Upload
others
View
4
Download
0
Embed Size (px)
Citation preview
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İktisat Anabilim Dalı
AR-GE HARCAMALARININ EKONOMİK BÜYÜMEYE ETKİSİ: BİR LİTERATÜR İNCELEMESİ
Bilal ÜNVERDİ
Yüksek Lisans Tezi
Ankara, 2016
AR-GE HARCAMALARININ EKONOMİK BÜYÜMEYE ETKİSİ: BİR
LİTERATÜR İNCELEMESİ
Bilal ÜNVERDİ
Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
İktisat Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Tezi
Ankara, 2016
iii
ÖZET
ÜNVERDİ, Bilal. Ar-Ge Harcamalarının Ekonomik Büyümeye Etkisi:Bir Literatür
İncelemesi, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2016.
1980’li yıllardan itibaren teknolojik gelişmenin içsel olarak belirlendiği büyüme
modelleri araştırma-geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerinin ekonomik büyümedeki rolünü
göstermiştir. Bu modeller büyük ölçekli ekonomilerin uzun dönemde daha büyük
oranlarda büyüdüğünü ortaya koymaktadır. Bu modellerde öngörülen ölçek etkisi
ampirik olarak desteklenemediğinden 1990’lı yıllarda ikinci nesil içsel büyüme
modelleri geliştirilmiştir. Bu tezde, teorik literatürdeki Ar-Ge ve ekonomik büyüme
ilişkisi birinci ve ikinci nesil içsel büyüme teorileri çerçevesinde değerlendirilmiştir.
Ayrıca, bu ilişkiye yönelik ampirik çalışmalar ve bulguları incelenmiş ve temel
istatistikler çerçevesinde dünyada ve Türkiye’de Ar-Ge harcamaları analizi yapılmıştır.
Literatürde Türkiye örneğinde yapılan ampirik çalışmaların genel olarak tek katmanlı
olarak değerlendirildiği ve nedensellik ile eşbütünleşme testlerine dayandığı tespit
edilmiştir. Özellikle Türkiye örneğinde ikinci nesil teorik yaklaşımları da dikkate alan
kapsamlı ampirik çalışmaların yapılması önem arz etmektedir.
Anahtar Sözcükler
Ar-Ge, Ekonomik Büyüme, Ar-Ge Harcamaları, Yenilik, Teknolojik Gelişim
iv
ABSTRACT
ÜNVERDİ, Bilal. Effects of R&D Expenditures on Economic Growth: A Literature
Survey, Master’s Thesis, Ankara, 2016.
The growth models encompassing technological development endogenously have
shown the role of research and development (R&D) on economic growth. These models
reveal that large-scale economies grow at a greater rate in the long run, known as scale
effect. Since the predicted scale effect in these models cannot be empirically supported,
second-generation endogenous growth models were developed in 1990s. In this thesis,
theoretical literature on the relationship between R&D and economic growth is
evaluated within the first and second generation endogenous growth theories. Also,
empirical studies and findings related to this relationship are examined. An analysis of
R&D expenditures in Turkey and in the world is carried out using some basic statistics
over time. In the literature, it is observed that the empirical studies on the subject for the
case of Turkey have generally adopted less elaborated techniques based on causality
and cointegration tests. It is important to carry out more comprehensive empirical
studies specifically focusing on Turkish economy that take into account second
generation theoretical approaches.
Key Words
R&D, Economic Growth, R&D Expenditure, Innovation, Technological Development
v
İÇİNDEKİLER
KABUL VE ONAY .......................................................................................................... i
BİLDİRİM ....................................................................................................................... ii
ÖZET .............................................................................................................................. iii
ABSTRACT .................................................................................................................... iv
İÇİNDEKİLER ............................................................................................................... v
KISALTMALAR DİZİNİ ............................................................................................ vii
TABLOLAR DİZİNİ ................................................................................................... viii
GRAFİKLER VE ŞEKİLLER DİZİNİ ....................................................................... ix
GİRİŞ ............................................................................................................................... 1
1. BÖLÜM ....................................................................................................................... 3
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME ....................................................................................... 3
1.1. Araştırma Geliştirme Kavramı ........................................................................... 3
1.2. Araştırma Geliştirme Faaliyetleri, Teknolojik Gelişim ve Yenilik .................. 4
1.3. Ar-Ge’nin Dışsal Etkileri ..................................................................................... 5
1.4. Bir Kamu Destek Politikası Olarak Ar-Ge ........................................................ 7
2. BÖLÜM ..................................................................................................................... 11
AR-GE ve EKONOMİK BÜYÜME: TEORİK LİTERATÜR ................................. 11
2.1. Neo-klasik Büyüme Modelinde Bilginin Yeri .................................................. 11
2.2. Birinci Nesil İçsel Büyüme Modelleri ............................................................... 13
2.2.1. Romer (1990)’in Modeli ................................................................................ 13
2.2.2. Grossman ve Helpman (1991)’ın Modeli ...................................................... 15
2.2.3. Aghion ve Howitt (1992)’ın Modeli .............................................................. 17
vi
2.2.4. Birinci Nesil Modellerde Ölçek Etkisinin Varlığı ......................................... 18
2.3. İkinci Nesil İçsel Büyüme Modelleri ................................................................. 19
2.3.1. Jones/Kortum/Segerstrom Modeli (J/K/S) .................................................... 20
2.3.2. Young/Peretto/Aghion-Howitt/Dinopoulos-Thompson Modeli .................... 22
2.4. Genel Değerlendirme ......................................................................................... 23
3. BÖLÜM ..................................................................................................................... 25
AMPİRİK LİTERATÜR .............................................................................................. 25
3.1. Ampirik Literatüre Genel Bir Bakış ................................................................ 26
3.1.1. Türkiye Ekonomisi Örneğinde Ar-Ge ve Büyüme İlişkisi Ampirik
Çalışmaları ............................................................................................................... 30
3.1.2. Genel Değerlendirme ..................................................................................... 31
3.2. Dünyada Ar-Ge Harcamaları ........................................................................... 33
3.3. Türkiye’de Ar-Ge Harcamaları ........................................................................ 36
SONUÇ ........................................................................................................................... 39
KAYNAKÇA ................................................................................................................. 41
EK 1. Tez Çalışması Orijinallik Raporu ..................................................................... 47
EK 2. Tez Çalışması Etik Kurul İzin Muafiyet Formu ............................................. 48
vii
KISALTMALAR DİZİNİ
Ar-Ge : Araştırma Geliştirme
GSMH : Gayri Safi Milli Hasıla
SMH : Safi Milli Hasıla
OECD : Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı
A.B.D. : Amerika Birleşik Devletleri
GSYİH : Gayrisafi Yurtiçi Hasıla
TFV : Toplam Faktör Verimliliği
TÜİK : Türkiye İstatistik Kurumu
ADF : Augmented Dickey Fuller(Genişletilmiş Dickey-Fuller)
DOLS : Dynamic Ordinary Least Square (Dinamik en küçük kareler)
FMOLS : Fully Modified Ordinary Least Square (Tam değiştirilmiş en küçük kareler)
VEC : Vector Error Correction(vektör hata düzeltme)
viii
TABLOLAR DİZİNİ
Tablo 1: Ar-Ge ve Ekonomik Büyüme İlişkisine Yönelik Ampirik Çalışmalar 32
Tablo 2: Bazı OECD Ülkeleri Ar-Ge Harcamaları (GSYİH’ya Oran Olarak) 33
Tablo 3: Global Toplam Ar-Ge Harcamaları Paylaşımı (%) 36
ix
GRAFİKLER VE ŞEKİLLER DİZİNİ
Grafik 1: Bazı ülkeler için Ar-Ge Harcamaları (Milyon Dolar) 35
Grafik 2: Türkiye ve OECD ortalaması için Ar-Ge Harcamasının GSYH içindeki
payı 37
Grafik 3: Türkiye’de 2000-2014 Yılı Sektörlere Göre Ar-Ge Harcaması 37
Şekil 1: ℇ<1 durumunda αL ‘deki artışın etkisi 21
1
GİRİŞ
Ekonomik büyüme üzerinde önemli etkileri olan teknolojik gelişmeler araştırma-
geliştirme (Ar-Ge) faaliyetleri sonucunda oluşmaktadır. Teknolojik yenilik üreten bir
firma rekabet gücünü artırarak piyasadaki değerinin büyümesini sağlar. Bunun yanında
teknolojik yenilikler üretimde etkinlik sağlayarak, kaynakların verimli kullanılmasına
yol açabilir. Makro açıdan değerlendirildiğinde, teknolojik gelişmeler ekonomik
büyümeyi olumlu yönde etkileyerek refah seviyesini artırmakta önemli bir etmen
olabilir.
Solow (1956) modeli 1980’li yıllara kadar büyüme literatürüne egemen olmuştur. Bu
modelde ekonomik büyümenin esas faktörünün dışsal olarak belirlenen teknolojik
gelişmeler olduğu ortaya konmuştur. 1980’lerin sonundan itibaren dünyadaki
gelişmelere paralel olarak teknolojik yenilik konusu daha fazla irdelenmiştir. Bu
bağlamda Romer (1990) tarafından kurulan modele büyümenin ana unsuru olan Ar-Ge
faaliyetleri içsel olarak dâhil edilmiştir. Ardından Grossman ve Helpman (1991) ile
Aghion ve Howitt (1992) bu modeli geliştirmişlerdir. Bu modeller birinci nesil içsel
büyüme modelleri olarak da bilinmektedir. Birinci nesil içsel büyüme modellerinde Ar-
Ge harcamalarındaki artışın uzun dönemli büyümeyi artıracağı ve dolayısıyla büyük
ölçekli ekonomilerin daha fazla büyüyebileceği öngörülmektedir. Ancak Jones
(1995a,b) çalışmasında birinci nesil içsel büyüme modellerinin öngördüğü ölçek
etkisinin varlığını tespit edememiştir. Bunun sonucunda ikinci nesil içsel büyüme
modelleri geliştirilmiştir. İkinci nesil modeller, Ar-Ge harcamalarının uzun dönemli
ekonomik büyüme oranı yerine kişi başına düşen gelir seviyesinde etkisi olacağını
öngörmektedir.
Bu tez kapsamında Ar-Ge ve ekonomik büyüme ilişkisi ele alınmıştır. Bu çerçevede,
birinci bölümde, araştırma geliştirme kavramı ile araştırma geliştirme faaliyetleri,
teknolojik gelişim ve yenilik ilişkisi izah edilmiştir. Ayrıca, Ar-Ge’nin dışsal etkileri
irdelenerek, bu çerçevede kamu Ar-Ge destek politikaları değerlendirilmiştir.
2
İkinci bölümde, Ar-Ge ve ekonomik büyüme ilişkisini ele alan teorik literatür
incelenmiştir. Bu bölümde birinci ve ikinci nesil içsel büyüme modelleri açıklanmıştır.
Özellikle, konuya ilişkin Türkçe yazında henüz yeterince yer bulamadığı görülen ikinci
nesil büyüme teorileri ve çıkarsamaları değerlendirilmiştir.
Çalışmanın son bölümünde ise Ar-Ge - Büyüme ilişkisine yönelik ampirik çalışmalar ve
bulguları irdelenmiştir. Ayrıca, dünyada ve Türkiye’de Ar-Ge harcamalarının temel
istatistikler çerçevesinde değerlendirmesi yapılmıştır.
3
1. BÖLÜM
ARAŞTIRMA GELİŞTİRME
Ekonomik büyüme, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerdeki sosyal ve ekonomik alana
etkileri nedeniyle tartışılagelmiştir. Bu bölümde araştırma geliştirme kavramı, araştırma
geliştirme faaliyetleri, teknolojik gelişim, yenilik ve Ar-Ge’nin dışsal etkileri hakkında
bilgi verilecektir. Ayrıca, Ar-Ge’nin bir kamu destek politikası olarak değerlendirmesi
yapılacaktır.
1.1. Araştırma Geliştirme Kavramı
Frascati Kılavuzu (2002)’ nda Ar-Ge “insan, kültür ve toplumun bilgisinden oluşan
bilgi dağarcığının artırılması ve bu dağarcığın yeni uygulamalar tasarlamak üzere
kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmalar” (s. 30) olarak
tanımlanmıştır. Bir diğer tanım olarak Ar-Ge “yeni gereçler, ürünler ya da süreçler
yaratmak için, uygulamalı araştırma sonuçlarının sistemli bir şekilde kullanımı ya da
değerlendirilmesidir” (Ana Britannica, Cilt: 2: 240-241). Bu tanımlardan Ar-Ge
sonucunda yeni bir ürün oluşturma için sistematik ve yaratıcı çalışmaların gerekliliği
ortaya çıkmaktadır (Zerenler vd., 2007).
Ar-Ge temel olarak üç faaliyetten oluşmaktadır (Demirci vd., 2006). Bunlar:
• Temel Araştırma: Frascati Kılavuzu (2002)’ na göre “Görünürde herhangi bir
özel uygulaması veya kullanımı bulunmayan ve öncelikle olgu ve
gözlemlenebilir gerçeklerin temellerine ait yeni bilgiler edinmek için yürütülen
deneysel veya teorik çalışmadır” (s. 30). Araştırmacı temel araştırma esnasında
elde ettiği verilerin uygulanabilirliğine bakmaksızın verileri eksiksiz bir şekilde
toplamaya çalışır.
• Uygulamalı Araştırma: Orijinal fikir oluşturmaya yönelik yapılan araştırmadır.
Ayrıca, bu araştırmanın amacı belirlenmiş olan hedefe direk olarak yönelmektir.
Temel araştırma esnasında elde edilen veriler bu aşamada kullanılır.
4
• Geliştirme: Temel ve uygulamalı araştırma sonucunda elde edilen bilgiden
faydalanılarak yeni ürün oluşturma veya hali hazırdaki ürünleri büyük ölçüde
geliştirme amacı taşıyan faaliyettir.
1.2. Araştırma Geliştirme Faaliyetleri, Teknolojik Gelişim ve Yenilik
Schumpeter’e göre yeni firmaların ortaya çıkması ve girişimcilik yeniliğin temel
faktörleridir. Bununla birlikte, Schumpeter bu faktörlerin yaratıcı yıkım etkisi
neticesinde oluştuğunu savunmuştur. Bu bağlamda, Schumpeter girişimciyi, var olan
ekonomik yapıyı hizmet üreterek veya bir örgütsel yapı içerisinde üretim süreci
geliştirerek yıkan kişi olarak tanımlamaktadır. Yaratıcı yıkım etkisinin oluşması için
piyasadaki mevcut ürünlerin ya da teknolojilerin yerine kullanılabilecek farklı ürün ya
da teknolojilerin olması zorunludur (Duran ve Saraçoğlu, 2009).
Yenilik iki şekilde ortaya çıkar: Radikal yenilik ve artımsal yenilik. Radikal yenilik, ilk
defa denenen bir üretim yöntemi veya büyük ölçüde değişime uğrayan bir ürün
aracılığıyla yapılan girişim sonucunda ortaya çıkar. Artımsal yenilik ise geliştirme ve
iyileştirme faaliyeti neticesinde oluşur. Bu yeniliklerin ortaya çıkmasında Ar-Ge
faaliyetlerinin etkisi büyüktür.
Öte yandan günümüz dünyasında yenilik, üretilen işe değer katmak olarak da bilinir ve
bu değer farklı biçimlerde ortaya çıkabilir. Örneğin, var olan ürünün geliştirilmesi,
tamamen yeni ürün ve hizmetin yaratılması, maliyetlerin azaltılması, verimlilik
iyileştirmesi, yeni iş modelleri ve yeni girişimler gibi birçok farklı biçimden söz
edilebilir. Buradan yeniliğin sadece Ar-Ge sonucunda oluşmadığı anlaşılmaktadır. Bir
başka deyişle her Ar-Ge faaliyeti neticesinde yenilik oluşması beklenmemelidir. Her ne
kadar Ar-Ge faaliyetleri yenilik süreci için hayati önem taşısa da, Ar-Ge’yi yapanların
girişimcilik yeteneği yoksa Ar-Ge sonuçları yeniliğe veya değere dönüşemez.
Yenilik oluştururken yapılan Ar-Ge faaliyetlerinin ekonomi üzerinde sürdürülebilir
büyüme, istihdam yaratma kapasitesi, üretim sürecine olumlu katkı gibi birtakım etkileri
mevcuttur (Kutlu, 2005). Ar-Ge harcamaları ile yenilik uzun dönem büyüme ve
gelişmişlik düzeyiyle yakından ilişkilidir (Jones ve Williams, 2000). Özellikle gelişmiş
ülkelere bakıldığında yeni üretim yöntemlerinin ve yeni ürünlerin ekonomik büyüme
5
üzerinde pozitif etkiye sahip olduğu görülmektedir (Stokey, 1995). Bu yeni üretim
yöntemi ve ürünler yenilik sonucunda oluşmaktadır. Yeniliğin kaynağı ise ekonomik
bilgidir (Audretsch ve Feldman, 1996: 630). Bununla birlikte firmaların Ar-Ge
harcamaları, teknolojik gelişimlerine katkı sağlar ve dolayısıyla ülke ekonomisi büyür
(Bilbao‐Osorio ve Rodriguez‐Pose, 2004). Ar-Ge harcamalarının artması o ülke için
uzun dönemde verimliliğin ve ücretlerin iyileşmesine neden olacaktır (Sylwester, 2001:
71). Firmalar Ar-Ge harcamalarında hem iç hem de dış unsurlardan kaynaklanan
hususları önemserler (Pamukçu ve Utku‐İsmihan, 2009: 3). Buradaki dış unsurlar
içerisinde ülkenin ticaret politikası ve pazar açıklık düzeyi de yer almaktadır.
Dolayısıyla, hem ülke içindeki Ar-Ge harcamaları hem de yabancı Ar-Ge harcamaları
ekonomik büyümeyi etkilemektedir (Coe ve Helpman, 1995).
Diğer yandan, ekonomik büyüme üzerinde etkili olan diğer bir faktör teknolojik
gelişimdir. Teknolojik gelişim teknolojik yenilik neticesinde ortaya çıkar. Teknolojik
yenilik ise “mal ve/veya hizmet üretiminin kalitesini arttıran, yeni endüstri dallarının ve
yeni iş alanlarının doğmasına yol açan değişimlerdir” (Barutçugil, 1981: 5-6). Bu
tanımdan teknolojik yeniliğin üretim sürecinde standartları artırdığı sonucu çıkmaktadır.
Bu da iş hayatında yeni sektörlerin açılmasını sağlayacaktır. Böylece hem istihdam
yaratılacak hem de ekonomik büyüme gerçekleşecektir.
Ar-Ge faaliyetleri sonucunda sahip olunan bilgi, ek bir masrafa neden olmadan, yeni
ürün üretiminde kullanılabilmektedir. Bu açıdan bakıldığında Ar-Ge’nin pozitif
dışsallığa neden olduğu söylenebilir. Ancak literatürde Ar-Ge harcamalarının negatif
dışsallığa da neden olduğu belirtilmektedir. Bu bağlamda, Ar-Ge’nin dışsal etkilerinin
incelenmesi, yapılacak Ar-Ge harcamalarının miktarı hakkında bilgi vermesi açısından,
önemlidir.
1.3. Ar-Ge’nin Dışsal Etkileri
Ar-Ge sürecinde oluşan dışsallıklar başlıca dört temel durum ile ifade edilebilir. Bunlar;
pozitif dışsallık olarak omuz üstünde yükselme (stand on the shoulders) etkisi; negatif
dışsallık olarak ise bulup çıkarma (fishing out) hipotezi, ayağa basma (stepping on toes
effect) etkisi ve yaratıcı yıkım etkisidir (Pessoa, 2010).
6
Omuz üstünde yükselme etkisi; teknolojik taşmaların bilgi sızması, patent koruması
eksikliği ve yetenekli işgücünün diğer firmalara geçişi aracılığıyla rakip firmaların
maliyetlerinin düşmesi olarak ifade edilmektedir.
Bulup çıkarma hipotezi ise kısmi içsel büyüme teorisinin bilginin azalan getirisi olarak
varsayımıdır. Bu durum bilgi stokunun artmasıyla yeniliğin düşeceğini ortaya
koymaktadır. Çünkü bulunması kolay fikirler ilk araştırmalar sırasında keşfedilir ve
bundan sonra yeni fikir keşfetmek daha zordur. Dolayısıyla bu varsayım altında, Ar-
Ge’nin fazla olması verimliliği düşürecektir.
Ayağa basma etkisi daha fazla insanın fikir üretme için araştırma yapmasının kopya
fikirlerin oluşması ihtimalini arttıracağı varsayımı altında oluşmaktadır. Sonuçta
fikirlerin çakışması meydana gelecektir.
Son olarak yaratıcı yıkım etkisi; yeni fikirlerin eski ürünleri ve üretim süreçlerini etkisiz
kılması olarak tanımlanmaktadır.
Jones ve Williams (1997), bahsedilen dışsallıklara bağlı olarak Ar-Ge yatırımının
etkisini irdelemek için Romer (1990a)’daki içsel büyüme modelini ele almıştır. Yazarlar
Ar-Ge’nin tahmini sosyal getirisini ρ, gerçek sosyal getirisini ise ρ* ile ifade
etmişlerdir:
� = �∗ − (1 − λ)��.
Bu denklemde λ; 0<λ<1 durumunda tıkanıklık dışsallığının (congestion externalities)
ayağa basma etkisini ve �� ise çıktının büyüme oranını temsil etmektedir. Çıktının
büyüme oranı ile ρ ters orantılıdır. Dolayısıyla, büyüme oranı arttıkça Ar-Ge’nin gerçek
sosyal getirisi ihmal edilebilir düzeye yaklaşmaktadır. λ>1 durumunda da yani yeniliğin
tamamlayıcı olması halinde, Ar-Ge’nin tahmini sosyal getirisi gereğinden fazla
olacaktır.
Bu durumun oluşmasının sebebi, bilginin taşma etkisinin fikirlerin değerinin azalması
aracılığıyla sermaye kayıplarını tam olarak dengelemesidir. Böylece, fikirlerin üretimi
için maliyet azaldıkça bilgi birikecektir. λ<1 durumunda, Ar-Ge’nin büyümesi
sonucunda tasarımların değerinin artmasıyla oluşan sermaye kazanımını yansıtmaktadır.
7
Ar-Ge’nin sosyal getirisinin fazla olduğu durumlarda, ilginçtir ki daha az Ar-Ge
harcaması eğilimi gözlenmiştir. Ar-Ge’nin sosyal getirisinin fazla olduğu durumlarda,
ilginçtir ki daha fazla Ar-Ge yapılmamıştır. Jones ve Williams (1997) bu problemi
rekabetçi denge ve sosyal planlama çözümü çerçevesinde ele almıştır. Hatırlamak
gerekirse, omuz üstünde yükselme etkisi gereğinden az yatırıma, yaratıcı yıkım etkisi
gereğinden fazla yatırıma neden olmaktadır. Ayağa basma etkisi ise, yeniliğin ikame
olması durumunda gereğinden fazla ve yeniliğin tamamlayıcı olduğu durumda
gereğinden az yatırıma neden olmaktadır. Jones ve Williams, Ar-Ge’nin fazla getirisinin
(sosyal getiri ile özel getiri farkın) pozitif olduğu sonucuna ulaşmışlardır. Sadece λ çok
küçükse ve faiz oranı çok yüksekse, merkezi olmayan ekonomiler Ar-Ge’ye gereğinden
fazla yatırım yapma eğilimindedirler. Yenilik sürecindeki belirsizlikler ve yüksek
dereceli riskler göz önüne alındığında, aynı zamanda sermaye piyasaları ve Ar-Ge
piyasası arasındaki asimetrik bilgi de düşünüldüğünde, büyük orandaki Ar-Ge sosyal
getirisi göreceli düşük miktarda Ar-Ge yatırımıyla elde edilebilir. Jones ve Williams
çalışmalarında A.B.D.’nin optimal Ar-Ge yatırımlarının gerçek Ar-Ge yatırımlarından
en az dört kat fazla olduğu sonucuna ulaşmışlardır.
1.4. Bir Kamu Destek Politikası Olarak Ar-Ge
2014 yılı için OECD ülkelerine bakıldığında kamunun Ar-Ge faaliyetleri için yaptığı
harcama miktarının ilgili ülkelerin toplam Ar-Ge harcamasının üçte biri olduğu
görülmektedir (Eurostat, 2016). Savunma sanayideki kamu ihtiyacını gidermenin yanı
sıra Ar-Ge faaliyetleriyle ilgili piyasa yetersizliğinin varlığı da kamunun bu alana
destek vermesinin nedenlerindendir. Yeniliği yapan kişi tarafından kontrol edilemeyen
bilginin difüzyonu ya da çevresel faktörlerin yenilik sonucu oluşacak kârlılığı azaltması
nedeniyle, Ar-Ge’nin özel getirisi sosyal getirisinden düşüktür. Bu yüzden firmaların
Ar-Ge faaliyetlerine yapacağı yatırımın sosyal olarak beklenen düzeyden daha az
olması muhtemeldir (Arrow, 1962). Bu açıdan bakıldığında, özellikle temel araştırmada
özel ve sosyal getiri arasındaki fark daha fazla olacaktır. Dolayısıyla kamunun bu alana
dâhil olması kaçınılmazdır.
Kamu tarafından özel sektör Ar-Ge faaliyetlerini canlandırmak için belirlenen
politikalar temelde üç sorunla karşılaşmaktadır (Guellec ve Potterie, 2000). Bunlardan
8
birincisi kamu Ar-Ge harcamalarının, talebi ve dolayısıyla maliyeti artırmak suretiyle
özel sektörü dışlama etkisidir. Kamunun finansman sağlamasının temel etkisi
araştırmacıların maaşlarını artırmaktır (Golsbee, 1998). Firmalar yüksek maliyetten
dolayı harcamalarını Ar-Ge dışındaki alanlarda yapacaktır. Bu da toplam Ar-Ge
harcama miktarının kamunun desteğiyle fazla olmasına rağmen reel miktarının bir
başka deyişle araştırmacı sayısının daha düşük olmasını sağlayacaktır. Dolayısıyla
ekonomik verimlilik de düşüş olacaktır. İkinci sorun kamu desteğinin özel sektör
tarafından başka alanlarda kullanımıdır. Firmalar planladıkları araştırmaları erteleyerek,
kamu desteğini diğer işlerine aktarırlar. Böylece, kamu tarafından desteklenen projeler
bir şekilde uygulanmış olur ancak hedefe ulaşmaz. Diğer bir sorun ise verilen
desteklerin kamu tarafından projelere dağıtılmasının özel sektör tarafından yapılacak
dağıtımdan daha az verimli olmasıdır. Bu, çeşitli araştırma alanları arasında düzensiz
dağılıma neden olacaktır. Aynı zamanda bazı firmalara fazladan destek vermek,
firmalar arasındaki rekabette çarpıklığa sebebiyet verecektir.
Kamu Ar-Ge harcamalarının etkisini değerlendirmek için harcamanın nerede ve nasıl
yapıldığına bakmak gerekir. Kamu harcamalarının etkisi belirlenen politikaya göre
değişiklik göstermektedir. Temel olarak kamu tarafından belirlenen üç politika vardır:
kamu araştırmaları, kamu destekli özel sektör Ar-Ge faaliyetleri ve mali teşvikler
(Guellec ve Potterie, 2000).
Kamu araştırmaları çoğunlukla kamu laboratuvarlarında veya üniversitelerde
gerçekleşmektedir. Burada yapılan araştırmaların temel amacı kamu ihtiyaçlarını
gidermek ve firmalar için uygulamalı araştırmalarda kullanılmak üzere temel bilgi
üretmektir. Kamu laboratuvarları daha çok araştırma öncesiyle ilgilenirken üniversite ve
benzeri kurumlar araştırma sonucuyla ilgilenirler. Üniversiteler araştırma gündemleri
bakımından kamu laboratuvarlarından daha bağımsızdır ve bu onların daha istikrarlı bir
politika aracı olmalarını sağlar. Üniversite ve benzeri kurumların araştırma bütçeleri
kamu tarafından idare edildiği için buraların politika aracı olarak kullanılması
mümkündür. Ancak, bazıları kamu araştırmaları sonucunda üretilen bilimin özel sektör
için kullanışsız olduğunu belirtmekle birlikte eğer ihtiyaç olsaydı bunu kendilerinin
üreteceğini iddia etmektedirler (Kealey, 1996). Burada göz ardı edilmemesi gereken
husus ise temel bilgiyi üretmenin firmalar için maliyetli olacağıdır.
9
Diğer politika aracı olan kamu destekli özel sektör Ar-Ge faaliyetleri Frascati Kılavuzu
(OECD,1993)’na göre iki kategoriye ayrılmıştır. Bunlardan birincisi, doğrudan Ar-
Ge’nin tedarikine yönelik kamu desteğidir. Bu durumda kamu desteklediği Ar-Ge
faaliyetini yapmaksızın sonuçlarının sahibidir. Diğeri ise Ar-Ge faaliyetlerini
gerçekleştirenlere yönelik yapılan hibe ya da yardımlardır. Buradaki Ar-Ge sonuçları
Ar-Ge faaliyetini gerçekleştirenlere aittir. Genel olarak finansör tarafından yapılan
yardımlar belli bir amaca yöneliktir. Bu amaçlar; desteklenen teknolojik projelerin
sosyal getirisinin yüksek olması ya da hükümetin sağlık ve savunma alanındaki
hedeflerine uygun olmasıdır. Sonuçta hükümetler kamusal fayda gözeterek devlet
yardımlarını yapar.
Son olarak mali teşvikler, kamu tarafından kullanılan diğer bir politika aracıdır. Mali
teşvikler belli koşullar altında verilmektedir. Örneğin, araştırma yapan firmaların diğer
firmalarla ya da üniversitelerle ortaklık kurması istenir. Böylece hükümet vergi indirimi
yoluyla firmalara dolaylı olarak yardım edebilir. Çoğu OECD ülkesi vergiye tabi
gelirden Ar-Ge harcamalarının silinmesine müsaade etmektedir. Aynı zamanda bazı
OECD ülkeleri Ar-Ge harcamalarına vergi kredisi sağlamaktadır. Bunlar kurumlar
vergisinden silinmek suretiyle ya Ar-Ge harcaması miktarına göre sabit oran üzerinden
veya baz alınan miktara göre bu harcamalardaki artış üzerinden yapılmaktadır. Ek
olarak, bazı ülkeler Ar-Ge faaliyetleri amacıyla kullanılan makine, teçhizat ve binalar
için yapılan yatırımlarda hızlandırılmış amortisman izni vermektedir. Bazı ülkeler ise
küçük ölçekli firmalara Ar-Ge harcamaları için doğrudan vergi indirimi sağlamaktadır.
Genel anlamda bu politika aracına yapılan eleştiri ise firmaların Ar-Ge stratejilerinin
kamu desteğinden bağımsız belirlenmesidir. Böylece firmalar mali teşvikleri sosyal
getirisi ne olursa olsun stratejik hedefleri doğrultusunda kullanabilirler. Bu da politika
aracının amacına ulaşmamasına neden olabilir.
Guellec ve Potterie (2000: 53)’ye göre bu üç politika aracının, kısmen benzer ve kısmen
tamamlayıcı özellik taşıdığından, birbirinden ayrı bir şekilde verimliliğini ölçmek doğru
değildir. Kamu araştırması temel bilgiyi sağlar. Hibeler firmalara uygulamalı araştırma
aşamasında yardımcı olur ve ortaklığı teşvik eder. Aslında bu, dışsallıkların
içselleştirilmesinin başka bir yoludur. Ar-Ge vergi kredisi, Ar-Ge faaliyeti
gerçekleştiren ve özellikle her hangi bir sebepten dolayı hibe alamayan firmalara büyük
10
katkı sağlamaktadır. Kamu laboratuvarında veya üniversitelerinde yapılmasından
bağımsız kamu Ar-Ge’si özel sektör için kullanılabilecek bilgi üretir. Bu politika
araçları bir bütün olarak kullanıldığında, verimlilik üst düzeyde olacaktır.
11
2. BÖLÜM
AR-GE ve EKONOMİK BÜYÜME: TEORİK LİTERATÜR
Makroekonominin önemli bir bileşeni olan ekonomik büyüme, bireylerin yaşam
standardını ve refah seviyesini doğrudan etkilemektedir. Neo-klasik büyüme modelleri
verimlilik artışını dışsal olarak kabul ederken, 1980’li yılların başından itibaren bu
kabul değişmiştir. Yeni büyüme teorileri uzun dönemli büyümenin beşeri faaliyetlerden
ve planlı iktisadi davranışlardan etkilendiğini öngörmektedir. Bu bağlamda Ar-Ge
harcamaları, bilim ve teknolojide ilerleme kaydetmenin ve dolayısıyla ekonomik
büyümenin teşvik edici faktörleri arasında sayılmıştır.
Solow (1956) bilim ve teknolojiyi ülkelerin büyüme sürecindeki iki önemli faktör
olarak belirtmiştir. Daha sonra, Romer (1990) Ar-Ge’yi ekonomik büyüme modellerine
içsel bir değişken olarak dâhil ederek, içsel büyüme modellerinin öncüsü olmuştur. Bu
modellerde, beşeri sermaye ve bilgi stoku sayesinde Ar-Ge yatırımlarının teknolojik
yeniliklere neden olduğu açıklanmıştır. Bu içsel büyüme modelleri Grossman ve
Helpman (1991) ile Aghion ve Howitt(1992) tarafından geliştirilerek birinci nesil içsel
büyüme modelleri adını almıştır. Birinci nesil çalışmalar ölçeğe göre artan getiriden
bahsetmektedir. Ancak ölçek etkisi Jones (1995a) tarafından ampirik olarak
desteklenememiştir. Bunun sonucunda ikinci nesil içsel büyüme modelleri ortaya
çıkmıştır.
Bu bölümde Ar-Ge’nin büyüme modellerine nasıl dâhil edildiği ile birinci ve ikinci
nesil içsel büyüme modellerine değinilecektir.
2.1. Neo-klasik Büyüme Modelinde Bilginin Yeri
Solow (1956) ekonomik büyümenin dönüm noktası sayılan neo-klasik büyüme
modelini geliştirmiştir. Bu model modern teorik ve ampirik çalışmaların başlangıcı
sayılmaktadır. Model 20 yy. ortalarındaki A.B.D. ekonomisiyle uyumlu bir şekilde
kapalı ekonomiye göre tasarlanmıştır.
12
Neo-klasik üretim fonksiyonunun anahtar özelliği gayri safi üretimin sadece sermaye ve
emek bileşenlerinden oluşmasıdır. Bu ikisi düzgün fakat eksik ikame edilebilir. Bu
özellik ölçeğe göre sabit getiriyle Cobb-Douglas üretim fonksiyonu biçiminde şu
şekilde gösterilebilir:
= ������� (1)
Çıktı (Y); sermaye (K), emek (L) ve bilgi (A)’nin bir fonksiyonudur. Aslında bu
fonksiyon, toplam çıktının iki farklı şekilde artırılabileceğini ortaya koymaktadır.
Bunlar; üretimdeki emek miktarını veya sabit sermayeyi artırmak ve her hangi bir
sermaye ile emek miktarında bilgi stokunu büyütmektir.
Ölçeğe göre sabit getirinin anlamı sermayenin ve emeğin arttığı oranda çıktının
artmasıdır. Aynı zamanda her girdi tek başına azalan getiriye sahiptir. Bunun anlamı bir
girdi sabitken diğer girdi artırılırsa çıktının marjinal artışıyla daha az ürün oluşacaktır.
Bu varsayım gerçekçi görünmemektedir. Örneğin, işçi ve makinenin girdi olarak
değerlendirildiği bir durumda, sadece makine sayısının artırılması işçinin daha yoğun
çalışmasına neden olacaktır. Gerçekte bu varsayım, çıktıdaki uzun dönemli büyümenin
tamamen ‘bilgi’ aracılığıyla olduğu anlamını ortaya çıkarmaktadır. Sermayenin azalan
marjinal getirisinden dolayı sermaye stokunda istikrarlı bir şekilde artışın büyümeye
marjinal katkısı gittikçe azalacaktır. Sermaye oranının etkisiz olduğu noktada ise emek
başına çıktının büyümesi mevcut halini koruyacaktır. Sonuç olarak, neo-klasik iktisat
için büyümeyi sürdürmenin tek yolu bilgi stokunu (A) sürekli artırmaktır.
Solow’un ufuk açıcı katkısı büyümenin hesaplanması üzerine yaptığı ampirik
çalışmayla bu alanda öncü olmasıdır. Solow (1957) modelini A.B.D. ‘nin 20. yüzyılın
ilk yarısından itibaren sahip olduğu büyüme verisine uygulamış ve emek ile sabit
sermaye artışının büyümeye etkisini hesaplamaya çalışmıştır. Bu çalışma sonucunda
A.B.D. büyümesinin yüzde 90’lık kısmının emek ve sermayeyle açıklanamayacağı gibi
şaşırtıcı bir durum ortaya çıkmıştır. A.B.D. ‘nin ekonomik büyümesinin büyük kısmı
açıklanamayan yani artık (A) olarak kalmıştır. Daha sonraki yapılan çalışmalarda bu
büyük artık ‘Solow artığı’ olarak nitelendirilmiştir.
13
2.2. Birinci Nesil İçsel Büyüme Modelleri
Neo-klasik büyüme modelinde büyük oranda büyümenin etkeni dışsal olarak belirlenen
bilgi stokudur. Solow modelindeki eksikliğin giderildiği içsel büyüme modellerinde
bilgi stoku içsel olarak modele eklenmiştir. Bilgi stokunun teknolojik gelişmeyi
sağlayacağı ve bunun da Ar-Ge harcamaları sonucunda oluşacağı teorik çalışmalarla
ortaya konmuştur.
Birinci nesil içsel büyüme literatürünün Romer (1990) ’in makalesiyle başladığı kabul
edilmektedir. Birinci nesil içsel büyüme literatürü üzerine yazılan diğer başlangıç
dönemi makaleleri Grossman ve Helpman (1991) ile Aghion ve Howitt (1992)
tarafından hazırlanmıştır.
2.2.1. Romer (1990)’in Modeli
Kullanılan hammadde zamanla değişmemesine rağmen teknolojik gelişmelerden dolayı
bu hammaddelerin çok farklı kombinasyonları mümkündür (Romer, 1990). Bu fikirden
yola çıkarak Romer teknolojik gelişmeleri ekonomik büyümenin itici gücü olacak
şekilde modele içsel olarak dâhil etmiştir. Romer modelini üç varsayım altında
oluşturmuştur:
i) Ekonomik büyümenin merkezinde, hammaddelerin nasıl şekilleneceğini gösteren
teknolojik gelişmeler bulunmaktadır. Teknolojik gelişmeler sermaye birikimini sağlar
ve bu faktörler birlikte emek başına çıktının büyümesine sebep olur.
ii) Teknolojik gelişmeler piyasaya bağlı hareket eden kişiler tarafından bilinçli bir
şekilde üretilir.
iii) Hammaddeyle çalışmak, doğal olarak diğer ekonomik mallarla çalışmaktan farklı
talimatlara sahiptir. Dolayısıyla, yeni bir talimat oluşturmak için bir maliyete
katlanıldığında, bu talimat diğer kullanımlar için ek bir maliyet gerektirmez.
Romer’in modelinin amacı, buluşların ve teknolojik gelişmelerin büyüme oranı ile
sürecini nasıl etkilediğini tespit etmektir. Bu modeldeki temel tartışma şu şekilde
özetlenebilir. Buluş yapanlar mevcut tasarımların bilgisiyle yeni tasarımları yaparlar.
14
Yeni tasarımı kullanarak yeni makine üretme hakkı ise makine üreticileri tarafından
satın alınır. Yeni makineler nihai ürün kullanan firmalar tarafından kiralanır. Böylece,
nihai ürün sektörünün büyümesi, kullanılan makinelerin çeşitliliğinin artmasıyla olur.
Bu bağlamda, Romer modeli üç sektörden oluşmaktadır.
Birincisi yeni tasarımların veya araştırmaların yapıldığı sektördür. Bu sektör tam
rekabet altında beşeri sermaye (HA) ile mevcut tasarım stokunu girdi olarak kullanır ve
üretim fonksiyonu şu şekildedir:
�� = ���� (2)
Buradaki �verimlilik parametresidir. Bilgiye olan talep az olduğundan araştırma yapan
biri tasarımların tüm bilgisine (A) kolayca erişebilir. (2) nolu üretim fonksiyonundan
anlaşılacağı üzere HA nın artması daha fazla tasarımın üretilmesini sağlayacaktır.
Bununla birlikte, A’nın büyümesiyle bu sektörde çalışanların verimliliği de artacaktır.
İkincisi ara (sermaye) mal sektörüdür. Bu sektörde tekelci rekabet söz konusudur. Bir
başka deyişle firmalar piyasa gücünün bir kısmına sahiptir fakat piyasaya giriş ve çıkış
serbesttir. Sermaye üretimi sektöründeki piyasa gücü için kâr amacı güden firmalar
tarafından Ar-Ge’nin bilinçli bir yatırım sonucunda oluşması önemlidir. Tekelci
rekabetin varlığı her sermaye malı çeşidi (makine, i) için bir firma olduğunu ortaya
koymaktadır. i makinesini üreten firma araştırma sektöründen i tasarımını almak
zorundadır. Bundan ayrı olarak bu sektör nihai ürünü şu üretim fonksiyonuna göre girdi
olarak kullanır:
�(�) = � (3)
Son sektör ise nihai ürün sektörüdür. Bu sektör tam rekabet altında niteliksiz emek (L),
beşeri sermaye (HY) ve dayanıklı mallardan (makineler, x(i)) oluşan üretim
fonksiyonuna sahiptir:
= ������ �(�)��������
α,β >0 (4)
(4) nolu denklem Cobb-Douglas üretim fonksiyonun genişletilmiş biçimidir.
Sermayenin makine tipine göre sonsuz sayıda ayrıştırılması buradaki önemli bir
özelliktir. Yine de zamanın herhangi bir noktasında sadece keşfedilmiş ve tasarlanmış
15
sonlu sayıdaki makine tipi kullanılabilir. Böylece, � = {�(�)}#$�� nihai ürün firmaları
tarafından kullanılan makine tipi listesini gösterirken, i>A durumunda x(i)=0 olur ve bu
da A’nın bir değerinin olduğu anlamına gelir. Bu üretim fonksiyonun bir diğer önemli
özelliği ise çıktıyı tüm farklı sermaye mallarının ayrı fonksiyonlarının birleşimi olarak
ifade etmesidir.
Genel olarak bu üç sektörün özellikleri şöyle özetlenebilir (Romer, 1990):
• Niteliksiz emek (L) sabittir ve sadece üçüncü sektörde kullanılmaktadır.
• Tasarım stoku içsel oranda büyümektedir. Bir başka deyişle modeldeki
davranışlarını maksimize eden ajanlar tarafından belirlenen oranda
gelişmektedir. Tasarımlar sadece birinci sektörde kullanılır.
• Beşeri sermaye (H), resmi eğitim ya da iş başı eğitimi gibi aktivitelerin toplam
etkisinin ayrıştırıcı ölçümüdür. Arzı sabittir ve H=HA+HY olarak ifade edilir.
Ayrıca, birinci ve üçüncü sektörde kullanılır.
• Dayanıklı sermaye malları (makineler, x) sadece üçüncü sektörde kullanılır ve
içsel oranda büyür. Aynı zamanda, A(t) kadar makine tipi mevcuttur. Her tip
azalan pozitif marjinal ürüne sahiptir. Bir tipin marjinal ürünü üretim kullanılan
herhangi bir diğer makine tipinin bağımsız bölümüdür.
• Yeni tasarımlar toplam bilgi stokunu artırır, böylece araştırma sektöründeki
beşeri sermayenin verimliliği de artar.
2.2.2. Grossman ve Helpman (1991)’ın Modeli
İnovasyon (yenilik), yeni süreçlerin ve ürünlerin yaratılmasına öncülük eder. Taklit
(imitation) ise yeni fikirlerin ekonomi içinde yayılması anlamına gelmektedir. Bu ikisi
birlikte teknolojik gelişme olarak adlandırılabilir. Grossman ve Helpman temelde bu iki
terim arasındaki ilişkiden yola çıkarak ekonomik büyümeyi açıklamaya çalışmışlardır.
Yazarlar modellerinde inovasyon, taklit ve ticaretten oluşan dünya ekonomisini ‘Kuzey’
ve ‘Güney’ olarak iki bölgeye ayırmışlardır. İnovasyoncu ‘Kuzey’ Ar-Ge için
karşılaştırmalı üstünlüğe sahiptir ve böylece fazlaca inovasyon yapar. Taklitçi ‘Güney’
ise maliyet avantajına sahiptir, bu da bu bölgenin imalat sanayi alanında ve dolayısıyla
taklitte karşılaştırmalı üstünlüğe sahip olduğunu gösterir. Aynı zamanda modelde
16
varsayılan ekonomide birçok ürün bulunmaktadır. Bu ürünlerde kalite merdiveninden
(quality ladder) bahsetmek mümkündür. Kuzey’deki firmalar inovasyon, Güney’deki
firmalar ise taklit aracılığıyla ürünlerdeki kalite merdiveninde yukarı çıkmaya çalışırlar.
Bu da ekonomide patent yarışlarına sebep olmaktadır. Kuzey’deki firmalar, mevcut
ürünlerin kalite merdiveninde üst seviyeye çıkması için kaynaklarını Ar-Ge’ye ayırarak
daha fazla inovasyon yapmaya çalışırlar. Güney’deki firmalar ise, kaynaklarını en son
patenti alınmış üründeki teknolojiyi çoğaltma kabiliyeti edinmek amacıyla araştırma
alanına ayırırlar. Burada Kuzey tarafından üretilmiş ürünün üretimi Güney tarafından
yapılmaya başlandığında; bir başka deyişle Güney firmaları ürün taklit edebildiğinde,
patent sahibinin (lider) ürünün kalitesini yükseltme noktasında avantajı vardır.
Bu model Kuzey’de Ar-Ge ve Güney’de taklit aracılığıyla öğrenmeye yapılan yatırım
kararının potansiyel kâr ve araştırma maliyeti karşılaştırmasını içerdiğinden dolayı içsel
büyümedir. Bu bağlamda, Kuzey’deki başarılı girişimcilerin ürünlerinin piyasadaki
diğer ürünlere göre daha üstün olmasından dolayı bunların bir süre tekelci kâr elde
edecekleri varsayılmıştır. Güney’deki başarılı taklitçiler ise, Kuzey’deki rakiplerine
nazaran daha az üretim maliyetine sahip olduklarından, rant elde edebilmektedir.
Grossman ve Helpman (1991) son olarak inovasyon ile taklit alanına yapılan
sübvansiyonun ve bölge büyüklüğünün etkisine değinmişlerdir. Etkin takip (efficient
follower) durumunda, Ar-Ge faaliyetlerine yapılan teşvik bir bölgede arttıkça, diğer
bölgedeki istikrarlı öğrenme oranının azalacağı sonucuna ulaşmışlardır. Bu da Kuzey ile
Güney arasındaki öğrenme sürecinin negatif etkileşime sahip olduğunu gösterir.
Kuzey’deki inovasyonu artırıcı politikalar, Kuzey’den Güney’e giden ürün miktarında
düşüşe sebep olur. Benzer şekilde, Güney’deki taklit için verilen sübvansiyonlar,
Kuzey’deki kalite merdiveninde üst basamağa çıkan ürün sayısında azalışa neden olur.
Bölge büyüklüğü etkisi açısından bakıldığında ise, Kuzey bölgesinin genişlemesinin
inovasyonu hızlandıracağı ve Güney bölgesinin büyümesinin ise inovasyonu
yavaşlatacağı ihtimalinin bulunduğu belirtilmiştir.
Diğer taraftan, etkin olmayan takip (inefficient follower) durumunda ise öğrenme süreci
karşılıklı olarak pozitif etkilenmektedir. Kuzey’in inovasyonu artıran teşvikleri
Güney’in yeni ürün üretme için öğrenme sürecini kısaltmaktadır. Güney taklidi
17
artırdığında ise Kuzey’de inovasyon hızlanmaktadır. Aynı zamanda, iki bölgedeki
genişleme inovasyon ve taklit oranında artışa neden olmaktadır.
2.2.3. Aghion ve Howitt (1992)’ın Modeli
Aghion ve Howitt (1992) çalışmalarında içsel büyümeye belirsizlik çerçevesinde
Schumpeterci bir yaklaşımda bulunmuşlardır. Modele belirsizliği dâhil ederek içsel
büyüme teorilerine katkı yapmışlardır. Bu modelde büyüme, herhangi bir Ar-Ge
faaliyeti sonucunda ortaya çıkan ve mevcuttaki kaliteyi artıran yeniliklerin rassal dizisi
neticesinde oluşur. Bunun sonucunda bu model yatay yenilik olarak belirtilen Romer
(1990) modelinin aksine dikey yenilik modeli olarak ifade edilmiştir. Dikey yenilik
modelinin doğasında yeni buluşların eski teknolojiyi yok etmesi vardır. Böylece bu
model, Schumpeterci yaklaşımda olduğu gibi ‘yaratıcı yıkım’ modellerindendir.
Yaratıcı yıkım modeli Schumpeter tarafından ilk olarak 1942 yılında tartışılmıştır.
Schumpeter’e göre “Kapitalist sistemin motoru ve temel itici gücü, yeni tüketim
malları, yeni üretim veya nakil metotları ve yeni piyasalardır. Bu süreç, ekonomik
yapıyı sürekli olarak içeriden bir devrime uğratır, sürekli eskiyi yok eder ve sürekli
olarak yeni birini yaratır. Yaratıcı yıkım süreci, kapitalizmin başlıca gerçeğidir”
(Schumpeter 1970: 83; Alcouffe ve Kuhn 2004: 230). Romer’in modelinde olduğu gibi
Aghion ve Howitt modelinde de amaç, teknolojik gelişmeleri içselleştirmektir. Bu
model Ar-Ge’yi firmalarla ilişkilendirmiştir. Eğer firmalar Ar-Ge faaliyeti sonucunda
başarılı olurlarsa patent alırlar, bu da onlara yenilik alanında tekelcilik kazandırır.
Aghion ve Howitt (1992) modeli Schumpeter’in yaklaşımından yola çıkarak her bir
inovasyonun bütün ekonomi üzerinde önemli bir etkisi olduğunu varsaymaktadır. İki
başarılı inovasyon arası bir periyot sayılmıştır. Aghion ve Howitt (1992)’e göre
inovasyon sürecinin stokastik doğası gereği her periyodun uzunluğu rassaldır, fakat iki
başarılı periyot arasında yapılan Ar-Ge belirleyici olabilir. Bir periyottaki Ar-Ge
miktarı, iki etkiden dolayı gelecek periyottakinden negatif etkilenir.
Birincisi yaratıcı yıkım etkisidir. Bir periyottaki Ar-Ge’nin bedeli, gelecek periyottaki
tekelci rant beklentisine eş değerdedir. Bu rant, bir sonraki inovasyon gerçekleşip, ranta
yol açan bilgiyi geçersiz kılana kadar devam eder. Böylece, mevcuttaki rantların
18
beklenen değeri gelecek inovasyondan olumsuz etkilenir. Sonuçta, gelecek periyotta
daha fazla Ar-Ge beklentisi mevcuttaki Ar-Ge üzerinde caydırıcı etkiye sahiptir.
İkincisi ise, gerek Ar-Ge gerekse üretim sektöründe değerlendirilebilecek nitelikli
emeğin ücret dengesidir. Emek piyasası dengesine bağlı olarak gelecek periyottaki daha
fazla Ar-Ge beklentisi, yine gelecek periyottaki nitelikli emeğe olan talepte artışa neden
olacaktır. Bu ise, mevcuttaki nitelikli işçinin reel maaşında artış beklentisi doğuracaktır.
Gelecek periyotta yüksek maaş olması, iyi ürün üretmek için sahip olunan özel bilgiden
kaynaklı tekelci rantı düşürecektir. Böylece, gelecek periyottaki Ar-Ge’nin artış
beklentisi, girişimcilerin daha az rant elde edecekleri düşüncesiyle, mevcut Ar-Ge’yi
olumsuz etkileyecektir.
2.2.4. Birinci Nesil Modellerde Ölçek Etkisinin Varlığı
Romer (1996) ölçek etkisini ifade edebilmek için üretim fonksiyonunu şöyle
göstermiştir (Romer, 1996):
(%) = �(%)(1 − &')�(%) (5)
A(t) teknoloji seviyesini, (1-αL) ise imalat sektöründeki işgücünü ifade etmektedir. 6
nolu denklem Ar-Ge’nin de içerisinde olduğu üretim fonksiyonudur. Buradaki αL Ar-Ge
kesimindeki aktif işgücünü, ℇ ise Ar-Ge için var olan bilgi stokunun etkisini
göstermektedir.
�(%) =� [&'�(%)]*�(%)+ (6)
Nüfus artış hızı şu şekildedir:
�� (%) = ,�(%), ≥ 0 (7)
5 nolu denklem kişi başına çıktı seviyesinin teknoloji düzeyiyle ilişkili olduğunu ve
dolayısıyla teknolojik gelişmenin büyüme hızına eşit olduğunu göstermektedir.
Teknolojik gelişmenin büyüme hızı gA(t) şöyle ifade edilebilir:
gA(t) = ��(/)
�(/) = αLγL(t)γA(t)ℇ‐1 (8)
19
Burada αLdeğişmediği durumda L(t) γA(t)ℇ‐1 ifadesi gA(t) ile orantılı olacaktır. gA(t)
nin logaritması ve zamana göre diferansiyeli alınırsa:
g� �(t) = [γn + (ε − 1)8�(t)]8�(t) (9)
Bu denklem sadeleştirildiğinde elde edilen sonuç:
8� =9
��+≡ 8∗� (10)
Böylece uzun vadeli büyüme Ar-Ge sektöründeki çalışan sayısıyla orantılı olacaktır. Bu
da nüfus artış oranı (n) ile ilişkilidir.
Birinci nesil içsel büyüme teorilerindeki ölçek etkisinin varlığı ℇ=1 ve n>0 durumunda
ortaya çıkmaktadır (Romer 1990, Aghion ve Howitt 1992,Grossman ve Helpman 1991).
Bu durumda teknolojik gelişme nüfus değişimine bağlı olacaktır.
gA(t) = αLγL(t)γA(t)ℇ‐1 (11)
8��(%) = �,8�(%) (12)
Bu iki denklemde αLγL(t)γ’nin bilginin büyüme hızı ve kişi başına çıktı düzeyine eşit
olduğu görülmektedir. 12 nolu denklemde (n) arttıkça gA’nın da büyüyeceği
belirtilmiştir. Böylece αL uzun vadeli büyümeyi etkileyecektir. Sonuçta Ar-Ge
sektöründeki işgücünün artışı uzun dönemli büyüme üzerinde etkili olacaktır.
2.3. İkinci Nesil İçsel Büyüme Modelleri
İkinci nesil içsel büyüme modelleri birinci nesilde var olan ölçek etkisini çözmeye
çalışmışlardır. Ölçek etkisi, ekonomideki toplam faktör verimliliği (TFV) büyümesinin
doğrudan Ar-Ge’ye ayrılan kaynak düzeyiyle ilgili olduğu varsayımıdır. Jones (1995)
bu varsayımı A.B.D. ve G5 ekonomileri için yaptığı çalışmasında reddetmiştir. Öyle ki,
bu ekonomilerdeki Ar-Ge harcamaları ve Ar-Ge çalışanları düzeyi istikrarlı artarken
TFV büyümesinde bir ilerleme gözlemlenememiştir. TFV büyümesindeki ölçek etkisini
kaldırmak için iki tip ikinci nesil büyüme teorisi geliştirilmiştir. Jones(1995a),
Kortum(1997) ve Segerstrom(1998) (kısaca J/K/S modelleri) tarafından geliştirilen
kısmi içsel (semi-endogenous) büyüme modelleri, birinci nesil modellerdeki bilgiye
20
göre sabit getiri varsayımını gidermeye çalışmıştır. Bunun yerine bu modeller, bilgiye
göre azalan getiri varsayımına sahiptir. Bu varsayım altında bilgi karmaşık hale
geldikçe, sabit TFV büyüme oranı sağlanması için Ar-Ge sektörüne ayrılan kaynak
miktarının artırılması gerekmektedir. Bu yüzden bu modeller TFV büyümesinin
sürdürülebilirliği için pozitif Ar-Ge büyümesi önermektedirler. Ayrıca, ölçek etkisinin
büyüme oranı yerine, kişi başına düşen gelir seviyesinde kendini gösterdiğini ifade
etmektedirler. Buna göre, Ar-Ge’ye yapılan teşvikler gelir seviyesini etkileyebilir ancak
uzun dönemli büyüme oranı üzerinde etkisi yoktur.
Diğer taraftan, Young (1998), Peretto (1998), Aghion ve Howitt (1998), Dinopoulos ve
Thompson (1998b) (kısaca Y/P/AH/DT modelleri) tarafından geliştirilen tam içsel
(fully-endogenous) Schumpeterci modeller, bilgiye göre sabit getiri varsayımını
sürdürmüşlerdir. Bu modeller, Ar-Ge’ye ayrılan kaynak düzeyindeki artışın, ürün
çeşitliliği ile birlikte ekonomi üzerinde yayılacağını ve dolayısıyla Ar-Ge verimliliğinin
artacağını tartışmaktadırlar. Aslında bir ekonomi büyüdükçe bireylerin ya da firmaların
sanayiye girme ihtimalleri artar ve bu sayede yeni ürün miktarında da artış olur.
Toplam Ar-Ge harcamaları ile Ar-Ge çalışanları artan ürün çeşitliliği ve yeni firmalar
üzerinde dağılacaktır. Ayrıca, bu çalışmalarda Romer/Grossman-Helpman/Aghion-
Howitt (R/GH/AH) modellerine ikinci bir boyut eklenmiştir. Ar-Ge, bir ürün hattı
içinde verimliliği artırabilir ya da mevcut ürünlerin toplam sayısını artırabilir.
R/GH/AH modellerinde de belirtildiği gibi, büyüme her üretim hattındaki araştırma
çabası miktarına bağlıdır. Bu çalışmalar ölçekteki artışın mevcut ürünlerin sayısıyla
doğru orantılı olduğunu belirtirken, araştırma çabası miktarının sektör başına
değişmediğini dolayısıyla büyümenin sabit kaldığını önermektedir.
Çalışmamızın devam eden bölümünde ölçek etkisinin (J/K/S) ve (Y/P/AH/DT)
yaklaşımlarıyla nasıl ortadan kaldırıldığı matematiksel modeller çerçevesinde
anlatılacaktır.
2.3.1. Jones/Kortum/Segerstrom Modeli (J/K/S)
Jones (1995a) çalışmasında ölçek etkisinin varlığını ampirik olarak reddetmiştir.
Ardından kısmi içsel büyüme modelleri (Semi-endogenous Growth Model)
geliştirilmiştir (Jones 1995, Kortum1997, Segerstrom 1998). Bu modelde bilginin Ar-
21
Ge sektöründe azalan getiriye sahip olduğu varsayılmıştır ve denklem (5)’deki ℇ < 1
olarak kabul edilmiştir. Böylece ℇ ‘nun başlangıç değerinden bağımsız bir şekilde gA
g∗A’ya yakınsayacaktır (Şekil 1). Öte yandan αL ‘nin artması gA’da anlık artışa neden
olacaktır. Ancak gA’nın fonksiyonu olan 8�A için bir değişikliğe sebep olmayacaktır. Bu
durum Şekil 1’de noktalı ok aracılığıyla gösterilmiştir.
Şekil 1. ℇ<1 durumunda αL ‘deki artışın etkisi (Romer,1996)
ℇ < 1 durumu, inovasyonların mevcut bilgi stokuna daha az bağımlı olduğunu
belirtmesiyle farklı bir bakış açısı kazandırmıştır. Böylece, J/K/S modellerindeki ortak
nokta, en bariz fikirlerin ilk olarak keşfedileceği düşüncesidir. Bu, Ar-Ge sektöründe
çalışan kişinin yeni fikir üretme ihtimalinin bilgi düzeyiyle düşeceği anlamı
taşımaktadır.
Kortum (1997) ve Segerström (1998) bilgi üretimindeki bulup çıkarma (fishing out)
etkisine vurgu yaparken (ℇ < 0), Jones (1995a) ℇ > 0 durumu için bilgi üretiminde
ölçeğe göre artan getiri söz konusu olduğundan, ℇ < 1 durumunun ölçeğe göre hem
azalan hem de artan getiriyi ifade ettiğini belirtmektedir. Böylece, Jones (1995a) ℇ = 0
durumunun, ölçeğe göre sabit getirinin dönüm noktası olduğunu söylemektedir. Bu da
yeni fikirlerin bilgi stokundan bağımsız olduğunu ifade eder.
ℇ = 1 durumunun, bilgiye göre sabit getiri olarak yorumlanması, birinci ve ikinci nesil
teorisyenler tarafından tartışılan bir çelişkidir. Jones üretim fonksiyonunda bir önceki
22
buluşun ifade edilmesinin artan getiri (ℇ > 0) olduğunu ifade ederken, birinci ve ikinci
nesil teorisyenler bunun üretim fonksiyonun doğal bir girdisi olduğunu
belirtmektedirler.
Önemli bir diğer husus da, ℇ’nin etkisinin bilim adamları için dışsal olduğudur. Bu, Ar-
Ge sürecinin zamanla oluşan dışsallık derecesini ölçmektedir. Aslına bakılırsa Jones
(1995b) inovasyonda ölçeğe göre artan getiri konusunun tartışmalı olduğu ifade
etmektedir. Jones, birinci nesil teorisyenleri ℇ = 1 varsayarak katı kısıtlamalar
koydukları noktasında eleştirmektedir ve bunun artan getirinin rassal derecesini ifade
ettiğini belirtmektedir. Aslında, bunu parametre haline getirmenin tam içsel model
üretmek gibi bir yararı vardır. Jones, birinci nesil teorisyenleri rassal parametre
kısıtlaması koydukları için eleştirmesine rağmen, kendisi aynı durumu ℇ < 1 varsayarak
yapmıştır. Gerçi bu, daha az kısıtlayıcıdır ve aynı zamanda ekonominin dengeli büyüme
sağlamasında teorik avantaja sahiptir. Böylece, ℇ‘nun değeri 1’e yaklaştıkça, dengeli
duruma yakınsama hızı yavaşlamaktadır.
2.3.2. Young/Peretto/Aghion-Howitt/Dinopoulos-Thompson Modeli
Bu model kaliteye ve çeşide dayalı iki tamamlayıcı Ar-Ge sektörünü varsaymıştır.
Bilgi, çeşide dayalı Ar-Ge sektörü için azalan getiriye sahipken, kaliteye dayalı Ar-Ge
sektörü sabit getiriye sahiptir. Burada kaliteye ve çeşide dayalı iki tamamlayıcı Ar-Ge
sektörü için nihai mal üretim fonksiyonunu şu şekilde tanımlanmıştır:
/ = � �#/< �#
�=
(13)
Bu iki sektör için yenilik üretim fonksiyonu farklıdır. Kaliteye dayalı Ar-Ge sektörü
için yenilik üretim fonksiyonu şu şekildedir:
��/ = &�/ (14)
Çeşide dayalı Ar-Ge sektörü için ise yenilik üretim fonksiyonu şu şekildedir:
��/ = ��/
>(&�/)? (15)
23
Üretimde kullanılan i ara malının miktarı şu şekilde gösterilmiştir:
�#/ = @#/(��A)(���)'=
�= (16)
Yüksek kalitedeki ürünün büyüme oranı;
@�#/ = �
A(���)'=
�=@#/ (17)
Ekonomik büyüme oranı ise;
8B = C(,) + C(DA(���)
�) (18)
olarak ifade edilmiştir. A ara mal miktarını, n nüfus büyüme oranını, Lt işgücü miktarını,
δ dışsal Ar-Ge verimlilik parametresini, a yeni ara mal üretimi için Ar-Ge sektöründe
çalışan işgücü miktarını, b(1-a) ara malın kalitesini artırmak için Ar-Ge sektöründe
çalışan işgücü miktarını ve Bi ise i ara malının kalite seviyesini ifade etmektedir.
Çeşide dayalı Ar-Ge sektörü için oluşturulmuş olan üretim fonksiyonunda, denklem
(15) de, ℇ < 1 durumu bilginin azalan getiriye sahip olduğu ortaya çıkarken, yeni ara
malın büyüme oranının nüfus büyümesiyle düştüğünü de ortaya koymaktadır. Öte
yandan, kaliteye dayalı Ar-Ge sektörü için oluşturulmuş olan üretim fonksiyonu ℇ < 1
durumunda sabit getiriye sahiptir. Bu da yüksek kalitedeki ürünün büyüme oranının
nüfus büyümesiyle değişmediğini göstermektedir. Denklem 17’de de gösterildiği gibi,
yüksek kalitedeki ürünün büyüme oranı ve aynı şekilde ekonomik büyüme çalışanların
iki Ar-Ge sektörü içindeki dağılımıyla içsel olarak belirlenmiştir. Denklem (14) ve (17)
ölçek etkisinin oluşmadığını göstermektedir. Şöyle ki; ara mallardaki çeşit sayısı
nüfusla doğru orantılı olarak artacaktır ve çeşit başına düşen araştırmacı sayısı sabit
kalacaktır. Böylece, ölçeğin büyüme üzerinde etkisi olmayacaktır.
2.4. Genel Değerlendirme
İkinci nesil içsel büyüme modellerinde güçlü ölçek etkisini ortadan kaldıran iki farklı
yaklaşımdan bahsedilmiştir. J/K/S ve Y/P/AH/DT yaklaşımlarının Ar-Ge ile ilgili kamu
politikalarında birçok uygulaması bulunmaktadır. J/K/S modelinde özel Ar-Ge desteği
sadece kısa vadeli etkiye sahip olurken ekonominin uzun dönemli istikrarlı
24
büyümesinde herhangi bir değişikliğe neden olmayacaktır. Diğer taraftan Y/P/AH/DT
modelinde özel Ar-Ge desteği, tamamlayıcı iki Ar-Ge sektörü arasında çalışan işgücü
sayısının oranını ayarlamak suretiyle ekonomik büyüme üzerinde kalıcı etki oluşturma
kapasitesine sahiptir.
Temple (2000) ölçek etkisi tartışmalarına temel bir eleştiri getirmektedir. Yazar,
büyüme teorilerindeki temel meselenin uzun dönemli büyüme oranının davranışı yerine
parametreler arası değişim ile refah seviyesi arasındaki ilişki olduğunu iddia etmektedir.
Aslında bu durum, J/K/S modelinde Ar-ge yatırımının uzun dönemli etkisinin
olmamasına rağmen kişi başına gelire doğrudan etkisi ile sağlanmaktadır.
Sonuç olarak bakıldığında, hem birinci nesil içsel büyüme modelleri hem de ikinci nesil
içsel büyüme modelleri farklı yollarla da olsa özel Ar-Ge desteğinin ekonominin refah
seviyesini artırdığını göstermektedir. Bu bağlamda, birinci nesil modellerle diğerleri
arasında şöyle bir fark oluşmaktadır; başlangıçta Ar-Ge’ye gerektiğinden az yatırım
yapılır, daha sonra fark edilerek bu defa Ar-Ge’ye gerektiğinden fazla yatırım yapılır.
Bu fark temel olarak modellere piyasa yetersizliği olarak dâhil edilir. Romer (1990),
Grossman ve Helpman (1991) modelleri göz önüne alındığında, birinci nesil modeller
güçlü yaratıcı yıkım etkisini modele dâhil ederken, J/K/S modeli daha az pozitif bilgi
dışsallıklarını ve kopyanın varlığını, AH/P/Y/DT modeli ise iki farklı Ar-Ge sektörü
arasındaki bağımlılığı modele dâhil etmiştir.
25
3. BÖLÜM
AMPİRİK LİTERATÜR
Ar-Ge’ye dayalı içsel büyüme modellerindeki gelişmeye paralel bir şekilde Ar-Ge’nin
ekonomik büyüme üzerindeki etkileri giderek daha fazla irdelenir olmaya başlamıştır.
Özellikle son yıllarda ülkelerdeki Ar-Ge harcamalarına ve diğer Ar-Ge göstergelerine
ait verilerin biriktirilmesi ve ekonometrik yöntemlerdeki artan çeşitlilik, deneysel
çalışmaların sayısında önemli bir artışa yol açmıştır.
Literatürde teknolojik gelişmeyi iktisadi modellere dahil edebilmek için Ar-Ge
harcamaları, Ar-Ge sektöründeki araştırmacı sayısı ve patent sayısı gibi değişkenlerin
kullanıldığı görülmektedir (Özer ve Çiftçi,2008).
Literatürdeki Ar-Ge harcamalarının büyüme üzerindeki etkisini araştırmak için
kullanılan ampirik modellerde çoğunlukla Cobb-Douglas tipi üretim fonksiyonundan
faydalanıldığı görülmektedir. Bu çalışmaların birçoğunda model Ar-Ge harcamaları
eklenerek genişletilmiştir. Cobb-Douglas üretim fonksiyonunun teknolojik sermaye
eklenmiş hali şu şekildedir:
#/ = ��#/� �#/
�E#/* (17)
Bu denklemde Y çıktıyı, L toplam istihdam düzeyini, K fiziksel sermayeyi ve R ise
teknolojik sermayeyi göstermektedir. α, β ve γ esneklik katsayısını, i birimi ve t zamanı
göstermektedir. Denklem (17)’nin logaritmasının ilk farkları alındığında ampirik model,
∆G#/ = H + &∆I#/ + J∆K#/ + �∆L# + M#/ (18)
olarak tanımlanır. Burada bağımlı değişken ekonomik büyümeyi ve küçük harfler,
değişkenlerin logaritmalarını temsil etmektedir. Denklem (18) ile Ar-Ge
harcamalarındaki büyümenin ekonomik büyümeye doğrudan etkisinin olup olmadığı
incelenmiştir. Bununla birlikte Ar-Ge’nin Cobb-Douglas fonksiyonunda bulunan “A”
bileşeni diğer bir deyişle toplam faktör verimliliği üzerine etkileri ampirik olarak
irdelenmiştir. Ampirik çalışmalar konuyu gerek mikro (firma ve/ya sektör) verisi
26
gerekse makro (ülke) verisi kullanarak zaman serisi ve panel veri teknikleriyle
incelemiştir.
Çalışmanın bu bölümünde ampirik literatüre genel bir bakışın yanı sıra Türkiye
ekonomisi örneğinde yapılan ampirik çalışmalar irdelenecektir. Ayrıca, Türkiye’deki ve
dünyadaki Ar-Ge harcamalarının istatiksel analizi yapılacaktır.
3.1. Ampirik Literatüre Genel Bir Bakış
Mikro veri ile çalışma yapan Del Monte ve Papagni (2003), çalışmalarında 500 İtalyan
firmasını 1989-1997 dönemini kapsayan panel veri metoduyla incelemişlerdir.
Yazarların hipotezleri ise Ar-Ge faaliyeti yoğun olan firmaların piyasadaki
büyümelerinin fazla olacağıdır. Çalışma sonucunda Ar-Ge harcamaları ve büyüme
arasında mikro bazda pozitif korelasyon tespit edilmiştir. Piras vd. (2011: 49) ise
Avrupa ülkelerinde bölgesel ihtisaslaşma ve Ar-Ge harcamalarının bir arada üretim ve
hizmet sektörlerinde teknolojik değişime yol açtığı, bunun da ekonomik büyümeyi
kuvvetlendirdiği sonucuna ulaşmışlardır.
Bu son dönem literatür içerisinde makro veri ile çalışma yapan Goel ve Ram (1994),
ülkelerin ekonomik büyümesini 1960’dan 1980’e kadar olan bir yatay kesit içinde
incelemişlerdir. Bu çalışma, temel olarak ekonomik büyümeyi, ülkelerin bir yatay
kesitini kullanılarak, Ar-Ge harcamalarını dikkate alan sınırlı sayıdaki deneysel
çalışmalardan biridir. Çalışmada yapılan korelasyon katsayısı analizlerinde Ar-Ge
harcamalarının payının sadece yüksek gelirli ülkelerde kişi başına gelirin büyüme
oranıyla ilişkili olduğunu ortaya koymaktadır. Bununla beraber nedenselliğin yönü açık
değildir: Ar-Ge harcamalarından ekonomik büyümeye mi yoksa ekonomik büyümeden
Ar-Ge’ye mi? Çünkü korelasyon katsayıları iki değişken arasındaki ilişkinin varlığını ve
büyüklüğünü ortaya koyarken, ilişkinin yönü ancak nedensellik testleri ile belirlenebilir.
Gittleman ve Wolff (1995), benzer bir örnek dönemi (1960-1988) ve benzer bir
deneysel yöntemi kullanarak benzer bulguları elde etmişlerdir. Yazarların ekonomik
büyüme üzerinde Ar-Ge’nin etkilerini belirlemek için kullandıkları Ar-Ge
harcamalarının GSYİH içindeki payı değişkeni sadece yüksek gelirli ülkelerin
27
büyümesinde anlamlı bir korelasyon göstermiştir. Bu çalışma da Ar-Ge ile ekonomik
arasındaki ilişkini yönünü kestirememektedir.
Diğer taraftan Lichtenberg (1993), kamu ve özel sektör Ar-Ge harcamalarının GSYİH
‘daki oranını ayrı ayrı dikkate almıştır. Çalışmasında yazar, yüksek gelirli ülkeler olarak
dikkate alınamayan 74 ülkeyi içeren bir örnekte, 1964-1989 döneminde kamu ve özel
sektör Ar-Ge harcamalarının GSYİH içindeki payı ile işçi başına düşen çıktı
miktarındaki artış oranı arasındaki ilişkiyi inceleme konusu yapmıştır. Çalışmada
yapılmış olan regresyon analizinden elde edilen bulgular, Ar-Ge ile işçi başına çıktı
büyümesi arasında anlamlı bir ilişkiyi ortaya koyarken, kamu Ar-Ge harcamaları ile işçi
başına çıktı artışı arasında küçük hatta negatif ilişkiler tespit edilmiştir.
Benzer şekilde Park (1995), 10 OECD ülkesinin panel veri seti aracılığıyla, Ar-Ge
harcamaları ile üretimdeki büyüme arasındaki ilişki yaklaşımını daha detaylı bir şekilde
ele almıştır. Park (1995), 10 OECD ülkesi içinde, özel ve kamu olmak üzere iki tip
harcama üzerinde durmuştur. Yazar, yurtiçi ve yurt dışı özel harcamalarının ikisinin de
yurtiçi üretimdeki büyümeyle alakalı olduğu bulgusuna ulaşmıştır. Ayrıca, özel Ar-Ge
harcamaları kontrollü bir şekilde bir kez içerildi mi, kamu Ar-Ge harcamalarının yurtiçi
üretim büyümesiyle negatif bir ilişkiye sahip olduğunu bulmuştur. Diğer taraftan, yazar,
kamu Ar-Ge’sinin özel Ar-Ge üzerine uluslararası taşmalara sahip olduğu sonucuna
varmıştır. Yazara göre bir ülkedeki kamu Ar-Ge harcamaları, diğer ülkedeki özel
harcamalarla ilişkilidir ve bu yüzden Ar-Ge kamu harcamaları, üretimdeki büyümeye
dolaylı yoldan ve pozitif olarak bir katkıda bulunabilmektedir. Özel Ar-Ge harcamaları
ise, diğer ülkelerdeki özel harcamalarla ilişkiliymiş gibi görünmemektedir. Yazar bu
sonucu, kamu Ar-Ge’sinin temel araştırma açısından, uygulamalı araştırmadan daha
dolaysız olabileceğini ve bu yüzden, birkaç ülke arasında çeşitli uygulamaları teşvik
edebileceği şeklinde yorumlamıştır. Diğer bir olasılık ise, kamu Ar-Ge’sinin özel Ar-
Ge’ye göre daha hızlı bir şekilde yayılabileceği ve bu yüzden özel araştırmalardan daha
da etkin bir şekilde artırmasıdır.
Benzer kanıtlar, Jones (1995) tarafından da sunulmuştur. Çalışma, endüstrileşmiş
ekonomileri kapsamış ve zaman serileri kullanılmıştır. İlk dönem Ar-Ge modellerinin
bir yönü ölçek etkisini içermektedir. Ölçek etkisi ise büyük nüfuslu ülkelerin Ar-Ge
aktivitelerine daha küçük nüfuslu bölgelere nazaran daha fazla kaynak tahsis etmeleri
28
anlamına gelir. Jones (1995), ölçek etkisine dair öngörüye bir istisna getirmektedir.
Örneğin Jones (1995), ABD’de 1950’den 1990’a kadar olan toplam faktör
verimliliğinin (TFV) büyüme grafiğini sunmaktadır. Bu dönem boyunca TFV
büyümesi, oldukça fazla dalgalanıyor görünmesine rağmen, gerçekte artış ya da düşüş
trendi yoktur. Aynı grafikte, 1950’de 150.000’den 1990’da yaklaşık olarak 750.000’e
yükselen Ar-Ge aktiviteleri ile ilgilenen bilim adamları ve mühendislerin güçlü bir
şekilde yükselen sayısını açıkça gösteren grafiği de çizmiştir. Paralel olarak, bilim
adamları ve mühendislerin oranı toplam emek gücü içinde %0.25’den yaklaşık olarak
%0,8’e yükselmiştir. ABD’deki TFV büyümesi, bilim adamları ve mühendislerin
toplam sayısındaki artışla beraber yükselmediği gibi Fransa, Batı Almanya ve
Japonya’da da yükselmemiştir. Araştırma yoğunluğunu açıklamak için Ar-Ge
harcamaları kullanıldığında da benzer sonuçlara ulaşılmıştır. Bu yüzden Jones (1995)
TFV’nin Ar-Ge aktivitelerine yönelik kaynak (hem yurtiçi hem yurtdışı) artışı ile bile
yükselmediği sonucuna varmıştır. Artan araştırmacı sayısı ve TFV etkileri arasında
önemli ölçüde gecikmeler olsa da, dikkate alınan 40 yıllık bir dönem, eski Ar-Ge
kaynaklarındaki büyüme ve TFV büyümesi arasındaki korelasyonu gözlemleyebilmek
için yeterli uzunluktadır. Örneğin daha fazla insan ya da kaynak, Ar-Ge’ye gitmemiş
olsaydı mevcut durumdan ne gibi farklılaşmalar yaşanabileceği hakkında belirsizlikler
söz konusu olurdu. Aynı zamanda Ar-Ge faaliyetleri azalan getirilere konu olabilir ve
TFV büyümesi, Ar-Ge departmanlarında istihdam edilen personel sayısındaki büyük
artışa rağmen gerileyebilirdi. Jones (1995)’a göre bu bulgular, Ar-Ge’ye daha fazla
kaynak tahsis eden ülkelerin daha az tahsis edenlerden daha iyi olmayacağı anlamına
gelmemektedir. TFV, daha hızlı büyümeseler bile gelişmiş ülkelerde hala daha
yüksektir. Bu yüzden Jones (1995), büyüme etkisi olmasa bile kaynakların bir
miktarının Ar-Ge’ye tahsis edilmesinin TFV’ye bir derecede etki edebileceği olasılığına
da işaret etmektedir. Yazara göre sadece eş zamanlı olarak ekonomik büyümedeki bir
yükseliş, Ar-Ge yükseliş trendini izlememiştir. Gerçekten de Jones (1998), Birleşik
Devletlerdeki ekonomik büyümenin %50’sini Japonya, Batı Almanya, Fransa ve
Birleşik Devletlerdeki Ar-Ge kaynaklarının birikimi ile açıklarken, en azından Birleşik
Devletlerde, hem yurtiçi Ar-Ge ve hem de yurtdışı Ar-Ge taşmalarının ekonomik
büyümeyi teşvik ettiğini öne sürmektedir.
29
Sylwester (2001), Ar-Ge ve ulusal düzeydeki kişi başına çıktıdaki büyüme oranı
arasındaki ilişkiyi araştırmayı hedeflediği ve 20 OECD ülkesinin verilerini kullandığı
çok değişkenli regresyon analizini içeren çalışmasında, Ar-Ge harcamalarının ekonomik
büyümeyi etkilemediği sonucuna ulaşmıştır. Ancak G7 ülkeleri bazında bu ilişkinin
pozitif olduğunu belirtmiştir. Buradan, Ar-Ge’nin ülkelerin gelişmişlik düzeylerine
bağlı olarak etkisinin farklılaştığı yorumu yapılabilir. Buna destek olarak, Lederman ve
Maloney (2003) geliştirme süreci üzerine Ar-Ge yatırım modellerini sorgulamak üzere
yeniliklerle ilişkili değişkenlerin 125 ülkenin 1975-2000 dönemine ait global bir panel
veri setini kullanmışlardır. Çalışma sonucunda gelişmiş ülkelerin finansal açıdan, bilgi
güvenliği açısından ve Ar-Ge alanında daha yetkin olmasından dolayı az gelişmiş
ülkelere nazaran Ar-Ge sektörüne daha fazla harcama yaptıklarını belirtmişlerdir.
Bassanini ve Scarpetta (2001) ise, 21 OECD ülkesindeki ekonomik büyümenin
gelişimini panel veri seti kullanarak incelemişlerdir. Yazarlar, yatırım oranlarının
farklılığının, Ar-Ge sektöründeki işgücünün, ticari açıklığın, finansal yapının ve politika
seçiminin ülkelerin GSYİH üzerinde önemli rol oynadığını belirtmişlerdir. Aynı
zamanda bu faktörlerdeki değişimlerin yaşam standardını doğrudan etkilediği de bu
çalışmada ortaya konmuştur. Ayrıca, büyümedeki Ar-Ge harcamaları duyarlılığının 0,3-
0,4 aralığında olduğu sonucuna ulaşmışlardır.
Ar-Ge ve büyüme ilişkisinin nedensellik yönünü inceleyen çok sayıda çalışma
bulunmaktadır. Bunlar arasında örneğin, Tiryakioğlu (2006), Ar-Ge harcamaları ile
büyüme arasındaki karşılıklı nedensellik ilişkilerini kısa ve uzun dönemli olarak
incelemiştir. Çalışmasında 7 OECD ülkesine ait 30 ila 34 yıllık veriler kullanmıştır.
Aynı zamanda bu çalışmasında ADF(Augmented Dickey Fuller) birim kök testine göre
analiz ettiği verileri eşbütünleşme testine tabi tutmuştur. Çalışma, eşbütünleşme tespit
edilemeyen ülkelere Standart Granger Nedensellik testi uygularken eşbütünleşme tespit
edilen ülkelere hata düzeltme esasına göre Wald Testi uygulamıştır. Çalışma, uzun
dönemde ABD, İtalya, Danimarka, Japonya, Fransa ve Kanada’da büyümeden Ar-
Ge’ye doğru, Almanya’da ise Ar-Ge’den büyümeye doğru bir nedensellik ilişkisinin
bulunduğunu tespit etmiştir. Bunun yanında, kısa dönemde İtalya’da Ar-Ge’den
büyümeye, Fransa’da ise büyümeden Ar-Ge’ye doğru bir nedensellik ilişkisi olduğunu
30
ortaya koymuştur. Öte yandan, kısa dönemde Danimarka ve Japonya’da herhangi bir
nedensellik ilişkisinin söz konusunu olmadığını belirtmiştir.
Gülmez ve Yardımcıoğlu (2012) 1990-2010 dönemi arasındaki veri setini kullanarak
Ar-Ge harcamaları ile büyüme arasındaki ilişkiyi analiz etmişlerdir ve ekonomik
büyüme ile Ar-Ge harcamaları arasında uzun vadeli önemli bir karşılıklı ilişki
bulunduğu sonucuna ulaşmışlardır.
Literatüre bakıldığında Ar-Ge’nin verimlilik, bilgi stoku ve teknolojik değişim gibi
yollardan dolaylı bir şekilde ekonomik büyümeyi etkilediğini ortaya koyan çalışmalar
da bulunmaktadır. Bu bağlamda Wang (2007), çalışmasında toplam Ar-Ge
aktivitelerinin verimlilikle ilişkisini değerlendirmek için ülkeler arası üretim modeli
üzerinde durmuştur. Rassal örneklem metoduyla 30 ülkenin son dönem verilerinin
kullanıldığı ve translog spesifikasyonunun dâhil edildiği çalışmada, Ar-Ge
harcamalarının etkin bir biçimde kullanıldığında ekonomik büyüme noktasında bu
politikaların dönüşümünü sağlayacağına değinmiştir. Benzer şekilde, Mate-Garcia ve
Rodriguez-Fernandez (2008: 1835) İspanya bazında yaptıkları çalışmalarında Ar-Ge
harcamalarının verimlilik artışını pozitif etkilediğini ortaya koymuşlardır.
Zachariadis (2004), 1971-1995 dönemi arasında 10 OECD ülkesinde üretim endüstrisi
verisini kullanarak Ar-Ge bağlantılı büyüme şartlarını araştırmıştır. Bu çalışmada
kullanılan model Ar-Ge yoğunluğunun verimlilik artışıyla ve çıktı artışıyla olan
ilişkisini ölçmektedir. Çalışma sonucunda Ar-Ge yoğunluğunun verimlilik ve çıktı artışı
üzerinde pozitif etkisi bulunduğuna ulaşılmıştır.
3.1.1. Türkiye Ekonomisi Örneğinde Ar-Ge ve Büyüme İlişkisi Ampirik Çalışmaları
Avcı (2007), Türkiye’nin teknolojik yenilik performansını ortaya koymak ve Türkiye
imalat sanayinin 1992-2001 döneminde sektörel düzeyde Ar-Ge harcamalarının
ekonomik büyümeye katkısını ölçmek amacıyla, panel veri yöntemini kullanmıştır.
Analiz sonuçları, Türkiye’de Ar-Ge harcamaları ile ekonomik büyüme arasında pozitif
ve anlamlı bir ilişkinin olduğunu göstermektedir.
31
Altın ve Kaya (2009), Türkiye’de 1990-2005 dönemi arasında Ar-Ge harcamaları ve
ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi VEC (Vector Error Correction) modeli
yöntemiyle analiz etmişlerdir ve kısa dönemde Ar-Ge harcamalarıyla ekonomik
büyüme arasında bir nedensellik ilişkisi bulamamışlardır. Ancak, Ar-Ge harcamasından
ekonomik büyümeye doğru uzun dönemde bir ilişki tespit etmişlerdir.
Korkmaz (2010), Ar-Ge yatırımları ile ekonomik büyüme arasındaki ilişkiyi incelemek
için 1990-2008 dönemi arasındaki veriyi eşbütünleşme metoduyla analiz etmiştir.
Çalışma sonucunda her iki değişken arasında eşbütünleşme olduğuna ve uzun vadede
her iki değişkenin birbirini etkilediğine ulaşılmıştır.
Bunun yanında Yaylalı vd. (2010) yaptıkları çalışmada Türkiye’de 1990-2009
dönemleri arasında Ar-Ge harcamaları ile büyüme arasındaki ilişkiyi tespit etmeye
çalışmışlardır. Bu amaçla çalışmalarında ADF, eşbütünleşme ve nedensellik testlerini
uygulamışlardır. Sonuçta Ar-Ge ile ekonomik büyüme arasında tek yönlü bir ilişki
bulunmuş ve bu ilişkinin yönünün de Ar-Ge’den ekonomik büyüme doğru olduğu ifade
edilmiştir. Dolayısıyla, Türkiye örneğinde Ar-Ge harcamalarının uzun vadede
ekonomik büyümeyi olumlu etkileyeceği belirtilmiştir.
Benzer şekilde Akıncı ve Sevinç (2013: 15) Türkiye için 1990-2011 dönemindeki veriyi
kullanarak nedensellik testi uygulanmıştır. Yazarlar, milli gelir ile Ar-Ge harcamaları
arasında Ar-Ge harcamalarından ekonomik büyümeye doğru tek yönlü nedensellik
ilişkisi tespit etmişlerdir.
3.1.2. Genel Değerlendirme
Ar-Ge’nin ekonomik büyüme üzerindeki etkisine yönelik literatürde yer alan ampirik
çalışmalardan bazıları Tablo 1’de özet şekilde yer almaktadır. Bu çalışmaların
birçoğundaki modellerde Ar-Ge’yi temsilen Ar-Ge harcamaları değişken olarak
kullanılmıştır. Tablodan da anlaşılacağı üzere, Ar-Ge harcamaları genel olarak
ekonomik büyüme üzerinde olumlu bir etkiye sahiptir.
32
Tablo 1: Ar-Ge ve Ekonomik Büyüme İlişkisine Yönelik Ampirik Çalışmalar
Çalışma Periyod Yöntem Ülke Etki
Gülmez ve
Yardımcıoğlu (2012) 1990-2010
Eşbütünleşme ve
Panel Nedensellik
Testleri
21 OECD Ülkesi
Uzun dönemde çift
yönlü ve anlamlı bir
ilişki
Ağır ve Utlu (2011) 1981-2008
Eşbütünleşme ve
Panel Nedensellik
Testleri
17 OECD Ülkesi
Kısa vadede ilişki
yok, uzun dönemde
Ar-Ge’den
ekonomik büyümeye
doğru ilişki
Akçay (2011) 1960-2007 Eşbütünleşme ve
Nedensellik Testi ABD Çift yönlü
Genç ve Atasoy
(2010) 1997-2008
Panel Nedensellik
Testi
Türkiye Dâhil 34
Ülke
Ar-Ge’den
büyümeye tek yönlü
Altın ve Kaya,
(2009) 1990-2005
Nedensellik Testi
(VEC Modeli) Türkiye
Kısa dönemde ilişki
yok, uzun dönemde
Ar-Ge’den
büyümeye doğru tek
yönlü
Korkmaz (2010) 1990-2008 Eşbütünleşme Testi Türkiye Uzun dönemde çift
yönlü
Yaylalı vd. (2010) 1990-2009 Eşbütünleşme Testi Türkiye Tek yönlü
Akıncı ve
Sevinç(2013) 1990-2011 Nedensellik Testi Türkiye
Ar-Ge’den
büyümeye tek yönlü
Park (1995) 1970-1987 Panel Veri Analizi 10 OECD Ülkesi Ar-Ge ile TFV
arasında pozitif ilişki
Lichtenberg (1993) 1964-1989 Regresyon Analizi 74 Ülke TFV üzerinde
Pozitif
Goel ve Ram (1994) 1960-1985 Regresyon Analizi
54 Ülke
(18 gelişmekte olan
ve 14 azgelişmiş)
Gelişmiş ülkelerde
pozitif
Ülkü (2004) 1981-1997 Panel Veri Analizi 30 Ülke Pozitif
Özer ve Çiftçi
(2008) 1990-2005 Panel Veri Analizi OECD Ülkeleri Pozitif
Samimi ve Alerasoul
(2009) 2000-2006 Panel Veri Analizi
30 Gelişmekte
olan ülke Etki yok
Coe ve
Helpman(1995) 1971-1990 Panel Veri Analizi 22 Ülke TFV üzerinde pozitif
Freire-Serén (2001) 1965-1990 Kesit Veri Analizi 21 OECD Ülkesi Pozitif
Gittleman ve Wolff
(1995) 1960-1988 Regresyon Analizi
Gelişmişlik
seviyesine göre çok
sayıda ülke
Sadece gelişmiş
ülkelerde anlamlı
33
Avcı (2007) 1992-2001 Panel Veri Analizi
(Sektörel düzeyde) Türkiye Pozitif
Mate-Garcia ve
Rodriguez-
Fernandez (2008)
1990-1999 Zaman Serisi
Analizi İspanya Pozitif
Taban ve Şengür
(2014) 1990-2012 Eşbütünleşme Testi Türkiye
Uzun dönemde
pozitif, kısa
dönemde etki yok
Bozkurt (2015) 1998-2013 Eşbütünleşme ve
Nedensellik Testi Türkiye
Uzun dönemde çift
yönlü
3.2. Dünyada Ar-Ge Harcamaları
Ar-Ge harcamalarının GSYİH’a oranı ülkeler arasında karşılaştırma yapmak için
kullanılmaktadır. Toplam harcama içerisinde yerel şirketler, araştırma enstitüleri,
üniversite ve kamu laboratuvarları tarafından yapılan Ar-Ge harcamaları bulunmaktadır.
Tablo 2’de bazı OECD ülkelerinin Ar-Ge harcamalarının GSYİH’a oranı
gösterilmektedir.
Tablo 2: Bazı OECD Ülkeleri Ar-Ge Harcamaları (GSYİH’ya Oran Olarak)
Ülkeler 2000 2002 2004 2006 2008 2010 2011 2012 2013 2014
Avusturya 1.89 2.07 2.17 2.37 2.59 2.74 2.68 2.93 2.96 3.07
Belçika 1.92 1.89 1.81 1.81 1.92 2.05 2.16 2.36 2.43 2.47
Kanada 1.86 1.98 2.00 1.95 1.86 1.84 1.80 1.79 1.69 1.61
Çek Cumhuriyeti 1.12 1.10 1.15 1.23 1.24 1.34 1.56 1.79 1.91 2.00
Danimarka .. 2.44 2.42 2.40 2.78 2.94 2.97 3.00 3.06 3.05
Estonya 0.60 0.72 0.85 1.12 1.26 1.58 2.31 2.11 1.71 1.44
Finlandiya 3.25 3.26 3.31 3.34 3.55 3.73 3.64 3.42 3.29 3.17
Fransa 2.08 2.17 2.09 2.05 2.06 2.18 2.19 2.23 2.24 2.26
Almanya 2.39 2.42 2.42 2.46 2.60 2.71 2.80 2.87 2.83 2.90
Macaristan 0.79 0.98 0.86 0.99 0.99 1.15 1.20 1.27 1.40 1.37
İrlanda 1.09 1.06 1.18 1.20 1.39 1.61 1.53 1.56 1.54 1.49
İsrail 3.93 4.13 3.88 4.13 4.33 3.93 4.01 4.13 4.09 4.11
İtalya 1.01 1.08 1.05 1.09 1.16 1.22 1.21 1.27 1.31 1.29
Japonya 3.00 3.12 3.13 3.41 3.47 3.25 3.38 3.34 3.48 3.59
Kore 2.18 2.27 2.53 2.83 3.12 3.47 3.74 4.03 4.15 4.29
Lüksemburg 1.57 .. 1.62 1.69 1.64 1.53 1.50 1.29 1.30 1.26
Hollanda 1.81 1.77 1.81 1.76 1.64 1.72 1.90 1.94 1.96 2.00
Norveç .. 1.63 1.55 1.46 1.56 1.65 1.63 1.62 1.65 1.71
34
Polonya 0.64 0.56 0.56 0.55 0.60 0.72 0.75 0.88 0.87 0.94
Portekiz 0.72 0.72 0.73 0.95 1.45 1.53 1.46 1.38 1.33 1.29
Slovakya 0.64 0.56 0.50 0.48 0.46 0.62 0.66 0.81 0.83 0.89
Slovenya 1.36 1.44 1.37 1.53 1.63 2.06 2.42 2.58 2.60 2.39
İspanya 0.88 0.96 1.04 1.17 1.32 1.35 1.33 1.28 1.26 1.23
İsveç .. .. 3.39 3.50 3.50 3.22 3.25 3.28 3.31 3.16
Türkiye 0.48 0.53 0.52 0.58 0.73 0.84 0.86 0.92 0.94 1.01
Birleşik Krallık 1.72 1.72 1.61 1.65 1.69 1.69 1.69 1.62 1.66 1.70
A.B.D. 2.62 2.55 2.49 2.55 2.77 2.74 2.76 2.70 2.74 ..
AB(28) 1.68 1.71 1.67 1.69 1.77 1.84 1.88 1.92 1.93 1.95
AB(15) 1.79 1.82 1.79 1.82 1.91 1.99 2.03 2.06 2.07 2.09
OECD 2.14 2.15 2.13 2.19 2.29 2.30 2.33 2.34 2.37 2.38
Kaynak: OECD (2016) Main Science and Technology Indicators
Tablo 2’de OECD ülkelerinde Ar-Ge harcamalarının payı 2000’de yüzde 2,14 iken bu
oran 2006’ya kadar yavaşça artarak yüzde 2,19’a yükselmiştir. 2006’dan itibaren
hükümetler Ar-Ge faaliyetlerini güçlendirmiştir. Kuzey Avrupa ülkeleri Ar-Ge
faaliyetlerinin finansmanı için özel fon oluşturmuşlardır. Ayrıca, verimi düşük olan
kamu Ar-Ge faaliyetlerinin daha etkin olması için bir dizi reform yapılmıştır (Taş,
2005; 8). 2006-2014 döneminde Ar-Ge harcamaları nispeten daha hızlı bir atış
göstererek yüzde 2,38’e yükselmiştir.
2014 yılında OECD ülkelerindeki toplam Ar-Ge harcaması reel anlamda bir önceki yıl
ile karşılaştırıldığında yüzde 2,3 büyümüştür. Bu son dönem büyümesi daha çok özel
sektördeki istikrarlı Ar-Ge harcaması artışından (yüzde 2,8) gerçekleşmiştir (OECD,
Main Science and Technology Indicators, 2016).
2000 yılından itibaren Estonya, Kore, Portekiz ve Türkiye yıllık ortalama yüzde 10’luk
büyüme oranıyla reel Ar-Ge harcaması en hızlı büyüyen ülkelerdir.
Tablo 2’e göre Danimarka, Finlandiya, İsrail, Japonya, Kore ve İsveç Ar-Ge harcaması
yüzde 3’ü geçen ülkelerdir. Buna karşılık Polonya ve Slovakya, Ar-Ge harcaması yüzde
1’in altında olan en düşük performansa sahip iki ülke iken, Birleşik Krallık, İspanya,
Portekiz, Norveç, İtalya, İrlanda, Macaristan ve Kanada yüzde 1 - yüzde 2 arasında Ar-
Ge harcama oranına sahiptir.
35
Grafik 1: Bazı ülkeler için Ar-Ge Harcamaları (Milyon Dolar) (Kaynak: OECD (2016) Main Science and Technology Indicators)
Grafik 1’e göre Ar-Ge harcaması en yüksek olan ülke A.B.D. olsa da ekonomik
büyümesinin yavaşlamasından dolayı diğer ülkeler de ona yaklaşmaktadır. Özellikle
Çin’in 2007’den 2014’e kadar Ar-Ge harcaması yüzde 120 artarken, A.B.D.’nin sadece
yüzde 34 artmıştır.
2014 yılında olduğu gibi 2015 ve 2016 yılında da Çin başta olmak üzere Asya ülkeleri
global Ar-Ge yatırımları büyümesinin itici gücü olmaktadır. Tablo 3’te görüleceği üzere
Asya ülkeleri (Çin, Japonya, Hindistan ve Güney Kore) global Ar-Ge yatırımlarının
yüzde 40’dan fazlasına sahiptir. Kuzey Amerika’nın bu payı yüzde 30’dan az iken
Avrupa’nınki yüzde 20’den biraz fazladır. Kuzey Amerika, A.B.D. ve Avrupa global
Ar-Ge paylarında yıllık bazda düşüş yaşamaya devam etmektedirler. Çin’in Ar-Ge
yatırımlarının büyüme oranı son dönemlere kadar yıllık yüzde 10’dan fazlayken 2016
yılı için yüzde 7’nin altına düşmüştür. Bu büyüme oranı bile A.B.D. ve Avrupa’nın
yıllık yüzde 2 ve yüzde 3 olan büyüme oranlarından büyüktür. Dünyanın geri kalanı
(Rusya, Afrika, Güney Amerika ve Orta Doğu ülkeleri) 2016 yılında toplamda yüzde
8.8 olan global Ar-Ge yatırımlarıyla yıllık sadece yüzde 1.5 büyüme göstermişlerdir.
Son yıllarda Asya ekonomileri dünyanın diğer bölgelerine göre daha hızlı
büyüdüğünden Ar-Ge yatırımları da Amerika ve Avrupa ülkelerine kıyasla daha fazla
olmaktadır. Asya ülkelerinin global ölçekte Ar-Ge payları yıllık yaklaşık yüzde 1
artarken, Amerika ve Avrupa ülkelerinin Ar-Ge yatırımlarını Asya ülkeleri kadar
artırmadıkları için global Ar-Ge payları düşmektedir.
0,00
50.000,00
100.000,00
150.000,00
200.000,00
250.000,00
300.000,00
350.000,00
400.000,00
450.000,00
500.000,00
20
00
20
01
20
02
20
03
20
04
20
05
20
06
20
07
20
08
20
09
20
10
20
11
20
12
20
13
20
14
Fransa
Almanya
Japonya
Birleşik krallık
A.B.D.
Çin
36
Tablo 3: Global Toplam Ar-Ge Harcamaları Paylaşımı (%)
2014 2015 2016
Kuzey Amerika 29.1 28.5 28.4
A.B.D. 26.9 26.4 26.4
Karayipler 0.1 0.1 0.1
Tüm Kuzey Amerika 29.2 28.5 28.5
Asya 40.2 41.2 41.8
Çin 19.1 19.8 20.4
Avrupa 21.5 21.3 21
Rusya 3.1 2.9 2.8
Güney Amerika 2.8 2.6 2.6
Orta Doğu 2.2 2.3 2.3
Afrika 1 1.1 1.1
Total 100 100 100
(Kaynak: 2016 Global R&D Funding Forecast, Winter 2016)
3.3. Türkiye’de Ar-Ge Harcamaları
Türkiye’nin son dönemlerde teknolojik gelişme bakımından ekonomik olarak dönüşüm
yaşadığını söyleyebiliriz. Bu dönüşüm şu sonuçları beraberinde getirmiştir:
• Uluslararası ticaret ilişkileri gelişmiştir.
• İhracat artmıştır.
• Ekonomi daha rekabetçi hale gelmiştir.
• Avrupa’yla uyum sağlanmıştır.
• Özel ve kamu üniversitelerindeki bilim ve teknoloji bölümü sayısı artırılmıştır.
• Ar-Ge yatırımı teşvik edilmiştir.
• Ar-Ge altyapısı geliştirilmiştir.
• Üniversite ve özel sektörün ortak çalıştığı bölgeler kurulmuştur.
Grafik 2’de Türkiye ve OECD ortalaması için Ar-Ge Harcamalarının GSYİH içindeki
payı gösterilmiştir.
37
Grafik 2-Türkiye ve OECD ortalaması için Ar-Ge Harcamasının GSYH içindeki payı (Kaynak: OECD (2016) Main Science and Technology Indicators)
Grafik 2’de Türkiye’nin OECD ortalamasının oldukça gerisinde olmasına rağmen
kayda değer bir ilerleme kaydettiği görülmektedir. Türkiye’deki 2000 yılında Ar-Ge
GSYİH ‘sının OECD ortalamasına oranı yüzde 22’ye tekabül ederken, bu oran 2014’e
kadar sürekli artış göstererek yüzde 42’ye yükselmiştir.
2014 yılında bir önceki yıla göre Ar-Ge harcamaları yüzde 18,8’lik bir artış göstererek
Ar-Ge’nin GSYİH içindeki payı 0,94’ten 1.01’e yükselmiştir.
Grafik 3’te Türkiye’de 2000-2014 yılı Ar-Ge harcamasının sektörlere göre dağılımı
gösterilmiştir.
Grafik 3-Türkiye’de 2000-2014 Yılı Sektörlere Göre Ar-Ge Harcaması (Kaynak: TÜİK,2016)
0,48 0,54 0,53 0,48 0,52 0,59 0,58
0,72 0,73 0,85 0,84 0,86 0,92 0,94 1,01
2,14 2,18 2,15 2,15 2,13 2,16 2,19 2,22 2,29 2,34 2,30 2,33 2,34 2,37 2,38
0,00
0,50
1,00
1,50
2,00
2,50
Türkiye
OECD
1 000 000 000
2 000 000 000
3 000 000 000
4 000 000 000
5 000 000 000
6 000 000 000
7 000 000 000
8 000 000 000
9 000 000 000
20
00
20
01
20
02
20
03
20
04
20
05
20
06
20
07
20
08
(*
)
20
09
20
10
20
11
20
12
20
13
20
14
özel sektör
kamu
yükseköğretim
38
Grafik 3’e göre 2006 yılından önce özel sektördeki Ar-Ge harcaması kamudaki Ar-Ge
harcamasının gerisinde kalmıştır. Fakat Türkiye, Dokuzuncu ve Onuncu Kalkınma
Planları çerçevesinde son yıllarda gerçekleştirilen vergi indirimleri, teşvikler ve diğer
ekonomik aktivitelerle küresel ekonomiye ayak uydurmaya çalışmıştır. Özelikle
üniversite ve özel sektörün birlikte çalıştığı özel bölgelerin de kurulmasıyla son 10 yılda
özel sektör Ar-Ge harcamasının kamu Ar-Ge harcamasından daha hızlı bir artış
gösterdiği görülmektedir. Buna bağlı olarak yükseköğretim tarafından yapılan Ar-Ge
harcaması ise 2008 yılından itibaren kayda değer bir artış göstermiştir.
Yine Grafik 3’te 2014 yılında Türkiye’deki toplam Ar-Ge harcamasının yarısının
(yüzde 49,8) özel sektör tarafından yapıldığı görülmektedir. Bunu yüzde 40,5 ile
yükseköğretim takip ederken, kamu kesimi yüzde 9,7 ile son sırada yer almıştır. 2013
yılında ise özel sektör yüzde 47,5 ile yine ilk sırada yer alırken, bunu yüzde 42,1 ile
yükseköğretim, yüzde 10,4 ile kamu kesimi takip etmiştir.
39
SONUÇ
1980’li yılların ikinci yarısından itibaren iktisadi büyüme literatürünün merkezine
yerleşen yeni büyüme teorileri teknolojik gelişmeyi içsel olarak açıklamışlardır.
Teknolojik gelişmenin kaynağını Ar-Ge faaliyetleri olarak gören içsel büyüme
modellerinden birinci nesil içsel büyüme modelleri, Ar-Ge sektöründe çalışan
araştırmacı sayısına bağlı olarak büyük ölçekli ekonomilerin daha büyük oranlarda
büyüdüğünü ortaya koymaktadır. 1990’ların ikinci yarısından itibaren geliştirilen ikinci
nesil içsel büyüme modelleri ise, Ar-Ge harcamalarının uzun dönemli ekonomik
büyüme oranı yerine kişi başına düşen gelir seviyesinde etkisi olacağını öngörmektedir.
Dolayısıyla, bu iki içsel büyüme modelleri Ar-Ge harcamalarının ekonomik büyümeyi
ve dolayısıyla refah seviyesini artırdığını göstermektedir. Ampirik bulguların, Ar-
Ge’nin ekonomik büyüme üzerindeki olumlu etkisini genel olarak destekler nitelikte
olduğu görülmektedir.
Ar-Ge faaliyetleri bazı dışsallıklara sahiptir ve dolayısıyla kamu tarafından
desteklenmesi söz konusudur. OECD ülkelerinde kamu sektörünün toplam Ar-Ge
harcamalarına katkısı yüzde 30 civarındadır. Ar-Ge faaliyeti gösteren firmaların en
büyük sorunu Ar-Ge ‘nin firmalara özel getirisinin sosyal getirisinden önemli ölçüde
düşük olmasıdır. Bu sorun serbest piyasadaki Ar-Ge faaliyeti gösteren firma sayısının
sosyal olarak optimal düzeyden daha az olmasına neden olmaktadır. Aslında bu durum
hükümetlerin Ar-Ge desteği sağlamasının temel sebebidir. Hükümetlerin, özel ve sosyal
getirisi arasındaki farkı dikkate alarak Ar-Ge faaliyetlerini desteklemeleri doğru bir
strateji olarak değerlendirilmektedir. Aksi halde, Ar-Ge faaliyetinin hiç yapılmaması
gibi bir riskle karşı karşıya kalınabilir. Hükümetler, Ar-Ge fonlaması için üniversite ve
araştırma enstitülerini kullanma, özel sektör Ar-Ge faaliyetlerini doğrudan destekleme
ve mali teşvikler gibi politika araçlarına sahiptir. Teorik açıdan, bu araçların avantaj ve
dezavantajları bulunmaktadır. Üniversiteler genel olarak temel araştırmaya yönelirken,
araştırma enstitüleri de çoğunlukla kamu ihtiyaçlarını giderme amacındadırlar. Özel
sektörü doğrudan desteklemenin olumlu yanı hükümetin destekleyeceği projeleri
kendisinin seçmesidir. Bir başka deyişle hükümet sosyal getirisi yüksek ve önemli
40
taşma etkisine sahip projeleri seçecektir. Buradaki en bariz dezavantaj ise çarpık
rekabetin oluşmasıdır. Mali teşvik durumunda ise firmalar kendi seçtikleri Ar-Ge
projelerinde hükümet desteğini kullanabileceklerdir. Buradaki risk ise firmalar
tarafından sosyal getirisi düşük olan projelerin seçilecek olmasıdır. Bu durumda çarpık
rekabet oluşmayacaktır.
Türkiye’deki Ar-Ge harcamalarının GSYİH ’ya oranına bakıldığında son yıllarda bu
oranın hızlı bir artış gösterdiği görülmektedir. Bu oran, Türkiye’nin Dokuzuncu
Kalkınma Planı döneminde 0,26 puan artarak yüzde 0,86 düzeyine ulaşmıştır. Onuncu
Kalkınma Planı ile 2018’e kadar 0,94 puanlık bir artışla, yüzde 1,8 hedeflenmektedir.
Türkiye bu hedefle, OECD ortalamasının altında olsa da, diğer ülkelerle rekabet edebilir
düzeye ulaşacaktır.
Bu tezde, konuya ilişkin kapsamlı teorik ve ampirik inceleme yapılmıştır. Özellikle
Türkçe literatürde henüz yeterince yer almayan ikinci nesil içsel büyüme teorileri ve
çıkarsamaları değerlendirilmiştir. Diğer taraftan ampirik literatürde Türkiye örneği
çalışmalarının genellikle nedensellik ve eşbütünleşme testlerine dayandığı görülmüştür.
Bu testler büyüme-Ar-Ge ilişkisini tek katmanlı olarak değerlendirilmesinde önemliyse
de, bu ilişkinin Türkiye örneğinde çok katmanlı ampirik çalışmalarla irdelenmesi gereği
ortaya çıkmıştır. Bu tezin, gelecekte özellikle Türkiye örneğinde, ikinci nesil teorik
yaklaşımları da dikkate alan ve daha kapsamlı ampirik sınamalar için zemin hazırlaması
beklenmektedir.
41
KAYNAKÇA
Acar, S. (1998). Genel İktisat (3 b.). İzmir: Dokuz Eylül Üniversitesi Yayınları.
Aghion, P. ve Howitt, P. (1998). Endogenous Growth Theory. Cambridge: MIT Press.
Aghion, P., Harris, C. ve Vickers, J. (1997). Competition and Growth with Step-by-Step
Innovation: An Example. European Economic Review, 41, 771-782.
Aghion, Philippe ve Peter,Howitt. (1992). A Model of Growth Through Creative
Destruction. Econometrica, 60(2), 323-351.
Aghion, Philippe; Christopher Haris; Peter Howitt;John Vickers. (2001). Competition,
Imitation and Growth with Step-by-Step Innovation. The Review of Economic
Studies, 68(3), 467-492.
Aghion, Phillipe; Peter Howitt. (2004). Growth with Quality-Improving Innovation: An
Integrated Framework. Handbook of Economic Growth.
Ağır, H. ve Utlu, S. (2011) “Ar-Ge Harcamaları İle Ekonomik Büyüme Arasındaki
Nedensellik İlişkileri: OECD Ülkeleri örneği”, Uluslararası 9. Bilgi, Ekonomi ve
Yönetim Kongresi Bildirileri, Saraybosna-Bosna Hersek.
Akçay, S. (2011) “Toplam Ar-Ge Yatırımları ile Ekonomik Büyüme Arasında
Nedensellik İlişkisi: Amerika Birleşik Devletlerinden Kanıt, Süleyman Demirel
Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 16(1), 79-92.
Akıncı, M. ve Sevinç, H. (2013). Ar-Ge Harcamaları ile Ekonomik Büyüme Arasındaki
İlişki: 1990-2011 Türkiye Örneği. Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi,
6(27), 7-17.
Alcouffe, Alain ve Thomas Kuhn. (2004). Schumpeterian Endogenous Growth Theory
And Evolutionary Economics. Journal of Evolutionary Economics, 14, 223-236.
Arrow, K. (1962). The Economin Implications of Learning by Doing. Review of
Economic Studies, 29(2), 155-173.
Audretsch, D. B. ve Feldman, M. P. (1996). R&D Spillovers and the Geography of
Innovation and Production. The American Economic Review, 86 (3), 630-640.
Avcı, M. (2007). Yenilikçi Teknolojik Gelişme Göstergesi Olarak AR-GE
Harcamalarının Ekonomik Büyümeye Etkisi: Türkiye İmalat Sanayi Üzerine Bir
İnceleme. Muğla: Muğla Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Doktora Tezi.
42
Barutçugil, İ. (1981). Teknolojik Yenilik ve Araştırma Geliştirme Yönetimi. Bursa
Üniversitesi Basımevi.
Bassanini, A. ve Scarpetta, S.,. (2001). The Driving Forces of Economic Growth: Panel
Data Evidence For The OECD Countries. OECD Economic Studies, 33(2001/II),
9-56.
Batelle. (2016). 2016 Global R&D Funding Forecast. New Jersey: ABM Science
Group.
Bilbao‐Osorio, B. ve Rodríguez‐Pose, A. (2004). From R&D to Innovation and
Economic Growth in the EU. Growth and Change, 35 (4), 434-455.
Bozkurt, C. (2015). R&D Expenditures and Economic Growth Relationship in Turkey.
International Journal of Economics and Financial Issues, 5 (1), 188-198.
Britannica, A. (1990). Chicago: Encyclopaedia Britannicai, Inc.
Coe, D. T. ve Helpman, E. (1995). International R&D Spillovers. European Economic
Review, 39 (5), 859-887.
D., R. (1996). Advanced Macroeconomics. Singapure: McGraw Hill Ed.
Del Monte, A. ve Papagni, E. (2003). R&D and The Growth of Firms : Empirical
Analysis of A Panel of Italian Firms. Research Policy, 32(6), 1003-1014.
Demirci, R., Baş, M. ve Tolon, M. (2006). Türkiye'nin AB'ye Uyum Sürecinde Türk
İşletmelerinin Ar-Ge Faaliyetleri. Orta Anadolu işletmecilik
Kongresi,Küreselleşme ve İşletmeler. Tokat.
Dinopoulos, E., Thompson, P. (1998) Schumpeterian growth without scale effects.
Journal of Economic Growth 3: 313-335.
Duran, C., Metin S. (2009). Yeniliğin Yaratıcılıkla Olan İlişkisi ve Yeniliği Geliştirme
Süreci, Yönetim ve Ekonomi, 16(1), 57-71.
Eaton, J. ve Kortum, S. (2006). Innovation, Diffusion, and Trade. NBER Working Paper
Series, 12385, 1-31.
Evci, C. (2004). Ar-Ge Vergi Teşvikleri. Ankara: Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler
Enstitüsü.
Freire-Serén, M. J. (2001). R&D Expenditure in an Endogenous Growth Model.
Journal of Economics, S. 74(1), 39-62.
Genç, M. C. ve Atasoy, Y. (2010). Ar-Ge Harcamaları ve Ekonomik Büyüme İlişkisi:
Panel Veri Analizi. Bilgi Ekonomisi ve Yönetimi Dergisi, V (II), 27-34.
43
Gittleman, M. and Wolff, Edward N. (1995). R&D Activity and Cross Country Growth
Comparisons. Cambridge Journal of Economics, 19(1), 189-207.
Goel, R. K. ve R. Ram. (1994). Research and Development Expenditures and Economic
Growth: A Cross-country Study. Economic Development and Cultural Change,
42, 403-411.
Golsbee, A. (1998). Does government R&D policy mainly benefit scientists and
engineers? American Economic Review, 88(2), 298-302.
Grossman, G. ve Helpman, E. (1991). Innovation and Growth in the Global Economy.
Cambridge, MA: The MIT Press.
Grossman, Gene M. ve Helpman, E. (1994). Endogenous Innovation in the Theory of
Growth. The Journal of Economic Perspectives, 8(1), 23-44.
Guellec, D. and B. V.P.D.L.Potterie. (2000). The impact of public R&D expenditure on
business R&D. OECD Directorate for Science, Technology and Industry (STI)
Working Papers, 1-26.
Gülmez, A. ve Yardımcıoğlu, F. (2012). OECD Ülkelerinde Ar-Ge Harcamaları ve
Ekonomik Büyüme İlişkisi: Panel Eşbütünleşme ve Panel Nedensellik Analizi
(1990-2010). Maliye Dergisi, 163, 335-353.
Jones, C. I. (1995a). R&D-Based Models of Economic Growth. Journal of Political
Economy, 103(4), 759-784.
Jones, C. I. (1995b). Time Series Tests of Endogenous Growth Models. Quarterly
Journal of Economics, 110(2), 495-525.
Jones, C. I. (1998). Sources of U.S. Economic Growth in a World of Ideas. Stanford
University,Working Paper.
Jones, C. I. (2002). Sources of U.S. Economic Growth in a World of Ideas. American
Economic Review, 92(1), 220-239.
Jones, C. I. ve Williams, J. C. (2000). Too Much of a Good Thing? The Economics of
Investment in R&D. Journal of Economic Growth, 5 (1), 65-85.
Kaya, A. A. ve Altın, O. (2009). Türkiye'de AR-GE Harcamaları ve Ekonomik Büyüme
Arasındaki Nedensellik İlişkisinin Analizi. Ege Akademik Bakış, 9(1), 251-259.
Kealey. (1996). The Economic Laws of Scientific Research.
Köklü, A. (1972). İktisat İlmine Giriş. Ankara.
44
Korkmaz, S. (2010). Türkiye’de Ar-Ge Yatırımları ve Ekonomik Büyüme Arasındaki
İlişkinin VAR Modeli ile Analizi. Journal of Yaşar University, 20(5), 3320-
3330.
Kortum, S. (1997). Research, Patenting and Technological Change. Econometrica,
65(6), 1389-1419.
Kutlu, E. (2005). İktisadi Kalkınmada Sosyal, Kültürel ve Siyasal Faktörlerin Rolü. M.
K. (Ed.) içinde, Bilgi ve Kalkınma (s. 89-114). Bursa: Ekin Kitabevi.
Lederman, D. ve Maoney, F. W. (2003). R&D and Development. World Bank Policy
Research Working Paper(3024).
Lichtenberg, F. (1993). R&D Investment and International Productivity Differences.
Tubingen: Mohr.
Mate-Garcia, J. J. ve Rodriguez-Fernandez, J. M. (2008). Productivity and R&D: An
Econometric Evidence from Spanish Firm-Level Data. Applied Economics, S.
40, 1827-1837.
Yaylalı, M., Akan, Y. ve Işık, C. (2010). Türkiye'de Ar&Ge Yatırım Harcamaları Ve
Ekonomik Büyüme Arasındakieş-Bütünleşme Ve Nedensellik İlişkisi: 1990–
2009. Bilgi Ekonomisi ve Yönetimi Dergisi, V(II).
OECD. (2002). Araştırma ve Deneysel Geliştirme Taramaları İçin Önerilen Standart
Uygulama . Frascati Kılavuzu .
OECD. (2016, 6). Main Science and Technology Indicators. 10 20, 2016 tarihinde
OECD: http://www.oecd.org/sti/msti.htm adresinden alındı
OECD, E. (2005). Oslo Kılavuzu,Yenilik Verilerinin Toplanması ve Yorumlanması İçin
İlkeler (3. b.).
Özer, M. ve Çiftçi, N. (2008). Ar-Ge Tabanlı İçsel Büyüme Modelleri ve Ar-Ge
Harcamalarının Ekonomik Büyüme Üzerine Etkisi: OECD Ülkeleri Panel Veri
Analizi. Selçuk Üniversitesi İİBF Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi,
S.16, 219-240.
Pamukçu, T. ve Utku‐İsmihan F. M. (2009). Determinants of R&D Decisions of Firms
in Developing Countries the Case of Turkey. Anadolu International Conference
in Economics.
Park, G. W. (1995). International R&D Spillovers and OECD Economic Growth.
Economic Inquiry, 33(4), 571-591.
Pessoa, A. (2010). R&D and economic growth: How strong is the link? Economics
Letters, 107, 152-154.
45
Piras, G., Postiglione, P. ve Aroca, P. (2011). Specialization, R&D and Productivity
Growth: Evidence from EU Regions. The Annals of Regional Science, 49, 35-
51.
Romer, P. (1986). Increasing Returns and Long Run Growth. Journal of Political
Economy, 94(5), 1002-1037.
Romer, P. (1990). Endogenous Technological Change. Journal of Political Economy,
98(S5), 71-102.
Taban, S., Şengür, M. (2014). Türkiye’de Ar-Ge ve Ekonomik Büyüme. AİBÜ Sosyal
Bilimler Enstitüsü Dergisi, 355-376.
Samimi, A.J. ve Alerasoul, S.M. (2009) “R-D and Economic Growth: New Evidence
from Some Developing Countries”, Australian Journal of Basic and Applied
Sciences, 3(4), 3464-3469.
Schumpeter, J. (1970). Capitalizm, Socialism and Democracy. London: Unwin
University Books.
Segerstrom, P. (1998). Endogenous growth without scale effects. American Economic
Review, 88, 1290-1310.
Solow, R. (1956). A Contribution to the Theory of Economic Growth. Quarterly
Journal of Economics, 70(1), 65-94.
Solow, R. (1957). Technical Change and the Aggregate Production Function. Review of
Economics and Statistics, 39(3), 312-320.
Solow, R. (1988). Growth Theory and After. The American Economic Review, 78(3),
307-317.
Stokey, N. L. (1995). R&D and Economic Growth. Review of Economic Studies, 62 (3),
469-489.
Sylwester, K. (2001). R&D and Economic Growth. Knowledge, Technology & Policy,
13(4), 71-84.
Taş, R. (2005). AR-GE Yoğunluğu- Rekabet Gücü İlişkisi Açısından Türkiye – AB
Karşılaştırmalı Analizi. Maliye Sempozyumu. Denizli: Pamukkale Üniversitesi.
Temple, J. (2000). Growth Effect of Education on Social Capital in the OECD
Countries. OECD Working Paper, 00/36.
Tiryakioğlu, M. (2006). Araştırma-Geliştirme Harcamaları ve Ekonomik Büyüme
İlişkisi: Seçilmiş OECD Ülkeleri Üzerine Uygulama. Afyon: Kocatepe
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi.
46
TÜİK. (2016). Türkiye İstatistik Kurumu.
Unay, C. (1983). Makro Ekonomi (3. Basım). Bursa: Akademi Yayınları.
Ülkü, H. (2004) “R-D, Innovation, and Economic Growth: An Empirical Analysis”,
IMF Working Paper, No.04/185.
Üstünel, B. (1988). Ekonominin Temelleri (Cilt 5). İstanbul: Dünya Yayınları.
Wang, E. C. (2007). R&D Efficiency and Economic Performance: A Cross-Country
Analysis Using The Stochastic Frontier Approach. Journal of Policy Modeling,
29(2), 345-360.
Zachariadis, M. (2004). R&D-Induced Growth in The OECD? Review of Development
Economics, 8(3), 423-439.
Zerenler, M., Türker, N. ve Şahin, E. (2007). Küresel Teknoloji, Araştırma–Geliştirme
(AR-GE) ve Yenilik İlişkisi. Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi, 17, 653-667.
47
Ek 1: Tez Çalışması Orijinallik Raporu
48
Ek 2: Tez Çalışması Etik Kurul İzin Muafiyet Formu