18
A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “eşsiz yüce” ism-i tafdil olarak “en yüce” anlamına gelen a‘lâ adını ilk âyetinden alır. (Ey İnsan) Yücelikte eşsiz olan Rabbin adına / adıyla hareket et (1) Surenin ismi Allah’ın esma-i hünsasındandır. Kur’an’da bir yerde daha geçer. Leyl suresinin 20.nci ayeti. A’la suresi, Allah’ın esma-i Hünsası ile başlayan 5 sureden biridir. Diğerleri; Nur Fatır Gafir (Mü’min) Rahman Tefsirlerin ve mushafların çoğunda bu adla anılır. Sahabeden gelen rivayetlerde sûre ilk âyetinin tamamıyla anılmıştır. Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı: Mekke’de nâzil olan ilk sûrelerdendir. Bu özelliğiyle vahyin ilk yılına yerleştirilmelidir.

A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

  • Upload
    others

  • View
    4

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

A‘LÂ SÛRESİ

Nuzul 9 / Mushaf 87

Surenin Adı:

Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “eşsiz yüce” ism-i tafdil olarak “en yüce” anlamına gelen a‘lâ adını ilk

âyetinden alır.

(Ey İnsan) Yücelikte eşsiz olan Rabbin adına / adıyla hareket et (1)

Surenin ismi Allah’ın esma-i hünsasındandır. Kur’an’da bir yerde daha geçer. Leyl suresinin 20.nci ayeti.

A’la suresi, Allah’ın esma-i Hünsası ile başlayan 5 sureden biridir. Diğerleri;

Nur

Fatır

Gafir (Mü’min)

Rahman

Tefsirlerin ve mushafların çoğunda bu adla anılır.

Sahabeden gelen rivayetlerde sûre ilk âyetinin tamamıyla anılmıştır.

Surenin Nuzul Yeri ve Zamanı:

Mekke’de nâzil olan ilk sûrelerdendir. Bu özelliğiyle vahyin ilk yılına yerleştirilmelidir.

Page 2: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

MEKKEMina Müzdelife Arafat

KABE

İbn Abbas, İkrime ve Hasan Basri yoluyla gelen bir rivayette ‘Alak, Kalem, Müzzemmil, Müddessir, Mesed ve

Tekvîr’in ardından 7. sıraya yerleştirilir.

Cabir b. Zeyd tertibinde bu listeye Fâtiha da dahil edildiği için A‘la sûresi 8. sırada yer alır.

Bizim listemizde 9. sıraya denk gelmektedir.

Sûre girişi ve konusu itibarıyla, ilk inen pasajlarla benzerlik arzeder.

Surenin Konusu:

Sûrenin ana fikri, insanoğlu için hem nimet hem zaaf olan;

Anma/hatırlama,

Unutma hakkındadır.

İlk indirilen diğer sûreler gibi bu sûre de vahyin ilk muhatabı Hz. Peygamber’i doğrudan inşa eder.

İlk dokuz âyette hitap doğrudan ilk muhataba yöneliktir.

İlk âyeti bir emirdir:

“Yücelikte eşsiz olan Rabbin adına hareket et!”

Namazların tüm secdelerinde tekrarlanan nebevi tesbihat, bu ilâhi emre uymanın lisani bir göstergesidir.

Page 3: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

Allah, varlığı yaratmala kalmamış, yarattığını, yaratılış amacını gerçekleştirecek bir donanıma kavuşturmuştur.

‘’O ki, tüm mahlukatı yattı ve yaratılış amacını gerçekleştirecek bir donanım verdi (2)

Sûre hacminin küçüklüğüne rağmen adeta Kur’an’ın fihristi niteliğindedir.

Allah-kâinat-insan arasındaki ilişkinin eksenini belirleyerek söze giren sûre, vahyin bu eksenin kaymasını

önlemedeki rehberliğinin önemine dikkat çeker.

Hz. Ali, Allah Rasulü’nün bu sûreyi namazlarda çok okumasını onu çok sevdiğine yormuştur. Rasulullah’ın

sûreye gösterdiği özel ilginin sebebini, hep olduğu gibi sûrenin muhtevasında aramak îcap eder. Rivayete göre

vefatından önceki son cemaat namazında Hz. Peygamber, A‘lâ ve Kâfirûn sûrelerini okumuştur.

Page 4: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

م بسم الل ار حمن RAHMÂN RAHÎM ALLAH’IN ADIYLA حمن

ح حسم مبك حلعلى ﴿ ﴾١سب

1 (EY MUHATAB) yücelikte eşsiz olan Rabbin adına/adıyla (1) hareket et! (2)

(1) Ve/veya: “Rabbinin yücelikte eşsiz olan adıyla”.

Zımnen: Kimin kulu olduğunu, kimin adına hareket ettiğinden yola çıkarak bul.

A‘lâ hiyerarşik bir üstünlüğü değil, “üstün” olma mânasının her tür sınırdan ve kayıttan âzâde olarak

ulaşabileceği mutlak sınırı ifade eder.

(1) Tesbih;

hareket etme,

işini yapma,

çaba gösterme” anlamındaki es-sebh’ten.

Kelimenin tersi el-habs, anlamın da tersini verir:

hareketsiz bırakma,

tutma,

atıl kılma.

“Allah adına/adıyla başlarım” anlamına gelen bismillah, bu emri yerine getirmenin başlangıç noktasını temsil

eder. Tesbîh’in “yüceltme” anlamını, tercihimiz içermektedir. Zira, bilinçli varlık olan insanın Rabb adına

hareket etmesi, O’nu yücelten varlık korosuna dahil olmasıdır.

Tesbihin “işitilen” bir şey olmaktan daha çok “anlaşılan” bir şey olduğunu İsrâ 44’ten anlıyoruz:

“Her şey Allah’ı tesbih etmektedir; fakat siz onların tesbihini anlamıyorsunuz” (duymuyorsunuz değil). Bu

âyetteki sebbih emri tefsir otoriteleri tarafından farklı yorumlara konu olmuştur.

“Namaz kıl”,

“Hayran ol”,

“An”,

“Yönel”,

“O’nu tek bil”,

“O’nu tüm noksanlıklardan uzak bil”,

“O’nu tenzih et”,

“O’nu mukaddes bil” bunlar arasında yer alır.

Tercihimiz, kelimenin lafzî anlamına dayanır.

ى ﴿ ى خلق فسو ﴾٢حنذ

2 O ki, tüm mahlukatı (3) yarattı ve yaratılış amacını gerçekleştirecek bir donanım verdi. (4)

(3) Veya Zeccâc’ın tercihine istinaden: “insanı”.

(4) Sevvâ’ya verdiğimiz anlam için bkz. Kehf: 37. Krş. “Şimdi Bizim sizi boş yere ve amaçsız yarattığımızı

sanıyorsunuz, öyle mi” (Mü’minûn: 115).

Page 5: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

(Nuzul 62 / Mushaf 18 : Kehf 37 Aşağıdadır.)

ى خلقك ار تمحب ثمن ار نطفة ثمن سو ك مجل اومه حكفمت بانذ به وهو ﴾ ٧٣﴿ قال ه صا

37 Kendisiyle söyleştiği adam ona şu cevabı verdi: “Şimdi sen kalkmış, seni tozdan topraktan (50) ve ardından bir damlacık döl suyundan

yaratan, sonra da seni yarattığı amacı gerçekleştirecek bir donanıma sahip kılarak (51) adam eden Allah’ı inkar ediyorsun, öyle mi? (52)

Sperma – Yumurta Buluşması (Döllenme)

Embriyo (Alaka): Sperma-Yumurta buluşmasıyla oluşan hücrenin ard arda mitoz

bölünme geçirerek hücre sayısının artmasına denir. Hücre oluşması ile temel

organların belirlenmesine kadar geçen süre Embriyo süresidir.

Page 6: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

Embriyo (Alaka)

(50) Min turâbin’i “tozdan topraktan” şeklindeki çevirimiz, âyetin muradına uygundur.

Bu ve daha başka âyetler, insanın başlangıçtaki elementer yapısının basit ve sıradan olmasına rağmen, Allah’ın müdahalesi sonucu nasıl paha

biçilmez bir varlık haline geldiğini hatırlatma amacı taşırlar.

(51) Sevvâke: “Seni varoluş amacını gerçekleştirecek bir altyapıyla donattı” (Râğıb).

Bir şeyin tesviye’si, onun amacını (mâ hulika leh) gerçekleştirecek bir altyapı ve donanıma kavuşturulmasıdır.

Doğaldır ki bu da insanın yeryüzündeki yaratılış amacı olan hayatı inşa için;

Akıl,

İrade,

Bilinç gibi unsurlarla donatılmasıdır (krş. Râzî).

(52) Bu meselin inkarcı kahramanı “Rabbim” (36. âyet) diye konuşturulduğu halde, burada Allah’ı inkar (ya da “nankörlük”) ettiği dile

getirilerek, âhirete imanla Allah’a iman arasındaki zorunlu bağ vurgulanıyor.

Çünkü öldükten sonra dirilişe olan inanç, kişinin eylemlerinin sorumluluğunu üstlenmesi demektir.

م فهدى ﴿ ى قدن ﴾٧وحنذ

3 O ki, her şeye yaratılıştan bir ölçü ve amaç takdir etti, (5) sonra (o ölçüye uyarak amacına ulaşacak) istikamete

yöneltti. (6)

(5) Veya: “her şeye (önce) amacına ulaşacak bir güç verdi sonra o istikamete yöneltti”.

Krş. “her şeyi bir kaderle yaratan Biziz” (Kamer: 49).

Bu âyet Kur’ani kader anlayışını ifade eder.

Hidayetin takdire atfı, müsebbebin sebebe atfıdır.

Bundan şu sonuç çıkar: Allah’ın takdir ettiği ölçü ve ilkeleri gözeten, hidayete yani yaratılış amacına (mâ hulika

leh) erer.

Bu vahiy de, insanı yaratılış amacına ulaştıracak ilâhi bir rehberliktir.

(6) Takdir ve hidayetin insana ilişkin boyutu İnsan 3 ve Şems 8 ışığında anlaşılmalıdır.

Page 7: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

(Nuzul 32 / Mushaf 76 : İnsan 3 Aşağıdadır.)

ا كفومح ﴿ ا شاكمح وحان ب ل حان ﴾٧حننا هد ناه حسن

3 Elbet onu (amacına ulaştıracak olan) doğru yola Biz yönelttik: iman eden ve inkâr eden biri olmayı (kendi tercihine bıraktık) (6)

(6) Lafzen: “Şükreden ve nankörlük eden”.

İki ahlâkî kavram olan;

Şükür ve

Nankörlüğün

akidevi karşılıkları

İman ve

Küfürdür.

Birleşik immâ (in+mâ) edatı, şart ve nefy’den oluşur. Bu, “şıkların dayandığı asıl yoksa şıkların hiçbiri yok” demektir.

Yani “insanın küfrü tercih etme yeteneği olmasaydı, şükür yeteneği de olmazdı” anlamına gelir.

İrade şükrün de küfrün de şartı ve sebebidir. İnsan, insan olmadan önce beşer idi. Âdemiyet sadece vahşiyyetin değil melekiyyetin de mukabilidir.

(Nuzul 28/ Mushaf 91 : Şems 8 Aşağıdadır.)

هاها فجومها وتقو ها ﴿ ﴾٨فا 8 Ve nihayet insan benliğine iyiyi ve kötüyü tanıyıp sorumsuz ve sorumlu davranma yeteneğini (8) yerleştiren (şahit olsun) ki:

(8) Takvâ’nın muhtemelen iniş sürecinde ilk kullanıldığı yer burasıdır.

Kök mânası, “biri diğerine zarar veren iki şey arasına engel koyarak zarar göreni zarar verenden korumak” demektir.

İttekâ bi-teresihi “kalkanıyla kendini korudu/sakındı” denilir. Bir sahabi, savaşın en şiddetli anında Allah Rasulü’nün ardına sığınarak

korunduklarını ittekaynâ bi-rasûlillah cümlesiyle dile getirir.

Hz. Peygamber takvâ’yı şöyle açıklar:

Birbirinize haset etmeyiniz!

Kendiniz almak istemediğiniz halde diğerini zarara sokmak için bir malı methedip fiyatını arttırmayınız!

Birbirinize buğzetmeyiniz!

Birbirinize yüz çevirip arka dönmeyiniz!

Sizden bazılarınız diğer bazılarınız üzerine alışverişe girişmesin!

Ey Allah’ın kulları kardeş olunuz!

Müslüman müslümanın kardeşidir.

Müslüman müslümana zulmetmez.

Yardıma muhtaç olduğu zaman da onu yalnız ve yardımcısız bırakmaz.

Onu hor ve hakir görmez. Takvâ işte budur/buradadır.”

Rasulullah “takvâ işte buradadır” sözünü üç defa tekrarladı ve her seferinde eliyle göğsünü gösterdi.” (Müslim, Birr 32).

Bu hadis ekonomik, sosyal, ahlâkî, dinî ve siyasal her alanda tavsiyeler içermektedir. Nebi bunların tümünü takvâ başlığı altında ele

alabilmektedir.

Bu da bizi “insanı sorumlu hareket etmeye götüren sorumluluk bilinci” tarifine ulaştırır.

امعى ﴿ ى حخمج ح ﴾٤وحنذ

4 O ki, tüm bitki örtüsünü çıkardı;

Page 8: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

وى ﴿ ﴾٥فجعله غثاء ح

5 Sonra onu kapkara, kupkuru bir hale soktu. (7)

(7) Yani: Hayatı ve ölümü yarattı.

Öncesiyle birlikte: Âlemlerin Rabbi, takdir ve hidayet yasasına hayatın en alt mertebesi olan çürüyüp gitmesi

mukadder bulunan bitkileri dâhi dahil ederken, ey insan, seni nasıl bu yasanın dışında tutar?

Zımnen: Çöle dönen kalpler vahiy yağmuruyla göle döner.

﴾٦سنقمٸك فل تنسى ﴿

6 (EY MUHATAB!) Biz sana okutacağız ve sen asla unutmayacaksın; (8)

(8) Zımnen: Çünkü bizim okutarak hatırlattıklarımız, senin vicdanında karşılığı olan hakikatlerdir. Buradaki

“okutmakla”, ilk inen “oku” emri arasında kopmaz bir bağ vardır. Bu hitap, bağlamdan kopuk olarak sadece

vahyin ilk muhatabına hasredilemez. Zira bağlam tür olarak insanı ele alan bir bağlamdır. Kaldı ki bu âyetin

devamı hitabın genelliğini ortaya koymaktadır.

جهم واا خفى ﴿ ه علم ح حنن﴾٣حلن اا شاء الل

7 Allah’ın (unutmanı) diledikleri hariç; (9) çünkü O açığa çıkanı da bilir gizleneni de;

(9) Bu âyetler,

1-3 ve

Alak sûresindeki “O ki (insana) öğrenme araçlarıyla öğretti; O insana bilmediğini öğretti” (‘Alak: 4-5)

âyetleri ışığında anlaşılmalıdır.

“Oku” emrine “Benim okumam mümkün değil” diye cevap veren ilk muhataba hem okutturma hem de

unutmama garantisi verilmektedir. Zira fıtrî bir okumanın sonuçları fıtrat ve vicdana hakkedilmiştir, unutulmaz.

Varoluşsal okumada insanın unuttukları kalıcı değil geçici, evrensel değil yerel olanlarla ilgilidir.

“Allah’ın unutmanı diledikleri hariç” cümlesi, insanoğlunun unutmasının 3. âyetteki takdire girdiğini gösterir.

İbn Abbas’a göre, insan sözcüğü “unutmak” mânasındaki nisyân’dan türetilmiştir. Bu, unutmanın fıtrî oluşuna

delalet eder. Bu unutma iyi unutmadır. Zira unutmak nimet olarak takdim edilmektedir.

Çünkü Kur’an insanın yaptığı kötülük ve günahları Allah’ın yaratışına nisbet etmez. Oysa ki burada “unutturma”

Allah’a nisbet edilmiştir. Gerçek şu ki insan unutmasaydı yaşayamazdı.

Sûrenin girişindeki tesbih emri de, sûrede Allah’ın muhatap üzerindeki nimetleri sayacağının alametidir. Bu

âyetlerdeki hatırlama ve unutmayı sadece indirilen vahyin lafızlarına hasretmek “okutturacağız”daki gelecek

zaman edatıyla da çelişmektedir. Zira bu mânadaki “okutturma” gelecekte değil, daha önce başlayıp o anda da

devam etmekteydi.

مك ل سمى ﴿ ﴾٨ون س

8 Böylece zaten kolay olan (vahyi anlamayı) sana daha da kolaylaştırmış olacağız. (10)

(1) Kamer sûresinde tam dört kez geçen şu âyetle krş.

“Ve doğrusu Biz bu Kur’an’ı ders alınsın diye kolaylaştırdık: öyleyse, yok mudur ders alan?”

Zira vahiy, insanı yaratılış amacına yönelten bir yol haritasıdır. Ve Nebi’nin buyurduğu gibi “Zaten herkese

yaratılış amacı kolay kılınmıştır”.

Page 9: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

كمى ﴿ م حر نفعت حذ ﴾٩فذك

9 Şu halde sen, -öğüt (sadece bazılarına) fayda verse de (11) hep (fıtratlara nakşolan Allah’ı) hatırlat; (12)

(11) Yani, işin tabiatı gereği her hatırlatma, herkese, her zaman fayda vermez. Zımnen: asla “ya hep ya hiç”

deme. Bu âyete “Eğer hatırlatman fayda verecekse hatırlat” mânası vermek, bir sonraki âyete aykırıdır.

(12) Bu âyet, tüm insanlığın Hz. Peygamber’in ümmeti olduğuna delalet eder.

Muhammedî davete icâbet edenler “ümmet-i icâbet”,

Henüz icâbet etmemiş bulunanlar ise “ümmet-i davet” sınıfına girerler.

Bu âyet birinci âyetle doğrudan alâkalıdır. Allah’ı hatırlayanlar O’nun Rab olduğunu bilir ve O’nun adını

tesbih eder, yani “O’nun adına hareket eder”. Hatırlatmaktan söz edilen yerde unutma vardır.

م ار خشى ﴿ كن ﴾١١س ذن

10 Nasıl olsa Allah’ın sevgisini kaybetmekten korkanlar öğüt alacaktır;

بها حلشقى ﴿ ﴾١١و تجنن

11 Bedbaht olanlar ise öğütten kaçacaktır;

كبمى ﴿ ام ح ى صلى حنن ﴾١٢حنذ

12 Bu gibiler en korkunç ateşi boylayacaktır;

ى ﴿ ﴾١٧ثمن ل اوت ف ها ول

13 Sonra orada ne ölebilecek, ne yaşayabilecektir. (13)

(13) Zımnen: ne ölebilecek ne de onunla birlikte yaşayabilecek.

Page 10: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

ى ﴿قد ح ﴾١٤فلح ار تزك

14 (Mânevî kirlerden) arınma gayreti (14) içinde olanlar kurtuluşa erecek;

(14) Tezekkâ tefa‘ul kalıbındandır. Tefa‘ul tekellüftür; tekellüf azim, sebat ve gayret ister.

ى ﴿ ه فصل ﴾١٥وذكم حسم مب

15 Rabbinin adını hatırda tutan da, salata duran da (kurtuluşa erecek). (15)

(15) Veya: “namaz kılan”. Dahası, kök anlamının yardımıyla: “destek olan” veya “esas duruşunu koruyan”.

Sâlât’ı sadece “namaz” ile karşılamak yerine, asli haliyle bıraktık.

Zira salat, Kur’an’da gerçek bir çokanlamlı kavram olarak yer alır.

Ekâme fiili ile birlikte “namaz ibadetini hakkını vererek kılmak”,

Mâide 12’de “destek”,

Mâide 58’de “din ve dindarlık”,

Mâide 106’de “davet”,

Nûr 41’de kuşların salatı olarak “yaratılış amacına uygun hareket etmek”,

Meryem 59’da “ibadet” ve daha başka mânalarda kulanılmıştır (bkz. Bakara: 3, ; Mâide: 58, ; Mâ‘ûn: 4, ).

Burada “zikr” ile yan yana kullanıldığı için ikinci bir mef’ul ile geldiği Tâhâ 14’teki ekimi’s-salâte li-zikrî

(adımın anılıp şanımın yücelmesi için tüm destek ve çabanı seferber et) ibaresini andırmaktadır.

A‘lâ sûresinin 9 ve 10. âyetindeki zikrâ ve men yahşa ile 14-15’teki men tezekkâ ve sallâ arasında sıkı bir irtibat

vardır. Salât’ın gerçek anlamını bulmamızda bu pasajdaki kavramsal karşıtlıklar yol göstericidir.

Men yahşâ (10) ile el-eşkâ (11) nasıl zıddiyet ilişkisine sahipse,

Yaslâ (12) ile sallâ (15) da kökenleri bir olmasına rağmen mânaları zıttır.

Birincisi “ateşi desteklemek için cehennemin göbeğine dikilmeyi”

İkincisi ise “Allah’a –özünde kendine- destek için esas duruşu korumayı” ifade eder.

Zımnen: Cehennemle doğrulmak istemeyen namazla doğrulsun” mesajını içerir.

Zira salleytu’l-‘ûd, “değneği ateşte doğrulttum” demektir. es-Salvu, “insanın dik oturmasını sağlayan oyluklar

veya dik yürümesini sağlayan omurga” anlamına gelir (Lisân ve Tâc). Allahu a‘lem.

(Nuzul 108 / Mushaf 5 : Maide 12 Aşağıdadır.)

ل وبعثنا انهم حثنى عشم نق با وقال الل ى حسمح ا ثاق بن

ى اعكم ٸر وقد حخذ الل لوة حن سنا لكفمرن عنك اقمتم الص قمضا

متاوهم وحقمضتم الل ى وعزن كوة وحانتم بمسل م وحت تم حزن

تها لنهام ى ار ت ب ل ﴿ س پاتكم ولدخلننكم جننات تجم ﴾ ١٢فار كفم بعد ذك انكم فقد ضلن سوحء حسن 12 İŞTE onlar arasından her deliğe girecek on iki kişiyi(19) gönderdiğimiz zaman, Allah İsrâiloğulları’ndan da kesin taahhüd almış ve

buyurmuştu ki: Kuşkusuz Ben sizinleyim: Eğer;

salât’ı doğru-dürüst eda eder,(20)

arınmak için karşılıksız yardımda bulunur,

düşmanlarını engelleyerek elçilerimi desteklerseniz;(21)

Allah’a da (güveninizi isbat etmek için) gönüllü olarak borç verirseniz,

kesinlikle kötülüklerinizi örterim ve sizi zemininden ırmaklar çağlayan cennetlere koyarım. İçinizden her kim de bundan sonra inkâr ederse, kesinlikle o doğru yoldan sapmış olur.

(19) Çevirimiz nakîb’in kök anlamına dayanmaktadır (Bahr ve Müfredât).

Page 11: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

(20) Salât, bu ve daha başka âyetlerde bir ritüel olmanın ötesinde;

Allah’a, peygamberlerine, dinine verilen desteği ve

Arka çıkmayı da içine alacak bir biçimde,

Tüm hayatı kuşatan bir bilinçlilik hâli olarak karşımıza çıkmaktadır.

Krş. “O, sizi üzerinize indirdiği vahiyle destekleyip ayakta tutar (salât eder)...” (Ahzab: 43);

“şanımın yücelmesi için tüm destek ve çabanı seferber et” (Tâhâ: 14);

“Şüphesiz Allah ve Melekler Peygamber’e salât ederler (desteklerler); ey iman edenler, siz de Peygamber’e salât edin (destekleyin)” (Ahzab: 56);

“Kitab’dan sana vahyedileni ilet ve salâtı ikame et (ona destek vererek ayağa kaldır)” (Ankebût: 45).

Örnek âyetlerin notlarına, ayrıca Bakara 45 ve Mâide 58’in ilgili notlarına bkz.

(21) Ta‘azzur, Kur’an’da A’râf sûresi 156. âyette “yardım etme” fiiliyle birlikte, Fetih sûresi 9. âyette ise “yüceltmek, el üstünde tutmak”

fiiliyle birlikte kullanıldığına göre, bunların dışında bir anlama sahip olmalıdır. Kelimenin aslı “engelleme”dir. Tercihimizin gerekçesi budur.

(Nuzul 108 / Mushaf 5: Maide 58 Aşağıdadır.)

لوة وحذح ناد تم حى ﴾ ٥٨حتنخذوها هزوح وعبا ذك باننهم قوم ل عقلور ﴿الص

58 Onları salât’a çağırdığınız zaman, onu hafife alırlar ve oyun ederler. (70) Bu, onların kafalarını kullanmayan bir topluluk olduğunu

göstermektedir.

(70) “Onlar”dan kasıt, birlikte düşünülmesi gereken bir önceki âyette geçen Hıristiyanlar, Yahudiler ve müşrikler ise, onların namaza nasıl

çağrıldıkları meraka değer. Eğer ibareyi böyle anlarsak şu soruyu sormak mukadder olur:

Kur’an namaz çağrısının Müslüman olmayanları da kapsadığını mı söylüyor?

Evet dersek, bu namazın müstesna konumuna ve kişinin dinini belirleyecek ‘sütun’ işlevine bir vurgu olur. Fakat böyle bir anlama

müslüman olmayanı namazla mükellef kılma anlamına gelir ki, bu sorunludur.

Hayır dersek, o zaman buradaki salât’ın “namaz” dışında bir anlama geldiğini kabul etmemiz gerekecektir. Öyle görünüyor ki, buradaki

salât en genel anlamıyla “Allah’a destek ve kulluk” mânasına gelmektedir.

Bir önceki âyetle birlikte düşünüldüğünde, namazı hafife almanın dini hafife almak demeye geldiği sonucuna varılabilir (bkz. A’lâ: 15, not

15; A’râf: 170, not 8 ve Bakara: 3, not 6).

(Nuzul 108 / Mushaf 5: Maide 106 Aşağıdadır.)

وص نة حثنار ذوح عدل انكم حو حخمحر ار غ مكم حر ا ح ها حنذ ر حانوح شهادة ب ن ر ح اوت دكم ح ضم ح بسونهاا ار كم حذح اوت ت بعد حنتم ضمبتم فى حلمض فاصابتكم اص بة حلوة الص

حننا حذح ار ف قساار بالل

ى به ثانا وو كار ذح قمبى ول نكتم شهادة الل ثا ر ﴿ حر حمتبتم ل نشتم ﴾ ١١٦حل

106 SİZ ey iman edenler! Ölüm size yaklaştığında yapacağınız vasiyet sırasında şahitler bulundurun: Kendi aranızdan dürüst iki kişi, ya da seyahatteyken ölüm emareleri gelip sizi bulursa, (âdil şahitliğe) davetten sonra,(118) sizden olmayan öteki iki kişiyi alıkoyun; eğer içinize

bir kuşku düşerse onlara Allah adına şöyle yemin ettirin: “Akraba hatırına da olsa, hiçbir bedel karşılığında sözümüzü satmayacağız ve

Allah’ın bildiğini gizlemeyeceğiz; eğer böyle yaparsak günahkar biz olmuş oluruz.”

(118) Buradaki salât’a “namaz” anlamı verenler, hangi namaz olduğunda ihtilaf etmişlerdir.

İkindi namazı,

Öğle namazı ya da

Herhangi bir namaz diyenler vardır (Kurtubî).

Taberî bu ibareyi “sükut tefsiri”ne (!) tabi tutar.

Bu iki şeye yorulabilir:

1) Mevcut yorumların hiçbirine katılmadığına.

2) Yorum gerektirmeyecek kadar açık olduğuna.

Fakat Taberî’nin üslûbu açısından bu ikincisi zayıf bir ihtimaldir.

Bu yoruma dayanan şafiî, 200 dirhemi aşan şahitlikte yeminin Mekke’de Kâbe, Medine’de Peygamber Mescidi, Kudüs’te Kutsal Kaya

(Hacer-i Muallak), diğer yerlerde şehrin en büyük mescidinde yapılma şartını getirir.

Râzî, “Yeminin mekânı olmaz, her yerde yapılır” diyen Ebu Hanife’yi eleştirerek âyete muhalefetle suçlar (Râzî).

Bazıları ise “Kendi ibadetlerinden sonra… Çünkü o şahitler müslüman değildirler” görüşündedir (Kurtubî).

Page 12: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

Bizce salât şer'i mânasıyla “namaz ibadeti” olarak alınamaz. Zira:

1) Bu ibare seferde ölüm döşeğine düşenle ilgilidir. “Medine” ve “cemaat”le ilgili söylenenlerin âyetle bir alâkası yoktur.

2) “Sizden olmayan öteki iki kişi” Kur’an üslûbunda Müslüman olmayanlara tekabül eder. 3) Ölüm döşeğindeki insan çaresizlik içinde şahitliğini rica ettiği yabancıları kendi dinlerince de olsa ibadete çağırma gücünü kendinde

bulamaz. Olsa olsa onları dürüst ve âdil şahitlik yapmaya “davet” eder.

Sözün özü buradaki salât tıpkı Hûd sûresinin 87. âyetindeki gibi “davet” anlamında olmalıdır (bkz. âyet 58, not 1). Allahu a’lem.

(119) Yani: “..yakınınız olmayan mü’minlerden” ya da “Müslüman olmayanlardan” (Taberî). Zımnen: Hiçbir statü farkı adâletten öncelikli değildir. Adâlet gerçekleşsin de ister “öteki”, ister “beriki” sayesinde gerçekleşsin. Zira iktidarın imanı adâlettir.

(120) Lafzen: “Allah’ın şahitliğini”.

(121) Âyet, amacın gerçekleşmesi için her tür elverişli aracın, niteliğine bakılmaksızın kullanılabileceğini öngörmektedir. “Sizden” veya

“sizden olmayan” ayrımı, taraflardan birine peşin bir üstünlük tanımamaktadır. Bunun delili Nisâ sûresinin 105-115. âyetleridir. Bu âyetlerin

iniş nedeni hakkında farklı rivayetler olsa da, bağlamla en uyumlu olanı şudur: Ebu Ta‘me adlı müslüman biri, yaptığı hırsızlığı bir

Yahudi’nin üzerine atar. Rasulullah suçlu Müslüman lehine karar verecekken onu uyaran şu âyetler iner: “Sakın hainlere taraf olma!” (Nisâ: 105), “kendi benliklerine ihanet edenleri de savunma!” (Nisâ: 107).

(Nuzul 97 / Mushaf 24 : Nur 41 Aşağıdadır.)

م صافنات كل قد علم اوحت وحلمض وحطن سبح ه ار فى حسن

عل م باا فعلور ﴿ صلته حم تم حرن الل

ه والل ﴾ ٤١وتسب

41 SEN (ey insan)! Göklerde ve yerde bulunan her bir varlığın –kanat çırpan kuş katarlarına varana dek- Allah’ın yüce kudretini dillendirdiğini fark etmez misin?(72) Doğrusu onların hepsi de, O’na teslim olmayı ve O’nu yüceltmeyi bilmektedir; Allah onların

hareketlerini de çok iyi bilmektedir:

(72) Lafzen: “görmez misin”.

Göz bakmaya,

Bakma görmeye,

Görme fark etmeye yarıyorsa işe yarar.

Buradaki “görme” somuttan soyuta, görünenden görünmeyene, eserden müessire, fiilden faile, sanattan sanatkara ulaştıran akleden kalbin eylemidir.

Zımnen:

Allah’tan bağımsız bir varlık alanı yoktur.

Bilinçli bilinçsiz tüm varlıklar, O’nun Rab oluşuna birer atıftırlar.

Âlem O’nu gösteren bir parmaktır.

(Nuzul 43 / Mushaf 19 : Meryem 59 Aşağıdadır.)

لوة فخلف ار بعدهم خلف حضاعوح ا ﴿وحتنبعوح حالص ﴾ ٥٩شنهوحت فسوف لقور غ

59 Derken onların ardından öyle bir kuşak geldi ki, ibadetin içini boşalttılar ve dünyevi zevklerin peşine düştüler; (65) işte bu yüzden gelecekte derin bir düş kırıklığı yaşayacaklar.

(65) Lafzen: “..salatı zayi ettiler”. Salât’ın dindarlık ve ibadet manası için bkz. Mâide: 58, not 1 ve ilk geçtiği A’lâ: 15, not 15.

Âyette namazı zayi etmekle dünyevi zevklerin (şehvetin) peşine düşme arasında hem sebep-sonuç ilişkisi, hem de ardışıklık bağı

kurulmaktadır.

Zımnen: namazı zayi eden şehevi güdülerine esir olarak cezasını çeker.

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 3 Aşağıdadır.)

غ ب لوة حنذ ر ؤانور با ا مزقناهم نفقور ﴿ويقيمون الص ﴾ ٧واان 3 O hidayete erenler ki, idraki aşan hakikatlere bütünüyle iman ederler, namazı istikamet üzre kılarlar,(6) kendilerine sürekli lutfettiğimiz

şeylerden (ihtiyaç sahiplerine) harcarlar; (7)

Page 13: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

(6) Yukîmu fiilini salât teriminin 23 yıllık nüzûl sürecinde zenginleşerek seyreden yapısına uygun olarak “istikamet üzre kılarlar” şeklinde çevirdik.

Bu istikamet,

Namazın tadil-i erkanından daha çok niyet ve maksadıyla alâkalıdır.

Şatıbi ekame’yi “devamlılık” olarak anlamıştır (el-Muvâfakât II, 242).

Salât’ın ikamesi, şeklinden çok amaç ve niyetiyle ilgilidir.

Mâun sûresi, bu konuda hayli açıklayıcıdır. İman ve infakın arasında namazın zikredilmesi de oldukça anlamlıdır.

O hâlde namazı istikamet üzre kılmak. Namazı,

1) Uluhiyet tevhidinin bir gereği olarak salt Allah’a has kılmakla; 2) Rububiyet tevhidinin bir gereği olarak da namazla sosyal hayat arasındaki doğrudan ilişkiyi kabullenmekle mümkündür (Salât hakkında

bkz. A’lâ: 15, not 15).

(7) İnfak için nüzûl sürecinde ilk geçtiği Yâsîn: 47’nin 6 nolu notuna bkz.

Bu sûrenin 219. âyetinden de anlaşılacağı gibi,

başlangıçta infak, yani Allah yolunda vermek, ihtiyaçtan artanı vermek olarak meşru kılınmıştı.

Medine toplumu güçlendikçe bu yükümlülük sınırlandırılmış, zekât miktarı Hz. Peygamber (s) tarafından zaman zaman yeniden

düzenlenerek, nihayet 1/40 oranında istikrar bulmuştur.

Bu ise, Hz. Ali’nin (r) ifadesiyle “cimrilerin zekâtıdır.”

(Nuzul 17 / Mushaf 107 : Maun 4 Aşağıdadır.)

ين فو ل ﴾٤﴿للمصل 4 İşbu yüzden, olmaz olsun (böyle) ibadet edenler! (4)

(2) Salât için bkz. A’lâ: 15, not 15.

Bu salat, mü’minlere ikame etmeleri emredilen namazla bir tutulamaz. Olsa olsa “ikame edilmemiş” bir salât’tır.

Hz. Peygamberin tasvirinden yardım alacak olursak, dini desteklemeyen ve dince desteklenmeyen salât’tır.

Bunun en tipik özelliği;

Yaradana kulluğu, yaratılana şefkatten kesip ayırmaktır. Böylesi bir ibadet, ibadet olma özelliğini de yitirir.

Kur’an “Gerçek erdem ve iyilik, yüzlerinizi doğuya ya da batıya döndürmeniz değildir” (Bakara: 177) derken de, kesilen kurban lar için: “Onların ne etleri ne kanları Allah’a ulaşır” (Hac: 37) derken de bunu kasteder. İbadet’i adâletten ayırmak, ed-Din’i yalanlamakla

eş tutulmuştur. Elbet, “onların namazı ıslık çalmak ve el çırpmaktan ibarettir” (Enfal: 35) âyeti, amacından kopartılarak içi boşaltılan

ibadetlerin nasıl oyun ve eğlence halini aldığını; veya oyun ve eğlencenin, amacından koparılmış ibadetlerin yerine nasıl ikame

edildiğini gösterir.

ن ا ﴿ وة حد ﴾١٦بل تؤثمور ح

16 Maalesef siz (ey insanlar), bu yakın ve aşağı hayatı tercih ediyorsunuz; (16)

(16) Sıfat tamlaması olan el-hayatu’d-dunya, el-hayatu’l-ahira’nın zıddıdır. el-Hayat dişil olduğu için sıfatı dişil

gelmiştir. Mücerret olduğu yerlerde de sanki el-hayat niteleneni varmış gibi dunya olarak anılır.

Dunyâ sözcüğünün kendisinden türetildiği ed-dunuv iki anlama birden gelir:

1) Maddî, mânevî ya da hükmî olarak yakınlık (krş. Enfal: 42).

2) Maddî, mânevî ve hükmî olarak düşüklük, aşağılık.

Her iki anlamıyla da mekân, zaman, konum ve makam açılarından her biri için kullanılabilir. Dünya, her iki

anlamı da içerisinde taşıyan bir terimdir. Yani;

Hem yakın olan,

Hem de aşağılık olan.

Page 14: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

Hayatu’d-dunya formuyla geldiği hemen her yerde negatif bir anlam yüküyle gelir ki, aşağı ve düşük anlamını

kendiliğinden içerir. Eğer dünya ile âhiret bir vav bağlacıyla aynı cümlede bağlanırsa sözün bağlamına göre

vurgusu da değişir (Bakara: 201; Bakara: 217; Âl-i İmran: 45).

(Nuzul 95 / Mushaf 8 : Enfal 42 Aşağıdadır.)

عدوة نيا حذ حنتم با وهم با الدـكر قضى الل ا عاد و كب حسفل انكم وو توحعدتم لختلفتم فى ح قصوى وحمن نن عر ب نة وحرن عدوة ح ى ار نة و حامح كار افعول هلك ار هلك عر ب

سا ع ﴾ ٤٢عل م ﴿ الل

42 O zaman siz vadinin yakın ucunda, onlar da uzak ucundaydı; kervansa sizden hayli aşağıdaydı. Eğer sözleşmiş olsaydınız dahi,

sözleştiğiniz zamanı bu kadar isabetli tutturamazdınız. Fakat Allah olması mukadder bir işi gerçekleştirmek için (böyle) yaptı ki; helâk olan hakkın açık bir müdahalesiyle helâk olsun, hayatta kalan da (yine) hakkın açık bir müdahalesiyle hayatta kalsın: (48) Zira Allah her şeyi

işitendir, her şeyi bilendir.

(48) Veya helâk ve hayat’ı iman ve inkâr’dan mecaz olarak görüp: “..böyle yaptı ki; küfrü seçen açık bir delil olan bu (sonuca bakıp) helâki

tercih etsin, imanı seçen de yine bu (sonuca bakıp) ebedi hayatı tercih etsin!”

Bedr

Bedr

Page 15: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

(Nuzul 94 / Mushaf 2 : Bakara 217 Aşağıdadır.)

محم سپلونك عر حشن اسجد ح وكفم به وحمحم قتال ف ه قل قتال ف ه كب م وصد عر سب ل الل هم ح قتل ول زحور قاتلونكم فتنة حكبم ار ح وح

ى وحخمحج حهله انه حكبم عند الل ت

ب ٸك وكم عر د نكم حر حستطاعوح وار متدد انكم عر د نه ف ات وهو كافم فاو نيا طت حعااهم مد اب حننام هم ف ها خادور ﴿ فى الد ٸك حص خمة وحو ﴾ ٢١٣وحل

217 Sana saldırmazlık ayında savaşmanın hükmünü soruyorlar. De ki:

“O ayda savaşmak büyük bir hatadır.

Fakat Allah’ın yolundan insanları çevirmek, O’nu ve Mescid-i Haram’ın hürmetini inkâr etmek, oranın sakinlerini oradan sürüp çıkarmak Allah katında daha büyük bir cürümdür.

Fakat inanca yönelik baskı ve zulüm, adam öldürmekten daha beterdir.”(402)

Eğer düşmanlarınızın gücü yeterse, sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmayı sürdürürler. Sizden her kim dininden döner ve

kâfir olduğu hâlde ölürse, onun bütün yapıp-ettiği ameller dünyada da âhirette de boşa gitmiştir. Onlar ateşe mahkûmdurlar, onlar orada kalıcıdırlar.

(402) Zira birincisi insanın ruhuna, ikincisi insanın bedenine yönelik bir tecavüzdür.

(Nuzul 98 / Mushaf 3 : Al-i İmran 45 Aşağıdadır.)

اس ح ع سى حبر ام م وج حذ بشمك بكلاة انه حساه حالٸكة ا ام م حرن الل نيا هاقات ح ب ر ﴿ فى الد اقمن خمة وار ح

﴾ ٤٥وحل

45 O zaman melekler demişlerdi ki: “Ey Meryem! Allah sana adı Meryem oğlu İsa(35) Mesih olan, dünyada da ahrette de gözde ve (Allah’a)

yakınlardan biri olacak kendi katından(36) bir kelimeyi müjdeliyor!

(35) “Ey Meryem” diye başlayan bir cümlede İsa’nın “Meryem oğlu” olduğunun vurgulanması üç amaç taşır:

1) Yahudilerin Meryem’in iffetine yönelik iftiralarını red. Zımnen: o peygamber anasıdır.

2) İsa’nın “Tanrı’nın oğlu” olduğu iftirasını red.

3) Erkek egemen Roma kültürünü red.

(36) Yani: “Allah’ın müdahalesi dışında değil”. Âyetteki minhu (O’nun katından) Câsiye 13’teki cemi‘an minhu (göklerde ve yerde olan her

şey kendi katından..) ile aynıdır. Teslisçi Necranlılar bağlamında bu ifade, İsa’nın tanrılığı iddiasını reddedip onun “yaratılmış” olduğu vurgusunu taşır.

Page 16: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

Hz İsa ve Meryem

خمة خ م وحبقى ﴿ ﴾١٣وحل

17 Oysa ki öteki (hayat) en hayırlı ve daha kalıcıdır.

ى ﴿ ف حلو ﴾١٨حرن هـذح فى حص

18 Elbet bütün bu hakikatler önceki vahiylerde yer almıştır;

ف حبمه م واوسى ﴿ ﴾١٩ص

19 (Mesela) İbrahim (17) ve Musa’ya indirilen vahiylerde.

(17) Veda’lar sahibi Brahma ile Suhuf sahibi İbrahim peygamber arasındaki isim benzerliği dikkate değerdir

(İkisi arasındaki irtibat için bkz. Hamidullah, Aziz Kur’an).

Page 17: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

Hz İbrahim

Page 18: A‘LÂ SÛRESİ Nuzul 9 / Mushaf 87 · 2018. 4. 10. · Nuzul 9 / Mushaf 87 Surenin Adı: Sûre sıfat olarak ‘’mutlak üstün’’ “esiz yüce” ism-i tafdil olarak “en

Tur-i Sina Dağı

Hz Musa ve Harun’un Mısır’dan Çıkışı