View
14
Download
0
Category
Preview:
Citation preview
Bir l(utlu Doğum Şaheseri
•
MEVLIDve •• •
SULEYMAN ÇELEBI
-=Edi törler
Bilal l(emildi
Osman Çetin
Mevlid ve Süleyman Çelebi
Bi/al Kemikli-Osman Çetin
Yayın No: 476
Sempozyum ve Paneller Serisi : 45
ISBN 978-975-389-649-8 ·-,
1 o.ci6.Y.ooo5.476
Yayıncı Sertifika No: 15402
© Bütün Hakları Türkiye Diyanet Vakfı'na aittir.
1. Baskı, Eylül 201 O, Ankara 1.000 Adet
iLKSAY Kurulu'nun 09.02.2010 tarihve 2/5 sayılı kararıyla
uygun görülmüş ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti'nin
16.02.201 O tarih ve 1333 /16 sayılı kararıyla basılmıştır . •
Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Matbaacılık ve
Ticaret işletmesi'nin dizgi, fotomekanik, ofset ve cilt
tesislerinde hazırlanıp basılmıştır.
TÜRKiYE DiYANET VAKFI
Yayın Matbaacılık ve Ticaret işletmesi
Alınteri Bulvan 1256 Sokak No: 11
Yenimahalle 1 ANKARA
Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks:O 312 354 91 32
web: www. diyanetvakfiyayin.com.tr.
e-posta: tdvyayin@diyanetvakfi .org .tr
1781 Mevlid ve Süleyman Çelebi
SÜLEYMAN ÇELEBİ'NİN YAŞADIGI ZAMANDA TÜRK EDEBİYATI
Prof. Dr. Kemal YAVUZ İstanbul Ü. Edebiyat Fakültesi, İstanbul
Süleyman Çelebi dört Osmanlı padişahı zamanında yaşamıştır. OJ:!un hayalına bakacak olursak, 1355 yıllarında doğduğunu ve ilk çoclikıuk devrini Sultan Orhan zamanında yaşadığım görürüz. Asıl yetişmesi Sultan I. Murad ve I. Bayezid devirlerinde olan Süleyman Çelebi, özellikle Sultan I. Bayezid (1359.:.1403) devrinde önemli vazifelere getirilmiştir. Bursa Ulu Camii'nin ilk imaını odur. 1402 Ankara Savaşından sonra ortaya çıkan şehzadeler mücadelesine de yakından şahit olmuştur. Hatta Vesfletü'n-Necfit adlı Mevlidinf bu zamanda yazmıştır. O zaman tarih 1409-1410 yıllarını göstermektedir. Mevlid Osmanlı devletinde yazılan ilk eserdir. Bu eser devletin ve milletin birliğinin havası olmuş bütün Türk ve Müslüman ülkelerini kuşatrnıştır. 600 yıl ötesinden Süleyman Çelebi'nin saldığı bu ses asırlardır İslam ülkelerinde yankılanarak günümüze kadar gelmiştir. Milletirniz onunla ağlarmş, onunla gülrnüş, onunla yaşamış ve yaşamasına da devarn etmektedir. Bu eser peygamber sevgisini Türk milletinin kalbinde devamlı tutmuş ve di'ğer milletiere ulaştırılınasını da sağlamıştır.
Gerçekte X. yüzyıldan itibaren başlayan İslfuniyet' e hizmet aşkı, Türk milletini bir noktada mürşit millet durumuna getirmiştir. Pek çok millet Türkler sayesinde Müslümanlığa kavuşmuş ve imana gelmiştir. Mevlid bunun edebi sahada görülen en heyecanlı ve en güzel eseridir. Süleyman Çelebi bu eseri yazmakla milletimizin kalbine hitap etmiş, Allah ve peygamber sevgisini gönüllere işlemiştir. Eserini 1409-1410 yılında yazan Süleyman Çelebi'nin, şehzadeler mücadelesinden sonra I. Çelebi Mehmet zamanında on beşinci yüzyılın ilk çeyreğinin bitrnek üzere olduğu bir zamanda 1422 yılında vefat ettiği bildirilmektedir. Yani o, Mevlid'i yazdıktan sonra on beş yıl kadar hayatta kalmıştır.
Süleyman Çelebi ilmin ocağına bağdaş kurduğu köklü bir aileden gelmektedir. Şeyh Mahmut dedesidir. Onun oğlu Ahmet Paşa da babası olduğuna göre seçkin bir ailenin çocuğudur. Tahsilini de buna göre yapmıştır. Devrin aJ.irnleri, özellikle Emir Sultan (1368-1430) gibi büyükler Süleyman Çelebi'nin yetişmesinde rol oynamışlar ve onun
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1179
çevresini meydana getirmişlerdir. Gerçekten Emir Sultan'ın hayatında Süleyman Çelebi'nin hayatına paralellik görülür. Emir Sultan da şair ile birlikte ayru hadiseleri yaşamış, devletin iyi ve kötü günlerinde milleti aydınlatma hususunda üstüne düşen . vazifeyi hakkıyla yerine getirmiştir. Bu sebeple onun için devrinde ve daha sonraki zamanlarda şiirler yazılmış ve menkıbeler söylenmiştir. Bınsalı Ahmet Paşa'nııi. Emir Sultan için yazdığı şiir onu hafızalarda her zaman canlı tutmuş ve Bursa'ya gidenler, ziyaret için onun yanına koşmuşlardır. Bu durum günümüzde de devam etmektedir.
Süleyman Çelebi'nin 1350 yıllarından 1422 yılına kadar hayatı gözden geçirilince, onun yaşadığı yetmiş yıl içinde Türk edebiyatının ne şekilde bir yol aldığına bakmamız gerekir. Bu devir edebiyatı asrın başında olduğu gibi Türkçe eser açısından bazı mahrumiyetlerle karşılaşmaz. Gerçekten 1300 yılından 1350-1360 yıllarına kadar Türk edebiyatı Yunus Emre (ö. 1320), Gülşehri (ö. 1317' den sonra), Aşık Paşa (1272-1332) başta olmak üzere pek çok şair yetişmiştir. Bunlara Şeyyad Hamza (ö. 1346' dan sonra) ve Elvan Çelebi ile Meddalı Yusuf ve Hoca Mesud'u da eklersek tercüme ve telif olarak Türk edebiyatında önemli eserlerin yazıldığını görürüz. Süleyman Çelebi son üç şairin ömürlerinin bittiği veya bitmek üzere olduğu bir zamanda dünyaya· gelmiştir. Bundan sonra Türk edebiyatında ortaya çıkan şair ve yazarların
Süleyman Çelebi' nin hayatına paralel olarak yaşadıklarını görmekteyiz. Kadı Burhaneddin, Seyyid Nesfınf, Ahmed!, Şeyhoğlu Mustafa, Erzurumlu Mustafa Darir,·Ahmed-i Dai ve Abdülvasi Çelebi gibi şair ve yazarlar bu zamanın önde gelen sanatkarlarıdır. Bu devirde Anadolu beylikleri kendi idare merkezlerini birer kültür merkezi haline getirmişlerdir. Her beylikte farklı eserlerin yazılması, hatta bunlardan Kadı Burhaneddin Ahmed gibi şairlerin hükümdar olması, şiir yazanlar arasında ilim sahibi kimseler yanında beylerin de bulunduğunu göstermektedir. Beylikler içinde edebi faaliyeti en çok destekleyen, Türkçe eserler yazılmasını isteyen Germiyan beyleri olmuştur. Onun için Kütahya, bir noktada, kültür faaliyetlerinin en faal olduğu bir merkez olarak karşımıza çıkar. Gerçekten Ahmed!, Şeyhoğlu Mustafa, Ahmed-i Dru ve Şeyhl gibi şairler Yıldırım Bayezid döneminden II. Murad' a kadar gelen zamanda bu edebi faaliyetleri kesintisiz devam ettirmişlerdir. Bunların diğer şair ve yazarlardan farklı bir tarafı daha vardır. Germiyan Beyi Süleyman Şah (ö. 1389) kızı Devlet Hatun'u Yıldırım Bayezid'e gelin edince, Germiyan topraklarının bir kısmını da
1801 Mevlid ve Süleyman Çelebi
çeyiz vermiş, böylece Anadolu' daki Türk birliğinin temelini atnuşbr. Her ne kadar oğlu II. Yakup Bey buna karşı çıkmış ve Yıldırım'ın karşısında olmuşsa da, en sonunda, babasının ne kadar ileri görüşlü olduğunun farkına varmışbr. İşte Gerrniyan bölgesi şairleri bu sebeple Osmanlı sarayına dahil olmuşlar, edebi faaliyetlerini Fatih devrine kadar sürdürmüşlerdir. CemaJ1'yi bu bölgeden giden son şairlerden biri olarak ayrıca zikretmek gerekir.
Genel olarak XIV. yüzyılda yetişen şairlerin hepsi birer zirve durumundadır. Yüzyılın başında Gülşehr!, Yunus Emre ve Aşık Paşa; ortasında Elvan Çelebi, Hoca Mesud; ikinci yarısında da divan sahibi olan Kadı Burhaneddin, Seyyid Nesiml ve Ahmedinin yarunda Şeyhoğlu Mustafa ile Erzurumlu Mustafa Darir ve Ahmed-i Dm bulunmaktadır. Bu yüzyılın şairleri bundan sonra gelecek asırların
şairlerine benzemezler. Bunlar XIV. yüzyılı dolu dolu yaşatan Türk edebiyatının kurucu şairleridir. Hepsinin ayn ayn özellikleri vardır ve hepsi bir zirve olarak karşımıza çıkarlar. Bunların hepsi Türk edebiyatının ayrı ayrı güneşleridir. Yazdıkları eserler ve işledikleri konular bakımından da birbirlerine benzemezler. Bundan sonraki asırlarda ortaya çıkan şairler arasında zirvede olan şairler, öteki şairlerin yanında birkaç tane olarak görülürler ve bunların kapıları, on dördüncü yüzyılın bu büyük şairlerinin bulunduğu sarayiara açılır.
XIV. yüzyılın ikinci yarısında ve XV. yüzyılın başında Türk edebiyatında yazılmış dôrt büyük divanla karşılaşırız. Bunların birini Kadı Burhaneddin, ikincisini Seyyid Nesiml, üçüncüsünü Ahmed!, dördüncüsiiı'lü de Ahmed-i Dru yazmışbr. Bu divanlar daha sonraki asırlarda yazılacak divanlara göre, bazıları istisna edilirse, Türk edebiyatının hacim bakımından da önde gelen eserleridir.
KADI BURHANEDDİN
Divan yazan şairlerin başında Kadı Burhaneddin Ahmed gelmektedir. Kayseri'de 1345 yılında doğan Kadı Burhaneddin ilk tahsilini babasından almış, sonra 17 yaşında Kahire'ye babası ile birlikte gitmiş ve yüksek öğrenimini orada görmüştür. Genç yaşta Arapça, Farsça öğrenmiş; sarf, nahiv, aruz, bedi, beyan, hesap, mantık öğrenmiş, geldiği Kahire' de İslam hukuku, hadis, tefsir, hey' et, hp okumuş, özellikle Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbeli mezhepleri üzerinde derin bilgi sahibi olmuştur. Sonra Şam'a giden Kadı Burhaneddin, tabiat, ri yaziye ve ilahiyat dersleri okudu. Astronoıni ve rüya tabirine ilgi duydu ve
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1181
siyakat yazını öğrendi. ı Dini bilimler öncesinde dilbilim ve edebiyat da tahsil etmiştir. Ömrü mücadelelerle geçen Kadı Burhaneddin, bazı zıt görüşlere rağmen 1365-1378 yılları arasında Kayseri kadılığı yaptı. Daha sonra üç yıl vezirlik görevinde bulundu ve 1381 yılında naip olarak emirliğin başına geçti. Yine aynı yıl tahtta bulunan Ali Bey'in. oğlu Mehmed'i hertaraf ederek kendi adına izafe edilen devleti kurdu ve bütün hayatı mücadelelerle geçti. ı
Arapça ve Farsça şiirler de yazan Kadı Burhaneddin'in Türkçe divanı vardır. 3 Buna göre Türk idarecileri, beyleri içinde ilk divan sahibi olarak görünür. Kadı Burhaneddin Ahmed Türklüğün Sulur boyundandır. Hırslı bir kişiliğe sahip olması genç yaşta Kayseri kadılığına getirilmesi, kadı, vezir ve naip olması daha sonra Eratna Beyliği'nin başına geçmesi, mücadeleleri onu hep canlı tutmuştur. Hızlı, atılgan, kararlı bir aJ.im ve bey olan Kadı Burhaneddin Arapça dini eserler de yazmıştır. Ancak onun Türk edebiyatındaki yeri bıraktığı Türkçe Divan ile karşımıza çıkar. Onun divanı büyük bir divandır. 1318'i gazel olmak üzere şiirlerinin sayısı1456'yı bulur. Türk şiirinde bu şekilde hacimli bir divan ancak on altıncı yüzyılda Zati ile görülecektir. Bunu KanUllİ Sultan Süleyman Han'ın Muhibbi Divanı izlemiştir. Şu halde bu divan, XIV. ve XV. yüzyılın en büyük ve en hacimli divanı durumundadır. Kadı Burhaneddin'in hattatı Halil bin Ahmed'in yazdığı bu divan mürettep değildir. Şiirleri söyleniş sırasına göre kaydedildiğinden, kanaatimizce her şiir zamana uyumlu bir şekilde şairinin o andaki ruh halini vermesi bakımından dikkat çekicidir. Divan 1393-1394 yılında Kadı Burhaneddin'in ölümünden beş sene önce yazılmıştır. Kadı Burhaneddin birkaç şiirinde mahlas kullanırsa da genellikle mahlas kullanmaz. Bunu daha sonra edebiyatıınızda XVI. yüzyıl şair ve aJ.imlerinden Kemal Paşazade izleyecektir.
Kadı Burhaneddin yalnız Oğuz Türkçesine değil, Doğu Türkçesine · de hakimdir. Yani o, devrindeki Türk yazı dilinin her ikisini de kullanabilecek durumdadır. Bu itibarla, şairin dili Azeri Türkçesi içinde yer alır. Ancak o zaman için Osmanlı ve Azeri Türkçesi daha kesin çizgilerle birbirlerinden ayrılmış değildir. Bu bakımdan Kadı
ı Ali Alparslan; Kadı Burhaneddin Divanı'ndan Seçrneler, Kültür Bakanlığı Yayınları: 234, Ankara 1977, s. XV-XVI. / Orhan Yavuz; Kansu Gavri'nin Türkçe Divanı, Konya 2002, s. 27.
ı Ali Alparslan; age. s. XVI-XIX. 3 Muharrem Ergin; Kadı Burhaneddin Divanı, İstanbul1980.
1821 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Buhaneddin şiirlerinde Doğu Türkçesi özelliklerine de yer vermiştir. -Arapça ve Farsçayı çok iyi bilen Kadı Burhaneddin şiirlerinde pek az olmakla beraber Farsça tarnlamalara yer verir. Bu durumu bazen bir gazelde yalmz bir, gazel uzun olduğu takdirde ise, iki veya üç tamlamanın yer alelığını görmek mümkündür. Ancak onda dil açısından dikkat çeken bir durum devrin Türkçesini kullanması, yerine göre soruşmak gibi (227 /4 ve 1166) yeni kelimeler de bulmasıdır. Bu açıdan bakınca onda Türkçe sevgisinin yer aldığı, Türkçeye güven ve hizmet aşkının bulunduğunu da belirtmek gerekir. Kadı Burhaneddin'in dili üç edebi şivenin hususiyetlerini taşır. Onlardan gelen tabii güçlüklerle dolu bir dil kullanmak yalnız ona mahsustur. Onun dili Eski Anadolu Türkçesi devresini ve Azeri sahasını geniş bir zenginlikle temsil eder. Kelime hazinesi çok geniş olduğu gibi dili kullanması ustaca ve ifadesi kıvraktır. O Türkçeyi en iyi şekilde yoğurmuş, şekilden şekle sokmuş, mana ve nüans bakımından kelime oyunları ve cinas yönü ile sanatlı bir dil kullanmıştır. Bu bakımdan bazen anlaşılması güç, aklı ve zihni zorlayan durumlara getirmiştir. 4 Dikkat çekici buluşları vardır. Şairimiz taklidl seslerden de faydalanır. Buna tekrarları da katmak gerekir. Belki anlam, vermek istediği sözge, mesaj bu şekilde daha kuvvetli hissedilınektedir. Kadı Burhaneddin derin söyleyişli bir şairdir. O hep sevgili için yazmıştır. Ancak bu sevgili ilaru yöne götüren bir sevgilidir. Aşkın da tarifini yapar; sevgiliye yalvarışiarı ise şairin ayrı bir yönüdür. Onda sitem ve karşılıkİıJ<onuşmalar da vardır. Kadi Burhaneddin'in içli münacatları da vardır. Bunlar bir nevi tövbe olup, af dileği ile yazılmıştır. Ayrıca yeni ve kendine özgün buluşlarla ve söyleyişlere dikkat çeker. Özellikle cinaslı kullanışiarda dil ile oynar. Güzel söyleyişler ile de dikkat çeker. Gazelleri içinde dört beyitten oluşan manzumeleri de vardır. En çok beş ve yedi beyti bulan gazeller yazmıştır. Vezne hakimdir, ancak diğer divan şairlerinde görülen bazı aruz kusurları bu şairde de vardır. Onun şiir cümlesinde yer yer "ki" edatını kullandığı da görülür. Mazmunları kullanma açısından Kadı Burhaneddin çok usta bir şair olduğu gibi, Alımedi ve Ahmed-i Dm gibi kargu ve ney onda da sevgilinin boyu olarak geçer. Ayrıca özgün benzetmeleri de vardır. Bazen bütün bir gazelde bu benzetmeler kesintiSiz devam eder. Bu da Kadı Burhaneddin'in bir başka tarafını verır.
4 Muharrem Ergin; age., s. V-VI.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1183
Kadı Burhaneddin sevgiliye sesienirken nigiirinii ve bütii gibi hitaplar kullarur. Her halde bu da ona mahsus bir durumdur. Ancak Kadı Burhaneddin'in kendinden sonraki Türk edebiyatma göndermeleri de vardır.
Seru kadünle eliimi al göge yitür
Gözünle haste düşmişem ü niitüviin begüm
207/2
Bir eiinumı sinün gibi etiniina virmişem
Virmeye bir etinını kişi riiyigiin begürtı
207/2
Serui boyundur kıyiimet korharam bundan kapa
Fitnedür hufte gözün uşanuram uyanasın
246/2
Niizlueasın niizenfnsin bilmezem eiinii nesin
Ciinumuzsın eiinumuzsın biliirem etiniinesin
880/1
gibi beyitler Fuzuli' de yankılarur. Ayrıca şairin,
Yine işbu susamış etin bir. denize teşnedür
Şol denize teşnedür ki size bize teşnedür
Şiihii lebüne almış bu etin ile ten teşne
Ol teşne kanuma vü ol teşneye ben teşne
matla'lı gazelleri ile,
Haziin ki kıldı altunlan mahzun
Giriserdür yire çün miil-ı Kiirfin
257/1
1199/1
beyti de az çok okuyucuyu büyük şair Baki tarafına çeker. Ayrıca,
Nakkiiş benleri gibi hfç şiime yazmadı
1841 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Hattat hüsnihattı gibi şame yazmadı
Akllevilinde ezel katibi ta can yazmış
Gönülilm gözi içinde seni iman yazmış
467/1
matla'lı gazelleri de yine Ahmet Paşa'yı hatırlatır.
Kadı Burhaneddin'in çarpıcı ve çekici deyişieri de vardır. O bir noktada bunu aldığıtahsileve hakim olduğu Türkçeye borçludur.
-.• Subh dem gözün ile alemi nahcfr ideliim
Bu gice gördüğümüz dilşleri ta'bfr idelüm
269/1
Bezenmişdür yene gülşen bıı gice
Eya bülbıll gözün rnşen bu gice
Neçün Tiirkf gözün gezledi olun
Neçiin geıJmiş yüzün cevşen bu gice
276/1,2
Her kılından ziilfiiniin yüz bin dil ii can depreniir
Kiifrdiir gfsıl lfkin anda fman depreniir
463/1
Sen ne cansın kim ayagım tozına can dökiliir
Sen ne kafirsin yoluna dfn ii fman dökiliir
718/1
gibi beyitler buna örnek teşkil eder.
Onda tasavvufi unsurlar da en ince şekilde işlenmiştir. s
Kadı Burhaneddin, belki bir bey alınası sebebiyle, özellikle satranç ve ok ü,zerinde çok durur. Ayrıca bu sevgili için de geçerlidir. Onda iktihaslar çok azdır. Zorlanarak bakılsa bunların sayısı üçü beşi geçmez.
s Bununla ilgili olarak bakınız. Ali Nihat Tarlan; Kadı Burhaneddin' de Tasavvuf, Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, sayı:S, 9, 10, 11, İstanbul1958, 1959, 1960, 1961.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1185
Şiirlerinde mahlas kullanmamasına rağmen yalnız bir gazelinde Ahmed ismine yer vermiştir.
Hüsnünün ışkı niçe Leyli'yi Mecnun eyledi
Bes ne 'acebki ola ger Ahmed'i Selmiin ider
406/5
beyti buna örnektir. Aynca Ciimiü'n-Neziiir'de yer alan,
Eger bu hublara miitem gelürse
Yaşumdan önırünıe katanı gelürse
matlaı ile başlayan gazelinde ismine açıkça yer verdiği görülür. 6
SEYYİD NESİMİ VE DİV ANI Neslnrl Azeri Türkçesi ile şiir yazan Türk dünyasının en büyük
şairlerindendir. Hayah hakkında kaynaklarda birbirini tutmayan bilgiler vardır. 807/1404 yılında öldürülmüştür. Ölümü için başka tarihler de ileri sürülmüş ve kaynaklarda verilmişse de, başta Fuad Köprülü ve Faruk Timurtaş olmak üzere bilim adamları daha çok bu veya buna yakın tarihleri kabul ederler.? Neslrni'nin hayah menkıbelerle
süslenmiştir. O da kendinden önceki bazı şairlerimiz gibidir. Hayah hakkında fazla bilgi yoktur. Hayatmda bilinen en açık durum Fazlullah-ı Hurfrfi'ye intisabıdır. Bu sebeple Hurılfilik içinde yer alır. Hurılfilik,
anlamından da anlaşılacağı gibi harfiere mensup, harflerle ilgili, harfiere tabi bir yol demektir. Gerçekten bu yolda harfler önemli bir rol oynar. Doğum yeri olarak Şamahı'yı gösterirler. Ancak bazı kaynaklar Şirazlı olduğunu zikrederler. Aşık Çelebi'ye göre Türkmen olup Diyarbakırlıdır. Latifi Bağdad civarında Nesim nahiyesinden olduğunu, bu sebeple Neslnrl malılasını kullandığım ileri sürerse de, kaynaklarda böyle bir yerin bulunmadığı söylenir. Ancak onun Nesim şehrinde ·öldürüldüğünü zikreden _ eserler de vardır. Kimileri de Tebrizlidir demişlerdir. Şemseddin Sami Kamusu'l-A'liim adlı eserinde, Nesim nahiyesinden olduğunu ve I. Murad zamanında Anadolu'ya geldiğini
6 Ciimiü'n-Neziiir, Bayezid Devlet Kitaplığı, nr. 5782, v. 343a. 1 Aynca Ali Alparslan, age. S. XLIV-XLV.
7 Hüseyin Ayan; Nesimf Divanı, Akçağ Yayınlan nr. 51, Ankara 1990, s. 33. 11 Faruk Timurtaş; Şeı;Tıf'nin Husrevü Şirini, Edebiyat Fakültesi Yayınlan nr. 2670, İstanbul 1980. s. 66. 11 Aynca bkz. Azmi Bilgin; DİA, Nesirni maddesi.
1861 Mevlid ve Süleyman Çelebi
yazar. s Ancak eserindeNesim nahiyesine yer vermez. önceden Hüseyni malılasını kullanırken, Fazlullah'a bağlandıktan sonra Nesllni'yi kullanrmştır.9 Nesimi anlam açısından değerlendirilecek olursa, gönülleri dirilten, seher vakti esen latif rüzgarla ilgili demektir. Nesim rüzgannm edebiyatımızda da ayrı bir önemi vardır.
Şiirlerinde alabildiğine bir coşturuculuk görülür. O zapt edilemeyen bir ruhun ç~ınışlarını dile getirmiş ve ilahi aşkı kendine göre anlatmıştır. Bu durum Nesllni'nin samimi bir şair olduğundan kaynaklanmaktadır gerçekten onun içi dışı bir hali, şiirlerinde dile geliıüştir. Kendisine u zındık" diyenler olduğu gibi, onu u aşk yolunun korkusuz yiğidi, sevgiler kabesinin ileri gelen fedaisi, şaşırtıcı derecede aşık, nükteler söyleyen gönül adamı" şeklinde övenler de vardır.
Soy itibariyle peygambere dayandığı da söylenen Nesllni'nin asıl aclı İmadüddin, bir başka iddiaya göre de Nesimüddin' dir. Belki de Neslmi malılasını bu isme dayanarak kullanmıştır. Ancak divanındaki,
Arab nutku tutulmışdur dilinden
Seni kimdür diyen kim Türkmensin
beyti Aşık Çelebi'yi doğrular mahiyettedir.ıo Yani Nesimi bir Türkmen'dir. Devrinin medreselerinde okuyan Nesimi iyi bir tahsil gördüğü gibi, tarikat sırlarınada ulaşmıştır. Bu durum, şiirlerinde açıkça kendini gösterir. ıı Bir tarpfı tekke diğer yanı medrese olan Nesllni'nin Fazlullah-ı Hurfıfi'ye halife olduktan sonra, onun inancını yaymaya çalışhğı görülür. Nesimi bunda çok ileri gider ve vardığı yerlerde hurüf ilminden, Hurt1filik'ten bahsedip, bunu şiirlerinde dile getiriyor ve bir noktada inancını açıklıyordu. Gerçekten o insanın yüzünde sekiz ve otuz iki harfe dayanarak yüzün Tanrı'nın tecelli yeri, güzelliklerinin göründüğü yer olduğunu söylemekten geri kalmamıştır.
Nesimi'nin coşkun bir propaganda şairi olarak, pervasız bir şekilde, çekinmeden inandığı gibi söylemesi fitneye yol açmış,
kendisinin zındıklıkla ithamına sebep olmuştur. Sonunda Halep'teki bilginler Nesimi'yi dinledikten sonra, oranın müftüsü tarafından
öldürülmesi için karar verilmiştir. Derisi yüzülerek öldürülen
s Şemsedin Sfuni; Kamusu 'l-A 'liim, 6. cilt, İstanbul1316, s. 4576. 9 Hüseym Ayan; age, s. 29-30. ıo Hüseyin Ayan; age., s. 271/315-5. ıı Hüseym Ayan, age., s.221/240.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1187
Nesirni'rrin acıldı durumu, onun etrafında menkıbelerin ortaya çıkmasına yol açtığı gibi, edebiyat aleminde de geniş şekilde yer . tutmuştur. Hatta Alevi ve Bektaşiler de onu kendilerinden sayrruşlardır. Belki bu durum, şairin şiirlerinde dört büyÜk halifeden yalnızca Hazret-i Ali ve Al-i aba'ya yer vermesinden kaynaklaruruştır. Onun için "zındıku diyenler ile Hak aşıkı olarak haline acıyanların iddialarına bakılırsa .her iki tarafın da haklı olduğu söylenebilir. Çünkü Nesfmf Divanı'ncİaki şiirlerde bu iddialar için yeterli miktarda deliller vardır. Ancak semadan Hurüfllik' ten döndüğü ve tevbe ettiği de bazı dini kaynaklarda zikredilmektedir.ı2 Hayatının menkıbelerle örülmesi, onun için çeşitli yerlerde mezarının bulunduğunu da beraberinde getirmiştir. Ancak şairin Halep'te öldüğü ve türbesinin de öldüğü yerde olduğu hatırdan çıkarılmamalıdır.
Nesimi edebi durumunu tahsilinin genişliğine ve derinliğe
borçludur. Ayrıca bir seyyah gibi gezip dolaşmasının da bunda büyük payı vardır. Doğup yaşadığı bölge onun zahiri ve batını ilimlerde yetişmesinde başlıca amil olmuştur. Arapça ve Farsçayı en iyi şekilde bilen şair, Farsça şiirler söylemiş ve bu dilde bir divan bırakmıştır.ı3 Yazdığı Arapça gazelleri ve millemınaları da vardır. Zaten kaynaklar onun Türkçe, Farsça ve Arapça olarak üç dilde şiirler yazdığım
zikretınişlerdir.
Türk edebiyatı tarih içinden gelirken İran ve Arap edebiyatında karşılaştığı mazmunları Nesirni'nin yaşadığı yüzyılda kendisine mal etmeye başlamıştır. Nesiı:riı ile birlikte Türk edebiyatında Kadı Burhaneddin ve Alımedi gibi büyük şairlerin XIV. yüzyılın ikinci yarısında yetişmeleri, bu üç şairin mazmunları şiirlerinde kullanmaları onlara bir noktada kurucu şairler olarak bakmayı da gerektirir. Her üç şairin üstün tahsH görmeleri, Arapça, sarf, nahiv, kelam, hadis, tefsir okumaları, Kur' an-ı Kerim' i ezberlemeleri, edebiyat bilgileri ile donanmaları, Fars ve Arap edebiyatlarını en iyi şekilde bilmeleri sanatlarında büyük rol oynamıştır. Nesimi de bu üç ayaktan biri olmuştur. Türk edebiyatina bakildığı zaman on dördüncü yüzyılı bu üç şairin büyük divanları ile kapatırız. Bu yüzyılın başında Yunus Emre'nin divanı vardır. Ondan yüz elli sene öncesinde ise Ahmed Yesevi (ö. 1166)'nin Diviin-ı Hikmet'i görülür. İşte XIV. yüzyılı kapatırken Türk
12 Hüseyin Hilmi Işık; Tam İlmihal, Seadet-i Ebediye, 48. baskı, İstanbul1991, s. 1114. 13 Şemseddin Sami; age, 5. cilt, s. 4576. j Hüseyin Ayan; age, s. 34.
·188 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
edebiyabnda beş divanın varlığı ile karşılaşınz. Ancak Türk edebiyalı XI. yüzyıldan başlayarak XV. yüzyıla gelinceye kadar, mesnev1 alanında bir hayli eser vermiştir.
İşte bu edebi eserlerle birlikte kendinden önceki İran ve Arap şairlerinin şiirlerini okuyarak kendini en iyi şekilde yetiştiren
Nesirni'nin sanat hayahm iki devrede ele almak gerekir. Hayahnın ilk devresinde Hakkı, aşkı,, doğru yolu arayan bir Nesimi vardır. Bu dönemde Celaleddin-i Rumi'nin tesirindedir. Mevlev1 tarikah bu ilginin çek!ş merkezi olduğundan şair bu yolun zikir ve ayinlerine yabancı kalınarmşhr. Bu devre ait şiirleri bir divançe teşkil edecek kadardır. Mesnevi, gazel ve tuyugları vardır. 14 Şairin dili daha açılmamışhr. Duygu ve fikirleri anialımda zorlanan şair, coşkulu sanat denen lirizme de ulaşamamışhr. Hatta onun bu ilk şiirlerinde Seyyid, Nesimi, Hüseyni, Seyyid N esimi ve Naimi gibi farklı farklı isimler kullanması, mahlas seçmede bile bir kararsızlığın içinde bulunduğunu
göstermektedir. Bunun yanında Nesimi'nin öğretici yönünün ağır bashğı bu şiirlerde aruz kusurlarına da rastlamak mümkündür. ıs
Nesirni'nin şiirlerinin asıl coşkulu devri Fazlullah ile buluştuktan somadır. Batrni inançlara ilgisiz kalmayan şair, Prof. Dr. Hüseyin Ayan'ın deyimi ile, Fazlullah'ın keşfettiği yedi hattı, her türlü dinf tekiilifi anlamak ve iliihf sırlan çözmek için yeterli buldu. Böylece Kur'an-ı Kerim'in sırlannın çözüldüğüne indn_dı. Fazlullah'ın dervişleri arasına katıldığı gibi onun büyük bir propagandacısı da oldu. Hayatının bu ikinci döneminde dili açıldı, coşkulu şiirler söylemeye başladı.
Derya-yı muhft cuşa geldi
Kevn ile mekan hurfişa geldi
Sırr-ı ezel aldı fişikare
Arif nice eylesün müdare16
beyitlerinde görüldüğü gibi kendisini her tarafı kuşatan bir deniz ve arif olarak görmeye başladı. Kur'an ve hadisleri kaynak olarak kullanan şair,
bunlardan kendi yoluna uygun olanları seçerek şiirlerine
yerleştirmesinin yanında "Hazret-i Muhammed' e hitap eden ayetleri,
14 Hüseyin Ayan, bu şiirleri 1 mesnevi, 40 gazel ve 50 kadar tuyug olarak verir. Bkz. age. s. 36.
15 Hüseyin Ayan; age. s. 35"36. 16H"" · A 53 useyın yan, age. s. .
Mevlid ve Süleyman Çelebi f189
Hazret-i Ali için kullanmakta bir sakınca görmedi" 17 bu açıdan bakılınca Nesinli de her şeyin karışık olduğu görülür. Bir bakarsınız itikadı · anlatır, bir de bakarsınız o yoldan ayrılmıştır. Şiirlerinde ayet ve hadisleri en uyumlu şekilde kullanan Neslnıi daha ziyade On İki İmam için şiirler yazmıştır.
Ya restıl-i falır-ı alem seyyid ü zat-ısıfat
Balır-ı zatın gevherisin hem sıfatın ayn-ı zat
diye başlayıp ve
Ya şefiü'l-müznibfn rahm it Nesfmf'ye bugün
Hasılum iki cihanda sensin iy pakfze zatıa
şeklinde biten naab bir tarafa bırakılırsa, şair diğer naatlarında Hazret-i Muhammed' den soma, Hazret-i Ali'yi ve diğer imamları konu edinlr.19 Her ne şekilde yazarsa yazsın Nesinlinin yazdığı naatlar sekizi bulur.
Ben ol sadık-ı kavlem ki Ca'feri'yem
Hakfkat söylerem Hak Hayderf'yemıo
matla'lı gazelinde Cafer!, Hayderi, Kanıberi olduğunu söyler. Bu sebeple hiçbir şiirinde ilk üç halifeye yer vermemiştir.
Neslnıi sanat görüşü olan bir şairdir. Türkçeyi asrında, Yunus'tan soma en iyi kullanan şair odur. O da Yusuf Has Hacip, Aşık Paşa ve Yunus Emre gibi söze büyük ônem verir.
Dinlegil bu sözi ki candur söz
Alem-i fisumfin-mekfindur söz
diye başlayan ve
Arif anlar sözüni muhtasar it
İy Nesfmf çü bf-kerfinduf söz
beyti ile biten şiiri onun bu konuya olan düşkünlüğünü gösterir.2ı
17 Hüseyin Ayan, age. s. 38-39. · ıs Hüseyin Ayan; age. s. 82-83.
19 Hüseyin Ayan; age. s. 69, 73-75, 109-110, 252, 254-255, 340. ıo Hüseyin Ayan; age. s. 252/288. 21 Hüseyin Ayan; age., s. 185-186.
190 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Divan şairlerimizin hemen hepsinin yolu Nesi:rnf de birleşir. Bu açıdan bakılınca Ahmedi, Baki ve Nedim' e, Ahmet Paşa ve Fatih (Avni)'ten Kanuni yani Muhibbrye kadar pek çok şairin ondan etkilendiğini görmek mümkündür. O edebiyatımızda görülen ilk müstezad, ilk terci-i bend yazan şairimizdir. Kısaca söylemek gerekirse Nesfmf Divanı eski şiirimizin kaynadığı ve bütün şairlerin yollarının bu kaynağa uğradığı yerdir. O aruzu en iyi şekilde kullanmıştır. Bunun. yanında iktibaslara çok yer vermiştir. Ayet ve hadisleri şiirine katınada çok ileri giden bir şairdir. Bu açıdan baktığımızda Türk edebiyatina Nesimi gibi başka bir şairin bulunmadığını görürüz. Tasavvufa şiirlerinde en geniş şekilde yer veren şairlerimizin önde gelenlerindendir. Bu yönü ile de tesiri başta Erzurumlu İbrahim Hakkı olmak üzere hemen her şairde görülür. Yunus gibi o da, Mansur'u dilinden düşürmez ve ona şiirlerinde büyük yer verir.
Kullandığı Türkçe Azeri dairesine ait olmakla çağdaşı Kadı
Burhaneddin gibi donuk bir dil kullanmaz. Kadı arkaik kelimeler kullanmakla, daha çok kendi asrında kalırken, Nesimi, belki de bir propaganda şairi olması sebebi ile hep geleceğe açılır ve canlı, hep taze kalacak olan bir dil kullanır. Bu bakımdan Yunus'a benzer. Onun şiiri canlılığını biraz da tekrarlardan ve Türkçenin alıenginden alır. Bu tekrarlarda eski şiirimizin ve Kutadgu Bilig devrinin ön kafiyesini de kullanır. Türkçenin sırrına vakıf bir şairdir. Çeşitli şiirlerindeki bazı
beyitleri değişik şekillefde tekrar gibi karşımıza çıkar. Kısacası Nesimi dili çok iyi kullanan ve kullanmanın sırrına ermiş bir şairdir. Üslubunun canlılığını borçlu olduğu bir başka husus da, sorulu cevaplı bir dil kullanmasıdır. Onda divan edebiyatının mazmunları çağlar. Sonra eski Türk zevkinden gelen musammat, yani şiirini dörtlük şekline
gelebilecek beyitlerle yazması da dikkat çeker. Ayrıca hitaplar, karşısındaki okuyucuya seslenmekle de şiirinde bir başka canlılığa açılır. Hatta bu yönü ile daha baskın ve daha tesirli görünür. Bir de sorular sorması üslubuna ayrı bir canlılık getirir. Bunlarda felsefi taraf ağır basar. Tabii Nesirnfnin şiirlerinde samimi olınası ve gönlünden koptuğu şekilde söylemesi de onun diğer bir özelliğidir. Onda takiyye yoktur ve söylediklerinde samimidir. Bu açıdan bakınca ölüme bile çekinmeden gittiğini belirtmek gerekir.
Şiirlerinde insan yüzüne, insan vücuduna büyük yer verir. İnsan vücudunu benzettiği unsurlarla dile getirir. Bu durumu sayılarla
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1191
harflerle birleştitir ve öyle anlam. Pek çok gazeli bunu konu edinir. Bazı şiirleri resim gibidir.
Sakla gönlüm gözgüsin sındunna firkat taş-ıla
Sındugından sonra bir daha bütün olmaz zücac
96/32
beyti ile Yunus'a uğrayarak, ondan daha da ötedeki edebiyahmızın başında bulunan büyük şair Yusuf Has Hacip'ten ses getirir. Şiirinde kendisi vardır. Yine,
Gönül vinne cihana bf-vefadur
Gönül vinnek ana ayn-ı hatadur
175/161
matlaı ile başlayan gazeli, başta Yusuf Has Hacip olmak üzere Yunus ve Aşık Paşa'ya, oradan da Neslıni'ye gelir. Soma da bütün divan şairlerinde yankılanır.
Nuşfn lebinün la'li la'li lebinün nuşfn
Şirin severem candan candan severem şfrin
256/294
matla'lı gazeli baştan başa akis sanatına aynlmışbr. Bu sanata edebiyatımızda ilk yer veren şair, bildiğimiz kadarı ile N esimi olmuştur. Bazen, Yunus'tan aldığı bir sesle, Kaygusuz Abdal'ı andıran ve onu müjdeleyen, hatta şathiyeye kaçan bir tarafı da görülür.
Küllf mekanı gevherin gevhere kan mısın nesi n
Uşbu sıfat u hüsn ile can u cihan mısın nesin
291/348
beyti ile başlayan gazeli buna örnek teşkil eder.
Ne mushafdur ki hüsnün ayetini
BeıJan itdükçe akl andan düşer dur
118/71-6
beyti ile bütün şiirlerinin özüne gitrnek mümkündür.
1921 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Gülistiinun güli sensüz dikendür
Bana sensüz gül ü bustan gerekmez
182/174-5
derken, bir yanına Yunus'u, diğer tarafına da XVII. yüzyılın şuh
şairlerinden Bahaı'yi alır ve ikisi arasında gider gelir.
Bf-vefiisına dünyede umma vefii
Çünki yokdur dünye yokdan ne safii
Rencine düşüp anun çekme cefii
Bulmaz anun hastası hergiz şifii
tuyuğu da kendi inanç ve düşüncesini verir. Aslında Hayyanı'dan gelen ve öğüde açılan bu söyleyiş bütün şairlerimizi etkilemiştir. Bu durum yine Hayyam'ın, söyleyişine bağlıclır. Burada şunu da belirtmek gerekir. Türk edebiyatında tuyug denince Kadı Burhaneddin akla gelir, ancak Neslıni'nin tuyuglarım da gözden uzak tutmamak gerekir. Bu açıdan bakılınca her iki şairin aynı zaman dilimi içinde tuyuglar yazdıklarım ve bunda ortak olduklarını bilmemiz lazımclır.
N esimi kendi devrinin şairlerinden olan Ahmed! ile aynı söyleyişte şiirler de yazar. Ancak o edebiyatımızda Fatih (Avni), Kanuru (Muhibbi), Fuzfıli, Baki" ve Nedim' den Erzurumlu İbrahim Hakkı'ya . .
kadar hemen her şairimizde tesirini gösterir. Burada şunu da belirteliın. Türk edebiyatını sadece kendi devri ile değil, bütün zamanları ile yaşadığı asra kadar inceden ineeye gözleınleyen ve bütün şairleri
süzgeçten geçirircesine birbirleri ile karşılaştıran Türk edebiyatının büyük şairi, Türkçe aşıkı Ali Şir Nevai de Neslmi'yi bütün şairlerden üstün görür. Nevai, Pelılevan Muhammed ile yaphğı bir konu'şmada şunları söyler:
"Suiilimiz budur ki şiirleri zaman sahifesine geçen Türkçe şiir yazan şairlerden hangisi daha iyi söylemektedir ve senin inancın hangisinin daha iyi söylediği yolundadır ve sen hangisini beğenirsin: Fakir, hepsi iyi söylemektedirler ve ben beğenirim, dedim. Pehlivan, sen yapmacık davranışı ve alçak gönüllülüğü bırak, doğruyu söyle. Hepsini beğeniyorum, dersin; fakat hepsi bir değildir, elbette aralanııda fark var. Fakir, şu aıı değeri herkesçe kabul edilen ve bu kavmiıı üstadı ve söz meliki olan MevZiina Lutfi, dedim. Dedi ki niçin Seyyid Nesfmf'yi demedin: Fakir, hatıra gelmedi, dedim. Seyyid Nesfmf'nin nazım başka tarzdadır ve ziilıir ehli şairleri gibi nazm
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1193
söylememektedir. Ve bu sualde senin maksadın mecaz yolunda söz söyleyen halk idi. Pelılivan itiraz ederek kiniiyeli dedi Seı;yid Nesfmf varken, Lutfi nazmını beğenmen uygun düşer mi: ve durum şu ki Seyı;id Nesfmf'nin nazmı ziilıiren mecaz tarafına, miina yönünden hakikat tarafina yönelir."
Görüldüğü gibi Nevai bu durumu, şiir ve şairler üzerine karşilıklı konuşmalarında etrafındakilerle paylaşır ve sarnimiyetle dile geti:dr.22 O, Neslmi'nin fuif bir şair olduğunu, söylediği gibi zahir ehlince aniaşılamadığından sonunun kötü bir şekilde bitfiğine de hayıflarur. Bütün bunları da göz önüne alırsak, Türk edebiyatında ortaya çıkan şairler, hangi bölgede yetişirlerse yetişsinler bu yoldan geçerken muhakkak Neslmi'nin bulunduğu yerden geçerler ve hepsinin kapısı onun eğleştiği saraya açılır.
AHMEDİ, TACEDDİN İBRAHİM
XIV. yüzyılın sonuna gelindiğinde aynı zamanda divan sahibi şairlerden biri de Ahmedr dir. Kaynaklar onun ismini Taceddin İbrahim olarak verirler. Ancak nerede doğduğu, nasıl bir hayat sürdüğünde ise, çelişkili ve farklı görüşler getirirler. Kimine göre Abmedi Germiyanlı, kimine göre de Uşak'ın Sivaslı köyündendir. Kimisi ise Amasyalı olduğunu ve ömrünün son yıllarını burada geçirdiğini iddia ederler.23
Bütün bu bilgiler gözden geçirilince Ahmedrnin Uşak'ın Sivaslı köyünde doğmuş olması ihtimalierin en kuvvetiisi olarak görülür. Gerçekte şairin Aydınoğulları'ndan Ayas Bey'e intisap etmesi, hatta oğlu Musa Bey' e hocalık yapması, bu bey için manzum bir bayram tebriği yazması bu görüşü doğrular mahiyettedir. 1390 yılında
Aydınoğulları Yıldırım Bayezici'in idaresine geçince Ayas Bey'in ömür boyu beyliğini idareye memur edilmesi durumu vardır. Bu halde de Ahmedi, Ayas Bey'in yanında olup ona şiirler yazmıştır. 24
Tarihi hadiseler Ahmedı"'yi başka idarecilerle de karşılaştırmıştır. Aydınoğulları daha sonra Yıldırım'ın oğullarından Emir Süleyman (Sülman, Selman) tarafından yönetilince Abmedi artık Osmanlı
şehzadelerinden Emir Süleyman'ın nedimlerinden olmuştur. Bütün bunlar şairin Uşak'ın Sivaslı köyünde doğmuş olabileceğini veya bölge
22 Günay Karaağaç; Lütfi Divaru, Giriş-metin-dizin-hpkıbasım, Ankara, 1997, s.XVI. 23 İsmail Ünver; Ahmed!, İskeııder-niime, İnceleme-Tıpkıbasım, TDK Yayınlan:504,
luıkara, 1983,s.3. 24 Yaşar Akdoğan; İskeııderniime'deıı Seçmeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınlan:
876, Ankara 1981, s. 7-9.
1941 Mevlid ve Süleyman Çelebi
olarak Gerrniyan ve Aydınoğullan hudutlan içinde doğduğunu ve bu bölgeden olduğunu, önce kendi memleketinde öğrenime başladığını, daha sonra tahsil için Mısır'a gittiğini, öğrenimini bitirince yine memleketine döndüğü fikrini kuvvetlendirrnektedir.
Alımedi yaklaşık olarak 1335 yıllannda doğmuştur. Ancak hayatı hakkında bilinenler pek azdır. Tahsilini tamamlayıp Mısır'dan döndüğü zaman 25 yaşianndadır ve tarih 1360 yılım göstermektedir. 1360-1390 yıllan arasında Aydınoğullan bölgesinde yaşayan şairin Ayas Bey' in ~metinde bulunduğu anlaşılmaktadır. Alımedi'nin hayatının bu zaman içinde nasıl geçtiği bilinmemektedir. Ancak onun evlendiği bu evlilikten pek mesut olmadığı bazı şiirlerinden anlaşılmaktadır. Hatta sıkıntılı bir hayat geçirdiği Emir Süleyman' a yazdığı kasidesinden de ortaya çıkmaktadır. ıs
Alımedi şiirlerinde Emir Süleyman' a olan bağlılığını sonuna kadar sürdürür. Hatta onun ölümü üzerine mersiye de yazar. Alımedi'nin Emir Süleyman'a yazdığı kasidelerin sayısı yirmiye yakındır. Ayrıca Alımedi Emir Süleyman için iki terci-i bend, yedi de terkib-i bend yazmıştır. Son terkib-i bendi Emir Süleyman'ın ölümü üzerine bir mersiyedir. En güzel şeklini Baki' de bulan terkib-i bend şeklinde yazılan mersiyelerin de herhalde başlangıcında Alımedi vardır.
Kasidelerinin tertibi elifba sırasına göre olduğundan, Alımedi divanının ilk kısmına kasideler divanı da denilebilir. Hatta her harfe başlarken tevhid, münacat veya naatla başlaması da ayrıca dikkat çeker. Bunun yanında Sultan I. Mehmed Çelebi için yazdığı kasidelerin sayısı on kadardır.26 Ancak şunu da belirtmek gerekir. Sultan I. Mehmet idareyi 1411 yılında ele almıştır. Alımedi'nin 1413'te öldüğü düşünülürse, bu yönü ile onun ne kadar velut bir şair olduğunu
belirtmek gerekir. ·
Alım edi, Emir Süleyman zamanında Bursa' ya gelmiştir. Edirne' de bulunduğu zamanlar da olmuştur. Hatta :ı:lmir Süleyman'ın meclislerinde nedimlik yapmıştır. Onun Bursa'yı çok sevdiği, bu şehir için yazdığı şiirinden anlaşılmaktadır; fakat halkına ısınamamıştır.
Şairimizin Yıldırım Bayezid ile açık bir münasebetinin olmadığını da belirtmek gerekir. Gerçekte Aydınoğulları bölgesine vali gönderilen Emir Süleyman varken, Bursa ve Edirne'ye ulaşabilmek herhalde zor bir
25 Yaşar Akdoğan; Alınıedf Divaımıdan Seçnıeler, s. 2-3. 26 Bkz. Yaşar Akdoğan, Divan, Doktora tezi 1979.
M evli d ve Süleyman Çelebi 1195
iştir. Belki Yıldırım'ın tabiab ve devlet meselelerindeki işleri de buna fırsat vermemiştir. Biz onu Ankara Savaşından soma Timur ile arasında · geçip geçmediği belli olmayan, fakat kaynaklarda yer alan bir hikaye ile tanıyoruz. Timur' a nedimlik yapbğı da bu peştamal hikayesine bağlı olarak zikredilmiştir. Bu hükümdara nedimlik yaprruş olsa, Osmanlı sarayında nasıl tutunabilirdi? Bunu da aynca düşünmek gerekir. Fakat şiirlerinden anladığırruz kadarı ile Ahmed!, Timur' dan hoşlanmayan bir şair dir.
Bu arada Rum'a yöridi Temür
Mülk toldı fitne vü havf u fütii.r
Çün Temür'ün hiç adlı yog-ıdı
Liicerem kim zulm ü cevri çog-ıdı
beyitleri buna açık delildir.27
Ancak Emir Süleyman da Musa Çelebi tarafından ortadan kaldırılınca, Amasya' da bulunan Mehmet Çelebi harekete geçmiş ve Musa Çelebi'yi ortadan kaldırarak tahta çıkrruştır. Arbk Edirne ve Bursa'nın hakimi Sultan I. Mehmet olmuş ve devletin iki yakası bir araya gelmiştir. İşte bu durum karşısında Emir Süleyman için yazdığı metsiyede,
Şeyiitfnleşkerini cem' idüben
Helilk itdi Süleymiin-ı zariıiinı
Cihiindan gitdi Emir Siilmiin dirfgii
Dirfgii niizenfn sultiin dirfgii
Bahiir aglar ki çiçekler biterken
Yire girdi ol gül-i handiin dirfgii
diyeıs Emir Süleyman'ın ölümüne ağlayan şair, bunun intikamının alınacağını ve yerine başka bir şehzadenin geçeğini, ihtiyat göstermeksizin, söylemekten çekinmez.
Anunçun var-durur kiiyim~makiimı
Ki anunçun idebiliir intikilını
27 Yaşar Akdoğan; Alımedf Divam'ndaıı Seçmeler, s. 9. 2B Yaşar Akdoğan; Divan, s. 260.
1961 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Kılalum iltica dergahına anun
Du' a-i haynn idelüm temô.mf
beyitlerinde görüldüğü gibi, I. Mehmed'e iltica etmektedir.29 Fakat şair artık ömrünün sonuna yaklaşmaktadır. İbn Arabşah'ın verdiği bilgilere bakılırsa Abmedi bu zamanda Amasya' da bulunmaktadır. Divan katipliği vazifesi ile Amasya'ya gönderildiği de söz konusudur.30
Cemiii ün vasfi-y-ıla Ahmedf nazmı safasından
Amasiyye urur ta'ne bugün Mısr-ıla Ş iraz' a
Sabii varur-ısan Riim'a selam it bizden ashiiba
V' eger hill üm sorarZarsa haber virgil ol alıbaba
şiiri sayesinde Amasya' nın Mısır ve Şiraz ile boy ölçüştüğünü ve kendi halini anlatır. 31
Yakdı beni bu gurbet iy menba'-ı mürüvvet
Vakti-durur ki icazet irüp bularn revane
beytinde ise bu şehri bir gurbet yeri olarak görür. 32 Bu durumda Abmedi'nin ömrünün son durağı Amasya olmuştur. Bazı kaynaklar Amasya, bazıları da Şcıirin Kütahya' da öldüğünü bildirir ler. 33 Bizce Abmedi Amasya' da ölmüştür.
Abmedi'nin kendine has özellikleri vardır. Alımedi Fars ve Arap edebiyah unsurlarını Türk edebiyahna taşırken ınilliliğini kaybetmez. Daha önce Gülşehri ile görülen Fars edebiyah tesiri, Yusuf Has Hacib, Ahmed Yesevi, Yunus ve Aşık Paşa ile gelişen ve hep Türklüğe ait unsurlar Ahmedi' de bir bütün halinde görülür ler. Alımedi şiirinde eskiden beri devam eden Türk edebiyahnı geliştirdiği gibi, Fars ve Arap edebiyah unsurlarını da kendinde toplar. Bu yönü ile kurucu şairler arasında yer alır. Ayrıca öğreticilik yönü vardır. Nesiml ve Kadı Bürhaneddin'le paralel bir hayat sürerken onlardan ayrıldığı ve onlarla birleştiği yönleri vardır.
29 Yaşar Akdoğan; age. s. 263. 30 İsmail Ünver; age., s. 4. 31 Yaşar Akdoğan; İskenderniinıe' den Seçnıeler, s. 5-6. 32 Yaşar Akdoğan; age., s. 5. 33 İsmail Ünver; age., s. 4.
Ahmed! şüri ve sanab ile övünen bir şairdir.
Yazalı Ahmedf dfvan-ı nakşın
Dürildi defter-i Selman u Sa' di
Makalatı udından Ahmedf'nün
Yire girdi Makamat-ı Harfrf
802/8
807/4
gibi pek çok beyitte bu durumu açıkça görürüz. O,
Selman'ı mat kıluram idicegez sena
Sa'di'yi ıaz eylerem eydicegez gazel
165/3
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1197
derken de Selman ve Sadi' den üstün olduğunu söylemekten geri kalmaz. Gerçekten Ahmed! kendinden önceki ve devrinin bazı şairlerini tenkit eder. Bu tenkitlerini daha ziyade onların kişiliklerine yöneltir. Gülşehrl, Elvan Çelebi, Şeyhoğlu Mustafa ve Kemaloğlu bunların başında gelir. Şeyhoğlu'nu tercüme ve intihal yapmakla suçlar. Hatta Ahinedi şiirini, şiirden anlayan ince zevkli kimselere söylemiştir. Şaire göre, Şeyhoğlu onun sözlerini anlamaktan uzaktır. Kemaloğlu ise yedi beyit söylemiş susmuştur. Elvan Çelebi için, "söz söylemekten susması iyidir" der. Alımedi'nin özellikle Şeyhoğlu için yazdıkları bir çekememezlik ve saraya ulaşamamaktan kaynaklanır. Çünl<ü Şeyhoğlu Mustafa hem Germiyan, hem de Osmanlı sarayında görülen bir şairdir. Ahmed! gibi sonradan gelip intisap etmemiştir. Ahmed! bu sebeple Şeyhoğlu Mustafa'yı tercüme yapmak, intihalde bulunmak yanında;
İşitse bile-y-idi cehli-y-ile Şeyhoğlu
Bu Ahmedf sözini kim keramet-ile-durur
diyerek, onu cahillikle de suçlar.34 Bütün bunlara karşı Şeyhoğlu Mustafa, Ahmedi' den bir defa bile bahsetmez ve şairi yok sayar.
Ahmed! Gülşehri'nin sanabm beğenmesine karşılık, şahsına
tenkitler yöneltir. Ahmed!, Dehhani'yi de beğenir, ancak onun sözüne karşılık daha iyi söylediğini de belirtmekten geri kalmaz. 35 /
34 Yaşar Akdoğan, Ahmedi Divanı'ndan Seçmeler, s. 25.
198 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Alımedi'nin şiirlerinde Mevlana, Yunus Emre ve Gülşehri'nin
tesiri görülür.
Ölümdem öndin öl dirlik dilersen
Ki ölüp tatf halfis aldı kafesden
D. s.187f9.
beytine bakacak olursak Mesnevf hikayelerine gideriz. Bu beyit, Mevlana'nın Tut! ve Binelistana Giden Tüccarın Hikayesi'nin ana fikri durumundadır. Gülşehri'nin aynı hikayeyi tercüme ve şerh ettiğini
görürüz.36 Böylece Ahmed1 bu hikayeye telmihte bulunmuştur. Aynca,
'Aceb bu mihnetün pfiyfinı yok mı
Bana bir rfihatun imkfinı yok mı
D. s. 796
matlaı ile başlayan gazel yine Gülşehri'nin Mantıku't-Tayn'nda yer alan Şeyh-i San'an hikayesindeki söyleyişlerdir. Diğer yandan Şeyh Galib'in Tardiyye' si de bu havayı taşır. Şair hem söyleyiş hem eda yönü ile Gülşehri'yi andırır. Yunus Emre'nin de Alımedi'ye tesiri vardır.
Cihfindan ben usanmışarn bana sini gerek sini
Kamulardan uşanmışam bana sini gerek sini •
matlah gazeli, baştan sona kadar Yunus'un fikir ve söyleyişini yansıtır. Ahmed! burada musaınmat gazel tarzına yönelmekle halk zevkine karşı duyduğu ilgiyi de göstermiştir. Yine bu da Yunus'tan kaynaklanan bir husustur. Ahmed1 bu şekildeki söyleyişlerde lirik olduğu kadar başarılıdır. Ancak pek çok gazelinde Türkçenin tabiatma uymayan ifade şekilleri, özellikle "kiuli cümleler kullanması yüzünden ifadesinde tutukluk görülür ve şiirindeki lirizmin yok olduğuna şahit oluruz. Onda ne Yunus'taki lirizme, ne de Şeyhoğlu Mustafa' daki ifade düzgünlüğüne rastlarız.
Ahmed1 kendinden önceki şairlerin tesirinde kaldığı gibi Türk edebiyatında ondan sonra çeşitli yüzyıllarda görülen şairlere de etki
35 Yaşar Akdoğan; Abmedi Divam'ndan Seçmeler, s. 29. 36 Kemal Yavuz; Türk Edebiyatı'nda Mesnevfden İlk Tercüme Hikayeler ve Bazı
Dikkatler, Uluslar arası Mevlana Bilgi Şöleni, Kültür Bakanlığı Ankara 2000, s. 355-381.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1199
etmiştir. Ahmet Paşa, Baki, Fu.zı11.1 ve Nedim bunlar arasında yer alırlar. Onun:
Tii ışkunı şiihii varak-ı ciina yazmışarn
Levh.,-i gönülde adunı ciina yazmışarn
matla'lı gazeli37 Ahmet Paşa tarafına gider.3B Aslında yazmışarn redilli gazeller daha önce de belirttiğimiz gibi Seyyid Nesllni tarafından iki gazel halinde ortaya konmuşhır. Bu durumda hem Ahmedi, hem Ahmet Paşa'nın Nesllni'ye bağlı olduğunu söylemek gerekir. Yine,
Ariiyiş aldı nergis ü reyhiinla bustiin
Serv ü çenfir-ıla aldı leb-i cuybiir hoş
484/2
Hazlin yir yüzin eyle itdi münakkaş
Ki Miini görse anı eyleı;e gaş
Yeşil yaprah sudan reng alurdı
Bugün olup-durur hem-reng-i iiteş
Bahar u bülbül ü gül gel içelüm
Ki kalmaz fursat olmaz ömr baki
beyitleri Baki'yi habrlatır. Aynca,
488/3-4
777/4
Ciina yitdi zulme sen diid eyle kurban olduğum
Hiitın şimden girü şiid ey le kurbiin olduğum
850/8
matla'lı gazeli Nedim'de şarkı şeklinde bir başka söyleyişle karşımıza çıkar.
Gel gel ki senden ayru bu ayşun seftisı yoh
Hoş görelüm bu ömri ki dehrün vefiisı yoh
37 Yaşar Akdoğan; Ahnıedf Divam, s. 594-595. 38 Ali Nihad Tar lan; Alınıet Paşa Divanı, MEB Yayınları: 2343, İstanbul2006, s. 312.
200 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
343/9
derken de Fuzüli'ye göndermede bulunur. Ona göre dünya geçicidir, bu itibarla fırsatıann değerlendirilmesi gerekir.
Alımedi şiirinde gerçekçidir. Şair bu yönü ile, Arap ve Türk edebiyatma bağlıdır. Bazen resim gibi gazeller yazar. Mevsimler onda gerçek renkleri ile görünürler. Varlığı eski Türk şiirine kadar çıkan, dedim-dedi veya "sorulu~cevaplı" söyleyişler Ahmedi' de de görülür.
Didi kaşumı kıble idin didüm gözümün üstine
Didi işigüme sür cebfn didüm gözümün üstine
710/4
Didi bana pes kıl nazar didüm gözümün üstine
Didi beni it nur-ı basar didüm gözümün üstine
711/2
matla'lı gazelleri böyle söyleyişlerdendir.
Hiç anmaz iy saba bizi dildar hoş mıdur
Sonnadı yar Jı{ili nedür yar hoş mıdur
447/353
beyti ile başlayan gazelı~ hep sorularla ilerleyen ve haber vermesi için sabah rüzganna hitap eden bir gazeldir. Ancak bunda bir mektup havası vardır. Daha da ileriye gidersek,
Sen ni'met ü na'fm ile şadiin ol, Ahmedf
Ben mihnet ü belaya giriftar hoş mıdur
gibi söyleyişlerle XV. yüzyılın bahtsız şehzadesi Cem' e de tesir eder. Cem de ağabeyi II. Bayezid' e yazdığı bir şiirinde aynı duygular la serzenişte bulunmuştur. Yine eski Türk şiirinde Divanü Lugati't-Türk'te yer alan karşılıklı söyleme ve alışmalar, münazaralar, Gülşehri'de de görüldüğü gibi, Ahmed!' ye kadar gelir. Onda kılıç ile kalem münazarası kırk bir beyti bulan uzun bir manzurne veya kaside olarak ortaya çıkar. 39
39 Yaşar Akdoğan; Ahmedf Divanı, s. 69, 25. kaside.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 201
Bu şekildeki söyleyişlere İskender-name' sinin ilk varağında da rastlanmaktadır. 40
Bütün bunların yanında Alımedi Türk edebiyahnda, bildiğimiz kadarı ile ilk şehir kasidesi yazan şairlerirnizdendir.
Bursa sultanZara neşfmendür
Yümn ile Tur u Vadi-i Eymendür
96/1
matla'lı kasidesi Bursa üzerine yazılmıştır.
Kasidelerinin pek çoğu Emir Süleyman' a yazılmıştır. Sultan I. Mehmed Çelebi ikinci sırayı alır. Ayrıca kasidelerinde mevsimleri de konu edinen şairdir. Bahariyeleri yanında hazaniyye kasideleri de vardır. Şair böyle konuları işiemek bakımından da bir ilktir. Mersiye yönü ile bakhğırnız zaman Alımedi hem kaside hem terkibi bend olarak mersiyeler de yazmıştır. Bütün mersiyelerini Emir Süleyman için yazan şair, medhiyelerinde olduğu gibi, mersiyelerinde de duygularını en samimi şekilde dile getirmiş ve onun için ağlamıştır. Alımedi terci-i bend ve terkib-i bend halindeki bütün şiirlerini Emir Süleyman için yazmıştır. Ayrıca şairin Emir Süleyman'ı öven gazelleri de vardır.
Bütün bunların yanında Alımedi önce Süleyman Şah veya onun damadı Yıldırım Bayezid için yazdığı ancak Emir Süleyman' a sunduğu söylenilen İskender-name'sinde de çeşitli şahısların ağzından yazılmış on bir mersiyeye yer vermiştir. 41
Alımedi'nin ilivarundan başka olarak diğer eserlerine bakhğırnız zaman, şairin doğu ve bah kaynaklarına hakim olduğunu görürüz. Ayrıca devrinde geçen olaylara da eserde yer vermiştir. Bu durumda İskender-name'ye ekler yapan şairin, eserin yazımını ömrünün sonuna kadar sürdürdüğü söylenebilir. Gerçekte eserini 1390 yılında bitiren Ahmedi1407 yılında Mevlid'ini yazmıştır. Mevlid de İskender-name'nin içinde yer almıştır. Yine Yıldırım Bayezid (ö. 1403) ve Timur'un (ö. 1405) ölümleri ve sonraki başka hadiseler eserde sırası ile yer alırlar. 42
İskender-name Ahmedinin ana eseridir. · Eserin aslı Firdevsrye dayanmakla birlikte asıl yazarı Nizfuni' dir. Alımedi eseri kendine göre
40 İsmail Ünver; İskender-niime, Müm1zara-i Şem' ba-micmere, yk. lb-2a. 41 İsmail Ünver; age. s. 46, asıl metin v. 74b-75a. 42 İsmail Ünver; age. s. 13-15.
202 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
ele almış pek çok eklemeler yapmış ve telili bir duruma sokmuştur. 43
Bunun yanında Mevlid' e yer vermesi ve Osmanlı Tarihi bölümlerini eklemesi ayn bir önem taşır. Çünkü Abmedi ile Türk edebiyatında Me-vlid türünün ortaya çıkhğım görürüz. Gerçi aynı devrin şairlerinden olan Erzurumlu Mustafa Darir de daha önce sadece peygamberimizin doğumunu konu edinen bir Mevlide Siretü'n-Nebi adlı eserinde yer vermiştir. Süleyman Çelebi ise Ahmedl' den üç yıl soma Vesiletü'n-Necat adlı MevZidini yazacaktır. 8754 beyit olan İskender-name içinde Ahmed! Osmanlı Tarihi, Işk-name, Mevlid' e de yer vermiş bulunmaktadır.
· · Cemşid ü Hurşfd: Emir Süleyman'ın isteği üzerine kaleme alınmıştır. Ahmedleserini 1403 yılında tamamlamış ve çok sevdiği Emir Süleyman' a sunmuştur. Konusu Çin fagfurunun oğlu Cemş!d ile Rum kayserinin kızı Hurşid arasında geçen bir aşk hikayesidir. Eserde
., Cemşid'in aşkı bir rüya ile başlar. Cemşid rüyasında Hurşid'i görmüş ve
.\aşık olmuştur. Aşkının peşine düşen Cemşid, Rum sarayına ulaşmıştır. Ancak babası arkasından oğlunu korumak için bir de ordu göndermiştir. Hurşid'in başka aşığı da vardır. O da Şam hükümdarının oğludur. Aynı şekilde kızı almak için yola düşmüştür. Şam hükümdarı bir ordu göndermiştir. İşte iki ordunun savaşması ve Cemşid'in galip gelmesi üzerine Hurşid'i alır ve iki aşık birlikte Çin' e dönerler. Cemşid ü Hurşid mesnevisi 4798 beyittir. 44 Ahmedl İskender-name'nin başında yer alan "Münazara-i Şem' ba-micmer (Mum'un buhurdan ile Münazarası)" şiirine Cemşid ü Hurşid'tn sonunda tekrar yer vermiştir. Yine kitabın sonundaki yiğitlik zamanı ile ilgili kısım Kutadgu Bilig'i hatırlatır.
Ahmedl bir noktada ortak fikirleri Cemşfd ü Hurşid'inde işler. Hatta dünyanın faniliğini, bunun yanında Cemş!d'in Hurşid'in neleri temsil ettiklerini eserinin "Fi't-temsü ve't-Te'vü" kısmında açıklar ve böylece asıl maksadını ortaya koyar. 45
Ahmed! Cemşfd ü Hurşid'i, Selman-ı Saveel'nin aynı ismi taşıyan mesnevisinden Türkçeye çevirme yoluna gitmiş, ancak İskender-name' de yaphğı gibi, eseri genişleterek ve eklemeler yaparak te'lill duruma getirmiştir.
43 İsmail Ünver; age. s. 12. 44 Mehmet Akalın; Alımedf, Cemşfd ü Hurşfd, İnceleme-Metin, Atatürk Üniversitesi
Yayrrtian:182,Ankara 1975.
45 Mehmet Akalın; age., s. 403 vd.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 203
Bütün eserlerde olduğu gibi Cemşfd ü Hurşfd de tevhid~ münacat ve naatla başlamışhr. Fakat 155 beyitlik mesnevi vegazel şeklinde devam eden tevhid kısmında, ·
Diye-durur dil ü din lailahe iliallah
ToZudur iki cihan lailahe iliallalı
beyti ile başlayan gazel tarzındaki dokuz beyitlik kısım divanından alınmışhr. 46
Cemşfd ü Hurşfd her ne kadar Emir Süleyman için yazılnuş ve ona sunulmuşsa da, Alımedi onun ölümü üzerine başka şiirler de yazarak ve Sultan I. Mehmed'i överek aynı eseri ona da sumuştur. Bu eserde de aynen İskender-name' de olduğu gibi şairinin ömrünün sonuna kadar eklemelerde bulunuduğunu görüyoruz. Alımedi eserinde Çelebi Mehmed'i öven ve 7-9 beyit arasında değişen kaside havasında dört manzumeye de yer vermiştir. 47
Tervfhü'l-Ervah: Alımedi'nin mesleği ile ilgili olarak tıp sahasında yazdığı büyük manzum eseridir. 1403-1410 yılları arasında yazılan eser Emir Süleyman' a sunulmuş olup 4607 beyittir.
Alımedi'nin başka eserleri de vardır. Bunlar da dil ve edebiyat ile ilgilidir. Bedayf'ü'ş-Şi'r bunlardan biridir. Ahmed!, Reşidüddin Vatvat'ın Hada'iku'ş-Şi'r adlı kitabında değişiklikler yapmış ve böyle te'Jifi bir eser ortaya koymuştur. Eser edebi sanatları konu edinmiştir. Alımedi
eserinde kendi şiirlerinden örneklere de yer vermiştir.
Mirkatu'l-Edeb; Arapça-Farsça manzum bir sözlüktür. Aydınoğullarından İsa Bey'in oğlu Cüneyd Bey için yazılnuşhr. Yine Mfzanü'l-Edeb ve Miyarü'l-Edeb adlı eserleri de ders kitabı olarak yazılnuş olup, dilbilgisi ile ilgili, kelime ve cümle bilgisini anlatan eserlerdir.
Yukarıda geniş olarak tanıtınaya çalıştığımız Alımedi Divanı, Dr. Yaşar Akdoğan'ın tespitlerine göre, 750 gazel, 73 kaside, 2 terci-i bend, 7 terkib-i bend ve bir muhamınes olmak üzere 833 manzumeye yer vermektedir. Ancak şairin nazire mecmualarında bulunan diğer şiirleri
46 Mehmet Akalın; age., s. 58; Yaşar Akdoğan, Ahnıedf Divanı, yayımlanmamış doktora tezi, İstanbul1979, s. 1.
47 Mehmet Akalın; age., s. 68-73.
204 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
de hesaba katılırsa bu sayının daha fazla olduğu hamdan çıkanlmamalıdır.
Bütün bunlar göz önüne alırunca Alımedi'nin ne kadar velut yani çok yazan bir şair olduğu, mesnevüer ve divan olarak edebiyatımızda ön sıraları işgal ettiğini söylemek gerekir. İşiediği konularda samimi ve gerçekçi bir şair olan Alımedi'nin edebiyatımıza hizmeti yanında Türkçeyi işlemek, geliştirmek açısından da büyük hizmeti olmuştur.
Dili kullanma açısından Alımedi'yi değerlendirmeye çalışırsak,
.ş_flİrİIDİZ her şeyden önce Arapça ve Farsça tamlamalardan uzak dUrmaya çalışmıştır. Ancak işlediği konu gereği, özellikle kaside vadisinde belki övme ve hitap açısından olacak, yer yer yabancı tamlamalara açık bir durum göstermiştir. Fakat bunda da Alımedi ölçüyü elden -kaçırmış değildir. Genellikle açık ve anlaşılır bir dil kullanmıştır. Alımedi'nin şiiri akıcılık ve lirizm yönü ile Neslm1 gibi şairlere nispetle gerilerde kalır. Alımedi'nin "ki"li cümleler kullanması böyle bir tutukluğa yol açmıştır. Şiirine gazellerine bir göz atarsak hemen her beyitte bu şekil cümlelere rastlamak mümkündür. ·Kısaca söylemek gerekirse Alımedi "ki"li cümleler kullanmak yüzünden şiirindeki akıcılığı engellemiş bir şair durumundadır. Eserlerine bakılınca, mesnevilerinin dilinin daha akıcı olduğu görülür. O "ki"li cümlelere yer vermediği şiirlerinde dil yönünden akıcı ve lirik bir şairdir. Ancak Türkçenin tabii cümle yapısından ayrılması onu anlatım güzelliğinde geriye gt>türmüştür. Bunun yanında emir şeklindeki
kullanışlar, dedim-dedi edasındaki söyleyişler Alımedi nin şiirine
canlılık ve akıcılık getirmiştir. İktibaslar bakımından da ölçülü bir şairdir. Kısaca söyJemek gerekirse Arapça ve Farsça tamlamaları ikinci plana atması bakımından ve Türkçeyi işleme yönü ile Alımedi edebiyat, dil ve kültürümüze büyük hizmette bulunmuş bir şairdir. Bu itibarla onu şiirimizin kuruluşu açısından bir hizmetin içinde bulmaktayız.
ŞEYHOGLU MUSTAFA
Germiyan, Kütahya bölgesinde yetişen şairlerin başında gelir. 1401 yılında yazdığı Kenzü'l-Kübera ve Mehekkü'l-Wemn adlı eserinde 62 yaşında olduğunu açıkça söyleyen şair, H.741/M. 1340 yılında doğmuştur. 48 Yine Hurşfd-nnme' sinde yer alan bazı beyitlerden soyunun
48 Kemal Yavuz; Şeıjhoğlu, Keıızü'l-Küberii ve Mehekkü'l-Ulemii, Atatürk Kültür Merkezi Yayım: 39, Ankara
1991, s.1.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 205
hem anne, hem baba tarafından ulu kişilere dayandığını, hepsinin bahtlı devletli, ilim sahibi beyler, dindar, cömert ve faziletler sahibi, hayır ve ihsanda bulunan kişiler olduklannı ve bunların hepsinin dünyayı terk ettiklerini öğrenmekteyiz. "Onlar gittiler, ·ancak ben cihanın zahmet ve sıkıntılan ile kaldım" 49 diyerek halini anlatan şairin asıl adı Mustafa' dır. Bunu Hurşfd-name'nin,
Gözümi gönlümi daldur safadan
Ayırma Mustafa'yı Mustafa' dan
1 ·1 1 An canını hoşniid eyle benden
Ayınna Mustafa'yı Mustafa' dan
beyitlerinde açıkça söylemektedir.50 Aynca Şeyhoğlu malılasını
kullandığım yine eserlerinden öğrenmekteyiz. 51 Şair bu malılası alırken kendinin ulu, faziletli, erdemler ve iyilikler sahibi, cömert, dindar ve alim kimselerin çocuğu olduğunu da hesaba katmıştır. Buna paralel olarak bazı şiirlerinde de yi.n.e aynı manaya gelen İbni Şeyhl malılasını kullanmıştır. 52 Alim ve ulu soylu bir geçmişe sahip olan Şeyhoğlu Mustafa iyi bir tahsil görmüştür. Arapça ve Farsçaya en iyi şekilde vakıf bir şairdir. Buna ortaya koyduğu Marzuban-name ve Hurşid-name adlı eserleri açık bir delildir. Hurşfd-name'nin bazı beyitlerinde anlattıklarına bakılırsa, önceleri zevk safa içinde yaşadığını, hatta içkiye kapıldığını samirniyetle anlatır. Ancak bütün bunlardan pişmanlık duyup doğruyu bulduğunu da belirtir. 53
Babasının ve dedelerinin devlet hizmetinde, ilim yolunda asil kimseler olması onu saraya yakın kılmıştır. Bu nünasebetle önceleri Germiyan sarayında vazife almış, nişancılık ve defterdarlık hizmetinde bulunmuştur. Daha gençliğinden itibaren GeriDiyan Beyliği ricali _arasında yer alan Paşa Ağa bin Hoca Paşa' nın ilisaniarına kavuşmuş ve himayesine mazhar olmuştur. Mehmet Bey ve Süleyman Şah gibi iki GeriDiyan beyinin devrini idrak etmiştir. Kabus-name ve Marzubtin-name
49 Hüseyin Ayan; Şeıjhoğlu Mustafa Hurşfd-niime, Atatürk Üniversitesi Yayınları: 502, Erzurum 2979, s. 426, 7868-7882. beyitler.
so Hüseyin Ayan; age., s. 133, 138; 145 ve 268. beyitler. sı Kemal Yavuz; age., s. 2-3 11 Hüseyin Ayan; age., s. 427, 7900. beyit. sı Kemal Yavuz, age., s.5 . .53 Hüseyin Ayan; age., s. 6-7.
206 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
adlı eserleri Türkçeye çevirmiştir. Bunlardan Kabus-name'yi Gerıniyan beyi Süleyman Şah'ın işareti ile tercüme etmiştir.54
Germiyan beyi Süleyman Şah kızı Devlet Hatun'u 1381 yılında Osmanlı .şehzadesi Yıldırım Bayezid' e gelin gönderdi. Gelin giderken Germiyan sarayında çaşnigir başı olan Paşacuk Ağa da Osmanlılara gelin ile birlikte gönderildi. Bu durumda Şeyhoğlu'nun bağlı olduğu Paşa Ağa bin Hoca Paşa'nın Paşacuk Ağa olınası gerekir. Tabii gelin ile . birlikte Gerıniyanoğlu topraklarının da bir kısmı, başta Kütahya olınak . üzere, Simav, E grigöz (Emet) ve Tavşanlı cihaz olarak verilmiştir. 55
·Ardından da Yıldırım Bayezid bu bölgeye vali olınuştur. Süleyman Şah H.789/M.1387 yılında vefat etmiştir. 56 Hurşfd-name'yi Süleyman Şah adına yazmaya başlayan Şeyhoğlu Mustafa Gerıniyan beyinin ölümü üzerine, eseri damadı Yıldırım Bayezid'e takdim etmiştir. Böylece Yıldırım'ın çevresinde yer alan Şeyhoğlu Mustafa, Paşa Ağa bin Hoca Paşa ile birlikte Osmanlı sarayındadır. Bu zamandan 1402 Ankara savaşına kadar Şeyhoğlu Mustafa'nın ne işle meşgul olduğu bilinmemektedir. Ancak onun en açık özelliği bilgili, devlet işlerinden anlayan ve eli kalem tutan bir kişiliğe salup olınasıdır. Bunu Paşa Ağa bin Hoca Paşa adına yazdığı Kenzü'l-Kübera ve Mehekkü'l-Ulema adındaki son eserinden anlamaktayız. Şair bu eserinde yalnızca Şeyhoğlu ismine veya malılasına yer verıniştir. Bu durumda, diğer eserleri de göz önünde tutulursa, Şeyhoğlu. Mustafa'nın ismini eserlerinde farklı kullandığı
görülür. • .
Şeyhoğlu Mustafa Kenzü'l-Kübera ve Mehekkü'l-Ulema adlı eserini yazdığı zaman altmış iki yaşında olup hayatının sonuna gelıniştir. Bu durumda şairin nerede ve kaç yılında öldüğü ve kabrinin nerede bulunduğu da belli değildir. O son eserinde Yıldırım Bayezid'e geniş yer ayınnış ve onu örnek hükümdar göstermiştir. Buna göre şairinAnkara Savaşı'nın eşiğinde Osmanlı sarayında olduğunu söylemek gerekir. Daha sonra, diğer şairlerin aksine herhangi bir Osmanlı şehzadesine tabi olınadığına bakılırsa, onun 1401-1402 tarilUnde, öldüğü kanaatİ ağır basmaktadır. Çünkü bu tarihten sonra Şeyhoğlu Mustafa ile ilgili hiçbir haber bulunmamaktadır.
54 Zeynep Korkmaz; Sadrüddin Şeyhoğlu, Marzuban-niime Tercümesi, İnceleme-MetinSözlük-Tıpkıbasım, A.Ü.Basımevi, Ankara 1973. 11 Kemal Yavuz; age. s. 4.
55 M. Çetin Varlık; Gemıiyanoğııllan Tarihi (1340-1429), Atatürk Üniversitesi Yayınları: 288, Ankara 1974.
56 M. Çetin Varlık; age., s. 66.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 207
Şeyhoğlu Mustafa eski kültüre hakkıyla vakıf, aJ.im, sanatkar ve Türkçecilik şuuru ile eser veren bir şairdir. Şehniime' den, KeZile ve Dimne'ye ve Mesnevf-i Manevi'ye kadar Farsça ana kaynaklara hakim olması, eserlerinin muhtevasına da tesir etmiştir. Her şeyden önce Kenzü'l-Küberii' da "Sultanü'l-aşıkin" olarak andığı Celaleddin-i Rumi' den bir beyte yer vermiştir. Ayrıca Hurşid-niime' sinde yer alan kimi beyitlerin de, bazı tasarruflarda bulunması bir tarafa bırakılırsa, Mesnevi' den tercüme edildiğini belirtmek gerekir.57 Aslında devlet idaresinin nasıl olması gerektiğini anlatan Kenzü'l-Küberfi adlı
siyasetnamesi bir yana, şair Hurşid-nfime'sinde de gizli de olsa bu şekilde bir telkinin içine girer. Hatta Dede Korkut'tan da etkilenen Şeyhoğlu Mustafa Marzubfin-niime adlı eserinde de yer yer devletin nasıl idare edilmesi gerektiğini anlatmaktadır. ss
Aynı zamanda yaşayan şairlerden Ahınedi, Şeyhoğlu'nu
beğenmez. Hatta onu bir nevi düşman görür. Şiirlerinin tercüme ve müntehal oluğunu söyleyerek alaya alır.59 Gerçekten Şeyhoğlu işe
tercüme ile başlamıştır. Ortaya koyduğu eserlerin padişahtan halka kadar herkes tarafından okunup anlaşılınasını gaye edinen bir sanatkardır. Eserlerinin öğretici didaktik tarafının ağır basması da bu yüzdendir. Türkçeyi işleme tarafındadır. Erzurumlu Mustafa Darir bir tarafa, zamanının şairlerinden hiçbirinde yer almayan Türkçecilik şuuru sadece onda vardır. Bu şuur onu ömrünün sonuna kadar götürür. Eserlerini baştan sona kadar yazıldığı tarihlere göre takip edersek kullandığı Türkçenin gitgide mükemmele doğru yol aldığı görülür. Şairimiz Türkçe ile ilgili görüşlerine daha çok Hurşid-niime' de yer vermiştir. Germiyan beyi Süleyman Şah'ın emri ile önce Marzubiin-nfime ve Kabus-name gibi iki eseri tercüme etmesi Türkçe eser verme isteğini artırmıştır. Hurşid-niime bu meylin bir tezahürü olarak karşımıza çıkar. Kısaca belirtmek gerekirse Şeyhoğlu Mustafa Türkçeye büyük hizmette bulunmuştur. Bu ondaki Türkçe sevgisi ve dil şuuruna bağlıdır.
XIV. yüzyıla girerken daha 1276 yılının 13 Mayıs'ında Karaman Bey'in oğlu Mehmet Bey'in Selçuklu Divanı'nın aldığı kararı
57 Kemal Yavuz; age. s. 3-5. ss Kemal Yavuz; age., s. 4 ve 6. 59 Yaşar Akdoğan; İskendername'den Seçmeler, Kültür ve Turizm Bakanlığı 1000 Temel
Eser Dizisi: 135, Ankara 1988, s. 29-30.
208 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
okuduğunu görürüz. 60 Onun 11 defterler dahı Türkçe yazılacakbr11 sözü ile artık Türkçe yazı dili olarak Farsçanın önüne geçmiş, Gülşehri gibi şairler Farsça yazmayı bırakarak Türkçeye yönelmişlerdir. Gerçekten XIV. yüzyılın başında Türkçe aşıkı iki büyük şair; Gülşehri ve Aşık Paşa Türkçecilik şuuru ile karşımıza çıkarlar. XIV. yüzyıl biterken, aynı duygu ve düşüncelerle bu hizmet aşkı Şeyhoğlu Mustafa' da görülür. O tercüme eserlerden başlayarak telif eserler verir ve Türkçeye hizmeti hiçbir zaman elden koymaz. Gerçekten Kenzü'l-Kübera'nm açık ve samimi nesri daha sonra ortaya konacak olan. gelişmiş Türk nesrine temel teşkil etmiştir. Şeyhoğlu bu noktada Sinan Paşa'yı da müjdeler durumdadır. Hatta onun bu işlenmiş nesrin yanında şiirler de yazması gerek şiir gerekse nesirde önceki eserlerine nispetle bir hayli ilerlediğini ve Türkçeyi kullanınada ziyadesiyle ustalaşhğını, arhk kendine has bir üslubun sahibi olduğunu göstermektedir. Onun bazı şiirleri eda, ses, söyleyiş, vezin, kafiye, coşkunluk ve akıcılık yönü ile hülasa her bakımdan on alhncı yüzyılın şiirini aratmayacak niteliktedir. 61 İşte bu durum, Şeyhoğlu ve çağdaşları tarafından on dördüncü yüzyılda dilin işlenmesine bir hayli emek sarf edildiğini, Türk edebiyahnın arhk zeminde ve zamanda köklü bir şekilde oturduğunu, böylece Türkçenin büyük devlet dili olarak hazırlanmış bulunduğunu da göstermektedir.
Şeyhoğlu Mustafa'ya şairlik açısından bakarsak, devrinin şairleri arasında N esimi' den . sonra ikinci sırayı alır. Bunu Türkçenin inceliklerine vakıf olmasına borçludur. Alımedi'ye göre Şeyhoğlu
Mustafa'nın şiiri daha. akıcı ve daha liriktir. O Alımedi gibi Türkçenin tabiatine aykırı olan "ki"li cümlelere az yer vermiştir. //kil/li cümleleri de bilerek, anlama kuvvetlilik vermek için kullanmışbr. Bu sebeple şiirinde ve nesrinde bir tatlılık ve akıcılık vardır. İkinci olarak Şeyhoğlu Mustafa halkın psikolojisini bilen bir kimsedir. Neyi nasıl nerede söyleyeceğini gayet iyi bilmektedir. Şeyhoğlu Mustafa eserlerinde büyüklerin sözleri yanında yer yer atasözlerine de yer vermiştir. Hatta bazı ifadelerinde Orhun bölgesine bile gider. Bütün bunların yanında iktihas yapmayı pek tercih etmez. Ancak ayet ve hadislerin tercümesini verir. Böylece iktibaslarla değil Türkçe ifadeler ile telmihte bulunur. Arapçadan yaphğı. iktihaslarda halkın anlayabileceği veya halka yabancı olmayan
60 Erdoğan Merçil; Türkiye Selçuklulan Devrinde Türkçenin Resmi Dil Olmasım Kim Kabul Etti?, Belleten, c. XLIV, s. 239, TTK Basımevi, Ankara 2000, s. 51-57.
61 Kemal Yavuz; age., s. 30.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 209
kısa ibareleri seçer. 62 Bunları ayet olsun, hadis olsun Hurşfd-name'rrin bazı beyitlerinde de görmek mümkündür. 63
Şeyhoğlu'nun şiirindeki çekici yönlerden biri de aşk konusunu gönülden ve en içli şekilde işlemesi, güzellikleri görüp ona göre ifadeler kullanmasıdır. Şair hemen her tavır karşısında dilin de ne şekilde kullanılacağının farkındadır. Fakat Hurşfd-naine' de baştan sona kadar çekici bir ifaderrin bulunduğunu da söylernek doğru değildir. Şeyhoğlu Mustafa'nın kimi konularda ifadesi durgundur. Bu yönü ile şair zorlama bir anlatım içinde. görülür. O bu çekiciliği biraz da rnonotonluğu gidermek için, kullandığı nazım şekillerine borçludur. Mesnevilerde Kutadgu Bilig ile başlayan bu durum, yerine göre, araya giren şiirlerle sağlanmaya çalışılmış ve rnesnevinin rnonotonluğu kırılmıştır. Ancak Şeyhoğlu Mustafa bu nazım şekillerini ikiye çıkarır ve ilk olarak sevgilirrin ağzından yazdığı mektubu terci-i bend olarak yazıp gönderir. Bu bir davet rnektubudur. Ancak bir nevi yalvarrnadır. Her bendi sekiz beyit olan bu terci-i bend edebiyatırnızda bir rnesnevi arasında bilindiği kadarı ile ilk defa görülür. Bu bir yalvarrnadır.
Gel iy Hurşfd'i sayd iden Ferahşad
İçüm taşum Ferahşad eyleyen dost
derken 64 hanım kahramanın kendini ne şekilde sevgili tarafında
bulduğunu da gösterir. Bu yalvarmalı dururnlar sadece bu şiirinde görülmez. Şeyhoğlu hemen her haber gönderişte kahramanlar ağzından bir gazel yazar. Onlarda da aynı havanın tesiri kendini gösterir. Yine Ferahşad'ın durumunu bildiren hizmetçinin onun ağzından dinleyip söylediği,
Çün bulınmadı cihanda derdüne derman gönül
Yiridür bu hasret ile ger alıırsan kan gönül
diye başlayan ve
Sen ki manzurım felekdür nice olursın hel/ik
İy gönül hayran gönül olma gönül gin;iin gönül
62 Hüseyin Ayan; age., 2429,3042,3448,3752 ve 5836. beyitlerdeki örnekler gibi. 63 Hüseyin Ayan; age., 2461-62,2480,2483-84,2519,4755,6858,7024 ve 7782. 64 Hüseyin Ayan; age., s. 271.
210 f Mevlid ve Süleyman Çelebi
şeklinde biten gazeli buna örnek teşkil eder.65 Bu gazel edebiyatımızda aynca bir çığır da açar. Ahmet Paşa, Melih1'nin murabbaları, Fatih'in "gönül" şiiri hep Şeyhoğlu'nun bu nefesinden gelir. Şeyhoğlu Mustafa'nın eserinde yer alan gazelierin sayısı oldukça fazladır. Belki edebiyatımızda bu şekilde iki sevgili ağzından yazılmış gazeller onun Hurşid-nfime'sinde vardır. Burada şunu da işaret etmeden geçemeyeceğiz. Şeyhoğlu'ndaki bu durum, daha sonra Türk edebiyatının büyük şairi Fuzuli' de de görülecektir. O da Leylfi vü Mecnun'un ağzından yazdığı şiirlerde gazel ve rriurabba nazım şeklini kull_anacaktır. Ayrıca Şeyhoğlu Mustafa Türkçe üzerine görüş bildiren
·" şairlerdendir. Hurşid-nfime' sinde Türkçe için çektiği emekleri de sayıp döker. 66
Hurşid-nfime' de Hurş!d ile Ferahşad'ın aşkları ve başlarından geçen hadiseler anlatılır. Ferahşad'ın rakipleri vardır. Onlarla yapılan
mücadeleler, savaşlar, başvurulan çareler ve kavuşmaları anlatılmıştır. Bu durumda eser, aşkı bir tarafa bırakırsak, savaş edebiyalı açısından da önem taşır. Gerçekten hiçbir mesnevide savaşa bu kadar yer verilmemiştir.
Şeyhoğlu bu eseri yazmakla, işi siyaset tarafına da getirmiştir. Şairin Kenzü'l-Kübera adlı eserine bir başlangıç gibi görünen Hurşfd-nfime ayrıca siyaset yönü ile de öneınlidir. Nitekim Şeyhoğlu Mustafa, Osmanlı devletinde ilk, Türk kültür tarih ve edebiyalında ise ikinci bir siyaset-name olan Kenzü'l-f<überfi adlı eserine Hurşfd-nfime'den bir hayli alıntılar yapmıştır.
Şeyhoğlu'nun bir divanı yoktur. Ancak Hurşfd-nfime içinde yirmi üçü gazel olmak suretiyle, yukarıda zikrettiğiıniz şiirler de dahil, otuz alh manzumesi vardır. Şeyhoğlu bu gazellerini Hurşfd-nfime'nin .önde gelen beş kahramanın dilinden söylemişfu.67 Nazire mecmuaları ile öteki kitaplarındaki gazelleri ve manzumeleri de hesaba katarsak bütün bunlar topluca bir divançe olacak durumdadır. Bu manzumelere bakacak olursak, Şeyhoğlu'nun kendinden sonraki Türk edebiyahna da tesir ettiğini söylemek mümkündür. Şiirleri ile tesir ettiği şairler bizi
65 Hüseyin Ayan; age., s. 231. 66 Kemal Yavuz; Şeyhoğlu Mustafa'nın Türkçeye Hizmeti ve Görüşleri, Milletler Arası
Türkoloji Kongresi, İstanbul1983. 67 Hüseyin Ayan; age., s. 31~32.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1211
başta Şeyhl olmak üzere Ahmet Paşa, Fuzilli ve Erzururnlu İbrahim Hakkı'ya kadar götürür.
Kısaca söylemek gerekirse Şeyhoğlu Mustafa, halkın dilini konuşan, bu dille yazan, sanat gayesi güderken Tükçeyi en tabii şekli ile yazan, Türkçenin sırlarına vakıf, konuşur gibi yazan, Türkçecilik şuuru ile söyleyen, başkalannın söylediklerine aldırış etmeyen, vefalı, Peygambere ve dört halifesine bağlı, şiiri ile daha somaki yüzyıllarda etkili olan, akıcı ve coşkulu dil kullanan, eserinde Türkçe kelime kadrosuna özellikle halk tabiri ve atasözlerine geniş yer veren, Türkçe yazmakla övünen, ·gayretli ve başarılı bir nasir ve şair ve gerçek bir söz ustasıdır. N esir ve şiir dili Darir' e göre daha üstündür. Ancak Darir' deki meddalı havası Şeyhoğlu Mustafa' da yoktur. Böyle olmasına rağmen eserlerinde bir çekicilik vardır. O Türkçenin kısa cümleli şeklini kullanır. Bu sebeple tercüme eserleri bile telif gibi karşımıza çıkar. Açık söylemek gerekirse o, zamanının şairlerinden Ahmed-i Dai'ye daha çok benzer.
Şeyhoğlu Mustafa'nın bilinen üç eseri vardır. Marzubfin-niime Tercümesi bunların birincisidir. Marzubfin-nfime, mensur hikaye ve masallardan meydana gelmiş bir eserdir. Bu yönü ile KeZile ve Dimne'ye benzer. Eserin aslı dokuz babtır. Fakat Şeyhoğlu tercümesine bir de onuncu bab yazmıştır. Marzubfin-nfime Tercümesi'ne · bakınca
Şeyhoğlu'nun Kenzü'l-Küberfi ve Hurşfd-nfime'sine bu eserden bazı
alıntılar yaptığına şahit oluruz. Bu bir noktada Şeyhoğlu'nun somaki çalışmaları için temel de oluşturmuştur.
Hurşfd-nfime (Hurşfd ü Ferahşfid): Şeyhoğlu'nun yazdığı 7903 beyti bulan büyük bir mesnevidir. Eser her şeyden önce bir aşkın hikayesidir. Siyavuş'un kızı Hurş!d güzeller güzelidir. Onu duyan görmeden aşık olan çoktur. Bu itibarla Hurş!d' e ilgi duyan aşıklar vardır. Bunların hepsi hükümdar çocukları veya hükümdardır. Şeyhoğlu hikayeye kaynak olarak, Araptan rivayetleri gösterir ve bunu;
Ki Türkf nazm idem bir hôş lıikayet
Arabdannite kim aldı rivayet
beytinde açıkça söyler. Ancak bu . hikayeye Arap kaynaklarında
rastlanmaz. Bu durumda Şeyhoğlu'nun kahramaniarına bakarsak Arap, Türk, Fars ve Moğol tarihinde yer alan şahısları görürüz. Ancak İran kaynaklı şahısların çokluğu eserde dikkat çeker. Bu da Şehnfime' den kaynaklanır. Şeyhoğlu her milletle öne çıkan şahısları seçmiştir. Bunlara
2121 Mevlid ve Süleyman Çelebi
verdiği rolleri de Şehname'ye göre biçmiş ve. şahısianın ona göre ortaya çıkarmıştır. Ortaya çıkardığı ş~slar Islfuni devrenin rengine boyanmıştır. B~ rollerde Şeyhoğlu Islam tarihindeki vakalardan da yararlanmıştır. Adet ve örflere, saray teşrifatina geniş yer vermiştir. 68
Kenzü'l-Kübera ve Mehekkü'l-Wema: Şeyhoğlu Mustafa'nın siyaset ahlaki ile ilgili eseridir. Yazannın kitabı yazdığı sırada ömrünün sonuna yaklaşması, Kenzü'l-kübera'nın bir tecrübeye dayanarak yazıldığını göstermektedir. Gerçekten Şeyhoğlu Mustafa, Gerrniyan ve Osmanlı sarayındaki tecrübeleri, sistemleştirerek ele almış, ayrıca bu sahada y-azılan eserlerden de faydalanarak Kenzü'l-Kübera'yı ortaya koymuştur. Şeyhoğlu Mustafa eserinde yer verdiği idareci sınıflara hitap ederken bir silsile halinde herkese vazifesine riayet tavsiyesinde bulunmaktadır. Ayrıca işlediği konularda, başta Kur' an ve hadis olmak üzere ana kaynakları esas almış, peygamberlerden ve geçmiş padişahlardan örnekler vermiş, devlet idaresi ile ilgili terim ve deyimiere de yer vermiştir.
Eser, muhteva bakımından ele alırunca, klasik tertibe riayet edildiğini görürüz. Besmele, harodele ve salveleden sonra Şeyhoğlu asıl eserini ele almıştır. Kenzü'l-Kübera ve Mehekkü'l-Wema dört bab üzere yazılmıştır. Birinci bab: "Padişahlar ve begler gidişinde" başlığını
taşımaktadır. Yazar bu babda, padişahın nefse uymamasını, hükümeti Hak fermanına göre yürütmesini, tebasını gözetmesini ve düzenli ordu bulundurmasını, ihmall<ar olmamasını, ilme · ehemrniyet vermesini, alimleri vakarlı ve şerefli tutmayı, zalimleri zulümlerinden, fasıkiarı tısklarından menetmeyi ister. İkinci bab, "Padişahlarun siretlerinde ve hilletlerindeki her tayife-y-ile ne resme mu'amele itmek gerek ve cemi-i halka nicesi şefkat göstermek gerek" ibaresine yer vermektedir. Şeyhoğlu bu kısımda padişahın hallerini üçe ayırır. Bunlardan birincisinin kendi nefsi, ikincisinin raiyyeti, üçüncüsünün ise Allah ile kendi arasında bulunduğunu bildirir ve her hususu uzun uzun ele alır. Ayrıca yazar, "padişaha vacibdür ki halkun şefkatından ötürü dergahında bir hacib ki dindar ve tevfuih bileninam i'tikadlu kişi nasb eyleye. Ta hacetmendlerün ve mazlumlarun ahvaiini ya tarih ile ya bir veeh-i ihsan-ıla dahı pa dişaha 'arz eyleye ve bunlarun hacetierin kabul itmegi gayet mühimmatdan ve vacibatdan ve ulu ganimetden saya" demekte, böylece halkın dileğinin padişaha açık olup ulaşmasını tavsiye
68 Hüseyin Ayan; age., s .. 43 vd.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1213
etmektedir. Üçüncü bab, "Vezirlerün ve kalem ehlinün ve nayiblerün revişin beyan eyler" başlığını taşımaktadır. Bu kısımda vezirliğin
önemini belirtmekte Hazret-i Musa'nın Allahu Teala'dan vezrr istediğini, kendisine kardeşi Harun (a.s.)'ı vezir yaphğını, Hazret-i Muhammed'in de Ebubekir ve Ömer (r.a.)'i vezir edindiğini haber vermektedir. Yazar, padişahlığı çadıra, vezirliği de çadırın direğine benzetir. Çadır direğinde bulunan doğruluk, yücelik, sehat ve tahari:ımül gibi vasıfların vezirde de olmasını ve vezirlik yapacak kimsenin bu hasletlere sahip olmasını tavsiye eder. Ayrıca vezirlerde üç halin bulunması gerektiğini belirtir. Bunlardan birincisi, kendi ile Allahu Teala; ikincisi padişah, üçüncüsü halk ve ordu arasında olduğunu zikreder. 69 Dördüncü bab, "Ulema revişinde müftilerden ve kadılardan ve vaizlerden" başlığını taşımaktadır. Şeyhoğlu eserinin bu babında zikrettiği meslek sahiplerini ilimler sınıfına dahil etmektedir. Yazara göre llimler, zahir, babn, hem zahir hem babn olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Her bir alim grubu kendi içinde yine üçe ayrılmıştır. Fakat Şeyhoğlu'na göre en üstün alim hem zahir hem babn alimidir.
Eser, dil bakımından Eski Anadolu Türkçesi içinde yer almaktadır. Yapılan incelemede, ekierin çok şekilli halinin görülmediği, düzlükyuvadaklık uyumu dışında, gerek yuvarlak, gerekse düz · vokalleri muhafaza eden eserin, kararlı bir Eski Anadolu Türkçesi' ni verdiği ve bu devir Türkçesi için bir ölçii olduğu sonucu ortaya çıkar. 70
Kısaca belirtmek gerekirse, geniş bir devlet tecrübesine dayanan Kenzü'l-Kübera, Kutadgu Bilig' den sonra devlet idaresi ve cemiyet işlerini ele alan, Türk kültür tarihi içinde önemli bir yer işgal eden, kıymetli ve eşi bulurunayan bir eserdir. n
ERZURUMLll MUSTAFA DARİR
Türk kültür hayalına bakhğımız zaman Erzurumlu Mustafa _ Dam'in önemli bir yerinin olduğunu görürüZ. XIV. yüzyıldaki kültür
faaliyetlerinin ikinci yarısında çeşitli yönleri ile büyük bir şahsiyet olan Erzurumlu Mustafa Darlr' in eserleri ile de karşılaşırız. O yaşadığı yüzyılın büyük kültür adamı olarak karşımıza çıkar. Asrın başında gördüğümüz Yunus Emre (öl.1320), GülŞehri ve Aşık Paşa (öl. 1333) ile birlikte Darir, edebiyatımıza yeni eserler getirir ve kültür dünyamızı
69 Kemal Yavuz, Kenzü'l-Küberfi ve Mehekkü'l-Ulemfi, s.106-122 70 Kemal Yavuz, Kenzü'l-Küberfi ve Mehekkü'l-Ulemfi, s. 106-122 71 Kemal Yavuz, Kenzü'l-Küberfi ve Mehekkü'l-Ulemfi, s. 106-122
2141 Mevlid ve Süleyman Çelebi
açar. Hatta bazı eserleri ilk defa o yazar. Bu bakımdan edebiyat ve kültür tarihimizde büyük bir yeri olan Erzurumlu Mustafa Darir' in Türk kültürüne hizmetlerini yad etmeden geçmek mümkün değildir. O yaşadığı yüzyılı en iyi şekilde dolduran Türkçeyi Anadolu dışına
taşıyarak Mısır saraylarında bile kültür dili olmasının devamını
sağlayan şair ve yazarımızdır. Bu yönü ile de yalnız ve tek kalmaktadır.
Yusuf ile Zeliha, Siretü'n-Nebi,Fütı1hu'ş-Şam ve Yüz Hadis Tercümesi gibi eserleri Türkçeye kazandıran Erzurumlu Mustafa Darir Beylikler devri şair ve nasirlerindendir. Siyer tercümesinde kendisini: Ejkanı
-ibfidallalı ve alıkar hem Mustafa bin Yusuf bin Ömer ed-Darfr el-Erzenerntmf şeklinde tanıtmaktadır. n Bu durumda onun, babasının adı Yusuf, dedesininki de Ömer' dir. Doğuştan kör olduğu söylenen Darir kuvvetli bir hafızaya sahiptir. Bu sayede Arapça ve Farsçayı mükemmel şekilde öğrendiği gibi İslfuni ilimlerde de ehliyet kazanmış ve kadılık payesi almıştır. 73
İlk eseri olan Yusuf ile Zeliha'yı 1367 yılında yazan Erzururnlu Mustafa Darir bundan on sene sonra, Mısır melikine yetişrnek ve sohbetinde bulunmak arzusuna kapılarak, 1377 yılında Mısır'a gitmiştir. Erzururnlu Darir, melik Mansur Ali'nin meclisinde söz söyleme fırsatını bulmuş ve bu sayede sultana yakınlık hasıl etmiştir. Mustafa Darir'in hükümdar meclisindeki bu duruma gelmesi geniş ilmi ile ifadesinin gücü ve güzelliği sayesindedir. Siyerinde yer alan; .
• Darfr'i çün darfr itdün za'if itdün ü pfr itdün
İliihf ana afv itgil işidenler din üz ilmin 74
beytinden de anlaşılacağı üzere Darir Siyer'ini yazdığı zaman pir hayli yaşlanmış bulunmaktadır. Bu eserinden başka 1393 yılında Fütı1lıü'şŞam'ı ve arkasından da Yüz Hadis Tercümesi adlı mensur eserlerini de yazan Erzururnlu Mustafa Darir'in bundan sonra hayatta olup olmadığını bilmiyoruz. Buradan hareketle onun XV. yüzyılın başlarında öldüğünü söylemek mümkündür.
72 Darlr; Kitnbu Sfretü'n-Nebf, İ. Ü. Ktp. T.Y. No 2384 v. 6b. 73 Nihad Sami Banarlı; Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, I.c., Milli Eğitim Basımevi,
İstanbul1971, s. 367. 74 Darir; Kitnbu Siretü'n-Nebi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Koğuşlar Nu. 993, 3.c, v.
146b/16. -
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1215
Eserleri: Erzurumlu Mustafa Darir'in ilk eseri manzurn olup Yusuf ve Zelfha (Kıssa-i Yusuf) 75 ismini taşır. Bilindiği gibi bu hikaye Kur'an' dq. yer almaktadır. Darir 2126 beyit eserini, failfitün failfitün failün veznininde yazmıştır.,
Fütiihu'ş-Şam: Erzururnlu Darir'in Siretü'n-Nebi adlı eserinden sonra yazdığı üçüncü eseridir. 1393 yılında yazılan bu eser Halep naibi Emir Çalpan adına tercüme edilmiştir. Tıpkı Siretü'n-Nebi'deki gibi, FiitCihu'ş-Şam da dinledikten sonra hafıza gücü ile yazdırılrnıştır.
FiitCihu'ş-Şam'ın aslı IX. yüzyılda yaşamış Arap tarihçisi Vakidi tarafından yazılmıştır. Biz bu eserle, tercüme de olsa, Türkçede ilk tarih şuurunun Erzurumlu Mustafa Darir ile başladığını da zikretrnek mecburiyetindeyiz. Ancak aynı tarihlerde Alımedi'nin Tevfirih-i Mülılk-i Al-i Osman adlı eserini yazıp İskendername adlı eserine eklediğini de belirtrnek gerekir.
Yüz Hadis Tercümesi: Mensur olan bu eser Erzurumlu Mustafa Darir'in en son eseri olup hadisleri konu almıştır. Yazar eserinde hadislerin aslına yer vermiş, sonra onları Türkçeye çevirerek açıklama yoluna gitmiştir. Bir de ele aldığı hadisin konusuna göre peygamber devrinden veya daha önceki ve daha sonraki zamanlardan kıssalara yer vermiştir. Bu durum Darir'in İslam tarihi yanında, genel tarih bilgisini de göstermesi açısından dikkatimizi çekrnektedir. Bu eser de Nehcü'lFeradis ve Behcetü'l-Hadfiik'ten sonra Türkçede yazılmış üçüncü bir hadis kitabı olarak görülmektedir,
Siretü'n-Nebi adlı eserine gelince; Erzurumlu Mustafa Darir'in bu eseri Türkçede yazılmış bilinen ilk siyer kitabıdır. Bu itibarla yazarırnız edebiyat tarihimizde o zamana kadar hiç işienrnemiş bir konuda eser vermiştir.
Doğuştan kör olduğu için şiirlerinde Darlr malılasına yer veren · şair, ayrıca bu kelimenin Türkçedeki anlamı olan Gözsüz lakabını da kullanır. Darir Mısır' da kaldığı beş sene zarfında Sfretü'n-Nebi adlı
eserini yazmaya başlamış ve bunu hükümdar Mansur Ali'nin (öl. 1383) isteği üzerine kalrne almış ve 1388 yılında tamamlamıştır. Fakat eserin ikinci cildini tamamladığı sırada Emir Mansur Ali hayatta değildir. Zaten onu merhum diye zikretrnektedir. Üçüncü cildi yazmaya devarn etmesi de Sultan Berkuk'un emri iledir. Sultan Berkuk ise h.784/m.1383
75 Leyla Karahan; Erzurumlu Darfr, Kıssa-i Yusuf, Yusuf u ZüleyJıa, TDK Yayınları: 564, Ankara 1994, s.13; 147-170,187,286-287
2161 Mevlid ve Süleyman Çelebi
yılında Mısır'a hükümdar olmuştur. Edebiyat ve dil tarihimizle uğraşanlar eserin sadece m elik Mansur Ali' nin emri ile yazıldığına temas ederlerse de Siretü'n-Nebi'nin sadece üçüncü cildi Mısır
hükümdan Berkuk tarafından yazdırılmıştır. Çünkü şairimiz bunu;
Ol ulular giçeliden bugünki güne degin
Resul yolına çokdur ftdf kılan din u ten
Velikin Mısr meliki vü şah u şeh Berkuk
İmam-ı a'zam u sultan-ı Mısr u Şam u Yemen
Katı dürişdi katı ta ki şer' i kayim ide
Severdi dfni vü ilmi vü ehl-i ilmi i1Jen
Resiili sevdügi gayetde sfresin anun
Buyurdı Gözsüz' e kim Türkf dilce söylesen
Hemfşe ma'ni dili cana tercüman olsun
Hemfşe Mısr şehinşahı kamran olsun 76
beyitlerinde açık olarak dile getirmekte ve Mısır sultam Berkuk' a duada bulunmaktadır.
Eserde dikkatimizi- çeken bir başka husus gerek Mansur Ali' nin gerekse Sultan Berkuk'un müellifi Türkçe yazmaya sevk etmeleri ve eseri Türkçe olarak yazmasını istemeleridir. Bu, hpkı Anadolu beyleri arasında o devirde görülen Türkçe yazma isteğine Mısır
hükümdarlannın da sahip çıkmalannın açık bir delilidir. Şu halde Türkçe yazma ve yazdırma hususunda sadece Anadolu' daki beylillerin beyleri birbirleri ile yanş etmemişler, zaman zaman Mısır melikleri de buna katılmışlardır. Bu durumda Mısır sarayı Türkçeye itibar etmiş ve Erzurumlu Darir gibi bir büyük a.Iimle bu düşünceyi devam ettirmiştir. Mısırdaki bu hareket yüzyıllar boyu sürecek, hatta son Mısır meliki olan Gavrl gibi sultan şairler de Türkçe divan yazacaktır.77
Erzurumlu Mustafa Darir'in Türkçeye olan hizmeti ortaya koyduğu eserleri ile görülmektedir. Beylikler Devrinin şair ve yazarlan
76 Darlr; Siretü'n-Nebi, Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Koğuşlar Nu. 993, 3.c, v.2a/16-20. 77 Orhan Yavuz; Knnsu Gavri Divanı, Selçuk Üniversitesi, Türkiyat Araştırmalan
Ensititüsü Yayım: 2, Konya 2002.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1217
gibi; Erzurumlu Mustafa Darir' in Türkçeye düşkünlüğünü belgeleyen beyitleri de vardır. Yalnız Darir'in eserlerinde Türkçe yazdığı için kınaıımamasıru isteyen ibarelere rastlanmaz.
Siretü'n-Nebi kaynak olarak İbni Hişam, Yakidi'nin eserlerine gidiyorsa da, Erzurumlu Mustafa Darir, özellikle Ebu'I-Hasan Bekrl'nin eserini dinlemek suretiyle hafızasına almış, soma da Peygamber'in hayatıru katipierine söyleyerek yazdırrnışbr. Bu bakımdan eser bir tercümeden çok telif durumuna gelmiştir. Zaten bu durum, Darir'in dili kullanışında ve dile.olan hakimiyetinde de görülmektedir. Eserin dikkat çeken diğer bir yönü de anlatılan her vaka sonunda ekseriyetle manzfun parçalara yer vermesidir. Bu manzfuneler Darir'in siyerinde bir hayli fazladır. Bunlar şairin halka aniatmada ve tesir etmedeki gücünü de göstermektedir.
Eserin dikkat çeken bir tarafı Mevlid manzumesine yer vermesidir. Mevlid manzumesi, samimiyeti, gönle hitap etmesi ve açık dil ile söylenınesi bakımından dikkati çeker. Nazım şekli itibariyle terci-i bend olan bu kısımda bentler sonunda yer alan;
Rebi'ü'l-evvel ayı kutlu olsun
Hemişe dil ü din kuvvetlü olsun
beyti ile bayram havasım taşır. Ayrıca bu beyit XV. yüzyılda Süleyman Çelebi'nin yazdığı Vesfletü'n-Nedit (Mevlid)'ın,
Ger dilersiz bulasız oddan necat
Işk-ıla derd-ile eydün es-salat
tekrarıru da haber vermektedir. Aslında sadece bu beyit değil, Siyer' de yer alan bütün bir viiadet bölümü, Süleyman Çelebi'nin Mevlid'i ile karşılaşbrılınca her iki eserde sadece vezin ile söyleyiş tarzındaki
. değişikliğin göze çarptığını görürüz.
Bunun yanında Mevlid'in pek çok beyti Garib-name' den gelmektedir. Bizim tespitierimize göre Süleyman Çelebi'nin Aşık Paşa' dan aldığı beyitlerin sayısı iki yüzün üstündedir. 78 Ancak Mevlid sadece Aşık Paşa'nın eserinden etkilenerek yazılmamışbr. Erzurumlu
78 Kemal Yavuz; Osmanlı Devletinde Yazılan İlk Manzum Eserler ve Mevlid, Yapı ve Kredi Bankası,Osmanlı Dünyasında Şür Sempozyumu, İstanbul,17-19 Kasım 1999.
\
218 J Mevlid ve Süleyman Çelebi
Mustafa Darir de Sfretü'n-Nebi adlı eserinde Peygamberin doğumu için üç benilik bir manzume de yazmıştır.
Rebiü'l-evvel ayı kutlu olsun
Hemfşe dfn ü dil kuvvetlü olsun
121a/17
beyti ile başlayan bu manzumesi 53 beyit olup79 yukardaki beyit her bendin sonunda tekrarlanmıştır.
> . Veger dinlerse anlamaz ne dirsin ·
Har atlas çul-ıla hardur hemfşe
110b/17
beyti ile de XIX. yüzyılın meşhur şairlerinden olan Ziya Paşayı haber verir durumdadır.
Erzururnlu Mustafa Darir'in tesirinin yanında kendisine etki eden kaynakların da bulunduğunu söylemek gerekir.
Yöri sabrun çukalın geygil evvel
Ki sabr iden muzafferdür hemfşe
Sükut i tmek ilerü sabr iletmek
Erenlerde mukarrertiür hemfşe
SükUt u sabrdur dfnün şi'fin
Kimün sabn yok ebterdür hemfşe
Sen evvel sabr u hilmi pfşe kılgıl
Ki hulkı hoş tüvangerdür hemfşe
Kimün tfz olsa hulkı nefsi zalim
Sajfi bulmaz mükedderdür hemfşe
Cejfiya cevre sabr iden kişiler
Küduretden mutahhardur hemfşe
llOb/8-13
79 Darir; Siretii'n-Nebi, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü Seminer Kitaplığı, nu. 3022, v.121a- 123a
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1219
gibi öğüt beyitleri ile; Şeyh Attar' ın Pendnfime' sini hahrlahrken,
Derde dennfin zahma merhem sizde yok
İlle kibr ü kfn ü fitne sizde çok
167b/1
Anı kim devlet sanur zelZetdür ol
Let sanup kaçduğumuz devletdür ol
174a/1
beyitleri de bizi, Celaleddin-i RUIIli'nin Mesnevi'sine götürmektedir. Ayrıca,
Bu gözden içerü bir göz dahı var
Bu sözden içerü bir söz dahı var
Kim ol göz didügüm ma'ni yüzidür
Ol iç söz didügüm ma'ni sözidür
162b/16-17
beyitlerinin de Yunus'tan geldiği açıkhr.
Darfr'i çü n darfr itdün za'if itdün ü pfr itdün
İlfihf ana afv itgil işidenler dinüz fimin
146a/16
beyitlerinde artık güçsüz düştüğünü ve ihtiyarlığını anlatrnaktadır.
Erzurumlu Kadı Mustafa Darir'in manzumelerinde, muhteva bakımından rastladığımız diğer bir husus da onun matem rengi olarak kara rengin yanında gök renge de yer vermesidir. Hazret-i Peygamber'in vefatı münasebetiyle söylediği ve Terci-i bendolarak kaleme aldığı ağıt manzumenin bir bendi azrak rediflidir. Azrak, bilindiği gibi gök renk, mfivi demektir. Bu bend,
Aceb bu çarh işini anlamamış mı öndin · ·
Ki kıldı rengin evvelden fisüman azrak
Ulu musibet idi halka Mustajfi ölümi
Aceb mi geyürise tonını cihfin azrak
220 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Ya nişe hırkalann gök kıldı dervişler
KıZa mı cübbesini safi rayegan azrak
Kaçan ki canı dhanın dhandan eksildi
Cihan yiridür eger geyse cavidan azrak
Gümanum aldı ki gök ehli kamu gök geydi
Aceb mi geydi-y-ise hfir u ndvan azrak
ResfiZ gülşeninün gülleri dökildügi gün
Döşedi bag u bahar üstine hazan azrak
Resulullah canın idicek teslim
Figan toldı dhan geı;di ins ü can azrak
Bükildi billeri halkun dökildi kan yaşlar
Tarnarlar içre kundı vü aldı kan azrak
Çagırdı Ayişe Sıddıka urdı gül yüzüni
Ki şöyle zahmı-y-ıla aldı gülsitan azrak
Gırfv kıldı ayali vü ehl-i ashabı
Karardı dünya kim aldı zemfn ü zamfin azrak •
Figan bu çarhun elinden mi ideyim yoksa
Her işün aslını gözle bu. çar hı san yoksa
245b/18-21,246a/1-8
Manzumede görüldüğü gibi matem rengi olarak hep, a4rak ve onun Türkçedeki manası olan gök kelimeleri üzerinde durulmuş ve bu bend adeta, yas rengi olan gök'e hasredilmiştir. Araştırmalarımız
neticesinde Türklerde matem rengi, ak ve karanın yanında göktür. Bu kısımda Erzurumlu Mustafa Darir gök rengini seçmişfu.BO Ayrıca bu manzumenin son beyti XVI. yüzyılın büyük şairi Baki'nin Kanuni için yazdığı mersiyeyi de hatırlatmaktadır.
so Mirali Seyidov; Göy, ag, gara rengierinin eski inamZa elagası, Haberler (Zapiski) SSR. Elmler Akademiyasının Haberlerinden ayrıca nüsha (ayrı basım), 1970, Nu. 2, s.20-38 (Türkiye Türkçesinde verilişi, Orhan Yavuz, Türk Dünyası Araşbnnalan nu. İstanbul199)
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 221
Biz yine Erzurumlu Mustafa Darir' in MevZidie ilgili kısmını
nesrinden takip edelim: Arnine Hatun eydür: Kaçan ki Rebiü'l-evvel ayınun on ikinci gicesi oldı; eyyamü'l-biyz giceleri olıcak Abdulmuttalib oglanlann cem iderdi; kaçan ki dünün buçugı olurdı. Şeybe oglanlann evlerine gönderürdi. Kaçan. ki kendü yalnuz kalurdı; sabaha degin taviifa meşgul olurdı. Ol gice ki Resul hazretinün mevlUdı gicesi oldı. Yine Şeybe Arnine Hatun'un eksügin
. gördi. Kapusın kilidledi. Kilid dilin yanına bırakdı; kendü oglanlann aldı Ka'be tavafina geldi. Gicenün yansına degin evladı birle tavafkıldılar çün nısfu'l-leyl oldı, oglanlannı gönderdi. kendü yalnuz yine tavafa meşgul oldı. Bu tarafdan Arnine Hatun eydür: Ben ivde yalnuz otururken niigihfini gördüm ki evün sakfı
, götrildi. Bir bölük melayike gökden hevaya indiler. Yirle gök arasında bir döşek döşediler. Yeşil harirden andan evvel ferişteler yire indiler. Arnine eydür; gördüm ol ferişteler hub suretlüler mahbub sfretlüler yaydk degüller. İZla dükelisi altular. Atlan kendüler gibi kanatlular. Ol feriştelerün ortasında bir melek vardı. Anun elinde üç alem ol alemlerün birisini iletdi Mekke şehrinün gün togusı tarafında dikdi. İkinci alemi Mekke'nün gün batısı tarafında dikdi. Üçinci alemi Ka'be Hacer-i Turdagı rüknün üzerinde dikdi. Andan cihfina gulgule düşdi; Gulgule birle toldı hayvan u canavarlar geldiler. Andan ol ferişteler geldiler; Arnine Hatun'un evin ortaya aldılar; tavaf kılurlar,
söyleşürler; birbirine muştuladılar. sevinüşüp eydürler ki şi'r,
Ne ulu gicedür ne kutlu ahşam
Vücuda geldi Ahmed nun ahşam
Arnine Hatun eydür çün ferişteler dilinden bunun gibi keleci işitdüm. Bildüm ki bana oglan togurmak haleti hfisıl olısardur. Bu nesneye kaygulu oldum ki yalnuzam, katumda canlu kirnesne yokdur ki eger bana anun gibi sergüzeşt olıcak olursa bana tfmar kılacak kimse yokdur. Abdulmuttalib kapuyı üzerüme kilidleyüpdür. Kilid dili kendü-y-ile biledür. Arnine eydür ben bu hayretde oturmışken anı gördüm ki karşumdagı dfvar yanldı. Üç hatun kişi akçalar bürinmişler. Ben bunlan Abdimenlif oglanlannun hatunlanndan sandum. Bunlar hod uçmak hurilerindenmişler. Dek bana ol suretde anunçun görinmişler; güveneüklü hatun kişidür vehm olup usı gitmesün diyü. Çün katuma yakın geldiler, sagumda solumda oturdılar~ Bir kanı ıssı canı kutlu, bir güneş sfretlü kamer tal' atlu. Arnine ey dür; geldi önümde oturdı. Andan tatlu dil bir le şfrin ibaretle eyitdi. İy bahtlu seni Arnine Hatun ki ahiret hatunlannun içinde bir yegiine oldun. Sebeb ol ki Muhammed Mustafa'ya ana oldun didi eyitdi Arnine Hatun eydür. Benden togan veledümün vasfını sıfatını çün işitdüm şiidman oldum. Kaçan ki bu. rCizı yil tuydı. Yörüdi esdi, Cilerne tuyurdı.
222 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Denizler çalhanmadı, sular mevc urmadı yayhanmadı çerende, revende, devende uyımadı kurd u kuş bfdar aldılar. Mecmu'-ı hayvtiniit mahlUkat eşrefinün mevludına sevnişdiler şöyle ki kiiyil ey dür kıt' a:
Niçün sevnişmesün ol bf-ümfd ki
Ümidi ançılayın Mustafa' dur
Nesr: Arnine Hatun eyidür; çün bu hali böyle gördüm veledüm ---·-- ... 'l!Üc.ud derkini bildüm. Sevinç birle dört yana nazar kıldum. Gördüm ki 07,.-,, ..... .-.:.~ dört yanı yanldı. Dahı hurfler bölük bölük cavk cavk saf saf dökildiler . ....,· ...... ,,ı:; şöyle ki ol ön gelen lıurfler son gelen lıurflerden sonşurdı ki: sizi uçınaJcctan===-~~ çıkmaga kim kor oldı ki, yüzünüz aydınından bu gice ay u gün mehcur aldı ıtrunuz kohusıyla yir ve gök arası toldı dir. Sonldı ol son gelen hurfler bu gelen lıun1ere ceviib virdiler. Ol virilen ceviib dahı Hazret-i Risfiletün mevZUdl keyfiyı;eti nenün gibi olmış-ısa Şeyh Mustafa Darir-i Hakfr ki miltercim-i S . "M Jı dAfd" 81 ıyer-ı u amme ı ır. . ....... .
Arnine Hatun eydür çün veledüm Mulıammed'i diledüm ki elüme niigalı lıiitifden bir avaz geldi ......... nidii yetişdi. Ya'ni salılan Muhammed'i
· ·•.••.•sss:
lıaliiyıkun gözinden üç güne degin dalıı peygamberlerün aleı;himü's-seliim sıfatlan birle sıfatlandurun evvel vi rün Muhammed' e Adem peı;gtimberün lıulkını, Şis'ün ma'rifetini, Nuh'un şecii'atını, İbrahim'ün dostlıgı, İsmiiii'ünmütekellimligini, İshakufı. Hak emrine nziisını, Stililıün fesahatını, Lo~:ma~i'iırn'··~ lıikmetini, Yakub'un beşaretini, Yusufun lıüsn-i cemiilini, Eyyub'un sabnnı, ---- ·=··=·"' Musa'nun kuvvetini, Yunus'un tiiatını, Yuşa'un gazasını, Diivud'un hub iivazını, Süleyma'un heybetini, Danyal'un malıabbetini, İlyas'un vekannı, Yahya'nun ismetini, Zekeriyya'nun kabUliyyetini, İsa'nun zühd ii takvasını --·--=-:_• daha kalan peı;gamben"in dalıı dürlü sanatlan birle sıfatianndurun daha halayık gözinden gizlü tutun didi. Arnine Hatun eydür ben ol avazun heıjbetinden · serasime olup tururken nagalı veledüm Muhammed yine gözilm öninden gayb oldı. Dört yanuma bakındum ki aceb aytilüm ne oldı diyü. Bakarken yine gördüm veledüm önümde yaturdılar elinde üç kilid dili vardı min lü'lWin · ratbın yani ol kelid dilleri yaş inciiden yaratılmışdı. Arnine Hatım eydür velediim elinde ol kelid dillerini gördüm karşuma bakdum gördüm üç mukarTeb:·--=-- "'""'"' melek ..... biriniin elinde kızıl altundan bir legen tutmışdı. Biriniin elinde bir ak gümüşden ibrfk vardı. Biri bir dilriZmiş biikilmiş murabba kızıl lıarfr tıdardı. Çün ii çi dalıı hazır turdılar; ol ibrik tutan bu legen tutan ferişieye eyitdi. 82
81 Darir; Sfretü'n-Nebf, Türk Dili ve Edebiyalı Böl. Seminer kitaplığı, v.119a-121a. 82 Darir; age. v. 123a-123b.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 223
Şiir ve nesir olmakA üzere Daı:ir:in. ~iki şekilde k~van?ığını g~z ~;';:"'::7:.'.'.:.-.-ün:de bulundurmak lazımdır. Bırıncısı onun nazım, digen de nesır
~~idir. Görüldüğü şekilde onun seçip kullandığı kelimeler nazmında ve · esrinde değişiklik göstermektedir. Nesrinde alabildiğine bir genişlik ve n ahatlık içinde olan Darir, nazmında mevzu ile alak:alı sınırlı kelimeler r mecburiyetinde kalmıştır. Eserininnesir kısmında yabancı
ı.r~~:~:? ·soylu kelimelere daha az yer verdiği halde, şiirlerini Arapça ve Farsça asıllı kelimelere bir hayli açık tutmuştur.
•:;:•.: ...
AHMED-İ DAİ VE ESERLERİ
Germiyan bölgesi şairlerinden olan Ahmed-i Daı Türk edebiyatının önde gelen şairlerindendir. 1350-1355 yıllarında doğduğu söylenebilir. Süleyman Çelebi ile aynı zamanlarda doğduğu ve ölüm tarihlerinin de birbirlerine yakın olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda Ahmed-i Daı ile Süleyman Çelebi'nin yaşadığı zamanlar çakışmaktadır. Ancak Süleyman Çelebi Bursa'dadır. Ahmed-i Daı ise Germiyan
::::.... .. ~······'bölgesinde bulunmaktadır. Ailesi ve yaşayışı hakkında bilgi bulunmayan şairinasıl adı Ahmet'tir. Daı de mahlasıdır. Çocukluk ve gençlik· yıllarını Germiyanoğlu Süleyman Şah zamanında geçirmiştir. Sonra Yıldırım Bayezici'in Kütahya valiliği ve Germiyan Beyi II. Yakup
:·:- 2 :.J?~y zamanlarını yaşayan şair, aynca Emir Süleyman'ın hizmetinde bulunmuştur.s3 Süleyman Şah'ın ölümü üzerine oğlu II. Yakup Bey'e intisap etmiş bu durum Yıldırım Bayezici'in Menteşe, Aydın, Saruhan ve Germiyan Beyliklerini idaresi altına aldığı 1390 yılına kadar sürmüştür. Ahmed-i Daı bundan sonra hep bu bölgeye vali olan Yıldırım Hanın oğlu Emir Süleyman ile bulunmuştur. Ancak Emir Süleyman'ın
hareketli bir hayatı vardır. Gerçekten babasının sağ kolu olan şehzadeyi Yıldırım Bayezid daha başka yerlere de göndermiştir. O Tırnova'yı alıp Bulgaristan'a girmiştir. Kadı Burhaneddin 1398 yılında ölünce Sivas'a hakim olmuştur. Bu durum İzmir fatihi Timur'un Sivas' ı işgali olan 1400 tarihine kadar sürmüştür. Sonra tekrar eski vazifesine dönen şehzade Ankara Savaşı'na kadar Aydın, Saruhan ve Karesi bölgesinin valiliğini yapmıştır. Ahmed-i Daı de büyük ihtimalle, Ahmedi, Hamza ve Şeyili gibi şairlerle birlikte onun yaiunda ve yakınında olmalıdır. Zaten Daı
83 Gönül Alpay Tekin; Çengniime Alımed-i Diif, Harvard Üniversitesi, Yakındoğu Dilleri ve Medeniyetleri Bölümü, 1992, s. 18.
\
224 1. Mevlid ve Süleyman Çelebi
Çengniime adlı eserini 1406 yılında Emir Süleyman' a sunmuştur84 • Hatta Emir Süleyman' ın şairi olarak da arulrnışhr. ss
Emir Süleyman'ın devlete hakim olma mücadelesi ölümüne kadar sürmüştür. O 1411 yılında ölünce Musa Çelebi Mehmet Çelebi mücadelesi başlanuşhr. DM bu zamanda Musa Çelebi'ye yönelmiş ve ona bir kaside sunmuşsa da, Mehmet Çelebi' nin hükümdar olması ile, padişaha yakınlaşma yolları aramışhr. Çelebi Mehmet şaire hüsnü kabul göstermiş ve oğlu Mutad'ın eğitim ve öğrenimi için görevlendirmiştir. Dm Şehzade Murat için ders kitabı veya sözlük olarak Ukudu'l-Cevahir adlı.-eserini yazmışm.s6 Ayrıca I. Mehmet'e kasideler sunmuş ve şürler yazmışhr.B7 Hatta padişahın cülusu için yazdığı otuz üç beyitlik terci-i bendinde, Sultan Mehmet' e,
İy gıyiis-ı dfn-i Hak Sultiin Muhammed şehriyiir
Ajitiib-ı taht u devlet siiye-i perverdigiir
diye seslenen şair, üçüncü bentte,
Husrevii zikr-i cemflün dilde tesbfhüm-durur
Her ne kim ol vasfa sıgmaz anı kim takrfr ider
beytinde padişahın vasfının yazılamayacağını,
Devletün hurşfd olsun tiili' -i örnrün mezfd
Zfra kim ol bir güneşdü"'r tilemi tenvfr ider
diyerek şiirine son verir ve padişaha karşı duygularım en yüce şekilde anlaın.ss DM Sultan I. Mehmet'e övgü olarak alb şür ile bir mersiye yazmışhr. Terci-i bentolan ve dört benttenoluşan mersiyesinde,
Sultan Muhammed ol kim idi şehriyilr-ı dfn
Anun ile müreffeh idi rU.zigiir-ı dfn
terci bendinden soma son bentte,
Kabrini nur-ı rahmet ile rU.şen eylegil
84 Gönül Alpay Tekin; age. s.20. 85 Mehmet Özmen; Alımed-i Diii Diviinı, I. Cilt, Türk Dil Kurumu Yayınlan: 775/1,
Ankara, 2001, s. XXXI. 86 Gönül A. Tekin, age. s. 21. 87 Mehmet Özmen, age. s. 8-22, 63-72. 88 Mehmet Özmen, age. s. 12.
Hakini ab-ı rahmet ile cuy-bar kıl
dua beytinden sonra,
Şehzade şeh Murad ki kayim-makamdur
Taht..:ı sa' adet üzre şeh-i taedar kıl
Şeh bahr-ı cud idi veli gevher Murad olur
Ol bahrdan bu gevheri sen yadigar kıl
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 225
diyerek Sultan II. Murad' a olan bağlılığını bildirir ve onun için dua eder 89
Ahmed-i Dru, Sultan II. Murad'ın saltanatının ilk yıllarında hayatta olup ömrünün sonuna gelmiştir. Onun ne zaman öldüğü belli değildir. Hatta mezarının nerede olduğu da bilinmemektedir. Bursa' da bulunduğu söyleniyorsa da bu bilgi kesin değildir. 90
İlmi ve edebi açıdan ele alınca, Ahmed-i Dru için kaynaklar, ilim sahibi, ilimle dolu ve mükemmel kişidir. Kadılık yapmıştır, zarif ve erdemli kadılar bölüğündendir, böyle şöhret bulmuştur. Germiyan vilayetinin zarif kadıları içinde yer alır diye ondan övgü ile bahsederler. Buna göre, Ahmed-i Dai iyi ve üstün bir eğitim görmüştür. Devrinin bilgilerine sahip her alanda eser veren ve kendisine saygı duyulan bir şairdir. Kur' an, hadis, tefsir, fıl<ıh, lugat, aruz, inşa usulü, tıp, geometri, hesap, astronomi, rüya tabiri yanında fal ve tarihle ilgili pek çok konuda eserler yazmış ve tercümeler yapmıştır. 91Hem şiir hem nesir alanında kendisini devrinde geçen bir'başka şair yoktur. Velut yani çok yazan bir sanatkar olması ile de kendi döneminde tek kaldığını belirtmek gerekir. Bütün bu sıfatlar onu II. Murad'ın hocalığına kadar getirmiş, devlet büyüklerinden ve padişahlardan iltifat görmüştür. Bu iltifatlar önceleri Germiyan sarayında başlamıştır. Burada kadılık vazifesinde bulunan Ahmed-i Dru, Germiyanoğlu II. Yakup Bey'in emri ile Kitabü'tTabirname'yi tercüme etmiştir. 92
II. Yakup Bey'in 1390 yılında Yıldırım Bayezid tarafından İpsala' da hapsedilmesi ve Emir Süleyman'ın bölgeye vali gönderilmesi Ahmed-i Daı'yi bu şehzadeye yöneltmiş ve ona intisap etmiştir. Şairimiz asıl
edebi verimlerini Emir Süleyman' a intisa bından sonra Osmanlı
B9 M. Özmen, age, s. 70. 90 Gönül Al pay Tekin, age., s. 23. 91 Mehmet Özmen; age. s. XXIX. 92 M. Özmen; age, s. XXX.
226 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
sarayında ortaya koymuştur. Ankara Savaşı'ndan sonra ortaya çıkart durumlar, Emir Süleyman'ın Osmanlı tahtında, bazen Bursa bazen Edirne' de görülmesi, her iki şehre birden hakim olamayıp devletin iki yakasım bir araya getirememesine rağmen, mücadeleleri onu öne çıkarmıştır. Şehzadeliği sırasında üstün hizmetler gören Emir Süleyman' a başta Ahmed! olmak üzere başka şairler de intisap etmiştir.
Şehzade ve devlet büyüklerine yazdığı şiirler gözden geçirilirse, onun da Ahmed! gibi en çok Emir Süleyman için şiir yazdığım görürüz. Dm şiirinde gerçekçidir. Şiirlerinde yer alan Emir Süleyman'la ilgili beıizetmeleri, Aşık Paşazade tarihinin anlattıklarına uygunluk gösterir. Bu itibarla Ahmed-i Dilinin şiirlerinde gözlem vardır. Kasidelerinde canlı nitelemeler görülür. Ele aldığı şahsı bütün yönleri ile, özelliklerini vererek anlatır. Övgüsü gerçektir. Acem abartılarından uzak duran ve Türk şiirinin sırrına vakıf, Türkçeyi iyi kullanan bir şairdir. Yabancı cümle şekillerine çok az yer verir. Bu yönü ile Şeyhoğlu Mustafa'ya benzer. Dillde sağlam bir şiir zevki de vardır. O, ilk İslarru devir eserlerinde Yusuf Has Hacib'in yaphğı gibi hece ile aruzu birbirine yakınlaştıran şairdir. Arnzun keyfiliklerinden oldukça uzaktır. Bu bakımdan heceye yakın bir şair olarak görülür. Aruzdaki taktilerde kelimeleri bölmesi çok nadirdir. Tefileleri kelimelerden ayırması
şairdeki Türkçe şiir zevkini öne çıkarmıştır. Ayrıca gazellerinde musamınat· tarafını daha çok tercih etmiştir. Bu da Türkçeye verdiği değer ve ondan en iyi şekilde sanalı için faydalanma yolunu seçmesi ve milli zevkimizin Dm nin şiirlerine aksi olarak görülmelidir.
Şiirlerindeki yerli ve milli seçki onu divan şiirimizin kurucuları arasına sokmuştur. Devrinin şairleri ile kıyaslandığı zaman Şeyili ve Ahmedrye üstün olduğu görülür. Şeyhoğlu Mustafa ile aynı zevkleri paylaşır gibi görünürse de, Şeyhoğlu Dm den daha çok "ki"li cüri:ıleler kullanır. Dm, şiirlerindeki zarafet ve incelik bakımından da diğer
şairlerden üstündür. Dili açık, yabancı tamlamalardan kaçan veya lüzum duydukça kullanan, akıcı bir dil ile yazan Dm, ölçülü ·bir dil kullanır. Dm de Kadı Burhaneddin gibi Çağatay, Azert Türkçesine hakimdir. Çağatay Türkçesi ile yazdığı gazeller Türk edebiyatında Osmanlı sahasında ilktir ve bir başlangıçtır. Bunu Ahmed-i Dilinin Timur ile olan görüşmesine bağlayanlar vardır. Ancak Ankara Savaşı'ndan sonra İzmir'i de fetheden Timur Han'ın şairle görüşüp
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 227
görüşmediğine dair kaynaklarda herhangi bir bilgi bulunmamaktadır. 93
Her ne şekilde olursa olsun Çağatay Türkçesi ile şiir yazmak Daf den sonra devam edecek ve XIX. yüzyıla girerken Şeyh Galip'ten Bitlisli Şeyh Müştak' a kadar bazı şairlerimiz tarafından devam ettirilecektir.
Ahmed-:-i Daı şiirlerinde kendisini anlatır ve özelliklerinden bahseder. Şiirlerinde yalnız Selman-ı Saveci'yi anmıştır. Başka şairlerle kendini bir arada yazmaz.
Mfr Sillman kim Süleymandur bugün Jıimmet bile
D af ol şeh medlıine Selman olursa çok mıdur
(162/7)
Dfif neıJiçiln olmaya Selman-ı zamane
Çiin rfiy-ı zemfn millk-i SiileıJmfin-ı zamandur
247/5
beyitlerinde bu durumu açıkça görmek mümkündür. Kendi. şiiri için,
D af lebiine karşu çün agzı suyı akmaz
Pes şi' r-i selfisetde ünün böyle nedendür
192/7
Dfif anıcak alleb-i dendam nazm ider
Gevher ki la'le dürc olur ol düre hem-sadef
252/7
Leb il dendfinun D af dil ile vasf idicek
Niçe hoş nazm ider olla'l ile dürdaneleri
254/7
Cihan hüsrevleri Dfii sözinden zevk alur her dem
Meger şehd ile şekkerdür gelen ollafz-ı şfrfnden
269/7
Daf dilinde dişlerünün dürri nazm olur
Tfi can içinde aldı yüzün aksi milnakkaş
273/7
93 Mehmet Özmen; age., s. xxx:m.
228 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
beyitlerinde görüldüğü gibi şiirinin özelliklerini verir. O diğer şairler gibi övünen bir tabiata sahip değildir. Abmedi'de görülen övünme onda yoktur. Dıllde bazı çarpıcı, güzel ve dikkat çekici söyleyişlerle de karşılaşmak mümkündür.
Zülfünün vasftnı dilfi.kr ile sevda idicek
Söyledükçe uzanur kıssa-i sevda gicesi
. Şeb-i yelda mı uzun ya şeb-i hicran ya saçun
İşbu sevdrida geçer aşık-ışeyda gecesi
14/11-12
Can virdüğüm iradet ile ışkdur nıurad
Pfr-i tarikat oldur ola ışka mü na
58/2
Al yanagunda açılmış taze gül yapraklan
Hüsnünün bagıngören n' eyler giilistan suretin
150/2
Dafyenı sihrüm bu gün.Haril.t'ı gökden indiirür
İlle bir söz söylemekde yokdur inıkanunı sana
153/6
Gözün bir ahudur aslanlar avlar
Kim ana karşu durmaz yüz bahridur
158/5
Güzelden va' de hoşdur ille D af
N' olaydı intizan olmayay dı
161/7
Zahidi gör ki gezer ışk ile meyhaneleri
Göreli sendeki ol nergis-i mestaneleri
Yüzünün şem'ine karşu yakılup yanmag-ıçun
Kıgırup cem' iderem her gice peruaneleri
254/1-2
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 229
beyitleri bunun açık rnisalidir. Görüldüğü gibi Daı'de tok, gür ve güzel söyleyişler vardır. Diğer bazı şairlerirnizde görüldüğü gibi, sorularla dikkat çekme ve seslenme Daı'nin şiirinde de vardır. Bu da onun şiirinin özelliklerindendir. Ayrıca bazı gazelleri kaside havasındadır. Bu devrin şairlerinde özellikle Ahmedi ve Neslm1' de görülen dedim-dedi şeklindeki karşılıklı konuşmaya yer veren şiirler Daı' de de görülür. DıU mahlassız gazeller yazdığı gibi, tamamlanmamış şiirler de bırakmıştır. Bu da bize şairin şiiri üzerindeki titizliğini düşünerek, zaman zaman ve yeri geldikçe yazdığı intibaını vermektedir.
Ahmed-i DıU ile Ahmedi'nin şiirlerinde benzerlikler de vardır. Bu bir nazire de olabilir. Ancak hangi şairin bu şiirde önceliği vardır; bunu kestirrnek pek mümkün değildir. Ahmedi Divanı'nda yer alan "dilersin itmegil" rediili bir gazelle karşılaşırız. DıU de aynı redille iki gazel yazmıştır. önce Ahrnedr nin gazeline yer verelim; 94
Rdzumı halka ayan itmek dilersin itmegil
Beni rüsvd-yı cihan itmek dilersin itmegil
Mihnet-ile saferiin itdün yüzümün rengini
Yaşumı dalı' ergavan itmek dilersin itmegil
Gül yüzün gonca lebün nergis gözün idüp nihdn
Nev baharunu hazdn itmek dilersin itmegil
Saçlarun bendinde bini idübenün mübtela
Gamzen-ile nd-tüvdn itmek dilersin itmegil
Bir kerdnı olsa cefdnun idileydi ihtimal
Sen cefdyı bf-kerdn itmek dilersin itmegil
Neyçün örtersinnikdb-ıla bu zfba sureti
Halkdan güni nilıan itmek dilersin itmegil
94 Yaşar Akdoğan; Alımedi D lviinından Seçme/er, s. 162.
230 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Ahmedf'nün kanını dökmekden assı yalı sana
Ol fakfre bir ziyan itmek dilersin itmegil
DM de ayru redille aşağıdaki gazelleri yaznuşbr; 95
Her nefes bin kasd-ı can itmek dilersin itmegil
Bu cefayı her zamanitmek dilersin itnıegil
Bildiik ol hunf gözün kim canumuz kasdındadur
N' ola na-hak yirde kan i tmek dilersin itmegil
Aşıkı hicran içinde zari kıldun kılmagıl
Müdde'fyi şaduman itnıek dilersin itnıegil
Hüsniinün bagı giilin her bir hasuda arz idüp
Nev baharıtmı hazan itnıek dilersin itmegil
Billbiil-i bag-ı İrenısin salın-ı cennetdür yiriin
Her budakda aşiyan itmek dilersin itnıegil
Vasluna bin can viriirsem kıymeti olmaz henüz
Sen had anı rayigfm imıek dilersin itnıegil
Daiya vaslı hayalin dutnıagıl fikriinde sen
Bu tasavvurdan ziyan itmek dilersin itmegil
1 1 1 Goncanun rengine al itnıek dilersin itnıegil
Biiibiili giilşende zaz itnıek dilersin itnıegil
İy yiizi bedr-i milnevver kaşlarun aksi bile
Gökdeki bedri hilal itnıek dilersin itnıegil
K.anıetün servi vii ziilfün halkası ışkında uş
Bu elifkaddünıi dal itmek dilersin itnıegil
95 Mehmet Özmen; age., s. 125, 188.
Aklı kayd-ı çeşm ü leb kılmak dilersin kılmagıl
Ruhı sayd-ı zülfü hfil i tmek dilersin itmegil
Bfideyi sensüz içersem ben bana kıldum harCim
Sen sana kanum helfiZ itmek dilersin itmegil
Çün hayfiZ aldı vücudum bu hayfiZ içre beni
Bir hayfiZ ender hayfiZ itmek dilersin itmegil
Dfiiyfi bilmez misin la'l-i Bedahşfin kıymetin
Ol şeker-lebden su'fil itmek dilersin itmegil
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1231
Bu gazellere bakılınca iki şair arasında bir hayli benzerliğin bulunduğunu söylemek gerekir. Hem resim hem psikolojik durumun açığa çıkhğı bu gazeller her iki şairin eski şiirimiz içinde hangi yönleri ile birbirlerine benzediklerini, ne yönlerden ayrıldıklarını da verir. Bu gazellere bakınca Alımedi'nin daha çok resim ve görünüş, Ahmed-i Dal'nin de psikolojik tarafta kaldığı görülür. Ancak benzerlikler ve ayrılıklar bu kadarla kalmaz.
Nev bahfirumı hazCinitmek dilersin itmegil
mısraının, iki şairde de ortak olması bir benzerlik ve bir tevafuk olarak görülmektedir. Her iki şair · de Emir Süleyman'ın meclisinde bulunduğuna göre, bu şiirlerin o mecliste okunmuş olması ve birbirlerine üstün görünmek için yarışma ile yazılmaları da düşünülebilir. Bunun yanında Alımedi'nin Yunus'un şiirine nazire yazdığım da yukarıda zikretmiştik. Hal böyle olunca edebiyahmızda nazireciliğin de bu şairlerin yaşadığı zamanda daha geniş şekilde
başlaması ve bunların bir öncü olması durumu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda Alımedi ve Ahmed-i Dal'yi nazirecilikte bir ilk olarak . göreceğiz. Türk şiiri bundan sonraki devirlerinde bu vadide gitgide zenginleşecektir. Bundan başka, Ahmed-i Dal' de yalnız Alımedi ile olan benzerneden başka,
Kasdun bize ger cejfidur iy dost
Bizden sana hep vejfidur iy dost
matlaı ile başlayan gazelin,96 Neslmi'yi hahrlathğını ve yine,
96 Mehmet Özmen; age. s. 99 j 55.
232 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Işk olmayan gönülde 'aceb din olur mı hfç
Her etin kim anda ışk yok fmtin olur mı hfç
beyti ile başlayan şiirin de, 97 Yunus' a gittiğini burada belirtmemiz gerekir.
Bir de Mevlana Celaleddin-i Rumi'nin Da.Iye tesirinden bahsetmeliyiz. Bu durum özellikle şairin Çengniime adlı mesnevisinde görülür. Çengntime' de yer alan,
Kişi kim ayrulur kendü ilinden
Gidermez zikrini diiyim dilinden
402/1329
Kişi kim öz yirinden ayrudur ol
Egerçi sagdur illa sayrudur ol
Ne bilsün boş gidenler yüklü hiilin
Ki göynüklü bilür göynüklü hiilin
403/1336,1340
Bizi kim gördün uş keşf itdün esrtir • Ki her bir fen içinde behremüz var
406/1373
beyitleri hep Mesnevi' den kaynaklarurlar. Dar de Aşık Paşa' dan gelen söyleyişler de vardır,
Niçeler bu denizde zevrak almış
Sanı hayriin olup müstagrak almış
307/42
Meiinf kim denizdür fikr gavvtis
Çıkardum ol denizden gevher-i Jıiis
323/266
97 Mehmet Özmen; age., s.130/107.
Mevlid ve SüleymanÇelebi 1233
beyitleri bunu gösterir, Ayrıca Gülşehri'ye benzer söyleyişler, özellikle tasvirler dikkat çeker.
Ayrıca bu devrin şairleri arasında, Erzurumlu Mustafa Darir'i bir tarafa bırakrrsak, dört büyük halifeye eserlerinde yer veren şairler
arasında Şeyhoğlu Mustafa ile Ahmed-i DM vardır. Bu da ayrıca dikkate değer bir husustur; (Gönül Alpay Tekin; age., s. 312/119 ve 120. beyitler). DM mesnevi, gazel, kaside olarak bütün şiirlerinde yeri geldikçe nasihat tarafına da yönelir. Bu açıdan bakılınca onda öğüt fikrinin büyük yer tuttuğunu da söylemek gerel<ir.
Bütün bu tespitlerimizi kısaca özetlersek DM, şiirinin gücünü geniş kültürlü ve çok yönlü bir şair olmasına borçludur. Dili akıcı, açık, ifadesi tok ve gürdür. Kendinden önceki şairlerden etkilendiği gibi, kendi devrinin ve sonrasının şairlerini de etkilemiştir. Üslftbu sağlamdır. Şiirin ve Türkçenin sırlarına vakıftır. Hece ve aruzu birbirine yakınlaştırmış, özellikle tefilelerde kelimelerin bölünmesine çok az yer vermiştir. Türk edebiyatma bir mesnevi ve bir divan bırakmıştır. Nesir dilimizin kuruluşunda Şeyhoğlu Mustafa ve Erzurumlu Mustafa Darir ile beraber hizmeti büyüktür. Teressül adlı eseri ile ilk yazı örneklerini Türk edebiyatma getirenşairdir. Çağatay Türkçesi ile yazdığı gazelleri ondan sonra Türk edebiyatında Şeyh Galib'e kadar devam etmiştir. Bu yönü ile ilktir. N esir dilinde kısa cümleler kullanır. Milli tarafı ağır basar, şiirinde gerçekçidir. Bazı gazellerinde kaside havası vardır. Bizde ilk müstezat kaside yazan şair Ahmed-i PM' dir. Kaside yazdığı ve şiirlerinde en çok yer verdiği şahıs Emir Süleyman' dır. Bunu I. Mehmet Çelebi izlemektedir. Mersiyeleri içlidir. Padişah övgülerini yalnız kaside nazım şeklinde değil, mersiyelerinde olduğu gibi terci-i bend tarzında da yazmıştır. Üslftbu çağdaşlarına göre üstün, zarif, açık, akıcıdır. Konuya en uygun şekilde kelimeler seçerek dolgun bir anlatıma yer verir. Geniş bir kültüre sahip olması, şiirinde zengin motifler kullanmasına yol açmıştır. Çağdaşlarından Alımedi gibi şiirlerinde kendini övmez. Şeyhoğlu Mustafa ile ifade, dil, duygu ve fikir yönünden paralel giden bir şairdir. Fars şairlerinden Selman-ı Saveci'ye bazı şiirlerinde yer verir. Çengniime adlı eserinin konusunu Sa di' den almış ve ondan etkilenerek yazmıştır. İran kahramaniarına şiirlerinde pek yer vermez. Tasvir yönü ile Gülşehri'yi takip eder ve güzel tasvirler yapar. XIV. yüzyılı geride bırakırken ve XV. yüzyıla devam ederken Nesirni, Kadı Burhaneddin ve Alımedi'nin yanında divan sahibi olan dördüncü şair Daı'dir. Alımedi ile birlikte Emir Süleyman' ın meclislerinde bulunmuş ve nedimlik
234 1 Mevlid ve Süleyman~ Çelebi
yaprmştrr. Kadılığırun yanmda şehzade hocalığı olması onu, saraya daha yakın tutmuştur. Divaru hacim olarak, Alımedi Divanı'nın yarısı kadar bile değildir. Böyle olmasına rağınen bıraktığı güzel şiirler Ahmedi' den çoktur. Eserlerini manzum ve mensur olarak ikiye ayırmak ve buna göre değerlendirmek gerekir.
Divan: Ahmed-i Dm Divanı'nın bilinen iki nüshası vardır.
Bunlardan biri Ahmed-i Dm külliyatı içinde bulunan ve eksik olan nüshadır. Bu nüsha Burdur Vakıf ve Halkevi Kitaplığı 735 nurnarada kayıtlıdır. Bu nüshadan ilk bahseden Prof. Dr. Ahmet Ateş olmuştur. 98
Bu -divarun asıl tam nüshası Kahire' de bulunmaktadır. Mısır Mil11 Kütüphanesi (Darü'l-Kütüb ve'l-Vesruk el-Kavmiyye)'nde 8658/23 nurnarada kayıtlıdır. Her iki nüha da, mürettep değildir. Mısır Kahire nüshasından ilk bahseden Tunca Kortan tamer' dir. 99
Ahmed-i Dm Divanı'nda 331 şiir vardır. Bunların 21 tanesi kaside, altı adedi de terd ve terkib-i benttir. Geriye kalan 304 şiirden bazı gazeller beş beytin altında kalan eksik şiirlerdir. Bunların sayısı sekizi bulur. Dm Divanı Prof. Dr. Mehmet Özmen tarafından yayımlanrmştrr .ıoo
Çengname: Ahmed-i Daı'nin 1446 beyit olarak yazdığı bir mesnevidir. Ahmed-i Dm eserin konusunu Sadi' den alınıştrr. Şair, çenge sorular sorar; çeng de c~vap verir ve uzun uzun kendinden bahseder. Cevabı aldıktan soma yemden sorular sorar. Bu defa çengi meydana getiren unsurlardan ipek teller cevap vermektedir. Soma servi ağacı, ceylan derisi, at kılı ayrı ayrı kendilerini, ne olduklarını ve başlarından geçenleri ayrıntılı şekilde anlamlar. Bunlar çengin asıl unsurlardır. Çeng aslında inleyen insandır. Aşıkı temsil eder. Onun için Dm eserinin hatime kısmında Çengname'yi, Uşşak-name diye adlandırmıştrr.
Görüldüğü gibi bu konu İran şairlerinden Şeyh Sadi tarafından işlenmiştir. Ancak Sadi'nin eseri yetmiş beyit civarında olup çok
98 Ahmet Ateş; Burdur-Antalya ve Havalis Kütüphanelerinde Bulunan Türkçe, Arapça ve Farsça Bazı Mühim Eserler, İ.Ü. Edebiyat Fak. Türk Dili ve Edebiyatı Dergisi, c. II, 31 Mayıs 1948, S. 3-4, İstanbul1948, s. 171-
190. 99 Tunca Kortantamer; Ahmed-i Daı ile İlgili Yeni Bilgiler, Türkoloji Dergisi, c.VII,
Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Araştırmalan Enstitüsü, Ankara 1977, s. 103-138.
ıoo Me11met Özmen; Ahmed-i DM Dlvaru, c. I ve II, Türk Dil Kurumu Yayım: 775/1, 775/2, Ankara,2001.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 235
küçüktür. Daı'nin eseri ona nispetle yirmi kat daha büyüktür. Konuyu Sad! den alan Dm eseri çok genişletmiş, hatta Türk edebiyahnı taranuş, . Mevlana'run, Yunus'un, Aşık Paşa'run, Gülşehri'nin beyitlerine yer vermiş, tasvir hususunda Gülşehri'yi takip etmiştir. Çengnfime'nin anlatırnında, ele aldığı konularda şair devrinin yaşayışını da aksettirmiştir. Gerçekten, Aşık Paşazade Tarihi'nin de belirttiği gibi kurulan meclisler, içki aleınleri, çalgılar vs. hep Eınir Süleymaiı'ın meclislerinin bir görüntüsü olarak ele alınabilir. Çünkü Dm ve Alımedi'nin kasideleri gözden geçirilirse, Çengnfime'de geçen meclis kurmalarda bir benzerlikten söz etmek de mümkündür. Bu durumda Ahmed-i Dal devrinin renkli bir şairi olarak karşımıza çıkar. Onun derin ve geniş bilgili bir şahsiyet olması, daha başka eserler de yazmasına yol açmıştır. Yukarıda uzun uzun ele alıp anlattığımız Divan ve Çengnfime' den başka Ahmed-i Daı', manzum olarak, Ebulleys-i Semerkandf Tefsiri'nin mukaddimesini Türkçeye çevirmiştir. Ayrıca on iki kıtadan meydana gelen Müteyebat adlı küçük bir eser ortaya koymuştur. Vasiyet-i Nuşfnrevfin-ı Adil be Pusereş Hürmüz-i Tficdfir yine küçük bir mesnevi olarak yazılmıştır. Camasbnfime mesnevi tarzında yazılmış bir başka tercüme eseridir. Ukudu'l-Cevfilıir: Manzum bir lugat olup Farsçadır. Ayrıca Farsça Divanı vardır. ·
Manzum eserlerinden başka mensur eserler de yazmıştır. Bunlar: Ebulleys-i Semerkandf Tefsirinin Çevirisi, Miftalıü'l-Cenne, Kitfibü'tTabirnfime Çevirisi, Tercüme-i Eşkal-i Nasır-ı Tusf, Teressül, Tezkiretü'lEvliya Çevirisi, Tıbb-ı Nebevf, Vesfletü'l-MülUk li-Elıli's-SülUk, Yüz Hadis Çevirisi adlarındaki eseleridir.
AB DÜL V Asi ÇELEBİ VE HALİL-NAME'Sİ
Süleyman Çelebi zamanında Amaysa ve Bursa' da yaşayan
şairlerden biri de Abdülvasi Çelebi' dir. Amasya' da doğup büyümüş I. Mehmet Çelebi' nin hükümdar olması üzerine, ömrünün sonlarına
doğru Bursa'ya gelmiştir. Bırakıp gittiği tek eseri Halilname adlı
mesnevisidir. Eserini yazdığı zaman atmış yetmiş yaşlarında olduğu düşünülürse şairin, 1340-1350 yılları civarında doğduğu muhtemeldir. Hayatı hakkında bildiklerimiz azdır. Yalnız devrin hükümdan I. Mehmet Çelebi ve Bayezid Paşaya yakınlığını şiirlerinden anlamaktayız. Ayrıca Alımedi ve ŞeyhoğluMustafa'yı yakından tanıyan ve eserlerini takip eden bir şairdir. Övünürken her ikişairide geçtiğini söyler. Hatta bunlardan Ahmed! yi, hırs ve tama sahibi bir şair olarak görür. ıoı
101 Ayhan Güldaş; Abdülvasi Çelebi, Halilnfiıne, Kültür Bakanlığı Yayınları: 1456, 1000 Temel Eser, Ankara 1996, s. 73.
236 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Kendi verdiği bilgilere göre,
Bu ben miskfn ü bfçare du'acı
Sözi tatlu velfkin bahtı acı
beytinin işaret ettiği gibi, talihi kötü fakat sözü tatlı bir şairdir.ıoı Bu durumda onun XN. yüzyılın ikinci yarısı ile XV. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşadığını belirtmek gerekir. Ancak kaynaklar onun hakkında herhangi bir bilgi vermezler. Padişaha ve özellikle Bayezid Paşa'ya yakınlığı Halilname adlı eserin yazılmasına yol açmıştır. Padişah için yazacağı şilrreri ve eseri için,
Bu Abdülvasf'nün nazmın u nesrin
Ana medh itmeğe sen kabil eyle
şeklinde Allah' a yalvarır.ıo3 Aynı şekilde Bayezid Paşa için kendisinin elinden tuttuğunu kıymetini anladığını, ölünceye kadar ona dua edeceğini, şu beyitlerde anlatır.
Du'alar ma'dinfn bir bir açalum
Senalar gevherin ana saçalum
Kabul olsun du'filar eyledüm çok
Güle bülbül gibi söz eyledüm çok
Kılısaram ölince bu dü'ayı
Ana çok medh ü çok dürlü senayı
Çalabum devletin payende kılsun
Cihan beglerin ana bende kılsun
Hemfşe devlet ü izz ü sa' adet
Irag olmasun andan bu sa' adet
Yavuz gözden ırag itsün Hak anı
Yaman dilden berf olsun zamanı
Bu -devlet kapusından ırmasun Hak
Sa' adetden anı ayırmasun Hak104
102 Ayhan Güldaş; age., s.60 103 Ayhan Güldaş; age., s. 56.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1 237
Abdülvasi Çelebi Bayezid Bey'i çocukluğundan tanıyan ve onu takip eden biridir. Her yönü ile padişaha ve vezirine bağhlık bildiren. Abdülvasi Çelebi eli kalem tutan bir şairdir. Kendisini,
Kalem issin begüm hoş gör bilürsin
Bu Kadıoglını dahı kudatı
beytinde tanıhr. Bu durumda şairin babasının kadı olduğunu anlıyoruz. Ayrıca kendisinin de kalem sahibi biri olması devlet memuriyetinde bulunduğunu da işaret. Babasının kadı olması sebebi ile şiirlerinde
Kadıoğlu ve Kadı malılasını kullanmışhr. Ayrıca Abdülvasi adını da· mahlas gibi yazdığı görülmektedir.
Abdülvasi Çelebi okuyan ve ilmi öven bir şairdir. Ankara savaşından sonraki zamanda görülen talihsizliklere şahit olmuş bir şair olan Abdülvasi Çelebi'nin kadı oğlu olması sebebi ile iyi bir tahsil gördüğü söylenebilir. Onun ilk zamanlan Amasya' da geçmiştir. Bayezici Bey'i ve Sultan I. Mehmed'i orada tanımışhr. Emir Süleyman ile Musa Çelebi mücadelesi, daha sonra I. Mehmed ve Musa Çelebi arasındaki mücadeleler onun tarafından iyi bilinmektedir. Zaten eserinde bu duruma yer vermiş ve il<i şehzade arasında geçen mücadeleleri "Der Vasfı Ceng-i Sultan Muhamed ba-Musa" başlığı altında tam 192 beyitte anlatarak bir çeşit tarih yazmışm.ıos Bunun yanında devrin şairlerini de iyi tanıyan Abdülvasi Çelebi eserinde en çok Sultan I. Mehmed' e yer vermiştir. Eserini yazdığı zaı;nan yaşının bir hayli ilerlediğini,
İ Kadf vaktıdur cürmün çogaldı
Gel it tevbe ki yuya anı tevbe
beytinden anlamaktayız.l06 Bu durumda, padişahın Bursa' da verdiği bir ziyafete katılan şairin; Bursa' da bulunduğu ve ömrünün son yıllarını bu şehirde geçirdiği anlaşılmaktadır.l07 Ancak bu bilgiler dışında başka bir kayda rastlamış değiliz; hatta şairin ölüm tarihini de bilmiyoruz.
Edebi kişiliği: Abdülvasi Çelebi söze önem veren bir şairdir, hatta ona göre şiir sözdür. Sözden maksat mana ve hikmettir. Söz bir şeyi işaret etmelidir. Söz eksiksiz söylenmell~ manası olmalı, eger manası
104 Ayhan Güldaş; age., s. 61. 105 Ayhan Güldaş; age., s. 254-278/ 1732-1924. beyitler. 106 Ayhan Güldaş; age., s. 395/2859. 107 Ayhan Güldaş; age., s.411-413/2290-3004.
2381 Mevlid ve Süleyman Çelebi
yoksa ondan bir fayda gelmez. Söz az ve öz söylenmeli, böyle sözün manası da derin olmalıdır. Ayrıca açık ve anlaşılması da gerekir. Dinleyen ondan faydalanmalı, söyleyen kimsenin de isteği eksiksiz yerine gelmelidir. Böyle olmazsa o söz, söz değildir.
Eserine bakınca, devrinin diğer şairlerine göre dilinin açık ve anlaşılır olduğunu görürüz. Özellikle yabancı tamlamaları kullanma bakımından dikkatli bir şairdir. Bu itibarla Arapça ve Farsça tamlamalara çok az, hatta yok denecek kadar az yer verir. Hatta dili yer yer Mevlid'in dilinden de açıktır. Konuyu hikaye ederken, bazen anlat;ımın dışına çıkan Abdülvasi Çelebi sözü anlattığı şahıslara bırakır ve onları karşılıklı konuşturur. Böylece anlatırnma bir akıcılık
kazandırır. Diyaloga yer veren bu durum eseriıt sonuna kadar zaman zaman karşımıza çıkar. Ayrıca,
Bu Abdülvasf idicek beyanı
N' ola tutarsa Dehhanf dehanı
Bu Kadfoglı ögse şfihı muhkern
Düşer Şeyhoglına kim ola epsem
Bu söze idicek bu bende bünyfid
Revanı Alımedt'nün oldı key şad
be yi tl erinde görüldüğü· .gibi şair kendisini Dehham ve Şeyhoğlu Mustafa' dan üstün görür. Alımedi'nin bu şiiri karşısında ruhunun şad olacağını söyler.ıos Ayiıca,
Abfri anbere kanşduralum
Ki udı od ile banşduralum
İ deyim gönlümi bir yirde attat
Ki reşk itsün ana Selman u Attar
Kılayı m dilde bir vasfi terennüm
Ki kılsun canı Hassfin'un tebessüm
beyitlerinde de Fars şairlerinden Selman ve Attar ile, meşhur Arap şairi Hassan'dan kendini üstün görür. Bu durumda Abdülvasi Çelebi sadece
ıos Ayhan G?Jdaş; age., s. 277/1918-1920.
Mevlidve Süleyman Çelebi 1239
dini kaynaklardan değil edebi kaynaklardan da beslenmiştir. Aynca Ahmeill, Delılıarn ve Şeyhoğlunu da okumuştur ..
Abdülvasi Çelebi, kişi, mekan ve ·savaş tasvirleri de yapar. Bu tasvirlerdeki canlılık dikkat çeker. İşiediği konuya göre yer yer ayet ve hadisler de eklemiştir. Aynca ilme önem veren bir şairdir.
Abdülvasi Çelebi, İbrahim Peygamberin hayatını anlahrken ona parelel olarak devrindeki hadiseleri de vermiştir. Bu durum eserindeki monotaniuğu kırdığı gibi, eserini de güncelleştirmiştir. Hazret-i İbrahim'in peygamberlikle vazifelendirilmesinin ardından sözü Mehmet Çelebi ile Musa Çelebi'ye getiren şair, iki şehzade arasındaki
mücadeleleri anlatmış ve Mehmet Çelebi'nin galibiyetine yer vermiştir.ıog Böylece tarihe ışık tutan bir vesika da bırakan Abdülvasi Çelebi, Alırnem gibi, bir eser de yazmışhr. Bu yönü ile ilk defa Aşık Paşazade tarihinden önce iki şehzade arasındaki mücadeleyi de ele almışhr. Bu durumda şair her ne kadar Hz. İbrahim'in hayatını yazarsa da yeri geldikçe onun hayalına paralel olan, benzerlik gösteren ve kendi zamanında· yaşanan hadiseleri de kaleme almışhr. Ayrıca Hz.İbrahim'in şahsında yeri geldikçe Mehmet Çelebi'yi anlatmışhr.ııo Bu kısımlar tarihimiz içinde gerçek vakalardır. Bir de Hz. İbrahimi'in ·hayatını anlahrken onun yaphklarını dile getirmiştir. Özellikle Kabe'nin yapılmasını anlatan şu yedi beyitlik şiiri dikkat çeker.m
Çalabım lutfıdur dünyaya Ka'be
Bu dünyaya dahı ukbaya Ka'be
Varan yohsula rahmetdür hakfkat
Egerçi farzdur her baya Ka'be
Irag ider ana varanı oddan
Viribir Cemıetü'l-me'vfi'ya Ka'be
Gözün aç var ol Allfih rahmetin gör
Degüldür lfizım uş a'mfiya Ka'be
Bu assı yolına sennCiyeni ko
ıog Ayhan Güldaş; age., s. 254-278. no Ayhan Gülaş; age., s.288-289, 342-343, 399-400, 411-413 ve 488-489. m Ayhan Güldaş; age., s.271-272.
240 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Olur uçmaga key sermaye Ka'be
Güneş her gün anı ider ziyaret
Şeref gökde güne vü aya Ka'be
Dahı şfrfn ider bu mehdi Kadf
Ki arzu ide bu hurmaya Ka'be
Kabe-name olarak adlandırdığımız bu şür her halde edebiyatınuzda bir ilk olarak görülür. Yine Hz. İbrahim'in vasiyeti, Kutadgu Bilig'ten soma ep.epiyabmızda rastlanan ikinci bir vasiyetname niteliğindedir.112 Eserin bu kısmı ayrıca büyük bir öğüttür ve bütün devirler için geçerlidir. Zaten Abdülvasi Çelebi bu vasiyetinarkasından ölümü anlatan,
Gideren cümle lezzatı eceldür
Bitüren bu kamu zatı eceldür
beyti ile başlayan ve,
Eceldür a.Iemün dilinde tekrar
CiMnun hep maka.Iatı eceldür
beyti ile biten bir ölüm şiliine yer vermiş ve hayatın sonu olan bu kaçırulmaz gerçeği gözler önüne sermiştir.113
Abdülvasi Çelebi eserinde yalnız Hz. İbrahim'in hayatına yer vermeıniştir. Bundan başka olarak İbrahim peygamberden Hz. Peygamber' e kadar gelen bir şecere de ortaya koymuştur. Sıra
peygamberiınize gelince, onun için;
Ol Abdullah'un oglı kopdı bir şah
Kim anunçun yaratdı halkı Allah
Şefi'ü'l-müznibfn ol nur-ı hfidf
'Anfidan kurtaran oldur ibadı
beyitleri ile başlayan naatıru yazmıştır. Şairiıniz ayrıca 434 beyti bulan bir de ıniracname kaleme almış, peygamberin ıniracını en geniş şekilde
112 Ayhan Güldaş; age., 400-409/2899-2972. 113 Ayhan Güldaş; s.409-410/2973-2981.
Mevlid ve Süleyman Çelebi 1241
anlatmaya çalışmış ve müşriklerin itirazlarına, müminlerin de tasdikine yer vermiştir. 114
Abdülvasi Çelebi eserinde dikat çeken bazı hususlara da temas etmiştir. Bu daha çok tasvir ve nitelemelerde görülür. Özellikle Hz. Sara için yazdığı gazel bunun en dikkat çekici örneğidir.l15 Ayrıca Hz. İbrahim'in Hacer' i bırakıp gitmesi, Hz. Hacer'in su arayışı, Hz. İsmail'in durumunu anlatan acıklı sahneler canlı ve çarpıcı örnekler olarak karşımıza çıkar. 116 Ayrıca bu sahnelerde kullanılan dil güzel ve açık Türkçe olarak dikkat çeker. Yine Abdülvasi Çelebi'nin verdiği öğütler eserin bir başka · özelliğini işaret eder. Hz. İbrahim ve çağdaşı peygamberler Hz. Salih ve Hz. Lut' a yer vermesi de esere ayrı bir zenginlik katımıştır.
Şekil olarak mesnevi nazım şekli dışında eserde gazeller de yer almıştır. Bunların sayısı on beşi bulmaktadır. Bildiğimiz kadarı ile Halilname, edebiyatımızda İbrahim peygamberin hayatını anlatan tek eserdir. İbrahim aleyhisselfuna şiirlerde yer verilir. Özellikle Kurban meselesinde İsmail peygamberle birlikte zikr edilir. O konq.sunu kendisi seçıniştir. Ancak eserin telif sebebinde şunları söylemektedir. Şair Veys ü Ramin'in Farsça aslının Bayezit Paşa'nın eline geçtiğini, Paşanın bunu okuyarak "Nolaydı bu eser Türkçe olaydı" sözüne yer vererek, Alımedi'ye eseri Türkçe olarak nazm etmesini ister. Hatta bir beytine bir altın vermeyi va' deder. Alımedi eseri yazmaya başlarsa da ömrü vefa etmez. Zaten yazdığı da beş on beyittir. "ben de bu eserin aslına baktım, fakat Veys ü Ramin adlı bu eski hikayeyi fisk, hile, tezvir olduğu için, gönlüm beğenmedi. İçinde ne va'z, ne öğüt var. Halbuki bundan sonra ilahf sözler lazım" diyerek bir kenara atar ve yeni konu arayışına girişir. Nebiler kıssasına yönelir. Hz. İbrahim'in hayatını aniatmayı ister ve Halilname adlı eserini yazar. Sonunda da Paşa'nın bunu beğenmesi için Allah'a yalvarır ve Hz. İbrahim' in hikayesine geçer.n7
Hikayeyi yazarken araştırmalar yapan özellikle başta Keşşaf olmak üzere, alh tefsire dayanan Abdülvasi Çelebi, 1414 yılında yazdığı eserini vezire getirince, vezirin bunu padişaha götüriDesini ve kendisi için de bir nüsha getirmesini istediğini söyler. m . Kısaca söylemek gerekirse
114 Ayhan Güldaş; age., s. 418 115 Ayhan Güldaş; age., s.163 vd. 116 Ayhan Güldaş; age., s. 305-310. n7 Ayhan Güldaş; age., s. 73-78. 118 Ayhan Güldaş; age., s. 489.
242 1 Mevlid ve Süleyman Çelebi
Halilnfime I. Mehmet Han'ın lalası veziri Bayezici Paşa'nın işareti ile yazılmış ve padişaha sunulmuştur. Eser baştan sona Hz. İbrahim'in hayatını ve bu hayatın dönüm noktalarını anlattığı gibi, Mehmet ve Musa Çelebi mücadelelerine yer verir. Hz. İbrahim'in hayatının bitişinden sonra Paygamberimiz Muhammed aleyhisselamın İbrahim peygambere kadar giden dedelerini bildirir. Eserin Hz. İbrahim'in vasiyeti ve vefatından sonraki kısmı ikinci bir bölümdür. Şair fırsat düştükçe konuya göre devrin padişahını anlattığı gibi, öğütler de vermiştir. Eserin en önemli tarafı, günümüzde de haccın farz ve vp.cj_blerinden olan ibadetlerini gözler önüne sermesi ve Hz. İbrahim devrini yaşatmış olmasıdır. Böylece Abdülvasi Çelebi ilahi hikayelerin en güzellerinden birini seçmiş ve bunu 3693 beyitte anlatmıştır. Şair eserini hezec bahrinin mefii'flün 1 mefii'flün 1 fe'uliin vezni ile yazmıştır. Eserin sonunda yer alan "Tetimme-i Keliim ve Hfitime-i Kitiib" başlığı ile verilen kısımda ise, mefulü 1 fii'iliitü 1 mejii'flü 1 fii'ilün vezni kullanılmıştır. Abdülvasi Çelebi, vezin kullanınada başarılıdır. Ancak edebiyatımızın hemen her döneminde olduğu gibi, bu eserde de iİnaieler oldukça fazladır.
Bütün bunlar, Mevlid şairi Süleyman Çelebi'nin yaşadığı zamanda Türk edebiyatının büyük şairler yetiştirdiğini göstermektedir. Ele alıp anlatmaya çalışhğımız her şair edebiyahmızda bir zirve olarak karşımıza çıkar. Hatta Süleyman Çelebi'nin kendisi de bunların
içindedir. Burada anlattığımız şairlerin hemen hepsi Süleyman Çelebi'nin hayatına paralel bir hayat sürmüşler, eserler vermişler ve dünyayı onunla birlikte seyretınişlerdir.
Recommended