13
DIYANET ILMI DERGI • EKIM- KASIM- ARALIK 1992 • ClLT: 28 SAYI: 4 VASlFLARI* D Yazan : el-Hac Hoca D Çeviren: Nevzat D e ki: "Benim ibadetlerim, ve ölümüm, gerçekten, hep alemierin Rabbi içindir. Onun yoktur. Ben onunla emrolun- dum. Ve ben ilkiyim." (Kur' Kerim, 6/163-4) Muttalip nin Muhammed (SAS) tari- hi bir karaktere sahiptir. Hz. Muhammed'in zerre kadar yoktur. sunulacak olan ifadesidir. Hz.Muhammed (SAS) Rebiü'l-Evvel 12. gecesi, 570 Miladi refli bir ailenin Kendisi soyca en üstünü olan Dedesi Abdulmuttalip, Kabe'nin idi. bir müddet önce kaybeden Hz.Muhammed (SAS) henüz bir çocuk iken de kaybetti. bilinen bir ailede sine daha sonra bir hayatla yetim çocuk dedesi ta- himaye edildi. Dedesi ölüm iken onu, Ebu Talib'e teslim etti. Hz.Muhammed (SAS) ilk Ebu Talib'in geçirdi. Gö- rünümü ve üstün kendini ziyaret edenlerin sevgisini Daha dokuz iken Sureye'ye ticari bir seyahata Durak yerlerinden birisi olan Busra'da, Bahire isimli bir Arap ile yetim ilerideki ve azametini bakarak konuya par- * Griünal "The Historical Prophet" olan risale Lahor (Pakistan) Dini Eserler Ingilizce olarak ** Woking Islam Cemiyeti Kurucusu ve Ingiltere. *** Diy. Din • 61 •

VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

  • Upload
    others

  • View
    14

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

DIYANET ILMI DERGI • EKIM- KASIM- ARALIK 1992 • ClLT: 28 • SAYI: 4

HAZRET-İ PEYGAMBER'İN VASlFLARI* D Yazan : el-Hac Hoca KEMALETIİN**

D Çeviren: Nevzat OKUMUŞ***

D e ki: "Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, gerçekten, hep alemierin Rabbi içindir. Onun ortağı yoktur. Ben onunla emrolun­dum. Ve ben inananların ilkiyim." (Kur' an-ı Kerim, 6/163-4)

Muttalip (Şeybe) nin o~lu Abdullah'ın o~lu Muhammed (SAS) tari­hi bir karaktere sahiptir. Hz. Muhammed'in varlı~nda zerre kadar şüphe

yoktur. Aşa~da sunulacak olan hayatı, gerçe~in ifadesidir. Hz.Muhammed (SAS) Rebiü'l-Evvel ayının 12. gecesi, 570 Miladi yılında, şe­

refli bir ailenin arasında do~du. Kendisi Kureyşlilerin soyca en üstünü olan Haşi­mo~arındandır. Dedesi Abdulmuttalip, Kabe'nin muhafızı idi. Do~mundan bir müddet önce babası Abdullah'ı kaybeden Hz.Muhammed (SAS) henüz altı yaşla­rında bir çocuk iken de anasını kaybetti. Do~umu, bilinen bir ailede gerçekleşme­sine ra~men; daha sonra meşakkatli bir hayatla karşılaştı; yetim çocuk dedesi ta­rafından himaye edildi. Dedesi ölüm yata~nda iken onu, o~lu Ebu Talib'e teslim etti. Hz.Muhammed (SAS) ilk yıllarını, amcası Ebu Talib'in yanında geçirdi. Gö­rünümü ve üstün hoş görüşüyle, kendini ziyaret edenlerin sevgisini kazandı. Daha dokuz yaşında iken Sureye'ye ticari bir seyahata gitmişti. Durak yerlerinden birisi olan Busra'da, Bahire isimli bir Arap keşişi ile karşılaştılar. Keşiş; yetim çocu~un ilerideki ihtişam ve azametini görmüş, simasındaki işaretiere bakarak konuya par-

* Griünal adı: "The Historical Prophet" olan risale Lahor (Pakistan) Dini Eserler Yayın Derneği tarafından Ingilizce olarak yayınlanmıştır.

** Woking Islam Cemiyeti Kurucusu ve lmamı, Ingiltere. *** Diy. İşi. Başkanlığı, Din Eğt. Uzmanı

• 61 •

Page 2: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

mak basmıştı. Ilk bakışta O'nun, insanlığın kurtarıcıası olduğunu anlamıştı. Yol­culuk sırasında kedisini tehlikelerden ve çeşitli düşmanlıklardan koruması için Ebu Talib'i uyardı.

Hz. Peygamber yirmibeş yaşına kadar hayatın zorluklarını göğüsleyerek geldi. Merhameti, yaratılışındak

1

i uysallığı, temiz karakteri, yaptığı iyilikler kendisini ta­kip edenlere sevgisini kazandırmış ve toplum içinde kendisine "el-Emin" lakabı­nın verilmesine sebep olmuştur.

Erginlik çağına gelince, Hatice isminde zengin bir hanımla tanıştı. Onun işi için bir kaç defa Suriye'ye ticari maksatla seyahat etti.

İşvereni durumundaki o zengin bayan bir müddet sonra Hz. Muhammed ile evlendi. Evlilikleri son derece mutlu geçti. Hatice O'ndan ondört yaş büyük olma­sına rağmen, Hatice'yi tam bir sadakatla sevmişti.

Hz. Peygamber (SAS) eşinin işlerini gayet iyi yürüterek gelirlerinin fazlalaş­masına yardımcı oldu. Hz. Hatice hayatta iken ona daima derin bir sevgi duymuş, öldükten sonra da onu, büyük bir sevgiyle anmıştır.

Hz. Peygamber (SAS) dünyada zühd içinde yaşadı. Kırk yaşından önceki son yıllarda, her sene Ramazan ayı boyunca ibadet gayesiyle inzivaya çekilmek onun vazgeçilmez iidetlerindendi. Yalnızlık, O'nun için adeta bir aşktı. Sık sık geceleri­ni, Hirii Dağında geçirirdi. Orada derin düşüncelere dalardı. İçinimanevi duygu­larla muaşeret ederek doldurmuştu. Gecenin zifiri karanlığında, sessiz dünyasında içi ilhamla doluyordu. Birdenbire gökten gittikçe yaklaşan korkunç bir ses duydu, ışık gördü: ''Sen bir insansın, sen bir Peygambersin!.'' O ses, bütün insanları ikaz etmek için; "Alemlerin Rabbi adıyla" yüksek sesle okumasını emrediyordu.

Bu sırada O, neleri düşünüyordu? Peygamber olmak aklından bile geçmiyor­du; hele hilekarlık asla değil! Yoğun zihn1 mürakebe, onu öyle sıkıyordu ki, ken­disinin delirdiğini zanetti. O, insanlığın kurtarılınasındaki asil sorumluluğun he­nüz farkına varmamıştı. Söylenen sözleri kalbine yerleştirerek kendine geldiğinde titreyerek evine döndü. Hz. Hatice'ye şöyle seslendi: "Beni örtünüz, üstümü örtü­n üz." Hz. Hatice, O'nun istediği şekilde üstünü örttü. Bahsedilen korku ve endişe geçince O, Hatice'ye hitaben; "Neler oldu?" dedi ve şöyle ilave etti: "Ben haya­tımdan korkuyorum." Hz. Hatice ona cevaben: "Ey Ebe'l-Kasım! Allah, seni ko­,·ur. Bu en güzelli deri, iman muhiifızını, doğruyu söyleyen seni Cenabı Allah ke­sinlikle yalnız başına bırakmayacak ve terketmeyecektir. Sen mutluluk içinde ve arkadaşlarınla beraber olacaksın, kötülükler içinde kalmayacaksını Sana neler ol­du? Sen herhangi bir kötülük gördün mü?" Eşi Hatice, Hz.Peygamberin bütün insanlık alemi için seçilmiş bir peygamber olduğunu, en içten ve inanarak söylü­yordu; Keder ve üzüntü yerine mutluluk ve saadette olmasını ısrarla savunuyordu. Hz.Hatice daha sonra Hz.Peygamberi, Kitab-ı Mukaddes'i çok iyi bilen yaşlı ve iimii amcası (veya amcaziidesi) Varaka'ya götürdü .

• 62.

Page 3: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

Varaka şöyle dedi: "Hayatım kendi kudretinde olan Allah'a yemin ederim ki O, seni bütün malılakata peygamber seçti. Namusü'l-Ekber (Cibril) Allah'ın me­sajını, en yüksekierden sana getirdi. İçinde bulunduğun tQolum seninle al~v ve istih­za edecek, seni yalanlayacak, sana eza ve cefa edeceklerdir. Seni memleketinden çıkaracak, seninle harp yapacaklardır. Keşke o zamana kadar yaşayıp senin için dövüş üp senin için ölseydim."

Bir süre sonra Varaka öldü, aradan bir zaman geçtikten sonra, Hz. Peygam­ber'e vahy yine geldi. O'nun, bu günden itibaren en büyük mucizesi, Kur'an-ı Ke­rim di. Yüce Peygamber, hariku'l-ade memuriyetinde başarılı olması için Allah'a dua ediyordu.

O, gerçekten ümmi olmasına rağmen, hariku'l-ade bir kültür sahibi idi. Kur'an-ı Kerim'in benzeri yeryüzünde yoktur. Kur'an'ın yokluğundan veya mukaddes bir kitap olmadığından bahsetmek boş bir işle uğraşmak demektir. Kur'an-i Kerim, dünyanın eşsiz bir barikasıdır.

Vahyin başlangıcından itibaren, Hz.Muhammed (SAS) görevinin çok yüce ol­duğunu bildi. Sadece istenilene cevap verdi. O, hayatını insanlık için vakfetti. O, Allah'ın kulu ve Peygamberidir. İnsanları doğ:-u yola çağırmak için, eza ve cefala­ra katlanarak, hakaret ve sövüp saymalara dayanarak, kendi reformlarının ger­çekleşmesi için va'z etti, Allah'tan aldığı emirlerin yayılmasıyla meşgüldü. Dünya tarihinde, Hz. Muhammed (SAS) gibi, bir gaye uğrunda seferber olan bir kişi da­ha yoktur. O, sevinçli ve sıkıntılı zamanlarında peygamberlik görevini, nefsini dü­şünmeden büyük bir şevkle yerine getirdi.

Peygamberliğinin ilk üç yılında kendine bağlı olan birkaç kişiye kendisi ile ilgi­li olayları anlattı. Dinin yayılması gayet yavaş gidiyordu. Allah tarafından kendi­sine verilen görevleri açıklamak maksadıyla akrabalarının erkeklerini kendi evine çağırdı. Onlar geldiler, fakat onunla alay ettiler. Bu gibi toplantıların pek fayda vermemesi üzerine, Muhammed (SAS) gayet açık olarak tebliğ görevini genişletti. Bu hareket, az da olsa başarılı oldu.

Hz. Muhammed'in müşriklerin putları hakkında açıktan konuşması onların hid­detlerini kamçılıyordu. İnanmayanların eza ve cefası doruk noktasına gelmişti. Müs­lümanlar ibadet ederlerken taşa tutuldular, Kureyşlilerin düşmanlıkları, müslüman­lar nereye gittiyseler orada devam etti. işkencelerini tam bir organize içinde sür­dürdüler. Ramda ve Baka isimli bölgeler, eza ve cefada, zulüm sahnesi haline gel­di. Yasir ve hanımı Sümeyye'yi işkence ile öldürüp, oğulları Ammar'ı çok tehdit ettiler. islam için zulme uğrayanlar sadece bunlardan ibaret değildi. Hz.Muham­med (SAS) kendine yapılan işkencelere sabır ve tahammül gösteriyordu. Bu işken­ce ve zulüm işi onüç yıldan fazla sürdü. Bunlara karşılık O, tebliğ davasından bir dakika olsun uzak kalmadı. Sahabilerine başka yerlere hicret etmelerini salık ve­riyordu.

• 63.

Page 4: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

Onlar iki defa Habeşistan'a göç ettiler. Kureyşliler, bu hareketlerden netice al­madıklarını bir toplantıda ortaya koyarak, Hz. Peygamber'le görüşmek için bir heyet hazırladılar. Heyet'in reisi Rabia'nın oğlu Utbe idi; konuşma esnasında pw­gambere: "Ey kardeşimin oğlu, sen gayet üstün bir mertebede iken, değerini dü­şürüyorsun. Ailemizin arasına kavga ve nifak, toplumumuzun içine ayrılık tohum­larını ekiyorsun. Ecdadımızı Allah'a karşı hürmetsizlikle itharn edip, tanrı ve tan­rıçalanınıza hakaret ediyorsun. Sana bazı tekliflerimiz var: Bu hareketlerinle zen­gin olmak istiyorsan, bizden herhangi birimizin sahip olduğu, en geniş imkanı sa­na verelim. Eğer kabul edersen, Ôaşımıza emir yapıp, sensiz hiç bir iş yapmayaca­ğımıza söz verelim. Eğer hükümdar olmak istiyorsan, seni kendimize kıral seçip hepimizin hükümdan ol, eğer muradın kadın ise, ismini ver, onu sana bulup geti­relim." dediler. Hilekar ve bir yalancı için ne de büyük fırsat! Şu Muhammed bü­tün Arap aleminin hükümdan olacak; kendini kabul ettirdikten sonra, o, Kureyş­lileri zorla kendi dinine döndürecek. Fakat Hz. Peygamber ne bir yalancı, ne de bir hilekar idi. Hz. Peygamber onlara aşağıda meali verilen ayeti celilelerle müka­belede bulundu:

"Hii, Mim. Bu kitap, merhamet eden, ve merhametli olan Allah'ın katından indirilmedir; Bilen bir millet için müjdeci ve uyarıcı olmak üzere Arapça okuna­rak, ayetlerin uzun uzun açıklanmıştır. Ama insanlarm çoğu yüz çevirmiştir, on­lar işitmezler de. "Ey Muhammed! Bizi çağırdığın şeye karşı kalplerimiz kapalıdır. Kulaklarımızda ağırlık, bizimle senin aranda anlaşmamamıza engel verdır; istedi­ğini yap, biz de yapacağız." derler. Ey Muhammed! onlara söyle: "Ben de ancak sizin gibi bir insanım. Bana tanrınızın tek bir tanrı olduğu vahyohınuyor. Artık ona yönelin, ondan bağışlanma dileyin; vay ortak koşanlara!" Onlar zekat ver­mezler; ahireti inkar edenler de yalnız onlardır. Doğrusu inapıp yararlı iş işleyen­lere, onlara, kesintisiz bir ecir vardır." (Kur'an-ı Kerim, 4111-8)

Hz.Muhammed bu ayetleri okuduktan sonra Utbe'ye şöyle dedi: "Sen (oku­nam) dinledin, şimdi sana en uygun olanı al." Kureyşliler, Hz.Muhammed'i zorla Ka'be'den çıkarıp, Peygamber'in amcası Ebu Talib'e gittiler, şöyle dediler. "Ey Ebu Talip, yaşına ve soyuna saygı gösteririz, fakat yeğeninin, ilahlarımız hakkın­da sarfetmiş olduğu sözlerle sana olan hürmetimizin son noktasına gelmiş bulun­maktayız, artık sabrımız tükenmek üzeredir. Ya onu yaptıklarından vazgeçirir ve­ya kendinde onun yanında saf olursun. Biz iki guruptan birinin galip gelmesine kadar harp yapacağız. Bu gibi konuşmalar devam etti. Ebu Talip Hz. Peygam­ber' e yalvararak, üstlenmiş olduğu işi bırakmasını istirham etti. O esnada Peygam­berin düşüncelerini hayal ediniz! Bir tarafta, onu öldürmeye kasteden putperest Mekkeliler; diğer tarafta ise, üstlenmiş olduğu görevi terket, diyebilecek, ihtiyar ve onu uzun zaman himaye ederniyecek amcası ile Kadir-i Mutlaktan aldığı emir­leri hiç bir şeyden futur etmeden açıklanmasını isteyen ilahi emirler vardı. Gerçek­ten çok güç bir yargılama idi. Fakat Hz. Peygamber metanetle: "Ey sevgili amca­cığım! Beni davamdan vazgeçirmek için güneşi sağ elime, ayı sol elime verseniz

• 64.

Page 5: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

asla ben bu davadan vaz geçmem. Ancak Allah'tan açık bir beyan gelince ben bu dava yolunda ölünce vaz geçerim '' buyurdu.

Çok sevgili amcasının himayesinden uzak kalma düşüncesi, onu ciddi bir şekil­de hırpalamıştı. Akan gözyaşları içinde amcasının kendisine bundan böyle yardım etmemesini yalvararak istedi. Ebu Talip ise şöyle cevap verdi: "Rıza-ı Bari için, seni ne memnun edecekse onu söyle, asla seni yalnız bırakmayacağım."

Ebu Talip Miladi 619 yılında vefat etti. Onunu ölümüyle Kureyşliler işkencele­rini artırdılar. {Müslümanlara) erzak ve su gibi günlük tüketilen şeylerde azaltma­ya gittiler. Hz.Muhammed azadlı kölesi Zeyd ile Taif'e gitti. Hürmet göreceği yer­de, taşlanarak şehirden çıkarıldı. Yara bere içinde Mekke'ye dönen Peygamber bu yorgunlukla kendini ibadete verdi. O, asla kavmine beddua etmedi. Ellerini sema­ya açarak, gözyaşlarıyla Allah'a şöyle niyazda bulundu: "Ey Allahım, kavmimi doğru yola hidayet et. Onlar bilmiyorlar; onlara, Hakkı anlamada yardımcı ol, onları asla yalnız bırakma, ihtimal ki onlardan bazıları hidayete gelir de Kur'an-ı Kerim'i başkalarına anlatır lar."

"Ey esirgeyici ve bağışlayıcı ulu Allah'ım, bu anı ve bundan sonrasını sulh edip saadet veren, bütün karanlıkları izale eden, azametinin yüceliğine sığınıyorum. Hoş­nut olacağın işleri yapabilmem için zorkluklarımı gider, güç ve yardım ancak sen­dendir .... "

Taif'ten döndüğünde ashab ve kendisi için yaşanınası artık mümkün olmayan Mekke'den Medine'ye göç etmelerini tavsiye etti. Hz. Ebubekir ve Hz.Ali ile Mek­ke'de kalıp, mertçe ve korkusuzca ilahi da'veti sürdürdü. Karşı tarafın tutumları çok değişikti. Amcazadesi Ebu Cehl'in teklifiyle Müşrikler Müslümanları öldür­mek için toplantılar yaptılar. Bunun üzerine Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir Mek­kelilerin şerrinden korun up kendilerini karşılayan Medine'ye hicret ettiler.

Hz. Muhammet (SAS) birçok büyük ve küçük savı.ş yapmak zorunda kalmış­tır. Burada onları anlatmayacağım. Bir Peygamberin kendi topraklarını müdafaa etmesi kesinlikle kınanamaz. Alızap Savaşı sırasında da düşman Medine'yi ku­şatmıştı.

O, çok kısa zamanda Medine'de bir ordu ve devlete sahip oldu. 52 yaşlarında iken bütün Arap memleketlerinde büyük reformlar gerçekleştirdi. Putperesderin adetlerini yıkarak kökten kaldırdı. En düşük seviyede muamele gören kadını en yüksek mertebeye çıkardı. Kandavalarınada kesin bir çözüm getirdi. Savaşlar için kesin kaideler koydu. Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında uygulanan hukuk sistemini meydana getirdi.

Bazı insanlar bu gibi İcraatların kılıç zoruyla başarıldığına inanırlar, halbuki asla!.. Zorla yaptırılan işler kesinlikle süreklilik kazanmaz. Allah ve Peygaberi ta­rafından yapılması istenen fiil ve hareketler, başlangıçtan günümüze kadar devam etmektedir. Toplum içinde Peygambere gösterilen sevgi ve saygının, bir baskıyla meydana gelmesi mümkün değildir. Hz. Peygamber, Hz. İsa'ya ihanet etmiş ve basit menfaatlar karşısında yalnız bırakmış, "Juda" gibi bir dosta sahip olmadığı

• 65 •

Page 6: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

gibi, bir horoz'un ötüşü esnasında, onu üç kere inkar ve tekzip eden "Peter" de yoktu. Onun meydana getirdiği ruh, "Yasir ve hanımının seve seve ölüme gitmele­rinden açıkça görülmektedir. Öyle bir ruh ki!.. Yasir putperestler tarafından tut­sak edilmiş, elleri ve ayakları dört deveye bağlanmış ve her biri değişik yönlere çek­tirerek eziyet edilmişti. Böylece onun bedeni dört parçaya ayrılmıştı. O ise bu es­nada tek olan Allah' a inandığını söyleyerek şöyle haykırıyordu: "Allah'tan başka ilah yok, Muhammed(SAS) onun kulu ve elçisidir."

Hz.Peygamber, Zeyd ve ailesi gibi nice mücahit insanlar yetiştirdi ki, onlara hürriyet verilip ailelerinin yanına dönme ve müşriklerin kullandıkları şeyleri ortak kullanmayı bile reddetmişlerdir. Bilal ve emsali insanların kalbini fethederek ken­dine müezzin yapmıştır. O insanlar Mekkeliler tarafından kızgın kumlar üzerinde ta ölünceye kadar sürüklenmiştir. Fakat inançlarından asla yazgeçmemişlerdir. Ta ki bütün Mekke, Medine ve Kudüs minarelerinden Allah'ın birliği ilan edilineeye kadar ...

Hz. Muhammed, Mekke'ye bütün İslam aleminin lideri sıfatıyla tekrar geldi­ğinde, hiç kimseden intikam almaya kalkışmadı. O, merhametsiz değildi. Onun gibi anlayışlı ve ünsiyetli bir insan daha, dünya'ya gelmemiştir. Affettiği kimseler sayısızdır. Kendisine zehir li yemeği sunan, sahabelerden birinin ölümüne sebeb olan yahudi asıllı Zeyneb'i bile affetti. Uhud muharebesinde Hz. Hamza'nın ciğerini yerinden sökerek çiğneyen, (Ebu Süfyan'ın eşi) Hind'i dahi bağışladı. O'na en şid­detli İşkenceyi layık gören Mekke'li müşriklerden bile intikam alınayıp affetti. İs­lam'ın galibiyeti, müşriklerin zannettiği gibi asla kılıç zoruyla olmamıştır. İslam düşmanları, büyük kuvvetleriyle İslam Cumhuriyeti'ni yıkmak için gayret sarfet­tiler. Fakat müslümanlar onlara karşı savaş yaparak, başarı. elde edip, her başarı­da fatihlerin akıllarını durgunlukta bırakan merhamet ve sevgileriyle fethettikleri yerlerin insanlarını İslam'a kazandırıyorlardı.

Hz. Muhammed'in hayatı üzerinde çalışmak, çocuğun şefkatli babasını, köle­nin merhametli efendisini, hürriyetini karşılıksız alan cariyenin sahibini sevdiği gi­bi, O'nu bana sevdirdi. O ki, ebed'i mahkümiyetten bizleri korudu. O gelmeden evvel insanlık cehennemi bir azap içindeydi. Bize, ALLAH'ın kitabına uyduğu­muz müddetçe kendisiyle beraber olacağımızın müjdesini verdi. Ve; "Ey insanlar! Üzülmeyiniz, ilaili emidere bağlı kalırsanız O'nunla beraber olursunuz." dedi. O'­nun amacı İslam'ı anlatıp, "Ben Hak'kın yolundayım!" diyecek kadar cür'etli in­sanları yetiştirmekti. Peygamberin etkileyici uzun hayatını okuyucularıma anlata­bilirim. O nun merhameti, kadirşinaslığı, eşsiz hilkatı, sonsuz affediciliği, irfan sahibi ve son derece sabırlı oluşu sebebiyle, hem sevildi hem de yardım gördü. Ha­fızam bu gibi bilgilerle doludur.

Yaratıcının emrinde olmasıyla, Hz. Peygamber daima iftihar ederdi. O, ne hissi birisi idi, ne de kendini beğenmiş bir egoistti. O şöyle buyurdu: "Ben de sizin gibi bir insanım. Beni yöneten ve emrinde olduğum Allah'a ibadet ediniz." O nun ha­yatı islamı öğretip, anlatmaktı.

• 66.

Page 7: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

O, bütün Arabistanın lideri olarak tanındı. Fakat kendisini asla bir kral gibi görmedi. Hırs ve tamahkarlık felsefesini kökten yıktı. Krallı~ın verdi~i debdebe­den nefret etti. Aile fertlerine son derece iltifat ve itibar gösterip, oca~ı yakar, evi süpürür, koyunlarını sağar, elbiselerini, ayakkabılarını tamir ederdi. Aylarca evinde ocak yanmayacak, lambalarına yağ konulmayacak kadar kıt kanaat yaşadı. Açlı­ğını arpa ekmeği yiyerek giderir, sütü ve balı tatmak ona mutluluk verirdi. Genel­likle yiyeceği; hurma, içeceği de su idi.

1\rapların lideri idi. Böyle olmakla beraber O, lüks hayata, zenginli~e ve her istenilene malik olmuş mudur? İnsanlar o'na itaat ettiler. Oğlu İbrahim'in ölümünde güneş tutulmuştu. Durum, bazıları için bir fırsat olup, sebebini İbrahim'in ölü­müne bağladıklarında; Hz. Peygamber onlara serzenişte bulunarak: "Güneş ve Ay Allah'ın birer alametidir. Onlar hiçbir kişinin ölüm ve doğumu için asla tutulmazlar" buyurdu. O, sahabilerine ısrarlı bir şekilde kendisinin Allah'ın emir­lerine boyun eğen bir kul ve peygamber olduğunu ifade ediyordu. Gerçekten de o başka bir şeyle de görevli değildi.

O nun, Kur'an-ı Kerim'de tasvir edildiği üzere, insanlık için ilahi bir nimet ol­duğunda hiç şüphe yoktur. Teslimiyeti harikü'l-ade idi. Aşa~ıdaki dua Onu tasvir ediyor: "Benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm, gerçekten, hep alem­lerin Rabbi içindir. O'nun ortağı yoktur. Ben inananların ilkiyim." (Kur'an-ı Kerim,

6/163-4)

Birkaç yıl içinde meydana gelen değişmeye bakınız!.. Hz. Muhammed (SAS)in karakter ve teslimiyetle elde ettiği başarı, ahlak en çöl sayılan yerleri ba~ ve bahçe­ye çevirmiştir. İslamdan önce ihtikar maksadıyla piyasayı ellerinde tutmakla teba­rüz etmiş yarı-vahşi insanları, uyum, sevgi ve kardeşlik bağıyla birbirine bağladı. O, vazifesinde gerçekten başarılı idi. O'nun başarısı, bütün peygamberlerin başa­rılarından kat kat üstündü.

Hz. Peygamber (SAS) Hz. İsa'nın isteyip de yapamad•ğı şeyleri gerçekleştirdi­ği gibi, hiçbir zaman da "Ey Allah'ım, ismini aziz eyle, sen bütün alemler.inMü­debbirisin, yer yüzünü cennete çevir" şeklinde yalvarmarnıştır. Fakat; "Bütün hamd ve sena alemierin Rabbi olan Allah'a mahsustur. O'nun yüce ismi Azizdir. O'nun Rubı1biyyeti her şeyi şamil olduğu için emirleri ebedi nimet olan cenneti kazan­mak üzere yapılmalıdır." diye nida etmiştir. Hz. Peygamber (SAS) Veda Haccın­da; "Ey insanlar, beni iyi dinleyiniz, bu seneden sonra aranızda olup olmayacağı­mı bilmiyorum. Allah'ın huzuruna varıncaya kadar hayatınız, malınız dokunul­mazdır. Bu günün üzün, bu ayınızın ve her şeyinizin çok değerli olduğunu, her şe­yinizden hesaba çekileceğinizi, Allah'ın huzuruna varacağınızı asla unutmayınız! ... Ey Allah'ım bana verilen görevi insanlara tebliğ ettim." buyurdu.

Oradaki cemaat hep bir ağızdan: "Gerçekten, sen bize tebliğ ettin!" dediler. Hz. Muhammed; "Ey Allah'ım! Görevimi yaptığıma şahit olmanı temenni

ediyorum" buyurdu.

• 67.

Page 8: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

O, Miladi 8 Ağustos 632 (12 Rebiü'l-Evvelll Hicıi) Pazartesi günü Medine'­de, dua ve niyaz halinde iken, ruhu a'layı illiyyine ulaştı.

Dünyada hiçbir insan onun kadar insanlığa hizmet etmemiştir. Onun asli göre­vi i'layı Kelimetullahtı. Yaratılmışları irşad edip, onları sevmekle yaratıcısını hoş­nud etmiştir.

BÖLÜM II

YÜCE PEYGAMBERİMİZİ TANlYALlM (Şemail-i Şerif)

Peygamberimizin boyu ne fazla uzun, ne de kısayd~~ Yal~ız yürüdüğünde orta boylu göründüğü halde, toplum içinde yürüdüğünde dıger~erınden uzun boylu ol­duğu müşahede edilirdi. Fakat yaygın olan kanaat, onun kıloca ve boyca orta hal-

li olduğudur.

Resulullah'ın rengi; çok fazla beyaz ve buğday renkli olmamakla beraber be­yaz tenliydi. Diğer karışık renklerden uzak olarak beyaz ciltliydi.

Şernail yazan bazı alimler, daima güneş ve hava ile temas halinde olan el, yüz ve boyun gibi organlarının kırmızımtırak; gün ve hava görmeyen kısımların ise saf beyaz olduğunu ifade etmektedirler. Saçları dalgalıydı. Düz, aşağıya sarkan cins­ten olmayıp, çok da gür saçlı değildi. Saçlarını taradığında uzaktan saç dalgaları görünüp, omuz başlarına ilişecek şekilde, çok kere kulak yumuşaklarını kapata­cak biçimde uzundular. Bazen iki örgü yapar, her birini kulak tarafına bırakır, bazen örgü yapmadan tarayarak, kulaklarının üzerine bırakır ve mübarek enseleri görünürdü.

Saç ve sakallarının ancak 17 tanesi beyazdı. Yüzü, gerçekten, diğer insanlar­dan çok daha güzeldi; kim onun güzelliğini tasvir etse, ondördünd,eki ay ile muka­yese ederdi. Teni o kadar zarifti ki, hiddet ve sevinci beden adalelerinden anlaşılır­dı. Sıddık-ı Ekber onu şöyle tarif etmiştir:

"Gece vakti ay ışığında karanlık olmadığı gibi, Başkalarının iyiliğini isteyen bir nur idi O."

Hz. Peygamberın alnı açık, kaşları ise ince ve sıktı. Kaşlarının arasında beya­zımsı bir parlaklık vardı. Gözleri normal büyüklükte ve geniş; rengi kırmızıya ça­lan siyahtı. Kirpikleri kalın ve uzunca, daima dimdik görünüme sahipti. Burnu mü­tenasip bir şekilde aşağıya doğru uzunluğuna meyilli; dişleri, hafifçe seyrekti. Gü­lümsediğinde dişlerinin arasından ışığın geçtiği farkedilirdi. Dudakları etkik>yici bir güzellikteydi. Yanakları yumuşak olmayıp adale sertliğindeydi. Yüzü ne- uzu!l, ne de yuvarlaktı; ikisi arası ve ço,{ güzeldi. Sakallarını kendi haline bırakmAz, inti-

• 68.

Page 9: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

zamlı ve düz bir şekilde aşağıya doğru sarkıtırdı. Bıyıklarını çok kısa tutardı. Nor­mal uzunlukta olan boyunun güzelliği diğer insanlardan çok farklı idi. Güneş ve hava ile temasta olan kısımlar altın ve gümüş karışımından yapılmış bir vazo gö­rünümünde idi.

Göğsü irice olup kin ve kötülüklerden arınmıstı. Bedenindeki etler diğer insan­lara nisbetle fazla idi, fakat şişman değildi. Bedeni düzg_ün ve ş~ffaftı. Göğsünden göbek kısmına kadar, hafif tüylerden oluşan ince bir hat vardı. Bu bölümde kıl yoktu. Peygamber'in omuzları iri yarı idi. Omuzları, topukları ve pazuları kalın etlerle kaplıydı. Sırtı geniş, sağ omuzuna yakın kenarları kalın tüylerle kaplı, için­de sarımtırak ben, siyah bir mühür (Mührü Nübüvvet) vardı. Elleri ve kolları etli, bilekleri uzun, el ayası açık, el ve ayakları normal büyüklükteydi. Parmakları gü­müş mızrak görünümündeydi, dokunulduğunda kadife gibi yumuşak; koklandı­ğında misk ü anber saçıyordu. Bacakları, kalçaları etli idi. Bedeni kuvvetli idi; ya­şının ilerlemesine rağmen adaJeleri yeni doğmuş bir bebeğin tazeliği ve zindeliğin­de idi. Yürümesi sabitti. Müvazeneli bir yürüyüşe sahip olup, adımını diğer adımı­na eşit atardı. Fiziki bakımdan Hz. Adem'e, tabiat bakımından Hz. İbrahim'e benzerdi.

Hz. Peygamber'in Giydiği Elbiseler

Gri elbise kullanınakla beraber genellikle beyaz elbiseleri çoğunluktaydı. "Ya­şamınızda ve ölümünüzde (Beyaz renkli) ketenleri kullanınız" imajını verirdi. Sa­vaş halinde ketenden yapılan yelekieri giydiği gibi, yeleksiz olduğu zamanlar da olurdu.

Giysilerini, sağa sola sarkmamaları için, düzgün bir şekilde üstlerinden bir parça ile bağlardı. Kaftanının düğmeleri genelde kapalı, ibadet haricinde, çok nadir ola­rak iliksiz dururdu. Cemaatla namaz kıldığında vücudunu çarşaf büyüklüğünde birk örtü ile örterdi. O da diğer insanlar gibi yamalı elbiseler de giyerdi. Normal günlerde giyindiği elbisenin dışında, Cuma gününe ait özel elbise kullanırdı. Ba­zen abasının uçlarını kürek kemiklerinin üstünde bağlardı. Cenaze namazlarında nadiren bu şekilde yapardı. Evinde olduğunda bedenini sardığı şeyin uçlarını arka tarafa atarak otururdu. Siyah giysisi de vardı, fakat onu hediye olarak birisine verdi. Yakınları o siyah elbisesini ne yaptığını sorduklarında hediye olarak verdiğini ifa­de etti. Enes b. MIDik; Hz.Peygamberin ikindi namazını kıldınrken kullandığı cüb­benin uçlarının birbirine bağlı olduğunu rivayet etmektedir.

Mührünü, llZerinde taşmiı. ~arıkla veya sarıksız baş örtüsü kullanırdı. Bazen başındaki takkeyi çıkarıp namaz kılmak için "sütre"yapar, ona doğru namaz kı­lardı. Sarığı olmadığı zamanlarda alnına bir şeyler bağlardı. Sankiarından birisi­nin adı "Sahab" idi, onu Hz. Ali'ye hediye etmişti. Hz.Ali, Peygamberimizin ya­nına o sarık ile geldiğinde; Efendimiz: "Ali, Sahab'ı giyerek bana geldi" buyurur­du. Sarığını sararken saMan sola doğru başlayıp, çıkarırken soldan sağa doğru çözerdi. Yeni bir elbiseye sahip olduğunda, eskisini mutlaka muhtaç olanlara he-

• 69.

Page 10: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

diye verirdi. Onun yaklaşık iki metre uzunluğunda, bir metre genişliğinde, yüzü deri, içinde de hurma lifi olan bir minderi vardı. Kolayca toplanabilen bir battani­yeye sahipti. Oturmak veya yatmak arzu ettiğinde, onu kullanır, bunun haricinde yatmak ve üzerinde oturmak için fazla bir şeyi yoktu.

BÖLÜM III

HZ. PEYGAMBER'İN AHLAKi VE İCTİMAi KARAKTERi (Hoşgörüşü, Samimiyeti ve Nezaketi)

Hz.Peygamber, kime öğüt verdiyse o, toplum içinde gayet muteber bir insan durumuna gelmiştir. O, ne kadınları, ne de köleleri, hiç kimseyi lanetlememiştir. Kedisine zulum ve işkence edenlere lanet etmesi istenildiğinde; "Merhamet etmek, lanet etmekten daha yararlıdır" cevabını vermiştir. Müslim ve gayr-i müslim tef­rik etmeksizin, lütüf ve merhameti lanete tercih etmiştir. O, cihadın dışında, kim­s'eye el kaldırmamış; ve Allah'ın düşmanları dışında, hiç kimseden intikam alma­mıştır. İki alternatiften birisini seçmek zorunda kaldığında, daima en uygun, en kolay olanı ve hiç bir kötü tarafı olmayanı seçmiştir. Herhangi bir kadın, erkek veya köle, bir şey istediğinde, isteklerini kesinlikle reddetmemiştir. Hz.Enes şöyle rivayet eder: "Gerçek şu ki; Peygamber'le şu kadar zaman beraber oldum; yaptı­ğım şey için ''niye yaptın?'', yapmadığım şey için de ''neden ya prnadın?'' dediğini işitmedim. ''

Peygamberimiz geeelernek için hiçbir şeyi problem etmezdi. Yatılacak bir şeyi hazır bulduğunda, onun üzerinde uyurdu, bir şey bulamadığında, toprak üzerinde yatardı. Karşılaştığı insanlarla mutlaka selamlaşırdı. Biri onu kendisine vekil ta­yin ettiğinde, işi sonuçlanınca ya kadar, en güzel şekilde takip ederdi. Birisi ile to­kalaştığında karşısındaki şahıs elini bırakmadan, onun elini kesinlikle bırakmaz­dı. Ashabı ile karşılaştığında ister oturmuş, ister ayakta olsun, ilk defa O tokalaş­maya gayret ederdi. Dili daima zikirle meşguldü. Herhangi birisi onu ziyarete gel­diğinde, namazda ise kısa keser gelen kişinin ihtiyacını giderdikten sonra ibadeti­ne devam ederdi.

İki dizini kenetleyerek otururdu. Bu oturuş şekli sahabenin de adetiydi. Mec­liste boş bulduğu yere otururdu. Oturulan yerleri daraltmamak (Edep ve terbiye icabı) için cemaat içinde ayaklarını uzatarak asla oturmazdı. Yalnız olduğunda veya cemaatte boşluk varsa otururdu. Akrabası olmayanlar bile, kendisini ziyarete gel­diklerinde onlarla hoş sohbet eder, onları mutlu kılar, örtüsünü yere sererek üzeri­ne oturturdu. Kullandığı yastığını ziyaretçilerine verir, ziyaretçi, almak istemediğinde yastığını ortaklaşa kullanmak için israr ederdi. Her kim onunla sevgi bağını geliş­tirdi ise, onun diğer insanlardan farklı olduğunu söylerdi. Hz. Peygamber, ziya­retçilere, sosyal durumlarına göre değer verirdi. Mamafih, toplum içindeki

• 70.

Page 11: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

konuşmaları tam bir nezaket ve alçakgönüllülük içinde devam etmiş ve yüce Mev­la onun hakkında Ali İmran 159. ayetinde şöyle buyurmuştur: "Ancak Allah'ın rahmetiyledir ki sen onlara yumuşak (ve hoş görüyle) davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, herhalde etrafından dağılır, giderlerdi". İnsanları memnun et­mek için onları aşiret ve kavimlerinin adlarıyla da çağırırdı. Çok meşhur olmayan kimselere bile iltifat ederdi. Sıradan bir insanla fikir teatisinde bulunurdu. Çocuk sahibi hanımları çocuklarının ismiyle; çocuksuz hanımları da kavimlerinin adıyla çağırırdı. Çocukları, isimleriyle çağırarak onların gönüllerini alırdı. Çok cömert­ti. Cemaati arasında kavga ve niza yoktu. Dünyadan ayrılırken şöyle buyurdu: "Kudsiyet ve hamd sana olsun, ey Allah'ım! .. Şehadet ederim ki senden başka bir Halık yoktur!"

Hoşgörüşü ve Bağışlaması

intikam almak kudretine sahip olduğu halde kendisini üzen ve eziyet veren her­kesi, affetmiştir. Hz. Peygamber insanların en sabırlısı olup, suçluları bağışlamak bakımından da eşsizdi. Başkalarının aleyhinde konuşanları kesinlikle dinlemezdi. Sahabilerine beslediği sevginin azalmaması için, onların hakkında kötü bir şey söy­lenilmemesini her defasında hatırlatırdı.

Hz. Peygamber çok şeffaf bir ten'e sahipti. Cildinin içi ile dışı adeta birdi. Öf­ke veya sevinci yüz hatlarından anlaşılırdı. Kimseden nefret ettiğini asla söyleme­miştir. Peygamber Efendimize, çok ca parfüm sürünmüş birisi geldi, kendisi o tür kokudan nefret ettiği halde, ona bir şey söylemedi. O kişi makamdan ayrılıp gitti­ğinde, yanındakilere; bu zat dışarıya çıktığında, süründüğü bu kokuyu kullanma­masının çok iyi olacağını kendisine bildiriniz, buyurmuştur.

Cömertfiği ve İyilikseverfiği

Hz.Peygamber cömertlik ve yardım severlikte de diğer insanlardan farklıydı. Özellikle Ramazan ayında, kendisine birşey kalmayacak şekilde, mal varlığını da­ğıtırdı. Hz.Ali O'nun ahlaki yapısını şöyle sıraladı: "El açıklığında emsalsiz, kalp zenginliğinde benzersiz, konuşmalarında çok doğru, verdiği sözü yerine getirmede titiz ve aile arasında prestij bakımından diğerlerinden asildi." O'nu ilk gören çeki­nirdi. Fakat ünsiyet ettiğinde artık onu sevdiği gibi, hiçbir şeyi sevmez olurdu.

Şecaatı ve Kahramanlığı

O, bütün insanların en şecaatlısı ve kahramanı idi. Hz. Ali: "Bedir muharebe­sinde; Peygamber'in barınağı düşmana daha yakındı ve o gün onun kadar kahra­manca döğüşen bir asker de yoktu" buyurmuştur. Hz. Ali şöyle devam etmiştir: "Savaşın en kızgın sırasında biz onun arkasına sığındık. İki ordu birbirine girdi­ğinde, Peygamber düşman ordusuna en yakın bir bölgede çarpışıyordu." Orduya hücum emrini verdiğinde, cenkçilerio başı olarak en ileri safta olurdu. Ordunun içindeki en cesur savaşçı, onun her zaman düşman tarafına çok fazla yanaştığını hatırlatırdı. Düşmanla savaş halinde iken, etrafı sarıldığında bineğinden inerek:

• 71 •

Page 12: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

"Ben Allah'ın elçisiyim, Abdülmuttalib'in oğluyum" dedi. Onda görülen kahra­manlık bir başkasında görülmemiştir.

TevazQu

O, Peygamberliğin verdi~ fıtrat gereği, sabır ve tevazı1da diğer insanlardan fark­lıydı. Hastaları ziyaret eder, cenaze törenlerine katılır, kölelerin bile da'vetine ica­bet ederdi. Ayakkabılarını tamir eder, elbiselerini yarnar, evine gittiğinde

hanımlarının işlerine yardım ederdi. Sahabileri onun ahlakını bildikleri için, hiçbi­ri onun özel işlerinde çalışmamıştır. Çocukların yanından geçtiğinde, onları selam­lardı. Sahabileri ile o kadar içli-dışlıydı ki, sahabilerinden biri veya herhangi birisi ona seslendiğinde cevaben: "Buyurun, buradayım" derdi. Toplantı esnasında kı­yametten bahsedildiğinde, mevzuyu genişleterek anlatırdı. Yemek veya konuşma esnasında dünya olayları konuşulunca hep aynı tavrı takınır, onlarla tam bir uyum içinde olurdu. Sahabe, huzurunda şiir okuyup, çocuklukta yaptıklarını anlatıp gül­düklerinde, o da gülümser, fakat asla şiir ve şarkı terennüm etmezdi.

Karşılıklı Konuşma Hali

Rahat konuşma ve belağatta, diğer insanlardan çok farklıydı. Konuşmaları kı­saca tatlıydı. Onun konuşmaları, incinin ipe dizildiği tatlılıktaydı. Hz. Aişe Vali­demiz; "Hz.Peygamber, diğer insanların yaptığı gibi çok konuşmazdı. Hatipleriniz kendilerini isbat etmeğe çalıştıkları halde, O gayet az konuşurdu. Başkaları ile mu­kayese edilirse, onun milkalemesi son derece kısaydı. Bu kısa konuşmanın içinde vermek istediği mesajı en güzel biçimde verirdi. Konuşması ne fazla uzun, ne de çok dardı. Kelimeler ipe dizilen inci tanesi gibi diğerini takip ederdi. Konuşulanla­rın daha iyi anlaşılması için, hafif teneffüsler verirdi. Sesi başkalarına nisbetle gür ve nazikti. Az konuşmak, seçkin meziyetlerindendi. Ancak icab-i halde uzun ko­nuşmaları da olurdu. Hiçbir zamannahoş kelime kullanmak istemezdi. Kızgınlık halinde bile, doğruyu ve Hakkı telaffuz ederdi.

Hoş olmayan, hakaretamiz konuşanlardan daima yüz çevirmiştir. Sevilmeyen bir kelimeyi kullanmak zorunda bırakıldığında, dolaylı ve ima yoluyla bunu ifade etmiş, kesinlikle açıktan kullanmamıştır. Konuşma esnasında hiçbir kişi, sözünü kesmemiştir. Devamlı topluma doğru yolu göstermek için, va'zu nasihatta bulun­muştur. Dinleyicilerin huzurunda tebessürnle davranır, bazen sahabilerin kendi ara­larındaki konuşmaları onu rahatsız eder, bu durumda dikkatini başka tarafa çekerdi.

Hz. Peygamber'in Yiyecekleri

Hz. Peygamber neyi hazır bulursa onu yerdi. İnsanlar içinde, kendi hizmetini bizzat yapmaktan zevk alanların başında gelirdi. Sofra kurulduğunda, Allah'a dua ederdi. Namaz kılanın oturuşu gibi sofraya oturur; "Ben de diğer insanlar gibi bir kişi olduğum için, onlar gibi yiyip İçınem gerekir" derdi. Gıdayı azalttığı için, çok

• 72 •

Page 13: VASlFLARI* - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/D00033/1992_c28/1992_c28_4/1992_c28_4_KEMALETTINHE… · Tarihte ilk defa insanlar arasında kardeşlik bağını kurarak, aralarında

sıcak yemekleri yemezdi, "Allah, yemek için ateşi bize vermemiştir" deyip yeme­ğin soğumasını beklerdi. Genellikle üç pamağıyla, bazen de - etrafa dökülmemesi için - dört parmağıyla yerdi. Elenmemiş arpa unundan yapılmış ekmeği çok sever­di. Yeşil salata, taze hurma ve diğer yeşil sebzeleri severdi. Üzüm ile, olgun kavun ve karpuz tercihiydi. Kavunu katık olarak kullanırdı. Bazen kavun bazen de ka­puzla yeşil hurma yerdi. El ile yemeği tercih ederdi. Bir gün sağ eliyle hurma yiyip, çekirdeklerini de sol eline istif ederken, bir keçi yakınlarından geçiyordu. Çekir-. dekleri keçiye gösterip, kendisi sağ eliyle yemeğe devam ederken, keçi sol elindeki çekirdekleri yemeğe başladı. Keçi uzaklaşıncaya kadar bu harekete devam etti. Ge­nellikle su ile hurma yerdi. Ara sıra bir yudum süt ve onun üzerine hurma alırdı. Sağlığa uygun yiyecekleri ve içecekleri tercih ederdi. Çok sevdiği yemeklerden bi­risi de et çorbası (Sarid), et ve bal kabağıydı. Hz. Aişe: "Kalp rahatsızlıklarını as­gariye indiren ve takviye edici olan bal kabağının yemeklerde çok kullanılmasını Peygamberimiz tavsiye etti" buyurdu. Koyun ve keçilerin ön kol etlerini, bal ka­bağını severdi. Ara sıra ekmekle sirke yerdi. Hurmanın tazesi, sebzelerden de iki veya üç çeşidi sevdikleri arasındaydı. Çiğ soğan ve sarınısağı asla yemez, hiç bir ni'meti de hakir görmez, hoşuna gideni yer, hoşuna gitmeyeni yemezdi. Yemek işi bittiğinde, evvelinde olduğu gibi, yüce Allah'a dua ederdi. Yemekten sonra el­lerini tertemiz yıkardı. Suyu üç nefes te içer, evvelinde "Bismillah", ahirinde "el­Hamdülillah" derdi. Su içerken çok yavaş içtiği gibi, a~nı da fazla doldurmazdı. Bazen içtiği suyu bir nefeste bitirdiği olmuştur. içtiği su kasesinin içine asla nefesi­ni vermez, gerektiğinde nefesini bardığın dışına verirdi. Hanımıarına yemeğinin getirilmesi için, emretmemiş, kendisine özel muamele yapılmasını da istememiştir. Huzuruna ne getirilmiş ise onu kabul huyurup yemiş ve içmiştir. Ara sıra da, ken­di sofrasını kendisi kurmuştur.