View
16
Download
0
Category
Preview:
Citation preview
TA N I V E T E DAV İ B Ö L Ü M L E R İ
7 24 Çocuk Hastalıkları, Dahiliye, Kadın Doğum, Genel Cerrahi, Ortopedi Bölümlerimiz 7/24 Hizmet Vermektedir.
ACİL SERVİS VE AMBULANS HİZMETLERİ AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞI
Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Oral İmplantolojiOrtodonti
PedadontiPeriodontoloji
ProtezALGOLOJİ VE AĞRI MERKEZİ ANESTEZİ
Genel ve Lokal AnesteziSpinal/Epidural Anestezi
BESLENME VE DİYET BEYİN CERRAHİSİ
Bel ve Boyun Fıtığı MikrocerrahiDisk Cerrahisi Kranial Cerrahi
CHECK-UP PROGRAMLARIAyrıntılı Check-up
Çocuk Sağlığı Check-up Erkek Sağlığı Check-up
Genel Check-upGöz Sağlığı Check-up
Kadın Sağlığı Check-up Kanser Tarama Check-up
VIP Kadın Check-upVIP Erkek Check-upÇOCUK CERRAHİSİ
ÇOCUK KARDİYOLOJİFetal EkokardiografiÇOCUK NÖROLOJİÇOCUK PSİKİYATRİ
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARIAlerji Testleri
Sağlıklı Çocuk TakibiDERMATOLOJİ
Derma Lazer Ciltte PRP Tedavisi
DermatoskopiSaç Ekimi
FİZİK TEDAVİ VE UYGULAMAESWT
GASTROENTEROLOJİGastroduedonoskopi
KolonoskopiEndoskopik Kanama Müdahaleleri
GENEL CERRAHİEndokrin Cerrahi
Gastroenteroloji CerrahisiKaraciğer, Pankreas, Safra Yolları Cerrahisi
Meme CerrahisiGÖĞÜS HASTALIKLARI
Allerji ve AşıSolunum Fonksiyon Testleri
GÖZ HASTALIKLARIGlokom
Katarakt ve Refraktif Cerrahi Kornea ve Kontakt Lens
Laser CerrahiOkulaplastik Cerrahi
Retina ve DiyabetŞaşılık
İÇ HASTALIKLARIKADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
Gebelik ve DoğumJinekolojik Cerrahi/Myom ve Over Kisti Laparoskopik/Histeroskopik Müdahale
Menopoz Takibi
KALP VE DAMAR CERRAHİSİVaris CerrahisiArteryel (Atardamar) Ameliyatları Diyabetik Ayak Yara Tedavileri Böbrek Yetmezliği İçin Fistül Açılması El-Ayak Terlemesi İçin Kapalı AmeliyatKARDİYOLOJİEfor-Treadmill Holter (24 saat EKG) EKGEkokardiyografiKLİNİK LABORATUVARAllerjenler Biyokimya Endokrinoloji Hematoloji Mikrobiyoloji Moleküler Biyoloji SerolojiKULAK, BURUN VE BOĞAZ HASTALIKLARIBaş Boyun CerrahisiKulak CerrahisiEndoskopik Sinüs CerrahisiNEFROLOJİ NÖROLOJİEEGEMGNÖRO-PSİKİYATRİODYOLOJİ VE İŞİTME TARAMA ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİArtroplasti-Kalça Cerrahisi Ayak CerrahisiDiz CerrahisiOmuz ve Dirsek Cerrahisi Spor YaralanmasıAğrı Tedavisi-PRPPERİNATOLOJİPLASTİK, ESTETİK VE REKONSTRUKTİF CERRAHİ PSİKİYATRİPSİKOLOJİPsikoterapiKişilik TestleriRADYOLOJİBilgisayarlı Tomografi Direkt Röntgen Kontrastlı Tetkikler Kemik Dansitometri MamografiMR (Manyetik Rezonans) Renkli Doppler Ultrason UltrasonografiROMATOLOJİUYKU LABORATUVARIÜROLOJİProstat Cerrahisi MikrocerrahiVarikosel CerrahiErkek Cinsel ve Üreme SağlığıYOĞUN BAKIMLARGenel Yoğun BakımNeonatal (Yeni Doğan) Yoğun BakımCerrahi Yoğun Bakım Koroner Yoğun Bakım
M E R H A B A
S e v g i l i Tü r k i y e D o s t l a r ı ,
Yeni bir sayı ve dopdolu bir dergi ile siz kıymetli Türkiye dostlarımıza “merhaba” diyoruz. Sağlığımızla ilgili konuları her sayısında yeni ve güncel haberlerle sizlere ulaştıran sağlık iletişimi yayınımız Reçete’nin bu sayısını da
ilgiyle okuyacağınızı umuyoruz.
Türkiye Hastanesi olarak son dönemde başlattığımız sağlıkta yenilik ve değişim projelerimizi anlatıyor, yaşadığımız heyecanı ve çalışma süreçlerini sizlerle paylaşıyoruz.
Değişim, yenilenme ve daha iyiye ulaşma yolunda derginiz Reçete için de bir çalışma başlattık. Yeni bir tasarım oluşturmakla birlikte yeni sayfalar, yeni başlıklar ekledik. Önerilerinizi paylaşmanızı bekliyoruz.
Sağlık kuruluşlarında; sağlık ihtiyaçlarının aynı yerde başlaması ve şifa ile bitmesi en ideal olanıdır.Tüm çalışmalarımızı bu amaç çerçevesinde geliştiriyoruz. Bu amaç doğrultusunda hastanemiz, ek bina projemizde
erişkin ve bebek yoğun bakım üniteleri, medikal onkoloji, estetik cerrahi sağlık hizmetlerini topladık. Hedefimiz: Hastanemizden hizmet alan bütün hastalarımızın sağlıkta tek adresi olabilmektir.
Dergimizin bu sayısında, sağlıklı hayatı yakından ilgilendiren çok kıymetli tıbbi yazıları bulacak ve büyük bir merakla okuyacaksınız.
KBB Uzmanımız Op. Dr. Cevat Uçar, literatüre kendi adıyla geçen hastanemizde ve dünyada başarıyla uygulanan, normale en yakın dış kulak yolunu oluşturan “Uçar Flebi” yöntemi hakkında
çok kıymetli bilgilerini paylaştı.
Genel Cerrahi Kliniği, toplumumuzda çok yaygın görülen kıl dönmesi rahatsızlığını, Beyin Cerrahisi Kliniği düzelmeyen bel ağrıları rahatsızlıklarını mercek altına aldı.
Kadın Sağlığı ve Doğum Kliniği ise kadın sağlığını yakından ilgilendiren menopoz sürecini, Ortopedi Kliniği uyku pozisyonları ve eklem ağrılarını, Göğüs Hastalıkları Kliniği kronik öksürük, İç Hastalıkları Kliniği hem çocukları
hem de yetişkinleri etkileyen yaz hastalıkları gibi konuları zengin bir içerikle anlatan sayfalar hazırladılar.
Sağlık sektörü çalışanları olarak çok zor ve önemli bir iş yapıyoruz. Bu yüzden en büyük mutluluğumuz, sağlığına kavuşarak hastaneden ayrılan hastalarımız oluyor. Yüksek standartlardaki sağlık hizmetlerimizi daha fazla insana
ulaştırmaya, hep birlikte değişmeye, gelişmeye ve büyümeye devam edeceğiz.
Bu vesileyle Kurban Bayramı’nızı en içten dileklerimizle tebrik ederiz.Sağlıklı günler dileriz...
FA R U K KO C AB A Ş H E K İ M
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 3
İ Ç İ N D E K İ L E R
B i z d e n H a b e r l e r
M e n o p o z N e d i r
M e m e K a n s e r i
İ m p l a n t
Ç o c u k l a r d a İ s h a l
Ş e k e r H a z t a l ı ğ ı v e G ö z
O r t o p e d i k E k l e m A ğ r ı l a r ı v e U y k u P o z i s y o n l a r ı
K a l p R i t i m B o z u k l u ğ u
K r o n i k Ö k s ü r ü k v e Te d a v i s i
M e d i c a l L a z e r
E r k e n E r g e n l i k
S ü n n e t
S a r o z K ö r f e z i
K i t a p
B u l m a c a
0 6
1 0
1 8
2 4
2 6
3 0
3 2
3 4
3 8
4 0
4 4
4 6
5 6
6 0
6 1
1 4 U Ç A R F L E B İ2 0 yıldır Dr. Cevat Uçar tarafından
uygulanan, Avrupa KBB Dergisinde
yayınlandığı 2006’dan itibaren de
ülkemiz ve tüm dünyadaki kulak
cerrahları tarafından başarıyla
uygulanan Uçar Flebi hakkında
bu yöntemin sahibinden bilgi
edineceğiz.
4 8 Ü R O L O J İ K K A N S E R L E RProstat kanseri yurdumuzda da
erkeklerde sıklık olarak üçüncü
sırada görülen bir kanserdir.
1 8 Ç İ F T V E A İ L E T E R A P İ L E R İGerek bireysel terapi olsun, gerekse
çift-aile terapisi olsun ikisinin de
amacı temelde insan
davranışlarını anlamlandırmak,
en önemlisi ruhsal acıyı azaltmaktır.
2 4 YA Z H A S TA L I Ğ IYaz aylarında sıcaklık artışı
nedeniyle vücuttan buharlaşma
ve terleme nedeniyle çok miktarda
sıvı kaybederiz.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 4
TÜRKİYE HASTANESİADINA İMTİYAZ SAHİBİ VE BAŞHEKİM DT. FARUK KOCA
SORUMLU YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜHAYATİ ODABAŞI
YAYIN KURULUDR. MEHMET SARGINOP. DR. NEVRA TOPALİSMAİLOĞLU SEMRA KAYAHALİL ÖZTÜRKELİF Y İĞİT
YÖNETİM YERİTÜRKİYE HASTANESİMERKEZ MAH. DARÜLACAZE CAD. NO: 14/1 34381 Ş İŞL İ / İSTANBULTEL: 0212 214 14 14 FAKS: 0212 314 14 15 www.turk iyehastanes i .com
A c i lD r. Me h m et S a rg ı nD r. Ra h m et M u s t a fa
A n e s t e z iUz m . D r. Ş a b a n B a y yozg a tUz m . D r. F i g e n E rg ü n
B e y i n C e r r a h i s iO p . D r. Leve nt A kd u yg u
B i y o k i my aUz m . D r. Ö z ka n Ö z b a ş
C i l d i y eUz m . D r. Met i n O ğ u z
Ç o c u k C e r r a h i s iO p . D r. Ce m Ka ra
Ç o c u k Ka r d i y o l o j iD o ç . D r. Yı l m a z Yozg a t
Ç o c u k N ö r o l o j iD o ç . D r. B a r ı ş E k i c i
Ç o c u k H a s t a l ı k l a r ıUz m . D r. S a l i m E rd o ğ a nUz m . D r. Ş ü k r ü Ç i d oUz m . D r. M u s t a fa Te n g i r ş e kUz m . D r. Wa s s i m B e k ra k i
D i ş Ü n i t e s iD t . H i l a l Yı l d ı z Yü ks e lD t . H . İ b ra h i m Le ke s i z
F i z i k Te d a v i ve Re h a b i l i t a s y o nUz m . D r. Me h m et S a ka
G a s t r o e n t e r o l o j iUz m . D r. Re f i k O kç uUz m . D r. Tu ra n Ça l h a n
G e n e l C e r r a h iP rof . D r. Ha s a n Ta ş ç ıO p . D r. Ca v i t Ha m za o ğ l uO p . D r. Ece Ko ç u m
G ö ğ ü s H a s t a l ı k l a r ı - A l e r j iP rof . D r. Re ce p Ayd i l e k
G ö z H a s t a l ı k l a r ıP rof . D r. Tu n ç O va l ıP rof . D r. Me h m et Ça k ı rD o ç . D r. Ha n e f i Ça k ı rO p . D r. M . Ka d i r Eg e m e n o ğ l uO p . D r. Ço l p a n O va l ı
İ ç H a s t a l ı k l a r ıD o ç . D r. S a b a h a t t i n G ü lUz m . D r. A h m et Fa r u k Ya ğ c ıUz m . D r. Ca n a n Çe l e b iUz m . D r. Me h m et Ne c i p Çet i n e rUz m . D r. Ya s i n Ke s k i n
Ka l p D a m a r C e r r a h i s iD o ç . D r. B i l a l Ka a n İ n a n
Ka r d i y o l o j iP rof . D r. R i fa t E ra l p U l u s oy
Ka d ı n D o ğ u mP rof . D r. M u s t a fa Kü ç ü k ( Pe r i n a t o l o j i )O p . D r. N i h a l Ça k ı rO p . D r. Nev ra To p a l i s m a i l o ğ l uO p . D r. F i g e n E ze n İ ş l e rO p . D r. Ö zg e Ço ş k u nO p . D r. Me ht a p Ka ra a s l a nO p . D r. Ö zg ü r Çet i n e rO p . D r. Tü l a y Ko l d a şO p . D r. Roza E s ka n d a r i Za n j a n i
Ku l a k- B u r u n - B o ğ a zP rof . D r. İ s m et E rca n Ca n b a yO p . D r. A h m et Yı l d ı r ı mO p . D r. İ l h a n Ö z b e kO p . D r. Ceva t Uça r
N e f r o l o j iD o ç . D r. D e d e Ş i t
N ö r o l o j iD o ç . D r. Ad i l e Ö z ka n Uz m . D r. Yı l m a z Ke n d i r l i
N ö r o - P s i k i y a t r iUz m . D r. A k ı n G ü rd i l
O r t o p e d i ve Tr a v m a t o l o j iP rof . D r. İ r fa n Ö z t ü r kO p . D r. Me h m et He l va c ıO p . D r. Ta r ı k Ş e n e r
P l a s t i k ve Re ko n s t r ü k t i f C e r r a h iO p . D r. Te k i n G ü m ü ş o ğ l u
Ra d y o d i a g n o s t i kUz m . D r. Ne ca t i S ö n m e zUz m . D r. N i l g ü n E re nUz m . D r. Fu n d a A ka ç l ıUz m . D r. Ad n a n A l pt e k i n
Ü r o l o j iP rof . D r. Fa r u k Ö zca nO p . D r. A h m et Ta l h a B e ş ı ş ı k
P s i k i y a t r iUz m . D r. Zey n e p Ş e n ka lUz m . D r. B a h a r Cö m e r t
Ç o c u k P s i k i y a t r iUz m . D r. Ö ze n A l e m d a r
K l i n i k P s i ko l o j iUz m . P s k . A s l ı Ö z l üUz m . P s k . G ü l ş a h D u r s u n
B e s l e n m e ve D i y e tD y t . E s ra Ku r t M u t l u D y t . B a h a t t i n A r s l a nD y t . Ayş e n u r Cu m u rc u
D A N I Ş M A K U R U L U
YA P I M
Reçete Dergisi Türkiye Gazetesi Hastanesi’nin sağlık sektöründeki mesleki süreli yerel yayınıdır. 3 ayda bir yayınlanır.
Dergide yer alan bilgiler kaynak gösterilerek kullanılabilir.
G R A F İ K E R A F Ş I N B AY I R
B A S K I İ H L A S G A Z E T E C İ L İ K . A . Ş .M E R K E Z M A H . 2 9 E K İ M C A D .İ H L A S P L A Z A N O : 1 1 A /4 1Y E N İ B O S N A , B A H Ç E L İ E V L E R / İ S T .T E L : 0 2 1 2 4 5 4 3 0 0 0
S R . A R T D İ R E K T Ö R E V R E N K U Z M A N
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 5
BİZDEN HABERLER
SAĞLIK SEKTÖRÜ “SAĞLIKTA ORTAK GELECEK” İÇİN ANTALYA’DA BULUŞTU!
Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği
(OHSAD) tarafından düzenlenen ‘Sağlıkta Ortak
Çözüm Toplantıları’nın sekizincisi Antalya’da
düzenlendi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve
SGK Başkanı’nın sektöre yönelik önemli açıklamalar
yaptığı OHSAD Kurultayı’na Türkiye Hastanesi Genel Müdür Yardımcısı Hayati Odabaşı konuşmacı
olarak da katıldı.
Sağlık sektöründeki değişim ve yenilikleri
değerlendirmek için düzenlenen toplantıda
Hastanemizin Genel Müdür yardımcısı Hayati
Odabaşı ‘Hastanecilikte Zincirleşmeden Hayatta Kalmanın Yolları’ konulu bir sunum yaptı. Kongrede
aynı zamanda sektörün sorunlarına, sektörün tüm
paydaşlarının bir araya geldiği ve birlikte ortak
çözüm alternatifleri oluşturmak, daha önemlisi
ülkemizin kaliteli ve sürdürülebilir bir sağlık
sistemine kavuşmasının önünü açmak amaçlı
toplantılar yapıldı.
T Ü R K İ Y E ’ N İ N E N B Ü Y Ü KS A Ğ L I K S E K T Ö R Ü B U L U Ş M A S I N A T Ü R K İ Y E H A S TA N E S İ D E K AT I L D I !
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 6
Sektörde uzman kişiler ve Hastane personeliyle
gerçekleşen Sağlık Sohbetleri’nin ilk konuşmacısı
Sağlık Bakanlığı eski Genel Müdür Yardımcılarından
Dr. Ömer Faruk Erbay oldu.
Hastanemiz personeli ve yöneticilerinin katılımıyla
‘’iyi hastanelerin özellikleri, butik bir hastane
nasıl ayakta kalabilir, şehir hastanelerinin özel
hastanelere etkileri ne olur?‘’ gibi konular karşılıklı
olarak tartışıldı.
Hastanemizin inovasyon alanındaki yeniliklerine bir yenisi daha eklendi. Yazılımı Türkiye Hastanesi’nde Biyomedikal
Uzmanı Halil İbrahim Karatürk tarafından geliştirilen 3 boyutlu yazıcı sayesinde, aileler anne karnındaki bebeğin
bire bir modellemesini doğumdan önce görebilecekler.
İşlemin gerçekleşebilmesi için anne adaylarının gebeliğinin 20-30 hafta arasında olması gerekmektedir.
Bu işlemin anneye ve bebeğe hiçbir zararı olmadığı gibi hem anne adayını mutlu ediyor hem de bebeklerinin
gelişimini ellerine aldıkları maketler sayesinde gözlemleyebiliyorlar, ayrıca ömür boyu saklıyabilecekleri bir hatıra
olarak evlerinin bir köşesine koyabiliyorlar.
Maketimiz doğaya ve insan sağlığına özen gösterilerek hazırlanmakta ve içeriğinde petrol bazı olmayan mısır,
buğday, şeker kamışı gibi doğada çözülebilen biyoplasti (PLA) kullanarak yapılmaktadır.
Anne adaylarımızın bu işlemi yaptırabilmeleri için renkli ultrason çektirmeleri yeterli olacaktır.
TÜRKİYE HASTANESİ SAĞLIK SOHBETLERİ
TÜRKİYE HASTANESİNDE ANNE ADAYLARI 3 BOYUTLU TEKNOLOJİ İLE BEBEKLERİNİ DOĞMADAN HİSSEDEBİLECEKLER.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 7
Bilgi Üniversitesi ve Biruni Üniversitesi tarafından
düzenlenen Kariyer Günleri organizasyonunda
hastanemizi İnsan Kaynakları Sorumlusu Selim Güler
ve Pazarlama Sorumlusu Elif Yiğit temsil ettiler.
Bu organizasyon çerçevesinde, öğrenciler ve
mezunlar ile sağlık sektöründe kariyerlerini
nasıl ilerletebilecekleri, doğru başvurunun nasıl
yapılması gerektiği, kendilerini hangi yönlerde
geliştirebilecekleri hakkında görüşmeler yapıldı ve
yalnızca sağlık birimleri için yüzlerce başvuru alındı.
Türkiye Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı
Esra Kurt Mutlu tarafından Albayrak Holding
çalışanlarına ‘İdeal Kilo ve İdeal Kilonun Korunması,
Besin Değerleri, Yiyecek Grupları, Yaş Gruplarına
Göre Beslenme gibi konu başlıklarından oluşan bir
seminer verildi.
BİZDEN HABERLER
TÜRKİYE HASTANESİ, BİRUNİ ÜNİVERSİTESİ VE
BİLGİ ÜNİVERSİTESİ’NİN KARİYER GÜNLERİ ORGANİZASYONUNA KATILDI!
ALBAYRAK HOLDİNG’DE SAĞLIKLI BESLENME VE DİYET SEMİNERİ YAPILDI.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 8
TRT WORLD ÇALIŞANLARINA DİŞ SAĞLIĞI TARAMASI YAPILDI. TRT WORLD çalışanları ağız bakım ve diş sağlığı programı çerçevesinde taramadan geçirildi. Ağız ve Diş Sağlığı
uzmanı Dt. Hilal Yıldız Yüksel yönetiminde, personel ayrıntılı muayene ile birlikte ağız ve diş sağlığı bakımı
konusunda genel olarak bilgilendirildi. Ağız ve diş sağlığı bakım ürünlerinin dağıtıldığı çalışma 3 gün sürdü.
BİZDEN HABERLER
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 9
enopoz, kelime anlamı olarak aylık adet
kanamalarının doğal yolla bitmesi demektir.
Bu süre içinde yumurtalıklar, iki kadınlık hormonu
olan östrojen ve progesteron salınmasını yavaşlatır
ve bir süre sonra da üretimini durdurur. Menopoz;
bu iki kadınlık hormonunun eksikliği ve yokluğu ile
başlayan fiziksel ve ruhsal değişikliklerin olduğu
süreçtir.
Menopoz bir hastalık değildir. Menopoz dönemi her
kadın için güzel ve dolu dolu geçen bir yaşam dilimi
olabilir.
Türkiye Hastanesi Menopoz Kliniği bu dönemi
sıkıntısız geçirmenizde her zaman yanınızda
olacaktır.
MENOPOZ’A GİRME YAŞI NEDİR?
Östrojen düşüklüğünün en erken göstergeleri
düzensiz ve miktarı değişken adet kanamalarıdır.
Menopoz yaşı ortalama 45-55 yaşlarıdır. Bununla
beraber 30’lu yaşların ortalarında “erken”, 60’lı
yaşlara doğru “geç” olarak da görülebilir.
MENOPOZ BELİRTİLERİ NELERDİR?
• Adet kanamalarının kesilmesi
• Sıcak basmaları, yüzde kızarma, gece terlemeleri
• Çarpıntı, huzursuzluk, sıkıntı
• Uykusuzluk
• Sinirlilik, depresyon, unutkanlık
• Ağlama nöbetleri
• Zihinsel fonksiyonların yavaşlaması,
konsantrasyon güçlüğü
• Cilt kuruluğu, saç kırılma ve dökülmesi
M • Kilo almaya yatkınlık
• Vajinal kuruluk
• Eklem ağrıları
• Osteoporoz
MENOPOZ ŞİKAYETLERİ
Sıcak basmaları, terleme nöbetleri; Genellikle
boyundan başlayan ve yüze yayılan sıcaklık hissine
çarpıntı ve terleme eşlik eder.
Psikolojik rahatsızlıklar, uyku problemleri ve
depresyon; Sinirlilik, yorgunluk, depresyon, aşırı
hassasiyet, kendini hasta hissetme, uykusuzluk gibi
şikayetler bu dönemde sıklıkla görülürler.
Bu yakınmalar östrojen eksikliğine bağlıdır.
Menopoza giren kadınlarla fiziksel ve ruhsal
belirtiler %75’e varan oranlarda görülür. Bunu
tetikleyen östrojen azlığına bağlı sebeplerdir. Bu
dönemde gözlenen en sık psikolojik problemler ise
depresyon, irritabilite, duygu oynamaları ve kaygı
şikayetleridir.
MENOPOZA BAĞLI DEPRESYONUN BELİRTİLERİ
NELERDİR?
• Yaygın ve sürekli ruhsal çöküntü
• Libido- cinsel istek kaybı
• Yaygın ilgi kaybı
• Ölüm düşünceleri, panik atak benzeri şikayetler.
• Yetersizlik suçluluk düşünceleri
• Dikkat ve zihinsel işlevlerde yavaşlama
• Kilo, iştah ve uyku bozuklukları
• Enerji yoksunluğu, devamlı yorgunluk hissi
• Karar verme güçlüğü
O P R . D R . N E V R A T O PA L İ S M A İ L O Ğ L UK A D I N H A S TA L I K L A R I V E D O Ğ U M U Z M A N I
M E N O P O Z N E D İ R ?
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 1 0
MENOPOZ SÜRECİ DETAYLI CHECK-UP PROGRAMIDoktor Muayeneleri- Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Muayenesi (Transvaginal USG, Smear alınması) - İç Hastalıkları Muayenesi - Beslenme ve Diyet Muayenesi- Psikiyatrik Muayene
Radyoloji – Görüntüleme Tetkikleri- Akciğer Grafisi - Kemik Dansitometri (DEXA) - Bilateral Mamografi - Bilateral Meme USG- Bütün Batın USG
Tıbbi Patoloji - Smear Değerlendirmesi EKG (Elektrokardiyogram)
LABORATUVAR TETKİKLERİ
- Biyokimya Testleri* AKŞ * HbA1c * Total Kolesterol * HDL Kolesterol * LDL Kolesterol * Trigliserit * Sedimantasyon
- Hemogram (Kan Sayımı)* Lökosit * Eritrosit * Hemoglobin * Trombosit * Hematokrit * Diğer Kan Değerleri
- Karaciğer Fonksiyon Testleri* AST * ALT * GGT * Total Bilirubin *ALP
- Kan Proteinleri* Total Protein * Albumin
- Böbrek Fonksiyon Testleri * Üre * Kreatinin * Tam İdrar Tahlili
- Vitaminler* Vitamin D3 * Vitamin B12 * Folik Asit
- Romatizmal Testler* CRP * RF (Romatoid faktör)
- Hepatit Tarama Testleri* HbsAg * Anti Hbs * Anti HCV
- Enfeksiyon Tarama *Anti HIV
- Hormonal – Serolojik Testler* FT3 * FT4 * TSH * İnsülin
- Tümör Markerleri* CA 19-9 * CA 125 * CA 15 – 3 * CA 72.4
- Kan Elektrolitleri* Sodyum * Potasyum * Kalsiyum * Fosfor * Klor* Magnezyum
- Diğer Kan Testleri* Ürik Asit * LDH * Ferritin * Demir
- Gaita Tahlilleri * Gaitada Gizli Kan
Menopozda idrar yolu değişiklikleri; Vajen ve idrar
deliği (üretra) destek dokuları zayıflar, mesane
fonksiyonları bozularak idrar kaçırma varsa artabilir
veya ortaya çıkabilir.
Kalp ve tansiyon şikayetleri; Menopoz öncesi
dönemde östrojen kadınları kalp hastalıklarından
korur. Kadınlarda menopoz döneminden sonra
iskemik kalp hastalıkları görülmeye başlar. Menopoz
sürecine giren kadınların kardiyolojik kontrolden
geçmeleri yerinde olur.
Osteoporoz (kemik erimesi); Kemik dokusu sürekli
değişen bir dokudur ve kan ile sürekli kalsiyum
alışverişi içindedir. Menopoz sonrası yapımın çok
azalması ile denge yıkım lehine bozulur. Menopoz
sonrası dönemde östrojen eksikliğine bağlı olarak
kemiklerden kalsiyum kaybı artar. Kemik erimesi
menopozun ilk iki (2) yılında hızlı ilerlediği için
doktora müracaatta geç kalmamalıdır.
Menopozda baş ağrısı, sırt ve kas ağrıları;
Östrojen azalmasına bağlı olarak kaslarda biriken
laktik asid kolay yıkılamaz. Bel ve kasık ağrıları bu
dönemde gittikçe artar.
Menopoz ve Menopoz öncesi döneminde
beslenirken dikkat edilmesi gereken hususlar;
Menopoz dönemine giren kadınlarda östrojenin
kolesterol üzerindeki dengeleyici etkisi ortadan
kalktığı için kilo alma eğilimi olur ve kilo vermeleri
güçleşir. Vücutta oluşan hormonal değişiklikler
nedeniyle enerji harcamasında azalma oluşur.
Bunların sonucunda şişmanlık gelişir.
Menopoz sonrası östrojen düzeyindeki azalma
besin alımı, fiziksel aktivite seviyesi ve yağ doku
dağılımını etkileyebilmektedir. Sonuç olarak
kadınların dış görünüşü değişir, daha şişman
olurlar ve kalçalarda yağ birikimi hızlı bir şekilde
artar. Menopozdaki kadınlar kilo kontrolü ve fizik
görünüşlerini korumaları için düzenli beslenmeye
ihtiyaç duymaktadırlar.
Bu nedenle bu dönemde kadınların diyetlerine
dikkat etmeleri, düzenli egzersiz yapmaları ve bir
diyetisyen kontrolünde olmaları çok önemlidir.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 1 1
alk arasında kıl dönmesi adı verilen bu
hastalık toplumumuzda çok yaygın
görülmektedir. Tıpta bu hastalığa Pilonidal
sinüs adı verilmektedir, bu kelime latincede kıl
anlamına gelen “pilos” ile yuva anlamına gelen
“nidus”kelimelerinin birleşmesinden oluşmaktadır.
En çok kuyruk sokumunda görülür, göbek, koltuk
altı, kasıklarda ve ender olarak parmak aralarında
ve ayak tabanında da görülebilir.
HASTALIĞIN NEDENİ
Bu hastalık önceleri doğuştan olan bir rahatsızlık
olarak bilinirdi, günümüzde bu düşünce değişti
ve sonradan oluşan bir hastalık olarak kabul
edilmektedir.
Bu hastalık 15 yaş civarında seks hormonlarının etki
etmesi ile başlar. Genelde bir kıl kökü iltihaplanır
ve apse oluşur, apse ilerleyerek diğer kıl köklerini
içine alır ve cilt altı yağ dokusuna ilerler.Yürürken,
otururken kalça kasları hareketleri ile kıllar daha da
derine gömülür ve kıl dönmesi hastalığı oluşur.
KİMLERDE DAHA SIK GÖRÜLÜR
Erkeklerde kadınlara nazaran 3 kat daha fazla
görülür.Hastanemize başvuran kıl dönmesi
hastalarının %85’i erkek ve %15’i kadındı.15-40 yaş
arasında ve vucudun da çok kıl olan insanlarda
daha çok görülür.
Bisiklet veya ata binme gibi spor yapanlarda, uzun
süre oturarak çalışanlarda, bankacı, öğrenci, şöfor,
bilgisayarcılarda daha sık görülür.Kilolu ve çok
terleyen insanlarda bu hastalık daha sık oluşur.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ
Hastaların yarısı kuyruk sokumunda apse, yani
şişkinlik, kızarıklık ve şiddetli ağrı şikayeti ile
başvururlar.
Diğer yarısı da kuyruk sokumunda kaşıntı,
sertlik hissi, deliklerin oluşması, pis kokulu akıntı
veya iç çamaşırda kanlı lekelerin oluşması ile
doktora başvururlar.Genellikle pis kokulu akıntı
nedeni ile insanların sosyal yaşamı kötü yönde
etkilenmektedir.
TEDAVİ
Apse şikayeti ile başvuran hastalarda ilk yapılacak
işlem apse drenajı yani boşaltılmasıdır. Apse
boşalır boşalmaz hasta çok rahatlar.Bir kaç kez
pansuman ve antibiyotik tedavisi ile apse belirtileri
geçer.Apseli dönemde hasta ameliyat olamaz.
Eskiden (20 -30 yıl önce) Fenol ve Gümüş nitrat
gibi yakıcı maddelerle bu hastalık tedavi etmeye
çalışılmış, ama nükslerin (tekrarlamaların) çok fazla
olması nedeni ile bu yöntem terk edilmiş.
Tedavinin ana prensibi ameliyat ile sinüsün (kıl
yuvasının) tam çıkarılmasdır.3 ana yöntem var;
1- Pilonidal sinüs çıkartılır ve yara açık bırakılarak
yara iyileşmeye bırakılır. Bu yöntemde yara
iyileşmesi çok uzun süre almaktadır(2-3 ay gibi
uzun bir süre) ve çok sık pansuman gerektirir, ama
tekrarlama (nüks) oranı düşüktür (yaklaşık %1)
H
P R O F. D R . H A S A N TA Ş Ç IG E N E L C E R R A H İ U Z M A N I
O P. D R . C AV İ T H A M Z A O Ğ L UG E N E L C E R R A H İ U Z M A N I
K I L D Ö N M E S İ (Pilonidal sinüs, Kist Dermoid Sakral)
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 1 2
2- Pilonidal sinüs çıkartılır ve yara ağızları karşılıklı
dikilir. Yara çok hızlı iyileşir, ama nüks oranı çok
yüksektir ve büyük pilonidal sinüslerde yapılamaz.
3- Pilonidal sinüs geniş olarak çıkartılr ve yandan
bir deri parçası yara içine döndürülerek yara
kapatılır (FLAP YÖNTEMİ). İyileşme süresi kısadır,
nüks oranı çok düşüktür (yaklaşık %1).
Hastanemizde en çok Limberg Flebi yöntemi
uygulanmaktadır. Ameliyat sonrası ağrı yok
denecek kadar az olmakta ve sık pansumana gerek
yoktur. Ameliyattan bir gün sonra hastalar taburcu
edilir ve 8. gün kontrole çağrılır. Hastalar ortalama
10-15 gün içinde işlerine geri dönebilirler.
NOT: Pilonidal sinüs ameliyatı ne kadar erken
safhada yapılırsa hasta için o kadar iyi olur. Geç
kalındığı zaman çıkarılması gereken bölge çok
genişler, bu da ameliyatı zorlaştırır, ameliyat
sonrası ağrıyı artırır ve nüks oranında büyük artış
sağlar. Çok geç kalan vakalarda azda olsa kanser
gelişme riski vardır. Literatürde 40’ın üzerinde kıl
dönmesine bağlı kanser vakası bildirilmiştir.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 1 3
O P. D R . C E VAT U Ç A RK U L A K B U R U N B O Ğ A Z U Z M A N I
U Ç A R F L E B İ
yıldır Dr. Cevat Uçar tarafından
uygulanan, Avrupa KBB Dergisinde
yayınlandığı 2006 dan itibaren de ülkemiz ve tüm
dünyadaki kulak cerrahları tarafından başarıyla
uygulanan Uçar Flebi hakkında bu yöntemin
sahibinden bilgi edineceğiz.
Yaklaşık 100 yıldır uygulanan orta kulak
cerrahisi yöntemlerine ülkemizden ve Türkiye
Hastanesinden de bir kbb doktoru tarafından
önemli bir katkı sağlanmıştır. 20 yıl önce Op.
Dr. Cevat Uçar tarafından geliştirilen Uçar Flebi
(composite multifractured osteoperiosteal
flap) tekniği ülkemizde ve yurt dışında başarıyla
uygulanmaktadır.
Uçar Flebi nedir? Bu yöntemle hangi hastaları
ameliyat ediyorsunuz?
Uçar Flebini Kronik Orta Kulak İltihaplarında
uygulamaktayız. Uzun süren orta kulak ilthapları
yıllar içinde kronikleşerek işitme kaybı ve tekrarlayan
kötü kokulu kulak akıntısı ile devam ederler. Hastalar
bazen ani başlayan başdönmesi, yüz felci, beyin
apsesi veya menenjit gibi ciddi komplikasyonlarla
da başvurabilirler. Böyle ciddi sonuçlara varabilen
kronik orta kulak iltihaplarında cerrahi tedavi
uygulanır.
Uçar Flebinin diğer yöntemlerden farkları
nelerdir?
Kronik Orta Kulak Cerrahisinde ana prensip
kulak zarı ve arkasındaki tüm iltihaplı dokuları
ortadan kaldırmaktır. Bu temizleme sonrasında
yaklaşık bir ceviz büyüklüğünde dış kulak yolu
kavitesi oluşmaktadır. Bu da dikkat çeken
hoş olmayan bir görüntüye neden olmaktadır.
Ayrıca klasik yöntemle ameliyat olan hastalar
ömür boyu kulak bakımına ihtiyaç duymakta,
banyo ve yüzme esnasında başdönmesi meydana
gelmektedir. Bu hastaların işitme cihazı kullanımında
da güçlükler yaşanmaktadır.
Uçar Flebi ile bu ceviz sığacak kadar büyüklükte
olan kaviteyi doldurmaktayız. Bu şekilde normale
en yakın dış kulak yolu oluşturarak hastalarımızdak
başkalarının dikkatini çeken, estetik olmayan büyük
dış kulak yolu görüntüsünden kurtardık, hem de
başdönmesi, işitme cihazı kullanımındaki güçlükler
ve ömür boyu kulak bakımı gibi kavite sorunlarını
giderdik.
Uçar Flebi şimdiye kadar uygulanan benzer
yöntemlerden farklı olarak içerdiği yeni kemik
oluşturma (neoosteogenesis) potansiyeli ile normale
yakın bir dış kulak yolu oluşmasını sağlamaktadır.
Hem kemik zarı (periostium) hem de kemik zarı
altında bulunan küçük kemik parçacıkları içeren
Uçar Flebi ayrıcalıklı bir özelliğe sahiptir. Ayrıca Uçar
Tekniğinde çok geniş olmayan yeni bir dış kulak yolu
meydana getirildiğinden ameliyat sonrası iyileşme
süresi çok daha kısa olmaktadır.
Uçar Flebine tıp dünyasından nasıl tepkiler
aldınız?
Uçar Flebi Yöntemi 2006 yılında Avrupa Kulak Burun
Boğaz Dergisinde (European Archives of
Oto-Rhino-Laryngology) yayınlanmıştır. Uçar Flebi
Yöntemi bu dergi editörlüğü tarafından innovasyon
olarak değerlendirilmiş olup, 1840 lardan beri
yayınlanan derginin ilk open acces
20
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 1 4
makalesi olmuştur.
Uçar Flebi yayınlandığından hemen sonra
yurdışındaki bazı kulak cerrahisi merkezlerinde
uygulanmış, sonuçlarını muhteşem veya eşsiz
ifadeleriyle tarafımıza bildirmişlerdir.
Sonraki yıllarda yayınlanan temel kulak cerrahisi
kitaplarında yeralan Uçar Flebi 30’un üzerinde
uluslararası makalede atıf yapılmış, dünya ve
avrupa kongrelerinde sunulmuştur.
Hindistan King George’s Medical Universitesinde
üzerinde karşılaştırılmalı tez çalışması yapılan
Uçar Flebinin avantajları ortaya konulmuş.
Çalışma sonuçları ‘’Kulak problemlerinde yeni bir
umut‘’ başlığı ile 2016 Hindistan Kulak Cerahisi
Kongresi’nde sunulmuştur.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 1 5
Ç İ F T V E A İ L E T E R A P İ L E R İ
erek bireysel terapi olsun, gerekse çift-aile
terapisi olsun ikisinin de amacı temelde
insan davranışlarını anlamlandırmak, en önemlisi
ruhsal acıyı azaltmaktır. Küreselleşme ve iletişim
kaynaklarının da etkisiyle günümüzde insanlar
beklentilerinin ve ruhsal ihtiyaçlarının giderek daha
çok farkına varıyorlar. Belki de artık sadece “idare
etmek” istemiyorlar. Böylece geçmişe oranla, ön
yargıların da azalmasıyla ruh sağlığı çalışanlarını
giderek daha fazla ziyaret ediyorlar ve yardım
arayışına giriyorlar.
Aile içi veya çiftler arasında yaşanan sorunlarda,
kriz noktalarında görüyoruz ki aslında “görünen
sorunun” altında yatan etmenler evrensel. Yani
ister geleneksel ister modern aile olsun, zengin
ya da fakir olsun, eğitimli ya da eğitimsiz olsun,
kalabalık ya da çekirdek aile olsun; kriz döneminde
aileyi zorlayan, dengeleri bozan içerik farklı olsa da
çözümsüzlük ya da kriz noktasına ortak nedenlerle
geliniyor. Problemli ailelerin neredeyse tamamında
sorunun iletişim biçimlerinde, bireylerin kendilerini
değerli hissetme noktasında, aile kurallarında ya da
ailenin dış dünya ile olan bağlantı kurma biçiminde
olduğunu görüyoruz. Biraz açacak olursak, bireyler
birbirleriyle örtük, imalı, dürüst olmayan şekillerde
iletişim kuruyorlar. Örneğin, “Bugün biraz yorgun
hissediyorum, çöpü sen çıkarabilir misin?” demek
yerine kişi gününün ne kadar zor geçtiğini anlatıyor,
günün tüm olaylarını arka arkaya sıralıyor ve eşinin
çöpü çıkarmayı kendisinin “akıl etmesini” bekliyor,
anlamayınca da kendisine “değer vermediğini”
düşünerek doğal olarak biriken öfkesini başka
şekillerde başka zamanlarda gösterebiliyor. Bu
günlük basit örnekte örtük iletişimi ve değersiz
G
U Z M . D R . Z E Y N E P Ş E N K A LP S İ K İ YAT R İ S T
hissetme problemlerini izleyebiliyoruz. Problemli
ailelerde gördüğümüz diğer bir sorunun ise katı,
esneyemeyen, belki de nesillerden nesillere
taşınmış olan aile kuralları olduğunu görüyoruz.
Tabii ki ailelerin bir takım kuralları olacaktır,
ama bu kurallar durumlara ve içinde bulunulan
koşullara göre ne kadar esneyebiliyor? Yine basit
bir örnekler verecek olursak “çöpü erkekler çıkarır”,
“yemeği kadınlar yapar”, “arabayı erkekler kullanır”,
“çocuklar asla anne babalarına itiraz edemez”,
“anneler asla yorulmaz” gibi. Yine tekrarlamalıyım
ki bu kuralların varlığı değil, ihtiyaç durumlarında
esneyememeleridir problem teşkil eden.
Her aile sorunlu dönemlerden geçebilir,
problemlerle karşılaşabilir. Sağlıklı aileleri işlevsel
olmayan ailelerden ayıran özelliklerin yukarıda
belirtmiş olduğum faktörlerden kaynaklandığını
görürüz. Bu ailelerin ortak noktaları bireylerin
kendilerini değerli hissetmeleri, iletişimin
açık ve dürüst oluşu, kuralları zaman zaman
esnetebilmeleri ve dış dünya ile bağlarının açık ve
güvenli kurulmasından kaynaklanır.
Çift-aile terapisinde terapistlerin görevi suçluyu
bulmak ya da eşleri boyun eğdikleri ortak noktada
buluşmaya zorlamak, aile kurallarını değiştirmek
ya da onların bize getirdikleri meselelerle ilgili
kararlar almak değil; sorunun aslında nerede
olduğunu görmelerine yardım etmektir. Birbirlerini
ve kendilerini tanımalarına engel olan durumları
açığa kavuşturmak, iletişimi dürüst ve açık bir
zemine taşımak terapi hedeflerindendir. Bir tür keşif
sürecidir aslında.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 1 6
Kişiler duygularını, ihtiyaçlarını, algılarını,
beklentilerini, özlemlerini, aynı zamanda da
birbirlerine yardımcı olacak henüz belki farkında
olmadıkları kaynaklarını ve ilişkilerinin zenginliklerini
keşfederler. Terapiste düşen ise bu yolda onlara
eşlik ederek yardımcı olmaktır.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 1 7
U Z M . D R . N İ L G Ü N E R E N R A DYO LO J İ U Z M A N I
M E M E K A N S E R İ
MEME KANSERİNDE TANI YÖNTEMLERİ
1. Fizik muayene
2. Serolojik testler
3. Görüntüleme
4. Biyopsi - patolojik inceleme
5. Moleküler yöntemler, meme kanserinde radyolojik
tanı yöntemleri
MEME KANSERİNDE GÖRÜNTÜLEME
YÖNTEMLERİ
Kullanım sırasına göre:
• Mamografi (konvansiyonel, dijital, tomosentez)
• Ultrasonografi (gri skala, renkli doppler,
elastografi)
• Magnetik rezonans görüntüleme
• Girişimsel radyoloji - görüntüleme yöntemleri
rehberliğinde biyopsi veya tel ile lezyon işaretleme
işlemleri
Mamografi
Mamografi, meme kanserini erken yakalamak için
bilinen en etkili görüntüleme yöntemidir.
Meme kanserinin erken tanınması, mortaliteyi
yaklaşık % 30-50 arasında azaltmaktadır.
Mamografi çekimi için ön hazırlığa gerek yoktur.
Âdet bitimini takip eden hafta, meme
hassasiyetinin en az olduğu zamandır. Bu nedenle
bu aralıkta çekilmesi, ağrı daha az olacağı için
önerilebilir.
Görüntüyü etkileyebileceğinden koltuk altına losyon,
deodorant gibi şeylerin sürülmemesi tavsiye edilir.
Silikon implantı, mamografiye mani değildir. Çekimi
yapan teknisyene implant olduğu belirtilmelidir.
Doz ve pozisyondaki ayarlamalar, implanta göre
değiştirilebilir. Silikon implantı olan hastalarda
mamografiye, ultrasonografi eşlik etmelidir.
Mamografi, tarama ve tanısal amaçlı kullanılabilir.
Meme kanseri tarama rehberi
Ulusal Meme Derneğinin 2010 yılında yayınladığı
konsensüs raporuna ve Türk Radyoloji Derneği
Tarama Rehberi’ne göre ülkemizde, 40-70 yaş
arasının yılda bir kez mamografi çektirmesi tarama
yöntemi olarak kabul görmüştür. 70 yaş üstünde ise
hastanın mamografi çektirmesine mani bir hastalığı
yok ise yılda bir veya iki yılda bir mamografi tetkiki
yaptırması önerilir.
Mamografi niçin 40 yaş?
• Meme kanseri riski yaşla birlikte artmaktadır.
• Meme kanserinin radyolojik olarak saptanabilirliği
ile klinik olarak belirgin hâle gelmesi için geçen süre
sojourn zaman olarak bilinir.
• Erken yaşlarda görülen meme kanserinde sojurn
zamanı kısa olduğundan büyüme hızı daha fazladır.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 1 8
Meme kanseri görülme ihtimali mevcuttur.
Taramada bazı özel durumlarda gerekirse
ultrasonografi ve manyetik rezidans da
eklenebilmektedir.
Mamografi çekimleri rutin olarak her iki meme
için craniocaudal (CC) ve mediolateraloblik (MLO)
olmak üzere iki pozisyonda yapılır. Gerekirse ek
pozisyonlar alınabilir.
Teknik Doz
• Mamografide 4 film için uygulanan ortalama doz
3-4 mSv’dir.
• Doğadan 1 yılda alınan radyasyon dozuna eşittir.
Meme ultrasonografisi hangi durumlarda yapılır?
• Meme dokusu yoğun kişilerde
• Genç bir hastada, meme dokusunda palpasyonla
bir sertlik hissedilmesi durumunda
• Mamografide şüpheli görünen kitlelerin iç yapısını
ve kontur özelliklerini daha net görmek amacıyla
Meme Ultrasonografisi
• Tarama duyarlılığı düşüktür. %35-40
• Tanısal duyarlılık ise yüksektir. %92
Meme ultrasonografisi için kullanılan cihazlar
yüksek rezolusyonlu olmalıdır.
Renkli Doppler Ultrasonografi
Memede saptanan kitlelerin vasküler özelliklerini
gösterir. Vasküler yapıdan zengin olan kitleler
malignite yönünden şüphelidir.
Magnetik Resonans Görüntüleme (MRG)
Meme kanserini göstermede
• Duyarlılık %85-100
• Özgüllük %30-95
Meme MR, mamografi ve ultrasonografiden farklı olarak meme lezyonlarının şekil, kontur, boyut gibi morfolojik özelliklerine ilave olarak meme parankimi ve bu zemindeki kitle lezyonlarının perfüzyon karakteristiklerini fonksiyonları olarak göstermektedir. Meme MR çekimi ideal dönem âdetin 5-12. günleri arasındadır. Âdet dönemi yapılan çekimlerde meme parankimi yoğun kontrast tutarak zemindeki olası kitle lezyonları gizlemektedir. Oral kontraseptif veya hormon replasman tedavisi kullanan olgularda meme MR çekimi ilaçların kesilmesini takiben 2-3 ay sonra yapılması uygundur. Meme MR kontrast madde enjeksiyonu öncesi veya sonrası yapılır. American Kanser Enstitüsü BRCA genleri açısından pozitif olan ya da 1. derece akrabasında BRCA geni taşıyan kişilerde yıllık MR yapılmasını önermektedir.
MRG Endikasyonları
• Yüksek riskli hastalarda tarama amaçlı
• Meme Ca tanısı almış kişilerde yayılımın
değerlendirilmesi amacıyla
• Operasyon ve radyoterapi sonrası skar ile nüks
ayırımı için
• İmplant meme değerlendirmesi
• Yoğun meme dokusu nedeniyle tanıda güçlük
varsa
• Kemoterapiye yanıt değerlendirmek amacıyla
• Primeri bilinmeyen aksiller metastazların
değerlendirilmesinde
MEME KANSERİNDE GİRİŞİMSEL RADYOLOJİNİN
YERİ NEDİR?
Meme biyopsileri, görüntüleme yöntemlerinde
saptanan şüpheli bölgelere yapılır. Bu şüpheli
bölgelerin sıklıkla elle muayenede karşılığı mevcut
değildir. Radyolojik yöntemlerin (ultrasonografi,
mamografi veya manyetik rezonans) rehberliğinde
şüpheli bölgeden ıska geçmeden hastaya en az
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 1 9
zarar verilecek şekilde yeterli miktarda doku veya
hücre radyolog tarafından patolojik inceleme
için çeşitli iğnelerle alınır. Histopatolojik durum
gerektiren tanıda radyoloğun görevi hasta için en
az zararı, patolog için en fazla bilgi veren biyopsi
yolunu seçip uygulamaktır.
İnce iğne aspirasyon biyopsisi
Tru-cut biyopsi
Hem hasta hem hekim için biyopsisinde
ultrasonografi, hem hasta hem hekim için en
konforlu bir yöntem olması, radyasyon içermemesi,
işlemin ekranda sürekli takip edilebilmesi nedeni ile
tercih edilmektedir.
Biyopsi günü meme bölgesine deodorant, losyon
veya parfüm uygulanmamalıdır. Anestetik
maddelere karşı alerji varsa doktora söylenmelidir.
Kan sulandırıcı kullanılıyorsa bunun 3 gün önceden
bırakılması istenir.
İşlemden önce biyopsi yapılacak bölge temizlenir
ve sterilize edilir. Biyopsi yapılacak bölgeye lokal
anestezi uygulanır. Biyopsi iğnesi, biyopsi yapılacak
alana doğru ilerletilir. İnce iğne aspirasyon
biyopsisi az miktar hücre almak amacıyla yapılır.
Alınan örnek, patolog tarafından incelenir, yeterli
hücre varsa işlem sonlandırılır. İşlem yaklaşık
10-30 dakika sürer. İşlem sonrasında biyopsi
yapılan lokalizasyona bası yapılır, dikiş gerektirmez.
Tru-cut (kalın iğne biyopsisi)
Örnek doku almak amacı ile yapılır. Kullanılan
iğneler daha kalın olduğu için işlem yapılacak
bölgeye küçük bir kesi uygulanır, dikiş gerektirmez.
İşlemden sonra yara izi kalmaz. İşlem sonrasında
günlük aktivitelere dönülebilir, kanama riski % 1’den
azdır. Enfeksiyon riski % 0- 1’den daha azdır.
Vakum biyopsi
Vakum biyopsiler genellikle ultrasonografide
görülmeyen tanı için daha fazla dokunun istendiği
mikrokalsifikasyonların varlığında sterotaksik
momografi sistemleri rehberliği ile veya sadece
MR’da görülen lezyonlar için MR rehberliğinde
kullanılmaktadır. Malzeme fiyatı diğer sistemlere
göre daha yüksektir.
Tel ile işaretleme yöntemi ile lezyon işaretlenerek
eksizyonu sterotaksi iki ayrı planda çekilen grafide
bilgisayar yardımı ile lezyonun üçüncü boyutta
lokalizasyonunu yapan bir sistemdir.
Sterotaksi rehberliğinde sonografide gözükmeyen,
sadece mamografide gözüken lezyonların veya
çok küçük lezyonların lokalize edilerek biyopsisi ve
işaretlenmesi mümkün olmaktadır.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 2 0
az aylarında sıcaklık artışı nedeniyle vücuttan
buharlaşma ve terleme nedeniyle çok
miktarda sıvı kaybederiz. Vücudumuz bu kaybı
yerine koyabilmek için beynimizde bulunan susama
merkezine uyarı gönderir ve susuzluk hissi oluşur.
Bizde susuzluğumuzu gidermek için sıvı alımına
yöneliriz. Özellikle kaynağı bilinmeyen,
açık alanda ısıya maruz kalmış denetimsiz içecekler
ve bu sıvılarla yıkanmış çiğ sebze ve meyveler yaz
hastalığı deyince aklımıza ilk gelen hastalıkların
başlıca sebebidir. Peki nedir bu yaz hastalıkları;
bu hastalıklar arasında ilk sırayı gıda
zehirlenmeleri alır.
NEDEN YAZ HASTALIĞI?
Bağırsak infeksiyonlarının yaz aylarında daha
sık görülmesinin nedeni, temiz olup olmadığına
aldırmadan her türlü içeceğin daha fazla
tüketilmesi ve artan sıcaklıklara bağlı olarak
mikropların daha kolay üremesi nedeniyle gıdaların
çabuk bozulmasıdır.
PİKNİK-MANGAL?
Yaz aylarında kırda piknik yapanlar, çoğunlukla
etrafta bulunan doğal su kaynakları veya çeşme
sularını içme ve temizlik suyu olarak kullanırlar.
Bu suların çeşitli atıklarla kirlenmiş olma olasılığı
yüksektir. Bu atıklarla kirlenen su gözle
fark edilmeyebilir, suyun berrak temiz görünmesi
sağlıklı yada tamamen temiz olduğunu göstermez.
Gözümüzle göremediğimiz bazı etkenler suyun içinde
bulunup enfeksiyona yol açabilir. Bu sular içme
için kullanılmasa bile, kirli su ile yıkanmış meyve ve
sebzelerle de mikrop bulaşabilir. Özellikle
çiğ sebzeler ve kabuğu soyulmadan yenilen meyveler
daha çok risk taşır. Bu sular kullanılarak hazırlanan ve
içeceklerin içine atılan buz da aynı şekilde tehlikelidir.
Yaz aylarında yiyecekler pişirilmiş olsalar
bile, mutlaka buzdolabında uygun koşullarda
saklanmalıdır. Sıcak ortamda, güneş gören yerlerde
bırakılan ve özellikle açıkta satılan yiyecek ve
içeçekler, üzerlerine konan vektörlerin (taşıyıcıların)
mikrop taşıması ve bu mikropların uygun ortam
oluşması halinde çok daha hızlı üreyip gıdaları zehirli
hale getirmesi kaçınılmaz olur. Bu durumda yemeğin
kokması aslında o yiyecek üzerinde mikropların aşırı
şekilde çoğalmasından başka bir şey değildir. Sütlü
ve mayonezli yiyecekler, et, krema içeren gıdalar
bu açıdan en yüksek riskli besinlerdir. Bu şekilde
kirlenmiş suların ve bu sularla hazırlanmış içeceklerin
içilmesi; bu sularla yıkanmış salata gibi yiyeceklerin
çiğ olarak yenmesi, açıkta satılan veya otel-tatil köyü
gibi yerlerde açık büfelerde sergilenen uzun süre
uygun olmayan koşullarda bekletilmiş yiyeceklerin
yenmesi bu besinler üzerindeki mikropların
bağırsaklara geçerek hastalık yapmasına neden olur.
YA Z H A S TA L I Ğ I
Y
U Z M . D R . YA S İ N K E S K İ Nİ Ç H A S TA L I K L A R I U Z M A N I
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 2 2
YAZ AYLARINDA EN ÇOK HANGİ YİYECEKLERİN
TÜKETİMİNE DİKKAT ETMELİYİZ?
En çok dikkat edilmesi gereken yiyecekler açıkta
sergilenen, masa üstlerine servis edilip açıkta
bekletilen buzdolabında saklanmayan yiyeceklerdir.
Açıkta satılan lahmacun, buzdolabında
saklanmayan salata, kıyma, süt, yoğurt, kaymak,
krema gibi yiyecekler tehlikelidir. Her şeyden önce
yiyeceklerin taze olmasına, paketlenmiş olarak
pazarlanan yiyeceklerin üzerindeki son kullanma
tarihinin geçmemiş olmasına dikkat edilmelidir.
Dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da soğuk
tüketilen besinlerdir. Bu gıdalar çok kısa sürede
bile ısısı uygun olmayan ortamda bırakılırsa yada
elektrik kesintisi nedeniyle saklanan ortamın
koşulları bozulduğunda hızla enfektif hale
gelebilirler. Özellikle dondurmalarda ve pastalarda
bu noktaya çok dikkat edilmelidir.
Buzdolabında saklandığı halde tehkikeli olan dikkat
çekilmesi gereken bir diğer ürün de “buz”dur.
İçeceklerin içine atılan buzun hangi sudan
yapıldığını bilmek mümkün değildir. Bu nedenle, yaz
aylarında serinletici bir şeyler içmek istediğimizde,
içine buz atmak yerine, ağzı kapalı olarak
soğutulmuş içecekleri tercih etmek daha doğru
olacaktır.
Hastalığa yakalanan kimler yüksek riskli
durumdadır?
1- Bağışıklık sisteminde bozulma ile giden hastalığı
olan ya da bağışıklık sistemini baskılayan ilaç
kullanan ve organ nakli olmuş kişiler
2- Böbrek yetmezliği olan veya böbrek kan akımını
bozan hastalık yada ilaç kullanımı olanlar (ağrı
kesiciler bazı tansiyon ilaçları kalp damar hastalığı
vb. olanlar)
3- Alzheimer demans gibi kişinin bilincini bozan
nörolojik hastalığı olanlar
4- Yaşlı hastalar
Bu hastalardan birinci grupta bulunanlar ;
basit gibi görünen bu hastalık nedeniyle hayatı
tehdit etmeye kadar varan önemli sorunlar
yaşayabilmekte bu yüzden mutlaka hekim
kontrolünde ve gözlem altında tedavi edilmelidirler.
diğer gruptaki hastalar ise terleme ateşe
bağlı dehidratasyon (aşırı sıvı kaybı) nedeniyle
böbrek yetmezliği açısından yüksek risklidirler.
bu hastalıkları olan yada böyle yakınları olanlar
mutlaka ishal kusma ve ateşli hastalık gibi sıvı
kaybına yol açan durumlarda sağlık kuruluşuna
başvurmalıdırlar.
YAZ AYLARINDA BESİNLERLE ZEHİRLENEN KİŞİ
NASIL BESLENMELİ?
Herşeyden önce, bol sıvı almalı. Sadece su yeterli
olmadığından; çay, meyve suları, maden suyu,
ayran gibi içecekler verilebilir. İshal tamamen
kesilinceye kadar süt içmemek ve sütlü besinlerden
uzak durmak doğru olur.
Barsakların çalışma hızını artıran posalı besinlerin
azaltılması esastır.
İshali olan kişilerin posasız ve yağsız besinler
tüketmesi gerekir. Posa içeriği yüksek çiğ sebze ve
meyveler, kuru baklagiller, tam tahıl ürünlerinden
bu dönemde uzak durulmalıdır. Ayrıca kuruyemişler,
şeker, çikolata, yağlı yiyeceklerden (kızartmalar,
mayonez, tereyağ, kaymak vb.) kaçınılmalıdır.
Bu dönemde kızartma yerine haşlama ve fırında
pişirme yöntemleri uygulanmalıdır.
Acılı ve fazla baharatlı besin tüketilmemelidir.
Sucuk, salam, pastırma gibi şarküteri ürünlerinden
de kaçınılmalıdır.
Yağsız makarna ve pirinç pilavı, pirinç lapası,
yayla çorbası, yağsız beyaz peynir, yoğurt, kabuksuz
elma, muz, şeftali, havuç, haşlanmış patates,
haşlanmış yağsız et ve tavuk, yağsız ızgara köfte
yenilebilir.
Ayrıca tuzlu ayran, taze sıkılmış meyve suları, açık
çay ve bol bol temiz, güvenilir su içilebilir.
Hastalık boyunca evde istirahat edilmelidir.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 2 3
mplant, eksik dişlerin tamamlanması amacıyla,
çene kemiğine yerleştirilen, çoğunlukla vida
şeklindeki yapay titanyum diş kökleridir. İmplantlar
yüksek doku uyumu gösteren başarı oranı oldukça
yüksek tedavi seçenekleridir. Tek diş eksikliği olan
hastalardan, hiç dişi olmayan hastalara kadar
geniş uygulama alanları vardır. Gerek diğer dişlere
müdehale etme gereğini ortadan kaldırması, gerek
çiğneme hissini normale en yakın vermesi ve estetik
kaygıları yok etmesi nedeniyle, diş hekimliğinde en
çok uygulanan tedavi yöntemlerinden biri haline
gelmiştir.
NEDEN EKSİK DİŞ BIRAKMAYIP İMPLANT
YAPTIRMALIYIZ?
İmplant eksik dişleri tamamlamak için yapılmalıdır
dedik, peki neden kaybettiğimiz dişleri
tamamlamalıyız? Eksik dişler öncelikli olarak
kişiler de estetik kaygıya sebep olur. Boş kalan diş
yerlerinin gözükmesi ya da o bölgelerde dudak
ve yanağın çökmesiyle kırışıklık oluşması kişilerin
istemediği görünümlere sahip olmalarına neden
olur. Eksik dişin komşu dişleri devrilir, karşıt dişleri
karşıya uzar ve dolayısıyla çiğneme fonksiyonunu
bozar. Devrilen ya da uzayan dişlerde hassasiyet,
çürük, dişeti iltihabı ile birlikte ağrı ve dişlerin
kaybı da gözükebilir. Eksik dişler nedeniyle, tek
taraflı çiğneme ile çene eklemlerinde ağrı, ses ve
kilitlenmeler olabilir. Eksik diş bölgesindeki kemikle
zamanla rezarpsiyon dediğimiz incelme ve erime
olabilir. Diş eksikleri sebebiyle diğer dişlerin araları
açılabilir ve yüzün orta hattında kayma yani yüzde
asimetrik görümüm olabilir. Eksik dişler nedeniyle
iyi çiğnenmeyen yiyecekler mide rahatsızlıkları
veya kilo alımlarına sebep olabilir. Bütün bunlar
nedeniyle eksik dişlerin yerini implant veya
alternatif tedavilerle doldurmak gerekir.
İ M P L A N T
İ
D T. H İ L A L Y I L D I Z Y Ü K S E LD İ Ş H A S TA L I K L A R I U Z M A N I
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 2 4
İMPLANT KİMLERE UYGULANABİLİR?
Sağlıklı dişetleri, çene kemiğinde implantları
destekleyebilecek kemiği olan, genel sağlık durumu
iyi olan, iyi ağız bakımı yapan bireylerde implantın
başarı oranı oldukça yüksektir. Bazı durumlarda,
kemiğin miktarı implant için yeterli olmaz. Böyle
durumlarda, ileri tekniklerle önce uygun kemik
alt yapıya ulaşılır ve implant yapılabilir.
İMPLANT NASIL YAPILIR?
İmplant iki ya da tek aşamada fakat tercih edilen
genellikle iki aşamada gerçekleştirilebilir. Standart
bir implant uygulaması için, bölgeye lokal anestezi
uygulanır ve dişeti dikkatlice kaldırılır. Daha
önceden belirlenen ölçülere göre kemik içinde
implanta uygun yuva açılır ve sonrasın da implant
yerleştirilir. İmplantın kemik ile bütünleşmesi için
kemiğin duruma göre belirli bir süre bekletildikten
sonra implantın ikinci aşamasında implantın
üzerine dişi taklit eden kısmı yerleştirilir ve protez
işlemlerine başlanır.
İMPLANT OPERASYONU SIRASINDA AĞRI
DUYAR MIYIM?
Hastaların implantın adından korkmakta ve bu
soruyu sık sık sormaktadır. Oysa ağrısız bir implant
operasyonu için, diğer diş işlemlerindeki lokal
anestezi yeterli olacaktır. Hastaların çoğu diş çekimi
esnasında duyulandan daha az bir rahatsızlık
olduğunu söylemektedir. Operasyon sonrasında
verilecek ağrı kesiciler yeterli olmaktadır. Tedaviler
bittikten sonra ise, hastalar ağızlarında implant
varlığını hissetmezler bile. Yine de hastların isteği
doğrultusunda bu işlem, bilinçli sedasyon yada
genel anestezi altında yaptırılabilir.
İMPLANT HANGİ MADDEDEN YAPILIR?
İmplant titanyum veya alışımlarından yapılır.
Biyouyumlu materyal olduğu için doku iyileşmesi
çok başarılıdır. Ağız sıvılarından etkilenmez ve ağız
içerisinde oluşacak kuvvetlere dayanacak şekilde
planlanmıştır.
İMPLANT NASIL UZUN ÖMÜRLÜ OLABİLİR?
İmplantlar da ağız içerisinde dişler gibi kemik ve
dişetiyle sürekli ilişki halindedir ve bu yapılarda
oluşabilecek rahatsızlıklardan etkilenebilir. Ağız
bakımı iyi yapılmadığında ve cok sigara tüketimi
olan hastalarda implant kaybı yaşanabilir. Doğal
dişlerimizde olduğu gibi, implantların çevresine de
doğru bir ağız bakımı uygulayıp rutin kontrollere
gittiğimizde implantları uzun süre koruyabiliriz.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 2 5
Ç O C U K L A R DA İ S H A L
Ayrıca yazın artan seyahatler ve tatiller de
çocukların bağırsak florasını bozacağından,
ishale eğilim artar.
HANGİ DURUMDA GIDA ZEHİRLENMESİ
AKLA GELMELİDİR?
Kusma ishalden baskınsa ve şikayetler bir gün
içinde düzeliyorsa akla gıda zehirlenmesi gelir.
Yazın yaş pasta, dondurma, kaymak, süt ve diğer
süt ürünleri, çiğköfte, tavuk, et ve deniz ürünlerinde
bakteriler çok kolay ürerler ve bunların toksinleri
gıda zehirlenmesi yapabilirler.
U Z M . D R . Ş Ü K R Ü C İ D OÇ O C U K H A S TA L I K L A R I U Z M A N I
ocukluk çağının en sık rastlanan
şikâyetlerinden biri olan ishali, günde
beşten fazla sulu dışkılama olarak tarif edebiliriz.
İshal, genelde barsak enfeksiyonlarının bir bulgusu
olup, kusma, karın ağrısı ve ateşi de beraberinde
getirebilir. İki haftayı geçmeyen ishaller akut (ani
başlangıçlı), iki haftayı geçen ishaller ise kronik
(süreğen) ishal olarak adlandırılır. Ancak özellikle
yeni doğanlar ve süt çocukların da, günde 7-8 kere
sulu sarı dışkılama normal kabul edilebilir.
İSHAL NEDEN OLABİLİR?
İshal genelde mikrobik kökenlidir. Virüsler
(Rotavirüs, atenovirüs, enterovirüs vs.), bakteriler,
(E.coli, şigella(dizanteri), salmonella(tifo), amipler
ve kistler ilk akla gelenlerdir. Ayrıca bazı metabolik
hastalıklar (hipertiroidi, diyabet vs.), iltihabi
barsak hastalıkları(kolitler vs.) ve stres gibi ruhsal
bozukluklar da ishale yol açabilir.
İSHALLER YAZIN NEDEN ARTAR?
Yazın insanların toplu yaşama alışkanlıkları artar.
Hava sıcaklığın yükselmesi de sular ve gıdalarda
bakteri üremesini hızlandırır. Meyve ve sebzeleri
bol ve temiz su ile yıkamadan yemek, pişirmek ve
çiğ besinler tüketmek, el yıkamaya önem vermemek,
kaynağı belli olmayan içme suyu tüketmek,
dışarıdan fast-food türü gıdalar ile beslenmek,
çocukların dışarıda daha çok oynayıp mikroplarla
daha fazla karşılaşmaları ve kirli havuz ve denizlere
girmekte yaz ishallerini tetiklemektedir.
İSHAL NEDİR?
Ç
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 2 6
İSHALLİ ÇOCUKTA NELER OLUR?
İshale, kusma da eşlik ediyorsa, dehitratasyon (sıvı
kaybı) ihtimali, kandaki minerallerin kaybına bağlı
halsizlik durumu artar. Çocuğun bu durumda dil ve
dudakları kurur, derinin turgoru (esneklik) bozulur,
kan ve idrarda keton miktarı artar.Hastanın barsak
sesleri artar, bazen dışarıdan dahi duyulabilir. Eşlik
eden karın ağrısı ve ateşle hiç vakit kaybedilmeden
doktora başvurulmalıdır. İshal bir haftayı geçerse,
dışkıda kan varsa, eşlik eden ateşte mevcut ise
dışkı tahlili (gaita mikroskobisi) yaptırmak gerekir.
İSHALLİ ÇOCUĞA NASIL YAKLAŞMALIYIZ?
Öncelikle ishalden ziyade kusma ve sıvı kaybından
korkmak gerekir. Bu durum, süt çocuklarında
daha ağır ve hızlı seyreder. Çocuğa hemen damar
yolu açıp, serum takmak bu durumda çok uygun
olur. Böylece, kusması kesilen, keton miktarı
düşen hasta, kaybettiği sıvı kaybını da telafi
etmiş olacaktır. Ardından ağızdan da sıvı almaya
başlayacaktır. Onun için tedavide ilk amaç; Gerek
serumla, gerekse ağızdan sıvı verip, dehitratasyonu
önlemek olmalıdır. İshali kesmek, toksinleri
bağırsağa hapsetmek doğru bir yaklaşım değildir.
İshali dengelemek çok daha akılcı bir yaklaşımdır.
Bu amaçla probiyotik denen, bağırsaklarımızdaki
dost flora bakterilerinin dışarıdan verilmesi, çinko
içeren şurupların kullanılması, gereğinde ağrı kesici
ve ateş düşürücülerden yararlanılması uygun
olacaktır. Bakteriyel ishaller dışında antibiyotik
vermek faydadan çok zararı getirir.
İshalde, hastaya bol bol temiz su verilmeli,
yoğurt (ayran), muz, şeftali, haşlanmış patates,
pirinç lapası ve çorbası, haşlanmış yumurta gibi
gıdalar önerilmelidir. Diyeti ishal geçse de iki gün
daha bozmamalıdır. Tabi ki en güzel, yukarıda
genel hijyen kurallarına dikkat edip, ishale hiç
yakalanmamak olacaktır.
Hepinize sağlık dolu ve güzel bir yaz dilerim.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 2 7
el ağrısı, Kalp Hastalıklarından sonra iş gücü
kaybına neden olan ikinci sıklıkta rahatsızlıktır.
Bu nedenle tanıya yönelik tedavi dışında yaşantıyı
daha konforlu hale getirecek yöntemler üzerinde de
çalışmalar mevcuttur.
Günümüzün ciddi tıbbi ve sosyoekonomik
sorunlarından biri, bel ağrısı ve ağrıya eşlik eden
radiküler semptomlardır (ayağa yansıyan ağrılar).
Erişkin kişilerin %80-85’inde 50 yaş öncesinde bel
ağrısı şikayeti ile karşılaşılmaktadır. Akut bel ağrılı
hastaların %90’ı birkaç hafta içinde tamamen
iyileşirken sadece %10’nun ağrıları 4-6 haftadan
uzun sürmektedir. Uzun süren ağrılarda bel fıtığı,
tümör, faset eklem ağrısı, kalça eklemi bozuklukları,
bel kayması ve psikolojik bozukluk gibi hastalıklar
göz önüne alınmalıdır.
Konservatif tedavinin ilk basamağında ağrınına
azaltılmasına yönelik hareketleri gösterme,
istirahat ve ağır kaldırmanın önlenmesi gibi pasif
yöntemler yer almaktadır. İlaç tedavisinde ise
ağrı kesici ve ödem giderici ilaçlarla beraber
çeşitli kas gevşeticilerin kullanılması önemli yarar
sağlamaktadır. Uzun vade de kilo vermesi önerilir.
Bir grup hastada da ise olay uzar, tanı ne olursa
olsun ne ameliyat ne ilaç kullanılması yeterli olmaz.
Bu durumlardan ilki bel fıtığıdır.
BEL FITIĞI VE TRANSFORAMİNAL ENKJEKSİYON
Pratikte en sık rastladığımız bel ağrısı nedeni
bel fıtığıdır. İki omurga arasındaki kıkırdak omurilik
kanalına doğru yırtılarak ayağa giden sinirlere
baskı yapar. Sonuç şiddetli bel ağrısını takip eden
ayak ağrısıdır. MR tekniğiyle kolayca tanı konulan
bel fıtığı vakalarında aslında tam olarak tedavi
edici bir ilaç mevcut değildir. Kortizon diye bilinen
steroid ilaçlar faydalı olabilir fakat mevcut yırtılan
kıkırdakta damarlanma olmadığı için, steroidler
bu kıkırdaklara iğne veya hap yoluyla tam olarak
iletilemez. Kıkırdağın %30 oranında yana doğru
yırtılması söz konusudur. İşte bu hastalarda
transforaminal steroid enjeksiyonu oldukça iyi
sonuçlar verir. Çünkü steroidler bu yöntemle direkt
olarak hasta olan yere verilir ve etki eder.
Medikal tedaviye rağmen yanıt alınamayan
hastalarda tercih edilen yöntemler arasında
transforaminal epidural steroid enjeksiyonu bu
nedenle önemli bir seçenektir. Ayrıca Herpes Zoster
gibi enfeksiyöz sinir kökü hastalıklarında, kanserli
hastalarda tümör invazyonu sonucu gelişen
ödem ve enflamasyonlarda, nevraljik ağrılarda,
spinal kanal daralması, skolyoz, bel kayması
olan hastalarda ve bel fıtığı ameliyatına ragmen
ağrısı geçmeyenlerde de iyi biryöntem olarak
uygulanmaktadır.
Uygulamanın ameliyathane şartlarında özel bir
röntgen ve masa eşliğinde 3-5 dk gibi kısa sürede
lokal anesteziyle yapılması ve hastanın 1 saat sonra
evine gitmeside önemli bir avantajdır. Kortizon
kelimesi hastaları korkutsa da nadir durumlar
dışında, çok düşük miktarlarda kullanıldığı için hiç
bir sakıncası yoktur. Evde 1 gün istirahati takiben
normal yaşantı önerilir.
O P. D R . L E V E N T A K D U YG UB E Y İ N C E R R A H İ S İ U Z M A N I
D Ü Z E L M E Y E N B E L AĞ R I L A R I N DA YA R D I M C I T E DAV İ YÖ N T E M L E R İ
B
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 2 8
FASET EKLEM SENDROMU VE FASET EKLEM
ENJEKSİYONU
Faset eklemleri, bir omurla komşu diğer bir omurun,
üst ve alt eklemsel çıkıntıları arasında yaptığı
gerçek bir eklemdir ve omurganın
arka kısmında yer alır. Faset eklemleri sağlamlık
sağlar, omurgaya eğilme ve bükülme yeteneği
kazandırır. Eklem, kıkırdak ince bir yüzey tabaka
içerir, kapsülle çevrilidir ve içi sinoviyal sıvıyla
(kıkırdağı besleyen ve omurga hareket ettiğinde
iki kemik yüzeyi arasındaki sürtünmeyi önleyen sıvı)
doludur.
Faset eklemi enjeksiyonunun basit olarak
iki sebebi vardır.
1. Tanı: Ağrının kaynağını bulmak.
2. Tedavi: Tespit edilen bir anormalliği tedavi etmek.
Faset ekleminde bir problem (inflamasyon,
irritasyon, şişlik veya artrit gibi), bel ağrılarına
neden olabilir. Bel fıtığını taklit eden ayağa
vuran ağrılarda oluşabilir. İleri yaşlardaki bel
ağrılarının yüksek oranda sebebi faset eklemdeki
bozukluklardır. Tanı koydurucu testler faset
eklemindeki anormalliği gösterebilir, ağrının
kaynağının faset eklemi olduğunu ortaya çıkarabilir.
Gece ve hareketsiz kalmakla artması özelliğidir.
Faset eklemlerinin gerçek bel ağrısının sebebi
olduğuna karar verilirse faset eklemine uygulanan
düşük miktarda lokal anestezik madde enjeksiyonu
ile ağrı azalır veya yok olursa bu durum, ağrının
kaynağının faset eklemi olabileceğini gösterir.
Bu uygulama şekli, faset eklemi enjeksiyonunun
tanı koydurucu olarak kullanımıdır.
Bir faset ekleminin ağrının kaynağı olduğu tespit
edilirse anestezik ajanların ve steroid ilaçların
tedavi edici enjeksiyonları uzunca bir sure ağrı
hafiflemesi sağlayabilir.
Her iki işlemde özel bir röntgen cihazıyla
ameliyathane de 5 dk gibi kısa bir sürede yapılır ve
hasta eve gönderilir.
• Uzayan bel ağrılarında transforaminal enjeksiyon
ve faset eklem blokajı alternatif yöntemlerdir.
• Ödem giderici ilaçlarla desteklenirlerse sonuçlar
daha iyi olur.
• Altın öneri hastanın aynı zamanda kilo vermesi ve
karın kaslarını kuvvetlendirici spora başlamasıdır.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 2 9
eker hastalığı (Diyabet) körlüğün en
sık sebeplerinde biridir.Şeker hastalığı
gözümüzde görmeyi sağlayan ve gözümüzün
iç duvarını döşeyen sinir tabakası olan retina
tabakasını tutarak görmemizi bozar. Retina
tabakasının şeker hastalığında bozulmasına
Diyabetik Retinopati denir.
Diyabet, insülin salınımı veya insülin yetersizliği
sonucu kan şekerinin artmasıyla kendini gösteren
metabolik bir hastalıktır. Uzun süreli kan şekeri
yüksekliği göz dışında, böbrek, alt ekstremite duysal
sinirleri ve kalbi etkilemektedir.
Diyabet, özellikle kılcal damarları tutan bir
hastalıktır. Gözde görmeyi sağlayan retina
tabakasının kılcal damarlarını etkileyerek
çalışmasını bozmakta ve görme kayıplarına
yol açmaktadır. Şeker hastalığına bağlı
retina bozukluklarına diyabetik retinopati adı
verilmektedir.
Diyabette gözün tutulması hastalığın süresine
ve kan şekerinin yüksekliğine bağlı olarak değişir.
Ortalama şeker hastalığı başlamasından 7-8 yıl
sonra retinayı tutmaya başlar.
Yapılan çok merkezli çalışmalarda diyabetin
başlamasından 20 yıl sonra, Tip 1 diyabette
yaklaşık %99 ve Tip 2 diyabette %60 oranında
DİYABETTE GÖZ NE SIKLIKLA ETKİLENİR? DİYABETİK RETİNOPATİ GÖZÜMÜZÜ
NASIL KÖR EDEBİLİR?
DİYABETİK RETİNOPATİ NEDİR?
Ş E K E R H A S TA L I Ğ I V E G Ö Z
Ş
retina tabakamız etkilenmektedir. Gençlerde, buluğ
çağından itibaren, yetişkinlerde ise 30 yaşından
sonra ortaya çıkan şeker hastalığında mutlaka göz
muayenesi yapılmalıdır. Retinopati başladığında ise
takip süresi 3-4 aylık sürelere indirilebilir.
Diyabet hastalığı görmemizi sağlayan retina
tabakasının kılcal damarlarını tutar. Retinada temel
olarak kanama, su toplaması (ödem) ve
geç dönemde ise çekinti ve yırtılmalara neden
olarak körlük oluşturur.
P R O F. D R . M E H M E T Ç A K I RG Ö Z H A S TA L I K L A R I U Z M A N I
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 3 0
1. Lazer Fotokoagulasyon tedavisi.
Diyabetik retinopatide lazer ödem tedavisi için
Fokal yada Grid lazer fotokoagulasyon olarak
maküla etrafına uygulanır. Kanama ve yeni
damarları kurutmak için kenar retina bölgelerine
panretinal lazer fotokoagulasyon uygulanır.
2. Göz içi enjeksiyon tedavisi.
Eğer makülanın merkezini tutan ödem var ise
maküla merkezine lazer yapılamadığı için göz
içerisine injeksiyon tedavisi uygulanır. Bu amaçla
AntiVEGF denilen ödem ve kanama ilaçları ya da
steroid ihtiva eden ilaçlar uygulanabilir.
3. Cerrahi tedavi (Vitrektomi)
Eğer medikal tedavi yetersiz kalırsa vitrektomi
cerrahisi uygulanır. Vitrektomi cerrahisi son yıllarda
hızla gelişme göstermiştir ve günümüzde Küçük Girişli
(dikişsiz) vitrektomi yöntemleri uygulanmaktadır.
Göz içi kanaması ile göz kapanmışsa artık lazer
tutmaz ve vitrektomi ile göz açılabilir. Vitrektomi
kanama dışında kanama zarlarına bağlı maküla
çekinti ve yırtıklarında, maküla ödemi yapan şekere
bağlı zarlarının tedavisinde kullanılmaktadır.
Sonuç olarak diyabet hastalığı önlenebilir körlük
nedenlerinden biridir. Bu nedenle retina uzmanına
gözdibini muayene ettirmeli ve şekere bağlı
retinopati var ise tedavi ve düzenli takip edilmelidir.
Retina tabakasının merkezinde bulunan ve
gözün görmesini sağlayan Maküla (Sarı Nokta)
damarlarından dışarıya su ve yağ sızmasına sebep
olarak ödem oluşur. Kenar kılcal damarlarda
tıkanmalara neden olarak anormal yeni damar
oluşumları ve kanamalara neden olur. Şeker
hastalarının retinasında oluşan bu yeni damarlar
kanama dışında zarlar oluşturarak retina çekinti ve
yırtılmalarına neden olur. Retinada damarlı zarlar
oluşur ve sonuçta ciddi görme kayıpları, ağrılı göz
tansiyonu yükselmelerine neden olur. Daha seyrek
olarak şeker görme sinirinde şişme ve kurumaya
(optik atrofi) neden olarak körlük yapar.
Kan şekeri kontrolü önemli bir faktördür. Kan
şekerinin düzensiz seyretmesi, ani kan şekeri
yükselme ve düşmeleri retinanın bozulmasını,
hastalığın ilerlemesini kolaylaştırmaktadır. Gebelik,
hipertansiyon, kan yağlarının yüksekliği, böbrek
hastalığı retinopatiyi ağırlaştıran diğer faktörlerdir.
Şeker hastalığı teşhişi için önce göz bebeği ilaç
damlatılarak büyütülür ve gözdibi muayenesi
yapılır. Diyabete ait kanama ve ödem varsa,
FFA ve OCT diye iki farklı gözdibi filmi çekilir.
Hastanın damar yoluna fluorescein adlı ilaç verilir.
Birkaç dakika içerisinde bu ilaç dolaşım yoluyla
retinada damarlara ulaşır ve bu sırada anjiografi
cihazı ile retinanın fotoğrafları çekilir. Damarlarda
tıkanma, yeni damar oluşumu, sızıntı ve ödem olup
olmadığı tespit edilir. Neticeye göre hastanın tedavi
şekli belirlenir.
Sarı noktada ödem, zar oluşumu ve yırtılma olup
olmadığını gösteren çok değerli bir tetkiktir. OCT
teşhis yanında hastanın tedavisinin takibinde
kullanılan, yan etkisi olmayan bir olçümdür. Maküla
ödeminin tıbbi tedavi yada cerrahi tedavi kararında
önemlidir.
Şeker hastalığı göze vurunca ilk yapılması gereken
şeker hastalığının kontrol edilmesidir. Açlık kan
şekerinin ortalama 100-140 arasında olmalı ve
HbA1c denilen 3 aylık ortalama şeker değerinin
%6.5 altında regüle edilmesi önemlidir.
DİYABETTE GÖZ NE SIKLIKLA ETKİLENİR?
FFA (FUNDUS FLORECEIN ANGIOGRAPHY)
OCT (OPTİK KOHERENS TOMOGRAFİ)
DİYABETİK RETİNOPATİNİN TEDAVİSİ
NASIL YAPILIR?
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 3 1
ünümüzde birçok kişinin uyku problemi
vardır. Uyku problemlerinin nedenleri
ise kişisel ve çevresel faktörler olabilir. Kişinin
sağlık problemlerinden dolayı uyku pozisyonları
ayarlanabileceği gibi, bazı sağlık problemlerinin
oluşmaması içinde uyku pozisyonları oluşturulabilir.
İdeal bir uyku pozisyonu tariflenemez ama,
kişilerin sağlık problemlerine göre uyku pozisyonu
ayarlanabilir.
Şekil 1’de en çok tercih edilen uyku yatış
pozisyonları görülmektedir.
P R O F. D R . İ R FA N Ö Z T Ü R KO R TO P E D İ V E T R AV M ATO LO J İ U Z M A N I
G
ŞEKİL 1: UYKU POZİSYONLARI
BOYUN AĞRISI OLANLARIN UYKU POZİSYONU
NASIL OLMALI?
Uyurken ekstremitelerin almış olduğu pozisyonlar,
özellikle eklemlerde bazı rahatsızlıkların ortaya
çıkmasına veya var olan rahatsızlıkların artmasına
neden olabilir. Boyun, sırt, bel, omuz ve diz ağrıları
olan kişilerde, uyku pozisyonlarına bağlı olarak
ağrı şikayetlerinin ve hastalık yapan patolojilerinin
arttığı bilinmektedir.
Özellikle eklem ağrıları olan kişilerde uyku
pozisyonlarının yanlış seçilmesi sonucu,
uyku bozukluğu ve sabahları ağrı ile uyanma
problemi gelişmektedir.
Boyun adalesi, omurga eklemleri ve disklere
ait patolojilerde boyun ağrıları oluşmaktadır.
Uzun süre boyunları aşırı fleksiyonda (öne eğik),
ekstansiyonda (arkaya eğik) veya rotasyonda
(sağa, sola dönük) duranlarda boyun ağrıları
oluşmakta ve var olan ağrılar artmaktadır. (Şekil 3, 4).
Bu nedenle uyurken boynun anatomik pozisyonda
desteklenerek yatılması gerekmektedir (Şekil 2)
Şekil 1
Herhangi bir eklem şikayeti olmayan kişiler, hangi
şekilde uyurlarsa uyusunlar ağrıları olmayabilir,
fakat bu kişilerde de zamanla benzer şikayetlerin
başlayabileceği akılda tutulmalıdır.
Ortopedik rahatsızlıklar için ideal uyku pozisyonu;
kişi ayakta dururken dizler ve kalçalar hafif
fleksiyonda (kıvrık pozisyon), kollar yanda ve
baş nötral (karşıya bakar durumda) olduğu gibi
pozisyonda olmalıdır (Şekil 1 A, C).
Uyku sırasında sırtüstü veya yan yatarken,
tarif edilen ideal pozisyonda uyuyanlarda boyun,
omuz ve diz ağrılarının olmadığı veya var olan
ağrıların azaldığı gözlenir.
A B
Şekil 2: Yan yatarken boyun pozisyonları
A: Doğru pozisyon B: Yanlış pozisyon
Şekil 2
A B C D E F
ORTOPEDİK EKLEM AĞRILARI veUYKU POZİSYONLARI
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 3 2
Şekil 3: Boyun aşırı fleksiyonda yatış pozisyonu
(yanlış pozisyon)
Şekil 3
Şekil 4: Yüzüstü yatış pozisyonu,
baş rotasyonda (yanlış
pozisyon)
Şekil 4
OMUZ AĞRISI OLANLARIN UYKU POZISYONU
NASIL OLMALIDIR?
Omuzda özellikle sıkışma sendromu (impingement
send.) ve rotator manşet yırtığı olan kişilerde,
omuz ağrıları omuz yatış pozisyonuyla ilişkili
olarak artmaktadır. Omuz rahatsızlıklarında, uzun
süreli kolların yukarıda tutulması ile ağrı şikayeti
oluşmakta veya var olan ağrı şikayeti artmaktadır.
Toplumun genelinde uykuda yatış pozisyonları,
kollar omuzdan kaldırılmış şekilde olmaktadır (Şekil
1: B, D, E, F yanlış pozisyonlar). Omuz sıkışma
sendromu veya rotator manşet yırtığı olanlar,
sırt üstü, yan veya yüzüstü yatarken kollar açık
vaziyette uyuma pozisyonundan kaçınmaları gerekir
(Şekil 5, 6: yanlış pozisyonlar)
Şekil:5 Yüzüstü yatış pozisyonu (boyun rotasyonda,
kollar kalkık, yanlış pozisyon)
Şekil 5
Şekil 6: Omuzlar açık
uyku pozisyonları
(yanlış pozisyon) Şekil:8 İdeal sırtüstü ve yan yatış uyku pozisyonları
Şekil 6
Şekil 7: Bizler aşırı fleksiyonda
(kıvrık) yan yatış,
(yanlış pozisyon)
Sonuçta, insan sağlığı açısında
ideal bir uyku yatış pozisyonu
tarif edilememektedir.
Herhangi bir sağlık problemi
olan kişinin, kendi problemine
özgün bir yatış pozisyonu
geliştirmesi gerekmektedir. Reflü gibi mide bağırsak
sistem rahatsızlığı, uyku apnesi gibi solunum
sistemi rahatsızlığı olan veya hamile kişilere
özgün uyku pozisyon önerileri gibi, ortopedik
sorunları olan kişilerede uygun uyku pozisyonları
önerilmektedir.
Boyun, omuz ve diz ağrısı olan kişilerin veya ileri
yaşlarda bu şikayetlerin ortaya çıkmaması için
önerebileceğimiz ortopedik uyku pozisyonları:
Sırtüstü veya yan yatarken, boyun nötral
pozisyonda, kollar yanda ve dizler hafif fleksiyonda
olmalıdır (Şekil 8).
DİZ AĞRISI OLANLARIN UYKU POZİSYONU
NASIL OLMALIDIR?
Toplumda diz ağrısı şikayeti olanların sayısı gittikçe
artmaktadır. Diz kıkırdak hastalıkları, osteoartroz
ve diz yumuşak doku hastalıklarına bağlı diz ağrısı
olanlarla çok fazla karşılaşmaktayız. Özellikle
patellofemoral eklem hastalığı olan kondromalasia
patellaya bağlı diz önü ağrısı günümüzde çok
yaygın olarak görülmektedir.
Dizler 90 dereceden fazla fleksiyon pozisyonunda
uzun süre tutulduğunda, patellofemoral eklemde
bası artmakta ve bu durum diz önü ağrısına sebep
olmaktadır (Şekil 1: B, E, 7 Dizler aşırı fleksiyonda,
yanlış pozisyon)
Şekil 7
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 3 3
itim bozukluğunu anlamak için öncelikle
kalbin nasıl çalıştığını bilmekte fayda
vardır. Kalp, üstte ve altta ikişer tane olmak üzere
boşluklardan (odacıklardan) oluşur. Bunlar bitişik
birer pompa gibidir. Üst odacıklar (kulakçıklar) alt
odacıklara (karıncıklar) göre daha az kaslı yapıya
sahiptir ve daha küçüktür. Kalp atışı gerçekleşirken
önce üst odacıklar kasılır ve içindeki kanı, gevşemiş
olan alt odacıklara boşaltır. Daha sonra yarım
saniyeden daha kısa bir sürede bu alt odacıklar
(karıncıklar) kasılır ve bu sırada da üst odacıklar
gevşer. Kasılan alt odacıklardan kan akciğerlere ve
vücuda gönderilir. Akciğerlerden bu sırada gelmiş
olan kan ise gevşemiş halde bulunan üst odacıkları
tekrar doldurur. Bu olaylar tek bir kalp atışı
sırasında gerçekleşir ve kan dolaşımının düzenli
bir şekilde olabilmesi için bu sistemin ritmik olarak
çalışması gerekir.
Aritmi anormal kalp vurusu anlamına gelir. “Aritmi”
denildiği zaman anormal kalp vurusuna neden olan
ve kalp içerisinde elektirksel uyarının normalden
daha farklı oluşmasına denilir. Aritmiler bazen
tamamen zararsız olabileceği gibi bazen de ölümcül
olabilir. Bazı aritmiler kısa sürebilir (örneğin; Geçici
kalpte duraklama veya erken kalp vurusu) böylece
toplam kalp hızı veya ritmi etkilenmeyebilir. Ancak
aritmi uzun sürerse kalp hızını çok yavaşlatıp veya
çok hızlandırabilir. Böylece kalp pompa olarak daha
az etkin çalışmış olur.
KALP NASIL ÇALIŞIR?
ANORMAL KALP RİTMİ (ARİTMİ)
K A L P R İ T İ M B O Z U K L U Ğ U
R
P R O F. D R . R I FAT E R A L P U L U S OYK A R D İ YO LO J İ U Z M A N I
• Kalbin doğal pil fonksiyonu bozularak anormal hız veya ritimde çalışırsa,
• Kalp içerisinde elektrik iletim yollarında çeşitli durum ve hastalıklara bağlı blokajlar oluşursa,
• Kalbin esas sinüs bölgesi yerine başka bir bölgesi pil fonksiyonunu üzerine alırsa aritmi oluşur.
ARİTMİ OLUŞUMU İÇİN:
• Normalden hızlı (erişkinler için, dakikada 100’den fazla) kalp atışına taşikardi denir.
• Normalden yavaş (erişkinler için, dakikada 60’dan az) kalp atışına bradikardi denir.
• Bazen çok profesyonel sporcularda bu sayı 50’ler civarına inebilir.
Nedenleri
• Kalbin en kuvvetli, baskın çalışan uyarı çıkaran
hücreleri Sinüs (sinoatrial veya SA) bölgesi denilen
noktada toplanarak burada doğal bir pil gibi belirli
aralıklarla uyarı çıkarırlar.
• Kalp içerisinde bulunan her hücrenin pil gibi uyarı
çıkarma kabiliyeti bulunur. Ancak en baskını Sinüs
bölgesi olduğundan kalpte uyarı bu bölgeden çıkar.
• Çeşitli hastalıkların seyri esnasında eğer bu bölge
hasarlanır (Kalp krizi, kanser, enfeksiyon, kalp
kapak hastalıkları, kalp yetmezliği, çeşitli ilaçlar
vb. sonucu) veya uyarı çıkaramaz ise, kalpteki
diğer bölgelerdeki hücreler bu uyarıyı çıkarma işini
üzerine alır ve böylece Aritmi gelişimi ve oluşumu
başlar.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 3 4
ARİTMİNİN ÇEŞİTLERİ
Normal kalp ritmi sağ üst odada bulunan sinüs
düğümünün neden olduğu elektriksel uyarılarla
oluşan ritimdir. Dakikadaki hızı 60-100 arasıdır.
• Sinüs Taşikardisi: Yaşa göre belirlenmiş olan
kalp hızından daha yüksek kalp hızına denir. Kalbin
doğal pili olarak görülen ve özelleşmiş hücrelerden
kaynaklanan, üst sağ odada bulunan sinüs
düğümünden kaynaklanır.
• Sinüs Bradikardisi: Yaşa göre belirlenmiş kalp
hızından daha düşük kalp hızına denir. Sinüs
düğümünden kaynaklanır.
• Atrial Fibrilasyon: Üst odalar (kulakçıklar) düzenli
olarak kasılamaz ve titreşim halinde kalır. Ayrıca
alt odalarla düzenli bir şekilde çalışamaz. Kalp
hızı artar ve nabız şiddeti hissedilir. Kalbin kan
pompalaması azalabilir.
• Ventriküler Taşikardi: Alt odalardan (karıncıklar)
kaynaklanan düzenli fakat hızlı kalp atışlarıdır. Uzun
süre devam edebilir. Çok tehlikelidir.
• Ventriküler Fibrilasyon: Karıncıklardan
kaynaklanan düzensiz ve hızlı kalp ritimleridir.
En ciddi ve tehlikeli kalp ritim bozukluğudur.
• Wolf-Parkinson-White Sendromu (WPW):
Üst ve alt odalardaki iletim yolunda fazladan
bir kas bulunur. EKG ile anlaşılabilir.
• Kalp Bloğu: Kalbin üst odalarından gelen uyarı alt
odalarına iletilemez. Aralarındaki uyum kaybolur.
• Supraventriküler taşikardi (SVT): Kalbin üst
odalarından kaynaklanan kalbin çok hızlı atımıdır.
Süresi değişkendir. Kısa süreli olabilir ya da
günlerce sürebilir.
Konu çok geniş olduğundan, öncelikle Atrial yani
kulakçıklara ait ritim bozuklukları ile ilgili detaylar
öncelikli olarak verilecektir.
Atrial veya Supraventriküler taşikardi (SVT)
denildiği zaman kalbin her iki kulakçık bölgesinden
gelişen hızlı kalp vurusuna bağlı ortaya çıkar.
Bazı formlarına paroksismal atrial taşikardi (PAT)
veya paroksismal supraventriküler taşikardi
(PSVT) de denilir.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 3 5
NASIL OLUŞUR?
ATRİAL VEYA SVT DENİLEN RİTİM BOZUKLUĞU
KİMLERDE SIKLIKLA GÖRÜLÜR?
ATRİAL VEYA SVT DENİLEN RİTİM BOZUKLUĞU
BELİRTİ VE YAN ETKİLERİ NELERDİR?
ATRİAL VEYA SVT DENİLEN RİTİM BOZUKLUĞU
TEDAVİSİ NELERDİR?
KENDİ BAŞINIZA ÇARPINTI OLURSA NELER
YAPILABİLİR?
Kalbin doğal pil uyarı çıkış merkezi olan Sinüs
bölgesi yerine her iki kulakçığın içerisinden anormal
bir şekilde elektriksel uyarıların çıkması ile oluşur.
Erken oluşan bu kulakçık içerisindeki atımlar kalbin
hızını artırır. Bu nedenle kalp, tam olarak gevşeyip
içerisine yeterli miktarda kanı alıp vücudun
ihtiyacını karşılayacak kanı vücuda gönderemez.
Birçok insan tıbbi tedaviye ihtiyaç duymayabilir.
Eğer ritim bozukluğu ataklarının sıklığı ve süresi
artarsa tedavi düşünülmelidir.
• Karotis sinus masajı: Boynumuzun kenarında,
boyun kasımıza komşu parmağımıza nabzımızın
geldiği yere hafifçe 15-20 saniye süre ile basıp
bırakmak demektir. Ancak çok sert yapılmamalıdır.
Çünkü buradan pıhtıları koparma şansımız olabilir.
• Gözlerimizi kapadıktan sonra göz kürelerinin
üzerine hafifçe 15-20 saniye süre ile basıp
bırakmak. Ancak çok sert yapılmamalıdır. Çünkü
gözümüzün arkasında bulunan retina tabakasında
göz dibi yırtıkları olabilir.
• Valsalva manevrası: Derin bir nefes aldıktan sonra
burnumuzu ve ağzımızı kapayıp akciğerlerimizdeki
havayı kapalı olan buruna doğru göndermek,
ıkınmak demektir.
• Dalma refleksi: Vücudun suya ani dalmaya,
özellikle soğuk suya karşı göstermiş olduğu
cevaptır.
• Sedasyon (Sakinleşme).
• Kahve, alkol, sigaranın kesilmesi.
• Daha fazla istirahat edilmesi.
• Doktor tarafından uygulanacak özellikli tıbbi veya
girişimsel (vücudun içine girilerek yapılan) tedaviler.
Bazı insanlarda bulgu vermeyebilir.
• Baş dönmesi
• Kendini boşlukta hissetme
• Hızlı kalp atışı veya “çarpıntı”
• Anjina (göğüs ağrısı)
• Nefes darlığı
İleri ve tehlikeli durumlarda:
• Şuur kaybı
• Kardiak arrest (Kalp durması)
• SVT çocuklarda en sık görülen ritim bozukluğudur.
• Daha sıklıkla kadınlarda, ancak her iki cinsiyette
de görülebilir.
• Şüpheci, obsesif, kuşkulu genç insanlar,
• Fizik olarak yorgun olanlar,
• Çok aşırı miktarda kahve tüketimi,
• Çok aşırı miktarda alkol tüketimi,
• Çok aşırı miktarda sigara tüketimi ile oluşur.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 3 6
KALP SAĞLIĞINI KORUMAK İÇİN ‘5’ ALTIN KURAL
1- İyimser Olmak
İnsan kişilikleri kardiyolojide A ve B tipi olarak iki
ayrılıyor. A tipi kişilik; gergin, asabi ve tepkileri
orta-yüksek düzeyde olanlara deniyor. B tipi
kişilikse; sakin, olayları sabır ve düşük tepki
düzeyiyle karşılıyor. Araştırmalar, A tipi kişiliklerin
kalp krizi riskinin daha yüksek olduğunu gösteriyor.
2- Kaliteli Zaman
“Bu hastalık niye gelip beni buldu?” diye düşünmek
yerine, onunla birlikte yaşamayı öğrenmek önemli.
Böylece beden ve ruh dengesi, ardından da kalp
sağlığı korunmuş olur.
3- Sağlık Kontrolleri
Bazı hastalıklar genetik şifremizde saklı. 35 yaş
üzeri bireylerin düzenli sağlık kontrolü yaptırmasının
önemi büyük.
4- Taze Besinler
Taze sebze ve meyveler, bakliyat grubu, tahıllarla
hayvansal ürünler dengeli şekilde tüketilmelidir.
5- Kan Değerleri
Kalp sağlığının korunmasında kan şekeri, iyi kötü
kolesterol ve kan basıncı gibi değerlerin belirli
seviyelerde tutulması gerekiyor. Ölçümlerin
düzenli olarak yapılmasında ve sağlıklı insanlar için
belirlenen değerlerde kalmakta fayda var.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 3 7
K R O N İ K Ö K S Ü R Ü K V E T E DAV İ S İ
P R O F. D R . R E C E P AY D İ L E KA L E R J İ V E G Ö Ğ Ü S H A S TA L I K L A R I U Z M A N I
haftadan fazla süren öksürüklere kronik
öksürük denir. 3-8 hafta süren öksürüklere
ise “subakut” öksürük denmektedir. Öksürük,
solunum yollarından irritan ve kimyasal maddeleri
temizlemek ve fazla oluşan sekresyonları atmak
için yapılan bir savunma mekanizmasıdır. Ancak
öksürük uzun süre devam ederse hasta açısından
oldukça sıkıntılı bir durum ortaya çıkabilir. Uzun
süren ve şiddetli seyreden öksürüğün bir çok
yan etkisi oluşur :
- Akciğer zarı arasına (plevra) hava dolarsa
pnömotoraks ortaya çıkar. Havanın basısı sonucu
akciğer süner, şiddetli göğüs ağrısı ve nefes darlığı
oluşabilir.
- Öksürüğe bağlı olarak göğüs kaslarında
zedelenme olabilir ve her öksürükte kotsalar
(göğüs kemikleri) arasında ağrı oluşur.
- Aşırı öksürük bazı insanları depresyona sokabilir.
- Şiddetli öksürük sonucu senkop dediğimiz
bayılmalar olabilir.
- Öksüren hastadaki yaralar geç iyileşir ve ameliyat
dikişleri zarar görür.
- Öksürük sonucunda özellikle göğüs kemiklerinde
çatlak ve kırıklar oluşabilir.
- Hastada, bel fıtığı, boyun fıtığı veya kasık fıtığı
varsa bunlarda ilerleme ve ağrılar çoğalır.
Öksürük, sinirler vasıtasıyla iletilir. Öksürüğü
ilk başlatan reseptörler; üst solunum yolu, alt
solunum yolu, akciğer zarı, mide mukozası, yemek
borusu, kulak zarı ve dış kulak yolu, kalp zarı gibi
hem solunum sisteminde hem de solunum sistemi
dışında bulunur. Bu yüzden öksürük nedenlerini
buna göre aramak gerekir.
Öksürüğün üst solunum yolu nedenlerinden
en başta; alerjik rinit, non-alerjik rinit, sinüzit,
postenfeksiyöz öksürük (gripal veya bakteriyel
enfeksiyon sonucu oluşan) gibi durumlar gelir.
Alerjik rinit, mevsimsel veya tüm yıl olabilir.
Öksürüğün en fazla görülen bölgesi üst solunum
yollarıdır. Öksürüğün diğer bir nedeni alt solunum
yolunda oluşan astım, KOAH, bronşektazi ve
eozinofik bronşittir. Bizzat akciğere ait tüberküloz,
akciğer kanseri, interstisyel akciğer hastalıkları
ve sarkodioz gibi hastalıklarda da kronik öksürük
görülmektedir.
8
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 3 8
Kronik öksürük, solunum sistemi dışı hastalıklarda
da görülür. Bunların en başında mide içeriğinin
yemek borusuna kaçması ile oluşan reflü ve bu
olayın devamlılık göstermesi halinde ise reflü
hastalığı gelir. Reflüye bağlı öksürükte nefes darlığı,
balgam gibi akciğer ve solunum ait şikayetler
yoktur. Yemek sonu ve sırt üstü yatmakla öksürük
artar. Ayrıca bazı tansiyon ilaçlarına bağlı (ACE
inhibitörleri) kronik öksürük oluşur. Bunlar kuru
öksürük olup ilacı kestikten 3-4 hafta sonra
kaybolurlar. Psişik öksürükler özellikle çocuklarda
çok görülür. Bu tür öksürükler uyurken, meşguliyet
durumunda veya neşeli durumlarda kaybolur.
Kronik öksürük tedavisinde, öncelikle hastayı çok
iyi sorgulamak gerekir. Öksürüğün süresi, kuru
veya balgamlı olup olmadığı, eforla etkileşimi,
gece veya gündüz olması, ısı farkından etkilenmesi,
geniz akıntısı, baş ağrısı var mı, burun tıkalı mı,
nefes darlığı var mı, hışıltılı solunum oluyor mu,
ateş var mı, kanlı balgam çıkıyor mu, ses kısıklığı
yapmış mı, kokulardan, rüzgardan, klimadan
etkileniyor mu, evde sigara içiliyor mu gibi sorular
bizi tanıya yaklaştırır. Tedavide bize ışık tutması
açısından gerekli olduğu hallerde paranasal
sinüs grafisi, alerji testleri, balgam muayeneleri,
solunum fonksiyon testi, akciğer filmi laboratuar
testleri yapılır. Bunların sonucunda öksürük
için önleyici ve koruyucu önlemler anlatılır ve
hastalığın tipine göre çeşitli ilaç tedavilerine
başlanır. Alerjik rinitte; burun damlası, topikal
nazal kortikosteroidli spreyler, antihistaminikler,
dekonjestanlar, Sinüzitte; drenaj yollarını rahatlatıcı
ilaçlar, gerekirse antibiyotik ve cerrahi tedavi,
astımda; koruyucu tedavilerin yanında nefes açıcı
ve astım atağına yönelik ilaçlar verilir. KOAH’da;
şiddetine göre ara ara veya devamlı nefes açıcı,
balgam sökücü ve gerektiğinde antibiyotik kullanılır.
Bazı hastalara solunum egzersizleri yaptırılır ve
solunum fizyoterapisi uygulanır. Bronşektazi de
antibiyotikler, nefes açıcı ilaçlar ve fizyoterapi
uygulanır. Tek taraflı bronşektaziler gerekirse
ameliyat edilir. Eozinofilik bronşitte, kortikosteroid
tedavisi çok iyi gelir.
Bizzat akciğerde olan tbc, akciğer kanseri
hastalıklarında ise kendilerine özgü tedaviler
uygulanır. Reflü hastalığında bir gastroenterologla
temas kurulmalı, tansiyon ilaçlarına bağlı öksürük
var ise ilaç kesilmelidir. Psikolojik öksürüklerde ise
hasta gerekirse bir psikiyatriste yönlendirilmelidir.
spreyler, antihistaminikler, dekonjestanlar,
Sinüzitte; drenaj yollarını rahatlatıcı ilaçlar,
gerekirse antibiyotik ve cerrahi tedavi, astımda;
koruyucu tedavilerin yanında nefes açıcı ve astım
atağına yönelik ilaçlar verilir. KOAH’da; şiddetine
göre ara ara veya devamlı nefes açıcı, balgam
sökücü ve gerektiğinde antibiyotik kullanılır.
Bazı hastalara solunum egzersizleri yaptırılır ve
solunum fizyoterapisi uygulanır. Bronşektazi de
antibiyotikler, nefes açıcı ilaçlar ve fizyoterapi
uygulanır. Tek taraflı bronşektaziler gerekirse
ameliyat edilir. Eozinofilik bronşitte, kortikosteroid
tedavisi çok iyi gelir.
Bizzat akciğerde olan tbc, Akciğer kanseri
hastalıklarında ise kendilerine özgü tedaviler
uygulanır. Reflü hastalığında bir gastroenterologla
temas kurulmalı, tansiyon ilaçlarına bağlı öksürük
var ise ilaç kesilmelidir. Psikolojik öksürüklerde ise
hasta gerekirse bir psikiyatriste yönlendirilmelidir.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 3 9
azerin tıpta tedavide ve estetikte kullanılmaya
başladığı 20 yıl boyunca hem tecrübeler arttı
hem de teknolojiler gelişti. Kontrollü hasar yaparak
dokuların kendini yenilemesini sağlayan sistemlerle
noninvaziv (yara bere olmadan ve günlük
yaşantıdan uzak kalmadan) tedaviler çok gelişti.
Biz de kendini ispat etmiş ve en “iyi lazer platformu”
ödülünü kazanmış kombine bir sistemi hastanemize
kurduk.
Yeni lazer sistemimizde Nd YAG lazer ve Erbium
lazer sistemleri mevcutttur ve tek tek veya kombine
kullanım imkanı sağlar. Öncelikli hedefimiz non
invasiv olarak kozmetik uygulamalar yapmaktır.
Ancak her iki lazerde ayrıca cerrahi işlemleri
yapma imkanımız da mevcuttur. Sistemimiz
hastanemizdeki Dermatoloji, Plastik Cerrahi, Göz,
Kadın Doğum, KBB, Damar Cerrahisi ve Genel
Cerrahi hekimlerimizin kendi dallarında ki işlemleri
yapmasını sağlıyor. Hastanemiz hekimleri
iş birliği ile sizlere hizmet sunacaklar.
U Z M . D R . M E T İ N O Ğ U ZD E R M ATO LO J İ U Z M A N I
M E D İ K A L L A Z E R
L
Dermatoloji – Estetik alanında: Ameliyatsız yüz
gençleştirme, cilt sıkılaştırma, leke tedavisi, akne
izleri tedavisi, çatlak giderme, kırmızı damar
ve lekelerin giderilmesi, beningn deri tümörleri
ve yüzeyel benlerin alınması, aktif akne ve
roza tedavisi, tırnak mantarı ve siğil tedavisi,
ameliyat ve yanık izlerinin giderilmesi, sarkmış
karın ve kollarda yağ eritme ve sıkılaştırma,
Yüzeysel varis ve genişlemiş damar tedavisi
yapılmaktadır. Bunlar tedavinin özelliğine göre
Nd YAG lazer ve Erbium Lazerle kombine olarak
ayda ya da haftada bir seanslarla noninvaziv
şekilde uygulanır ve kişi günlük yaşantısından uzak
kalmaz. Epilasyonda inatçı ince ve açık kıllarla,
ayva tüylerine de epilasyon uygulanabilir. Bu
tedaviler PRP, mezoterapi ve ilaç tedavileri ile de
ihtiyaca ve doktorun tercihine göre kombine olarak
uygulanabilir.
Ameliyatsız Yüz Gençleştirme: Noninvaziv metodla
ağız içinden ve dışından her iki lazerin kombine
uygulaması ile ameliyata gerek olmadan yüzdeki
sarkmalar kırışıklıklar ve lekeler giderilir. Hatta
nasolabial dediğimiz ağız burun kenarındaki kıvrım
ağız içi uygulama ile dolguya gerek olmadan dolar,
dudaklar kalınlaşır.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 4 0
Göz Kırışıklıkları ve Koyu Halka: Yine noninvaziv
olarak ya da isteğe bağlı soyma iel göz etrafı
kırışıklıkları ve lekeler giderilir. Göz etrafı kararmalar
ve ksantalezma dene yağ birikintileri tedavi
edilebilir.
Lazerle Varis Tedavisi: İnce ve kalın varisler ve
diğer bacak ve yüzdeki kılcal damarlar lazerle
tedavi edilebilir. Nd YAG lazer 4 mm’ye kadar olan
damarlara etki etmektedir. Skleroterapi, köpük
uygulamsı ile kombibe edilebilir. Damar cerrahisi ve
Dermatolojinin ortak çalışması ile vücudunuzdaki
istemneyen tüm varis ve genişlemiş damarlardan
kurtulabilirsiniz. Yakınca cerrahi uygulama ile EVLA
denen damar içi lazer uygulaması da başlayacaktır.
Koltuk altı terleme: Erbium lazerle 2 hafta ara ile
koltuk altına fraksiyone lazer uygulaması ile ter
yüzde seksenler civarında azalmaktadır. Bu işlemde
lokal anestezi ile uygulanabilen güncel yaşamdan
kopmadan uygulanan bir uygulamadır. Yakında
lazer lipoliz sisteminide devreye sokarak bu işlemi
cerrahi olarak uygulamaya başlayacağız.
Gövdede Sıkılaştırma İnceltme İşlemleri:
Karın ve kol-bacakta lokalize yağların sıcak lipoliz
dediğimiz metodla dışarıdan 50 derecede 10-15
dakika tutulması yağ hücrelerinin yüzde otuzunun
patlamasına ve erimesine sebep olur. Aynı
zamanda derininde soft lazerle sıkılaştırnası da
ayda bir uygulanarak 2-4 seansta
güzel sonuçlar verir.
Jinekoloji Alanında: Stress incontinas denen idrar
kaçırma, vajinal sıkılaştırma ve menopoz sonu atrofi
tedavisi ayda bir ağrısız ve yarasız olarak uygulanır
memnuniyet oranı %70’ler üstündedir. Ayrıca
genital kondilomlar ve kistlerle, CIN’lerde de cerrahi
tedavilerde kullanılır.
Horlama ve Uyku Apnesi: Lazer sistemimizin en
başarılı ve etkili olduğu kolay uygulanan ve çabuk
sonuç veren konusudur. KBB hekimi arkadaşlar
değerlendirip etkili olacağına karar verince
muayene pozisyonunda herhangi bir anestezi
uygulamadan yumuşak damak, küçük dil ve ağız
kenarlarına lazer uygulayarak buraların sıkışmasını
ve hava akış alanının genişmesini sağlar. İlk
geceden itibaren hasta rahatlama görür. 3-4 hafta
ara ile iki seans daha uygulanıp etki pekiştirilir ve
arttırılır. Tamamen non invaziv birkaç dakika da
uygulanan bir tedavidir. Ağız içinin diğer küçük
siğilleri de bu sistemle tedavi edilebilir.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 4 1
DY T. E S R A K U R T M U T L UB E S L E N M E V E D İ Y E T U Z M A N I
E R G E N L İ K D Ö N E M İ N D E B E S L E N M E
nsan, hayatı boyunca sürekli bir gelişim ve değişim
süreci içindedir. Ergenlik dönemi, belki de bu gelişim
sürecinin en önemli evresini oluşturur. Çocukluktan
erişkinliğe geçiş olan ergenlik dönemi, bireyde
gözlenebilen sürekli bir hızlı gelişimini kapsamaktadır.
Bu dönemde kazanılan alışkanlıklar bireyin yaşam
boyu sağlığını etkileyebilir. Bazı bireylerin bu dönemde
kazandıkları yanlış beslenme alışkanlıkları daha sonra
büyük bir problem olarak karşımıza çıkabilmektedir.
ERGENLİK YAŞI NEDİR?
Ergenlik; fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden hızlı büyüme,
gelişme ve olgunlaşma süreçleriyle çocukluktan
yetişkinliğe geçiş dönemidir. Ergenlik çağı 12-18 yaş
grubunu içerir. Ergenlik çağının genellikle kızlarda
10-12, erkeklerde ise 11-14 yaşlar arasında başladığı
bilinmektedir. Türkiye de nufusun % 29.1’ini 15 yaş altı
adölesan (ergen) bireyler oluşturmaktadır.
ERGENLİKTE DÖNEMİNDE KIZLARDA NE GİBİ
DEĞİŞİKLİKLER OLUR?
Boy uzar, kilo artar, kas ve daha çok yağ dokusu
gelişimi ile, beden hatları yeni biçimini kazanır. Saç
ve derilerinde yağlanma artabilir. Bunun sonucu
olarak sivilceler ve siyah noktalar oluşabilir. Kızlarda
bu döneme özgü görülen en önemli değişiklik, üreme
organlarında gelişme ve adet görmenin başlamasıdır.
ERGENLİKTE DÖNEMİNDE ERKEKLERDE NE GİBİ
DEĞİŞİKLİKLER OLUR?
Boy uzar, kilo artar, kas gücü gelişir. Ses önce çatallanır,
sonra kalınlaşır, sakal ve bıyıklar çıkmaya başlar. Üreme
organları gelişir. Erkeklerin de saç ve derilerinde yağlanma
artabilir, sivilce ve siyah noktalar oluşabilir. Bedensel
değişimin önemli özelliklerinden biri bu değişikliklerin
başlangıç-bitiş yaşının kişiden kişiye farklılık göstermesidir.
ERGENLİKTE GENCİN VÜCUT BİLEŞİMLERİNDE
NASIL BİR DEĞİŞİM OLUR?
Erkeklerde hızlı büyüme döneminin başında 11 -12
yaşlarında bir miktar yağ artışı olur fakat bu daha
sonraki vücut görünümünün de böyle olacağı
anlamına gelmez. Spor ve sağlıklı beslenmenin daha
bu dönemlerde hayata geçirilmesi gerekmektedir.
Erkeklerde ergenlik döneminde kas kütlelerinde
artış olmaktadır. Bu da kızlara nazaran daha az kilo
aldıklarını gösterir. Genç kızlarda ise daha çok yağ
dokusu birikimi olmaktadır. Bu değişim döneminde
hemen her kız kilo almaktadır. Vücuttaki bu yağ
miktarındaki artış kadınlık hormonları ile yakından
alakalıdır. Genç kızların bu dönemi bir değişim süreci
olarak görmeleri gerekir.
ERGENLİKTE DÜŞÜK KALORİLİ DİYETLERE DİKKAT
Ergenlik döneminde birey ruhsal gelişme aşamasında
olduğundan çok çeşitli davranışlar geliştirebilir. Tabi bu
davranışlar yeme düzenleri üzerinde de görülür. Özellikle
genç kızlarda kilo alma korkusu baş gösterir. Buna bağlı
olarak da düzenli yeme alışkanlığından vazgeçip şok
diyetler yaparak metabolizmalarını bozma durumu
söz konusu olabilir. Gazete ve dergilerde görülen diyetler
gencin ihtiyacı olan besin öğelerini karşılayamaz.
Ne yazık ki çoğu genç bu tip diyetleri uygulamaktadır.
Bu noktada gençlerin unutmaması gereken şey
vücutlarının bir gelişim süreci içinde olduğudur.
Bu dönemde kilo alınması gayet normal bir
olaydır. Önemli olan sağlıklı beslenmek ve tüm
İ
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 4 2
vücut gereksinimlerini çeşitli besin ögelerinden
karşılayabilmektir. Bunun için gençlerin vücutlarındaki
kilonun fazla oluşu veya az oluşuna kendileri karar
vermemeli ve bir beslenme uzmanından yardım almaları
gerekir.
FAST – FOOD TÜKETMEYİN
Diğer bir yanlış beslenme davranışı da gencin bu
dönemde aşırı bir şekilde fast–food dediğimiz ayaküstü
hızlı beslenme tarzını hayatına geçirmesidir. Bu tür
beslenme ile enerjinin % 40-50’si yağdan gelmektedir.
Fast–food tarzı beslenmede yağın büyük kısmını doymuş
yağlar oluşturur. Diyetteki doymuş yağ miktarının artması
da kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskini artırır.
Bu hastalıklar yetişkinlerde görülmesine rağmen temelleri
çocukluk ve gençlik çağında atılmaktadır. Genellikle
ayaküstü beslenmede A ve C vitaminleri, kalsiyum, posa
tüketimi yetersizdir, yağ ve tuz tüketimi ise yüksektir.
Dolayısıyla bu tip bir beslenme tarzında gençler ihtiyaçları
olan vitamin ve mineralleri karşılayamaz ve ilerde
kalp-damar hastalıklarına yakalanma riskleri artar.
O yüzden çocuklarınıza dışarda beslenmenin zararlarını
sürekli anlatın ve kendiniz de eğer aynı beslenme tarzını
uyguluyorsanız sağlığınız için biran önce beslenme
alışkanlıklarınızı değiştirin
ERGENLER BİR GÜNDE NE KADAR KALORİ
ALMALIDIR?
Günlük kalori alımını yaş ve cinsiyet etkilemektedir.
Ergenlik döneminde erkeklerin alması gereken enerji
mikarı kızlardan daha fazladır. Genç, büyüme ve gelişme
süreci içinde olduğundan enerji ve besin öğeleri ihtiyacı
artmaktadır. Özellikle boy uzama durumu gerçekleştiği
için bu dönemde kalsiyum içeren besinlerin alınması
büyük önem taşır. Erkeklerin günlük kalori ihtiyacı boya
ve fiziksel aktiviteye de bağlı olarak 3000’e kadar, genç
kızların ise 2500’e kadar çıkabilmektedir.
ERGENLER OKULDA NASIL BESLENMELİDİR?
Çocukların ve gençlerin zamanının büyük bir kısmı
okulda geçmektedir. Okul saatlerinde de dengeli
beslenme çok önemlidir. Eve gidip yeme imkanı varsa
bu onun için çok daha sağlıklı olacaktır. Bu imkanı
olmayanlar okula götürecekleri sandviçlerle sağlıklı
beslenebilirler. Mesela; tavuk, köfte veya peynirle
hazırlanan bir sandviçin yanında ayran veya süt
ve ayrıca bir adet de meyve alarak öğle öğününü
karşılamış olurlar. Dışardan yemek almak zorunda
olanlar yağlı yiyeceklerden kaçınmalı, patates
kızartması, mayonezli hamburger veya mayonezli
sandviçlerden uzak durmalıdırlar. Yanında gazlı ve
şekerli gibi besin değeri olmayan içecekler yerine taze
sıkılmış meyve suları veya ayran tercih etmelidirler.
DAHA ÇOK HAREKET LAZIM
Ergenleri fiziksel aktiviye teşvik etmek gerekir. İleride
egzersizi yaşam tarzı haline getirmeleri ancak bu yaşta
egzersize başlamaları ile mümkün olur. Böylelikle daha
rahat ve sağlıklı bir yaşam onları bekleyecektir. Anne ve
baba olarak çocuklarınızı egzersize teşvik etmelisiniz.
Onları basketbol, futbol gibi takım sporlarına
yazdırabilirsiniz. Böylelikle motivasyonlarını bozmadan
hayatlarına hareket katıp daha zinde ve sağlıklı bir
yaşama sahip olmalarını sağlayabilirsiniz.
ERGENLERDE GÖRÜLEN YEME BOZUKLUKLARI
NELERDİR?
Ergenlerde daha çok görülen 2 tip beslenme
bozukluğu vardır. Bunlar anoreksiya nervosa ve
bulimia nervosadır. Anoreksiya nervosada ergen zayıf
olduğu halde kendini şişman zannetmekte ve sürekli
diyet yapma eğiliminde olmaktadır. Bu tip gençlerde
ruhsal bozukluklar da çok fazladır. Daha çok ruhsal
bir hastalıktır ve beslenmeye yansıyan yönü dikkate
değerdir. Bulimia nervosa da ise ergen çok yemek yer
fakat sonra pişman olup kendini kusturur, idrar ve dışkı
söktürücü ilaçlar kullanır. Bu tip gençlerde yedikten
sonra pişmanlık duygusu oluşur. Bu tip hastalıklar
ergenlerin ruhsal yönüyle çok yakından ilgilidir.
O yüzden bu dönemlerde gençleri ruhi açıdan
doyurmak gerekir. Ardından gelebilecek bütün sıkıntılar
da önlenmiş olur. Çünkü gençler yememeyi veya
kusmayı bir boşluk içinde olduğundan da yapabilir.
Anne babaların bu konuda çok dikkatli olmaları gerekir.
ERGENLER İÇİN ÖNERİLER
• Sabah kahvaltısını atlamak o günün verimini düşürür,
mutlaka kahvaltı yapmanız gerekir.
• Az az ve sık sık beslenmelisiniz.
• Günde en azından 2 su bardağı süt yoğurt tüketin.•
Fast- food besinlerden kaçının.
• Çok tuzlu besinlerden kaçının.
• Hergün sebze ve meyve tüketmeyi ihmal etmeyin.
• Televizyonunun karşısında yemek yemeyin.
• Yemek yedikten hemen sonra yatar poziyona geçmeyin.
• Yürüyüşlerle veya egzersizle fiziksel aktivitenizi artırın.
• Şok diyetler yapmayın.
• Günde 10-12 bardak su için.
• Asitli içecekler,cips,patates kızartmasından kaçının.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 4 3
U Z M . D R . Ö Z E N A L E M D A RÇ O C U K V E E R G E N R U H S AĞ L I Ğ I V E H A S TA L I K L A R I U Z M A N I , P S İ KOT E R A P İ S T
E R K E N E R G E N L İ K
rgenlik dönemi çocukluktan erişkinliğe geçiş
sürecidir. Bu süreçte çocuğun kendisinde ve
onun çevresi ile kurduğu ilişki biçimlerinde bir seri
değişim olacaktır. Bu değişimlerin kabaca üç alanda
kendilerini gösterdiğini söyleyebiliriz:
Bedensel: Ergenlik döneminde ortaya çıkan fiziksel ve
biyolojik değişimler erinlik ya da bluğ çağı olarak bilinir.
Bu değişiklikler üç ile beş yıl arasında değişebilen bir
sürece yayılır. Beyindeki hormon salgılarının aktiflenmesi
ile beraber kız çocuklarında meme başında büyüme,
koltuk altı ve genital bölgede tüylenme, ve adet
kanamaların ortaya çıkması gibi değişiklikler olurken;
erkek çocuklarda testis hacminin artması, seste
kalınlaşma, genital bölge, koltukaltı, yüz ve bacaklarda
tüylenmenin artması, vücutta kas hacminin artması gibi
değişimler gerçekleşir. Her iki cinste de bu dönemde
boyda uzama görülecektir.
Ruhsal: Ruhsal ve duygusal olarak bu dönemde
çocukta içsel çatışmalar alevlenir. Değişen bedeni
anlamlandırma, kabullenme, ona uyum sağlama
çabası içine girilir. Kimlik oluşumu şekillenir, bu
anlamda çocukluğun idealizasyon figürleri terkedilerek
yeni idealizasyon figürleri arayışına girilebilir. Soyut
düşüncenin de gelişmesi ile beraber yaşamsal ve
varoluşsal sorgulamalar başlayabilir.
Sosyal: Sosyal alanda çocuğun ailesi, arkadaşları ve
toplum ile kurduğu ilişkilerde değişimler olacaktır. Bu
dönemde çocuk akranları ile daha yakın ilişki içinde
olur, ebeveyn figürlerini eleştirmeye ve onlar ile daha
sık çatışmaya girmeye başlayabilir. Genel olarak, sosyal
anlamda çocuğun bir erişkin statüsü kazanması ile, yani
başka bir deyişle maddi bağımsızlığını kazanması ve
erişkin tipi sevgi ilişkileri kurması (evlilik, aile kurma vb.) ile
beraber bu alanda ergenliğin sonlandığı söylenebilir.
Elbette ki bu üç alandaki değişimler birbirine sıkı sıkıya
bağlıdır.
Bedensel değişimlerin başlama yaşı genetik, çevresel,
ırksal faktörlere göre değişkenlik gösterebilir. Genel
olarak kız çocuklarında 8-13 yaşları arasında, erkek
çocukları için ise 9-14 yaşları arasında başlaması
beklenir. Kız çocuklarında 8 erkek çocuklarında ise
9 yaşından önce bu bedensel değişimlerin başlaması
erken ergenlik olarak tanımlanır.
Erken ergenlik sinir sistemi ile ilgili ve üreme organları ile
ilgili bozukluklarda görülebilir. Ancak vakaların büyük bir
bölümünde herhangi bir neden saptanamamaktadır.
Herhangi bir neden saptanamayan durumlara idyopatik
erken ergenlik denir. İdyopatik erken ergenlik kız
çocuklarında erkek çocuklarına göre daha sık görülür.
E
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 4 4
Psikolojik açıdan ele aldığımızda, erken ergenlikte
çocuğun bedensel olgunlaşması ile ruhsal ve sosyal
alandaki olgunlaşması arasında bir uyumsuzluk söz
konusu olacaktır. Bedeni değişen çocuk, duygusal ve
bilişsel açıdan henüz bu değişimi anlamlandırmaya
ve kabul etmeye hazır olmayabilir. Aile ve çevrenin
fiziksel açıdan büyük ve olgunlaşmış gözüken çocuktan
beklentileri ruhsal ve bilişsel yaşının üzerinde olabilir.
Akranları ile ilişkilerinde farklılığını hisseden çocuk
onlara uyum sağlamakta güçlükler yaşayabilir veyahut
akranları tarafından dışlanabilir.
Bu çocuklarda fiziksel görünüm ile aşırı bir meşguliyet
hali ve bedensel kaygılarda artış olabilir. Bu kaygılar
kendilerini tekrarlayan bedensel yakınmalar şeklinde
gösterebilir. Çocuklar akranları ile ilişki kurmaktan
kaçınabilir ve yalnız kalmaya daha eğilimli olabilirler. Yine
arkadaş çevresinin çocuğun değişimine vereceği tepkiler,
çocuğun okul çevresinde etiketlenmesine neden olarak
çocuğun izolasyonunu artırabilir. Depresyon riski yine bu
çocuklarda yaşıtlarına göre daha fazladır.
Bu dönemde ailenin ve çevrenin çocuğa ne şekilde
eşlik ettiği, ruhsal ve cinsel gelişimi açısından
belirleyicidir. Bedenleri ile ilgili bu değişime anlam
vermekte zorlanan, meraklanan çocuğa yaklaşımda
rencide edici, çocuğun mahremiyet duygusunu ihlal
eden ve utanç duygusunu körükleyebilecek yorumlardan,
akranları ile kıyaslama yapmaktan kaçınmak gerekir.
Çocuğa mümkün olduğunca açık ve zihinsel gelişimine
uygun bir dille, bu değişimlerin bir hastalık değil, normal
gelişim sürecinin parçası olan bir durumun daha erken
yaşta ortaya çıkması anlamına geldiği ve gereken
durumlarda, tıbbi destek ile gelişimin normal hızına
kavuşturulabileceği anlatılmalıdır. Çocuğa gerçekçi
ve bilimsel olmayan açıklamalar yapılmamalıdır.
Yine çocuğun zihinsel ve duygusal açıdan fiziksel
görünümünden daha küçük olduğu hatırlanmalı ve
çocuğa verilen sorumluluklar, ders başarısı anlamında
beklentiler gerçekçi olmalıdır.
Erken ergenlikte dikkat edilmesi gereken başka bir konu
ise bu çocukların cinsel istismar açısından daha riskli
bir gruba girmeleridir. Bu nedenle bu çocukların, iyi
dokunuş, kötü dokunuş, beden sınırları ve mahremiyet
üzerine cinsel eğitimi üzerinde durulması mühimdir.
Erken ergenlik belirtileri görüldüğünde bunların
görmezden gelinmemesi, bu bulgular karşısında
paniklemeden bir çocuk doktoru veya çocuk endokrinoloji
uzmanına başvurulması esastır. Hekimin rehberliğinde,
bu belirtilerin tedavi gerektirip gerektirmediği ve
tedavisinin ne şekilde planlanacağı saptanır. Bu tedavi
planında, psikolojik boyutun ihmal edilmemesi önemlidir.
Bazı durumlarda, çocuğun ruhsal ve cinsel gelişiminin
sağlıklı şekilde gerçekleşmesi için, çocukların psikolojik
açıdan desteklenmeleri gerekebilir. Başka bir deyişle
bedensel bulgular yanında ruhsal sıkıntıların da ele
alınması ve çocukların bu süreci güven duygusu içinde
geçirmelerinin sağlanması, çocuğun ruhsal geleceği için
önemli olacaktır.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 4 5
O P. D R . C E M K A R AÇ O C U K C E R R A H İ S İ U Z M A N I
S Ü N N E T
Sünnet yaşı kaç olmalıdır?
Ülkemizde yaygın uygulamaya göre sünnet 6-7 yaş
çevresinde yapılmaktadır.Bu daha cok ülkemize
özgü bir durumdur. Komşu müslüman ülkelerde
çoğu kez sünnet yaşamın ilk haftaları içinde
gerçekleştirilmektedir.
Erkek çocuklarda kastrasyon korkusu, pipinin
sünnet sırasında zarar görmesi, kopması korkusu
gibi kalıcı etkiler 18-20 ay çevresinde başlayabildiği
için, bilimsel olarak sünnetin yaşamın ilk haftası
içinde ya da 2 yaşını geçmeden yapılmasında yarar
vardır.
Yenidoğan bebeğe sünnet yapılmalı mı?Erken yapılmasının yararı veya zararı var mıdır?
Sağlıklı, kilosu normal sınırlar içinde olan bir
yenidoğan bebekte sünnetin çocuk cerrahisi veya
çocuk ürolojisi uzmanı tarafından yapılmasının
hiçbir sakıncası bulunmamaktadır.
Zira bu uzmanlar sünnetin hangi koşullarda
yapılmaması gerektiğini, hangi anomalilerin
sünnet yapmaya engel teşkil ettiğini iyi bilirler. Bu
uzmanlar bebeklerde yapılan ameliyatları büyütücü
merceklerle yapmaya alışık oldukları için girişim
sırasında teknik ya da estetik bir hata olma riski yok
gibidir.
Yenidoğan döneminde sünnetin yararları nelerdir?
- Psikolojik olarak hiçbir iz bırakmaması
- Kolay uygulanabilir olması ve çok hızlı (çoğu kez
anne hastaneden çıkmadan yara iyileşebilir) bir
yara iyileşmesinin olması
- Pipi cildinin bir kremle uyuşturulması, daha
sonra yapılacak az miktardaki yerel injeksiyonla
ağrı hissinin tam olarak kolaylıkla giderilebilmesi
ve uyutmaya gerek olmadan sünnetin
gerçekleşebilmesi
- Sünnet sonrası bakımının kolay olması şeklinde
özetlenebilir.
Yenidoğan sünnetinin sakıncaları var mıdır?
- Ehil olmayan kişilerce yapılan yenidoğan
sünnetlerinde eksik sünnet, fazla deri bırakılması,
anomalili pipilere gereksiz sünnet yapılması gibi
sorunlarla karşılaşılabilir.
- Yenidoğan sünnetinin bakımı ile ilgili bazı pratik
uygulamaların bilinmemesi ve yapılmaması nedeni
ile nadir de olsa pipi ucunda darlık sorunu ile
karşılaşılabilir.Ama bu sorun bilgili ve deneyimli
ellerde tamamen önlenebilir.
- Sağlıklı koşullarda (hastane-ameliyathane
ortamında) yapılmayan yenidoğan sünneti
infeksiyona neden olabilir.
Sünnet olurken enfeksiyon kapma riski hangi durumlarda vardır?
Sünnet sonrasında infeksiyon olması, sağlıksız
koşullarda yapılan sünnetler dışında pek sık
görülmez. Cerrahi aletlerin iyi sterilize edilmemesi,
aynı aletle çok sayıda çocuğun sünnet edilmesi,
sünnet yapan kişinin asepsi ve antisepsi bilgisinden
yoksun eğitimsiz bir kişi olması infeksiyon riskini de
beraberinde getirir.
Toplu sünnetlerde ne tür riskler vardır?
Toplu sünnet pek çok kurum, kuruluşlarca yaptırılan
ve teşvik edilen bir durumdur. Buna karşın çok
sayıda steril alet bulundurulması, çok sayıda
tıbbi personele ihtiyaç olması ve çok sayıda aleti
sterilize edecek düzeneğin el altında tutulabilmesi
gibi koşulların sağlanabilmesi hemen hemen
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 4 6
imkansız bir durumdur. Bu nedenle toplu sünnetlerin
hemen tamamında, pek çok çocuğun aynı aletle
sünnet edilmesi söz konusudur. Bu durum, özellikle
hepatit bulaşması açısından ve diğer infeksiyonlar
açısından önemli bir risk sayılmalıdır. Toplu sünnet
sırasında kanama, eksik sünnet, hatalı sünnet gibi
komplikasyonların oranı da çok artmaktadır. Çoğu kez
bir sevap işlemek yerine pek çok çocuğa istemeden de
olsa kötülük edilmektedir.
Yenidoğana yapılan sünnet daha mı kolaydır ve iyileşme süresi daha mı kısadır?
İki yaşından sonra yapılan sünneti psikolojik etkileri
nedeni ile geç sünnet olarak niteleyebiliriz. Bu etkilerin
minimum olabilmesi icin geç yaştaki sünnetleri
çocuğu önce sakinleştirip sonra hastane koşullarında
uyutarak yapmakta büyük yarar vardır.
Bu tür yapılan sünnetlerden sonra ameliyat sırasında
uygulanabilen bazı uyuşturucu ilaçlar nedeni ile
çocuğun sünnet sonrası ağrıyı 5-6 saat kadar
hissetmemesi durumu da söz konusudur.
Bu süreden sonra zaten sünnet ağrısı azaldığından
çocuk önemli bir ağrı sorunu ile karşı karşıya
gelmemektedir. Sünnetin geç yaşlarda yapılması ve
çocuğun herşeyi görerek ve bilerek sünnet olması
ileriki yaşlarda cinsel sorunlara, idrar kaçırmaya, bazı
ek psikolojik problemlere yol açabilmektedir.
Bu çoğu kez yaşanan bir problemdir. Toplumumuzda
bu gibi konuların çoğu kez bir tabu olarak algılanması,
bu sorunlara ilişkin gerçek sıklığın belirlenebilmesini
engellemektedir.
Sünnetin faydaları nelerdir?
Sünnetin faydaları ve zararları konusunda pek çok şey
söylenmektedir. Sünnetin yapılmasını yararlı gören
kişilere göre:
- Sünnet derisi içinde pek çok mikrop
barınabilmektetir. Yaşamın ilk yılı içinde çocuklarda
idrar yolu infeksiyonu görülmesi sıklığı sünnetsiz
çocuklarda sünnetlilere oranla çok daha fazladır.
Bir başka deyimle yaşamın ilk haftalarında yapılacak
sünnet ile idrar yolu infeksiyonu oranı önemli ölçüde
düşmektedir.
- Sünnet derisinin olmaması ilerki yaşlarda görülmesi
olası olan cinsel yolla bulaşan AIDS, frengi ve benzeri
infeksiyonların riskini azaltmaktadır.
- Sünnet olan erkeklerin eşlerinde rahim ağızı kanseri
görülme riski düşmektedir.
- Penis kanseri oranı sünnetli erkeklerde daha
düşüktür.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 4 7
rostat kanseri yurdumuzda da erkeklerde
sıklık olarak üçüncü sırada görülen bir
kanserdir. Prostat kanseri erken teşhis edildiğinde
uygun tedavilerle tamamen tedavi edilebilen bir
hastalıktır. Erken tarama testleri yani kanda bakılan
PSA testi ve üroloji uzmanı tarafından yapılan
prostat muayenesi ile kolayca şüphe olup olmadığı
anlaşılır. Kanser şüphesi yoksa her yıl bu inceleme
tekrarlanır. Testlerde sorun çıktığında ise prostat
dokusundan biyopsi yapmak gerekir. Biyopsi
ultrason eşliğinde yapılır.
Hastalığın teşhisinde gecikmenin başlıca sebebi:
Elli yaş üstü erkeklerde hastalıkla ilgili farkındalığın
olmaması, ikinci olarak da muayene ve biyopsi
yöntemlerinin yarattığı değerlendirmedir.
En eğitimli kişilerde bile bu konu muayene olmayı
geciktirebilmektedir.
Prostat kanseri erken teşhis edilmediğinde de
tedavi edilebilir ancak bu durmda hastalığın
tamamen ortadan kaldırılması mümkün olmaz.
Tedaviden beklentiler hastalığın saptandığı
evreye göre gittikçe daha azalır ancak her evrede
hastalığa müdahale yöntemlerimiz vardır.
TEDAVİ YÖNTEMLERİ
• Hastalığın tedavisi erken evrelerde cerrahi tedavi, radyoterapi ve brakiterapi ile yapılır.
• Cerrahi tedavi radikal prostatektomi olarak ifade
edilir. Prostat ve etrafındaki bezler tamamen
çıkartılır. Ayrıca lenf bezleri de temizlenmektedir.
Erken evrede cerrahi tedavi tek başına yaklaşık
%85 oranına varan etkinliktedir. Geri kalan
vakalarda ameliyat sonrası patoloji incelemesi ile
ortaya çıkan ve daha önce saptanması mümkün
olmayan mikroskobik evre değişiklikleri sonucu tam
tedavi beklentisi biraz azalmakla beraber yine de
oldukça etkilidir.
• Ameliyat sonrası dönemde geçici idrar kaçırma
problemleri biraz sorun olabilir ancak %1-2 vakada
idrar tutma problemi kalıcı olabilmektedir.
• İkinci bir konu da cinselliğin etkilenmesidir. Prostat
yakınında seyreden sinirler etkilendiğinde ereksiyon
sorunu yaşanabilir.
• Ameliyatın titiz bir şekilde deneyimli kişilerce
yapılması, sinirlerin yine titiz bir şekilde korunması
bu sorunların hiç yaşanmaması olasılığını
artırmaktadır.
• Daha ileri evrelerde cerrahi tedavi halen etkindir
ancak böyle gecikmiş vakalarda ameliyat sonrası
ilave tedaviler önerebiliyoruz. Tedavi yöntemleri tek
başlarına yetersiz kalabilmekte ve birkaç yöntemin
birlikte kullanılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Ü R O L O J İ K K A N S E R L E R
P R O F. D R . FA R U K Ö Z C A NÜ R O LO J İ U Z M A N I
P
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 4 8
• Cerrahi tedavi açık ameliyat dediğimiz klasik
yöntemlerle veya robot yardımlı dediğimiz
yöntemlerle yapılmaktadır. Bu iki yöntemin
seçiminde doğru karar vermek önemlidir. Maliyet
önemli bir faktördür. Hastalığın tedavisi konusunda
bu yöntemler arasında fayda açısından fark
ortaya konmamıştır. Robot yardımlı yöntemlerde
cinsellikle ilgili sinirlerin daha iyi korunması ihtimali
artmaktadır. Bu konuda beklentileri iyi ayarlamak
gerekmektedir. Pahalı bir yöntemi seçmek hiç
sorun yaşamayacağınız anlamına gelmemelidir.
Tabii ki deneyimli ekiplerce yapılan her işte olduğu
gibi bu konuda da sorun yaşama oranı çok daha
düşmektedir.
• Bazen cinsellikle ilgili kaygılar tedavinin önüne
geçmekte ve asıl amacın kanserin tedavi edilmesi
olduğu unutulmaktadır. Hastalığın tedavisi ilk
amacımızdır sonrasında tabii ki yaşam kalitesini
de bozmamak çok önemlidir. İdrar sorunları
günümüzde deneyimli kişilerce yapılan ameliyatlar
sonrası çok ender sıkıntı yaratır. Cinsellikle ilgili
kayıplar cerrahi esnasında harcanan dikkat ve
sonrasında destek tedavileri ile yüksek oranda
başarı ile sonlandırılmaktadır.
MESANE KANSERİ
• Genellikle idrardan kan gelmesiyle kendini belli
eden bu hastalık, uzun süre sigara içenlerde daha
sık görülmektedir. Ultrasonografi, tomografi ile
incelendikten sonra ilk olarak transuretral olarak
tümör örneklemesi yapılır. Tümörün mesane katları
içine gidiş derinliğine göre sınıflandırıldıktan sonra
ilave tedfavileri planlanır.
• Tedaviler mesane içi ilaç uygulamalarından
mesanenin tamamen çıkartılıp yerine barsak
kullanılarak yeni bir mesane benzeri idrar depoloma
organı yapılmasına kadar değişmektedir
• İdrardan kan gelmesi bu nedenle çok önemlidir
ve mutlaka üroloji uzmanları tarafından
değerlendirilmelidir.
BÖBREK TÜMÖRLERİ
Böbrekte yer kaplayan lezyonlar böbrek tümörleri
olarak değerlendirilmelidir. Kitlelerin çoğu kötü
karekterli, çok az kısmı iyi huylu tümörlerdir.
Günümüzde sıklıkla başka nedenlerle yapılan
ultrasonografi incelemesi sonrası tesadüfen tanı
konmaktadır. Erken dönemde tespit edilmesi
sonucu genelde boyutları küçük olarak tanı
konabilmektedir. Boyutu küçük olan tümörlerde
hasta olan böbrek kısmı çıkartılarak tümör
temizlenebilmektedir. Bu tip cerrahiye böbrek
koruyucu cerrahi adı verilmektedir. İyi organize
olmuş cerrahi, anestezi, patoloji ve onkoloji
uzmanlarının iş birliğiyle sorunlar en aza
indirilebilmektedir.
Daha büyük böbrek kitlelerinde ise böbreğin
tamamen alınması gerekir. İyi huylu olan tümörler
düzenli takip edilebilir. Her zaman ameliyat
gerekmemektedir.
Böbrekte zaman zaman kistler oluşabilir. Kist tümör
demek değildir. Kist cidarı ve içinin yapısı tümör
şüphesi konusunda ayırıcı tanıda rol oynar.
Bahsedilen böbrek ameliyatları cerrahi kesi ile
yapılan yöntemler veya laparoskopik yöntemlerle
yapılabilmektedir. Uygun vakalarda laparoskopik
uygulamalar daha çabuk iyileşme süreci
sağlamaktadır.
Her zaman belirttiğimiz gibi önemli olan hastalığın
tamamen ve usulune uygun şekilde tedavi
edilmesidir. Yöntem farklılıkları olabilir. Güncel
tedavi yöntemlerine aşina ve gerekli teknolojik
donanımı olan hastane, cerrahi ve anestezi ekibi
çok önemlidir.
TESTİS TÜMÖRLERİ
Erkeklerde yumurtalık kanserleri 20-40 yaş arası
görülebilir. Bu yaş grubu erkekler kendi kendilerine
testislerini muayene etmeli ve herhangi bir sertlik,
kitle hissettiklerinde mutlaka doktora müracaat
etmelidirler. Tanıda ultrasonografi, muayene ve kan
tahlilleri yol göstericidir. Tümör şüphesi olduğunda
çok kısa sürede ameliyat ile hasta testis çıkartılır.
Tek testis kalması normal fizyolojik fonksiyonlar için
yeterlidir.
İlk ameliyat sonrası batın tomografisi çekilerek
ilave incelemelr yapılır ve izlem, kemoterapi
ve radyoterapi seçenekleri ile ilave tedavi
gerekmektedir.
Bu tedavilerle hastalıktan kurtulma oranı çok
yüksektir. Yakın takip ve uygun tedavi seçimi çok
önemli olup yine onkolog, radyoterapist ve ürolog
iş birliği önemlidir.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 4 9
G İ R İ Ş İ M S E L R A DYO L O J İ
eni yüzyılın gelişen teknolojiyle birlikte
sağlık alanına sunduğu hizmetlerden biri
olan girişimsel radyoloji, günümüz sorunlarına
çözüm oluşturmanın yanısıra gelecek vaad eden
yeni bir bilim dalı olma yolunda ilerlemektedir.
Teknolojik gelişmelerle yenilenen radyoloji, artık
sadece görüntülemede değil aynı zamanda tanı ve
tedavide de etkili olmaktadır.
Girişimsel Radyoloji, cerrahi kesi oluşturmadan,
minimal invaziv yöntemlerle radyolojik görüntüleme
eşliğinde yapılan tanı ve tedavi işlemlerini
kapsamaktadır.Girişimsel işlemler, görüntüleme
eşliğinde yapıldığından daha etkin, hızlı ve hastaya
daha az zarar verecek şekilde planlanabilmektedir.
En büyük avantajı sorunlu bölgenin direk
görülerek müdahale edilebilmesidir. Riskleri
cerrahi prosedürlere göre oldukça azdır. Hastalar
uygulama esnasında ve sonrasında ciddi ağrı
hissetmemekte, kısa bir gözlem ardından (işlem
günü ya da ertesi günü) taburcu edilebilmektedir.
Başlıca avantajları:
• Görüntüleme eşliğinde yapıldığından hedefe
yönelik ve etkin olması,
• Komplikasyon oranlarının düşük olması,
• İşlem süresinin kısalığı,
• Hastanede kalma, iyileşme ve normal hayata
dönme süresini kısaltması,
• Ciltte ameliyat izi kalmadan, küçük bir kesiden
vücuda girilerek işlemin yapılabilmesidir.
• Radyolojik girişimsel işlemler iki ana gruba
ayrılmaktadır: vasküler (damarla ilgili ) ve
nonvasküler (damar dışı organlarla ilgili).Vasküler
(damarla ilgili) girişimsel radyolojik işlemler,
anjiyografi ünitelerinde yapılmaktadır. Nonvasküler
(damar dışı organlarla ilgili) girişimsel radyolojik
işlemler, tanı amaçlı yapılan biyopsi ve tedavi
amaçlı uygulamaları kapsamaktadır.
HASTANEMİZDE GÖRÜNTÜLEME EŞLİĞİNDE
YAPILAN GİRİŞİMSEL İŞLEMLER:
1. Tanı amaçlı
2. İnce iğne biyopsileri: Troid ince iğne aspirasyon
biyopsisi, akciğer biyopsisi, kistik lezyon örnekleme,
sıvı örnekleme
Tru-cut biyopsiler: Karaciğer, böbrek, pankreas,
kemik, kitle lezyon
3. Tedavi amaçlı:
Drenaj: Karın ve gögüs boşluğunda gelişen
abse- sıvı birikimlerinin boşaltılması, memede
dev kistlerin boşaltılması
TANI AMAÇLI YAPILAN BİYOPSİLER
Biyopsi, tanı amacıyla bir doku ya da tümörden
küçük bir parça alınmasıdır. Tümörün iyi ya da
kötü huylu olduğunun saptanması, tümör tipinin
belirlenmesi, siroz gibi bazı hastalıkların kesin
tanısın konması için yapılmaktadır. Biyopsinin etkin
olması, yani alınan parçanın yeterli olması, doğru
sonuç vermesi için doğru yerden-uygun teknikle
alınması gerekmektedir. Bunun için de biyopsi
alınacak bölgenin iyi bilinmesi, normal dokudan
ayrımının yapılması gerekir.
Görüntüleme eşliğinde biyopsi ise; parça alınacak
bölgenin ve iğnenin vücut içindeki hareketinin
işlem esnasında görülerek yapılmasıdır.Girişimsel
radyolojide biyopsiler, USG, BT, MR ile görüntüleme
eşliğinde yapılmaktadır. Günümüzde en güvenilir ve
Y
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 5 0
etkin biyopsi yöntemi budur. Görüntüleme eşliğinde
yapıldığından parça alınacak hedef (patolojik ) doku
net değerlendirilir, örneklemenin yapılacağı teknik
(ince iğne/ tru-cut) belirlenebilir ve işlem etkinliği
artar. Biyopsi esnasında iğnenin vücut içindeki
hareketi izlenebildiğinden dokulara hasar vermesi
önlenir. Örneğin damar yaralanması ve buna
bağlı kanama riski cerrahiye ve körleme yapılan
(görüntüleme eşliğinde olmayan) biyopsilere oranla
çok düşüktür.
Biopsiler işlemde kullanılan iğneye göre ikiye ayrılır:
1. İnce iğne biyopsileri ya da ince iğne aspirasyon
biyopsileri:
Bu iğneler enjektör iğneleri kadar ince uçludur. İnce
olduklarından doku örneklemesi yapılmaz, sadece
hücre alınabilir. Biyopsi yapılan dokudaki hastalığın
iyi ya da kötü huylu olduğunu belirleyebilir. Troid
- akciğer biyopsileri, vücuttaki kistik lezyonların
tanısında faydalıdır. Bu iğnelerle biyopside kanama
riski çok azdır.
2. Kalın iğne ya da tru cut biyopsiler
(doku biyopsileri):
Tru-cut iğneler, vücuttaki pek çok organ (karaciğer,
böbrek, pankreas, meme, kemik )
ya da tümoral dokunun örneklenmesinde kullanılır.
Bu iğneler genellikle 1-2 mm kalınlığındadır.
Tru-cut biyopsilerde doku parçası alındığından
tanı değerleri oldukça yüksektir. Tümörün iyi veya
kötü huylu olmasını ayırt ettiği gibi tümör tipininin
belirlenmesini, dolayısıyla tümöre spesifik tedavi
uygulanmasını sağlar ve tedavi şansını arttırır.
Kanama riski İİAB’ne göre daha fazladır, ancak
cerrahiden daha düşüktür. Tru-cut biyopsilerde
kanama riski, örneklenen dokuya göre %1-2
arasında oldukça düşüktür. Yine de olası risk
açısından hasta, işlem sonrası 3-4 saat gözlemde
tutulur.
BİYOPSİ İŞLEMİ NASIL YAPILIR?
İğne biyopsileri görüntüleme eşliğinde
yapılmaktadır, işlem yapılırken ultrason ya da
tomografi ile iğnenin vücudunuz içindeki her
hareketi izlenir, biopsi yapılacak bölge titizlikle
değerlendirilir, en uygun alandan parça alınır.
• İşlem saatinden 4 saat önce yeme- içmeyi
kesmeniz gerekir (Yaşlı, çocuk ve belli hastalıklarda
bu süre değişebilir, doktorunuz sizi bu konuda
uyaracaktır). Bu süre içinde az miktarda su
içebilirsiniz, almanız gereken ilaçları alabilirsiniz
(sürekli aldığınız ilaçları biyopsi yapacak
doktorunuza bildirmelisiniz, kan sulandırıcı
ilaçları kesmeniz gereken süre doktorunuzca
belirlenecektir).
• Biyopsi alınacak bölgeyle ilgili tüm radyolojik
tetkikleri (ultrason, bilgisayarlı tomografi, MR
filmleri), biopsi öncesi sizden istenen kan tahlillerini
yanınızda getirmeniz gerekir.
• Biyopsi işlemi öncesi son kez parça alınacak
bölgeye yönelik radyolojik görüntüleme yapılır,
en uygun giriş noktası belirlenerek işaretlenir.
Bu nokta batikonla silinip (sterilizasyon), steril
örtüyle örtülür.
• İğne giriş noktası iğneyle uyuşturularak (lokal
anestezi) biopsi iğnesinin geçtiği yerlerin ağrısız
olması sağlanır. Bazı biyopsilerde uygulamadan
dolayı korku, endişe, heyecan duyan hastalara,
damardan sakinleştirici (sedasyon) ve ağrı kesici
(analjezik ) ilaç verilebilir. Genellikle işlemde
anestezi gerekmez, ama hasta isterse
uyutulabilir (bu konuda anestezi doktorunuz sizi
bilgilendirecektir).
• Tek kullanımlık (disposable), tam/yarı otomatik
tru-cut biyopsi iğnesi ya da ince iğne hedef dokuya
ilerletilir, örneklenecek bölgeden birkaç parça alınarak
biyopsi işlemi tamamlanır, iğne giriş yeri temizlenip
pansumanı yapılır. Bazı biyopsilerde patoloji
uzmanımız alınan parçanın yeterliliğini belirlemek
üzere uygulama esnasında bize eşlik edebilir.
• İşlemden sonra iğne giriş noktası ve parça alınan
bölge ultrason ya da bilgisayarlı tomografi ile kanama
açısından kontrol edilir.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 5 1
konuda sizi bilgilendirecektir. İçmeniz gereken diğer
ilaçları (Hipertansiyon, şeker ilaçları gibi) yarım bardak
suyla alabilirsiniz.
• Bazı kan değerlerinizi bilmek isteriz, bu nedenle
işlemden birkaç gün önce kan tahlili isteyebiliriz.
Son 1 hafta içinde yapılmış kan tahliliniz varsa yenisini
yaptırmanız gerekmeyebilir.
• İşleme aç gelmeniz gerekir. Genellikle 4 saat açlık
yeterlidir. İşlem sabah yapılacaksa kahvaltı etmeden
aç gelmeniz, öğleden sonraki işlemlerde sabah
kahvaltı yapmanız uygun olacaktır.
BİOPSİDEN SONRA DİKKAT EDİLECEK HUSUSLAR:
• Biyopsi sonrası 3-4 saat kadar gözlem altında
tutulabilirsiniz. İnce iğne biyopsilerinde (troid, meme
kistleri gibi) gözlem gerekmeyebilir.
• Biyopsiden birkaç saat sonra parça alınan dokuda
veya parça almak için geçilen yapılarda kanama
gelişebilir. Düşük de olsa bu ihtimale karşı önlem
amacıyla takip edilirsiniz.
• Bazı biyopsilerde damardan verilen sakinleştirici
ilaçların etkisinin tamamen geçmesini (genellikle 3-4
saat) isteriz. Uyutularak yapılan işlemlerde anestezi
doktoru size bilgi verecektir.
• Yeme-içme: Biyopsisi işlemi sırasında damardan ağrı
kesici ya da sakinleştirici ilaçlar verilmişse 3 saat katı
gıda almamalısnız, su içmenizde bir sakınca yoktur.
• Bazı biyopsilerde işlem bölgesinin USG veya BT ile
son bir kontrolü yapılır.
• Evinizde 2-3 saat dinlenmenizi öneririz, biyopsi günü
kendinizi yormadan günlük aktiviteleriniz yapabilirsiniz.
Evde beklenmedik bir durum gelişirse (çarpıntı, nefes
darlığı, aşırı halsizlik, kendini iyi hissetmeme, kusma,
bulantı gibi) biyopsi yapan doktorunuzu arayabilir ya
da hastanemizin acil servisine gelebilirsiniz.
• Biyopsi sonrası 1-4 saat gözlem altında tutulmanız
gerekebilir. (Bu süre içinde yeme-içme konusunda
doktorunuzca bilgilendirileceksiniz).
• Aynı gün çok nadiren ertesi gün evinize gidebilirsiniz.
• İğne giriş izi 2 mm kadardır ve birkaç gün içinde
tamamen kaybolur.
TEDAVİ AMAÇLI DRENAJ NASIL YAPILIR?
• Karın boşluğu ya da göğüs boşluğunda, travma,
enfeksiyon veya ameliyata bağlı gelişen her türlü
sıvı ve iltihabın ameliyat gerektirmeden boşaltılması
sağlanır. İşlem için özel olarak üretilmiş milimetrik çaplı
borucuklar (kateter) vasıtasıyla ciltten açılan milimetrik
bir kesi ile vücut içindeki mayi boşaltılır. Bu işlem,
komplikasyon oranı cerrahiye göre oldukça düşüktür,
hastanın iyileşmesine katkı sağlar.
• İşlem bölgesinin uyuşturulmasını (lokal anestezi)
takiben, radyolojik görüntüleme eşliğinde, vücutta
açılan milimetrik boyutlu kesiler vasıtasıyla (perkütan),
işleme spesifik tek kullanımlık-steril malzemelerle
(disposable kateterler) çalışılmaktadır. Uygulamadan
dolayı korku, endişe, heyecan duyan hastalara,
damardan sakinleştirici (sedasyon) ve ağrı kesici
(analjezik) ilaç verilebilir. Genellikle işlemde anestezi
gerekmez, ama hasta isterse uyutulabilir.
BİYOPSİYE HAZIRLIK
• Biyopsi istenen bölgeyle ilgili tüm radyolojik
tetkilerinizi, bilinen-tanı almış bir hastalığınız varsa
bununla ilgili belgeleri görmek isteriz.
• Sürekli kullandığınız ilaçları, özellikle kan
sulandırıcıları (aspirin, plavix, coumadin, xarelto gibi
haplar ya da clexane, innohep gibi iğneler) biopsi
alacak doktorunuza bildirmelisiniz. Bu ilaçlardan
bazıları işlemden önce kesilmelidir, doktorunuz bu
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 5 2
İSLAM BİLİM VE TEKNOLOJİ TARİHİ MÜZESİ
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 5 4
İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, Gülhane
Parkı içerisinde yer almakta olup,eserler İslam
Bilim Tarihçisi Prof. Dr. Fuat Sezgin tarafından
hazırlanmış ve 24 Mayıs 2008 tarihinde
ziyaretçilerine açılmıştır.
3500 m²’yi kapsayan sergi alanı ve toplam
570 adet alet, cihaz kopyaları, maket ve model
koleksiyonu ile alanında Türkiye’de ilk, Frankfurt’tan
sonra dünyada ikinci örnek teşkil eden müze olması
açısından önem arz etmektedir.
Müze iki kattan oluşmaktadır. Üst katta; müze
ile ilgili çeşitli görsellerin izlenebildiği Sinevizyon
Salonu, Astronomi, Saat Teknolojisi, Denizcilik,
Savaş Teknolojisi ve Tıp Bölümü bulunmaktadır.
Alt katta ise, Madenler, Fizik, Matematik-Geometri,
Şehircilik ve Mimari, Optik, Kimya ve son olarak da
Coğrafya ile ilgili harita ve çeşitli harita çizimlerinin
sergilendiği bölüm bulunmaktadır.
Sergi salonlarının tamamında, İslam bilim
adamlarının ortaya koydukları eserlerin model ve
maketleri sergilenmektedir.
Müzenin bahçe kısmında ise, üzerinde
Halife el-Me’mun’un 9. yüzyılda yaptırdığı Dünya
Haritasının kopyası olan yerküre ile İbn-i Sina’nın el-Kanun fi’t-Tıbb kitabında bahsedilen tıbbi
bitkilerden 26’sının bulunduğu Botanik Bahçesi yer
almaktadır.
Müze teşhir salonlarında, El-İdrisi’nin, Halife
el-Me’nun’un haritasını temel alarak çizdiği Dünya
Haritası’nın kopyası, Takiyeddin’in 1559 yılında
yaptığı Mekanik Saati, el-Cezeri’nin (1200 yılları)
kitabından Fil Saati ve Hacamatı, Ebu Said Es-Siczi’nin Planetaryum’u, Abdurrahman es- Sufi’nin gök küresi, Hıdr el-Hucendi’nin
Usturlabı, 12. Yüzyılda Abdurrahman el-Hazini tarafından yapılan su ve ağırlık prensibine göre
çalışan Dakika Terazisi, gibi daha birçok önemli
bilim adamlarının, İslam Medeniyetinin 9. ve 16.
yüzyıllar arasındaki döneminde gerçekleştirdiği
bazı icatların örneklerini görmek mümkündür.
İslam Bilim ve Teknoloji Tarihi Müzesi, bir taraftan
bilimsel eserlerin estetik ve öğreticiliği, diğer
yandan bıraktığı intiba ve kazandırdığı bilgi ile
özel bir etkileyici güce sahiptir. Ayrıca, bilim tarihi
açısından doğu-batı ilim kültürünü birleştiren
bir köprü niteliği taşıması bakımından da gelecek
kuşaklar için önem teşkil etmektedir.
Not: Kültür Bakanlığı’ndan alınmıştır.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 5 5
Trakya topraklarının Ege denizindeki kıyısı Saros
Körfezi, tertemiz kumsallarla kaplı bir kıyı şerididir.
Saros Körfezi su altı akıntılarının fazla olması,
herhangi bir büyük yerleşimin ve sanayileşmenin
olmaması sebebi ile Ege denizinde yer alan en
temiz bölgelerden biridir. Ve iddia şudur ki; Saros
Körfezi dünya üzerinde kendi kendini temizleyen
3 denizden biridir.
Ege Denizi’nin kuzeydoğusunda yer alan Saros
Körfezi’ni, güney ve doğusundan Çanakkale ilinin
Gelibolu ve Eceabat ilçeleri, kuzeyini ise Edirne
ilinin Keşan ve Enez ilçeleri çevreler. Körfezin
Gelibolu yarımadası tarafında olan güney bölgeleri
yerleşime olanak vermez. Çoğunlukla yerleşim doğu
ve kuzey bölgelerinde yer almaktadır.
lk çağlarda Xeros ve Melas olarak bilinen Saros
körfezinin tüm kıyıları boyunca herhangi bir büyük
yerleşim merkezi ve sanayileşmenin olmaması
kadar su akıntılarının fazlaca olmasının Saros
Körfezi’nin her zaman temiz kalmasını sağladığı
bilinmektedir.
Saros Körfezi’nin kendi kendini temizleyen 3
denizden biri olduğu son yıllarda dillerde dolaşan
iddialardan biridir. Bu iddianın gerçek yönü
bilinemese de, gerçek olan,
SAROSKÖRFEZİ
Saros Körfezi’nin Ege’nin temiz bir denize sahip
sahillerinden biri olduğudur.
Saroz Körfezi’nin Edirne ili sınırları dahilindeki 75
kilometrelik kuzey kıyılarında sahille iç içe kurulmuş
ve sürekli yaşanan bir yerleşim merkezi yoktur.
Ancak kıyılara yakın bulanan köylerin adları ile
anılan yazlık yerleşimler mevcuttur.
Keşan ilçesi sınırları içinde kalan Gökçetepe,
Mecidiye, Erikli, Danişment ve Yayla yerleşimleri;
Enez ilçesi sınırlarında kalan Vakıf, Büyükevren,
Sultaniçe, ve Enez ilçesi sahil kısmında yazlık
yerleşim bölgeleri mevcuttur.
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 5 6
SAKİN ORTAM, TEMİZ DENİZ: KEŞAN SAHİLLERİ
Saros Körfezinin Korudağı etekleri ile buluştuğu
noktada yer alır. Mavinin ve yeşilin birleştiği güzel
ve şirin bir sahil yerleşimidir. Otel mevcut değildir.
Pansiyonlar bulunur. Ayrıca deniz kenarında çam
ormanları içinde Orman Bölge Müdürlüğü’ne ait bir
dinlenme kampı bulunur.
Mecidiye sahili Keşan’a 28 kilometredir. Keşan-Çanakkale
çevreyolu üzerinde hemen Keşan çıkışında yer alan
Mecidiye sahilindeki yerleşim düz bir alanda kurulmuştur.
Yerleşim bölgesinin hemen önünde uzun bir kumsal yer
alır. Saros sahilinin güzel yerleşim birimlerinden biridir.
Otel bulunmamakla birlikte pansiyonlar bulunur.
GÖKÇETEPE MECİDİYE
Saros sahilinin en büyük ve en ünlü yerleşimlerinden
biridir. Bir sahil kasabası görünümündedir. İçinde
Saros Körfezi’nin en iyi otellerini barındırır. Otelin
yanında kalmak için diğer sahil yerleşimlerine
göre büyük olmasından dolayı her yönden canlılık
barındırır. Sahil yerleşiminin hemen arkasında yer
alan oldukça büyük tuz gölü bir çok kuş için barınma
mekanıdır. Erikli sahiline ulaşım için bulunan 2 yol
olmasına rağmen çoğunlukla Mecidiye yolu kullanılır.
Mecidiye ile Erikli arası 2 kilometrelik bir mesafedir.
Ana yoldan 8 km içerdeki Yayla sahilleri, Saros’un
en kalabalık yerlerinden. Sahili boydan boya kumsal.
Pırıl pırıl denizinin içi yer yer yassı çakıl. Sağ tarafında
henüz tamamlanmamış bir balıkçı barınağı var. Adım
başı pansiyon ve kiralık eve rastlanıyor. Burası hayli
büyük bir yerleşim yeri. Salaş olmak kaydıyla ne
ararsanız var.
ERİKLİ YAYLA
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 5 7
Tertemiz bir deniz ve uzun kumsallara sahip olan
Enez sahilleri, yaz aylarının en çok ilgi çeken
bölgelerinden biridir.
Saros Körfezi’nin büyük yerleşimlerinden biri olan
Enez yaz aylarında ciddi bir yoğunluk yaşamakta
nüfusu 50.000’ler seviyesine gelmektedir. Enez
ekonomisine ciddi bir katkı sağlayan sahil turizmi
hızla gelişmektedir. Keşan-Çanakkale yolu üzerinde
bulunan Enez kavşağından girilip asfalt yoldan
60 kilometre gidilerek Enez ilçesine varılır. Enez
ilçesi içinden 8 kilometrelik mesafeden sonra sahil
yerleşimleri başlar.
Güneşin batışının en iyi izlenebildiği yerlerden
biri olan Enez, uzun sahilleri ve temiz denizi ile bir
çok kişinin tercih ettiği noktalardan biri olmaya
başlamıştır.
Sahil kesiminin yanı sıra Enez’de görülebilecek
bir çok tarihi eser de mevcuttur. Günümüze
gelebilen tarihi eserler arasında; akropolde
kurulan Enez Kalesi, Kale içerisindeki Bazilika
planında Ayasofya Kilisesi (Fatih Camisi), Has
Yunus Kaptan Türbesi, Deveci Hanı, Roma Yolu
kalıntıları, ilçedeki çeşitli kilise kalıntıları, nekropol
alanı, Osmanlı kervansarayı bulunmaktadır.
Enez sahil kervansarayı, tarihi değeri açısından
görülmesi gereken bir değer olarak ziyaretçilerini
beklemektedir.
ENEZ
ENEZSAHİLLERİ
Vakıf Enez sahilleri arasındaki büyük yerleşim
bölgelerinden biridir. Müstakil evler ve sitelerin yanında
bazı kamu işletmelerinin de tesisleri bulunur.
Keşan-Enez yoluna girildikten 40 kilometre sonra
Abdürrahim köyü hemen girişinden sola dönülerek
5 kilometre sonra Vakıf sahiline ulaşılır.
Keşan-Enez yolu üzerinde Keşan’a 45 kilometre uzaklıkta
Büyükevren beldesinin içinden sola girilerek sahil yerleşim
bölgesine varılır. Daha çok sitelerden oluşan bir yerleşim
görünümündedir. Uzun kumsalı ve temiz bir denizi vardır.
Yakınında yer alan Sultaniçe ve Gülçavuş yerleşimlerinde
genelde yazlık sitelerden oluşur. Sultaniçe yerleşiminde bir
balıkçı barınağı mevcuttur.
VAKIF
BÜYÜKEVREN
Keşan’dan Enez’e doğru giderken 40 km sonra
Büyükevren beldesini geçince sola Gülçavuş ve
Sultaniçe tabelalarından girip 5 km sonra Gülçavuş
köyüne 3 km sonra da Sultaniçe köyüne varılır.
Yazlık yerleşim bölgesi için 2 km daha gitmek gerekir.
SULTANİÇE
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 5 8
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 5 9
KİTAP
Anne babaların aileleri için istediği aşağı yukarı aynıdır: sakin, karşılıklı saygı ve sevgiye dayalı bir aile ortamı.
Bağırmayan Anne Baba
Olmak, şiddetsiz iletişimi
anlatıyor. Hal Edward Runkel
dünyayı ilişki ilişki, tek tek
sakinleştireceğine inanıyor.
Yeni bir metot, “üç günde çocuğunuzu nasıl muma
çevirirsiniz” türünden bir ebeveynlik yöntemi
sunmuyor. Aksine, kendinize odaklandığınızda
ve böylece sakin kalabildiğinizde yaşamakta
olduğunuz sorunları hiç yaşamayacağınızı söylüyor.
Önerileri uygulamak size sadece çocuklarınızla
ilişkilerinizde değil, tüm ilişkilerinizde faydalı
olacak. Yeni bir bakış açısı kazanacaksınız ve bu
pencereden baktığınızda sizi zorlayan sorunlar
bambaşka görünecek.
Sayfa Sayısı: 182Baskı Yılı: 2017
BAĞIRMAYAN ANNE BABA OLMAK
kalk ıyor ve yola ç ık ıyoruz. Peki ; gün boyu eşimizden, dostumuzdan, komşularımızdan,iş yerinde iş arkadaşlarımızdan, bazen al ışveriş yaptığımız mağazanın kasiyerinden, bazen de bindiğimiz otobüsün şoföründen ters bir bakış , bir söz, bir tavır ve ön yargı şekl inde kaç yumruk yiyoruz dersiniz?Kaç kere kalbimiz k ır ı l ıyor? Kaç kere iç imiz acıyor?Peki ; karşı laşt ığımız her i let iş im kazasında ne yapacağız?Böylesine olumsuz duygular yaşamamak ve daha da önemlis i , başkalarına da yaşatmamak biz ler in el inde: Ai lemizde, İş imizde ve İç imizde, Huzur ve mutluluğu yakalamanın yol lar ı360 Derece İ let iş im’de…
Sayfa Sayısı: 184Baskı Yılı: 2009
kalk ıyor ve yola ç ık ıyoruz. Peki ; gün boyu eşimizden, dostumuzdan, komşularımızdan,iş yerinde iş arkadaşlarımızdan, bazen al ışveriş yaptığımız mağazanın kasiyerinden, bazen de bindiğimiz otobüsün şoföründen ters bir bakış , bir söz, bir tavır ve ön yargı şekl inde kaç yumruk yiyoruz dersiniz?Kaç kere kalbimiz k ır ı l ıyor? Kaç kere iç imiz acıyor?Peki ; karşı laşt ığımız her i let iş im kazasında ne yapacağız?Böylesine olumsuz duygular yaşamamak ve daha da önemlis i , başkalarına da yaşatmamak biz ler in el inde: Ai lemizde, İş imizde ve İç imizde, Huzur ve mutluluğu yakalamanın yol lar ı360 Derece İ let iş im’de…
Sayfa Sayısı: 184Baskı Yılı: 2009
Çağımızda teknoloj in in baş döndürücü bir şeki lde i ler lemesine rağmen, k iş i ler arası i let iş im kal itemiz in de aynı oranda artt ığ ını söylemek maalesef hiç mümkün deği l . Günlük hayatımız; sadece konuşarak ve eteğindeki taşlar ı dökerek i let işmeye çal ışan, “dediğim dedik” tavrıy la karşıs ındaki ler i yok sayan, çevresindeki
insanlara zarar veren “ i let iş im canavarlar ı ” ve bunların sebebiyet verdiği , sayıs ı g iderek artan “ i let iş im kazaları ” i le dopdolu…
İş imize, okulumuza gitmek, güzel bir güne başlayabi lmek iç in her sabah güzel duygularla
360 DERECE İLETİŞİM
Kemal Sayar, psikiyatri
denilince Türkiye’de akla
gelen ilk isimlerden. Ama
aynı zamanda, psikiyatrinin
hakim paradigmalarına
eleştirel bir gözle bakabilmeyi
de başaran bir isim. Ve bir
şair. “Hüzün Hastalığı”, Kemal
Sayar’ın ilk deneme kitabı.
Kitapta yer alan denemeler,
onun mesleki birikimini
göstermekle kalmıyor; Kemal Sayar’ın hayata dair
okumalarının psikiyatrinin hududunu aşan boyutu,
dahası hayata bir şair duyarlılığıyla bakabilmenin
getirdiği incelik ve derinlik bu denemelerde kendini
açıkça belli ediyor.
Güncelliğini yitirmeyen konuları incelikli bir üslupla
sunan “Hüzün Hastalığı” insan olmanın ayrılmaz bir
parçası olan hüznü şiirsel bir dille anlatan eşsiz bir
kitap.
Sayfa Sayısı: 176Baskı Yılı: 2015
HÜZÜN HASTALIĞI
T Ü R K İ Y E H A S T A N E S İ R E Ç E T E 6 0
BULMACA
ÖZEL SAĞLIK SİGORTA ŞİRKETLERİAllianz Sigorta A.Ş. •
Anadolu Anonim Türk Sigorta Şirketi •Ankara Sigorta Anonim Türk Sigorta Şirketi •
AXA Sigorta A.Ş. •AvivaSa Emeklilik ve Hayat A.Ş. •
CompuGroup Medikal (CGM) A.Ş. •Demir Hayat Sigorta A.Ş. •Dubai Group Sigorta A.Ş. •
Doğa Sigorta A.Ş. •Ergo Sigorta A.Ş. •
Ethica Sigorta A.Ş. •Eureko Sigorta A.Ş. •
Europ Assistance Türkiye •Generali Sigorta A.Ş. •
Groupama A.Ş. •Gulf Sigorta A.Ş. •
Güneş Sigorta A.Ş. •Halk Sigorta A.Ş. •
Inter Partner Assistance-IPA •Mapfre Sigorta A.Ş. •
Ray Sigorta A.Ş. •Sencard Sağlık Hizmetleri A.Ş. •
(Acıbadem Sigorta ve Aksigorta A.Ş.)Sombo Japan Sigorta A.Ş. •
Unico Sigorta A.Ş. •Zİraat Sigorta A.Ş. •Zürich Sigorta A.Ş. •
ÖZEL ŞİRKETLER VE KURUMLAR• Albayraklar A.Ş• Artı Yaşam Card• Aktif Grup Şirketleri• APRIL Turkey Assistance (CORIS Dan.)• AGIS Turkey Assistance• Barsan Global Loj. A.Ş.• Back-up Card• Care&Creste (Çilek Card)• Grand Cevahir Hotel ve Kongre Merkezi• İDO-İstanbul Deniz Otobüsleri• İSPARK• IBM• İGDAŞ A.Ş.• IRCICA (İslam, Tarih ve Kültür Araştırma Mr) • İSFALT A.Ş.• İSKİ A.Ş.• İSTAÇ A.Ş.• İstanbul Bilgi Üniversitesi• İstanbul Ulaşım A.Ş.• Mavi Jeans• Özel Saint Micheal Lisesi• PERPA• Santa Farma İlaç• Shell Club Smart Card• Şişli Kart• TRT World• Türk Barter İnternational A.Ş.• THY-Türk Hava Yolları• UPS Kargo
RESMİ KURUMLAR• Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK)• Borsa İstanbul A.Ş (BIST)• İstanbul Adliye Sarayı• İstanbul Anadolu Adliye Sarayı• PTT Genel Müdürlüğü Sağlık Yardım Sandığı• Şişli Belediyesi• Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu• TBMM Çalışan Memurları ve Hak Sahipleri• TBMM Milletvekilleri ve Hak Sahipleri• T.C Anayasa Mahkemesi Başkanlığı• T.C Sosyal Güvenlik Kurumu
SİVİL TOPLUM KURULUŞLARI• Altın Çınar Genç Girişimciler Kulübü• Beşiktaş Spor Kulübü• Darüşşafaka Cemiyeti• İstanbul Sanayi Odası-İSO• İstanbul Ticaret Odası-İTO• İstanbul Teknik Üniversitesi Vakfı• İstanbul Mali Müşavirler ve Muhasebeciler Odası - İSMMMO• Müstakil İş Adamları Derneği-MÜSİAD• Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı - TÜRGEV• Türkiye Engelliler ve Spor Yardım Vakfı - TESYEV• Yeşilay Vakfı
BANKALAR VE SANDIKLARAkbank T.A.Ş. •
Anadolu Anonim Türk Sigorta Şti .(Sandık) •Fortis Bank A.Ş. •
Esbank Eskişehir Bankası A.Ş. •Takas ve Saklama Bankası A.Ş. •
Şekerbank T.A.Ş. •Şeker Sigorta A.Ş Yardım Sandığı Vakfı •
T.C. Merkez Bankası •T. Halk Bankası Genel Müdürlüğü •
(Devlet Memurları-657) T. İş Bankası A.Ş. •
T. Vakıflar Bankası T.A.O •Yapı Kredi Bankası A.Ş. •
T.C. Ziraat Bankası A.Ş MensuplarıEmekli ve Yardım Sandığı •
Türk Telekom Vakfı Yardım Sandığı •
ANLAŞMALI KURUMLAR LİSTESİ
ANLAŞMA DETAY BİLGİLERİNİ0212 314 12 12’DENÖĞRENEBİLİRSİNİZ.
Recommended