19
l (J.JJ '1 L . Bursa Tasavvuf l(ültürü 4 BURSA KULTUR SANAT VE TURIZM VAKFI

Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

  • Upload
    others

  • View
    12

  • Download
    0

Embed Size (px)

Citation preview

Page 1: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

l (J.JJ '1 L

. Uluslararası

Bursa Tasavvuf l(ültürü Seınpozyuınu

4

BURSA KULTUR SANAT VE

TURIZM VAKFI

Page 2: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

BURSA KÜLTÜR SANAT VE TURİZM VAKFI BURSA IdTAPLIGI 18

Uluslararası Bursa Tasa11vuj Kültiirii Scmpozyumu 4

ISBN ...-975-7003-16-6

B irinci Basım Eylül2005

Ya)luıa Hazırlayan

Mehrned Temelli

Baskı

F.Özsan Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.

İzmiryolu No:221 Beşevler 1 BURSA

Tel: O (224) 441 33 82

e-mail: [email protected]

Açıkhava Tiyatrosu Yanı, Kültürpark 1 Bursa Tel: (O 224) 234 49 12 (3 hat)

Faks: (O 224) 234 49 ll E-posta: [email protected]

Page 3: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

Modernite ve Tasavvuf Banu Demirağ

Bu yazıda, Marshall Berman'ın 'Katı Olan Her Şey Buharlaşı­yor/Modernite Deneyimi' adlı kitabı ana izlek olarak kullanıl­nuştır. I(<ıbaca 16. yy. ile başlayıp günümüze uzanan süreç i­çinde, başkaldın söylemlerini de çağrıştıran bir antitez olaral( 'modernite' kavramı değerlendirilmiş, günümüzde göz ardı e­dilmek, unutturulmak istenen inanç sistemlerinin iflas ettiği

süreçler, insanlığın çelişkilerinin temelinde yatan öğrenme hır­sı ve gelişme iştahı ile ilişkilendirilerek aniatılmak istenmiştir. M. Berman'ın adını K. Marx'a atfen koyduğu kitabın satır ara­larında zikredilen evrelerde veıilmiş sanat eserleri ve üretilmiş ideolojilerle iç içe varlığını hissettirıniş bir tür 'karşı kültür' ol­gusu olarak modernizm, hemen tüm metne serpiştirilerek gü­nümüzde yaşana gelen kaosa göndern1eler yapılmış, aynı za­manda evrenin ruhuyla eşzamanlı olarak 'şimdi'I).in sorgulan­masına da çalışılmıştır. İnsanlık adına, daha insanca yaşama!( iddiasıyla ama insana rağınen geliştirilen kuranılar ve oluştu­rulmak istenen modern dünya modelinin insan0ğluna dayattı­ğı açmazlar, inançsızlığın yarattığı vehmin giderilemeyen boş­luğuyla ortaya konmal( istenmiştir.

Page 4: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

218 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

Nasıl yapmalı?

Mephisto hemen birkaç öğüt verir: Cellat aşianal Senin değil mi

Elierin ayakların, Kafan ve kaba etlerin;

Bunun yanı sıra, Taze taze tadına baktıklanmı

Kendime katmış sayılmaz mıyım? Eğer altı beygirin parasını

Verebilecek durumdaysam, Onlann gücü benim olmaz mı?

Sanki yirmi dört bacağım varmış gibi Koşar dururum ve hiçbir şey eksilmez

Onurlu bir adam olmamdan.

Goethe - Faust

'Mennerin içindeki meleği gördüm, onu serbest bırakineaya kadar oydımı onu' diyen Michelangelo'nun sözlerini ondan iki yüz küsur yıl sonra meslektaşı Rodin şöyle sağlıyordu:

'Taşm fazlasım atıyorımz, gerrye luykel kalıyor'.

Allah' a şirk koşmak zanıuyla farklı zamanlarda yasaklanmış -veya hor­lanmış- heykel ve resmin yok sayıldığı bir insanlık tarihi düşünmek müm­kün değil. Sanat ve onun günümüze ulaşmış ürünleri olmasaydı, bilim a­damlarının esinlenecek ve beslenecekleri kaynaklar eksilecek, uygarlığın

şafağı kolay sökmeyecek, bilgi ve sezgi aydınlığı insanoğluna bunca dolay­sız, kendiliğinden erişemeyecekti. Birçok düşüncenin hem beşiği hem de eşiği olan nice oluşum; birbirini tamamiareasma doğurup bütünleyen mito­loji, düşünce ve din sistemleriyle açıklanabilir biçimde tezahür etmişlerdir. Titanil<. hırsiann çoğu kez yanlış yönlendirildiklerini belirtmek için Goet­he'nin ortaya attığı Ubermensclı/ üst-insan terimi, günümüzde dahi düşün­sel tenninolojideki önemini koruyor. Politik donanım, psikolojik sentez ve sezgisel öngörü bakımından emsallerinin kendisiyle boy ölçüşeınediği yapı­tı Faust ona keza. Puşkin'in 'modem lıqyatm İ"!Jladasz' olarak tanımladığı bu üst eseıin, birçok yazın ve düşün insanının kaynak kitaplanndan biri oluşu rastlantı değil. ·

Goethe'nin 1770'de yim1i bir yaşında başlayıp önce hiç ara vermeksi­zin altı yıl, sonrasında da ömrü boyunca üzerinde çalıştığı ve 1831 'de, yani seksen iki yaşına geldiğinde bitmiş olduğuna kani olduğu, tamamı ancal<. ölümünden sonra yayıınlanabilmiş bu eserin, altmış küsur yıllık bir süreç boyunca 'olma!<.' için beklemiş olması aynca üzerinde düşünmeye değer. Dolayısıyla; dünya tarihiqin en çalkantılı ve devrim hareketlerinin en san-

Page 5: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

MODERNİTE VE TASAWUF 219

cılı olduğu dönemde sürekli gelişim halinde oluşu, Goethe'nin Faust'tmu daha önceld örneklerinden ayıran en büyük özellik. Çünkü onun Faust'u para, cinsellik, erk, şan, şöhret için ruhlarını satmış 'önceld Faust'lara benzemiyor. Goethe'nin kahramanı 'sadece kendindekini değil, ulaştığı herkesi JJe sonuçta onu çwrelryen tüm dünyadaki bastırılmış, muazzam insani eneıjileri

özgürleştirdiği' için de tam bir kahraman. Her türden entelektüel, etik, eko­nomik, sosyolojik, toplumsal gelişmenin büyük bedellerini ortaya koyduğu içindir Id, Marshall Bem1an onu 'ilk Jle hala e11 ryi gelişim trageqyası' olarak tanımlıyor.

'İ çimizdeki gardryanlarla ne baş etmek ne kurtulmak, sadece onlarla yaşamaımı anahtarianızdan birini sunmak' istediğinden bir tür modem zamanlar sembo­lü Faust. Hem bir tür boyun eğişin, aynı zamanda saf haldkatin üst düzey bir yorumu olarak bugün de önemini koruyor. İnsanoğlunun varlık ve yok­luk arasındalc.i uçuruma atlama hırsını, öte yandan bundan sonrald acıların açmazlada dolu kam1aşasını, insani çelişldlerin önünü sonunu merak eden­lere aynı tazelikte sunan bir. ruh rehberi Faust.

Bilindiği gibi ldşinin görüntüsel olaral( şeytanla, ama aslında vicdan o­larak da tanımlanabilecek Tanrıyla hesaplaşma ediminin bir örneğidir eser. Suçluluk duygusunun sesleri, ldlise çanları olarak her daim diri ve kendine getiricidir. Bir tür kopuş, terk ediş, hem de onunla uzlaşma zemini şeklin­de, önemli bir alegori olarak ldtaptald yerini korur. Ne var Id aynı ldlise çanları, diğer yandan ölmeye hazırken onu hayata çağıran sestir de. Hava­da bir umutsuzluk hissi duyar/duyurur Goetl1e. Tıpkı sonrald süreçte de onu ve eserlerini inceleyenlerin, yazarın iç sesiyle kaleme alınış olduğunu bildikleri aynı his; kalın/ağır/ezici bir yorgan gibi kaplar batıyı. Antrapolog Bemard James, onun dal1a yüz yıl öncesinden insanlığın bilim ve teknoloji tarafından iteklenerek yeni ve tüketici bir çağa girişini öngördüğünün altını çizer. Batıdald nice görkemli oluşumun çöküşünün son ayak sesleridir bu öngörü. Aşırı kalabalık ve yağmalarmuş bir gezegendir dünya. Bu yüzden )mğmayıya durduracağızyada yok olacağız' der. James'in; insanlığı bütünüy­le öldürmeden önce öldürülmesi gereken bu ölümcül gücü; 'modem ilerleme kültürü' olaral( tanımlayışına tanık oluruz. Ancal( yüz elli küsur yıl önce olsun, şimdi olsun, bu sürecin bir numaralı kahramanı esasında Faust'tur; bir ölümlüdür, insandır. Olası nükleer felaketlere, canavarca biyolojik savaş yöntemlerine ve vicdanİ sorumluluk bilincini zorlayan genetik mühendisli­ğe dair çarpıcı manzaralar sunan çağına tepld duyan .Sernard James, daha l 973 yılında 'Faust'ım işlediği günaha dıryu/an labaratuııar kökenli şehııet'i en büyük insani tehdit olaral( göm1üş ve 'ilerlemenin Ölümü' adlı ldtabında bunu dile getim1iştir. Keza Koestler, 'aydını önüne katan rüzgar labaratuııarlardan esryor' derken, bu kaygının altını çizmiş, söz konusu şeh­vetin bizi götüreceği açmazı işaret etmiştir. Günümüzün en etik sorunsalı

Page 6: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

konumuna gelen 'kopyalama işlemleri' daha hiç hesapta yokken, heniiz başlamanuşken üstelik..

Bemard James'in 'Bilme ilıtryacı ölümcül bir kültürel spordur' deyişini bir yerde insanlığın bilimsel evriminin de bir tecellisi olarak kabul edebiliriz. Bu bağlamda Faust'u, bir eleştiri olmanın ()t~~inde dünyaımza bir meydan okuma şeklinde tanımlayan Marshall Herman'ın da, 'insanm gelişme uğruna değil, gelişmenin insan uğruna olacağı' gerçeğini· seslendiriyor oluşu James'in tezine destek verir nitelikte. Modernitenin e!Y'nıuazzam darbesi sayılabile­cek bu gelişimin, onun çocuğu konumundaki nil~ilizmin de habercisi olaca­ğına, birbirini doğuran/birbiriyle iç içe geçen süreçler içinde etap etap göz­lemlenebileceğine tanıkhk edecek birkaç kuşak boyunca Faust, kendisinden. sonrakilerle alttan alta alay ederek yaşadı, yaşıyor.

Nitekim, modern burjuvalada entelektüellerin havsalalannın alabilece­ğinden kat kat üstte en büyük nihilistl~r olduklannı ortaya koyacak bir kuramcı belirecektir aynı topraklar üzerinde, Goetl1e'nin ölümünden lusa süre sonra. Yine bir Alınan olan Karl Marx'tır bu isim. İnsanlığın sırtına kırk bin okkahk bir güçle bastıran atınosferden yalunırken, modern hayatın temel olgusunun özündeki kökten çelişleiye dikkat çekecektir. Pragmatik bir modernizmin habercisi olarak da tanımlanabilecek söylemleri arasında 'en az makineler kadar modem zamaımı icadı' olarak işaret ettiği işçi sınıfını

kutsarken, nihilizınin yükselişi ve 'Tanrı'nın ölümü' ile oluşan büyük değer boşluğunda, her şeyin kendi karşıtma gebe olduğu, 'sıradan olmanm anlam taşryan tek ahlak' olarak algılandığı bir dünyada yaratacaktır söylemini.

Marx'ın modern çağın piramitleri, tapınakları, hatta neredeyse yeni harikaları olaral( işaret ettiği merkezler; atelyeler, fabrikalar, köprü, kanal ve demiryolları olacal(tır. Ona göre toplumsal işl~v balamından Mısır pira­ınitleri, Roma su kemerleri, gotik katedraller hızla değerden düşmekteydi­ler, dahası dal1a çok çadır ve kampingler~· benziyorlardı. Kütüphane rafla­rını ateşe vermekten, müzeleri kanallara akıtmaktan, baltaları kuşanıp her şeyi )'lkınal(tan dökmekten söz eden fütürist manifestoya da ilham veren bir baluş açısıydı kendinden sonraldleri ateşleyen. Dünyanın tüm gelenek~ lerinin aynı sepette toplanacağı bu düzlemde, hem o/hem bu yerine, ya o/ya ·bu kavramıyla birlikte ınaldneleşmeye duyulan özlem ve hayranlık süreci başlaınıştı artıle Ama sonuç olarak 'muğlak bir liberalizm'in yerine konması gereken taptaze süreçte yol almak ve 'kepaze bir şimdiki zamanm oıtasmda bile açık bir gelecek talıayyiilü' getirdiği için, insanlık uzun bir zaman onun başlattığı bu yeni dünya modelinin peşinden gidecekti.

Marshall Berman'a göre Marx, 'gömmeye değil sanki öımıeye' geldiği bur­juvazinin ironisini, onun kendini en zengin olanaklardan koparmak zorun­da oluşuyla açıklar: Para kazanma!(, sern1aye arttırmal(, artı değere el koy­mak ama bunların yanında da varlığını sürdürmek. Bu apaçık çelişleiye

örgütlü bir eylemle karşı koyınaksa manifestosunun özüdür. İnsanın geliş-

Page 7: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

MODERNiTE VE TASAWUF 221

me, değişme ve yenilenme gücü onun temel güdüsü; besin kaynağı ise bü­tünüyle üretim araçlarının iktidarıyla varolacak bir doyumsuzluk halidir. 'Dumzaksızm sarsmtı, dilınzek bilmez belirsizlik ve kaynaşma' şeklinde özetiediği burjuvazi hareketinin yarattığı dünyayı tehdit eden tek tehlike ise gelenek­lerdir. Sorunu, 'yarattığı insani olanakları yok etme azmi' olan kapitalizme karşı başlatılacak savaşın parolası ise; 'modenıitenin yaralarmı daha dolu ve derin bir modenıitryle sannak' olmalıdır Id bu da aslında aynı çelişldnin bir başka tarifi olacal<tır.

Öte yandan çağının en büyük modemistlerirtden biri olaral< tanımlan­malda birlikte Baudelaiere, pek revaçta olan bu ilerleme ülküsünden 'şey­tandan kaçareasma uzak durmak' gerektiğini söyler. Bununla da kalmaz, bir tür histeriye dönüşen bu ülküyü doğa ve Tanrının izni dışında günün realitesinin icat ettiği bir 'karanlık jmer' olarak tanımlar. 'Tarihi ben·ak hiçim­de gömzek istryen biıisi her şryden önce bu ihanet ışığım kapatmalı' der ve ekler: 'Modem ne oldumculuğım toprağJnda çiçeklenen bu grotesk fikir her insana kendi görevini unutturdu, ruhu sorumluluktan azat etti; iradryi ise aşkm Jle güzelliğin dayattığı bütün bağlardan kopardı. ' Baudelaire için bu talihsiz gidişat, aşikar olmuş kökten çöküşün belirtisi olarak da tanımlanabilecek bir tür zıvana­dan çıluş halidir. Maddi ve manevi ilerlemenin birbirine karıştırılmasından rahatsızdır Baudelaire. Özellikle de ekonomik büyümeyle palazlanan kar­maşadan mustariptir.

'Kaftde otunmış gazetesini okuyan /ıerlıaııgi bir Fransıza gidin Fe ilerlemeden ne anladığmı sorun; bulım~ elektrik ve gaz lamhası, Romalılarm b:ilmediği mucizeler, eskilere üstünlüğümüzü kamtlayan icatlar drye yamt Jlerecektir' demesi bu gidişat­tan duyduğu eleıni, dahası tiksintiyi çok net biçimde ortaya koyar nitelik­tedir. Doğal ve doğaüstü arasınciald farklara ilişldn tüm bilgilerini yitiren insanın Amerikanlaştırılmasından yalunır Baudelaire. Aslında her esinin kendiliğinderıliğinin ve bireyselliğinin altını çizerken sanatçının tek kayna­ğının kendisi olduğuna işaret eder. Koyduğu ve öngördüğü imgeler ancal< yüz yıl sonra ortaya çıkacak, 20. yüzyıl modernizminin en temel katınarıla­nndan biri olarak sanatın, insanların gündelik hayatlarından kop­ma/koparılma ayriı.azlığına çok önceden kehanet edecektir. Ortaçağdan

kalma esld teneke mal1alleleri yıkarken, farkında olmadan geleneksel kent yoksullarının içe dönük ve dışa kapalı dünyasının da yılaldığı bir Pari_s'in acılarını içinde taşıyaral<, oluşturulan yeni ve büyük bulvarların 'modem aşk için yatak odası' kadar önemli! oluşunun altını çizecektir. (Hatırlayalım lüt­fen, bugün dahi yeni evli çiftierin balayı düşüdür bu bulvarlar!)

Baudelaire sürekli olaral< düzen partisine yalGn olarıları aşağılar, hedef aldığı cemaat ise bilhassa sanatçılardır. Bu konudald en çarpıcı eserlerinden biri 1865'de yazdığı halde basın tarafından reddedilip ancal< ölümünden sonra yayımianmış nesir şiiri olan 'Kaybedilen Hale'dir. Masumiyetin yiti­rilişini konu alan en ironiğinden bir bulvar hicvidir bu. Uygunsuz bir yerde

Page 8: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

222 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

-Berman'a göre muhtemelen genelevde- karşılaş'ılan bir şairle yaşanan diyalog aracılığıyla, sanatçılan hep ve daima kafasında yüceltmiş sıradan insanın şaşkınlığını açıkça ortaya koyar: 'O da nesi! Siz, burada Jıa, dostum? Bqyle bir yerde? Siz! Cemzet taamıyla beslenen, keJ1ser içen siz! Hayret!' sözleri ağzından dökülen sıradan insana başındaki lialeyi nasıl düşürdüğünü an­latmaya çalışan şairin düştüğü gülünçlü dumm aktarılır. Başlannda kutsal gösterge olduğuna hükmeden devrin sanafÇılanna en kaHavisinden gön­dermelerle dolu eserde can alıcı sonı şöyleÔlur: 'Ama haleniz için bir kayıp ilam Jlemuyecek misiniz?'

Ün ve asaletin absurd, aynı zamanda üst değer yargıianna hapseden tavrını alaya alan ve bu bağlamda sanatçıları hesaba çeken eser aslında bizatihi sanatın kutsallığıyla! dalga geçer. 'Sadece kendisinden kaynaklan11~

sadece kendisi için güvenlik arar, çocuksuz ölür, kendi kmdisinin Ja·alı, ralıibi, Tan­rısı' konumuna yükselmiş sanatçı özelinden; zaman/ınekan/insan üçlemesi­ne dilediği kadar yalun, dilediği yerde uzal<. duran sanatın bizatihi kendisi­ne yönelik bir karşı iıngeye dönüşür bu kaybedilen 'hale'. Sivri oklarla altı çizilen bu imgeyi çağrıştıran söylemiere aynı dönemin başka kaynaldarında da rastlanacal<.tır. 'BwjıiJ7azi daha önce lıümıetle karşılanan her türlü etkinliğin üzerindeki lıalryi çekip aldı. Doktoru, lıukukçıryu, ralıibi, şairi, bilim adammı ücret­li işçilere dönüştürdü' denilerek daha sonra Komünist Manifestoda da yerini bulan bu aynı yaklaşım, nice sanat eserine daha esin oluşturacaktır.

Marshall Berman, 'Kalıranımılarm anti-kalırammılar gibi gryineceği Jle en yüce anlamı birer soytarzlığa dönüşüp, müziklıol Jltya gece kulübü gösterileri tasvir~ leıindeki gibi yaşanacağı biryüzyılı önceleniektedir' derken Baudelaire'e haldunı teslim edecektir. Bu çarpıcı cümle ise,

-bencileyin- bu tanıını okuyaniara hazin bir örnek olarak, kendilerini 'seınazen' sıfatıyla takdim eden birilerinin içki içilen yerlerde gösteri yap­malarını çağnştırabilir. Keza nice üstün sanat ürününün, icra geleneğiyle tezat oluşturacak mekanlarda dolaşıma girn1esi, bu .acıklı dunıınun -maalesef- gözlemlediğimiz UCUZ versiyonlarıdır günümüzde. Dolayısıyla 'Kaybedilen Hale' bir anlamda kazanılan yeni 'kitsch 'le~in (boş değerlerin) bir göstergesi olarak ciddi bir tokattır da. Ulusların tinsel yaratılannın 'or­tak mülk' haline dönüştürüldüğü 21. yüzyıl ironilerinden pek çoğunu bu­raya art-arda sıralamak pekala mümkündür sanırım. Bir kanayan yaradır bu. Berman, 'kültür bir gün tekrar satılabilir ımıudıryla her şryin stokta tutulduğıt deJlasa bir depo halini alır' derken bu yara yı. da kaşıyor. Ama tatlı tatlı değil, zannıınca acı acı kaşıyor.

Öte yandan 19. ve bilhassa 20. yüzyıl ile birlikte gelişen, bu arada çığı­nndan çıkan şehirleşme hareketleri, bilhassa büyük metropollerde boyut bulan modernist mimari ile birlikte, tarihsel kalıntılar ve kültürel dokunun zedelenınesiyle özgünlüğünü yitiren yerleşimierin çığlıldanna da mezar olacal<.tır. Beıman, yirminci yüzyıl mimarlannın en tanınmışlarından olan

Page 9: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

MODERNiTE VE TASAWUF 223

Le Corbusie'nin 1924 tarihli büyük Modernist Manifesto'ya yazdığı sunuş yazısını da biçimsel olarak Baudelaire'in iç çekişlerine yaldaşan modernist bir mesel olarak tanımlıyor. Büyük bulvarlarda trafiğin çıldırn1asıyla baş gösteren çaresizliğinin altını çizen bu metinde 'EJlimizden çıkmak demek köşryi döner dömnez geçen arabalar tarafından öldürülme telılikesryle karşı karşrya olmak demekti. Yimıi yıl öncesinde atlı otobüsler ağır ağır geçerken orada şaı*ı si!Jlleı~

tartışırdık' şeldindeki özlem, onulmaz bir sızı olarak dillendirilmektedir. 'Yimıi yıl önce yol bize aitti!' !!! Bir anda kişisel sesler, tarihsel perspektifin akıntısı içinde dağılıp giderken, sokaktaki adam, direksiyondaki adamla yer değiştirecektir. Hatta kafeler ve boş zaman geçirn1e yerleri 'Paris'in kaldırım­larmı yryen asa/aklar' olarak suçlanacak, geleceğin şehrinde her şey trafiğin bir parçasına dönüşecektir. Le Corbusier 192 9' da daha açıkça seslendire­cektir gelenelderi ortadan kaldırn1a şehvetini ve şöyle haylmacal<.tır: 'Sokağı öldünnelryiz'.

'İnsanlar burda, trafik şutada; işyerleri burada, eJller şurada; zenginler bura­da, fakirler şurada; arada da çimeıı Fe betondan bartyerle1~ bi!Jllece insanlarm kafa­lamıdayeniden haleler büyüyebilir'. Bennan, böyle özetliyor bu acıldı öyküyü. Aslında bu öykü tamamlanmadı. Berman'ın 'modernperestlik ve kültürel umutsuzluk' şeklinde nitelediği ild kısır antitez, Anday'ın 'Altta ölüler/Üstte dirileliGel kry.fim gel' dizeleriyle alaya aldığı 'Düzenli Dünya' şiirinin finalin­de de boyut bulmuştur.

17. yy'da Evliya Çelebi'nin kentin en önemli teld<.esi olarakandığı ve 'seksen adalı sema mrydanryla süslü, bağ Fe balıçe ile beze/i' şeldinde tanımladığı bir simge anıt iken, ellili yılların başında yerel ve merkezi yönetimin iş ve fildr birliğiyle Bursa Mevlevihanesi'nin ortadan kaldınlıp yerine, anısına ve işlevine hiç de yaraşmayacak kabalıkta ild bin metreküplük bir su deposu­nun yerleştirilmesi bu aymazlığın mükemmel bir örneğidir. Daha şaşırtıcı olan, Evliya Çelebi'nin anısına yönelik Tanpınar'ın vasiyetine atfen, -bizzat be'nim de aşama aşama içinde bulunduğum bir projenin lamilerince ütopik bulunmuş bir halkası durumundaki- bütünüyle iyicil duygulada Bursa­Nalbantoğlu mevkiine yerleştirilmiş bir çeşmenin, yapılışından ild yıl sonra kaldırılmış olmasıdır. Üstelik 'geleneklerine bağlılıklarından sual olunma- . yan' birileri tarafından!.

Kültürün siyaset arenasma yem olarak atılıp kullanılışı, hatta zaman zaman ldşiselleşebilen mütecaviz hırsiara peşkeş çeldlişi yeni bir durum değil kuşkusuz. Dünya tarilü bunun örnelderiyle dolu. Bunlardan bir tanesi de binlerce alt gelirlinin alın teriyle, şatafatla vücuda getirilmiş çok ünlü bir yerleşimle ilgili. IGerkegaard'ın 'en derin ciddryet, kendisini ironi aracılığıyla ifade etmek zorundadır' dediğince, gösterişli dizelerle hicvedilmiş Peters­bmg'un yüzü.

Alt başlığı 'Bir Petersbmg Masalı' olan 'Bronz Süvari', sanatsal olma­nın yanı sıra siyasal bir eylem olaral<. kabul gönnüş, yalnızca Petersburg'un

Page 10: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

224 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

değil, komünizmin de yazgısıyla özdeşleşen Puşkin'e ait bir eser. Diğer adı Petrograd olan ve bir tasavvur ürünü olarak Petro tarafından kuruluşundan yüz yıl kadar sonra şehre o günün perspektifinden bakan heykelin kişileşti­riimiş trajedisidir bu. Puşldn, kentin sıradan insanı olarak hükümet kapı­sında çalışanları, eğitimli proloteri, yarı_sş.ygın memurları, 'henüz hesap­laşmadık' diyecek olan aydını, imparatotlul<. muhafızları konumundald asillerle üniformalıları, her .birini hiyerarşik 'düzen içindeld kaosla beraber yaşayan organik bir şiir kahbından çıkarıp yıilqnlaştırıyor, yaşatıyor.

Burada Petersburg'un sözde övgü dolu parlal<. dizelerle aşağılanması bir tür gizlenme, bir tür tebdil-i layafet şeldinde yansıyor okura. Yoktan var edilen, bu aşamada da bütünüyle batının sadece parıltılı görselliğini, özdeld yoksulluğu örten bir elbise olarak biçmiş bir ustanın sahte mahareti şeldin­de sunan eser, ezber kalıpların benimsendiği bir perspektif içinde yaratılan Petersburg'a 'açgözlü modenıite gözlüğünden' bakmamızı sağlıyor. Böyle balal­dığında görülen fotoğraf ise, aradald dokuların kaybolduğu, renlderin silik­leştiği, buyurgan bir üst sınıf ile onların acımasız taleplerini karşılamal<. adına ölümcül biçimde çalışan yoksul sınıftan ibaret. Doğal olarak alttaid­ler/üsttekiler ikileminin yanı sıra, bir kaldırım gibi çiğnenen tüm kavramla­rın ezilip birbirine geçtiği ve kam1aşıldaşaral<. anlanunı yitirdiği bir büyük şehir işaret ediliyor okura. Aynı zamanda benzer örnelderini farldı coğraf­yalarda da gördüğümüz bir tür 'modernite rüyası'dır bu. Aslında kabusu demek dal1a doğru. Belinski'nin 'oıta smıfi olmayan ülkeler ebedryen sıradanlığa malıkumdur' sözleri sağlıksız oluşumlarda ispat-ı vücut edip yerli yerine oturur. Dolayısıyla bronz heykeller birer minyatür olarak kalmanın ötesine geçemezler ve hatta tenekeden yapılmışlar izlenimi kucaldar ldmi zaman . onlara -ve tarihe- dild<.atle bal<.anları.

Sadece sanat ve ahiald değerlere değil, aynı zamanda mevcut tüm i­nanç ve kurumlara nefret kusan kahramanı 'Bazarov'la özdeşleştirdiği 'ni­hilizm'in yaratıcısı Turgenyev'in 'Babalar ve Oğullar' adlı eseri, kuşal<. ça­tışmasının da tavan yaptığı bir başyapıttır ve sorgulan1alarla doludur. Aynı zamanda subay ile sivil arasındald anlaşmazlığı da vurgulayan bu eser otokratik erkin örtük peçesini kaldırmayı, radikal bir gündoğumunu an1aÇ­lar. Latince nihiVRusça niçevo'dan gelen 'nihilist'le birlikte, 'hiçbir şeyi kabul etmeme, bütünüyle reddetme' ekseninde gelişecek olan sözcüğün -aslında hedefi bu olmasa bile- benimsenip baş tacı edilmesil}e hizmet eden bu büyük eser, özünde sarsmak, düşündüm1ek, boşluktan çıkarma!<. ve insanlığı ulu -herhangi- bir amaca yöneltmek ister. Modernist sanat ve dü­şüncenin ildli bir karaktere sahip olduğunu söyleyen Marshall Berman, modernleşp.1e sürecinin ifadeleriyle ona zıt görüşlerin süreidi karşı karşıya geldiğini, çarpışırken birbirlerine ayna- tuttuldarını şöyle tanımlar: 'Modern- · leşme sürecinin kendini bulamadığı ülkelerde modenıizm fantastik bir karaktere bürünür'. Toplumsal gerçeldilde değil, fantazilerle beslenmek zorunda kal-

Page 11: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

MODERNİTE VE TASAWUF 225

mış, 'psişik etkisi modemlik hayaleti' rolünü üstlenmiş olan yeniliklerin, hem teknolojinin parlak kostümü, hem de burjuvazinin sağlam zırhı ·alarak ken­tin ve mekanların örtüsü oluşuna tanık oluruz. Doğu'nun düş ve gizemleri ile Batı'nın gerçekleri arasına büyük bir gölge düşürür bu örtü.

Ancak yaşamın gizinin bir haritası olaral< dağuyu kendilerine eksen be­lirleyen kimi batılı aydınların, yüzlerini henüz bütünüyle keşfedilmemiş coğrafyalara ve o eksendeld öğretilere çevirmeye başlamaları bilhassa son yüz elli yıldır sürpriz değil. Daha iyi, güzel, anlamlı her olgunun merkezi ve kaynağı yalan zamana kadar batı iken, doğu ve oryantalizm göz ardı

edilemez bir pusula günümüzde de. H. Hesse, 'Doğu'ya Yolculuk' adlı ese­rinde, 'Amacmıız yalmzca Doğı(ya Jlamıak değildi, daha doğrusu bizim Doğu 'muz

yalmzca bir ülke ya da coğrtifi bir yer değil, ruhun yurdu Jle gençliğrydi. O hem her yerdi hem de hiçbir yer. Bütün zamanlamı yekFücut olmasrydı' derken, zaman zaman hepimizin özlediği, kainatın karanlığına lavılcım çakmasını diledi­ğimiz iç yolculuğun erdem ve hikmetine işaret ediyordu. Belld, başlangıçta evrenin ruhu ile temas halinde olup, ana kaynaktan kaparken boşluğa dü­şenler, asıl ölenin kendi içlerindeld ruh olabileceğini düşünrnek istemedik­leri için 'Tanrı öldü' demeyi tercih ediyorlardı.

Hoş, Tanrı'yı öldüm1e bahsinde, inançsızlan bile yan yolda bırakacal< nice örnek var. Bir siyasi parti başkanımızın cennetin anahtarını vaat ettiği gibi, günümüzün Papa'sı da vaazını izleyeniere onun kapılarını açma gücü­nü kendinde vehmedebiliyor. Oysa Şeyh Sadi, Testimin içinde amber Far demrye ne lıacet' derken bu türden soytarılıkların yaşandığı -'ve hatta korka­rız ki yaşanacağı- zamanlara seslenir. Din ve inanç taeizi eliyle, doyn1al< bilmez hırslan siyaset zırhıyla üzerine geçim1e fütursuzluğunun tekerrü­ründen mustarip insanlık acılan dinmedi, dinmek bilmiyor.

İçsel donanım yerine maskeleri tercih etme kolaycılığının 'moda'ları yarattığı dönemlerde, adeta bizdeld 'ye kürküın ye' özdeyişini tasvir eden Gogol'ün 'Palto' öyküsü gibi, modernitenin tanımlayıcı nice Rus klasiğine esin oluşturacal< farklı bir evre, alaşkanlığı ile birlikte yaşanınaya gebeydi. Yeme içme kültüründen yerleşik düzene varıncaya batının örnek alındığı bir sureçti bu. Elitist bir perspektiften balaldığında, 'idea/ize edilmiş bir libe­ralizm' modeli sunduğu düşünülen tüm bu kent(li) sancıların çelişldleri,

psikosoınatik ral1atsızlıklara da beşik oluşturdu. İnsanoğlunun mevcut 'gerekli bencillik duygusu'nu okşarken, aynı, zamanda onu bütünüyle alt etmeye azmetıniş bir süreçti çünl<ü yaşanan. Norton, 19. yy ve 20. yüzyılın başı Rus eserlerinin, özellikle Petersbmg kaynaldı edebiyat benliğinin polis devletine ilişldn zengin imge ve fildrlerle dolu olduğuna işaret ediyordu. Bilhassa Dostoyevsld'nin eserlerinden beslendiği belirtilen Freud'un, yıllar­dır çok da aşıldığı söylenemeyecek ünlü psikanaliz kurarnlarını oluşturur­ken, bu satır aralarındald sesiere yoğunlaştığını bugün de pek çok bilim adaını savlıyor. Freud, 'psikanalitik terapinin kişisel süper ego karşısmda olduğu

Page 12: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

226 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

kadar asıl cezalandına kültürel süperego karşısında da egqyu · güçlendinnrye çalış­ması gerektiği'ne inanıyordu. M. Berman'a göre, Jetlıedilmiş bir şehirdeki bir ganıizon gibi (benliğin) içinde onu denetlryecek bir aracı'dan söz ederken Freud, Puşkin'in Bronz Süvarisi'ndeki Petersburg'un yüce otoritesini içselleştirmiş sıradan insanını kaynak alıyordu. .. '

Böyle böyle insanlığın iç alemindei((değişildik, gücünü çevredeki geli­şimden alacal<., bu farldılaşma ise özel kuroluşların semirip kanlanmasına yarayacaktı. Büyük bulvarlar ve ekspres :Yqllar açma kampanyalarının en büyük katılımcılannın otomobil sanayi olmilsı şaşırtıcı olmayacaktı öy­leyse. 'Motor imalatında özel teşebbüsten tümüyle yararlanmak istiyor/arsa şelıir­leıini ve otqyollamıı kamu teşebbüsleri aracılığıyla yeniden inşa etmek zorundalar' diyerek General Motors'un Amerikan kamuoyunu ikna etmek için küçük bir servet harcamış olması da aynı şekilde gelişmenin -aslında daha çok kapitalizmin- realitesi olarak doğal karşılanacaktı .

. · Astiüst çelişkisi/ilişldsi eşzamanlı bir alegori olarak yansır ve bugünlere getirir bizi. Bu imgelem karmaşasının ayyuka çıktığı bir dekordur artık hayat, adı Petersbmg değildir, belki İstanbul'dur, Nişabur'dur, Nevşe­hir'dir, Kahire'dir, Bursa'dır. Ağacı yalnız yaprağıyla görmek yetmez. Onu gövdeli ve hatta köldü görmek gerektir. Aksi halde yalnızca tasavvuf bah­sinde değil, dünyaya bakmal<. safhasında da sı:iufta kalmışızdır. Herkesin Şah, herkesin kul, belld de herkesin Haydar, Ali, Mustafa Kemal olduğu, bir bakıma her birimizin Ecco Homo ile özdeşleşebileceğimiz bir bahistir bu. Fomara Yolu'na palmiyeler dikerek kendimizi Akdeniz'in bir salül kentin­deymişiz gibi algılama ihtiyacı, sanld Petro'nun Paris düşleri görerek oluş­turmaya çalıştığı Petersbmg örneğinden çok da uzağa düşmez. Alçal<.gönül­lü akasyalarla şen palmiyeleri bir arada mutlu yaşatabilme umududur ki, bu da, her coğrafyada veya her tarih zemininde mümkün değildir.

İnsanlık tarihi, güç iptilasıyla oluşturulmuş mekanlada da anılnuştır. Bu gücün sembolize edildiği iktidar giydirilmiş nice yapı, görkemi karşısın­da kalabalıkların dilsiz kalışianna tanıldık etmiştir. Yapay olmanın ötesin­de, insani muhayyileıün sınırlarını zorlamal<. iddiasıyla -ama hiç kuşkusuz yine bizzat insan eliyle- yükseltilip yerleştirilen birer anıt olma özelliğini her ne pahasına olursa olsun korur Billur Saray, Brooldyn Köprüsü, Eifel.. Serman'ın deyişiyle 'hepsi de bir tür ziggurat iddiasmdaki Babil Kuleleıi'dir. Londra'dald -1 936'da yanmış olan- Billur Saray için Dostoyevsld'nin 'baş­tan aşağı matematik kesinlikle hesaplanmış ve tasarlanmış bina sryircryi aldatmak, ebedryen susmak zorunda bı ralanak için yapılmıştır' demesi bu iddiayı doğrular.

Başlangıçta mimari sapkınlık olaral<. algılanan, uygarlığa hatta insanlığa yönelik bir saldırı şeldinde nitelenen büyük yapılar, bir yeni başlangıçla birlikte bir uzun bitişi de işaret eder gibidirler. Bir yandan haldmiyet, bir yandan teslimiyet, ancak en çok da acziyeti simgeleyen böyle pek çok ör­nek sayabiliriz. Umut ve korku bitişir birbirine, bir ucu otorite, bir ucu

Page 13: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

MODERNiTE VE TASAVVUF 227

boyun eğiştir bu iptilanın. Optik birer yanılsama harikası, boyutlarını algı­layamayalım diye ustalılda tasarlanmış mühendislik şaheserleri olara!( kar­şımıza çıkar, bizi dilsiz bıralmlar. Marx'ın 'katı olan Jıer şey bulıarlaşıyor' tezine dönüşen bir görselliktir bu. Yazgıları çağdışı kalmal(tır. Kullanılmaz­lar, işlevsizleşmişlerdir. Yalnızca seyirlik bir hayalet olarak onlara balcanla­rın gözünde yücelirler. Bu yüzden de serüven ve romansın yenilgisi, belir­sizlik ve esrarın yengisine dönüşmüş bir tür uyuşmazlık abideleri olarak varlıklarını sürdürürler.

Gücün lcanıtlanması, insanın küçültülmesi, daha da çok diğer halldar üzerinde aşağılık duygusu oluşturacal( bir yapı kütlesinin en yüksek tepeye yerleştirilip avaz avaz bağırtılması, onlara aşağıdan bal(arılar için uluslara­rası ölçekte muazzam bir meydan okumadır. Bu, kendi ezici üstünlüğünün dirimsel bir göstergesi olara!( direnç ve karşı koyma anıtlarının görkemi karşısındaki aczini Dostoyevski şöyle özetleyecektir: 'Kabul edryorum, bilinçli bir amaç uğruna çabalamak ve mülımdislikle uğraşmak, yani ebedryen Fe dunnaksı­

zın, nerrye gittiğine bakmaksızm yeni yollar inşa etmek insanm yazgısıdır'. İtl1al mimari kalıplarla gelişme çelişkisi,. bir yerde batılılaşma ve modernleşme fantazisinin birer yanılsaması, madalyonun öte_ki tarafıdır. Melih Cevdet'in Apartman şiiri bu çelişkinin en kısa hicvidir: 'Dün iki katlrydı/Bugün üç kat­lı/Derken dört katlı, beş katlı, altı katlı/Yükselryor efendim yükselryor/Memleket

yükselryor. ' Aynı. insan doğası gökdelenlerden sonra yapay göller, dalgası ayarlı

plajlar, hatta doğalarında yaşıyorlarmış duygusu uyandırlıcak -ama bunu yapmalda onlara az daha büyük bir hapishane yaratınal( dışında kendilerini aldattıldarı- dev ölçeldi hayvanat bal1çeleri inşa edecelderdir. Oysa doğanın yarattığı özgün kreasyonun ötesine hiçbir koşulda ulaşamayacal( tal1ayyül haldmiyeti -bazen de bizzat afetler- insanlığın çağlar boyunca biriktirdiği tüm mühendislik verilerini sıfırlamaya yetecektir.

Öte yandan Anadolu kuytularında alçakgönüllü, doğaya uyumlu yaşa­yan Selçuldu ve Osmanlı mimarisine atfen Tanpınar'ın 'Cedlerimiz inşa

etmryorlar, ibadet edryorlardı. Maddtye geçmesini ısrarla istedikleıi bir ruh Fe i­manları Faı·dz. Taş ellerinde canlamyor, bir ruh parçası kesilryordu' demesi bu. saplun zihniyete atılmış bir gül olarak açar topraldarımız üzerinde.

Günümüzde büyük çoğunluk, sanal bile olsa billur saray ortamında uyanmak istiyor. Kentselliğinden ödün verilmiş bir büyük metropolde so­luk alıp verirken, modernitenin yalnız kendisini değil, canlı olan her varlığı her gün biraz daha yok saydığım düşünmekten korkarak, daha zevldi ve avantajlı yaşadığını düşünüyor. ve bir yanı sefaJet olan büyük şehrin bir antitezi olara!( yanı başlarında yükselen gösterişli plazalara, Dosto­yevski'nin dediğince 'gizlice hile olsa dil çıkamıayı' aluHanna bile getirmeden, güvenlik denetiminden geçtilderi gökdelenlere girip çıluyor. Yoksunluğun hüküm sürdüğü, diğer yandan popülist umudu denetim altına alan adalet-

Page 14: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

228 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

siz sistemin, Demokles'in kılıcı misali, kapitalizmin oyuncaklarıyla uyuştu­rulmuş kitlelerin üzerinde sallandığı upuzun yıllar boyunca anıt yapılada gurur duymak daha kolay geldi, geliyor.

Birçok köklü çelişki ve paradaksun içinde trajik devler savaşının orta yerinde, özel bir tarihsel konumun içinden geçiyoruz. Bir yandan Nietsche'nin yersiz yurtsuz depfet göçebelerf· olarak andığı memurlarız, öte yandan da bizi başka her şeyden koparan şe_hirlerde kök salnuş yaşıyoruz. Günden güne daha da zorlandığımız nıti~~rin esareti altında işyerlerin­den, tezgahlardan, eğitim kurumlarından çıkıp evlerimize, eğlence yerleri­ne, -çok azımız da iç dünyalanmıza ve/ya vicaanlannuza dönerek- yaşıyo­ruz. Bulvarlarda kamusal dünyaya katılıp bir diğer deyişle farklı adreslerde teselli arıyoruz.

Hepimizi büyük insanlar haline getirmeyi, arzu ve ahiald tahayyülü­müzü devierin yerine geçmeye cesaret edebilecek bir pompayla şişirıneyi amaçlayan bu öğreti çöplüğünde, büyük evler düşlüyor, büyük kentlerde yaşayabilmek için köylerimizi, alışkanlıklarımızı terk ediyoruz. Bize yüksek köprüler, geniş bulvarlar, güzel bahçeler yaratmak için burdaları kaldırıp oralara yeni siteler ve yollar açanlara şükrediyoruz. Oysa o h urda yığını yok olmuyor, gerçekte sadece gözümüzün önünden kalkıyor ve göremeyeceği­miz bir başka yere taşınıyor. Çöpün de edebiyatı yapılabiliyor bugün. Sa­natın gerçeküstücüleri bir talum 'happenings' deneyimleriyle onları bize yalunlaştırıyor, derinliği ve güzelliğiyle buluşturup onları yeniden sevebile­ceğimiz biçimde önümüze seriyor. Güzeli bulamayacağımız mecralarda aramaktan vazgeçmeyen bizler için başka gözdağı olabilir mi?

Birçok modernist söylemin altında antimodernİst bir alt metnin gizli olabileceğini de unuunamak gerek. Daha modern bir sokağa, eve, yaşama, işe kavuşma!<. için geçmişimizi kolayca terk edebilmiş nicelerimiz bunun tam da böyle yaşandığını hatırlamak durumundalar. En yalun şehri bile görmeden köylerinden ayrılıp Alınanya;ya göçen yurttaşlarımızın bugün aşağılanıyar oluşu şaşırtıcı değil. Öte yandan bugün onlardan kurtulmak isteyen, ancal<. başlangıçta ldrli işleri için kapılarını bize olduğu gibi, Yugos­lav, Hintli, Yeni Zelandalı, Afrikalı işçilere, sonra mecburen onların ailele­rine de açan Avrupa kadar, o ucuz iş gücüne talip olup daha rahat yaşaya­cağı beklentisiyle oralara koşanlar da bu tı·ajedinin ild esas kahramanı ol­dul<.larını kabul etn1eliler.

Ayrıca esld evlerimiz, sokal<.larımız, bahçeleriİniz, hatta köylerimiz ar­tık yoksa bunun sorumlusu yalnızca yöneticiler değil, arkamıza bile bal<.­madan yeni bir gelecek umuduyla kaderimizden kaçıp oralardan yüz çevi­ren bizleriz. Yalun geçmişte 'Yusuf İslam'lıktan vazgeçen Cat Stevens'in 'Wlıere do the c/ı ilderen plqy' (Çocuklar nerde oynasmlar) adlı 70'li yılların ba­şındald bir parçası betonlaşan çevreye en haldldsinden bir ağıt. Mühürlense bile kapanmamış yaralarımızia yaşıyoruz. Tüm gücü daha önce gelen her

Page 15: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

MODERNiTE VE TASAWUF 229

şeyi silip süpüm1e ·arzusunda olan modernite sürecinde etnik hafıza ve tarihin yeniden kazanılması kolay değil elbette. Benzer acıları çağrıştıran protest Bob Dylan'ın 'It' s allriglıt Ma, I'm on!_y hleeding' (Her şry yolunda anne, sadece kamyorum) parçası sağırlara fırlattığı bir hazin çığlık. İnsanlık tarihi göç öyküleri, edebiyatımızsa bunun benzer yapıtlanyla dolu.

Hayyam, tarih kainatın vicdanıdır derken biraz da bunu anlatn1ak is­temiştir. Büyük toplu acılan özetleyen soykırım örneklerini hatırlatıyor M. Bennan: 'Tüm atalar ryi, soylu Jle kahramandı da, çekilm acılar, nifret Jle sıkmtı­lar, dışarıdaki zalimlerdm mi kaynaklanryordu' diyerek. Yoksa içimizdeki bu­yurgan 'öteki.'nin hiç mi dahli yok bu adaletsiz düzeni olduğu gibi kabul edip sürdürmemizde? Kızlarmuz töre cinayetlerine kurban giderken, 'dü­şünce suçluları' kalın duvarların ardında tutsak yaşarken, doğanın ilk sa­hipleri hayvanlar katledilirken, bizden olmayan 'öteki'ler dışlanırken, biraz daha petrol için Ortadoğu kanatılırken, hatta tarihi değiştirmek aymazlı­ğıyla Zeus Sunağı Bergama'dan kaçırılıp Berlin'e konuşlandınlırken, özeesi açıkça ve bilinçli olarak kabuğumuza çekilirken devralmadık mı bu bilançoyu?

Panait Istrati, 'diilryamn en lıür dryan Osmanlı ülkesidir' diyordu. 'Tan­r(ya Jle Padişalı'a çatmadıktan sonra insan orada her şryi yapmakta serhesttir'. Batının özlediği sosyal demokrasinin ilk gerçek uygulaması bu topraldar üzerinde ve batıdan çok daha önce hayata geçirilmiş olduğu halde, tüm zamanlara yayılan vurdumduymaz, kaderci ve biraz da n:ı.ütevekkil yapımız o gün olduğu kadar bugün de etlc.isini kornınuyar mu? ·

Berman, binlerle yıllık duvar resimlerinin, hangi cemaatin tarihini vurguluyorsa o cemaatin üyelerince yapıldığını hatırlatıyor. 'İnsanların sana­tm, -ve elbette Id hayatın-(vurgu benim) aym zamanda hem öznesi, hem nesne­si hem de izlryicisi oluşları' bu gerçeğin bir parçası. Kurarn ve pratiği böylesine birleştiren bu evrensel uygulama, 'insanm kendini bir girdahm içindryken hile eFinde lıissetmryi başannası olarak' tekerrür etti, bizi bugünlere getirdi. Yal­nızca aşla/işle, büyük/küçük hedeflerle yetinse bile mutluluğu yakalayama­yan insanoğluna yaşama arzusu, teveld\:ül, inanç, şevk telicin etınek, mevcut olmayan refahın yerine şairane idealler koymak yetn1edi. Yakın çağın mi­henl( taşı Fransız ihtilali ile çağlayan 'hürriyet hareketi', hür düşünmek isteyen insanlar topluluğu olara!( tanımlanan entelijansiyayı ateşledi. Gü­nümüz ise hiçbir dönemde olmadığı kadar bol entelektüel! üretti. Ama savaş(lar) bitmedi. Cemil Meriç'in dediğince, yoksa aydın 'efendisinin ilaçla­rını çalıp içen alımak uşak' mı gerçekten de?

Çoğu düşünüre göre modernizmin asıl amacı, tüm hocalama yataidan­nı ortadan kaldırıp benlik ve dünyanın yeni baştan yaratılmasını sağlamal(­tı. Bir başkalarıysa, çağdaş sanat ve düşünüşün gerçek anlamda özgül bi­çimlerinden, modernizmin tüm farldı yönelimlerinden iri bir adımla ayrılıp, kendilerine 'postınodern' deme boyutuna geçtiler. 'Bir müzede kıçımn üstünde

Page 16: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

230 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

otunnaktan başka bir ş~y yapan, s!Jlasal-erotik-mistik bir sanattan yanayım. Ken­dini gündelik yaşamm pisliğine bulqyan ama sonunda bunların üstüne çıkmayı bilen bir sanattan yanayım. Size saatin kaç olduğunu, aradığımz sokağın nerde olduğunu sf!Ylryen bir sanattan yanayım. Yaşlı bayanlamı karşıdan karşrya geçme­sine yardım eden bir sanattan yanayım' diyonf.u Oldenburg 1961 yılındaki bir sergisinin kataloğunda.. . '

Modernizm, geçmişin modemiteleriyle ,arasındaki hem yakın, hem de düşmanca bağları canlı tutarale bugünüw-modernlerinin özgürleşmesine katkıda bulunabilir mi? Peki ya yanndan soô.rası? Modem Dönem ne za­man sona erecek? Hangi dönem ne kadar bekledi? Rönesans, barok, klasik, romantik, hatta karanlık orta çağlar? Ben de Marshall Berman gibi inan­ınale istiyorum ki, 'biz ve bizden sonra gelecek olanlar kendimizi evde hissetmek için savaşmaya devam edeceğiz. O evleı~ modem caddeler, modem ruh hali buhm·la­şıp havaya karışmaya devam etse de ... '

Arayış insan var olduğu günden beridir devam ediyor. Eşzamanlılığın temelde yatan ilke olduğunu öngören, aynı zamanda felsefesinin ve bilgeli­ğinin çıkış noktasının Tao, ya da farldı bir yaldaşımla 'evrenin ruhu' oldu­ğunu bildiğimiz I Clıing , kendisini kanıtlarla ve sonuçlarla sunmak yerine, erilin ve dişinin, yin ve yangın, göleyüzü ve yeryüzünün, gece ile gündüzün, özetle zıt güçlerin enerjisine denlc tutulan oluşumun Tao olduğunu söyle­mekle yetindi. Beldemenin salt boş bir umut olmadığını, onda amacına ulaşmanın içsel kesinliğinin gizlendiğine de işaret eden I Ching, başanya götüren ışığın yalnızca bu tür bir emin oluşla bulunabileceğini, böylece de azınin yolunu açan engin sulan aşma gücüne erişebilmenin şifresini vermek istedi. 'Yanıtlar sarıdamı içinde' özdeyişi belki de zihinle evren arasındaki iletişimin sözel ifadesi, ya da işte ol şifrenin temel cümlesi.

Bu kaygıların çok ötesinde, evrenin ruhunu sezmiş ve tanımlamış

Feridüddin Attar'ın 'Ey gafil! Sen tenperversin, toprak içinde kan y!Jle dur! Gönül ehl!Jlse, zehiryese o zehir bal olur' şeldindeki beytini şerh ederken Mevlana ne diyordu, hatırlayalım: 'Gönül salıibi öldürücü bir zehir içse dahi onun vücuduna bir zarar gelmez. Prygambeı~ 'q cüretli talib! Talep olunan derecrye ulaşanlarla uğraşmaktan sakın' buyumıuştur. Sende Nemrud'luk var, ateşe atılma, ateşe gire­ceksen önce İbrahim ol. Zira ne dalgıç 1ie de denizcisilı. Aklına uyup kendini denize atınal Birisi denizin dibinde inci, diğeri ateşin içinde kınnızı gül bulur.'

Modemİst sözcüğünü 19 ve 20. yüzyıllarda kullarulacağı biçimiyle do­laşıma solcan ilk kişi olan J.J. Rousseau'dan bu yana nelerin değiştiğini ö­zetlemelc mümlcün değil. Ancak günümüzde yemek/dinletileğlence progra­mı/haber arası denebilecek sıldılda, çokluk medya eliyle, zaman zan1an da amatör kameralar tarafından kaydedilerek bize 'az sonra' anonslanyla ve 'saniye saniye' izlettirilen, böylece de_kendisine en şahanesinden önü buca­ğı açık bir yol bulup gündelilc yaşamımıza sızan terör; bununla birlikte cinayet ve katliamlan kutsallaştıran bir kavrama dönüşen anarşi, bu gide-

Page 17: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

MODERNiTE VE TASAWUF 231

rek geminden boşalan koşunun var~ş çizgisi kadar netleşip rneşrulaşmış durumda. ~En büyük tenkit hicivdir' sözü, protest sanatçılarla aynı safta anılan kimi kendini bilmezin de en büyük silahı bugün. Öte yandan ne kadarlık alış veriş yaparsam bedava kontür, puan, promosyon kazanınma endekslenmiş bir garip kurgunun içinden geçiyorken, çevreyi ve aynı za­manda içimizi kirlettiğine tanıle olduğumuz teknoloji ürünleri, cazibeleriyle bizi çepeçevre kuşatıyorken, sözüm ona modem 'beton yenilik'ler her ge­çen gün çoğalıyorken, doğanın ve/ya kültürün var ettiği nice değeri geri çağırarnayacağımız bir rneçhule postalıyoruz. Genç Werther'in Acılan'nda 'en küçük bir gezintimiz mf!Jlonlarca haşaratın mahvma sebep olur' diyen Goethe, kendisinden yüz yetmiş beŞ yıl soma insanoğlunun tanık olmale dururnun­da kalacağı acılan tahayyül edebilir miydi? Açıleçası ben kendi adıma, 'mo­dem' sözcüğünün gerçek anlarnda içerdiklerini öğrendikten soma onu te­laffuz ederken özenli ve diklcatli olmaya gayret ediyorum.

Gönül gözüyle algılayıp dünyayı iki kapılı han, hayatı ise uzun ince bir yol olarak yorumlayan Aşık V eysel, 'bu acayip sır da senin' diyerek kendini eleştinnek bahsinde nice ustanın yüzlerle yıldır söylernek istediğini şerh etınekte. Görme yetisi balışedildiği halde kör olaniann göremeyeceği,

Shealeespeare'in Kral Lear'iyle özdeşleşebilecek bir tür çıplale hakikat du­rumu. İnsanoğlunun 'üwinden canı dışında her şryi alındığında yüz yüze kala­cağı hakikat'. Kendisini 'yoksul, çıplak, iki hacaklı canlı' durumuna düşüren kralın, kader ve sefalet sınırlannı aşabileceği gerçeğini, ancak iktidardan doyup onu reddedişiyle yakalayabilme melekesini gerçekte kaç yürek özürnsüyor dersiniz? Terörün ne olduğunu, iyi kurgulamnış iki canlı bom­ba, en güvenlikli! ikiz kulelerini yerle bir etınezden önce algılayarnayan -algılarnale istemeyen- 'Büyük Ağabey'in durumu, hastınlmak istenenierin simgesi gibi, modernizmin dünyayı getirdiği noktayı açıkça tanımlıyor.

Nietsche'nin deyişiyle 'uçuruma bakarZarsa uçurumun da onlara bakacağı kor!..'U­suyla' bulaşrnaktan, özdeşleşrnekten, hatta göz göze gelrnekten ne kadar uzak dursalar da, rnüsebbibi olduklan fetaleetler elbette kendilerini metro­larda, borsa binruannda, görkemli alış veriş merkezlerinde er ya da geç yalcalıyor, vuruyor; korkanz vurmaya da devarn edecek.

Yaradılışın ilk evresi olan altı bin yıllık altın çağdan; hani erkeğin fizild gücünden, kadınınsa -meşhur ama rneş'urn- haklani'ndan habersiz, mevsi­min günlük güneşlik olduğu o sonsuz rnutlulule döneminden bu yana neler değişti? Popüler mitoloji, rnitoslar, inanç sistemleri hiç mi öğretici olmadı? Çok tanrılı dönemlerden bunca asır soma isimlerin putlaştırılrnale istendiği, paranın Tamı ile yer değiştirdiği bu global dünyada artık herkesin ışığı

getiren Prorneteus ile kendisini özdeşleştinnek istediği bir felaleetler çağının orta yerinde; sipersiz, savunrnasız, çırıl çıplak bir şimdiki zarnandayız. Cüneyd Arcayürek, çekiç gibi indiriyor üzerimize, nasıl 'ayaldann baş ol­duğu'nu: 'Türkiye Cumhuriyeti'nin cumhurbaşkanı ayda on iki mi!J7a1~ milli takı-

Page 18: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

232 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ SEMPOZYUMU

mımn başma getirilen futbolcusu ise 120 mi!yar lira maaş alryor' diyerek. Ne ibret verici!

Fıçısının içinde yaşarken Büyük İskender'e Diyojen'in 'Gölge etme başka ihsan istemem' diyebilmiş olmasından asırlar sonra, yağa bulannuş yanık teniyle yatarken önüne geçip güneşini kapatanlara günümüz genci­nin bu sözü seslendirilmesi aynı olabilir. mi?. Solcrates boşuna mı 'yalına­yak' dolaştı, öğrencisinden tek kuruş kaby.l_ etmeden, bir lol<rna bir hırka yaşadı peki? ;_.

Jean S hi n oda Bol en, rüyalara büyüteçle- balana yı istemenin, sembolik bağlantılar kurarak benliği keşfe çıkmalda eşaeğer olduğunu söylüyor. İnce­lenip yorurnlanmarnış her rüyayı, açılmamış bir mektuba benzetiyor Bolen. Belki de içgörü becerisiyle tefsir edilmiş her rüya ve her eşzamanlı olay kendi içimize bal<rnal( için davettir. Evrenin ruhuyla telepatik bağ kurmak, kolektif bilinçdışı ile senli benli olmak, olaylara 'durugörü' yetisiyle yak­laşmal(tır. Kolektif bilinçdışı ise, hepimiz sanki bir bütünmüşüz, bu kadar çok bireye, canlı türüne, varlığa bölünmemişiz, sanki çevremiz bizim bir parçamıznuş gibi hareket eder. Eşzamanlılık evrelerinde diğer zamanlar­dan/anlardan farldı olara!( 'ben' artık yalnız değildir, 'bir olma' duygusu ile sarrhalanır. F. Attar durugörü sahibi bir bilge olarak hatırlatır: 'Ne geçmişten haber ver, ne gelecekten. Ömrün içinde bulımduğım andan başka bir şry değil'.

Niye yaratıldığımızı sorgulamaksızın yaşayıp gidiyoruz. Dinlemek ye­rine konuşmak istiyoruz. Sesiere kapalıyız. 'Sen kulaksm, kamil ise dildir. Söz sqylemek için önce dinlemek gerekir. Söze, kulak Jlenne yolwidan gir'. diyen Mevla­na, yarışlardan kurtulma yı da salık veriyor: 'Ey yürüyerek giden, atlı ile yanş­ta inat etme. Kazanman imkansızdır.' Her şeyin bir nedeni olduğunu

düşünmüyor, rastlantılara inanmak istiyoruz. Oysa eşzamanlı rastlantılar ayna gibiler. Olgunlaşmak için ona daha dild(atli bal<rnak durumundayız. Eski Ahit'te, her şeyin bir mevsimi ve göklerin altındald her şeyin bir za­manı olduğu söylenir. Yine kutsal ldtap 'İstıyin, o size verilecektir. Araym bulacaksmız. Kapryı çalm, o size açılacaktır' derken, Eşrefoğlu Rumi, nefsi te­mizleyecek dört temel mertebenin birincisinde yedi büyük nefis canavarını alt etmek gerektiğini söyler: Hırs, haset, şehvet, öfke, cimrilik, ldn ve ldbir .. İlginçtir, Dante'nin İlahi Komedi'sinde zilcredilen yedi büyük günal1 da oburluk, açgözlülük, tembellik, şehvet, ldn, haset ve ldbirdir. Birbiriyle bu denli örtüşen bu ild farldı söylemden yüzlerle yıldır hiç mi ders almadık?

'Çile'nin şairi 'Lugat, bir isim ver bana lıalimden/Heı*esin bildiği dilden bir isim/Eski esbaplanm tutun elimden/Aynalar sqylıyin bana, ben kimim' diyordu. Pekala bazen hepimiz kim olduğumuzu unutuyor, Dostoyevski'nin 'Öte­ld'sine dönüşüyoruz. Kafka'nın 'Gregor Sarnsa'sı gibi insan/böcek Hdlemiy­le kıvrandığırnız sahalllara uyanıyor, O. Atay'ın 'Tutunamayanlar'ından biri olup umarsızca Beckett'in 'Godôt'sunu bekleyip duruyoruz. Oysa 'öğ­

renci hazır olmadan öğretmen gelmez'. Bu kadim Çin özdeyişi belki tüm za-

Page 19: Uluslararası Bursa Tasavvuf l(ültürüisamveri.org › pdfdrg › D193342 › 2005 › 2005_DEMIRAGB.pdfGünümüzün en etik sorunsalı 220 ULUSLARARASI BURSA TASAWUF KÜLTÜRÜ

MODERNiTE VE TASAWUF 233

manlara seslenen bir yardım çağrısı. Evren saatinin uçsuz bucaksızlığı için­de 'şimdi' diye bir kavramın yeri yok iken, yani şimdi dediğimiz şu an bile daha biz bunu telaffuz edesiye tarih oluyorken, hepimizin aslında 'bir ağaç gibi tek Jle lıür ve bir annan gibi kardeşçesine' yaşamak istediğimiz bu ahir ö­mürde, Mevlana'nın altı yüz küsur yıl öncesinden söylediği sözler bize hala rehber, öğretmen olamaz mı? 'Ey zengin! Sen Alla/ı'm huzuruna yüz ÇUllaZ altm götürsen, Cenab-ı Hak buyurur ki: Ey getirdiği yükler altmda iki büklüm olan kişi, bana gönül getir, gönül ... '

'Benliğime lanet!' demeyi unuttuk. Kimse de artık bize 'Edep ya HCı!' diye haddimizi bildirmiyor. Oysa ölümsüz din bilgini İmam Gazall'nin 'Arifler mecaz çukurundan Jıakikatin doruğuna yükseldiler de göz göre göre Jlarlıkta Allalı'dan başkasımn olmadığım gördüler' şeklindeki sözleri daha on asır önce seslendirilmişti. Biz ama hedef büyütmeye devam ettik. Kendimizi kendi­mizce ve ayıu aymazlıktaki birilerinin de onay ve yardal(çılığıyla yüceltip yerleştirdiğimiz tepenin boyutlan yükseldikçe un ufal( olduk, küçüldük. Yazımızın başında, merınerin içindeld meleği görüp onu özgür bıralancaya kadar taşı yontan Michelangelo'dan söz etmiştik. 'j\1enııer ne kadar küçülür­se, luykel o kadar bqyür' _diyen aynı ustanın, bu bildirinin özeti de sayılabile­cek bu sözlerine bir başka ulu ismin, yine ve ille Mevlana'nın sözlerini ekleyerek son noktayı koyınak isteıim: 'Aşıklar nuydmıda, ancak scl'gili gizli'.