R A M P s i k o
HALİLİYE-Şanlıurfa Rehberlik ve Araştırma Merkezi E-Dergi
Mart 2015 Sayı 3
Biz Kendimizi Sevgi İle Maskelenmiş Şiddetle Yok Ediyoruz
R. D. Laing
ŞANLIURFA REHBERLİK VE
ARAŞTIRMA MERKEZİ
ADINA İMTİYAZ SAHİBİ
İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü
GENEL YAYIN SORUMLUSU
Bozan DOĞAN / PDR Bölüm Başkanı
EDİTÖR
Aslıhan YILMAZ / Psikolojik Danışman
YAYIN KURULU
Bozan DOĞAN
İbrahim UZUN
Gazi TUNÇ
A.Sinan YILDIRIM
Aslıhan YILMAZ
Hüseyin BENGİ
İNCELEME KURULU
İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü
İbrahim Halil ERDEM / Müdür Yrd.
Bozan DOĞAN / PDR Bölüm Başkanı
GÖRSEL TASARIM
İbrahim UZUN / Psikolojik Danışman
Şiddetin Anatomisi
Şiddet Sarmalı
Şiddet ve Akran Zorbalığı
Önlemek İçin Okulda Neler
Yapılabilir
Film Önerileri
Güncel Haberler
4
6
20
18
21
16
10
Liselerde Akran Arabuluculuğu
Çocuk Resimlerinde Şiddet
Bu Sayımızda
8
Kadına Yönelik Şiddete
İslam’ın Bakışı
15
23
22
Çizgi Filmler Şiddet Saçıyor
Karikatürler
RAM’dan Haberler
13 Şiddetle İlgili Araştırmalar
ÖNSÖZ
Merhaba ;
Bir başka sayıyla ve gündemle yeniden bir aradayız. PsikoRAM’ın bu sayısında
okullarda şiddet ve akran zorbalığı özelinde şiddet olayını incelemeye çalıştık. Şanlıurfa
Rehberlik ve Araştırma Merkezi olarak şubat ayı içerisinde okullarımızda görev yapan
psikolojik danışmanlara yönelik, okullarda şiddet ve akran zorbalığı konusunda
seminer çalışmamız oldu ve okullarda uygulanmak üzere RAM PDR bölümümüz tara-
fından şiddet ile ilgili aile, öğrenci, öğretmen ve veli sunumları hazırlandı. Amacımız
şiddet ve akran zorbalığı konusunda farkındalık yaratmak ve şiddet eylem planlarının
uygulamalara dönmesini hızlandırmaktır.
Süreç boyunca çalışmalarda aktif olarak görev yapan arkadaşlarımıza teşekkür
ediyorum. Bir sonraki sayımızda görüşmek dileğiyle…
*Şanlıurfa RAM PDR bölümünde göreve başlayan psikolojik danışmanımız Hüseyin
BENGİ ve Özel Eğitim Bölümünde göreve başlayan özel eğitim öğretmenlerimiz
Mustafa AYDIN, M. Zeki TURAN, K. Arif ALTUNAY ve M. Ali DEMİRKOL’ u
tebrik ediyor aramıza hoş geldin diyoruz .
İmam Bakır AYDIN / Kurum Müdürü
NOT: PsikoRAM Nisan sayısında Çocuk ihmali ve istismar ı konusuna yer
vereceğiz. Katkı sunmak isteyen, paylaşımı olan herkesi dergimizde görmek isteriz.
Bu durum bize sonuçlar üzerinden konuşmamızın, sebeplere inmeden, incelemeden yol
kat etmemizin zor olacağını gösteriyor. Şiddeti besleyen kaynağı kurutmadan timsah gözyaşı
dökmemizin bireysel bir vicdani rahatlama dışında kimseye fayda sağlamayacağını görmek
zorundayız. Yaşananlardan sonra ,ister hatıra ormanı dikelim, ister okullara ismini verelim, ister
sabunluklarda adını yaşatmaya çalışalım isterse de adına at yarışları düzenleyelim hiçbiri
Özgecan özelinde şiddet olayına kalıcı çözüm getiremez. Toplumsal rehabilitasyonu katledilen
üzerinden değil ,bebekten katil yapan aile ve toplum dinamiklerine ışık tutarak
gerçekleştirebiliriz.
Katil ,yaşantısıyla, aile içi ilişkileriyle, anne-babasına yönelik şiddet
davranışıyla zaten tehlike sinyalini gözümüzün içine tutuyormuş, bizler ısrarla yüzümüzü
çevirmek yerine soruna müdahale etmeyi tercih etmiş olsaydık eminim daha iyi durumda
olabilirdik. Toplumda suça karışan bireylerin geçmiş yaşantılarına baktığımızda, başta aile
faktörü olmak üzere yolunda gitmeyen bir şeylerin olduğunu rahatlıkla görürüz.
Okulda şiddet, kadına şiddet, aile içi şiddet,
toplumsal şiddet! Ne çok gündemimizde olan bir
olgu değil mi? Üzerine o kadar konuşup da kalıcı
çözüm bulmakta zorlandığımız ne çetrefilli bir
konu….Özelliklede Özgecan Aslan’ın sarsıcı
ölümüyle birlikte medyada çok konuşulur hale geldi.
Özgecan’ın vefatı sonrası medyada ve toplumda var
olan tepkiye baktığımızda, şiddete yönelik toplumun
büyük bir tepki gösterdiğini gördük. Bu denli
rahatsızlığa rağmen neden hala önüne geçilemiyor
peki? Düşünebiliyor musunuz ocak 2015 itibariyle
Türkiye ‘de öldürülen kadın sayısı 56! Bu tablo
kadına yönelik şiddet özelinde ,toplumsal cinnet
halini yeniden düşünmemizi zorunlu kılıyor.
Psikolojik Danışman Bozan DOĞAN
ŞİDDET SARMALI
Şiddet öğrenme yoluyla edinilen bir
davranış olduğu gerçeğinden yola
çıktığımızda ,ailede ,okulda, medyada ve sosyal
hayatta sağlıklı rol modellerin yaygınlaşması
gerekiyor, şiddet yoluyla istediği sonucu elde
edebildiğini gören çocuk bu davranışı
kopyalayıp hayatında uygulamaya koyuluyor.
Bu bağlamda olumsuz rol modellerin kazanım
elde ettiği sonucunu ortadan kaldırmamız
gerekiyor.
Bugün herkesin yeniden düşünmeye ve
sorumluluk almaya ihtiyacı var. İçinden
çıkılmaz bir noktada olduğumuz şiddet olayına,
ah-vah etmenin, kurullar, toplantılar, programlar
yapmanın, sembolik adımlar atmanın
vicdanımızı rahatlatmadan öteye geçemeyeceği-
ni görmemiz lazım. Aile içi eğitimle başlayıp,
her alanda öfke kontrolü ve şiddet önleme
konusunda adım atmamızın zamanı geldi. Bu
çerçevede okullarda görev yapan tüm
öğretmenlerin özelliklede psikolojik
danışmanların aile içi eğitim programlarına
yoğunlaşıp şiddetten arınmış bir okul iklimi
oluşturmalarında ciddi yararlar var. Bu tarz
toplumsal problemlere sonuç odaklı yaklaşım
yerine önleyici programlarla çözüm bulunabilir.
Şiddet aileden başlayıp, okulda ve so-
kakta beslenmeye devam ediyor maalesef.
Aile içi eğitim programlarını yeniden gözden
geçirip radikal düzenlemelere gitmemiz
gerekiyor. Sevgiyi yitirdiğimiz, nefreti
beslediğimiz ortamlarda şiddet kendini var
etmeye devam edecektir. Sevgisizlik ve
nefretle ,empati duygusunun altına dinamit
koymuş oluyoruz. Bir başkasının acısı önemli
değildir artık çünkü içimizdeki sevgi
açlığını ,öfkeyle ortaya koymaya çalışmaya
başlamışızdır. Sevgisizlikle birlikte şiddete
kaynaklık eden ikinci bir nokta engellenmedir.
Sigmund Freud engellenme-agresyon
hipotezinde ‘‘hedefe ulaşması engellenen
bireyin kızgınlık hissedeceği ve bununda
saldırganlık eğilimi ortaya çıkartacağını ifade
eder.’’ Aile içinde, okulda, toplumsal hayatta
engellenip dışlanan birey öfke duygusu
geliştirir. Öfke kontrolü konusunda
eğitimden ,kültürden yoksun gruplar öfkesini
şiddet yoluyla ifade etme yoluna gider.
KADINA YÖNELİK ŞİDDETE İSLAM’IN BAKIŞI
İnsanlık tarihi incelendiğinde erkeklerin, sahip oldukları fiziki güç, kuvvet ve diğer bir takım
sebepler nedeniyle kadınları ikinci derece varlıklar olarak gördükleri ve onlara bu doğrultuda
davrandıkları görülecektir. Oysa İslam dini, kadına büyük değer vererek ona gerçek anlamda
hürriyet ve özgürlük imkanı tanımıştır. İnsanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden itibaren
İslam peygamberlerinin tebliğ ettiği esaslar hariç insanın hak ve hukukunu belirleyen taraf
erkekler olmuştur. Erkek, sahip olduğu fiziki güç ve kuvveti yanlış algılamış, çocukları, kadınları
ve hakları başkaları tarafından belirlenen diğer erkekleri tarih boyu ikinci derece varlıklar olarak
görmeye kendisini yetkili saymış ve bu doğrultuda davranır olmuştur.
Kadına bakışın da içinde bulunduğu genel olarak insana bakış noktasında İslâm dininin asıl
kaynağı olan Kur’an-ı Kerim’in ve daha önceki ilâhî kitapların gönderilme nedeni, insana yine
insan tarafından reva görülen haksızlıkların ortadan kaldırılmasını sağlamak, insanın iman ve
ahlâkını tamamlayarak sosyal hayata uyumunu sağlamaktır.
Şunu itiraf etmek zorundayız: Hz. Peygamber’in yaşadığı dönemde Müslüman olan Araplardan
başlayarak daha sonraki dönemlerde Müslüman olan kavimler de dahil, hemen hemen herkeste,
önceden benimsemiş olduğu din ve örflerin etkisi görülmüştür. İslam’ın kadına kazandırdığı
hakların büyük çoğunluğu eski örf veya dinlerin etkisiyle peyderpey onlardan geri alınmış, kadın
hakları noktasında ilerleme değil, gerilemeler yaşanmıştır.
Gelenek-görenek, örf-âdet vs. kabul ve uygulamaları bütünüyle reddetmek elbette hatalı bir
tutumdur; ancak onları sorgulamadan din haline getirmek çok daha hatalıdır Kuşkusuz, kadına
yönelik şiddet, sadece inananlar arasında değil, inanmayanlarda da vardır. Ancak bizler, inananlar
olarak inancımızın gereğini yerine getirmek ve hata yapmamak durumundayız. Bu itibarla hiçbir
olayın haklı gösteremeyeceği “kadına yönelik ayırım ve şiddet” konusunda İslam’ı referans alarak
onun dediklerini doğru anlamak durumundayız.
Kadına şiddeti erkeğe men eden, aslında şiddeti kime karşı işlenmiş olursa olsun lanetleyen
bir dinin mensupları olarak bugün karısını döven, eziyet eden-,öldüren ve hala “Elhamdülillah
Müslümanım” diyen bir toplum haline gelmişiz. Sevgili peygamberimizin bu konudaki tavrına
bakıp belki daha net anlama imkanı bulabiliriz.
Psikolojik Danışman Gazi TUNÇ
Hz. Muhammed (s.a.v.) kadın haklarına saygı gösterilmesini istemiş, Veda Hutbesi’nde
konu ile ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Ey insanlar! Kadınların haklarına riayet etmenizi ve bu
hususta Allah’a karşı gelmekten sakınmanızı tavsiye ederim." (Müslim, Hac, 147) Hz. Âişe’nin
naklettiği hâdisede: Bir kızcağız geldi: "Ya ResUlallah", dedi "Babam beni istemediğim hâlde
amcamın oğluyla evlendirdi." Hz. Muhammed derhal kızın babasını çağırdı: "Kızını, istemediği
halde bir başkasıyla evlendirmeye zorlayamazsın." dedi. Adam: "Nasıl emrederseniz ya
Resûlallah!" diyerek yaptığından vazgeçti.Kendi öz evladı Fatıma'yı Hz. Ali ile evlendirirken
de; "Ya Ali, kızımı sana cariye olarak veriyorum ama unutma ki bundan böyle sen de onun
kölesisin" buyurmuştur.
Yine Hz. Muhammed (s.a.v.) aile hayatında kadının da sorumluluğunun olduğunu ve söz
hakkının bulunduğunu bildirmiş ve bu hususu şöyle dile getirmiştir: “Kadın; eşinin, evinin ve
çocuklarının yöneticisidir. Hepiniz yöneticisiniz ve hepiniz yönettiklerinizden
sorumlusunuz" (Müslim, İmâre, 20)Ashabına bir tavsiyesinde; “Kadınlarınızı nasıl köle ya da
hayvan döver gibi dövüyor, sonra da akşam olunca utanmadan beraberce yatıyorsunuz?”
şeklinde bir ifade ile seslenirken; Erkeklerin eşlerine karşı katı, kaba, zorba ve merhametsiz
olmamalarını, onlara sözlü ve fiilî şiddet uygulamamalarını, kötü sözlerle tahkir edilmemesini
(Ahmed, V, 5) istemiş ve; “Kadınlara yediğinizden yedirin, giydiğinizden giydirin, onlara
vurmayın ve onları kötülemeyin." buyurmuştur.(Ebû Dâvûd, Nikâh, 42)Hz Muhammed (s.a.v.)
asla kadın dövmemiş, dövenleri kınamış, kadınlar hakkında Allah’tan korkulmasını, onlara
haksızlık yapılmamasını ve onlara iyi davranılmasını istemiş, bu bağlamda; “Sizin hayırlınız
kadınlarına/ eşlerine en hayırlı olanlarınızdır." (Tirmizî, Rada, 11) Ya da; “Müminlerin iman
bakımından en mükemmel olanları, ahlâkı en güzel olanları ve eşine en yumuşak
davrananlarıdır." (Nesâî, es-Sünenü’lKübra, Uşratü’n-Nisaî, 66)...
Ya da;“Sizin hayırlınız, eşi ve aile fertlerine hayırlı olanınızdır. Ben sizin, eşi ve aile
fertlerine en hayırlı olanınızım." (İbn Hıbbân,Nikâh, IX, 484) buyurmuştur.Yine peygamberimiz
kadınların görüşlerine önem vermiş, onlarla istişare etmiştir. Mesela ilk vahiy aldığı zaman, içinde
bulunduğu sıkıntılı durumu hanımı Hz. Hatice ile istişare etmiştir.Peygamberimizin, dinî ve
dünyevî en ciddi konularda eşleriyle istişare etmesi, kadınlara ve onların görüşlerine verdiği
önemi ifade eder.Zaten evinde zamanının bir kısmını ibadete, bir kısmını ailesine, bir kısmını da
kendisine olmak üzere üçe ayırırdı. Kadınların ibadetlerine önem verir, beş vakit namaza, cumaya
ve bayram namazlarına katılmalarını (Buhârî, VI, 160)teşvik eder, kadınların camiye gelmelerine
engel olunmamasını isterdi.
Sonuç olarak; Peygamberimiz, “Kadınlarla iyi geçinin."(Nisa, 19)ayet-i kerimesinin
gereğini hakkıyla yerine getirmiş, ashabını da bu yönde eğitmiş, Müslümanlara da gerekli
tavsiyelerde bulunmuştur.
Bu itibarla insanlık aleminin olmazsa olmazı konumunda olan kadına gereken değeri ve
önemi vermiş, kadını onurlu bir kul, salih bir insan, kendisi ile cennetin kazanıldığı bir anne
(Süyûtî, Câmi’u’s-Sağir, I, 42, No: 3657),güven ve huzura erildiği bir eş (Rum, 21),adalet ile
davranılması gereken bir evlât (Müslim, Hibât,13)olarak görmüştür.
Kız çocuklarının diri diri gömüldüğü ve kadının bir meta gibi kolayca alınıp satıldığı el
değiştirdiği bir çağda, kadınların itilmesine,aşağılanmasına, haklarının gasbedilmesine,sözlü ve
fiili şiddet uygulanmasına şiddetle karşı çıkmıştır.
Sonuç olarak; Kadınlara iyi davrananları insanların en hayırlısı olarak zikretmiştir.
Yapılan kapsamlı araştırmalarda; kadınların
yüzde 42’si fiziksel ve cinsel şiddete maruz
kaldığını ifade etmekte. Şiddetin en net
biçimde kendini gösterdiği alanlardan bir
tanesi kadına şiddet. Okullarda fiziksel şidde-
te uğrayan çocukların oranı ise yüzde 25.
Psikolojik şiddeti de eklersek, neredeyse
toplumda şiddetle karşılaşmayan kesim yok
gibi. Mahalle baskısı, çevre baskısı, aile
baskısı, ideolojik baskılar. Kısacası herkes bu
tür baskılarla, şiddetin bir türüyle mücadele
etmek durumunda. ‘Cinayete ses çıkarmayan
caninin suç ortağıdır.’ Cemil Meriç böyle
izah ediyor toplumsal duyarsızlığı. Şiddet
sarmalına sessiz kalan kişi şöyle düşünüyor;
şiddet bana uğramadığı sürece sorun yok.
Hem ben ne yapabilirim ki? Bu düşünce tarzı
duyarsızlığı besliyor ve ‘toplumsal
izleyicilik’ yaygınlaşıyor. Toplumsal sorum-
luluklar, özellikle şiddet konusunda çok
yetersiz ve suç ortaklığımız giderek artıyor.
ŞİDDETİN ANATOMİSİ
Psikolojik Danışman Muharrem EROĞLU
Kayseri RAM
‘Yaşam yaratmak, güçsüz insanda bulunmayan
birtakım nitelikleri gerektirir. Yaşamı yok
etmekse yalnızca bir tek niteliği -şiddete
başvurmayı- gerektirir. Güçsüz insan, tabancası,
bıçağı ya da kuvvetli bir bileği olduğu sürece
başkalarının ya da kendisinin içindeki yaşamı
yok ederek onu aşabilir. Böylece, kendisini
yadsıyan yaşamdan öç almış olur. Ödünleyişi
şiddet, güçsüzlükten doğan ve güçsüzlüğü
ödünleyen bir şiddet türüdür. Yaratamayan bir
insan, yok etmek ister’ Bu sözler Erich Fromm’a
ait. Yani güçsüz ve çözümsüz insan şiddet
uyguluyor. Sorunlar karşısında alternatif tepkiler
geliştirilemediğinde, şiddet bir çözüm olarak
devreye giriyor. Engellenmiştik şiddeti besliyor.
Kendini ifade edemeyiş ve benliğin sağlıklı
gelişememesi, şiddetin en büyük kaynağı. Sınıf
ayırt etmiyor bu durum. Eğitim seviyesi ve
sosyo ekonomik düzeyi ne olursa olsun kişilik
gelişiminde ve olayları algılama biçiminde
problem varsa şiddete başvurabiliyor. Yani
engellenmeyle şiddet öp öz kardeşler…
Son on yılda, tıp dünyasında en sık kullanılan
kelime ‘farkındalık’. Yani meseleleri ve kendini
tanıma, idrak etme. Şiddet konusunda da en
temel amaçlardan birisi bu olmalı. Toplumsal
duyarsızlığı en aza indirerek, insanların tepki
verebilirliğini arttırmak. Aynı şekilde öğretim
dışında, değerlerin eğitimini de bu amaçlardan
biri haline getirmek şiddeti belli oranda
azaltacaktır. Dikkat edilmezse bencil bir neslin
tahakkümü altında kalabiliriz.
Çocuk ve gençlerin eğitiminde belki de en
önemli hedef; sorunlar karşısında alternatif
çözümler üretebilen ve her türlü ortamda
kendini ifade etme çabasında olan bireyler
yetiştirmek olmalıdır. Aksi takdirde, her şey
çok yolunda görünse bile engellenmiş ve
kendini ifade edememiş birey şiddet
yöntemlerine her an başvurabilir. Ekonomik
durumu çok kötü iki kişiden birisinin
çalması ya da gasp etmesi ama diğerinin
hayatın olumlu tarafında kalarak, mücadele
etmesi ancak bu durumla açıklanabilir…
ÇOCUK RESİMLERİNDE
SAVAŞ ve ŞİDDET
Abd al-Rahman (13)
“Ben vadide koyunları güderken silahlı
süvariler geliyor. Ateş ederek “şu kara
köleleri öldürün” diye bağırıyorlar. Bir sürü
insan ve hayvan öldü. Kanla içinde
kalmışlardı. Çocukların peşine düştüler.
Bazılarını bir daha hiç görmedik.
Hayvanlarımızı aldılar. Bütün develeri,
keçileri, koyunları, her şeyi… Sonra uçaklar
geldi ve köyü bombaladı. Sayfanın alt
kısmında gördüğünüz kırmızı şey bir roket.”
Taha (13)
“Öğleden sonra eve dönerken uçakları gördük
ama aklımıza bir şey gelmedi. Bahçeye bir
bomba düştü. Sonra dört tane daha… Toplam
altı kişi öldü. Bir oğlan çocuğu, kucağında
oğlunu taşıyan bir anne, bir de kız sanki…
Bahçenin bir köşesinde kucağında bebeğini
taşıyan bir anne var, biraz sonra o da ölecek…
Gecelerim çok zor geçiyor, çünkü bir evimiz
bile yok. Geceleyin kaçarken yanan evlerin
görüntüsünü unutamıyorum.”
Doa (12)
Burada develer üzerinde silahlı adamlar. Bir
adam bir kadını zorla alıkoymaya çalışıyor.
Kadının başının hemen yanında bir telefon
var. Çünkü yardım çağırmak istiyor.
Musa (15)
Bu resmi tüm ailesini kaybeden Musa çizmiş
ama hikayeyi amcası anlatıyor. “Sabahın
altısında askerler geldi. Bizim civarda 3-4 köy
vardır. Ortalama 1200 kişi yaşardı. Bomba ve
tüfekle ölüm yağmuruna tutulduk. Neyimiz
varsa yağmalandı. Köy yakıldı. Akşama doğru
köyü bir de uçaklar bombaladı. Askerler evlerin
içinde kalan, hasta ve yaşlı insanları teker
toplayıp öldürdü. Biz zor kaçtık”
Mustafa (8)
“Askerlerden kaçıyoruz. Uçaklar ve süvariler
peşimizde. Şunlar kadınlar, bunlar da
erkekler. Vadiye doğru kaçtık. Oradan da
Çad’a geçtik.”
Magda(9)
“Yanan evlerden kaçıyoruz. Tüfekler ve bombalarla peşimizden geliyorlar. Ateş ediyorlar.
Amcam vuruldu. Kızları alıkoyduklarını gördüm. Ailecek el ele tutuşarak –ve çığlıklar atarak”
vadiye kaçtık. Birbirimizi kaybetmemek için ele ele tutuştuk. Burada güvendeyiz ama babamı
kaybettik.
Cemal (12) ve Enver (10)
“Ben hala korkuyorum. Uçakları ve bombaları unutamadım.”
“Eve dönmek istiyorum”
http://www.egitimpedia.com/’ dan alınmıştır.
ŞİDDET İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR
ÇOCUKLU AİLELERDE!
1999-2003 yılları arasında KA-MER'in acil yardım hattını arayan kadınlardan
yüzde 57'si fiziksel şiddete, yüzde 46.9'u cinsel şiddete, yüzde 14.6'sı enseste ve yüzde
8.6'sı tecavüze maruz kalmıştı.
1995'te Ankara'daki gecekondularda yaşayan kadınlar arasında yapılan bir araştırma,
kadınların yüzde 97'sinin kocalarının saldırısına uğradığını ortaya koydu.
1996'da orta ve yüksek gelir gruplarında yer alan ailelerle yapılan bir araştırmada,
soruların başlangıcında kadınların yüzde 23'ü kocalarının kendilerine karşı şiddet
kullandığını söyledi, fakat belirli şiddet tipleriyle ilgili sorular sorulduğunda bu oran
yüzde 71'e yükseldi.
Kadınların yüzde 58'inin yalnızca kocalarından, nişanlılarından, erkek arkadaşlarından ve
erkek kardeşlerinden değil, kadın akrabalar da dahil olmak üzere kocalarının ailesinden de
şiddete gördüğü tahmin ediliyor.
Bir grup orta ve üst sınıf kadının yüzde 63,5’unun cinsel tacizin bir türüne maruz kaldığı
bulgusuna ulaşıldı.
Bir araştırmaya göre, şiddet sonucu ölen 40 kadından 34'ü evde öldü, 20'si asıldı ya da
zehirlendi, 20'sinde öldürüldüklerine dair kesin belirtiler görüldü ve 10'u da ölmeden önce
aile içi şiddete maruz kaldı.
Bursa'daki halk sağlığı merkezlerinde yapılan bir araştırma, kadınların yüzde 59'unun
şiddet kurbanı olduğunu ortaya koydu.
Mor Çatı'nın 1990–1996 yılları arasında bin 259 kadın arasında yürüttüğü bir araştırma,
kadınların yüzde 88,2’sinin bir şiddet ortamında yaşadığını ve yüzde 68'inin kocaları
tarafından dövüldüğünü gösterdi.
Güneydoğu bölgesinde 599 kadın üzerinde yapılan bir araştırma, yüzde 51'inin evlilik
içi tecavüze ve yüzde 57'sinin de fiziksel şiddete maruz kaldığını buldu.
Başbakanlık Aile Kurumu tarafından yapılan araştırmaya göre; şiddet türlerinin başında
% 84 ile sözlü, % 70 oranında fiziksel şiddet gelmekte.
Kadınlar şiddet gerekçelerini, aile sırrı olarak gördükleri için açıklamakta zorlanmakla
birlikte kocalarına itaat etmedikleri için şiddet gördüklerini vurgulamakta.
Şiddet gören kadınların sadece % 25’i hastane ve sağlık kuruluşlarına başvurmakta.
Şiddete uğrayan kadınların %91’i etkin bir çözüm düşünememekte, yalnızca %15’i evi
terk etmekte,% 8’i terk etmeyi düşünmekte, % 5’i boşanma davası açmakta, % 2’si ise
intiharı düşünmektedir.
Kanada’daki Ottawa Üniversitesi ve İngilte-
re’deki University College Londontarafından yapılan
bir araştırma, çocuklara yönelik çizgi filmlerin
yetişkinler için çekilen filmlerden daha
fazla şiddet içerdiğini ortaya çıkardı. Araştırma
kapsamında 1937 ile 2013 yılları arasında çekilen ve
gişede başarılı olan 45 çizgi film incelendi. Bilim
adamları, 1937 yapımı Pamuk Prenses ve Yedi
Cüceler ile başladıkları incelemelerini, 2013
yapımı Karlar Ülkesi’yle tamamladı.
ÇİZGİ FİLMLER ŞİDDET SAÇIYOR !!!
DAHA FAZLA ÖLÜM VAR
Sonuçlara göre, çizgi filmlerdeki ana karakterlerin ölme oranı, yetişkin filmlerindeki
karakterlerin ölme oranından 2.5 kat fazla. Çizgi kahramanların ‘cinayete kurban gitmesi’ ise yine
yetişkin filmlerin 3 katı. Çizgi filmlerin üçte ikisinde ana karakterlerin ölüm sahnesi ekrana
gelirken, bu oran yetişkin filmlerinde yüzde 50’de kalıyor.
Araştırma ekibinde yer alan Dr. Ian Colman ve Dr. James Kirkbrid,
“Anneler çocuklarına korku, aksiyon, polisiye filmi izletmek istemez ama animasyonların daha
fazla yıkım, şiddet, ölüm, kargaşa içerdiğini gözlemledik” diyerek, “Bu sahneler çocuklar
üzerinde uzun süre kalabilecek travmalar yaratabilir” uyarısında bulundu.
Lisede "Arabuluculuk" Projesi
Projenin hazırlayıcısı Dokuz Eylül Üniversitesi
Anlaşmazlık Çözümü Araştırma ve Uygulama
Merkezi Müdürü Prof.Dr.Abbas Türnüklü, Buca’daki
lisede 2006 yılında başlatılan projenin,
örnek sonuçlara ulaştığını belirtti.
"Adalet Bakanlığı’nın davaları azaltma, arabulucu-
luğu yaygınlaştırma hedefi varsa, okullarda akran
arabuluculuğu ve müzakere kültürünün yaygınlaştı-
rılması gerekir" diyen Prof.Dr. Türnüklü, bu
kapsamda her yıl öğretmenler ile 9. sınıf
öğrencilerine anlaşmazlıkların doğasını,
anlaşmazlığın kötü olmadığını, iletişim becerilerini,
öfke yönetimini, akran arabuluculuğunu anlattıklarını
ifade etti.
Öğrencilerin, anlaşmazlık yaşadığında kendilerinin
belirlediği arabulucuya başvurmayı benimsediklerini
anlatan Türnüklü, "Okulda oluşturulan tarafsız bir
odada oturdular, problemin kaynağı ve çözümünü
konuştular. Arabulucu onlara asla nasihat vermedi.
Sadece ne istediklerini, nasıl sorun aşabileceklerini
görmeyi sağlayacak sorular sordu. O görüşmede
konuşulanların saklı kalacağını bildiklerinden çok
rahat konuştular, sorunlarını çözdüler" dedi.
http://www.milliyet.com.tr/’ den alınmıştır.
ŞİDDET VE ZORBALIĞI ÖNLEMEK İÇİN
OKULDA NELER YAPILABİLİR?
Okul, çocukların yaşama hazırlanabilmeleri
için oluşturulmuş özel bir çevredir. Her ne kadar
özel tedbirler alınmaya çalışılsa da istenmeyen
durumların ortaya çıkmaktadır. Okullarda şiddet
ve zorbalık denilen olgu bunların başındadır.
Şiddet ve zorbalığın yıkıcı etkileri ölümle
sonuçlanmaya kadar varmıştır. Çocukların
yaşama hazırlanabilmeleri için okulların güveni-
lir ve tehlikesiz ortamlar olması gerekir. Bu
sebeple okullarda şiddet ve zorbalığı önlemeye
yönelik bazı önlemler almak gerekir. Okullarda
zorbalığı önlemek için öncelikle bunu bir sorun
olarak görmek, gerekli önlemleri almak ve
uygulanabilecek müdahale programları
geliştirmek gerekmektedir. Bu programları
geliştirirken izlenebilecek stratejileri şöyle
sıralanabiliriz;
1.Öncelikle veli-öğretmen işbirliği iyi
sağlanmalı. Veli, öğretmen ve öğrenci okullarda
yaşanan şiddetin oranı, sebepleri ve sonuçları
hakkında kapsamlı olarak bilgilendirilmelidir.
2.Okulda zorbalık sorununun yaygınlığı
saptanmalı, zorba ve kurban öğrencilerin
zorbalığa ilişkin tutum ve inançlarının ne olduğu
belirlenmelidir. Ek olarak öğrencilerin, okulda
zorbalıkla ne ölçüde etkili mücadele edildiği
konusundaki algıları ile ne tür önlemlerin
alınması gerektiğine ilişkin düşünceleri belirlen-
melidir.
3.Zorbalığa yönelik toplumda ve okullarda
yanlış inançlar olabilir. (Kavga etmek ve
saldırganca davranmak, büyüme ve gelişmenin
doğal bir parçasıdır; zorbalığa uğrayanlar belki
bir süre acı çekerler ama bunu daha sonra
unutacaklarından pek de büyütülecek bir şey
değildir; başkalarını kızdırmak bazen
eğlencelidir; bazı öğrenciler zorbalığı hak
ederler; zorbalıktan şikâyet eden öğrenciler ana
kuzusudurlar; zorbalık yapanları görmezlikten
gelirseniz sizi bırakırlar; zorbalık yapıldığında
bunu yetişkinlere anlatmak ispiyonculuktur; bir
zorbayla baş etmenin en iyi yolu onunla kavga
etmek ve intikam almaktır) vb. Bu tür yaygın
inançların doğru olmadığı başta öğrenciler ve
öğretmenler olmak üzere tüm okul personeline
anlatılmalı ve bu yanlış inançlar ortadan
kaldırılmalıdır.
4.Zorbalıkla baş edebilmek için okul
kuralları belirlenmelidir. Bu kurallar
belirlenirken öğrenciler de sürece dahil
edilmelidir. Çünkü kendi oluşturduğumuz kurala
en çok biz uyarız.
5.Şiddet ve zorbalığın daha çok hangi
bölgelerde gerçekleştiği saptanmalı ve bu
yerlerde ekstra önlemler alınmalıdır. Güvenlik
kamerası ve nöbetçi öğretmen gibi.
Psikolojik Danışman Gazi TUNÇ
6.Öğretmenlerle işbirliği sağlanmalı ve gizli müfredatın bir parçası olarak ara ara gündeme
getirilmelidir.
7. Programlarda davranış kontrolü, kendi kendini denetleme stratejileri, kişilerarası sorun
çözme becerileri, çatışma çözme becerileri, atılganlık eğitimi ve sosyal beceri eğitimi gibi
konulara yer verilebilir. Koruyucu ve müdahale edici stratejileri bünyesinde birlikte barındıran bir
programa tüm okul personelinin eğitimden geçirilerek katılmaları gerekir. Bu programlara sadece
öğretmen ve yöneticiler değil, aynı zamanda bakıcılar, hizmetliler, kantin görevlileri ve servis
araçlarının sürücüleri gibi diğer personelin de katılımı sağlanmalıdır.
8. Okul zorbalığı konusunda aileler bilinçlendirilmeli, müdahale sürecine anne ve babaların
katılımı sağlanmalıdır. Okulda öğretmenlerin çocukla yaşadıkları sorunun benzerini
anne-babaların da evde yaşadıkları ve genellikle evdeki kurbanın okulda zorba olduğu
unutulmamalıdır.
9. Zorbalar ve kurbanları için gerektiğinde bireysel ya da grupla psikolojik danışma
hizmeti sunulmalıdır. Bu hizmetlerin, saldırgan davranışların yerine daha uygun davranışları
yerleştirecek becerilerin geliştirilmesi ya da kaçınma ve geri çekilme davranışlarının yerine daha
medeni ölçüler içerisindeki atılgan davranışların yerleştirilmesi üzerinde durulduğu zaman daha
etkili sonuçlar verdiği unutulmamalıdır.
10. Sorununun gerçekçi bir resminin ortaya çıkması için zorbalık sorunları, yaşanan
sorunlara karşı alınan önlemler ve elde edilen sonuçlar düzenli aralıklarla değerlendirilmeli,
toplanan bilgiler öğretmen, yönetici, öğrenci ve velilerle paylaşılmalıdır. Bu süreçte zorbalar ve
kurbanlar saptanmalı ve müdahale programına alınmalıdır. Verilerin düzenli olarak öğretmen,
öğrenci ve velilere iletilmemesi durumunda, bu kişilerin duyarlılığının ve müdahale programını
destekleme güdülerinin azalabileceği unutulmamalıdır.
11.Okul panosu şiddet ve zorbalığı önlemeye yönelik düzenlenebilir.
12.Emniyet güçleri ile işbirliği yapılarak okul çevresinde güvenli önlemleri alınabilir.
13.Çeşitli STK, vakıf veya gerekli birimlerle işbirliği yaparak şiddet ve zorbalığa karşı
kampanyalar yürütülebilir.
Yaşamınızın Bir Oyun Olduğunu Öğrendiğinizde Ne Tepki Verirdiniz ?
Jim Carrey’ nin başrolünü oynadığı The Truman Show sinema tarihinin en yaratıcı senar-
yolarından birine sahip.
THE TRUMAN SHOW
BLACK
Siyah Sizin İçin Ne Anlam İfade Ediyor ? Gün Işığını Görmeden Yaşamak ?
Çaba ? Hayata Yeniden Tutunmak ?
Bir Başarı Öyküsü..
Çocuğa Yönelik Şiddetin Önlenmesi
Projesi (IPA), MEB- Özel Eğitim ve Rehberlik
Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından
oluşturuldu. Projenin genel amacı ‘Çocukların
esenliğinin, refahının ve sosyal bütünlüğünün
yüksek düzeyde gözetilmesi amacıyla fiziksel,
duygusal, sözel ve psikolojik her türlü şiddetten
korunmasına katkıda bulunmaktır. ‘
GÜNCEL HABERLER
http://siddetinonlenmesi.meb.gov.tr/
RAM’ DAN HABERLER
Okul Psikolojik Danışmaları (Rehber
Öğretmenler) ile RAM’da 2. dönem toplantısı
yapıldı. Haliliye ve Karaköprü’de görev yapan
Psikolojik Danışmanların katıldığı toplantımızın
gündemi okul rehberlik hizmetleri ve özellikle
şiddet ve akran zorbalığı konularıydı.
Not: Sunulara Ulaşmak İçin : http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/63/01/205760/dosyalar/listele_dosya_1164294.html?CHK=b26c8431ba38d4c01b6e1273b568325b
Kaynaklara Ulaşmak İçin : http://mebk12.meb.gov.tr/meb_iys_dosyalar/63/01/205760/dosyalar/listele_dosya_1164323.html
KARİKATÜR
Adres : Kamberiye Mah. No:57 Akbank Karşısı Haliliye/ŞANLIURFA
Telefon : 0414 216 91 00
http://sanliurfaram.meb.k12.tr/
facebook.com/ŞANLIURFA PsikoRAM
@PsikoRAM
ŞANLIURFA
REHBERLİK VE ARAŞTIRMA MERKEZİ