ÛRR «İslâm'm ilk devrinde halk meclisi»
BU SAYİDA e Necip Farı! e Allan- Deliorman *> Gür! • N.Y. Gençosmanoğiu a H. ibrahimh? • SA7ALAN * Rıza Akdemir e Muhs>i Tuğrul e Yahya Akersifin 9 Sedal Urnr; • İlhan Geçer v Ûır.eı Lütfî M; »••' • Burak Serdenneçt» a İrfan Korknı ••;.
•- Adnan Gük Faha Akyol
.'. açı a Celalett: tun Ertepınaı
başaran e İlhan
OTURUM
Anayasa'da Dil Akademisi TRRTIŞRNLRR Ahmet Kabaklı, Cemil Meriç, Ayhan Songar Tahsin Banguoğlu Muharrem Ergin iv. Hocıeminoğlu Mahmut Arslan, Sevinç Çokum,Ayla Ağa begüm Isa Kücakapian, Mehdi Ergüzel, Servet Kabaklı
EYLÜL 1982 SAYI: 107 FİYATI: 50 LİRA
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
DR. E M E L ESİN K Ü T Ü P H A N E S İ
DK EMEL ESİN KOLEKSİYONU
RÇIK O T U R U M
Anayasa'da Dil Akademisi
BU SAYIDA p Necip Farı! e Attan t
1 N.Y. Gençosmanocj!. . İbrahin ' SAVALAN * Rıra Akdemir e M Tuğrul e Yahya Akengin s> Seda j . n «» ' İlhan Geçer e Ömer Lütf i Mct^ r-ekir •Burak Serdengeçti e jrter. Korkr. .
Jürbüz Azak e Adr.ar
TRRTIŞRNi Ahmet Kabaklı,. Cemil Meriç, Ayhan Songar Vahşin Banguoğiu Muharrem Ergin M. Hacıeminoğlu Mahmut Arslan, Sevinç Çokum.Ayia Vğabegüm Isa Kocakapian, Mehdi Ergüzel, Servet Kabaklı
EYLÜL 1982 SAYI: 107 FİYATI: 50 LİRA
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
Dr.Emel Esin K Ü T Ü P H A N E S İ
Demirb. 00123
7i»snif —Â
no: f?v*R,
Dr. EMEL ESİN EYLÜL
ŞÛRR «İslam'ın ilk devrinde halk meclisi»
Hazret-i Peygamber, insan vicdanfrirkarşı hürmet ifadesi olan şurâ'nın bulunmadığı bir toprakta yaşamaktan ise, torağın altına gömülmeyi tercih ederdi. Kendi kanâatine karşı olsa da, Hazret-i Muhammet Şurâ'nın karanna itâat eylemişlerdi. Peygamber'in mescidindeki şurâ'da, kadim dünyanın mazlumları, köleler ve kadınlar da rey sahibi idi.
İNSANIN MİRACI
Beyaz güvercinlerin yumuşak gölgeleri. Şadırvan sütunundan kurnalara taşarken; Bir yeşil tebessümle dervişlerin gözleri. Kuşlarla raksa başlar bu sabah yine erken.
Mahmur havuzda sular bir rüyadan uyanır, Kuşlar bir masal söyler, kubbe buna inanır, Taş kendi iklimine bu tabloyla boyanır, Minaredeki çağrı Mirâciye dilerken.
Muhsin Îlyus SUBAŞI
"Şâirin yakında çıkacak kitabından"
SEVGİ DONANMASI isimli
Demokratla kelimesi Yunanca olmakla birl ikte, halk meclisi müessesesi, kadîm Yunanistan'da, kemâle erememişdi. İsparta ve Atina'da olduğu g ib i , aynı geleneğe bağlı kalan Roma'da da, devlet Idâresl, yüksek sayılan sınıfların bir hakkı olarak kalmış, bir nevi aristokratla teşekkül etmişt i . Devlet idâresinde, meclis toplanınca, ancak hem anadan, hem babadan "hemşehr i " olanlar rey sâ-hibi idiler. Hemşehri sayılmayanların, kadınların, kölelerin, yabancıların h i ç b i r hakkı yoktu. Gerçek demokratla ülküsü İse, bugünkü siyâsi partilere mümâsll gruplar tarafından, çoğunluk temini iç in, nutuklarda çok anılıyor, fakat sözden ibâret kalıyordu.
islâmdan önceki Mekke'de aristokratla ile ttıeokratia (râhlbler hakimiyeti) arasında bir idâre şekil vardı. Ibrâhlm Peygamber'in ahfâdı olarak, "Hamasî" (dinde kuvvetli) sayılan Kureyş kabilesi, Kâbe'nln , hizmeti İle birl ikte, İdâri ve mâli bütün İmtiyazları ellerinde bulunduruyorlardı 1. Kureyş Büyükleri, en büyükleri seçtikleri kişinin evinde meclis kurarak, karar alırlar idi. Mekke'de yaşayan, muhtelif derecelerde sınıflandırılmış diğer kabileler, söz sahibi değildi. Haklar, ancak insanlar, veya kabileler arasında, " h i l f " denen yemin merâsimi ile akdedilen cemiyetler ve ittifâklar zoru ile korunabiliyordu. Kan davâları, hatta iç savaşlar, tekerrür ediyordu. Kureyş mensubları, kendilerine tanınan imtiyazları, zulm ve rüşvet yollarına da'saptırmakta idiler. Bu hareketlere karşı, yine onlardan olan, az sayıda, faziletli kimseler ve aralarında genç yaştaki Hazret-i Mu-hammed, mazlûmları korumak i ç i n ^ bir " h i l f " kurmuşlardı (Hilf ul-fuzii) 2. Hazret-i Muhammed 3. kendisi üe Kureyş'den ' ve "Hamasî" imtiyâzı-na sahib olmakla beraber, bu sınıf farkını kabul etmiyor ve Hacc merâ-siminde, Kureyş ile bir l ikte, Kâ-be'ye yakın bir yerde deği l , imtiyâz-sız halk ile, Arafât'ta vakfeye dururdu 4.
Peygamberin kurduğu islâmi toplumda, sulh ve sükûnet, âfet sebeplerinin ortadan kaldırılması ile sağlandı. "Nesb " (babadan oğula geçen) asâlet mefhûmu ve râhiblik lağvoldu. Hazret-i Muhammed şöyle diyordu:
1
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı
Türk Idehlyaiı EYLÜL 133
ANA Bi Li M
Orhan ARAS
Menim danıştığım öz ana dilim İçimde gaynayan eşğin sesidi. Bu ince şakkıltı, bu ince nağme Bülbülün gülinen ötüşmesidi.
Gönüllerden gelen mânâlı dilek Meğş olur tarihe ulvileşerek.. Her hece, her kelme dövülüp tek tek Halkımın diline bitişmesidi.
Ey meni ohşayan Külek, durma esi.. Ver mene etirli sesinle nefes.. Dilimde parlayan nağralı her ses Hak'kın imdadıma yetişmesidi.,
Biroluptu mende ana, veten, yâr.. Dilim, öz dilimde gevşeyip uzar. Celbimde yekelen doğma arzular Âşıkların sazla atışmasıdı.
Dilim, seni besteyi men gülinen Neğmeler çağıran aşık elinen. Vetene gul olan Orhan dilinen Hayinlerle cenge dutuşmasıdi.
"Râhiblik bizim için takdir kılınmadı". 5
"İşte Allah, üzerinizden, câhili-yetin gururu ve atalar ile öğünmeği kaldırdı. Bütün insanlar Adem-oğlu-dur." 6
Peygamber, şu âyeti de tekrâr etmişti:
"Allah huzurunda en şerefliniz, kötülükten en çok çekinendir."
(Kur'ân, XLIX, 13) Medine'deki düşman kabileler
mensupları arasında, ikişer-ikişer, ahret kardeşliği tesisi i le, kabile bağının yol açdığı kan davâlarına son verildi 7.
"Sıla-i rahm" 8 (ananın çocuğuna merhameti sılası) ile temsil edilen soy bağları yanında, "Adem-oğlu" (insan) olmak şuuru yer aldı. "Âdem-oğlu" ise. yaradılışın esrâ-rında, üzerine "ağır bir yük" 9, iyi l iği kötülükten ayırt etmek, vic-dân sâhibi olmak yükünü almışdı (bu mefhum, ilk islâmi Türk edebiyatında, "kişilik" yani kâmil insanlık olarak şerh edilecekdi ) 10 Şûrâ, bu veçhede, vicdân sahibi ve toplumun te-mel-taşı vasfında kişilerin toplantısı olarak belirdi. Erken İslâm târihcisi Tabari, "şûrâ" kelimesini şöyle tarif etmişdi :11
"Hiç bir tıükümdâra, veya yöneticiye tâbi olmayan bir meclis" Şûrâ'nın islâmi bir toplumda şart olduğunu âyetler buyuruyordu:
"Ve onların kanunu, aralarında şûrâ kurmaktır" (Kur'ân LXII/38)
Hazret-i Peygamber, insan vic-dânına karşı hürmet ifadesi olan şûrâ'nın bulunmadığı bir toprakda yaşamaktan ise, toprağın altına gömülmeği tercih ederdi. 12. Kendi kanâatine karşı olsa da, Hazret-i Mu-
hammed Şûrâ'nın karârına itâat ey-lemişdi. 13. Peygamber'in mesci-dindeki şûrada, kadim dünyanın mazlumları, köleler ve kadınlar da rey sâhibi idi 14.
Hazret-i Muhammed'e " h i l f " müessesesi hatırlatılınca, gençliğinde girdiği "H i l f u l - fuzûl" gi bi , iyi l ik etmek için kurulanları tasvib etmiş, fakat rekabete ve bölünmelere yol açan diğer "h i l f l e r i Istememişdi: "İslâm'da hilf Itıdâs e tmeyin" 15.
Halife Ömer devrinde, islâmi toplumlar çoğalınca, altı kişilik bir merkezi şûrâ da ilâve edildi 16. Halife Osman, elli kişil ik ve toplumların mümessillerinden de müteşekkil bir " şû râ " tarafından, seçilmişdi.
Peygamber'in istemediği idâre-yi ele geçirmek için kurulan " h i l f " ise, Halife Osman'ın şehâdetini takbih eden, Muâviye taraftarları ile Halife Al i 'y i destekleyenler olarak, yine orta çıktı. " H a r i c i " denen üçüncü bir " h i l f " , şûrâ geleneğine sadık kalınmasını istiyor ve "Al laf ı -tan gayri hükm eden yoktur" diyorlardı 17. Hicretin otuzyedinci yılında, Emevi'ler kazanıp, hilâfet babadan oğula geçen hükümdârlık şekline girince, " ş û r â " tarih sahnelerinden si l indi. Şûrâ'nın hatırası, dini meselelerde, cemâatin karar vermek hakkı olanicmâ'da yaşadı.
İslâmi şûrâ ile Avrupa'da gelişen mümasili arasında başlıca fark belki şöyle söylenebilir: Avrupa modelinde, kararlar, parti teşkilâtının temâyülüne, islâm'da ise insan gönlüne tevdi edilmişdi.
NOTLAR 1- Ibn Hişâm, As Sîrat un-Nabaviyya (Kahire, H. 1350), 1/132, 137, 211-15
2- A.g.e., 1/140-42. 3- A.g.e. 1/215. A. Guillaume, The Life of Muhammad (ibn Hişâm ter-cemesi) (London; 1955), 89. 4- lbn Hişâm (arabca), 1 /215. 5- lbn Hanbal, Musnad (Kahire, H. 1313), IV/226. 6- Bukhâri, Tecrid-i sarih, Z. Zebidi-K. Miras baskısı (istanbul, Diyânet İşleri Başkanlığı, 1938), X/340 7- lbn Sa'd, At-Tabaqât ul-kubrâ (Beyrut, H. 1380), 1 /219-23. 8- M. Âri f , Binbir hadis-i şerif şerhi (Kahire, H. 1319), hadis 133, 519. 9- Kur 'ân,XXXII I /72. 10- E. Esin, İslâmiyetten önceki Türk kültür tarihi ve İslama giriş (İstan bul, 1978), 174'de verilen kaynaklar. 11- Tabarî, Târıkh ur-rusul va'l-mu-lûk (Leiden, 1881-82), 1 /842. 12- Arif, hadis 95. 13- lbn Hişâm, Uhud gazâsını anlatırken Reullullah'ın şehir dışına çıkmağı tehlikeli görmesine rağmen, çoğunluğun isteğine râzı olduğunu bildir ir . 14- Kadınlar, meclisde söz alarak, i l tica eden yabancıları himâyelerine alabilmekde idiler: Ibn Hişâm, 11/ 312-13; Tirmidhi , Sunan, O.Z. Mol-lamehmedoğlu bask., (istanbul, 1975), clld III, Siyer bâbı, 25, 26. Kölelerin de reyi olup, idarede en yüksek mevkilere geçebilirlerdi: E. Esin, "The Hijra and its cultural conséquences", cultures, VII14 (UNESCO, 1980), 60'da verilen kaynaklar. 15- Tirmidhi,Siyer, hadis, 29. Ibn Hişâm 1/142. "Islâmda hilf yok-dur..: Muslim, Ac-Câmi# 16- Ibn Sa'd III/-1-63. 17- Tabari, 1 /3360.
Tek-Esin Vakfı
Tek-Esin Vakfı