçe açıp dağları ve kuzeyin genişbölgelerini gösterdi.

“Proffit ne olacak?” diye sordu Tsinka. “Cücelerlesavaşması için onu güney tünellerine gönderdik. Trollerzafer haberimizi bekliyor.”

“O halde ona başarılar dilerim,” dedi Obould. “Amaiçeri girmeyeceğiz.” “Bir müttefiki terk mi ediyorsun?”

Obould’un çatık kaşlarını gören herkes Tsinka’nınölüme bir sözcük uzaklıkta durduğunu fark etti.

“Proffit hayal edebileceğinden bile fazla kazançsağladı,” dedi ork kralı. “Obould sayesinde! Savaşacakve bazı tünelleri ele geçirecek ya da gücünün hiçbirzaman daha fazla olmadığı Trollmoors’a geripüskürtülecek.” Obould’un kan çanağına dönmüş sarıgözleri ürkütücü bir şekilde kısıldı ve patlak dudaklarınınarasından bir kükreme yükseldi. “Ekleyecek bir şeyi olanvar mı?”

Page 190: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Tsinka geri çekildi.

“O halde burada bırakıyorsun?” diye sordu Gerti.

Obould ona döndü ve, “Şimdilik. Düşmana karşıharekete geçmeden önce kazançlarımızı sağlamaalmalıyız. Şu an en tehlikeli olan yer doğu bölgesi;Surbrin.”

“Ya da güney,” dedi Gerti. “Güneyde bizi Everlund yada 143p * Gümüşay ordularından koruyacak muhteşembir nehir yok.”

“Güneyden saldıracak olurlarsa Proffit bizeihtiyacımız olan zamanı kazandıracaktır,” diye açıkladıObould. “Beklememiz gereken düşmanlar, Felbarr veAdbar. Cüceye karşı cüce. Surbrin’i geçebilirlersehattımızı ikiye ayırmayı deneyeceklerdir.”

“Tünelleri unutma,” diye ekledi Gerti’nin devyardımcılarından biri. “Cüceler, Karanlıkaltı’nın üstbölgelerini tanıyor. Yukarı tırmanıp tam ortamızdançıkabilirler!”

Tüm gözler, kendine güvenen Obould’a döndü;sözlere katılan hatta takdir eden bir hali vardı.

“Her tepeye ve her duvarın üzerine bir gözetlemekulesi dikeceğim. Hiçbir krallık, bu denli düşmanlakuşatılmamış olduğundan, hiç kimse krallığını bizdendaha iyi savunup, saldırılara daha hazırlıklı olamaz.Doğan her yeni gün Obould’un hakimiyetine; Kara OkKrallığı’na güç kazandıracak.” Doğruldu ve kalabalığınetrafında dolanmaya başladı. “Gardımızı hiçbir zamanindirmeyeceğiz. Ne gözlerimizi yana çevireceğiz ne de

Page 191: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

silahlarımızı birbirimize doğrultacağız. Ordularımızayenileri katılacak. Dünyanın Omurgası’ndaki herdelikten Gruumsh’un gücüne ve Obould’un ihtişamınakatılmaya gelecekler!”

Gerti de ayağa kalktı; bu kibirli orka tepeden bakmakistiyordu.

“Ben Trollmoors’un dağ eteklerindeki tepelerialacağım, sense Dünyanın Omurgası’m…” diyerekkadına teminat verdi. “Müttefikimiz olmanın karşılığındakuzeye hazineler yağacak.”

Çirkin ork, dişlerini göstererek sırıttı ve el çırptı.Kalabalığın yanına bir grup ork yanaştı; ayakları bağlıpegasusu getiriyorlardı.

Gerti’ye, “Uygun bir at değil,” dedi Obould.“Güvenilmez ve aptal bir yaratık. Kral Obould’a bir grifonya da ejderha daha uygun olurdu; bunu gerçekten deisterdim. Ama böylesi yumuşak ve hassas bir yaratıkpek bana göre değil.” Çevreye baktı. “Onu yemeyidüşündüm,” diye şakalaştı ve çevresindeki bütün orklarkıkırdadı. “Ama gözlerindeki ilgiyi görebiliyorum, GertiOrelsdottr. Güzellik ve çirkinlik anlayışımız birbiriyleörtüşmüyor. Eminim bu yaratığı oldukça güzelbuluyorsundur.”

Gerti ona şüpheyle baktı; sanki o an pegasusunyanına gidip hayvanı ortadan ikiye kesmesini bekliyorgibiydi.

Obould, çevresindeki bütün orkları şaşırtarak, “İstergüzel, ister çirkin olduğunu düşün yaratık senin,” dedi.“Bir ganimet ya da yemek olarak kabul et, seçim senin.

Page 192: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Benim için yaptıklarına duyduğum minnetin birgöstergesi olarak algıla.”

Oradaki hiç kimse, Gerti’nin yakın ayaz deviarkadaşları bile, Obould’un onu yendiği zaman hariç,dişi devi hiç bu denli güveni sarsılmış görmemişlerdi.Ork kralı, Hatun Orelsdottr’un her açıdan dengesinibozmuş gibiydi.

“Onu çirkin bulduğun için bana mı veriyorsun?” diyesordu Gerti; bu zor anlaşılır durumun aksini ispatetmeye çalışıyordu ama görülen o ki bunu pek dekalbiyle yapmıyordu.

Obould cevap verme zahmetine katlanmadı. Sadecegülümseyerek olduğu yerde durdu.

“Dağların üzerlerinde kış rüzgarları esmeye başladı,”dedi Gerti acemice. “Parlak BeyazT bahardan öncegörmek istiyorsak buradaki zamanımız daralıyor.”

Obould onaylarcasına başını salladı, “Önümüzdekiiki mevsim boyunca halkının bir kısmını benimhizmetime sunmanı, Surbrin civarlarında bırakmanıisteyeceğim. Karlar bizi korurken kış boyu inşaatadevam edeceğiz. Önümüzdeki yaz, nehir saldırılamazbir hale gelecek. Devlerin o zaman eve dönebilir.”

Gerti bu teklifi kabul etmeden önce, defalarca, birObould’a bir pegasusa baktı.

Mithril Salonu’nun, geri alınan batı kapılarınıngüneyindeki dağ, kapının kuzeyindeki uçurumlardan yada Bekçi Vadisi’nin kuzey ucunu belirleyenlerden dahaçok parçalanmıştı ve onlar kadar sarp değildi,

Page 193: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

dolayısıyla Drizzt ve Innovindil inişe geçmek için orayıseçti. Gecenin karanlığı altında sadece elflerinbaşarabileceği kadar sessiz ilerleyen ve yavaş yavaşMithril Salonu’na yaklaşan çift, tehlikeli yollarındanereden gitmeleri gerektiğine büyük bir özen gösterdi.Cücelerin, kapıyı bir kez daha mühürlediğini biliyorlardı;arada sırada Obould’un gerileyen ordusunun savunmahattının üzerine bir mancınık ya da alevler saçan bir ziftateşleniyordu.

Salona girebileceklerine olan güvenleri tamdı amaDrizzt birden, hiçbir bahanesi kalmadığını fark etti. Evegitme, şeytanlarla ve kederle yüzleşme zamanı gelmişti.Umutlarının yıkılacağını kalbinin derinliklerindehissediyordu; uzun zamandır düşündüğü şeylerindoğruluğunu öğreneceğini biliyordu.

Arkadaşlarını yitirmişti ve taşların arasında ilerlediğibu yolun birkaç yüz metre ilerisinde yalın gerçekyatıyordu.

Yine de, yanındaki Innovindil’le beraber yolunadevam etti.

Günbatımını dağın tepesinde bırakmışlardı; bağlıdeğildi, koşmakta ya da uçmakta özgürdü. Pegasusorada bekleyecek, gerekirse kaçacaktı ve Innovindil onayeniden seslendiğine, atın yanına geleceğine fazlasıylainanıyordu.

Bekçi Vadisi’nin elli metre yukarısında biraz sorunyaşadılar. Yola öncülük eden Drizzt, aşağı kolaycainmelerini sağlayacak hiçbir yol bulamadı, görünmedengitmeleri neredeyse imkansızdı.

Page 194: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Onun yanına çömelen Innovindil, “Aşağıda oldukçafazla nöbetçi var,” diye fısıldadı. “Beklediğimden çokdaha fazla ve uyanıklar.”

“Bu komutan kurnaz,” diyerek kadına katıldı Drizzt.“Hazırlıksız yakalanmayacaktır.” “Aşağı memeyiz,” dediInnovindil.

İkisi de nerede hata yaptıklarını biliyordu. Birazgeride derin bir vadinin çatalından geçmişlerdi.

Bir patika neredeyse dümdüz kayalardan aşağıiniyor ve doğruca kapılara çıkıyor, tercih ettikleri diğeriise güneye yöneliyordu. Kapılara bakan çift, diğerpatikayı görebiliyordu ve sanki orası kendilerini aşağıindirirmiş, cüce yapılarına taşırmış gibi duruyordu.

Bununla beraber, tabii ki başka bir gerçeği dahafarkettiler; oraya giderlerse istedikleri yere ulaşmalarıpek de kolay olmayacaktı.

“Geri dönüp diğer yolu seçersek şafak söker,” diyeaçıkladı Drizzt. “Yarın o halde?”

Innovindil’e baktığında kadının oldukça ciddi birifadeyle kendisini süzüyor olduğunu fark etti.

“Oraya gidersem halkımı terk etmiş olurum,” diyecevapladı kadın; sesi fısıldaştıkları anlardakinden biledaha kısıktı. “Neden ki?” “Vadi zeminine uzanan hiçbiryol yokken nasıl dışarı çıkacağız?”

“Bruenor’un bacalarına tırmanmamız bile gereksebizi dışarı çıkarırım,” diye söz verdi Drizzt; amaInnovindil onun her sözcüğünde başını sallıyordu.

Page 195: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Sen yarın git. Onlara geri dönmen gerekiyor.”“Yalnız mı?” diye sordu Drizzt. “Olmaz.”

“Gitmelisin,” dedi Innovindil. “Gündoğumu’nunyanına yakın bir zamanda gidemeyeceğiz. Pegasusunbaşına gelebilecek en iyi şey, Obould’dan ayrılıp MithrilSalonu’na gitmek olacaktır.” Elini Drizzt’in omzunakoydu ve yavaşça yukarı kaydırıp drowun yüzünüokşadıktan sonra tekrar ensesine götürdü.

“Buradan izlemeye devam edeceğim. Seni uzaktanizleyeceğime söz veriyorum. Geri döneceğini biliyorumve işte o zaman, belki Tarathiel’in atını; arkadaşınıkurtarma şansını elde ederiz. Obould’un o güzel yaratığıdaha fazla tutmasına izin veremem.”

Narin eli yeniden Drizzt’in yüzünü okşadı.

“Bunu yapmalısın,” dedi kadın. “Hem benim, hem dekendin için. Ve tabii bir de Tarathiel…” Drizzt başıylaonayladı. Onun haklı olduğunu biliyordu.

Gizli kampa dönmeyi ve sonra, güneş batı ufkundabir kez daha batmaya başladığında diğer rotayı seçmeyiumarak yeniden yola koyuldular.

Gece, Bekçi Vadisi’nin içinden ve dışından gelençekiç ve yuvarlanan kaya sesleriyle doluydu ama serinsonbahar rüzgarında, yıldızların altında yan yana yatançift için başarılı bir gece olmuştu.

Şaşırtıcı bir şekilde Drizzt, vaktini ertesi gecenin negetireceği korkusuyla geçirmemişti.

En azından, zaten onların yanında olduğu içinarkadaşları adına endişelenmiyordu. Innovindil için

Page 196: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

korkuyordu; o gece defalarca dönüp kadına bakmış veilk fırsatta geri dönüp onun arayışına katılacağınasessizce yemin etmişti.

Gerçi sabahın parlak güneş ışığının altında BekçiVadisi’nde kopan bir şamata nedeniyle planlarıgerçekleşmedi. Neredeyse tamamı devlerden oluşan birkervanın onlardan uzağa, batıya, Bekçi Vadisi’ninçıkışma gidişini hayretle izlediler. Yanlarında genelierzak taşıyan orklar da vardı.

O kervanda bir yaratık daha vardı. Uzakta bileolsalar Innovindil’in keskin gözleri, zavallıGündoğumu’nun parlak beyaz postunu seçebildi.

“Hattı mı kırdılar?” diye sordu kadın. “Tamamen migeri çekiliyorlar?”

Drizzt, aşağılarındaki görüntüye dikkatlice baktı vedevlerle bir arada durmayan orkların hareketlerini izledi.Bekçi Vadisi’ne gelen devasa ordu bir yere gitmiyordu.Savunma birlikleri çalışmaya devam ediyor, yüksek vealçak duvarlar örülüyordu.

“Obould bölgeyi teslim etmiyor,” dedi drow. “Amadevler savaştan bıkmış gibi duruyor ya da acilengitmeleri gereken başka bir yer var.”

“Ne olursa olsun kendilerine ait olmayan bir şeyi deyanlarında götürüyorlar,” dedi Innovindil. “Ve onu gerialacağız,” diye söz verdi Drizzt.

Kendisini, büyük ihtimalle Mithril Salonu’nun batıkapılarına çıkaracak olan ve geçmişle yüzleşip geleceğe

Page 197: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bakabilmek için bu gece üzerinde ilerlemeye kararvermiş olduğu patikaya baktı.

Batıya ve olup bitenlere baktı. Bu gece o patikayagitmeyeceğini biliyordu.

Gitmesi gerekmiyordu.

Arkadaşına dönüp her şeyin yolunda gideceğini veharekete hazır olduğunu belirten bir gülümseme takındı.Gündoğumunu eve getirmeye hazırdı.

SENDELEMEKAçlık yüzünden başı dönen ve güçsüz düşen, elleri

ve ayakları hissizleşen, zorlu dağ yolunda ilerlemeyeçalışırken düzinelerce kez düşmekten parmaklan yarabere içinde kalıp burkulan Nikwillig, inatla bir ayağınıdiğerinin önüne geçirdi ve sendeleyerek ilerledi. Artıknereye gittiğinden emin bile değildi; yalnızca ilerliyordu.Bir parçası yere uzanıp zamanının dolmasını beklemek,acıdan ve hem midesindeki hem de düşüncelerindekiboşluktan kurtulmak istiyordu. Son birkaç gün, FelbarrKaleli zavallı cüce için pek de kolay geçmemişti. Subulabilecek bile olsa yemeği bitmişti. Sürekli düşmektengiysisi yırtık pırtık olmuştu; hatta bir kez kayalık biryamaçtan on beş metre aşağı yuvarlanmıştı. Bu düşüş,neredeyse bir saat kıpırdayamamasına neden olmuş veona silahını da kaybettirmişti. Aşağı devrilirken Nikwillig,kısa kılıcını düşürmüş ve şansızlık bu ya, silah ikidevasa kayanın arasındaki gerçekten derin ve dar birvadiye doğru sekmişti. Kendine geldikten sonra cücegeldiği yere geri dönmüş ve aslında silahı da bulmuştu

Page 198: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ama ne yazık ki kısa bedeninin uzanamayacağı kadaruzaktaydı.

Küçük bir dal getirmiş ve kılıca ulaşmak için dalıkullanarak şansını bir kez daha denemişti ama kılıçbeklenmedik bir şekilde kaymış, şangırdayarakboşluğun derinliklerine düşmüştü.

Hiçbir zaman savaşçı ruha sahip olmayan Nikwillig,çaresizce omuz silkerek bu işin peşini bırakmıştı.Çevresinde çirkin orklar dolanırken düşmantopraklarında silahsız geziniyor olma fikriniumursamamıştı zaten yapabilecek başka bir şeyiolmadığını da biliyordu.

Felbarrlı Nikwillig, tıpkı Nanfoodle’ın yarattığıpatlamayı ve cücelerin geri çekilişini izledikten sonrayaptığı gibi sadece boyun eğip omuz silkti. Adımları onusandığından da kuzeye taşısa da çoğunlukla doğuyadoğru hareket ederek yoluna devam etti.

Birkaç gün sonra cüce neredeyse körlemesineilerlemeye başladı. ‘Surbrin’ sözcüğünü mırıldanıpduruyor ama çoğunlukla bu sözcüğün ne anlamageldiğini bile unutuyordu. Hareket etmesini sağlayan tekşey bir cücenin inatçılığıydı.

Diğer ayağın önüne atılan adım… Farkına varmasada daha düz bir zemindeydi ve gösterdiği gelişme hızlıolmasa bile istikrarlıydı.

Yolculuğunun ilk zamanlarında, daha çok gecelerihareket etmiş, gündüzleri mağaraların içine saklanmıştı;ama önünde sonunda hepsi aynı şeydi.

Page 199: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bir önemi yoktu. Bir ayağını öbürünün önünegeçirmenin ve ‘Surbrin’ sözcüğünü mırıldanmanındışında hiçbir şeyin bir önemi yoktu.

Fakat birden başka bir şey daha önem kazandı.

Nikwillig’in aklına bunu getiren hafif bir rüzgar oldu.Ne bir şey görmüş, ne de bir ses duymuştu; yalnızcakoku almıştı. Bir şey pişiyordu.

Cücenin karnı guruldadı ve birden durdu. Sadecebirkaç saniye içinde ayakları yeniden hareket etmeyebaşladı ama daha çok kendi keyiflerince ilerliyorgibiydiler. Etrafına baktı; sağa mı, sola mı bilmiyordu.Pişen yemeğin kokusu karşı koyamayacağı bir şekildeonu kendisine çekiyordu. Yana yöneldi ve çatlamış, kirlidudaklarını yalamaya başladı. Yemek ateşini ve turuncuderili, karmakarışık siyah saçlı, çıkık çeneli aşçıyıgörünce daha bir kendine geldi.

Hiçbir şey, bir cüceyi, goblin görmek kadarayıltamazdı.

Yaratık kendisinden bihaberdi. Yemeğin üzerineeğilmiş, taş bir kaseden sos döküyordu. Kalın sosunsiyah eti kaplayışını gören Nikwillig, bir kez dahadudaklarını yaladı.

‘Kuzu bacağı’ diye düşünen Nikwillig, inlememek vekörlemesine yemeğe dalmamak için çok çaba harcadı.

Pozisyonunu sağa ve sola bakacak kadar korudu.Çevrede başka canavar görmeyen cüce başını eğdi vekendisinden habersiz olan goblin aşçısına doğru atıldı.

Page 200: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Goblin doğruldu ve kendisine gelen cüceyiomzundan yakalayacak kadar kusursuz birzamanlamayla döndü. Çiftin üzerinden ateş ve yemekparçaları uçtu. Onlar yere sertçe devrilirken sıcak sosda havaya fırladı ve hemen hemen hepsi goblininyüzüne döküldü. Yanan yaratık inleyip doğrulmayaçalıştı ama Nikwillig, canavarın bir deri bir kemikboğazına iki eliyle sıkıca yapıştı. Yaratığı defalarcayukarı kaldırıp yere indirdikten sonra, inleyen ve pisliğiniçine kıvrılan goblini öylece bıraktı.

Kuzu bacağı da yere düşmüş ve pisliğe bulanmıştıama cüce, eti temizlemeye bile kalkmadı. İki eliylesıkıca kavrayıp büyük bir hevesle dişlerini geçirdi; suluetten büyük parçalar koparıyor ve neredeyse hiççiğnemeden yutuyordu. Nikwillig, etten birkaç kezısırdıktan sonra nefes alacak ve yemeğin tadınıçıkaracak kadar uzun bir süre öylece durdu. Çevresindebağırışlar koptu.

Dizlerinin üzerinde duran cüce, doğrulup koşmayabaşladı. Omzuna bir mızrak geldi ama saplanmadansıyırıp geçti. Sağduyusu cüceye yemeği bırakıpkaçmasını salık vermişti ama cüce, açlıktan, mantıklıdavranabilecek durumda değildi. Kuzu bacağını sahipolduğu tek çocuğuymuşçasına göğsüne bastırıp yolakoyuldu. Ağaçların ve kayaların arasından zigzagçizerek geçiyor kendisini kovalayan yaratıklarlaarasındaki mesafeyi mümkün olduğu kadar açmayaçalışıyordu.

Küçük bir koruluğa varınca çok derin olmayan amadik bir yamaçta olduğunu fark ederek durmaya çalıştı.

Page 201: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Yalnızca on beş metre aşağısında Surbrin Nehridurdurulamaz bir şekilde akıyordu.

“Nehir…” diye mırıldandı Nikwillig ve MithrilSalonu’nun kuzeyindeki dağ sırtından ayrılırkenkiamacını hatırladı. Nehrin karşısına bir geçebilseydi!

Arkasından yükselen bir haykırış yenidenkoşmasına, yamaçtan aşağı, bir iki adım sendelemesineneden oldu. Sonra yüzüstü devrilmeye başladı veyuvarlanışını kontrol etmek için kıvrıldı.

Fazlasıyla ‘ hızlandı ama değerli yükünü bırakmadı;yuvarlanarak ve sekerek nehrin soğuk suyuna düştü.Doğruldu ve nehir kıyısına doğru ilerleyip yenidenkoşmaya çalıştı.

Sırtına sert bir yumruk yedi ama sadece çığlık atıpkoşmaya devam etti.

Bir kütük bulabilseydi… Kütüğü nehre atar,dondurucu suyu umursamadan üzerine çıkar ve kendinikıyıdan uzaklaştırırdı.

Uzaktaki ağaçlar umut vaat ediyordu ama sesleryakınlaşmıştı ve Nikwillig, başaramayacağından korktu.Anlayamadığı bir sebepten bacakları yavaşlamış,uyuşmuşçasına karıncalanmaya başlamıştı.

Cüce, durup aşağı bakınca kan gördü; ayaklarındanyere kan damlıyordu. O darbenin bir yumruktankaynaklanmadığını ancak o zaman fark etti; elinde birgoblin mızrağının sapını tutuyordu.

Nikwillig, dizlerinin üzerine çöktüğünde, “Moradinbenimle dalga geçiyor olmalısın,” dedi.

Page 202: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Arkasında taarruza geçen goblinlerin bağırışlarınıduydu.

Ellerine ve hâlâ avucunun içinde duran kuzubacağına baktı. Omuz silkip etten bir ısırık daha aldı.

Hemen yutmadı, uzun uzun çiğneyip etin lezzetinin,sıcaklığının ve yumuşaklığının tadını çıkararak ağzındadolaştırdı. Diğer elinde bal likörü olsaydı, bu, cüceyeyaraşır bir ölüm olurdu diye düşündü.

Goblinlerin yakında olduğunu biliyordu ama başınabir sopa yiyip yüzüstü pisliğin içine kapaklandığındayine de şaşırdı.

Felbarr Kaleli Nikwillig, kuzunun lezzetineodaklanmaya ve acı duymamaya çalıştı. Çabucakölmeyi diledi.

Bundan sonrası koca bir boşluktu.

KANDIR BENİ, YAZIK BANA, YİNE KANDIRAna kamp alanında Galen Firth’ün yanındaki yerini

alan Rannek, “Nesme’ye geri dönmeyi düşünüyorolamazsın,” diye azarladı.

General Dagna ve cücelerinin kahramancamüdahalesinin ardından saatlerce koşmuş, kuzeydeki,cücelerin bulduğu, kendilerini Mithril Salonu’naçıkaracak tünellerin yakınındaki dağ eteklerindekitepeciklere geri dönmüşlerdi. “Gururun yüzünden,kendini kurban eden o elli cücenin fedakarlığını hiçe misayacaksın?” diye çıkıştı Rannek.

Page 203: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Sen gururdan mı bahsediyorsun?” diye karşılıkverdi Galen Firth ve rakibi geri çekildi.

Fakat bu sadece bir dakika sürdü. Sonra Rannekomuzlarını dikleştirip geniş göğsüne doldurduğu havayıdışarı verdi. “Hatamı hiçbir zaman unutmayacağımGalen Firth,” diye itiraf etti. “Ama bütün birliğimizi trollereve bataklık yaratıklarına yem yapıp hatamı daha dakötüleştirmeyeceğim.”

“Bozguna uğratıldılar!” diye haykırdı Galen. İkisi dedönüp merakla kendilerini süzen yüzlere baktı.“Bozguna uğratıldılar,” dedi bir kez daha; bu kez dahasessizdi. “Cücelerin cesur direnişi ve Alustriel’in ateşyağmuruyla düşman hattı yarıldı. Bizi takip etmezahmetine girdiler mi? Hayır mı? O zaman canavarlarınev dedikleri gübre dolu bataklıklarına gitmiş olmaihtimalleri üzerinde durulamaz mı? Kaçmaya bu kadarmı meraklısın?” “Peki, sen onların üzerine yürüyecekkadar mı aptalsın? Savaşamayacak olanlar hiçumurunda değil mi? Oynadığın kumar yüzündençocuklarımız mı ölsün Galen Firth?”

“Mağaraların nerede olduğunu bile bilmiyoruz,” diyekarşı çıktı Galen. “Bölgede öyle körü körüne dolanıpdoğru deliği bulmayı umamayız.”

“O zaman Gümüşay’a gidelim,” diye önerdi Rannek.“Gümüşay bize gelecek,” diye ısrar etti Galen.

“Alustriel’i görmedin mi?”

Rannek dudaklarını ısırdı ve adamın yüzünetükürmemek için kendini zor tuttu. “O kadar mıaptalsın?” diye sordu. “Nankör bir aptal mısın?”

Page 204: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Galen, hiç düşünmeden ve Rannek’inki kadar sakinbir ses tonuyla, “Bizi buraya, evimizden bu kadar uzağagetiren aptal ben değilim,” diye karşılık verdi. “O adamkarşımda duruyor. Üstelik beni yargılayacak hakkasahip olduğunu düşünüyor.”

Rannek ne bir tepki verdi ne de geri çekildi; aslındabuna verilecek bir cevabı olmadığını biliyordu. Yetkionda değildi.

Kuşatılmış Nesme halkı onu dinlemez, kendiniispatlamış Galen Firth’ün emirlerini yerine getirirdi.

Bir süre daha adama baktıktan sonra sadece başınısalladı ve oradan uzaklaştı. Galen Firth’ün alaycıhomurtusunu duyduğu an buruşan yüzünün kendinidurdurmasına izin verdi.

Ertesi şafak, Galen Firth’e, Rannek’in açıklamayıbaşaramadığı gerçeği gösterdi; mülteciler arasındakigözcü kolu, güneyden trollerin yaklaşıyor olduğuhaberini getirmişti.

Galen Firth’ün acı haberi alışını izleyen Rannek,onun neredeyse savaşçıları gönderip bir saldırıgerçekleştireceğini düşünüyordu ama haşin ve inatçıGalen Firth bile o denli gözü kara değildi.

“Toparlanın ve çabucak yürüyüşe hazırlanın,” dediçevresindekilere. Gözcülere döndü. “Bazılarınızdüşmanı gözetlesin. Diğerleri kuzeydoğuya gitsin. MithrilSalonu’na çıkan tünelleri arayan gözcülerimizi bulun vekaçış rotamızı sağlama alın.” Konuşmasınıtamamladığında sessizce başını sallayıp kendisini

Page 205: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

onaylayan Rannek’e baktı. Bunu adi bir hakaret olarakalgılayan Galen Firth’ün yüzü kaskatı kesildi.

Galen, inatçı bir tavırla askerlerine, “Düşmanlarımızıuzun bir koşuya zorlayacağız ve evimize dönebilmekiçin onları atlatacağız,” dedi; Rannek’in ağzı açık kaldı.

Koşmaya alışkın olan Nesme halkı birkaç dakikaiçinde harekete geçmiş ve en zayıfların, hattın ortasındayer almalarını sağlayacak uygun bir konum almıştı. Pekazı konuştu. Trollerin peşlerinde olduğunu ve o gün,hayatlarının sona erebileceğini biliyorlardı.

Sabahın ilerleyen saatlerinde yüksek ve harapolmuş bir zemine geldiler. Uygun bir görüş noktasındanGalen, Rannek ve diğerleri, kendilerini takip eden birliğeilk kez bakma şansını elde etti. Ekip, daha çok trollerdenoluşuyordu; yaklaşan kalabalığın arasında ağacıandıran bataklık yaratıklarını göremediler. Yine de trolsayısı azmısanamazdı; aralarında oldukça geniş, tuhafyaratıklar vardı ve bazıları iki ekibi birden yönetiyordu.

Rannek, tıpkı saatler önce önerdiği gibi, geriçekilmekle doğru olanı yaptıklarını biliyordu. Yine de bucanavar ordusundan kurtulamayacaklarından korktuğuiçin, bundan alabileceği bütün tatmin bir anda yok oldu.

“Mümkün olduğu kadar hızlı hareket etmelerinisağlayın,” diye emretti Galen Firth; sesi fazlasıyla ciddiçıkan Galen, bunu ister kendine veya diğerlerineitirafetsin ister etmesin, Rannek, onun da benzer korkularduyduğunu biliyordu. “Tünelleri hâlâ bulamadık mı?”

“Bazı tüneller bulduk,” dedi adamlardan biri. “Nekadar derine indiklerini bilmiyoruz.” Galen Firth,

Page 206: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

başparmağı ve işaret parmağıyla dudağını sıkıştırdı.

“Ve emin olmadan içeri girer ve bir açmazlakarşılaşırsak…” diye devam etti adam.

“Öyleyse acele edin,” diye emretti Galen. “Gözcüleritünele sokun. Çevreyi dolaşan ve bizi, düşmanımızınarkasına çıkaracak bir [«* tünel arıyoruz. Ya ezileceğizya da içeri gireceğiz; kaybedecek vaktimiz yok!” Adambaşıyla onaylayıp hızla uzaklaştı.

Galen, Rannek’e döndü.

“Haklı olduğuna inanıyorsun, öyle değil mi?” dedi.

“Neye mal olursa olsun,” diye karşılık verdi Rannek,“önemli değil.” Galen’in gözlerinin kendisininkileriizlemesini sağlayarak yaklaşan birliğe baktı. “Trollerkadar düzensiz ve disiplinsiz bir düşmanın, biziböylesine inatla izleyeceğini asla tahmin edemezdim!Hayatım boyunca…”

“Hayatın o kadar da uzun sürmedi,” diye hatırlattıGalen. “Bu yüzden de nöbet tuttuğun o gece,kandırıldın.”

“Tıpkı bizi takip etmeyeceklerini düşünmenisağlayacak kadar kandırıldığın gibi,” diye karşılık verdiRannek; ama sözcüklerini kendisi bile güçsüz bulmuştuve Galen’in kibirli ifadesi bu cümleden, onun daetkilenmemiş olduğunu fazlasıyla kanıtlıyordu.

“Takiplerini memnuniyetle karşılıyorum,” dedi Galen.“Şaşkınlığım da hoş bir şaşkınlık. Onları Nesme’nindışına göndereceğiz. Duvarlarımızın arkasına yeniden

Page 207: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

geçtiğimizde savunmamızı güçlendirmek için gereklizamana sahip olacağız.”

“Tabii dışarıda bizi bekleyen başka trol yoksa.”

“Başarısızlığın, düşmanımızı abartmana yol açtıRannek. Onlar trol. Aptal ve tehlikeliden çok da öte birşey değiller. Beklenenden fazla azim gösterdiler ama buuzun sürmeyecek.”

Galen homurdanıp yola koyuldu ama Rannek,adamın kolundan tuttu. Süvari öfkeyle döndü. “Bu iş içinbütün bu insanların hayatlarını tehlikeye mi atacaksın?”diye sordu Rannek.

“Nesme’deki varlığımız da tehlikedeydi; yüzyıllarboyu,” diye cevapladı Galen. “Bizim yaptığımız şey bu.Bu bizim yaşama şeklimiz.”

“Ya da ölme şeklimiz?” “O zaman öyle olsun.”

Galen, kolunu Rannek’ten kurtardı. Bir süre dahaadama baktıktan sonra dönüp çevresindekilere emirleryağdırmaya başladı. Fakat çok kısa bir süre sonra,mültecilerin arasından biri, “Balta! Mirabar’ın Baltasıgeldi!” diye bağırınca sözleri yarıda kesildi.

“Mirabar’a şükürler olsun!” diye bağırdı bir başkasıve coşku bütün kalabalığa yayıldı.

Rannek ve Galen Firth, topluluğa doğru yöneldi veolup bitenleri görebilmek için kalabalığı yardı.

Cüceler, düzinelerce cüce, onlara doğru ilerledi;çoğunun zırhında Mirabar’ın siyah baltası vardı.

Page 208: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Sıkı ve disiplinli hareketlerle yürüyor, harap olmuşaraziyi kararlı bir şekilde adımlarken hatlarınıkoruyorlardı.

Yeni ziyaretçilerin yanından koşarak gelen ve buyüzden de üfleyip püfleyen bir gözcü, Galen’e,“Mirabar’dan değiller,” diye açıkladı. “Daha çokBattlehammer Klanı’ndan olduklarını iddia ediyorlar.”

“Mirabar’ın ünlü ‘Baha’sının amblemini taşıyorlar,”dedi Galen.

“Bir zamanlar oraya aitlermiş,” diye açıkladı gözcü.Durdu ve yana adım atıp diğerleriyle birlikte cüceleriizledi. Savaş yorgunu bir çift cüce, onlara yaklaştı;birinin kalın siyah bir sakalı vardı, diğeri ise adamlarınşimdiye kadar gördüğü en yaşlı ve en çirkin cüceydi.Arkadaşından daha kısa ve genişti, siyah sakalının birkısmı kopmuştu ve tek gözü kördü. İnsanlar, al yanaklı,yıpranmış yüzünün, yüzyılların başlangıcını ve bitişinigörmüş olduğunu hemen anladı. Çift, kendilerine eşlikeden bir başka Nesme gözcüsüyle beraber Galen’inyanına yaklaştı. Adamın önüne geçtiler ve genç cüce,savaş çekicini Galen’in önündeki taşa bırakıp eğilerekselam verdi.

“Battlehammer Klanı’ndan Torgar DelzounHammerstriker, hizmetinizdedir,” dedi. “Ve tabiiarkadaşım Shingles da öyle.”

“Mirabar’ın sembolünü taşıyorsun, sevgili Torgar,”dedi Galen. “Hizmetimizde olduğunuza çok memnunuz.”“Mirabarlı’ydık,” dedi Shingles. “Daha iyi yürekli bir kralahizmet etmek üzere ayrıldık. Ve işte buradayız; sana ve

Page 209: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

seninle beraber buraya gelen General Dagna’ya hizmetetmek için geldik.”

Çevredeki insanların çoğu birbirlerine endişeylebaktı ve cüceler bunun farkına vardı. “Ona yaraşır birhikaye anlatacak kadar çok zamanım olduğun da, sananasıl düştüğünü açıklarım,” dedi Galen Firth veomuzlarını dikleştirdi. “Şimdilik düşman hızlaarkamızdan geliyor. Trol; bir yığın trol…”

Cücelerin çoğu birbirlerine, ‘Dagna’nın düşüşü’nümırıldandı ama Torgar ve Shingles ifadelerinideğiştirmedi.

“O halde tünellere gidelim,” dedi Torgar. “Ben veekibim çirkin başlarını tavana çarpmamak için eğilmekzorunda kalan zalimlere orada çok daha iyi müdahaleederiz.”

“Onlarla tünellerde savaşır ve hepsini geripüskürtürüz,” diye onayladı Galen. “Belki de hatlarınıyarar ve ilerlememizi sağlayacak bir yol buluruz.”

“İlerlememizi sağlayacak mı?” diye sordu Torgar.“Mithril Salonu, tünellerin diğer ucunda yer alıyor ve bizde buraya bunun için geldik.”

“Gümüşay, yakında savaşta bizimle birlikte yeralacağının sözünü verdi,” diye açıkladı Galen.

Çevredeki hiç kimse gerçeği biraz çarpıtıyorolduğunu söylemeye cesaret edemedi. “Nesme gerialındığında ve bölgenin güvenliği sağladığında zafereulaşmış olacağız!”

Page 210: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

İki cüce de merakla ona baktı, sonra birbirlerinedönüp sadece omuz silkti.

“Farketmez,” dedi Shingles, Torgar’a. “Neye kararverecek olursak olalım bunu tünellerde yapacağız.” “Ohalde tünellere gidiyoruz,” dedi diğer cüce.

Cüce hattından, “Yan taraf açık!” çığlığı yükseldi.

“Onlara meşale tutun!” diye haykırdı Shingles.

İkinci sıradaki yirmi cüce, ellerindeki meşalelerle ileriatıldı ve hep beraber alevlerini, trollerin öncü birlikleriyleağır bir mücadele içinde olan Shingles ile ilk savaşçıhattının üzerinden savurdu.

Geniş bir odaya açılan uzun bir tünele dalmışlardı vebacayı andıran bir alanda yirmi cüceyi yan yana dizipdirenişe geçmişlerdi; onlarla savaşmak için sadece biriki trol içeri girebiliyordu.

Meşale taşıyıcıları, alevlerini dar tünel girişineyöneltti; gaz yağına batırılmış odunlar stratejik birşekilde yerleştirildi.

Ateş hayat buldu.

Troller o kadar da korkmamıştı ama inanılmayacakkadar hızla, yeniden doğmalarını sağlayan güçleriniemen ateş, en öndekilerin işini bitirdi.

Meşaleler takibi yavaşlattı ve Shingles, arkadangelenlerle birleştirdiği ordusunu saldırıya geçiripyangının yanındaki trolleri geri püskürttü. Bir çift,alevlerin içine itildi, diğerleri ise oldukları yere yığıldı.

Page 211: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Cüceler, kusursuz bir şekilde hattı yarıp kaçtı. Yangeçit açıldı ve mülteciler derhal yola koyuldu.

O öğleden sonra, Torgar’ın ekibi üçüncü kez inatçıtrolleri kovdu. Yine de hepsi canavarların yenidengeleceğini biliyordu. Böylece geri çekilme hattınaöncülük etmekle meşgul olan cüceler bir sonrakidirenişlerine uygun bir mekan bulma amacıyla herkesişme noktasını ve her bölümü incelediler.

İnsanların arka savunma birliklerindeki Rannek, herşeyi minnet ve hayranlıkla izledi. Onlan trollerin önüneve muhtemelen Nesme’nin açık alanına çıkaracak olanbir rotadan uzaklaştıklarından Galen Firth’ün endişeyekapıldığını biliyordu.

Ama kontrol Galen’de değil, Torgar’daydı. Rannekve Nesme halkı, en azından bu kadarını anlayabilmişti.Torgar, Dagna’nın düşüşüyle ilgili detayları öğrendiktensonra, insanların istedikleri zaman cücelerdenayrılabileceğini ama bunun riskli olacağım söylemişti.

Torgar, acı hikayeyi öğrendikten sonra, Galen’e,“Bütün zafer Dagna’nın ve Mithril Salonu’nu” demişti.“Onu bekleyen onurlu yere; Moradin Salonları’na oğlunaeşlik etmeye gidiyor.”

“Evimizi geri almamız için bize yardım etmeyeçalıştı,” diye araya girdi Galen ve bu sözler üzerine,genellikle orkları yalnız başlarına öldürmek zorundakalan cüceleri anımsayan Torgar’ın sert bakışlaratmasına neden oldu.

Torgar, “Senin aptal kıçını kurtardı,” diye sert birkarşılık verdi. “Ve yeniden oraya gitmeyi planlıyorsan o

Page 212: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

zaman Dagna hata etmiş demektir. Ama şunu bilNesmeli Galen Firth; Torgar ve ekibi aynı hatayıyapmayacaktır. Savunduğumuz her toprağı, sırtımızıMithril Salonu tünellerine dayayarak koruyacağımızdanşüphen olmasın.”

Ve bu tartışmanın sonu oldu; fazla gururlu olanGalen bile daha ileri gidemedi; diğer Nesmesavaşçılarına durumun aksini ispatlayacak tek bir laf bileetmedi. Böylece Torgar, bütün kontrolü ele geçirmiş olduve çaresiz kaçışlarını başlattı. Güçleri yettiğince kaçtılarve savaşa koşmak yerine her karşılaşmayı çabucaksaptırdılar.

Rannek bundan memnundu.

AYRILAN YOLLARYaklaşık yüz dev, Fourthpeak’in kuzey

yamaçlarından Surbrin’in doğusuna doğru yol alırken,adı Urulha olan geniş omuzlu iri bir ayaz devi, Gerti’ye,“Bir orkun emirlerini mi dinleyeceğiz?” diye sordu.

“Emir mi?” diye sordu Gerti. “Ben emir falanduymadım. Sadece bir ricaydı.” “Bu ricayı yerinegetirdiğin sürece ikisi de aynı şey değil mi?”

Gerti, bir devden beklenmeyecek kadar zarif birşekilde güldü ve narin elini Urulha’nın iri omzuna koydu.Ona kibar davranması gerektiğini biliyordu. Urulha,babasının baş danışmanlarından ve en güvenilirmuhafızlarından biriydi. Üstelik Gerti’nin babası OrelGriel, hâlâ etkili biriydi; gerçi görkemli şef, aylardır ayazdevlerinin arasında gözükmüyordu ve pek az kişi onunözel odalarından dışarı adım atacağını düşünüyordu.

Page 213: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Söylenenlere göre Orel, ölüm döşeğinde yatıyordu vetek mirasçısı olan Gerti, Parlak Beyaz’ı, bütünhazinelerini ve babasının hizmetindeki tüm güçlü devbirliklerini ele geçirecekti.

Prenses Gerti, babasının ölümünün getireceğiyararın oldukça önemli ve aynı zamanda son derecegeçici olacağının uzun zamandır farkındaydı. Orel’inhiyerarşik merdivenine tırmanan fırsatçı devlerden birikendisine karşı bir darbe yapacak olsa, en iyi ihtimalle,neredeyse birleşmiş olan bütün birlikler ikiye bölünürdü.Bu, «» Gerti’nin kesinlikle istemediği bir şeydi.

Tek başına bile güçlü bir ordu sayılırdı; kılıcını sonderece iyi kullanırdı ve gizemli büyüleri vardı. Gertikendisine karşı koymaya cesaret edecek herhangibirinin üzerinde maddelerin gücünü kullanabilir, onlaraşimşek, ateş ve şiddetli buz fırtınası gönderebilirdi. Amaelini Urulha’nın geniş omzuna koymak ona bazenbüyünün yeterli olmadığını hatırlattı.

“En azından şimdilik, Obould’un başarısı bizimyararımıza olur,” diye açıkladı. “Ordusu şimdi yerle biredilirse Parlak Beyaz’ın kapısına dayanacak olan MithrilSalonu, Felbarr, Adbar, Gümüşay, Everlund kim bilirbunlara başka hangi bölge dahildirbirliklerini kimdurduracak? Hayır, sevgili Urulha; Obould, o sinirbozucu cücelerle insanlara karşı kullanacağımız tampongörevini görecek. Bırakalım da binlerce yardakçısınısürsün ve hepsi ölsün ama yavaş yavaş…” “Busavaştan bıktım” diye itiraf etti Urulha. “Yirmiden fazlasoydaşımın ölümünü gördüm. Üstelik Surbrin’e gidenkardeşlerimizin ne durumda olduğunu da bilmiyoruz.

Page 214: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Felbarr cüceleri çoktan karşıya geçmiş olabilirler mi? Biryirmi soydaşımız daha, o sakallı yaratıkların leş kokuluayakları altında ölü yatıyor olabilir mi?”

“Bu ihtimal dahilinde bile değil,” diye teminat verdiGerti. “Bilemezsin.”

Gerti başıyla onaylayarak bu söz üzerine düşündüve omuz silkti. “Gidip göreceğiz. En azından birkısmımız.”

Bu şaşırtıcı uyarı Urulha’nın dikkatini çekti, açık mavitenli ve parlak mavi gözlü koca kafasını çevirip Gerti’yebaktı. Gerti onun meraklı bakışlarına cilveyle karşılıkverdi ve Urulha’nın yaşlı bir dev için aslında oldukçayakışıklı olduğunu farketti. Uzun saçı alnını açığaçıkararak at kuyruğu yapılmıştı. Hatları hâlâ güçlüydü;çıkık elmacık kemikleri, sivri bir burnu vardı. Gerti,Urulha’yı konuşarak ikna edemezse cazibesinikullanabileceğini ve hepsinden önemlisi bunun hiç defena olmayacağını düşündü.

“Bazılarımız, dostum,” dedi kadın sessizce.Parmaklarını iri devin kaim ensesine götürdü, hattaparmak uçlarıyla giysisinin arasından görülen çıplakboynunu okşadı. “Nehre, kayıp arkadaşlarımızı 162e İbulmak ve onları geri getirmek için yarı sayımız kadarbirbirlik göndereceğiz. Yavaş yavaş birlikleri kuzeye veoradan da eve göndereceğiz. Yavaş yavaş diyorum;böylece Obould, onu terk ettiğimizi düşünmeyecektir.Zaten nehrin güvenliğini kendi sağlamak istiyor ve sahipolduğu ordu göz önünde bulundurulacak olursa onu,

Page 215: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

devlere ihtiyacı olmadığına ikna etmek çok da zorolmayacaktır.”

“Seninle ittifak sağlamak isterim, biliyorsun,” diyedevam etti. “Düşmanımız nasıl bir karşılık verecekhenüz bilmiyorum ama yirmi bin orkla savaşmakistemiyorum. Yirmi bin?” diye ekledi gülerek.

“Yoksa sayısı bunun iki ya da üç katma mıçıkmıştır?”

“Orklar haşareler gibi yayılıyor; tarladaki fareler yada evlerimizi istila eden çıyanlar gibi” dedi Urulha.

“Sanırım aynı zekaya sahipler,” dedi Gerti.Parmakları arkadaşının boynunda dolanmaya devamediyordu, Urulha’nın gergin kaslarını hissetmek hoşunagidiyordu ve yakışıklı suratına yayılan ilk gülümsemeyigördü.

“Her zamanki düşmanlarımızın bizimle müttefik olmaihtimali bile var,” diye ekledi Gerti.

Urulha kaşlarını çattı. “Cüceler mi? Mithril Salonu,Felbarr Kalesi, Adbar Kalesi cücelerinin bizimleçalışmayı kabul edeceğini mi sanıyorsun? BruenorBattlehammer’ın ve arkadaşlarının, üzerlerine bir kuledevrilmesini sağlayan taş yağmurunu unutacağına mıinanıyorsun? Batı kapılarını kıran şahmerdanı kimingetirdiğini biliyorlar. Hiçbir orkun böylesi bir kuvvetesahip olmadığının da farkındalar.”

“Ve yakında başka seçenekleri kalmayacağını dabiliyorlar,” dedi Gerti. “Obould her yeri kazacak ve kışboyu güç toplayacak. Düşmanımızın karlar erimeden

Page 216: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

önce onlara saldırabileceğini sanmıyorum. O zamanakadar…” “Gümüşay’m, Everlund’un ve üç cücekrallığının, orkları yerlerinden edebileceğine inanmıyormusun?”

Gerti şüphesinin üzerine gitti; “Yirmi bin ork?” diyefısıldadı. “Kırk bin? Altmış bin? Yüksek arazide,güçlendirilmiş duvarların arkasında?”

“Yani Gerti, aslında düşmanımız olan o halka yardımönerecek?” diye sordu Urulha.

Gerti çabucak kesin bir yargıya varmamış olduğunugösteren bir tavır takındı.

“Halkım adına her türlü kazanma ihtimalini gözönünde bulunduruyorum,” diye açıkladı. “Obouldmüttefikimiz değil. Hiçbir zaman da olmadı. Onakatlanıyorduk çünkü eğlenceliydi.”

“Belki o da bizim için aynısını düşünüyordur.”

Disiplinli Gerti, bir kez daha yanlış yapmamaya özengösterdi ve onun, bu sözlerinin geniş omuzlarınınüzerinden geçip gitmesine izin verdi. Artık ParlakBeyaz’a döndüklerine göre, bütün halkını memnunetmesi gerektiğini biliyordu.

Devler ve Obould, güneyde bir zafer kazanmıştı amaayaz devlerinin gerçek bir kazanç elde ettiği söylenebilirmiydi? Obould istediği her şeyi elde etmişti. Cücelerinve insanların topraklarında fazlasıyla yer kazanmıştı.Bundan daha önemli ve etkili olanı ise; savaş çağrısınabir yığın ork kabilesinin karşılık verişi ve bir araya gelenbirlikleri güçlü pençelerinin arasına alışı olmuştu ama

Page 217: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bütün zaferlerine rağmen ordu somut bir kazançsağlayamamıştı. Mithril Salonu’nu ve hazinelerini elegeçirememişlerdi.

Gerti’nin devleri, Obould’un yardakçıları gibi değildi.Ayaz devleri, aptal orklar değildi.

Öldürdükleri düşmanın beş katını kaybetseler debölge kazanmak orklar için yeterliydi. Gerti’nin halkı,güneye yapılan yolculuğun neden düzinelerce devinölümünden daha değerli olduğunu öğrenmekisteyecekti.

Gerti önüne; pegasusa baktı. Evet, Parlak Beyaz’alayık bir ganimetleri vardı! Atı halkına sunabilirdi. Onlarasinir bozucu Withegroo’dan ve Shallows halkındanayrılmanın faydalarını hatırlatabilirdi. Cüceler veinsanlar güneye itildiğinden, evlerinin çok daha güvenlive huzurlu olduğunu açıklayabilirdi.

Dişi dev bunun bir başlangıç olduğunu fark etti.

Karanlığın içinde kendine gelmeye başladığında nedenli yumuşak bir yerde olduğunu fark edince şaşırdı;Moradin Salonları’nm ateşlerle ısıtıldığını ama bir kayakadar sert olduğunu düşünürdü.

Nikwillig kıpırdanıp yana kaydı ve omzunda kalın birbattaniye olduğunu anladı. Yaprakların hışırtılarını veince dallardan çıkan çatırtıları duydu.

Cücenin gözleri fal taşı gibi açıldı; gün ışığı, üzerineyansıyınca gözlerini yeniden sımsıkı kapadı.

Nikwillig, gözlerinin açık kaldığı o kısacık süre içindeçevresinde gördüklerinden; yaprak döken ağaçlarla dolu

Page 218: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bir ormanda olduğunu anlamıştı ve bu zavallı cüceninaklını daha da karıştırdı.

Düştüğü yerin yakınlarında orman falan yoktu veMoradin Salonu’nda görmeyi beklediği son şey ağaçlarve gökyüzüydü.

“En tu il beinway, ” diye yumuşak, melodik bir elf sesiduydu.

Nikwillig, karman çorman olmuş aklından busözcükleri tekrar tekrar geçirirken gözlerini kapalı tuttu.Felbarrlı bir tüccar olan Nikwillig, başka ırklarlaçalışmıştı ve bunlara elfler de dahildi.

“Beinway?” dedikten sonra “Uyanık. En tu ilbeinway… O uyandı,” diye devam etti.

Bir elfin kendisi hakkında konuştuğunu biliyordu veyavaşça göz kapaklarının açılmasına izin verdi; bunuyaparken gözleri gün ışığına alışmış oldu. Birazkıpırdandı ve sesin geldiği yöne dönmeye çalışırkenistemsizce inledi.

Cüce, yeniden gözlerini kapadı ve arkasınayaslandı. Acıdan kurtulmak için derin bir nefes aldı.

Sonra gözlerini yeniden açtı ve çevresini elflerinsarmış olduğunu görünce şaşırdı; yüzleri solgun vesertti.

“Uyanıksın?” diye sordu birisi; ortak dildekonuşuyordu.

“Öyleysem şaşıracağım,” diye cevap verdi Nikwillig;kuruyan boğazından çıkan sesi çatlıyordu.

Page 219: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Goblinler zavallı yaşlı Nikwillig’i fena hakladı.”

“Goblinlerin hepsi öldü,” diye açıkladı sağındaki elf.Lider olduğu açıkça belli olan o elf diğerlerine elsalladıktan sonra Nikwillig’in kendisini daha iyigörebilmesi için eğildi. Düz siyah saçları, koyu mavigözleri vardı; cücenin tam dibinde duruyordu. Elfinkaşları birleşiyor, küçük burnunun üzerinde neredeysesiyah bir V harfi oluşturuyordu.

“Ve senin yaralarınla ilgilendik,” diye devam etti; sesigörüntü süne göre oldukça sakin ve güven vericiydi.“İyileşeceksin sevgili cüce.”

“Beni oradan siz mi kurtardınız?” diye sorduNikwillig. “Goblinler beni nehir kıyısında yakalamıştıve…” “Onları ölü goblinlere çevirdik,” diye garanti verdielf.

“Peki, sen kimsin?” diye sordu Nikwillig. “Ve tabii‘biz’ kim?”

“Ben, Aykorusu’ndan Hralien ve bu da Althelennia.Kendi halkımızdan iki kişiyi bulma amacıyla nehrinkarşısına geçtik. Belki sen, Mithril Salonlu, onlarıgönrıüşsündür?”

“Ben Mithril Salonu’ndan değilim, FelbarrKalesi’ndenim,” dedi Nikwillig. Hralien’in kendisineuzattığı elini tutup elfin büyük bir dikkatle oturmasınayardım etmesine izin verdi. “Obould canavarından sıkıbir dayak yedim ve beni, bir de arkadaşım Tred’i,Bruenor kurtardı. Üzgünüm ama arkadaşlarınızıgörmedim.”

Page 220: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

İki elf birbirine baktı.

“Kanatlı atların üzerlerindeydiler,” diye eklediAlthelennia. “Belki de onları gökyüzünde, uzaktangörmüşsündür.” “Ha, o ikisi,” dedi Nikwillig ve iki elf debüyük bir hevesle ona doğru eğildi.

“Hayır, onları görmedim ama Mithril Salonu yolundasizin korunuzdan geçen Bouldershoulder kardeşlerinonlardan bahsettiğini duydum.”

Üzgün elfler doğruldu.

“Salon, Bruenor’a mı ait?” diye sordu Hralien;Althelennia da aynı anda, “Batı gökyüzünden süzülendevasa bir ateş gördük,” dedi.

“Evet ve evet,” dedi cüce. “Gnom ateşiydi ve birejderhayı bile gururlandırırdı.” “Bize anlatacak çok şeyinvar, sevgili cüce,” dedi Hralien.

“En azından bu kadarını borçluyum,” diye onayladıNikwillig.

Biraz daha kıpırdandı, eklemlerini, boynunu veomuzlarını birkaç defa kıtırdattıktan sonra bir ağacasırtını yasladı. Sonra onlara hikayesini; on gün önceFelbarr Kalesi’nden ayrılan kervanı, kendilerine kurulankorkunç tuzağı, Tred’le beraber yaralı, aç ve çaresizdolanışlarını anlattı.

İnsanların cömertliğinden ve Mithril Salonu’nun Kralıolarak eve dönmeye hazırlanan, kendilerini bulan,Bruenor Battlehammer’ın nezaketinden bahsetti.

Page 221: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

M Shallows’dan, cesaret dolu kaçıştan, Mirabarcücelerinin beklenmedik yardımından veBattlehammer’a katılışlarından söz etti. Bekçi Vadisi’ninüzerindeki kuvveti, üst üste yığılan ork bedenlerini tümdetaylarıyla anlattı.

Elfler onu pür dikkat dinledi. Bir tepki vermiyor,söylediği her sözcüğü içlerine dolduruyorlardı.

Nikwillig, birden Nanfoodle’ın yarattığı, bir dağıntepesini uçuracak kadar büyük patlamayı anlatmayabaşladığında da yüz ifadeleri değişmedi.

“Son bıraktığımda işte böyleydi,” diyerek hikayeyibitirdi. “Obould, Bruenor’u batıdaki deliğe tıktı. Troller,orklar ve devler, Bruenor’u doğudaki deliğe tıktı. MithrilSalonu, kurşuni yaratıkların arasında duran yalnız bircevher.”

İki elf birbirine baktı.

İfadeleri savaş mağduru cüceyi rahatlatmadı.

On günden uzun bir süre sonra Drizzt ve Innovindil,kendilerini Dünyanın Omurgası’nın dağ eteklerindekitepeciklerde buldular. Gerti ve yaklaşık altmış tane ayazdevi, kendi bölgelerine çıkan bir patikaya sapmışlardı veo dolambaçlı yolda tüm hızlarıyla ilerliyorlardı. Buyolculuk, iki elfin Surbrin’de olup bitenleri görmesinisağlamıştı ve tanık oldukları şeyler pek de güvenuyandırıcı değildi. Tüm kıyı boyunca, özellikle de bilinenher geçitte, istihkam kuvvetleri oluşturulmuştu ve sürekligeliştiriliyorlardı.

Page 222: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Çift, öncelikli görevlerine; Gündoğumu’nukurtarmaya odaklanmaya çalıştı ama bu özellikle deyüksek sesli düşünen ve halkını uyarmak için rotasınıdeğiştirip nehri yüksek bir yerden geçmek isteyenInnovindil için pek de kolay bir iş değildi.

Ama tabii ki, Aykorusu elflerinin, Surbrin’i dikkatleincelemiş ve bir adım uzaklıkta kendilerini neyinbeklediğini biliyor olduklarına inanmak zorundaydı.

Böylece, Drizzt’le olan yolculuğuna devam etti. İkili,Gerti’nin çalışmalarıyla yakından ilgileniyor veGündoğumu’na ulaşabilecekleri bir fırsat kolluyordu.Fakat o süreç boyunca böyle bir şans doğmadı.

Dağlara çıkıp engebeli zemine geçtiklerinde, devlereyetişmeye çalışmak daha da zor oldu. Drizzt, pek çokkez Guenhwyvar’ı çağırmış, sırf Innovindil’le beraberhızlı gittiklerinden emin olmak için hayvanı öndengönderip topluluğun yerini belirlemesini istemişti.

Bir gece, sadece Drizzt’in küçük bir ateş yakmasınaelverecek kadar sığ bir çıkıntıda kamp kurduklarındaInnovindil, “Ne yazık ki bu bir budalalık,” dedi Drizzt’e.Nonnalde drow böyle bir şey yapmazdı ama güneyde,Mithril Salonu’nun yakınında sonbahar yeni başlasa da,onların olduğu yükseklikte rüzgar kışın sertliğinitaşıyordu. “Ve biz budalaca işler yaparken benim halkımve senin cücelerin kuşatma altında.”

Drizzt çarpık bir gülümsemeyle “Hâlâ umudumuzvarken Gündoğumu’nu bırakamazsın,” diye cevapladı;ifadesi de sözleri de genç elfı eleştiren bir ayna gibiydi.

Page 223: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Sadece hayal kırıklığına uğradın,” diye eklediDrizzt. “Sen uğramadın mı?”

“Tabii ki uğradım. Hayal kırıklığına uğradım, kızdım,üzüldüm ve Obould’un çirkin başını omuzlarındanayırmaktan başka hiçbir şey istemiyorum.”

“Peki, tüm bu duygularla nasıl savaşıyorsun, DrizztDo’Urden?”

Innovindil’in bakışlarında ve ses tonunda birdeğişiklik sezen Drizzt cevap vermeden önce düşündü.

Bu soruyu hem kendi hem de onun hatırı içinsoruyor olduğunu fark etti. Bu on günlük seyahatleriboyunca Innovindil, pek çok kez, “Elf olmanın nasıl birduygu olduğunu biliyor musun, Drizzt Do’Urden?”demişti. Elf deneyimlerine dayanarak kendisine akılhocalığı yapmak istediği açıktı ve bunlar, öğrenmektenmutluluk duyduğu derslerdi. Kadının son sorusuyla, ilkdefa, ne zaman ustaca bir ders vermeye niyetlensesorularını kendisine tam ismiyle hitap ederek bitiriyorolduğunu farketti.

“Düşüncelere daldığım anlarda,” diye cevap verdi,“genellikle de gün doğumunda kendi kendimekonuşuyorum. Bunları duyan herhangi birinin deliolduğumu düşüneceğine hiç şüphe yok ama bu sözlerisöylemek, korkularımı, acımı, pişmanlığımı yükseksesle dile getirmek mantıksız duyguları alt etmemeyardımcı oluyor.”

“Mantıksız?”

Page 224: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Kendi türüm hakkındaki ırkçı inançlarım,” diyecevapladı Drizzt. “Kendimi doğru bildiğim şeyeadamam. Bir arkadaşı, hatta bazen bir düşmanıkaybettiğim zaman çektiğim acı.”

“Ellifain.” “Evet.”

“Suçlanacak kişi sen değilsin.”

“Bunu biliyorum; tabii ki biliyorum. Onun Ellifainolduğunu bilseydim, onu bundan vazgeçirmeye ya dasilah kullanmadan yenmeye çalışırdım. Yine de üzücüve bana acı veren bir olay.”

“Peki, suçluluk duyuyor musun?” “Biraz,” diye itirafetti Drizzt.

Innovindil yolun karşısında durup kamp ateşininetrafında yürüdükten sonra yerde oturan Drizzt’in önünediz çöktü. Elini kaldırıp nazikçe drowun yüzünedokundu.

“Suçluluk duyuyorsun çünkü hassas bir doğan varDrizzt Do’Urden. Benim gibi, Tarathiel gibi, elflerinçoğunluğu gibi; ama bu duyguları diğerlerindensaklamakla oldukça iyi bir iş yapıyoruz. Bilincimiz bizimkurtuluşumuzdur. Amacımızı belirleyen; doğruyu,yanlışı, hareketi ve sonuçlarını, her şeyisorgulamamızdır. Yüzyıllar boyu sürecek bir yaşamdaamaç bazen sahip olduğun tek şeydir.”

Drizzt bu duyguyu ne kadar da iyi biliyordu.

“Duygularını eylemlerden sonra mı açığavuruyorsun?” diye sordu Innovindil. “Deneyimlerinden

Page 225: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yararlanıyor, onları önüne seriyor, davranışlarını veduygularını bunların ışığında mı değerlendiriyorsun?”

“Bazen.”

“Peki, bu süreç içerisinde Drizzt öğrendiği dersleriözümsüyor mu? Davranışlarını yeniden değerlendirirkenböyle bir durumla tekrar karşılaşacağında ne yapacağınıbilebiliyor musun?”

Bu soru Drizzt’i düşündürmüştü. Innovindil’in belli birniyeti olduğuna inanmak zorundaydı. Drizzt, kişiseltartışmalar yaparak, içsel çatışmalarının çoğunuçözmüştü ve neredeyse kesin bir sonuca ulaşmıştı. Enazından Shallows’taki felakete kadar böyle olduğunudüşünüyordu.

Innovindil’e baktı ve kadının çok yakınına gelmişolduğunu fark etti. Nefesinin sıcaklığını duyabiliyordu.Kamp ateşinin ışığında altın saçları çok hoş duruyordu;neredeyse ışıltılar saçıyordu. Gözleri son derecekaranlık ve gizemliydi ama bakışları fazlasıyla yoğundu.

Kadın uzanıp yüzünü okşadı ve Drizzt vücudundakikanın akışını hissetti. Titremesine engel olmak için çokçaba harcaması gerekti.

“Senin hassas ve güzel bir ruhun olduğunudüşünüyorum, Drizzt Do’Urden,” dedi. “İlerlediğin buzorlu yolu şimdi daha iyi anlıyor ve kendini bunaadayışına hayranlık duyuyorum.”

“Yani artık elf olmanın nasıl bir duygu olduğunubildiğimi mi düşünüyorsun?” diye sordu Drizzt; daha çok

Page 226: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

hissettiği ani gerilimi azaltmak, ortamı yumuşatmakistemişti.

Ama Innovindil kolay kolay vazgeçmeyecekti.

“Hayır,” dedi kadın. “Denklemin yarısına; olaylarınuzun vadedeki akışını belirlemeni sağlayan kısmınasahipsin. Derinlemesine düşünüyor ve üzülüyorsun,davranışlarını dürüstçe değerlendiriyor ve kendinedürüst cevaplar veriyorsun. Bu azımsanacak bir işdeğildir. Genç elfler düşünüp yargılarlar. Dürüstçeilerlediğin bu kendini değerlendirme yolunda bir günyaptığın her şeyin doğru olduğuna inanacaksın.”

Innovindil kendisine doğru gelmeye başladığındaDrizzt geri çekildi; kadının yüzü sadece bir karışuzağmdaydı. Her sözcükte sesinin titremesindenkorkarak, “Peki, ya diğer yarısı?” diye sordu Drizzt.

Innovindil cevap olarak ona yakınlaşıp drowu öptü.

Drizzt nasıl bir karşılık vereceğini bilemedi. Bir süreorada öylece oturdu; kadının dudaklarının ve dilininsıcaklığını, ensesini okşayan elini ve kendisine sokulanbedeninin esnekliğini hissediyordu. Damarlarındadolaşan kanı duyumsadı ve çevresindeki dünyadönüyormuş gibi geldi.

Drizzt, düşünmeye çalışmaktan bile vazgeçti veyalnızca hissetti. Innovindil’in öpücüğüne karşılıkvermeye başladı ve elleri kadının bedeninde dolandı.İstemsiz, hafifçe inledi ama neredeyse bunun bilefarkında değildi.

Page 227: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Innovindil birden durup kendini geri çekti, elleriylekendisine yaklaşan Drizzt’i durdurdu. Bir an meraklaDrizzt’e baktıktan sonra “Ya hâlâ hayattaysa?” diyesordu.

Drizzt bu ani değişimi sorgulamaya çalıştı; ama busoru onu fazlasıyla sarstığından, ağzından süzülenlerkelimeler değil de bir kekelemeydi.

“Cattibrie’nin hayatta olduğunu buseydin yine debuna devam etmek ister miydin?” diye sordu Innovindil.Soruyu, ‘Drizzt Do’Urden’ diyerek tamamlamış daolabilirdi.

Drizzt’in aklından binbir düşünce geçti. Sadecekekeledi; “A… a… ama…”

“Ah, Drizzt Do’Urden,” dedi Innovindil. Hızla dönüpzarifçe ayağa kalktı. “Sürekli kontrollü davranmayaçalışıyorsun. Her adımında geleceği düşünüyorsun.”

“Elf olmak böyle bir şey mi?” diye sordu Drizzt; sesioldukça alaycıydı.

“Olabilir,” dedi Innovindil. Yeniden ona yaklaşıpeğildi. Doğrudan Drizzt’in gözlerinin içine bakıyordu amabakışları haylazcaydı. “Senin deneyimlerine göre elfolmak metanetli olmak anlamına geliyor. Ama bazen,bazı şeyleri rahat bırakman gerekiyor arkadaşım vebuna yaşamak deniyor.”

Kıkırdayarak güldü ve uzaklaştı.

“Geri çekilen sendin, ben değil,” diye hatırlattı Drizztve Innovindil aniden ona döndü. “Soruma cevapvermedin.” Drizzt, kadının haklı olduğunu biliyordu. Olup

Page 228: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bitenlerle parçalanan duygularını sadece hayaledebilirdi.

“Savaştaki pervasızlığını gördüm,” diye devam ettiInnovindil. “Ama ya aşkta? Ya hayatta? Palalarınla hiçdüşünmeden bir ya da on deve saldırırsın! Ama kalbinsöz konusu olduğunda da bu kadar cesur musun?Goblinlere karşı öfkeyle bağırırsın ama tutkuylahaykırmayı göze alabilir misin?”

Drizzt cevap vermedi; çünkü verilecek bir cevabıyoktu. Bakışlarını yere çevirdi ve kendini küçümseyerekkıkırdadı. Innovindil yeniden yanma oturup kolunuomzuna attığında şaşırdı.

“Yalnızım,” dedi dişi elf. “Sevgilim öldü ve kalbimboş. Şu an ihtiyacım olan tek şey bir arkadaş. Oarkadaş sen misin?” Drizzt öne uzanıp kadını öptü; bukez yanağından.

“Öyle olmaktan mutluluk duyarım,” dedi. “Fakat sen,duygularımla böylesi oynadığında arkadaşın mıyımyoksa öğrencin mi?”

Innovindil düşünceli bir tavır takındı ve bir dakikasonra, “Tıpkı benim, senin deneyimlerinden bir şeyleröğrenmeyi umduğum gibi senin de benimdeneyimlerimden yararlanmanı umuyorum. Seninarkadaşlığınla hayatımın zenginleştiğini biliyorum. Seninde aynısını söyleyebilmeni umarım.”

Drizzt bu soruya cevap vermek zorunda bileolmadığını biliyordu. Kolunu Innovindil’in bedeninedolayıp onu kendisine çekti. Yıldızların altında oturup‘Reverie*’nin kendilerini yatıştırmasına izin verdiler.

Page 229: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ELF UYKUSU, YENİDEN GRUPLAŞMAKMithril Salonu’nun toplantı odasına bir örtü asıldı.

Orklar geri püskürtülmüştü ve batı girişinin güvenliğisağlanmış gibi gözüküyordu. Zekaları ve Nanfoodle’ınpatlayıcı karışımları sayesinde, orkların salona girişindeve onları dışarı püskürtmek için yapılan karşı taarruzdapek az cüce ölmüştü.

Fakat asıl haber güneyden geldi; hem umut doluhem de acıklıydı.

Bruenor Battlehammer tahtına çıkmış,muhafızlardan, kendi halkına, kralın konuşmayapmasını kapının önünde durarak bekleyen mültecilerekadar herkesin dikkatini kendisine yöneltmesiniistemişti.

Bruenor’un yanında, klanın başrahipleri Cordio veStumpet vardı. Bruenor’un işaretiyle Cordio, cücelerinkutsal suyu; oldukça tatlı olan bal likörüyle dolu olanfıçının içine koca bir kupa daldırdı. Salondaki herkesiçkiden alabilmek için kapıştı. Böylece, Bruenor kadehkaldırdığında tüm katılımcıların hatta cüce olmayanüçlünün; Regis, Wulfgar ve Nanfoodle’ınellerinde bilebirer kupa vardı.

“Adbarlı ve Mithril Salonlu General DagnaWaybeard, Moradin Salonları’na oğlunun yanma gitti,”diye açıkladı Bruenor.

“Dagna’ya ve onunla beraber hizmet eden herkese.Komşuları p« mızı savunmak üzere kokuşmuş trollerleyaptıkları savaşta hayatlarını kaybettiler,” dedikten

Page 230: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

sonra durdu ve cümlesini tamamlarken sesini yükseltti;“İyi bir ölüm şekli!”

“İyi bir ölüm şekli!” diye hep bir ağızdan gürlediler.

Bruenor içkisini bir yudumda bitirdikten sonrakadehini yeniden Cordio’ya verip tahtına oturdu.

Bruenor’un yanında, artık işe yaramayan bacaklarıyüzünden, özel olarak yapılmış bir sandalyede oturanBanak Brawnanvil, “Haberlerin hepsi kötü değil,” dedi.“Öyle mi?” diye sordu Bruenor.

“Alustriel’in savaşa katıldığı görüldü,” dedi Banak.“Bu azımsanacak bir şey değil.”

Bruenor, güneyden gelen genç haberciye baktı.Bruenor, Mirabar cücelerini gönderdiği zamanhabercilerden oluşan ve Mithril Salonu’na uzanan birbağlantı hattı kurmuştu; böylece tüm bilgiler mümkünolduğu kadar çabuk ulaştırılacaktı. Orklar da MithrilSalonu’ndan atıldığına göre cüce kralı, oldukça akıcı biriletişim bekliyordu; hazırlıksız yakalanmaya niyeti yoktu.

“Alustriel orada mıydı?” diye sordu haberciye.“Yoksa orada olduğunu mu sanıyoruz?”

“Onu gördüler kralım,” dedi cüce, “gökyüzündenalevler saçan bir at arabasıyla geliyordu; bir ateş topugibiydi!” “Alevler onu gizliyorsa gelenin Alustrielolduğunu nereden biliyoruz?” diye sordu Nanfoodle.Benzi attı ve geri çekildi; herkes onun yalnızca yükseksesle düşünüyor olduğunu anlamıştı.

“O Alustriel’dir,” diyen Bruenor, gnoma ve odadakiherkese garanti verdi. “Gümüşay Leydi’sinin ateşler

Page 231: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

saçan arabası hakkında bir iki şey biliyorum.”

Bu cümle Bruenor’un yamndakilerin, özellikle de,normalde sessiz biri olan Wulfgar’ın gülüşmesine nedenoldu; Wulfgar, Bruenor’un, Alustriel’in sihirli arabasınıkullanışına tanık olmuştu. Bruenor, Alustriel’in sihirliarabasını güneyden uzakta, denizin üzerinde kullanmışve bir dizi korsan gemisini harap etmişti.

“Yani bir savaş olduğundan haberdar,” dedi Bruenorve başka bir krallıktan olan elçiye baktı.

“Felbarr Kalesi ona kesinlikle haber vermiştir,” diyeonayladı Jackonray Genişkemer. “Gümüşay’a veSundabar’a giden koşucularımız var. Alustriel,güneydeki savaşa katıldıysa neler olup bittiğini kesinliklebiliyordur.”

“Ama drowun Mithril Salonu’na saldırışında yaptığıgibi birliklerini kuzeye getirecek mi?” diye sordu Wulfgar.

“Belki de Gümbürgöbek’i onu bulmayagöndermeliyiz,” dedi Bruenor ve ikisi de bakışlarınıRegis’e çevirirken barbara göz kırptı.

Başı önde, kıpırtısız ve sessiz oturan buçukluk bunutabii ki fark etmedi.

Bruenor, bir an onu inceledi ve buçukluğu neyinperişan ettiğini anladı. “Ne düşünüyorsunGümbürgöbek?” diye seslendi. “Yakutunu Alustrielüzerinde kullanıp bütün Gümüşay’ın bize yardımetmesini sağlayabilir misin?” Regis ona bakıp omuzsilkti. Bu saçma soru karşısında gözleri yuvalarındanfırlayacak gibi oldu.

Page 232: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Pöh! Otur oturduğun yerde,” dedi Bruenor gülerek.“Sihirli kolyeni, Alustriel gibiler üzerinde kullanamazsın!”Cüce kralının yanındaki herkes kahkahaya eşlik ettiama neşenin altına gizlenen Bruenor’un ifadesiciddileşti. “Gümüşay hakkında konuşmamız gerekiyor.Bölgeyi en iyi tanıyan kişilerden biri sensin, diğeri dekızım. Kızımın yanına git Gümbürgöbek. Buradaki işimbiter bitmez ikinizin yanına geleceğim.”

Ona bakan herkes kalabalıktan ayrılmanın Regis’everdiği rahatlığı gördü. Başını sallayarak onayladı,zıpladı ve hızlı adımlarla odadan dışarı çıktı; kapıağzına geldiğinde neredeyse koşuyordu.

Regis, Cattibrie’yi önünde bir tabak yemekle yataktaotururken buldu. Odaya girerken, kadının yüzüneyayılan gülümseme şimdiye kadar gördüğü en güzelşeylerden biriydi; kadın, kendisini huzuruna büyük birhevesle kabul ediyordu. İyi günlerin ve bir başkasavaşın sözünü veren bir gülümsemeydi; Regis,Cattibrie’nin bir daha asla bunu dileyemeyeceğindenkorkmuştu.

İçeri girip kadının yatağının yanma küçük bir iskemleçekerken “Görüyorum ki Stumpet ve Cordio fazlasıylaçalışmış,” diye bildirdi.

“Ve Moradin benim gibileri iyileştiren o rahiplerinyakarışlarını duyacak kadar merhametliydi. Seeen…Sen ikimizin bildiğinden de fazla cüce tarafım olduğunudüşünüyorsundur herhalde?”

Buçukluk, cüce şivesini düzelten kadının cevabınıironik buldu. “Sence buradan ne zaman çıkarsın?”

Page 233: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“On gün içinde yataktan kalkarım,” diye cevapladıCattibrie. “Yirmi gün içinde savaşmaya başlarım; amabana ihtiyaç duyulduğunu düşünürsem aranıza çokdaha kısa bir sürede döneceğimden şüphen olmasın.”

Regis kadına kuşkuyla baktı. “Bunlar senintahminlerin mi, yoksa Cordio’nun tahminleri mi?”

Cattibrie soruya cevap vermedi ve yemek yemeyedevam etti. Böylece Regis, rahiplerin kadına en az biray verdiğini anlamış oldu.

Cattibrie yediği meyveyi bitirince yatağın öbürtarafındaki çöp kovasına uzandı. Kadının hareketedişiyle battaniye sıyrıldı ve Regis parçalanankalçasıyla, bacağını gördü.

Buçukluk, yüzündeki acı dolu ifadeyi değiştiremedenCattibrie, yeniden eski pozisyonunu aldı. Ne hissettiğinibelli etmemesinin imkansız olduğunu anlayan Regis,“Kaya fena çarpmış,” dedi.

Cattibrie battaniyeyi çekti ve “Önce balkona veduvara çarptığı için şanslıyım,” diye itiraf etti.

“Hasar ne kadar ciddi?”

Cattibrie’nin yüzü ifadesizdi.

Regis bu bakışın farkına vardı ve üzerine gitti; “Nekadar iyileşeceğini söylediler? Kalçan parçalanmış,kasların yırtılmış. Tekrar yürüyebilecek misin?”

“Evet.”

“Koşabilecek misin?”

Page 234: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kadın sustu, yüzü gerildi. Sonra “evet,” diyecevapladı.

Regis bunun bir umuttan çok kararlılık ifadesiolduğunu biliyordu. Kadına yüklenmedi ve üzerineyayılan acıma duygusundan sıyrılmaya çalıştı;Cattibrie’nin söyleyeceklerine kulak asmayacağınıbiliyordu.

“Güneyden haber geldi,” dedi Regis. “Leydi Alustrielde savaşa katıldı ama ne yazık ki kısa süreliğineoradaydı.” “Ama Dagna öldü,” diye cevapladı Cattibrie;Regis’i şaşırtmıştı.

“Cüce birliğinde bu tarz haberler çabuk yayılıyor,”diye açıkladı kadın.

Regis birkaç dakika boyunca tek söz etmedi veböylece ikisi de, ölen cücenin ruhuna sessizce dua etti.“Her şeyin eskisi gibi olabileceğini düşünüyor musun?”diye sordu.

“Düşünmüyorum,” diye cevap verdi Cattibrie.Normalde fazlasıyla iyimser olan kadından beklediği veduymak istediği cevabı alamayan buçukluk, birdenbaşını doğrulttu. “Tıpkı kara elfleri geri püskürttüktensonra hiçbir şeyin eskisiyle aynı olmadığı gibi bu savaşda bir yara bırakacak sevgili dostum.”

Regis, kadının sözlerini düşündükten sonra başıylaonayladı.

“Obould, mızrağını derine ve üstelik oldukça sertçesapladı,” dedi. “Bruenor onun başını batı kapısındanuzaklaştırdığında memnun olacaktır.”

Page 235: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Bu değişimlerin hepsi o kadar da kötü değil…” dediCattibrie.

“Torgar ve ekibi burada,” diye çabucak ekledi Regis.“Ve Felbarr Ta hiç olmadığı kadar yakın ilişkileriçindeyiz.” “Evet,” dedi kadın. “Ve bazen trajedi,değiştirmek istedikleri şeyler olan ama hiçbir zamanbunu yapacak cesareti bulamayan geride kalanlar içinbir hızlandırma görevi görür.”

Ses tonu ve uzaklara dalan bakışları buçukluğa,Cattibrie’nin mavi gözlerinin ardında çok fazla düşünceolduğunu ve bunların bir kısmının kendisinin vediğerlerinin kadından bekledikleriyle örtüşmediğinianlattı.

“Bacalardan yararlanarak dışarıya; çevreye gözcülergöndermeye çalışıyoruz,” dedi. “Drizzt’ten haber almayıumuyoruz.”

Drowdan söz edilince Cattibrie’nin yüzü değişti.Surat asmamıştı ama Regis’in önemli bir noktayaparmak bastığını anlamasını sağlayacak kadar birdeğişim olmuştu.

Regis, bir kez daha, çabucak konuyu değiştirdi.Hepsi aynı umutları taşımasına rağmen kesin bir bilgiyesahip değilken Drizzt hakkında atıp tutmanın ne yararıolurdu ki? Bunun yerine Regis, gelecek güzelgünlerden, Obould’u ve aptal orklarını bekleyenkaçınılmaz sondan, klanın en yeni üyeleri Mirabarcüceleriyle yaşayacakları hoş zamanlardan söz etti.Tred’den, Felbarr Kalesi’nden, Karanlıkaltı’nın iki yanınısaran tünellerdeki bağlılıktan bahsetti. Ivan ve Pikel’i,

Page 236: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kartanesi Dağlan’nda, Impresk Nehri’nin çevresinde,Carradoon kasabasının yukarısındaki evleri YükselenRuh Katedrali’ni anlattı. Cattibrie ona gülümserkensürekli o harika bölgeyi görmeye gideceğini yineleyipdurdu ve sonunda kadının da konuşmaya dahil oluporalardan bahsetmesini sağladı; Drizzt’le beraberCadderly ve Danica’yı ziyaret etmişti.

Yaklaşık bir saat sonra kapı tok bir şekilde çalındı veBruenor içeri girdi.

‘Merhaba’ deme zahmetine bile girmeden,“Felbarr’dan haber var,” diye bildirdi. “Jackonray’inulakları Emerus Warcrown’un geliyor olduğu haberinigetirdi!”

“Batı tünellerinden mi gelecekler?” diye sordu Regis.“Bizi ziyarete gelen krala doğru dürüst bir ziyafetsunmalıyız.” “Bu kez yemekle bir ilgisi yokGümbürgöbek,” dedi Bruenor. “Ayrıca tünellerden degelmiyor. Kral Emerus, ekibini yüzeyden gönderiyor.Büyük bir ordu Surbrin Nehri’ne gidiyor. Öncü birliklernehrin tam karşısında, Winter Edge’in ucunda kampkurdu bile. Halkımıza hiç böylesi eşlik edilmemiştir!”

“Batı kapsından dışarı çıkıyorsun,” dedi Cattibrie.

“Sahip olduğumuz her şeyle Garumn Geçidi’niaşacağız,” diye cevap verdi Bruenor; Mithril Salonu’nunbatı ucunu, yapının geri kalanından ayıran büyükmağaradan ve derin vadiden söz ediyordu. “Önümüzdeuzanan dağın yan tarafını patlatacak ve aptal orklarınbizden kaçabilmek için nehre atlamasını sağlayacakkadar hızlı davranacağız.”

Page 237: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Ve nehrin karşısındakilere el mi sallayacağız?” diyesordu Regis.

Bruenor kaşlarını çattı ve “Kendi tarafımızda sağlambir barikat kurup orkları kuzeye geri göndereceğiz.Emerus karşıdan geliyor; ayrıca tekneler yapıyorlar.Nehrin batı tarafındaki duvarla çevrili ve güçlü kapılarMithril Salonu’nun bir parçası olacak, karşıya uzanan birköprü kuracak ve artan müttefiklerimize savaşakatılmaları için bir yol sunacağız.”

Bu cesur plan Regis’in esprilerine bir son verdi veCattibrie ile dikkat kesilip Bruenor’u dinlediler.

Sonunda buçukluk, “Ne zaman?” diye sormayıbaşardı. “Üç gün,” dedi Bruenor ve Regis’in ağzı açıkkaldı. “Ben hazır olurum,” diye belirtti Cattibrie.Şaşkınlığa kapılan cüce ve buçukluk kadına döndü.

“Hayır, olamazsın,” dedi babası. “Cordio veStumpetTe konuştum. Sen bu plana dahil değilsin kızım.İyileşip savaşmaya hazır olmana bak. Pozisyonumuzualıp köprüyü yapmaya başladığımızda sana ihtiyacımızolacak; bundan şüphen olmasın. Bir kulenin üzerindenatılacak olan okların bir alay savaşçıya bedel.”

“Beni savaşın dışında bırakamazsın!” diye itiraz ettiCattibrie. Regis, öfkelenen kadının ne denli cüceyebenzediğini fark edince kıkırdadı.

“Hayır, bırakamam,” diye onayladı Bruenor. “Bunuyapan ben değilim; yaran. Ayağa bile kalkamıyorsunseni sakalsız dişi gnom.” “Kalkarım!”

Page 238: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Ve topallarsın,” dedi Bruenor. “Ve benim, oğlumWulfgar’ın ve Gümbürgöbek’in o lanetli orkları vurmakiçin önümüze baktığımız kadar dönüp sana bakmamızaneden olursun!”

Yerinden fırlayacakmış gibi duran Cattibrie,Bruenor’a yanaştı ve karşı çıkmaya yeltendi amayeniden yastıkların arasına gömülünce sözcüklerihavada dağıldı. Gözlerindeki yoğunluk geçmedidelicesine savaşmak istiyorduama Bruenor’un, inatçılıkederse sevdiklerini nasıl etkileyeceğini açıklamasıkesinlikle etkili olmuştu.

“İyileş,” dedi Bruenor sessizce. “Aramıza katılmayahazır olduğunda ok fırlatabileceğin kadar çok orkbulacağını garanti ederim.”

“Ne yapmamı istiyorsunuz?” diye sordu Regis. “SenJackonray’la kal,” diye talimat verdi cüce kralı.

“Sizler Felbarr konusundaki gözlerim vekulaklarınsınız. Bir de senin Nanfoodle veBouldershoulder kardeşlere bakmana, gnomundolambaçlı sözleri ve Pikel’in “Bom!” sözcüğü olmadan,o lanet kapıyı açma çalışmalarının nasıl gittiğinianlatmana ihtiyacım olabilir. Kapıları kapadığımızdadevler yüzlerce ton kaya yığdı. Doğrudan Surbrin’egidebilmek için onları mümkün olduğu kadar çabukaşmalıyız.”

Regis başıyla onayladı ve sıçrayıp odadan çıkmaküzere harekete geçti. Adım attığı an kayıp durdu vedönüp Cattibrie’ye baktı.

“Güzel günler geliyor,” dedi ve kadın güldü.

Page 239: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bu dostça bir gülümsemeydi ama Regis, o dostundünyaya farklı bir gözle bakmaya başladığını anlamıştı.

CÜCE METANETİTrol güruhu yamaçtan aşağı indi, yaralarını sarmak

için bataklığa ve sisin içine kaydı ve insanlarla cücesavaşçılarından büyük bir tezahürat koptu. O gün,yamaçta sadece birer kara delik gibi gözüken tünellerinegeri püskürtülmeyi inatla reddederek, üçüncü keztopraklarını geri almışlardı.

Torgar Hammerstriker, bu geri çekilmeyiarkadaşlarından çok daha heyecansız ve neredeysebaşı dönen insanlardan çok daha coşkusuz izliyordu.Galen Firth, insanların arasında koşarak Nesme’nin birzaferini daha ilan etti.

Torgar, bunun bir bakıma doğru olduğunu biliyorduama geçici bir geri çekilme ve kazanç gerçekten zafersayılabilir miydi? Üç savaşı da kazanmışlardı çünkütrollere alevli kütüklerden bir barikat kurmuşlardı. Alevleriçindeki odunlara bakan Torgar dördüncü savaşayetecek kadar yakıtlarının kaldığını umdu. Zafer?Çevreleri sarılmıştı tek kurtuluşları tünellerdi. Ateş içindaha fazla yakıt bulamazlardı ve bu denli güçlü bir trolhattını yarmayı umamazlardı.

“Çığlık atacakları ve yumruklarını havayakaldırabilecekleri hiçbir fırsatı kaçırmıyoıiar,” diye belirttiarkadaşının yanına gelen Shingles McRuff. “Onlarısuçladığımı söyleyemem ama daha kaç zafer yumruğukaldırabileceğimizi bilmiyorum.”

Page 240: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Torgar, sadece Shingles’ın kendisini duyabileceğikadar sessiz “Ateş olmadan dayanamayız,” diyerekonayladı.

“Bir avuç inatçı trolle karşı karşıyayız,” diye eklediyaşlı cüce. “Vakit geçiriyorlar. O delikler dışında kaçacakhiçbir yerimiz olmadığını biliyorlar.”

“Kütük taşıyan gözcülerden geri dönen oldu mu?”diye sordu Torgar; düşmanların kol gezmediği bir yolbulmaları ve biraz daha kütük getirebilmeleri umuduylatünelin yanına birkaç gözcü göndermişti.

“Çoğu döndü ama hiçbiri kütüklerle ilgili olumlu birhaber getirmedi. Şu an neye sahipsek o; bundan ötesiyok.” “Dayanabileceğimiz kadar dayanacağız,” dediTorgar “ama bir sonraki savaşta onları alt edemezsek buaçık alanda yapacağımız son savaş olacaktır.”

“Ekibimiz geri çekilme taktiklerinin pratiğini yapmayabaşladı bile,” diye garanti verdi Shingles.

Torgar, savunma hattına, mücadele içindekiarkadaşlarına baktı. Galen Firth’ün, adamlarını yenidenharekete geçirişini, uzun boylu adamın bitmek bilmeyenbir enerjiyle birbiri ardına zafer naraları atılmasını teşvikedişini izledi. “Ekibimizin sorun yaşamasınıistemiyorum,” dedi Torgar.

“Galen, trollerden daha az inatçı değil,” diyeonayladı Shingles. “Hatta onu ikna etmek biraz daha zorolabilir.” “Bunu Dagna da öğrendi.”

Galen’in maskaralığını biraz daha izledikten sonraTorgar, “Trol hattını son ateşimizle de yaramazsak o

Page 241: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

zaman biz kaçacağız ve tünellere gireceğiz demektir.Galen ve ekibi isterlerse gelirler ya da burada kalır veyem olurlar. Bu konuda tartışacak değilim. Önünügöremeyecek kadar inatçı ve aptal bir insanı savunmakuğruna Bruenor’un savaşçılarının bir kısmını dahaMoradin’e gönderecek değilim. Ya bizimle gelir ya da tekbaşına kalır.”

Bu, Torgar’ın sesini yükselterek söylediği ciddi biremirdi. Çevresindeki tüm cüceler hiçbir şekildeuzlaşılamayacağmı anladılar. Galen Firth ve Nesmelilerhatırına böylesine boş bir yiğitlik göstermeyeceklerdi.

“Tüm bunları Galen’e söyledin, öyle değil mi?”

“Üç kez,” dedi Torgar. “Seni duydu mu?”

“Dumathoin bilir,” diye cevap verdi Torgar; dağlarınaltındaki, Sırların Bekçisi olarak bilinen cüce tanrısınayakarıyordu. “Ve Dumathoin tek bir söz söylemiyor. Amaburadaki yerimizi de yanlış değerlendirmeyin. BizBruenor’un güney hattını oluşturuyoruz ve buradaNesme değil Mithril Salonu adına yer alıyoruz. O halkbizimle gelmek isterse onları salondaki evlerine ulaştırırya da ulaştırmaya çalışırken ölürüz. O halk kalmakisterse o zaman yalnız ölecekler demektir.”

Bundan daha açık olunamazdı. Ama böylesi kesinbir kararın bile Galen Firth’ün kalın kafasına gireceğinene Torgar ne de Shingles inandı.

Önceki savaşta kullanılan alevler söner sönmeztroller yeniden gruplaşıp saldırıya geçti. Bu hevesleri,Torgar’ın kuruntularını haklı çıkardı; karşılarındakiler, biravuç aptaldan oluşmuyordu.

Page 242: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Cüceleri neredeyse yenmek üzere olduklarını vealevli barikatın sonsuza kadar orada kalamayacağınıbiliyorlardı.

Yamaca yöneldiler; uzun bacakları hızlı ilerlemelerinisağlıyordu. Hatlarını gevşek ve dağınık tuttular; alevlikütüklerden kaçınmak için harcadıkları çaba ortadaydı.

“Fırlatılacak kütüklerinizi hazırlayın!” diye emrettiShingles. Meşaleler tutuşturuldu.

Torgar, arkadaşına “Henüz değil,” diye fısıldadı.“Zaten bunu bekliyorlar.” “Verebileceğimiz tek şey debu.”

Ama Torgar başını salladı. “Bu kez değil,” dedi.“Henüz değil.”

Troller çevreyi kapattı. İnsanlardan oluşan savunmahattının aşağısında kızgın meşaleler uçuştu.

Ama Torgar kendininkileri fırlatmadı. Troller yaklaştı.

“Koşan kama!” diye haykırdı Torgar; çevresindekiherkesi, hatta Mirabarlı dostuyla defalarca savaşmışolan Shingles’i bile şaşırttı.

“Koşan kama mı?” diye sordu.

“Onları geri püskürtün! Hepsini!” diye bağırdı Torgar.Savaş baltasını havaya kaldırdı ve haykırdı; “Benimlebirlikte hareket edin çocuklar!”

Torgar, kayalık barikatın arkasından çekildi; Shinglesda onun yanındaydı. Cüce sağa ya da sola bakmazahmetine bile girmeden yamacın aşağısına doğru

Page 243: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

atıldı; ekibinin kendisini hayal kırıklığınauğratmayacağına olan güveni tamdı.

Ve bu güveninde de haklıydı. Cüceler su gibi yayıldı.Yere yuvarlanıyor sonra yeniden doğruluyorlardı. Birkaçadımdan sonra koşan kama şeklini almayabaşlamışlardı ve ilk trol ordusuyla karşılaştıklarındapozisyonları sıkı ve kontrollüydü.

Torgar, doğal olarak, işe ilk koyulan oldu. Baltasınısavurarak öne atıldı ve önünde duran trol geriye sıçradıve darbeden hızla kurtulmuş oldu. Önünde duran buküçük, sinirli yaratığın kesinlikle korunmasız olduğunudüşünen trol, ağzını açtı ve cüceyi ısırmak üzere öneatıldı.

Bu tam da Torgar’ın istediği şeydi; baltasıylayaratığın önündeki boşluğu yaran cüce bu darbe içingücünün yarısını bile kullanmamıştı ve birden kendinigeriye çekip silahın akışıyla dönerek baltayı öne getirdi.Neredeyse trolün etrafında dönerek ileri doğru bir adımatarken bir elini de baltanın sapma götürdü ve silahınucunu, kendisine yönelen trolün ağzına savurdu. Dişlerparçalandı ve Torgar, trolün çene kemiğinden çıkançatırtıyı duydu.

Başarısıyla böbürlenecek bir tip olmayan cüce,baltasını yeniden, hızla çekti ve sol eliyle sağ omzununüzerinden savurdu. Başının üzerinden dönerek geçenbaltayı yine sol eliyle yakaladıktan sonra bütün gücüyletrolün kafasına indirdi. Yaratık yere serilip vahşicekıpırdandı. Yaratığın etrafında dönen Torgar onunyüzünü tekmeledi.

Page 244: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Akıllı cüceler,” dedi Kaer’lic Suun Wett.

Drow rahibesi, Tos’un’la beraber, ağaçların gizlediğidik bir kayalıktan olup bitenleri izliyordu.

“Alevlerinden kurtulmaya çalışan trollerin, yayılayayıla ve yavaş yavaş geldiğini gördüler,” dedi Tos’un.“Ve tuzağa düşürdükleri bu yaratıkların ya kaçmasına yada yere yapışmasına neden oldular. Üstelik tek bir alevbile harcamadılar,” dedi Kaer’lic.

Cücelerin ve onların yanında yer alan insanlarınarasındaki taktik farkı gün gibi açıktı. Cüceler vahşicesaldırırken insanlar oldukları yerde kalmış ve üzerlerinegelen trollere alevler fırlatmıştı.

“Proffit, insanları yenip cüceleri yandan kuşatacak,”diyen Kaer’lic o bölgeyi işaret ediyordu.

Aşağıda disiplinli cüceler, öncü trol birliklerini dağıtıpçoktan geri dönmüştü. Oluşturdukları kama kendiekseninde dönmeden geri çekilmişti ve böylece geridekalan cüceler duvara ulaşan ilk kişiler olmuştu. Üstelikateşe kömür atmak ve barikat kurmak için hiç vakitkaybetmemişlerdi.

Page 245: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Koşan cüceler daha duvarlara ulaşamadan ateşsaldırısı başlamış; düzinelerce alevli kütük duvarın ve okoşan cücelerin üzerinden uçmuştu. Neredeyse iç içeduran troller birbiri ardına darbe almıştı; alevler bir trolüsardığında onun yanındaki arkadaşı da yanmıştı.

“Aptallar,” diye homurdandı Kaer’lic ve bir büyümırıldanmaya başladı.

Bir dakika sonra trollerin arasında küçük bir kaynakbelirdi ve cücelerin ateşinden biraz olsun kurtulmalarınısağladı. Kaer’lic büyüsünü tamamladı, kendi kendine birşeyler mırıldandı ve biraz daha su yaratmaya başladı.Proffit, cüceleri izlemek yerine yardakçılarını batıya;insanların savunma hattına gönderseydi her şey nekadar da kolay olurdu diye düşündü… Beklenmedik birsu büyüsüne rağmen ateş yağmuru oldukça etkili olduve trollerin birbiri ardına yanmasını sağladı. Yine deTorgar, içinde bulundukları durumun ciddiyetininfarkındaydı.

Düşmanlarını bir kez daha bozguna uğratmışlardıama avantajlı pozisyonları sona ermişti.

Yakacakları bitmişti.

Torgar, alevlerin ve alev alan trollerin ilerisine;yamaçta pusuya yatmış, ateşin sönmesini bekleyendüşman sürüsüne baktı.

“Onları elinizden geldiğince burada tutun amakendinizi daha fazla zorlamayın,” diyerek Shingles’atalimat verdi. “Sen nereye gidiyorsun?” diye sordu yaşlıcüce.

Page 246: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Bir yanlış anlaşılma olmaması için bunu GalenFirth’e yeniden söylemem gerekiyor. Gitmemiz gerektiğizaman gideceğiz ve bizimle gelmeyeceklerse tekbaşlarına kalacaklar demektir.”

“Söyle bunu ve konuşurken gözlerini görmesinisağla,” dedi Shingles. “O inatçı biri.” “O zaman ölü biriolacaktır ve öyle istiyorsa bırakalım gitsin.”

Torgar, eski dostunun omzunu sıvazladı ve batıyadoğru yola koyuldu; ekibinin arkasında ilerliyor ve heradımıyla onları cesaretlendiriyordu. Kısa bir süre sonrainsanların yanına geldi.

Önlerindeki ateş azaldığından hepsi silahlarınıkuşanıyordu. Cüce, Galen Firth’ü bulmakta pekzorlanmadı; adam bir taşın üzerinde duruyor, cesaretsözcükleri haykırıyor ve yumruğunu havayakaldırıyordu.

Torgar’ın yaklaştığını görünce, “İyi dövüştün!” dedi.“Öne çıkıp saldırmak dahiyane bir fikirdi.”

“Evet ve daha akıllıca bir şey yapmak üzereyiz,” diyecevapladı Torgar. “Tünellere girecek ve bir daha dışarıçıkmayacağız.”

Bu sözleri duyan ve taşın üzerinden inen Galen hâlâgülümsüyordu. Torgar’ın karşısına geçtiğindegülümsemenin yerini çatık kaşlar almıştı.

“Hattımızı yaramadılar ve yaramayacaklar!”

“Zekice söylenmiş iddialı sözler,” dedi Torgar. “Veumut dolu bir saniye için doğru da. Ama senin haklı

Page 247: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

çıkıp çıkmayacağını görmek için burada kalırsak veyanılıyorsan hepimiz ölürüz.”

“Uzun bir süre önce hayatımı Nesme’yi savunmayaadadım.”

“Seçimin buysa toprağını savun. Buraya ekibimleberaber tünellere gireceğimi ve orada kalacağımısöylemeye geldim.” Torgar bu sözleri dile getirmesiyleçevresindekilerin gözlerinde oluşan korkulu bakışlarıfark etti.

“O zaman, o kadar inatçıysan, hattınısağlamlaştırmak istersin,” dedi Torgar. “Ben, bizimleberaber tünellere gelmen gerektiğini düşünüyorum;yaşlılar ve çocuklar önden gider ve savaşçılarınyanımızda yer alır. Bu benim fikrim Galen Firth; nasılistersen öyle yap.”

Cüce selam verip ayrılmak üzere arkasını döndü.

“Kalman için yalvarıyorum,” diye Galen onu şaşırttı.“General Dagna’nın, Nesme için savaşmaya kararverdiği gibi…” Torgar dönüp sertçe baktı; kalın kaşları,kara gözlerini kırıştırıp gölgelendiriyordu. “Dagna veekibi senin ne zaman kaçacağını bilemeyecek kadarinatçı oluşun yüzünden hayatlarını kaybetti,” dedi. “Hatayapmayacağım. Gideceğimiz sana bildirildi. Davet deedildin. Seçimi sen yapacaksın, ben değil.”

Galen tekrar seslendiğinde cüce hızlı hızlı ilerlemeyebaşlamıştı. Her adım atışında, “Lanet olası aptal,” diyemırıldanarak yürümeye devam etti.

Page 248: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Arkasından, “Bekle! Bekle!” diyen ve Torgar’ındönmesini sağlayan bir ses yükseldi. Bir başka Nesmesavaşçısı; Rannek, Galen Firth’ün olduğu yere doğrukoşuyor ve gökyüzünü gösteriyordu. “Sevgili cüce bekle!Alustriel! Alustriel yine geldi!”

Torgar, adamın parmağının gösterdiği yere baktı veorada, karanlık gökyüzünde hızla ilerleyen alevli atarabasını gördü.

Tam o anda güneydoğudan gelen davul sesleriyankılandı ve borular ötmeye başladı. “Gümüş Muhafız”diye haykırdı bir adam. “Gümüşay’ın Gümüş Muhafızıgeldi!”

Torgar, başından beri böyle bir yardımın geleceğinisöyleyen ama diğer herkes kadar şaşırmış duran GalenFirth’e baktı. “Kurtuluşumuz parmaklarımızın ucundasevgili cüce,” dedi Galen. “Kalın; ve bu geceki büyükzaferimize katılın!” Karanlık gökyüzündeki ateşi görenTos’un, “Leydi Lolth, o geri döndü,” diye homurdandı.

“Obould’un en korkunç kabusu,” diye karşılık verdiKaer’lic. “Gümüşay’ın Alustriel’i. Zorlu bir düşmanolduğu söyleniyor.”

Tos’un, ses tonundan bu üne meydan okumakistediğini anladığı Kaer’lic’e baktı. Gözleri parıldayarak,dudaklarından büyüler süzülüp havaya harfler yazarakat arabasına bakıyordu. Zamanlaması kusursuzdu;büyüyü, Alustriel başlarının üzerinden geçerkenyapmıştı. At arabasının çevresindeki gökyüzünün şeklideğişmiş, çatlaklarla dolmuştu ve Tos’un ayaklarınınaltındaki zemini sarsan bir gümbürtü duyuldu. Drow,

Page 249: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Alustriel’in yolunu kaybedişini, arabanın sağa solasallanışını hatta kontrolden çıkacakmışçasına yöndeğiştirişini izledi.

Kaer’lic hiç vakit kaybetmeden ikinci bir büyü yaptıve Alustriel’in pek de sağlam olmayan yolunda karşısınabir de sihirli su çıkardı.

Araba sarsıldı, uçuşunun dengesi bozuldu. Bir aniçin sihirli atların alevleri söndü ve hepsi birden yeredüşmeye başladı.

At arabası yere çakılırken Tos’un, “Lolth’un şerefine,”dedi sırıtarak.

İkili, oldukça görkemli bir yıkım görmeyi, atların vesürücünün kendilerine neşe verecek çığlıklarını duymayıbekliyordu ama uçan araba yere çarptığında tahmin bileedemeyecekleri kadar büyük bir felaket yaşandı.

Ama bu, onların umduğu şekilde bir felaket değildi.

Alustriel’in arabası yere değdiği anda alevleryeniden hayat buldu; hem araba hem at parıldıyor,hareket ettikçe alev topları saçıyordu. Araba yenidenyola koyuldu.

Sürücünün kontrolü yeniden ele geçirdiğini gören ikidrowun da ağzı açık kaldı; araba ilerlemiyoryuvarlanıyordu ve Proffit’in birliklerini yıkıp ölümsaçıyordu. Alustriel güneye yöneldi ve iki drow da onunkendisine büyüyle saldıranı bulmak üzere dönmeyeniyetlendiğini anladı.

“Ölmüş olmalıydı,” dedi Kaer’lic ve birden kurududaklarını yaladı. “Ama ölmedi,” dedi Tos’un.

Page 250: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Araba iyice yükseldi ve tam bir tur atarak döndü.Kara elfler doğuda kopan başka, daha büyük birsavaşın, davulların ve boruların sesini duydular.“Arkadaşlarını getirmiş,” dedi Kaer’lic.

“Bir yığın arkadaş,” diye tahmin yürüttü Tos’un.“Gitmeliyiz.” Kara elfler birbirlerine bakıp başlarınısalladılar.

“Tutsağı al,” dedi Kaer’lic ve Tos’un, zavallı Fender’itıktıkları küçük deliğe yöneldiğinde onu beklemedi bile.

İki kara elf, tutsaklarıyla beraber, batıya doğru hızlakoyuldu; uçan arabadaki vahşi kadınla aralarındakimesafeyi mümkün olduğu kadar açmak istiyorlardı.

Kuzeydeki cücelerin ve insanların neşeli haykırışları,doğudaki savaş sesleri ve tepelerindeki arabada yeralan kadının gücü ve kontrolüyle Proffit’in sonunungeldiğini anladılar.

Leydi Alustriel ve Gümüşay gelmişti.

Gümüşay’ın Gümüş Muhafızı, trol birliklerinemızraklarını doğrultup alevli oklar atarak saldırdı.

Olup bitenleri tepeden izleyen Torgar, bu ilkçarpışmayı dalganın sahili yıkayışına benzetti; GümüşMuhafız, trol birliğinin doğu ucunu aynen öyle içine alıpyok etmişti.

Fakat sonra o dalga, iri kayalara çarpıp kırılır gibioldu. Ne de olsa onlar trollerdi; fazlasıyla güçlü, etkili vedünyadaki herhangi bir yaratıktan daha dirençliydiler.Hücum kükreyişleri, ölüm çığlıklarına dönüştü. Birliklerinoluşturduğu sımsıkı şekiller küçük grupların danslarıyla

Page 251: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yer değiştirdi; savaşçılar devasa, çirkin trollere karşıkoymak için çok çaba harcıyordu.

Gümüşay’ın savaş büyücüleri çatışmaya katılıncaGümüş Muhafız’ın öncü birliklerinin orada alev toplarıpatladı. Ama troller kaçmadı. Saldırıya, insanlarınüzerine vahşice yüklenerek, savaşçıları yere serip ezipgeçerek karşılık verdiler.

Torgar, cücelerine, “Şimdi çocuklar!” diye bağırdı.“Bize yardım etmeye geldiler; şimdi iyiliklerininkarşılığını verme sırası bizde!”

Tepede cüce birliği belirdi; kayalık yamaçtanverimsiz topraklara doğru hızla hareket etti. Sağtaraflarından, batıdan, Galen ve insanlar geldi;canavarlar bu yeni akınla doğuya yüklenince onlar datrollerin arka tarafını silip süpürdü. Kan trol, cüce, insankanı aktı. Trollerin kükreyişleri, insanların çığlıkları vecücelerin homurtuları dehşet ve acı senfonisioluşturarak havada yankılandı. Dram dakika dakikagelişti; kocaman bir karmaşanın içinde yüzlerce kişiselsavaş vardı.

O gün pek çoğunun sonu oldu; şafak öncesigökyüzünün altında kanla kaplanan kayalık yamaçtahayatlar son buldu.

Hatlar sıkılaştıkça büyücüler etkisini yitirmeyebaşladı ve savaş çeliğe karşı pençe, trol vahşetine karşıcüce inatçılığına dönüştü.

Sonunda cücelerin ve insanların günü kurtarmasınısağlayan ne silahları ne de üstün taktikleriydi.

Page 252: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kazanmalarını sağlayanlar birbirlerine verdiklerideğer, her savaşçının yanındaki kişiyi desteklemeküzere hareket edişi, birliklerine olan güvenleri ve kişiselfedakarlıklarıydı. Bir arkadaşı terk etmektense direnipölme isteğiydi. Troller bireysel hareketlerle savaşırken,kendilerini savunmaya çalışırken ya da onları savaşasürükleyen tek şey kana susamışlıkken, yalnız cücelerdeğil, Nesme ve Gümüşay insanları da diğer tümözelliklere sahipti.

Bir saat sonra kanla, vücut parçalarıyla, ölü insanlar,ölü cüceler, yanmış troller ve meşaleler buna bir sonverinceye kadar kıvranan, dönüp duran trol uzuvlarıyladolu bir alanı aydınlatmak üzere günün ilk ışıkları belirdi.

Savaştan yorgun düşen, yüzünün yansı pis trolpençeleriyle parçalanan Torgar Hammerstriker, yaralıhalkının yanma yürüdü ve yanlarından geçerken herbirinin sırtını sıvazladı. Arkadaşları Mirabar’dan onunlabirlikte yola koyulmuş ve birbiri ardına yapılan korkunçsavaşlardan başka bir şey yaşamamışlardı. Yine de tekbir cüce bile şikayet etmiyor, içlerinden hiçbiri geridönmenin konusunu açmıyordu. Artık hepsi birerBattlehammer’dı, birbirlerine ve krallarına sadıktı.

Bir cüce için bu savaş her şeye değerdi.

Torgar, savaşçılarının arasından geçerken Gümüşayaskerleriyle heyecan içinde konuşan Shingles’ı gördü.Torgar, eski dostunun yanına geldiğinde, “Yeni bir şeylerbiliyor musun?” diye sordu.

“Alustriel’in kuzeye, Obould’la savaşmayagitmeyeceğini biliyorum,” diye şaşırtıcı bir cevap geldi.

Page 253: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Torgar bakışlarını, tepkisiz duran ve şaşırtıcıhaberleri kendisine vermek için pek de acele etmeyeniki askere çevirdi. “O burada mı?” diye sordu Torgar.

“Leydi Alustriel, Nesmeli Galen Firth ile beraber,”diye cevap verdi askerlerden biri.

“O zaman bizi oraya götürsen iyi olur.”

Asker başıyla onayladı ve Gümüşay ölülerini, fenahalde yaralanmış olan insanları ve onların korkunçyaralarını sarmaya çalışan rahipleri geçerek kampyerine kadar onlara eşlik etti. Alustriel ve Galen Firth’ükampın ortalarına kurulu bir çadırda buldular. Torgar,Nesmeli adamın hiç olmadığı kadar keyifli olduğunu farketti.

Askerler, cücelerin geldiğini duyurduktan sonra ikicüce, Leydi Alustriel ve Galen’in olduğu masaya ilerledi.AlustriePi görmek inatçı Torgar’ı durdurdu. Kadının nekadar etkileyici olduğunu duymuştu ama gerçekvarlığıyla karşılaştırılınca bu sözler fazlasıyla sönükkalıyordu. Uzun boylu ve düzgün hatları olan kadın,Torgar’ın şimdiye kadar hiç kimsede görmediği birsaygınlık ve güç yayıyordu. En iyi malzemelerdenyapılmış uzun ve dalgalanan, mor rengiylesüslendirilmiş beyaz bir cüppe giyiyordu. Başında altınve elmas karışımı bir taç vardı ama gözlerindeki ışık,mücevherleri parıltısız kılıyordu. Torgar bunu düşünüyorolduğuna inanamadı ama Alustriel, Shoudra Stargleam’ibile ezip geçerdi.

“LLeydi,” diye kekeledi cüce. Kadına selam vermekiçin yere o denli eğildi ki sakalı zemini süpürdü.

Page 254: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Alustriel serin kuzey rüzgarını andıran bir sesle,“Hoş geldin Torgar Hammerstriker,” diye cevapladı.“Seninle ya burada ya da Kral Bruenor’u görmek üzereMithril Salonu’na yapacağım kaçınılmaz ziyaretsırasında konuşmayı umuyordum. Mirabar’dakidavranışlarının, bölgenin düzenini bozan birdalgalanmaya sebep olduğunu söylemek zorundayım.”

Sakinleşip soğukkanlılığını geri kazanan cüce, “Budalga Marki Elastul’un kaim kafasına çarptıysa ne mutlubana,” diye cevapladı.

“Makul,” dedi Alustriel.

“Neler duyuyorum Leydi?” diye sordu Torgar.“Savaşın bittiğini düşündüğünüz saçmalığınısöylüyorlar.” “Bölge, orklar ve devlerle dolu sevgilicüce,” dedi Alustriel. “Savaş kesinlikle bitmedi.”

“Bana kuzeye; Mithril Salonu’na gitmeyeceğinizsöylendi.” “Bu doğru.”

“Ama dediniz ki…”

“Şimdi Kral Obould Ta savaşmanın sırası değil,” diyeaçıkladı Alustriel. “Kış bastırıyor. Yapabileceğimiz çok azşey var.”

“Pöh! Ordunu, ordularını, sahi Everlund ve Sundabarnerede? On gün içinde Bekçi Vadisi’ne götürebilirsin!”“Diğer şehirler uzaktan izliyor,” dedi Alustriel. “Korkarımbölgede olup bitenlerin ciddiyetini anlamıyorsun.”

Gözleri fal taşı gibi açılan Torgar, “Anlamıyormuyum?” dedi. “On gündür savaşıyorum! BanakBrawnanvilTe beraber dağ sırtında sürüleri geri

Page 255: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

püskürtmekle meşguldüm. O lanet aptal gnomun dağıhavaya uçurmasını sağlayacak tünelleri geri alan kişilerbizlerdik; ben ve ekibimdi!”

“Evet, bütün hikayeyi dinlemek isterim ama başkazaman,” dedi Alustriel. “O halde bilmediğimi nasılsöylersin? Herkesten daha iyi biliyorum!”

“Bir düşman okyanusunun ilk dalgalarını gördün,”dedi Alustriel. “Obould’un çağrısıyla on binlerce orkdeliklerinden dışarı çıktı. Ben bunu gördüm. Savaşalanını enine boyuna dolaştım. Birleşen ordularımız busıçanlardan kurtulmamızı sağlayamaz. Ork okyanusunuengelleyebilecek bir savunma hattı oluşturmak varkenonbinleri ölüme gönderemeyiz.” “Buraya Galen’e yardımetmeye geldin!”

“Evet, başa çıkabileceğim bir düşmanla mücadeleetmeye geldim; ki yine de ordularıma fazlasıyla zararverdi. Troller geri püskürtüldü ve onları ait oldukları yere;bataklıklarına göndereceğiz. Nesme,” masanın üzerindeharitayı işaret etti “güçlendirilecek çünkü Trollmoorsyaratıklarına karşı en iyi savunma noktası orası.”

Düşüncelerini asla kendine saklamayan biri olanTorgar, “Yani Nesme’ye yardım ediyor ama MithrilSalonu’na etmiyorsun, öyle mi?” dedi.

“Yardım edebileceğimiz her yere ediyoruz,” diyecevapladı Alustriel; sakinliğini ve rahatlığını koruyordu.“Orklar kontrolü elden bırakmaya başlar, bir fırsatdoğarsa Gümüşay, Mithril Salonu’na ve hatta dahailerisine ilerler, Kral Bruenor Battlehammer ve peksevgili klanının yanında seve seve yer alır. Everlund’un

Page 256: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bizimle beraber geleceğinden şüpheliyim. Felbarr ve Adbar Kaleleri tabii ki Delzoun halkını yüzüstü bırakmayacaktır.” “Peki ya şimdi?”

Alustriel ellerini iki yana açtı. “Yapabileceğin hiçbirşey yok?”

“Elçiler Kral Battlehammer’la bağlantı kuracaktır,”diye cevapladı kadın. “Elimizden geleni yapacağız.”

Torgar titrediğini, yana sarkıttığı yumruklarını bütüngücüyle sıktığını hissetti; Alustriel’e ya da onun yanındaduran ve Nesme yakında kurtulacağı için bütündünyanın düzeldiğini düşünen kendini beğenmişGalen’e saldırmamak için kendini zor tutuyordu.

“Başka bir şey yok sevgili cüce,” diye ekledi Alustriel.“Kar gelirken ordularımı, Mithril Salonu’na savaş açacakkadar zorlu bir düşmanın üzerine gönderemem.”

“Onlar sadece ork,” dedi Torgar.

Bir cevap alamadı, zaten alamayacağını dabiliyordu.

“Bizimle beraber Nesme’ye gelecek misiniz?” diyesordu Galen. Torgar yeniden titrediğini hissetti.

“Nesme’nin kurtuluş zaferini kutlayacak mısınız?”

Cüce, adama sertçe baktı.

Sonra Torgar arkasını dönüp çadırdan uzaklaştı.Kısa bir süre içinde soydaşlarının ve Shingles’ın yanınadöndü. Bir saate varmadan gitmişlerdi; tünellerde, KralBruenor’a doğru olağanüstü bir hızla ilerliyorlardı.

DEĞİŞKEN KUMLAR VE SABİT KAYALAR

Page 257: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Jackonray Genişkemer, Kral Bruenor’a, “Felbarrlıekip nehrin karşısında görüldü,” diye heyecan içindebildirdi. Felbarr Kalesi temsilcisi günlerdir bacalardangelen haberleri dinliyor, bunu duymayı bekliyordu.Halkının harekete geçtiğini, Emerus Warcrown’un,Surbrin’de yer alan orkların hazırladığı savunma hattınıdağıtmayı ve Mithril Salonu’yla bağlantı kurmayı kabulettiğini biliyordu.

“Üç bin savaşçı,” diye devam etti Jackonray. “Vekarşıya geçmelerini sağlayacak tekneleri var.”

“Doğuyu dağıtmaya hazırız,” diye karşılık verdiBruenor.

“Bütün ekibim Garumn Geçidi’nde toplandı;saldırmaya ve kokuşmuş orkları nehirden kovmayahazırlar.”

İki cüce, birbirlerinin omzuna vurdu ve salondaki tümcüceler büyük bir tezahürat kopardı. Yine de Bruenor’unyanında oturan diğer ikisi hiç coşkulu gözükmüyordu.

Regis, Nanfoodle’a, “Onları çabucak dışarı çıkarırsındeğil mi?” diye sordu.

Gnom başıyla onayladı. “Mithril Salonu çabucakdışarı çıkacak,” diyerek buçukluğa garanti verdi.

“Ama nehirdeki savunmaları dağıtacak kadar hızlıolacak mı?”

Aynı soru Regis’in aklında yankılandı. Tekrar tekrarkazanmış ^ lardı ve toprak kaybettiklerinde düşmanlarıonlardan daha ağır bir bedel ödemişti. Ama bunlarınhepsi savunma hareketleriyle başarılmıştı.

Page 258: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Şimdi planladıkları şey ise oldukça farklıydı.

Bir dakika sonra Bruenor, “Neler biliyorsunGümbürgöbek?” diye sordu ve Regis korkularını yüzüneyansıtmakla pek de iyi bir iş yapmadığını anladı.

“Çok fazla ork var,” dedi.

“Yakında çok fazla ölü ork olacak!” diye açıkladıJackonray ve coşku daha da arttı.

Regis, “Salonu geri aldık ve onlar içerigiremeyecek,” dedi sessizce. Ağzından çıkan sözlerison derece anlamsız buldu ve zaten aşikar olan budurumu belirtmenin nasıl bir pozitif etki yaratacağınadair en ufak bir fikri bile yoktu. Bunun, bilinçaltındayarattığı bir geciktirme taktiği, konuşmayı başka, dahaheyecansız, bir yere çekme çabası olduğunu anladı. “Veyakında kaçıyor olacaklar!” diye bağırdı Bruenor; neşeiyice arttı.

Regis buna karşı çıkmanın hiçbir yolu olmadığınıanladı. Herkes oldukça yoğun duygular yaşıyordu, öfke,intikam coşkusuna dönüşüyordu.

“Risk almamalıyız,” dedi Regis ama hiç kimsedinlemiyordu. “Dikkatli hareket etmeliyiz,” dedi amakimse ilgilenmedi. “Şimdi kontrol altındalar,” diyeaçıklamaya çalıştı. “Gidecek hiçbir yerleri kalmadığınıöğrendiklerinde o soğuğa ve kara ne kadardayanabilirler? Fetih açlığı olmadan orkların hızı kesilirve kalplerindeki savaş azmi yok olur.” Nanfoodle’ın,koluna uzanan eli buçukluğu durdurdu. Regis,konuştuğunun farkına varan tek kişinin Nanfoodle

Page 259: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

olduğunu, delicesine coşan cücelerin fısıldadığıcümleleri duymadığını anladı.

“Dışarı hızlı çıkacağız,” diye garanti verdi gnom. “Buustalar inanılmazdır. Geniş tüneller yapacaklardır.Korkma. Battlehammer cüceleri, orklar daha saldırıyauğradıklarını bile anlayamadan hücuma geçecektir.”

Regis başıyla onayladı. Bunların hiçbirinden şüpheduymuyordu ama plan genel olarak onu yine dehuzursuz ediyordu.

Diğer omzunda hissettiği bir elle döndü ve yanınaçömelen Wulfgar’ı gördü.

“Orkları kuzeye geri gönderme zamanı,” dedi büyükadam. “Haşereleri dağdaki deliklerine tıkma ya da soğukzeminde bırakma zamanı.”

“Ben sadece…” diyerek konuşmaya çalıştı Regis.“Dagna’nın ölümü yüzünden,” dedi Wulfgar. Regisadama baktı. “Bütün gücünü kullandın ve bedeli ağıroldu,” diye açıkladı barbar. “Tekrar saldırmak istememenşaşırtıcı olur muydu?”

“Benim suçum olduğunu mu düşünüyorsun?”

Wulfgar güven verici bir gülümsemeyle, “Bence sendoğru olanı yaptın; herkes benim fikrime katıldı ve hâlâkatılıyor,” diye cevapladı. “Dagna, MoradinSalonları’ndan aşağı uzanabilseydi seni boynundanyakalar ve doğruca batı kapısındaki saldırıyagönderirdi.” Wulfgar elini buçukluğun omzuna koydu; veelini omzundan boynuna doğru uzattı. Regis bu devasaelin altında kayboldu.

Page 260: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Buçukluk dikkatini yeniden ana konuşmaya yönelttive Bruenor’un muharebecilere dağın tepesindekibacalara gitmelerini, nehrin karşısındaki Felbarr ekibine,Obould’u geri gönderme vaktinin geldiğini bildirmeleriniemrettiğini duydu.

Salondaki coşku her şeyi bastırdı. Regis veNanfoodle bile bu heyecana katıldı. Obould’u gerigönderme vakti gelmişti!

“Kıştan önce!” haykırışı yükseldi ve insanmültecilerin olduğu odadaki kükreme, Kral Obould’danintikam alma yemini eden cücelerinki kadargürültülüydü. Felbarr Kalesi ‘nin gelmiş olduğu, KralBruenor ve cücelerinin hapis olmuşluklarına sonvereceği haberi Mithril Salonu koridorlarına yayıldı.

Surbrin Nehri güven altına alınacaktı bu kadarıkesindive cüceler nehrin karşısındaki bölgeleregeçeceklerini söylemişlerdi. Surbrin’i kıştan önceaşacaklardı.

“Bir daha asla tünellerde iki büklüm olmayacağım!”diye bağırdı bir adam.

“Yine de Kral Bruenor ve halkına bu denlimisafirperver oluşlarından dolayı. Yaşa!” diye haykırdıbir diğeri ve büyük bir tezahürat koptu.

“Kar yağmadan önce Gümüşay!” dedi öteki.“Everlund!” diye haykırdı bir başkası.

“Nesme’nin cesur yüreklere ihtiyacı olduğusöyleniyor,” diye ekledi içlerinden biri. “Trollerinyıktıklarını yeniden yapmak için adam arıyorlarmış.”

Page 261: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bahsi geçen her şehir daha büyük bir coşku yarattı.

Ve her biri, Delly’i eşek arısı iğnesi kadar derindensoktu. Başını sallayıp gülümseyerek ve onlar adınamutlu olmaya çalışarak kalabalığa doğru ilerledi. Çokfazla kannaşa yaşamışlardı, sevdiklerinin ölümünügörmüşlerdi ve evleri başlarına yıkılmıştı. Kayalıkzeminde millerce yol kat etmiş, Mithril Salonu’naulaşıncaya kadar peşlerinde olan orkların varlığıylafazlasıyla acı çekip korkuya kapılmışlardı.

Delly, şansın yüzlerine gülmesini hak eden buinsanlar adına sevinmek istiyordu. Ama cücelerindışarıya çıkmaya kararlı olduğu ve mültecilere,ayrılmaları için bir yol açacakları haberi geldiğindeDelly’nin tek düşünebildiği yakında yine yalnız kalacağıoldu.

Tabii ki Colson’a ve savaşmadığı zamanlarda ki bupek nadirdiyanında olan Wulfgar’a sahipti.

Cüceler vardı ve kadın onlara fazlasıyla değerveriyordu.

Ama yıldızları yeniden görmeyi nasıl da istiyordu! Vegüneşin sıcaklığını duymayı… Rüzgarı yüzündehissetmeyi… Cutlass’daki Arumn ve Josi’yidüşündüğünde yüzüne özlem dolu bir gülümsemeyayıldı.

Delly, büyük odanın köşesindeki yalnız bir figüreyaklaşırken çabucak nostaljiden sıyrılıp kendineacımaktan vazgeçti. Cottie Cooperson, o gecekicoşkuya katılmamıştı; hemen hemen hiçbirinin farkında

Page 262: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

değil gibiydi. Bir sandalyeye oturmuş yavaşça ileri gerisallanıyor, kollarındaki küçük çocuğa bakıyordu.

Delly, kadının yanına diz çöktü ve elini nazikçeCottie’nin om zuna koydu.

“Onu yeniden uyuttun, öyle değil mi Cottie?” diyesessizce sordu Delly. “Kız beni seviyor.”

“Kim sevmez ki?” diye sordu Delly ve uzun bir süreorada, dizlerinin üzerinde öylece durdu.

Cottie’nin omzunu okşuyor, huzur içindeki Colson’abakıyordu.

Umut hevesiyle yükselen sesler çevresindeyankılanmaya devam etti. Bağırış çağırış, neşe, yeni vedaha iyi bir hayata başlayacaklarını söyleyen adamlarınbirbiri ardına açıkladıkları planları odayı dolduruyordu.Dirençlilikleri, tıpkı orada gerçek bir toplumun varlığınıhissetmek gibi, Delly’i derinden etkiledi. Farklı küçükköylerden gelen tüm o savaşçılar cüce tünellerinetıkılmış, insan arkadaşlığı ve ortak bir amaç uğrunabirbirlerine sımsıkı bağlanmışlardı.

Delly gülümsemesini korudu ama tüm bu neşeninkaynağını düşününce daha çok ağlayacak gibi hissetti.

Kısa bir süre sonra kollarındaki ColsonTa beraberodadan ayrıldı. Wulfgar’ın odalarında kendisinibeklediğini görünce şaşırdı.

“Duyduğum kadarıyla salondan ayrılmaya veSurbrin’e gitmeye hazırlanıyorsun,” dedi kadın.

Page 263: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kadının pervasızca konuşması ve ses tonu Wulfgar’ısandalyesine mıhladı. Delly, Colson’u küçük beşiğinetaşırken attığı her adımda adamın kendisini dikkatleinceliyor olduğunu fark etti. Bebeği yerleştirdi,parmaklarını hafifçe kızın yüzünde dolaştırdı. Sonradoğruldu ve Wulfgar’a dönüp, “Çok yakında gideceğinsöyleniyor,” demeden önce derin bir nefes aldı.

“Ordu, Garumn Geçidi’nde toplandı bile,” diyeonayladı büyük adam. “Surbrin’e doğudan yaklaşanFelbarr ordusu görüldü.”

“Ve Wulfgar salondan dışarı çıkıp ileri atılancücelerin yanında yer alacak, öyle değil mi?”

“Benim yerim orası.”

“Senin ve Cattibrie’nin,” diye belirtti Delly. Kadınınses tonundaki tatsızlığı fark etmediği açıkça görülenWulfgar başını salladı. “O gelemez. Zaten gelmesi deoldukça zor olur. Yaraları henüz iyileşmediğinden Cordioböyle bir şeye asla izin vermez.” “Bu konuda çok şeybiliyor gibisin.”

Colson’un beşiğine yönelen Wulfgar, “Onunyanından geliyorum,” dedi. Adamın bu hareketiyle Dellyyana kaymıştı ve böylece Wulfgar, kadının bu itirafkarşısında yüzünü buruşturduğunu görmedi.

‘Yanından mı, yatağından mı?’ diye düşündü kadın;fakat bu abes fikri çabucak kafasından attı.

Wulfgar, “Savaşa katılmayı ne kadar da çok istiyor,”diyerek söze devam etti. Bunları söylerken beşiğeeğilmiş, parmaklarını çocuğa sallıyordu. ColsonTa o

Page 264: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kadar meşguldü ki kadın tüm düşüncelerine sımsıkısarılma fırsatı yakaladı ve adam Delly’nin kaşlarınıçatışını görmedi. “Tek düşündüğü savaş. Bence orklaraduyduğu nefret Karındeşenler’inkiyle yarışır.”

Adam sonunda Delly’e döndü ve kollarını göğsündebirleştirmiş olan kadının taş gibi sert olan yüzünügördüğünde gülümsemesi dağıldı.

Wulfgar’ın bu şaşkın ifadesine, “Hepsi gidiyor,” diyekarşılık verdi. “Gümüşay’a ve Everlund’a ya da yollarıonları her nereye çıkarırsa oraya.”

“Bruenor yolun açık olacağına söz verdi,” dediWulfgar.

Delly, kendini, “Hepimiz için açık olacak” derkenbuldu ve ağzından çıkanlara kendi bile inanamadı.

“GümüşayT görmeyi çok istiyorum. Beni orayagötürebilir misin?” “Bunu tartışmıştık.”

“Gitmeye ihtiyacım var,” dedi Delly. “Çok uzunzamandır tünellerdeyim. Sadece kısa bir ziyaret, benimgibi insanların han sohbetlerini dinleme şansı…”

“Dışarı çıkacak ve orkları dağıtacağız,” dedi Wulfgar.Kadının yanına gidip kaslı kollarıyla ona sarıldı. “Kışgelmeden kaçmalarını sağlayacak ve yaz ortasındanönce onları deliklerine geri tıkacağız. Vakitleri çoktandoldu. Bruenor o toprakları halka adayacak. Ondansonra Gümüşay’a, hatta istersen Sundabar’a dagideriz!” Delly’i vücuduna bastırdığından, kadınınyüzünü göremiyordu.

Page 265: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kadın hissizleştiğinden zaten yüzünü görse de nedüşündüğünü anlamazdı. Ne adama verilecek bircevabı ne de sorulacak sorusu vardı.

Sabırsızlık, vazgeçmeyi gerektirmişti; kadının oncagünü sayacak gücü yoktu.

Felbarr Kalesi’ni Mithril Salonu’nun yardımınagönderebileceği inancıyla kendini yenilenmiş hissedenNikwillig, Hralien’in eşliğinde, Aykorusu’ndan güneyedoğru hareket etti. İhtiyaçları olan bilgiyi toplamak üzeregüneybatıya, Surbrin nehrine doğru hareketedeceklerdi. Hralien, Nikwillig’in cüce evine güveniçinde ulaştığını gördükten sonra Ay korusu’na geridönmeyi planlıyordu.

Çift, Surbrin’e ulaştığında yolun karşısındaki, zatengüçlü olan savunma birliklerini daha da geliştirendüşmanlarını gördüler. Nehrin batı yakasına sivri vedevasa kütüklerden oluşan duvarlar örmüşlerdi.Çevrelerinde ortalıkta dolanan devler ya da yeni inşaedilmiş olan mancınıklar tarafından fırlatılmaya hazır irikayalar vardı.

“Her şeye sahip olmak istiyorlar,” diye belirttiNikwillig. Hralien cevap vermedi.

Kısa bir süre sonra ikili, güneye doğru hareketegeçti; gecenin içine dalıp nehir kıyısından uzaklarailerledi. Ertesi sabah erkenden ve oldukça hızlı birşekilde yola koyuldular. Öğlen olduğunda yol ağzınavardılar.

“Güle güle sevgili cüce,” dedi Hralien. “Senindüşmanın tabii ki bizim de düşmanımızdır. Bu yüzden

Page 266: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

belki yeniden karşılaşabiliriz.”

“Birincisi oldukça hoş bir karşılaşmaydı,” dediNikwillig. “İkincisi de öyle olacaktır. Moradin’inkutsaması seninle olsun.”

Hralien, “Evet aynen öyle,” dedi sırıtarak. Cüceninomzuna vurduktan sonra geri döndü ve kuzeye; evinedoğru yola koyuldu.

Nikwillig yay takmış gibi ilerliyordu. Bekçi Vadisi’ninkuzeyindeki savaştan sağ çıkabileceğine hiçinanmamış, bu işe kalkıştığı için intiharla eş değerolduğunu düşünmüştü. Ama sonunda evine dönüyordu.

En azından öyle olduğunu düşündü.

Kayalık bölgeye alacakaranlık çöktüğünde dik birkayalıkta duruyordu ve oradan güneyin uzağmdakidevasa kamp alanını gördü. Bunun bir ordu olduğunubiliyordu. Felbarr Kalesi çoktan yola koyulmuştu!

Nikwillig yumruğunu havaya kaldırıp savaşabaşlayan soydaşlarını desteklemek amacıyla kükredi.

Koşup onlara katılmak istedi ama yorgunbacaklarının o gece onu hiçbir yere taşıyamayacağınıbiliyordu. Böylece, biraz dinlenmek üzere, olduğu yereçöktü.

Gözlerini kapadı.

Ertesi gün oldukça geç uyandı; güneş zirvedeydi.Cüce doğruldu ve dik kayalığın güney ucuna koştu.

Ordu gitmişti; onların doğuya ilerlediğini biliyordu.Doğudaki nehire ve orada kurulan güçlü savunma

Page 267: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

hattına gidiyorlardı.

Cüce çevreye bakındı, soydaşlarından herhangi biriz bulma amacıyla bölgeyi inceledi. Onları yakalayabilirmiydi? Bunu bilmiyordu ama denemeye cesaret edermiydi?

Nikwillig birkaç dakika boyunca olduğu yerdedaireler çizdi; aklı bedeninin hiç ulaşamayacağı bir hızladönüyordu. Aklına tek bir isim gelip duruyordu; Hralien.

Kısa bir süre sonra kayalıktan koşarak ayrıldı;kuzeye gidiyordu, güneye değil.

AŞIRI HEVESBruenor Battlehammer, Garumn Geçidi’ndeki

köprünün doğusundaki bekçi evinde duruyor, gelecekolan saldırıya karşı yapılan hazırlıkları izliyordu.Haberciler itişip kakışıyor, ustalardan ve dağın doğuyamacında bulunan gözcülerden aldıkları bilgileritaşıyor, onları Karanlıkaltı’na soğultulmuş bacalardanaşağı bağırarak ulaştırıyorlardı. Cüce kralı, savaşgiysisini kuşanmıştı. Zırhında klanının simgesi olanköpüklü kadeh vardı ve oldukça fazla kullanılmış,üzerine sık sık çentik atılmış olan savaş baltası,omzundan aşağı sarkıyordu ama başında tek boynuzlumiğferi yoktu.

Regis ve Wulfgar, tıpkı iki sağlam sopanın üzerinekurulu bir arabanın üzerinde oturan Banak Brawnanvilgibi, onun yanında yer alıyorlardı. Onu, cüce alayınınhareketlerini yönetebileceği savaş alanına taşımayahazır dört güçlü cüce, Banak’la ilgileniyordu.

Page 268: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Kız bugün eğlenceyi kaçıracak,” diye belirttiBruenor; yokluğu kolaylıkla fark edilen Cattibrie’denbahsediyordu. Savaşın bir parçası olmak için çokuğraşmıştı ama Cordio ve diğer rahipler onudinlememişti ve sonunda Wulfgar’ıa Bruenor, savaşınkızı başka herhangi bir şeyden daha çok tehlikeyeatacağına karar vermişti.

“Eğlence mi?” diye yineledi Regis.

Ray hattının olduğu yüksek bir rampaya yapılan, herbirinde maden cevheri taşıyan vagonlar olan üçplatformun oluşturulduğu «^ doğuya bakmaya devametti. Ray hattı dik yamaca, oradan da çıkış tünellerineuzanıyordu. Bu tünellerin kapıları yeniden açılmıştı amaorklar, troller ve devler dağın o kısmını başarıyla aşağıindirmiş, cüceleri deliklerine hapsetmişti. Böylece,ustalar ray hattını oluştururken madenciler kaçıştünellerini kazıp genişletiyor, göçüğün en kenarda kalanucunu düzeltiyorlardı. Yüzeye o denli yakınlardı kisürekli durup gürültülü orkların geçip gitmelerinibeklemek zorunda kalıyorlardı.

“Pwent’in eğlence anlayışıyla öyle tabii,” dediBruenor kıs kıs gülerek. “Lanet çılgın cüce vagonuniçinde değil de tepesinde oturmak istiyor!” dedi veBanak’a göz kırptı.

“Sivri uçlu miğferiyle saldıracak ve muhtemelendağın yarısını da beraberinde götürecek,” diye eklediBanak. “Kalın kafasına kayaların yıkılmasına dabayılacaktır.”

“Buna hiç şüphe yok,” dedi Bruenor.

Page 269: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Ortadaki tünel en genişleri olacak,” dedi Wulfgarciddi bir ses tonuyla.

“O halde sen ve ben o tünelde, arabaların tamarkasında yer alacak ve hücuma öncülük edeceğiz” dediBruenor.

“Ben soldan gitmeyi düşünüyordum,” dedi Wulfgar.“Gözcüler düşmanların gözcü kulesinin oldukça iyikorunduğunu söyledi. Orayı bir an önce ele geçirmekoldukça önem taşıyor.”

“O halde sola gideceğiz.”

“Senin ortada kalıp diğerlerini yönetmen gerekiyor,”dedi Regis.

“Pöh!” diye homurdandı Bruenor. “Savaşı Pwentbaşlatacak ve onun yönetilmeye ihtiyacı yok. Buçocuklar BanakT mümkün olduğu kadar çabuk dışarıçıkaracak ve o da nehirle ilgili emirleri verecek.”

Bruenor sözlerini tamamladığında üçü birden cüce,insan ve buçuklukBanak’a baktı ve hiçbiri yaşlısavaşçının yüzünde beliren minnet ifadesini kaçırmadı.Savaşı görmek, Bekçi Vadisi’nin kuzeyindeki dağsırtında başlattığı işi tamamlamak istiyordu. Yeşil sakallıcüce Pikel Bouldershoulder, bir kolunu kaybettiktensonra hepsi, yaralıların çalışmaya devam ettiklerisürece, fiziksel zayıflığın en aza indirgeneceğiniöğrenmişti.

Konuşma bir süre gelişigüzel devam etti. Dörtlügerçekten de önemli bir şeyden bahsetmiyor, yalnızcaAkşehir’den gelecek haberi beklerlerken oluşan o gergin

Page 270: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

dakikaları mümkün olduğu kadar çabuk geçirmeyeçalışıyordu. Garumn Geçidi’ndeki herkes sadeceharekete geçmek ve savaş alanında olmak istiyordu.Hepsi oldukça deneyimliydi ve Battlehammer cüceleri,bu savaş öncesi dakikalarının en sıkıcı zamanlarolduğunu gayet iyi biliyordu.

Bu yüzden dördü de Mithril Salonu’nunderinliklerinden gelen haberciye umutlu gözlerle baktı.

“Kral Bruenor,” dedi cüce nefes nefese. “GözcülerFelbarr’ın karşıya geçmeye hazır olduğunu ve lanetorkların çoğunun nehrin aşağısına gittiğini söylüyor.”

“O halde başlıyoruz,” dedi Bruenor hepsine.

Tiz bir ıslık çalarak çevredeki cücelerin dikkatlerinikendisine yöneltmelerini sağladıktan sonra savaşbaltasını havaya kaldırıp salladı.

Çevrede bir tezahürat koptu ve bir dalgaymışçasınageçidin öbür ucuna kadar yayıldı. Yukarıdaki savaşçılarmaden vagonlarının içine yerleşip kendilerini gizlemeküzere metalleri üzerlerine örttüler ve ustalar kilitlemepimlerine ilerledi.

Wulfgar, Banak’a son talimatları veren Bruenor’unyanma koşan gnom Nanfoodle’ı neredeyse ezereksoldaki tünele doğru harekete geçti.

“O güçlü yağdan olmasını isterdim,” diye yakındıgnom.

Regis, Bruenor’un taklidini başarıyla yaparak, “Pöh!Cüceler o duvarları yerle bir edecek!” dedi ve Bruenormerakla ona döndüğünde buçukluk, krala göz kırptı.

Page 271: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Regis, kaygılarından kurtulmuş ya da en azındantartışılabilir o düşünceleri bastırmış gibi duruyordu amaBruenor, Regis’in hangisini yaptığını anlayamadanpimler çekildi ve üç büyük vagon hızla yola koyuldu.

Yağlanmış ray hattından geçerken hız kazanarakyirmi metreden fazla bir yükseklikten aşağı indiler vealçak, dar tünellere geldiler. Zamanlamaları o kadarkusursuz ve ray hattı o kadar hassastı ki tünellere yanyana girmişler ve birbirlerine göz kırparak ablukayaalınan dağın dış şeridine çarpmışlardı.

Metalin, metale ve taşa sürtünüşüyle çıkan tiz ses veyuvarlanan iri kayaların çıkardığı gümbürtü anaodalarda yankılandı, bir araya toplanan birliklerin savaşçığlığı atmasına ve harekete geçmesine neden oldu.

Wulfgar soldan ilerliyordu ama dar koridordangeçebilmesi için sık sık durup iki büklüm olmasıgerekiyordu. Vagon orayı yıkıp, yana savrulup çıkışadoğru ilerlediğinde önünde uzanan gün ışığınıgörebiliyordu. Cüceler çoktan silahlarını kuşanmış veyıkıntıdan dışarıya ilerlemeye başlamıştı.

Barbar yüzeye çıktığında yarattıkları şaşkınlığın nedenli büyük olduğunu gördü. Bölgedeki ork sayısı çokdeğildi ve var olanlar da, savaşa hazırlanmaktan çok,korkmuş görünüyordu. Wulfgar kesinlikle savunmasızolan vagon sürücülerinin yanına gitme isteğini bastırdıve hızla sola doğru ilerleyerek gözcü kulesinin olduğukayalık yamaca tırmanmaya başladı. Kapı hafif açıktı,Wulfgar kapıya omuz attığında bir ork orada duruyordu.

Page 272: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Ork odanın öbür ucuna uçtu, homurdanıyor, kollarınıve bacaklarını sallıyordu. Odadaki üç arkadaşı onunuçuşunu izledi; hepsi şaşkındı. İçeri bir düşmanın girmişolduğundan habersiz gibiydiler.

Hatta Aegis-fang en yakındaki orkun kafatasınaindiğinde bile bu durum değişmedi.

Wulfgar, yere devrilen ölü orkun etrafında döndü vedönerken savaş baltasını savurdu. Baltanın hedefi olanork, kurtulma amacıyla yana sıçradı ama Aegis-fangyaratığı döndürecek, havaya savuracak ve en sonundaonu kulenin duvarına yapıştıracak kadar sert çarpmıştı.Wulfgar kaçan üçüncü orku haklamak üzere ileri atıldı.Barbar, baltasını soldan sağa geçirdi ve yüzü duvaradönük orkun sırtına savurup kaburgalarını yardı.Yaratığın nefesi kesildi ve ağzına kan doldu.

Fakat darbesinin ölümcül olduğundan emin olanWulfgar, orkla ilgilenmiyordu. Aegis-fang’in gerektiğizaman çağrısına kulak vereceğini bilerek baltayı oradabıraktı ve geriye kalan orkun beceriksizce kullanmayaçalıştığı mızrağını yana savurdu.

İri yarı barbar orka yaklaşıp yaratığın boynunukavradıktan sonra bütün gücüyle bastırıp geriye doğruçekerek canını çıkardı.

Kapı tarafında duran çatlak sesli bir cüce,“Tepende,” diye bağırdı. Wulfgar dönüp kule elegeçirildiği sırada orada olan gözcü Bili HuskenNugget’abaktı. Bili, zehirli bir okla vurulmuş ve boğazı sesininçıkmasını engelleyecek şekilde ustaca kesilmişti; cücedaha yeni yeni konuşabiliyordu. Geri çekilen cüceler

Page 273: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bill’in öldüğünü düşünmüş ama her zaman olduğugibionu yine de beraberlerinde sürüklemişlerdi. İyi kibunu yapmışlardı çünkü cüce kısa bir süre sonraduyulmayan sesiyle küfürler ederek uyanmıştı.

Wulfgar bakışlarını hızla yukarı çevirip çatıda duranve kendisine mızrağını fırlatan orka baktı.

Ork, mızrağı attıktan sonra aniden sarsıldı; Bill’inarbaletinden gelen bir ok yaratığa isabet etmişti.

Wulfgar doğrudan oraya gidemediği için döndü,kolunu uzattı ve boğazını sıktığı, ölmek üzere olan orklamızrak darbesini bloke etti. Mızrak, yaratığın sırtınasaplandı ve Wulfgar orku bir kenara attı. Yeniden Bill’ebaktı, cüce kendisine göz kırptı. Sonra merdivene koşuptepeye çıkmaya başladı. İnanılmaz bir güce sahip olanbarbar kendini kolaylıkla yukarı çekti.

“Aegis-fang!” diye haykırdı ve sihirli balta ellerindebelirdi.

Kükreyip salınarak kısa bir süre içinde tavanarasındaki bütün orkları aşağı attı. Bruenor ve Bill’in dearalarında olduğu aşağıdaki cüceler yere düşenyaratıkların işini bitirdi.

Wulfgar çatıya çıkan merdivene koştu ve küçük birşey arkasından hızla geçtiğinde ayağı takılıp sendeledi.Ne tavan arasının küçük penceresinden çıkan Regis’igördüğünde ne de merdivenden çıkıp üzerinde bir yığındolu çuval olankapak şeklindeki kapıya omuz attığısırada gözü kulenin ucundan kendisine bakan Regis’etakıldığında şaşırdı. Wulfgar tepedeki üç orkun ilgi odağıhaline gelir gelmez buçukluk harekete geçti ve mazgallı

Page 274: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

siperin üzerine oturdu. Regis kendine bir hedef seçipküçük topuzunu savurdu; döne döne ilerleyen topuzorkun yüzüne isabet etti. Yaratık geriye doğru sendeledi;neredeyse korkuluklardan aşağı yuvarlanıyordu.Sonunda doğrulmayı başardığında buçukluk ona doğruatıldı. Ork aşağı uçtu. Onu Wulfgar’ın attığı ikinci bir ork,ardından öfkeli barbarın yüzünü gö ren ve kendiisteğiyle atlayan bir üçüncüsü izledi.

Kapaktan yukarı çıkan Bruenor, “İdareyi sağlamakiçin iyi bir yer!” diye bağırdı. Kulenin savaş alanını görengüney ucuna koştu.

Kızgın cücenin yüzündeki kocaman gülümsemedoğuya, nehre baktığında silindi.

Taştan duvara çarptıklarında oluşan sarsıntı madenvagonunun içindeki sekiz cücenin çenelerini titretip, azönce iki kişinin güç bela sığdığı yere sekizinin birdenkapaklanmasına neden oldu.

Cüceler birbirlerinin üzerine yuvarlanıyordu. Üstelikbu ne sadece o vagonda ne de o vagona bağlı diğerdokuz tanesinde böyleydi; diğer yirmi vagonda da aynışey yaşanmıştı.

Ivan ve Pikel Bouldershoulder, bütün güçlerinikullanarak vagonun içindeki cücelerin birbirlerine çarpıpdurmasına engel olmaya çalıştı. Yine de demir vagonlarsarsıldıkça cücelerin sağa sola salınımı devam etti.Yukarıdan iri kayalar düştü.

Vagon hattı sonunda sabit durduğunda Ivan ayağınıaltına alıp sırtını aracın yamuk yumuk olan tepesine

Page 275: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

dayayan ilk kişi oldu. Kapağı itti ama sadece başınıdışarı çıkarabileceği kadar aralayabildi.

“Moradin aşkına!” diye haykırdı arkadaşlarına.“Haydi çocuklar hepiniz itin, tüm gücünüzle itin!”

Ivan planın, en azından kendi vagonlarında çok dabaşarılı gitmediğini fark etmişti. Dağa oldukça güçlü birşekilde çarpmışlar ve tepelerine yağan kayalar vagonuyarı yarıya gömmüş, eğri büğrü bir hale getirmişti vetünel çıkışını daha da kapatmıştı. Arkalarındaki askerlerdışarıya pek de kolay çıkamayacaktı.

Ivan, bükülen metal aracın tepesindeki kapağı sıkıcatutup bütün gücüyle itti. Bu hiçbir işe yaramayıncatepeye uzanıp bazı taşlan kaldınnayı denedi.

“Haydi çocuklar!” diye bağırdı. “O lanet orklar bizi birkutunun içinde yakalamadan önce bunu başanTialıyız!”

Herkes metal kapağa omuz atmaya başladı vekapak biraz daha aralandı. Ivan dışarıya bakmak için hiçvakit kaybetmedi.

Çevreyi gözetlemek hiçbir şekilde cesaret vericiolmadı. Diğer dokuz vagonun sadece iki tanesinintepesi açıktı ve dışarı çıkan şaşkın cücelerin üstü başıkan içindeydi. Dağın yarısı üstlerine çökmüş gibiduruyordu; sıkışmışlardı.

Ivan, doğudan yükselen sesleri duydu ve ilerleyenorkları gördü.

Sarı sakallı cüce harap olmuş vagonun üzerine çıktıve birkaç iri kayayı yana itti. Sonra kapağı bütüngücüyle çekti. Pikel dışarı fırladı, onu bir başkası ve

Page 276: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ardından bir diğer takip etti. Ivan hepsinicesaretlendirmek için bağırıp duruyordu.

Orklar yaklaştı.

Fakat tam o sırada kuzeyden bir başka ses yükseldiIvan bir moloz yığının üzerinden baktığında hücum edenBattlehammer cücelerini görmeyi başardı. Ortadaki vekuzeydeki vagonlar tam planlandığı gibi bir etkiyaratmıştı ve Mithril Salonu’ndan dışarı akan ordudoğuyu silip süpürüyor ve felaket alanına ulaşabilmekiçin güneydeki vagona doğru yöneliyordu. Öfkelicüceler, ork hücumuyla karşılaştı, baltalar mızraklarla,kılıçlar kılıçlarla, çarpıştı. Herkes öylesine şiddetlihareket ediyordu ki bu çarpışmanın ilk saniyelerindehem orkların hem de birliklerine öncülük eden cücelerinyarısı yere serildi.

Ivan molozların üzerinden çabucak ayrılıp kendisineeşlik edebilecek birkaç cüceye öncülük etti.

Güneydeki sekiz vagondan çıkan cücelerin sayısıyirmiyi bile bulmuyordu. Diğerleri ya ağır yaralı olduklarıya da sadece eğri büğrü vagonlarından dışarıçıkamadıkları için savaşa katılamıyordu.

Ivan, Pikel ve diğerleri çatışmaya katıldığında orkbaskını durdurulmuştu. Cüce sayısı arttı, herkes savaşpozisyonunu alıp yan taarruzu yapan cücelere destekolmak ve ork savaşçılarını alt üst etmek üzere hareketegeçti.

Ön sırada yer alan cüce hattından, “Nehre,çocuklar!” diye haykıran bir ses duyuldu. Ivan, Tred’in

Page 277: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

sesini tanıdı. “Felbarr ekipleri geldi ve şu anda bizeihtiyaçları var!”

Bu, elbette vahşi Battlehammerlar’m duymasıgereken tek şeydi. Bütün güçleriyle bastırıp orkları geripüskürttüler ve “Nehre!” diye coşkuyla bağırdılar.

Orta bölgedeki ve güneydeki gelişme oldukçaçarpıcıydı; cüceler bütün güçleriyle bastırıyor ve oldukçahızlı ilerliyordu ama kuzeydeki kulenin tepesinde yeralan Bruenor, Wulfgar ve Regis farklı bir bakış açısınasahipti.

Devlerin attığı bir kaya, Felbarr cüceleriyle dolu birsala isabet edip cüceleri buzlu sulara ve salın bir ucununehre gömünce Regis yüzünü buruşturup başını başkayöne çevirdi.

Tekneler akıntıya karşı hareket ediyordu, Felbarrcüceleri çatışmanın olduğu kıyıya ulaşmaya çalışıyordu.Ama orkların ve devlerin başvurabileceği bir iki hilevardı. Nehrin hızlı akıntısında cüce salları ucu keskinkütüklerle buluştu ve kürek çekmeleri engellenmiş oldu.Devler ve mancınıklar tarafından fırlatılan iri kayayağmuru her dakika daha da şiddetlendi. Kayalar suyadüşüyor, oldukça gürültülü ‘Şıp!’ sesleri çıkarıyor,fıskiyeler yaratıyor ya da cüce teknelerine isabetediyordu.

Her biri yirmiden fazla cüce taşıyan düzinelercetekne suyun içindeydi. Kulenin tepesindeki gözlemciler,içlerinden herhangi birinin karşıya geçipgeçemeyeceğini merak etmeye başladı.

Page 278: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bruenor aşağıdaki komutanlara seslendi, “Lanetnehre gidin ve kuzeye dönün! Kuzey kıyısınıtemizlemeliyiz! Onları dağ sırtına götürün!” SonraWulfgar’a talimat verdi, “O devleri durdurmalıyız!”

Wulfgar başıyla onaylayıp merdivenden inmeyebaşladı ama Regis başını salladı ve hepsinin korkusunudile getirerek, “Çok kalabalıklar,” dedi.

Birkaç dakika içinde ana cüce ordusu, orkbirliklerinin ikiye bölünmesine sebep olup Surbrinkıyısına doğru öncülük etti. Ama onlara destek olmaküzere ne kadar çok cüce geliyorsa kuzeyden de bir okadar ork takviyesi geliyordu. Dağdan savaşa katılmaküzere koca bir sürü geldi.

Bruenor ve Regis’in ellerinden gelen tek şeyçaresizce izlemekti. Nehir kıyısını alabilir ve güneyikoruyabilirlerdi ama kuzeye gidip devlerin kurduğubarikatı yıkmaları, tedbirsizce karşıya geç meye çalışanzavallı Felbarr cücelerine yardım etmeleri imkansızdı.

İri bir kaya bir başka sala isabet etti ve cücelerinyarısını suya gömdü; ağır zırhları onları aşağıçekiyordu. Regis, tombul elleriyle yüzünü ovaladı.

“Tanrı aşkına,” diye mırıldandı.

Bruenor yumruğunu bir kayanın üzerine indirdi,sonra merdivene yönelip tavan arasına indi. Birkaçdakika içinde dışarı çıkmış Wulfgar’ın yanında duruyorve bütün cüceleri çağırıyordu. O ve barbar kuzeye, dağsırtına yapılan hücuma öncülük etti.

Page 279: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Regis, krala bağırdı ama sonuç alamadı. Buçuklukoradaki orduyu görebiliyor ve Bruenor ile Wulfgar’ınişlerinin biteceğini biliyordu.

Bir başka tekne nehrin sularına gömüldü.

CÜCE DİŞLİLİĞİBir başka sal devrilip üzerindeki cesur cüceleri ölüm

sularına gömdüğünde, Nikwillig inleyip bağırdı. Bir umutışığı arayışıyla arkadaşına baktı.

Cüce kadar hayal kırıklığı yaşayan Hralien,bakışlarını taşların arasındaki savaşçılarına çevirdi.

Saldırının en yoğun yapıldığı yeri tespit etmişlerdi;üç tane dev, savunmasız cüce sallarına kaya ardınakaya gönderiyor ve fazlasıyla eğleniyordu.

Elf lideri, savaşçılarına sabırlı olmalarını defalarcaişaret etmişti ama Hralien de dahil olmak üzere, değerlicücelerin böylesi kolay katledildiğini gören herkesfazlasıyla sabırsız, kaygılı ve öfkeliydi.

Elf başını salladı ve bütün birlikleri, Aykorusu’nun eniyi altmış savaşçısı yaylarını hazırladı.

Sessizce baş sallamalar ve el işaretleri, grubunhedeflerine göre dağılmasını sağladı ve Hralien’inhaykırışıyla hepsi birden harekete geçirdi. Düzinelerceok hiçbir şeyden haberi olmayan devlerin üzerine yağdıve saldırı daha hedefe bile ulaşmamışken yeteneklielfler yaylarına yeni oklar yerleştirdiler. Altmış ok dahayıldırım hızıyla gönderildi. Devlerin çığlıkları elf oklarınınvızıltısını bastırdı.

Page 280: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Uç tanesinden biri ikinci saldırının olduğu yere gittive kalın boynunu gelen oklardan kurtarmaya çalıştı.Diğer ikisi sendeleyerek yürümeye başladı amakendilerine saldıranlara doğru gitmiyorlardı. Devler,elflerin savaş partisine yeterince tanıklık etmişti. Birtanesi batıya doğru kaçmaya başladı, bacaklarınayığınla ok saplanan bir diğeri ona yetişmek için uğraşıpdurdu. Gruptan ayrılan yaratık bir sonraki ok saldırısınayakalandı; altmış ok üzerine yağdı ve onun, taşlarınüzerine devrilmesine neden oldu.

Cücelerin kolayca katledildiği nehrin batı kıyısındatam bir karmaşa ve şaşkınlık yaşandı. Devler inledi vedüzinelerce ork, hazırlıksız yakalanan düzinelerceyaratık, itişip kakışmaya, ileri geri hareket etmeyebaşladı.

Hralien, “Bastırın!” diye haykırdı. “Hiçbiri kılıcımızıkullanmamızı gerektirecek kadar yaklaşmasın!”

Bir elfe göre oldukça sert bakışlı olan, her birikenarlara doğru genişleyen ve bir kuş kanadını andıranaynı gümüş miğferleri takan gümüş süslemeli, ormanyeşili pelerinleri arkalarında dalgalanan ay elfı tugayı,kusursuz bir bütünlük içinde ilerledi. Hepsi aynı andaoklarını yerleştiriyor, aynı anda yaylarını havaya kaldırıpgeriyor ve en iyi hedefi arıyordu.

Fakat pek az ork, onların olduğu yere gelmecesaretini gösterdi ve bu sayı giderek azaldı. Elflergüneye doğru ilerledi. Tepelerindeki ok bulutları onlaraöncülük ediyordu.

Page 281: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Wulfgar, oradakilere takviye sağlamak üzere güneyekoşturan bir ork sürüsüyle karşılaştığı dağ sırtındakisaldırıya öncülük ediyordu.

Güçlü barbar, elindeki Aegis-fang ile yakınındakicanavarları devirdi. Güçlü kolu savaş baltasını savurdu,bir çift ork hızlı bir darbe alıp havaya uçuştu. Barbar, ileriadım atıp yumrukladığı üçüncü orku da diğerlerininarasına gönderdi. Yanında yer alan cüceler hızlailerliyor, silahlarıyla orkları itekleyip kesiyordu. Fırlatılansilahlar hedefe ulaşamadığındaysa orklara omuz atıpyana savuruyorlardı.

Wulfgar, “Tepeye!” diye bağırıp duruyor, birliklerinekısa sürede dağ sırtını güven altına almalarınıemrediyordu.

Wulfgar kayaların üzerine basarak tepeye çıktı. Onadirenmeyi deneyen, yere çakılıp yana savrulan orklaraşağı indi. Dağın zirvesine çıkan ilk kişi barbardı veorada cücelerle orkların arasında bir dev gibi dimdikdurdu.

Cücelere yanına gelmelerini söyledi, onlar da sereserpe dağılıp söyleneni yaptı. Fakat adamın yanınageldiklerinde kusursuz bir şekil oluşturdular; tepeye ilkulaşanlar barbarın yan tarafını korumaya aldılar.Arkadan gelenler ise bu yan birliklerin güvenliğinisağladılar. Onlara yeni cüceler katıldı fakat orklar aynışekilde desteklenmiyordu; dağın kuzey yüzeyindekicanavarlar, bu çatışmadan, görkemli barbardan ve onungüçlü savaş baltasından kaçmak üzere doğuya ya dabatıya sapmışlardı.

Page 282: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Wulfgar, o yüksek tepeden, oluşacak olan felaketigördü; doğunun ilerisinde, nehir kıyısında son derecekalabalık bir ork ordusu vardı ve hep beraber güneyeyöneliyorlardı. Cücelerin çok çaba harcayarak eldeettiklerini koruması neredeyse imkansız gibi duruyordu.O anda cüceler de dağın güneyinde, nehirkenarındaydı. Her an yitirebilecekleri bölgeyigüçlendirmeye çalışıyorlardı.

Nehir kıyısını kaybedecek olurlarsa sudaki cesurFelbarrlılarTn gidecek hiçbir yerleri kalmayacaktı.

Nehre, devlerin attığı kayaların yarattığıdalgalanmalara, sudaki cücelerin çırpınışlarına, harapolan sallara ve onlara yağan taşlara bakan Wulfgar,nehir kıyısını korumanın bir anlam ifade edipetmeyeceğini merak etti. Tek bir Felbarr cücesi karşıyageçebilecek miydi?

Yine de Battlehammerlar denemek zorundaydı.Felbarrlılar’ın, bütün cüce birliğinin hatırına denemekzorundaydılar. Wulfgar arkasına baktı ve Bruenor’un birbaşka birliği daha doğudan geçirip nehre gönderiyorolduğunu gördü. Wulfgar, taburuna, “Doğuya dönün!”diye emir verdi. “Tepede duracak ve orklara her karışınhesabını soracağız!” Çevresindeki cüceler coşkuyakapıldı ve emirleri yerine getirdi, nehre dökülen kayalığadoğru koşmaya başladı. Grupta sadece yüz savaşçıolduğundan; kaybedeceklerine, sayılarının yetersizkalacağına ve kısa sürede katledileceklerine hiç şüpheyoktu. Hepsi bunu biliyordu. Hepsi hevesle hücumediyordu.

Page 283: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Direnişlerini yüksek, kayalık yamacın dar birparçasında uyguladılar. Bruenor’un katıldığı vekuzeyden gelenlerle cücelerin güç kazandığı güneydekisavaş alanının yanındaydılar.

“Bruenor arkamızı kollayacak!” diye bağırdı Wulfgar.“Kuzeye savunma kurun!”

Cüceler, kuzeye bakan en iyi savunmapozisyonlarını bulmak için itişip kakıştı. Kral Bruenor’ave halkına güveniyorlardı; onları güneydeki orklardankoruyacaklardı.

Wulfgar, “Arkamızdakilere kazandırdığımız herdakika Felbarrlılar’ın topraklarımıza çıkmaları içinkazanılan bir dakikadır!” diye haykırdı. Orklaryaklaştığından ve her adımlarında çığlık atıpkükrediğinden sesini duyurabilmek için avazı çıktığıkadar bağırmak zorunda kalmıştı.

Orklar o dar kısma tüm güçleriyle bastırdı. Wulfgarve cüceler üstlerine kaya ve ok yağdırdı.

Aegis-fang de tepelerindeydi ve canavarları geripüskürtüyordu. O güçlü savunma bölgesine ulaşanherkesi Beornegar’m oğlu Wulfgar karşıladı. Yaşlı birmeşe gibi uzun ve güçlü olan barbar eğilmedi.

Buzyeli Vadisi’nin zor şartlarına dayanmış olanWulfgar, hareket etmeyi reddetti.

Şeytan Errtu’nun işkencelerine katlanmış olanWulfgar korkularını görmezden geldi ve ork mızraklarınıumursamadı. Her balta ya da çekiç savuruşlarında,ustaca yapılmış kılıçlarım her saplayışlarında çığlıklar

Page 284: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

atan cüceler, adamın etrafına toplandı. Yaralarının,kırılan kemiklerinin, derin kesiklerin yarattığı acıları inkaretmek için bağırdılar. Apaçık ortada olan gerçeği; orkdenizinin kendilerini yutup Moradin Salonları’nagöndereceği düşüncesini yok saymak için haykırdılar.

Çığlıklar attılar ve kısa bir süre sonra sesleri daha daarttı; onlara başka cüceler; Kral BruenorTa savaşanlarve kahraman insan oğlunun yanında ölmeye kararlı KralBruenor’un ta kendisi de katılmıştı.

Arkalarında bir Felbarr salı sahile ulaştı ve cücelerhızla hareket edip kuzeye yöneldi. Derken ikinci bir saldaha geldi. Fakat bir ileri bir geri bakan Bruenor veWulfgar, bunun yeterli olamayacağını biliyordu.Gerçekten çok fazla düşman vardı.

Bu gerçeğin bilincinde olan Wulfgar, “Salona mıdönelim?” diye sordu. “Kaçacak hiçbir yerimiz yokoğlum,” diye cevapladı Bruenor.

Wulfgar, cücenin sesindeki çaresizliği fark edipyüzünü buruşturdu. Cüretkar firarları sonuçsuz kalmayamahkum gibi duruyordu.

Wulfgar, “O halde savaş!” dedi Bruenor’a vediğerlerinin de duyabilmesi için yeniden bağırdı.

“Savaşın! Mithril Salonu ve Felbarr Kalesi için, kendihayatlarınız için savaşın!”

O yamacın kuzeye bakan yüzünde yığınla ork öldüama gelmeye devam ediyorlardı; ölen her orka karşılıkiki yeni ork geliyordu.

Page 285: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kolları yorulsa, savaş baltasını yavaş savurmayabaşlasa da Wulfgar ortada durmayı sürdürüyordu.

Vücudundaki düzinelerce yaradan kan akıyordu vebu yaralardan biri Aegis-fang’in bir ork sopasıylabuluşmasıyla iki kat derinleşti. Yine de Aegis-fang’insapını sımsıkı tutmaya kararlıydı.

Titreyen bacaklarının sabit durmasını sağlamayaniyetliydi. İnledi, bağırdı ve bir orku daha yere indirdi.

O ve cüceler önlerindeki işe öylesineodaklanmışlardı ki hiçbiri kuzeydeki ork hattınınzayıfladığını fark etmedi. Orkların birden batıya gitmeyebaşladığını ya da bazılarının kayaların üzerinedevrildiğini, bunların bir kısmının kıvranıp diğerlerininçarpmanın etkisiyle hemen öldüğünü hiç biri görmedi.

Savunma birliklerinin hiçbiri elf oklarının vızıltısınıduymadı.

Sadece durmaksızın savaştılar ve karşılarına çıkanorkların sayısı dakika dakika azaldıkça şaşırdıklarıkadar rahatladılar.

Güneyde inatçı bir düşmanla ve kuzeyde yeni, harapedici bir birlikle karşılaşan sürü dağıldı.

Dağın güneyindeki savaş uzun süre devam etti amaWulfgar’ın ekibi dikkatlerini o tarafa yöneltipBattlehammer Tn ana birliğini desteklemeyibaşardığında, aralarında Nikwillig’in de bulunduğuAykorusu elfleri dağ sırtına gelip en yoğun ve en inatçıork savunma hattına öldürücü bir ok yağmurunabaşladığında sonuç belli oldu ve savaş son buldu.

Page 286: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bruenor Battlehammer, dağın güneyindeki nehirkıyısında oturuyor, o karanlık günde yüzlerce Felbarrcücesinin mezarı olan dalgalanan suya bakıyordu.Mithril Salonumdan nehre uzanan yolu kazanmışlar,salonu yeniden açmışlar ve kuzeye ilerleyebilecekleri birkıyı mevzisi elde etmişlerdi.

Ama bedel… Korkunç bedel… Tred, cüce kralına,“Birlikleri güneye gönderecek ve yerleşmek için daha iyibir yer bulacağız” dedi; savaşın ağır gerçekliği sesinineredeyse bir fısıltıya çevirmişti.

Bruenor dayanıklı cüceyi ve yanındaki Jackonray’ıselamladı.

“Nehir kıyısını güneye kadar temizleyebil irsek o devatıcılar teknelerimizden oldukça uzakta kalmış olur,”diye açıkladı Jackonray.

Bruenor ümitsizce başını sallayıp onayladı.

Tred yorgun kralın omzunu sıvazladı. “Biliyoruz kisen de bizim için aynısını yapardın. Felbarr Kalesitehlikede olsaydı Kral Bruenor bize yardım etmek içinbütün halkını ateşe atardı.”

Bruenor bunun doğru olduğunu biliyordu. Peki, ozaman su neden böylesi kan kırmızısı gözüküyordu?

“Elf olmanın ne demek olduğunu biliyor musun,Drizzt Do’Urden?”’

Bu soruyu yüzyıllar boyu sürecek olan bir hayatıniçinde saklı olan anlamı bulmama yardım etmeye kararlıarkadaşımdan sürekli duyuyorum; kişi karşılaşacağı

Page 287: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

varlıkların çoğunun bunun yarısı kadar bileyaşamayacağını düşündüğünde bu anlam iyiyi vekötüyü bir arada içeriyor.

İnsan büyücüleri en iyi elf büyücüleriniçözümleyebilirken elflerin yaklaşık on yüzyıl boyunca,insanlarınsa bir yüzyıldan az yaşıyor olmasını herzaman tuhaf bulmuşumdur. Bunun bir zeka meselesideğil de odaklanma sorunu olduğu açık. İnsanlara,hayatlarının sürekli devam etmeyeceğini bildiklerinden,bu konuda daima güvenmişimdir.

Şimdi bu güvenin, hayata elf gibi bakmanın yarattığıdengeden kaynaklandığını düşünüyorum ve bu bakışaçısında yalana ve zayıflığa yer olmadığını biliyorum.Aksine, hayatın bu sessiz akışı, yüzyılların doğumunuve ölümünü görecek olan varlığa akıl sağlığı kazandıranetkendir. Ya da daha doğrusu bu, parçalara ayrılmış,içinde bir dizi yoğunluk barındıran bir hayat akışıdır.

Şimdi bunu şaşırarak görüyorum. Kafamda bu fikrincanlanmasını sağlayan, Innovindil’in hem insan hem deelflerleyaşadığı ilişkileri anlatışı oldu. Innovindil şimdibana, “Elf olmanın ne demek olduğunu biliyor musun,Drizzt Do’Urden?” diye sorsa kendimden emin birşekilde, dürüstçe ve sakince gülümserim. Hayatımda ilkdefa, evet, sanırım biliyorum.

Elf olmak zaman aralığını bilmektir. Elf olmak kısasüreli pek çok hayat yaşamaktır. İleri görüşlülüğü terketmek değil zamanın parçalarında, varolunulan kısahayat anlarında duygusal huzuru bulmaktır. Bu

Page 288: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

farkındalığın ışığında benim için en geçerli soru, “Buvarlıklar ne ile huzur buluyor? ” oluyor.

Böylesi kararları ki doğruyu söylemek gerekirse bukararlar amacına ulaşmaktan çok bilinçaltındakalırbelirleyen pek çok gerçeklik vardır. Elf olmak, elfolmayan arkadaşlarınızdan daha uzun yaşamaktır.Üstelik arkadaşlarınız elf bile olsa yüzyıllar boyusürecek bir ilişki nadiren kurulur. Elf olmak yarı elf kanıtaşısa, hatta hiç taşımasa da çocuklarınızın eşsizanlarından zevk almak ve onların sizden uzunyaşamayacağını bilmektir. Öylesi anlarda huzurusağlayan tek şey, o çocuklara sahip olmanın derin vekökleşmiş inancıdır, o kısacık neşeli zamanlar aslındabir nimettir ve böylesi bir nimet evlatlarının ölümündeşefkatli her yaratığın kesinlikle hissedeceği derinboşluktan daha önemlidir. Çocuğundan daha uzunyaşayacak olma fikri, çocuk, kendi ölümününyaklaştığını bilse bile, kişiyi evlat sahibi olmaktanalıkoyuyorsa o zaman durum daha da üzücüdür.

Bu bağlamda karşımıza sadece tek bir cevap çıkar;elf olmak hayatı kutlamaktır.

Elf olmak anlardan, gün doğumundan ve günbatımından, ani ve kısacık aşklardan, maceralardan vearkadaşlıktan zevk almaktır. Hepsinden çok, hiçkimsenin gerçekten ne olacağını öngöremeyeceği birgelecekten hiçbir zaman korkmamaktır. Öngörüler siziaşikar ve küçük düşürücü sonuçlara götürse bile budurum değişmez.

İşte elf olmak budur.

Page 289: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Yüzey elfleri, drowların aksine, genellikle dans edipşarkı söyler. Bununla, kendilerini şimdiki zamanı, anıyaşamaya zorlarlar, şarkıları geçmişe ait kahramanlarya da olaylar veya henüz gerçekleşmemiş kehanetlerhakkında bile olsa o şarkılarda, o anlarda, şimdikizamanda bir mutluluğa veya hayale herhangi bir insanıntutunabileceği kadar sıkı tutunurlar.

Bir insan ‘harika bir yaşam ‘sürmeyi, güçlü bir liderveya bilge olmayı seçebilir ama elfler için zaman,böylesi belirli ve sınırlı tutkular yaşayamayacak kadaryavaş geçer. İnsan hafızasının çok güçlü olmadığısöylenir ama bu elfler için de geçerlidir. Şarkılardaanlatılan bundan yıllar önce ölmüş insan kahramanlar,hiç şüphesiz, şimdiki ozanların anlattıklarıyla vedinleyicilerin alışkın olduğu ezgilerle pek fazla ortaközelliğe sahip değildir; ama bu, şarkılarının temelkurallarını bilen elfler için de geçerlidir!

Yüzyılların sıkıcılığında anıları değiştirin; o an,zamanın merceği görüntüleri de değiştirir.

O halde bir elf için muhteşem bir hayat sürmekdoğru algılanmış tarihi bir an ya da genellikle, parçalarınötesinde bir sonuca ulaşacak küçük olaylar serisiyaşamaktır. Muhtemelen temeli tecrübeye dayanan biranlayış olduğu için hiç bitmeyecek olan bir büyümesürecidir.

Hepsinden önemlisi şimdi, elf olmanın kontroledemeyeceğimiz bir geleceğe takılı kalmak anlamınagelmediğini biliyorum. Öleceğimi biliyorum.Sevdiklerimin öleceğinin çok emin olmasam da, büyük

Page 290: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ihtimalle benden çok önce öleceklerininfarkındayım.Kesinlik güçtür ve şüphe değersizdir.

Şüphenin üzerine bir de üzüntü eklendiğinde bunudeğersiz olarak bile tanımlayamam.

Şimdi bunu biliyorum ve geleceğin bağlarındanmuafım.

Her anın bir hazine değerinde olduğunu, her andanzevk alınması ve mümkün olan en iyi şekildeyüceltilmesi gerektiğini biliyorum.

Artık gereksiz üzüntünün anlamsızlığını biliyorum.Özgürüm.

Drizzt Do‘UrdenSESSİZ GÜNLERKuzeye, Dünyanın Omurgası’nın yüksek dağ

eteklerine kış çoktan yerleşti. Soğuk rüzgarlar, dikeydençok yatay yağan kar getirdi. Drizzt ve Innovindilkapüşonlarını başlarına sıkıca geçirdiler ama soğuk vehızlı kar yine de yüzlerine çarpıyordu ve karın parlaklığı,güneş ışıldamadığı zamanlarda bile, Drizzt’in hassasgözlerini kısmasına neden oluyordu. Drow, karanlığıniçinde ilerlemeyi tercih edebilirdi ama hava çok soğuktu;gecelerin karanlık saatlerini Innovindil ve Günbatımı’ylaberaber bir ateşin önüne sımsıkı sokularak geçirmekzorunda kalıyordu. Mithril Salonu civarında hâlâsonbahar olduğunu düşününce havadaki bu çarpıcıdeğişime inanamıyordu.

Yavaş ilerliyorlardı; günde en fazla birkaç kilometregidebiliyorlardı ki buzlu zeminlere tırmanmak zorunda

Page 291: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

olduklarında bu kadarını bile yapamıyorlardı. Birkaçdefa zorlu yamaçlarda Günbatımı’nın üzerine binipuçmayı denemişlerdi ama rüzgar, pegasusun güçlükanatları için bile fazla tehlikeliydi. Bunun da ötesinde,çiftin istediği son şey, Gerti ve dev ordusu tarafındanfark edilmekti!

Gri bir öğleden sonra dinlenmek ve öğle yemeğiyemek üzere oturduklarında Drizzt, Innovindil’e, “Kaçgün geçti?” diye sordu.

“On altı?” diye cevapladı elf; Gerti’yi ne zamandırtakip ediyor olduklarından Drizzt kadar bihaberdi.

“Sanki mevsimler boyu ilerlemişiz gibihissediyorum,” dedi drow.

“Dağlara hiçbir zaman yaz gelmez ve buradasonbahar ve ilkbahar alçak yerlerde kış olarakadlandırdığımız mevsime denktir.”

Drizzt, Innovindil’in cevabıyla güneye baktı ve nedenli yükseğe çıktıklarını bir kez daha fark etti. Manzaraönünde uzanıyor, yokuş aşağı iniyor ve çevreyeöylesine yayılıyordu ki drowa, bölge yassılaşıyor gibigeliyordu. Bu manzarayı izleyen Drizzt, bölge pürüzsüzve çıplak olsaydı oradan bir kaya yuvarlayabileceğin! vekayanın doğrudan Mithril Salonu’na ulaşacağınıdüşündü.

“Bizden uzaklaşıyorlar,” diye belirtti Drizzt. “Belki deyola koyulmalıyız.”

“Parlak Beyaz’a gittiklerinden eminim,” diyecevapladı Innovindil. “Orayı bulacağımızdan şüphen

Page 292: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

olmasın. Günbatımı’nın sırımdayken devlerin barınağınıdefalarca gördüm.” Kuzeybatıyı, dağların doruklarınıgösterdi. “Geçitleri aşabilecek miyiz ki?” diye sorduDrizzt; çelik renkli ve karın habercisi bulutlarla dolu grigökyüzüne bakıyordu.

“Öyle ya da böyle,” diye cevapladı kadın. Drow,Innovindil’in kararlılığında, en az kendisinin ki kadarsabırlı ve kararlı çatık kaşlarında huzur buldu.“Gündoğumu’na iyi davranıyorlar.”

“Ayaz devleri güzelliği takdir eder.”

‘Ben de öyle,’ diye düşündü Drizzt ama bir şeysöylemedi. Güzellik, güç ve kalp birliğini… Innovindil’ebakarken tüm bunları düşündü ama bu düşünce birzamanlar tanıdığı başka bir dişiyi anımsamasına nedenoldu. Drizzt aralarında çok fazla benzerlik olduğunubiliyordu ama bir o kadar fark olduğunu hatırlamak içinInnovindil’in sivri kulaklarına, ince kaşlarına bakmasıgerekmiyordu.

Innovindil cansız ateşin yanından uzaklaşıp ayağakalktı ve eşyalarını toplamaya başladı.

“Belki kar başlamadan önce aramıza mesafekoyabiliriz,” dedi kılıcını ve hançerini kuşanırken. “Burüzgarda fırtınanın içinde hareket etmemiz mümkündeğil.”

Drizzt sadece başıyla onayladı ama Innovindil bunufark edemeyecek kadar meşguldü. Drow, kadının işleriniyapmasını, bedeninin süzülüşünü, uzun altın renklisaçlarının rüzgarda salınışını hayranlıkla izledi.

Page 293: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Shallows’un düşüşünün hemen ardından yaşadığıgünleri, mağarada saklandığı zamanları, ölüarkadaşının tek boynuzlu miğferini elinde yuvarladığıanları düşündü. O anların boşluğu, ne kadar ilerlemişolduğunu hatırlatarak, varlığına bir kez daha saldırdı.Drizzt öfkeye ve acıya teslim olmuş, belki de hayatındailk kez tamamen umutsuzluğa kapılmıştı. Innovindil veTarathiel sabırla, sükunetle ve yalın bir dostlukla onu okaranlıktan çekip çıkarmıştı. İçgüdüsel olarak kendinisavunmaya kalkmasına, onları görmezden gelmesinetahammül etmişlerdi. Ellifain’in ölümünü sorgusuzsualsiz kabullenmişlerdi.

Drizzt Do’Urden; Bruenor, Cattibrie, Regis veWulfgar’ın yerini dolduramayacağını biliyordu; o dörtlü,bir arkadaştan bekleyebileceği her şeyi kendisinesunuyordu. Ama belki de yerlerini doldurmak zorundadeğildi. Boşlukları dolduramasa bile o boşluklarınçevresindeki duygusal ihtiyaçlarını karşılayabilirdi.

Innovindil’in vaat ettiğinin bu olduğunu biliyordu. Vebundan memnundu.

Kaer’lic, bozuk cüce aksanıyla, “Daha hızlı hareketet,” dedi. Yüzeyde kaldığı zamanlarda birkaç sözcükkapmıştı ve sessiz harflerden oluşan yapısıyla drowunkendi dilini, özellikle de Kaer’lic’in akıcı olarakkonuştuğu svirfneblini anımsatıyordu. Kurduğu cümledoğru olsun olmasın, ne demek istediğini belli etmekiçin zavallı Fender’in sırtına bir tekme savurdu ve önedoğru sendelemesine neden oldu.

Page 294: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Cüce neredeyse yere düşüyordu ama ölesiyeyorgun olmasına rağmen inatçılığını koruyordu.Doğruldu ve çatık kalın kaşlarının ardındaki gri gözlerinikısarak tehditkar bir bakış savurdu.

Kaer’lic asasının sapını cücenin yüzüne indirdi.

Fender sertçe yere kapaklandı; kan kusuyordu vehatta bir dişini tükürdü. Rahibeye bağırmak istedi amaustaca kesilmiş boğazından çıkan tek ses bir hırıltı verüzgarın parşömen kağıtlarında salınışını andıran birtitremeydi.

“Nezaketini koru,” dedi Tos’un, arkadaşına. “Onu nekadar incitirsen harekete geçmemiz de o kadar zamanalır.” Erkek drow cümlelerini tamamladıktan sonraalevler saçan bir at arabası ya da üzerine yüklenecekbir savaşçı ordusu ararcasına güneye baktı. “ZavallıyıProffitTe bırakmalıydık. Troller onu yerdi ve bu da onunsonu olurdu.”

“Ya da Leydi Alustriel ve ordusu, Proffit’i alt ettiktensonra onu kurtarırdı. Sence çevrede dolanan bir çiftkara elf olduğunu yumurtlaması ne kadar sürerdi?”

“O halde onu öldürmeli ve bu işi buradabitirmeliydik.”

Kaer’lic sustu ve arkadaşını süzdü. Yüz ifadesininduyduğu hayal kırıklığını yansıtmasına izin verdi; oncayıl sonra Barrison Del’Armgo Evi, savaşçısından, çokdaha fazlasını beklerdi.

“Obould ondan, bizim yararlandığımızdan daha fazlayararlanmayacak,” dedi Tos’un; ses tonu kararsızdı ve

Page 295: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bu işten beceriksizce sıyrılmaya çalışıyor olduğunubildiğim ele veriyordu. “Ve ork kralıyla değiş tokuşyapmaya ihtiyacımız yok; vereceğimiz haberlerden pekhoşlanmayacak bile olsa ona döndüğümüz içinsevinecektir.”

“Proffit’in düşüşü ve Nesme’nin kurtuluşu onuöfkelendirecektir.” “Fakat haberle haberciyi ayrı tutacakkadar akıllıdır.”

“Anlaştık,” dedi Kaer’lic. “Ama Kral Obould’un hâlâhayatta olduğunu, ordularının katledilip ezilmediğinivarsayıyorsun. Bruenor Battlehammer’ın yeniden kralolduğu bir kuzey bölgesine gidiyor olabileceğimizi hiçdüşündün mü?”

Bu huzursuz edici düşünce Tos’un’ün aklına elbettegelmişti. Kaer’lic’e bir bakış attı ve ayağa kalkmayaçalışan zavallı Fender’i tekmeledi.

“Donnia’yı tekrar gördüğüm zaman bizi bu korkunçyola düşürdüğü için ona tokat atacağım.”

“Eğer Donnia ve Ad’non’u yeniden görürsekkorkarım kendimize yeni bir yol bulmamız gerekecek,”diye cevapladı Kaer’lic; vurgu cümlenin en önemli yeriolan ilk sözcükteydi. “Ya da belki de Obould baskılarınave fetihlerine devam eder. Belki, Trollmoors’un kuzeykıyılarında olanlara rağmen, bu hiçbirimizin ummayabile cesaret edemediği kadar iyi gider. Obould, MithrilSalonu’nu güven altına aldıysa Leydi Alustriel onuoradan çıkaracak birlikleri bulabilir mi ki?”

“En çok arzulanan olay bu mu?”

Page 296: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bu soru aslında oldukça anlamsızdı ama Kaer’liccevap vermeden önce Ork Krallığıyla sonkarşılaşmasını hatırladı. Tehlikeli olabilecek kadarkendine güvenen, buyurgan kral, Tos’un’la kendisindenProffıtTe beraber güneye gitmelerini istememişti. Bunuemretmişti.

“Ne olacaksa olacak,” rahibenin verebildiği tek cevapoldu.

İlgisini yeniden Fender’e yöneltti, dizlerinin üzerindeduran cüceyi ayağa kaldırıp sertçe itekledi.

Kuzeydoğuda, bir günlük mesafede olan,FourthpeakTn parıldayan zirvesi gözüküyordu. Bütüncevapları oradaydı.

Dikenli zırhında hâlâ ork parçaları olan ThibbledorfPwent T ciddiye almak oldukça zordu. Fakat pişmanlıkve umutsuzluk dolu bu anlarda Bruenor Battlehammer,ondan daha iyi bir arkadaş bulamazdı.

Pwent, Bruenor’a, “Nehir kenarını güneye kadartutarsak Felbarrlılar ve diğer tüm müttefikler o lanetdevlerden kurtulabilir,” diye sakince açıkladı.

İkili nehir kıyısında durmuş doğu kanadındakiçalışmaları izliyordu; Felbarrlılar bir köprünün temeliniatıyordu. “Fakat hattımızı esnetebilecek miyiz?” diyesordu Bruenor.

“Pöh! Bu o kadar da uzun sürmez,” diye coşkulu bircevap geldi. “Buranın güneyinde hiç aptal ork görmedimve dağ nedeniyle batıdan da geliyor olamazlar. Oköpeklerin gelebileceği tek yol kuzey.”

Page 297: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bu sözler iki cücenin de dönüp dağ sırtına ve nehrinucundan yuvarlanan kayalara bakmasına neden oldu.Orada fazlasıyla cüce vardı; Wulfgar ve Bruenor’un elegeçirdiği kuleden dik dağa uzanan bir duvar örüyorlardı.Amaç kendilerine yaklaşılma ihtimali olan bölgeyimümkün olduğu kadar korumak ve böylece orklarınüzerlerine yüklenmesini önlemekti. Duvar örülüpgüçlendirildikten sonra kule bir çapa görevi görecekti veböylece duvar da nehre kadar uzatılabilecekti.

Şimdiden kulenin doğusuna gözcüler yerleştirilmişti;bölge ölümcül oklarıyla bekleyen Aykorusu elfleritarafından korunuyordu.

“Bir avuç lanet peri gördüğüme böylesi sevineceğimhiç aklıma gelmezdi,” diye homurdandı Pwent veBruenor’un yüzüne fazlasıyla ihtiyaç duyduğu birgülümseme yayıldı; sözlerin doğruluğundan gülümsemegitgide daha da büyüdü. Nikwillig, Aykorusu elflerinigüneye getirmemiş olsaydı Bruenor, cücelerinkazanamayacağını biliyordu. En iyi ihtimalle MithrilSalonu’na geri döner ve tünellerin güvenliğinisağlarlardı. En kötü ihtimalle her şeylerini kaybederlerdi.

Kral Bruenor, dışarı çıkmakla aldıkları riskinfazlalığını, üç cüce birliğinin ortasına geçip dağdakikuvvetlerin güneyinde yer alan nehir kıyısındasavaşıncaya kadar fark etmemişti. Kuzeyde yer alanWulfgar, güneyde yer alan Pwent ve ana birlik ileBruenor aldıkları pozisyonun aslında ne denli hassasolduğunu fark etmiş ve dışarı çıkmakla nasıl da büyükbir riske girdiklerini anlamıştı.

Page 298: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Her şeyi riske atmışlardı.

Geleceğe bakma, yola devam etme ihtiyacı duyarak,“Tekne nasıl hareket edecek?” diye sordu. Ne de olsabir zafer kazanılmıştı.

“Salın su yüzünde salınmaması için Felbarrlılar onubağlamayı düşünüyor,” diye açıkladı Pwent.

“Buranın güneyinde su oldukça dalgalı. İki ya da üçgün içinde onu kullanmaya başlayabiliriz. İnsanlarıSalon’dan çıkartır ve köprünün bu kısmını oluşturmayabaşlayabilmek için uygun taşları karşıya taşıyabiliriz.”

“Ve tabii Kral Emerus’u karşıya geçirebiliriz,” dedi birses ve ikili kendilerine yaklaşan JackonrayGenişkemer’e döndü; savaş sırasında yediği bir mızrakyüzünden tek kolu askıdaydı. “Emerus geliyor mu?” diyesordu Bruenor.

“Neredeyse bin cücesini kaybetti,” dedi Jackonrayüzgünce. “Hiçbir cüce kralı bu topraklan kutsamamazlıkedemez.” “Benim rahiplerim bunu çoktan yaptı; nehri dekutsadılar,” diye teminat verdi Bruenor. “Senin veEmerus’un duaları o cesur cücelerin MoradinSalonları’na uzanan yolunu yalnızca daha kolaykılacaktır.”

“Senin oraya gittiğin söyleniyor,” dedi Jackonray.“Moradin Salonları’na yani… Masallardaki kadar büyükbir saray mı?” Bruenor yutkundu.

“Evet, kralım gözlerini Moradin’e dikti ve ‘Okokuşmuş orkları öldürmem için beni geri gönderin!’dedi,” diye kükredi Pwent.

Page 299: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Jackonray başıyla onaylayıp sırıttı ve Bruenorkonunun üzerinde durmadı. Ölümüyle ilgili hikayeleranlatılıp durduğunu biliyordu; Cordio ve diğer rahipler buhikayeleri herkese yayıyor ve haykırıyordu. FakatBruenor için bundan ötesi yoktu.

Sadece hikayeler… Sadece varsayımlar ve gösterişlitanımlar… Moradin’e gitmiş miydi?

Cüce kralı bunu gerçekten de bilmiyordu.Shallows’taki savaşı hatırladı. Cattibrie’nin uzaklardan,çok uzaklardan gelen sesini duyduğunu anımsadı.Sıcacık ve huzur dolu bir his yaşadığını hatırladı amabunların hiçbiri pek net değildi. Shallows’taki felakettensonra gördüğü ilk belirgin imge, sanki buçukluk ve sihirliyakut kolyesi onu derin uykusundan uyandırmak üzereruhuna girmiş gibi, Regis’in yüzü olmuştu.

Bruenor konuşmaya yeniden kulak kabarttığındaPwent’in “Böyle bir eğlenceyi kim kaçırırdı ki” diyensesini duydu. Jackonray’in onu dinlemediğini sadeceöylece dikilip Bruenor’a baktığını fark etti.

“Muhteşem Kralınız Emerus’u görmekten şerefduyarız,” diye teminat verdi Bruenor ve bu sözleriüzerine Felbarrh cücenin rahatladığını gördü. “Ekibineelveda deyip, ben Mithril Salonu’nun şerefini sunduktansonra, Felbarrh Nikwillig’i onurlandırabilir. Günü kurtaranNikwillig’ti; buna hiç şüphe yok.”

“Kral EmerusTa yapacağın görüşme fazlasıylaertelenmişti,” diye onayladı Jackonray. “Yakında KralHarbroom’u da Adbar’dan buraya getireceğiz. O aptalorkların üç krallığa direnişini bir görelim!”

Page 300: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Hepsini öldürün!” diye kükredi Pwent. İki arkadaşınıheyecanlandırmış, yakınlarında bulunanların dikkatiniçekmişti. Cüce olduklarından doğal olarakherkes butezahürata katıldı.

Herkes yeniden neşe içindeydi, tabii neşeleniptezahürata katılmak bir yana, bir daha hiçgülümsemeyen Cottie Cooperson hariç. Doğu kapısınınaçıldığı ve mültecileri Surbrin’in karşısına vegüneydoğunun uysal topraklarına geçirecek tekneyolunun yakında kullanılabileceği haberi tünellereyayıldı. Kış gelmeden önce herkes Gümüşay’daolabilecekti. Ve oradan da, baharda, dışarı çıkıp MithrilSalonu’nun karanlık taşlarından kurtulmuş olacaklardı.

Bu coşku koridor boyunca kollarında Colson’utaşıyarak yürüyen Delly Curtie’yi takip etti. İçeridetamamen gülümsüyor, diğerlerine destek olupomuzlarını sıvazlıyor, Cottie’ye hayatını yenidenkurabileceğinin, hatta belki daha çok çocuk sahibiolabileceğinin güvencesini veriyordu. Buna karşılıkolarak, Cottie bir anlığına nemli bakışlarım yerdenayırdığında, kırgın ve biraz acı dolu bir bakış almıştı.

Dışarıda Delly gülümsemeyi başaramıyordu.İçerideyken tüm neşeyi desteklemişti ama dışarıdahepsi kalbini dağlıyordu. Yakında herkes Surbrin’egidecek ve onu Mithril Salonu’ndaki dört insandan biriolarak yalnız bırakacaktı. Wulfgar’ı bulmak üzere özelodalardan birine girdiğinde metanetli bir ifade takınmayıbaşardı. Wulfgar basma kan lekeli bir tunik geçiriyordu.

Page 301: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Senin mi?” diye sordu Delly aceleyle adamın yanmakoştururken.

Bir eli barbarın kaslı bedeninde dolanıp ciddi biryarası olup olmadığını kontrol ederken diğer eliyleColson’u kalçasına doğru bastırıp sımsıkı tutuyordu.

“Orkların kanı,” dedi Wulfgar. Uzanıp Colson’unazikçe kaldırdı. Çocuğu kaldırıp gözlerinin içinebaktığında yüzü aydınlandı ve Colson kıkırdayıpkıpırdanarak, sevinçle parıldayan bir yüz ifadesiylekarşılık verdi.

Delly, suratsızlığına rağmen içten bir şekildegülümsemesine engel olamadı. “Nehre uzanan bölgeningüven içinde olduğunu söylüyorlar,” dedi kadın.

“Evet, dağdan nehre uzanan alan ve tüm güney.Pwent ve çetesi orkların işini bitiriyor. Sabaha kadar tekbir canlı ork kalmayacak.”

“O zaman mı tekneyi harekete geçirecekler?”

Wulfgar kadının ses tonu karşısında duyduğumerakı göstermek üzere bakışlarını Colson’dan ayırdı.

Delly, sesinin fazla hevesli çıktığını biliyordu.

“Rehberlik edecek ipleri yarın bağlamayabaşlayacaklar evet ama bu sürecin ne kadar zamanalacağını bilmiyorum. Yerle bir olmuş toprakların halklarıyola çıkmaya can mı atıyor?”

“Bruenor baban olmasaydı sen de öyle olmazmıydın?”

Page 302: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Wulfgar kadına bir kez daha şaşkınlığını gösterdi.Başıyla onaylamak üzereydi ama sadece omuzsilkmekle yetindi. “Sen Bruenor’un çocuğu değilsin,”diye belirtti.

“Ama Wulfgar’ın karısıyım.”

Wulfgar, Colson’u kalça hizasına indirdi. Çocuksızlanıp kıpırdandığında onu yere koyup gitmesine izinverdi. Delly’nin tam önüne geçip bakışlarını yüzüne diktive iri ellerini kadının narin omuzlarına yerleştirdi.

“Nehri geçmek istiyorsun,” diye bildirdi adam.“Benim yerim Wulfgar’ın yanı.”

“Ama ben gidemem,” dedi Wulfgar. “Obould’unpençesinden kurtulmaya başlıyoruz ve artık MithrilSalonu’nun kapılarının ötesinde bir yolumuz olduğunagöre arkadaşımın kaderini öğrenmeliyim.”

Delly, tüm bunları bildiğinden, adamın sözünükesmedi. Wulfgar sadece durumun gerçekliğinidoğruluyordu.

“Mithril Salonu’nun Surbrin yakasında kalan doğubölgesi güven altında olduğunda, Kral Bruenor sanaorada, güneşin altında çalışabileceğin bir yer bulacaktır.Cüceler gibi bir yapımız olmadığına hemfıkirim.”

“Duvarlar üzerime kapanıyor.”

“Biliyorum,” dedi “Wulfgar ve kadını kendisine doğruçekti. “Biliyorum. Tüm bunlar sona erdiğinde yaza doğruolacağını umuyoruzsen ve ben görmek istediğin tümşehirlere gideceğiz. Hapishane değil de evin olduğunudüşünmeye başladığında Mithril Salonu’nu seveceksin.”

Page 303: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Cümlesini tamamladığında kadını kendine iyice çekipgüçlü kollarını ona doladı. Kadını başından öpüp herşeyin düzeleceği sözünü fısıldadı.

Delly aklında yankılanan Kral Bruenor’unhakimiyetindeki bu dumanlı siyah tünellerden ayrılacakolan insanların neşe çığlıklarını bastıramasa da busözlere ve tavırlara minnet duydu.

Bunu Wulfgar’a anlatamayacağını biliyordu. Adamkendisini anlamak için çaba harcıyordu ve o da bunaminnettardı. Ama eninde sonunda anlayamayacaktı.Onun hayatı Mithril Salonu’ndaydı. Sevgili arkadaşlarıoradaydı. Yaşam amacı oradaydı.

Delly’nin olmak istediği Gümüşay’da değil…

DOSTÇA BİR GERÇEKLİK DOZUCücelerin kutsal suyu yanlarında köpürürken iki bin

kadeh şerefe kaldırıldı. İki bin Battlehammer cücesi;doğudaki ya da tünellerdeki işlerden bir süreliğine uzakkalabilen her cüce, “Mirabar BattlehammerlarTna!” diyehaykırdı. Sonra hep beraber içkilerini kafalarına diktiler;sarı, kırmızı, beyaz, turuncu, siyah, kahverengi, gümüşrengi ve hatta yeşil sakallara köpük bulaştı.

Şerefe kadeh kaldırma işi sona erdiği an PikelBouldershoulder’dan “Oooo!” sesi yükseldi.

Ne Battlehammer ne de Mirabarlı olan Pikel bileMirabar mültecilerinin şerefine Bruenor’un halkınındüzenlendiği ve Cattibrie’ nin eksik kalmadığı bukutlamaya kusursuzca uyum sağlamıştı. Babasınınkürsüsünün yanında salonda oldukça az sayıda

Page 304: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bulunanyumuşak yastıklarda oturan kadın, önündetoplanan kalabalığın tuhaflığını düşündü. Onlarınçoğunu tabii ki Bruenor’un halkı oluşturuyordu; bir kısmıgölge ejderhası Shimmergloom’un gelişinden önceMithril Salonu’nda yaşamış olan cücelerdi, diğerleriyseBuzyeli Vadisi’nde Kelvin’in Taş Anıtı’nın gölgesi altındabirer Battlehammer olarak yetiştirilmişti. Ötekilerdoğudan gelen, kendilerini Battlehammerlar kadarevlerinde hisseden Felbarrlılardı. Torgar ve ekibi, hattaBekçi Vadisi’nin kuzey dağ yamacındaki kavgada veyakısa bir süre önce güneyde yaralananların bile çoğuoradaydı. Ivan ve Pikel Bouldershoulder da oradaydı,Battlehammer olmamalarına rağmen oradaki her cüceonların da klana dahil olmasını istiyordu. GnomNanfoodle orada, Regis, Wulfgar ve Cattibrie’ninyanındaydı.

Böylece Cattibrie hepsinin arasında bir kan bağıolmadığının farkına vardı fakat hepsinin ortak bir amacıve çözümü olduğu şüphe götürmezdi. Tahtında oturanve rahiplerin kutsal su olarak tanımladığı bal likörünüiçen babasına baktı. Şerefe kadeh kaldırmasının veduyduğu şükranın içten olduğunu biliyordu. Torgar,Shingles ve diğer Mirabarlılar’m gelişine ne daha çokminnet duyabilir ne de şu ankinden daha mutlu olabilirdi.Dağlık bölgenin kuzeyinden güneye kadar uzanançalışmalarda kendilerini defalarca kurtarmışlardı. BekçiVadisi’nin kuzeyinde Banak Brawnanvil’le birliktemuhteşem bir savaş çıkarmış, Nanfoodle’ın dağyamacındaki sihrini uygulayabilmesi için bölgeye iyiceyerleşmiş olan orkları tünellerden atmışlardı. Korkunçkayıplar vermişlerdi ama bunun üstesinden tipik cüce

Page 305: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

metanetiyle gelmişlerdi. Verilen kayıplar zafere değerdive büyük bir zaferin dışında hiçbir şey kabul edilemezdi.Cattibrie hepsinin babasının bir yansıması olduğunufark etti. Torgar’ın Mirabar’dan ayrılması, FelbarrKalesi’nin nehrin karşısına geçmek için aldığı cesur vebelki hatalı karar, Bruenor Battlehammer’ın karakterininbirer parçasıydı. Cattibrie sevgili babasına bakarkensadece gülümseyebildi.

Sonunda bakışları kürsüden ayrılıp arabadaoturmaktan çok yatıyor gibi gözüken Banak’a yöneldi.

Kadın, bu arabanın yakında, onun hapishanesiolmasından korktu. Belli bir amaç uğruna bedenindenvazgeçmişti her zaman iyimser olan Cordio bile cüceninyeniden yürüyebileceğinden şüphe ediyorduve işteorada durmuş kıllı, yaşlı yüzünün sakalları arasındankocaman bir gülümseme yayarak neşeyle içki içiyordu.

Cattibrie bunun bir Battlehammer olmak için iyi birgün olduğuna karar verdi. Doğudaki kaçışta yaşanantrajediye, Mithril Salonu ve Surbrin arasındaki şüpheliduruma, her yönden bastıran ork sürüsüne, verdiklerikorkunç kayıplara, sonsuza dek kaybettikleri arkadaşlarıve haklarına rağmen Battlehammer olmak için iyi birgündü.

Buna bütün kalbiyle inandı ve yumuşak yanağındanbir damla gözyaşı süzüldüğünde şaşırmadı.

Cattibrie şüphe duymaya başlamıştı.

Drizzt’i kaybettiğine inanıyordu ve bunu fark ettiğianda, sonunda her şeyi kendine itiraf edebildi. Onu

Page 306: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

diğerlerinden farklı sevmişti. O, tek başına kadınıtamamlamış ve mutlu kılmıştı.

Aralarına fazlasıyla sorun girmişti; uzun ömürlülük,çocuk sahibi olma ve diğerlerinin düşünceleri heporadaydı; hepsi kadının önünde yer alıyor ve onunçaresizce kaybolmasına neden oluyordu. Tüm bu hayaliterslikleri fazlasıyla aptalca buluyor, hepsinin kafakarışıklığının ve kişisel yıkımın önemsiz işleri olduğunudüşünüyordu. Cattibrie yerdeyken ve çevresi goblinlertarafından sarılmışken, hayatının sona ereceğinidüşündüğünde var olabileceğini hayal bile edemeyeceğibir boşluk hissetmişti.

Ölümlülüğünün farkına varışı onu, olması gerekendüşüncelere yöneltmişti. Bu karmaşanın içinde kaybolupDrizzt’i kendinden uzaklaştırmıştı. Bu kargaşanın içindekaybolan Cattibrie, geleceğin, yolcu için tasarlanmışdümdüz bir rotaya sahip olmadığını unutmuştu. Gelecekşimdinin tüm hareketlerinden, arzulanan rotayıizleyebilmek için bilinçsizce birbirine bağlanan seçimanlarından oluşuyordu. Her günü mümkün olan en iyişekilde yaşamak pişman olmayacağı bir yaşamsağlayacaktı ve pişmanlık duyulmayan bir hayatkaçınılmaz olan ölümü kabullenişin anahtarıydı. Veşimdi Drizzt’i yitirmişti.

Cattibrie, hayatı boyunca bu yarayı sarabilecekmiydi? “İyi misin?”

Wulfgar’ın sesi tatlı ve endişe doluydu, kadınbakışlarını ona yönelttiğinde adamın kendisine bakan

Page 307: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

mavi gözlerini gördü. “Zor zamanlar geçirdim,” diye itirafetti. “Çok kişi öldü.” “Ya da kayboldu.”

Wulfgar’ın yüzündeki ifadeden kadının ne demekistediğini anladığı anlaşılıyordu. “Yeniden dışarıçıkabiliriz,” dedi adam, “ve böylece Drizzt’in de içerigirebileceğini umabilmeliyiz.”

Kadın ona dimdik bakmaya devam etti.

“Öyle olmazsa da çıkar onu buluruz. Sen, ben,Bruenor ve Regis,” diye açıkladı büyük adam. “Hattabelki Ivan ve Pikel’i de ava katılmaya ikna edebiliriz;tuhaf yaratık, biliyorsun kuşlarla konuşuyor ve kuşlartüm bölgeyi görebilir.” Kadın dimdik bakmaya devametti.

“Onu bulacağız,” diye söz verdi Wulfgar.

Salondan bir başka tezahürat yükseldi ve Bruenor,Torgar’a öne çıkıp tüm olup bitenler hakkında düzgün biraçıklama yapmasını bildirdi. “Seni buraya getirenin neolduğunu bize anlat,” dedi cüce kralı. “Bize tümyolculuklarını anlat.” Wulfgar’ın gülümsemesiCattibrie’ye baktığı anda yok oldu; kadın dalgındı, acıdolu ve uzak bir ifadesi vardı. “Gitmek mi istiyorsun?”diye sordu adam.

“Kemiklerimin sızlamasına neden olacak kadaryorgunum,” diye cevapladı kadın.

Büyük bir çaba harcayarak kadın iskemleden kalktıve Cordio’nun kendisi için yaptığı koltuk değneğineyaslandı. Ayaklarını sürüyerek adım atmaya başladı

Page 308: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ama Wulfgar onu yakaladı. Basit ve zahmetsiz birhamleyle iri adam kadını kollarına aldı.

Kürsüdeki Bruenor, “Nereye gidiyorsunuz?” diyesordu. Önündeki Torgar dikkat kesilmiş dinleyicilerineolanları açıklıyordu.

“Biraz dinlenmeye ihtiyacım var, hepsi bu,” dediCattibrie.

Bruenor bir süre endişeyle baktıktan sonra başıylaonaylayıp yeniden Torgar’a döndü.

Cattibrie koltuk değneğini bedene yapıştırıp başınıWulfgar’ın güçlü kollarına dayadı. Gözlerini kapayıpadamın kendisini kutlamanın dışına taşımasına izinverdi.

Delly Curtie, dinleyicilerin olduğu odaya tüm iyiniyetiyle, Wulfgar’ın her zaman evi olarak adlandırdığıve adlandıracağı yere ayak uydurmaya kararlı birşekilde ilerledi. Attığı her adımda gözlerini fal taşı gibiaçıp Luskan’dan kendi isteğiyle ayrılıp Wulfgar’ın peşinedüştüğünü söyleyip durdu. Kendi ırkındansa cücelerinyanında huzur bulup evinde hisseden bir adamlasorumluluklarının ilişkisini çevreleyen konuların ötesineuzandığını kendisine hatırlattı. Colson’un varlığını, kızıniyiliğini göz önünde bulundurması gerektiğini düşündü.Bir orta yol bulabileceğine karar verdi. Wulfgar’ı MithrilSalonu’nun dışına mümkün olduğu kadar çok çıkaracak,komşu halklarla ve özellikle de insan topluluklarıylauzun süre vakit geçirecekti.

Diğer taraftan, bekleme odasının labirentlerininarasından ilerleyen birinin varlığını gördü ve

Page 309: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

endamından, onun Wulfgar’dan başkası olamayacağınıdüşündü. Adımları hafifledi. Göreceli olarak savunulmazteorisini işleme koyabilirdi.

Bir yarım kapıya gelip rahiplerin içki yapımındakullandığı devasa fıçılardan birinin etrafındandolandığında Delly adamı bir kez daha ve bu kez dahanet gördü.

Adamın kendisini görmediğini biliyordu çünküWulfgar taşıdığı kadına bakıyordu.

Delly’nin gözleri fal taşı gibi açıldı ve kendisinimayalı içki fıçısının arkasına attı. Sırtını fıçıya dayayıpani acı karşısında gözlerini sımsıkı kapadı. “Wulfgar veCattibrie’nin yanından geçişini duydu, küçük odadançıkıp yollarına devam edişlerini izledi. Kadın nefesinidışarı verdi ve eriyip zemine yapışıyormuş gibi hissetti.Leydi Alustriel’in, Surbrin’in karşısına geçmek içintekneleri beklemesi gerekmiyordu. Büyü sanatlarında vepolitikada tüm dünyadaki herkesten daha yetenekli olanuzun boylu, güzel kadın, cücelerin itişip kakışmasını vedağ sırtındaki pozisyonlarını koruyan Aykorusu elflerininneşeyle kendisini selamlamasını sağlayarak, alevlersaçan at arabasını Mithril Salonu’nun açılmış doğukapılarının hemen dışındaki düz zemine indirdi. Alustrielarabadan indi ve elini sallayarak aracının dumançıkararak yok olmasını sağladı. Siyah cübbesini düzelttive hassas ama kararlı yüzüne ağırbaşlı bir ifadeverirken uzun gümüş rengi saçlarını taradı. Bunun kolaybir ziyaret olmayacağını biliyordu ama bu 235 &r ziyaretiarkadaşı Bruenor’a borçluydu. Attığı her adımda büyük bir azim gösteren Alustriel kapıya doğru yanaştı. Cüce

Page 310: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

muhafızları onu memnuniyetle kabul edip yana çekilirken içlerinden biri kadının gelişini Bruenor’a haber vermeye gitti. Cüce kralını, iki cüce ve bir elfin yanında buldu; Kral Emerus Warcrown’un gelişi için planlar hazırlıyorlardı. Kadın kapıda belirince dördü de ayağa kalktı, hatta Bruenor nazikçe eğilip selam verdi. “Sevgili Kral Bruenor,” dedi Alustriel. “İyi olduğunu görmekoldukça neşe verici bir his. Ölüm haberini almıştık veinan ki sevgili halkların topraklarına bir kasvetçökmüştü.”

“Pöh! Onlarla biraz alay edip eğlenmek gerek,bilirsin,” diye cevapladı Bruenor göz kırparak.

“Dönüşümü çok daha şaşırtıcı ve ilham vericikılıyor.”

“Bruenor Battlehammer’ın bu konuda yardımaihtiyacı olduğundan şüpheliyim.” “Her zaman nazikbiriydin öyle değil mi?”

Alustriel sessizce başıyla onayladı.

“Sana Felbarrh Jackonray ve Tred’i takdim edeyim,”dedi Bruenor cüceleri işaret ederek, Gümüşay’ınmuhteşem Leydi’sini selamlamaya çalışırken ikisi deneredeyse yere düşüyordu. “Bu da Aykorusu’ndanHralien. Ben ve ekibim bir avuç elf gördüğümüzde bukadar sevineceğimizi hiç düşünmezdik!”

“Birlikte göğüs geriyoruz,” diye cevapladı Hralien.“Aksi takdirde hepimiz, adı Obould olan karanlığagömülürüz.” “Evet ve gelmeye karar verdiğin içinmemnunum sevgili Leydi,” dedi Bruenor, Alustriel’e.“Kokuşmuş troller üzerinde kazandığın zafere tanıklık

Page 311: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

eden Mirabarlı Torgar yeni döndü; senin ve Sundabar’mgeride kalmaya karar verdiğinizi söylüyor.”

“Korkarım söyledikleri doğru,” diye itiraf etti Alustriel.

“Evet, kışı beklemek istiyorsun ve bunu tartışacakdeğilim,” dedi Bruenor. “Fakat bahar planlarımızı bir anönce yapmak akıllıca olacaktır. Beş orduyu çalıştıranşaşırtıcı bir gnomumuz var.” Alustriel’in söylediği hersöze başını sallayarak karşılık verdiğini görünce sustu.

“Ne düşünüyorsun?” diye sordu Bruenor.

“Torgar’ın sana söylediği şeyi onaylamaya geldimdostum,” dedi Alustriel. “Obould’u olduğu yerdetutacağız ama Gümüşay, Everlund ve Sundabar şu anona bir savaş açmayı düşünmüyor.” Bruenor çenesininyere çarptığından emindi; ağzı o denli açılmıştı.

“Sizin savaş alanına çevirdiğiniz bölgenin üzerindedolaştım ve bu ork kralının akıllı biri olduğunusöyleyebilirim. Şimdi bile ekibini güçlendiriyor;savaşçılarını her dağ tepesine koyup toprağın herkarışında inatçı bir savunma hazırlıyor.”

“Ondan tam şu anda ve burada kurtulmamız için birbaşka sebep daha,” diye belirtti Bruenor ama Alustrielbir kez daha başını salladı.

“Korkarım bedeli çok ağır olacaktır,” dedi kadın.

Bruenor sesindeki alaycı tona tamamen engelolamadan, “Fakat Nesme’nin yardımına koştun, öyledeğil mi?” diye sordu.

Page 312: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Trolleri bataklıklarına geri gönderdik evet. Fakatonlar Mithril Salonu’na kuzeyden saldıran birlikler kadarzorlu değildi. On binlerce ork Obould’un çağrısına kulakverdi.”

“Silahlarını sana ve senin değerli Gümüşay’maçevirecek olan on binler!”

“Belki,” dedi Alustriel. “Ve o zaman bile inatçı vekararlı bir savunmayla karşılaşacaklar. Obouldbastıracak olursa bizim seçtiğimiz topraklardasavaşacak, kendi seçtiği değil. Onunla bizimduvarlarımızın arkasında çarpışacağız onunkilerindeğil.”

“Peki, beni ve halkımı burada yalnız mıbırakacaksın?”

“Hiç de değil,” diye ısrar etti Alustriel. “Nehre gidenyolu açtın; Gümüşay’ın buna yardımcı olacak birliklegelmesini dilerdim.”

“Gelseydi nehrin dibinde yüzlerce Felbarrh yatıyorolmazdı,” dedi Tred; ses tonu Alustriel’in şaşırtıcıtutumundan en az Bruenor kadar hoşnutsuz olduğunugösteriyordu.

“Bunlar yorucu zamanlar,” dedi Alustriel. “Durumu olduğundan daha iyi göstermeye kalkacak değilim. Buraya Gümüşay ve Sundabar adına bir öneride ve sözde bulunmaya geldim. Surbrin’in karşısına köprü kurmanıza, onu savunmanıza ve Mithril Salonu’nun doğu kapılarını açık tutmanıza yardım edeceğiz. Kapının kuzeyindeki dağ sırtında bir takviye birliği oluşturduğunuzu görüyorum; oraya okçular ve

Page 313: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

mancınıklar göndereceğim. Savaşçılarınızla omuz omuza çarpışmaları için yanınıza yaklaşmaya cüret edecek herkese ateş topu atacak olan büyücüleri yönlendireceğim.”

Bu sözler üzerine Bruenor’un çatık kaşları birazdüzeldi; yalnızca biraz… “Beni iyi tanırsın BruenorBattlehammer,” dedi Gümüşay’ın Leydi’si. “Drowlar,Mithril Salonu’na yürüdüğü zaman şehrim seninyardımına geldi. O savaşta kaç Gümüş Muhafızı BekçiVadisi’ne düştü?”

Bruenor geri çekildi ve ifadesi yumuşadı.

“Tıpkı senin dilediğin gibi Obould’un veberaberindeki ork belasının bu topraklardan ebediyensilinmesini istiyorum. Ama onları gördüm. Size karşıbirleşen düşmanın büyüklüğünü hayal bile edemezsiniz.Felbarr ve Adbar’m bütün cüceleri, Gümüşay, Everlundve SundabarTn bütün savaşçıları birleşip yanınıza gelsebile zafer kazanabilmemiz için her birimizin beşer orköldürmesi gerekir. Üstelik o zaman bile Obould’unbirlikleri günden güne çoğalır, Dünyanın Omurgası’ndakiher delikten yeni orklar çıkar.”

“Bunu rağmen onun, olduğu yerde kalacağınıdüşünmüyorsun ya?” diye sordu Bruenor. “Ordularıçoğalıyorsa ne kadar beklersek… Ne kadar beklersensayıları o kadar artar.”

“Seni terk etmedik dostum, hiçbir zaman da terketmeyeceğiz,” dedi Alustriel. Bruenor’a doğru bir adımatıp elini nazikçe cücenin omzuna koydu. “MithrilSalonu’nun aldığı her yara bölgedeki tüm iyi halkların

Page 314: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yüreklerini kanatıyor. Sen teşvik edici, karanlığagömülmüş yöredeki tek parlayan ışık olacaksın. O ışığınkararmasına izin vermeyeceğiz. Hayatımız pahasınaKral Bruenor, dostum, sizin yanınızda savaşacağız.”

Leydi Alustriel’den duymak istediği bu değildi amaduyabileceği tek şey buymuş gibi duruyordu; vedoğrusunu söylemek gerekirse, Torgar’ın Alustriel’inniyetiyle ilgili getirdiği tatsız haberler göz önündebulundurulunca bu beklediğinin de ötesindeydi.

“Bırak kışı atlatalım,” diye sözünü tamamladıAlustriel, “ve baharın neler vaat edeceğini görelim.”

GERTİ’NİN KAPI ZİLİKar etraflarını kuşatıyor hem Drizzt’in hem de

Innovindil’in eğilmesine, rüzgarın onları savurmasınaengel olmak için yana yatmalarına neden oluyordu.Drow yola öncülük ediyor, devlerin bıraktığı iz şimdilikkolaylıkla seçilebildiğinden; ama bunun uzunsürmeyeceğini bildiğinden elinden geldiği kadar hızlıhareket ediyordu. Drizzt, parmaklarını giysisininkollarına sokup duruyor, yumruk yapıyor, sonraparmaklarını yeniden açıyor, soğuktan korunmak içinboşuna çabalayıp duruyordu. Innovindil Parlak Beyaz’m;Gerti’nin evinin uzak olmadığını söylemişti. Drow butipiye ne kadar dayanabileceklerini bilmediğinden bunundoğru olduğunu umuyordu.

Sabahın ilerleyen saatlerinde izler tamamen yokolmuştu ve Drizzt iz sürme kabiliyetine dayananiçgüdüleriyle ilerlemeye başladı. Mümkün olduğu kadarmetanetle hareket etti ve sadece dev kervanını yana

Page 315: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

saptıracak yuvarlanan kayalar ya da dar, derin vadilerlekarşılaştığı zaman rota değiştirdi.

Bu iri kayalardan birinin çevresinde drow, doğrutahminlerde bulunduğunu fark etti; sığ bir vadininortasında yarı yarıya gömülmüş ve yeni düşen karınaltından hâlâ buharı süzülen bir gübre yığını vardı.Drizzt oraya yönelip gübrenin üzerine eğildi. Eldivenlielini uzattı ve hepsini teker teker inceleyerek parçalanbirbirinden ayırdı.

“Dışkıda kan yok,” dedi yanına çömelen Innovindil’e.“Bastıran kara kışa rağmen Gündoğumu iyi yemekyiyor,” diye onayladı elf.

“Gerti ona değerli bir evcil hayvan gibi davranıyor,”dedi drow. “Bu iyiye işaret.” “Pegasusu bize pek dekolay vermeyeceğini artık biliyor olmamızın dışında.”

“Bundan hiç şüphemiz yoktu,” dedi Drizzt. “Burayaarkadaşımız için savaşmaya geldik ve de aynen öyleyapacağız.” Bu yemini ettikten sonra Innovindil’in güzelyüzüne baktı ve kadının sözlerine minnet duyduğunuanladı. “Haydi,” diye teklif etti ve yola koyuldu.

Innovindil, pegasusu harekete geçirmek içinGünbatımı’nın yularına sıkıca asıldı ve onu canlanmışadımlarıyla izledi. Yine de bu pek uzun sürmedi. Fırtınayoğunlaştı, kar o denli şiddetliydi ki Innovindil ve Drizzt,içlerinden birisi diğerinden birkaç adım uzaklaştığındabirbirlerini göremiyordu.

Doğudaki bir dağ kolunun çevresinden geçtiklerindebir süreliğine rahatladılar; rüzgar kuzeybatıdan esiyorduve dağlar, esintinin üzerlerine geleceği yolları birden

Page 316: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kapamıştı. Drizzt elini çıplak bir kayaya koyup derin birsoluk aldı.

“Uygun bir çıkıntı bulabilirsek belki de fırtınadininceye kadar konaklayabiliriz,” diye önerdi; rüzgarabaskın çıkabilmek için bağırmak zorunda kalmadan,kısık sesle konuşabildiği için memnundu.

Yeniden derin bir nefes aldı ve başındaki donmuşbaşlığı çıkardı. Yüzündeki karları silkeledi ve kaşlarınındonmuş olduğunu fark edince istemsizce kıkırdadı.Dönüp arkadaşına baktığında kadının kendisiyle hiçilgilenmiyor olduğunu gördü.

“Innovindil?” diye seslendi.

“Gerek yok,” diye cevapladı elf. “Kamp kurmayayani.”

Gözleri Drizzt’in gözleriyle birleşti ve onu yolunkarşısına bakmaya teşvik etti.

Kayadan oluşan duvar kuzeye doğru biraz devamediyor sonra yeniden doğuya kıvrılıyordu. O yüzeyde,kendilerinden birkaç yüz metre ileride, Drizzt karanlık biryarık ve kayanın arasında bir mağara ağzı gördü.“Parlak Beyaz?”

“Evet,” diye cevapladı Innovindil. “Bu denli lafı edilenbir yer için biraz meziyetsiz bir giriş.”

İkili nefeslerini tutup bir süre orada öylece bekledi.

Innovindil sonunda, “Bir plan?” diye sordu.

“Gündoğumu orada,” diye cevapladı Drizzt.“Dolayısıyla içeri gireceğiz.” “Öylece elimizi kolumuzu

Page 317: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

sallaya sallaya yürüyecek miyiz?”

“Kılıçlarımız çekili olacak tabii ki.” Arkadaşına dönüpsırıttı.

Oldukça basit bir şekilde anlatmıştı çünkü aslında bukadar basitti. Gündoğumu için gelmişlerdi veGündoğumu Parlak Beyaz’daydı. Böylece toparlanıpkarın çok yoğun olmadığı dağ sırtına yaklaşıp yoladevam ettiler.

Mağara girişine bir düzine ya da ona yakın bir adımkala Drizzt, Innovindil’e geride durmasını işaret edip ileridoğru emekledi. Doğrudan mağaranın ucuna geldi,sonra yavaşça eğildi, döndü ve gözlerini içeri dikti.

Mağara ucundan yavaşça neredeyse altı metregenişliğe uzanan bir tünelin içine süzüldü. Derin vedüzenli bir soluk duyan drow olduğu yerde dondu.Çabucak diğer duvara doğru hareket ettikten sonra biroyuğa doğru süründü. İçeride oturan elleri başınınarkasında duran, her horultusunda dudakları sarkan birdev, sırtını duvara yasladı. Öne uzattığı bacaklarınınarasında devasa bir balyoz vardı, ucuna keskin, kıvrıkgagası olan kusursuz bir kartal başı şekli verilmişti.

Drizzt içeriye doğru emekledi. Devin horultusundan,uyuduğunu anlamış ve yaratık onun farkına bilevaramadan boğazını kesebileceğini düşünmüştü. Yinede, şaşırtıcı bir şekilde, bilinçsizce palalarını uzağaittiğini fark etti. Nazikçe, fakat fazlasıyla çabaharcayarak, balyozu devin kucağından kaldırdı. Yaratıkhorlayıp homurdandı, bir elini aşağı indirip yana döndü.

Page 318: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drizzt oyuktan ayrılıp yeniden InnovindüTeGünbatımı’nın kendisini beklediği mağara girişinedöndü.

Balyozu güçlükle tutuyor gibi gözükse de, “Güzelsilah,” diye fısıldadı.

“Kullanıcısını öldürdün mü?” diye sordu elf.

“Derin bir uykuda; bizim için tehlike oluşturmuyor.”

Innovindil’in meraklı bakışları Drizzt’e yaptığıseçimin tuhaflığını anımsattı. Neden devi öldürmemiştiki? Ölümüne savaşılacaklardan bir kişi eksilmez miydi?

Yine de sadece omuz silkerek cevap verdi,parmağını büzülü dudaklarına götürdü ve elfe sessizcekendisini izlemesini işaret etti.

Üçlü, koridorun karşı tarafındaki oyuğu geçti. Birkaçadım uzaklıkta tünel birden sağa kıvrılıyordu ve oradakitavan daha da yukarı çıkıyordu. Üçlünün biraz uzağındagökyüzünün doğal ışığı parıldıyor, on beş metre ya daaz daha ileride fırtınalı günün gri ışığı içeri doluyordu.Zemin kaygandı ve bazı yerler karla kaplıydı. Uzakta birçift büyük kapı hayal meyal seçiliyordu.

“Kilitli olmadıklarını ve iyice yağlandıklarını umalım,”diye sessizce belirtti Innovindil.

Üçlü, beraber hareket etti; Günbatımı’nın her adımıtakır tukur sesler çıkarıyor ve bu keskin yankılar ikiliyifazlasıyla geriyordu. Hem drow hem de elf, pegasusudışarıda bırakmayı düşündü ve korkunç fırtınaolmasaydı bunu kesinlikle yaparlardı.

Page 319: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drizzt kulağını kapıya dayadı ve kapı koluna eliniuzatmaya cüret etmeden ya da neredeyse cüretetmeden önce uzun bir süre bir ses gelip gelmediğiniduymaya çalıştı. Tam elini, başının biraz yukarısındaolan zile uzattığında iç tarafının düzgün olmadığını vehatta bir tarafın özellikle keskinleştirildiğini fark etti. Eliniçabucak çekti.

“Tuzağa mı düşürüldük?” diye sordu Innovindil.

Drizzt bilmediğini belli etti. Pelerinini çıkardı ve birelini giysi kolunun altına gizleyebilmek için büyülü zırhgömleğini gevşetti. Yeniden uzanıp yavaşça kapı kolunukavradı. Kulpun keskin ucunu gömleğinin altından bilehissedebiliyordu. Bir tuzak olma ihtimaline karşıavucunun yaralanmaması için büyük bir dikkatle tutuşaçısını değiştirdi.

“Savaşmaya hazır mısın?” diye sordu arkadaşına veBuzölüm’ü sol eline aldı. Innovindil başıylaonayladığında Drizzt derin bir nefes aldı ve kapıyıaraladı. Hemen ardından elini sol kalçasındaki Parıltı’yauzattı.

Fakat ikiliyi karşılayan görüntü ellerinin neredeyseanında rahatlamasına neden oldu. Sıcak bir parıltı açıkkapıdan içeri süzüldü. Kapının ilerisinde, hepsi mat vekarlı olmayıp ışıldayanbuzlardan yapılmış olan sayısızduvar ve bölmenin üzerinde kusursuzca yansıyan ışıkfazlasıyla yansıtıcı ve saydamdı. Görülebilir her açıdadrow, elf ve pegasus görüntüleri vardı.

Drizzt öne doğru bir adım attı ve Drizztyansımalarından oluşan bir denizin içinde kayboldu.

Page 320: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Tüm bölmeler, içine bir devin girebileceği kadar geniştive bir labirenti andırıyordu. İlk şoku atlatan Drizzt’inbeyninde tehlike çanları çaldı.

Innovindil’i çabucak kendisini izlemesi ve hızla ilerihareket etmesi için kışkırttı.

Sonunda parlak buz duvarlarının dört yol ağzındaduran Drizzt’e yetiştiğinde, “Ne oldu?” diye sordu. “Bubir savunma,” diye cevapladı Drizzt.

Çevreye iyice bir bakıp korkularını doğruladı.Duvarlarla büyük bir tezat oluşturan ve içinde taşyokmuş gibi duran boş taş zemini fark etti. Yüksektavandaki sayısız deliğe baktı; hepsinin, şafak vaktindengün doğumuna kadar bütün ışıkları içeri alacak şekildeodanın kuzeyinde doğudan batıya doğru stratejik olarakyerleştirilmiş olduğunu anladı. Sonra geniş odayayayılan bu imgeleri izledi. Duvar boyunca herhangi biryerde yer alan bir nöbetçi, işgalcileri kolaylıkla farkederdi.

Drizzt, aynalardan oluşan bu salonun belli bir amaçuğruna sihirle yaratıldığını biliyordu.

Kıpırdandığı anda, “Hızlı hareket et,” dedi drow.

Eğilip labirente doğru daldı; nöbetçilerin aklınıkarıştıracak yansımalar yaratacak koridorlar bulmayaçalışıyordu. Salonu izleyen muhafızların, tüneldeki gibi,pek de tetikte olmadığını ummak zorundaydı.

Alarm boruları çalmadı ve hiçbir kükreme duyulmadı.Hiç değilse bunun iyiye işaret olduğuna inanabilmeliydi.Keskin bir dönemeçte drow birden durdu ve tam

Page 321: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

arkasındaki Innovindil’le Günbatımı onu neredeyse yereseriyordu.

Yine de Drizzt, çarpmanın verdiği enerjiyi kontroledip kendini tutmayı başardı ve bir adım daha atmak,mağaranın doğu ucundaki açıklığa, yirmi adımlık sınırabasmak istemediğinden öne doğru gitmek yerine yanakaydı. Orada bir nehir vardı ve üstü buzla kaplıolmasına rağmen Drizzt, donmuş yüzeyin altında akansuyu görebiliyordu.

Drow yolun karşısında ve sol aşağısında başka birtünel daha olduğunu fark etti. Innovindil’e kendisinidikkatlice takip etmesini işaret ettikten sonra çıkıştünelinin karşısında durarak nehir kıyısına doğruyavaşça ilerledi. Tepesinde kalın bir ip olduğunu gördü;bir devin erişebileceği mesafedeydi, belki bunu karşıyageçmek için kullanıyorlardı. Günbatımı’nın toynakseslerini duydu ve dönüp baktığında Innovindil’inpegasusa binmiş olduğunu gördü; çıkış tünelinedalabilmesi için uygun bir açı oluşturmuşlardı. Drizztsırıtıp kadının arkasına tırmandı ve elf, Gündoğumu’nuharekete geçirmek için hiç vakit kaybetmedi; pegasusunkanatları havayı hızla dövüyordu. Attan çok birgeyiğinkini andıran bir zarafetle Gündoğumu donmuşnehrin karşısındaki tünele tırmandı ve Innovindil kanatlıatı alelacele durdurdu.

Drizzt hızla aşağı indi, Innovindil de onu izledi.

“Sence burada olduğumuzu biliyorlar mı?” diyesordu ay elfi. “Fark eder mi?”

Page 322: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bundan sonra koridorlar daha sıradan, geniş,yüksek, dolambaçlı, labirentvari, pek çok dönüşü ve yanpatikası olan yapılara dönüştü. Parlak Beyaz’ınbüyüklüğü Drizzt’i şaşırttı ve kalkıştıkları işin ciddiyetigözünü korkuttu. “Guenhwyvar, Gündoğumu’nunkokusunu alır,” dedi belindeki figüre uzanırken.

“Bence senin kokunu daha iyi alır,” diyen veInnovindil’e ait olmayan bir ses duyuldu; bir elfe aitolamayacak kadar derin ve uğultuluydu.

Drizzt ve arkadaşı yavaşça döndü, Günbatımıtoynaklarını taşa sürüdü.

Bir çift ayaz devi altı metre arkalarında sakinceduruyordu; bir tanesinin eli kalçalarındaydı, diğeri isesağ elinde tuttuğu devasa çekiçle sol avucuna hafifçevuruyordu.

“Hatun Gerti için ikinci bir pegasus getirmişsiniz,”dedi dişi olanı. “Memnun olacaktır; belki sizin çabucakölmenize izin verecek kadar hoşnut kalacaktır.”

Drizzt başıyla onaylayıp, “Evet, Gerti’yi memnunetmeye geldik tabii. En büyük arzumuz bu,” dedi.

Cümlesini tamamladığı an Günbatımı’nın kalçasınavurdu ve Innovindil pegasusu havaya kaldırdı.

Drizzt onları izlemek üzere döndü, birkaç adım attısonra arkasındaki devlerin hücuma geçtiğini duydu,çabucak yeniden onlara yöneldi ve öfkeyle gürleyereksaldırdı.

“Drizzt!” diye haykırdı Innovindil; kadının sestonundan az sonra devlerle karşılaşmak üzere olduğunu

Page 323: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

anladı.

Hiçbir şey düşüncelerinden daha uzakta olamazdı.

Çekiç tutan deve yöneldi ve yaratık çekici sallamayabaşladığında sağa, ikinci deve doğru kaydı.

Birinci dev saldırısına devam etmeyecek kadarakıllıydı; bu, muhtemelen kendi arkadaşına zararverecek bir saldırı olacaktı. Fakat dişi dev, Drizzt’euzandığında drow yeniden birinciye doğru döndü; sihirlihalhallarından hız alan ayakları neredeyse seçilemezolmuştu. Yuvarlandı ve takla atarken yana doğru kaydı.Böylece sağa geçmiş ve devlerin arasından sıyrılmıştı.İki dev de onu yakalamak üzere birer hamle yapıpsallandı, hatta yarı yolda kafalarını birbirlerineçarpmasalardı dişi olanı neredeyse bunu başaracaktı.

İkisi de homurdandı ve doğruldu, böylece Drizztkaçtı.

Fakat bir sonraki koridorda sadece on adımatmışken drow, başka devlerin seslerini duydu ve birdevle karşı karşıya kalmamak için başka bir dikeykoridora dalması gerekti.

“Açmaz değil,” diye fısıldadı drow; bu körlemesinedaldığı her yerde mırıldandığı bir dua sayılırdı.

Çok geçmeden kenarlarında farklı şekil vebüyüklükte heykellerin olduğu daha geniş bir koridorageldi. Birkaç tanesi taştan olsa da çoğunluğu buzdanyapılmıştı. Bazıları dev ebatlarındaydı ama çoğunluğubir insan ya da elf endamına sahipti. Detaylar ve işçilik,cüce taşlarındaki kadar ustacaydı ve bu sanat

Page 324: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

eserlerinin zarafeti drowun dikkatinden kaçmadı;heykeller pekala Menzoberranzan’a ya da bir elfkasabasına ait olabilirdi.

Fakat arkasında ve önünde devlerin ve uçsuzbucaksız görünen yapının içinde yankılanan borularınseslerini duyduğundan durup heykelleri takdir etmek içinpek az zamanı oldu.

Pelerinini omuzlarına çekti ve yana, elf boyutundakiheykel kümelerine yöneldi.

Innovindil sadece yerdeki taşların üzerinde kalmayıve buzda hareket etmek mecburiyetinde olmamayıdileyebilirdi; çevresinde koşturan devlerin arasındakalan Günbatımı’nın hızını kesmek zorunda kalacaktı.Bazen dönüp bir diğerine koşarak, yeniden dönmeyeniyetlenip karşısında düşmanlar bularak bir koridordanöbürüne hareket edip durdu. Körlemesine ilerlemek elfinelinden gelen tek şeydi. Ya da körlemesine savaşmak…Arada sırada hız kazanmak için pegasusu havayakaldırıyordu.

Yine de havadayken dikkatli olmak zorundaydı;Günbatımı keskin, dik açılı dönüşleri kontrol edemezdi.Innovindil önünü ve arkasını kolladı ve sürekli havayabaktı. Tepesindeki tavanın açılmasını ve böyleceGünbatımı’nı hafifçe uçurmayı dileyip duruyordu; hattabelki bir bacadan geçip gökyüzüne bile çıkarlardı.Köşede, elf ve pegasusu neredeyse bir taş duvaraçarpıyordu; dönüş açıları doksan dereceden fazlaydı.Günbatımı aniden durabilmek için kaymış ve Innovindilpegasusu geri çektiğinde taşı yalayıp geçmişti.

Page 325: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Tekrar düzene geçtiklerinde Innovindil nefesini tuttuve atı yeniden koşması için yönlendirdi. O hareketsizlikanının kendisini saldırıya açık bıraktığını biliyordu.

Böylece bir önceki koridordan kendisine doğru devuzun, şekillibir buz mızrağının uzandığını gördüğündepek de şaşırmadı. İçgüdüsel olarak eğildi, aksi takdirdeşişlenecekti. Bu kıl payı kurtulduğu hamleyle bile elfneredeyse yerinden olacaktı; mızrak, kadının üzerindekitaşa çarpıp parçalanmış ve böylece başına buzparçaları yağmıştı.

İnatla yerini koruyan Innovindil, topuklarınıGünbatımı’nın böğrüne vurdu ve atı koşmaya teşvik etti.Yan arkasından, mızrağın geldiği yerden bir haykırışyükseldi ve bir şekilde elf diline benzeyen ayazdevlerinin dilini yeterince anlayan kadın, bir dişi devinmızrak fırlatıcısını azarladığını fark etti.

“Gerti’nin yeni hayvanına zarar vermek miistiyorsun?”

“Pegasustan mı yoksa elften mi bahsediyorsun?”diye cevapladı dev; gürleyen sesi Innovindil’inarkasındaki kayalarda yankılanıyordu.

“İkisi birden olsun!” diye güldü dişi olanı. Ses tonları,bir şekilde Innovindil’in, mızrağı göğsüne yemesinin çokdaha iyi olacağını düşünmesine neden oldu.

İki dev, koridorun aşağısına daldı, bir tanesi anidensola dönüp zafer çığlığı atıncaya kadar yan koridorasadece arada bir göz atıyorlardı.

Page 326: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Heykelin üzerindeki pelerini fark eden diğeri de,“Akıllı!” diye bağırdı; pelerin taşa oyulmamıştı, sadecebir kumaşın sallanabileceği gibi kıvrılıp salınıyordu.

Yana doğru tek bir adım atan ilk dev, ağır bir sopayıpelerinin üzerine savurdu. Giysinin altındaki heykel tuzlabuz oldu.

“Oh! Mardalade’in eserini parçaladın!” diye bağırdıdiğeri. “Ddrow?” diye kekeledi ilki ve sopasını bıraktı.

“Seni oldukça eğlenceli buluyor,” diyen bir cevapduyuldu ve iki dev arkalarına döndü.

Öbür tarafa sıçrayan Drizzt, onları selamlamaküzere durdu ve devlerin arkasını işaret edip gülümsedi.Dev, bir panterin iniltisini duyuncaya kadar ikisi dedönmedi.

İki dev, iki yüz yetmiş kiloluk siyah kürklü bir kasyığını üzerlerine atladığında dönüp eğildi; hayvan tamüstlerine geliyor olduğundan ellerinin de desteğiyle dahada yere yakınlaştılar ve bir tanesi taşa çarptı.

Drizzt hızla uzaklaştı. Bu rahatlama anını labirentinkoridorlarını çözmeye çalışmak için kullandı.

Çevresindeki seslere de kulak {#» kabarttı; onlardanda bir anlam çıkarmak istiyordu. Alakasız yerlerdengelen haykırışlar Innovindil’in hâlâ kaçıyor olduğunungöstergesiydi ve kadının genel yönü hakkında fazlasıylafikir sahibi olmasına yaramıştı.

Batıya, sonra kuzeye, sonra yeniden batıya doğruhızla hareket etti. Bir sonraki dört yol ağzınayaklaştığında koşan pegasusun toynaklarından çıkan

Page 327: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

takır tukur seslerini duydu ve yanından geçecek olanarkadaşını yakalayıp arkasına binmeyi umarak daha dahızlandı.

Fakat bu düşünceyi kafasından çabucak atarakyavaşladı. Devlere iki hedef vermenin daha iyi olacağınıfark etti. Innovindil ve Günbatımı başlarını öne eğmişhızla uçarak önünden geçtiler; pegasus yerden birkaçmetre yukarıdaydı. Durup elfin kanatlı atı kontrol edişinihayranlıkla izlemekten kendini alıkoyamasa da Drizztyaklaşan devlerin sesini rahatlıkla duyabiliyordu.

Yeniden hızlandı ve o kesişim noktasında bir çift dev,elfin peşinden ilerlediğinde Drizzt onların tamarkasından hareket etti ve bir tanesini bacağınınarkasından yaralamayı başarıp devin acıyla inlemesineneden oldu.

O dev durdu ve diğeri yavaşladı ve ikisi birden koşankara elfi karşılamak üzere döndü.

Görkemli bir panter ensesine atıldığında yaralı olanıyüzükoyun yere kapaklandı ve uzağa fırladı.

Kesişme noktasında üç dev daha belirdi ve beşibirden tüm gücüyle bağırdı: “Sola!” “Sağa!” “Düz!”

“Elf sizi aptallar!” “Drow!”

Ve tüm bunlar, tabii ki, Drizzt’in ve Innovindil’in birazdaha nefes almasını sağladı.

Dönüp durdular ve Drizzt daha önce geçmiş olduğukoridorları anımsadı. Başka bir kesişim noktasında;Günbatımı’nın toynaklarından çıkan takır tukur sesleriniyeniden duydu ve ilk oraya yöneldi. Yine pegasusun

Page 328: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

arkasına atlamayı düşündü ve bir kez daha bu fikirdenvazgeçti; kaçan arkadaşının peşinde hâlâ devler vardı.

Drizzt köşede durup Innovindil’in kendisini görmesinisağlayacak kadar yana yattı. Yolun karşısını, yaklaşanInnovindil’in solundaki tüneli işaret etti. Kadın,Günbatımı’nı sağa, Drizzt’in yanına çevirip genişçedönerek karşılık verdi.

Kadın şimşek hızıyla yanından geçerken, “Sağa,sola, ikinci sağa ve doğruca nehire!” diye bağırdı drow.

Drizzt yeniden köşeye sindi. Innovindil’i takipedenlerin yanı sıra kendi arkasından gelen devlerinsesini duydu; ilk olarak Innovindil’in peşine düşenleringelmesini umarak sürekli ve gergin bir şekilde sağa solabakıp durdu. Gelenlerin onlar olduğunu gördüğündehissettiği rahatlama içten ve derindendi. Bakışları hâlâpegasusun üzerindeki elfe kilitlenmiş olan devler tümhızlarıyla geldiler ve Drizzt saklandığı köşeden çıkıponlara bağırdığında tamamen hazırlıksız yakalandılar.

Durup onu yakalamaya kalktıklarında birbirlerininüzerlerine devrildiler ve böylece drow onların geldiğiyöne doğru geri kaçtı. Devlerin yaşadığı karmaşaDrizzt’in peşinde olanların da aralarına katılmasıyladaha da arttı.

Drizzt’in yüzüne büyük bir gülümseme yayıldı;eğleniyor olduğunu yadsıyamazdı!

Fakat birden şiddetli bir kar fırtınasına yakalandı,yüksek tavanda küçük kara bir bulut dolanıyor veüzerine ayağı büyüklüğünde dolu taneleri yağdırıyordu.Ayağının altındaki zemin anında kayganlaştı ve drow,

Page 329: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

çok da sağlam olmayan dengesini koruyarak kontrollübir şekilde kaymaya başladı.

Elbette kuru bir yere geldiğinde ayağı arkaya kıvrıldıve takla atmak zorunda kaldı. Yuvarlanırken arkayabaktı ve kesişim noktasında yaşanan karmaşanın içindebir dişi devin varlığını seçti; yaratık ona bakıyor vedevasa parmaklarını bir kez daha oynatıyordu.

“Ah ne güzel!” dedi drow. Doğruldu ve kayganzeminde elinden geldiği kadar hızlı koştu.

Şimşeği, çakmadan bir an önce farketti ve yanadoğru yattı. Yıldırım üzerine geldiğinde düşüşü hızlandı.Yine de her iki dev grubu da üzerine geliyor olduğundankolundaki yanma ve uyuşma hissini yok saymakzorundaydı.

Drizzt kafasında canlandırdığı yerleşim planınındoğru olduğunu umarak hayatı için, bütün gücüylekoştu. Innovindil’i, pegasusa aynı anda ulaşabilmeyiümit ettiği dolambaçlı bir yola göndermişti.

Buz fırtınası ve yıldırımla, yaptığı hızlı hesaplardoğruysa, bu gerçekleşemeyecekti.

Donmuş nehre ve kaçış tünellerine yönelen kadınıno kesişme noktasına kendisinden önce ulaştığını gördü.Drow tam arkasında belirdiğinde kadın, rotasınıizlemeye devam ederek ona baktı.

“Koş!” diye bağırdı Drizzt; kadının durup bekleyecekvakti olmadığını biliyordu. Aralarında o iğrenç büyücü deolan devler tam arkalarındaydı; ve büyücü kadın, bütün

Page 330: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

istilacılarının uzun, dümdüz bir tünelde tam önündebelirmesini nasıl da isterdi!

Innovindil donuk nehre yaklaştığında, “Yüksel!Karşıya uç!” diye bağırdı; Drizzt ve elf de öyle yaptı;Günbatımı’nı çabucak havalandırdı ve karşı taraftakisağlam zemine geçti. Aptal olmayan elf, dizginlereasıldı, sonra pegasusu yana çevirdi ve nehrin kıyısına,tünelin sadece birkaç metre uzağına alçaldı.

Drizzt onun hemen arkasından nehirde belirdi;devler hızla yaklaşıyordu. Hızını hiçbir şekildekesmeyen drow kaymayı ve yeniden koşmayı umarakdoğruca ileri atıldı. Karın üstü buza yattığındaInnovindil’i gördü; elf kendisine sesleniyordu.

Diğer taraftan, sağından ve tepesinden yükselengürültülü bir homurtu duydu ve tepeye tüneyen bir devinattığı devasa bir kaya, tepesine yuvarlanırken tamzamanında yana kaydı.

“Drizzt!” diye bağırdı Innovindil.

Drow kıvrılıp döndü ve kendisine tutunacak bir şeybuldu. Atılan kayanın amacına ulaştığını fark etti.Yavaşlayarak ezilmekten kurtulmuştu ama kaya tamönündeki buza isabet etmiş ve onu varmıştı.

Çaresizce kayan drow buzlu sulara gömüldü.

“Drizzt!” diye bir kez daha bağırdı Innovindil.

Tek bir parmağıyla asılı kalan ve soğuk akımıninsafsızca aşağı çektiği Drizzt, kadına güç bela omuzsilkip karşılık verdi.

Page 331: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Sonra yok oldu.

İÇ SESLERDelly Curtie, cüce yapısında attığı her adımda, kendi

kendine Bunu yapmalısın, deyip durdu. Bunun herkesiçinen iyisi olacağına tamamen ikna olan Delly, bunukendisine bile hatırlatacak, sabit anımsatıcılara vegüvenceye ihtiyaç duyuyordu.

Burada bir dakika daha duramazsın.

Pöh! Zaten o senin çocuğun değil ki, seni aptalkadın!

Bu senden çok onun iyiliği için, hem zaten o kadınsenin hiç olamayacağın kadar iyi!

Kadın tüm bu bahaneleri yineleyip durdu;Cattibrie’nin özel odasının kapısına doğru adım adımilerlerken mırıldandığı bir duaydı sanki. Colsonkıpırdanıp hafifçe bağırdı ve Delly, küçük kızı kendineiyice bastırıp huzur verici sevgi sözcükleri mırıldandı.

Odanın önüne gelip kulağını kapıya dayadı; hiçbirşey duyamayınca kapıyı biraz aralayıp durdu veyeniden dinledi. Cattibrie’nin düzenli soluğunu duydu.Kadın, uykuya ihtiyacı olduğunu söyleyerek, kısa birsüre önce dinleyicilerin bulunduğu odadan tükenmiş birhalde dönmüştü.

Delly odaya girdi. Cattibrie’yi ilk görüşüyle oluşanöfke ve kıskançlık karışımı hisler, içinde bir girdapyarattı ve engel olunamaz bir aşağılık duygusu midesinikemirdi.

Page 332: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Delly ‘Hayır, hepsini bir kenara bırak!’ diye sessizcekarar verdi ve kendisini yatağın yanma gitmeye zorladı.

Attığı her adımda içinde ağır ağır dolanan şüpheninvarlığını hissediyor, Colson’a sımsıkı tutunup onu aslabırakmaması gerektiğini haykıran seslerin yarattığıkakofoniyi duyuyordu. Sırtüstü yatan Cattibrie’ye baktı;gür, kumral saçları yüzünü örtüyor, onun olduğundanküçük, neredeyse bir çocuk gibi görünmesine nedenoluyordu. Delly, kadının güzelliğini, tenininyumuşaklığını, yüz hatlarının eşsizliğini görmezdengelemezdi. Cattibrie iyi fakat oldukça zor bir hayatyaşamıştı, yine de bu zorluklar karşısında hiçbir fizikselyara almamış gibi duruyordu; tabii şu anki yarası hariç.

Yaşadığı tüm savaşlara ve yaptığı tüm kılıçdövüşlerine rağmen kadının yüzünde tek bir kusur, tekbir iz yoktu. Delly bir an için onun yüzünü parçalamakistedi.

Çok kısa bir an için… Delly derin bir nefes alıpyapacağı herhangi bir kötülüğün Cattibrie’den çokkendisine zarar vereceğini hatırladı.

“Kadın sana bir kez bile ne ters bir bakış attı ne dekötü bir söz söyledi,” diye sessizce kendi kendineanımsattı. Delly önce Colson’a, sonra Cattibrie’ye baktı.

“Sana iyi annelik edecektir,” diye mırıldandı bebeğe.

Eğildi, ya da eğilmek üzereydi, sonra doğruldu,Colson’a sımsıkı sarıldı ve bebeği başından öptü.

Bunu yapmak zorundasın Delly Curtie! Wulfgar’ınçocuğunu çalamazsm!

Page 333: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Fakat birden durumun farkına vardı. Wulfgar’ınçocuğu mu? Colson neden Delly Curtie’den çok“Wulfgar’ın çocuğu olsundu ki? Meralda’nm umutsuzricası üzerine bebeği Auckneyli Meralda’dan alan kişiWulfgar’dı ama Delly, Luskan’da ona ve Colson’akatıldığından beri bebeğe bakan Wulfgar değilkendisiydi. Wulfgar, Aegis-fang’i ve kendisini bulmaumuduyla aralanndan ayrılmıştı. Wulfgar, orklarlasavaşmak üzere günlerce ortadan kaybolmuştu ve tümbu süre zarfında Delly, Colson’u bağrına basmış,beslemiş, uykuya yatırmış, ona oyun oynamayı hattaayakta durmayı öğretmişti. O an aklına annelikgüdüsünü güçlendiren başka bir fikir daha geldi.Colson’u Wulfgar’a bırakıp gitse bile adam savaşmaktanvazgeçecek miydi? Tabii ki hayır. Peki ya Cattibrieyaraları iyileştikten sonra savaşçı yönüne bir sonverecek miydi? Tabii ki hayır. Bu Colson için ne anlamagelirdi? Delly bu korkunç düşünceyle neredeyse birçığlık atıyordu. Yataktan uzaklaştı ve kapıya doğru biradım attı. Bu çocuktan ve kendi seçimlerinle kuracağınbir hayattan sorumlusun, dedi beyninde yankılanan birses. Delly, Colson’u yeniden öptü ve arkasına dönüpbakmamaya kararlı bir şekilde odanın karşısına doğrucesurca bir adım attı. Tüm güzellikler onu mu bulacak?diye sordu ses. Cattibrie’ye yapılan bu gönderme Dellyiçin o denli netti ki sanki kendi sesini duyuyormuş gibioldu. Hem kendini, hem de kendinden veriyorsun amatüm iyi niyetin seni umutsuzluğa sürüklüyor, dedi ses.Evet ve karanlık taşların boş tünellerine… vedüşüncelerimi paylaşacak tek bir kişi bile yok… diyecevap verdi Delly; hisseden başka bir yaratıkla

Page 334: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

konuştuğunun farkında bile değildi. Derken kapıyauzandı ama yana bakma mecburiyeti duyup durdu.Cattibrie’nin giysileri küçük bir tezgahın üzerineyığılmıştı; zırhı ve silahları yıpranmış peleriniyleörtülmüştü. Delly’nin gözleri özellikle tek bir şeye takıldı.Pelerin altından, kusursuzca tasarlanmış ve Delly’nin şimdiye kadar gördüğü tüm nesnelerden daha parlak olan bir kılıç kabzası çıkıyordu. En parlak cüce mücevherinden bile güzeldi, ejderhanın altın yığınlarından bile değerliydi. Delly Curtie ne yaptığının farkına bile varamadan Colson’u yana kaydırdı, tek kalçasının üzerinde bir denge kurdu, hızlı bir adım attı ve boşta kalan eliyle kılıcı pelerinin altından, aynı zamanda kınından, çekip aldı. Anında kılıcın, başka hiç kimseye değil de, kendisine ait olduğunu hissetti. Birden, böyle bir silahla ColsonTa kendisinin bu zalim dünyada yollarını bulabileceklerini ve çok da iyi olabileceklerini fark etti. Duyarlı ve aç kılıç Khazid’hea hep böyle vaatlerde bulunurdu. Gözlerini açtığında rahatlatıcı bir yüzün, endişeli ve sevecen kristal mavisi gözbebeklerinin kendisini izliyor olduğunu gördü. Karşısındakinin kim olduğunu ve kendisinin nerede bulunduğunu tam olarak idrak etmeden önce Cattibrie elini kaldırıp Wulfgar’ın yanağını okşadı. “Hayatını uyuyarak geçireceksin,” dedi büyük adam.

Cattibrie gözlerini ovalayıp esnedi, sonra da adamınyardımıyla yatakta oturma pozisyonu aldı.

“Uyumamam için hiçbir sebep yok,” dedi kadın. “Nede olsa hiç kimseye bir yardımım dokunmuyor.”

Page 335: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Savaşa katılabilmek için iyileşiyorsun. Bu hiç deazımsanacak bir iş değil.”

Cattibrie bu mantıklı açıklamayı hiç itirazsız kabuletti. Kendi zayıflığı onu tabii ki hüsrana uğratmıştı.Wulfgar ve Bruenor’un, hatta Regis’in, o burada, güveniçinde uyuklarken savaş alanında yer alıyor olduğudüşüncesinden nefret ediyordu.

“Doğuda işler nasıl?” diye sordu.

“Hava duruldu ve tekne iş görüyor. Felbarr’danduvar için malzeme ve kaynak getiren cüceler geldi.Orklar tabii ki her gün saldırıyor ama Aykorusu elflerininyardımıyla kolaylıkla geri püskürtülüyorlar. Henüz bütüngüçleriyle bastırmadılar ve bunun nedenini bilmiyoruz.”

“Çünkü dağlardan gelip onları katledeceğimizibiliyorlar.”

Wulfgar karşı çıkmadığını gösterircesine başıylaonayladı. “Bölgeyi iyi koruyoruz ve her dakikasavunmamız daha da güçleniyor. Gözcüler, ork kümesihaberleri getirmiyor. Onların da kazandıkları topraklankoruduğunu düşünüyoruz.” “O halde bu kış yoğun birçalışmayla geçecek, savaşla değil.”

“Kanlı bir bahar için hazırlık…”

Cattibrie başıyla onayladı; hava ısındığında savaşakatılacağına fazlasıyla inanıyordu. “Kuzeyyerleşkelerindeki mülteciler şimdiden ayrılmayabaşladı,” diye devam etti Wulfgar. “Yol bu riski gözealacak kadar güvenli mi?”

Page 336: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Nehir kıyısının bir milini ve güneye uzanan kısmınıaldık ve tekneyi devlerin atış menzilinin dışınayerleştirdik. Güvende olacaklardır; hatta ilk grup karşıyageçti bile.” “Bölge ne kadar temiz?” diye sordu Cattibrie;sesindeki endişeyi saklama ihtiyacı bile duymamıştı.

“Çok. Hatta fazlasıyla,” diye cevapladı Wulfgar;kadının endişesini yanlış yorumlamıştı. Sonra kadınınne demek istediğini anlayarak durdu. “Drizzt’in yanımızagelip gelemeyeceğini merak ediyorsun,” dedi.

“Ya da bizim onun yanma gidip gidemeyeceğimizi.”Wulfgar yatağın ucuna oturup Cattibrie’ye uzun uzunbaktı.

“Onun ölmediğini söylediğinden bu yana çok dauzun bir vakit geçmedi,” diye hatırlattı adam. “Bunatutunman gerek.” “Peki ya tutunamazsam?” diye sordukadın; böyle bir korkuyu dile getiriyor olmak bilebakışlarını aşağı indirmesine neden olmuştu.

Wulfgar iri eliyle kadının çenesini tutup başını yukarıkaldırdı; böylece kadın onun gözlerinin içine bakmakzorunda kaldı. “O zaman ona ait hatıralarına tutun amaben yine de onun öldüğüne inanmıyorum,” diye ısraretti. “Sevmiş olmak iyidir…”

Cattibrie uzaklara baktı.

Anlık bir karmaşa yaşadıktan sonra Wulfgar onuyeniden kendine çevirdi. “Onu hiç tanımamaktansasevip kaybetmiş olmak daha iyidir,” diye bildirdi, bu tümDiyarlardaki en eski yakarışlardan biriydi. “Sizsevgiliydiniz; bundan daha özel bir şey olamaz.”

Page 337: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Cattibrie’nin derin mavi gözleri her şeyi açıklayanyaşlarla doldu.

“Sen… Sen söyledin…” diye kekeledi Wulfgar.“Kaptan DeudermontTa beraber teknede geçirdiğinizyıllarda öyle olduğunu söyledin…”

“Ben hiçbir şey söylemedim,” diye cevapladı kadın.“Öyle olduğunu varsaymana izin verdim.” “Ama…”

“Wulfgar durdu ve Banak’ın yanında yer aldıklarısavaş anında Cattibrie ile yaptıkları konuşmayı aklındangeçirdi. Kadına, Drizzt’le arkadaşlığın ötesinde bir şeyleryaşayıp yaşamadıklarını sormuştu ve aslında doğrudanbir cevap alamamıştı; tek öğrendiği 255 }#* altı uzun yıl boyunca birlikte yolculuk ettikleri olmuştu. Wulfgar sonunda, “Neden?” diye sordu.

“Çünkü ben aptalın biriyim,” diye cevapladı Cattibrie.“Ama yakınlaştık. Sadece hiçbir zaman… Bununhakkında konuşmak istemiyorum.”

“Drizzt’le sevgili olduğunuzu düşündüğümde nasıl birtepki vereceğimi görmek istedin,” dedi Wulfgar; bu birsorudan çok her şeyi anladığını gösteren bir durumbildirişiydi.

“Bunu inkar edemem.”

“Wulfgar’ın Abyss’de yaşadığı işkenceden kurtulupkurtulmadığını mı görmek istedin? Amacın yetişmeanımdaki şeytanların üstesinden gelip gelmediğinianlamak mıydı?”

“Hemen kızma,” dedi Cattibrie. “Belki de “Wulfgar’ınDelly gibi bir eşi hak edip etmediğini öğrenmek

Page 338: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

istemiştim.” “Seni hâlâ sevdiğimi mi düşünüyorsun?”

“Bir ağabeyin kız kardeşini sevdiği gibi.” “Yoksadaha fazlası mı?”

“Bunu bilmek zorundaydım.”

“Neden?”

Bu basit soru Cattibrie’nin yeniden yatağagömülmesine neden oldu. Kısa bir süre sonra, “Çünkübu benim ve Drizzt’in çok ötesinde,” dedi. “Çünkü şimdine hissettiğimi biliyorum ve hiçbir şey bunudeğiştirmeyecek. Bunun hepsinden öte seni nasıletkileyeceğini görmek istedim.”

“Neden?”

“Çünkü grubumuzu bozmayacağım,” diye cevapladıCattibrie. “Çünkü, Drizzt’e karşı ne hissedersemhissedeyim, beşimiz asla kaybetmek istemeyeceğim birşey başardık.”

Wulfgar uzun bir süre kadına baktı ve kadın, buincelemenin altında kıvrandı. “Pekala, nedüşünüyorsun?”

“Her geçen gün konuşma tarzının cücelerden gitgideayrıştığını düşünüyorum,” diye cevapladı adam çarpıkbir gülümsemeyle. “Aksan olarak demek istedim. Ruhsalolarak her geçen gün daha çok cüceleşiyorsun. İkimizilanetleyenin Bruenor olduğunu görüyorum. Belki herikimiz de fazla faydacı düşünen insanlarız.” “Bunu nasılsöylersin?”

Page 339: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Altı yılını sevdiğin adamın yanında geçirdin vesevgili olmadınız?” “O bir adam değil. Sorun da buzaten.” “Sadece cüce yaklaşımın bunu bir sorun olarakalgıladığı sürece…”

Cattibrie, ne adamın ses tonunu ne degülümsemesini görmezden gelebilirdi ve çok geçmedeno da bundan etkilendi. İkisi de kendilerini eleştirircesinegüldü.

Sonunda Wulfgar, “Onu bulmalıyız,” dedi. “Hepimizinhatırı için Drizzt aramıza yeniden katılmalı.”

“Yakında yeniden ayağa kalkacağım ve dışarıçıkacağız,” diye onayladı Cattibrie. Sözlerinitamamlarken gözleri eşyalarında; pelerininde ve onunaltından gözüken Taulmaril’in koyu tahtasında gezindi.

Bir zamanlar Khazid’hea’nın içinde olduğu kınında…Kadının aniden kaşlarını çattığını fark eden Wulfgar, “Neoldu?” diye sordu.

Cattibrie, parmağıyla adamın bakışlarını yönlendirdi.“Kılıcım,” diye fısıldadı.

Wulfgar ayağa fırlayıp giysi yığınına yöneldi, peleriniçekti ve kılıcın gerçekten de gitmiş olduğunu anında farketti. “Kim almış olabilir ki?” diye sordu. “Kim alır ki?”

Wulfgar’ın ifadesi şaşkınlık ve karmaşa doluykenCattibrie’ninki çok daha ciddiydi. Sezgili kılıcın gücünüve Khazid’hea’yı kınından her kim çektiysedüşündüğünden çok daha büyük bir işe kalkıştığınıbiliyordu. Çok daha fazla… “Onu bulmalıyız, hem de biran önce,” dedi kadın.

Page 340: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bekleyen tekneye doğru ilerlediğinde, O senin içindeğil sesi Delly’nin beyninde yankılandı.

Çevresindeki tüm cüceler taşlar üzerinde çalışıyor,kapıdan nehre uzanan yolu pürüzsüzleştiriyor ve dağsırtındaki savunma pozisyonlarını alıyorlardı. Kaptancüce, salın birkaç dakika daha hareket etmeyeceğinisöylemiş olsa da insan mültecilerin çoğu tekneye çoktanyerleşmişti.

Delly, beyninde yankılanan ve kendisine aitolduğunu sandığı bu sese ne cevap vereceğini bilemedi.

“Benim için değil mi?” diye yüksek ama çevredekihiç kimsenin dikkatini çekmeyecek kadar da alçak seslesordu. Hatta Colson’a dönüp, sanki bebeklekonuşuyormuş gibi yaparak bu gülünç konuşmayı iyiceört bas etti.

Delly, Yeniden madenlere dönüp cücelerle yaşamayıdüşünecek kadar kafadan çatlak mısın peki? diye kendikendine sordu.

Dünya Mithril Salonu ‘ndan ve Surbrin ‘i sarantopraklardan çok daha geniş, diye beklenmedik bircevap geldi.

Delly yana, cücelerden birinin soğuk rüzgardankorunmak isteyen işçiler için yaptığı deponun arkasınakaydı. Colson’u bir iskemleye yerleştirdi ve bohçasınıyere koydu; bu sırada duyduğu ikinci sesin kafasındandeğil de bohçasından geliyor olduğunu fark etti. Dellybüyük bir dikkatle Khazid’hea’yı çıkardı ve kılıçkabzasının çıplak metalini elinde hisseder hissetmezses daha da net bir şekilde yankılandı.

Page 341: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Nehri geçmiyoruz. Kuzeye gidiyoruz.

“Yani kılıcın kendi bilinci var, öyle mi?” diye sorduDelly; endişeliden çok eğleniyor gibi bir hali vardı. “Ahama bana Gümüşay’da kayda değer bir parakazandırırsın, değil mi?”

Kolu uzanıp yavaşça ve karşı konulmaz bir şekildeKhazid’hea’nın ucu Colson’a doğru kaydığındagülümsemesi dağıldı. Delly çığlık atmak istedi amayapamadığını, boğazının düğümlendiğini fark etti. Yinede korkusu anında dağıldı ve tüm olanların güzelliğinigörmeye başladı. Evet, tek bir hamleyle Colson’unhayatına son verebilirdi. Tek bir hareketle bir tanrı gibidavranabilirdi.

Delly’nin yüzüne kötücül bir gülümseme yayıldı.Colson ona merakla bakıp kılıca uzandı. Küçük kız,parmağını o keskin uca çizdirdi ve ağlamaya başladıama Delly onu duymuyordu.

Delly herhangi bir hamlede de bulunmadı, oysabunu yapmak için fazlasıyla sebebi vardı ama gözününönündeki bir görüntü, Colson’un kılıcın, onun kılıcının,üzerindeki parlak kırmızı kanı kadının olduğu yerdekalmasına neden oldu.

Kızı öldürmek çok kolay olurdu. Bunuyadsıyamazsın. “Lanet bıçak,” diye soludu Delly.

Bir kez daha yüksek sesle konuşursan kızınboğazını keserim, diye söz verdi sezgili kılıç. Kuzeyegidiyoruz. “Sen…” diye söze başladı Delly fakatkorkudan devam edemedi. Beşikteki bir bebekle beni

Page 342: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kuzeye göndermeye mi çalışacaksın? diye sessizcesordu. Bu çevrenin dışına bile çıkamayız.

Çocuğu bırak.

Delly’nin nefesi kesildi.

Yürü! diye emretti kılıç. Delly Curtie hayatı boyuncaböylesi kendisine hakim olan bir komut duymamıştı.Mantıklı düşündüğü zaman kılıcı yere fırlatıpkaçabileceğinin farkına varıyordu varmasına ama işteyapamıyordu. Nedenini bilmiyordu. Sadeceyapamıyordu.

Pek kolay nefes alamadığını fark etti. Aklına bin birrica geldi ama Khazid’hea’ya verilecek gerçek bir cevabıolmadığından hepsi kendi içinde yitip gitti. İtiraz edipbaşını sallıyor fakat aynı zamanda da Colson’dan adımadım uzaklaşıyordu.

Çevresinde duyduğu bir ses bu işkenceye biranlığına son verdi. Delly, bu iniltiyi kesinlikle tanıyordu.Dönüp baktığında herkese acele etmesi için bağırankaptanı ve tekneye ilerleyen Cottie Cooperson’u gördü.

Delly kılıca, Kızı bırakamayız, diye yalvardı.

Boğazı… Ne kadar da körpe… diye alay ettiKhazid’hea.

Çocuğu bulup peşimize düşerler. Surbrin’igeçmediğimin farkına varırlar.

Hiçbir itiraz gelmediğinde Delly, şeytani kılıcındikkatini çekmeyi başardığını anladı. Ondan sonra kılıcıikna edecek cümleler kurmak yerine silahın ne demek

Page 343: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

istediğini anlayabilmesi için aklından bir dizi imge vedüşünce geçirdi. Khazid’hea’yı sarıp kolunun altınaalana Delly bir dakika sonra tekneye koştu. Tekneyevarıp Colson’u dertli kadına teslim ettiğinde Cottie’yepek de bir şey açıklamadı ama zaten Colson’unkokusuyla ve varlığını yanında hissetmenin hazzıyladolan Cottie’ye bir şey açıklaması da gerekmiyordu.

Delly, kaptan kendisine, “Gidiyoruz kadın, çık şutekneye!” diye bağırıncaya kadar öylece bekledi.

“Ne yapmaya çalışıyorsun?” diye sordu yolculardanbiri; genellikle Cottie’nin yanında oturan bir adam. Dellygözlerine dolan yaşlarla Colson’a baktı.

Bir an için aklından bebeğin boğazını kesmeyigeçirdi.

Kaptana baktı ve başını salladı. Cüce, tekneniniplerini çözüp salın nehre ilerlemesini sağlayınca Dellyöbür tarafa yöneldi ve dönüp dönüp arkasına baktı.

Fakat on adım attıktan sonra tekrar geriye dönmeihtiyacı bile duymadı; gözleri ileriye, kuzeye odaklanmış,aklı Khazid’hea’nm bildirdiği, ne şekli ne tanımı olan,sadece genel bir sevinç hali veren sözlerine takılmıştı.

Delly Curtie, Khazid’hea’nın gücünün o denli etkisialtındaydı ki işçiler ve muhafızlar arasından taşlarınüzerine basa basa ilerleyip nehir kıyısının kuzeyindeözgürlüğüne kavuşuncaya kadar Colson’u tek bir defadaha düşünmedi. “Dur!” diye bağırdı bir elf ve onunyanındaki bir cüce nöbetçisi haykırışın yankılanmasınaneden oldu.

Page 344: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Koşuşturup durmayı bırakın da sayılın!” diyehaykırdı cüce.

Birden fazla elf, oklarını kaçan siluete doğrulttu vecücelerin arbaletleri de aynı şekilde hareket etti.Haykırışlar birbirini takip etti ama siluet, görüşmenzilinden çıkmıştı ve yaylar yavaş yavaş aşağı indi.

Ivan Bouldershoulder bağıran nöbetçi cüceye, “Nebiliyorsun?” diye sordu. Arkasındaki Pikel elinigökyüzüne doğru kaldırdı ve heyecanla gevelemeyebaşladı. Nöbetçi cüce, siluetin hızla koşmaya devamettiği yeri; nehrin kuzeyini işaret etti.

“Ya birisi kaçtı ya da bir ork gözcüsü,” diye cevapladıIvan.

Yanlarındaki okçu elflerden biri, “O bir ork değildi,”dedi. “Bir insandı, hatta bir kadın olduğunudüşünüyorum.” “Elf gözleri,” diye fısıldadı nöbetçi cüceIvan’a ve abartılı bir şekilde göz kırptı.

“Yarı ork da olabilir,” diye belirtti Ivan. “Yarı orkgözcüleri kasabalarından olan diğerlerinin arasınakarışmış olabilir. En iyisi siz dikkatli bir şekildegözlemeye devam edin.”

Elf ve cüce başıyla onayladı ama Ivan düşüncelerinigözden geçirmeye devam ederken bir el omzunukavrayıp onu sertçe geri çevirdi.

“Ne var?” diye sordu Pikel’e ve durup kardeşinebaktı.

Pikel kardeşinin omzuna sıkıca tutunuyor ama onabakmıyordu. Boş boş bakıyordu ve Ivan, başta druid

Page 345: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

hilesini fark edemedi; kardeşinin tamamen aklınıoynattığını düşünüyor olmalıydı.

“Yine kuş gözleriyle görüyorsun, öyle değil mi?” diyesordu Ivan ve ellerini kalçalarına koydu.

“Seni lanet bunu yaaap; bunun başını gereğindenfazla döndürdüğünü biliyorsun.”

Pikel onun söylediği sözü yerine getiriyormuşçasmasallanmaya başladı ve Ivan uzanıp onu sabit tuttu.Pikel’in gözleri fal taşı gibi açıldı, sonra dönüp kardeşinebaktı.

“Geri döndün mü?” diye sordu Ivan. “Oo oo,” dediPikel.

“Oo oo? Seni lanet aptal, ne gördün?”

Pikel öne çıkıp yüzünü kardeşinin başınabastırdıktan sonra heyecanla Ivan’ın kulağına bir şeylerfısıldadı.

Ve Ivan’ın gözleri kardeşininkinden bile fazla açıldı.Pikel, kuş gözleriyle izliyor olduğundan ve o kuş, verdiğibuyrukla kaçan siluete iyice yaklaştığından, her şeyiyakından görmüştü.

“Emin misin?” diye sordu Ivan. “Hı hı.”

“Wulfgar’ın Delly’si mi?” “Hı hı!”

Ivan, Pikel’i sıkıca kavrayıp kuzeyi gösterip ileri itti.“O halde bizi izleyen bir kuş bul. Gitmemiz gerek!”“Neyin peşindesiniz?” diye sordu nöbetçi cüce.

“Nereye gidiyorsunuz?” diye meraklandı elf okçusu.

Page 346: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Gidip Bruenor’a haber verin,” diye bağırdı Ivan.“Tekneyi yakalayın, tünelleri arayın ve Wulfgar’ı bulun!”

Elf ve nöbetçi cüce, “Ne?” diye aynı anda sordular.

“Ben ve kardeşim yakında döneceğiz. Tartışacakzamanımız yok. Gidip Bruenor’a haber verin!”

Nöbetçi cüce güneye doğru hızla yola koyuldu veBouldershoulder kardeşler kuzeye koştu. Sayısız şaşkınnöbetçinin pervasız haykırışları onları izledi.

KARŞILIKLI FAYDAFırtına dinmişti ama Günbatımı’nın sırtında oturmuş,

Parlak Beyaz’ın mağara girişine bakan Innovindil içingün çok daha kararmıştı. Devler, onu iç kapıya kadartakip etmişti. Günbatımı’yla birlikte dörtnala yanındangeçtikleri koridordaki nöbetçi ise hâlâ hoşnutçahorluyordu.

Elf, yola koyulması ve oralarda takılmamasıgerektiğini biliyordu. Gizli geçitlerden süzülen devlerindağ duvarındaki çıkıntılara, belki de çok yakınına ya datam tepesine yerleşeceğinin farkındaydı. Ne zamansağa ya da sola bakacak olsa üzerine iri bir kayanınyuvarlanmasından korkuyordu.

Ama Innovindil, ne yanlara baktı ne de Günbatımı’nıharekete teşvik etti. Sadece orada oturup mantığıylaörtüşmemesine rağmen Drizzt Do’Urden’in yakındamağaradan koşarak çıkmasını umarak girişe baktı.

Dakikalar ilerledikçe dudaklarını ısırdı. Bunungerçekleşmeyeceğini biliyordu. Nehrin içine girdiğini vekaçamayacağı bir buz parçasıyla sürüklendiğini

Page 347: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

görmüştü. Görebildiği kadarıyla nehir, bölgedeki hiçbiryüzeye çıkmıyordu, bu yüzden de yapabileceği hiçbirşey yoktu.

Hiçbir şey. Drizzt’i yitirmişti.

Rüzgara, “Ona göz kulak ol Tarathiel,” diye fısıldadı.“Onu güzel Arvandor’da karşıla. Kalbi, Seldarine’e, bukorkunç karanlık kraliçeye göre bile fazlaydı.” Innovindilbu sözleri söyledikten sonra, hepsine tüm kalbiyleinanarak, onaylarcasma başını salladı. Tenininkoyuluğuna rağmen Drizzt Do’Urden’in bir drowolmadığını ve hayatını öyle yaşamadığını biliyordu.Belki düşünce ve davranışta bir elf de değildi ama yinede Innovindil, onu bu yöne çekebileceğine inanmıştı.

Tanrılarının onu reddetmeyeceğinden emindi vereddedecek olurlarsa kendisinin onlara ne gibi birfaydası olurdu ki?

“Elveda arkadaşım,” dedi. “Ne fedakarlığını ne dehiçbir kazancın olmaksızın Gündoğumu için bu hayvanbarınağına girişini unutacağım.”

Doğruldu ve yola koyulabilmek için dizginleri sağadoğru çekerek döndü ama yeniden durdu.

Aykorusu’na geri dönmeliydi; bunu çok daha önce,hatta Tarathiel, Obould’un zalim kılıcına yenilmedenönce yapmalıydı. Halkını bir araya toplayabilirse belkiParlak Beyaz’a hep beraber gelip Gündoğumu’nukurtarabilirlerdi.

Evet, izleyeceği yol, tek yol, bu olacaktı ve Innovindilyolculuğuna ne kadar erken başlarsa hepsinin durumu

Page 348: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

da o kadar çabuk iyileşirdi.

Yine de Innovindil’in, Günbatımı’nı döndürüp ilkadımı atabilecek güce sahip olabilmesi için aradanuzun, çok uzun bir süre geçmesi gerekti.

Yüzünü çaresizce buzların ve soğuk, delicesinesoğuk suyun arasında kalan o daracık alanda tutmayaçalışırken tırmandı, etrafı tırmaladı, vahşi tekmelersavurdu ve kollarını salladı. Akıntı onu sürükledikçeDrizzt’in direnmesini sağlayan tek şey içgüdüleri oldu;durup acısını ve çabanın yararsızlığın” d üşünecek olsayalnızca teslim olurdu. Aslında bunun pek de bir önemiyoktu; buzun soğukluğu eklemlerine yayılıp kaslarınıdonuklaştırmca ve itme gücünü azaltınca hareketleriyavaş yavaş ağırlaşmıştı. Her saniyede ve herhareketinde yavaşlayıp dibe çöken Drizzt kendinineredeyse sürekli su yutarken buldu.

Sert bir şeye çarptı ve akıntı onu, o nesneni üzerineçıkardı. Böylece sonunda birkaç dakikalığına rahatladı.Kayanın üzerine yerleşen Drizzt bir hava boşluğu buldu.Yumruk atıp buzu kırmaya çalıştı ama eli yol vermez birengelle karşılaştı. Aklına palaları geldi ve tek eliyleParıltı’yı çekmek üzere aşağı uzandı. Bıçak kesinlikleişe yarardı… Ama uyuşuk parmakları kabzayı yeterinceiyi kavrayamadı ve palayı kınından çektiği anda akıntıonu elinden alıp götürdü. İçgüdüsel olarak düşen vesürüklenen palanın ardından hareket ettiğinde Drizzt birkez daha devrildi ve başı buzlu suya gömüldü.

Dövüştü ve itişip kakıştı ama hepsinin boşaolduğunu biliyordu. Soğuk, Drizzt’i ele geçiriyor,

Page 349: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kemiklerinin içine işliyor ve onu hiç bilmediği kadar derinbir karanlığa davet ediyordu. Suyun karanlık girdabındaartık hiçbir şey göremez oldu; orada bir ışık olsaydı bileDrizzt farkına varmayacaktı; gözleri kapalıydı,düşünceleri kendi içine kayıyordu, vücut organları vehisleri ölüyordu.

Yeraltı nehri kıvrılıp derinleşince Drizzt pek netolmasa da itilip kakıldığını hissetti. Kayalık bir bölgeyeçarptı ama bir taştan diğerine sekerken neredeyse hiçbirşey hissetmedi.

Derken nehir yeniden aşağı kıvrıldı, bu kez daha dasarp bir yerden, sanki bir şelaleden akıyor gibiydi. Drizztsertçe düştü ve düşüşünden de daha sert bir şekildezemine vurdu. Bir buza çarpmış gibi hissetti; boynutuhaf bir açıyla kıvrıldı. Keskin soğuk, yanağınasaplandı ve gitgide daha da derine gömüldü.

Innovindil, yüksek dağlan sol tarafına alıp onlarıngölgesinde ilerleyerek Parlak Beyaz’ın doğusuna doğruhareket etti. Gece çöktüğünde buzlu rüzgardankorunmak ve yakmak zorunda kalacağı kamp ateşininışığını gizlemek için onlara ihtiyacı olacağını biliyordu.Günbatımı’nı yükseltmeye cesaret edemedi; ani rüzgarbir felaket yaratabilirdi. Birden belki de güneyeyönelmesi, hava şartlarının daha iyi olduğu bir yere,Battlehammer Klanı cücelerinin yanına gitmesigerektiğini düşündü. Kendisine yardım ederler miydi?Pegasusu kurtarmak için kendisiyle beraber ta ParlakBeyaz’a kadar yolculuk ederler miydi?

Page 350: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

‘Büyük ihtimalle hayır,’ diye düşündü Innovindil.Fakat kabul etmesi canını çok yaksa da, Parlak Beyaz’amuhtemelen baharın karları eritişinden öncedönemeyeceğini biliyordu.

Sadece Gündoğumu’nun o kadar uzun süre hayattakalabileceğini umabilirdi.

Buz parçasının altında değil de üzerinde yatıyorolduğunu fark ettiğinde Drizzt, olayı yanlış algılamışoluşuna şaşırdı. Sızlayan kemiklerinin yarattığı biriniltiyle gözlerini açıp dirseklerinin üzerinde durdu.Arkasındaki şelalenin sesini duyup bakışlarını o yöneçevirdi.

İniş yerine geldiğinde nehir onu özgürce aşağıbırakmış ve drow da fazlasıyla uzağa, buz parçasınıntam üzerine fırlamıştı.

Drow, ağzındaki suyu tükürdü; soğuk ciğerlerisızlıyordu. Yuvarlanıp buzun üzerine oturdu fakataltında bir çatırtı duyunca yeniden uzandı. Yavaşça vebüyük bir dikkatle nehrin yanındaki taş duvara doğruemekledi ve orada oturup durum değerlendirmesiyapabileceği bir çıkıntı buldu.

Yaptığı su yolculuğunda aslında o kadar da mesafekat etmemiş olduğunu fark etti; muhtemelen düştüğüyerden itibaren, aşağı doğru inen iki büyük adımısaymazsak, en fazla on beş metre ilerlemişti.

Drizzt ellerini kemerine götürüp Buzölüm’ün varlığınıhissetti ama Parıltı orada değildi. Palasını kaybettiğinianımsayınca yüzünü buruşturdu. Bıçağı nasıl geri

Page 351: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

alabileceğini merak ederek büyük bir özlemle şelaleyebaktı.

Sonra birden aslında bunun çok da önemliolmadığını fark etti. Sırılsıklamdı ve devlerden öncesoğuk onu öldürecekti. Aklından bunları geçiren drowkendini titrek ayaklarının üzerinde durmaya zorladı veduvara doğru ilerlemeye başladı; ağırlığını elindengeldiğince taşa veriyor, mümkün olduğunca taşlarınüzerine yürümeye çalışıyordu. Yolun karşısında devasaoltalarla dolu bir yüzeye bakan bir yan geçit gördüğündesadece birkaç yüz metre ilerlemişti ve şelalenin sesiarkasında yankılanmaya devam ediyordu. ParlakBeyaz’a geri dönmeyi gerçekten istemiyordu ama başkaseçeneği de yoktu. Buza, aradan çıkan taşlaratakılmayacak şekilde, yüzüstü yattı. Sonra kendini ileriitti ve donmuş nehirde kaydı. Sürtündü, emekledi vekarşıya geçmeyi başardı. Hemen ardından yukarı doğrudikleşen tünele doğru hareket etti.

Kısa bir süre sonra, tüneller daha geniş ve süslü birhal aldığından çoğunun üzerinde çeşitli işler ve fresklerolan gösterişli sütunlar tavanla birleşiyorduyenidendikkatini topladı. Çok uzak olmayan bir kesişmenoktasında iki devin salına salına yürüdüğünü görüptam zamanında eğildi.

Onların yolu boşaltmasını bekledi ve… ‘Şimdi neolacak?’ diye düşündü. Nereye gidecekti ki?

Devler soldan sağa doğru ilerlemişti bu yüzdenDrizzt hâlâ uyuşuk olan ve ağrıyan bacaklarının elverdiğince hızlı hareket ederek ve ilk fırsatta bir ateş

Page 352: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bulması gerektiğinin bilincine vararak sola saptı.Dişlerinin birbirine vurmasını engellemeye çalıştı, üstelikgöz kapakları da fazlasıyla ağırlaşmıştı.

Bir dizi dönemeç ve koridor onu yapının dahakalabalık yerlerine çıkardı ama devler arsız soğuktanrahatsız oluyorduysa bile hiçbiri bunu kesinlikle bellietmiyordu; Drizzt ateşe rastlamamıştı.

İlerlemeye devam etti; başka ne yapabilirdi ki?nereye ve neden gittiğini bilmese de… Arkasındanyükselen bir çığlık görülmüş olduğunu anlamasınaneden oldu ve işte kovalamaca yeniden başladı.

Drizzt bir köşeye fırladı, tüm hızıyla on metreilerlemişti, sonra başka bir dönemece daldı.

Heykellerle dolu bir koridor boyunca koştu. Burayıbiliyordu! Yerde kırık bir heykel parçaları ve pelerinivardı. Geçerken pelerini aldı, bedenine sıkıca doladı vekovalamacaya katılan bir yığın devin önünde koşmayadevam etti. Yönünü tayin edebiliyordu ve kendisiniçıkışa götürecek olanı bulmak için karşısına çıkan herdönemece dikkatlice baktı.

Fakat tüm dönemeçler bloke edilmişti; çıkışa gidenkoridorlarda devler de onunla aynı doğrultudakoşuyordu. Tüm kaçış yollarının £* bilinçli şekildeengellendiğini fark etti. Takipçilerin sayısı gitgideartıyordu. Yine de, kavga etmeye karar vermediğisürece, Drizzt duramazdı; peşindeki bir çift dev, saptığıtüm yolları kapatıyordu. Sağa yerine sola dönmekzorundaydı ve o da bir sonraki dönemeci dar bir açıylaalıp hayatı için koşarak öyle yaptı. Kendisini kovalayan

Page 353: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

devlerin geri dönmesini sağlayacağını umarak birsonraki dönemeçte sola saptı.

Orası da bloke edilmişti.

Drizzt sağa döndü ve açık kapılardan içeri hızladaldı. Büyük bir odadan geçerken oradaki iki dev inleyipkovalamacaya katıldı. Başka kapılardan geçtikten sonrakoridorun sonuna geldi; burada yol hem sağa hem desola ayrılıyordu. İkisinin de birbirinden pek bir farkıolmadığını düşünen Drizzt sola sapıp koşmaya devametti ve böylece içinde büyük, yuvarlak bir masa olan vemasanın çevresindeki bir grup ayaz devinin gümüş parakazanmak için kemik yuvarladığı başka bir geniş odayageldi.

Devler, drowun peşinden gitmek için sıçrayıncamasa devrildi, paralar ve kemikler etrafa saçıldı.

Drizzt mavi dudaklarının ve birbirine çaıpandişlerinin arasından, “Bu iyi olmadı,” diye fısıldadı.

Bir sonraki kapı kapalıydı, yine de drow hızınıkesmedi ve kapıya bir omuz attı. Yapının içindeki enaydınlık odaya vardığında sendeleyip gözlerini kıstı.Çabucak yönünü yeniden bulabilmek, ayaklarınıharekete geçirebilmek ve yoluna devam edebilmek içinçabaladı.

Artık o yol her neyse… Heykeller ve goblenlerledekore edilmiş büyük, oval bir odaya geldi. Pek çokcanavarın umber hulkların, displacer beastlerin, küçükbir ejderhanınbaşları savaş ganimetleri olarak duvarlaraasılmıştı. Drizzt yalnız olmadığını biliyordu ama odanınucundaki konuşma kürsüsünü fark edince bu tahminin

Page 354: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

doğruluğundan emin olamamıştı. Orada, muhteşemgiysiler giyen, değerli bilezikler, kolyeler, yüzükler takan,çok kaliteli kumaşlardan yapılmış bir cübbe giyen,inanılmayacak kadar güzel bir dişi dev oturuyordu.Oturduğu yerde ileri doğru kıpırdanıp çıplak ve sütungibi bacaklarından birini diğerinin üzerine attı.

“Avın kendi kendine gelmesine bayılıyorum,” dediortak dilde; şivesi Drizzt’inki kadar kusursuzdu.

Drow, kapıların arkasından kapandığını duydu vepeşindeki devlerden biri gelişini nazik bir şekildeduyurdu; “İşte istediğiniz drow Hatun Orelsdottr. AdıDrizzt Do’Urden olmalı.”

Drizzt başını sallayıp bir eliyle donan yüzünüovaladı. Diğer elini aşağı uzatıp Buzölüm’ü çekti vebunu yaptığı an iki tarafında nöbetçi devlerin doğrulupsilahlarını çektiğini duydu. Sağa ve sola baktı; kendisinedoğrultulmuş bir dizi mızrak ve kılıç vardı.

Drow omuz silkip palasını yere bıraktı ve ayağıylaonu Gerti’ye doğru itti. “Ünlü Drizzt Do’Urden kavga bileetmeyecek mi?” diye sordu dişi dev. Drizzt cevapvermedi.

“Senden daha fazlasını beklerdim,” diye devam ettiGerti. “Bıçaklarınla başımızı döndürmeden teslim miolacaksın? Yoksa kendini bana sunarak hayatınınbağışlanacağını mı düşünüyorsun? Eğer öyleyse aptalıntekisindir, Drizzt Do’Urden. İstiyorsan palanı al. Silahınıkuşan ve askerlerim canını almadan önce hiç değilsesavaşmayı dene.” Drizzt ona nefretle baktı ve söylediğişeyi yapmayı düşündü. Bıçağı alıp, hızlıca bir iki adım

Page 355: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

atıp Gerti’nin güzel yüzüne birkaç hamle savurmaolasılığını gözden geçirirken devin yanından gelen alçakve vahşi bir kükreme hem onun hem de Gerti’nindikkatlerini oraya yöneltmelerine sebep oldu.

Gerti döndü ve Drizzt bakışlarını dengeledi. Odadakibütün devler de onların bakışlarını takip etmiş, gözleriniGerti’nin güzel yüzünün hizasında duran ve dişi devdensadece beş metre uzaklıkta olan Guenhwyvar’a dikmişti.

Dişi dev ne göz kırptı ne de kımıldadı. Drizzt, onungörkemli tahtının beyaz taştan yapılmış kollarına sımsıkıtutunduğunu görebiliyordu. Dev, kendini savunmak içinelini bile kaldıramadan panterin üzerine atlayacağımbiliyordu. Guenhwyvar’ın pençelerinin mavi ve hassasderisini parçalayacağının farkındaydı.

Gerti yutkundu.

Drizzt, “Belki şimdi pazarlık etmek istersin,” demecesaretini gösterdi.

Gerti ona doğru nefret dolu bir bakış attıktan sonragözlerini yeniden ürkütücü kediye çevirdi.

“Muhtemelen seni öldüremeyecektir,” dedi Drizzt;ağzından çıkan her kelimede donan çenesi acıyordu.

“Ah, ama bundan sonra Hatun Gerti Orelsdottr’a kimbakıp güzelliğine hayran kalabilir ki? Güzel gözünü deçıkar Guenhwyvar,” diye ekledi Drizzt. “Fakat sadecetek gözünü; diğeriyle yaralı yüzüne bakanlarınsuratlarında oluşan ifadeyi görmeli.” “Sus!” diye kükrediGerti. “Kedin beni yaralayabilir ama seni anındaöldürtebilirim.”

Page 356: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“İşte tam da bu yüzden pazarlık etmeliyiz,” dediDrizzt en ufak bir tereddüte kapılmadan. “İkimizin dekaybedecek çok şeyi var.”

“Gitmek istiyorsun.”

“Önce bir ateşin başında oturmak, kuruyup ısınmakistiyorum. Drowlar soğuktan pek hoşlanmazlar, özelliklede ıslakken.”

Gerti alaycı bir şekilde homurdandı. “Halkım yaz kışo nehirde yıkanıyor,” diye övündü. “Güzel! O haldesavaşçılarından biri diğer palamı geri getirebilir. Onubuzun altına düşürdüm.” “Senin bıçağın, senin ateşin,senin hayatın ve özgürlüğün,” dedi Gerti. “Dört imtiyazistiyorsun.” “Ve karşılığında gözünü, kulağını,dudaklarını ve güzelliğini sunuyorum,” dedi Drizzt.

Guenhwyvar, Gerti’ye her sözcüğü anladığını ve heran saldırmaya hazır olduğunu göstererek kükredi.“Dörde karşı dört,” diye devam etti Drizzt. “Haydi, Gerti,beni öldürmekle eline ne geçecek ki?”

“Evime saldırdın drow.”

“Sen benimkine yapılan saldırıyı yönettikten sonra.”“Seni özgür bırakacağım, gidip elf arkadaşını bulacaksınve yeniden evime saldıracaksın, öyle mi?” diye sorduGerti.

Drizzt, Innovindil’in kurtulduğunu öğrenince duyduğurahatlamayla neredeyse yere yığılacaktı.

“Sadece bize ait olanı elinde tutmaya devamedersen yeniden geliriz,” dedi drow. “Kanatlı at.”

Page 357: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Ayaz devlerinin mağarasında evcil bir hayvanmışgibi duramaz.”

Gerti homurdandı, Guenhwyvar kükredi vebacaklarına bastırıp sıkıştırdı.

“Pegasusu bana ver, ben de yoluma koyulayım,”dedi Drizzt. “Guenhwyvar da buradan ayrılır ve böylecehiçbirimiz seni bir daha rahatsız etmeyiz. Amapegasusu tutar ve beni öldürürsen Guenhwyvar dasenin yüzünü alır. Seni uyarıyorum Gerti Orelsdottr;Aykorusu elfleri kanatlı at için buraya gelecektir, üstelikMithril Salonu cüceleri de onlara eşlik edecektir. Çalıntıhayvanınla hiçbir zaman huzurlu olamayacaksın.”

“Yeter!” diye bağırdı Gerti ve Drizzt’i şaşırtarakgülmeye başladı.

“Yeter Drizzt Do’Urden,” dedi bu kez daha alçak birses tonuyla. “Ama benden bir talebin daha oldu;pazarlığın dışına çıktın.”

“Karşılığında…” diye cevap vermeye yeltendi Drizztama Gerti elini kaldırıp onu susturdu.

“Kedinin bende kalmasına izin vereceği vücutparçalarımı sayma bana,” dedi. “Daha iyi bir şartım var.Bıçağını bulacağım, büyük bir ateşin başında ısınmanısağlayacağım, bu sırada da seni en iyi yemeklerlebesleyeceğim ve Parlak Beyaz’dan yürüyerek hayır,öylesi güzel bir yaratığın benden uzaklaşacak olmasıcanımı yaksa da, o değerli kanatlı atınınüzerindeayrılmana izin vereceğim. Senin için tümbunları ve çok daha fazlasını yapacağım, DrizztDo’Urden.” Drow duyduklarına inanamıyordu ve

Page 358: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yaşadığı bu duygu tüm odaya hakimdi; çevredekidevlerin ağızları şaşkınlıktan bir karış açılmıştı.

“Ben senin düşmanın değilim,” dedi Gerti. “Hiçbirzaman da olmadım.” “Halkının iri kayalarla bir kuleyiyıkışını izledim. O kulede arkadaşlarım vardı.”

Gerti bunun bir önemi yokmuşçasına omuz silkti ve,“Bu savaşı ben, biz başlatmadık. Görkemli bir orkunpeşinden gittik,” dedi. “Obould Bol-Ok.” “Evet, adıbatasıca.”

Bu cümle Drizzt’in kaşlarını kaldırmasına nedenoldu. “Onu öldürmek istiyor musun?” diye sordu Gerti.

Drizzt cevap vermedi. Buna gerek olmadığınıbiliyordu.

Gerti kötücül bir gülümsemeyle, “Böyle bir savaşatanıklık etmek isterim,” dedi. “Belki Kral Obould’u sanagönderebilirim Drizzt Do’Urden. Bu ilgini çeker miydi?”

Drizzt yutkundu. “Pazarlığı iyice yükselttin ve kendipayını kapadın,” dedi.

“Aslında evet. Bu yüzden iki söz vererek anlaşmayıkabul et. İlk olarak Obould’u öldüreceksin. Sonra ParlakBeyaz ve çevresindeki krallıklar arasında ateşkessağlayacaksın. Ne Kral Bruenor’un cüceleri, ne LeydiAlustriel ne de Battlehammer Klanı’nın diğer müttefiklerihalkımı cezalandırmaya kalkacak. Parlak Beyaz’mdevleri Obould’un savaşına hiç katılmamış gibidavranılacak.”

Drizzt’in bu sözleri hazmetmesi oldukça uzun sürdü.Gerti bunu neden yapıyordu ki? Muhtemelen güzelliğini

Page 359: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

korumak içindi ama ortalıkta Drizzt’in anlayamadığıkadar çok şey dönüyordu. Gerti, Obould’dan nefretediyordu, bu kadarı aşikardı; şimdi ondan korkmaya dabaşlamış olabilir miydi? Yoksa kendisi ona ihanet etsinetmesin, ork kralının sonunda düşeceğini ve bununhalkı için bir felaket yaratacağını mı düşünüyordu? Üçcüce krallığı üç insan krallığıyla birleşirse orklarıdurdurup devlerden intikam alabilir miydi?

Drizzt çevreye bir göz attı ve devlerin çoğununbaşlarını sallayıp sırıtarak dişi devin önerisinionayladığını gördü. Karşı çıkanları da duydu ama neyüksek sesle konuşuyorlardı ne de baskındılar.

Orada durup titreyen Drizzt her şeyi anlamayabaşladı. Kazanırsa, Gerti kesinlikle hor gördüğü birrakipten kurtulacaktı, kaybederse bundan daha kötü birkonumda olmayacaktı.

“Her şeyi ayarla o halde,” dedi Drizzt. “Öyleysepalanı al ve panterini uzaklaştır.”

Drizzt’in beyninde tehlike çanları çaldı, siyah yüzüneşüphe izleri yayılıp durdu ama Gerti son derece rahatgözüküyordu.

“Tüm halkımın önünde sana söz veriyorum, DrizztDo’Urden. Dünyanın Omurgası’nin devleri için söz,sahip olunan en değerli şeydir. Seni kandıracak olursamhalkım onlara da aynısını yapmayacağıma inanabilirmi?”

“Ben ayaz devi değilim, senin gözünde çok dahadeğersizim,” diye karşı çıktı Drizzt.

Page 360: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Tabii ki öylesin,” diye kıkırdadı Gerti. “Ama bu hiçbirşeyi değiştirmiyor. Ayrıca Kral Obould ile yapacağınsavaşı izlemek beni fazlasıyla eğlendirecek. Güce karşıhız, bir vahşinin öfkesine karşı gerçek bir savaşçınıntaktikleri… Evet, bundan hoşlanacağım. Hem de çok,”diyerek sözlerini tamamladıktan sonra yeniden palayıişaret etti.

Drizzt uzun bir süre onun gözlerinin içine baktı. “GitGuenhwyvar,” diye talimat verdi.

Panterin kulakları dikildi ve Drizzt’e şaşkınlıkla baktı.

“Bana ihanet ederse maddi dünyaya bir sonrakigelişinde onu bul ve güzelliğini çal,” dedi Drizzt.

“Sözümün geri dönüşü yoktur,” dedi Gerti.

“Git Guenhwyvar,” diye yineledi Drizzt ve öne doğrubir adım atıp Buzölüm’ü aldı. “Eve git ve dinlen; seniyeniden çağıracağımı bilerek dinlen.”

DİĞERLERİNİN İSTEKLERİGerti’nin devlerinin her adımını izlediğinin farkında

olan Drizzt, ertesi sabah Gündoğumu’yla birlikte ParlakBeyaz’dan ayrıldı. Hava öncekine göre daha sakin vesıcaktı, yeni düşen kar tanelerine inat güneşparıldıyordu.

Drow gerinip giysilerini, pelerinini ve bir kez daha ikipalasını birden tutan kemerini düzeltti.

Daha yirmi adım atmamışken dönüp Parlak Beyaz’ayeniden baktı. Üzerinde hâlâ Gerti’nin kendisiyleanlaşma yapışının ve sözüne sadık kalışının şaşkınlığı

Page 361: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

vardı. Gerti Orelsdottrın ve ayaz devlerinin savaşadevam etmek gibi bir niyetleri olmadığından ve en az budenli önemli bir başka sebepten; Obould Bol-Ok ilearkadaş olmadıklarını öğrendiğinden bunu bölgeningeleceği için bir umut ışığı olarak algıladı. Gerti de orkkralının ölmesini en az Drizzt kadar istiyor gibigörünüyordu.

Peki, bu dişi dev için geçerliyse Obould’un rakibiolan ork kabile reisleri için de geçerli olabilir miydi?Güçlü ordunun yıpranmaya başlama, onları tekbaşlarına yenemeyecek olan cücelerin zafere ulaşmaihtimali var mıydı?

Bu umut dolu düşünce bir başkasıyla hemen yerdeğiştirdi; Gerti gerçekten de Obould’la karşılaşmasınısağlarsa Drizzt bu istilacı birliğin çöküşünühızlandırabilirdi. Ork kralının yöneticiliği olmazsa kaotikyaratıklar günden güne, on günden on güne, er ya dageç muhakkak birbirlerine girerdi.

Drizzt, soğuk nehrin kemiklerinde bıraktığı sonizlerden de kurtulmaya çalışarak, ön kol kaslarınıesnetip yumruklarını sıktı ve parmaklarını açıp kapadı.Innovindil, Obould’un oğlunu öldürmüştü ve şimdi de o,çok daha büyük bir saldırıya geçecekti.

Elf arkadaşını düşünmek, tek elini gözlerinin üzerinesiper edip kanatlı bir at görme umuduyla gökyüzünütaramasına neden oldu. Gündoğumu’nun sırtınaatlamak, pegasusla havalanıp tüm bölgeyi görebilmekistedi ama Gerti bunu kesinlikle yasaklamıştı. İşin aslı,

Page 362: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Gündoğumu’na kanatlarının açılmasına engel olacak birkoşum takılıydı.

Gerti bir anlaşma öneriyor ama bunu kendi şart vekoşullarmca yapıyordu.

Drizzt bunu, başını sallayarak kabullendi vegökyüzüne bakmaya devam etti. Pegasus onunelindeydi.

Page 363: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Soğuk sulara gömülen palasını ve hayatını gerialmıştı. Parlak Beyaz’a yaptığı akının felaketlesonuçlanmasından sonra tüm bunlar hayallerinin bileötesindeydi.

Ve nefret edilen Obould’la savaşma şansı eldeedebildi. Evet, Drizzt işlerin oldukça iyi gittiğini fark etti.Şimdilik.

Gerti, görkemli tahtına oturmuş toplantı salonundadolanan devleri izliyordu. Hepsini şaşkınlığa uğrattığınıbiliyordu; kendisine yönelen bakışlar hem şüphe hem demerak doluydu. Gerti kumar oynadığının farkındaydı.Dünyanın Omurgası’ndaki pek çok dev ailesini zalimkrallığında toplayan babası, muhteşem Jarl Orel ölümdöşeğindeydi ve Gerti onun tek varisiydi. Fakat bu,birleşmeden sonra gerçekleştirilen ilk güç aktarımıolacaktı ve Gerti bunun hiç de azımsanacak bir şeyolmadığını biliyordu.

Ad’non Kareese ve Donnia Soldou’nun tavsiyelerinidinlemiş, risk taşımadığı, kısa vadeli olacağı düşünülenakınlar düzenlemek, yaşanacak kayıplar için orkları yemolarak kullanıp ayaz devlerine kazanç sağlamak içinhalkını dağdaki evlerinden çıkarmış ve Obould’un büyükihtirasına katılmıştı.

İronik bir şekilde Obould’un başarıları Gerti’ninönüne geçmiş, dolayısıyla durum oldukça tehlikeli birhal almış ve kadın, Obould’un aralarındaki ilişkidefazlasıyla güç kazandığını anlamıştı. Obould onuhalkının önünde küçük ve değersiz kılmıştı ve buGerti’nin katlanabileceği bir şey değildi. Böylece

Page 364: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Obould’u terk etme hazırlığına başlamıştı fakat bununbile riskli olduğunu biliyordu. Ork kralı fetihlerine devametse ya da yalnızca elindekileri kuvvetlendirip elde ettiğikazançlara tutunsa bile Gerti’nin halkı yine de fazlasıylaağır bir bedel ödemiş savaşta otuzdan çok ayaz deviölmüştü ve bunun yanında az bir ganimet kazanmışolacaktı. Gerti’nin kendi prestiji üzerine ödediği bedel degörmezden gelinemezdi.

Yalnız bir drow ona durumu eşitleme şansı vermiştive kadın, Drizzt’le yaptığı pazarlığın, çevresindekilerindüşündüğünden çok daha az risk içerdiğine inanıyordu.Ödenen tek bedel pegasustan vazgeçmekti; doğru,kanatlı at gösterişli bir süstü ama kendisine pratik olarakpek de bir faydası dokunmayacaktı. Kazanç?

Bu değişkendi ve Gerti hiçbirinin bir risk içerdiğinidüşünmüyordu. Drizzt, Obould’u öldürürse Gerti’nin,orkları terk edişi sağduyuya ve zekaya dayandırılırdı.Hatta Drizzt sözünü tutar ve dişi devin düşmanlarıylaateşkes imzalama arzusunu gerçekleştirirse lidersizkalan orkların fethedilen topraklardan kolaylıklaatılabileceği şüphe götünnezdi. O zaman Gerti, bumantıksız savaştan gerçek bir kazanç sağlayabilir hattabelki de Mithril Salonu cüceleriyle ticarete başlayabilirmiydi?

Tehlike, Obould’un, Drizzt’i katletme olasılığıydı. Ozaman daha güçlenirdi; tabii mümkünse… Böyle bir şeyolursa Gerti elbette ork kralına, Drizzt’i tam da buyüzden gönderdiğini söyleyecekti. Kim bilir belki de ipleriasıl elinde tutan Obould değil de kendisiymiş gibi bilegösterebilirdi.

Page 365: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Gerti, kendisine şüphe ve merakla bakan devlerdenbirine “Kanatlı at yarardan çok zarar sağlıyordu,” dedi.“Güzeldi,” diye cevapladı dev.

“Ve güzelliği Parlak Beyaz’a onu kurtarmak içingelecek olan sayısız elfe neden olacaktı.” Daha fazlameraklı bakışa maruz kaldı; Gerti ne zamandan beriParlak Beyaz’a alt ırkların girmesinden korkar olmuştuki?

“Güçlü oklar taşıyan elflerin gerçekten de evimizesıvışmasını istiyor musunuz? Ya da kurnaz cücelerin azkullandığımız yerlere açılan tüneller kazmalarını,aramıza dalmalarını, birden ortaya çıkıp küçük, çirkinçekiçlerini diz kapaklarımıza indirmelerini gerçektenistiyor musunuz?”

Bu açıklamaları yaparken birkaç devinonaylarcasına başını salladığını gördü ve tüm bakışlarıdikkatle inceledi. Oyunu iyi oynamalı, bir öncekihatasının başlarına ne denli tehlike açtığınıhatırlamalarına izin vermeden, hamlelerinin akıllıcaolduğunu düşünmelerini sağlamalıydı. Gerti Orelsdottryaşlı, bilge babasından verilen mesajın her şey demekolduğunu öğrenmişti ve şimdi verdiği bu mesajıönümüzdeki on gün boyunca, kayıpların acısı dininceyekadar sürdürmeliydi. Drizzt Do’Urden, Obould’uöldürmeyi başarırsa bu bildiriyi kendi lehine çevirmekçok daha kolay olacaktı.

Parlak Beyaz’ın yakınındaki dağların üzerini karlarlakaplayan fırtına güneydoğuya kaymış, şiddetli rüzgarlar,soğuk yağmurlar getirmiş ve Surbrin’in sularını öylesine

Page 366: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

azgınlaştırmıştı ki Felbarr cüceleri tekneyi doğu kıyısınabağlayıp mağaralara sığınmışlardı. Gümüşay’aulaşmaya can atan insan mülteciler bu korkunç havadaşanslarını denemeye cüret edememiş, dolayısıyla onlarda o mağaralara yerleşmişti.

Battaniyeye sımsıkı sardığı ColsonTa ateşinarkalarına yerleşen Cottie Cooperson, mümkün olduğukadar göze çarpmamaya çalışıyordu. Tabii ki diğerlerikısa bir süre sonra çocuğun varlığını fark edip Cottie’yisorguya çekti. “Annesine ne yaptın?” diye sordu biradam ve dürüst bir cevap talebiyle eğilip gözleriniCottie’nin gözlerine dikti. Bir kadın, zavallı ve kendinikaybetmiş olan Cooperson adına, “Delly’i bebeği kendielleriyle Cottie’ye verirken gördüm,” diye cevapladı.

“Limanda. Sonra da kaçıp gitti.”

“Kaçtı mı? Yoksa tekneyi mi kaçırdı?” diye sorduşüphe dolu adam.

“Kaçtı,” diye ısrar etti kadın. “Kendi tercihiydi.”

“Onlar savaşırken çocuğun Mithril Salonu’ndanuzakta olmasını istedi,” diye yalan söyledi Cottie.

“O zaman cüceler, yolcuları arasında KralBruenor’un evlat edindiği torununun olduğunu bilmeli”dedi adam. “Hayır!” diye bağırdı Cottie.

“Hayır,” diye ekledi onu destekleyen kadın. “Delly, oinatçı, aptal Wulfgar’ın bunu öğrenmesini istemiyor,yoksa adam çocuğu geri ister.”

Tabii ki bu hiç de mantıklı değildi ve adam dagözlerini kadına çevirdi.

Page 367: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Pöh! Bu zaten seni ne ilgilendirir ki?” diye sordukadın. “Hiç,” diye cevapladı bir başka adam.

“Ve hiç kimse Cottie Cooperson’dan daha iyi biranne olamaz.” Diğerleri de bu fikri onayladı.

“O zaman bu bizim sırrımız olsun ve o huysuzcücelerin bundan haberi olmasın,” diye açıkladı kadın.

“Wulfgar’ın da olaya böyle bakacağını mıdüşünüyorsun?” diye sordu kuşku duyan adam. “Onunsoydaşlarının ve öfkeli babasının peşimize düşmesini miistiyorsun?”

“Nereye kadar peşimize düşecek?” diye karşılıkverdi Cottie’nin yanındaki kadın. “Çocuğunu geri almayamı gelecek? O zaman biz de küçük kızını ona geriveririz ve sorun da çözülmüş olur.”

“Gözlerinden öfke saçarak gelecektir,” diye belirttiadam.

“Ve bu karısına yöneltmesi gereken bir öfkeolacaktır,” dedi diğer adam. “Kadın, çocuğu Cottie’yeilgilenmesi için verdi. Dolayısıyla da Cottie kızlailgilenecek. Wulfgar ve Bruenor’un bunu takdir etmekdışında yapabilecekleri başka hiçbir şey yok!”

“Evet!” diye onayladı diğerleri.

Endişeli adam Cottie’nin müttefiklerine uzun uzun vesertçe baktıktan sonra Colson’u, herhangi bir anneninçocuğunu tutacağı kadar içten ve sevgiyle tutanCottie’ye döndü. Bu görüntünün kalbini ısıttığını inkaredemezdi. Yüzlerce acı yaşayan Cottie tüm olupbitenlerden sonra ilk kez hoşnut gözüküyordu. Adam,

Page 368: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Wulfgar’ın intikamından korkuyor olsa da, bu yalıngerçeğe karşı gelemezdi. Her şeyi kabullendiğigösterircesine gülümseyip başıyla onayladı.

Fırtınayla geçen saatlerde dağ sırtındaki savunmainşası yavaşlamış, yağan yağmur ve sulusepken kardevriye gezen cücelerle elfleri sırılsıklam etmişti. Buborada hiçbir düşmanın onlara saldırmayacağından yada böyle düşündüklerindengözcülüğe ara vermeye bilecüret etmişlerdi.

Ivan ve Pikel Bouldershoulder da aynı şekildeçalışmalarının emekleme hızına düştüğünü gördü.

Pikel’in, cücelerin savunma pozisyonundan uzakta,kuzeyde Delly Curtie’yi takiplerine yardım eden hayvanarkadaşları ‘yaaap bunu’ emriyle avcılığa devamediyordu ama çok daha alçaktan ve kısa süreliuçuyorlardı ve görüş alanları da son derece kısıtlıydı.

Ivan “Lanet aptal kadın,” diye homurdanıp durdu.“Mithril Salonu’ndan ne diye kaçmaya kalktı ki?”

Pikel kendi şaşkınlığını göstermek için fareyi andıranbir ses çıkardı.

Ivan, kadının peşinden gitme kararını sessizcesorgularken bir taşı tekmeledi. Dağ sırtıyla aralarında birgünlük bir mesafe vardı ve yolda o iğrenç yaratıklararastlamamış olsalar da, büyük olasılıkla ork hattınınhemen arkasmdaydılar. Cüce, Bruenor’un ekibininyanına dönebilmek için Pikel’in ‘kök yürüyüşü’ hilelerinebaşvurmak zorunda kalmamayı gönülden diledi.

Page 369: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Lanet aptal kadın,” diye homurdandı ve bir taş dahatekmeledi.

Daima aç olan Khazid’hea’nm emrine amade DellyCurtie, bu soğuk fırtınada dışarıda dolaşan az sayıdakiyaratıktan biriydi. Tükenen, üşüyen, sırılsıklam ve sefilbir durumda olan kadın durup bir sığmak bulmayı hiçdüşünmedi çünkü kılıç böyle bir fikri aklına getirmesinebile izin vermezdi.

Tamamen Khazid’hea’nın kontrolü altındaydı. DellyCurtie kılıcın bir uzantısı olmuştu. Tüm varlığıKhazid’hea’yı memnun etmeye adanmıştı. Kılıç değerbilmiyordu.

Delly ne kadar arzulu bir köle olursa olsunKhazid’hea’nm en çok istediği şeyden yoksundu; değerlibir kullanıcı değildi. Böylece toprağa karanlıkçöktüğünde Delly’nin gözleri kılıca uzaktaki bir kampateşini yansıttı ve kılıç da kadını bütün gücüyle orayakoşmaya zorladı.

Saatler boyu yürüdü, çoğunlukla düşüyor vebacaklarının derisi soyuluyordu. Bir seferinde buzlu birkayanın üzerinde öyle bir kayıp başını çarptı kineredeyse bilincini yitiriyordu.

Burada ne işim var ki? Gümüşay’a ya daSundabar’a gitmek istiyordum ama burada, vahşitopraklarda dolanıp duruyorum!

Bu ikna edici düşünce kıvılcımı yalnızcaKhazid’hea’nm kadının üzerindeki baskısınıarttırmasına, ona tamamen hakim olmasına ve bir

Page 370: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ayağını öbürünün önüne atıp zorla yürümesine nedenoldu.

Bir süre sonra, kamp kuran yaratıkların gırtlaksıseslerini; ork dilini duyduklarında Khazid’hea, kadınınkorkusunu hissetti ama kötücül kılıç bu korkuyu alıpşeklini değiştirdi ve zavallı Delly’i çocuğunun o orklartarafından katledildiği görüntülerin yağmuruna tutarakürkekliğinin onun kampa koşmasını sağlayacak kadarsonsuz bir öfkeye dönüşmesine neden oldu. Elindetuttuğu Khazid’hea ile kamp ateşine doğru daldı,karşısına çıkan ilk şaşkın orku muhteşem kılıcın tek birhamlesiyle; savunma amaçlı kendisine kalkan bir koludelip geçerek yaratığın kalbine saplanan sivri uçlaöldürdü.

Delly, bıçağı hızla çekip çıkardı ve sıradaki orkadoğru vahşice savurdu ve yaratık yana kayınca kalın birağacın gövdesinde derin bir yarık açtı. Orku vahşice,kılıcını savura savura izledi. Ork kendini savunmayıbaşardı ama bu hamlesiyle, korkuyla yere düşmedenönce, elindeki tek mızrağı da yitirmiş oldu.

Bir şey Delly’nin yanına çarptı ama kadın neredeysehiçbir şey hissetmedi. Öylesine delirmişti ki öne çıkıpgeri çekilen yaratığın çirkin yüzüne defalarca vurdu; onukesiyor, dövüyor, parlak kırmızı kanını etrafasıçratıyordu. Artık o kanı tatmıştı ve duramayacağıkadar öfkelenip kendinden geçmişti.

Yine yanına bir şey çarptı ve bir orkun kendisiniyumrukladığını düşünerek o yöne döndü. Kadın, kampateşinin karşısında durup elindeki yayla kendisine

Page 371: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

saldıran kişiyi görünce bir aydınlanma anı kafakarışıklığına dönüştü.

Delly bakışlarını bel hizasına çevirdiğinde iki okunbedenine derince saplanmış olduğunu gördü.

Sonra yeniden yayını çeken orka döndü.

Khazid’hea, bu orkun Colson’un boğazını ısırangörüntüsüyle kadına yüklendi; kadın çığlık atıp saldırıyageçti. Ve göğsüne saplanan bir okun ağırlığıyla geriyedoğru sendeledi.

Delly kükredi, bakışlarını okçuya dikti ve inatla onadoğru adım attı. Orkun arkadaşının sürünerek kendisinitakip ettiğini, bir kılıcın sırtına iniyor olduğunu duymadı.

İki büklüm oldu, gözleri karanlık gökyüzüyle doldu veiçini bir huzur kapladı.

O an Selûne’ü fark etti; başının yukarısındasüzülüyor, bulutların arasından parıldayan gözyaşlarınıizliyordu ve kadın bunun oldukça güzel bir şey olduğunudüşündü.

Khazid’hea elinden düştü; sivri ucu toprağa saplandıve böylece kılıç, daha değerli bir kullanıcının avucunageçmeyi beklemek üzere, dimdik durdu.

Kılıç, Delly Curtie’yle olan bağının tamamenkoptuğunu hissetti ve öksüz kaldığını düşündü. Amauzun bir süreliğine değil…

GERTİ’NİN EĞLENCESİDrizzt, Parlak BeyazTn girişinin doğusunda yer alan

gizli küçük bir vadiden Gerti’nin iki habercisinin

Page 372: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kendisine doğru yaklaşmasını izledi. Drow, Gerti’ninkendisine ne derece güvendiğini hemen fark etti;Gündoğumu’nu kesinlikle koşturmayacağı söylenmişti,ayrıca her hareketi de büyük bir dikkatle izleniyordu.Kaçmaya kalkışacak olursa devler onun ve pegasusunüzerine kayalar yağdıracaktı.

Yine de drow, Gerti’nin kendisine güvendiğineinanıyordu. Neden güvenmeyecekti ki? Obould’lasavaşma arzusu kesinlikle dürüstçe dile getirilmiş vebildirilmişti! Gerti’nin aldığı bütün ‘önlemlerin’ daha çokhalkı için yaptığı bir gösteri olduğunu fark etti; ya da enazından böyle olduğuna inanmak zorundaydı. Hayatınıbilge bir liderin, ne yapacağını ve bunu nasıluygulayacağını bilen bir cücenin yanında geçirmişti ikisibirbirinden çok farklı şeylerdive şu an içinde bulunduğudurumun gerektirdiği entrikaların bilincindeydi.

Elbette Gerti onu Obould’u öldürme şansını eldeetmek için kullanıyor, sonuç ne olursa olsun kendisini veGündoğumu’nu savaşa göndermemeyi planlıyor daolabilirdi. Drizzt, ‘O halde öyle olsun’d emek zorundaydıçünkü Parlak Beyaz’daki o odada başka bir seçeneğiolmamıştı. Her şey yitirilmişken kadın ona son bir umutışığı sunmuştu.

İki dev, Drizzt’in olduğu vadiye geldi ve önüne birçuval yiyecekle deri bir su kabı bıraktı.

“Güçlü bir ork ordusu dağların sınırlarından geçipburanın doğusuna ilerliyor,” dedi biri; hiç deazımsanamayacak kadar güzel olan dişi.

Page 373: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Kral Obould tarafından, savunma amaçlı kurmayıplanladığı büyük şehrin inşasına yardım etmeleri içingönderildiler,” diye ekledi diğeri. İri ırkının standartlarınagöre bile fazla kaslı ve geniş omuzlu olan erkeğin yüzüdişininkinden daha çirkin değildi; açık mavi derisi ve nezaman kaşlarını çatsa V şeklini alan gümüşi kaşlarıvardı.

“Kara Ok Kalesi,” dedi dişi dev. “Tüm bunlardankurtulmak istiyorsan bu ismi aklında tutup arkadaşlarınayayarsan iyi olur.”

Bu haberlerin içeriği Drizzt için pek de şaşırtıcıdeğildi. Parlak Beyaz’m kuzeyine yaptığı yolculukta orkkralının niyetinin fethettiği topraklara sımsıkı sarılmak veoralara iyice yerleşmek olduğunu açıkça görmüştü.İçinden düzinelerce orkun çıkmaya devam edeceğibüyük ve Dünyanın Omurgası’nın yüksek zeminlerindesavunulabilecek bir şehir inşası, ulaşılmak istenilenhedef için oldukça mantıklı olurdu.

“Gerçi Obould kervanda değil,” diye açıkladı dişi dev.“Tüm dağları gezip eksikleri tespit ediyor ve orklarakime hizmet ediyor olduklarını hatırlatıyor.”

“Şamanlarıyla beraber,” diye ekledi diğeri. “Ayrıcasanırım bir çift kara elf de ona gözcülük ediyor; onlarıtanıyor musun?”

Drizzt’in surat ifadesi devlerin ihtiyacı olan bütüncevabı yansıtıyordu.

“Onların bir çiftini öldürdüğünü biliyoruz,” diye devametti dev. “O ikisi bunların arkadaşı; daha doğrusuarkadaşıydı. Trol ordusuyla birlikte güneye gönderildiler

Page 374: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ama döneceklerdir. Drizzt Do’Urden’e dert olacaklarınahiç şüphe yok.” “Cinayet ve savaş, halkım arasında odenli yaygındır ki belki de hiç umurlarında olmam,” diyecevapladı Drizzt ve sanki bunun bir önemiyokmuşçasına omuz silkti; aslında zaten önemi deyoktu. O iki drow Obould’la beraberse zatendüşmanıydılar.

“Sabah yola çıkacağız,” dedi dişi dev. “Gerti üç güniçinde Obould’la karşılaşmayı umuyor.”

‘Büyük planlarına gerçek şeklini vermeden önceölmesini istiyor’, diye düşündü Drizzt ama cevapvermedi.

Obould hakkında alınan her haber Gerti’nin onu yoketme isteğini arttırıyordu. Dişi dev, kendi gücününötesinde bir savaşın yaklaştığını görüyordu ya da, busavaş gerçekleşmediğinde, Kral Obould Bol-Ok’unyükselişinin kendisini ne derece düşüreceğini biliyordu.

Drizzt, kendisini Obould’a göndermesinin Gerti içinriskli olduğunun farkındaydı; Obould zafer kazanırsagücü daha da artacaktı. Gerti’nin bu riski göze alışıDrizzt’e, kadının çaresizliğini fazlasıyla açıklıyordu.

Obould bütün kontrolü ele geçiriyordu, dolayısıylaGerti kaybedecek hiçbir şeyi olmadığına inanıyordu.

Drow, Obould üzerinde kazanacağı herhangi birzaferin, hiçbir şekilde müttefiki olarak göremediği birdevin, Gerti Orelsdottr’ın bu denli yararına olacakolmasını tuhaf buldu. Shallows’taki saldırıyı, Gerti’ninduyarsız savaşçılarının, üzerlerine birbiri ardına irikayalar yağdırdıkları kasabanın harap olmuş insanlarına

Page 375: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

gösterdiği umursamazlığı hatırladı. Eğer başarılı olupObould’u öldürebilirse ork kuvvetleri, güçlü liderlerininyokluğunda dağılacak ve birbirleriyle didişmeyebaşlayacaktı ve işte o zaman Drizzt, bu devlerle birateşkes yapmak zorunda kalacaktı.

Drow ümitsizce başını salladı ve tıpkı hayatı sözkonusu olduğu için daha önce düşüncelerindekabullendiği gibi, bu fikri kalbinin derinliklerinde dekabullendi. Savaşın sona ermesi, karanlık orksürüsünün deliklerine tıkılması ve o toprakların iyihalklara verilmesi herkes için daha iyi olacaktı. HemParlak Beyaz’a yüzlerce cücenin ve müttefiklerininkatledileceği bir saldın düzenlemenin ne gibi bir faydasıolurdu ki?

“Onunla savaşmaya hazır mısın?” diye sordu dişidev ve Drizzt, ona baktığı zaman düşüncelerinefazlasıyla gömülmüş olduğunu ve kadının soruyu ilkdefa sormadığını fark etti.

“Üç gün,” dedi. “Obould üç gün içinde ölecek.”

İki dev birbirlerine bakıp sırıttıktan sonra oradanayrıldı.

Drizzt bu sözü, iliklerine ve kalbine işleyinceyekadar, defalarca tekrarladı; yaşadığı tüm acıların vekaybın karşılığında okuduğu bir dua olmasını sağladı.

“Obould üç gün içinde ölecek,” dedi yüksek sesle vedudakları bunun açlığıyla kıvrıldı.

Sağındaki iki dev, Gündoğumu’nu fazlasıylayakından izliyordu ama o soğuk ve aydınlık sabahın

Page 376: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

içinde Drizzt’in dikkatini pek de çekmiyorlardı. Solunda,kayalık ve verimsiz bir tepede, Gerti Orelsdottr ve KralObould gün ışığının altında durmuş konuşuptartışıyordu.

Gerti her şeyi ayarlamıştı; Drizzt’i oraya kolay veçabucak tırmanabileceği bir yere göndermiş, sonra daObould’un tek başına gelmesini sağlamıştı.

Drizzt, orkun hiçbir şeyden şüphelenmediğinidüşündü; kendine fazlasıyla güveniyordu ve oldukçarahat gözüküyordu. Obould tepede Gerti’yle buluştuğuan gardım almıştı ama birkaç dakikalık bir konuşmadansonra gözle görülür derecede rahatlamıştı.

Drizzt, savunma inşaları üzerine tartıştıklarınıbiliyordu. Tüm yol boyunca, Parlak Beyaz’m güneyineyaptığı dört günlük yürüyüşte Drizzt, Kral Obould’ungözler önüne serdiği muhteşem planlarına tanıklıketmişti. Kuzeydeki pek çok tepe ve dağ sırtı inşahalindeydi; kaya duvarlar şekilleniyor geniş kalelerintemelleri atılıyordu.

İki liderin olduğu yerle birleşen bir tümsekte yer alanyüzlerce ork, kayaların başında delicesine çalışıyor,güçlü bir savunma oluşturuyordu.

Bu görüntüler yalnızca Drizzt’in işe bir an öncekoyulma arzusunu kuvvetlendirdi. Obould’uarkadaşlarına ve kuzeydeki masumlara yaptıklarındandolayı öldürmek istiyordu. Geride kalanların hatırına,Obould’u öldürme ihtiyacı duyuyordu. Onun yapmayabaşladıkları Drizzt’in herhangi bir orktan beklediğidavranışlar değildi. Pek çok defa, hatta

Page 377: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Menzoberranzan’dayken bile, goblinvari ırklarındiğerlerinin hükmü altına girmesinin tek sebebininbirbirlerine 285j fr* bağlı olmamaktan kaynaklandığınınsöylendiğini duymuştu. Menzoberranzan’daki üstünmatronlar bile, tek başlarına zayıf olacaklarından biraraya getirilen bir canavar ordusunun korkunç bir felaketyaratabileceğini bildiklerinden goblin ve ork kölelerinekarşı daima gözlerini açık tutmuşlardı.

Obould, en azından Dünyanın Omurgası’nda,birleştirici görevi görüyorsa ölmek zorundaydı.

Dakikalar geçti ve Drizzt bilinçsizce palalarınınkabzalarına uzandı. Sık sık, onlara en yakın uca gidenve iki figüre bakan pek çok orkun ve şamanınliderleriniizlediği tepeye gergince baktı.

Birkaç dakika sonra ilgileri azalmıştı ama Drizztbunun geçici bir şey olduğunu biliyordu.

“Acele et Gerti,” diye fısıldadı.

Drow gölgelerin içine geri dönüp irkildi ve Gerti,sanki onun ricasını duymuş gibi, Obould’a arkasınıdönüp hızlı ve uzun adımlar atarak dağdan aşağı doğruyola koyuldu.

Drizzt o denli şaşkındı ki neredeyse bu anıkaçırıyordu. Obould, Gerti’nin ani çekilişiyle belli kisavunmasız kalmıştı; ellerini kalçalarına dayamış, kurukafa şeklindeki garip, devasa miğferinin buzlu gözdeliklerinden etrafa bakıyor ve hayretle kadını izleyerekorada öylece duruyordu.

Page 378: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drow, tereddütü bir kenara bırakıp sessiz ve hızlıadımlarla yamaca sıçradı. Tepeye, orkun birkaç adımuzağına çıktı ve bir an için koşup Obould, varlığınınfarkına bile varamadan onu öldürmeyi istedi.

Fakat ork kralı ona doğru döndü ve Drizzt olduğuyerde durmak zorunda kaldı.

“Senin yanında bir müttefikin olmadan durmaya aslacesaret edemeyeceğini düşünmüştüm,” dedi drow vepalaları elinde belirdi; hareketi öylesine hızlı ve akıcıydıki sanki o palalar eline bir büyü sayesinde gelmişgibiydi.

Drowu gören Obould’un dudaklarından sessiz birinilti yayıldı.

“Drizzt Do’Urden?” diye sordu, ağzından çıkan herhecede inlemesi devam etti. “Adımı bilmen iyi bir şey,”diye cevapladı Drizzt ve yana doğru yürümeye başladı.Obould da ona doğru dönüyordu. “Bilmeni istiyorum.Ayrıca bu sabah neden öleceğini de anlamanıistiyorum.”

Obould’un kıkırdayışı öylesine fesattı ki devam edeniniltisinin içinde güçlükle ayırt ediliyordu.

Sağ elini yavaşça havaya kaldırdı ve sol omzununarkasına götürüp muhteşem kılıcının büyük kabzasınıkavrayarak kılıcı ağır ağır dışarı çıkardı. Kının uzunluğukılıcın yarısı kadardı, böylece kılıç kılıfından kurtulduğuanda Obould onu önüne getirdi. Drizzt diğer tepedenyükselen bir haykırış duydu ama bunun bir önemi yoktu.Ne Obould ne de kendisi için bir değer taşıyordu. Drizztbaşka bir gürültü duydu ve kendisine doğru koşan bir

Page 379: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ork grubuyla yaylarını hazırlayan bir başka ork grubuolduğunu gördü ama Obould elini onlara doğrukaldırınca hepsi olduğu yerde durup silahlarım indirdi.Ork kralı, bu dövüşü en az kendisi kadar istiyordu.

“Bruenor için öyleyse,” dedi Drizzt ve Obould’un kançanağına dönmüş sarı gözlerinin üzerindeki kaşlarınınçatılmasına bir anlam vermeye çalışmadı. “Shallows veorada ölen herkes için.”

O, daireler çizmeye devam ettikçe Obould da onunlabirlikte döndü.

“Kara Ok Krallığı için,” dedi Obould. “Orklarınyükselişi ve Gruumsh’un zaferi için. Cücelerin, elflerinve insanların uzun zamandır kendilerine atfettiklerigünışığına dönüşümüz için!”

Bu sözler Drizzt’in iliklerine kadar ürpermesineneden oldu ama drow, orkun tam olarak ne hissettiğinianlayamayacak kadar öfke doluydu.

Drizzt, düşmanını her açıdan görmeye, orkunmuhteşem zırhında bir açık yakalamaya çalışıyorduama drow, kendini Obould’un hipnotize edicibakışlarının, muhteşem liderin üzerine diktiğigözlerindeki saf yoğunluğun altında sıkışmış buldu.Drizzt bu kan çanağına dönmüş gözler karşısındaöylesine donup kalmıştı ki son saniyede hareket edipkalçalarını geriye oynatmasaydı görkemli kılıcındarbesiyle ortadan ikiye kesilecekti.

Obould, elinin tersiyle bir hamle savurarak öne atıldı.Sonra kılıcını tekrar tekrar, ikinci ve üçüncü kez geriçekilen drowa doğru salladı.

Page 380: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drizzt dönüp çevik bir hareketle yana kaçtı; o geriyegittikçe hızlı adım atan ayakları dengede durmasınısağlıyordu. Obould’un hamlelerinin tek elle karşılıkverilemeyecek kadar güçlü olduğunu farkedincekendisine yönelen kılıca palalarından biriyle karşıkoyma arzusunu bastırmak zorunda kaldı. Drow, sürekliüzerine gelen Obould’u kendi ritmine uydurmayaçalışıyordu. Onun yöntemini kavrayınca uzaktadurmanın en iyisi olduğuna karar verdi. Böylece iki yanagenişçe açtığı kollarıyla palalarını sağda ve solda tutupsadece çevikliğinden ve ayaklarından faydalanarakObould’un hamlelerinin hedefine ulaşmasına engel oldu.

Ork kralı gürledi ve daha da öfkeyle saldırdı;neredeyse pervasızca davranıyordu. Kılıcını savurupileri atıldı. Kılıcını tekrar yana salladıktan sonra ileriyeçevirerek öne fırladı. Fakat Drizzt’in geriye doğru attığıadımlar Obould’un ileriye doğru attıklarından dahahızlıydı ve ork hiçbir şekilde ona yakınlaşamıyordu.Dengesi her zamanki gibi kusursuz olan usta drowsavaşçısı, kılıcın geçip gitmesine izin verip kanlı gözünbir saniyelik kırpılma anında yönünü değiştirdi. Ork, onuomzuyla durdurmaya çalışan Obould’un yanındankoşarak geçti. Tek bir hamleyle iki palasını da Obould’ayöneltti ve zırh onları durdurunca Drizzt aniden yarım birdaire çizdi, sonra aynısını yeniden tekrarladı ve bu kezdaha yükseğe nişan alarak palalarını birbiri ardınaObould’un madeni gözlerine doğru gönderdi.

Obould inledi ve muhteşem kılıcı havayı yardı;yalnızca havayı yarabildi çünkü Drizzt çoktan menzildençıkmıştı.

Page 381: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Ama hamlelerinin, dört sağlam darbesinin hiçbir işeyaramadığını, kuru kafa miğferin yarı saydam gözdeliklerinde bir sıyrık bile açmadığını gören Drizzt’ingülümsemesi anında dağıldı.

Ve Obould yeniden üzerine geliyor, onu eğilmeye,yana kaymaya ve hatta darbelerini bertaraf etmeyezorluyordu. Obould’un güçlü hamlesi drowun kolununuyuşup titremesine neden oldu. Bir başka açık dahayakalayan Drizzt atağa geçti ve Parıltı, Obould’unboğazına doladığı grimsi sargıyı kesti.

Ve kayda değer hiçbir şey elde edemeyen Drizzt ileriatılıp ağır kılıcın muazzam hamlesinin altındangeçerken neredeyse saçının bir kısmını kaybetti. Başkabir zalim saldırıyla karşılaşan Drizzt, Obould’un buaçıkları bile bile verdiğini ve her birinin birer tuzakolduğunu fark etti.

Buna hiçbir anlam veremedi ve kalçalarını sağa,sola, arkaya kıvırırken, hatta yana takla atarken vahşiyive zırhını incelemeye, çaresizce bir zayıf nokta aramayadevam etti ama Obould’un bacakları bile o görkemlizırhın içine gömülüydü.

Muhteşem kılıç tam önüne uzanırken Drizzt havayasıçradı. Yere yumuşak bir iniş yaptı ve düşmanına doğruatağa geçti. Obould, kılıcını içgüdüsel olarak onunönüne fırlatarak karşılık verdi.

Kılıç alevler savurdu ama her zaman tetikte olanDrizzt kusursuz bir şekilde karşılık vererek kılıcınkarşısına Buzölüm’ü çıkardı.

Page 382: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Palanın büyüsü kılıcın alevlerinden üstündü; onlarıkızgın gri bir dumana çevirerek söndürdü ve bu kezaniden hazırlıksız yakalanan tam da drowun üzerindehakimiyet kurmaya başlayan Obould oldu.

Tereddütü Drizzt’e başka bir açık verdi ve drow farklıbir yöntem denedi; eğilip orkun bacaklarının arasınadaldı. Dönmeyi ve böylece Obould’un yere devrilmesinisağlamayı umuyordu.

Zırhlı kaplumbağa sırtüstü debelenirken nasılsavaşabilirdi ki?

Bu zekice düşünce Kral Obould’un ağaç kökü kadarsağlam bacaklarıyla karşılaşınca dağılıp gitti.

Drizzt, orka bütün gücüyle vurmuş olsa da Obouldyerinden bir adım bile kımıldamamıştı.

Drow şaşkın olsa da hemen, Obould kılıcını çeviripemeklediği yerde kendisini doğramadan önce hareketetmesi gerektiğini biliyordu. Kımıldamaya başladı ve bukılıç hamlesinden de kaçabilecek kadar hızlı olduğunuanladı.

Ama Obould da bunun farkındaydı ve bu yüzdenkılıcını kullanmak yerine kuvvetli bir tekme savurdu.

Zırhlı ayakları Drizzt’in göğsünü ezdi ve drowun üçmetre uçup zemine sırtüstü sertçe düşmesine nedenoldu. Nefesi kesilen Drizzt, Obould’un kılıcı, üzerineinerken yana yuvarlandı ve böylece kılıç az önce yatıyorolduğu yerdeki taşı ortadan ikiye ayırdı.

Drow, kıvrılıp dönerek bütün hızıyla hareket etti vebir başka darbeden daha son anda kurtuldu.

Page 383: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Obould artık tamamen saldırıya geçmiş olduğundankendini ikinci tekmeden kurtarmayı başaramadı. Budarbe bir kez daha yuvarlanmasına neden oldu.Sonunda drow yeniden ayağa kalkmasını sağlayacakbir geri takla atacak kadar doğrulmayı başardı vekendisine saldıran orkla karşı karşıya geldi.

Drizzt bağırıp hücuma geçti fakat tek bir adımla yanakaydı. Kazanamayacaktı, bu yüzden kaçtı.

Kayalık yamacın aşağısına doğru koştu; diğertepede yer alan orkların bağırışları ve Obould’un alaysözcükleri her adım atışında kendisini takip ediyordu.Okçuların görüş alanından çıkmak için karşısına çıkanbir dönemeci hızla döndükten sonra yeniden yokuşaşağı yöneldi. Yeri eşeleyen Gündoğumu’nun kendisinibeklediğini görünce kalbi yerinden fırlayacak gibi oldu.Ata yaklaştığı zaman pegasusun koşum takımının takılıolmadığını fark etti.

Daha Drizzt onun tepesine sıçrarken Gündoğumukoşmaya başladı ve sadece birkaç adım sonra atmuhteşem kanatlarını açarak havalandı.

Atışı başlatan Gerti oldu; havaya kanatlı atın vesürücüsü drowun pek de uzağına isabet etmeyen birkaya fırlattı. Yanındaki düzinelerce dev de gökyüzünü irikayalarla doldurdu.

Ama Gerti’nin kesin talimatları üzerine hiçbiri drowaisabet etmedi. Pegasus yana yatınca dişi dev, drowundikkatini çekmeyi başardı ve Drizzt’in hafifçe salladığıbaşı ikisi arasında her şeyi açıklığa kavuşturdu.

Page 384: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Başarısızlığa uğradı. Neden onu öldürmüyoruz?”diye sordu Gerti’nin yanındaki dev.

“Bu sadece Obould’a olan nefretinin artmasınasebep olacaktır,” diye açıkladı dişi dev. “Yenidendeneyecektir. Bu oyundaki rolü henüz bitmedi.”

Sözlerini tamamladıktan sonra tepeye baktı vearkasında Gruumsh ve onun için haykıran ork vesamanlarla, meydan okurcasına kaldırdığı kılıcıylamütehakkim bir şekilde duran Obould’u gördü.

Gerti bakışlarını yeniden Drizzt’e çevirdi vetahmininin doğru olmasını diledi.

“Onu öldürmenin bir yolunu bul Drizzt Do’Urden,”diye fısıldadı. Sesindeki çaresizliği fark etti ve bundanhiç hoşlanmadı.

Hayatta birey ve toplum, şimdi ve gelecek arasındakurulacak bir denge vardır. Dünya kendi çıkarlarına görehareket eden sayısız tiran, bugünü yaşamak uğrunageleceği harcayan sayısız bencil erkek ve kadınbarındırmıştır. Kuramsal olarak önceliği topluma veripgeleceği daha iyi bir hale getirmek için uğraşanlarıalkışlarız.

Karanlıkaltı‘nda yaşadığım deneyimlerden sonra, odenli yalnızdım ve sadece o gün hayatta kalabilmek içinöylesine uğraşıyordum ki gelecek benim için ‘ertesi gün‘den başka bir şey ifade etmiyordu, kendimi az öncesöylediğim şeye; arzulanan hedefe yöneltmeye

Page 385: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

uğraştım. Arkadaş edinip arkadaşlığın gerçekte nedemek olduğunu öğrendikçe toplumun gücünün bireyinihtiyaçlarının çok daha ötesinde olduğunu görüp bunundeğerini anladım ve güç, karakter ve topluluk olarakgelişmiş kültürlerin varlığının bilincine vardıkça yüzyıllarboyu yaptığım bütün seçimlere bir tarihçi gözüylebakmaya çalıştım. Uzun vadeli amaç, kısa vadelikazancın önüne yerleştirildi ve bu amaç da, yine, bireyindeğil toplumun ihtiyaçlarına dayanıyordu.

Innovindil ile yaşadığım deneyimlerden, kaybedilmişarkadaşların ve hiç fark edilmemiş aşkların gerçekliğinigördükten sonra sadece yarı haklı olduğumu anladım.

‘Elf olmak zaman aralıklarını bilmektir. Elf olmak pekçok kısa hayat döngüsü yaşamaktır.’ Bunun doğruolduğunu öğrendim ama bir şey daha vardı. Elf olmakyaşamaktır; uzun vadeli arzular bağlamında yaşanılanher andan zevk almaktır. Hayatın neşesini sağlayan tekşey uzak umutlar olamaz.

Anı yakala, günü yaşa. Neşeyle dol ve umutsuzluğakarşı bütün gücünle savaş.

Hayatımın son yıllarında muhteşem bir şeyesahiptim. Sevdiğim kadına sahiptim ve o en iyiarkadaşlarımdan biriydi. Her ruh halimi ve beni hem iyihem de kötü yanlarımla kabul eden biriydi.

Beni asla yargılamaz, sadece kendi içimdekicevapları bulabilmem için cesaretlendirirdi. Onun gürsaçlarında yüzümü dayayabileceğim güvenli bir yerbuldum. Mavi gözlerinin ışığında kendi ruhumun

Page 386: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yansımasını gördüm. Adı Drizzt Do ‘Urden olan bubulmacanın son parçasını buldum.

Sonra onu kaybettim; bunların hepsini kaybettim.

Ve sadece Cattibrie’yi kaybettiğim zamantereddütümün ne denli aptalca olduğunu anladım.

Reddedilmekten korktum. Sahip olduğumuz şeyi altüst etmekten korktum. Bruenor ‘un ve daha sonra Abyss‘ten dönecek olan Wulfgar ‘ın tepkilerinden korktum.

Korktum ve korktum ve bu korku bir kez dahahareketlerime engel oldu.

Hepimiz bunu ne kadar da sık yapıyoruz…Mantıksız korkuların, davranışlarımızı felce uğratmasınane kadar da çok izin veriyoruz… Savaşta bunuyapmıyorum; bir düşmanımla kılıç çarpıştırmaktan aslakaçınmıyorum ama yaraların bir bıçak darbesininaçabileceğinden çok daha derin olduğunu bildiğim aşktave arkadaşlıkta… Innovindil, ayaz devlerinin inindenkaçtı ve şimdi ben de özgürüm. Onu bulacağım. Onubulacağım ve oluşturduğumuz bu arkadaşlığa sımsıkıtutunacağım. Yaşadığımız şey bunun ötesine geçersekorkularımın bana ket vurmasına izin vermeyeceğim.

Çünkü bunu yitirdiğim zaman, ölümün kapısındayattığım ya da o benden herhangi bir şekilde veya bircanavarın pençesiyle alındığında pişmanlık duyacağımhiçbir şey olmayacak.

Shallows ‘ta öğrenilen ders buydu.

Bruenor ‘un düşüşünü ilk gördüğümde,arkadaşlarımı kaybettiğimi ilk öğrendiğimde Avcı ‘nin

Page 387: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kabuğuna çekildim, acıyı yadsıyan içgüdüsel öfkeyesığındım. Innovindil ve Tarathiel beni bu yıpratıcı, kendikendime zarar vermemi sağlayacak durumdan çekipçıkardı ve şimdi Shallows ‘ta yatan en büyük trajedinindüşüş değil, onun öncesinde kalan kayıp yıllar olduğunuanlıyorum.

Aynı hatayı bir kez daha yapmayacağım. Toplum,bireyin üzerinde yer alıyor; iyi bir gelecek arzusu anlıkdileklerden baskın çıkıyor. Ama belki de o kadar çokdeğil. Artık bulunması gereken bir denge olduğunubiliyorum; çünkü kendini düşünmemek, bencillik kadarbüyük bir suçtur ve tamamıyla fedakarlıkla dolu, neşesizbir yaşam sonunda yalnız ve boş bir var oluştur.

Drizzt Do ‘UrdenBİR KEZ DAHA GEDİĞİN İÇİNEInnovindil’in kaçtığını biliyordu tabii ki ama Drizzt, bu

açık ve sakin akşamüstünde kayalık düzlüğün üstündeuçan iri yaratığın uçuşunu gördüğünde kalbinin yerindenfırlayacak gibi oluşunu inkar edemezdi. Gündoğumu’nutakibe koşmuş ve en az onun kadar heyecanlananpegasus bütün hızıyla hedefe doğru uçmuştu. Birkaçsaniye sonra Drizzt, kendisinin de görüldüğünün farkınavardı; yandaşları onun tarafına dönmüş veGünbatımı’nın kanatları havayı en az Gündoğumu’nunkikadar hevesli bir şekilde yarıyordu.

Kısa bir süre sonra hem Drizzt hem de Innovindilbirbirlerini açıkça gördüler. İki kanatlı at birbirlerininüzerine kapaklanıp daireler çizdikten sonra geri döndü.O an iki sürücü de atları kontrol etmiyordu; Gündoğumu

Page 388: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

ve Günbatımı, gökyüzü balesi, neşe dansı yaparcasınauçtular; yan yana hareket ediyor, ani alçalmalarlabirbirlerinden ayrılıyor ve sonra hem InnovindiPi hem deDrizzt’i nefessiz bırakan bir hızla yeniden birleşiyorlardı.

Sonunda bir taşın üzerinde durdular; elf ve drow,atların üzerinden inip birbirlerinin kollarına atladılar.Innovindil yüzünü Drizzt’in gür beyaz saçlarınagömerek, “Seni kaybettiğimi sandım” d iye haykırdı.Drizzt cevap vermedi, sadece kadını sımsıkı kucakladı.Hiçbir zaman gitmesine izin vermek istemiyordu.

Innovindil ondan bir kol mesafesi kadar uzaklaştı,gözlerine inanamıyormuşçasma başını sallayarak drowabaktı ve ona yeniden sarıldı.

Yanlarındaki Gündoğumu ve Günbatımı toprağıeşeledi, başlarını birbirine yakınlaştırdıktan sonraatlayıp sıçrayarak dörtnala koşmaya başladılar.

Innovindil yeniden drowdan uzaklaşarak, “VeGündoğumu’nu kurtardın,” dedi nefes nefese; Drizztkadının yanaklarından yaşlar süzüldüğünü gördü.

“Öyle de denebilir,” diye cevapladı ruhsuzca.Innovindil ona merakla baktı.

“Anlatacak bir hikayem var,” dedi Drizzt. “KralObould’la savaştım.” “Öyleyse ölmüş demektir.”

Drizzt’in kasvetli sessizliği her şeyi açıklıyordu.

“Seni burada bulacağımı düşünmüyordum,” dedi birdakika sonra. “Aykorusu’na dönmüş olacağınızannediyordum.” “Döndüm ve halkımın çoğunun MithrilSalonu’na yardım etmek için nehrin karşısına geçtiğini

Page 389: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

öğrendim. Cüceler doğu kapısını açıp Felbarr Kalesi’ylebirleştiler. Şu anda bile savunmalarını güçlendiriyorlar.Ayrıca Mithril Salonu’nu Silver MarchesTn diğerkrallıklarıyla birleştirebihnek için Surbrin Nehri’ninkarşısına uzanan bir köprü inşa etmeye başlamışlar.”

“İyi haberler,” dedi drow.

“Obould’u kovmak kolay olmayacak,” diye hatırlattıInnovindil ve drow başıyla onayladı. “O halde güneye,doğu kapısına mı uçuyordun?” diye sordu Drizzt.

“Henüz değil,” diye cevapladı Innovindil. “Bölgeye birgöz atıyordum. Mithril Salonu’ndaki topluluğun önüneçıkmadan önce Obould’un buradaki bütün çalışmalarınıgörmek istedim.”

“Ve gördüklerin pek de umut vaat edici değildi.”“Obould’u kovmak kolay olmayacak,” dedi elf yeniden.

“Bunu ben de gördüm,” dedi Drizzt. “Gerti Orelsdottr,Kral Obould’un, adını Kara Ok Kalesi koyacağımuazzam bir ork şehri kurma amacıyla DünyanınOmurgası’nin kuzeydoğusuna devasa bir ork birliğigönderdiğini söyledi.”

“Gerti Orelsdottr?” dudaklarından dökülen ismeinanamayan Innovindil’in ağzı bir karış açıldı.

Drizzt gülümsedi. “Sana anlatılacak bir hikayemolduğunu söylemiştim.”

İkili sessiz ve korunaklı bir yere ilerledi ve Drizzthikayesini, yeraltı nehrinden kaçışının tüm detaylarını,Gerti Orelsdottr’m şaşırtıcı kararlarını anlattı.

Page 390: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Guenhwyvar hayatını kurtardı,” dedi Innovindil veDrizzt karşı çıkmadı.

“Ve ayaz devleri şaşırtıcı denecek kadar öngörürüdavrandı,” diye ekledi Drizzt.

“Bu tüm bölge için iyi bir haber,” dedi Innovindil.“Ayaz devleri, Obould’un yanından çekilirse ork kralıgüçsüzleşir.” Drizzt, bölge üzerinde uçarken gördüğüsavunma inşalarını göz önünde bulundurunca bundanpek de emin olamadı. Hatta Gerti’nin, Obould’unyanından çekilip çekilmediğinden bile emin değildi.Obould’dan vazgeçiyorlardı evet peki ama onun asılamacından?..

Innovindil, drowun şüphe dolu ifadesini görünce,“Halkımın, cücelerin ve insanların ayaz devlerinin eşliketmediği orklarla daha rahat mücadele edeceğindeneminim,” dedi.

“Doğru,” diye kabullendi Drizzt. “Ve belki de buistilacı ordunun yaşayacağı büyük aşınmanın sadecebaşlangıcıdır. Ork kabileleri tek bir lidere nadiren sadıkkalmıştır. Belki özlerinde yatan yeniden ortaya çıkar vedağ sırtlarında orklara karşı orkların savaşını sunar.”

“Domuz suratlı yaratıklar üzerindeki baskıyıarttırmalıyız,” dedi Innovindil; yüzüne aptal birgülümseme yayılıyordu. “Şimdi onlara Obould Bol-Ok’unbahtsız gezisini izlemekle çok da akıllıca bir seçimyapmamış olduklarını hatırlatma zamanı.”

Drizzt’in eflatun gözleri ışıldadı. “Tüm gözcülüğütepeden yapmamızın hiçbir anlamı yok. Yere inmeli,düşmanımızın cesaretini yine ve yeniden test etmeliyiz.”

Page 391: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Hatta kırmalıyız?” dedi Innovindil gülümsemesiyüzüne iyice yayılarak.

Drizzt ellerini ovaladı. Obould’la yaptığı savaşıkazanamadığından dolayı onunla yeniden dövüşmeyecan atıyordu. O gün, gün doğmadan önce, bir çift kanatlıat, sürücülerini ork askerlerinin küçük kampının üzerinetaşıdı. Zemine güçlü bir iniş yaptılar. Yan yana hareketeden drow ve ay elfı atlarından indiler, dörtnala gidenpegasuslarm arkasından dengeli bir şekilde koşarakkampın merkezine ilerlediler ve orkların kaçışmasınaneden oldular.

O karmaşa anında hem Drizzt hem de Innovindilbirkaç darbe indirmeyi başardı ama hiçbiri tek birdüşmana yoğunlaşacak kadar yavaşlamadı.Gündoğumu ve Günbatımı kampın öbür ucunagidinceye kadar iki elf birleşmiş, kol kola girmiş, ölümcülve kusursuz bir ahenkle bıçaklarını savuruyordu.

Zalimlerin, saldırıdan fazlasıyla korkup kafalarınınkarışıklığıyla kendilerini savunmaktansa kaçmayaçalışmalarına rağmen o kamptaki yirmi üç orkun hepsiniöldürmediler. Bu savaş, ork öldürmek kadar düşmanabir mesaj gönderme amacı taşıyordu. Savaşın vahşetdolu anlarında Gündoğumu ve Günbatımı üzerlerinedüşen görevi kusursuzca yerine getirmiş, orklarınüzerlerine inip kafalarını tekmelemiş, hatta savunmapozisyonu alıyor gibi duran bir ork grubunun tamtepesine çullanmışlardı.

Kısa bir süre sonra Drizzt ve Innovindil yenidenatlarının sırtına binmiş tüm hızlarıyla ilerliyordu;

Page 392: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

alacakaranlık belirdiğinden uçmuyor, kayalık ve karlızeminde dörtnala koşuyorlardı.

Mesaj iletilmişti.

Ork, kanlı bıçağın ucuna, yerde kıvranan sonkurbanına baktı. Üç hamlede onu yere indirmiş, kolunualmış, can çekişen orkun neredeyse tüm gövdesiuzunluğunda uzun ve derin yaralar açmıştı. Yerdekiorkun deri giysisi o denli kan içinde kalmıştı ki yaratığıgörenler en az üç kez bıçakladığını düşünürdü.

Khazid’hea’nm güzelliği işte buydu; kötücül kılıç nederiye, ne kemiğe ne de metale takılırdı.

Sezgili kılıcın lakabı ve kullanıcısıyla iletişimhalindeyken kullandığı isim ‘Kesici’ydi ve Kesici yenikullanıcısının oldukça uygun bulacağı bir isimdi.

Pek çok ork kılıcı ele geçirmek için kullanıcısınameydan okumuştu. Hepsi, hatta ona saldıran bir çift vebölgedeki en iyi savaşçı olarak anılan bir ork bile yereserilmişti.

Başaramayacağımız bir şey var mı? diye sordu kılıçorka ve yaratık dişlerini gösterip gülümseyerek karşılıkverdi. Yenemeyeceğimiz bir düşman var mı?

Aslında Khazid’hea, orkun acınası bir tip olduğunudüşünüyor ve öldürdüğü tüm orkların kullanıcısının dahabasit bir silah taşıyor olması durumunda onuyenebileceğini biliyordu. Hatta savaş süresincekullanıcısını telepatik olarak yöneten Khazid’hea, engüçlü düşmanlarının karşısındayken orku yanlış yere

Page 393: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yönlendirmeyi ve böylece rakibin savaşı kazanıpkendisini ele geçirebilme olasılığını aklından geçirmişti.

Ama o an için Khazid’hea o riskleri almakistememişti. Her ne kadar çok başarılı olmasa dakendisini elinde tutan savaşmayı bilen bir orktu veKhazid’hea onu kolaylıkla yönetebilirdi.

Sezgili kılıç o orku kullanarak gerçekten değerli birarkadaş bulmayı umuyordu ve o kişi karşısına çıkıncayakadar orkla idare edecekti.

Kılıç, kendini Obould Bol-Ok’un güçlü ellerinde hayaletti.

Aklında bu güzel düşünceyle Khazid’hea kendisini oanki kullanıcısına adadı.

Bu son savaş, bu son ork cesedi yeni rakiplerinbelirmesine engel oldu. Diğer bütün orklar, kılıçkullanıcısı orkla ve onun yeni, ölümcül silahıyla muhatapolmak istemediklerini açıkça belirtecek bir şekildesavunma pozisyonlarını aldı. Bunun üzerine Khazid’heayeniden kınına döndü; görevi tamamlanmıştı ama açlığıbastırılmaktan çok uzaktı.

O açlık hiçbir zaman bastırılamazdı. O açlık, kılıcınDelly Curtie’ye uzanıp bir zamanlar oldukça yetenekli birkullanıcı olan ve kapısının dışında bir savaş patlakveriyor olsa da yakın bir zamanda yenidendövüşemeyecek Cattibrie’nin ellerinden kurtulmasınaneden olmuştu. O açlık Khazid’hea’nm, Delly’imuhteşem nehrin huzurlu mekanından ayırıp kuzeyinvahşiliğine göndermesini sağlamıştı.

Page 394: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Khazid’hea huzurdan nefret ederdi.

Böylece kılıç, ilerleyen birkaç gün boyunca, hiçbirork kendisine meydan okumaya cesaretedemediğinden, ortalığı karıştırmak üzere hareketegeçti. Khazid’hea planını uygulamaya başladı; orka birşeyler fısıldıyor, ona Obould’un yerine geçme vaatlerivererek yaratıkla alay ediyordu.

Yapamayacağımız bir şey var mı? diye sorup durdukılıç.

Fakat Khazid’hea ne zaman Obould’un konusunuaçsa şaşırtıcı denecek kadar inatçı bir direnişlekarşılaştı. Ork, bütün orklar liderlerinin standartlarınüzerinde olduğunu düşünüyordu.

Khazid’hea’nm orku, Obould’un ayağını kaydırıpyerine geçmeye zorlamasının ondan tanrı olmasınıistemekle eş değer olduğunu anlaması biraz zamanaldı. Sezgili kılıç bu gerçekliğin farkına vardığındauygun zamanı beklemek ve alternatif bir hedefseçebilmek için ork ordusunun yapısını öğrenmeyiumarak taleplerinden vazgeçti.

Dünyevi işler ve sıkıcı bir huzurla dolu o günlerdeKhazid’hea çok iyi bildiği bir ismin fısıldanışını duydu.

“Drowun, Kral Bruenor’un arkadaşı Drizzt Do’Urdenolduğunu söylüyorlar,” dedi bir ork içlerinde kılıçtaşıyıcısının da olduğu başka bir ork grubuna.

Sezgili kılıç söylenenlerin hepsini iyice dinledi.Görünüşe bakılırsa Drizzt ve bir arkadaşı bölgedeki orkkamplarına saldırıp yığınla ork öldürüyordu.

Page 395: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kılıç kullanıcısı gruptan ayrıldığı an Khazid’hea,onun aklına girdi.

Drizzt Do’Urden’in kellesini Kral Obould’a götürürsenne kadar değerli olursun, dedi şeytani kılıç ve sözlerinizafer ve övgü görüntüleriyle, şampiyon orkunayaklarının dibinde yatan ölü drowun, dans eden vekendisine iltifatlar yağdıran samanların, şampiyonun tekbir bakışıyla baygınlık geçiren dişi orkların imgeleriyledestekledi.

Şüphenin varlığını hissettiği an Onu öldürebiliriz,diye söz verdi. Sen ve ben Drizzt Do ‘Urden ‘iyenebiliriz. Onu iyi tanıyor ve zayıflıklarını biliyorum.

O gece kılıç taşıyıcısı, katil kara elf hakkındakidedikoduları yayan orka daha anlamlı sorular sormayabaşladı. Saldırılar nerede gerçekleşmişti? Bu işedrowun karıştığından eminler miydi?

Ertesi gün kılıç kullanıcısı, elindeki ve aklındakiKhazid’hea ile birlikte arkadaşlarının arasından ayrılıpkurbanını bulup zaferine ulaşma arzusuyla kayalıkzeminde hızla yol aldı.

Fakat Khazid’hea için bu arayışın tek amacı yeni veçok değerli bir kullanıcı bulmaktı.

ŞİKAYETMithril Salonu’nun toplantı odası aylardır hiç

olmadığı kadar boştu ama odaya yayılan havanın oankinden daha ağır olması mümkün değildi. Dörtoyuncu, yuvarlak bir masanın etrafına birbirlerine eşituzaklıklarda oturmuştu; hepsi de odanın bir köşesinde

Page 396: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yer alıyordu ve böylece sembolik tahta ve kürsüyediğerinden daha yakın bir yerde bulunmuyordu.

Son muhafızlar da oradan ayrılıp kapılarkapandığında, Kral Bruenor, akranlarına ya da akranıolduğunu düşündüğü iki kişiyle tam karşısında oturan vekatlanmak zorunda olduğu birisi olarak gördüğüüçüncüyedikkatle baktı. Solunda diğer cüce; KralEmerus Warcrown oturuyordu. Kaşları çatıktı, sakalıdüzgünce kesilmişti ama aradan kırları gözüküyordu.Fakat Bruenor bunun için onu nasıl suçlayabilirdi ki?Emerus neredeyse Battlehammer Klanı’nın kaybettiğikadar çok cücesini, çok daha ani ve harap edici birşekilde, kaybetmişti.

Bruenor’un sağında gerçekten saygı duyduğu birdiğer müttefiki oturuyordu. Gümüşay’ın Leydi Alustriel’i,Bruenor’un ve Mithril Salonu’nun çok eski birarkadaşıydı. Kara elfler, cücelerin mekanını istila ettiğizaman Alustriel, kendi halkından fazlasıyla kişiyikaybetmek pahasında da olsa Bruenor’un ve halkınınyanında yer almıştı. Alustriel’in savaşçılarının çoğuBekçi Vadisi’ndeki drowlara karşı savaşırken ölmüştü.Alustriel her zamanki kadar muhteşem ve güzelgözüküyordu. Uzun, koyu yeşil bir cübbe giymişti veheykelsi yüzüyle gümüş saçlarının üzerindeki gümüş birtaç güzelliğini iyice ortaya çıkarıyordu. Herkes kadınınçok güzel olduğunu düşünüyordu ama onda bundan ötebir şeyler daha vardı; güçlü, çekici ve ağırbaşlıydı.Bruenor kaç aptal adamın, kadının güzel yüzünü sahipolduğu tek güç olarak görüp Alustriel’i hafife aldığınımerak etti. Cücenin karşısında Nesmeli Galen Firth

Page 397: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

oturuyordu. Pis olan, perişan gözüken, pek çok yarayasahip adamın savaştan yeni çıktığı açıktı. Ayrıcayeniden savaşa dönmek için duyduğu arzuyu dadefalarca dile getirmişti.

Bruenor elbette buna saygı duyabilirdi ama yine deadama saygı duymakta zorlanıyordu. Ne Nesme’dekendisine ve arkadaşlarına sergilenen tavrı ne de“Wulfgar’ın halkına ait ve kendisinin desteklediği bir topluluk olan Settlestone’a olan olumsuz yaklaşımlarını unutmuştu. Ama Alustriel tarafından bir akran olarak görülüp getirilen Galen, halkının temsilcisi olarak Mithril Salonu’nda oturuyordu. “Sadece Gümüşay adına değil aynı zamanda Everlund ve Sundabar için de burada bulunuyor olduğum herkes tarafından bilinip kabul ediliyor, öyle değil mi?” diye sordu Alustriel.

Hiç tereddütsüz, “Evet,” diye cevapladı diğer üçü.Alustriel ilk geldiği anda kendisinden, diğer iki önemlişehre vekillik yapmasının istendiğini söylemişti ve hiçkimse bu onurlu Leydi’nin sözünden şüphe duymazdı.

“O zaman hepimiz temsil ediliyoruz,” diye belirttiGalen Firth.

“Hepimiz değil,” dedi Emerus Warcrown; sesi birmağaranın içindeki iri bir kayanın yuvarlanışı kadarboğuktu. “Buradaki hiç kimse Harbroom adınakonuşmuyor.”

“Diğer iki cüce masanın başında oturuyor,” diye karşıçıktı Galen Firth. “İki insan dört insan krallığı adınakonuşabiliyor ama iki cücenin varlığı üç cüce madeniiçin yeterli olmuyor mu?”

Page 398: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bruenor homurdandı. “Alustriel haklı olarak üç kişiadına konuşuyor çünkü diğer iki krallık bu görevi onaverdi. Sana konuşma hakkının neden verildiğini hâlâmerak ediyorum.”

Galen gözlerini kısıp baktı ve Bruenor yenidenhomurdandı.

“Adbar Kalesi’nin Kralı Harbroom adına ne benkonuşabilirim ne de Kral Bruenor,” diye ekledi EmerusWarcrown. “Durum Kral Harbroom’a bildirildi. Aldığıkararlan bize zaman içinde iletecektir.”

“Şimdi konuşmamız gerekiyor!” diye cevapladıGalen Firth. “Nesme hücum altında. Trolleri ve bataklıkyaratıklarım kasabadan atıp çoğunu Trollmoors’a geripüskürttük ama Proffit adındaki gerçek bir zalim olanliderleri bizi atlattı. O yaşadığı sürece Nesme güvendeolmayacak.”

“O halde hemen şimdi sana bütün savaşçılarımıgöndereyim,” diye cevapladı Bruenor. “Obould’a, onudoğru düzgün karşılamaya hazırlanıncaya kadar onbinlerini üzerimizden geri çekmesini söylerim olur biter.”

Bu alay, Galen Firth’ün gözlerini daha da kısmasınaneden oldu.

Her zaman diplomatik olan Alustriel, “Kendi içimizdeanlaşmaya varamazsak düşmanımız hakkında hiçbiryargıya varamayız,” dedi. “Eski sorunları bir kenarabırakmanız için ikinize de yalvarırım Kral Bruenor veGalen Firth. Düşman bastırıyor; özellikle de sizinhalklarınız üzerine yükleniyor. Başlıca sorunumuz buolmalı.”

Page 399: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Emerus Warcrown, kalın, tahta sandalyesinde geriyedoğru yaslandı ve iri yarı kollarını fıçıyı andırangöğsünde birleştirdi.

Bruenor akranına dönüp minnettar bir şekilde gözkırptı. Bruenor, Emerus’un öncelikli olarak bir cüceolduğunun farkındaydı. Sadakatinin hiyerarşisiBruenor’u, Harbroom’u ve saygıdeğer klanlarınıEmerus’un en temel endişelerinden biri halinegetiriyordu. Tıpkı olması gerektiği gibi.

Bruenor, Alustriel’e, “Tamam o zaman, o sorunlarunutuldu,” diye cevap verdi. “Ayrıca Galen Firth’e vedertli kasabasına yardım ederken pek de az iyi yürekliBattlehammer’ın ölmediği bilinsin. Üstelik bununkarşılığında hiçbir talebimiz de olmadı.”

Galen, yine o aksi ve ters haliyle cevap vermeküzereydi ama Alustriel sertçe araya girdi ve, “Yeter!”diyerek onu susturdu.

“Nesme’nin ne kadar kötü bir durumda olduğunuanlıyoruz,” diye devam etti Alustriel. “Gümüş’tekiŞövalyeler şu anda bile orada savaşıp esnaflarınevlerini yeniden kurup duvarlarını güçlendirebilmesi içinbölgenin güvenliğini sağlamıyor mu? Benimbüyücülerim dudaklarından eksik etmedikleri ateş topusözcükleriyle o duvarların başında devriye gezmiyormu?” Galen, “Bu doğru sevgili Leydim,” diye itiraf etti vearkasına yaslandı.

“Troller çekiliyor ve onları Trollmoors’a geritıkacağız,” diye üçüne birden söz verdi Alustriel.

Page 400: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Gümüşay ve Everlund, Nesme’ye bu konudayardımcı olacak.”

“Oldukça makul, peki zaman çizelgen nedir?” diyesordu Bruenor. “Bunu kıştan önce mi yapacaksın?”

Tam da o gün, ilk karlar Mithril Salonu’nun doğukapısının önüne düşmeye başladığından bu soru diğerhepsinden daha önemli gibi duruyordu.

“Öyle olacağını umuyoruz. Böylelikle Nesme halkıyollar karla kaplanmadan önce evlerine dönebilir” d iyecevapladı Alustriel.

“Yani kış sona erdiğinde orduların benim yanımdasavaşmaya hazır olacak?” diye sordu Bruenor.

Alustriel’in yüzü fazlasıyla gerildi. “Eğer Kral Obould,Mithril Salonu’na saldırırsa Gümüşay, Everlund veSundabar tarafından desteklenen bir BattlehammerKlanı’yla karşılaşacak, evet.”

Bruenor asıl can alıcı konuya parmak basmadanönce uzun ve huzursuz edici bir sessizlik anınındağılmasını bekledi; “Peki Kral Obould yeterinceilerlediğine karar verirse?”

“Bunu daha önce de konuşmuştuk,” diye hatırlattıAlustriel. “Yine konuşalım,” diye talepte bulunduBruenor.

“Kış bitinceye kadar Obould’un ordusu fazlasıylagüçlenecektir,” dedi Alustriel. “O ordu savunulan yerleresaldırırken bile yeterince güçlüydü. Senin halkın bunuherkesten iyi bilir.”

Page 401: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kral Emerus, “Pöh! Ama sen pes ediyorsun!” diyerekaraya girdi. “Orkun kazançlarının yanma kâr kalmasınaizin vermeyi düşünüyorsun!”

Alustriel, itiraz etmeyerek, “Onu yerinden etmek içinödenecek bedel fazlasıyla ağır olacaktır” diye açıkladı.“Muhtemelen çok ağır olacaktır.”

“Pöh!” diye kükredi Emerus. Yumruğunu ağır tahtamasaya indirdi; ve masanın o denli sağlam olmasıbüyük şanstı yoksa Emeras’un yumruğu onu parçalaraayırırdı.

“Nesme için savaşacaksın ama Mithril Salonu bufedakarlığı yapmana değecek bir yer değil, öyle mi?”

“Beni bunu söylememeniz gerektiğini bilecek kadariyi tanıyorsunuz Kral Emerus.”

Alustriel’in bu sözleri nehirde yaşanan felakettensonra hiç de normal bir ruh haline sahip olmayan cüceyiyatıştırdı. O günün erken saatlerinde Kral Emerus,Surbrin Nehri’nin kutsanmasına başkanlık etmiş,neredeyse bine yakın iyi kalpli cüceye elveda demişti.

Arkasına yaslandı, iri kollarını yeniden birleştirdi veoldukça yüksek sesle, “Harrumph” dedi.

“Kral Bruenor… Bruenor, dostum, nedüşündüğümüzü anlamalısın,” dedi Alustriel.“Gümüşay’ın, Everlund’un ve Sundabar’m, Obould veonun binlerce yardakçısını topraklarımızdan atmaarzusu seninkinden daha az değil ama ele geçirilenyerlerin üzerinde uçtum. Ork sürülerini ve yaptıklarıhazırlıkları gördüm. Onların üzerine gitmek Silver

Page 402: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Marches’ta şimdiye kadar görülmemiş bir felakete yolaçar. Mithril Salonu bir kez daha açıldı; Surbrin’inkarşısına uzanan yolunun güvenliği sağlanacaktır. Senşu anda yalnız bir emniyet müfrezesisin, Trollmoors veDünyanın Omurgası, Surbrin ve Fell Pass arasında yeralan bütün topraklarda iyi halkları temsil eden sonkalesin. Arkadaşsız ya da desteksiz değilsin ki. Obouldbir kez daha sana saldırırsa karşısında BattlehammerKlam’yla omuz omuza savaşan Gümüş Şövalyeleribulacak.”

“Bel omuza belki,” diye espri yaptı Galen Firth amaiki cücenin çatık kaşları onun ortamı neşelendirmek içinyaptığı bu başarısız girişimin takdir edilmediğinin birgöstergesiydi ve Alustriel sözlerine ara vermedi; “Senindoğu kapılarınla Surbrin arasında kalan bu toprakparçası, bu toplantıda vekillik yaptığım üç şehrinölüleriyle kaplanacak olsa bile düşmeyecek,” dedi.

“Hepimiz bunda hemfikiriz. Winter Edge bir askerikamp olarak genişletilecek, Gümüşay’dan o güçlükasabaya kaynak ve asker akacak. Kral Emerus’uncücelerinin nöbetini devralacağız ve böylece onlar daKaranlıkaltı’nın Felbarr ve Mithril Salonu arasında kalanyerlerinin güvenliğini sağlayabilecekler. Kral Harbroom’ayük arabaları ve sürücüler sunacağız ve böylece AdbarKalesi, uygun gördüğü takdirde, çarpışılan bölgeyekolaylıkla girecek. Hiçbir masraftan kaçınmayacağız.”

“Ama savaşçılarını göndermekten kaçmıyorsun,”diye belirtti Bruenor.

Page 403: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Alustriel, lafı dolaştırmadan, “Neredeyse çorak olanbir toprağın hatırına savunulan dağlara on binlerimizigöndermeyeceğiz,” diye cevap verdi.

Cüce akranıyla aynı ifadeyi takınan ve aynı şekildeoturan Bruenor cevap olarak sertçe başını salladı.Alustriel’in kararıyla sarsılmamıştı; çirkin Obould’udağdaki deliğine geri göndermekten başka bir şeyistemiyordu ama Bruenor’un halkı, ork kralı vemuhafızlarıyla savaşmıştı, dolayısıyla Bruenor kadınıanlıyordu.

“O halde Winter Edge’i güçlendirin,” dedi.“Askerlerinizi birlik içinde çalıştırın. Onlara talim yaptırın.Aykorusu’nun bu toplantıya katılmayı seçmiş olmasınıdilerdim. Onlar adına konuşan Hralien, desteğiniesirgemeyeceğine söz verdi ama bunu uzaktanyapacak. Kavgaya karıştıkları için Obould’un MithrilSalonu’na yönelişi gibi onların ormanlarına da gözdikeceğinden korktukları açık. Hepinizden MithrilSalonu’na gösterdiğiniz sadakati onlara da göstermenizibekliyorum.”

“Tabii ki,” dedi Alustriel.

“Benim bin cücemi kurtardılar,” diye onayladıEmerus.

Galen Firth sessizce oturdu ama Bruenor onunhareketsiz olmadığını fark etti; tartışma, sevgiliNesme’sinin kaderinden kaydığı için adam fazlasıylahuzursuzlanmaya başlamıştı.

“Sen git ve kasabanı bir araya topla,” dedi Bruenoradama. “Onu öncekinden de güçlü bir hale getir;

Page 404: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

demircilerimin yapabileceği en iyi silahlarla dolu birkervan göndereceğim. O lanet trolleri bataklıklarında vebenden uzakta tut.” Adam gözle görülür derecederahatlamıştı. Hatta birbirine doladığı kollarını serbestbırakmış ve cevap verirken öne yaklaşmıştı; “Nesme,Mithril Salonu’nun korkunç bir baskı altında olmasınarağmen yapıyor olduğu bu yardımı aslaunutmayacaktır.”

Bruenor başını sallayarak karşılık verdi ve gözününucuyla Alustriel’in adamın nazik sözlerini onaylarcasınagülümsediğini gördü. Mithril Salonu’nun kralı o günalınan kararlar karşısında fazla heyecan duymadı amahepsinin bir arada durması gerektiğini oldukça iyi anladı.

Çünkü tek başlarına durmayı seçtikleri takdirdehepsi Obould’un sürülerine birer birer yem olurdu.

“Bunu bilmiyorsun,” dedi Cattibrie huzur vermeyeçalışarak.

“Delly ortadan kayboldu, Colson ortadan kaybolduve Khazid’hea ortadan kayboldu,” diye cevapladıWulfgar, bu dehşet dolu sözleri söylerken güçlükleayakta duruyor gibi bir hali vardı.

O ve Cattibrie, Mithril Salonu’na Khazid’hea’nmortadan kayboluşunun haberini yaymış ve kılıcınrastgele kullanılmaması gerektiğini, çok tehlikeli bir silaholduğunu iyice belirtmişlerdi.

Birinin onu aldığı açıktı ve pek az cüce sezgili birsilahın büyüsüne esir olurdu. Bu yüzden geriye Delly yada nehrin karşısına hareket eden diğer insan mültecilerkalıyordu.

Page 405: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

‘Delly olmalı’ diye sessizce onayladı Cattibrie. Dahaönce kendi odasına gelmiş olduğunu biliyordu. Yarıuyuklarken kapı eşiğinde duran Delly’nin kendisinigözetlediğini görmüştü ama bakışlarının endişe miyoksa kıskançlık mı içeriyor olduğunu bilmiyordu. Delly,kendisiyle konuşmak üzere içeri girmiş ve sıkılan,acıkan Khazid’hea, entrikalarıyla onu kandırılmış olabilirmiydi?

Hem Delly nereye gitmişti ki? Wulfgar’a tek sözetmeden Colson’u alıp Mithril Salonu’ndan ayrılmayanasıl cüret ederdi?

Bu gizem Wulfgar’ı öfkenin eşiğine getirmişti.Savaştan yeni çıkan adam dinleniyor olmalıydı amaIvan ve Pikel Bouldershoulder’ın kuzeye koşan yalnızbir figürün ardından gittiğini bildiren uğursuz habergeldiğinden beriyirmi dört saatten uzun zamandıruyumuyordu. Cüceler onun, yaşadığı büyük kederleaklını yitiren Cottie Cooperson olduğunu iddia ediyorduama hem Cattibrie hem de Wulfgar başka birinin dahaaklını yitirdiğine ya da yanlışlıkla aklını kötücül bir ruhateslim ettiğine dair huzursuz edici bir his taşıyordu.

“Yoksa aramızda Obould’un gizli müttefikleri mi var?”diye sordu Wulfgar. “Mithril Salonu’na ajanlar mı geldi?Senin kılıcını, benim karımı ve çocuğumu mu çaldılar?”

“Hepsini öğreneceğiz,” diye teminat verdi Cattibrie.“Delly’nin izini yakında bulacağız. Fırtına duruldu vetekne yakında yeniden hareket ediyor olacak. Ya daAlustriel ve Kral Emerus bize yardım edecek. BruenorTaolan toplantıları sona erdiğinde onlardan nehrin

Page 406: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

karşısına geçen mültecileri bulmalarını rica et.Aradığımız cevapları orada bulacağımızdan eminim.”

“Wulfgar’ın ifadesi, asıl korktuğunun belki de ocevapları bulmak olduğunu gösteriyordu. Ama yapılacakbaşka bir şey yoktu. Düzinelerce cüce kılıcı, kadını vebebeği bulmak için salonun her köşesini arıyordu. Hatta Cordio ve birkaç rahip arkadaşı, arayışlarına yardımcı olması için ilahi büyülerden bile yararlanıyordu. Şimdiye kadar sadece sorular vardı. Wulfgar duvara doğru yığıldı. “Obould üç gün içinde ölecek,” diye kükredi devStormsinger. “Verdiğin söz buydu Prenses Gerti amaObould hâlâ hayatta, üstelik şimdi eskisinden de güçlüve ödüllerimiz pegasus, kara elf, yanındaki o sihirlipanteravucumuzdan uçup gitti.”

“Drizzt Do’Urden’in bizimle aynı amaç uğrunaçabalaması yararımıza,” diye karşı çıktı Gerti veçevresinde oluşmaya başlayan protestonun yarattığıkargaşanın gürültüsünü bastırabilmek için sesiniyükseltmek zorunda kaldı. Olayların ağırlığı dişi devinüzerine bir kez daha çökmüştü. Günler önce her şey nekadar da kolay görünmüştü; orkların kuşattığıyerleşkelere iri kayalar fırlatmaları için devlerini orayaburaya yerleştirip Obould’un kasabaları ezipgeçebilmesi için savunmayı yıkacaktı.

Sadece birkaç iri kaya karşılığında bir yığın savaşganimeti kazanırdı.

Böyle ummuştu. Yirmi devinin ölümüne sebep olandağ sırtındaki patlama tüm bunları geri dönüşü olmayanbir şekilde değiştirmişti. Birkaç devin daha tuzaklara

Page 407: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

düşüp ölmesiyle sonuçlanan Mithril Salonu saldırısı, tümbunları geri dönüşü olmayan bir şekilde değiştirmişti.Obould’un tanrıvari oranlar kazandığı Gruumsh’ayapılan tören tüm bunları geri dönüşü olmayan birşekilde değiştirmişti.

Gerti’ye kalan tek seçenek kendini bunların dışındatutmayı denemekti; Obould’la cücelerin savaşmasınaizin verecek, kendisi ve halkı ikili oynayacak ve böylecezaferi kim kazanırsa kazansın savaş Parlak Beyazsınırlarına girmeyecekti. Çevresindeki homurdanmalarhalkının ne kendisine ne de tuhaf seçimlerine güvenduyduğunu gösteriyordu.

Drizzt Do’Urden, o lanet Obould’u bir öldürebilmişolsaydı!

Gerti aynı şeyleri düşünmeye devam ederek, “Drizztgüçlü bir rakip,” dedi. “Obould’a saldırmanın bir yolunubulacaktır.”

“Peki ya Parlak Beyaz’a?”

Gerti huysuz Stormsinger’a gözlerini kısıp kaşlarınıçatarak baktı. Bu iri savaşçının, Jarl Orel aralarındanayrıldığında kendisine kalacak olan yere göz diktiğiaçıktı. Tıpkı başka pek çok devin o pozisyonu eldeetmeye can atışı kadar açıktı… “Sözlerine bakılırsaDrizzt böyle bir şey yapmayacak ve Bruenor, Obould’uyendiği takdirde diğerlerini de bize saldırmaktanvazgeçirecek.”

“Hepsi birer israf,” diye yakındı Stormsinger. “Hepimiz arkadaşlarımızı kaybettik, peki ne uğrana? İhtiyaçlarımızı karşılayacak daha çok kölemiz mi var?

Page 408: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Orkların Kral Obould’unu izlemeden öncekinden fazla servetimiz mi var? Daha çok toprağımız, zengin madenlerimiz, muhteşem şehirlerimiz mi var? Bir kez bize verilen ama şimdi yine başkasına bırakılan kanatlı ata mı sahibiz?”

“Bizim…” diye söze başladı Gerti ama odanın içindebir şikayet korosu yükseldi. “Bizim…” dedi bu kez dahayüksek sesle ve son gürültü de sona erinceye kadardefalarca tekrarladı. “Kazanılmış bir konumumuz var,”diye açıkladı. “Bu savaşa engel olamazdık. Obould’lahemen birleşmemiş olsaydık muhtemelen düşmanımızolurdu, tabii şimdiye kadar olmadıysa… Şimdi bizeborçlu olduğundan böyle bir şey söz konusu değil.Ayrıca, Drizzt Do’Urden yüzünden, onlara açtığımızsavaşa rağmen Kral Bruenor ve tüm müttefikleri de bizeborçlu. Kendimize bir mevki kazandık ve böylesikarmaşık bir zamanda bu hiç de azımsanacak bir şeydeğil!”

Son derece ikna edici konuşmuş ve konuşurkenkendisini bekleyen mevkinin ağırlığına sığınmıştı.

Böylece odadakileri susturdu.

Ama Gerti, onların yeniden karmaşa yaratacağındankorkuyordu ve Stormsinger o an cevap vermemiş bileolsa bu meselenin burada kapanmasına izinvermeyecekti.

Hem de hiçbir zaman.

DUYGU DALGASI

Page 409: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“O halde buraya kadarmış,” dedi IvanBouldershoulder.

Kardeşiyle beraber kadının bedeninin önündeduruyordu. Kadın karın üstü yatıyordu ama bir koluüzerine geldiğinden ve omuzları çarpık durduğundanyüzünü rahatlıkla görebiliyorlardı.

Hareketsiz bedenin etrafında birkaç karış kar vardı.Pikel eğilip Delly’nin soğuk yüzündeki karların birkısmını nazikçe temizledi ve boşu boşuna kadınıngözlerini kapamaya uğraşıp durdu.

“Zavallı Wulfgar,” dedi Ivan. “Oooo,” diye onayladıPikel.

“Ama küçüğü göremiyorum,” dedi Ivan. “Sence olanet orklar çocuğu almış olabilir mi?” Pikel omuz silkti.

İki cüce bölgeye bir göz attı. Küçük bir kamp olduğubelliydi; kamp ateşinin kalıntıları ve muhtemelenyakacak olarak kullanılmış olan dallar rahatçaseçiliyordu. Delly’nin bedeni çok da uzun zamandırorada değildi; Pikel birkaç günden fazla olmadığınıkardeşine doğruladı.

Ivan, Colson’un izini bulmak üzere karı tekmeleyipher taşı ve kütüğü iterek çevrede dolandı.

Dakikalar geçtikten sonra sırtı kendisine dönük birşekilde bölgedeki en yüksek zeminde durup tek elinigözlerine siper edip gökyüzüne bakan kardeşine döndü.

Ivan, “O halde buraya kadarmış,” dedi bir kez daha.“Delly Curtie’yi yitirdik ve küçük çocuğu bulamıyoruz.

Page 410: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Wulfgar’ın ona düzgünce veda edebilmesi için kadınısarıp Mithril Salonu’na geri götürelim.”

Pikel, kardeşine dönmedi ama heyecanla hoplayıpzıplamaya başladı.

“Haydi,” diye seslendi Ivan ama yeşil sakallı Pikelsadece daha da heyecanlandı.

Sonunda durumu anlayan Ivan, “Pekala, negörüyorsun?” diye sordu. “O aptal orkların nereyegittiklerine dair bir işaret mi? Sence gidip küçük çocuğuesir alıp almadıklarına bakmalı mıyız?”

Heyecanla zıplayan ve kuzeyi gösteren Pikel,“Oooo,” diye bağırdı. “Ne?” diye sordu Ivan ve koşupPikel’in yanına gitti.

“Drizzit Dudden!” diye cırladı Pikel. “Ne?”

Pikel daha da yükseğe sıçrayıp kısa ve kalınparmaklarını kuzeye sallayarak, “Drizzit Dudden! DrizzitDudden!” diye bağırdı. Ivan gelen ışıktan korunmak içingözlerini kısıp baktı ve uçan büyük bir nesne gördü.Birkaç dakika sonra onun bir kanatlı at olduğunu anladı.

“Pegasus,” diye mırıldandı. “Aykorusu elfleri olmalı.”

“Drizzit Dudden!” diye düzeltti Pikel ve Ivan onaşaşkınlıkla baktı. Pikel’in bir kez daha kendisine çeşitlihayvanların özelliklerini veren o büyülü yeteneklerindenyararlanıyor olduğunu düşündü. Ivan daha önce Pikel’inyüzlerce metre uzaklıktan bile çayırlıktaki bir fareninkoşusunu görebilecek kartal gözleriyle bakışına tanıklıketmişti.

Page 411: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Ivan, “Kuş gözlerin var, öyle değil mi?” diye sordu.“Hee hee hee.”

“Ve bana o kanatlı atın tepesindekinin Drizztolduğunu söylüyorsun?” “Drizzit Dudden!” diye onayladıPikel.

Ivan bir kez daha uzaktaki pegasusa baktı ve kıllıbaşını salladı. Bakışlarını yeniden Delly Curtie’yeçevirdi. Onu burada bırakacak olurlarsa kadın birsonraki karla gömülür ve muhtemelen bahara kadar daöyle kalırdı.

Seçenekleri değerlendiren Ivan bir dakika sonra“Pöh! Drizzt’i bulmalıyız” dedi. “Zavallı Delly ve zavallıWulfgar ama Obould hücuma geçtiğinden beri pek çokbeden kuşlara yem oldu. Aptal ork.” “Apdal ork,” diyeyineledi Pikel.

“Drizzt?” diye sordu Ivan.

“Drizzit Dudden,” diye cevapladı yeşil sakallı kardeşi.

“O halde yola koyul seni lanet ‘yaaap bunu’! Orklarıbulursak ve Wulfgar’ın ufaklığı orklardaysa çocuğu kimDrizzt Do’Urden’den daha iyi kurtarabilir ki?” “Hee heehee.”

Sezgili kılıç, Delly Curtie’den beri beş kullanıcıdeğiştirmişti. Gizli telepatik büyüsünü kullananKhazid’hea peş peşe bütün sahiplerinin düşüncelerinikontrolü altına almış, eline geçtiği herkesin en korktuğuorkun kişiliğine göz dikmişti. Bundan sonra daha değerlibir kullanıcıya sahip olan Khazid’hea, değişken ruhasahip bu yaratıkları kavgaya teşvik etmekte ve o

Page 412: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kavgayı daha üstün savaşçının kazanmasınısağlamakta neredeyse hiç sorun yaşamamıştı.

Bruenor Battlehammer’ın kara elf arkadaşınınyeniden bölgede iş çeviriyor, orkları haklıyor olduğuhaberiyle Khazid’hea, görünürdeki en yüce hedefinibulmuş oldu. Herkes kılıca sahip olmak için yarışmayabaşladığından beri Khazid’hea, kullanıcısının DrizztDo’Urden olmasını arzuluyordu.

Cattibrie yeterince değerliydi ama kılıç Drizzt’inoldukça farklı bir savaşçı olduğunu biliyordu.

Khazid’hea, Drizzt’in ellerinde zafer üzerine zaferyaşayabilir ve drow savaşçısı uzaktan ok atarkenkınında saklanmak zorunda kalmazdı.

Khazid’hea, yayın korkak bir silah olduğunudüşünüyordu.

Kılıç, zalim ırkında alışılageldiğinin aksine hayvanibir güçtense ustalık ve hıza sahip, ufak tefek ve ince birork olan yeni kullanıcısına Kral Obould’a Drizzt’inkellesini götürdüğün zaman ne denli büyük bir zafer, neharika bir servet kazanacaksın, dedi.

Ork yüksek sesle, “Drow ölümdür,” dedi veçevresindeki diğer orkların meraklı bakışlarını üzerineçekti.

Ben senin ellerindeyken değil, diye söz verdiKhazid’hea. Onu tanıyorum. Hareketlerini ve tekniğinibiliyorum. Onun nasıl yenileceğini biliyorum.

Ork harekete geçip drow ve elf arkadaşının songörüldüğü yer olan kuzeybatıya yöneldiğinde

Page 413: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Khazid’hea izlediği yolun ne kadar akıllıca olupolmadığını düşünmeye başladı. Sezgili kılıcın orku,kendisini eline alan her orku, böylesi kolay kandırmasıazımsanacak bir şey değildi ama Khazid’hea, DrizztDo’Urden’in iradesiz bir ork olmadığını biliyordu. Drow,Khazid’hea’nm kendisine egemen olmasına karşısavaşırdı.

Tabii Khazid’hea, drowu zaten aklında olan bir şeyezorlamadığı sürece… Ve Khazid’hea’nm bildiğikadarıyla drow öldürme arzusuyla yanıp tutuşuyordu.

Her şey kusursuz denecek kadar uygungörünüyordu.

Pegasus dörtnala yere indiğinde Drizzt,Gündoğumu’nun arkasından atladı. Çevik bir hareketlezemine ulaştıklarında Drizzt, ork kampına yönelen vecanavarları sağa sola yuvarlayan Gündoğumu’nunarkasından koştu.

Kampın ortasında Drizzt arkadan öne doğru geçti vepegasusu, yolunda sendeleyen bir orku alaşağı etmeküzere hareketlendi. İki hafif darbe o orkun havalanıpyere düşmesine sebep oldu ve tahribin etkinliği Drizzt’inayaklarını yeniden kontrol etmesini sağladı; ikinci biryaratığın hücumuna karşılık vermek üzere döndü. Sağelin tersiyle aşağı doğru bertaraf edilen hamle, bu ikinciorkun saldırgan mızrağının ucunu kesti ve Drizzt bubloğu yaparken sol kolunu göğsüne götürdü. Ork,mızrağına karşı direnişi fark ettiği anda dengesinikaybetti ve Drizzt bu silahla sola doğru bir hamle indiripyaratığın boğazını deşti.

Page 414: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Arkasında duyduğu bir gümbürtü drowunsıçramasına neden oldu ama tehlike çoktansonlandırılmış, sürünen ork, elf okuyla yere serilmişti.Drizzt kampın üzerinde uçan Günbatımı’yla Innovindil’eçabucak selam verdikten sonra bir sonraki kurbanınıbulmak üzere harekete geçti.

Gözüne iri bir çam ağacının yere yakın dallarıarasında duran bir figür çarptı ve ağaç kütüğüne doğruhızla koştu. Hızını hiç kesmeden ayaklarını ağacayerleştirerek sıçradı, sonra kendisini yana itti, dahayükseğe zıplayıp dallardan birinin üzerine kondu. Üçhızlı atlayış onu korkuyla sinen orkun yanına ulaştırdı vebirkaç hızlı darbe yaratığın yere yuvarlanmasına nedenoldu.

Drizzt yeniden en alt dallara sıçradı ve çabucaketrafa bir göz attı. Kampın uzak ucundaki yalnız bir orkuve daha yakınında, soluna doğru duran üçlü bir grubuseçti. Sırıtarak üçlüye doğru harekete geçti amaneredeyse anında durdu; gözleri yolun karşısındankendisine doğru ilerleyen o yalnız figüre takılmıştı.

Kalbi sanki boğazında atıyordu; öfke ve yadsımaylaçığlık atmak istedi. Orkun taşıdığı kılıcı biliyordu.

Drizzt vahşi bir hızla ağaçtan ayrıldı. Orkun elindetuttuğu yıkıcı silaha saygı duyuyordu ama bunun birönemi yoktu. Ne yavaşladı ne de rakibini tarttı. Palalarıhayal meyal seçilecek kadar hızlı hareket eder,omuzlarının üzerinde döner ve darbeler savururkenyalnızca ileriye atıldı.

Page 415: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Defalarca kesti, sıçradı, sapladı. Ara sıraKhazid’hea’nm güzel bıçağına vurduğunda metalinçınlamasını, bunun dışındaki anlarda palalarının havayıyarışını ve diğer zamanlarda bıçağın deriye ya da etesaplanırken çıkardığı yumuşak sesi duydu.

Bıçaklarını geniş açıyla ve düzgün bir hizadakullanarak ve güçsüz darbeleri bertaraf etmek üzeresürekli açılarını değiştirerek orkun etrafında döndü amaork savunma çabalarını çoktan bırakmıştı.

Drow dönerken durdu ve diğer tarafa, orkun tamyanına koştu. Bıçaklar çarpışıyor, kesiyor, saplanıyordu.Artık tekniğin bir önemi yoktu. Önemli olan tek şey orkasaldırmaktı. Önemli olan tek şey Cattibrie’nin kılıcınıtaşıyan yaratığı yere sermekti.

Kan dört bir yana saçıldı ama Drizzt bunun farkınabile varmadı. Ork parçalanmış elindeki kılıcı düşürdüama Drizzt bunu görmedi bile. Yaratığın gözlerindekiışık söndü, bacaklarındaki güç kayboldu; onun ayaktadurmasını sağlayan tek şey Drizzt’in bitmek tükenmekbilmeyen darbeleriydi.

Ama Drizzt bunun farkında bile değildi.

Ork sonunda yere düşüp pisliğin içine gömüldü vedrow onun tepesine çıkıp ölümcül bıçaklarıyla hamlelersavurdu. Günbatımı arkasına indi, Innovindil atınüzerinden sıçrayıp hızla yanına doğru koştu.

Drizzt bunların farkında bile değildi.

Kesti biçti. Orka düzinelerce, yirmi kez, yüz kez,giysi kolları ork kanıyla ağırlaşıncaya kadar vurdu.

Page 416: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Sonunda, “Drizzt!” sesini duydu ve tonlamadanInnovindil’in kendisine uzun zamandır sesleniyorolduğunu anladı. Dizlerinin üzerine çöktü ve kanlıbıçaklarını bırakıp Khazid’hea’yı açık, kanlı avuçlarınıniçine koydu.

“Drizzt?” dedi Innovindil yeniden ve onun yanınaçömeldi. Drizzt hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı.

Innovindil, “Ne oldu?” diye sordu ve drowa iyicesokuldu. Drizzt eflatun gözlerinden dökülen yaşlarlaKhazid’hea’ya baktı.

Kısa bir süre sonra Innovindil, Drizzt’e, “Başka olasıaçıklamalar da var,” dedi. Surbrin’in yanma, Drizzt’inellerindeki, yüzündeki, bütün bedenindeki kanıtemizleyebilmesi için çok da buzlu olmayan sessiz biryerine kamp kurmuşlardı.

Drizzt kadına ve elfin önündeki bir kayanın üzerindeduran Khazid’hea’ya baktı. Innovindil de kılıca baktı. “Bubeklenmedik bir şey değildi,” dedi Drizzt.

“Yine de sarsıntıyı hafifletmedi.”

Drow bir an kadına baktıktan sonra gözlerini yereindirdi ve “Hayır,” diye itiraf etti.

“Ork bunun bedelini fazlasıyla ödedi,” diye hatırlattıInnovindil. “Cattibrie’nin intikamı alındı.” “Bu pek derahatlatmıyor.”

Yine de elfin gülümsemesi onu bir şekilde yatıştırdı.Kadın ayağa kalkıyordu ama durdu ve yana baktı;ifadesi Drizzt’in bakışlarının da o yöne çevrilmesinisağladı. Kayanın üzerinde küçük bir kuş duruyor, onlara

Page 417: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

şakıyıp duruyordu. Bakışlarının eşliğinde kuş tünediğiyerden ayrılıp kanatlarını çırparak uzaklaştı. “İlginç,”dedi elf. “Nedir o ilginç olan?”

Innovindil ona baktı ama cevap vermedi. Yüzifadesinden aklının karışık olduğu anlaşılıyordu.

Drizzt tekrar kayaya baktıktan sonra çoktanuzaklaşmış olan kuşu görebilmek için gözleriylegökyüzünü taradı. Bu gizemin çözülmesi çok da uzunsürmedi; bir saat içinde, Drizzt ve Innovindil,Gündoğumu ve Günbatımı’nın yelelerini tararken tuhafbir ses duydular.

“Drizzit Dudden, hee hee hee.”

İkili kendilerine yaklaşan Ivan ve PikelBouldershoulder’a baktı ve ikisi birden o kuşun Pikel’inajanlarından biri olduğunu hemen anladı.

Ivan kampa doğru ilerlerken yüzündeki kocamangülümsemeyle, “Bir cücenin yorgun gözleri için harikabir manzara değil misin?” dedi.

Cücenin kendisine uzattığı elini sıkmak için ileriçıkan Drizzt, “Seni gördüğüme sevindim,” diye karşılıkverdi. “Ve şaşırdım!”

Kardeşleri selamlamak üzere aynı şekilde hareketeden Innovindil, “Cüce hattından uzakta değil misiniz?”diye sordu. “Yoksa siz de, tıpkı bizim gibi, MithrilSalonu’nun dışında tuzağa mı düşürüldünüz?”

“Pöh! Şimdi oradan geldik,” dedi Ivan. “Burada hiçkimse tuzağa düşürülmedi; Bruenor doğuya doğru açıldıve bizler de Surbrin’e kadar uzanan zemini koruyoruz.”

Page 418: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drizzt ağzını bile açamadan, “Bruenor?” diye sorduInnovindil. “Sürekli homurdanan kırmızı sakallı cüce?”dedi Ivan.

“Bruenor, Shallows’ta düştü,” dedi Drizzt. “Kendigözlerimle gördüm.”

“Evet, düştü ama geri geldi,” dedi Ivan. “Rahiplergünlerce dua etti ama onu asıl uyandıran Regis oldu.”“Regis?” diye sordu Drizzt soluk soluğa; nefes almaktazorlanıyordu.

“Küçük olan?” dedi Ivan. “Bazıları ona Gümbürgöbekdiyor.”

“Hee hee hee,” dedi Pikel.

“Aklını mı oynattın Drizzt?” diye sordu Ivan. “SeninBruenor ve Regis’i tanıdığını düşünüyordum.”

Drizzt, Innovindil’e baktı. “Bu mümkün değil.”

Elfin gülümsemesi bütün yüzüne yayıldı.

“Onların öldüğünü düşünüyordun, öyle değil mi?”diye sordu Ivan. “Pöh! İnancın nerede peki? Sana oikisinin ölüye benzer hiçbir yanı olmadığınısöyleyebilirim! Daha birkaç gün önce yanlarındaydık.”

Ivan’ın yüzü birden kasvetlendi. “Ama senin için bazıkötü haberlerim var elf.” Kılıca baktı ve Drizzt’in kalbi birkez daha parçalandı.

“Wulfgar’ın kadını bıçağı alıp tek başına yollarakoyuldu,” diye açıkladı Ivan. “Ben ve kardeşim…”

“Benim kardeeeş!” diye gurur duyarak böldü Pikel.

Page 419: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Ben ve kardeşim peşine düştük ama onubulduğumuzda çok geç olmuştu.” “Cattibrie…” dediDrizzt soluk soluğa.

“Yok, o değil. IVulfgar’ın kadını. Delly… Birkaç günönce onu ölü bulduk. Sonra senin lanet bir kanatlı atınüzerinde uçtuğunu fark edip seni bulmaya geldik.Bruenor ve Regis’in, Cattibrie ve Wulfgar’ın senin içindelicesine endişelendiğini bilmelisin.”

Drizzt sözlerin ağırlığıyla olduğu yere mıhlanıp kaldı.“Wulfgar ve Cattibrie de mi?” diye fısıldayarak sordu.

Innovindil yanına koşup ona sarıldı; bu desteğegerçekten ihtiyacı vardı.

“Buralarda tüm arkadaşlarının öldüğünü düşünerekmi dolanıyordun?” diye sordu Ivan. “Shallows istilaedildi,” dedi Drizzt.

“Evet, tabii ki istila edildi ama benim kardeş…”“Benim kardeeeş!” diye haykırdı Pikel de.

Ivan kıs kıs güldü. “Benim kardeş orklarıkandırmamız için bir heykel inşa etti ve yanımızdakiThibbledorf Pwent ile günlerini gösterdik. HepsiniShallows’tan atıp Mithril Salonu’na geri koştuk. Ozamandan beri ork öldürüyoruz. Yüzlerce köpek.”

“Bekçi Vadisi’nin kuzeyindeki savaş alanını gördük,”diye belirtti Innovindil. “Ve de patlayan dağ sırtını.”“Bom!” diye haykırdı Pikel.

Şaşkına dönen Drizzt orada öylece durmuş başınısallıyordu. Bu doğru olabilir miydi? Arkadaşları hayattaolabilir miydi? Bruenor, Wulfgar ve Regis? Ve Cattibrie?

Page 420: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bu doğru olabilir miydi? Yol arkadaşına baktı veInnovindil’in kendisine içtenlikle gülümsediğini gördü.

“Ne diyeceğimi bilemiyorum,” diye itiraf etti. “Sadecemutlu ol,” dedi kadın. “Çünkü ben senin adına çokseviniyorum.”

Drizzt ona sımsıkı sarıldı.

“Ve onların da seni gördüklerine sevineceklerindenşüphen olmasın,” dedi Ivan, Drizzt’e. “Fakat zavallı Dellyiçin dökülecek bir damla yaşımız var. Kızın öylekaçmasının sebebi neydi bilemiyorum.”

Bu sözler Drizzt’te soğuk bir duş etkisi yarattı,kendini Innovindü’den uzaklaştırıp sezgili kılıca sert birbakış attı. “Ben biliyorum,” dedi ve Khazid’hea’yasessizce lanet okudu.

“Kılıç kullanıcısına hakim mi oluyor?” diye sorduInnovindil.

Drizzt kılıcın yanına yürüyüp onu göz hizasınakaldırdı. Onun içindeki yaşamı hissedip cevaplar almayıtalep ederek soruları telepatik olarak Khazid’hea’yayöneltti.

Fakat o an drowa başka bir şey oldu.

“Uçan atlarınızı harekete geçirin,” dedi Ivan. “SiziMithril Salonu’na ne kadar çabuk götürürsek o kadar iyiolur. Arkadaşların seni fena halde özledi DrizztDo’Urden ve senin de onları bir o kadar özlediğinidüşünüyorum.”

Page 421: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drow buna karşı çıkacak değildi ama orada durmuşher şeyi kesebilen muhteşem kılıcı tutarken düşünceleribaşka bir yöne saptı.

“Onu yenebilirim,” dedi.

“Bu da ne demek şimdi?” diye sordu Ivan. “Nedenbahsediyorsun?” diye sordu Innovindil.

Drizzt onlara dönüp, “Obould’dan daha iyidövüştüm,” dedi. “Onunla dövüştün mü?” diye hayretlesordu Ivan.

“Kısa bir süre önce, buradan çok da uzak olmayanbir tepede 320 a£4— onunla dövüştüm,” diye açıkladıDrizzt. “Onunla dövüştüm ve ona birbiri ardına hamlelersavurdum ama palalarım zırhına işlemedi.”Khazid’hea’yı havaya kaldırdı ve güçlü bir hamleyleboşluğu yardı.

“Bu kılıcın haklı kazanılmış lakabını biliyormusunuz?” diye sordu.

Diğer üçü ona öylece bakınca, “Kesici,” diyecevapladı. “Bu kılıçla Obould’u yenebilirim.”

“Bu başka gün yapılacak bir dövüş,” dedi Innovindil.“Sevdiğin ve kaybetmiş olmaktan korktuğun kişilerlebirleştikten sonra.”

Drizzt başını salladı. “Obould ilerlemeye devamediyor, bir tepeden öbürüne geçiyor. Kendine güveniyorve bu yüzden de beraberinde çok kimse yok. Onaulaşabilir ve bu kılıçla onu yenebilirim.”

Page 422: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Arkadaşların seni görmeyi hak ediyor vearkadaşlığın bunu gerçekleştirmeni gerektiriyor,” dediInnovindil. “Bruenor’a olan hizmetim aynı zamandabütün bu topraklar için geçerli bir hizmettir” diye karşılıkverdi Drizzt. “Kuzey halkı, Obould’dan kurtulmayı hakediyor. Şimdi bu şansa sahibim. Shallows’un, diğer tümkasabaların, istilacıların önünde ölen tüm cücelerinintikamını alma şansına sahibim. Tarathiel’in intikamınıalma şansına sahibim; ve belki de bu şansa bir dahaasla sahip olamayacağız.”

Tarathiel’in bahsinin geçmesi elfin bütün itirazlarınason vermiş gibiydi.

“Onun peşine şimdi mi düşeceksin?” diye sorduIvan. “Daha uygun bir zaman düşünemiyorum.” Ivantüm bunları aklından geçirdikten sonra onaylarcasmabaşını sallamaya başladı.

“Hee hee hee,” diye destekledi Pikel.

“O köpeğe benim için de vur,” diye belirtti Ivan ve buani ilhamla yüzüne bir gülümseme yayıldı.

Neredeyse kusursuz bir drow tasarımına sahip olanarbaletini çıkarıp Drizzt’e uzattıktan sonra omzundakipatlayıcı oklarla dolu palaskayı da drowa verdi.

“Bunlardan birkaç tanesini yaratığa fırlat ve nasılzıpladığını gör!” diye açıkladı Ivan. “Hee hee hee.”

Ivan “Ben ve benim kardeş…” diye söze başladı,sonra sözünü kesmesini beklediği Pikel’e dönüp sustu.Pikel ona şaşkınlık içinde baktı. Ivan iç geçirdi. “Ben ve

Page 423: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

benim kardeş…” diye yeniden söze başladı. “Benimkardeeeş!”

“Evet, biz ikimiz Mithril Salonu’na geri dönüparkadaşlarına senin buralarda olduğunu söyleyeceğiz,”dedi Ivan. “Seni yakında aramızda görmeyi umuyoruz.”

Drizzt, elf arkadaşına döndü. “Onlarla git,” diye ricaetti kadına. “Onları tepeden izle ve sağ salimulaştıklarından emin ol.”

“Kral Obould’un peşine tek başına düşmene izin mivereceğim?” Drizzt kötücül kılıcı, palaskayı ve arbaletigösterdi.

“Onu yenebilirim,” diye söz verdi.

“Tabii onu yalnız yakalayabilirsen,” diye karşı çıktıInnovindil. “En azından bunun için yardımımdokunabilir.” Drizzt başını iki yana salladı. “Onu bulacakve uzaktan izleyeceğim,” diye söz verdi.

“Bir fırsat bulup değerlendireceğim. Obould elimdetuttuğum bu kılıçla yere serilecek.”

“Pöh! Bu tek başına yapacağın bir iş değil,” diyekarşı çıktı Ivan.

“Gündoğumu’yla hızlı hareket edebilirim.Yakalanmayı seçmediğim sürece beni yakalayamaz. Busefer Kral Obould ölecek.”

Drowun ses tonu son derece muntazam vedengeliydi.

“Mithril Salonu’nda kalmayacağım,” dedi Innovindil.“Cücelerin oraya vardığından emin olacağım ve senin

Page 424: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

için geri döneceğim.”

“Ve ben de seni bekleyeceğim,” diye söz verdiDrizzt. “Elimde Obould’un kellesini tutarak…”

Söylenecek başka hiçbir şey yokmuş gibi duruyorduama tabii ki Pikel, “Hee hee hee,” diye ekledi.

DERİN BİR NEFES“Yakında bu yolculuktan yorgun düşeceğim,” dedi

Tos’un Armgo drow arkadaşına.

Günlerdir yoldaydılar; sonunda onu bulmayıumdukları yerin kilometrelerce kuzeyinde, MithrilSalonu’nun batı kapısında Obould’a yetişmeküzereydiler. Görünüşe bakılırsa oradaki savaş da pek iyigitmemişti ve ork kralı bunun üzerine tek söz konuşmakistemiyor gibi duruyordu. Obould ile kalmaya niyetlilerseiki drow için seyahat daha yeni başlıyor gibigözüküyordu. Gittikçe soğuyan havaya rağmen ork kralıhiçbir yere kazık bağlamayacağa benziyordu. Parlak birsabah, Tos’un ve Kaer’lic sarp bir tepenin üzerindekiküçük bir kale temelinin dışındaki düz taşlarda onundönüşünü, buraya geldikleri günden beri Obould’lakonuşmak için ellerine geçecek olan ilk fırsatı bekledi.

Obould, ziyaretçilerini sadece kendi zevkine görememnun ederdi. İki drowun çevresindeki tüm orklar gritaşların ve tepelerin çamurlu topraklarının arasındabüyüyen ağaçları kesmekle, yaklaşan düşmanıgizleyebilecek bütün iri kayaları ortadan kaldırmaklauğraşıyordu.

Page 425: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Krallığını kuruyor,” diye belirtti Kaer’lic. “Çok uzunzamandır bunu ima edip duruyordu ama hiçbirimiz onudinleme zahmetinde bulunmadık.”

“Birkaç kaleyle krallık kurulmaz,” dedi Tos’un.“Özellikle de garnizonlarını yakında birbirlerininüzerlerine göndermeye başlayacak olan orklar sözkonusuysa…”

“Bundan zevk alacağına hiç şüphe yok,” dedi boğukbir ses.

İki kara elf kendilerine yaklaşan Obould’a ve orahatsız şaman Tsinka’ya baktı. Kaer’lic, dişinin pek dememnun gözükmediğini farketti.

“Geçmişte yaşanılanlara dayanan bir tahmin,” dediTos’un ve eğilerek selam verdi. “Tabii ki sana hakaretetmek gibi bir niyetim yoktu.”

Obould kaşlarını çattı. “Onlar Gruumsh olanObould’dan önce yaşandı,” diye cevap verdi. “Krallığımhakkında böyle öngörülerde bulunman senin zararınaolur drow.”

Kaer’lic, kendini görkemli ve önceden kestirilemeyenorktan bir iki adım uzaklaşırken buldu.

“İki arkadaşınızı Örümcek Kraliçe’nin yanmagönderdiğinizi öğrendim,” dedi ork ve sözlerin amacınaulaşması birkaç dakikayı buldu.

“Donnia ve Ad’non?” diye sordu Kaer’lic.

“Başka bir drow tarafından katledilmişler,” diyecevapladı Obould; bu haberlerden rahatsızlık duyduysa

Page 426: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

bile bunu hiç belli etmiyordu.

Kaer’lic Tos’un’a baktı ve ikili bu kaybı omuz silkerekkabullendi.

“Samanlardan birinin Ad’non’un başını savaşganimeti olarak aldığını biliyorum,” dedi Obouldumursamazca. “İsterseniz onu size geri verebilirim.”

Teklifinin samimiyetsizliği Kaer’lic’i düşündüğündende çok rahatsız etti ama ork kralına bakarken öfkesinibelli etmemekle akıllılık etti.

Konuşmayı başka bir yöne çekmenin daha iyiolacağını düşünerek, “Mithril Salonu’nda yaşananyenilgide ordunu bir arada tuttun. Bu iyiye işaret,” dedi.

“Yenilgi mi?” diye haykırdı Tsinka Shinriil. “Sen nebiliyorsun ki?”

“Mithril Salonu’nun içine giremediğinizi biliyorum.”

“Ödenecek olan bedel kazanca değmeyecekti,” diyeaçıkladı Obould. “Dış bölgelerde onları hareketsizbırakacak şekilde savaştık. İçeri baskı yapabilirdik amamüttefiklerimizin gelmediğini fark ettik.”

Gözlerini kısıp Kaer’lic’e baktı ve ekledi;“Planladığımız şekilde.”

“Trollerin güvenilmezliği ve öncedenkestirilmezliği…” dedi drow rahibesi omuz silkerek.

Obould ters ters bakmaya devam etti ve Kaer’lic,onun, Proffit’in trollerinin savaştan uzak duruşlarındakendisinin ve Tos’un’ün parmağı oluşundanşüphelendiğini anladı.

Page 427: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Proffıt’i, gecikmesinin kuzeyde sorunlaryaratabileceği konusunda uyardık,” diye ekledi Tos’un.

“Ama o ve iğrenç yaratıklar yıllardır en nefret ettikleridüşman olan insanların kanının, Nesme halkınınkanının kokusunu aldı. Mithril Salonu’nun kuzeyinegitmeye ikna edilemez bir haldeydi.”

Obould hiç de ikna olmuşa benzemiyordu.

Kaer’lic dikkat dağıtma zorunluluğu duyarak, “VeGümüşay onların üzerine yürüdü,” dedi. “Proffit veekibinden başka bir şey bekleyemezsin. Yani sağkalacak olan birkaçından…”

Obould’un uzun sivri dişlerinin arasından hafif birinilti yayıldı.

“Leydi Alustriel’in geleceğini biliyordun,” dediKaer’lic. “Pek çok değerli savaşçısının güneybataklıklarında ölü yattığını bilmek seni cesaretlendirsin.Gözlerini kuzeye pek de istekli çevirmeyecektir.”

“Bırakalım da gelsin,” diye gürledi Obould. “Herdağda ve her geçitte hazırlıklar yapıyoruz. Bırakalım daGümüşay, Kara Ok Krallığı’na gelsin. Burada sadeceölüm bulacaklar.”

“Kara Ok Krallığı mı?” dedi Tos’un sessizce.

Kaer’lic sadece Obould’a değil Tsinka’ya da dikkatlebaktı ve krallığının adının anılmasıyla şamanın yüzünüburuşturduğunu fark etti.

Bir bölücü oluşuyor olabilir miydi? “Öyleyse Proffityenildi,” dedi ork kralı. “Öldü mü?”

Page 428: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Bilmiyoruz,” diye itiraf etti Kaer’lic. “Savaşkarmaşasında, trollerin kesinlikle gitmek istemediğim biryer olan Trollmoors’a geri gönderileceği anlaşılıncaoradan ayrıldık.”

“Gitmek istemek mi?” dedi Obould. “Size ProffıtTekalmanızı söylemedim mi?” “Oraya gitmezdim,” dediKaer’lic. “Ne ProffitTe ne de Obould için.”

Arsız tavrı başka bir sert bakışa neden oldu ama orkkralı ona karşı hiçbir hamlede bulunmadı.

“Fazlasıyla başarılı oldun Kral Obould,” dedi Kaer’lic.“Bu kadar kısa bir süre içinde olabileceğinidüşündüğümden çok daha fazla. Büyük zaferlerininşerefine sana bir hediye getirdim.” Sözcüklerinitamamlarken Tos’un’a dönüp başını salladı ve erkekdrow geride kalan tek iri kayaya doğru uzaklaştı.Gözden kayboldu. Bir dakika sonra beraberinde yaralıbir cüceyi sürükleyerek yeniden belirdi. “Sanahediyemiz,” dedi Kaer’lic.

Obould şaşkın gözükmeye çalıştı ama Kaer’licgerçeğin farkına vardı. Her yerde gözcüleri vardı vecüceden daha iki kara elfle buluşmadan öncehaberdardı.

“Derisini yüzüp onu yiyin,” dedi Tsinka; gözleri birdenvahşileşmiş ve aç bakar olmuştu. “Şişi ben hazırlarım.”“Sen çeneni kapayacaksın,” diye düzeltti Obould.“Battlehammer Klanı’ndan mı?”

“Öyle,” diye cevapladı drow rahibesi.

Page 429: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Obould onaylarcasına başını salladıktan sonraTsinka’ya dönüp, “Onu erzak arabasına götürüp güvenaltına al. Cüceyi yakınımızda tutacağız. Ve sakın onuinciteyim deme yoksa seni gebertirim!”

Bu sözler şamanın kaşlarını çatmasına neden olduve Kaer’lic bunu kaçınmadı.

“Belki de bize faydası dokunur,” dedi Obould. “Bahargelmeden önce cücelerden yararlanabilmeyiumuyorum.” “Yararlanabilmek mi?” diye tekrarladıTsinka; sesi bir kez daha çığlık atarcasına çıkmıştı.

Obould ters bakışlarını ve çatık kaşlarını onayöneltince kadın sindi. “Şimdi onu götür ve güvenliğinisağla,” dedi ork kralı; sesi keskin ve tehditkardı.

Tsinka cüceye doğru hızla hareket etti ve zavallıFender’i sertçe sürükledi. “Kılına bile zarargelmeyecek!” diye emretti Obould.

Tsinka uzaklaştıktan sonra Kaer’lic, ork kralına,“Mithril Salonu’na baskı yapmanı bekliyordum” dedi.“Doğruyu söylemek gerekirse, Bekçi Vadisi’nedöndüğümüz zaman ork ordusunun DünyanınOmurgası’na doğru sere serpe dağılmış olacağınısanıyorduk.”

“Güvenin gerçekten de hayranlık uyandırıyor.”

“Bu güven büyüyor Kral Obould,” diye teminat verdiKaer’lic. “İnanılmaz bir bilgelik ve hakimiyet gösterdiğinidüşünüyorum.”

Obould bu övgüye homurdanarak karşılık verdi.“İstediğin başka bir şey var mı?” diye sordu.

Page 430: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Yapılacak çok işim var.” “Bir sonraki inşayagitmeden önce mi?”

“Plan bu evet,” dedi Obould.

Kaer’lic eğilip selam verdi. “Hoşçakal, Kara Ok Kralı”

Obould bir an için durup bu hitabı düşündü, sonraarkasına dönüp oradan uzaklaştı. Ork yanlarındanayrıldığında, “Birbiri ardına gelen sürprizler,” diye belirttiTos’un.

“Ben artık şaşılmıyorum,” dedi Kaer’lic. Obould’uküçümsemek bizim hatamızdı. Bir daha olmayacak.”

“Haydi, Karanlıkaltı’nın üst tünellerine geri dönelimveya kurnaz oyunlarımıza ihtiyaç duyan başka bir bölgebulalım.” Kaer’lic’in yüz ifadesinde en ufak bir değişiklikolmadı. Sanki aralarından ayrılan Obould’a küçük oklarfırlatıyormuşçasına gözlerini kısmış duran rahibe,edindiği bütün bilgileri değerlendiriyordu. Kaybettiğiarkadaşlarını düşündü, sonra, drowiarın her zamanyaptığı gibi bunu aklından uzaklaştırdı. Ölü drowlara veÖrümcek Kraliçe’ye öylesi saygısız davranan Obould’undavranışlarını gözden geçirdi. Bazı şeyleri akıldanuzaklaştırmak o kadar da kolay değildi.

“Ayrılmadan önce Tsinka’yla konuşacağım,” diyebelirtti Kaer’lic.

Tos’un’un, “Tsinka mı?” diyen alaycı cevabı geldi.“Ork standartları için bile aptalın biri.”

“Ben de öyle orkları severim zaten,” diye cevapladıKaer’lic. “Öngörülebilir ve aptal olanları.”

Page 431: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

O günün ilerleyen saatlerinde, özel bir büyü tekniğiile belli bir nesneye dolduruluş ve yaratılış büyüleriyaptıktan sonra, Kaer’lic, ork rahibesinin tamkarşısındaki bir taşın üzerine oturdu. Tsinka, tam dabeklenildiği gibi, onu tedbir ve şüpheyle karşıladı.

“Kral Obould’un Mithril Salonu’nu cücelere bırakmakararından memnun kalmadın,” diye lafını esirgemedenbildirdi Kaer’lic.

“Gruumsh olan birini yargılamak bana düşmez.”

“O Gruumsh mu dersin? Cüceleri huzur içindebırakmak Gruumsh’un arzusu mu? Buna şaşarım.”

Tsinka’nın yüzü sessiz bir hayal kırıklığıyla asıldı veKaer’lic hedefi on ikiden vurduğunu anladı.

“Büyük kazançlar elde eden bir fatihin korkmasıolağandır,” diye açıkladı Kaer’lic. “Ne de olsa birden,kaybedecek çok şeye sahip oldu.”

“Gruumsh olan hiçbir şeyden korkmaz!” diyehaykırdı değişken ruhlu şaman.

Kaer’lic buna başıyla onaylayarak karşılık verdi.“Ama Kral Obould, Gruumsh’un isteklerini tamamenyerine getirebilmek için herhalde Tsinka’nın teşvikindendaha fazlasına ihtiyaç duyacaktır,” dedi drow.

Şaman, Kaer’lic’e meraklı gözlerle baktı.

Kötücül bir gülümseme takman Kaer’lic, elinikemerindeki keseye götürüp örümcek şeklinde küçük birkopça çıkardı ve orka gösterdi.

Page 432: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Savaşçının zırhmdaki kayışlar için,” diye açıkladı.Bu Tsinka’nın hem ilgisini çekmiş hem de onukorkutmuş gibi duruyordu.

“Al,” dedi Kaer’lic. “Pelerinini onunla bağla. Ya dasadece derine bastır. Ne demek istediğimianlayacaksın.”

Tsinka kopçayı alıp kendisine yaklaştırdı ve Kaer’lic,kopçanın içine yerleştirdiği büyüleri serbest bırakmakiçin gizlice bir şeyler mırıldandı.

Ani bir cesaret ve güç hisseden Tsinka’nın gözleri faltaşı gibi açıldı. Gözlerini kapadı ve eşyanın sıcaklığınıntadını çıkardı. Kaer’lic, orka yeni bir büyü; Tsinka’yıtamamen rahatlatacak bir arkadaşlık sihri yapabilmekiçin bu fırsattan yararlandı.

“Leydi Lolth’un kutsaması,” diye açıkladı Kaer’lic.“Cücelerin Mithril Salonu’ndan gönderildiğini görebilenkişi.” Tsinka kopçayı kendisinden biraz uzaklaştırıp bunesneye merakla baktı. “Gruumsh olanı cücelerinsalonuna gönderip fethini tamamlamasını bu musağlayacak?”

“Tek başına mı? Tabii ki hayır ama bende onlardançok var. Sen ve ben, Kral Obould’un en büyükzaferlerinin önünde uzandığını bildiğimizden onukışkırtacağız.”

Şaman bu süs iğnesine buğulu gözlerle bakmayadevam etti. Sonra bakışlarını yeni en iyi arkadaşınaçevirip ağzı kulaklarına varırcasma gülümsedi.

Page 433: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kaer’lic bu gülümseyişin kendi üstünlüğünügöstermeyip karşılıklı görünebilmesi için çok çabaharcadı. Yine de Tsinka kendisinin güvenilir olduğunudüşündüğünden ve kendisini yeni iyi arkadaşı ilanettiğinden drow pek de endişelenmedi.

Drow rahibesi, Obould’un bu arkadaşlığa ne tepkivereceğini merak etti.

Mithril Salonu’nun duvarları daha önce hiç olmadığıkadar üzerine geliyordu. Ivan ve Pikel, o sabah Delly veDrizzt’in haberleriyle dönmüş, büyük adama bir duygukarmaşası yaşatmıştı. Wulfgar sırtını duvarlarıntaşlarına dayamış, mum ışığında oturuyordu. Gözlerinikırpmıyordu ama aklı onu önceki ayların hatıralarımanmaya zorladıkça hiçbir şey de görmüyordu.

DellyTe yaptığı son konuşmaları yeniden canlandırdıve onları kadının çaresizliğinin ışığında değerlendirdi.İpuçlarını nasıl görmemişti? Fazlasıyla aşikar olan buyardım çığlığını nasıl da duyamamıştı?

Delly’nin Gümüşay’a ya da diğer muhteşemşehirlerden birine gitme ricasına verdiği karşılığıdüşündüğünde suratının asılmasına engel olamadı.Kadının duygularını öylesine küçültmüştü ki basit bir tatilsözüyle hepsini elinin tersiyle itmişti.

“Bunun için kendini suçlayamazsın,” dedi odanınkarşısındaki Cattibrie ve Wulfgar’ı düşüncelerindenuzaklaştırdı. “Burada kalmak istemiyordu,” diyecevapladı adam.

Cattibrie yürüyüp adamın yanındaki yatağa oturdu.“Vahşi ork topraklarına kaçmayı da öyle. Kılıç yüzünden

Page 434: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

oldu ve onu açıkta, yanından geçen herkesiyakalayabileceği bir yerde bıraktığım için aptalın biriolduğumu düşünüyorum.”

“Delly buradan ayrılıyordu,” diye ısrar etti Wulfgar.“Cücelerin karanlık tünellerine tahammül edemedi.Buraya daha iyi bir hayat bulma umuduyla geldi ama tekbulduğu…” derin bir iç çekince sesi yitip gitti.

“Böylece diğer halkla beraber nehri geçmeye kararverdi ve senin çocuğunu da beraberinde götürdü.”

“Colson benim olduğu kadar Delly’nin de çocuğuydu.Bundan daha azını hak etmiyordu. Colson’u aldı çünkübunun kız için en iyisi olduğunu düşünüyordu; bundanhiç şüphem yok.”

Cattibrie elini “Wulfgar’ın koluna koydu. Adam budokunuşa minnettardı. “Ve Drizzt hayatta,” dedi kadınıngözlerinin içine bakıp gülümsemeyi başararak. “Bugüniyi haberler de aldık.”

Cattibrie adamın kolunu sıkıp gülümseyişine aynışekilde karşılık verdi.

Wulfgar onun ne tepki vereceğini bilemediğini farketti. Kadın ne söyleyeceğini ya da ne yapacağınıbilemiyordu. Bir cücenin tek bir cümlesiyle kendisi Delly’ikaybetmiş, o ise Drizzt’i bulmuştu!

Acı, sempati, umut ve rahatlama kendi içinde dönüpdurduğu gibi belli ki onun içinde de dönüyordu ve kadınsevince yakın bir yerde durursa adamın acısını hiçesayıp ona saygısızlık etmekten korkuyordu.

Page 435: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Hislerini bu denli önemsemesi Wulfgar’a kadının nedenli iyi bir arkadaş olduğunu hatırlattı. Elini kadınınkininüzerine koydu ve sıktı. Sonra daha içten bir şekildegülümsedi ve başını onaylarcasına salladı.

“Drizzt, Obould’u bulup onu öldürecek,” dedi;sesinde yeniden güç vardı. “Ve biz Colson’u bulacağız,”diye karşılık verdi Cattibrie.

Wulfgar derin bir nefes aldı; ümitsizlik içinde eriyipgitmeden önce kendini toparlaması gerekiyordu.

Bütün Mithril Salonu, Delly’nin bebeği dışarıçıkarmamış olduğunu umarak Colson’u arıyordu.Cüceler sel oluşturan dondurucu yağmura rağmenSurbrin’e inmiş, tekne kaptanlarından çocuğu görüpgörmediklerine dair bir haber almaya çalışıyordu.

“Hava yakında düzelecek,” dedi Cattibrie. “O zamangidip kızını bulacağız.” “Ve Drizzt’i,” dedi Wulfgar.

Cattibrie sırıtıp hafifçe omuz silkti. “Drizzt’itanıyorsam biz onu bulmadan çok önce o bizibulacaktır.” “Elinde Obould’un kellesiyle,” diye eklediWulfgar.

Beornegar’ın oğlu Wulfgar’ın hayatındaki en karanlıkgünlerden birinde en azından bu birazcık umut vericiydi.Bruenor, “…ork beyinli, goblin burunlu ogre ve kayanınçocuğu!” diyerek burnundan soludu. Toplantı odasınıarşınlıyor, karşısına çıkan her şeyi tekmeliyordu.

“Hee hee hee,” dedi Pikel.

Ivan kardeşine sert bir bakış atıp onu sessiz olmayazorladı. “Biri bana zırhımı getirsin!” diye kükredi

Page 436: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Bruenor. “Ve baltamı! Öldürecek birkaç yüüüz kokuşmuşorkum var!” “Hee hee hee.”

Ivan kardeşinin münasebetsizliğini örtbas etmek içinboğazını temizledi. Az önce Kral Bruenor’a, Drizzt’inniyetim, onun sihirli kılıçla Ivan’in arbaletini alışını veObould’un peşine düştüğünü açıklamışlardı.

Bruenor bu haberleri pek de iyi karşılamamıştı.

Sevgili arkadaşının hayatta oluşuyla heyecanlananBruenor, hareketsiz kalmayı kabullenemiyordu.

Dışarıda bardaktan boşanırcasma yağan dondurucubir yağmur, bir fırtına vardı. Ayrıca yüksek yerlere karyağıyordu ve Bruenor’un ya da herhangi bir kimseninMithril Salonu’nun dışına çıkmasının hiçbir yolu yoktu.Hava şartları daha iyi olsaydı bile Bruenor, Drizzt içinyapabileceği pek bir şey olmadığını fark etti. Drowkanatlı bir at sürüyordu; ona nasıl yetişebilirdi ki?

“Lanet aptal elf,” diye homurdandı ve taş kürsününkenarına bir tekme savurup topallayarak uzaklaşırkenbiraz daha homurdandı.

“Hee hee hee,” diye kıs kıs güldü Pikel.

Neler olup bittiğini öğrenmek üzere hızla odayadalan Regis, “Bu şekilde sadece ayağını kırar ve buduvarların dışına bile çıkamazsın,” dedi. Drizzt’in sağsalim bulunduğu ve Kral Bruenor’un canının sıkkınolduğu haberi bütün yapıya yayılmıştı.

“Duydun mu?”

Page 437: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Regis başıyla onayladı. “Hayatta olduğunubiliyordum. Drizzt’i öldürmek için orklardan ve ayazdevlerinden daha fazlasına ihtiyaç var.”

“Obould’un peşinden gidiyor. Tek başına,” diyekükredi Bruenor. “Obould’un yerinde olmak istemezdim,”dedi buçukluk sırıtarak.

“Pöh!” diye burnundan soludu cüce. “Lanet aptal elfyine bütün eğlenceyi tek başına yaşıyor!” i Pikel, “Heehee hee” dedi ve Ivan ona dirsek attı.

Pikel kızgınca kardeşine döndü, gözleri delirmiş gibibakıyordu ve bir yandan kuş sesleri çıkararak tehditkarbir şekilde parmaklarını oynattı.

Ivan sadece başını salladı.

“Boo,” dedi Pikel ve ardından, “Hee hee hee,” diyedevam etti. “Çeneni kapayacak mısın?” dedi Ivan vebaşını sallayıp iri kollarını göğsünde birleştirerekarkasını döndü. Regis’i kendisine bakıp kıkırdarkenbuldu. “Ne?”

Derken Kral Bruenor durdu ve Ivan’a aynı şekildebakıp o da kıkırdadı.

Ivan ikisine de merakla baktı; onların aksine Pikel’insakalını kendisininki gibi yeşile çevirdiğini göremiyordu.Ivan, Pikel’e, “Senin eğlenceli olduğunu düşünüyorlar,”dedi. “Hee hee hee.”

Başı önde, başlığı kafasında ilerleyen DrizztDo’Urden, fırtınadan korunma çabasında değildi.

Page 438: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Mithril Salonu’nun kuzeyinde her yer karla kaplıydı.Şiddetli bir şekilde yağıyor, tüm çevreyi beyazagömüyordu ama drow, Gündoğumu sayesinde kayalık,engebeli arazide Obould’u son gördüğü yere doğruilerlemeyi başarıyordu. Gün ışığı söndükçe drowkorunaklı bir çıkıntı bulup yerleşti. Atın vücut ısısındanfaydalanabilmek için Gündoğumu’nun sırtına yattı.

Gün batınımdan sonra sonunda fırtına dindi amarüzgar daha da sert esmeye başladı. Drizzt dışarı çıktıve gökyüzündeki bulutlara baktı; onlar hareket ettikçeyıldızlar görünüyordu. Sığınak olarak kullandığı kayanınsivri ucuna tırmandı ve gözleriyle bölgeyi taradı. Bölge,Obould’un ordusunun kalıntılarıyla dolu olduğundanbirkaç kamp ateşi görülüyordu. En büyük ateşin yerinibelirledikten sonra yeniden aşağı indi ve kendini çokihtiyaç duyduğu uykuya yatmaya zorladı.

Yine de şafaktan önce kalkmış ve dışan çıkmıştı.Gündoğumu’nu sürüyor hatta pegasusa uzun ve kısauçuşlar yaptırıyordu.

Bir önceki gece gördüğü kamp ateşlerineyaklaştığında drowun yüzüne bir gülümseme yayıldı.

Obould’un flamaları ork kralının kervanındadalgalanan bayrağın aynıları görüş açısına girmişti.

Kendisine geniş görüş sağlayan bir nokta buluporaya yerleşti ve kısa bir süre sonra o kervanın hareketegeçtiğini gördü.

Drizzt onlara dikkatle baktı. Sürülerin arasındaemirler yağdıran Obould’u gözüne iliştirdi.

Page 439: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Drow başını sallayarak onayladı ve bölgeye dahageniş bir açıyla baktı; kervanı gizlice takip edebileceğibir yol seçiyordu.

Fırsat kollayarak zamanının gelmesini bekledi.

Hepsini öldüreceğiz, diye fısıldadı kötücülKhazid’hea.

Drizzt arzusuna odaklanıp telepatik zorlamayakulaklarını kapadıktan sonra kılıca kendi uyarı mesajınıgönderdi. Beni bir daha rahatsız edersen seni birejderhaya yem ederim. Hazine yığınının arasında bin yılya da daha fazla oturur durursun. Kılıç yenidensessizleşti.

Drizzt, Khazid’hea’nın kendi peşine düştüğünü vekendisi tarafından kullanılmayı arzuladığını biliyordu.Belki de bu sezgili kılıca daha uysal davranması, hattaonun zorlamalarını kabul edip kılıcı söz sahibinin oolduğuna inandırması gerektiğini düşündü.

Ama sonra bunun bir önemi olmadığına karar veripzihinsel savunma duvarını örmeye devam etti.

Khazid’hea pek çok insana hükmedebilirdi, hattaCattibrie’yi bile şaşkınlıkla yakalayıp kadınındavranışlarını kendi arzularına uydurmuştu.

Fakat Drizzt Do’Urden kadar deneyimli ve disiplinli,sezgili kılıcın zorlayıcı doğasını bilen bir savaşçı içinKhazid’hea’nm irade gücü küçük bir rahatsızlıktanbaşka bir şey değildi. Drizzt bir an bunu düşündü vedurumu riske atmaması gerektiğini fark etti. Obouldbaşlı başına yeterli bir düşmandı.

Page 440: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Hepsini öldüreceğiz,” dedi Drizzt ve kılıcı alevlersaçan gözlerinin önüne kaldırdı. Khazid’hea’nm onayınıhissetti.

TANRILAR KÜKREDİĞİNDEKaer’lic Sının Wett güneyde beliren kanatlı atı

gördüğünde neredeyse yere kapaklanıyordu. Orklaryaylarını hazırladı ve Kaer’lic bir büyü düşündü amaönce Obould bütün hızıyla ve biraz da şüpheyle hareketetti.

“Oklarınıza hakim olun!” diye böğürdü; bir hatayapılmaması için koşturuyor ve dönüp duruyordu.

Kaer’lic’in olduğu yere dönünce drow rahibesi, orkungözlerinde, kendisini emrine itaatsizlik etme ve pegasussürücüsüne Lolth’un bahşettiği büyülerden biriniuygulama arzusundan vazgeçirecek bir öfke ateşigördü.

Rahibe, kanatlı at yaklaştıkça sadece daha fazlaçileden çıktı ve muhteşem yaratığın kara derilisürücüsünü tanıdı. “Drizzt Do’Urden,” dedi.

Yanında duran Tos’un, “Yaklaşmaya cüret ediyormu?” diye sordu.

Pegasus kenara hareket edip şaha kalktı.Yaklaşmasını durdurdu ve muhteşem kanatlarınıçırpışıyla havada süzülüyor gibi göründü.

“Obould!” diye haykırdı Drizzt ve rüzgara karşıyöneldiğinde sözcükleri orklara ulaştı. “Seninlekonuşacağım! Yalnız! Senin ve benim tamamlanmamışbir sohbetimiz var!”

Page 441: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Bütün mantığını kaybetmiş,” diye fısıldadı Kaer’lic.

“Yoksa Obould’la pazarlık mı yapacak?” diye sorduTos’un. “Mithril Salonu’nun elçisi olarak belki?”

Kaer’lic, Obould’a, “Yok et onu!” diye seslendi.“Okçularını gönderip onu aşağı indir yoksa ben…”

“Büyülerini kendine saklayacaksın yoksa bunu kısabir süre sonra Donnia ve Ad’nonTa tartışıyor olursun,”diye cevap verdi Obould.

“Çirkin canavarı öldür,” diye fısıldadı Tos’un,rahibeye ve Kaer’lic neredeyse ork kralına büyülü birsaldırı yapıyordu; ama sağduyusu nefretinden baskınçıktı. Bakışlarını Obould’dan, pegasusu bir ucu uzundoğal taş sütunlarla desteklenen yüksek bir zemine,sarp bir tepenin arasında sıkışıp kalmış iri düz birkayaya indiriyor olan Drizzt’e çevirdi.

Kaer’lic yeniden ork kralına baktığında sırıtışınısaklamakla iyi etti; gümüş zırhı örümcek şekillikopçalarla tutturulmuştu. Drizzt Do’Urden’in yakınındaolmayı planlamamış olsa da aslında her şey tam daistediği gibi gelişiyordu. Hatta Drizzt Do’Urden’in bu‘geliştirilmiş’ zırhlı Kral Obould’un ilk güçlü rakibiolacağını daha önce hiç aklına getirmediğinden her şeyumduğundan da iyi gidiyordu. Drizzt, Kaer’lic’indüşündüğünün yarısı kadar iyiyse Obould’u kötü birsürpriz bekliyor demekti.

“Bu kafirle konuşmayı mı düşünüyorsun?” diye sordurahibe.

Page 442: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Mithril Salonu adına konuşacaksa ve onların banasöyleyecek bir şeyleri varsa dinlemek isterim” diyecevapladı Obould. “Yoksa?”

“O zaman hiç şüphesiz beni öldürmeye gelmiştir.”“Ve sen de onun yanına mı gideceksin?”

“Ve onu haklayacağım.” Obould’un bakışlarındakusursuz bir özgüven vardı. Hatta sanki Drizzt hiç deciddiye alınacak bir konu değilmiş gibi neredeysebunları konuşmaktan sıkılmışa benziyordu.

Tanrı figürünün arkasından hızla koşturan Tsinka,“Bunu yapamazsın,” dedi. “Hiçbir anlamı yok. Bırak onuuzaktan öldürüp yolumuza devam edelim. Ya da bir elçigönder; drow elfleri tanıyan Kaer’lic’i gönder!”

Kaer’lic’in aniden fal taşı gibi açılan kırmızı gözlerikorkusunu belli etti ama kendini çabucak toparlayıpTsinka’ya nefret dolu bir bakış attı. Tsinka bununkarşılığında endişeli, hatta derinden incinmiş bir ifadetakınınca Kaer’lic büyüyü ve bu acınası şamanın ‘en iyiarkadaşı’ olduğunu anımsadı. Aptal orka gülümsedi.Sonra işaret parmağını kaldırıp ileri geri sallayarakTsinka’dan bu konuya karışmamasını rica etti. Tsinkasevgili, çok sevgili kara elf arkadaşına bir süre dahamerakla bakmaya devam ettikten sonra onu anladığınıbildirircesine mutlu mutlu gülümsedi.

“O güçlü bir rakip, öyle duydum,” dedi Kaer’lic amabunu söylemesinin tek nedeni Obould’u niyetindencaydıramayacak oluşuydu.

“Onunla daha önce de dövüştüm,” diye teminat verdiObould omuz silkerek.

Page 443: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Belki de bir tuzaktır,” dedi Tsinka ve Kaer’lic’emahcupça bakınca sesi etkisizleşti.

Obould kıs kıs gülüp yürümeye başladı ama durupgeriye döndü; kemik beyazı miğferinin altındakiağzından sarı dişleri gözüküyordu. İki adımla Kaer’lic’inarkasına geçip zavallı Fender’i ensesinden tuttu vecüceyi tek eliyle kolaylıkla havaya kaldırdı.

“Karşı teklifin olmadan asla pazarlığakalkışılmamalı,” diye belirtip hızla uzaklaştı.

Drizzt, Obould’un uzaktaki tepede yürüdüğünügörünce şaşırmadı ama gözüne ilişen tutsak cüce hiçbeklemediği bir şeydi. Kıvranan mahkumun dışındaObould tek başına hareket ediyordu. Uygun bir zeminarayışıyla Obould’un üzerinde gölge yaratan Drizztaklından olası tuzakların ayrıntılarını geçirdi;Gündoğumu’yla birlikte yüksek bir kayalığın arkasındapusuya yatabilir, Obould’a hızlı ve ölümcül bir saldırıdabulunabilirdi ama Drizzt bu planlara ihtiyacı olmadığınıbiliyordu. Daha önceki savaşlarında ork kralını iyiceölçüp biçmişti. Obould’un fiziksel gücünden çok dahafazlasını biliyordu. Obould kendisine meydanokunulmasından kaçacak biri değildi.

Peki ama cüce ne olacaktı? Drizzt, Obould’un zavallıarkadaşını öldürmesini engelleyecek bir yol bulmalıydı.Belki ork kralı tutsağın güvenliğini sağlamadığı sürecesavaşmayı reddedebilirdi. Onların yaklaşmalarınıizlerken drow bunu yapabileceğine, böylece Obould’uncüceyi öldürmeyeceğine iyice ikna oldu. Drizzt’inObould’la ilgili yeni görmeye başladığı bir şey vardı.

Page 444: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Ork, Drizzt’e tuhaf bir şekilde Artemis Entreri’yiçağrıştırıyordu. Tek bir gayesi vardı, fazla gururluydu vedaima kendini kanıtlama mecburiyeti hissediyordu. Pekiama kime karşı?

Belki de kendine… Drizzt, Obould’un yanınageleceğinden en ufak bir şüphe duymamıştı. Orkkralının uzun adımlarını izledi, muhteşem kralın yalnızfigürünün arkasında geniş bir çember oluşturan diğerorkların ve bir çift drowun farkına vardı. Sol eliBuzölüm’ün üzerindeydi ve Khazid’hea’yıGündoğumu’nun gövdesine bağlı kınından çıkardı amabir tehdit oluşturmamak için bıçağı anında aşağı indirdi.

Kalbim deşeceğiz, diye söz vermeye başladı kılıç.

Sessiz olup düşüncelerimden uzak duracaksın, diyetelepatik olarak karşılık verdi Drizzt. Dikkatimi dağıtırsanseni dağdan aşağı atar ve üzerine soğuk taşlardan vekardan oluşan bir çığ düşürürüm.

Hedefine odaklanmış olan drow öylesine güçlü veolaya öylesine hakimdi ki sezgili kılıç sessizliğegömüldü.

Tsinka, iki drowun bulunduğu geniş görüş açısı olanyere ilerlerken, “Kazanacak, öyle değil mi? Zırhınayerleştirdiğin büyüyle Obould kazanacak, değil mi?” diyesaçma sapan konuştu.

Kaer’lic çoğunlukla onu umursamıyordu ama busadece aptal şamanın daha ısrarcı ve talepkar olmasınısağlıyordu. Sonunda drow rahibesi dönüp, “O Gruumsh,öyle değil mi?” dedi.

Page 445: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Tsinka birden durdu; hem yürümeyi hem dekonuşmayı bıraktı.

“Drizzt sadece bir drow savaşçısı,” dedi Kaer’lic.“Obould ise Gruumsh. Gruumsh için miendişeleniyorsun?” Tsinka şaşkınlaştı, düşünceleri birgüvensizlik içinde dönüp durdu.

“Dolayısıyla sus ve gösterinin tadını çıkar,” dediKaer’lic ve ses tonu öylesine etkiliydi ki, bir de Tsinka’yauyguladığı büyüyle birleşince, boşboğazlık edenşamanın üzerindeki hakimiyetinin Drizzt’inKhazid’hea’ya sağladığı üstünlükten aşağı kalır yanıyoktu.

Drizzt’in karşısındaki yüksek kayanın üzerine çıkanObould, “Ne söylemen gerekiyorsa söyle ve elini çabuktut,” dedi. Gündoğumu, Drizzt’in verdiği talimatla, birkaçhızlı adım atıp öbür tarafa uçtu.

“Söylemek mi?” diye sordu drow.

Obould zavallı Fender’i taşın üzerine bıraktı veyüzünü çarpan cüce homurdandı. “Mithril Salonu adınapazarlık etmeye mi gel “Mithril Salonu’na gitmedim.”

Obould’un yüzünde kuru kafayı andıran korkunçmiğferinin altından bile kolaylıkla seçilen bir gülümsemebelirdi. “Cücelerin seninle anlaşma yapacağını mıdüşünüyorsun?” diye sordu Drizzt.

“Başka seçenekleri var mı?”

“Baltaları ve yaylarıyla konuşacaklar. Öfkeden başkabir şeyle cevap vermeyecekler.” “Mithril Salonu’nagitmediğini söylemiştin.”

Page 446: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Battlehammer Klanı’nın ne yapacağını kestirmemiçin çok iyi bildiğim bir mekana ve çok iyi tanıdığım birhalkın yanına gitmem mi gerekiyor?”

“Bu Battlehammer Klanı’nın ötesinde,” dedi Obouldve Drizzt onun gülümsemesinin dağıldığını fark etti. Orkkralı bir inlemeyle yerde kıvranan Fender’i tekmeledi.Cücenin taşın arkasına doğru uçup yokuş aşağı inen birpatikaya sekmesine neden oldu.

Bu ani öfke dalgası drowu hazırlıksız yakaladı.

“Mithril Salonu’yla anlaşma yapmak istiyorsun?” dediDrizzt; bu bir sorudan çok bildiri niteliğindeydi vesesindeki şaşkınlığı bastırma ihtiyacı bile duymamıştı.

Obould buzlu göz deliklerinden nefretle baktı.”

Drizzt’in aklını sorular istila etti. Obould anlaşmayavarmak istiyorsa savaşın sona eriyor olduğu söylenebilirmiydi? Savaşın sona erebileceğine dair bir umut ışığıgördüğü göz önünde bulundurulursa Drizzt, ork kralıylasavaştığında Bruenor ve halkına saygısızlık mı etmişolurdu?

Bu düşünce aklına geldiği anda, “Dağ evlerinize gerimi döneceksiniz?” diye ağzından kaçırdı Drizzt.

Obould onunla alay etti. “Çevrene bir bak drow,”dedi. “Burası artık benim evim. Benim krallığım! Hayvanının üzerinde uçtuğun zaman Obould’un yüceliğini görüyorsun. Kara Ok Krallığı’nı görüyorsun. Bu adı hayatının son anına kadar hatırla. Kara Ok’ta öleceksin Drizzt Do’Urden ve Kral Obould’un evi olan dağlarda kuşlara yem olacaksın.” Sözlerini bir

Page 447: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

hırlamayla tamamladı ve muhteşem kılıcını havayakaldırıp kararlı bir şekilde yaklaşmaya başladı. “Sendensonra kim gelecek?” diye sordu Drizzt; bu beklenmediksözcükler Obould’u durdurdu. “Öldüğün zaman sendensonra gelecek kişiyi bilmem gerekecek. Belki o ork,Obould’dan daha akıllı olur ve burada, cücelerin,elflerin, insanların arasında yeri olmadığını görür.Görmezse onu da öldürür ondan sonra gelecek olanlakonuşurum.”

Drizzt, Obould’un buzlu camlar arkasındakigözlerinin fal taşı gibi açıldığını gördü. Obould taşlarıyerinden oynatacak bir kükre meyle güçlü kılıcınısavurarak ileri atıldı ve kılıç bu hamleyle alevler saçtı.

Drizzt, bir drowun gözünü kırpma süresindeBuzölüm’ü çekti; büyülü silah muhteşem kılıçla birleştive Drizzt yana sıçrarken alevleri söndürüp kızgın birdumana dönüştürdü. Kendisine fazlasıyla güvenenObould, bu hamlesi sırasında hiçbir şekilde savunmayapmadığından Khazid’hea ile saldırabilirdi ama Drizztbekledi.

Muhteşem kılıç öngörüleceği gibi karşılık veripdrowun hızla geri çekilmesine sebep oldu. Drizzt ilkaçıktan yararlanıp yeni silahıyla saldırmış olsaydıObould’a vurabilecek yine de kayda değer bir hasarveremeyecekti.

Tam o anda Obould beklenmedik savunmasızlığmınfarkına varacaktı.

Obould saldırısını vahşice sürdürdü; kılıcınısavuruyor, ileri atılıyor, arkasındaki ve düz kayanın

Page 448: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

yanındaki yüksek zeminde bulunan orklar neşeylebağırıp çağırıyordu.

Drizzt her dönüşü ve geri atılan her adımı iyicehesapladı; öfkenin istediğini yapmasına izin veriyor,deliye dönmüş rakibinden daha az enerji harcıyordu.Amacı Obould’u yormak değil orkun hareketlerini vedönüşlerini daha iyi anlayıp bundan sonraki hamleleriniöngörmekti.

Muhteşem kılıç ani bir geri hamleyle aşağı savrulanhilekar bir vuruşla yeniden hayat buldu ve Drizzt butaktiğin benzerinin elf Tarathiel üzerinde kullanılmışolduğunu görmeseydi hazırlıksız yakalanabilirdi. Ancakaşağı doğru inen muhteşem kılıç sadece alevlerinisöndüren Buzölüm’ün hamlesiyle buluştu.

Obould önce sola, derken yeniden sağa kayandrowun üzerine doğru ani ve vahşi bir şekilde ilerledi.

Obould onun olduğu yöne hareket ettikçe drowyuvarlanıyor sonra kendini onun aksi yönüne atıyor veorkun kılıç hamlesini bertaraf ediyordu. Kılıç yenidencanlandı ve yuvarlanan Drizzt bıçağın tepesindekiboşluğu kesişiyle büyülü alevlerin sıcaklığını hissetti.

Drizzt yeniden ayağa kalkıp döndü. Sonra geri adımattı ve Obould üzerine gelmeye devam ederken bir kezdaha yana kaydı. Birbirlerinin çevresinde dönüpdurdular. Obould ne zaman kılıcını savursa, hamleleri,yakalanması güç drowun yakınından bile geçmese de,orklar tezahürat edip inliyordu.

Yine de en ufak bir yorgunluk belirtisi taşımıyordu.

Page 449: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Sonunda Obould saldırısını durdurdu ve havayakaldırdığı muhteşem kılıcının alevleri arasından Drizzt’ebaktı. “Benimle dövüşecek misin?” diye sordu.

“Öyle yaptığımı sanıyordum.”

Obould gürledi. “İstediğin buysa kaç git. Yok, eğerkorkmuyorsan palalarını kuşan.” “Yoruldun mu?”

“Sıkıldım!” diye kükredi Obould.

Drizzt gülümsedi, hızla kaçar gibi yapıp anidendurdu ve Buzölüm’ü havaya fırlattığında herkesişaşkınlığa düşürdü.

“Ka” Obould’un gözleri palanın inişini takip etti.

Drizzt boşta kalan elini sırtına götürüp arbaletiçıkardı ve Obould bakışlarını yeniden ona yönelttiğindeevet, ork kralının bunu görmesini istemişti! drow omuzsilkip oku fırlattı.

Küçük ok Obould’un miğferinin sol gözüne çarptıktansonra alevler çıkarıp kara bir duman yayarak patladı.Obould’un başı hırçınca arkaya kıvrıldı ve ork kralı taşınüzerine uçtu. Sanki üzerine koca bir dağ devrilmiş gibisırt üstü yatıyordu. Hiç kımıldamıyordu.

Seyircilerin vahşi tezahüratı yerini güçlükle alınannefeslere ve sessizliğe bıraktı. “Etkileyici” diye belirttiTos’un sessizce.

Yanındaki Kaer’lic ağzı bir karış açık duruyor veonun yanındaki Tsinka sızlanıyor, zor soluk alıyordu.Drizzt’in arbaleti çıkarışını ve düşen palayı kolaycayakalayışını izlemişlerdi.

Page 450: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kaer’lic yaklaşan pegasusu fark etti ve birdenDrizzt’in yeniden kaçmasından korktu; buna izinveremezdi.

Koluna yapışan Tsinka onu durdurup, “Hareketediyor!” diye çığlık attığında uçan ata ve pek de şanslıolmayan drowa güçlü bir büyü yapmaya başlamıştı.

Drow rahibesi omuzlarını sallayan, sırtını öne eğipbacaklarını büken ve sonra öbür tarafa salınıp ayağakalkan Obould’a baktı.

Orklar neşeyle haykırdı.

Obould bir kez daha karşısında belirdiğinde Drizztşaşkınlığını belli etmemeyi oldukça iyi başardı.

Miğferin çelik camının içine geçmiş olan küçük okunucunu, miğferin o bölgesinin tamamını ve diğer tarafınında bir kısmını kaplayan siyah yanık izlerini fark etti.

Aslında okun, Obould’u öldüreceğini düşünmemiştive şimdi yeniden inleyip, öfkeyle bir kez daha saldıranork kralının düşüşünün onu bu ani dönüşünden dahaçok şaşırtması oldukça iyi bir şeydi.

Ama… Göremiyordu! Drizzt yana kaydığındaObould’un önündeki boşluğa doğru hücumuna devamettiğini fark etti. Aç Khazid’hea, Onu şimdi öldür! diyeyalvardı ve onunla hemfikir olan drow sezgili kılıcıazarlamadı bile.

Aniden adım atıp Khazid’hea’yı ork kralınınmuhteşem zırhına savurdu ve keskin bıçak bir yarıkaçıp Obould’un yanma doğru kaydı.

Page 451: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Yüce ork, kılıcın Drizzt’in avucundan ayrılmasınaneden olarak nasıl da inleyip sıçradı! Üzerindeki bıçağınçevresinden kanlar akarken Obould geriye doğrusendeledi.

Obould, “Kalleşlik!” diye haykırdı ve uzanıpbaşındaki harap olmuş miğferi çıkararak uçurumakenarına fırlattı. “Beni ne adilce ne de kalleşçeyenebilirsin!”

Drizzt’i şaşırtarak bir kez daha saldırıya geçti.“İnanılmaz,” diye fısıldadı Tos’un.

“İnatçı,” diye düzeltti Kaer’lic homurdanarak.

“Gruumsh!” diye inledi neşelenen Tsinka ve diğertüm orklar da coştu. Obould’un bedeninden sarkan kılıç,ölümcül bir yaraya sebep olduysa bile yüce orkunsaldırıları bunu kesinlikle belli etmiyordu.

“Ölmeyi bile bilmiyor,” diye homurdandı Kaer’lic veLeydi Lolth’un şerefiyle bağlanan sihirli nesnelere birçağrıda bulunarak büyü yapmaya başladı.

Bu parodiye son verme zamanı gelmişti.

Drizzt şaşkınlığına engel olmaya ve Obould’un yenisaldırılarına doğru düzgün karşılık vermeye çalıştı.Yitirdiği kılıcının yerine Parıltı’yı kullanmayı akıledinceye kadar pek çok darbeyi bertaraf etti ve hattabirkaç hamleden de son saniyede kurtuldu.

Bastıran Obould, “Peki bu kalleşliğinin karşılığındane kazandın drow?” diye sordu. “Miğferin yok ve bu hiçde önemsiz bir şey değil,” diye bağırdı Drizzt.“Kaplumbağa kabuğundan çıktı.”

Page 452: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Sadece senin can verişini görebilmek için seniaptal!” diye teminat verdi Obould. “Belki bedeninsoğurken yüzüme yayılan memnuniyeti de görürsün!”Sözlerini yıkıcı bir saldırıyla tamamladı ve Drizzt yanasıçrarken onun bu hareketini sezip döndü.

Bu ‘ya hep ya hiç’, ‘zafer ya da yenilgi’ amaçlıyapılan hamle Drizzt’i hazırlıksız yakaladı.

Obould yanlış tahminde bulunup Drizzt’in anidensıvıştığı yönün tam tersine hareket etseydi Drizztpalalarından birini ya da ikisini orkun kafatasınaindirmekte hiç zorluk çekmezdi.

Ama Obould’un tahmini doğruydu.

Topuklarının üzerindeyken çevresi sarılan vekendisine geri çekilmek için pek de bir yer kalmayanDrizzt çaresizce darbeyi başından savdı. Obould’un kılıçhamlesi o denli hızlıydı ki Drizzt’in aklına etkili birkarşılık vermek bile gelmemişti. Ork kralının saldırısı odenli öfkeliydi ki Drizzt onun açığa çıkan ve sallananbaşına vurmayı bile düşünememişti. Drizzt, Obould’unkılıç savuruşundaki gücü farketti ve bu muhteşem kılıcakarşı koyamayacağını anladı. Ne ölü kara elften aldığıgömlek, ne de Bruenor’un en seçkin zırhı onun ortadanikiye yarılmasını engelleyebilirdi.

Çok basitti. Obould doğru tahminde bulunmuş veDrizzt yenildiğini anlamıştı.

İki palasını da kendisine yönelen muhteşem kılıcadoğru kaldırdı; Buzölüm inatçı alevleri bir kez dahasöndürdü fakat hamle drowun kollarını uyuşturdu ve ikipalasını da kullanmasına rağmen orkun saldırısını tam

Page 453: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

anlamıyla bertaraf edemedi. Yere düştü yoksa ortadanikiye ayrılacaktı ve kendini öne doğru yuvarladı amayine de bir darbe, en azından bir tekme yemedenObould’u geçmeyi başaramadı. Kendini kılıç darbesinehazırladı.

Ama darbe gelmedi.

Drizzt yeniden ayağa kalktığında Obould’un vahşicekıpırdandığını gördü.

“Ne?” diye kükredi ork kralı ve önce sola sonra sağasıçradı. Drizzt’in olup biteni kavraması; Obould’unzırhındaki örümcek şekilli kopçaların canlandığını farketmesi birkaç saniyesini aldı.

Sekiz bacaklı yaratıklar orkun bedenini sarmıştı veObould’un kiikremelerinden ve ani silkinişlerindenanlaşıldığı kadarıyla en az birkaç tanesi onu ısırıyordu.

Ork dövündükçe o muhteşem zırhın parçalanhavaya dağıldı. Kolunu kaplayan parçalardan birikayanın üzerine düştü ve ayaklarına dolananlardankurtulmak üzere bir tekme savurdu. Göğsünü kaplayanmuhteşem zırh parçası, omuzluklarından biri ve sırtlığıile birlikte yere düştü. Diğer omuzluk yana sarktı; yeredüşmesini engelleyen tek şey orka saplı duran kılıçtı; veo kötücül kılıç hareket ettikçe Obould nasıl da inledi!

Durumu anlamayan, hiç de umursamayan Drizzt onuöldürmek üzere harekete geçti.

Ve hemen geri sıçradı; Obould odaklanıp kusursuzbir zamanlamayla ani bir kılıç hamlesinde bulunmuştu.Drizzt geri çekilirken irkildi; büyülü gömleğinin yanında

Page 454: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

kan lekesi vardı. Arkaya attığı her adımda rakibini izledive Obould’un saldıracak kadar odaklanabilmesineşaşırıp kaldı.

Kendisinden uzakta duran Obould bir an soluklanıpdoğruldu. Yüzünü buruşturdu ve sert ork derisindeyumuşak bir nokta bulan bir örümceğe eliyle vurdu. Eliniöne uzatıp ölü örümceği yere attı, sonra kükreyipyüzünü ekşiterek Khazid’hea’yı vücudundan çıkardı;beraberinde omuzluğunu da çıkarmış oldu.

Kılıç, Beni sen kullan! diye haykırdı.

Vahşi ve oldukça şiddetli bir kükremeyle Obouldrahatsız edici kılıcı uçuruma fırlattı. Drizzt’e, “Yinekalleşlik!” diye bağırdı. “Irkının kötü namına uygundavranıyorsun drow.”

“Bu benim işim değildi,” diye haykırdı Drizzt.“Kendini bıçakların işlemediği bir zırhla sarmışken banakalleşlikten bahsetme Obould.”

Bu karşılık daha dik duran ve düşünceli bir tavırtakınan orku sakinleştirip susturdu. Hatta Drizzt’ionaylarcasına başını bile salladı ve bunu gülümsemeyleyapılan bir davetle bitirdi; “Şu anda giymiyorum.”

Obould kollarını iki yana açtı ve drowu kavgayadevam etmeye davet ederek muhteşem kılıcını alevlerlecanlandırdı.

Drizzt yanında hissettiği acıya rağmen doğruldu, oda başını salladı ve öne atıldı.

Kavgayı izleyen drow ve orklar bu birkaç dakikaboyunca ne tezahürat etti, ne yuhaladı, ne gülüştü ne de

Page 455: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

inledi. Bu şiddetli dövüş, birbirine çarpan kılıçlarınçıkardığı ses, tarafların ileri atılış ve sıçrayışlarıyla hepsioldukları yere mıhlanmıştı. Bıçak bıçağa o kadar çokçarpmıştı ki artık bu sese alışmışlardı. Bıçaklar öldürmefırsatını o kadar çok kıl payı kaçırmıştı ki seyircilerinsürekli nefesi kesilmişti.

Savaşın karmaşası Drizzt’e her açıdan meydanokuyordu. Bir an için Artemis Entreri’yle dövüştüğünühissetti; Obould’un hareketleri o denli akıcı, hızlı vesinsiydi. Derken koluna yayılan bir şok dalgasıyla güçlübir devle de dövüşüyor olabileceğini acı çekerekduyumsadı.

Bunun üzerine aklındaki bütün düşünceleri atıpkendini Avcı’ya bıraktı; içinde öfkenin yükselmesine,kusursuz bir şekilde şiddete odaklanmasına izin verdi.

Bir an sonra karşısındaki yaratığın da bir o kadaryoğun olduğunu fark etti.

Drowun, Obould’un zırhına yaptığı iş konusundakandırıldığını fark eden Tsinka Shinriil, Kaer’lic’in yanınasıçrayıp ona bağırmaya başladı ve Kaer’lic o an yaptığıbütün büyülerin etkisinin sona erdiğini anladı.

“Onu yenemezsin! İhanetin bile Obould’un gücükarşısında solup gidiyor!” diye haykırdı. “Bir tanrıyaihanet etmeyi seçtin ve şimdi bu budalalılığınınkarşılığında ne olacağını öğreneceksin!”

Bu, aptal Tsinka için tam bir neşe anı gibi duruyorduve Kaer’lic buna göz yumamazdı. Son büyü sözcüklerinide tamamladığında drowun eli ani bir kargaşa, Tsinka’ yıhavaya uçurup yere düşüren bir sarsıntı yarattı.

Page 456: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kaer’lic, bu eğlenceyi kaçırmak istemediği içinhemen yanına gelen Tos’un’a, “Öldür onu,” dedi.

“Bekle,” dedi Kaer’lic. “Bırak birazcık daha yaşasın.Tanrısının ölümüne tanık olsun.”

“Buradan gitmeliyiz,” dedi Tos’un; Kral Obould’unyetenekli drowa tamamen karşılık verebilişiyle gözününkorktuğu açıktı.

Kaer’lic, arkadaşına uyarıcı bir bakış attıktan sonrailgisini yeniden o yüksek kayaya yöneltti.

Gözleri vahşileşti ve güçlü büyüsünü elde edebilmekiçin içinde var olan tüm sihir güçlerine uzanarak LeydiLolth’a ilahiler mırıldanmaya başladı. Büyüyeyaklaştıkça hava sanki etrafında toplandı. Ortada rüzgarolmasa da saçı kabarıp dalgalandı. Uzattığı eliylehavayı kavradı, kendine çekti ve diğeriyle tuttu. Sonra,sanki varılan bütün enerjiyi çevresine toplar ve bedenineyerleştirir gibi, bu hareketleri defalarca tekrarladı.

Altlarındaki zemin titremeye başladı. Kaer’lic kısıksesle inledi, önce yavaş yavaş, sonra, drow rahibesi ikieliyle Drizzt’e ve Obould’a uzanırken, daha güçlü vehızlı bir şekilde bu iniltinin sesini ve temposunu arttırdı.

Gök gürledi. Orklar korkuyla yere çökmeye,bağırmaya ya da kaçmaya başladı. Yer sarsılmayabaşladı.

Önce hızlı ve ani olan bu hareket sonra yeriniyuvarlanan taş dalgalarına bıraktı. Kaya ikiye ayrılıp unufak oldu. Kaer’lic’in önünde bir çatlak oluştu vesoğukkanlılığını koruyan dövüşçülere doğru hareket etti.

Page 457: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Ve Kaer’lic’in depreminin etkisiyle yüksek kayayarıldı. Taşlar bir çığ yaratarak yuvarlandı ve Obould,itiraz edercesine kükreyerek, aşağı düştü.

Ve Drizzt de onun tam arkasından düştü.

ELF OLMAKBurnu deforme olmuş, yırtılmış bir deri parçasından

başka bir şey değildi, sol gözünün etrafı da burnu gibipislik ve kanla kaplanmıştı. Kaer’lic’in büyüsü Tsinka’nınyüzündeki çoğu kemiği un ufak etmişti; şaman bununfarkındaydı ve Tsinka uyandığında iki drowun gitmişolduğunu görmekten memnuniyet duydu. Orklar da bukorkunç depremden kaçtığından herkes gitmiş gibigörünüyordu.

Tsinka Shinriil dakikalar boyu oturup karşısındakiparçalara ayrılmış kayaya, heyelanın etkisiyle oluşan vehâlâ havayı kaplayan toz kümesine baktı. Kaer’lic neyapmıştı? Leydi Lolth, Gruumsh olan birine neden karşıgelmişti ki? Hiçbiri zavallı, kırgın şamana bir anlam ifadeetmiyordu.

Umuda karşı hareket eden Tsinka, kendini ayağakalkmaya zorladı ve felaket alanına doğru sendeleyerekilerledi. Obould’un hain drowa yaklaşmak için izlediğiyolu takip etti. Önündeki kar ve pisliğin içinde hâlâtanrısının ayak izlerinin bir kısmını görebiliyordu.Kuruyan kan ve sel olup akan gözyaşlarıyla yarıkörleşen Tsinka tökezledi, birden fazla kez yere düştüve tanrısına yakardı.

“Bunun olmasına nasıl izin verdin?”

Page 458: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Tsinka’nın ayağı karların ve taş yığının içine yarıgömülmüş bir şekle takıldı, sonra geri çekildi ve onunçirkin cüce olduğunu anlayınca bir tekme savurdu. Cücehomurdandı, Tsinka ona bir tekme daha attı ve yolunadevam etti. Savaş alanı olarak görev görmüş kayanınkalıntılarının üzerine çıktı. Deprem onu ikiye ayırmıştı veObould’la Drizzt’in durduğu parça yıkılmıştı.

Tsinka koluyla yüzünü sildi ve yola devam etmek içinkendini zorladı. Dizlerinin üzerine çöktü ve gözlerinitozla kaplı yıkıntılara dikti.

Ve orada, sadece on iki adım uzağında yara bereiçinde ama hâlâ hayatta olan kara elfı gördü.

“Sen!” diye kükredi ve ona tükürdü.

Drizzt başını kaldırıp kadına baktı. Bedeni kanlar veçürüklerle dolu olan ve bir kolunu kendine yakın tutanüstü başı pislik içindeki drow yara almadankurtulamamıştı ama küçük bir çıkıntının üzerinetüneyerek kurtulmayı başarmıştı. “Şimdi nereyekaçacaksın?” diye bağırdı Tsinka.

Çevresine baktı, yana kaydı ve bir dakika sonra ikielinde de taşlarla az önceki yerine geri döndü.

Birini drowa fırlattı ve ıskaladı. İkincisi için daha iyinişan aldı ve Drizzt’in yukarı kaldırdığı kolunu vurdu.

“Uçan atın buralarda değil drow!” diye bağırdı vedaha çok taş bulma arayışıyla dolanmaya başladı.

Drizzt’i yine taş yağmuruna tuttu ve drowun kolunukaldırip darbeleri kabul etmekten başka yapabileceği birşey yoktu. Hareket alanı yoktu ve ne kadar uğraşırsa

Page 459: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

uğraşsın kendisini yeniden düz kayanın üzerineçıkaracak bir çıkıntı bulamadı.

Tsinka her taş atışında gökyüzünü inceledi.Pegasusun kendisini hazırlıksız yakalayamayacağınayemin etti. Drow, ‘Gruumsh Olan’ın yıkımında roloynamıştı ve bu yüzden ölmeliydi.

Seçeneği yoktu. Drizzt’in bu saldırı karşısında elikolu bağlıydı. Palaları ve Ivan’ın arbaleti hâlâ duruyorduama kalan okları ortalıkta görülmeyen Gündoğumu’ndabırakmıştı. Küçük çıkıntıda oturan Drizzt, pegasusunkendisini düşmanlarının kaçınılmaz dönüşünden öncebulmasını umdu.

Şu anda böyle bir şansa da sahip olmadığındanyapabileceği tek şey yukarı kaldırdığı koluyla can yakıcıtaşları durdurmaya çalışmaktı.

Derken ork şamanı uzun süreliğine ortadankayboldu ve Drizzt çaresizce etrafına bakındı.Görünürde pegasus falan yoktu ve Drizzt, mantıklıdüşündüğünde, Gündoğumu’nun bu harap olmuş, çürükyere dönüşünün uzun zaman alacağını biliyordu.

“En azından Obould gitti,” diye fısıldadı ve oynakkayaların yuvarlanmaya devam ettiği yere baktı.

“Bruenor kazanacak.”

Drizzt yukarı bakıp orkun iki eliyle tuttuğu devasa birkayayı başının üzerine kaldırdığını görünce budüşüncenin yarattığı tüm umutlar ölümlülüğününfarkındalığıyla yok oldu. Sıçrayabileceği bir yerarayışıyla çabucak etrafına bakındı.

Page 460: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Ama hiçbir yer yoktu.

Ork homurdandı ve kayayı fırlatmak üzere hareketegeçti.

Ve sendeleyip uçtu, hem kendisi hem de elindetuttuğu kaya, şaşkınlığa düşen drowun yanından geçipaşağı; parçalanmış dağ kenarına yuvarlandı. Tepedekikayadan kıllı ve yaralı bir yüz sarktı. “Merhaba DrizztDo’Urden,” dedi Fender. “Beni eve götürebileceğinidüşündüm de…” “Gerti’nin yanına gidip neler yaptığınabir bakalım,” dedi Kaer’lic.

“Cüce gitti ve Tsinka herhalde ölümümüzühazırlıyordur,” diye cevapladı Tos’un.

“Tabii o domuz suratlı şaman yaşıyorsa,” diye sertçekarşılık verdi Kaer’lic. “Umarım yaşıyordur, böylece onadaha hazin bir son yaşatabilirim. Bu leş kokulu iğrençorklara yeterince katlandım. Pis merkezlerinde, saçmasapan konuşmalarını dinleyerek ve ağızlarından çıkacakolan herhangi bir saçmalık bizi ilgilendiriyormuşnumarası yaparak fazlasıyla vakit geçirdik. GruumshObould’u, Leydi Lolth, Drizzt’i alsın ve sonsuza kadarişkence çeksinler!”

Kaer’lic bu ateşli konuşmaya kendisini o kadarkaptırmıştı ki Tos’un’ün gözlerinin yuvalarındanfırlayacak gibi açıldığını fark etmedi. O denli öfkedoluydu ki Tos’un’ün kendisine değil de arkasınabakıyor olduğunu fark etmesi oldukça uzun zaman aldı.Kaer’lic olduğu yerde donakaldı.

Tos’un tiz bir ses çıkardı, döndü ve kaçtı.

Page 461: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kaer’lic hiçbir şey sorgulamadan onu takip etmesigerektiğini farketti ama aklı, ayaklarına koşma emriniveremeden önce güçlü bir el saçlarına yapıştı ve başınıöylesine vahşi ve şiddetli bir şekilde çekti ki bütünvücudunun sıkıştığını hissetti.

Obould Bol-Ok, “Leş kokusunu alıyor musun?” diyekulağına fısıldadı. Kadını daha da sert bir şekilde aşağıve geriye çekti ama düşmesine izin vermedi. “Saçmasapan konuşmalarım seni rahatsız mı ediyor?”

Kaer’lic neredeyse hiç kıpırdayamıyordu; orkunkavrayışı öylesine güçlüydü. Obould’un muhteşemkılıcının batışını hissetti. Ensesindeki sıcak nefesiniduyumsadı; sadece bir orkun nefesi böylesinekokuşmuş olabilirdi/İnanılmayacak kadar güçlü olan buçekişe direnebilmek için kendisini kuvvetli bir şekilde itipçene kaslarını esnetmek zorunda kaldı, bir şeyler,herhangi bir şey, söyleyebilmek için boşuna çabaladı.

“Büyü mü yapıyorsun cadı?” diye sordu Obould.“Üzgünüm ama buna izin veremem.”

Yüzü aniden Kaer’lic’in önünde belirdi ve çenesikadının ortaya çıkan boğazına yapıştı. Kadın uzanıporkun yüzüne yapıştı, bütün gücüyle kıpırdanıpdövündü.

Obould yüzünü geri çekti; beraberinde kadınınboğazını da getirdi. Kaer’lic’i hızla itti, yaralı ve kanlıyüzünü onunkinin önüne getirdi ve kadının yüzüne kendietini tükürdü.

“Bana Gruumsh’un lütfü bahşedildi,” dedi. “Benigerçekten öldürebileceğini mi sandın?”

Page 462: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Kaer’lic soluk soluğa kaldı; kolları kontrol edilemezbir şekilde, vahşice sallanıyordu, yırtılmış boğazındankan akıyor ve ciğerlerinden kaçan havayla köpürüyordu.

Obould onu yere fırlatıp ağır bir ölüme terk etti.

Bölgeye bir göz attı ve uzaktaki bir dağ sırtında birhareketlilik farketti. Onun Tsinka olduğunu biliyorduçünkü dağa tırmandığında parçalanmış bedeninikayaların üzerinde görmüştü.

Yeni bir şaman ve kendisine tanrı gibi davranacakyeni bir eş bulması gerekecekti. Gücünü yenidenpekiştirmek, ölümüne dair dedikodulara son vermek içinhızlı hareket etmesi gerekecekti. Orkların çabucakkaçacağını biliyordu ve bu geri çekilmeye sadece o,Gruumsh olan kişi, engel olabilirdi.

“Kara Ok,” dedi kararlılıkla, “benim evim.”

Soğuk kırıldı. Yerini temiz ve ferah bir havaya, sıcakgüney rüzgarına bıraktı. Bruenor ve arkadaşlarıgünlerini dağ sırtının kuzeyinde geçirip içeridekalamazdı; kuzeye doğru yola koyulacaklardı.

Bir çift kanatlı atın görüldüğü haberini ilk getirenlerPikel Bouldershoulder’ın Mithril Salonu’na tüm hızlarıylagelen gözcü kuşları oldu. Dolayısıyla o ilginç figürlersonunda görüş açısına girdiğinde bu bir sürpriz değil debüyük bir rahatlama yarattı.

Bruenor ve Wulfgar diğerlerinin birkaç adım önünegeçti. Arkalarında Regis, Bouldershoulder kardeşler,Cordio, Stumpet, Pwent ve tahta bir sopaya, kuleninduvarına dayanarak ayakta duranCattibrie yer alıyordu.

Page 463: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Günbatımı, cüce kralının önündeki taşa indi. Innovindil,bacağını kaldırıp çabucak attan atladı ve zavallıFender’e yardım etmek üzere döndü. Bu destekolmasaydı cüce kesinlikle yere kapaklanırdı.

Wulfgar öne çıktı ve cüceyi nazikçe yukarıkaldırdıktan sonra Cordio ve Stumpet’e teslim etti.

Rahipler cüceyi alıp hızla uzaklaştı.

“Obould gitti,” diye bildirdi Innovindil. “Orklardayanamayacak ve bütün kuzey toprakları yine özgürolacak.” Cümlesini tamamlarken Gündoğumu iniş yaptı.

“Yaşlı bir cücenin kederli gözleri için harika birmanzara,” dedi Bruenor.

Drizzt yere atladı. Bruenor’a baktı ama bakışları,sanki drow ilerlemeye başlamışçasına açılan veCattibrie ile Drizzt’in arasını boş bırakan kalabalığı yarıptam karşısına yöneldi.

“Eve hoş geldin,” dedi Regis.

“Döneceğinden hiçbir zaman şüphe duymadık,” dediWulfgar. Drizzt, karşıya bakmaktan bir an içinvazgeçmeden ikisini de başıyla onayladı. YürürkenBruenor’un sırtını sıvazladı. Regis’in saçlarını karıştırdıve Wulfgar’ın güçlü kolunu tutup sıktı.

Ama yürümekten ve bakmaktan bir an bilevazgeçmedi.

Cattibrie’ye sımsıkı sarıldı, onu göğsüne bastırdı,kadını öpüp sıkıştırdı ve kucağına aldı. Ve kucağındakiCattibrie’yle yürümeye devam etti.

Page 464: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

İkili Mithril Salonu’nun yeni doğu kapısına doğruilerleyip içeri girerken, “Elf olmak işte böyle bir şeyDrizzt Do’Urden,” diye fısıldadı Innovindil. “Sakallı birgnom olacağım,” dedi Bruenor.

“Hee hee hee,” dedi Pikel ve Regis utanıp kıkırdadı.

Herkes oldukça mutlu görünüyordu ama Wulfgar’abaktığında Bruenor’un neşesi dağıldı.

Büyük adam Cattibrie ve Drizzt’in ilerlediği yolabakıyordu ve takındığı soğukkanlılık maskesinin ardındaderin bir acının yarattığı bir gerginlik vardı.

“Anlayacaktır,” dedi Drizzt, Cattibrie’ye. İkili, drowunMithril Salonu’na dönüşünün üzerinden neredeyse yirmigün geçtikten sonra, bir sabahın erken saatlerindeyataklarının kenarında oturuyordu.

“Anlamayacaktır çünkü anlamak zorundakalmayacak,” diye karşı çıktı Cattibrie. “Ona gideceğinisöyledin, dolayısıyla gitmelisin. Sözünü tut.”

“Innovindil anlayacaktır…” diye karşı çıkmayabaşladı Drizzt ama Cattibrie’nin solgun bakışlarıylakarşılaşınca sesi yitip gitti. Bunu daha önce defalarcakonuşmuşlardı.

Cattibrie, “Hayatının o bölümünü kapamangerekiyor,” dedi sessizce, drowun ellerini tuttu,dudaklarına götürdü ve öptü. “Palan, Ellifain’i ne denliderinden yaraladıysa senin kalbini de öyle derindenkesti. Ona Innovindil için dönme. Innovindil ve halkınahiçbir şey borçlu değilsin ve evet, bu yüzdenanlayacaklardır. Senin borçlu olduğun kişi kendindir.

Page 465: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Dönmen gerek. Ellifain’i rahata, Drizzt’i huzura erdirmeniçin bunu yapman gerek.”

“Şimdi seni nasıl bırakabilirim?”

Cattibrie, “Nasıl bırakamazsın ki?” diyerekgülümsedi. “Bu yolculukta sana eşlik edecek kişigüzeller güzeli bir elf olsa da bana döneceğinden hiçşüphem yok.”

“Ayrıca,” diye devam etti kadın, “Ben zaten buradaolmayacağım. Wulfgar’a onunla Gümüşay’a vegerekirse daha da ilerisine gideceğime söz verdim.”

Drizzt anlaştıklarını belirtircesine başını salladı.Kaptan cücenin söylediğine göre Delly Curtie, teknekuzeyli mültecilerle birlikte doğu kıyısına hareketegeçmeden önce gelmişti ve cüce, kadının elinde bir şey,belki de bir bebek tuttuğunu ve onu diğer kadınlardanbirine verdiğini hatırlıyordu. Kim olduğundan eminolmadığını; hepsinin birbirine benzediğini bildirmişti.

Wulfgar, Colson’un peşine düşmek için baharıbekleyecek ve Cattibrie de onun tek başına gitmesineizin verecek değildi.

“Bizimle gelemezsin,” dedi, Cattibrie. “Varlığın odedikoducu kasabalarda bir karmaşa yaratır ve bebeğiher kim taşıyorsa ona peşinde olduğumuzu söylerler.Yani ikimizin de yapması gereken, kendine ait işleri var.”

Drizzt daha fazla tartışmadı.

“Regis, Bruenor’la mı kalıyor?” diye sordu.

Page 466: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Birisi kalmalı. Obould’un ya da Obould’un yerinegeçen başka birinin, düşmanlarımızı hâlâ bir aradatutuyor olduğunu öğrendiğinden beri oldukça keyifsiz.Bruenor şimdiye kadar geri çekilmiş olacaklarınıdüşünüyordu ama kuzeyden gelen tüm haberler işlerineara vermeden devam ettiklerini gösteriyor.”

“Kara Ok Krallığı…” dedi Drizzt başını sallayarak.“Üstelik Alustriel ve diğerleri buna direnmeyecek.”Cattibrie drowun elini sıktı. “Bir yolunu bulacağız.”

Onun bu kadar yakınında oturan Drizzt başka birşeye, karşılarına çıkan tüm sorunların çözülmeyeceğineinanamazdı. Kısa bir süre sonra Drizzt, Bruenor’utoplantı odasında buldu. Regis yanında oturuyor ve yoliçin hazırlanmış olan Bouldershoulder kardeşler önündeduruyordu.

Ivan, drowu, “Yeniden merhaba kara adam,” diyerekselamladı. “Ben ve benim kardeş…” Ivan sustu.

“Benim kardeş!” dedi Pikel.

“Evet, eve, Cadderly’nin kardeş… Pikel’in kolu içinyapabileceği bir şey olup olmadığını öğrenmeyegideceğiz. En azından on gün içerisinde burada pek deçatışma olmayacaktır. Geri dönüp birkaç ork öldürmeyiplanlıyoruz,” diyen Ivan, Bruenor’a döndü. “Tabii bizikabul edersen Kral Bruenor.”

Bruenor, “Hangi yönetici Bouldershoulder kardeşlerireddedecek kadar aptal olabilir ki?” diye sordu şefkatle.Yine de Drizzt, Bruenor’un her sözcüğünün ardındakikaynayan öfkeyi hissedebiliyordu.

Page 467: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

“Bom!” diye bağırdı Pikel.

“Evet, bom!” dedi Ivan. “Haydi, Cadderly’nin evcilsincabının yeşil sakallı kuzeni. Beni eve götür; küçükkökler olmayacak, anlaşıldı mı?”

“Hee hee hee.”

Drizzt ikilinin salondan ayrılışını izledikten sonraBruenor’a dönüp “Krallığın bir daha aynı olacak mı?”diye sordu. “İkisi de yeterince iyi,” dedi Bruenor. “Gerçiyeşil sakallı olanı beni biraz korkutuyor ama…”

“Bom!” dedi Pikel.

Bruenor ona tehditkar bakışlar savurdu. “İlk ‘hee heehee’ deyişinde kaşlarını yolacağım.”

“Kasaba sakinleri onların kalmasına izin verecektirelf,” dedi cüce, Drizzt’e dönerek. “Lanet aptallarkokuşmuş orkların aldıklarını ellerinde tutmalarına izinverecek.”

“Başka bir yol görmüyor ve bulmak için bir sebepyaratmıyorlar.”

“Budalalıkları da bu ya işte. Obould ya da hangi leşkokulu domuz surat onun yerini aldıysa orada oturupticaret rotasını tartışmayacak ki?”

“Sana katılıyorum.” “Kalmalarına izin veremeyiz.”

“Müttefikimiz olmadan onları kovmayı daumamayız,” diye hatırlattı Drizzt.

“Bu yüzden müttefik bulacağız!” diye açıkladıBruenor. “Sen Invo… Inno… O lanet elfle mi yola

Page 468: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

çıkacaksın?” “Onu Ellifain’in bedenine götüreceğime veEllifain’in Aykorusu’na geri götürüleceğine söz verdim.”

“Oldukça makul.”

“Sana geri döneceğimi biliyorsun.”

Bruenor başıyla onayladı. “Gauntlgrym,” dedi vehem Drizzt hem de Regis hazırlıksız yakalandı.

“Üçümüz. Hazır olursa kızım ve küçük kızınıarayışından dönerse oğlum. CevaplarımızıGauntlgrym’de bulacağız.”

“Bunu nereden biliyorsun?” diye sordu Regis.

“Moradin’in geri dönmeme izin verme sebebinin leşkokulu, domuz suratlı bir orkla anlaşma yapmamolmadığını biliyorum,” diye cevapladı Bruenor. “Onunlatek başıma savaşamayacağımı biliyorum ve benimleberaber savaşılacağı konusunda da henüz yeterinceikna olmadım.”

“Ve yaşadığın ikilemin cevaplarını uzun zaman öncegömülen bir cüce krallığında bulacağına mıinanıyorsun?” diye sordu Drizzt.

“Başlamak için başka herhangi bir yer kadar iyiolduğunu biliyorum. Banak yokluğumda salonunkontrolüyle ilgilenmeyle hazır. Her şey ayarlandı.Baharda Gauntlgrym’e, elf.”

Drizzt ona meraklı gözlerle baktı; Bruenor’un bir şeypeşinde mi yoksa kımıltısız durmaktan sıkılıp yenidenmacera peşine düşmek için bir yol arayışında mıolduğundan emin değildi. Yine de Drizzt bunları

Page 469: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

düşündüğünde aslında cevabın pek de önemliolmadığını farketti. Çünkü Drizzt de rüzgarı yenidenyüzünde hissedebilmek için en az Bruenor kadarkararlıydı.

“Baharda Gauntlgrym,” diye onayladı.

“Orklara neyin ne olduğunu göstereceğiz,” diye sözverdi Bruenor. Yanındaki Regis sadece iç geçirdi.

Tos’un Armgo, Mithril Salonu’ndan geriçekilişlerinden sonra Menzoberranzan ordusunu terkettiğinden beri ne bu denli yalnız ne de keyifsiz olmuştu.Üç arkadaşı da ölmüştü ve kuzeyde kaldığı süreceObould’un kendisini de onların yanına göndereceğinibiliyordu.

Kaer’lic’in bedenini o sabahın erken saatlerindebulmuştu ama üzerinde işine yarayabilecek hiçbir şeybulamamıştı. Nereye gidecekti?

Karanlıkaltı’nın dolambaçlı yollarını düşündü veistese de Menzoberranzan’a geri dönemeyeceğinifarketti ama orkların dolandığı bu yüzeyde dekalamazdı.

O gün sürekli düşündükten sonra, Obould veDrizzt’in dövüştüğü kayanın üzerinde otururken, “Gerti”diye karar verdi. Parlak Beyaz’a gidebilirse müttefik,hatta sığmak bulma şansı vardı.

Ama bu sadece oraya gidebilirse gerçekleşecekti.Kayadan aşağı kaydı, rüzgardan ve Obould’ungözcülerinden korunan alt zemine doğru yola koyuldu.Daha aşağıda bir yol bulup kuzeye ilerledi.

Page 470: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Beni terk etme! cümlesini duydu ve durdu.

Tos’un aslında bu çağrıyı duymadığını, daha çokdüşüncelerinin derinliklerinde hissettiğini farketti.Meraklanan drow duyularını yönelttiği çevreyi dolandı.

Buradayım! Solunda. Kayanın yanında.

Talimatları izleyen Tos’un kısa bir sürede kaynağaulaştı ve ellerinde muhteşem bir kılıç tuttuğundagünlerdir ilk defa sırıttı. Merhaba, diye bildirdiKhazid’hea.

Tos’un kılıcın olağandışı dengesini hissedip,inanılmayacak denli keskin olduğunu fark ettiğinde,“Aynen,” dedi. Kılıcı bulduğu yere baktı ve onu,Obould’un sözde delinmez olan zırhının bir parçasındançıkardığını anladı. Yaşadığı tüm bu maceraların belki deboşu boşuna olmadığını düşünerek “Aynen…” deditekrar.

Sezgili kılıcın sonunda sadece değerli değil, kafayapısı olarak da kendisine yakın bir kullanıcı bulduğunuanlaması uzun sürmediğinden Khazid’hea dayakınmıyordu.

Aydınlık ve kuru, soğuk bir kış sabahı Drizzt veInnovindil güneybatıya gitmek üzere Mithril Salonu’ndanayrıldı. Şehri güçlendirme çalışmalarının nasıl gittiğinigörmek için Nesme’nin yakınlarından ve Trollmoors’unkuzeyini aşıp ünlü büyücü ailesi Harpell’ın evi olanLongsaddle kasabasından geçmeyi planladılar. KralBruenor’un eski müttefikleri olan Harpelllar, sonundapatlak vereceği zaman, hiç şüphesiz savaşa katılırlardıve Bruenor müttefik herhangi bir müttefikbulmaya

Page 471: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

öylesine can atıyordu ki düşmanlarını dağıttıkları kadarbirbirlerini de havaya uçuran bu garip büyücülerinyardımını memnuniyetle kabul ederdi.

Drizzt ve Innovindil, kanatlı atlarını gökyüzüneçıkarabilecekleri günlerin gelmesini umarak, genelolarak denize kadar uzanan güneybatı rotasındakalmayı planladı. Sonra, tam da kış buzlu idaresiniyitirmeye başladığında, kuzeye dönecekler, Ellifain’indinlenmeye bırakıldığı dar, derin vadiye ve barınağaseyahat edeceklerdi.

O sabah, Wulfgar’ın kayıp kızını bulmaya kararlı ikiarkadaşı; Cattibrie ve Wulfgar’ı taşıyan tekne, buzluSurbrin’in karşısına zorlu yolculuğunu yaptı.

Bruenor ve Regis iki çiftin de ayrılışını izlemiş, sonrabahar zamanı yolculuklarının planlarım çizmek üzerecüce kralının özel odalarına dönmüşlerdi.

“Gauntlgrym, Gümbürgöbek,” deyip duruyorduBruenor ve Regis, cücenin ork istilasının korkunçgerçekliği karşısında tekrarladığı duayı ezberledi. KaraOk Krallığı’nın kapısının önüne kadar bütün bölgeyikuşatacak olduğunu düşünmek bile Bruenor’u fazlasıylatelaşlandırıyordu.

Regis bunun, onun gerçeklikten kaçma yöntemi,direnebilmek için yaptığı bir şey, herhangi bir şey,olduğunu biliyordu. Yıllar önce onları Mithril Salonu’nubulmak üzere Buzyeli Vadisi’nin dışına çıkaranyolculuktan beri Regis, Bruenor’un yola çıkmak için hiçbu denli hevesli ve heyecanlı olduğunu görmemişti.

Page 472: Avc±n±n K±l±§lar± Serisi - 3 - °ki K±l±§ - R. A. Salvatore

Hepsi, beşi Guenhwyvar’ı da sayarsak altısı birdenorada olacaktı. Hatta belki Ivan ve Pikel de bahardanönce geri döner ve onların macerasına katılırdı.

Bruenor haritaları ve malzeme listeleriyle o denlimeşguldü ki Regis’in mırıldanışını duyamadı; “Hee heehee.”

SON