Yazılı Anlatım Türleri
2
Belli bir konuda veya sorun hakkında bilgi veren, düşünceler aktaran, çözümleyici
öneriler sunan yazılardır.
Bir plan içerisinde yazılırlar, ama bu tür yazılarda kurgusallık ve yaratıcılık aranan
özellikler değildir. Bu yazılar, temelde okuyucuyu bir konuda aydınlatmak için bir amaç
doğrultusunda yazılırlar.
Düşünce Ve Bilgi Aktaran Yazılar
3
Genel olarak anlatımları düzdür ve üslup kaygısı taşınmaz.
Fıkra, makale, eleştiri, deneme, bildiri ile anı, gezi, röportaj ve edebî mektuplar bu tür
yazılardandır.
Fıkra: Gazete veya dergilerde herhangi bir konu yahut güncel olaylar hakkında görüş ve
düşüncelerin ayrıntıya inilmeden veya ispatlama gereği duyulmadan anlatıldıkları kısa
fikir yazılarına fıkra/köşe yazısı denir.
4
Fıkra yazılarının hareket noktası günlük olaylardır. Yazarlar kendi görüş ve düşüncelerini
samimi bir şekilde dile getirirler.
Anlatımları rahat ve doğaldır. Yazar düşüncelerini rahat ve içten üslupla, metnin akışı
içinde geliştirip bir sonuca, ana düşünceye bağlar.
5
Fıkraların Özelliklerini Şöyle Sıralayabiliriz:
Güncel olaylarla ilgilidir.
Toplumsal, siyasal, kültürel gerçekleri ortaya koyma, bu yolla kamuoyu oluşturma ve
yönlendirmeyi amaçlar.
Kısa oylumlu yazılardır. Bir bakıma makalenin küçük kardeşi gibidir.
Fıkra yazarları ele aldıkları konuları değişik açılardan işleme, ayrıntılara inerek
kanıtlama yolunu seçmez.
6
Günübirlik yazılardır. Çoğu, yayımlanmasından sonra bir iki gün içinde unutulup
gider.
Yalın, yalın olduğu kadar da yoğun bir anlatımı vardır.
Makaleler gibi fıkralar da düşünsel planla yazılır. Üzerinde durulacak, hakkında söz
söylenecek olay, olgu, durum ya da sorun yazının girişinde ortaya konur. Sonra bunu
yazar, kendi kişisel görüşü açısından geliştirir.
7
a) Edebi Fıkra: Bu tür fıkralar günlük olayları ele alsalar bile üslupları bakımından
kalıcıdırlar. Ahmet Haşim, Yusuf Ziya Ortaç, Falih Rıfkı Atay, Haldun Taner bu tür
fıkralara örnek olarak verilebilecek yazarlardır.
8
b. Gazetedeki Fıkra Yazıları: Bu tür fıkralar yazıldığı günlerde etkili olurlar ancak
aradan bir süre geçince etkilerini kaybederler. Günlük ve haftalık gazetelerdeki köşe
yazılarının büyük bir bölümünü fıkranın bu türüne örnek olarak verebiliriz.
9
c. Makale Tarzı Fıkra: Bu tür fıkra yazılarında makale havası ağır basar. Köşe yazarı
yine günlük bir olaydan yola çıkar ama zaman zaman düşüncelerini ispatlama
yoluna gider. Okurlarına bilgi vermek çabasındadır. Böylece okurlarının bilme ve
öğrenme arzusunu karşılarlar.
10
Fıkraların Özelliklerini Şöyle Sıralayabiliriz:
Makalede ortaya atılan düşünce etkin bir şekilde, kanıt gösterilerek savunulmalıdır.
Oysa fıkrada yazar, kişisel düşüncelerini açıklamakla yetinir.
Makaleler bir düşünceyi ayrıntılı olarak ele alan yazılar oldukları için resmi, anlaşılır
açık bir üslupları olmalıdır. Fıkrada ise yazarın bireyselliği ön planda olduğu için
farklı üsluplar görülebilir.
Fıkranın sorgulayıcı, açıklayıcı bir bakış açısı olmadığı için makaleye göre daha kısa bir
yazı türüdür.
11
Makale : Bir konuyu, bir olayı, bir eseri ele alıp çeşitli özelliklerini ayrıntılarıyla
inceleyen ve onunla ilgili bir takım sonuçlara ulaşan; ya da bir görüşü, bir savı belge
ve kanıtlarla destekleyerek savunan yazılara makale denir.
12
Her konuda makale yazılabilir. Hangi konu olursa olsun makalede, ciddi bir anlatım
tercih edilir; ileri sürülen görüşler, kanıtlarla ve bilimsel verilerle desteklenir.
Konularına göre makaleler çeşitlilik gösterir. Makalelerin bir bölümü güzel sanatlarla
ilgilidir. (Edebiyat, tiyatro, resim, müzik, sinema, dans gibi).
13
Bir bölümü de çeşitli bilim ve bilgi dallarının konuları üzerine yazılmıştır. (Tıp, hukuk,
fizik, kimya, yerbilim, gökbilim vb.)
Bunların dışında insan ve toplum yaşamıyla ilgili başka konular da makalelerde
işlenebilir. (Siyasal partilerin tutumu, seçimler, hükümetlerin çalışmaları, değişik spor
dalları vb)
14
Makale Yazarken Dikkat Edilmesi Gereken İlkeler:
1. Seçilen konu üzerinde yeteri kadar bilgi edinmek için araştırma yapıp notlar
alınmalıdır.
2. Elde edilen bilgi üzerinde yorumlar yapıp özel görüşler geliştirilmelidir.
3. Ana fikri desteklemek için belgeler ve sağlam örnekler elde edilmelidir, örneklerden
yararlanmalıdır.
4. Yazının tamamını özetleyecek bir yargıya varılmalıdır.
15
5. Kendinden önce yapılmış çalışmaları inceleyip, konusunu ilgilendiren kaynaklara
ulaşmış olmalıdır.
6. Kullanılan kaynaklardan alınan bilgilerin mutlaka nereden alındığı yazılmalıdır.
7. Alıntı tırnak işareti içinde verilmelidir. Hangi kaynaktan aldığı ya ibarenin sonuna
konulan numaranın sayfanın altında açıklaması şekliyle ya da ibarenin hemen
arkasına açılan ayracın içine yazılmasıyla belirtilebilir.
8. Yalın, yapmacıksız, pürüzsüz bir dil kullanılmalıdır.
16
Türk tarihinde ilk makale yazarı Şinasi’dir. Tercüman-ı Ahval gazetesine yazdığı
‘Mukaddime’ ilk makale yazısıdır.
Onu Namık Kemal, Şemsettin Sami, Ahmet Midhat Efendi, Ziya Gökalp izler.
17
Cumhuriyet döneminde gazete ile paralel olarak makale yazarlarının sayısı da artmıştır.
Bunlar Arasında;
Falih Rıfkı Atay
Remzi Oğuz
Peyami Safa
Mehmet Kaplan
Abdi İpekçi
Oktay Ekşi gibi tanınmış isimler yer alır.
18
Bildiri: Bilim, fikir ve sanat adamlarının kendi alanlarıyla ilgili bir konuda, akademik
amaçlı bir toplantıda sunmak üzere bilimsel bir üslupla hazırladıkları yazı çeşididir.
Tebliğ adı da verilen bildiri; bilimsel konuda bir orijinalliği, bir yeniliği bir buluşu
ortaya koymak amacıyla bilgi şölenlerinde veya bilimsel kongrelerde sunulur. Bu
yönüyle resmî (form) yazılar içinde de değerlendirilebilir.
19
Bildiri; alanında uzman kişilerce hazırlanır ve akademik toplantılarda konunun
uzmanlarından veya o konuya ilgi duyan dinleyicilerden oluşan topluluk önünde
sunulur. Bildiri sonunda, konuyla ilgili soru ve cevaplı bir tartışma da yapılabilir. Bilimsel
niteliği ön planda olan bildirilerde, bildiriyi sunan kişinin dili iyi kullanması gerekir.
Bildiri metinlerinde konuya ilişkin bilimsel terimler ve kavramlar sıkça kullanılır. Ayrıca
bildirilerin yabancı dille hazırlanması ve yayınlanması da mümkündür.
20
Eleştiri (Tenkit) : Bir sanat eserini, bir sanat faaliyetini veya bir kişinin bir konudaki
görüşlerini iyice tanıyıp, okuyup, inceledikten sonra yazılan değerlendirme yazılarına
genel olarak eleştiri denir. Eleştiri, bir eserin sadece zayıf, eksik ve başarısız yönlerini
sergilemek için değil, onu bütün yönleriyle değerlendirerek önemini göstermek
amacıyla yazılır.
21
Eleştiri yazanlara eleştirmen denir. Eleştirmenler esere ya da düşünceye farklı
dikkatlerle yaklaşırlar. İyi bir eleştiri yapmak için dikkatli bir okuyucu olmak gerekir. İyi
bir eleştirmen, aynı zamanda iyi bir okuyucudur.
Eleştiride yazarın bir eseri, öznel ve nesnel yaklaşımlardan biriyle değerlendirdiği
görülür. Öznel yaklaşım daha çok bir yazarın beğenisini öne çıkarır. Bu yüzden eser
hakkında verilen hükümler çoğu zaman ikna edici olmaz ve bilimsel bir değer taşımaz.
22
Öznel yaklaşımın biçimlendirdiği eleştiri anlayışı, izlenimci eleştiri diye bilinir. İzlenimci
eleştiride yazar, bir bakıma, eseri aracı kılarak kendi görüşlerini sergiler.
Nesnel yaklaşımda değerlendirme; eser, yazar veya toplum merkeze alınarak yapılır.
Öznel yaklaşımdaki kişisel beğeni yerini çözümleyici ve yorumlayıcı bir tutuma bırakır.
Nesnel yaklaşımla şekillenen ve bir eseri farklı yönlerden değerlendiren eleştiri
anlayışları bulunmaktadır.
23
Topluma dönük eleştiride bir eserin oluşumunu etkileyen tarihsel ve toplumsal şartlar
göz önünde bulundurularak eser bunların yardımıyla çözümlenir. Tarihsel eleştiri,
sosyolojik eleştiri ve Marksist eleştiri topluma dönük eleştiri anlayışı içinde gelişmiştir.
24
Sanatçıya dönük eleştiride eser üreten yazarın hayatını ve hayatını besleyen olaylar ile
durumları çıkış noktası edinir. Biyografik eleştiri ve psikolojik eleştiri, sanatçıyı merkeze
alan anlayışlardır.
25
Deneme : Sanat, edebiyat, doğa, yaşam, dünya görüşü gibi insan ve insanla ilgili bir
konuda yazarın kendi duygu ve düşüncelerini kesin sonuçlara varmaksızın ve belli
kurallara uyma zorunluluğu duymadan, iddiasız bir biçimde açıkladığı yazı türüne
deneme adı verilir.
26
Deneme yazarı anlatımda, üslupta ve planda serbesttir, samimi bir üslup kullanır.
Gözlemlerinden ve deneyimlerinden yararlanır. Kişisel duygu ve düşüncelerine yer
verir; ama bunları ispatlamaya kalkışmaz. Yazar kendisiyle konuşur gibi hatta yanında
biri var da duygu ve düşüncelerini onunla paylaşıyormuş gibi yazar.
27
Denemeyi bir tür olarak ortaya koyan ve onu diğer yazılardan ayıran M. De
Montaigne’den sonra pek çok yazar bu türün kapısını çalmıştır. Alain, F. Bacon, Albert
Camus, Jean Paul Sartre, Bertrand Russell, Montaigne’ni takip eden deneme
yazarlarıdır.
28
Türk edebiyatında özellikle son yıllarda bu türde gözle görülür bir artış vardır. Başta
Nurullah Ataç, Sabahattin Eyüpoğlu, Suut Kemal Yetkin olmak üzere Oktay Akbal, Melih
Cevdet Anday, Salah Birsel, Necati Cumalı, Cemal Süreya, Şevket Rado …. deneme
türünün tanınmış yazarlarıdır.
29
Anı (Hatıra) : Bir kimsenin yaşadığı veya karşılaştığı olaylar ile tanıdığı kişileri,
gördüklerine ve bilgisine dayanarak anlattığı yazılara anı (hatıra) denir. Öteki
türlerde olduğu gibi anıda da yazarın duygularını, düşüncelerini ve birtakım
tecrübelerini başkalarıyla paylaşma isteği vardır.
30
Anı yazarları yaşanılmış olanı anlatarak geçmişin değerlendirilmesine başka bir
pencereden bakılmasına fırsat tanımış olurlar. Yaşadıklarının tamamını anlatabilecekleri
gibi bir bölümünü veya önemli hadiselerin yaşandığı döneme ait anılarını da yazabilirler.
31
Siyasi, edebî ve askerî anılar önemli birer belge özelliği taşır. Bunlar kültür ve edebiyat
tarihi açısından olduğu kadar genel tarih açısından da sürekli başvurulan yazılardır. Anı
yazarı her ne kadar yaşadığı veya tanık olduğu olaylar karşısında tamamen tarafsız
olmasa da, tarafsızlığı en azından bir ilke olarak benimsenmelidir.
32
Anılar ile biyografiler zaman zaman örtüşür; ancak anılarla biyografileri birbirinden
ayırmak gerekir. Belki her ikisi de yeri geldiğinde yazarın iç dünyasına yönelir, özel
hayatından, duygu ve düşüncelerinden bahseder. Ancak biyografiler kişinin kendisi ile
sınırlı kalırken, anı yazarları dış dünyadan kopmadan sürekli onunla ilişki içerisinde
bulunurlar.
33
Anı türü, Türk edebiyatında yok denecek kadar azdır ve pek çok yazı türü gibi Batı
kaynaklıdır. Anı, özellikle Tanzimat Dönemi’nde yaygınlaşır.
Hüseyin Cahit Yalçın, Halit Ziya Uşaklıgil, Yusuf Ziya Ortaç, Yahya Kemal, Mina Urgan anı
türünde eser vermiş edebiyatçılarımızdandır.
34
Günlük : Günü gününe tutulan, üzerine tarihler atılan, günlük hayattan kesitler
sunulan yazılar günlük olarak adlandırılır. Günlük, bir bakıma, kişinin yaşadığını
gözden geçirmesi, kendi kendisini değerlendirmesidir.
35
Günlükler, yazarların kendi kendileriyle dertleşme, konuşma gereksinimlerinden
doğmuştur. Böyle olunca yayımlanmak gereği ile yazılmıyor demektir. Çoğu yazar,
yayımlama amacıyla tutmaz günlüğünü; ama bir bölümü de yayımlama amacı taşır.
Yazar, yaşadığı günler içinde duyduklarını, öfkesini, sevincini, bunalımlarını içtenlikli bir
anlatımla dile getirir. Bu tür yazılar o yazarı, çevresini, yaşadığı günleri tanımamıza
yarar.
36
Özel günlüklerde yazarı bütün içtenliğiyle karşımızda buluruz. Özel hayat notları
diyebileceğimiz bu yazılar yayımlandıklarında tanınmış birinin hayatından izler
taşıdıkları için ilgi ve merakla karşılanır.
Gençlerin günlüklerinde genellikle doğrudan olaylar aktarılırken, yetişkinlerin
günlüklerinde olaylar bir psikolojinin ve düşünce birikiminin içinden değerlendirilir.
37
Günlük, gezi yazılarıyla bir arada da düşünülebilir. Gezilip görülen yerler hakkındaki
izlenimler günü gününe yazıya geçirildiğinde günlükle gezi yazısı iç içe girer.
Günlüklerin anlatımında öyküleme ve betimleme sıkça yer alır.
38
Gezi Yazısı: Yurt içinde veya yurt dışında gezilip görülen yerleri çeşitli yönleriyle, ilgi
çekici bir biçimde samimi ve sade bir dil kullanarak anlatan yazılara gezi yazısı denir.
Gezi yazmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir. Bir yazıyı didaktik ve kuru bilgilerle
doldurmak, o yazıyı gezi yazısı olmaktan uzaklaştırır, okunabilirliğini önler. Oysa gezi
yazısını ilginç ve okunabilir kılan sadece verdiği bilgiler değildir. Gezi yazarı okurun
gezme, görme arzusunu karşılarken, bir yandan da akıcı, özenli üslubuyla okuru
eğlendirir, yaşamına renk ve çeşni katar.
39
Seyahatin bu kadar kolay yapılmadığı çağlarda bir gezginin gezip gördüğü, kültürünü,
tarihi yerlerini tanıdığı bir yeri başkalarına anlatma isteği ile gezi yazıları ortaya çıkar.
Homeros ve Marko Polo, gördükleri yerleri anlatırken dünyanın değişik yerlerindeki
kültürleri kendi insanlarına tanıtmışlardır.
40
Türk edebiyatında bu tür yazılar; sefaretnamelerle, hac yolculuklarıyla, mektuplarla,
ruznameler ve menazil adı verilen seferler esnasında konaklanan yerler hakkında bilgi
veren eserlerle karşılanmıştır. Piri Reis’in ‘Bahriye’, Evliya Çelebi’nin ‘Seyahatname’,
Katip Çelebi’nin ‘Cihannüma’, Yirmi Sekiz Çelebi Mehmet Efendi’nin ‘Fransa
Sefaretnamesi’ gezi yazılarının ilk örnekleridir.
Daha sonra ise Ahmet Midhat Efendi, Cenap Şahabettin, Falih Rıfkı Atay, İlhan Selçuk,
Zeynep Oral, Yavuz Bülent Bakiler gezi yazısı türünde eserler vermişlerdir.
41
Mektup: Birbirinden uzakta bulunan kişi ve kurumlar arasında haberleşmeyi
sağlayan yazı türüne mektup adı verilir. Bazı mektuplar bir sanat eseri gibi, okunmak
için yazılır. Bunlar edebi mektup olarak bilinir. Bazıları da böyle bir amaç
düşünülmeden yapılan yazışmalardır. Tanıdığımız birine yazılan mektuba, özel
mektup; bir kurum veya kuruluşa yazılan mektuba ise, resmi mektup denir.
42
Mektup, benzetmeli bir söyleyişle, bizden uzakta olanlarla kağıt üzerine yaptığımız bir
konuşmadır. Başlangıçta salt bir bildirişim aracıyken, sonra yazılı anlatım türleri içinde
özgün bir yer kazanmıştır.
Öyle ki, yazarların evrenine ışık tutan, o evreni bütün doğallığıyla yansıtan bir ayna
olmuştur mektuplar.
43
Çünkü kişiden kişiye yazılan mektuplarda, mektuplaşanlar alabildiğine doğal, içten bir
tutum içinde bulurlar kendilerini.
Her türlü baskıdan uzaktırlar. İçlerinden geldiği gibi, düşündükleri gibi yazarlar. Bilirler ki
yazdıklarını başkaları değil, dostları okuyacaktır.
44
Daha sonraki haftalarda ifade edileceği gibi, resmi mektupların belge olmak dışında
edebî değerleri yoktur.
Edebî mektuplar teknolojinin böylesine gelişmiş olduğu günümüzde bile tercih edilen
bir bilgi aktarma biçimidir.
45
Edebi mektuplar, mektubu yazanla alan için önemli oldukları kadar yazıldıkları dönem
hakkında bilgiler taşımalarıyla da sonraki yıllar için kaynak niteliği kazanırlar.
Siyasî ve edebî oluşumların pek çok ayrıntısını ve sanatçıların yetişme şartlarını yakın
dostlarına yazdıkları mektuplardan öğrenmek mümkündür.
46
Röportaj: Bir yeri, bir sanat dalını ya da sanatçıyı araştırma, inceleme, gezip görme
yoluyla tanıtan; ayrıntılı bilgi veren ya da sorgulayan yazılara röportaj denir.Bir
edebiyat türü olarak başlayan röportaj, günümüzde, radyo, televizyon gibi sesli ve
görüntülü basının da katılmasıyla oldukça yaygın bir çalışma alanına ulaşmış,
gazeteciliğin önemli bir dalı haline gelmiştir.
47
Röportaj salt hayatın gerçeğini, özünü göstermekle kalmaz, bu gerçeğin arkasındaki
nedenleri, altında yatanları da gösterir.
Gösterme işini sert kaba bir üslupla değil, abartmadan edebiyatın zarafeti içinde
vermeye çalışır. Yine gösterme anında fotoğraf, ses ve görüntü kayıt cihazları gibi
birtakım malzemelerden yararlanır.
48
Bu yönüyle röportaj haberden ayrılır. Röportajın haberden ayrılan bir başka özelliği de
edebilik vasfıdır. Yani röportaj bir tür yaratma ürünüdür.
Röportaj büyük ölçüde gözlem ürünüdür. Röportaj yapan kişi gözlem yaparken
izlenimlerinden de yararlanır. Ama gözlemler onun tarafsızlığını engellememelidir.
49
Röportaj tek bir yazı olabileceği gibi dizi röportajlar da olabilir. Röportaj eskiden
mülakat terimi ile karşılanmaktaydı.
Mülakat yapan kişi önceden belirlediği birtakım soruları randevu aldığı ünlü kişilere
soruyor, kendi sorularıyla birlikte cevapları da yayımlıyordu.
50
Röportaj türünün konuyu işleme yöntemi bakımından gezi yazılarıyla da ilişkisi vardır.
Gezi yazarı da röportaj yazarı gibi belge toplar, inceler araştırır; bilgileri fotoğraflarla ses
ve görüntü kaydetme araçlarıyla destekler.
Röportaj gezi, deneme, öykü, anı gibi yazı türlerinden de yararlanır. Röportaj,
günümüzde mülakattan ve gezi yazısından ayrılmış, gazeteciliğin önemli bir araştırma,
haber verme, bilgilendirme etkinliği olarak yerini almıştır.
51
Biyografi (Yaşamöyküsü): Sanat, bilim, siyaset, askerlik, ekonomi ve spor alanında
ün yapmış kişilerin yaşamını anlatan bir türdür. Yaşamöyküsünde ele alınan kişinin
çocukluğu, öğrenim aşamaları, mesleğindeki başarısı, huyu ve davranış özellikleri,
toplumsal yaşamdaki yeri ilgi çekici ve akıcı bir anlatımla ele alınmalıdır.
52
Öyküleyici bir anlatım tekniği kullanılmalıdır.
Bazı yaşamöyküleri ayrıntılı bir biçimde yazılırken, bazıları ansiklopedik bir özellikte
olabilir.
Yaşamöyküsünün Divan edebiyatındaki karşılığı “tezkire”dir. İlk tezkire örneği de Ali Şir
Nevai’nin “Mecalis-ün Nefais” adlı eseridir.
53
Otobiyografi ( Özyaşamöyküsü): Sanat, bilim,, siyaset ve spor alanında ünlenmiş bir
kişinin kendi yaşamını yazıya dökmesidir. Özyaşamöyküsü, yaşamöyküsünün bütün
özelliklerini taşır. Bu türde başarının, kişinin gerçeklere bağlı kalmasına, işin içine düş
gücünün karıştırmamasına bağlı olduğu unutulmamalıdır.
54
Uyarı: Özyaşamöyküsüyle anı türü birbiriyle karıştırılmamalıdır. Anı türünde anlatıcının
amacı kendini anlatmak değil yaşadığı dönemi yansıtmaktır. Oysa özyaşamöyküsünde
anlatıcı dönemi değil, kendi öz beninin öne çıkarır.
Edebiyatımızda H. Ziya Uşaklıgil’in “Kırk Yıl”ı anı ve otobiyografik özellik taşıyan bir yapıt
olarak bu türe örnek gösterilebilir.
55
TeşekkürlerYrd. Doç. Dr. Mediha MANGIR
Türk Dili II
Yazılı Anlatım Türleri
Ünite 8