Upload
omarosmanoglu
View
94
Download
11
Embed Size (px)
DESCRIPTION
Türk Sinemasının Mali Yapısı ve Problemleri
Citation preview
T.C.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
TELİF HAKLARI VE SİNEMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
TÜRK SİNEMASININ MALİ YAPISI VE PROBLEMLERİ
UZMANLIK TEZİ
Sadık KESKİN
OCAK – 2008
ANKARA
T.C.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANLIĞI
TELİF HAKLARI VE SİNEMA GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
TÜRK SİNEMASININ MALİ YAPISI VE PROBLEMLERİ
UZMANLIK TEZİ
Sadık KESKİN
Tez Danışmanı
Sinema Daire Başkanı
Nejat GÖKÇE
OCAK – 2008
ANKARA
1
GİRİŞ
Sinema; sanat ve endüstri etkileşimiyle ortaya çıkmış bir olgudur. Sanat ve
ekonomik yapı arasındaki diyalektik ilişki sinemayı bugünlere taşımıştır.
Sinema, sanatın toplumsal üretiminin bir parçası olarak görülebileceği gibi,
ticari bir olay olarak da görülebilir. Bu konuya bakış açısı, devletin sinemaya
vereceği destek açısından önemlidir.
Sinema, hiçbir sanat dalında olmadığı kadar sermaye ile ilişkilidir. Sinema
endüstrisi tüm dünyada silah ve ilaç sanayinden sonra üçüncü büyük endüstridir.
Dünyada sinemadan sağlanan toplam ciro yaklaşık 200 milyar dolar, Türkiye’de ise
250 milyon dolardır. Böyle büyük bir endüstrinin, ülke tanıtımında en etkili araç olan
sinemanın, tüm dünyada özellikle ABD’de olduğu gibi ülkemizde de önünün
açılması gerekmektedir.
Bu tezin amacı; Türk Sinemasının mali yapısını sistematize etmek, mali
problemlerini ortaya koymak ve öneriler sunmaktır. Bu amaçla her dönem kendi
içinde incelenecek, Türk Sinemasının mali problemleri ortaya konulacak ve öneriler
sunulacaktır.
Bu çerçevede tez üç bölüm içinde değerlendirilecektir. İlk bölümde; sinema-
ekonomi ilişkisi, ikinici bölümde; Türk Sinemasının Mali Yapısı, son bölümde ise;
Türk Sinemasının Mali Problemleri ortaya konulacaktır. Sonuç bölümde ise genel
değerlendirme yapılacaktır.
2
I.BÖLÜM
SİNEMA EKONOMİ İLİŞKİSİ
Sinema sektörü; kendi içinde katma değer yaratan, istihdam yaratan, ülkelerin
yakınlaşmasını sağlayan en önemli sektörlerden birisidir. Sinema; ülkeleri dünyaya
tanıtma, turizm faaliyetlerini hızlandırma ve turizme bağlı tüm yan sanayi ve ticari
sektörlere canlılık kazandırma gibi mali işlevlere sahip kültür ve sanat olayıdır.
Sinema, bir sanat dalı olmasının yanında aynı zamanda bir endüstridir.
Sinema, hiçbir sanat dalında olmadığı kadar sermaye ile ilişkilidir. Sinema
maliyetlerinin yüksek oluşu nedeniyle kapitalist ilişkilerden en çok etkilenen sanat
dalı olmuştur.
Sanat ve kültür politikalarının oluşturulmasında, sinema özelinde gişe
hasılatlarının dikkate alınması(seyirci faktörü), sanatın toplumsal üretiminin bir
parçası olarak görülebileceği gibi, sanatı yalnızca bir metaya indirgeyen sığ bir
yaklaşım olarak da algılanabilir. “Film endüstrisinin yapısını belirleyen, filmin bir
mal olarak alınıp satılma özelliğidir.” (Armes,1998:14)
Sinemanın sanat yanı; fikir, tasarım ve estetik süreçlerini içeren bir sanatçı
ürünü iken; ekonomik boyutu; gişe gelirlerinden yapım maliyetlerine, sinema
teknolojisi, laboratuarları ve ekipmanlarının üretimine kadar büyük bir alanı
kapsamaktadır. Sinemayı endüstri haline getiren de bu süreçtir.
Ekonomik açıdan değerlendirildiğinde ise görülmektedir ki, sinema endüstrisi
tüm dünyada büyüklüğü itibariyle ilaç ve silah sanayilerinden sonra (bazı
araştırmalara göre silah sanayinden sonra) ilk sırada yer almaktadır. Sinema yapım
faaliyetleri pek çok yan sanayiye (senaryo, özel efekt, ışık, görsel efekt, oyunculuk,
film çoğaltma, dağıtım, pazarlama, catering, nakliye, inşaat, perakende, konaklama,
ekipman v.b.) de hizmet ettiğinden, ekonomik akvitiviteler ve istihdam üzerinde de
önemli bir etkiye haizdir.
3
Dolayısıyla sinema; pek çok yan sanayiye olan katkısı, uluslararası
ilişkilerdeki konumu, toplumun eğitilmesi, bilinçlendirilebilmesi gibi ekonomik,
sosyo-kültürel, sosyo-politik boyutları ile katma değeri ölçülemeyecek kadar önemli,
kendine özgü bambaşka bir sektör durumundadır.
Sinemanın gelişmesinde ve de endüstrileşmesinde kent olgusu önemli bir
yere sahiptir. Sinema diğer sanat dallarından farklı olarak kitle ile bütünleşerek bir
halk sanatı haline gelmiştir. Halk, kentlerde sinema ile buluşma olanağına sahip
olmuşlardır. Gezici sinemalar 1900’lerin başında yerleşik düzene geçmeye
başlamıştır. Kentler iş için insanları kendine çekerken, sinema ucuz eğlence aracı
olarak işsiz güçsüzler için bir eğlence aracı olmuştur. Böylece sinema, diğer sanat
dallarından farklı olarak alt sınıfa dayanarak gelişimini göstermiştir. Bunu fark eden
girişimciler, sinemanın endüstrileşmesini sağlamışlardır.
Sinema genel ekonomin ve kendi iç dinamiklerinin etkisiyle yapılanmıştır. Bu
yapılanma temel olarak yapım, dağıtım, gösterim süreçlerini içermektedir.
Sinemanın endüstri olabilmesi, içinde yer aldığı kültürün, iktisadi yapının ve
toplumun özelliklerine bağlı olduğu kadar, ekonomik olanaklarını ve dinamiklerini
geliştirip yapılandırabilmesine de bağlıdır. Sinema endüstrisinin yapım-dağıtım-
gösterim yapılanması tarihsel bir süreç içinde tamamlanmış, ekonomik bir sektör
olarak oluşumu ise 1895-1910 yılları arasında gerçekleşmiştir.
4
II. BÖLÜM
TÜRK SİNEMASININ MALİ YAPISI
Türkiye’de sinema endüstrisinin tarihi genellikle film yapımı ile
başlatılmaktadır. Ancak, Türkiye’de sinema 1896’da gösterimle başlamış ve
Osmanlı’nın son dönemine denk düşen sinemanın Türkiye’deki ilk yılları, özellikle
yabancı film dağıtımının ve gösteriminin baskın olduğu bir dönem olmuştur.
Ekonomik ve siyasal şartlar altında kendi iç dinamikleriyle şekillenen Türk
Sineması, Türkiye’nin iktisadi tarihine ve kendi iç dinamiklerine bağlı olarak şu
şekilde dönemselleştirilebilir(Erkılıç,2003:10).
1) İlk dönem: Sinema ile tanışma ve resmi kurumlar (1896-1922)
2) Özel yapımevleri (1922-1949)
a. Özel yapımevleri ve Muhsin Ertuğrul tekeli (1922-1939)
b.Özel yapımevlerinden sektörel oluşuma geçiş(1939-1949)
3)Sinemanın sektör olarak varlığı(1950-1980)
a.1950-1960 yapımevleri-yapımcılar dönemi
b.1960-1970 bölge işletmeciliği üretim tarzı
c.1970-1980 bölge işletmeciliği üretim tarzının sonu
4) Farklı üretim tarzlarının birbirine eklemlenmesi
a. 1980-1990 video işletmeciliği
b. 1990-2007 yeniden yapılanma
5
2.1 Sinema İle Tanışma
Öncelikle sinemanın ilk yıllarına ait çalışmaların devam ettiğini belirtmek
gerekmektedir. Dolayısıyla verilen her ad, her tarih, her an değişebilmektedir.
İlk dönem; sinemanın ilk yıllardaki serüvenini, resmi kurumlar aracığıyla
belge film üretiminden düzenli konulu film üretimine geçişi içerir. Cumhuriyet’in
kurulduğu 1923 yılına kadar yalnızca onsekiz film yapılmıştır.
Türkiye, sinemayla Lumiere Kardeşlerin kameramanlarından Alexandre
Promio’nun Haliç ve Boğaziçi’nde(1897) çekim yapılmasıyla
tanışmıştır(Şekeroğlu,1897). 1897 yılında halka açık ilk gösterinin, Weinberg
tarafından Sponeck Birahanesi’nde yapıldığı yaygın bir kanı iken, İzmir’de
yayımlanan Ahenk Gazetesini inceleyen Beyru, ilk gösterimin 1896 yılında İzmir’de
gerçekleştiğini ileri sürmektedir(Beyru,2000:257). Çoğu kaynağa göre; Türk Sinema
tarihinin başlangıcı, 1914’te Fuat Uzkınay tarafından çekilen “Ayastefanostaki Rus
Abidesi’nin Yıkılışı” adlı film ile olmuştur.
2.1.1 Sinema Salonlarının Durumu
Filmlerin seyirciyle buluştuğu ilk yer sinema salonlarıdır. Sinema salonları,
kültürel ve sosyo-ekonomik açıdan gelişmişliğin göstergesi olmakla beraber sinema
ekonomisin hayata geçtiği ve sıcak paraya dönüştüğü yer olma özelliği taşımaktadır.
Başka bir deyişle, sinemanın seyirciyle, devletle(vergi) ilişkiye girdiği yer sinema
salonlarıdır(Erkılıç,2003:16).
İlk yerleşik sinema olan Pathe Sineması Weinberg tarafından 1908 yılında
açılmıştır. Başta Beyoğlu/Pera olmak üzere İstanbul’da kısa sürede yerleşik sinema
sayısı artmıştır.
6
Sinema salon sayılarında özellikle 1908’den sonra artış gözlenmiştir. Bu
dönemde sinemaların birçoğunun ya azınlıkların ya da yabancı işletmecilerin elinde
olduğu görülmektedir. Cevat ve Murat Boyer kardeşler, Fevziye Kıraathanesi sinema
salonunu, Milli Sinema yapmışlardır (1914). Yine aynı yıl içinde Kemal ve Şakir
Seden Kardeşler ile amcaları Ali Efendi ortaklığında, Ali Efendi Lokantası’nda aynı
adla bir sinema açmıştır.
Cemil Filmer’den öğrendiğimize göre sinema 1920’li yıllarda iyi gelir getiren
bir iş alanıdır. Gazete ilanı etkilidir ve seyirciyi salona çekmektedir. Haftalık gelir
250 lira, sinema ise 5-10 kuruştur (Filmer,1984:98-103).
Sinema, İstanbul’un yanı sıra özellikle İzmir ve Trabzon gibi Anadolu
kentlerinde de kendine yer bulabilmiştir. Osmanlı İmparatorluğu’nun İstanbul’dan
sonraki en önemli ticaret ve kültür merkezi olan İzmir’de 1908 yılından itibaren
yerleşik sinema salonları açılmıştır.(Makal,1999) Sinemanın karlı bir iş olduğu
İzmir’de yoksul insanlara yardım amacıyla özel gösteriler yapılarak gelirinin
yoksullara dağıtılmasından anlaşılmaktadır. İşgal altındaki İzmir’de 1920-1921
yılları arasında çoğu azınlık ve yabacıların olmak üzere 17 sinema salonu
bulunmakta ancak bunun 13’ü işletilebilmektedir. 1922’de İzmir’de yaşayan
Rumların ve Yunanlılar’ın kaçışıyla salon sayısı 5-6’ya inmiş ve bu sinemalar
gösterecek film bulamaz olmuşlardır.
Sinema, 1909 yılından itibaren Doğu Karadeniz’de kendine yer bulmuştur.
Pilosyon adındaki gayrimüslim, 1909 yılında Trabzon’da Osmanlı Sinematograf
Şirketi adıyla bir şirket kurmuştur (Beyoğlu,2001:47).Bu dönemde Karadeniz’deki
sinemaların belediye ile vergi sorunları yaşanmıştır. Sinema sahipleri Dahiliye
Bakanlığına itiraz ederler. Sinemacıların en büyük sorunlarından biri olan rüsum,
1909 yılında Trabzon ve Giresun’da da problem olmuştur.
Pilosyon; belediyeye 3000, ilanların pullarından dolayı Düyun-ı Umumiye’ye
3000, temettü adıyla Maliye’ye 500 olmak üzere senelik 6500 kuruş vergi
ödemektedir. Bu vergilere ek olarak, 50 paraya(5 krş) satılan sinema biletlerine
karşılık 20’şer paralık Hicaz Demiryolu İane İlmühaberi yapıştırılması mecbur
tutulmuştur. Bu da örneğin Pilosyon’un hasılatının % 40’ına el konması anlamına
7
gelmektedir. Bu dönem Avrupa’da temettü(kazanç) vergisi alınmadığı göze
alındığında, vergi oranın ne kadar yüksek olduğu görülmektedir. Pilosyon, biletlere
yardım pullarının yapıştırılmasını haksız ve adaletsiz bulmaktadır. Bunun Pathé
Fréres ve Gaumont gibi şirketlere karşı rekabeti imkansız kılarak, meydanı yabancı
şirketlere bırakmak anlamına geldiğine dikkat çekmiştir. Pilosyon bu uygulamanın,
hem fakir halkın sinemadan mahrum edilemesi, hem de bu işin sadece ecnebi
şirketlere bırakılmasını sağladığını belirterek, biletlere Hicaz İane İlmühaberi
pullarını yapıştırmak yerine, yalnızca belirli bir vergi konarak adaletin sağlanmasını
istemiştir. Hükümet, bu isteği olumlu bulmuş, Hicaz İane İlmühaberi pullarını
kaldırmış, yalnızca Darü’l-acez İanesi yapıştırılmıştır(29 Mayıs 1909). Pilosyon’un
sinema işini yabancı şirketlere bırakılmaması konusunda yaptığı vurgu, dönemin
sosyo-politik açısından önemlidir.
Giresun’da I.Dünya Savaşı yıllarında sinema biletlerine belediye vergi
koymuştur. 1919 yılında Madam Pavlidi’nin işlettiği ve daha sonra Lale Sineması
olan sinemadan aylık 1000 kuruş vergi istenmiştir. Pavlidi’nin Dahiliye Nezaretine
şikayeti üzerine belediyeye soruşturma açılmış, vergiden vazgeçilmiştir
(Beyoğlu,2001:48).
Sinemanın ilk yıllarından itibaren rüsum adı altında alınan verginin hep sorun
olduğu görülmektedir.
2.1.2 İlk Kurumlar ve Filmler
I.Dünya Savaşının başladığı günlerde yedek subaylığını yapan Fuat Uzkınay,
Türk Sinema Tarihinin ilk filmi olan “Ayastefanostaki Rus Abidesinin Yıkılışı” 14
Kasım 1914’te çeker.
8
Yönetmenliğini ve senaryosunu Celal Esat Arseven’in üstlendiği “Koruyan
Ölü”, 1917’de yurtdışında çekilen ilk film olarak tarihe geçmiştir. İlk konulu film
denemesi olan “Leblebici Horhor Ağa”nın çekimi ise, 1916 yılında başrol
oyuncularından birinin ölümüyle yarım kalmıştır. Sedat Simavi’nin 1918 yılında
çektiği “Alemdar Mustafa Paşa”, ilk tarihi belgesel film denemesi olmuştur
(www.40ikindi.com).
Film işletmeciliği özellikle yabancı ve gayrimüslim nüfus tarafından
yapılırken, sinema üzerine ilk kurumsallaşma devlet eliyle gerçekleştirilmiştir.
Almanya gezisinde propaganda ve eğitim amacıyla sinema aygıtının kullanımını
gören Harbiye Nazırı Enver Paşa, orduda da benzer bir kurumun kurulmasını
istemiştir. Merkez Ordu Sinema Dairesi (MOSD) askeri konularda film yapmak
amacıyla 1915’te kurulmuş ve başına Weinberg getirilmiştir.
Weinberg ve Uzkınay MOSD’da çeşitli savaş, manevra vb. belge filmleri
çekmiş, bununla yetinmeyip konulu filmlere de yönelmişlerdir.
1913’te kurulan Müdafaa-i Milliye Cemiyeti (MMC) yarı-askeri bir
kurumdur ve sivil halkın orduya desteğini sağlamak amacındadır. Çeşitli aktiviteler
yapan cemiyetin, kuruluş sözleşmesinin l5.maddesinde yer alan “konser, tiyatro,
müsamere vesaire” düzenlemek ibaresinden hareketle film gösterileri
gerçekleştirilmiştir. (Polat,1998:193) MMC’nin üyelerinden biri olan Sedat Simavi,
cemiyet başkanı Dr. Hikmet Hamdi Bey’i öykülü film yaparak gelir kazanmak
konusunda ikna etmiştir (Çalapala,1946). Divanyolu’nda bu amaçla bir stüdyo
kurulmuş ve Simavi, burada “Pençe” (1917), “Casus” (1918) adlı filmleri çekmiştir.
Bu filmler, ülkemizde çekilen ilk konulu uzun metraj filmlerdir.
I.Dünya Savaşı bitiminde, önce MOSD daha sonra MMC’nin faaliyetlerine
son verilince, kullanılan araçların işgal kuvvetlerinin eline geçmemesi için savaşta
yaralanmış askerlere yardım amacıyla kurulmuş yarı-resmi bir kurum olan Malul
Gaziler Cemiyeti'ne devredilmiştir. Malul Gaziler Cemiyeti (MGC) 1919 yılında film
yapımına başlamıştır. Cemiyet yalnız film çekmekle kalmamış, sinema ile ilgili
cihazlar satan bir dükkan da açmıştır.
9
Bu dönemde sinema para getiren bir olaydı. I.Dünya Savaşı yıllarında
yurtdışında yaşayan Celal Esad Arseven, anılarında para kazanmak için film
yaptıklarını belirtmiştir (Arseven,1993:144).
MGC’nin ilk filmi, Hüseyin Rahmi Gürpınar uyarlaması olan
“Mürebbiye”yi(1919) Ahmet Fehim Efendi çekmiştir (Fehim,2001:139) MGC’nin
ikinci filmi ise yine aynı yılda yapılan “Binnaz”dır. “Binnaz”, 500 liraya malolmuş,
seyircilerin büyük ilgisini çekmiş, yalnız İstanbul'da on katı kazanç sağlamış,
İngiltere’ye bir iddiaya göre de Amerika’ya gönderilmiş olması sinemanın karlı bir iş
olduğunu ispatlamaktadır.
2.1.3 Değerlendirme: Veriler ve Yorumlar
Almanya’yı örnek alarak oluşturulan MOSD, yine Almanya’daki gelişmeleri
izleyememiş; onun gibi endüstrileşememiştir. MOSD’un aygıtları çeşitli yarı askeri
kurumları dolaştıktan sonra yine MOSD’a dönmüştür.
Cumhuriyet’in kurulduğu 1923 yılına kadar yalnızca onsekiz film yapılmıştır.
Sinema seyirciyle kurduğu bağ ile ekonomik bir alan olduğunu göstermiştir.
Özellikle Binnaz’ın başarısı bunun en tipik örneğidir
Sinema işletmeciliği ya azınlıkların ya da yabancıların elindedir.
Bu dönem içerisinde İstanbul’da 32 devamlı, 12 yazlık olmak üzere 44
sinema vardır(Çavdar,2001:49). Ayrıca İzmir, Trabzon, Giresun ve Ordu’da sinema
salonu olduğu bilinmektedir.
Yapılan filmlerin, ham film girdisinin ve laboratuar teknik malzemelerinin
nereden ve nasıl sağlandığına dair bugüne kadar ulaşılmış bir belge yoktur.
Sinema salonlarında vergi sorun olmaktadır.
10
2.2 Özel Yapımevleri ve Muhsin Ertuğrul Tekeli
Türkiye sinemayla savaş yıllarında tanışmış, konulu filmler yarı-resmi
kurumlar tarafından yapılmış, halk sinemayı benimsemeye başlamış ve sıra yerli özel
yapımevlerinin kurulmasına gelmiştir. Kurtuluş mücadelesini başarıyla tamamlayan
ülke yeniden yapılanmaya başlamıştır. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte yeni kurumlar
kurulmaya başlanmıştır. Yarı-resmi kurumlardan sivil yapımevlerine geçilmesi
sinemanın da kendi kurumlarını oluşturmaya başladığının göstergesidir. Bu döneme
ilk yapımevi Kemal Film (1922) ve İpek Film (1928) damgasını vururken yönetmen
olarak tek isim 17 yıl boyunca Muhsin Ertuğrul’dur.
1914’te Ali Efendi Sinemasına sahip olan Seden Kardeşler ilk yapımevinin
kurulmasına da öncülük ederler. Böylece, Türk Sinemasının işletmecilikten
yapımcılığa geçişinin de öncülüğünü yaparlar. Millet Tiyatrosu ve Üsküdar Park
Sinemasını çalıştıran “Sinema İşleri Şirketi” (Ali Efendi, Hacı Ömer Efendi, Şakir ve
Kemal Bey) ile film yapım işine girer. Şirket, 1922 yılında 11.000 sermaye ile
kurulmuştur.
Ertuğrul ile Kemal Film’in ilk yapımı gerçek bir olaydan yola çıkmış olan
“İstanbul’da Bir Facia-i Aşk”(1922) adlı filmdir. Film seyirciden büyük ilgi görmüş,
yerli film üretimine ve yerli filme ilgiyi artırmış ve Beyoğlu’nun en büyük
sinemasında yapılan ilk gösterimin geliri filmin maliyetini
karşılamıştır(Ertuğrul,1989:299). Filmin başarısı üzerine Ertuğrul, Kemal Filme bir
stüdyo yaptırmayı teklif etmiş ve şirket bunu uygun görerek çalışmalara başlamıştır.
Ertuğrul, bu stüdyoda Kemal Film’in ilk çalışması olan Yakup Kadri
uyarlaması “Nur Baba”yı çekmiştir (1922). Halide Edip uyarlaması “Ateşten
Gömlek” (1923), Kurtuluş Savaşı sırasında aşk, Türk kadın oyuncuları gibi
özellikleri ile seyirciden olumlu tepki alırken Kemal ve Şakir Kardeşlerin de
yapımcılığı öğrendiklerini göstermiştir(Ertuğrul,1989:303).
11
Ertuğrul daha sonra çektiği “Leblebici Horhor” (1923) ve “Kızkulesi’nde Bir
Facia” (1923) adlı filmler başarılı olmamıştır. Bu durum Ertuğrul ile Kemal Bey’in
arasını açmış, Dikimevi’ndeki yönetici ve oyuncular arasındaki tatsız bir olay bahane
edilerek stüdyo kapatılmıştır.
Ertuğrul’un bu ilk dönemi, Kemal Film’in de ilk dönemini oluşturmaktadır.
Kemal Film, 1951’de yeniden yapımcılığa başlayana kadar film ithalatçılığına ve
sinema salonu işletmeciliğine devam etmiştir.
Burada sinema ekonomisi açısından belirleyici bir öğe karşımıza çıkmaktadır:
İşletmecilikten yapımcılığa geçen şirket, işler kötü gidince yapımcılıktan çekilmiş,
ithalat ve işletmeciliğe geri dönmüştür. Bu iki açıdan önemlidir. Birincisi Türk
sinemasının işletmecilik ve ithalatçılığa dayanan ekonomik yapısını göstermesi
açısından; ikincisi ise yapımcılığın ana sermayesinin yine sinemadan ithalat ve
işletmecilikten gelmesine karşın eğer yapımevi kendi kendini amorti etmezse,
sinemanın diğer alanına geri dönülebilmesi bakımından.
2.2.1 Döneme Ait Tarihi Belgeler
Kurtuluş Savaşı kazanılmış, daha Cumhuriyet ilan edilmeden, ülkenin
yeniden inşası için çalışmalar başlamıştır. Bu durum içerisinde, devlet sinemadan
yararlanmak istemiş, 17 Şubat-4 Mart 1923 tarihleri arasında gerçekleştirilen I.İzmir
İktisat Kongresi’nde Ziraat ve Maarif Meselesi bölümünde halkın eğitimi için
sinemadan yararlanılması gündeme gelmiştir. Ziraat ve Maarif Bölümü’nün
9.maddesi şöyledir(Ökçün,1968:391):
“Ahlaka aykırı olanları yasaklamak koşuluyla, ziraat, sanayi, coğrafi, iktisat ve sağlık ile ilgili sinema filmleri göstererek köylülere gereken yararlı bilgileri vermek ve köylerin istatistik bilgilerini saptamak ve uygulamak, konferanslar vermek üzere, şimdilik her livada (beldede) birer gezici Ziraat okulu açılması.”
12
Bu maddeden anlaşılacağı üzere devlet sinema sanayine yatırım yapmayı
düşünmemektedir. Ancak; daha Cumhuriyet ilan edilmemişken, devletin halkı
ğitmek amacıyla sinemayı kullanma düşüncesini, sinema için olumlu bir adım olarak
görmek gerekir.
Döneme ait bir diğer belge ise; Amerikan gizli belgeleridir. Türk Sineması
üzerine hiçbir kişi ya da kurum istatistiki bilgi ve belge tutmazken, Amerikalılar
Hollywood’un dünyaya açılma sürecinde, 1926 yılında İstanbul/Türkiye piyasasını
araştırmışlardır (Duru,2001:253-260). Alan, piyasa araştırması yapmak, başka bir
deyişle dünyadaki eğilimleri öğrenmek ve pazar payını sorgulamak, endüstrileşmenin
ve kurumsallaşmanın en önemli göstergelerini oluşturmaktadır. Raporda; sinemanın
ülke geneline dağıldığı, Türk filmlerine seyircinin ilgisinin olduğu, biletlerden çeşitli
belediye vergisi ve rüsumu alındığı belirtilmiş, Amerikan filmlerinin korsan olarak
Avrupa’dan getirildiğine vurgu yapılmış, İstanbul’da resmi bir temsilcinin olmasının
filmlerin izinsiz gösterilmesini engelleyeceğini ileri sürmüştür. Rapor, Türk Sinema
piyasasının Amerikan Sinemasının yerleşmesi açısından oldukça uygun olduğunu
vurgulamaktadır.
Asker emeklisi ve sinema sanayi uzmanı Naci Bey’in 1929 yılında Siirt
Milletvekili Mahmut Bey’e, Meclis'te görüşülmek üzere sunduğu, Türkiye’de
sinemanın durumunu ve ne olabileceğini anlatan rapor, sinema üzerine hazırlanan ilk
çalışma olması açısından tarihi bir öneme sahiptir(1984,Film Market:8-9).
Sinema endüstrisinin geleceğini görebilen Naci Bey’in saptamaları ve
önerileri şöyle değerlendirilebilir: Devlet yurtdışında olduğu gibi kendi sinemasını
kontrol etmeli, desteklemeli ve korumalıdır. Film işletmeciliği azınlıkların elinde
olduğu, Yahudilik, Hıristiyanlık propagandası içeren ve genel ahlakı bozacak
nitelikli olan ithal filmlerin denetimi için sinema ile ilgili bir kurumun kurulması
zorunludur. Bunun için de yurt çapında yaygınlaşmış olan Tayyare Cemiyeti’nin bir
tekel olarak film işlerini yürütmesinin hem ekonomik hem de kültürel olarak ülkeye
yararlıdır. Yerli film üretimi gereklidir. Konulu filmler ile kendimizi yurt dışına
tanıtabileceğimiz gibi, öğretici filmler ile öğrenciler ve toplum eğitilebilir.
13
Dünyadan sinema endüstrisi örneklerinin verilmesine karşın, Türkiye’de nasıl
bir sinema endüstrisi kurulacağına dair herhangi bir saptamaya rastlanmamaktadır.
Naci Bey, işin kurumsallaşmasından çok, ticareti ile ilgilenmiş ama bu bile, 1929
yılında düşünülüp, rapor halinde Meclise sunulması açısından oldukça önemli bir
belge oluşturmuştur.
2.3 İpek Film ve Stüdyo Kurulması
Kapalıçarşı’da ipekçilik yapan, Eminönü’nde bonmarşe işleten ve fotoğraf,
sinema araç-gereçleri satan İpekçiler, 1920’li yılların başından itibaren film
işletmeciliği ve ithalatçılığı ile uğraşmaya başlamışlardır. Kemal Film’in
yapımcılıktan çekilmesinden sonra boş kalan alanı İpek Filmi kurarak doldurmuş ve
1928-1939 yılları arasında bu alanda ülkedeki tek yapım şirketi
olmuştur(Erkılıç,2003:38).
Muhsin Ertuğrul, 1928 yılında Sovyetler Birliği’nden ülkeye döndükten sonra
İstanbul Şehir Tiyatroları’nın başına atanmıştır. İpek Film yönetmen Ertuğrul’la
anlaşmıştır. Buna göre; tiyatro mevsimi bittiğinde boş kalan oyuncularla tiyatro
oyunlarını beyazperdeye aktarmışlardır.
İpekçiler sinemaya sesin gelmesi üzerine yeni filmlerini sesli çekmeye karar
vermiş, Türkiye’de sesli filmin teknik koşulları hazır olmadığı için bir ortak yapıma
yönelmişlerdir. Dış sahneler İstanbul, Yunanistan ve Mısır’da, iç sahneler ve
seslendirme işlemleri Fransa’da yapılan “İstanbul Sokaklarında” hem ilk sesli
filmimiz hem de ilk ortak yapımımız olmuştur (Türk- Yunan-Mısır). Filmin,
seyirciden büyük ilgi görmesinden etkilenen İpekçiler, Ertuğrul’un yönlendirmesiyle
stüdyo kurmaya karar vermişlerdir.
14
İpekçiler, Nişantaşı’ndaki bir ekmek fabrikasını alarak stüdyo haline
getirmişlerdir. Ertuğrul’un yönetiminde gerçekleştirilen stüdyo Alman teknik
adamları tarafından gününün teknolojik imkanlarına uygun olarak donatılmıştır.
İpekçiler, 1932 yılında Alman sistemine göre sesli çekim yapmaya uygun bir
stüdyo kurarak, Türk Sinemasında en büyük yatırımı gerçekleştirmişlerdir. Bu,
ayrıca 1943 yılına kadar sürecek olan Türk Sinemasının sesli döneminin başlangıcı
olacaktır(Erkılıç,2003:40).
2.3.2 Türkiye Sinema ve Filmcileri Birliği
1932 yılında İstanbul’da Türkiye Sinema ve Filmcileri Birliği adlı, sinema ve
filmciliğin gelişimi ve ilerlemesi için çalışmayı amaçlayan bir dernek
kurulmuştur(Akçura,1995:132). Kurucu üyeleri dönemin ithalatçıları ve
işletmecilerinden oluşan dernek, ilk sinema örgütlenmesidir.
Dernek, filmcileri hukuki olarak korumak, hükümet ile ilgili işlerde
savunmak, kendi aralarında oluşabilecek sorunları çözmek, sinema ve filmcilik
üzerine konferans vermek, yabancı ülkelerdeki benzer kuruluşlarla ilişkiler kurmak
gibi çalışmaları amaçlamıştır. Dernek, üyelerini ithalat girdileri ve işlettikleri sinema
salonlarının durumuna göre sınıflayıp ona göre aidat almaktadır. Dernek olumlu
karşılanmış ancak 1933’te Halil Kamil’in Amerika ziyaretinde kendisini “Türkiye
Sinema ve Filmcileri Umumi Mümessili” olarak tanıtması gerekçesiyle, yönetimin
istifasını takiben dağılmıştır(Erkılıç,2003:41).
15
2.3.3 Atatürk’ün Sinemaya Katkısı
Atatürk’ün film izlemeyi sevdiği(Erksan,1989), sevmenin ötesinde okuma-
yazma oranının çok düşük olduğu Türkiye’de filmler aracılığıyla halkı eğitmek
isteğini 1923 İktisat Kongresi’nde gösterdiğini, bunun uygulamasını da 1932’den
itibaren halkevlerinde düzenli tüm gösterimleriyle (eğitim amaçlı haber tanıtım ve
kısa filmler vb.) ortaya koyduğu bilinmektedir(Duruel,2002). 1935 yılında 124
halkevinde toplam 713 film gösterilmiştir; 1950 yılında kapanan Halkevlerinin
hemen hemen her birinde 16 mm’lik göstericiler mevcuttur(Korkmaz,1997).
Belediye vergisi, 1930’larda da sorun oluşturmaktaydı. Belediyeler her
biletten % 33 vergi alıyordu. Atatürk, bir film izlerken salonun boş olduğu görmüş ve
vergiyi % 10’a indirmiştir.
Atatürk sanatçılara verdiği bir davette Muhsin Ertuğrul’a “Devlet Reisi olarak
size soruyorum: Hükümetten ne gibi yardım istersiniz.”diye sormuştur. Ertuğrul’un
yanıtı sinema açısından oldukça çarpıcıdır: Beni en çok ilgilendiren bizden sonraki
tiyatronun durumuydu. Onun için benden cevap bekleyen Gazi Mustafa Kemal’e
“Bir tiyatro mektebi istiyorum Paşam!” diyebildim.(Ertuğrul,1989:306) Ertuğrul
böylece belki de sinemanın önündeki en büyük şansı değerlendiremediği gibi,
geleceğini de engellemiştir. Ertuğrul hep tiyatrocu olmuş, sinemayı ek bir iş olarak
görmüştür(Erkılıç,2003:43).
2.4 Özel Yapımevlerinden Sektörel Oluşuma Geçiş
Bu dönem içersinde sansür yasası, İpek Film dışında, Ha-Ka Film, Ses Film,
Atlas Film gibi yapımevlerinin yapımcılığa başlaması; sessiz film çekip dublaj
yapma yönteminin benimsenmesi; 1948 vergi indirimi; Mısır ve Amerikan
filmlerinin etkisi sinema alanındaki başlıca karakteristik olaylardır.
16
2.4.1 Yeni Yapımevlerinin Kurulması
İpekçi ve Ertuğrul’un tekeli, Halil Kamil’in 1934’te Türk Film Stüdyosu
olarak kurduğu şirketi sonradan Ha-Ka Film (1937) yapmasıyla son bulmuştur.
Yönetmen Faruk Kenç ile anlaşan Halil Kamil, Sovyet teknisyenlere yaptırdığı
garajdan bozma stüdyoda konulu film çalışmalarına başlamıştır.
Necip Erses’in kurduğu Ses Film, dublajcılıktan yapımcılığa geçmeye karar
verir. İthalat, dublaj ve işletmecilik yapan Ses Film’in ilk filmi ironik bir şekilde
sessiz çekilen: “Dertli Pınar” (1943) olur. Kenç, kamera ve stüdyo bulamayınca
çözümü sessiz çekmekte bulmuş ve filmi baştan sona kadar sessiz çekmiştir.
Bu dönemde sektöre daha birçok yeni yapımcı ve yönetmen girmiştir. Faruk
Kenç ve Turgut Demirbağ gibi bazı yönetmenler de yapımevi kurmuşlardır. Bu
dönemde oluşan yapımcı-yönetmen modeli halen günümüzde de devam etmektedir.
Ayrıca bu dönemde yüksek sermayeli, modern yapımevleri ve stüdyolar kurulmuştur.
2.4.2 1948 Vergi İndirimi
Atatürk’ün talebiyle % 33’ten % 10’a düşürülen eğlence resmi, Atatürk’ün
ölümüyle %75’e yükseltilmiştir. 1948 yılında Belediye Gelirleri Kanunu’nda yapılan
değişiklikle bu oran yabancı filmler için % 70, yerliler için ise % 25 olarak
değiştirilmiştir. Bu indirim iştah kabartmış, birçok yapımevi ve sinema çalışanı alana
girmiştir. Yerli filmlerden alınan eğlence vergisinin düşük olması nedeniyle,
Anadolu sinemaları yabancı filmlerden uzaklaşarak yerli yapımlara yönelmiştir.
Özellikle 50’li yıllarda olumlu ve olumsuz birçok özelliğini gösterecek olan bu vergi
indirim aynı zamanda sinema ekonomisi açısından bir dönüm noktası olmaktadır.
17
2.4.3 Dönem Raporları
Bu bölümde, Fikret Adil’in notlarındaki sinema raporu, Yerli Film Yapanlar
Cemiyeti Raporu ile Amerikan Elçiliğinin tuttuğu sinema raporu değerlendirilecektir.
Fikret Adil Sinema Notları
1901-1973 yılları arasında yaşamış olan yazar Fikret Adil’in tuttuğu sinema
notlarından 40’lı yılların sonunda Türk sinemasının durumunu
öğreniyoruz.(Akçura,1991:85)Adil, hem dönemin ekonomik verilerini saptamış hem
de eksiklikleri belirterek çözüm önerileri sunmuştur:
180 sinema salonu olduğu, 60 şehirde film gösterildiği, filmlerin vasati 100
lira olduğu, Türkçe dublaj yapılmış film 400 lira olduğu, yabancı bir filmin 7000
liraya kadar alındığı belirtilmiştir. Bir filmin Türkçe dublajı 7000, musikili ise 9000
lira, dublaj için stüdyo kirası ise 3500 liradır. Stüdyo kirası 10.000 lira. Yerli filmin
maliyeti 30-35 bin TL’dir.
Yerli film yapmak için 3 stüdyo var. İpek Stüdyosu, Ses Film Stüdyosu ve
Halil-Kamil Stüdyosu. Dublaj için Marmara Stüdyosu ile Doğan Stüdyosu. Sesli film
stüdyosuna ihtiyaç olduğu, bunun için ise 350.000 lira gerekiyor. Sinema sektöründe,
rejisör, makyajcı, dekoratör, elektrikçi, operatör, prodüksiyon şefi, ses mühendisi
elemanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu elemanlar asgari 3 yıl stüdyoda çalışmak
zorunda olmalıdır. Bu iş için kaynak olarak Basın Yayın Umum Müdürlüğü’nün her
yıl 300.000 lira bütçesi olduğu ve bunun gereksiz yere kullanıldığına dikkat
çekilerek, bu iş için kaynak olabileceği belirtiliyor. Sinemaya başka sanayi
kollarından finans desteği olması gerektiği belirtiliyor. Sinemanın sorunlarının
çözümü için: Kültür işi olarak ele alınması gerektiği, dışarıdan gelen filmler
azaltılarak ihracata önem verilmesi gerektiği, dış satışın hiç olmazsa komşularla
gerçekleştirilebileceği ve kültürel bir propaganda olarak değerlendirilmesi gerektiği,
dış pazarlarla gelir kaynağı yaratılabileceği belirtiliyor.
18
Yerli Film Yapanlar Cemiyeti Raporu
1946 yılında “Yerli Film Yapanlar Cemiyeti” ile “Sinemacılar ve Filmciler
Cemiyeti” adlı iki yeni dernek sinemamızdaki örgütlenme çabaları olarak karşımıza
çıkar. Yerli Film Yapanlar Cemiyeti’nin kuruluş sözleşmesinde ve daha sonra
“Filmlerimiz” adlı broşüründe yer alan bildiride devletin, endüstri şekline gelmesi
zorunlu olduğu belirtilen bu sanat dalına yardım etmesinin şart olduğu
vurgulanmaktadır(Scagnamillo,1989:97-98). Bildiride Türk Sinemasının iç pazara
mahkum oluşunun sorunlarına dikkat çekilerek sinemanın kalkınması için yapılan
öneriler şunlardır:
Yapımcılara göre filmler 40-60 bin liraya mal olmakta (1946-1948), aynı film
muhtelif şehirlerde en çok 85 sinemada gösterilerek 40-50 bin lira
toplayabilmektedir. Her yönden yardıma ve yapılanmaya ihtiyacı olan yerli film
sanayisinin kalkınabilmesi için;
1- Telif ve tercüme eserleri kazanç vergisinden muaf tutan kanun, bu sahada da
uygulanmalı ve filmlerin satış-icrar(işletme) gelirleri de kazanç vergisinden muaf
tutulmalıdır.
2- Yerli filmde çalışan artist, müzisyen, teknisyen ve bütün sanatçılar kazanç
vergisinden muaf tutulmalıdır.
3- Herhangi bir sinemada yerli film gösterildiği sürece, biletler üzerinden
alınmakta olan %75 temaşa vergisi ya tamamen kaldırılmalı, ya da tiyatro, konser ve
yabancı sanatçıların gösterileri sırasında alınmakta olan orana (%20) indirilmelidir.
4- Yeni stüdyolar kurulabilmesi için dışarıdan getirilecek araç ve diğer
malzemelerle, boş sinema filmi gümrük resminden muaf tutulmalıdır.
Amerikan Belgelerinde Türk Sineması
Amerikan İstanbul Elçiliği görevlilerinden Zissi Hadji Savva ve P.C.
Hutton’ın hazırladığı 1946-1949 yıllarını içeren raporlardan Türk sineması üzerine
özetle şu bilgileri ediniyoruz:
19
1946-47 yıllarında Amerikan, İngiliz, Yunan, Mısır, Rus, Fransız, İsveç,
İsviçre, İtalya ve Hollanda’dan film ithal edilip bunlara sırasıyla 266.254TL ve
159.115 TL harcanırken, aynı yıllar Kıbrıs, Mısır, Yunanistan ve Fransa’ya film
satımı gerçekleştirilip sırasıyla 18.903 ve 55.079 TL gelir sağlanmıştır. Yani film
ithalatına harcanan para film ihracının yaklaşık 1946 yılı için 8, 1947 yılı için 5
katıdır. Türkiye dış pazara film satan bir ülke olmaktan çok, dış pazardan film ithal
eden bir ülke görünümündedir. Ayrıca Türkiye uluslararası telif protokolünde yer
almadığı için telif haklarını koruyan herhangi bir yasal düzenleme bulunmamaktadır.
Türk film endüstrisinin karakteristik problemi olanaksızlık ve deneyimli
eleman eksiğidir. Ham film malzemesi üretimini yapacak imkanlar yoktur.
Hükümetin yerel film üretimini destekleyen herhangi bir yasal girişimi
bulunmamaktadır. Yapımcılar yerli filmlerin vergiden muaf olması ya da en azından
yabancı filmlere oranla daha az vergi alınması için yasal bir düzenleme önerisini
onaylatma girişimindedirler. Yerli sinemacılara göre vergi oranı yüksektir. 1948
vergi indirimi öncesinde net bilet fiyatının % 75’i vergi olarak alınmaktadır.
Türkiye’de film endüstrisinden elde edilen gelire dair (yapım, dağıtım, gösterim)
herhangi rakamsal bir veri yoktur. Ticari tahminler bu rakamın 20.500.000 TL
olduğu yönündedir.
Amerikan yetkilisi 1946, 1947, 1948 yılları içinde Amerikan ürünlerinin
satışında Amerikan filmlerinin etkisinin olmadığı, ama ileriki yıllarda olabileceğine
dikkat çekmektedir. Buzdolabı, radyo ve benzeri ev eşyaları ile motorlu taşıtta vergi
sorunu olduğu, ileriki yıllarda filmlerin etkisiyle pazar oluşturulabileceği
belirtilmektedir.
2.5 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar
Sinema, başlangıcından itibaren seyirciyle bağ kurmuş, kendi içinde bir
ekonomik döngü oluşturmuş, özellikle 1948 vergi indiriminden sonra ekonomik
değer atfedilen bir alan olmuştur.
20
1949 yılında 18 yapımcı, 228 salon bulunmaktadır. Bu yıl gösterime giren
yabancı film sayısı 150 iken, yerli film sayısı ise sadece 19’dur. Bu dönemde sinema
işinde en çok tanıtım ve reklam alanı ihmal edilmiştir.
Türk Sinemasında ithalatçılar, işletmeciler, dağıtımcılar her zaman belirleyici
olmuştur. Kemal Film, İpek Film, Halil Kamil Stüdyosu, Ses Film ithalatçılık ve
işletmecilikten, sermaye birikimi sağlamış bununla yapımcılığa geçmişlerdir. Başka
bir kaynaktan beslenemeyen Türk Sinemasında ithalatçıların egemenliği bir
zorunluluk olmuştur. Kapalı bir ekonomik üretimde yalnızca seyirciden gelen para
ile sektör döndürülebilmiş, bu da işletmecilik dağıtımcılığı kaçınılmaz olarak sinema
endüstrisinin omurgası yapmıştır.
1940’lı yılların sonunda Türk Sinemasının sektörel varlığının 20-25 milyon
TL civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu zayıf ekonomik yapı, 50’li yıllarda
artan film sayısı ve yapımcı ağırlıklı üretim şekliyle kendi modelini
oluşturabilecektir.
2.6 Sinemanın Sektör Olarak Varlığı(1950-1980)
1948 vergi indirimiyle birlikte ivme kazanan Türk Sinemasına 1950-1960
arasında yapımevleri ağırlıklı üretim süreci, 1960-1970 arasında bölge işletmeleri
egemenliğinde bir üretim tarzı hakim olmuştur. 1970-1980 arası dönemde ise
1970’lerin ortalarından itibaren televizyonun yayın hayatına girmesi ile gündelik
yaşamı etkileyen şiddet ve terör olayları yüzünden dağılma sürecine girmiştir. Bu
dönemlerin belirleyici öğesini “seyirci” oluşturmuştur ve 60’lı yıllar gerek nitelik
gerek nicelik bakımından Türk Sinemasının “Altın çağı” olarak nitelendirilmiştir.
21
2.6.1 1950 - 1960 Yılları Arasında Türk Sinemasının Mali Yapısı
Bu dönemin karakteristik özellikleri şöyle sıralanabilir: Ekonomik hayatta
ithal-ikameci serbest piyasa ekonomisi ve enflasyonist tutum, halkın tüketim
taleplerinin artışı, elektrik ve ulaşım ağı hizmetlerinin gelişimi, askeri, siyasi ve
ekonomik açıdan ABD ile yakınlaşma, AET’ye girme çabaları, köyden kente göç,
radyonun yaygınlaşması ve basın özgürlüğünün sınırlandırılmasıdır.
Bu dönemde 1948 vergi indirimine bağlı olarak yapımevi ve film sayısında
artış gözlenmiştir. Artan yapımevi sayısı, film sayısının sürekli yükselişi ithalatçılık
ve işletmecilik yapan sinemacıları yerli film yapımına yöneltmiştir. Ancak sinema
kurumsallaşma çabaları içinde değildir. Ekonomideki en küçük oynamalardan
olumlu ya da olumsuz şekilde etkilenmekte, kurumsallaşamadığı için kendi iç
dinamiklerini oluşturamamaktadır. Bu dönem içinde 126 şirket kurulmuş olmasına
rağmen bunların çoğu kısa soluklu olmuştur. Bu yeni yapımcıların arasında alana
sinema dışından sermaye getirenler bulunmakla birlikte, sinemanın kendi
sermayesini oluşturabileceği fikrinden hareket edenler çoğunluktadır. Bunlar
arasında oyuncu ya da yönetmenlerin kurduğu küçük yapımevleri vardır; “yapımcı-
yönetmen” tipi bu dönemde ortaya çıkmıştır. Bu durum, yapımcılar arasında
“ortaklıklara” yönelimi zorunlu kılmıştır. 50’li yıllarda üretilen 560 filmin 365’in
ortak yapımlar oluşturmaktadır(Özön,1967:256). Artan yapımevi ve filme rağmen
yeterli sermaye birikimi yoktur. 1950’li yıllarda öncelikle “seyirci” ile bağ kurmuş
ve artan seyirci-salon sayısı ile sektörü döndürebilmiştir. Anadolu’da elektriğin
yaygınlaşması ve büyük kentlere göç yerli yapımların seyirci kitlesini genişletmiştir.
1940’ların sonunda 20 milyon olan seyirci sayısı 58-59 yıllarında 60 milyon, koltuk
sayısı ise 175 binden 400 bine yükselmiştir.(Die verileri) 1950’lerin başında birinci
vizyon sinemalarda yerli yapıma yer vermeyen işletmeler, 1950’lerin sonuna doğru
yerli filme hafta ayırma zorunluluğunu hissetmişlerdir(Scognamillo,1989). 1951
yılında 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu kabul edilerek, telif konusunda
Türkiye’de ilk kez yasal bir düzenleme yapılmıştır.
22
2.6.2 Yüzdelik Uygulaması
Lütfi Akad, ilk çalışması olan “Vurun Kahpeyi” filmini o sıralarda
muhasebesini tuttuğu Erman Film’le gerçekleştirmiştir. Akad, oldukça ilkel
koşullarda çalışmış ancak “Vurun Kahpeye” ticari açıdan başarılı olarak 45 günde
masrafları çıkarmıştır. Bunda yapımcı Hürrem Erman’ın payı
büyüktür(Dorsay,1973:24).
“Filmin tüm maliyeti 36.000 TL’dir. Film Taksim Sineması’nda 5 hafta oynadı. 1.haftasında 6000 küsur lira hisse aldım. 2.haftaya devam edecek misiniz dedim. Tabii dediler. Bu sefer ben onlara bir teklif yaptım. 2. ve 3. hafta için 5000 er liraya siz bana sinemayı kiralayın dedim. Görülmemiş şeydi bu. Hisseme 7000 TL düştü. Yalnız birinci vizyon olarak Ankara’da hissesine düşen, aldığı para 30.000 TL olmuştur. "Damga ile başladığım pursantaj yoklamasını bu filmde iyice genişlettim. Bursa’da Setbaşı’nda Mustafa Bey’in bir sineması vardı. … ‘Vurun Kahpeye’ için 5000 TL istedim... Sonra pursantaj olarak rüsum ve reklam masrafları çıktıktan sonra kalan üzerinden % 50’ye anlaşıık. 7000 küsur lira aldım, filmin Bursa gösterisinden.”
Fransızca “pourcentage” sözcüğü yüzdelik anlamına gelmektedir. İleriki
yıllara Türk sinemasına bir yöntem olarak yerleşecek olan pursantaj uygulamasında
yapımcının görevlendirdiği yapımevi elemanı, (pursantaj memuru) filmi gösterime
sokmak için çeşitli şehirlerdeki sinema salonlarına götürür. Sinema salonu sahibi ile
kar üzerinden anlaşarak filmin gösterimini sağlar. Pursantaj memuru, gösterim
sırasında kesilen biletleri kontrol ederek sinema salonu sahibinin ya da işletmecinin,
biletten kaçırmasına olanak tanımaz. Kar, rüsum ve reklam giderleri çıktıktan sonra
%50-%50 ya da filme göre yüzde yapımcının lehine artırılarak paylaştırılır. Bu
sistem yapımcıya, yatırımının daha kısa sürede ve eksiksiz olarak geri dönmesini
sağlar(Erkılıç,2003:69).
23
2.6.3 Bölge İşletmelerinin Kurulması
Pursantaj sistemini takip eden bölge işletmelerinin tam olarak hangi yıl ve
nasıl kuruldukları hakkında kesin bilgilere rastlamak zordur. Ancak 1950’li yıllarda,
şube gibi çalışan bu işletmeler, zamanla güçlenerek bölge işletmeleri halini
almışlardır.
Yapımevi ağırlıklı bir üretim tarzının hüküm sürdüğü 1940’lı yılların sonu,
1950’li yılların başında yapımcılar, Anadolu’ya giderek film dağıtmışlardır. Dağıtım,
posta ya da demiryolu ile sağlanmıştır. Bu tür dağıtım, kargo taşımacılığı ve ulaşım
yolları gelişmediği için zahmetli bir iştir. Pursantaj memuru olarak Anadolu'yu
dolaşan Turan Tung, Adana bölge işletmesini, 1951 yılında kurduğunu iddia
etmektedir.(Film Market,1982:5) Adana’yı Ankara ve Samsun bölge işletmeleri
izlemiş daha sonra da İzmir ve Zonguldak işletmeleri kurulmuştur. Türkiye 6 işletme
bölgesine ayrılmıştır. Bölge işletmecisi, anlaşmalı olduğu filmlerin kendi bölgesinde
dağıtımını üstlenip, işletmeciliğini yapmıştır. Alana dışarıdan sermaye girmemesi ve
Anadolu’da sinemaya artan ilgi bölge işletmeciliğini yapım aşamasında söz sahibi
yapmış, böylece 60’lı yıllarda sinemamızda bölge işletmeciliğine dayanan bir üretim
tarzı oluşmuştur.
2.6.4 Yerli Film Yapanlar Cemiyetinin Raporu
Yerli Film Yapanlar Cemiyeti, 1953 yılında “Türk Filmciliğinin Dertleri” adlı
bir raporla, genel olarak Türk Sinemasının durumunu değerlendirip, temel sorunlarını
ortaya koyarlar(Şener,1971).
24
“Bugünkü Türk Filmciliği 8 milyon cirosu, 7 milyon tesis sermayesi, 4 milyon aktif ve 2 milyon pasif sermayesiyle cem'an 21 milyon Türk liralık bir endüstri ve sanat koludur. Türk Filmciliği 1908 yılından 1945 yılına kadar senede azami 2 film imal etmişken 1945-1948 yılları arasında 52 film vücuda getirmiştir. Müteakip yıllarda senede 50 filme yükselmiş ve 1953-54 sezonunda 60 film prodüksiyonuna yükselmiş bulunmaktadır.”
Bir endüstri ve sanat dalı olarak sinemanın sorunları hammadde ve rüsum
olarak belirlenmiştir. Cemiyet sinemayla daha çok endüstri olarak ilgilenmektedir.
Ham film ithalatı konusunda döviz sınırlandırması ve kota uygulamasına gidilmesine
karşılık, işlenmiş film (yabancı film) ithalinde herhangi bir sınır olmamasını eleştiren
cemiyet, ham film ithalatını büyük bir sorun olarak değerlendirmiştir. Cemiyetin
tespit ettiği ikinci büyük sorun ise; belediyelerce 1948 vergi indiriminin farklı
uygulanmasıdır. Bazı belediyeler, yerli film lehinde olan oranda % 60-% 40 ya da
%25-%25 indirimler yaparak, yerli filmi, yabancı filmin karşısına koyduklarını tespit
etmişlerdir. Belediye rüsumu çözülebilir görünürken, ham film sorunu Türk
sinemasının temel sorunlarından biri olmuştur.
Ham film alımının Ticaret Bakanlığı denetiminde kotalarla sınırlandırılması,
3000 m’lik filme 6100 m negatif (ham film) kotası,(Şener,1971:70) döviz akışının
kontrolü ham filmde sorunlar yaratmış ve karaborsanın ortaya çıkmasına zemin
oluşturmuştur. Bu durum film maliyetlerinde beklenmedik bütçe artışlarına neden
olmuştur. Yapımevleri uygulanan kota karşısında ya başka şirketler kurup, bu
şirketler aracılığıyla yeterli film alma yoluna gitmişler ya da o yılki film yapımı
sırasında kendileri kısıtlamışlar veya projelerini ertelemişlerdir.
Ham filmin karaborsaya düşmesi üzerine Halk Film sahibi Fuat Rutkay, ham
film yapmak için girişimlerde bulunur. Bu amaçla Bakırköy’deki stüdyoya yabancı
uzmanlar getirtir, ama başarılı olamaz. Ülkede ekonomik durum kötüye gidince,
1957 yılında ekonomide koruma kanunları ağırlaştırılır.
25
2.6.5 Sinemaya Dış Finansman
Türk Sinemasının en önemli sorunlarından birini oluşturan sinema dışı alanın
sinemaya finansal destek olmayışı, 1950’lerin başında kırılacak gibi görünmüş; fakat
bu gerçekleşmemiştir.
1950’lerin başında Yapı Kredi Bankası sinemayla ilgilenmeye başlamış ve
küçük bir stüdyo kurma girişiminde bulunmuştur. Ertuğrul büyük olanaklarla ilk
renkli Türk filmi denemesini gerçekleştirdiği “Halıcı Kız” (1953) başarısız olur.
Seyirciyi memnun etmediği gibi, sinema dışı finansmanı da ürkütür. Yapı Kredi
Bankası sinema alanına yatırım yapmaktan vazgeçer. Kurdukları stüdyoda Doğan
Kardeş adına İlhan Arakon’a belgeseller yaptırırlar.
2.6.6 Bono ve Amortisman Sistemleri
1950’lerin ortalarında Türk Sineması 60 civarında film yapmaya başlayınca,
ekonomik olarak da ciddi bir sektör haline gelmiştir. Oyuncuların kendilerini
güvence altına alma istekleri bono uygulamalarını gündeme getirmiştir. Bonolu
sistemde yapımcı peşin para ile çalışmamaktadır. Filmin küçük bir kısmı peşin
paralarla gerçekleştirilmekte kalanı vadeli ticaret senedi olarak nitelenen bonolarla
ödenmektedir. Para yerine bono alan oyuncu ya da diğer çalışanlar, bunu küçük bir
farkla serbest piyasada kırdırarak paraya çevirmektedirler. Türk Sinemasının bir
anlamda olumsuz olarak etkileyen “tefeci-bonocu” söylemlerinin yerleşmesini
sağlayan bu sistem aynı zamanda sinemada az paraya iş yapmayı yerleştirmiştir.
Özellikle 60’lı yıllarda bölge işletmeciliği egemenliğindeki sinema tamamen
bonolarla çalışmaktadır.
26
Amortisman sistemi ise verginin ödeme şekli olarak özetlenebilir. Bir filmin
kendisini 5 yılda amorti edeceği öngörülür. Yıllara göre kazanç yüzdeleri birinci yıl
% 60, 2.yıl % 20, 3.yı1 % 10, 4. ve 5. yıl ise % 5 olarak hesaplanır. Filmlerin
gelirinden amortisman payları ayrılıp vergileri peşin olarak ödenir. Film parasını
çıkarmadan vergisini ödemek anlamına gelen bu sistem yapımcıyı zarara
sokmaktadır. Yapımcılar bu zararı karşılamak için bir çözüm bulmuşlardır. Yıl
sonunda bir film yapılır, bu filmin maliyeti o yıl için ödenmesi gereken vergiden
fazladır. Bu durumda yılsonunda zarar gösterilerek vergi ödenmez. Yıl sonunda
yapılan bu filme “amortisman filmi” denilir. Artan film sayısında ve kalitenin
düşmesinde sadece vergi ödememek için yapılan amortisman filmlerinin rolünü de
unutmamak gerekmektedir(Erkılıç,2003:80).
2.6.7 1958 Devalüasyonun Sinemaya Etkisi
Sinema sektör olarak kendi dinamiklerini tam olarak oluşturamamışken,
ekonomik gidişatın olumsuzlukları kendini sinemada hemen göstermiştir. Demokrat
Parti’nin ithal ikameci liberal ekonomi anlayışı, kısa sürede İkinci Dünya Savaşı
sırasında biriktirilen rezervlerin kaybedilmesine neden olmuş, Marshall yardımı gibi
suni yardımlarla geçici canlanmalar sağlansa da temel ekonomik verilerde olumsuz
bir duruma yol açmıştır. Borçların ödenememesi ve dışa bağımlılık kambiyo krizi
yaratmış ve hükümet 1958 yılında 2.80 TL’nin 1 dolara eşit olduğu resmi kura
karşılık doların karaborsada 20 TL’ye eşit olmasından dolayı dolan 9 TL’ye
eşitlemiştir(Kazgan,2002).
Bu ekonomik olumsuzluğun sinemaya etkisi 2 şekilde olmuştur. Birincisi
ham film giderlerinin yükselmesi, ikincisi ise film ithalatçılarının zarara girmesi
şeklinde görülmüştür. İthal filmin maliyetinin 3 katına çıkması üzerine film ithalatına
kota uygulamasına başlanmıştır. Bu durum, yerli yapımlar için olumlu bir adım
olarak değerlendirilmiştir(Şener,1971:71). Ekonomik kriz film maliyetini arttırmış,
27
karaborsayı yoğunlaştırmış, buna karşın ithal edilen yabancı filmlere konan kota ile
de olumlu bir işlevi görmüştür.
2.6.8 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar
Tablo I’de görüldüğü üzere; 1958 krizi ile birlikte yabancı filmlerdeki
azalmaya karşılık, yerli film yapımında büyük bir artış olduğu görülmektedir. Bu
dönemde; 126 yeni şirket kurulmuş, ancak bu şirketlerin çoğu uzun ömürlü
olmamıştır. Ayrıca bu şirketlerin birçoğu oyuncu ya da yönetmenler tarafından
kurulduğundan sinema dışı alandan bir para akışı da söz konusu olmamıştır. Buna
karşılık sinema sektör olarak gelişimini sürdürmüş, rantabilite sağlayan bir alan
haline gelerek kendi içinde sermaye akışını gerçekleştirebilen bir yapıya
dönüşmüştür. Sinema sektörünü besleyen temel öğe seyirci sayısındaki artış
olmuştur.
Tablo I: 1950-1960 arası film, seyirci, salon ve yapımevi sayıları
(Bozis,1969).
Yıl Yerli Film Sayısı
Yabancı Film Sayısı
Toplam Film Sayısı
Seyirci Sayısı
Salon Sayısı
Yerli Yapımevi
Sayısı 1950195119521953195419551956195719581959
23 31 50 52 51 57 49 63 95 95
229 201 240 308 323 324 317 424 253 246
252 232 290 360 374 381 366 487 348 341
11.822.00012.268.00014.315.00015.372.00020.615.00021.350.00023.500.00025.684.00028.123.60025.161.000
- - - -
450 - -
600 - -
5 10 9 10 15 17 12 21 18 9
28
Bu yıllarda vizyona giren “Onu Ben Öldürdüm” ve “Uç Baba Torik”
filmlerinin maliyetlerinin yaklaşık 5 katı kadar hasılat yapması yapımcıların iştahını
kabartmıştır. Bu filmlerin gösterimleri ilk yılla sınırlı kalmamış, azalan hasılatlara
rağmen filmler birkaç yıl daha vizyon yapabilmişlerdir.
Film sayısının azlığı ve yerli filme ilgi, sektörün kapalı bir ekonomik yapısı
olmasına karşın, filmlerin geniş bir zaman diliminde vizyon olanağı bulmasıyla kendi
ekonomik döngüsünü oluşturabilmiştir. Film maliyetini çıkardığı gibi, yapımcısına
azalarak da olsa gelir getirmeye devam etmektedir. Pursantaj ve amortisman sistemi
ile birleşen bu gösterim şekli sinemanın ekonomik bir alana dönüşerek yapımcılığın
egemenliğindeki üretim tarzının oluşmasına yol açmıştır(Erkılıç,2003:90).
2.7 1960-1980: Bölge İşletmeciliği Egemenliğindeki Üretim Tarzı
Bu dönem siyasi olarak iki darbe arasını kapsar. 1960 ihtilali ve 1980 askeri
darbesi. 1960-1970 dönemi Türk Sinemasının Altın Çağı olurken, 1970-1980 ise
artan şiddet olayları ve televizyonun etkisiyle bu sürecin çözülmeye başladığı yıllar
olmuştur.
2.7.1 1960-1970: Sinemanın Altın Çağı
Bu dönemde planlı ekonomiye geçilmiş, ithal ikameci politikalar izlenmiş ve
AET ile Ortaklık Anlaşması imzalanmıştır.
60’lı yıllar nicelik ve nitelik açısından Türk Sinemasının “Altın çağı” olmuş
ve ulusal karakterin yerli yapımlarda ortaya çıkmasını sağlamıştır. Metin Erksan’ın
“Susuz Yaz” adlı filmi 1964 yılında Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı Ödülünü
almıştır.
29
2.7.2 Bölge İşletmeciliğine Dayanan Üretim Tarzı
1950’li yıllarda kurulan bölge işletmeciliği, 60’lı yılların başında yerli film
üretiminde önemli bir finans kaynağı olmuş, 60’ların ortasında ise üretim tarzına
tamamen egemen olmuşlardır. Türkiye 6 işletme bölgesine ayrılmıştır.
İstanbul Bölgesi: İstanbul, Tekirdağ, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Çanakkale,
Edirne.
İzmir Bölgesi: İzmir, Aydın, Muğla, Manisa, Burdur, Balıkesir, Isparta,
Antalya, Afyon, Kütahya, Uşak, Denizli.
Adana Bölgesi: Adana, Konya, Niğde, Mersin, Malatya, Kayseri, Van, Hatay,
Gaziantep, Siirt, Urfa, Elazığ, Diyarbakır.
Ankara Bölgesi: Ankara, Çankırı, Kırşehir, Bolu.
Samsun Bölgesi: Samsun, Amasya, çorum. Artvin, Rize. Trabzon, Ordu,
Sinop, Gümüşhane, Erzurum, Erzincan, Kars, Ağrı.
Zonguldak Bölgesi: Zonguldak ve çevresi.
Bölge işletmecileri, yapımcı ile sinema salonu sahibi/işletmecisi arasında bir
tür komisyoncu gibi çalışır. Bölge işletmecileri, filmleri ya nakit ya da bono karşılığı
satın alırlar ya da % 25 komisyon karşılığı bölgelerinde işletirler. İstanbul bölgesinde
avans sistemi uygulanmaz(Erkılıç,2003:94).
Türk Sinemasında, kendine özgü bir üretim tarzı olarak bölge işletmeciliğine
dayanan üretim şekli şöyle gerçekleşmiştir: Bölge işletmecileri, her yıl İstanbul’a,
yapımcıya, kendi bölgesinde ne tür filmlerin beğenildiğine dair bilgiler vererek, bir
sonraki dönemin çekilecek filmlerinin sayısı ve niteliğinin saptanmasında en büyük
rolü oynar ve filmlerin gerçekleşmesi için yapımcılara avans verirler. Böylece
işletmeci salonlarında oynayacak filmleri garanti altına almış olur. İlerleyen süreçte,
işletmeciler yapımcılar ve sinema sektörü üzerinde hegemonyalarını kurarak,
oyuncu, tür, konu gibi temel öğeleri belirlemeye başlarlar. Bölge işletmecileri aynı
30
zamanda seyirci tepkilerini, beklentilerini birinci elden yapımcıya ulaştırarak bu
beklentiler üzerinden yapılan filmleri tecimsel olarak garanti altına almış olurlar.
Amerikan stüdyo sisteminin Türkiye’ye özgü farklı bir adaptasyonu olarak
değerlendirebileceğiniz bu sistemin en büyük olumsuzluğu farklı bir film yapmak
isteyen yapımcı ya da yönetmenin şansının azalması; artan film sayısı nedeniyle
benzer üretimlere yönelinmesi ve kaliteden ödün verilmesi ileri
sürülebilir(Erkılıç,2003:95).
Bölge işletmeleri arasında da zaman zaman farklılıklar olmaktadır. Örneğin
İzmir Bölgesi için efeleri konu alan filmler yapılırken, bu filmler Adana Bölgesi’nde
tutmamaktadır. Samsun bölgesinde daha muhafazakar filmler yapılırken, Adana
Bölgesi’ne vurdulu-kırdılı, göbekli sazlı filmler yapılmaktadır. Bu filmlerin büyük
bir kısmı İstanbul Bölgesin’de iş yapmayabilmektedir(Abisel,1994:100).
2.7.3 Yıldız Sistemi
Bölge işletmeciliği üretim tarzında oyuncular ön plana çıkmış, filmler
oyuncuların adlarıyla anılır olmuştur. Bu durum oyuncu ücretlerine yansımış, film
yapım giderlerinde oyuncu ücreti ciddi bir kalem oluşturmuştur. 1963 yılında
hammaddeye 35.000TL, yönetmene 15.000TL, stüdyoya 14.000TL verilirken, erkek
yıldız için 40.000TL, kadın yıldızlar için ise 15.000TL verilimiştir. Film maliyetinin
beşte biri yıldız oyunculara gitmekteydi.
Yıldız olgusu, oyuncunun yeteneği ile ilgili olsa da daha çok toplumun
düşlerinin, gereksinimlerinin dolaylı ya da dolaysız yansımalarından oluşmaktadır.
Bu sistemde yıldızı seyirci yaratmış, yapımcı da seyircinin seçimini
değerlendirmiştir(Büker,1993:11-16). Türk sinemasının yıldızları, sultanı, küçük
hanımefendisi seyircinin seçimleri doğrultusunda ortaya çıkmıştır. Yıldızların
gelişiminde Yıldız Dergisi’nin oyuncu yarışması ve sonunda kazananları
desteklemesi de etkili olmuştur.
31
Oyuncunun, yıldız olgusu ile birlikte önemli bir yer oluşturması, yapım
giderlerinde oyunculara ayrılan payın artmasına neden olmuş; yıldızın bir filmin
tamamlanıp tamamlanmamasını belirleyecek bir güce ulaşmasına neden olmuştur.
Yıldızlar, yapımcılarla belli bir iş günü üzerinden anlaşarak filme başlarlar. Bu iş
günü içinde film tamamlanamazsa, ya oyuncunun insafına kalır ya da oyuncuyla
yeniden anlaşma yaparak filmi tamamlamak mümkün olurdu(Erkılıç,2003:99).
Yıldız sistemi, filmi seyirci karşısında garantiye alıyor gibi gözükse de, bu
sistemin sektör açısından olumsuzlukları da olmuştur: Yapım maliyetinde yüksek yer
tutması nedeniyle diğer kalemlerde kısıntı yapılması, belli tipler, karakterler, konular
üzerinde yoğunlaşılması, yıldızlara verilen paranın sektör dışına çıkması, yıldızlara
ödenen paranın yüksek olması nedeniyle küçük yapımevlerinin ayakta kalmaması vb.
Metin Erksan, 60’lı yıllardaki yoğun üretim içinde kendi filmlerini kendi
olanaklarıyla yapma yoluna gitmiştir. Filmlerinde yıldız oynatmamış fakat
oynattıklarını yıldız yapmıştır. 1962’de “Acı Hayat”la Türkan Şoray’ı yıldız yapan
Erksan, 1963’te “Susuz Yaz”la Hülya Koçyiğit’i yıldız yapacaktır. Erksan’ın Hülya
Koçyiğit’'e rol vermesi yıldız sisteminin tutumu sonucu olmuş, buna karşılık Erksan
yeni bir yıldız ortaya çıkarmıştır. Erksan, Türkan Şoray ve Ayhan Işık’ı oynatmak
istemiş ancak para konusunda anlaşamamışlardır. Yazıhanesinde çalışan Hülya
Koçyiğit’i ve ortağı Ulvi Doğan’ı bu filmde başrol vermiştir.
“Susuz Yaz” 1964 Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı ödülünü almadan önce
gösterime girmiş ve seyirciden büyük bir ilgi görmüştür. Susuz Yaz’ın tanınmamış
oyuncularla yakaladığı başarı diğer yapımcı ve işletmecileri kızdırmış, Erksan’dan
dolaylı olarak böyle işler yapmaması istenmiştir. Susuz Yaz’ın başarısına rağmen
basında da pek yer almaması, dönemin sinemacılar ve eleştirmenler arasındaki
soğukluğu göstermektedir.
Yıldız olgusuna farklı bir yaklaşım da, Yılmaz Güney’in oyuncu olarak
“Çirkin Kral” mitosunu ortaya çıkarmasında görülür. Güney 1965’te Tunç
Başaran’ın “On Korkusuz Adam” filminde canlandırdığı kanyakçı tiplemesiyle
seyirciyle bağ kurar. Bunu vurdulu-kırdılı aksiyona dayalı filmleri izler. Güney’in bu
filmleri özellikle Anadolu’da büyük ilgi görür. Buna karşılık İstanbul’un kenar
32
sinemaları dışında gösterim olanağı bulamaz. Ancak Güney’in bu başarısı
yapımcıların dikkatini çeker. Dar bütçeli, küçük yapımevlerinin gerçekleştirdiği bu
filmlerin Anadolu’da iş yapması üzerine büyük yapımevleri dolaylı olarak küçük
yapımevlerini destekleyerek Anadolu’dan gelen gelire el atarlar. Güney, Çirkin Kral
ile yakışıklı adam hegemonyasına da darbe vurur. Yılmaz Güney’i Çirkin Kral yapan
yine izleyici istekleri, beklentileridir. Güney, halkın içinde bir tip yaratmıştır: “Sert
görünmeye çalışan, ama alabildiğine yumuşak bir kenar mahalle delikanlısı. Çirkin
olmasına rağmen kızları kendine aşık edebilen, halkın sözcüsü olabilen bir
tip.”(Özgüç,1974:35-42).
2.7.4 Bono-Senet İlişkisi
Bölge işletmecileri egemenliğindeki üretim tarzında, yapımcıların,
işletmeciden aldıkları avanslar ya senet ya da nakit olarak verilmekteydi. Filmler
daha çok bono ya da senet olarak alınan avansın kırdırılması ile yapılıyordu.
Uygulamaya; 50’li yıllarda oyuncuların kendilerini garantiye alma
isteklerinden dolayı geçilmiştir. 60’lı yıllarda ise bono-senetler film yapımı için
kullanılmaya başlanmıştır. Bu yapım koşulları, tefeci ve bankere dayalı olumsuz bir
üretim sistemini doğurmuştur. Yapımcı aldığı bonoları tefeci ya da bankere % 2.5 ya
da % 5 oranında kırdırmıştır(Dirlik,1977:4). Bu durum yapımcının elindeki parayı
kaybetmesine ve/veya paranın sinema sektörü dışına çıkmasına neden olmuştur. Bu
bono-senet kırıcıların en önemlisi ise Ferdinand Manukyan’dır(Özgüç,1965:3-7).
Ferdinand Manukyan, ablası genelev işletmecisi Manukyan’ın desteği ile bankerlik
yapmaktadır. Sinema alanındaki borsa-senet işlerinin finansı dolaylı olarak İstanbul
genelevinden sağlıyordu. Manukyanlar sinema şirketi kurup bir süre yapımcılık da
yapmışlardı.
33
Yapımcılar, bono-senet kıskacından kurtulabilmek için bankalardan kredi
alma yolunu da denemişler ancak geri ödemeler düzenli yapılmadığı için senetler
protesto edilmiş ve bankalar sinemacılara kredi vermemeye
başlamıştır(Saklambaç,1969). Bunun sonucunda yapımcılar tefeci ya da bankerlere
bağımlı kalmış daha önce sektör içinde kalan ve sinemanın kendi kendini finanse
etmesini sağlayan para sektör dışına kaymaya başlamıştır.
2.7.5 Kombin ve Sinema Ayakları
Kombin için en az 3-4 yapımevi bir araya gelmekte ve filmlerini sezon
boyunca gösterecek sinema salonlarıyla anlaşmaktadırlar. Kombinler kendi
sinemalarını oluştururken “ayaklar” denilen bir sistem de kendiliğinden oluşur.
Ayaklar, sinema salonunun durumu ve gösterdikleri filmlerin kalitelerine göre ayrılır.
Filmler I. Sınıf, II. Sınıf, III. Sınıf olarak gruplanır. Sinemalar da bu gruplamaya
uygun olarak sınıflandırılır. Kombine giremeyen şirketler ya salon bulamammışlar ya
da ancak III. Sınıf ayakta kendilerine yer bulabilmişlerdir. Ayak tabir edilen
sınıflandırma ve kombin sadece İstanbul’da uygulanmıştır. Çünkü İstanbul, bölge
işletmeciliğinin dışında kalan tek bölgedir(Erklıç,2003:105).
2.7.6 Renkli Filme Geçişle Artan Maliyetler
60’ların ortalarında yılda 1-2 film renkli olarak yapılırken, 60’ların sonunda
bu sayı 50’lere ulaşmıştır.(Scognamillo,1999) Böylece 1970’lere başlandığında
renkli filme geçiş süreci tamamlanmıştır. Bu geçiş hem teknik altyapı, hem de ham
film girdisinde yeni maliyet sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Ham film
34
karaborsaya düşmüş, sinemacılar için artı masraf oluşturan bu durum krizlere neden
olmuştur. Öyle ki; 1969 yılında ham film ithalatı yüzünden yaşanan sorunlar
nedeniyle 47 film şirketi kapanma noktasına gelmiştir. Bir kutu film 250’den 450
TL’ye çıkmıştır(Saklambaç,1969)
Yaşanan krize rağmen, seyircinin renkli filme büyük ilgi göstermesi üzerine
yapımcılar, artan maliyeti önemsemeden, teknik altyapı ve ekipman hazırlığı
yapmadan renkli film yapmaya başlamışlardır. Teknik bilgisizlik ve bunların
sonuçları, filmlerin resim kalitesini olumsuz yönde etkilemiş, dolayısıyla
sinemacıların siyah beyaz dönemde oluşturdukları estetik ve birikim hazırlıksız
olarak başlanılan renkli dönemde kaybedilmiştir.
2.7.7 Sektöre Yatırım Yapılmaması
Türk Sineması üretim, salon ve seyirci sayısında altın çağını yaşarken
sektörde dönen para, alan dışına çıkarılmış, sektörün gelişimi için yatırıma
dönüştürülmemiştir. Sinema piyasasında bu durum “kutuya para yatırına, batarsın”
olarak özetlenmiştir. Sinemadan kazanılan para, çokça eleştirildiği üzere yata, kata
yatırılmış; para kazananların kendi güvenceleri için yatırım olarak
değerlendirilmiştir. Sinemadan kazanılan para sinemaya dönmeyince sektör dar
bütçeler, kısıtlı olanaklar ve yetersiz altyapıyla çalışmak zorunda kalmıştır. Bu
durum kapalı bir ekonomiyi doğurmuş, dolayısıyla Türk Sineması iç pazarla yetinir
olmuştur. Sinemadan kazanılan paranın sinema dışı alana yatırılmasında
mevzuatların da payı olmuştur. İthal edilecek malzemelerin alınanda büyük vergiler
ve kotalar yatırımcıyı bu işten soğutmuştur. Sinema alanına yatırımı teşvik edici
düzenlemeler yapılmamıştır.
35
2.7.8 I.Türk Sinema Şurası(1964)
Artan film sayısı ve sinemanın önemli bir toplumsal olgu haline gelmesi,
devleti sinema üzerine düşünmeye iter. Susuz Yaz’ın Berlin’de Altın Ayı ödülünü
alarak uluslararası başarı kazanması üzerine İstanbul milletvekili Suphi Baykam
Sinema Danışma Kurulunu toplar. Turizm ve Tanıtma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı,
Devlet Planlama Teşkilatı, Ankara Radyosu, Sinema yazarları temsilcileri, Film
Prodüktörleri Cemiyeti, Sine-İş Sendikası, sinema ve stüdyo sahipleri ve Şehir
Tiyatroları’nın katıldığı Sinema Danışma Kurulu’na Baykam bir teklif sunar. Ancak
teklifi hayata geçirmez. Tartışmalar 4 ana başlıkta toplanabilir:
1) Filmlerin ve film senaryolarının kontrolüne dair nizamname ile ilgili
sorunlar 2) Yerli filmciliğin düzenlenmesi ve teşviki 3) Sinema mesleğinin kontrol
altına alınması 4) Filmcilik ve sinemacılık mesleklerine eleman yetiştirilmesi, kurs,
okul vb.(Erkılıç,2003:110).
Sinema Danışma Kurulunda ele alınan konulara derinlemesine inceleme
amacıyla, Turizm ve Tanıtma Bakanı Ali İhsan Göğüş’ün başkanlığında 9-16 Kasım
1964 tarihinde I. Türk Sinema Şurası toplanır. Sinema sektörünü oluşturan temel
sendika, birlik ve cemiyetler olan Sine-İş, Türk Film Rejisörleri Birliği, Türk Film
Prodüktörleri Cemiyeti temsilcileri, sinema yazarları ve devlet memurlarının sinema
meslek örgütlerinin fikrini almadan şura düzenlemelerini protesto ederek, şuradan
ayrılırlar.
Sinema yazarı ve eleştirmenlerin yanı sıra az sayıda sinemacının
yönlendirdiği şurada; Türk sinemasının temel sorunlarına değinilmeden kısa filmin
desteklenmesi, yerli yapımlarda kaliteye prim verilmesi ve kaliteli filmlerden rüsum
indirimi, Milli Filmcilik Merkezi’nin kurulması gibi öneriler getirilir. Bakanlık, şura
sonuçlarına göre bir yasa hazırlar. Bunun üzerine daha önce hazırlanan Baykam
tasarısı rafa kaldırılır. Sinemacılar, ana sorunlar için çözüm üretilmediği gerekçesiyle
şura sonuçlarını ve yasa tasarısını protesto ederler. Hazırlanan tasarı hükümete
sunulmaz(Erkılıç,2003:110).
36
Devletin sinemaya ilgisini ve sinemacılar ile sinema yazarları arasındaki
çatışmayı göstermesi açısından önemli olan şura somut bir adıma dönüşmeden tarihte
yerini alır.
2.7.9 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar
Tablo II: Yıllara göre film ve yapımevi sayısı(Scognamillo,2002:102)
Yıl s/b film Renkli Film
Toplam Film
Yeni Yapımevi
Salon
1960 1961 1962 1963 1964 1965 1966 1967 1968 1969
85 123 131 116 180 213 241 202 153 175
- - - 1 1 2 - 7 24 56
85 123 131 117 181 215 241 209 177 231
15 23 20 15 22 25 30 25 18 31
850 - - - -
1150 1350
- -
1420
60’lı yıllarda Türk Sineması yıldız sistemini yaratmış, başarısı kanıtlanmış
belli bir konu ve temaları içeren filmler yapmış, bu filmlerin tanıtımını
gerçekleştirerek bir sektör olarak varlığını göstermiştir. Bunda kuşkusuz bölge
işletmecilerinin seyirci izlenimlerini ve beklentilerini birinci elden yapımcıya
ulaştırmasının katkısı vardır. Ancak artan film sayısı kaliteden ödüne dönüşmüş,
seyirci zamanla belli bir doygunluğa ulaşmıştır.
10 yıllık süreçte; film ve yapımevi sayıları artmıştır. 60’ların sonlarına doğru
renkli filme yönelim başlamıştır. 1966 yılında dünya film sektöründe; Japonya 442;
Hindistan 332; Hong Kong 300 film üretirken Türkiye 241 filmle 4. sırada yer
almaktadır(Özon,1985:368).
37
Bu dönem içerisinde yapılan 1710 filmin 631 (%27’si) 17 şirket tarafından
gerçekleştirilmiştir. Kurulan birçok şirket ya bir-iki film yapabilmiş ya da ortak
yapımlar söz konusu olmuştur.
Tablo III:1969 yılında sinema salonu ve koltuk sayısı (Çoş,1969:19-26).
Bölge(İl sayısı) Kapalı Salon
Açık Salon
Koltuk Sandalye
Marmara(10) Ege(8)
Akdeniz(7) Güneydoğu(6) İç Anadolu(10) Karadeniz(14)
Doğu Anadolu(12)
397 300 135 87 208 212 81
502 335 193 91 176 184 23
246.934 237.000 90.900 49.851 113.360 115.540 38.799
453.796 360.125 156.909 76.895 130.768 137.264 19.320
Toplam 1420 1534 892.474 1.335.077
Türkiye’de toplam 3000 sinema salonu ile sinema seyirci ile geniş bir bağ
kurmuş, halk eğlence ve bilgilenme mekanı olarak sinemayı seçmiştir. Bu durum
sektör açısından ekonomik bir döngü oluşturmuştur.
Tablo IV: Salon ve seyirci sayısındaki artışın yerli ve yabancı filmlere göre
dağılımı(Scognamillo,2002:102).
Yıl Yerli Film Seyirci Sayısı Yabancı Film Seyirci Sayısı1966 1967
27.982.000 28.021.000
22.560.000 22.582.000
Yerli film seyirci açısından 60’lı yıllarda yabancı filmin egemenliği kırılmış
ve onun önüne geçilmiştir. Bu süreçte bölge işletmelerine dayanan üretim tarzının
payı olduğu açıktır.
Oyuncunun adına göre değişen fiyatlarla filmler toplamda ortalama olarak
173.000 ile 240.000 lira arasında satılmıştır. Dolayısıyla maliyeti 250.000 TL olan
film büyük olasılıkla maliyetini çıkaramamıştır. Bu, kapalı iç pazara yönelik
ekonominin sinemacılara dayattığı sonuçtur.
38
Artan film sayısı, filmlerin gösterim olanağını ve satış/alış fiyatlarını
düşürmüştür. Dolayısıyla 400.000 TL’ye mal olan bir film iş yapsa da zarar etmek
zorunda kalmıştır.
Bu dönem içerisinde üretilen filmlerin 1966 yılı için ortalama maliyeti
250.000 TL olarak düşünüldüğünde o yıl üretilen 229 filmin tüm yapım giderleri 57
milyon lira tutar. Oysa aynı yıl gazete, dergi ve broşür üretimi 112 milyon, radyo
alıcıları üretimi 180 milyon olmuştur. Bu da Türk Sinemasının çok dar bir bütçe ile
çalıştığını göstermektedir.(Bozis,1969:8)
Yıllık film üretiminin 50’lerde 70-80 dolayından, 60’larda 200’lere
tırmanması, filmin vizyon olanağını ortadan kaldırmıştır. Filmler belli bir hafta
aralığında gösterim olanağı bulmuş, 50’li yıllardaki gibi 2. 3. vizyon şansını
yakalayamamıştır. Avanslar karşılığı yetiştirilmek zorunda olunan filmler, dar
zamanlarda, kısıtlı olanaklarla yapılmaya başlanmış, kaliteden taviz verilmiştir.
2.8 1970-1980 Yılları Arasında Türk Sinemasının Mali Yapısı
Bu dönemde sinema alanında şu değişimler gözlemlenir: MC hükümetlerine
rağmen seks filmleri furyasının olması, arabesk şarkılı, türkülü filmlerin artışı,
sinemanın üniversiteye eğitim olarak girmesi, siyah-beyaz film yapımının ortadan
kalkması, televizyon ve terörün etkisi ile sinema seyircisinin azalması, sansürün
(1977) 1939 yılından daha ağır bir biçimde yenilenmesi ve Kültür Bakanlığı Sinema
Dairesi Başkanlığı’nın kurulmasıdır
39
2.8.1 Çağdaş Sinema Dergisi Türk Sineması Raporu
Raporda; 48 vergi indiriminden sonra sermayenin sinemaya yöneldiği ancak
tekelci bir niteliğe sahip olmadığı ileri sürülerek, sinema piyasasında ilkel bir birikim
ve üretim ilişkilerinin egemen olduğu saptaması yapıldıktan sonra, sermayenin
1970’lerin başında tekelci bir yapıya dönüştüğü ancak başarılı olamadığı
belirtilmektedir. Rapora göre bunda işletmecilerin (aracı tüccarlar) ve tefecilerin
Türk Sinemasının oluşumunda ve gelişiminde ekonomik güçleri nedeniyle birinci
derecede söz sahibi olmaları etken olmuştur(Çağdaş Sinema eki Türk Sineması
Raporu,1974:5).
Rapora göre tekelci sermayenin gelişimini şu sorunlar engellemiştir: Aracı-
tefeci sermayenin yaptırdığı kalitesiz filmlerle rekabet etme zorunluluğu,
işletmecilere verilen ödünler, tefecilerle çalışma zorunluluğu, yabancı film ithalatının
salonları doldurması, Türk azınlık ya da işçilerinin bulunduğu ülkeler dışında dış
pazar olanağının olmayışı, iç pazarda yeterli seyirci kitlesine ulaşılmamış olunması,
televizyonun seyirciyi çalması, yıldız olgusunun getirdiği yüksek maliyet, ham film,
teknik araç girdisi ve karaborsası.
Rapor, sorunların çözümü için şunları önerir: Kredi kurumunun
oluşturulması, ithalat düzeninin değiştirilmesi, dağıtım ve gösterim düzeninin cep
sinemaları, belediye sinemaları, kulüp ve arşivleri içeren yeni bir düzenlemeye tabi
tutulması, rüsum indirimi ve mecburi gösterimin getirilmesi, kısa film yapım ve
gösterimin teşvik edilmesi, sansürün kaldırılması ve sinema emekçilerinin yasal
haklarının düzenlenmesi.
40
2.8.2 Seks ve Arabesk Filmleri
Artan film maliyeti ve film ithalatındaki kar marjının düşmesi nedeniyle
sinemacılar, vurdulu-kırdılı Hong Kong, Çin filmleri ile seks filmlerine
yönelmişlerdir. Bu yöneliş ve değişim sadece Türkiye’ye özgü değildir. Bütün
dünyada televizyonun yaygınlaşmasıyla sinema salonları, aile seyircisini büyük
ölçüde kaybetmiş ve daha çok işsiz-eğitimsiz kesimi salonlara çekebilecek türdeki
vurdulu-kırdılı filmlerle, erotik yapımlara vizyon şansı verilmeye başlanmıştır. Bu
durum, yerli yapımcıları da etkilemiş küçük yapımevleri, MC hükümetleri iktidarına
rağmen seks, porno film yapmaya başlamışlardır. Muhafazakar hükümetlere karşın,
seks-pomo filmleri sinema salonlarını doldurmuş, geleneksel seyirci kaçırılmış,
bunun üzerine diğer yapımcılar ve yapımevleri zor duruma
düşmüştür(Erkılıç,2003:120).
1970’li yıllarda ard arda darbe alan Türk sinema sektörü, seks filmleri
karşısında tamamen çözülmeye başlamıştır. Bir taraftan sinema sektörüne zarar
veren, kısa yoldan ucuza film yapıp kar etme amacı güden bu uygulama eleştirilmiş,
diğer yandan bu kardan mahrum kalmamak için bu üretim desteklenmiştir. Seyirciye
dayanan bir üretim olan Türk Sineması, böylece kendini vareden seyirciyi
küstürmüş, siyasal toplumsal olayların ve televizyonun etkisiyle seyircisini
kaybetmeye başlamıştır.
Bu dönemde seks filmlerinin yanında, arabesk türünde şarkılı türkülü filmler
de yapılmaya başlanmıştır. Köyden kente göçün hızlanması sonucunda yaygınlaşan
arabesk müzik olgusu sinemaya geçmiş, seyircinin alışık olduğu şarkılı-türkülü
filmler, arabesk şarkılı ve arabesk şarkı söyleyerlierin rol aldığı filmlere
dönüşmüştür. Orhan Gencebay’ın “Bir Teselli Ver” (1972) filmi bu türe öncülük
etmiştir. Arabesk filmlerle birlikte pöpüler müzisyenlere de yönelim olmuş, örneğin
Emel Sayın şarkılı filmlerle “Hicran”, “Feride” gibi beyazperdede görülmeye
başlamıştır(Erkılıç,2003:122).
41
Bu dönemde de işletmeci egemenliği gündemde olmuş ve işletmeler kendi
bölgeleri için arabesk filmler yaptırmışlardır. Film sayısının 200’lerin üzerine çıktığı
dönemde İstanbul’da kombin yüzünden gösteriın olanağı bulamayan filmler Adana,
Samsun gibi bölgelerde gösterilmiştir, 80’li yıllarda krize giren sinema yine arabesk
filmlere yönelecektir(Evren,2000:110-118).
2.8.3 Televizyon Yayının Sinemaya Etkileri
1971 yılında TRT’nin Ankara dışında da yayın yapmasıyla birlikte halk
televizyon büyük ilgi göstermiştir. Televizyon, hem farklı tür ve yapıdaki
programları hem de sinema filmlerine yer vermesi nedeniyle seyirciyi kendisine
çekmiş, onları karanlık salonlardan evlere taşımıştır. Televizyon, bir yandan
seyircinin ihtiyaçlarını ucuza karşılarken diğer yandan sosyal bir kurum olarak
sinemaya darbe vurmuştur.
Televizyonun kısa zamanda halk tarafından tutulması, sinema salonlarını
etkilenmiş, sinema salonları yavaş yavaş kapanmaya başlamış, bu durum bölge
işletmecilerini zorlamış ve yapımcılara bono ya da nakit akışında kesintiler olmuş,
sinema krize girmiştir. 1970 yılında çekilen film sayısı 224, salon sayısı 2242, seyirci
sayısı 246.662.310 iken; 1979 yılında çekilen film sayısı 193’e, salon sayısı 1126’ya,
seyirci sayısı ise 76 milyona düşmüştür(Erkılıç,2003:125).
Seyircinin Türk Sinemasından kopuşu yıllar sonra televizyonlarda eski
filmlerin yayınlanması ile giderilecek, seyirci sinemaya televizyonun üzerinden
yeniden destek vermeye başlayacaktır. Dünyada da televizyonun yaygınlaşması ile
sinemalar sarsıntı geçirmiş, ama bunu yeni teknikler ile anlatım yolları
gerçekleştirerek ve televizyona yönelik programlar yaparak aşma yoluna gitmişlerdir.
Zamanla televizyon sinemaya sponsor bile olmuştur. Türk Sineması ne yazık ki
böyle bir çabanın içine girememiş, 90’lı yıllardaki birkaç girişimin ötesinde sinema
ve televizyon arasında düzenli bir ilişki kurulamamıştır.
42
2.8.4 Bu Dönemde Yaşanan Diğer Gelişmeler
70’li yıllarda çeşitli toplantı ve sempozyumlar yapılmış, Kültür Bakanlığı’na
bağlı Sinema Dairesi kurulmuştur.
II. Sinema Danışma Kurulu, Kültür Bakanı Talat S. Halman’ın çağrısı üzerine
2 Eylül-22 Ekim 1971 tarihleri arasında, Ankara’da Türk Sinemasının sorunlarına
çözüm bulmak amacıyla toplanmış ve I.Şura’da alınan kararlar temel alınmıştır. Bu
toplantıda yerli yapımın korunması, kısa filme teşvik, gümrük mevzuatı ve mali
mevzuatın yeniden düzenlenmesi, sinema salonlarıyla ilgili teknik sorunlar, yeni
salonların yapımı ve mevcutlarının modernleştirilmesi, promosyonla ilgili sorunlar,
filmlerin korunması konuları ele alınmış, Türk Sinema Kurumu’nun kurulması
kararlaştırılmıştır.
1971’de Türkiye Sanatçılar Birliği Sinema Birliğince hazırlanan raporda;
Kültür Bakanlığı’na bağlı bir sanat kurulunun kaliteli filmleri saptaması, ulusal bir
bankanın bu filmlere kredi vermesi, kalite belgesi alan filmlerin rüsum indiriminden
yararlanması, dış pazar için Kültür Bakanlığı’nın girişimlerde bulunması, TRT’nin
kısa metrajı desteklemesi, sansürün kaldırılarak bir denetim mekanizmasının
oluşturulması yer almaktadır.
Kültür Bakanlığı’na bağlı Sinema Dairesi Başkanlığı, Türk Sinemasının yasal
düzenlemelerini hazırlamak, yurt dışında film haftaları düzenlemek, yurtdışı
festivallere gidecek olan filmlerin altyazı kopyalarını üretmek vb. görevleri yerine
getirmek üzere 1977 yılında kurulmuştur.
70’li yıllarda yapılan toplantılar ve sempozyumlarda Türk Sineması hep
sorunlu olarak görülmüş, sinemanın dışarıdan düzenlenmesi çabası içinde
olunmuştur. Ancak; ne hazırlanan yasa tasarısı ne de toplantıdaki öneriler hayata
geçirilebilmiştir.
43
2.8.5 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar
Seyirciye dayalı üretim tarzı 70’li yılların ortalarında bozulmaya başlar. Film
üretimi azalır. Salonlar kapanmaya başlar. 1970 yılında çekilen film sayısı 224 salon
sayısı 2242, seyirci sayısı 246.662.310 iken; 1979 yılında çekilen film sayısı 193’e,
salon sayısı 1126’ya, seyirci sayısı ise 76 milyona düşmüştür. Seyirci sayısında da
1/3 oranında azalma olmuştur. Ancak bu azalmaya karşın yerli film seyirci sayısı
70’li yılların sonunda yine yabancı film seyirci sayısından fazladır.
Tablo V: 1978-1979 yılları yerli ve yabancı film seyirci sayıları
Yıl Yerli Film Seyirci Sayısı Yabancı Film Seyirci
Sayısı 1978 58.255.850 22.784.862 1979 52.598.073 24.332.471
Bu oranları, 70’li yılların başında bölge işletmelerinin salon ve seyirci sayısı
ile karşılaştırırsak sinemadaki kriz daha net görülür(Abisel,1979:100).
Tablo VI: Bölgelerdeki salon ve seyirci sayıları
Bölge İl Sayısı Salon Seyirci
Adana 21 463 37.335.472 İzmir 12 646 51.427.031
Ankara 6 216 29.474.552
Samsun 16 238 20.420.363 Marmara 9 343 27.288.664
Zonguldak 2 82 13.149.007
İstanbul 1 436 67.402.721
1979 yılında yerli film seyirci sayısı, 1970 yılında İstanbul’daki toplam
seyirci sayısından daha azdır. Neredeyse İzmir bölgesindeki 1970’deki seyirci sayısı
ile 79 yılının tüm yerli film seyirci sayısı aynıdır. Seyirciye dayalı bir üretim için
bundan daha kötü bir durum olamaz.
44
70’li yıllarda s/b film üretimi tamamen ortadan
kalkmıştır(Scognamillo,2002). 1974 yılında 189 film yapılırken bunlardan sadece 6
tanesi siyah/beyazdır.
1979 yılında renkli filmin ortalama maliyeti 2 milyon lirayı bulmuştur. Renkli
filme geçişle yıldızlar ücretlerini artırmış, bu da maliyette zaten büyük bir yekün
tutan oyuncu ücretlerini daha da yükseltmiştir. Bu dönemde film başına Türkan
Şoray 150.000TL, Yılmaz Güney 100.000TL, Hale Soygazi 75.000TL almaktadır.
Bu dönemde çekilen filmlerin çoğurıluğunu seks-avantür ve arabesk filmler
oluşturur. 1979’da ise 193 olan toplam üretimin 130’u seks-avantür
fılmidir(Dorsay,1990:15).
Sinema salonlarının kapanmaya başlaması ve bölge işletmecilerinin sıkışması
üzerine tıpkı bir önceki dönemde olduğu gibi, yıldızların bir kısmı, bono yerine peşin
para ile çalışan gazinolara yönelmişlerdir. Bölge işletmeleri güçlerini kaybetmeye
başlamış, yok olma sürecine girmişlerdir. 80’li yılların ortalarında tamamen kalkacak
olan bölge işletmeciliği ile de bir üretim tarzı noktalanacaktır.
Ayrıca bu dönemde Türk Sineması yurtdışına açılmaya çalışmış ve film
satışlardan yaklaşık 8-9 milyon TL gelir edilmiştir. Ancak bu gelirlerin sektöre ne
kadar yansıdığı şüphelidir.
2.8.6 1980-1990 Yılları Türk Sinemasının Mali Yapısı
80’li yıllarda sinemada var olan bunalım üzerine tartışmalar yoğunlaşır.
Sinema piyasası videoya kayar. Bölge işletmeciliğinin yerini video işletmecileri alır.
70’lerde ortaya çıkan genç sinemacılar, sinemalarını olgunlaştırmaya başlarlar.
Arabesk filmler ve Ertem Eğilmez güldürüleri artar. Sinema salonları kapanmaya
başlar, pasaj ya da market olur. Devlet sinemayla ilgilenir; 1986 yılında Sinema
45
Video ve Müzik Eserleri yasası çıkarılır. The Share of Media projesi geliştirilir,
Amerikan majörleri Türkiye’ye gelir. Aileler evde televizyon seyretmeyi tercih
ederken, genç yeni bir seyirci kuşağı oluşur. Türk filmleri yurt dışında ödüllendirilir,
ama yurt içinde salon ve seyirci bulamaz. Biçim ve anlatı arayışları seyirciye
ulaşmaz. 1980’de kapatılan meslek birlikleri 1984’ten sonra yeniden örgütlenir:
Fiyap (1984), Sesam (1987), Soder (1988), Film Yön (1989) kurulur.
2.9.1 Bölge İşletmeciliğinden Video İşletmeciliğine
Seyirci sayısı azalmasıyla sinema salonlarının kapanması sonucu, bölge
işletmecilerinin gücünü azaltmış, yapımcılıkta sorunlar oluşmaya başlamıştır.
Arabesk filmlere yönelen sinemcıların imdadına gelişen iletişim teknolojisi video
yetişir.
Yurtdışında yaşayan Türk işçilerin arasında yaygın olarak kullanılan video,
80’li yılların başında Türkiye’de de yaygınlaşmaya başlar. Özellikle yurtdışında
yaşayan Türklere yönelik videokaset dağıtımcılığı yapan Türkola, Minareci Video,
Videola, Türkkan gibi şirketler, önce yerli filmlerin video haklarını alarak, sonra da
video film yaptırarak krizdeki sinemayı canlandırır, bölge işletmeleri yerine geçip
video işletmeciliği dönemini başlatırlar. Video işletmeciliğini altındaki üretim tarzını
ikiye ayırmak gerekmektedir. Birincisi doğrudan video piyasasına yönelik film
üretimi, ikincisi sinema seyircisine yönelik film yapımıdır. Sinema seyircisine
yönelik yapılan filmlerde, sinemalardaki gösterimden sonra video pazarında yerini
almaktır(Erkılıç,2003:140).
46
2.9.1.1 Video Piyasasına Yönelik Film Yapımı
Almanya ve Avustralya’da Türklere yönelik video işletmeciliği yapan
şirketler 1982 yılında, filmlerin video haklarını satın alırlar. Büyük yapımevleri
ekonomik sıkıntıdan bir an önce kurtulmak için videonun geleceğini öngörmeden,
eski filmlerinin video haklarını elden çıkarırlar. Örneğin, Uğur Film 80 filmini 2,5
milyona, Mine Film 10 filmini 1,5 milyona satar (Abisel,1979:109). Video
işletmecilerine bu filmler yetmeyince videoya yönelik film yapma dönemi başlar.
Küçük yapımevleri faaliyete geçer. 10-15 günde, 5-15 milyona mal olan video ile
çekilen dar bütçeli şarkıcı-türkücü filmleri yapılmaya başlanır(Çakırcıoğlu,1985).
Türkiye’de, 1982 yılında renkli televizyon yayına girer. Televizyonun
renklenmesi ile videonun albenisi artar. 1984’de video artık moda olmuştur. Evler,
oteller, kahvehaneler, birahaneler, çayevleri, gazinolar, parklar birer küçük sinema
salonuna dönüşür. Hiçbir yasal denetim, mevzuat ve vergilendirmeye tabi tutulmayan
video, sinemanın önünü keser. Sinema salonları bir bir kapanırken, video kulüplerin
sayısı çığ gibi büyür. Bölge işletmeciliğinin yerini video işletmeciliği alır. Video
işletmecileri, kendi bayilerine video listesi gönderip, bu listelerin gerçekleşmesi
içinde yapımcılarla 4-5 filmlik anlaşmalar yapıp, avans verirler(Abisel,1979:113).
Türk Sineması yeniden avans sistemine dönmüş, sektörde canlanma başlamıştır.
Avans uygulamasında şöyle temel bir farklılık vardır. Bölge işletmecisi avans
verirken film haklarını almaz, gösterim komisyonundan kendisine düşeni, önceden
avans olarak yapımcıya verir; filmin hakları yapımcıda kalır. Oysa video işletmecisi,
filmin video hakkını 5 yıllığına verdiği avansla alır; yapımcı avans karşılığı video
haklarını işletmeciye devreder.
Video salgını için üretilen filmler, genellikle video kamerayla ya da 16mm
film çekilmiştir. Kısa zamanda özentisiz, dar bütçeli yapımlar, seyircinin ilgisi
üzerine işletmecileri 35mm filme yöneltmiş; özentili, teknik kalitesi görece yüksek
filmler yapılmıştır. Ancak 80’li yılların sonunda video pazarı da doygunluğa ulaşarak
tıkanmaya başlamıştır. Yapımcılar, video piyasasına daha etkin olmak için kendi
video şirketlerini kurarak da ekonomik güç oluşturmaya çalışmışlardır.
47
2.9.2 FİYAP Sinema Raporu
Video piyasasının sinema sektörü karşısındaki haksız kazancı, sinemacıları
bir araya getirmiş, sinemacılar hazırladıkları raporla yetkililerden sorunlarına çözüm
bulmalarını istemişlerdir.
Fiyap’ın raporuna göre; Türkiye’de 5600 video kulüp vardır. Bu video
kulüpler hiçbir denetim, vergilendirmeye tabi tutulmadan, korsan kasetlerle
çalışmaktadırlar. Telif ve vergi denetiminde olmayan video, yaygınlaşmış, her
kahvehane, birahane, otel, kafeterya, bar vb. gibi halka açık yerler küçük bir sinema
salonuna dönmüştür. Bu durum sinema salonlarını etkilemiş salon sayısı 500’e
düşmüştür. Evlerde videonun yaygınlaşması ve televizyonun renklenmesi ile halk
daha ucuza evde film izlemeyi tercih etmiştir. 29.5.1981 tarih ve 17354 sayılı resmi
gazetede yayımlanan 2464 sayılı Belediye Gelirleri Kanunu ile rüsum oranları
yeniden değiştirilmiş, yerli filmde % 20, yabancı filmde % 50 olmuştur. Sinemacı
her bilette rüsum öderken, video kulüpler hiçbir vergilendirmeye tabi olmadan
çalışmaya devam etmişlerdir. Bu dönem içinde video piyasasında 50 milyar TL’nin
döndüğü ileri sürülürken, sinema kriz içindedir(Milliyet Gazetesi,1984).Fiyap
raporunda, ilgililerden ekonomik krizin önlenmesi için istenenler şunlardır:
Halka açık yerlerde video gösterimlerinin engellenmesi, sinema kanununun
çıkarılması, TRT ile işbirliğinin sağlanması, film denetleme kurulunun İstanbul’a
alınması, seks filmlerinin önüne geçilmesi, TRT ile işbirliği ortak yapımların
gerçekleştirilmesi ve TRT’nin yerli film satın alınması noktasında belirlenmiştir.
Devlet video ile ilgili olarak 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nda Bazı
Maddelerin Değişmesi 2936 sayılı 3.11.1983 tarihli kanunu hazırlanmış ancak
kanunla ilgili tüzük ve yönetmelikler hazırlanmadığı için olumlu bir gelişme
kaydedilememiştir.
48
2.9.3 Sinema Video ve Müzik Eserleri Kanunu:
1985 yılında Fiyap’ın girişimiyle hazırlanan taslak, 23.1.1986 tarihinde
Meclis’ten geçerek yürürlüğe giren yasa ile denetleme işi polisten alınıp Kültür ve
Turizm Bakanlığı’na verilmiştir. Ancak, kamu yöneticilerine (vali, kaymakam)
gerekli görüldüğü halde denetimden geçen filmleri bölgesel yasaklama hakkı
tanınmıştır. Bu maddeye istinaden 90’lı yıllarda “Su da Yanar” ve “İstanbul
Kanatlarımın Altında” filmlerinin çeşitli şehirlerde yasaklanmıştır. Sinemayla ilgili
bu yasa ile denetim sorununa görece çözümler getirilirken, filmler ve videokasetler
bandrol uygulaması ile tescil edilerek telif haklarından yararlanılması sağlanmıştır.
Video pazarının etkisinin azaldığı süreçte, video da denetim altına alınmıştır. Yasa
ile denetim için oluşturulan kurala, ilk kez sinema sektörünün ve akademisyenlerin
katılım sağlanmış, memurların ağırlığı bir ölçüde kısıtlanmıştır. Ayrıca kayıt tescil,
bandrol ücretleri ve belediye paylarından alınan oranlarla oluşturulan fonla sinemaya
küçük de olsa mali destek sağlanmıştır(Erklıç,2003:144-145).
2.9.4 “The Off-Shore Media” Projesi (Kıyıötesi Medya Kanunu)
Devlet Bakanı Adnan Kahveci’nin geliştirdiği “The off-shore media” projesi
ile Amerikan majörleri Türkiye’ye çağrılmış ve burada üretim yapmaları istenmiştir.
Amerikan şirketlerine stüdyolar kurmaları karşılığı uzun vadeli vergi kolaylıklara
vaat eden proje, tartışmalar sonucu aldığı tepkilerle yasallaşmamıştır. Projeye göre;
Amerikan şirketleri Türkiye’de stüdyolar kurup, filmler yapacak, bu projelerde Türk
sinema sektöründen insanlar çalışacak, belki de bu stüdyolarda bir-iki Türk filmi de
gerçekleştirilebilecektir. Amerikan stüdyo yapımları ile Türk Sinemasının teknik
altyapısı çözülecek, filmlerin teknik kalitesi artırılacak, belki de yurtdışına
pazarlanması sağlanacaktır. Türkiye’de “The Off-Shore Media” projesi
49
gerçekleşmemiş ama 1989 yılında Yabancı Sermaye Yasası’nda 17,30,31 nolu
kararnamelerle yapılan değişikliklerle birlikte Amerikan Majörleri teker teker ülkeye
girmeye başlamışlardır. UIP ve WB Türkiye’de şube açmıştır. Amerikan majörleri
ülkede sinema altyapısına yatırım yerine Türk Sinemasının ana dayanağı olarak
sermaye akışım sağlayan dağıtım alanına el atmışlardır. Türk Sineması kendi
ülkesinde salon bulamaz duruma gelmiştir. Majörler, anlaştıkları sinema salonlarının
yıllık olarak kendilerine bağlamışlardır. Büyük salonlar küçülmüş, sinemalar salon
numaraları ile tanınır olmuştur. Majörlerin sayesinde yeni yapımlar Türkiye’de de
aynı zamanda vizyon bulmuş, sinema salonları teknik ve konfor açısından
yenilenmiş, Türk filmlerinin gösterime girebilmek için majörlerin dağıtım ağına
girmeyi başarması gerekmiştir(Erklıç,2003:145).
2.9.5 Sinema Alanında Yasa Teklifi
ANAP Kırşehir Milletvekili Gökhan Maraş’ın sinema alanında hazırladığı
yasa teklifinde başlıca şu maddeler vardır: 1) Yabancı filmlere dublaj yasağı
getirilmesi, 2) Sinemalarda belli oranda (%25) yerli film oynatma mecburiyeti, 3)
Yabancı film şirketlerinin kazançlarının belli bir miktarının (%40) Türk Sineması
yararına harcama zorunluluğu. Teklif, sinemacılardan da olumlu tepki alamamıştır.
Çünkü Türk Sinemasının yıllık üretimi %25 oranını dolduracak güçte değildir ve
yasa bu konuda Türk Sinemasına yardımcı olamamaktadır. Ayrıca, yabancı film
şirketlerinin gelirine getirilen kısıtlama yurtdışında da büyük tepki çekmiş,
uygulanmaması yönünde hükümete baskı uygulanmıştır(Koçyiğit,1989). MPEAA
(Amerikan Film Pazarlama Derneği) yetkilileri hem kendi girişimleri hem de
Amerikan yöneticileri aracılığıyla Türk Hükümet yetkililerini tasarının
yasallaşmaması konusunda uyarmışlardır.
50
2.9.6 Sinemanın Sorunları Üzerine Raporlar
Bu bölümde sinemanın krize girmesi üzerine yapılan çalışmaları iki ayrı
araştırma özetlemektedir.
• Se-Sam’ın Piar’a Yaptırdığı Araştırma (1988)
Sinemanın içinde bulunduğu krize neden olan problemler şu şekildedir: Film
yapımının finans kaynaklarının sınırlı olması, maliyetlerin artması, TV ve videonun
sinema seyircisindeki azalmaya neden olması, büyük sinema salonlarının kapanması,
korsan filmciliğin denetim eksikliğine bağlı olarak artması, Avrupa pazarının
özellikle Almanya’nın tıkanması, video kulüplerinde sinema filmlerinin yer alması.
Çözüm önerileri ise şunlardır: Devlet yardımı, TRT’nin yerli yapımlara en az
yabancı yapımların %50’si kadar yer vermesi, TRT’nin Türk Sinemasında ortak
yapımcı durumuna gelmesi, TRT’nin yerli yapımlar ve dizi filmleri Türk
Sinemasında yer alan yapımcılara yaptırması, Dış pazarlarda yeni pazarlar aramak,
kaliteli film yapımı.
Devlet yardımından kasıt ise: Yeni bir fon oluşturulması ve film yapımına
finans sağlanması, düşük faizle uzun vadeli kredi verilmesi, verilecek fonların
denetiminin Se-sam tarafından yapılması, yeni bir kooperatif oluşturulması, Kültür
ve Turizm Bakanlığı’nda Türk Sineması ile ilgili etkili ve yeterli bir muhatabın
bulunması, kapanan sinema salonları yerine 300 kişilik cep sinemalarının
yapılmasının teşviki, her sinemada belli oranda Türk filmi oynatılması
mecburiyetinin konması, dış festivallere katılma olanaklarının arttırılması, nitelikli
filmlere ödül sisteminin yaygınlaştırılması, sinema altyapısına (teknik malzeme, lab.
vb.) katkıda bulunulması, stüdyo platoların kurulması, sansürün kaldırılması ve
sinema salonlarındaki belediye vergisinin kaldırılmasıdır.
• Türk Sineması Sorunları ve Çözümleri Etüdü (1988)
Se-Sam’ın, Piar Araştırma şirketine hazırlattığı rapora benzer bir başka
çalışma da, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından hazırlatılmıştır. Etüt çalışması
51
“Türk Sineması’nın rekabet gücünün düşüklüğü” üzerine yoğunlaşmış ve sektörel
yapıya odaklanmıştır. Yapımcılarla ilgili sorunlar başlıklar halinde şöyledir:
1. Eğitim ve kültür düzeyi bu sektör için yetersiz yapımcıların mevcudiyeti:
Ucuz (kalitesiz) filmlerin kendine uygun bir yapımcı tipi yaratmış olması. Karlılığın
ve yerli filmlerin yabancı filmler karşısındaki rekabet gücünün azalmış olması
nedeniyle yeterli düzeydeki yapımcıların sektörden giderek ayrılmaları.
2. Yapımcıların mali açıdan güçsüzlükleri: Geçmişte mevcut olup bugün çok
azalan bölge işletmecilerinin mali gücü yetersiz yapımcılara avans vermiş olmaları
ve böylece mali durumu yetersiz kişilerin sektördeki mevcudiyeti.
3. Yapımcıların belli bir senaryoda oynayacak oyuncuları yönetmene
bırakmayıp kendilerinin seçmesi: Seyircinin belli oyuncuları görme isteği; dış pazara
çıkamamak, iç pazar talep profili ile çalışmak. İşletmecilerin, yapılacak filmleri dikte
ettirmeleri ve bunların sonucu olarak yapılacak filmin, yönetmenin sanat gücü yerine
ticari amaçların belirlenmesi.
4. Yapımcıların bilgilendirilmesindeki sorunlarda ise Se-sam’ın yeni
kurulması yüzünden etkin çalışamaması ve üniversitelerin sektörden kopukluğu
gösterilmektedir.
Kültür Bakanlığı çalışmasında açıkça bir dönemin (1960-1975) üretim tarzını
yargılamaktadır. Bölge işletmeciliği üretim tarzının olumsuzlukları haklı olarak
vurgulanırken, bu tarzın aynı zamanda sinemamızın Altın çağını yarattığı unutularak
Türk sinemasının mevcudiyeti yargılanmıştır.
Altyapı açısından sorunlar şunlardır:
1. Kaliteli film yapımı için gereken altyapı yoktur: Sermaye genellikle
ucuz film yapan yapımcıların elinde toplanmakta, onlar da kaliteli film yapımına
yarayacak alt-yapı kurmayı tercih etmemektedir. Kaliteli altyapı kurmak için gereken
sermaye birikimi yetersizdir. Az sayıdaki kaliteli film için altyapı kurmak karlı
değildir.
52
2. Yabancı sermaye altyapı kurmak için gelmemektedir: Yabancı
sermaye Türkiye’nin ekonomik ve siyasal yapısına duyduğu şüpheden dolayı
gelmemekte, teşvikler yeterince anlatılamamakta böylece doğal ve kültürel
zenginlikleri birer plato olarak değerlendirebilecek ve böylece altyapıya yatırım
yapabilecek yabancı sermaye Türkiye’ye gelme konusunda çekingendir.
Bakanlık yabancı sermayeye teşvik yolunu gösterirken, asıl önemli konu yerli
yapımcılar için teknik malzeme alımında teşvik ve vergi indirimi gibi öğelerden
bahsetmemektedir.
Pazarlama açısından sorunlar şunlardır:
1. Filmlerin dış pazara satılması konusunda yerli şirket azlığı: Yerli
filmlerin dış pazarda rekabet gücünün azlığı, yerli filmin dış pazara satılması
konusundaki teşviklerin yetersizliği, iç pazarın yeteri karı getirmemesi.
2. Türk filmlerinin genel olarak pazar ihtiyacına cevap vermeyişi
yüzünden uluslararası film pazarlarında çalışan şirketlerin Türk filmlerine ilgi
göstermemesi.
3. Uluslararası pazar araştırmasının yapılmaması ve uluslararası
şöhretteki kişi ve kurumlardan yararlanılmaması.
Etüd çalışması doğrultusunda çalışma programı oluşturulmuş ve 1989 yılı
içinde sorunların çözümü takvime bağlanmasına karşılık, somut gelişmeler
kaydedilememiştir.
2.9.7 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar
Yerli yapımlardaki düşüş, videonun yaygınlaşması ve video işletmeciliği ile
1984’te yükselişe geçmiş; bu üretim tarzının da doygunluğa erişmesi ile 1989’da
53
yeniden düşüşe geçmiştir. Yerli film seyircisi 1982 yılından itibaren yabancı film
seyircisinin altında kalmıştır. Toplam seyirci 1980 yılında 63 milyon civarındayken,
1989’da 21 milyon dolayına düşmüştür. Salon sayısı 1980’de 941 iken 1989’da
383’e inmiştir. Açıkhava sinemaları, semt sinemaları kapanmıştır. 1987 yılında
Gümüşhane, Hakkari, Muş, Kırklareli ve Tunceli illerinde açık sinema salonu
yoktur(Evren,1997:91).Seyirciye dayalı bir üretim tarzının sonunu açıkça gösteren
bu veriler, Türk Sinemasındaki değişimi ve krizi de sergilemektedirler. 1989 yılında
210 yabancı filme karşılık 13 Türk filmi gösterime girebilmiştir(Evren,1997:91).
Tablo VII:80’li yıllarda film, salon ve seyirci sayıları(Die,2001).
Yıl Film Sayısı Salon Sayısı Yerli Film Seyirci Sayısı
Yabancı Film Seyirci Sayısı
1980 1981 1982 1983 1984 1985 1986 1987 1988 1989
68 71 72 78 126 123 184 186 117 99
941 991 1014 975 854 767 675 460 424 383
38.553.202 41.523.345 33.479.210 35.835.614 26.753.374 21.284.575 20.345.721 11.734.923 7.736.401 7.165.710
24.027.301 34.629.209 34.858.379 45.133.962 29.562.237 21.386.030 19.857.030 13.097.248 12.550.466 13.882.149
Krize rağmen yine de bu kadar çok sayıda filmin yapılmış olmasında en
büyük etken video piyasasıdır. Yapılan birçok film, hemen video listelerinde yerini
almıştır. Video işletmeciliğinin getirdiği ekonomik olanaklar, hızlı bir biçimde
tüketilerek, tıkanma noktasına gelinmiştir. Bölge işletmeciliği üretim tarzında olduğu
gibi kontrolsüz üretim, artan film sayısıyla sektörü tıkama noktasına getirmiştir.
80’lerin başında video işletmeciliği sayesinde artan yapımevleri, bu üretim
tarzının 80’lerin sonuna doğru doyması üzerine kapanırken, yeni yapımevlerinin
açılmaması sinemadaki krizin boyutlarını göstermektedir.
Bölge işletmecileri ve video işletmeciliğinin krize girmesiyle yapımcılar
maliyeti gösterimden çıkartamazken, geriye televizyon ve yurtdışı satışları kalmıştır.
54
Bu dönem içerisinde Natuk Baytan’ın “Toprağın Teri” (1983) 21 milyon TL, Halit
Refiğ’in “Beyaz Ölüm” (1983) İstanbul geliri 27 milyon, Atıf Yılmaz’ın “Aaah
Belinda” (1986) 40 milyon, Zülfi Livaneli’nin “Yer Demir Gök Bakır” 138 milyon,
Atıf Yı1maz’ın “Kadının Adı Yok” 140 milyon hasılat elde etmiştir. Ertem
Eğilmez’in “Arabesk”i ise 1 milyarlık hasılat ile rekor kırmıştır.
Televizyonun ve videonun yaygınlaşması üzerine, sinema seyircisi sayısında
büyük bir azalma olmuştur. Seyirci azalması sonucu Türk filmi gösteren sinemalar
yavaş yavaş kapanmaya başlamış, sinema salonları çarşı veya depoya dönüşmüştür.
Gelişen video teknolojisi sinemacılara yeni bir finans kaynağı olmuş, bölge
işletmecileri egemenliğinden kurtulan yapımcılar yeni arayışlara yönelmiş ancak
seyirciyle bağ kuramayan filmler ile artan kalitesiz yapımlarla da bu üretim tarzı
tıkanmış, Amerikan majörlerinin gelişiyle de tamamen krize girmiştir. Türk Sineması
üretim yapamaz bir hale gelmiştir.
2.9 1990-2007 Yeniden Yapılanma Dönemi
Dünya ve Türkiye yenidünya düzeni içinde şekillenirken sinema alanındaki
temel değişimler şu şekilde olmuştur: 90’lı yıllarda Amerikan majörlerinin gelişiyle
birlikte, Türk sineması, salon ve seyirci bulamazken, özellikle son yıllarda seyirci
sayısı açısından yabancı filmlerle yarışır duruma gelmiştir. 1990’lar Türkiye’de sanat
sineması ve popüler sinemanın ayrışmaya başladığı yıllar olarak tanımlanabilir.
İzleyici profili değişmiş, sinemacıların anlatılarında belirgin değişiklikler
gözlemlenmeye başlamıştır. Türk filmlerinin teknik düzeyi dünya standartlarını
yakalamış, sinemaya sinema okullarından yetişmiş eğitimli gençler hakim olmaya
başlamıştır. Türk Sinemasının geçmiş yıllardaki ürünleri televizyonda kendi
seyircisiyle buluşmaktadır. Televizyon için filmler ve diziler üretilmeye başlamış,
sinema televizyondan beslenir hale gelmiştir.
55
Türk Sinemasının geçmiş yıllardaki ürünleri televizyonda kendi seyircisiyle
buluşmaktadır. Genç/yeni yönetmen kuşağı belirmeye başlar. Bağımsız yapımlar,
yapımcı-yönetmenler, sponsorlar, ortak yapımlar bu dönemin farklı üretim tarzları
olarak aynı anda ortaya çıkar. Bir taraftan Türk sineması seyirci bulamazken,
Amerikalı, İstanbul Kanatlarımın Altında, Eşkıya, Vizontele, Komiser Şekspir, Gora,
Kurtlar Vadisi Irak, Hababam Sınıfı Üçbuçuk, Hokkabaz, Sınav, Babam ve Oğlum,
Beyaz Melek gibi filmlerle seyirci sayısı Amerikan majörlerinin filmlerini aşar;
milyonlarla ifade edilir. Sinema yeni bir yapılanma süreci içine girer. Türk
Sinemasının, içinde olduğu krizden özellikle Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın
desteğiyle çıkmaya başladığı gözlenmektedir. 10’lu sayılara düşen yıllık film yapım
sayısı son yıllarda 50’lere yükselmiştir.
2.10.1 Sinema Kurultayı
3-5 Mayıs 1990 tarihinde İstanbul’da Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek
koordinasyonunda gerçekleştirilen Sinema Kurultayı, kriz içindeki sinemanın
sorunlarının tartışıldığı, çözümlerin arandığı bir ortama dönüşür.(Kültür
Bakanlığı,1990) Devlet desteği, koruma, teşvik, sosyal güvence vb. sorunların
tartışıldığı kurultay, daha sonra yeniden gündeme gelen Ulusal Sinema Kurumu’nun
itici gücü olur. Kurultaydaki tartışmaların sonucunda başlıca şu kararlar
alınır.(Hürriyet Gösteri Dergisi,1990:115) a) Özerk Türk Sinema Kurumu b) Sinema-
iş yasası c) Filmlerin sanatsal bütünlüğünün zedelenmemesi için denetime yasal
güvence d) Televizyonda devlet tekelinin kaldırılması e) Sinema ve televizyon
sektörü işbirliği için yasal düzenleme f) Türk sinemasının yabancı sinema karşısında
varlığını koruyabilmesi için yasal düzenleme.
Bu kararlardan yalnızca televizyon yayınlarından devlet tekelinin kaldırılması
1993 yılında gerçekleştirilirken, diğer maddeler konusunda olumlu bir adım
atılmamıştır. Kurultayın açıkça gösterdiği şudur: Sinemacılar kendi başlarına, sektör
56
olarak bu krizi atlatmaları mümkün değildir. Devletin sinemaya sahip çıkıp, teşvik ve
destek vermesi gerekmektedir. Kültür Bakanı Namık Zeybek zamanında, sinemacılar
tarafından oluşturulan kurul, devlet katkısının sinemacılar arasındaki paylaşımını
üstlenmiş, filmlerin teknik kontrolü MSÜ Sinema- Tv Merkezi’ne verilmiştir.
Kültür Bakanlığı’nın katkısı hep tartışılır olmasına rağmen, sinemacılar
açısından hep önemsenir olmuş; sponsor arayaşında ise bir anlamda referans işlevi
görmüştür. Küçük bütçeli bağımsız yapımlar için bu küçük katkı, önemli bir kaynak
olmuştur. Aynca, 2001 yılından itibaren, sinema biletinden kesilen rusümün %75’i
sinema fonuna devredilmiştir. Ancak, ülkenin içinde bulunduğu kriz gerekçe
gösterilerek, bu kaynağın kullanımı yeterince sinemacılara açılmamıştır. Bu fiili
durum, sinemanın dağılış ve yeniden yapılanma süreci içine girdiğini göstermektedir.
2.10.2 Farklı Üretim Tarzları
Sektör kriz içinde olunca, sinemacılar farklı üretim modelleri sergilemeye
başlamışlardır. Bunun ilk örneğini yapımcılığını da üstlenen yönetmenler
oluşturmuştur.
2.10.2.1 Yapımcı Yönetmenler
Sektördeki kriz, en çok yapımcıları vurmuştur. Yeterli sermaye birikimi
sağlayamayan yapımcılar, sektörden birer birer uzaklaşmıştır. Film yapım unsurunun
en temel öğesi olan yapımcılık, 90’lı yıllarda neredeyse ortadan kalkmıştır. Film
yapmak isteyen yönetmen, bunun finansmanını da bulmak zorundadır. Birçok
yönetmenin kendi yapım şirketleri aracılığıyla filmlerini gerçekleştirdiği bir dönem
başlamıştır. Filmler, sposor, ortak yapım, Eurimages ve Kültür Bakanlığı katkılarıyla
yapılmıştır.
57
1950’li yıllardan itibaren yönetmenler ya kendilerini ekonomik açıdan
güvence altına alabilmek için ortak yapımcı olarak ya da istedikleri filmi yapabilmek
için sektörün izin verdiği ölçüde kendi şirketlerini kurarak yapımcı yönetmen olarak
çalışmışlardır. Geçmiş yıllarda bu özelliğin dikkat çekmemesindeki en büyük etken
film sayısının fazlalığı ve yapımcılık kurumunun güçlü varlığı olarak gösterilebilir.
Oysa 90’lı yıllarda krizle birlikte azalan film sayısı, yapımın zorlaşması, bu zorluğu
yenen yönetmenleri ön plana çıkmıştır. Bu dönemin yapımcı yönetmenlerini geçmiş
yılların yapımcı yönetmenlerinden ayıran bir diğer önemli nokta da yalnız kendi
fılmlerinin yapımcılıklarını üstlenmeleridir. Oysa Memduh Ün, Türker İnanoğlu,
Kemal Seden gibi yönetmenler kendi filmlerinin dışında yapımcı olarak da sektörde
güç sahibi olmuşlardır(Erkılıç,2003:163-164).
Günümüzde bağımsız yapımcılar olarak adlandırılan Nuri Bilge Ceylan, Zeki
Demirkubuz, Serdar Akar, Semih Kaplanoğlu gibi yönetmenler yine kendi yapım
şirketleri adına, kendi filmlerini gerçekleştirebilmektedirler. Bu tutum
yönetmenlerin, kendilerini sektörün dayatmalarından korumak için seçtikleri bir yol
olarak görülmektedir. Yönetmen böylece daha özgür hareket edebilmektedir. Ancak
bunun olumsuz yönünü, seyirci faktörünün göz ardı edilmesi
oluşturmaktadır(Erkılıç,2003:164).
2.10.2.2 Televizyon Sinemaya İlişkisi
Televizyonun sinemaya olumsuz etkisi 70’li yıllardan itibaren başlarken,
90’lı yıllarda özel televizyon kanallarının çoğalması ile birlikte ilişki farklı bir boyuta
taşınmıştır. Televizyonlar önce yayın saatini doldurabilmek için Türk filmlerine
yönelmişlerdir. Filmlerin televizyonlara devri iki aşamada gerçekleşmiştir. Önce
belli bir süre için gösterim hakları satın alınmış, daha sonra tüm hakları satılmıştır.
Yeşilçam Sineması diye küçümsenen filmler “eski siyah/beyaz Türk filmleri” olarak
değer kazanmıştır. Bu satın alma sürecinde iki nokta üzerinde durulması gerekir:
58
Birincisi; büyük meblağlara satılan bu filmlerden elde edilen gelirin sektöre
dönüşünün olup olmadığı ikincisi ise yıllardır kimsenin ilgilenmediği, unuttuğu bu
filmlerin nerede ve nasıl korunduğudur. Birincisinin yanıtı, yapımcılar tarafından
yıllardır görmezlikten gelinen filmlerin, büyük bedeller karşılığı televizyon
kanallarına satışından oluşan ekonomik döngünün sektör için kullanılmadığıdır. Oysa
kriz içindeki Türk Sineması, televizyon satış gelirleri ile sektörel olarak
canlanabilecekken, hiçbir yapımcı bu yola gitmemiştir. Bu satışlarla Türk
Sinemasının büyük bir bölümünün ticari hakları özellikle Show TV ve Star TV’nin
eline geçmiştir.(Türk Filmleri Katoloğu,1999). TV, basın ve bankaya sahip olan
sermaye (Çukurova Grubu, Uzan Grubu, Doğan Grubu, Bilgin Grubu) dolaylı olarak
sinemaya el atmış, ancak bu yatırıma dönüşmemiş, eski Türk filmlerinin tecimsel
haklarının alımıyla kalmıştır. İkinci sorunun yanıtı ise kültürel bir miras olarak
yıllarca bu filmleri hiçbir ekonomik çıkar gözetmeden arşivleyen, restorasyonunu
yapan Mimar Sinan Üniversitesi Sinema- TV Merkezi’ne arşivleme maliyeti
açısından destek olunmamıştır. Sinema-TV Merkezi olmasaydı, bugün televizyonda
izlenilen birçok filmin belki de günümüze ulaşamayacağı gerçeğine birkaç yapımcı
dışında kimse dikkat çekmemiştir.
Sinema-televizyon ilişkisi Fransız Canal Plus, Arte; İtalyan RAI, İngiliz
Channel Four gibi bir uygulamaya yönelmiş, bunun sonucu olarak televizyon
kanalları “ön satış” yöntemi ile senaryo aşamasında film yapımına destek olmaya
başlamışlardır.(Antrakt,43:34-39) Televizyon gösterim haklarının önceden satışı ile
gerçekleştirilen, bu yöntemle 92-94 yılları arasında yerli yapımda televizyon desteği
önemli bir boyut kazanmıştır. Bu süreç içerisinde Kanal 6, ATV, Show, Kanal D,
TGRT Kanalları, Türk filmlerini “ön satış” yoluyla, senaryo aşamasında destek
olmuşlardır.
Sinema-televizyonun yapımda gerçekleştirdiği verimli ilişki, filmlerin gişede
başarısız oluşları, televizyonda eski Türk filmlerinin seyirci tarafından ilgi görmesi,
94 ekonomik krizi (5 Nisan kararları) gibi etkenlerle bozulmuştur.( Uludağ,2003:62)
Televizyon kanalları yeni yapımlara yatırım yapmaktansa, ellerindeki fılmleri tekrar
tekrar göstermeyi daha ekonomik bulmuşlardır. Televizyon kanallarının, özellikle
özel televizyonların, ellerindeki filmleri sürekli yayınlamaları, sinemanın kendine
59
özgü olan finans sisteminin yok olmasına neden olmuştur. Seyirci, sinemaya gidip
parasını ödeyerek film izlemektense, evde kendine ücretsiz sunulan filmleri tercih
etmiştir. Bu dönem içerisinde yapılan filmlerde kısa sürede televizyon ekranına
gelmiştir.
Sinema-televizyon ilişkisi film yapımı ile sınırlı kalmamış, sinema sektörü
televizyonun ihtiyacı olan dizi filmleri karşılamaya yönelmiştir. Sektör, dizi
yapımları ile kendisine yeni bir alan yaratmış, televizyondan destek alan
yönetmenler, televizyon için diziler çekmeye başlamışlardır.
Televizyon desteği, Kültür Bakanlığı ve Eurimage katkısıyla film yapımı
süreci başlamış, bu süreç içerisinde seyirci faktörü unutulmuştur. Seyirciyi göz ardı
eden üretim tecimsel anlamda başarısızlığa uğramıştır. Ticari başarısızlık filmlerin
gösterimine engel olmuş, “Ağrı’ya Dönüş” ve “Bir Sonbahar Hikayesi” adlı filmler
sinemada oynamadan televizyonda gösterilmiştir.
2.10.2.3 Eurimages Katkısı
Eurimages, 1989 yılında, Avrupa Konseyi tarafından “Avrupa kültürünün
desteklenip yayılması ve film endüstrisine parasal yardım” amacıyla 12 Avrupa
ülkesiyle kurulmuştur. Türkiye’nin 28 Şubat 1990’da üye olduğu Eurimages, üye
ülke sinemacılarına 2 ortak (yine üye ülkelerden) bulmaları şartıyla film projelerine
katkı sağlamaktadır. Ayrıca üye ülkelerin en az % 50 Avrupa filmleri gösteren
sinemalarına da desteklemektedir. Kurumun bütçesi üye ülkelerin parasal yardımıyla
oluşturulmaktadır.
Türk Sinemasının 90’lı yıllarda yaşadığı ekonomik krizi aşmanın bir yolu
olarak, Eurimages katkıları görülmüştür. Ancak ortak yapım olan bu projelerin ulusal
sinemayı ne kadar yansıttığı tartışma konusu olmuştur. Eurimages destekli birçok
yapım ne yazık ki seyirci açısından başarılı olamamıştır. Ancak üretim açısından
60
Eurimages katkısı yadsınamaz bir şekilde görülmektedir. 1990 yılından itibaren Türk
Sineması Eurimages katkısı ile üretim gerçekleştirebilmiştir.
Şu ana kadar Türk ortak yapımcıya sahip 61 uzun metrajlı filme 13.848.099€
Eurimages desteği verilmiştir.
Eurimages, birçoğu İstanbul’da olan 22 adet sinema salonuna destek
vermektedir. “Europa Cinemas” tabelasını takmış durumda olan bu sinemalar en az
% 50 Avrupa filmi gösterimi yaparak bu fondan maddi destek almaktadır.
2.10.2.4 Sponsorluk Kurumu
Tarihi boyunca sektör dışından destek göremeyen Türk Sineması, 90’lı
yıllarda sponsorluk kurumunun oluşmasıyla az da olsa bu kalıpları yıkmıştır. Artık
her türlü kültürel etkinlik, sivil toplum girişimi sermaye tarafından desteklenmeye
başlanılmıştır. Bankalar kültür merkezleri, kitapevleri açmaya başlamış, holdingler
farklı kültürel etkinlikleri destekler olmuşlardır. Bunda kültür-sanat alanının ticari bir
alan olarak değer kazanmasının yanında gelişen kapitalizmin evrilmesinin de rolü
olmuştur(Erkılıç,2003:170).
Sponsorluk kurumundan sinema da yararlanmaya başlamış, hatta birçok film
sponsorlar sayesinde tamamlanabilmiştir.
Sinemaya sponsor olan kurumlar:
Anadolu Holding’e bağlı Efes Pilsen kültür ve sanata yatırım yapmış, tiyatro,
müzik ve sinemayı desteklemiştir. Efes Pilsen katkıyı doğrudan yaptığı gibi, İstanbul
Film Festivali Fibresci Ödülünü alan yönetmene bir sonraki çalışmasında
kullanılmak üzere 30.000$ katkı sağlamaktadır. Bu tutum, Türk Sinemasına
sürekliliği olan bir sponsorluğu kazandırmıştır. Efes Pilsen’in sponsorluğunda
“Çözülmeler”, “Kız Kulesi Aşıkları”, “Akrebin Yolculuğu”, “Bir Erkeğin
61
Anatomisi”, “Mektup”, Sinema Vakfı’nın “Aşk Üzernine Söylenmiş Her Şey” ve
“Yerçekimli Aşıklar”, “Mayıs Sıkıntısı” gibi filmler gerekleştirilmiştir. Ata Menkul
Kıymetler “Bir Erkeğin Anatomisi”ne, Kodak “Sarı Tebessüm”e sponsor olmuştur.
Telsim; “Herşey Çok Güzel Olacak”, “Şarkıcı” ve “Vizontele”ye sponsorluk
yapmıştır. Persil; “Hemşo”ya sponsor olmuştur. Kültür Bakanlığı Türk filmlerine
katkılar yapmış, TRT “Mavi Sürgün” ve “Yolcu”ya katkıda bulunmuştur. Eczacıbaşı
Vakfı, İstanbul Film Festivali’nden en iyi ulusal yarışma birincisine 15.000$ ödül
vermektedir(Erkılıç:2003:170-171).
2.10.2.5 Bağımsız Yapımlar
Geleneksel anlatım tarzının dışında olan bağımsız yapımlar, filmlerin sanatsal
yönlerini ön plana çıkarmaktadır.
90’lı yılların ortalarında genç yönetmenler kendi olanaklarıyla film yapmaya
başlamışlardır. Bu filmler eleştirmenler ve belli bir seyirci (sanat sineması izleyicisi)
tarafından benimsenmiştir. Zeki Demirkubuz “C Blok” “Masumiyet”, “3.Sayfa”,
“Yazgı”, “İtiraf”, “Kader”; Nuri Bilge Ceylan “Kasaba”, “Mayıs Sıkıntısı”, “Uzak”,
“İklimler”; Serdar Akar’ın “Gemide”, “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar”, “Maruf”,
Derviş Zaim “Tabutta Rövaşata”, “Filler ve Çimen”, H. Semih Kaplanoğlu
“Yumurta” ve “Süt” filmlerini yapmışlardır. Yönetmenlerin kendi yapım şirketleriyle
gerçekleştirdiği bu filmler popüler kavram ve kişilerden uzak, dar ekip ve bütçeli
çalışmalardır.
Anlatı ve tema olarak diğer filmlerden ayrılan, yönetmenlerinin kişisel
dünyalarını anlatan, marjinal öykülere de yer veren bu yapımlar, seyirciden yeterli
ilgiyi görmemektedir. Sanat sineması izleyicisi denilen kitle de filmleri sürekli olarak
desteklememektedir. Bu filmlerin diğer bir ortak özellikleri de yurt içinde ve
yurtdışındaki festivallerde ilgi görmeleri ve ödül almalarıdır(Erkılıç,2003:172).
62
2.10.2.6 Beyaz Sinema
1970’li yıllarda Yücel Çakmaklı tarafından temsil edilen “Milli Sinema”
anlayışı, 1990’lı yıllarda Türkiye’de değişen konjonktürel ortam dolayısıyla “beyaz
sinema” olarak adlandırılmaya başlanmıştır(Erkılıç,2003:173).
Beyaz Sinema ile sinema dışı alandan sinemaya sermaye akışı olmuş, yapılan
filmlerin gösterilmesi için salonlar alınımş, kısacası kendi yapım ve dağıtım ağı
kurulmuş, kendi seyircisi oluşturulmuştur. Bu filmler, belli bir seyirci grubundan ilgi
görmüş, tecimsel başarı kazanmıştır. Özellikle “Minyeli Abdullah” 525.441 kişi
tarafından izlenerek büyük başarı elde etmiştir. “Minyeli Abdullah 1”, “Sürgün”,
“Hasret”, “Çizme”, ve “Bize Nasıl Kıydınız” filmleri yurt içinde ve dışında birçok
ödül almıştır.
Beyaz sinema örneği filmler: “Minyeli Abdullah” (Yücel Çakmaklı, 1999),
“İskilipli Atıf Hoca” (Mesut Uçakan, 1993), “Bize Nasıl Kıydınız” (Metin çamurcu,
1994), “Sürgün” (Mehmet Tanrısever, 1992), “Çizme” (Mehmet Tanrısever, 1994),
“Sonsuza Yürümek” (Mesut Uçakan, 1991), “Garip Bir Kolleksiyoncu” (Nurettin
Özel, 1994), “Beşinci Boyut” (İsmail Güneş, 1993), “The İmam” (İsmail Güneş,
2005), “Anka Kuşu” (Mesut Uçakan, 2007) Bu filmlerden “Sürgün” ve “Beşinci
Boyut” yurtdışı festivalierine katılmış ödül almıştır. Bu filmlerde dini konular ele
alınıp işlenmiştir.
2.10.2.7 İthalatçı ve İşletmeciler Yeniden Yapımcılıkta
Türk Sinemasında sermaye akışı her zaman film ithalat ve işletmecileri ile
dağıtımcılardan sağlanmıştır. Kemal Film’den, İpekçiler’den günümüze bu kural
değişmemiştir. 50’li ve 60’lı yıllardaki üretim tarzı hariç, sinemaya ana sermaye akışı
dağıtımcı firmalardan sağlanmıştır. 60’lardaki özgün üretim tarzında da dağıtımın
payı yadsınamaz.
63
90’lı yıllarda dağıtım ve işletmecilik alanını ağırlıklı olarak Amerikan
majörlerine kaptıran, yerli ithalat ve dağıtımcılar, yerli film üretimindeki krizde
yapımcılık da yapmaya başlamışlardır(Erkılıç,2003:174).
Belge Film (Sebahattin Çetin), “Yolcu” ve “Ağır Roman”, Özen Film
(Mehmet Soyarslan) “Ağır Roman” , “Asansör”, “Kahpe Bizans”, “Büyü”, “Eve
Giden Yol”, “Son Osmanlı Yandım Ali”, Umut Sanat Ürünleri “İstanbul
Kanatlarımın Altında” , “Dar Alanda Kısa Paslaşmalar”, Avşar Film(Şükrü Avşar),
“Salkım Hanım'ın Taneleri”, “Hemşo”, “Kolay Para” “Babam ve Oğlum”, ve
“Ulak”, filmlerini yapmışlardır.
İthalat, işletmecilik ve dağıtım, Türk Sinernasında her dönem sermaye
akışının sağlandığı alan olmuştur.
2.10.2.8 Reklamcılıktan Film Yapımcılığa
Türkiye’de reklam sektörü, 1990’lı yıllardan itibaren dünya standartalarını
yakalamaya başlamış, teknik altyapısı, çalışanları ve sermaye birikimiyle sektör
haline gelmeye başlamıştır. Bu durum reklam filmiyle birlikte sinema ve televizyon
alanına da yansımıştır. Reklam şirketleri, sinema filmi yapımcılığına soyunmuştur.
Reklam sektöründe hizmet veren Filma-cass (Mine Yargı) şirketi, sinema
yapımcılığına da başlamış, Şerif Gören’in “Amerikalı”(1993) filmine ortak yapımcı
olarak katılmıştır. Filma-cass’ın ikinci projesi Yavuz Turgul’un “Eşkıya” (1996)
filmidir. “Eşkıya” Turgul’un sinemasal özelliklerınden ve yapımcı şirketin, başarılı
tanıtım kampanyasından dolayı seyirci rekorları kırmıştır. Filma-cass; “Herşey Çok
Güzel Olacak” (Ömer Vargı, 1998), ve “O da Beni Seviyor” (Barış Pirhasan, 2001)
ile yapımcılıkta kararlı olduğunu göstermektedir. Bir diğer reklam filmleri yapım
şirketi İFR, “Tabuta Rövaşata”, “Güneşe Yolculuk” filmlerini gerçekleştirmiştir.
Reha Erdem’in ortak olduğu Atlantik Yapım, “Kaç Para Kaç”ı, Haylaz Production,
Semih Kaplanoğlu’nun “Herkes Kendi Evinde”sini; PTT Ümit Ünal'ın “9”unu
çekmiştir(Erkılıç,2003:175-176).
64
Reklam alanında faaliyet gösteren şirketlerin, film üretiminde bir
süreklilikleri olmasa da, zaman zaman yaptıkları filmlerle az sayıdaki üretime destek
olmuşlardır.
90’lı yıllardaki gelişmeler, teknik altyapıya da yansımıştır. Yeni Lale
Stüdyosu, Fono Film, Şafak Film Stüdyosu, Sinfekt laboratuvarıarını reklam
filmlerinden kazandıklanyla yenilemişlerdir. Günümüz teknolojisine uygun
cihazlarla donatılmışlardır. Reklam ve televizyon yapımcıları stüdyoları, platoları da
yenilenmiştir. TEM, ATA stüdyoları, Taksim Platosu gibi stüdyolar İstanbul’da bu
ihtiyacı karşılarken, Antalya’da Tekfen Holding bünyesinde Avrupa’nın sayılı
büyüklükteki stüdyolarından biri olan Antalya Studios açılmıştır(Erkılıç,2003:176).
Reklamcılıktan film yapımcılığına geçen yönetmen sayısı gün geçtikçe artmaktadır.
2.10.3 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar
Tabloda görüldüğü üzere; 2002’de dibe vuran, 1982 yılında seyirci sayısı
üstünlüğü yabancı filmlere kaptıran Türk Sineması, son yıllarda aradaki farkı
kapatarak 2006 yılında başabaş noktasına ulaşmıştır. 2006 yılında; Kurtlar Vadisi
Irak; 4.256.567, Hababam Sınıfı Üçbuçuk; 2.068.165, Hokkabaz; 1.710.212, Sınav;
1.160.848 seyirci sayısına ulaşmıştır. Son yıllardaki Türk Sinemasının gelişmesinde
Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın desteği yadsınamaz. 2005 yılında; 9, 2006 yılında;
23, 2007 yılında ise 34 adet uzun metrajlı filme Kültür ve Turizm Bakanlığınca
destek verilmiştir. Ancak; yapılan yerli film sayısı artmasına rağmen nitelik
bakımdan filmlerin yeterli olmadığı görülmektedir. Herşeye rağmen, yerli film
seyirci sayısı oranında Türkiye, dünyada sayılı ülkeler arasında yer almaktadır.
65
Tablo VIII: 1990-2007 yılları arası film ve seyirci istatistikleri(Die 2001,
Yavuz, 2006 :4)
Yıllar Vizyona Giren Yerli Film Sayısı
Vizyona Giren Yab. Film Sayısı
Yerli Film Seyirci Sayısı
Yabancı Film Seyirci Sayısı
1990 1991 1992 1993 1994 1995 1996 1997 1998 1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007
25 17 10 11 16 10 10 13 10 14 14 18 9 16 18 27 34 37
194 193 165 159 161 164 171 195 172 155 172 154 168 172 189 194 204 198
5.668.705 4.135.653 3.082.474 3.356.713 1.185.408 1.509.502 2.467.300 2.100.769 2.097.503 2.897.103 11.070.277 6.755.056 1.572.865 5.631.832 11.108.044 11.441.856 18.058.346 8.134.150
3.565.271 12.408.040 10.158.925 9.163.881 9.282.056 7.796.192 7.861.138 8.877.127 13.650.177 20.686.086 14.187.049 21.404.734 21.984.231 18.988.317 18.594.427 15.809.133 16.802.498 17.317.306
1990 yılında Türkiye’de 354 sinema salonu varken, günümüzde 411 sinema
kompleksi, 1.299 sinema salonu ve 198.489 sinema koltuğuna ulaşılmıştır. Büyük
alışveriş merkezlerine küçük sinema salonlarının yapılması ve büyük sinema
salonlarının bölünmesi gibi nedenlerle salon sayıları artmaktadır.
Halen Türkiye’de 9 ilde sinema salonu bulunmamaktadır. Bunlar; Ağrı,
Ardahan, Bayburt, Bitlis, Iğdır, Mardin, Siirt, Kars illerimizdir. Koltuk sayısı
bakımından illerimiz; İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Kocaeli, Adana
şeklinde sıralanmaktadır.
Film maliyetleri 100 bin dolardan “Uzak”, 10 milyon dolara “Kurtlar Vadisi
Irak” kadar farklılıklar göstermektedir. Yine film maliyetlerinin bu kadar yüksek
olması kuşku uyandırıcıdır. Türkiye’ye oranla yüksek rakamlar, dünya standartının
66
çok altındadır. 1 Milyon $’a malolan bir filmin kendi masraflarım çıkarıp, yapımcıya
para kazandırabilmesi için 600 bin seyirciyi aşması gerekmektedir. Oysa “Avcı”
filmi o yıl yalnızca 35.000 seyirciye ulaşmıştır. Dolayısıyla yapımcısını büyük bir
zarara sokmuştur (Erkılıç,2003:179).
Bağımsız olarak nitelenen filmlerle, sanat yapımları daha düşük bir bütçe ile
gerçekleştirilirken, popüler yapımlar büyük bütçelerle gerçekleştirilmiştir. Gişe
düşüncesi, yönetmenleri/yapımcıları televizyonun popüler oyuncuları ile çalışmaya
yöneltmiştir. Yine gişede başarılı olan filmler, ağırlıklı olarak (beyaz sinema
örneklerini saymazsak) komedi türündeki yapımlardan oluşmaktadır.
1995 yılında yönetmenlerin kurduğu Sinema Vakfi, Türk Sinemasının
canlandırılması için yasal düzenlemeler ve sponsorluk yapan firmalara vergi
muafiyeti konusunda çalışmalar yapmış, Efes Pilsen sponsorluğunda “Yerçekimli
Aşklar” ve “Aşk Üzerine Söylenmiş Her şey” adlı kısa filmlerden oluşan iki film
gerçekleştirilmiş fakat vakıf başarıya ulaşamadan kapanmak zorunda kalmıştır.
Şubat 1991’de, 1 Ocak 1991 tarihinden geçerli olmak üzere, belediyeye
ödenen vergi oranları (rüsum) yeniden düzenlenmiştir. Yerli filmlere uygulanan %
10 oranı sıfırlanırken, yabancı filmlere uygulanan % 30 oran % 25’e indirilmiştir.
Amerika’nın siyasal baskısı ve ikili anlaşmalar gereği rüsumda değişikliğe
gidilmiştir. 9 Aralık 1997 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla Türk filmlerine % 10
rüsum konurken, yabancı filmlerden alınan oran %25’ten %10’a indirilmiştir. Türk
sinemasına bir darbe vuran bu ayarlamadan sonra, 1.1.2001 tarihinde 4625 sayılı
kanunun 6.fıkrasına ek konularak, 3.3.2001’de yürürlüğe giren madde ile kesilen
rüsumların %75’i Kültür Bakanlığı'na devredilmiştir(Örmeci,2002:600).
Son dönem üretim tarzının eklektik olması zorunluluktur. Televizyon
satışları, sponsorlar, çeşitli kurumların katkıları, yurt içi ve dışı festivallerde
ödüllendirmek bu üretim tarzında belirleyici olmaktadır(Erkılıç,2003:184).
Ülkemizde yılda ortalama 25-30 milyon sinema bileti satılmaktadır. Bu sayı;
Türkiye'nin nüfusuna oranla küçüktür. İngiltere’de Haziran ayı gibi ölü bir sezonda
20 milyon bilet satılmaktadır. İngiltere, Almanya ve Fransa gibi ülkelerde yılda 150-
67
160 milyon seyirciye ulaşıldığı dikkate alındığında ülkemizdeki bilet satışın ne kadar
düşük olduğu daha kolay anlaşılacaktır. Buna göre Avrupa’da bir kişi yılda ortalama
üç kez sinemaya giderken, Türkiye’de ise üç yılda bir kez gitmektedir. Ülkemizde
bilet satışlarından elde edilen toplam hasılat ise; 200 milyon YTL civarındadır.
Tablo IX:2002-2007 yılları arası yerli ve yabancı film izlenme oranları
Tabloda görüldüğü üzere Türkiye’de yerli film seyredilme orani gayet iyi bir
seviyededir. Türkiye, yerli filmlerin seyredilemsi oraninda dünyada sayılı ülkeler
arasında yer almaktadır. Ancak toplam seyirci sayısının dünya standartlarnın çok
altında olduğu unutulmamalıdır.
68
III. BÖLÜM
TÜRK SİNEMASININ MALİ PROBLEMLERİ
3.1 Vergi İadesi
Küreselleşmenin hız kazandığı günümüzde, ülkeler de birbirleriyle rekabet
içerisine girmekte, uluslararası yatırımlardan daha fazla pay kazanmak ve ekonomik,
sosyal ve kültürel bir takım amaçlara ulaşmak için mevzuatlarını
uyumlaştırmaktadırlar.
Son yıllarda, artan işçi ve yapım maliyetleri nedeniyle ABD’li büyük film
yapım şirketleri yabancı ülkelerde film yapım olanaklarını araştırmakta, bu
araştırmaların sonucu olarak büyük yapımların bir kısmının yabancı ülkelere
kaydırıldığı görülmektedir. Bu eğilim sadece Amerikan film endüstrisi için değil,
diğer pek çok ülke, hatta ülkemiz sinema sektörü için de geçerli olan bir eğilimdir.
Bu nedenle film yapımcıları, yapım maliyetlerini düşürmek için film teşvikleri ve
vergi iadeleri veren ülkelere yönelmeye başlamışlardır. Vergisel teşvik açısından
bakıldığında genel olarak vergi iadesi sisteminin uygulandığı görülmektedir. İadeye
hak kazanmak için de belli şartlar getirilmektedir.
ABD’li film yapımcılarının daha uygun maliyetlerin sağlanabileceği ülke ve
yapım olanakları araştırmalarına paralel olarak Yeni Zelanda, Bulgaristan, Kanada,
Macaristan, Romanya, Yunanistan, Fas, İrlanda, İngiltere ve Avustralya gibi ülkeler
yabancı film projeleri için teşvik önlemleri ile vergi indirimlerini hayata geçirerek
ABD’li büyük film yapımcılarına olumlu mesajlar göndermekte ve pek çok ABD
filminin ülkelerinde çekilmesini sağlamaktadırlar. Bu uluslararası rekabet ABD’de,
eyalet arasında da gözlenmektedir. California, Louisiana vb. pek çok eyalet,
endüstrinin sunduğu büyük pastadan pay alabilmek için, çeşitli vergi kolaylıkları
sağlanmaktadırlar. Kısaca; film sektörü konusunda ülkeler arasında hatta ülke içi
69
eyaletler arasında önemli bir rekabet yaşanmakta ve buna yönelik olarak da pek çok
teşvik düzenlemelerinin yürürlüğe girdiği gözlenmektedir.
Yurtdışındaki uygulama ve politikalar izlendiğinde, sinemanın stratejik ve
ayrıcalıklı bir sektör olarak ele alındığı görülmektedir. Örneğin, İngiltere’de film
sektörü için planlanan teşvik paketi, Avrupa Komisyonu Devlet Yardımları Kuralları
çerçevesinde Avrupa Birliği Komisyonu tarafından onaylanmıştır. Söz konusu teşvik
paketinde, İngiliz kültürünü konu alan ve tanıtan film yapım şirketleri, İngiliz vergi
kanunlarının indirimine izin verdiği giderlere ek olarak yapım maliyetlerinin belli
oranının da matrahtan indirilmesini öngörülmektedir. Bu vergi teşvik paketi ile film
yapımcılarını İngiliz kültürünü konu alan film yapmaya özendirilmek
amaçlanmaktadır. Filmin İngiliz kültürü öğeleri taşıyıp taşımadığı da resmi
makamlar tarafından yapılan ve değişik kriterlerin yer aldığı puanlamaya dayalı bir
teste tabi tutularak tespit edilmektedir.
Yabancı yapımların ülkemize kazandırılmasına ek olarak yerli yapımcının
yurt dışında verilen teşviklerden yararlanmak amacıyla yurt dışına gitmesini
engellemek için yurt dışındaki trendler gözetilerek ülke koşullarına uyan bir model
geliştirilmesi gerekmektedir. Zira Türkiye, uluslararası film endüstrisi için destek
programı olmayan sayısı giderek azalan ülkelerden biridir. Yurtdışı yapımları ülkeye
çekmek, Türk ekonomisine de ciddi bir katkı sağlayacaktır. Türkiye’nin coğrafi ve
kültürel zenginlikleri de göz önüne alındığında, bu tarz bir destek programından
sağlayacağı nisbi yarar artacaktır. Nitekim sinema, kültürel etkileşimden, kültürel
tanıtıma; toplumsal eğitimden bilinçlendirmeye kadar, çok geniş bir etki alanına
sahiptir. Diğer bir ifadeyle, bir film, eğlence aracı olmanın ötesinde, sosyo-kültürel
bir misyon taşıyan çok etkili bir kitle iletişim ve aracıdır. Sinemanın ekonomilere
dolaylı olarak yaptığı katkısı açıktır, çünkü bir toplum kültürünü tanıtıp,
pazarlayabildiği ölçüde ürettiği ürünleri satıp ve aynı oranda da uluslararası
piyasalarda markalaşabilir.
70
Konuyla ilgili olarak yapımcı Sekan Çakarer’in görüşleri şöyledir:
“Vergi iadesi artık yabancı film projelerinin olmazsa olmaz bir talebi. Ülkede harcadıkları bütçe içinde yer alan KDV’nin iadesi ciddi bir teşvik. Hatta ve hatta Macaristan, Yeni Zelanda, Porto Rico, gibi ülkeler son yıllarda KDV iadesinin yanı sıra “Tax Rebate” dedikleri, harcanan bütçenin belli bir büyüklüğe ulaşması durumunda (örn 10 milyon USD’yi geçmesi) bir bölümünün (genelde %20) yabancı yapımcıya iade edilmesi gibi uygulamalar da yapıyorlar. Bu sayede Macaristan bir yılda 300 milyon dolarlık Hollywood prodüksiyonunu ülkesine getirebiliyor.”
Bu ülkelerin sağladıkları çok yönlü teşvikler, filmlerin çekim maliyetini
kaliteden ödün vermeksizin, Malta’da 5,3 milyon, Kanada’da 5,1 milyon, Cape
Town’da 4,9 milyon, Romanya’da ise 4,4 milyon ABD doları olarak
gerçekleşebilmektedir.
Aynı bağlamda, özellikle Doğu Avrupa ülkelerinin, Hollywood başta olmak
üzere, bütün Batı ülkelinden ciddi sermaye girişleri olduğu; bu ülkelerde gerek
stüdyo yatırmalarında, gerekse başka ekipmanlar itibariyle ciddi projeler
gerçekleştiği gözlenmektedir. Örneğin “Cold Mountain” filmi Romanya’da çekilmiş;
filmin yapımını gerçekleştirenler, çekimi Romanya’da yaparak 20 milyon ABD
doları kar ettiklerini açıklamışlardır.
Yabancı yapımcıları ülkeye çekilebilmesi için gerekli şartlar şöyle
sıralanabilir.
Ucuz ve esnek işgücü maliyet avantajları
Teknik altyapı, stüdyo altyapısı ve yeterli teknik eleman
Mekan(tarihi, doğal v.)
Mali ve vergisel teşvikler
71
3.1.1 Bazı Ülkelerdeki Uygulamalar
Avustralya
Film sektörüne Avustralya’da tanınan teşvikler şöyledir:
a. Vergi İadesi
Avustralya’da film çekmek isteyen yabancılara getirilmiş teşvik düzenlemesi
uyarınca, bütçesi en az 15 milyon dolar olan yabancı yapımlara, filmin
tamamlanmasını takiben, % 12,5 oranında vergi iadesi imkanı tanınmaktadır. Bu
teşvik, yabancı yapımların yapım süresince Avustralya’da kalması sağlamaktadır.
Teşvik şartları arasında, Avustralya’nın tanıtımına katkı sağlama şartı yer
almamakta; teşvik sistemi şöyle işlemektedir:
Maliyeti 15-50 milyon dolar arasında olan yabancı filmler için üretim
maliyetinin en az % 70’inin Avustralya’da harcanması koşuluyla (mal, hizmet alımı
ya da arazi, bina v.b. temini), söz konusu bedelin % 12,5’i oranında vergi iadesi
verilmektedir. Finans, telif hakları, genel yönetim giderleri, tanıtım ve reklam gibi
harcamalar bu kapsamda değerlendirilmez.
Avustralya’da 50 milyon dolar veya daha fazla harcama yapan film
projeleri için, % 70’lik şarta bakılmaksızın, %12,5 oranında vergi iadesi
verilmektedir. Bu teşvik, bütçe harcamalarının ne kadarının Avustralya’da
yapıldığına bağlı olarak, % 9 ila % 12,5 arasında nakit destek sağlamaktadır. Çünkü
düzenlemenin üretim maliyetinde yol açtığı düşüş, yapımcılara finansman imkanı
yaratmaktadır.
Vergi iade talebi, Avustralya’daki tam mükellef biri tarafından ya da
Avustralya’da daimi işyeri olan yabancı yapılabilmekte; filmin tamamlandığı yıl
kurumun vergi beyannamesi ile birlikte vergi dairesince verilmektedir.
72
b. Avustralya-Filmlerine Yatırım (Gelir Vergisi Kanunu 10B ve 10BA)
Kanun hükümleri, belirli yapımlara % 100 yatırım indirimi hakkı
tanımaktadır. Yapımın bu vergi teşvikinden yararlanmaya hak kazanması için,
Avustralyalı firma ya da Avustralya’da yerleşik bir firma tarafından Avustralya’da
gerçekleşmiş olması şartı vardır.
10 B Hükmü:
Vergi indirimi düzenlemesi, mevcut ya da yeni çekilecek olan bir Avustralya
filminin telif hakları için yapılan harcamaları kapsamaktadır. Söz konusu indirim,
filmin tamamlandığı yıl tahakkuk eden kazanç üzerinden yapılmaktadır. İndirim,
filmin tamamlandığı yıl dahil, iki yıl içinde ya da filmin telifin faydalı ömrü
içerisinde yapılabilir. Faydalı ömür Vergi İdaresi Başkanlığı’nca beş yıl olarak kabul
edilmiştir.
Bu düzenlemeden, hem yerleşik hem de yerleşik olmayan tam ve dar
mükellef yapımcılar yararlanmaktadırlar. Ancak, filmin Kültür Bakanlığı tarafından
“Avustralya Filmi” olarak nitelendirilmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle,
endüstriye tanınan bu özel yatırım indiriminden yararlanabilmek için, “Avustralya”
konseptinin kullanılması gerekmektedir. Avustralya Konsepti’nin belirlenmesindeki
kriterler şunlardır:
Yapımın çekildiği yer, oyuncular, senarist, tasarımcı v.b. yapıma dahil
olanların uyrukları, finans kaynakları, üretim harcamalarının ayrıntısı, Bakanlığın
uygun gördüğü diğer hususlar.
10BA Hükmü:
Avustralya, film yapımında harcamaların % l00’üne kadar indirim hakkı
tanımaktadır. Yapımcı, yaptığı filmin telif hakkına sahip ise, bu hüküm dahilinde
indirime hak kazanır. İndirim, harcamanın yapıldığı yılki kazanç üzerinden
yapılmaktadır. İndirim hakkı sadece bir yıl ile sınırlıdır ve sadece Avustralya’daki
tam mükelleflere tanınan teşvik düzenlemelerini içermektedir.
73
Bu hükümden yararlanmak için filmin tamamen ya da belli ölçüde
Avustralya’da çekilmesi ve Avustralya Konsepti’ni taşıması şartı bulunmaktadır.
c. Araştırma- Geliştirme Yatırımlarında Vergi Ayrıcalığı
Yaratıcı projelere Ar-Ge alanında vergi avantajı sağlanması amaçlanmakta
olup, gerekli yasal düzenlemelerin hazırlık aşamasında olduğu anlaşılmaktadır.
d. Mal ve Hizmetler Vergisi İadesi
Avustralya’da çekim yapan yabancı film şirketleri Mal ve Hizmetler Vergisi
itibariyle de vergi iadesi almaktadırlar.
e. Ücretliler Üzerindeki Gelir Vergisinden Muafiyet
Yabancı film şirketlerinin Avustralya'ya getirdikleri personel, ücretleri
itibariyle gelir vergisinden muaftır.
Fas
Bu ülkede yabancı film yapımı için gereken izinler, 1944 yılında kurulan,
“Centre Cinematographique Marocaine-CCM” (Fas Sinematografi Merkezi)
tarafından verilmektedir. Fas’ta yabancı film yapımına şu iki temel alanda teşvik
uygulanmaktadır.
a. Vergi Muafiyeti Uygulanması
Yabancı film yapımcıları, Fas’ta kaldığı süre içinde, KDV’den muaf
tutulmaktadır. Koşullarda basitlik ilkesi temel prensip olarak benimsenmiştir.
Muafiyetten yararlanmak için, filmin senaryosunun önceden onaylanmış olması ve
filmin uzun metrajlı olması halinde, Faslı firmayla yapılan sözleşme örneğinin ilgili
makamlara ibrazı gerekmektedir.
74
b. Bürokratik İşlemlerin Kolaylaştırılması
Yabancı film yapımcı taleplerine ilişkin işlemlerin muhatabı, tümüyle ve
sadece CCM’dir. Diğer bir ifadeyle, tüm bürokratik işlemler CCM bünyesinde
toplanmıştır. Çekim izin talepleri CCM’ye iletilmekte, çeşitli Fas Makamlarınca
gerçekleştirilmesi gereken işlemlerle ilgili yazışmalar-vb bürokrasi, CCM
tarafından yürütülmektedir.
CCM’nin kadrosu, film yapımı itibariyle uzman kişilerden oluşmaktadır.
Amaç, yabancı film yapımcılarının Fas’ta ihtiyaç duyabilecekleri teknik vb. her türlü
desteğin CCM tarafından sağlanmasıdır. Örneğin, film yapımı için gerekli
malzemenin gümrükten çekilmesi sırasında bile CCM personeli devreye
girebilmektedir.
Fas mevzuatına göre, Fas’ta çekilecek uzun metrajlı filmler için Faslı bir
yapımcıyla çalışılması gerekmektedir. Bu çerçevede gerekli teknik destek Faslı firma
tarafından da verilebilir.
Fransa
Fransa’da yabancı film çekimlerine sağlanan vergi kolaylıkları aşağıdaki
gibidir:
a. Laboratuar çalışmalarında bulunmak üzere getirilen ve çalışmaların
bitiminde tekrar ihraç edilen filmler, KDV’den muaftır.
b.Fransa’da yerleşik olmayan yabancılar için ödenen KDV iade edilmektedir.
İade yapılan harcamalar şöyledir:
1. Fransa’da satın alınan hizmetler (mekan, malzeme vb)
2. Malzemelerin taşınması için araç kiralama
3. Yurtdışından gelenler için taşıma bedeli (kara-deniz-hava)
4. Geçici olarak ithal edilen malzemenin taşıma bedeli
75
Kanada
Kanada, son yıllarda film yapım sektörü için popüler bir ülke haline gelmiştir.
Devlet politikası, genel olarak, ülkede film çekimi konusunda yabancı yapımcıları
teşvike dönüktür. Bu yaklaşım, aynı zamanda yabancı sermayeyi ülkeye çekmenin de
etkin bir yolu olarak görülmektedir. Son verilere göre, bir yılda Hollywood’da
üretilen filmlerinin yaklaşık % 25’i Kanada’da çekilmiştir.
2002-2003 sezonunda, Kanada’da üretilen film ve TV yapımlarında %4
oranında bir artış sağlanmış ve bu artışla, 4.93 milyar Kanada doları civarında bir
hasılat düzeyine ulaşılmıştır. Kanada, çizgi film (animasyon) alanında da önemli
başarılar elde ederek birçok yapımın gerçekleştirildiği bir ülke haline gelmiştir.
Kanada’da yabancı film çekim prosedürü iki şekilde gerçekleşmektedir:
l. Yabancı yapımların tümüyle Kanada sınırları dahilinde gerçekleştirilmesi
2. Kanada- Yabancı ortak yapımları
Başta Kanada Federal Hükümeti olmak üzere, eyalet yönetimleri
(hükümetleri) ve belediyeler, yabancı film yapımcılarına çeşitli teşvikler
sağlamaktadırlar. Bu teşvikleri genel hatlarıyla şöyledir:
Federal ve Eyalet Hükümetleri ile Belediye yönetimleri tarafından
alınan vergilerde indirim sağlanmaktadır.
Film çekiminde kullanılacak mekanlar için alınacak izin ücretlerinden
feragat edilmektedir.
Film çekimlerinde kullanılacak mekanların seçiminde profesyonel
rehberlik hizmetleri sunulmaktadır.
Yabancıların tabi olduğu bürokratik işlemler kapsamında, film ekibi
mensuplarına çeşitli devlet kurum ve kuruluşları nezdinde takip edecekleri işlemlerde
76
yardım, hatta bu kuruluşlarla yapılacak her türlü yazışma ve iletişimde aracılık
hizmeti sağlanmaktadır.
Altyapı hizmetleri ücretsiz veya ucuz bir şekilde sağlanmaktadır
(örneğin, ücretsiz park yeri ve resmi güvenlik, ücretsiz veya ucuz belediye
hizmetleri).
Film ekibi mensuplarına konaklama olanakları sağlanması konusunda
yardımcı olunmaktadır.
a. Kanada’da Vergi İadesi Uygulaması
Yabancı film yapımcılarına sağlanan vergi iadesi miktarlarının yüksekliği ve
döviz kuru farkının sağladığı avantajlar, Toronto’da film yapma masraflarını
ABD’deki stüdyolara kıyasla, neredeyse yarıya azaltmakta ve bu şehri film çekimi
için cazip bir merkez haline getirmektedir.
Toronto’da film yapan yabancı bir firma aşağıda belirtilen üç ayrı vergi
indirimine tabi tutulmaktadır.
1. Kanada Federal Hükümeti tarafından sağlanan “Tax Credit” (Film veya
Video Yapım Vergi İndirimi)
Vergi indirimi uygulaması, genel anlamda, kişi veya kuruluşların elde ettiği
gelir üzerinden hükümete vermek zorunda olduğu vergi oranında ya da miktarında
hükümet tarafından peşinen indirim yapılması anlamına gelmektedir. Yabancı film
yapımcıları kapsamında bu uygulama, vergiye tabi harcamaların bir kısmının dolaylı
olarak hükümet tarafından finanse edilmesi anlamını taşımaktadır. Bu yaklaşım,
federal hükümete ödenecek vergi miktarında indirime gidilmesini öngörmektedir.
2. Ontario Eyalet Hükümeti tarafından sağlanan “Film ve Televizyon Yapım
Hizmetleri Vergi indirimi”
Ontario Eyaletin’de film çeken yabancı yapımcılara film çekimi sırasında
yapılan toplam harcamalarının % 18’i karşılığı kadar, yapımcının eyalet hükümetine
vereceği vergi miktarında indirime gidilmesi sağlanmaktadır.
77
3. Ontario Eyalet Hükümeti tarafından sağlanan “Ontario Bilgisayar Animasyon
ve Özel Efektler Vergi İndirimi”
Bu vergi indirimi, Ontaria Eyaleti sınırları içerisinde animasyon ve özel
efektler alanında yapılan işçilik masrafları toplamının % 20 oranındaki karşılığı
kadar, yapımcının Eyalet Hükümeti'ne vereceği vergi miktarında indirime
gidilmesini sağlamaktadır.
Yukarıdaki oranların toplanması sonucunda, Federal ve Eyalet hükümetleri
tarafından yabancı yapımcıya yaptığı masraflar üzerinden vereceği vergi miktarında
yaklaşık % 29-31 oranında vergi indirimi sağlanması, film üretimi maliyetinin ciddi
ölçüde azalmasını sağlamaktadır.
b. Gümrük Harçları Bağlamında Sağlanan Teşvik ve Kolaylıklar
Kanada Federal Hükümeti tarafından sağlanan teşvikler kapsamında ise,
yukarıda belirtilen vergi indirimi uygulamasının yanı sıra, gümrük harçları
bağlamında da teşvik ve kolaylıklar gösterildiği tespit edilmiştir. Söz konusu teşvik
ve kolaylıklar aşağıda sıralanmıştır.
Film çekiminde kullanılmak üzere geçici olarak Kanada’ya getirilen
ekipman ve eşyalar, 18 aylık bir süreyi aşmayacak şekilde ve bu süre zarfında ülkede
kalmak şartıyla gümrük harcından muaf olarak ülkeye sokulabilmektedir. Buna
geçici ithalat adı verilmektedir.
Federal Hükümet’in kişi ve kurumlardan almakta olduğu Eşya ve
Hizmet Vergisi söz konusu olduğunda ise gene geçici olarak film çekimleri için ithal
edilen ekipman ve eşyalar; özelliklerine göre; 1/6 oranında kısmi GST indirimi,
tamamıyla muafiyet ya da tümüyle vergiye tabi olma şeklinde sınıflara ayrılmaktadır.
Kanada’da yabancı film çekimleri, ayrıca Kanada-Yabancı ortak yapımı
şeklinde de gerçekleştirilmektedir. Yapılan incelemeden, Kanada’nın halen 53
ülkeyle ortak yapım anlaşması imzalamış olduğu anlaşılmaktadır.
78
Ortak yapımların temel amacı, Kanada’nın ulusal film endüstrisinin
gelişmesini sağlamak ve Kanada kültürünün ülke içerisinde ve yurt dışında
tanıtımına katkıda bulunmaktır.
Yabancı yapımlarda olduğu gibi ortak yapımlarda da vergi indirimlerine ek
olarak, Federal Hükümet tarafından çeşitli fonlar aracılığıyla mali destek
sağlanmaktadır. Bu desteklerden faydalanılabilmesi için, söz konusu ortak yapımda
Kanada kültürü ile doğrudan bir bağlantı kurulması ve Kanada’nın kültürünü ve
sosyal değerlerini yansıtacak unsurlara yer verilmesi ön koşul olarak istenmektedir.
Sonuç itibariyle, Kanada’nın ulusal film endüstrisini geliştirmek, ülkenin
tanıtımına katkı sağlamak ve yabancı yatırım çekerek ekonomik fayda oluşturmak
amaçları doğrultusunda, yabancı film şirketlerine çeşitli ayni ve nakdi teşvikler
uyguladığı görülmektedir. Bu doğrultuda, federal, eyalet ve belediye yönetimleri
bazında benimsenen aktif ve birbiriyle uyumlu politikalar uyarınca, resmi olanak ve
hizmetlerin de gerektiğinde doğrudan devreye sokulabildiği uygun bir ortamın
oluşturulduğu anlaşılmaktadır.
Kanada’da film çevirmek isteyen yabancıların dikkate alması gereken bir
diğer önemli konu ise, çalışma izniyle ilgilidir. Genel uygulamada, yapımcılar
dışında, oyuncular, kamera arkası çalışanları ve set ekibi dahil olmak üzere, herkes
çalışma iznine tabidir. Çalışma izni alınması birkaç ay süren bir prosedüre tabi
olmakla birlikte, eyalet hükümetleri ve Federal Hükümet bu konuda da yabancı film
şirketlerine işlemlerini kolaylaştırıcı ve hızlandırıcı destek vermektedirler. Bu
bağlamda Federal Hükümet bazında Kanada Kültürel Miras Bakanlığı içinde yer alan
“Telefilm Canada” ve “National Film Board of Canada” adlı resmi kuruluşların
devreye girdikleri görülmektedir. Eyaletler bazında ise, film endüstrisinin gelişmiş
olduğu Toronto, Montreal ve Vancouver şehirlerinin bulunduğu Ontario, Quebec ve
British Columbia eyalet yönetimleri bünyesinde faaliyet gösteren resmi film
komisyonları rol oynadığı anlaşılmaktadır.
79
Toronto Belediyesi bünyesinde “Toronto Film and Television Office
(TFTO)” kurulmuştur. Bu kuruluş yabancı yapımcılar için gerekli izinleri veren
mercidir. Bu ofis, yabancı film şirketlerinin Tomnto’da çalışmalarını kolaylaştıran
bazı diğer hizmetleri de sunmaktadır.
Toronto, film endüstrisinin altyapısını oluşturan birçok meslek dalında eğitim
veren okulların da bulunduğu bir kenttir. Bu sayede, uzmanlık eğitimi almış
personelin de (örneğin, görsel-ses efektleri uzmanlığı, makyaj uzmanlığı, dublörlük,
film kurgu ve montaj uzmanlığı, dekoratörlük gibi) istihdama hazır bulunduğu bir
şehirdir. Yabancı yapımcılar, Amerikan Doları’na kıyasla değeri daha düşük olan
Kanada Doları’nın sağladığı avantajla, daha az maliyetle daha fazla uzman istihdam
edebilmekte ve kalitesi yüksek, uzman hizmetlerden yararlanabilmektedirler.
Güney Afrika
Güney Afrika’da, film yatırımlarla ilgili vergisel avantajlar, Gelir Vergisi
Kanunu’nun 24F Bölümü hükümleri ile düzenlenmiştir. Teşviklerin amacı, Güney
Amerika’yı bir film yapım üssü haline getirmektir.
Bu yasal düzenleme, filmin yapım ya da yapım sonrası harcamalarını gider
olarak vergiden indirimine imkan tanımaktadır. Yapımcının vergilenebilir
kazancından, yani matrahtan indirebileceği miktar, filmin toplam yapım maliyetini
aşamaz. Matrahtan yapılacak indirim, filmin tamamlandığı vergilendirme
döneminde, hem yapım, hem de yapım sonrası tahakkuk etmiş olan tüm maliyetlerin
toplanması suretiyle bulunmaktadır. Film yapımında eğer yabancı ortaklık söz
konusuysa ve Güney Afrikalı yapımcının film projesindeki payı, yabancı yapımcının
payından daha fazlaysa, söz konusu indirim mekanizmasından yararlanılabilinir.
Güney Afrika Hükümeti, 2004 yılında, film endüstrisini geliştirmek amacıyla
ek bazı düzenlemelere gitmiştir. Bu düzenlemeler uyarınca, bütçesi 4 milyon doları
80
aşan yatırımlar, ülkede yaptıkları harcamalar üzerinden vergi iadesi almaktadır. Uzun
metrajlı filmler, belgeseller, TV filmleri ve diziler de vergi iadesi alabilirler.
Güney Afrika Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’na göre bu ülkenin üretim
maliyetleri, ABD’deki maliyetlere kıyasla %40’a varan oranlarda, Avustralya’daki
maliyetlere kıyasla % 20’ye varan oranlarda daha düşüktür.
1994’den bu yana Güney Afrika’da pek çok yabancı film çekilmiştir ve bu
yapımların yerli sanayi üzerinde çok olumlu bir etkiye yol açtığı bilinmektedir.
Ancak, endüstrinin gelişimi için daha pek çok adımın gerekli olduğunu da Hükümet
yetkililerince ifade edilmektedir.
1994 yılında kanunlaştırılan vergi indiriminden önce, Güney Afrika’da beş
yapım şirketi ve bu şirketlerde toplam 50 çalışan varken, günümüzde 150 yapım
şirketi ve bu şirketlerde sürekli çalışan 1650 kişinin yanı sıra, yetişmiş 10.000
kalifiye eleman daha bulunmaktadır.
Amerika Birleşik Devletleri
a. Montana Eyaleti
Montana Eyaletinde film çekenlere uygulanan destekler, ana hatlarıyla
aşağıdaki gibidir:
• Montana’da yerleşik olanlara ödenen maaşların tamamının % 12’si
miktarında vergi iadesi,
Film çekimim sırasındaki harcama kalemlerinin çoğuna getirilen %
8’lik vergi iadesi (otel, yemek, yakıt, araç kirası, günlük harcamalar, kamera kirası
v.b.).
30 günün üzerindeki süreler için, otellerde % 7’lik yatak vergisinden
muafiyet.
81
Montana Valisi’nin Mayıs 2005’de hazırlattığı rapora göre; film çekimleri
için Montana’da 53 milyon dolar harcandığı, bu harcamanın ekonomiye katkısının
81,4 milyon dolar olmuştur. Ayrıca; film sektöründe 930, sektör dışında ise 444 yeni
ve devamlı iş imkanı sağlanmıştır. Net 4,3 milyon dolar vergi kazancı sağlanmış;
film için harcanan her bir doların % 8,2’si, vergi olarak eyalet yönetimine gelir
sağlamıştır.
b. Hawaii Eyaleti
Eyalette film sektörüne tanınan iki tür teşvik vardır:
• Film yapım aşamasında, yapımcıya, toplam yapım maliyetlerinin %4’ü
oranında vergi kredisi tanınmakta; bu meblağ, ödenecek vergiden düşülmek suretiyle
verilmektedir.
• Yapımcılar, otel vergisinden muaf tutulmaktadır.
Bu eyalette çekilen film ve TV projeleri, aşağıda belirtilen koşullara uyulması
halinde, % 100 oranında vergi kredisine hak kazanmaktadırlar.
• Yapımın adında “Hawaii” adı olması,
• Yapımda Hawaii görüntüleri, kültürü veya ürünlerini içeren sahnelerin
olması,
• Uzun metrajlı filmlerde, minimum 2 milyon dolar, televizyon projelerinde
minimum 750 bin doların adada harcanıyor olması.
Film ya da TV projesi, aşağıdaki koşullara uyması durumunda, % 75 vergi
kredisine hak kazanmaktadır:
• Uzun metrajlı film yapımlarında minimum 3 milyon dolar, TV projelerinde
ise minimum 1 milyon dolar harcanıyor olması.
• Yapımda çalışanların en az %50’sinin Hawaii’de yerleşik kişilerden
oluşuyor olması.
82
Bu avantajlardan yararlanabilmek için, yapımcının, yapımın tamamlandığı
vergilendirme dönemini takip eden yıl içerisinde eyalet ilgili makamlarına gelir
vergisi beyannamesi vermesi ve vergi dairesine, vergi iadesi talebinde talepte
bulunması gerekmektedir.
c. Kaliforniya
2001 yılında çıkan yasa uyarınca, yapım başına 300.000 dolara varan
miktarlarda iade yapılmaktadır. Ayrıca her türlü devlet arazisinde ücretsiz veya
minimum ücretle çekim için izin verilmektedir.
d. Florida
Florida, ABD’de yapımcılara en çok çeşit teşvik veren eyalettir.
Yapım firmalarının harcama özelliklerine göre kademelendirilmiş bir
finansal teşvik sistemi vardır.
Satış vergi muafiyeti söz konusudur. Eyalette, çekilen film, dizi vb.
ürünlerin satışının bir kısmından vergi alınmamaktadır.
Gelir vergilerinde indirimler, elektrik, gaz kullanımında vergi
alınmaması vb. diğer bazı indirimler daha vardır.
e. New York Eyaleti
Film pre-prodüksiyonu ve post prodüksiyon ile ilgili bütçe harcamalarının %
75’ini eyalette gerçekleştiren yapımcılar için % 10 vergi mahsubu uygulanmaktadır.
f. Lousiana
Lousiana, üç farklı teşviki öngörmektedir:
• Yatırımcı Vergi İndirimi: Bu düzenleme sadece eyalette yerleşik olan kişiler
için geçerlidir. 30.000 dolar ile 1 milyon dolar arasından yapım maliyeti olan projeler
için, % 10 vergi indirimi mevcuttur. Eğer yatırımın toplam yapım maliyeti 1 milyon
doların üstündeyse, % 15 indirime hak kazanır.
83
• İstihdam Vergisi Mahsubu: 2006 yılından itibaren geçerli olan bir
düzenlemedir. Yapımın eyalette gerçekleşen toplam maliyeti, 300.000 dolar ile bir
milyon dolar arasında ise, istihdam vergilerine % 10 vergi indirim tanınmaktadır. Bir
vergilendirme döneminde yapım maliyeti 1 milyon doları aşan projelerde ise söz
konusu vergi indirim oranı (tax credit rate) % 20 olarak uygulanmaktadır.
• Satış Vergisi Muafiyeti: Uzun metrajlı film, video ve TV dizisi yapımı için
250.000 dolar ve üstü harcama yapan şirketler, % 4 satış vergisinden muaf
tutulmaktadır.
g. British Columbia
Bu eyalette, menşeinin bakılmadan, çekilen bütün filmler için % 18 vergi
iadesi yapılmaktadır. Ayrıca, yine menşeine bakılmadan, gerçekleştirilen yapanlarda
istihdamın BC kaynaklı olması halinde, ek % 30 vergi mahsubu daha
sağlanmaktadır.
h. Nova Scotia
Nova Scotia’da vergi mahsubu uygulaması vardır. Eyalette yerleşik kalifiye
eleman kullanılması durumunda, işçi maliyetinin %35’ini (bu toplam bütçenin %
15’e kadar çıkabilir) geri ödenmektedir.
Wisconsin, kendi film yapımı destek sistemini, diğer eyalet ve ülkelerin film
endüstrisini kendi topraklarına çekerek sağladıkları kazançları göz önüne almak
suretiyle şekillendirmiştir. Bu sisteme göre film, endüstrisine verilen teşvik ve
destekler, şöyledir:
• Eyalet’te yapılan film yatırımlarına % 25 vergi muafiyeti.
• Çekim ve çekim sonrası, yani post-prodüksiyon aşamalarda kullanılan
makine, ekipman ve servisler için satış vergilerinden kapsamlı muafiyet.
• Eyalet’te yerleşik film yapımcılar ve bunlara hizmet veren kuruluşlardan
alınan hizmet bedellerinin tamamına vergi muafiyeti.
84
• Sinema filmi, TV filmi, dizi filmler, videolar ve reklam çekimlerine yönelik
direkt harcamalara, % 25 oranında vergi indirimi.
• Film, TV ve video oyun alanlarında eyalette şirket kurmak suretiyle yatırım
yapacak olan yapımcılara, eyalet gelir vergisi çerçevesinde % 15 vergi
indirimi/mahsubu.
• Yukarıda anılan destek ve teşviklerin yanı sıra, eyalete bağlı kamu bina ve
mekanlarının ücretsiz kullanıma açılması; bu amaçla alınacak izin başvurularının
ücretsiz olması; çekim sırasında yol trafiğinin düzenlenmesi amacıyla, gerektiğinde
ücretsiz polis desteği ve vergi desteği; ilgili kapsama giren harcamaların
hesaplanması konusunda ücretsiz hizmet. Ayrıca, otel işgal vergisi dahil olmak üzere
otel ücretlerinde, kalış süresi ve oda sayısına göre sağlanan, özel indirimler.
• 2003’de, bir bölümü Wisconsin’de çekilmiş olan “Mr. 3000” adlı filmin
şehrin ekonomisine olan katkısı 19 milyon doların üstünde olmuştur.
3.1.2 Film Çekimi için Türkiye’ye Gelen Yabancı Yapımcılar
Ülkemizde 2006 yılında verilen 180 çekim izninin sadece beş tanesi sinema
filmi, iki tanesi televizyon filmidir. Çekim izinlerinin büyük çoğunluğu belgesel için
verilmiş olup; klip, video çekimi, video filmi, tanıtım filmi, televizyon programı,
televizyon dizisi gibi konularda da yabancılar ülkemizde çekim yapmışlardır.
2007 yılında ise toplam 157 çekim izni verilmiş olup; bunlardan sadece beşi
sinema filmi ve üçü televizyon filmidir.
85
3.1.3 Öneriler:
Yurtdışı yapımları ülkeye çekmek, Türk ekonomisine de ciddi bir katkı
sağlayacaktır. Türkiye’nin coğrafi ve kültürel zenginlikleri de göz önüne alındığında,
bu tarz bir destek programından sağlayacağı nisbi yarar artacaktır. Yabancı
yapımların ülkemize kazandırılmasına ek olarak yerli yapımcının yurt dışında verilen
teşviklerden yararlanmak amacıyla yurt dışına gitmesini engellemek için, yurt
dışındaki trendler gözetilerek, ülke koşullarına uyan bir model geliştirilmesi
gerekmektedir. Zira, Türkiye, uluslararası film endüstrisi için destek programı
olmayan (ve sayısı giderek azalan) ülkelerden biridir.
Bu nedenlerle, ortak yapımları da teşvik ederek, kültürümüzü ve kültürel
mirasımızı dünyaya anlatabilecek yapımlara destek verilmesi önem arz etmektedir.
Ancak, film sektöründeki yatırımlar teşvik edilirken, sektörü kalkındırmak ve
yurtdışına açılmak için, teşvik, yabancı-yerel ayrımı yapılmaksızın verilmelidir.
Teşvik düzenlemeleri çerçevesinde, özellikle sinema alanına, kültür alanına
dönük olarak teknokent benzeri bir yer de kurulabilir. Dubai, “Medya Kent” olarak
adlandırılan, içinde sinema, televizyon, basın-yayının bulunduğu, geniş bir alan
üzerine kurulu, vergiden arındırılmış, tamamen teknopark hüviyetindeki serbest
bölge kurmuştur. Benzeri uygulama Türkiye için de düşünülebilir. Bu bölgelere bir
takım post prodüksiyon, stüdyo vb. imkanlar götürülerek, burada üretilecek filmler
üzerinden bir takım vergi avantajları getirilebilir.
İleri teknolojik imkanlar sunabilen, yetişmiş işgücü katkısı sağlayabilen ve
çeşitli tarihi ve kültürel avantajlarıyla ABD’li film şirketleri tarafından ilgiyle
izlendiği görülen ülkemiz, verilecek teşvikler ve getirilecek etkin hukuksal
açılımlarla pek çok yabancı film projesi için cazip bir mekan haline gelecektir.
Yabancı film yatırım projelerine teşvik verilmesi halinde, bu yönde yapılacak
düzenlemelerin tanıtımı için endüstrinin önde gelen dünya merkezlerinde (örn. Los
Angeles, Londra, Berlin vb.) film ofisleri kurulmalı; bu ofisler, Türkiye’deki
hukuksal ve mali teşvik ve destekler hakkında yabancı yapımcıları bilgilendirmelidir.
86
3.2 Rüsum
Eğlence vergisi adı altında, sinema biletlerinden % 10 oranında kesilen vergi
alınmaktadır. Bu kesintinin % 25’i ilgili belediyelerce alınmakta ve geri kalan % 75’i
Kültür ve Turizm Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğüne aktarılmaktadır.
1930’larda belediyeler her biletten % 33 vergi almaktaydı. Atatürk, bu vergiyi
%10’na indirmiştir. Atatürk’ün ölümüyle bu oran %75’e yükseltilmiştir. 1948 yılında
Belediye Gelirleri Kanunu’nda yapılan değişiklikle bu oran yabancı filmler için %70,
yerliler için ise % 25 olarak değiştirilmiştir. 1981 yılında 2464 sayılı Belediye
Gelirleri Kanunu ile rüsum oranları yeniden değiştirilmiş, yerli filmde % 20, yabancı
filmde % 50 olmuştur. 1 Ocak 1991 tarihinden geçerli olmak üzere, belediyeye
ödenen vergi oranları (rüsum) yeniden düzenlenmiştir. Yerli filmlere uygulanan %10
oranı sıfırlanırken, yabancı filmlere uygulanan % 30 oranı % 25’e indirilmiştir.
9.12.1997 tarih ve 97/10349 sayılı Kararname ile 16.12.1997 tarihinden geçerli
olmak üzere yerli ve yabancı filmlere ayrı oranlarda uygulanan rüsum oranı % 10
olarak uygulanmaya başlamıştır. 1.1.2001 tarihinde 4625 sayılı kanunun 6.fıkrasına
ek konularak, 3.3.2001’de yürürlüğe giren madde ile kesilen rüsumların %75’i
Kültür Bakanlığı’na devredilmiştir(Örmeci,2002:600).
Yapılan kesintinin tekrar sinema sektörüne dönerek sinemanın desteklenmesi
amacıyla kurulan sistemin, amacına hizmet ettiği söylenemez. Kültür ve Turizm
Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü’ne yatan rüsum gelirlerini Maliye
Bakanlığı keserek Kültür ve Turizm Bakanlığı hesaplarına aktarmaktadır.
İlgili kanun gereğince; rüsum geliri olarak Merkez Saymanlık Müdürlüğü’ne
2004 yılında 14.102.000YTL, 2005 yılında 13.311.241YTL, 2006 yılında
17,372.537YTL ve 01.01.2007-20.09.2007 tarihleri arasında 12.588.481YTL
yatırılmasına rağmen, Maliye Bakanlığı, Kültür ve Turizm bakanlığı bütçesine 2005
yılında 6.200.000YTL, 2006 yılında 6.278.000YTL ve 2007 yılında 5.773.000YTL
ödenek aktarmıştır.
87
Bu rakamlardan anlaşılmaktadır ki; sinemanın desteklenmesi amacıyla
yürürlüğe giren rüsum, sektöre yeterince dönmemekte, ülkenin bütçe açığını
kapatmak amacıyla kullanılmaktadır.
Ülkemizde eğlence biletleri üzerinden alınan vergiler aşağıda
gösterilmektedir. Rüsum, KDV öncesi fiyat baz alınarak hesaplanır.
Bilet bedeli üzerinden:
Sinema : %8 KDV+ %10 Rüsum= %17.1
Tiyatro : %8 KDV
Bale : %8 KDV
Vergi öncesi bilet bedeli üzerinden:
Spor, Konser vb. : %18 KDV+%10 Rüsum=%29.9
Tablo X: Farklı ülkelerde uygulanan rüsum oranları
Tabloda görüldüğü üzere Türkiye’de uygulanan rüsum oranı diğer ülkelere
göre yüksektir. Günümüzde, sinema biletleri genellikle pahalı görülmektedir. Sinema
bileti üzerindeki vergi yükünün(%17.1) bu değerlendirmeye katkısının büyük olduğu
düşünülmektedir. Ancak; bir eğlence olarak düşünüldüğünde, sinema biletlerine
88
uygulanan % 8 KDV oranın yüksek olmadığı aşikardır. Bu yüzden KDV’nin
düşürülmesi pek olası görülmemektedir. Biletlerden alınan rüsum oranın örneğin %
5’e düşürülmesi 10YTL’lik bilette 50Ykrş’luk bir düşüşe neden olacaktır. Bu indirim
izleyici etkilemeyecek kadar düşük olduğu için rüsum oranında yapılacak olası bir
indirim sinema seyirci sayısını artırmayacağı gibi sinema fonunda ciddi bir azalışa
neden olacaktır.
Rüsum konusunda yapımcı Serkan Çakarer’in görüşleri şöyledir:
“Rüsum bir teşvik ve destek unsuru olarak kullanılabilir. Bununla ilgili çeşitli öneriler yapılabilir. Örneğin: 20.000 kişi giden bir film ile 3.000.000 kişinin gittiği bir filmden aynı oranda rüsum alınıyor. Örneğin Kültür Bakanlığı’ndan destek gören Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü filmi 675.000 seyirci toplayıp buradan da Bakanlıktan almış olduğu 225.000 YTL’nin çok üstünde bir rüsum geliri yarattığı halde yapım desteğini geri ödemesi istenebiliyor. Zaten destek fonunun ana kaynağı rüsum. Yani film bu seyirciyi topluyorsa yapım desteğini geri ödemesi talep edilmeyebilir. Bunun yanı sıra yurt dışında festivallerde başarı göstermiş, ödüller almış filmlere Türkiye gösterimlerinden elde ettiği rüsumlar iade edilebilir. Böylece rüsumun tamamı sadece yapım desteği olarak verilmez, filmlerin başarısı da ödüllendirilmiş olur.”
Rüsum; dilim usulü azalan oranlı tarifeyle alınabilir. Seyirci sayıları çeşitli
dilimlere ayrılarak; rüsum oranlarının %2’si %3’ü,%4’ü ve örneğin 1 milyon seyirci
sayısını geçen filmlere de ödül mahiyetinde kazandırdığı rüsum kazancının yarısı
yapımcı şirketine verilebilir.
Ali Özgentürk’ün(yapımcı-yönetmen) konuyla ilgili görüşleri ise:
“Dünyanın en yoksul ülkesinden en zengin ülkesine kadar, küçük değişikliklerle, aynı şey yapılmaktadır; sinema biletlerinden kesilen bir pay sinema filminin üretimini desteklemeye ayrılmakta, böylece devletin bütçesine ağırlık getirmeden sinema filmi üretim sayısı arttırılmaktadır. Türkiye'de belediyeler hiç hakları olmadığı halde sinema biletinden pay almaktadırlar. Bugünün yasa yapıcılarının bu konuyu kökünden değiştirerek bu payı, sinema yaratıcılarına vermesi gerekmektedir.”
89
Rüsumda; belediyenin sinema biletinden almış olduğu % 2.5 pay karşılığında
ne gibi hizmet verdiği tartışma konusudur. Belediyelerin almış olduğu pay
kaldırılmalı veya filmlere ücretsiz bilbordlar tahsis edilmelidir.
Ayrıca; sinemanın desteklenmesi amacıyla sinema biletlerinden %7.5
oranında Kültür ve Turizm Bakanlığı Merkez Saymanlık Müdürlüğü’ne yatan payın
tamamının Bakanlık bütçesine aktarılması gerekmektedir.
3.2 Amortisman:
İşletmede bir yıldan fazla kullanılan ve yıpranmaya, aşınmaya veya kıymetten
düşmeye maruz kalan gayrimenkullerle, gayrimenkul gibi değerlenen iktisadi
kıymetlerin değerinin kanun hükümlerine göre her yıl belli oranın yok edilmesi
amortisman ayırma anlamına gelir.
5024 Sayılı Kanunun 3’üncü maddesiyle değişen hüküm şu
şekildedir:(Yürürlük;01.01.2004) “Mükellefler amortismana tabi iktisadi kıymetlerini
Maliye Bakanlığının tespit ve ilan edeceği oranlar üzerinden itfa ederler. İlan
edilecek oranların tespitinde iktisadi kıymetlerin faydalı ömürleri dikkate alınır.”
Amortisman oranı, Maliye Bakanlığı’nca tespit ve ilan edilmektedir. 333
numaralı Vergi Usul Kanunu tebliğine ekli listede 44.9 sırasında filmler için faydalı
ömür 2 yıl olarak (ilk yıl % 60, ikinci yıl % 40) belirlenmiştir. 1950’li yıllarda ise bir
filmin kendisini 5 yılda amorti edeceği öngörülmüştür. Yıllara göre kazanç yüzdeleri
birinci yıl % 60, 2.yıl %20, 3.yı1 % 10, 4. ve 5. yıl ise % 5 olarak hesaplanmıştır.
90
Amortisman konusunda Mehmet Soyarslan’ın görüşleri şu şekildedir:
“Sinema ve dizi sektöründe satış ve tahsilatların %90’ı ilk iki ay içerisinde yapılmaktadır. Filmin maliyeti ise iki yılda gider yazılmaktadır. Bu nedenle, tebliğ ile film için belirlenen % 60 ve % 40’lık oranların değiştirilmesi ve daha büyük bir kısmın ilk yılda amorte edilmesine imkan sağlanmalıdır. Bu gerekçelerle, Maliye Bakanlığı yapacağı tebliğ düzenlemesi ile, filmler için amortisman oranını ilk yıl için % 90 ikinci yıl için % 10 olarak yeniden belirlemelidir. Sinema filmleri 6 ay içinde vizyonunu tamamlayıp ekonomik değerlerini tükettikleri halde maliyece amortisman malı olarak kabul edilmekte ve ilk yıl % 60 amortisman ayrılması ve yatırımın diğer yıllara bölünmesi istenmektedir. Bu haksız durum karşısında maliyetini bile kurtarmayan filmler karda gözüküp vergi borçlusu durumuna düşmektedir.”
Uygulamada görülmektedir ki; sinema filmlerinin en büyük geliri seyirci
hasılatı olmasına rağmen, yapımcıların televizyon satışlarından ve DVD-VCD
satışlarından da iyi gelir elde ettikleri ve bu satışları çoğu zaman ikinci yıl yaptıkları
görülmektedir. Yeşilçam filmlerinin halen satılıp televizyonlarda izleniyor olması
filmlerin ekonomik ömrünün sinemacıların iddia ettiği gibi 1 yıl olmadığını
göstermektedir. Yani, yapılan filmler ilk yıl içinde tüm değerini kaybetmemektedir.
Bu nedenle amortsimanın 2 yıl uygulanması yani filmin maliyetinin iki yılda
giderleştirilmesi doğaldır. Ancak; amortisman oranları % 70’e % 30 veya % 80’e %
20 olarak değiştirelebilir.
3.3 Sponsorluk
Sponsorluk, bütün dünyada başarıyla uygulanan bir tanıtım, reklam ve halkla
ilişkiler yöntemidir. Sponsorluk başta spor olmak üzere, sanat, kültür, eğitim, sağlık
gibi konularda uygulanmaktadır.
91
Sponsorluk sayesinde prestij ve imaj kazanılır, var olanlar pekiştirilir,
güçlendirilir, tanıtım gerçekleştirilir, medyanın ilgisi çekilir, kurumsal kimlik
kazanılır, hatırlanma oranı arıtılır, kamu yararı orta çıkarılarak bu yararlarla
sponsorluğun kimliği arasında “iyi niyet” bağı kurulur.(Kızan,1997:17)
Kültürel alanlarda ve sinemada da sponsorlukla ilgili çeşitli düzenlemeler
yapılmıştır. 5225 sayılı Kültür Yatırımları Ve Girişimlerini Teşvik Kanunu ve bu
kanuna bağlı olarak çıkarılan; Kültür Yatırım ve Girişimlerine Taşınmaz
Kullandırılması Hakkında Yönetmelik ve Kültür Yatırım ve Girişimlerinin
Nitelikleri ve Nicelikleri Yönetmeliği 2005 yılında yürürlüğe girmiştir.
Bu kanun ve ilgili yönetmeliklerle kütüphane, arşiv, müze, sanat galerisi,
sanat atölyesi, film platosu, sanatsal tasarım ünitesi, sanat stüdyosu ile sinema,
tiyatro, opera, bale, konser ve benzeri kültürel ve sanatsal etkinliklerin ya da
ürünlerin yapıldığı, üretildiği veya sergilendiği mekânlar ile kültürel ve sanatsal
alanlara yönelik özel araştırma, eğitim veya uygulama merkezlerinin yapımı, onarımı
veya işletilmesi gibi konularda teşvikler sağlanmak amaçlanmıştır.
5225 sayılı Kanun’un teşvik unsurları şunlardır:
a) Taşınmaz mal tahsisi; Bakanlık, bu Kanun kapsamında kültür yatırımı
ve girişimleri için taşınmaz mal tahsis etmeye yetkilidir.
b) Gelir vergisi stopajı indirimi; bu Kanun uyarınca belge almış kurumlar
vergisi mükellefi yatırımcı veya girişimcilerin, ilgili idareye verecekleri aylık sigorta
prim bordrolarında bildirdikleri, münhasıran belgeli yatırım veya girişimde
çalıştıracakları işçilerin ücretleri üzerinden hesaplanan gelir vergisinin, yatırım
aşamasında üç yılı aşmamak kaydıyla % 50’si, işletme aşamasında ise yedi yılı
aşmamak kaydıyla % 25’i, verilecek muhtasar beyanname üzerinden tahakkuk eden
vergiden terkin edilir.
c) Sigorta primi işveren paylarında indirim; bu Kanun uyarınca
belgelendirilmiş kurumlar vergisi mükellefi yatırımcı veya girişimcilerin, ilgili
idareye verecekleri aylık sigorta prim bordrolarında bildirdikleri, münhasıran belgeli
yatırım veya girişimde çalıştıracakları işçilerin, 506 sayılı Sosyal Sigortalar
92
Kanununun 72 ve 73 üncü maddeleri uyarınca prime esas kazançları üzerinden
hesaplanan sigorta primlerinin işveren hissesinin, yatırım aşamasında üç yılı
aşmamak şartıyla % 50’si, işletme aşamasında ise yedi yılı aşmamak şartıyla % 25’i,
Hazinece karşılanır.
d) Su bedeli indirimi ve enerji desteği; kültür yatırımı ve girişimleri; su
ücretlerini yatırım veya girişimin bulunduğu yörede uygulanan tarifelerden en
düşüğü üzerinden öderler. Bu yatırım veya girişimin elektrik enerjisi ve doğal gaz
giderlerinin % 20’si beş yıl süreyle Hazinece karşılanır.
e) Yabancı uzman personel ve sanatçı çalıştırabilme; belgeli yatırım veya
girişimlerde, Bakanlık ve İçişleri Bakanlığının görüşü alınarak Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığınca verilen izinle yabancı uzman personel ve sanatçı
çalıştırılabilir.
f) Hafta sonu ve resmi tatillerde faaliyette bulunabilme; belgeli
girişimler ile belge kapsamındaki diğer birimler belgede belirlenen çalışma süresi
içinde hafta sonu ve resmi tatillerde de faaliyetlerine devam edebilirler.
Değerlendirme Komisyonu; özel tesis ve projelere, yatırım belgesi veya
girişim belgesi veya kısmi girişim belgesini vermeye yetkilidir. Komisyon;
Müsteşarın başkanlığında ilgili Müsteşar Yardımcıları, Yatırım ve İşletmeler Genel
Müdürü, Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürü, I. Hukuk Müşaviri ile başvuru
konusuna göre ilgili birim amirleri ve sektör temsilcisinden oluşur.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun Diğer İndirimler başıklı Madde
10’da yer alan d bendi, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun Madde 89, ve Kültürel
alandaki destek(sponsor)faaliyetlerinin teşvik edilmesi hakkında genelge(Genelge
2005/13) ile Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenen ya da desteklenmesi uygun
görülen; somut olmayan kültürel miras, güzel sanatlar, sinema, çağdaş ve geleneksel
el sanatları alanlarındaki üretim ve faaliyetler ile bu alanlarda araştırma, eğitim veya
uygulama merkezleri, atölye, stüdyo ve film platosu kurulması, bakım ve onarımı,
her türlü araç ve teçhizatının tedariki ile film yapımına, ilişkin harcamalar ile bu
amaçla yapılan her türlü bağış ve yardımların % 100’ü (Bakanlar Kurulu, bölgeler ve
93
faaliyet türleri itibarıyla bu oranı, yarısına kadar indirmeye veya kanuni seviyesine
kadar getirmeye yetkilidir)kurumlar vergisi matrahının tespitinde kurum kazancından
indirileceği; gelir vergisi matrahının tesbitinde, gelir vergisi beyannamesinde
bildirilecek gelirlerden indirileceği hükme bağlanmıştır.
Görüldüğü üzere yapılan mevzuat değişikleriyle “Bir takvim yılı içinde
yapılan bağış ve yardımların toplamı o yıla ait beyan edilecek gelirin % 5’ini,
kalkınmada öncelikli yöreler için % 10’unu aşarsa fazlası indirilmez.” hükmü
değiştirilerek bahsi geçen alanlarda yapılacak harcamalar ile bu amaçla yapılan her
türlü bağış ve yardımların tümünün elde edilen gelirden indirilebileciği şeklinde
değiştirilmiştir. Yapılan bu değişikliklerle sponsorluk konusu problem olmaktan
çıkarak bir teşvik haline dönüşmüştür.
Bu konuda önemli olan iki husus şunlardır:
Yapılacak olan harcama, Kültür ve Turizm Bakanlığınca desteklenmeli veya
desteklenmesi uygun görülmelidir.
Bu harcamalar; bağış ve yardım olarak yapılmalıdır.
3.5 Stopaj
3.5.1 Gelir Vergisi Stopajı
2006/11449 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 01.01.2007 tarihinden itibaren
oyuncu ve yönetmenlerin için % 20, senarist ve besteciler için ise % 17 stopaj
uygulanmaktadır. Kurumlar vergisinin % 30’dan % 20’ye düşürüldüğü bir ortamda
serbest meslek kazançları üzerindeki % 17 ve % 20’lik stopaj oranı oldukça yüksek
kalmıştır. Yapımcıların yapım bütçelerinin önemli bir kısmının da serbest meslek
kazançları kapsamına giren nitelikteki ödemelerden oluştuğu ve stopajların
94
yapımcıların üzerinde kaldığı dikkate alındığında, en büyük maliyet unsurlarından
birini oluşturmaktadır. Stopaj oranlarının çok yüksek oluşu yapımcılar için çok
önemli bir maliyet teşkil etmektedir. Bunlara ek olarak; % 18 KDV ödendiği de
düşünüldüğünde ağır bir vergi yükünün olduğu görülecektir. Stopaj oranlarının
yüksek oluşu kayıtdışılığa neden olarak vergi kaçırlmasına neden olmaktadır.
G.V.K. 94/2’nci maddenin a bendindeki besteci ve senaristler için % 17’lik
oran % 10 olarak; G.V.K. Md. 94/2’nci maddenin b bendindeki yönetmen ve
oyuncular için % 20’lik oran da % 15 olarak yeniden belirlenebilir.
3.5.2 Dar Mükelleflerde Yapılan Stopaj
Yerli sektörün yurtdışı ile birlikte çalışabilmesi ve/veya yurtdışı yapımlarına
karşı rekabet gücünü arttırabilmesi için yurtdışından hizmet alması veya yurtdışında
yerleşik uzmanları kiralaması gerekmektedir. Sektörün gelişebilmesi için kalifiye
eleman, ışıkçı, senarist, kameraman vb. kullanılması gerekmekte olup, yurtdışındaki
know-how’ın Türkiye’ye kazandırılması için de yabancı yapımcılarla ve yabancı
ekiplerle çalışmak önem arz etmektedir. Örneğin yurtdışında senaristte 300.000$
ödeme için anlaşıldığında, bu tutar üzerinden % 20 (2006/11447 Sayılı B.K.K. ile
belirlenen) oranında dar mükellefiyette stopaj yapılmakta, buna ek olarak sorumlu
sıfatıyla % 18 KDV ödenmektedir. Bu da yapım maliyetlerini önemli ölçüde
arttırmaktadır.
Yerli yapımcıları yabancılarla çalışmaya teşvik etmek, sektörde know-how
transferi oluşturmak ve sektörün standartlarının yükseltmek ve yabancı eleman
kullanımını yaygınlaştırmak için Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 30. maddesi
uyarınca yapılan tevkifatta oranın, ilgili kanun maddesinin 8. bendi uyarınca
Bakanlar Kurulu’na verilen yetkiye istinaden sinematografik yapımlar için daha
95
düşük bir orana örneğin % 15’e düşürülmesi faydalı olacaktır. Kurumlar Vergisi
Kanunu’nun 30. maddesinin 8. bendi uyarınca Bakanlar Kuruluna tevkifat oranını
faaliyet kolları itibariyle farklılaştırma yetkisi verilmiştir. Bu yetkiye istinaden
B.K.K. ile petrol arama faaliyetleri dolayısıyla yapılacak ödemelerden yapılacak
kesinti oranı % 5 olarak belirlenmiştir. Bakanlar Kurulu aynı yetkiyi sinematografik
eserler için de kullanmalıdır.
Sektörde yazar, senarist, oyuncu gibi sanat erbabına yapılan ödemelerin
yüksek olması da, stopaj yükünü ve maliyetleri arttıran diğer bir husustur.
96
SONUÇ
Türk Sineması, sektörel olarak zayıf temeller üzerine kurulmuş olması
nedeniyle siyasal ve ekonomik dalgalanmalardan çokça etkilenmiştir. Devletten ve
finans-sanayi gruplarından istediği desteği alamamış olan Türk Sineması, kendi iç
dinamikleriyle son yıllarda tekrar ivme kazanarak canlanma içinde olan bir
sektördür.
Ülke tanıtımından turizmin canlanmasına, kültürel etkileşimden toplumsal
eğitim ve bilinçlendirmeye kadar pek çok mali ve sosyal işlevlere sahip sinemanın
endüstrileşebilmesi ve daha sağlam temeller üzerinde durabilmesi için bazı mali
problemlerin de giderilmesi gerekmektedir.
Bütün dünyada, ülkeler yerli yapımcının yurt dışında verilen teşviklerden
yararlanmak amacıyla yurt dışına gitmesini engellemek ve yabancı yapımların ülkeye
kazandırmak amacıyla teşvik ödemeleri ve vergi indirimleri uygulanmaktadır.
Yurtdışındaki uygulamalar baz alınarak ülkeye uygun bir model geliştirmeli,
teknopark hüviyetinde serbest bölge kurulmalıdır. Turizm, otomotiv v.b. sektörlerde
yabancı yatırımcıya verilen teşvikler film sektörü için de verilmelidir.
Sinemanın desteklenmesi amacıyla alınan sinema biletlerinden alınan rüsum,
sinema tarihi boyunca hep problem olarak süregelmiştir. Rüsumda, belediyenin
payının kaldırılması ve rüsum payının hepsinin Kültür ve Turizm Bakanlığı hesabına
aktarılması Türk Sineması’nın gelişmesi açısından yararlı olacaktır.
1950’li yıllarda filmin ekonomik ömrü 5 yıl olarak hesaplanmaktaydı.
Günümüzde, amortismanın 2 yıl olarak belirlenmesi makul bir süre olup, amortisman
oranlarının ilk yıl için % 70, ikinci yıl için % 30 veya % 80 - % 20 olarak
değiştirilmesinde yarar olabilir.
97
Mevzuatta yapılan değişikliklerle kültürel alanda sponsor olmak isteyen
gerçek ve tüzel kişiler yaptıkları bağış ve yardımların tamamını matrahlarından
düşürebilmektedirler. Dolayısıyla sponsorluk konusundaki sıkıntı giderilmiş
durumdadır.
Stopaj oranlarının yüksek olması film yapımcıları açısından büyük maliyet
oluşturmaktadır. % 20 olan yönetmen ve oyuncu stopaj oranın % 15’e, % 17 olan
besteci ve senarist stopaj oranın ise %10’a düşürülmesi gerekmektedir.
Türk Sinemasının mali kaynaklarını artırmak amacıyla Milli Piyango
Biletlerinden ve özel televizyonların reklam gelirlerinden belli bir pay alınabilir.
98
KAYNAKÇA
ABİSEL, Nilgün 1979 Uluslararası Film Pazarı Ve Türkiye 1994 Türk Sineması Üzerine Yazılar AKÇURA, Gökhan 1991 Sinema Sanayimizle İlgili Kırk Yıllık Bir Rapor ARMES, Roy 1998 Kapitalizm ve Sinema ARSEVEN, Celal Esad 1993 Sanat ve Siyaset Hatıraları BEYOĞLU, Süleyman 2001 Sinema Karadeniz’de(1909-1933) BOZİS, Yorgo 1969 Sayılamalara Göre Türk Sinemasının Ekonomik Durumu BÜKER, Seçil ve C. ULUYAĞCI 1993 Yeşilçam’da Bir Sultan Çağdaş Sinema eki Türk Sinema Raporu 1974 ÇALAPA, Rakım 1946 Türkiye’de Filmcilik ÇAKIRCIOĞLU, Nurdan 1985 Sanat Olayı ÇAVDAR, Tevfik 2001 Milli Mücadele’ye Başlarken Sayılarla Durum ve Genel Görünüm-II ÇETİN, C ve H.Arslanbay 1995 Bir İhtimal Daha Var, Antrakt
ÇOŞ, Nezih 1969 Türkiye’de Sinemaların Dağılışı DİE 2001 İstatistiki Göstergeler(1923-1998)
99
DURU, Orhan 2001 Amerikan Gizli Belgeleriyle Türkiye’nin Kurtuluş Yılları DURUEL, Senem 2002 Sinema Tarih İlişkileri ve Türk Sinemasında Tarihe Bakış (Yayınlanmamış Sanatta Yeterlilik Tezi) DORSAY, Atilla 1973 Senaryo Yazarı Bülent Oran’la Konuşma 1990 Sinemamızın Umut Yılları ERKILIÇ, Hakan 2003 Türk Sinemasının Ekonomik Yapısı ve Bu Yapının Sinemamıza Etkileri ERKSAN, Metin 1989 Atatürk Filmi ERTUĞRUL, Muhsin 1989 Benden Sonra Tufan Olmasın EVREN, Burçak 1997 Değişim Dönemcinde Türk Sineması 2000 Değişim Dönemecinde Türk Sineması FİLMER, Cemil 1984 Hatıralar Film Market 1982 Film İşletmeleri FEHİM, Ahmet 2001 Sahnede 50 Sene ÖKÇÜN, A.Gündüz 1968 Türkiye İktisat Kongeresi
Film Market 1984 KAZGAN, Gülen 2002 Tanzimattan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi KOÇYİĞİT, Coşkun 1989 Türk Sinemasına Amerikan Darbesi
100
KORKMAZ, Asiye 1997 Başlangıcından Bugüne Türk Sinemasının İçinde Bulunduğu Ekonomik, Politik, Toplumsal ve Teknolojik Koşullar ile Bunların Sinemamız Üzerindeki Sonuçları (Yayınlanmamış Sanatta Yeterlilik Tezi) Kültür ve Turzim Bakanlığı 1988 Türk Sineması Sorunlar ve Çözüm Etüdü 1989 Türk Sineması Sorunlar ve Çözüm Etüdü Aksiyon Planı Milliyet Gazetesi 1984 Video Piyasasında Her Yıl 50 Milyar Dönüyor ÖRMECİ, Musa 2002 Tüm Vergi Kanunları ÖZGÜÇ, Agah 1965 Altına Hücum ya da Türk Sinemasında Enflasyon 1974 Neden Yılmaz Güney ÖZÖN, Nijat 1967 Türk Sinema Kronolojisi 1985 Sinema Piar Araştırma Raporu (Yayımlanmamış Se-sam Belgeleri)1988 Saklambaç Dergisi 1969 Bankalar Fimcilere Kredileri Kesti
SCOGNAMILLO, Giovanni 1989 Dışalım Macerası 1999 Türk Sinema Tarihi 2002 Türk Sinemasının Ekonomik Tarihine Giriş
ŞENER, Erman 1971 Kurtuluş Savaşı ve Sinemamız ULUDAĞ, İlhan ve Erişah ARICAN 2003 Türkiye Ekonomisi
Vergi Konseyi 2006 Film Sektörünün Kurumsallaşması ve Dışa Açılması YAVUZ, Deniz 2006 Türk Sinemasına Bakış 2000 – 2005
101
http://www.40ikindi.com/ikincidonem/sinema/icerik/11.htm
Görüşmeler:
Aydın Sayman(yapımcı-yönetmen)
Serkan Çakarer(yapımcı)
Necdet İnce(GİB Şef)
Murat Çiçek(Avşar Film)
102
ÖZET
7.sanat olarak adlandırılan sinema, aynı zamanda büyük bir endüstridir.
Sinemanın endüstrileşmesi; sinemanın gelişimi ve sürdürülebilirliği bakımından çok
önemlidir. Devlet desteği, dış sermaye, uluslararası dış pazarlara açılma, kaliteli
yapımlar ve ilgili mevzuat çalışmaları endüstrileşmeyi sağlayacak unsurlardır.
Ülkenin yaşadığı siyasi ve ekonomik olaylardan en çok etkilenen sanat dalı
sinema olmuştur. Sinema, son yıllar hariç hükümet programlarında yer almamıştır.
Bu yüzden Türk Sineması kendi olanaklarıyla oluşup gelişmiştir.
Son yıllarda tekrar ivme kazanan Türk Sinemasının mali problemleri devam
etmektedir. Yabancı yapımcıları ülkeye çekecek vergi teşvik ve düzenlemelerinin
olmayışı, rüsumun yeterince sinema sektörüne geri dönmemesi, stopaj oranlarının
yüksek oluşu Türk Sinemasının mali problemleri olarak göze çarpmaktadır.
103
SUMMARY
Cinema, which is called 7. art branch, is also a big industry. Industrialization
of cinema is very important as regards of improvment and sustainability of cinema.
State support, foreign capital, fading in international markets, high quality
productions and related legislation studies are the factors which provide
industrialization.
The most affected art branch by the countrys’ pollitical and economical
events has become cinema. Cinema, except for recent years has not taken place in
government programs. Therefore, Turkish Cinema has devoloped by its own
possibilities.
Fiscal problems of the Turkish Cinema which have got acceleration again in
recent years have been stil going on. Nonexistence of tax incentives and
arrangements to attract foreign producers into country, inadequate return of the taxes
to cinema sector and high withholding rates stand out as fiscal problems of Turkish
Cinema.
SINAV YETERLİK KOMİSYONUNA
BEYAN
Bu belge ile bu uzmanlık tezindeki bütün bilgilerin akademik kurallara ve
etik davranış ilkelerine uygun olarak toplanıp sunduğumu; ayrıca, bu kural ve
ilkelerin gereği olarak, çalışmada bana ait olmayan tüm veri, düşünce ve sonuçları
andığımı ve kaynağını gösterdiğimi beyan ederim.
Sadık KESKİN
Kültür ve Turizm Uzman Yardımcısı
Sadık KESKİN tarafından hazırlanan TÜRK SİNEMASININ MALİ YAPISI
VE PROBLEMLERİ adlı bu tezin Uzmanlık Tezi olarak uygun olduğunu onaylarım.
Nejat GÖKÇE
(Danışman)
Bu çalışma, jürimiz tarafından oy birliği / oy çokluğu ile Kültür ve Turizm
Uzmanı Tezi olarak kabul edilmiştir.
Adı ve Soyadı İmzası
Başkan : ______________________________________ .…………………
Üye : ________________________________________ ………………….
Üye : ________________________________________ ………………….
Üye : ________________________________________ ………………….
Üye : ________________________________________ ………………….
Tarih : ......../….…/…………
I
ÖNSÖZ
Son yıllarda çıkış yakalayan, yılda 50 civarında yerli film üreten, yabancı
seyirci sayısını tekrar yakalayan Türk Sineması, bütün bu olumlu durumlara rağmen
halen ayakları yere sağlam basmayan sektör durumundadır. Kültür ve Turizm
Bakanlığının desteğiyle niceliği artan Türk filmleri nitelik bakımından yeterli
seviyede değildir. Türk Sineması mali problemlerini aşması durumunda standartlarını
yükseltecek ve endüstrileşme yolunda önemli bir adım atmış olacaktır. Türk
Sineması mali problemlerini gidermesi büyük ölçüde devlet eliyle
gerçekleşebilecektir. Beni bu çalışmaya yönelten de bu olmuştur. Bu bağlamda; Türk
Sinemasının mali yapısını sistematize etme, mali problemlerini ortaya koyma ve
öneriler sunma gereksinimi duyulmuştur.
Tez çalışmasının, Telif Hakları ve Sinema Genel Müdürlüğü’nün sinema
alanındaki çalışmalarına yardımcı olacağı ve Türk Sinemasına faydalı olacağı
düşünülmektedir.
Türk Sinemasının mali problemleri ile alakalı yeterli kaynak olmayışı ve
sinema camiasının konuya yeterli ilgiyi göstermemesi işimi zorlaştırmıştır. Bu
konuda Vergi Konseyi’nin çalışması en büyük kaynağım olmuştur.
Çalışmam süresince bilgi, öneri ve destekleriyle bana yardımcı olan tez
danışmanın Sinema Daire Başkanı Nejat Gökçek’e, yapımcı-yönetmen Aydın
Sayman’a, Serkan Çakarer’e, Avşar Film’den Murat Çiçek’e, Gelir İdaresi
Başkanlığı Şefi Necdet İnce’ye teşekkür ederim.
Ayrıca gösterdiği sabır nedeniyle eşim Melahat Keskin’e teşekkür ederim.
Sadık Keskin
II
İÇİNDEKİLER
ÖNSÖZ……………………………………………………………………………….I
İÇİNDEKİLER……………………………………………………………………..II
TABLO VE ŞEKİLLER CETVELİ……………………………………...............VI
GİRİŞ ……………………………………………………………………...................1
I.BÖLÜM
SİNEMA EKONOMİ İLİŞKİSİ……………………………………………...............2
II. BÖLÜM
TÜRK SİNEMASININ MALİ YAPISI……………………………………................4
2.1 Sinema İle Tanışma………………...……………………………………………..5
2.1.1 Sinema Salonlarının Durumu………...…………………………………………5
2.1.2 İlk Kurumlar ve Filmler…………………..…………………………………….7
2.1.3 Değerlendirme: Veriler ve Yorumlar………...…………………………………9
2.2 Özel Yapımevleri ve Muhsin Ertuğrul Tekeli……...…………………………...10
2.2.1 Döneme Ait Tarihi Belgeler…………………………...………………………11
2.3 İpek Film ve Stüdyo Kurulması……………………………...………………….13
2.3.2 Türkiye Sinema ve Filmcileri Birliği…………………………..……...............14
2.3.3 Atatürk’ün Sinemaya Katkısı……………………………………...…………..15
2.4 Özel Yapımevlerinden Sektörel Oluşuma Geçiş…………………......................15
2.4.1 Yeni Yapımevlerinin Kurulması………………………………………………16
2.4.2 1948 Vergi İndirimi…………………………………………………...............16
III
2.4.3 Dönem Raporları.……………………………………………….......................17
2.5 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar…………………………………19
2.6 Sinemanın Sektör Olarak Varlığı(1950-1980)…………………………………..20
2.6.1 1950 - 1960 Yılları Arasında Türk Sineması’nın Mali Yapısı………..............21
2.6.2 Yüzdelik Uygulaması………………………………………………………….22
2.6.3 Bölge İşletmelerinin Kurulması……………………………………………….23
2.6.4 Yerli Film Yapanlar Cemiyeti'nin Raporu…………………………………….23
2.6.5 Sinemaya Dış Finansman……………………………………...........................25
2.6.6 Bono ve Amortisman Sistemleri………………………………………………25
2.6.7 1958 Devalüasyonun Sinemaya Etkisi………………………………...............26
2.6.8 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar……………………………….27
2.7 1960-1980: Bölge İşletmeciliği Egemenliğindeki Üretim Tarzı………..............28
2.7.1 1960-1970: Sinemanın Altın Çağı…………………………………………….28
2.7.2 Bölge İşletmeciliğine Dayanan Üretim Tarzı…………………………………29
2.7.3 Yıldız Sistemi………………………………………………….………………30
2.7.4 Bono-Senet İlişkisi…………………………………………………………….32
2.7.5 Kombin ve Sinema Ayakları.………………………………………………….33
2.7.6 Renkli Filme Geçişle Artan Maliyetler………………………………………..33
2.7.7 Sektöre Yatırım Yapılmaması…………………………………………………34
2.7.8 I.Türk Sinema Şurası(1964)…………………………………………...............35
2.7.9 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar…………….............................36
IV
2.8 1970-1980 Yılları Arasında Türk Sinemasının Mali Yapısı…………..………...38
2.8.1 Çağdaş Sinema Dergisi Türk Sineması Raporu………………………………39
2.8.2 Seks ve Arabesk Filmleri……………………………………………...............40
2.8.3 Televizyon Yayının Sinemaya Etkileri………………………………………..41
2.8.4 Bu Dönemde Yaşanan Diğer Gelişmeler……………………………...............42
2.8.5 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar……………………………….43
2.8.6 1980-1990 Yılları Türk Sinemasının Mali Yapısı………………………….…44
2.9.1 Bölge İşletmeciliğinden Video İşletmeciliğine………………………………..45
2.9.1.1 Video Piyasasına Yönelik Film Yapımı…………………………………….46
2.9.2 FİYAP Sinema Raporu………………………………………………………..47
2.9.3 Sinema Video ve Müzik Eserleri Kanunu…………………………………….48
2.9.4 “The Off-Shore Media” Projesi (Kıyıötesi Medya Kanunu)………………….48
2.9.5 Sinema Alanında Yasa Teklifi………………………………...………………49
2.9.6 Sinemanın Sorunları Üzerine Raporlar……………………………………….50
2.9.7 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar……………………………….52
2.10 1990-2007 Yeniden Yapılanma Dönemi………………………………………54
2.10.1 Sinema Kurultayı…………………………………………………………….55
2.10.2 Farklı Üretim Tarzları………………………………………………………..56
2.10.2.1 Yapımcı Yönetmenler……………………………………………...............56
2.10.2.2 Televizyon Sinemaya İlişkisi………………………………………………57
2.10.2.3 Eurimages Katkısı………………………………………………………….59
V
2.10.2.4 Sponsorluk Kurumu………………………………………………………..60
2.10.2.5 Bağımsız Yapımlar………………………………………………...............61
2.10.2.6 Beyaz Sinema………………………………………………………………62
2.10.2.7 İthalatçı ve İşletmeciler Yeniden Yapımcılıkta……………………………62
2.10.2.8 Reklamcılıktan Film Yapımcılığa………………………………………….63
2.10.3 Değerlendirme: İstatistiki Veriler ve Yorumlar……………………...............64
III. BÖLÜM
TÜRK SİNEMASININ MALİ PROBLEMLERİ
3.1 Vergi İadesi……………………………………………………………………...68
3.1.1 Bazı Ülkelerdeki Uygulamalar………………………………………..............71
3.1.2 Film Çekimi İçin Türkiye’ye Gelen Yabancı Yapımcılar…………………….84
3.1.3 Öneriler………………………………………………………………………..85
3.2 Rüsum….…………………………………………………………………….…86
3.3 Amortisman…………………………………………………………….............89
3.4 Sponsorluk………………………………………………………………………90
3.5 Stopaj……………………………………………….…………………………...93
3.5.1 Gelir Vergisi Stopajı.………………………………………..………………...93
3.5.2 Dar Mükelleflerde Yapılan Stopaj.…………………………………..………..94
SONUÇ……………………………………………………………………………..96
KAYNAKÇA…………………………………………………………….................98
ÖZET……………………………………………………………………………...102
SUMMARY……………………………………………………………………….103
VI
TABLO VE ŞEKİLLER CETVELİ
Tablo I: 1950-1960 arası film, seyirci, salon ve yapımevi sayıları
Tablo II: Yıllara göre film ve yapımevi sayısı
Tablo III:1969 yılında sinema salonu ve koltuk sayısı
Tablo IV: Salon ve seyirci sayısındaki artışın yerli ve yabancı filmlere göre dağılımı
Tablo V: 1978-1979 yılları yerli ve yabancı film seyirci sayıları
Tablo VI: Bölgelerdeki salon ve seyirci sayıları
Tablo VII: 80’li yıllarda film, salon ve seyirci sayıları
Tablo VIII: 1990-2007 yılları arası film ve seyirci istatistikleri
Tablo IX: 2002-2007 yılları arası yerli ve yabancı film izlenme oranları
Tablo X: Farklı ülkelerde uygulanan rüsum oranları